cizgiliforum
Bu Kitaplar size gelene kadar verilen emeğe ve kanunlara saygı göstererek lütfen bu açıklamaları silmeyiniz. Siz de bir görme engelliye, okuyabileceği formatlarda, bir kitap armağan ediniz... Teşekkürler. Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara. TÜRKİYE Beyazay Derneği www.kitapsevenler.org www.kitapsevenler.com e-posta:
[email protected] Zeki Bingöl _ Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği tarayan Yusuf Alparslan Zeki Bingöl Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği T#qan W yayıncılıkI Togan Yayınları Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Araştırma İnceleme Yazarı Kapak Tasarım Dizgi ve Sayfa Tasarımı Baskı 1. Basım ISBN Togan yayıncılık Bizim Avrasya Yay. Turz. İnş. ve San. Tic. Ltd. Şti. 03 03 Zeki Bingöl Salih Koca Veysel Coşkun Çalış Ofset Tel.: (0 212) 482 11 04 2007 / İstanbul 978 - 9944 - 337 - 02 - 01 BİZİM AVRASYA YAY. kuruluşudu Klodfarer Cad. Memişoğlu Ap. 27/2 Sultanahmet / İSTANBUL Tel.: (0 212) 518 22 94 © Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan TOGAN YAYINLARI'nın ve yazarın izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz. Zeki Bingöl Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği T«qan V/yayıncılık I A>dalet mülkün temelidir. M. K. ATATÜRK Haklıların haksız, haksızların haklı olduğu ülkede mahkumlar gardiyan, gardiyanların mahkum olduğu cezaevi. İşte o yer Bayrampaşa. İçindekiler 1. Bölüm : Cezaevi Personeli Piknikte....................................9 2. Bölüm : Bayrambaşa Cezaevi............................................13 Cezaevinde Yaşamını Yitirenler..........................28 Görüşmeler Başlıyor............................................31 Halkın Hukuk Bürosu.........................................33 Koridorda Silahlar Konuştu................................37 Altın Tabancalı Kabadayı....................................38 Cezaevi Müdürü Araştırmak İstedi....................40 3. Bölüm : Cezaevini Tanıma ve Ölüm Oruçları..................51 Bayrampaşada Af İsyanı......................................66
Ölüm Orucu Direnişinin Kabul Ettirdiği Talepler...........................................................69 Tutuklu Temsilcileri ile Heyetler Arasında Yapılan Görüşmeler.......................................75 Meclis İnsan Hakları Alt Komisyonu ile Yapılan Görüşme............................................84 Aydınlarla Yapılan Görüşme...............................85 Avrupa İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi ile Yapılan Görüşme.......................91 Bakanlığın Yetkilendirdiği TTB Temsilcisi ve M. Bekaroğlu ile Yapılan Görüşme...............97 Meclis İnsan Hakları Alt Komisyonu ile Yapılan Görüşme..........................................102 7 İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ve İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman ile Yapılan Görüşme..............................................................1^4 4. Bölüm : Cezaevleri Mevzuatı..........................................H3 5. Bölüm : Cezaevleri Operasyonu (Hayata Dönüş).........135 Hüzbullah Usulü Beden Eğitimi.......................138 Çatıda Mikro Kamera........................................140 Saltanatın Resmi................................................154 Kaleşnikof Bulundu...........................................155 6. Bölüm : Operasyon Sonrası Soruşturmalar....................170 7. Bölüm : ...................................................................... .......205 8. Bölüm : ...................................................................... .......208 9. Bölüm : Adli Bölüme Müdahale Kararı..........................219 10. Bölüm : Cezaevinde Kanun Hakimiyeti Sağlanıyor.......247 11. Bölüm : Adli Bölüme Müdahale......................................257 12. Bölüm : Cezaevine Huzur Geldi.....................................273 13. Bölüm : Operasyonlara Katılan Personele Para Veriliyor .298 14. Bölüm : ........................................................................ .....306 8 1. Bölüm Günlerden 10 Haziran 2006 bir zamanlar isyanlarda kan, şiddet, ölüm ve belirsizliğin adresinde hep beraberdiler aynen bugün olduğu gibi. Bayrampaşa cezaevi artık huzur doluydu. Mimarları da beraberdiler. Halen yargıtay üyesi olan eski Cezaevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, Başsavcı vekili Metin Şentürk, Cezaevi Müdürü Bahtişen Er, ikinci müdürler ile infaz koruma memurları ve aileleri ile emekli olan eski İstanbul Başsavcısı Ferzan Çitici ile emekli binbaşı Zeki Bingöl.. Bu kitapta anlatılan olayları bire bir yaşayan herkes birkaç arkadaş dışında burada biri Cezaevi Müdürü Duran Ceylan ve tayin olan müdür yardımcıları ile memurlar ve Jandarmadan kahramanlar. İşte bu kitap onların eseridir. Neler yaşandı, neler.. O gün bir araya gelindi ve sohbet konusu da tabi ki Bayrampaşa Cezaeviydi. Piknik artık her sene Haziranda yapılmaktaydı. Basında geçen bu haber her şeyi özetliyordu. Gardiyanlar Stres Attı! İstanbul Bayrampaşa Cezaevi gardiyanları, savcılar ve diğer personel Geleneksel Pikniklerinde bir araya geldiler. 9 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği
İstanbul'un Bayrampaşa ilçesindeki 4 bin civarında mahkumun bulunduğu, Sağmalcılar Cezaevi personelinin geleneksel olarak her yıl yaptığı pikniğin 4 ncüsü heyecanlı geçti. Cezaevi Müdürü Bahtışen Er ve Cezaevi savcısı Metin Şentürk un organize ettiği, cezaevi personeli ve ailelerini tanıştırmak ve kaynaştırmak için tertip edilen Piknik'te sanatçılar konser verdi. Personel ve yakınlarının halay çekip eğlendiği açık hava pikniği Durusu Terkos da yapıldı. 10 Zeki Bingöl 500 ailenin katıldığı piknikte, mangal partisi yapıldı, içkiler içilip temiz havada stres atıldı. CENGİZ ÎMREN'DEN KONSER Piknikte Cengiz İmren, Faruk Tuncel, Cengiz Kurtoğlu, Aydın Aydın, Çılgın Sedat konser vererek, savcı, gardiyan ve yakınlarını eğlendirdiler. Pikniğe Yargıtay Üyesi ve eski Ceza ve Tutukevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, İstanbul e. Başsavcısı Ferzan Çitici, 19 Aralık 1999 da ki Hayata Dönüş cezaevi operayonunu yapan emekli jandarma Binbaşı Zeki Bingöl de katıldı. Bingöl o tarihte B. Paşa da jandarma tabur komutanıydı. PLAKET VERİLDİ Konser sonunda İstanbul Başsavcı Vekili ve Cezaevi Savcısı Metin Şentürk ile Müdür Bahtışen Er, konser veren ve pikniğe emeği geçenlere teşekkür plaketi verdiler. Gardiyanların moral için, zaman zaman bu tür şenlik ve ye11 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği mekler tertip etmeye devam edeceği belirtildi. (HABER & RESİM DURSUN BORAN) 12.06.2006 16:43:00 Nasıl bu noktaya gelindi 11 Eylül 2001 tarihinde sadece Amerika'ya saldırı olmamıştı. Bayrampaşa Cezaevinde son operasyon da yapılmıştı. Hatta İstanbul Başsavcısı Ferzan Çitici "Asıl Hayata Dönüş Operasyonu şimdi yapıldı." diye özetlemişti. Geçmiş yad edilirken, Bayrampaşa Cezaevinde hayatını kaybedenler, yaralanan savcı, müdür, infaz koruma baş memuru, infaz koruma memurları, görevli askerlerimiz ve devletin hakimiyetinde olan ve maalesef devlet hakim değil diye feveran eden devlet yetkililerimizin yarattığı kaosta kalmış olan tutuklu ve hükümlüler anılıp yürekler dağlanmıştı. İşte yaşananlar sır olmaktan çıkmalı ve halkın bunu bilmesi gerekirdi. Bunda herkes hemfikirdi. Ülkemizin bir daha böyle olaylara sahne olmaması ^u^\ bf< ^ ^~ 12 2. Bölüm Osmanpaşa cezaevi yoktu. Her ne kadar tayin emrinde öyle yazsa da. Ama Bayrampaşa Cezaevi vardı. İşte atama yapılan yer burasıydı. Türkiye'nin tek tabur seviyesinde cezaevi birliği buradaydı. Yüzbaşı Z. artık burada görevliydi. Taburun istihbarat, harekat ve eğitim subayı olmuştu. Tabur komutanı binbaşı D. E. üç senedir burada görevliydi. Modern görünümlü uzun boylu sessiz biriydi Kim bilir bu cezaevinde nelere şahit olmuştu? Birinci sevk bölük komutanı yüzbaşı H. P. bölük komutanları arasında en kıdemli olanı o idi. Astsubaylıktan subay olmuştu. Konuşkan işini çok iyi bilen sıcak ve içten davranışıyla hemen karşısındakiyle diyalog kurabilen birisiydi. O da üç seneden beri orada görevdeydi ve İstanbul'daki bütün adliyelere tutukluları götürüp getirmekten sorumluydu. Sık sık meşhur tutuklularla adliyede görüntüsüne rastlanıyor yani bir bakıma medyatik biri. İkinci sevk bölük komutanı üsteğmen A.E. kısa boylu ama sert mizacıyla etrafında otoriter biri. Onun görevi ise tutukluları tedavi olacak sağlık kuruluşlarına götürmek ve orada muhafazasını sağlamaktı. Ketum biriydi. Kolay kolay güvenmezdi karşısındakine mutlaka haklı sebepleri vardı. Üsteğmen A. E. de astsubaylıktan subay olan biriydi tıpkı yüzbaşı H. P. gibi. Silahlı kuvvetlerde bu gibi subaylara bazıları farklı bakardı gerek içinden çıktıkları astsubaylar gerekse harbiye mezunu subaylar. Ama ikisi de birinci sınıf su13
Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği baydılar. İşlerini iyi yapmaktaydılar. Birinci koruma bölük komutanı ise yüzbaşı O. A. idi.bekardı. Evlenecekti. Hazırlık yapmaktaydı. Ve medyada Bayrampaşa Cezaevi diye bilinen Kapalı cezaevinin dış korumasından sorumluydu. Birde yüzbaşı A. vardı. Çoğu kimse bilmez ama Bayrampaşa'da iki ceza evi vardı. Bu da Özel tip cezaeviydi. O da bu cezaevinin dış korumasından sorumlu bölük komutanıydı. Ve astsubaylıktan subay olmuş biriydi, görevinde beşinci seneye girecekti. Kim bilir nelere şahit olmuştu. Ceza evinin iki nizamiyesi vardı. Biri herkes tarafından bilinen ve kapalı cezaevinin kullandığı A kapısı denen yerdi. Hep gazetelerde burasının fotoğrafı çıkardı. Diğer B kapısı ise özel tip cezaevinin kullandığı kapıydı. Pek meşhur olamamıştı. Kırmızı şahinle gelen yüzbaşı Z. özel tip cezaevi kapısından yani B kapısından arabasıyla Kisiroğlu'nu getirmişti. Yüzbaşı A. o gün nöbetçi amiriydi. İlk tanışan o olmuştu yüzbaşı Z. ile ve uzun yoldan gelen Kisiroğlu'na emaneten o bakacaktı. Zaten o da köpeklerden hoşlanıyordu. Kendisi de iki kangal köpek getirmiş ve onları besliyordu. Artık ona emanet etmişti. Nasıl olsa birkaç gün sonra görev başı yaptığında tekrar kavuşacaklardı. Aradan su gibi geçen bu birkaç günde yüzbaşı Z. hem dinlenmiş hem de eşyalarını cezaevince kendisine tahsis edilen lojmana yerleştirmişti. Lojmanın bir cephesinden cezaevi ve bahçeleri ile bölüklerin binaları gözüküyordu. Kapalı cezaevinde yaklaşık iki bin dört yüz civarında, özel tip cezaevinde ise bine yakın tutuklu vardı. Sadece birinci ve ikinci sevk bölükleri ile karargah takımı erleri betonarme binalarda barınıyordu. Birinci ve ikinci koruma bölükleri ise prefabrik binalardaydı. Bu binalarda sonradan çekilmiş kalorifer tesisatı kışın ısıtmaz yazın ise sıcak ve rutubetten erler uyuyamazdı. 14 Zeki Bingöl Tutuklular biraz daha şanslı gibi görünüyordu. Hatta Bayrampaşa devlet hastanesinin büyük kısmı cezaevi içinde bırakılmış ve tutukluların hizmetindeydi. Birde cezaevlerinde müdüriyete bağlı revirler ve doktorlar vardı. Buralarda tedavisi mümkün olmayan hasta tutukluların ise İstanbul'un bütün hastanelerinde tedavisi yapılabiliyordu. Askerlerin ise ya Balmumcu'daki jandarma dispanserinde yada diğer asker hastanelerinde tedavisi yapılmaktaydı. Birliğin burnunun dibinde bulunan hastaneden yararlanması ise sadece sempatik olarak yapılabiliyordu. Yüzbaşı A. ve ikinci sevk bölüğünde görevli üsteğmenin eşleri de bu hastanede hemşireydiler. Kapalı cezaevine yeni bir müdür tayin olmuştu. Kendisi İsparta'dan gelmişti. Ama Bayrampaşa cezaevinde müdür olmak kolay değildi. Kısa bir süre sonra o da tayin oldu. Yerine ikinci müdürlerden Y.bey vekalet edecekti. Daha sonra Amasya cezaevi müdürü M. Bey tayin olacaktı. Özel tip cezaevi müdürü D. bey ise uzun yıllar adalet bakanlığında hizmeti olan biriydi. Ve kendi tabiriyle mahpusha-neciliğin inceliklerini iyi biliyordu. Ceza evinin yönetiminden sorumlu başsavcılık ise İstanbul baş savcılığı idi. Evet başsavcı F. Ç. idi. Hükümetler gelir giderdi ama o hep başsavcıydı. Çok meşhur biriydi. Başsavcı vekillerinden birini de cezaevinden sorumlu tayin etmişti. Bir de devamlı cezaevinde bulunan ve mümessil savcı F. bey vardı, iri yapılı Adana'lı biriydi. Parmağında iri altın bir yüzük taşırdı. Candandı. İdari işlerden her ne kadar İstanbul adliyesi sorumlu ise de işlenen suçların adli açıdan soruşturmasın da Eyüp adliyesi yetkiliydi. istanbul bölge komutanı ise tuğgeneral E. H. idi. Eski jandarma genel komutanıyla akrabaydı. Çevresi geniş bir komutandı. istanbul jandarma alay komutanı albay H.İ. T. idi. Binba15 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği şılığında jandarma subay okulunda öğretmenlik yaptığı için bir çok subay onu tanır ve severdi. O sınıftan generalliğe terfi edecek biriydi. Zaten o yüzden İstanbul'a alay komutanlığına tayin edilmiş istikbali parlak biriydi. Zaten o sene general olmuştu. İstanbul'un batı yakasından sorumlu alay komutan yardımcısı ise yarbay M. A. idi.
Yarbay M. A.'dan önceki alay komutan yardımcısı albay S. D. idi şu an ise Kütahya alay komutanıydı. Yarbay M. A.'dan sonra bu göreve albay Z. getirilmiş sonra bu albay terörist başı Apo'nun muhafazasından sorumlu olarak Bursa bölge komutanlığı emrine tayin olmuştu. İstanbul jandarma alay komutanının doğu yakasından sorumlu başka bir yardımcısı da vardı o da yarbay Z. C. idi. Daha sonradan batı yakasından sorumlu alay komutanlığına getirilmişti. Birde merkezdeki birliklerden sorumlu alay komutan yardımcısı albay M. P. vardı. Jandarma teşkilatı İstanbul'a önem veriyordu. Vali ise Erol Çakırdı. Türkiye'de en önemli gündemlerden biri de cezaevi sorunuydu. İsyanlar cinayetler hep buradaydı. Bu dönemde adalet bakanı Hikmet Sami Türk, cezaevleri genel müdürü Ali Suat Ertosun idi. Cezaevlerine hakim değiliz diye açıklama yapan bakanlar, devlet adamları vardı. Cezaevinde mafya hakim. Terör örgütlerin kampı.. Daha neler neler, insanlar cezaevine girmekten değil cezaevinde soyulmaktan, öldürülmekten korkuyordu. İşin ilginç yanı ise şikayet edenler bu durumu düzeltmekten sorumlu idiler. Ama şikayetten başka bir şey yapmamışlardı. Yıllarca süren bu düzensizlik sonunda cezaevlerini dipsiz bir kuyu haline getirmişti. 16 Zeki Bingöl Cezaevi ile ilgili mevzuat; cezaevinin dış korumasını jandarma yapacak iç düzeninden ise adalet bakanlığı personeli sorumlu olacak diyordu. Ancak cezaevi idaresi jandarmadan talepte bulunursa cezaevine jandarma girecek ve düzensizliğe el koyacak ve sonra cezaevi idaresine tekrar teslim edecekti. Cezaevi personeli adalet bakanlığı personeli adli görev olarak, jandarma personeli ise mülki görev olarak icra ediyordu. Jandarma bu görevi yaparken vali adına yapıyordu. Ama hiçbir kimse cezaevi gibi bir ateşle oynamak istemezdi. Ancak adalet, içişleri ve sağlık bakanlığı tarafından bir protokol imzalanmış ve işler sanki daha iyi yürüyecek sanılmıştı. Aslında buna gerek de yoktu. Çünkü sorun kurallarda değil kuralların uygulanmamasındaydı. Zira bir tutuklu için kendi annesinin fotoğrafını baş ucuna asması bir ödül idi bu ödülü de cezaevi idarecileri disiplinli tutuklulara vermesi gerekirken bu kural dahil hiç bir şey işlemez hale gelmişti. Suç kimdeydi? Cezaevi personeli 450 yada müdür seviyesindekiler 650 milyon maaş alırken istanbul'da bu parayla nasıl geçineceklerdi. Bu nedenle bazı memurlar bulaşıkçılık, türkücülük de olmak üzere ikinci bir iş yaparak idare etmeye çalışıyorlardı. Yada tutuklularla illegal ilişki içine giriyorlardı. Sorumlu oldukları tutuklular ise ya trilyonlar kaldırmış ekonomik güce sahipler yada siyasi temaslarıyla zaten kendi bakanlıklarının en üst seviyedeki yöneticilerine ulaşabiliyorlardı. Terör tutukluları ise çok daha vahimdi. Koğuşlarda görevli memurlar gelince tutuklular üst araması yaparak içeri alıyorlar ve onları bir yere götürüp başlarında nöbetçi dikiyorlardı. Bir önceki memurları da ondan sonra serbest bırakıyorlardı. Yani doğal rehineydiler. Bu durum 1996 yılında ki ölüm orucunu bitirmek için verilen ödünlerden sadece biriydi. Bir de sanki arama yapıyor gibi düzenli tutanak tutuluyor ama arama 17 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği yapılmıyordu. Yapılan anlaşma gereği jandarma da çağrılmıyordu. Bu anlaşmayı zamanın İstanbul başsavcısı F. Ç. yapmıştı. Gizli saklı değildi bu durum gazetelere haber konusu olmuştu. Tutukluların isteklerini yazdı olarak verdikleri ültimatom yayınlanmıştı. Cezaevi memurları büyük tehdit altındaydılar. Jandarma personeli ise pek farklı değildi, istanbul'da yüzde onu lojmanlarda oturabiliyordu. Hele Bayrampaşa cezaevinde görevli olanlar ise sadece altı subay hariç diğerlerinin hepsi kiradaydılar. Geçim derdi bir yana tıpkı onlar da cezaevi memurları gibi zor durumdaydılar. Ama Bayrampaşa cezaevi suçlular için cennetti. Neden mi?
Bir gaspçı eğer dışarıda olsa gasp yapmak için adam kovalayacak yakalayacak ve gasp yaptıktan sonra polisten ve jandarmadan kurtulacak, barınacak yer arayacak yada karnını doyuracak belki de hastalanacak yaralanacak tedavi olacak işte bu zordu. Ama cezaevinde sizin gasp yapacağınız kişiyi zaten devlet sizin ayağınıza getiriyordu. Ortam da hazırdı, yakalanma derdiniz yoktu. O yüzden koğuşlar yılların ihmali yüzünden o mafyanın bu mafyanın yada o örgütün veya şu örgütün koğuşu olmuş onların adıyla anılıyordu. Siz cezaevine gi-recekseniz baştan bu gruplardan birine diyet ödüyor koruma sağlıyordunuz. Hatta hatırlı insanları araya sokarak bu koğuşları ele geçirmiş gruplara emanet ediliyordunuz. Bu hatırlı kişilerin bazen bir bakan yada bir general olması hiç de garipse-necek bir şey değildi. Bazen cezaevindeki bu gruplar paralı bir tutuklu geldiğinde rekabet ediyorlar cezaevi idaresine bizim koğuşa vereceksiniz gibi tehditlerde ve direktiflerde bulunuyorlardı. Bazen cezaevinde nüfuz sahibi olmak için silahlı çatışmaya bile girebiliyorlardı. Bu olaylar da gazetelere manşetten giriyor ve o suç grubunun propagandası haline geliyordu. Zeki Bingöl Koğuşlarda herkes ayakbastı parası adı altında koğuş ağasına haraç ödüyordu. Sigara veya başka şey satın alacaksanız koğuş ağasının işlettiği ve cezaevinin demirbaş dolapları kullanılarak oluşturulmuş kantinden alacaktınız. On lira olan şeyler burada yirmi liradan satılıyordu. Bu dükkanların kirası elektrik gideri veya gelir vergisi yoktu ama çok karlıydılar. Bir de uyuşturucu ticareti, nasıl olsa yakalanma derdi yoktu. Fişek tabir edilen bir içimlik esrar sarması paralı yol girişlerinde yada Beyoğlu'ndaki kıraathanelerde beş milyon liraya satılırken burada stokların durumuna göre dört beş katına satabilirdiniz. Yani piyasada bir kilo esrar iki milyar lira ise cezaevinde kırk milyara kadar para getiriyordu. Hele telefon çalıştırmak çok para kazandırıyordu. Bir tutuklu geldiğinde eğer paralı ise kendisi ilk günler hoş karşılanır ve yakınlarıyla telefon konuşması sağlanır, iyilik yapılıyormuş gibi. Ama kısa bir süre sonra telefon artık başkalarından gelir tutuklunun yakınlarına eğer şunu vermezseniz yada bunu ödemezseniz diye başlardı..sonra işkence, görüşe çıkarmama, duruşmaya göndermeme işte Bayrampaşa buydu artık. Bir de silahlar vardı. Bazen silahlar konuşur Hamza Kılıç gibi adliyede konuşanı sustururdu. Yada Kenan Ali Gürsel olayında olduğu gibi yarım saatte yedi kişi ölürdü. Bu kalın duvarlar kimleri hatırlıyor acaba diye sorsanız size belki de; Hüseyin Heybetli, Dündar Kılıç, İdris Özbir, Murat Sincar, Sedat Şahin, Mehmet Köymen, Sedat Peker, Mehmet Karamehmet, Şadi Özpolat, Ercan Kartal, Dursun Karatas, Aydın Hanbayat, Cübbeli Ahmet Hoca, İbrahim Cici, İngiliz Holiganı bıçaklayan genç, Ali Yaprak, Metin Kaplan, Ferhan Güllü, Tanju Çolak, Murat Demirel'in avukatı, Saral-lar, Recep Tayip Erdoğan gibi çok tanınmış misafirleri bir çırpıda sıralardı ama bu duvarlar suskundu. Sırları hep kendisine saklardı. 18 19 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Hatta yüzbaşı Z. de daha ilk okulun ilk sınıfında okurken babası ve amcası da burada yatmıştı. 1974 genel affıyla çıkmışlardı. Bir defa amcasının ve babasının ziyaretine daha dokuz yaşındayken gelmişti şimdi aradan yirmi altı sene sonra cezaevine ikinci kez görev için gelmişti. Bayrampaşa cezaevi zıvanadan çıkmıştı. Bazı gazete haberleri ise bu durumu çok açık şekilde ortaya koyuyordu: Murat Sincar, ifade verdiği savcıya cezaevindeki faili meçhul cinayetlerin eski Bayrampaşa cezaevi Savcısı Necati Öz-demir'in direktifiyle işlendiğini söyledi. Sincar, Ozdemir'in kendisine cezaevinde tabanca verdiğini de iddia etti DEMET BİLGE İSTANBUL -Bayrampaşa Cezaevindeki olaylarla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen idari soruşturma çerçevesinde Sincar aşireti üyelerinden Murat Sincar'ın ifadesi alındı. Sincar, ifadesinde cezaevindeki faili meçhul cinayetlerin eski Bayrampaşa Cezaevi Savcısı Necati Ozdemir'in direktifiyle işlendiğini öne sürdü. Korumalarıyla birlikte istanbul Adliyesi'ne gelen Sincar, Cezaevlerinden Sorumlu Başsavcıvekili Nusrettin Çelik'e üç saat boyunca ifade verdi.
Adliye çıkışında açıklama yapan Sincar, cezaevindeki faili meçhul cinayetlerin sorumlusunun Ozdemir olduğunu iddia etti. Kendi isteğiyle ifade vermeye geldiğini söyleyen Sincar, "Necati Ozdemir Kurtuluş Palular ve Recep adlı kişilerin öldürülmesi için direktif verdi. Daha sonra öldürttüğü adamın avukatlığını yaptı" dedi. İki yıl önce de Ozdemir'in cezaevine silah sokmasıyla ilgili ifade verdiğini belirten Sincar, konuyla ilgili tüm bilgilerin istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çi-tici'nin elinde olduğunu söyledi. "Biz delikanlı gibi geldik ifade verdik. Gelip o da hesabını versin"diyen Sincar, "Ozdemir inşallah Sincar ailesine mal olmaz. Ben ceremesini çekerim. 10 yıl kesinleşmiş cezam var. Adliye önünden bir kez daha sesleZeki Bingöl niyorum. Adam gibi gelsin konuşsun" diye konuştu. Sincar, Ozdemir'in cezaevinde kendisine de silah verdiğini öne sürdü. Canlı yayında tartışma Murat Sincar'ın daha önce yattığı cezaevlerindeki konfor'u ve silahlı fotoğrafları ilk kez Radikalde yer almış ve savcılık bu konuda soruşturma açmıştı. Sincar, geçen hafta da özel bir TV kanalında yayımlanan programa telefonla katılarak, Ozdemir hakkında şok iddialarda bulunmuştu. Sincar, Özdemir'i cezaevine silah ve uyuşturucu sokmakla suçlayarak, "Bildiklerimi açıklarsam, Özdemir'i asarlar"demişti. Sincar'ın iddiaları karşısında Necati Ozdemir canlı yayında programı terk etmişti. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, eski Bayrampaşa Cezaevi Savcısı Necati Özdemir'i, görev yaptığı dönemde "görevini kötüye kullandığı"gerekçesiyle 5 ay hapis ve 2 ay 15gün memuriyetten men cezalarına mahkum etti. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, Özdemir'e verdiği hapis cezasını paraya çevirdi, daha sonra da cezalarını erteledi. Alman bilgiye göre, Yargıtay 4. Ceza Dairesi, eski Bayrampaşa Cezaevi Savcısı Necati Ozdemir'in "görevini kötüye kullandığı" gerekçesiyle yargılandığı davada kararını açıkladı. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, kararında, Necati Ozdemir'in, Bayrampaşa Cezaevi Savcısı iken, kapalı cezaevi ve tevkifevleri mutfakları ile jandarma koruma taburunun yemekhane, tuvalet ve banyolarının tamiratını Antep'ten getirttiği mermer ustasına yaptırdığı belirtildi. Eski Savcı Ozdemir'in inşaatla ilgili olarak ihale işlemlerini usulüne uygun şekilde uygulamadığı bildirilen kararda, Ozdemir'in ihale komisyonu kurmadığı, ilan yaptırmadığı, ihale sonucu sözleşme imzalamadığı kaydedildi. Kararda, "Ozdemir'in, pazarlık usulü olarak dahi nitelendirilmeyecek bir şekilde her şeyi tek başına yaparak, bunun sonucu ödemesi gereken paranın alınması için yanıltıcı belge düzenlettirmek suretiyle yasaya aykırı işlemlerde bulunduğu ve görevini kötüye kullandığı anlaşılmıştır" denildi. 20 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Ceza ertelendi. Kararda, Özdemir'in "görevde yetkiyi kötüye kullandığı"gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 240/2. maddesi uyarınca 6ay hapis ve 3ay süreyle memuriyetten men edilmesine karar verildiği belirtildi. Özdemir'in cezasının, TCK'nın "ceza indirimini" öngören 59. maddesinin uygulanarak 5 ay hapis ve 2 ay 15gün memuriyetten men cezalarına indirildiği bildirilen kararda, hapis cezasının da ağır para cezasına çevrildiği kaydedildi. Necati Özdemir'in toplam 2 milyon 216 bin 666 lira ağır para cezasına çarptırıldığı kaydedilen kararda, "sanığın şahsi hali, sabıkasız olması, yargılama aşamasındaki olumlu tutum ve davranışı nedeniyle kendisine verilen cezaların ertelenmesi halinde ileride bir daha suç işlemeyeceği kanaatine varıldığından", verilen cezaların 647sayıh Cezaların infazı Hakkında Yasa'nın 6. maddesi uyarınca ertelendiği belirtildi. Kararda aynı davada yargılanan Sermer Granit ve Mermer Sanayi A. Ş Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Yaprak'm beraatine karar verildiği bildirildi. Cezaevinde direniş İSTANBUL — Afin gündeme gelmesi için Bayrampaşa Ce-zaevi'nde sayım vermeme, avukat ve yakınlarıyla görüşmeme şeklinde direniş başlatıldı. istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici, Bayrampaşa Cezaevinde bulunan adli tutukluların, af yasasının tekrar gündeme gelmesi için dört gün önce sayım vermeme, avukat ve yakınlarıyla görüşmeme şeklinde direniş başlattıklarını bildirdi.
istanbul Adalet Sarayı'nda basın mensuplarının sorularını cevaplandıran Çitici, yapılan görüşmeler sonucu, tutukluların hareketlerinin idareye karşı olmadığını söylediklerinin ve durumun kamuoyuna duyurulmasını istediklerinin öğrenildiğini kaydetti. Başsavcı Ferzan Çitici, tutukluların, af yasasının yeZeki Bingöl niden kamuoyu gündemine gelmesi halinde eylemi bitireceklerini belirttiklerini ifade etti. Örgütlerin merkezi cezaevi Kadük olan kanunlar suç ve suçluyu besledi. Ceza ve ıslah özelliğini kaybeden cezaevleri suç üretim merkezi haline geldi. Örgütlü suç odaklarının koyduğu kurallarla yönetilen cezaevlerine devlet değil, korku hâkim oldu. Organize örgütlere adaletin gücü verildi Cezaevlerinde örgütlenen suç odaklan, dört duvar arasında, elde ettikleri gücü, teknolojinin yardımıyla dışarıya çok kolay yansıtabiliyor. Karagümrük Çetesi'nin elebaşı Nuri Ergin, Eskişehir cezaevinden verdiği talimatla Afyon cezaevindeki adamlarına ulaşıyor. Ve Sabancı cmayetinin tek faili olan tetikçi Mustafa Duyar'm ölüm emrini veriyor. Cezaevinden verilen talimatla cezaevinde öldürülen Mustafa Duyar, Sabancı cmayetinin talimatım da, 1995yıhnda Bayrampaşa cezaevinde tutuklu bulunan yasadışı örgüt lideri Ercan Kartal'dan alıyordu. Bu bir rastlantıdan çok, örgüt evi haline getirilen cezaevlerinin bugünkü ürkütücü yapışım ortaya koyan bir gerçekti. Aym gerçek, 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan ölüm oruçlarıyla da bir başkayönüyle ortaya çıkıyordu. 16Mayıs 1996tarihinde Ümraniye cezaevinde başlayan protesto eylemleri, Bayrampaşa cezaevindeki siyasi kısmın koordinasyonu ile kısa sürede yurt çapmdaki cezaevlerine yansıdı. Yasadışı örgüt lideri Ercan Kartal, tutuklu bulunduğu Bayrampaşa cezaevinden verdiği talimatla tüm yurtta ölüm oruçlarım organize edip devletle pazarlığa oturuyordu. Ümraniye, Ulucanlar derken, bir anda tüm yurttaki cezaevlerinde ayaklanma başlıyor ve devlet yine Bayrampaşa ceza evi siyasi kısmında.pazarlığa oturuyor, ölümlere rağmen sonu22 23 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 24 Zeki Bingöl ve bize bilgi aktar. Biz seni bir yıl içinde çıkarırız' demiş... Yıl-dırım'm ölümüne devrimci adalet karar verdi..." Terörist Ceza Kanunu Yıldırım, ihbarıyla birçok kanlı eylemi önlemişti ancak o korunamadığı için artık yaşamıyordu. Ailesi ise tehdit altında, korku içinde yaşam mücadelesi veriyor. Ancak, kendi ülkelerini bölmeye çalıştıkları ve kendi ülkelerinin anayasal düzenini kanlı eylemlerle yıkamaya çalıştıkları iddiasıyla yargılanan mahkûmların bulunduğu terör koğuşunun 'Terörist Ceza Kanunu' da oldukça ilginçti, "ihanet hiçbir yerde hiçbir toplum tarafından affedilemez... Yıldırım, aynı koğuşta kalan dava arkadaşlarının moralini bozup örgüte karşı bozgunculuk ve kışkırtıcılık yapıyordu" şeklinde yapılan açıklamada yer alan gerekçeler, ihanetin 'ihanete' bakış açısını ve kendinden olmaya-nayaşam hakkı tanımayan bir ideolojinin gerçek yüzünü ortaya çıkarıyordu. Terör koğuşlarında Yıldırım'ın cinayeti de ne ilk, ne de sondu. 23 Eylül 1996 tarihinde izmir Buca cezaevinde bulunanya-sadışı örgüt üyesi 26yaşındaki ibrahim Sertel de örgüt arkadaşları tarafından şişlenip iple boğularak öldürüldü. Sertel'in cesedinin üzerinde, Ajan ve işbirlikçi tavrı yüzünden Sertel'i cezalandırdık'yazılı bir not bulunmuştu, infazı, Sertel'in en yakın arkadaşı Recep Erdal Arıkan 'm üstlenmesi de ayrı bir anlam ve mesaj içeriyordu. 'Geri dönüşü olmayan bir yolda' hem kendinizden, hem de arkadaşınızdan sorumluydunuz. Aynı tarihlerde, Ankara cezaevi terör koğuşunda tutuklu bulunan Fatma Özyurt, aynı gerekçelerle koğuş arkadaşları tarafından boğularak öldürüldü. 'Silahlı eyleme hayır' diyerek örgüte başkaldıran Latife Ereren'in infazı ise akıllara durgunluk verecek nitelikteydi. Bayrampaşa cezaevinde 5 Mart 1995 sabahı, örgüt liderinin yazdığı metni kamera karşısında oku25
cu gene bir başarı olarak niteliyordu. Tıpkı 1996 ve öncesinde olan isyanlardaki gibi. Terör koğuşlarında adalet Terör suçlularının bulunduğu koğuşlarda hak ve hukuk kayıtsız şartsız koğuş mümessillerinin inisiyatifinde. Adalet Bakanlığı bir asırdır cezaevlerini yönetecek kanun hazırlayamazken mahkûmlar, 'Türk Ceza Kanunu'yerine 'Terörist Ceza Kanunu' kitabını hazırlayıp baskısını dahi tamamlamışlar. Bu kanuna göre yaşam kurallarını belirliyor, bu kanuna göre dört duvar arasında yargılayıp infaz gerçekleştiriyor, adam boğazlıyorlardı. Üstelik bu kanunda af ihtimali ise hiç yoktu. Firarı önleyen itirafa ölüm Cezaevi içindeki ve dışındaki kanlı eylemlerin planlayıcısı olarak bilinen yasadışı örgüt lideri Ercan Kartal ve Şadi Naci Ozpolat, açık görüş esnasında peruk, gözlük ve giysilerle kılık değiştirerek firar etmeye çalışırken yakalandı. Firar girişiminden birkaç ay-sonra, 19 Mayıs 1999 sabahı, battaniyeye sarılı bir ceset maskeli iki mahkûm tarafından 'işte çöp' diyerek çöp almaya gelen çöpçülere teslim edildi. Ceset, aynı yasadışı örgüte mensup olduğu gerekçesiyle İstanbul DGM tarafından 12 yıl 6 ay hapse mahkûm olan Oktay Yıldırım 'a aitti. Terör koğuşunda kurulan 'Halk Mahkemesi'nde yargılanan Yıldırım, ölüme mahkûm edilmiş ve dört duvar arasında telle boğularak öldürülmüştü. Cinayeti Yıldırımla aynı koğuşta kalan arkadaşları Birol Abata ve Hakkı Akça üstlenmişti. Yıîdırım'ı hunharca öldüren örgüt daha sonra cinayetin gerekçesini şöyle açıklıyordu: "... Yıldırım, örgüt için çok önemli olan bir firar girişimini önce gardiyanlara, sonra da yakınları aracılığıyla askerlere bildirmiş. Duyumlar karşısında sorgulanan Yıldırım, ihanetini itiraf etti. O, polisle işbirliği yapmış. Polis ona, 'Git orada tek gezenlerin yanma otur, örgüt kurallarına uymayanlarla konuş Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği mak zorunda kalan Ereren, dava arkadaşları tarafından nevresimden yapılan iple boğularak öldürülmüştü. Eline tutuşturulan metni okuyup bitirdikten sonra, bitkin bir durumda ekrana bakarak, "Tamam mı ? Bitti mi ? " diye soran Ereren 'in görüntüsü ibret olması açısından bir televizyon programına verilmişti. Bayrampaşa cezaevi terör kısmında boğularak öldürülen Şimel Aydın ve Lütfü Topal'ın öldürülmesi de aynı güç gösterisinin ürünü. Her olayın ardından verilen kurban her zaman bulunuyor, hazırlanan raporlar devletin en üst kademesine sunuluyor, ancak gerçeğin etrafında dolaşan 'sütçü beygiri' çözüme ulaşamıyor. Öldürülme korkusuyla defalarca Adalet Bakanlı-ğı'na yazı yazan Mustafa Duyar örneğinde olduğu gibi. Sabancı cinayetinin tek sanığı ve tanığı olan Mustafa Duyar, gazeteci Can Dündar ile konuşmayı kabul ettiğini açıkladıktan birkaç gün sonra, görüşmeyi yapamadan öldürüldü. Böylesine önemli bir cinayetin devlet güvencesiyle korunan sanığı cezaevinde öldürüldü. İlginç bir tesadüf eseri, tam o esnada da Abdullah Öcalan yakalandı. Böylesine önemli bir cinayetle ilgili devlet yetkililerinden açıklama beklenirken, Apo'nun yakalandığına dair yapılan açıklamanın dışında tek bir açıklama yapılmadı. Oysa, her olayın ardından, her dönemin Adalet Bakanı tarafından yapılan rutin açıklama basın bürosunda hazır bekliyordu: "Sistem çökmüş. Cezaevlerine maalesef hâkim olamıyoruz..." Sonuç hep aynı Aslında olaylar ve sonuçlar hiç değişmiyor, cezaevlerinde değişen tek şey isimler. 500 kişilik kapasiteyle uluslararası standartlara uygun yapılan Bayrampaşa cezaevinde sadece terör koğuşlarında 800 tutuklu barınıyor. 800 kişi 'istediğinde' bir salonda toplanabiliyor. Bu 800 kişiye koğuş sistemi getirip kapılara kilit vurmaya kalktığınızda ayaklanmalar başlıyor. 26 Zeki Bingöl Terör kısmında 'firar haktır' diye bağıranlar, bahçe duvarlarının aşılamaz, tünellerin kazılamaz hale getirildiği dönemde, dışarıdaki suç odaklarını örgütleyen, kanlı eylemlerin planını hazırlayan bir kurum haline geldi. Susurluk kazasıyla başlayan süreçte adli kısım mahkûm ve tutukluları daha farklı bir misyon üstlendi. Örnek alman yer ise terör koğuşlarıydı. Mafya babalarının
yerini çete reisleri aldı. Bu noktadan sonra 'içerideki' çetelerin 'dışarıya' hâkim olma mücadelesi başladı. İlk kez 19 yaşında girdiği cezaevinden bir türlü kurtulamadığını söyleyen 45yaşındaki Sait Çalgan, "Cezaevine adımını attığın anda cebini göstermek zorundasın. Sınıfın karantinada belirleniyor. Babaların geçim kaynağı cezaevidir. İçerde içiciliğe alıştırılırsın. Dışarı çıktığında artık istemesen de satıcısın. Uyuşturucunun girmediği cezaevi rahat ve huzurludur. Cezaevinin kötü koşullarından kurtulmak için babaların korumasına girenler çetenin elemanı oluyor ve bir daha kurtulamıyor" diyerek geri dönülmez bir yolculuğun öyküsünü anlatıyor. Cezaevi çalışanları da sistemin kurbanı olmaktan yakmıyor. Sistemin çarkına takılan eski Bayrampaşa cezaevi Savcısı Necati Özdemir cezaevlerinin büyük bir çoğunluğunun cezayla birlikte ıslah edebilme özelliğine sahip olamadığını, devletin oluşturduğu şartlarla rant olgusunun teşvik edildiğini ileri sürüyor. Eski savcı, cezaevinde işlenen cinayetleri yorumlarken de, adalet sisteminin bugün içinde bulunduğu duruma değinerek konuya son noktayı koyuyor: "Adalet duygusunu yok ettik. Organize suç unsuruna adaletin gücünü verdik." 27 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 1998 yılında cezaevinde yaşamlarını yitirenler Siyasi Kısım 1. Fikri Baygeldi: Çanakkale, 26 Mart. Protesto amacıyla kendini yaktı. 2. Adem İnce: Çankırı, 27Nisan. İntihar etti. 3. Sema Yüce: Çanakkale, 21 Mart. intihar etti. 4. Serpil Yılmaz: Sakarya, 6 Ocak. Beyin kanaması. 5. M. Halit Orak Kahramanmaraş, 15 Ekim. Kendini yaktı. 6. Bülent Bayram: Adıyaman, 29 Ekim. Kendini yaktı. 7. Mehmet Çakar: Bursa, 18 Ekim. Örgüt içi infaz. 8. Adem Yeşildağ: Malatya, 27 Ağustos. Örgüt içi infaz. 9. Ayhan Yılmaz: Bingöl, 1 Eylül, intihar etti. 10. Mehmet Aydın: Çanakkale, 13 Kasım. Kendini yaktı. 11. Kadir ilhan: Siirt, 17 Kasım. Kendini yaktı. 12. Cemil Özalp: Diyarbakır, 27 Kasım. Kendini yaktı. Adli Kısım 1. Emre Doğan: Ankara, 15 Ocak. Silahlı çatışmada öldü. 2. Cheresi Cyracuz: Bayrampaşa, 15 Şubat. Astımdan öldü. 3. İshak Tekin: Nazilli, 26 Mart. İntihar etti. 4. Mehmet İşcan: Bayrampaşa, 30 Mart. Ülkücü gruplar arasında çıkan silahlı çatışmada öldü. 5. Ecevit Yıldız: Ankara, 29 Nisan. Mafya içi hesaplaşma. 6. Halil Gice: Ankara, 28 Nisan. Mide kanamasından öldü. 7. Erol Kabak: Bayrampaşa, 14 Temmuz. Çete hesaplaş ması. Zeki Bingöl 8. Yıldıray Kezer: Atabey, 9 Temmuz. Firar sırasında öldü. 9. Adem Sarıkaya: Bayrampaşa, 30 Haziran. Epilepsi krizinde öldü. 10. Kurtuluş Parlak: Bayrampaşa, 12 Aralık. Kurşunla öldürüldü. 11. Hüseyin Kan: Bayrampaşa, 14 Temmuz. Behçet hastalığı. 12. Halit Yıldırım: Burdur. Hücrede kendini asarak intihar. 13. Durmuş Kdmç: Ermenek. 14. Recep Selefoğlu: Bayrampaşa, Muhbirlik gerekçesiyle vuruldu. 15. Erhan Akkurt: Bayrampaşa, 14 Eylül. Koğuşta silahlı çatışma. 16. Dursun Arık: Pınarbaşı, 9 Eylül., Su yerine çamaşır suyu içti. 17. Bilal Turan: Gemlik, 28 Kasım. Tuzruhu içerek intihar. 18. Hasan Sırrı: Bayrampaşa, 24 Aralık. Koğuşunda kurşunlandı. 19. Metin Güngör: Bayrampaşa, 1 Aralık. Şişlenerek öldürüldü. 20. Salim Geçmez: Bayrampaşa, 7 Ekim. Bileklerini keserek intihar. Demirel'e sonuçsuz rapor Bayrampaşa cezaevi Cumhurbaşkanı Demirel'in de ilgisini çekti. Demirel, Bayrampaşa Kaymakamı'ndan cezaeviyle ilgili rapor istedi.cezaevi savcısı, tabur komutanı ve müdürlerin verdiği brifingle hazırlanan rapor Demirel'e sunuldu. Raporda, cezaevinin dış güvenliğinden sorumlu jandarma tabur komutanlığı, "Yoğun trafik ve meskun mahal içerisinde her yönü
29 28 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 30 Zeki Bingöl rör örgütü DHKP-C temsilcisi Şadi Özbolat'm Bayrampaşa cezaevi yönetimine hitaben yazdığı, "Talimat" gibi dilekçenin faksını da ele geçirdik. GÖRÜŞMELER BAŞLIYOR Cezaevlerindeki eylemlerin başladığı andan itibaren, istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ile istanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman'm Bayrampaşa cezaevinde yürüttüğü arabuluculuk girişimleri, önceki akşam sonuçlandı. Eylemin sona erdiğini belirten resmi açıklama, Adalet Bakanlığı adına görüşmeleri yürüten Başsavcı Çitici'den geldi. Eylemin başlamasından itibaren, mesaisinin büyük bölümünü Bayrampaşa cezaevinde geçiren Başsavcı Ferzan Çitici ile Baro Başkanı Yücel Sayman, önceki gün mahkumlarla yaptıkları 8 saatlik görüşmenin ardından, saat 23.00'te cezaevinden çıktılar. Oldukça neşeli olduğu gözlenen Başsavcı Çitici, saat 22.45 itibariyle eylemin bitirildiğini ve cezaevlerinde mahkumlar tarafından rehin tutulan infaz koruma memurları ve yöneticilerin serbest bırakıldığını tüm Türkiye'ye duyurdu. Yaptıkları görüşmelerin boşa gitmediğini belirten Çitici "Makul teklifleri, bakanlığımız insani açıdan değerlendirdi ve anlayışla karşıladı. Böylelikle eylem bitirildi. Altını çizerek ve üstüne basa basa söylüyorum ki bu ne bir pazarlık ne de anlaşma niteliğindedir" dedi. Çitici, cezaevlerindeki eylemleri bitiren formülün ne olduğu sorusuna ise Baro Başkanı Sayman 'm cevap vermesini istedi. Çitici'nin yeniden cezaevine dönmesinden sonra söz alan Sayman, formülün, Ankara'da meydana gelen olayların objektif bir şekilde soruşturularak aydınlatılması, olaylar sonrası gerçekleşen nakillerin ve Buca cezaevindeki pürüzlerin giderilmesi olduğunu ifade etti. "Mahkumların tüm istekleri kabul edildi mi?"sorusuna ise Sayman, "Evet pürüzler giderildi. Pürüz yok artık " karşılığını verdi. 31 ile uygunsuzluk ve uyumsuzluk manzumesi olan cezaevinde dış güvenlik güçlükle sağlanmaktadır. Bu, ileride üzücü olaylara neden olabilir" diyerek, devletin saygınlığı ve güvenliği açısından cezaevinin şehir dışına taşınması gerektiğini belirtiyor. Terör, adli ve özel tip olmak üzere üç ayrı müdür ve cezaevi savcısının raporunda ise, yeterli donanıma sahip olmayan cezaevi hastanesinden ve mevcut bozuk sistem ve bu sistemin yaratacağı tehlikelerden bahsediliyor. Bugüne dek hazırlanan ve devlet yetkililerine sunulan diğer raporlar gibi, 1998 yılı sonlarında Cumhurbaşkanı Demirel'e sunulan bu rapordan da cevap ve sonuç alınamadı. Olacağı buydu Uğur DÜNDAR Yıllardır tekrarlanan "teröristle masaya oturulmaz" sözü, artık mazide kaldı. Araştırmacı gazeteci Uğur Dündar'ın ele geçirdiği faks metinleri, devlet görevlileri ile teröristlerin görüşmelerini ve vardıkları anlaşmayı madde madde yansıtıyor. CEZAEVLERİNDE yıllardır hücre sistemine geçemeyen devlet, sonunda teröristlerle masaya oturup anlaşma yapmak zorunda kaldı. Ankara Merkez Kapalı cezaevinde kalan sol örgüt militanlarının jandarmaya ateş açması ile patlak veren çatışmanın ardından Türkiye genelindeki cezaevlerinde başlayan eylemi bitiren anlaşmaya, Bayrampaşa cezaevinde iki tarafın görüşmeleri sonunda varıldı. Cezaevindeki örgüt temsilcileri, varılan anlaşmayı bir kağıt üzerine döküp, altını tek tek imzaladı, sonra da bu anlaşma cezaevi yönetimi tarafından eylemlerin sürdüğü diğer cezaevlerine ayrı ayrı fakslandı. Varılan anlaşma ile diğer cezaevlerine fakslanması için teBayrampaşa Cezaevi Gerçeği METİN GECE HAZIRLANDI Her olayda olduğu gibi eylemlerin yönetildiği Bayrampaşa cezaevinde bulunan 4 mahkumun imzasını taşıyan ve cezaevi yönetimi aracılığıyla diğer cezaevlerine fakslanan 5 maddelik "Eylemi bitirin " talimatı, Başsavcı Çiticiyi yalanlıyordu.
YOLDAŞLARA SELAM Yasadışı DHKP-C örgütünden Şadi Özbolat, TİKB'den Hasan Selim Akçan, TIKKO'dan Aydın Hanbayat ve MLKP'den Mehmet Akif Han tarafından 29 Eylül akşamı hazırlanan eylemin bitirilmesine ilişkin talimat yazısı, Başsavcı Fer zan Çiticinin 30 Eylül gecesi Bayrampaşa cezaevi önünde yaptığı açıklamanın ardından, diğer cezaevlerine fakslandı. Eylemlerin başlamasından itibaren maddeler halinde isteklerini ileten mahkumların tüm taleplerinin kabul edildiği anlaşılırken cezaevlerindeki eylemlerin bitirilme gerekçesinin diğer mahkumlara izah edildiği bu yazının resmi kanaldan diğer cezaevlerine fakslanması için, Şadi Ozbolat tarafından cezaevi Müdürlüğü'ne, "ilişikte verdiğimiz faksı, arkadaşlarımın bulunduğu hapishanelere çekmenizi talep ediyoruz" şeklinde bir talimat-dilekçe yazıldı. Bayrampaşa'dan diğer cezaevlerine gönderilen ve "Eylemlerimizi bitiriyor, tüm yoldaşlarımızı selamlıyoruz" ifadesiyle bitirilen faksın ardından Türkiye genelindeki cezaevlerinde eylemler teker teker sona erdi. KOM UTAN A ĞLIYORD U Bu faksın geçildiği cezaevlerindeki bir askeri yetkili ise, maddeleri okurken gözyaşlarını tutamamıştı. Bu komutan, "Bu metin, teröristlerle masaya oturulup, açık açık pazarlık yapıldığını gösteriyor. Ne hale geldik " diye gözyaşı döktü. 32 Zeki Bingöl HALKIN HUKUK BÜROSU Adalet Bakanlığı yetkilileri, eylemi sona erdirmek için mahkumlarla herhangi bir pazarlık yapmadıklarını belirtirken, Halkın Hukuk Bürosu, 5 maddelik bir anlaşma metninin imzalandığını duyurdu. Gazetelere geçilen "Hapishanelerde süren eylem anlaşma ile sona erdi" başlıklı açıklamada, bu anlaşmanın istanbul Barosu huzurunda yapıldığı için, şartların yerine getirilip getirilmediğinin, aynı zamanda istanbul Baro Başkanı'nca da inceleneceği kaydedildi, işte utanç belgesi •» <^*İTÎ2JÜT* *"-r*v-**«««.*. Savcı Beyler de orada Cezaevlerindeki eylemlerin bitirilmesi için Bayrampaşa'da yürütülen görüşmelere Adalet Bakanlığı 'm temsilen ka tılan Is tan b ul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici 'nin, isyan cılarm başı Şadi Ozpolat'la tanıştığı ortaya çıktı. Başsavcı Çitici daha önce de cezaevinde yasadışı DHKP-C örgütünün temsilcisi Şadi Özbolat ile mahkumların sorunları konusunda görüşmelerde bulunmuştu. Bayrampaşa cezaevi eski Savcısı Necati Özdemir'in de 33 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği katıldığı görüşmelerde mahkumlar taleplerini Başsavcı'ya iletmişlerdi. Kim Kimdir? Şadi Özbolat DHKP-C Temsilcisi Bayrampaşa Cezaevinde DHKP-C'li sanıkların temsilcisi. Yasadışı DHKP-C örgütü adına Anayasal düzeni bozmak için eylemler yaptığı iddiasıyla 1990yılında tutuklandı. Hakkında İstanbul DGM'de idam cezası istemiyle dava açıldı. 1995yılında karara bağlanan davada, müebbet hapis cezasına çarptırıldı. 9yıldır Bayrampaşa Cezaevi nde yatıyor. Mehmet Akif Han MLKP Temsilcisi Bayrampaşa Cezaevinde MLKP'li sanıkların temsilcisi. 1991 yılında Rami'de, arkadaşlarıyla birlikte bir sigorta acen-tasmı soydu. 10 milyon lirası nakit olmak üzere, toplam 136 milyon liralık senet aldı. Olay yerine gelen polisle çatıştı. Çatışma sonrası yakalandı. Yasadışı MLKP örgütüne üye olduğu iddiasıyla hakkında DGM'de dava açıldı. Bu suçtan 20yıl ağır hapis cezası aldı. Dosyası halen Yargıtay'da. Hasan Selim Açan TİKB Temsilcisi İstanbul 2 No.lu DGM'de yasadışı TİKB örgütü yöneticisi olmaktan yargılanıyor. Dosyasında silahlı eylem yok. 1994yılında bu suçtan cezaevine giren Açan, daha önce bazı sol dergilerde sorumlu yazıişleri müdürlüğü yapmış. TCK. 168/1 maddesi gereği yasadışı örgüt yöneticisi olduğu gerekçesiyle 22,5yıl ağır hapisle cezalandırılması isteniyor. Eşi Oya Açan da Kartal MHP İlçe Başkanı Nihat Uygun 'un öldürülmesi davasından yargılanıyor. Aydın Hanbayat TİKKO Temsilcisi
Bayrampaşa Cezaevinde TIKKO'lu sanıkların temsilcisi. Yasadışı TİKKO örgütüne üye olduğu iddiasıyla 5yıl önce tutuklandı. TIKKO'nun merkez komite üyesi olduğu öne sürüZeki Bingöl lüyor. Hakkında İstanbul 3 Nolu DGM'de dava açıldı. Davası henüz karara çıkmadı. Enis Berberoğlu: Bayrampaşa koğuş perakende fiyatları Enis BERBEROĞLU Bayrampaşa cezaevi olaylarını -her ne kadar futbol takımları kadar ünlü olsalar da- sadece çete isimleriyle anlamaya çalışmak korkarız ki kafa karıştırır... Meselenin çetelerle ilgili özet sonucunu zaten Hürriyet dün birinci sayfadan verdi... Can pazarında Alaattin Çakıcı çetesi 6-0 mağlup... Ne var ki Çakıcı 'nın kaybı beşeri sermaye ile sınırlı değil. Asıl ağır yarayı Bayrampaşa rantını yitirerek aldı... 0 e o Bayrampaşa 'nm eski Savcısı Necati Özdemir bu cezaevinde yasadışı mal ve işlemlerden kazanılan paranın yılda 50 trilyon lirayı bulduğunu ileri sürüyor... Alaattin Çakıcı'nın son olayda öldürülen yeğeni Kenan Ali Gürsel'in koğuşunda özel bir kasada 5 trilyon liraya yakın nakit para bulunduğu haberleri dev cezaevi pazarının boyutu hakkında fikir veriyor... Kapalı devre denemeyayınmdaki CNN-Türk'ün haberine göre Bayrampaşa cezaevindeki koğuş perakende fiyatları iştah kabartıyor: Telefon görüşmesi: Dakikası 10 milyon lira. Cep telefonu: 500 milyon lira. Esrarın bardağı: 30 milyon lira. Kokainin gramı: 300 milyon lira. Silah taşıma: 10 bin mark. TV veya buzdolabı: 20 bin dolar. İS » İS Cezaevi fiyatları böyle... İş hacmini takip mümkün olmadı35 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği ğı için kesin ciroyu bulmak da imkânsız. Yine de son olayların ardından cezaevinde yapılan aramada yakalananları hatırlamakta yarar var: 6 adet 9 mm 'lik tabanca, 3 telsiz telefon, 3 cep telefonu, 61 adet mermi, 18 adet adaptör, 21 paket esrar maddesi, 6 adet bali ve 116 adet hap. Özetlersek, son hesaplaşmaya kadar Bayrampaşa Cezaevinin haracı Alaattin Çakıcı adına toplanıyordu... Bundan böyle başkaları sebeplenecek. Bir iddiaya göre cezaevi pazarı Sedat Peker'in kontrolüne girecek. ss e ss Son günlerde aklımıza sıkça takılan soru bellidir: - Cezaevinde bu işler nasıl olabiliyor? Örneğin tetikçi 7 kilitli kapıyı silahla aşıp nasıl işini bitiriyor? Saflığa bakm... Sanki dışarıyı halletmişiz gibi, cezaevine hâkim olacağımızı sanıyoruz. Oysa unutmayın ki, son olayda adamları öldürüldüğü için mağdur konumunda bulunan Alaattin Çakıcı'nm yükselişine de akıl erdirememiştik... Ta ki Türkbank ihalesindeki ortaklarını görene kadar. Her partiden bakanlar, oğullar, eşler, işadamları... Hepsi Alaattin Çakıcı'nm en yakın ahbabı çıkmadı mı? Sanki Çakıcı her kapıyı açan maymuncuk gibiydi. Tutan eli hep görmezden geldik. Şimdi aynı Çakıcı'nm üstüne kimin ve neden çarpı işareti koymaya çalıştığını anlayamamamız da bu yüzden... Cezaevinde savaş Gülden AYDIN Bayrampaşa cezaevinde, Çakıcı'nm yeğeni Kenan Ali Gür-sel'e Rizeli Hakan Çillioğlu tarafından ateş açılması sonucu orZeki Bingöl 37 talik savaş alanına döndü. Çıkan çatışmada 7 kişi ölürken, 3 kişi de yaralandı. Fransa'da tutuklu bulunan Alaattin Çakıcı'nm yeğeni Kenan Ali Gürsele, Rizeli Hakan Çillioğlu tarafından ateş açılması üzerine Bayrampaşa Cezaevi savaş alanına döndü. Büyük firarları, isyanlarıyla 'yolgeçen hanına' dönen Bayrampaşa Cezaevinde Gürsel ve Çillioğlu 'nun adamları arasında çıkan çatışmada Kenan Ali Gürselin de aralarında bulunduğu 7 mahkum ölürken Çillioğlu ile iki kişi de yaralandı. Kenan Ali Gürselin kaldığı koğuştaki bir kasada 5 trilyonluk döviz bulundu. Olaydan sonra açıklama yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan
Çitici, "Silah araması yapılacak mı" sorusunu "Şu aşamada gerek yok" diye cevaplandırdı. Koridorda silahlar konuştu Gece geç saatlerde Başsavcı Çitici imzasıyla yapılan yazılı açıklamaya göre olay şöyle gelişti: Adam öldürme, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçlarından tutuklu olan Hakan Çillioğlu ile daha önce aynı koğuşta bulunurken bilinmeyen bir nedenle kavga ettiği Kenan Ali Gürselin arası açıldı. Bu olaydan sonra Çillioğlu ve iki adamı başka koğuşa alındı. Kenan Ali Gürsel dün dilekçe ile başvurarak cezaevi müdürü ile görüşmek istedi. Gürsel görüşmeden çıkarken, kafasını duvara vurarak yaraladığı için revire götürülen Hakan Çillioğlu ile koridorda karşılaştı. Silahını çeken Çillioğlu, Kenan Ali Gürsele 3 el ateş ederek vurdu. Bu olayı duyan iki tarafın adamları koridorun sonundaki kapı altına gelip burada silahlarını çekerek çatışmaya başladı. Çatışma sonunda Ferdi Heybet, Hüseyin Çalışkan, Hasan Taşkın, Bilal Coşkun, Murat Özlü, Eser Yalçın Özşahin ve Kenan Ali Gürsel öldü. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Silahlar cezaevine nasıl girdi imzasını taşıyan yazılı açıklamayı okuduktan sonra basın mensuplarının sorularını cevaplamaktan kaçman Çitici, silahların içeri nasıl girdiğinin tespiti için Eyüp Cumhuriyet Savcı-lığının soruşturma başlattığını söyledi, "istifa etmeyi düşünüyor musunuz" sorusu üzerine sinirlenen Çitici, "O konuda başkaları karar veremez. Ben istifa etmeyi düşünmüyorum" dedikten sonra diğer soruları cevapsız bırakarak cezaevine girdi. Gürsel'in idamı isteniyordu Kenan Ali Gürsel, Nurullah Tevfik Ağansoy'un öldürülmesi, Borsacı Adil Ongen, Alaattin Çakıcı 'nm yeğeni Savaş Ça-kıcı'nm öldürülmesine teşebbüs, Tansu Çiller'in eski komşusu Mehmet Ustünkaya'yayönelik suikast girişimi için oluşturulan çetelere üye olduğu iddiasıyla hem istanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde hem DGM'deyargılanıyordu. Ağansoy'un öldürülmesi olayından hakkında idam cezası istenen Gürselin Alaattin Çakıcı'dan aldığı talimatları yine Çakıcı'nm adamlarına ilettiği öne sürülüyor, istanbul DGM'de 'Cürüm işlemek için çete oluşturmak' suçundan yargılanan Gürselin 4 yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılması isteniyordu. Altın tabancalı kabadayı Yeraltı dünyasmm 'Altın Tabancalı' kabadayılarından Hakan Çillioğlu ile adamları Sapanca-Trabzon ve İstanbul'da 2 cinayet, 9 yaralama, 3 kurşunlama ve çok sayıda çek-senet, ihaleye müdahale, haraç alma olayına karışmakla suçlanıyordu. 14 ayrı suçtan hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunan 26yaşındaki Hakan Çillioğlu ve adamları, 26 Mart'ta Ankara'da yakalanmıştı. Çillioğlu 'nun üzerinde ise özel olarakyap38 Zeki Bingöl tırdığı altın kaplama tabanca bulunmuştu. Sanıkların sorgulamaları sonucu, 1998yılında Bakırköy Regata Çilli Bar'da 1 kişinin öldürülmesi 2 kişinin yaralanması, çeşitli tarihlerde 7 kişinin yaralanması olaylarını gerçekleştirdikleri tespit edildi. Baybaşin için de haraç almışlar Çillioğlu'nun, 1998'de Sapanca'da ölü bulunan adamı Ahmet Bayrak'ı rakip gruptan biriyle konuştuğu için öldürttüğü belirtildi. Ayrıca Çillioğlu'nun birçok olaya bizzat karıştığı ve tetik çektiği ifade edildi. Sanıkların ayrıca, uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Baybaşin ailesinden Naif Baybaşin 'in isteği üzerine uyuşturucu anlaşmazlığından doğan 2.6 milyon marklık alacak tahsili de dahil birçok haraç alma, ihaleye müdahale, tehdit olayına karıştıkları bildirildi. Bayrampaşa'da silahlar konuştu: 7ölü, 3yaralı Bayrampaşa Kapalı cezaevinde meydana gelen ve 7 kişinin ölümü, 3 kişinin de yaralanmasına yol açan kanlı çatışmanın ardından cezaevine takviye birlikler, polis ekipleri, ambulans ile itfaiye araçları sevk edildi. Ambulanslar yaralıları hastaneye taşırken, olayın duyulmasının ardından çok sayıda mahkûm yakını da cezaevinin önüne koştu, içeri polisler bile sokulmazken mahkûm yakınlarına da herhangi bir bilgi verilmedi. Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Bayrampaşa Cezaevinde şu anda sükûnetin
sağlandığını belirterek, olayın soruşturulması için 3 cumhuriyet savcısı ile 2 adalet müfettişinin görevlendirildiğini bildirdi. Saralın yeğeninin korumasıydı Bayrampaşa'da çıkan olaylarda yaralanan hükümlülerden Hakan Çillioğlu, kamuoyuna hiç de yabancı değil. Hürriyet 39 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 40 Zeki Bingöl İbretlik telefon konuşmaları Bugüne kadar cezaevlerinden gelen isyan, direniş ya da ölüm haberleri kamuoyunu pek de şaşırtmıyordu. Ancak 20 Eylül 1999 günü hemde müdür odasında yaşanan çatışma ve bu çatışmada 8 kişinin ölmesi, 3 kişinin yaralanması tek kelime ile acizliğin ifadesi idi. Alaattin Çakıcı 'nm sağ kolu Kenan Ali Gürsel, Hakan Çillioğlu tarafından öldürülüyordu. Organize Suçlar Bürosunun talebi ve istanbul 2 nolu DGM'nin 1999/415 sayılı kararıyla 9 Eylül tarihinden buyana dinlemeye alman 212 61 0 ** 00 nolu telefondaki görüşmeler tek kelime ile ibretlikti, işte konuşma kayıtları: 14 Eylül 1999 Saat : 13:18 Telefon : 0212 615 00 00 Karşı telefon : 0 532 776 00 00 Telefondaki kişi Kenan Ali Gürselin tanıdığı Nusret isimli birisi. Nusret; Hakan Çillioğlu'nun öldürülmesini talep eden kişi. KENAN: Kimle bunun problemi var? NUSRET: Ya, orda birisiyle, gelip orda konuşacak. K: Burda cezaevinde mi? N: He, he. K: Kim o? Sen söyle bir bakayım tanıyor muyum onu ben? N: (Yanındaki Ismet'e soruyor. O kişinin adı ne? diye.) Hakan, Hakan. K: Ha, haa, o... çocuğunun teki Hakan Çillioğlu mu? N: He, Hakan Çillioğlu. H: Hayrola mevzu ne ? N: Yav gelip konuşmamız lazım Kenan. K: Kiralığın teki bu. 41 Gazetesi'nin 15 Mayıs 1999'da "Poliste Skandal" başlığıyla manşetten verdiği haberde, dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral'm çeşitli suçlardan aranan akrabalarının nasıl korunduğu anlatılıyordu. Saral'la dedeleri kardeş olan yeğeni Adem Halim Sarıalioğlu, geçtiğimiz mart ayında yakalanmış, ancak gıyabi tutuklama kararma rağmen serbest bırakılmıştı. Adem Halim Sarıalioğlu yla birlikte, yakın koruması Hakan Çillioğlu da yakalanmıştı. Çillioğlu hakkında, "Cürüm işlemek üzere silahlı teşekkül oluşturmak, adam öldürmek, yaralamaya azmettirmek"gibi 12 ayrı suçtan hakkında tutuklama kararı bulunuyordu. Adem Halim Sarıalioğlu'nun bürosuna baskın yapan polis, 1 Kalaşnikof, 1 Scorpion marka otomatik silah, 11 tabanca, 245 fişek, 1 çelik yeleğe el koydu. Hakan Çillioğlu, Ankara Emniyeti'nde verdiği 28 Mart tarihli ifadesinde, Adem Halim Sarıalioğlu'nun korumalığını yaptığını, polisin baskın sırasında ele geçirdiği silahların tümünün kendisine ait olduğunu, silahlı teşekkül kurduğunu söylemişti. Cezaevi müdürü barıştırmak istedi Çakıcı 'nın yeğeni Kenan Ali Gürseli öldüren Hakan Çillioğlu ilk ifadesinde "Kenan'la müdürün kapısının önünde karşılaştık. Bana silah çekti. Aramızda itişkakış oldu. Tabancayı kaptım. Hedef gözetmeden rastgele ateş ettim" dedi. İddiaya göre Gürsel ile Çillioğlu'nun kapışmasına neden olan olaylar şöyle gelişti: Sedat Peker Kırşehir cezaevine nakledilirken, himayesine aldığı Hakan Çillioğlu'na "Artık buranın ağası sensin" dediği belirtildi. Bunun üzerine Kenan Ali Gürsel ile Hakan Çillioğlu'nun arasının açıldığı ifade edildi. 10gün önce koğuşa adamları ile birlikte giden Gürselin Çillioğlu'nu adamlarının yanında tokatladığı iddia edildi. İki grup arasındaki gerginliği gidermek için cezaevi müdürünün dün iki tarafı odasına çağırıp barıştırmak istediği, bu sırada çatışma başladığı öne sürüldü.' Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği N: O, he he he.
K: Tersoyalnız bu. Onu söyleyeyim sana. N: Yavyok. Öyle bir şey değil. Vurduğu çocuk bizim arka-daşımızmış. Yani güzel bir oğlanmış. K: Mehmet mi Oflu Mehmet'i mi diyor? N: Yok, yok Gürol. K: Ne zaman öldürtültü? N: Bir hafta olmuş. K: Ne iş yapıyordu o ? N: Seymenlerdenmiş. Tekel bayii varmış. K: Ha anladım. Bundan bir s., olmaz. Çakal'm tekidir bu. N: Yok, alacak verecek değil ya. K: Ne yapmak, kopartmak mı istiyorlar? N: He. K: Ha valla, o işe ben sana söyleyeyim, öyle işe ben baka-mam, öyle bişi ben burda yaptırtmam, anlıyor musun? N: iyi işte ben sana söylüyorum işte. K: Ama buradan yol veririz, başka yerde kopartsınlar anlıyor musun ? N: E, tamam işte. Biz sana sormadan, etmeden bu şey olur mu? K: Sen ne zaman gelmek istiyorsan oturur konuşuruz tamam. TARİH 15 EYLÜL 1999 SAAT 17.42 Telefon ; 0 212 615 00 00 Karşı telefon : 0 212 567 00 00 Bayrampaşa cezaevi ikinci müdürleri olan Enver Peker, Recep Şensoy ve Müslüm Teke, Enver Peker'in makamında. Santralı arayan Kenan Ali Gürsel nöbetçi müdürü sorar. En42 Zeki Bingöl ver Peker cevabını alınca da telefonun bağlanmasını ister. Telefona çıkan Recep Şensoy'la konuşmaya başlar. K: Aldırdılar mı bu Hakan Çillioğlu'nu? R: Alacaklar, onlarla suç ortaklarını alacaklar. K: Ne zaman alacaklar? R: Şimdi alacaklar, Müslüm Bey ilgileniyor o işle. K: Hakan 'ı çıkarmadılar mı ? R: Çıkardılar onu da alacaklar. KNerdeo? R: Avukat görüş mahallinde. K: Yav be kardeşim. Size de bir şey söyledik. Adam oradan mazgalı açar avukatlara ateş eder be kardeşim. R: Yok yok, ordan çıkaracaklar. Şeye koyacaklar.. K:Neye? R: C—19'a çıkaracaklar herhalde. K: Abi hücreye koyun. Hücreye C—19'a koymayın. Dinleyin beni. Düşürürler onu orada. Abi beni dinle. Öbür tarafta da onların adamları var. R: Tamam. Ben Müslüm Bey'e söylerim. Müslüm Bey: He, Kenan. K: Bak beni iyi dinle. Şimdi bak. Ben bugün burada kurulu tezgahı bozdum. Yoksa bugün Hakan kopuyordu. Burha-nettin Saralın adamları tarafından tamam mı? M: Hı. K: Kurulu tezgahı bozdum. Sen şimdi C— 19'a gönderiyorsun. Müdürüm orda da onların adamları var. Alın hücreye, alın ben size bir şey söylüyorum bak. M: Kenancığım hücrede de onun kavga ettiği adam pazartesine kadar orda, yer yok. 43 Bayramp^_Cezaeyi_G^rçe^ K: O zaman kardeşim dinle beni. M: Ali, bize bırak Allah aşkına. Bizi çok bunalttın bugün, vallahi yer bulamıyoruz. K: Ben mi bunalttım ? M: Hayır, hayır şöyle. K: Şimdi küfür ederim senin.....haa. M: Ali. K: Ben mi bunalttım seni ulan ? M: Seni demiyorum, seni demiyorum. K: Ib.......a......k senin gibi müdürün a........... senin müdür kere. M: Ali. K: Gavatî M: Ali. K: S..... lan, a... k.. senin müdür kere! TELEFON GÖRÜŞMESİ 3 KENAN ALİ GÜRSEL, MAHİR ÖZDAĞ 7 ARIYOR Tarih : 18 Eylül 1999 Saat: 17.50 Telefon ; 0 212 615 00 00 Karşı telefon : 0 532 454 0 0 00 M: Kenan 'cim merhaba K: Saygılar abi. M: Nasılsın canımcım ? K: iyiyim abi, hamdolsun yaramaz bir şey yok. Sen nasılsın abi. M: Moralini niye bozdun ya? Zeki Bingöl K: Abi bir dakka anlatayım, bir dinle abi.
M: O çakalı yeni mi tanıyorsun ? (Müslüm 'ü kastediyor) K: Ama bir anlatayım, bana söylediği bir kelimeye bak bir anlatayım abi. M: He canım. K: Şimdi bu bizim biliyorsun burda bir piç vardı, Hakan Çillioğlu. M: He biliyorum. K: Burda bir tezgah kuruldu. Anlıyor musun ? 3 tane kiralık burada geziyor. M: Evet. K: Ben şimdi bir Kenan Ali Gürselim, bir delikanlıyım ve benim olduğum yerde, Allah'ın oğluna mermi arttırmam. Ben delikanlıyım, adam sattırmam. M: Evet. K: Neyse falan ulan. Aradım o sırada Müslüm Bey'i, dedim ki bu adamı şeye verin, dedim yani onu hapishaneden dışarı alın anlıyor musun ? Bana böyle dedi. Müslüm, "Ya Ali" dedi, "Senin yüzünden çok yorulduk" demesi üzerine küfür ettim. M: Yav sen o hapishanenin dengesisin. K: Dengesiyim de abi, bu kelimeyi hak ettim mi? M: O aptal eşek bunu bilmiyor mu? K: Abi ben o kelimeyi hakettim mi? Ben, bunlar burada karı satıyordu. Engelledim. Eroin satıyorlardı, silah satıyorlardı. Engelledim. M: Şerefsizler. K: Ondan sonra abi, bu müdürler var ya abi. Bak şimdi C— 19'a soktular adamı. Anlıyor musun ? Adamı sokarken beline silah verdiler, telefon verdiler. O tarafa Müslüm verdi. 45 44 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği M: Allah'ına mı? K: Yav ben sana bir şey söyleyeyim mi, demek ki Müslüm 'e aç ulan a., k... kavatı, aç git başsavcıya şikayet et, Ferzan bey'e aç, seni dedim, makamında vuracağım, ona göre kendinden kolla beni dedim. M: Bi aptallık daha yaptılar. Benim yanıma göndermeye kalktılar. K: Abi bak, ben burada kurulu düzeni dün bozdum. Bozulduktan sonra Burhanettin beni aradı. Bozuldu Abi. Tezgahı ben bozdum M: Yukarda demek ki tezgah yukarda olacaktı. Tesadüf ayıktım. Tesadüfen aradım, ne var ne yok diye. Kapalıdan biri geliyor kim? Ben oraya emir vermişim. Kim gelirse gelsin benim haberim olsun. K: Anladım. M: Dediler ki Hakan Çillioğlu. Sakın dedim almayın. Dediler başsavcının emri var. Başsavcıyı aradım. Kusura bakmayın, ben o adamı alamam onu tanıyorum. O adam oraya gelirse oradan battaniyeye sarılı çıkar, dedim. Tamam Mahir, dedi. Söyle Kapalıcılara (Kapalı bölüm yetkilileri) onu Topal'm olduğu yere koysunlar. Topal'm oğlu yattı ya bir ara orda. K: Evet, evet.. M: Ya ben sana, bak Allah 'ima kitabıma sana net bir şey söylüyorum. O Bayrampaşa var ya. Allah'ına dua etsin orda bir Kenan Ali Gürsel var, bir delikanlı var K: Evet, evet. M: Ben bunu açıkça söylüyorum. Her yerde de söylerim. Gerekirse Ferzan Çitici'nin önünde de söylerim. K: Evet. M: Yani o cezaevini idare mi yönetiyor. B.k yönetiyor idare! Ne idaresi var! Zeki Bingöl K: Maaşı alanlar onlar, cezaevini yöneten benim abi! M: Yani memleket biliyor, bu çakal bilmiyor. Onun için onun o hareketini bana sayacaksın. Ben onun yüzüne tükür-m ez sem namerdim. K: Ben sana bir şey söyleyeyim mi abi; vallahi Mahir abi yeminle konuşuyorum kurulu tezgahı bozdum, yoksa bugün Hakan Çillioğlu geberecekti. M: Bak orda bozuldu. O çakallar farkında olmadan aşağı teslim edecekler. K: Tabii onlar başından atsınlar. Halbuki aşağıda daha çabuk kopacak. M: Tabii, yani Mahir Özdağ'm yanında ölsün. K: Zaten sana kuruluyor tezgah, sana. M: Siz de bir şey duyarsanız bana alo deyin.
K: Sana kimse bir şey yapamaz. Rahat ol sen, anladın mı? Senin arkanda Allah var, Allah. M: Sen hiç kafanı yorma. TELEFON GÖR ÜŞMESİ 4 Müdür Müslüm Teke ile Kenan Ali Gürsel arasındaki son konuşma Tarih : 18 Eylül 1999 Saat: 18 13 : 0212 615 aa 00 : O 212 567 00 00 M: Ben senden özür dilerim. K: Benden özür dileme. M: Benim lafımı bana söyleme, benim kötü bir niyetim yok. K: Beni dinle, ama beni bir dinle. Benden özür dileme. Kimi aradıysan, hangi abiye beni arattırdıysan (diğer müdür Telefon Karşı telefon 47 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Mahir Özdağ) git ve o ahi, ondan özür dile. Ben sana bir şey söyleyeyim mi ben sana ne yaptım kardeşim bu zamana kadar? Sen bana diyorsun ki "Ali bıktım diyorsun senden", karı mı satıyorum ulan ben burada! M: Sana demedim Ali, sana demedim. K: Siz karı satıyorsunuz ulan, ben burada... M: Ben inan ki onları kastettim. Seni demedim abiciğim. K: Beni, beni dinle. Ben sana inanmıyorum, seni adam yerine koymuyorum. Seni Mahir Bey için affettim. Seni adam yerine koymuyorum, ismimi ağzına alma. M: Sen beni tanımamışsın be, ben inan bak seni şu cezaevinde tüm mahkumlardan çok severim ben, Hakan Çillioğ-lu 'nun neyini seviyim ? K: Nerden soktu Hakan silahları, telefonu oraya? M: Ne bileyim, buradaki ortamların nasıl olduğunu sen biliyorsun. K: Sen aldın ulan onları oraya. M: Dinle bir senin ayrı yerin var. Onun ayrı yeri. K: Onun için benim ayrı yerim var ya, onun için karı getiriyorsunuz bana. Millete karı getiriyorsunuz. Ama odaya bacağında mini etekli sokuyorsunuz. Anladın mı ne demek istediğimi yalan mı? M: Anladım, Ali anladım. K: Sen bana iyi davranırsan ben de sana iyi davranırım. M: inan bak ben sana söylemedim, seni nasıl inandırayım ki söyle bana ? K: Getir bana iki silah inanayım sana. M: Yahu Ali olur mu? K: Niye! Getir bana bir silah, niye ki biz delikanlı değil miyiz. Biz, a., k..m yakışmıyor mu bize? Zeki Bingöl M: Hayatta yapmadım ben. K: Yok yapmadın. Kime yapmadın! Yalancının ecdadını yapmamış! M: Hayır kardeşim vallahi yok. K: Bir dakika, delikanlı gibi cevap ver bana. Bir şey soracağım. Sen mi daha çok görev yapıyorsun burada, ben mi daha çok görev yapıyorum ? M: Sen daha çok görev yapıyorsun, bizim bildiğimiz bu. K: Tamam Allah 'a emanet ol. Maaşını bana getir bu ay. Tamam mı? M: Hı, hı. Oldu tamam. K: Ben sana diyorum ki bana kağıt gönderin, dediğim anda zıp gelecek kağıt. A... koyayım yok senin benim öyle böyle vata vilayok. Öyle oynamak yok. Kağıt gelsin dediğimde imzalayacaksın, hemen göndereceksin (Revir kağıdını kastediyor). M: Benim imzamla olur mu ki hemen ? K: Fark etmez sen müdürsün. 20 tane imzalı kağıt al, cebine koy benim için tamam mı ? Ben karı satmıyorum burada. Kenan Ali Gürsel zamanının büyük kısmını cezaevi ikinci müdürünün makamında geçiriyordu. Onun koltuğunda oturuyor onun telefonuyla görüşüyor. Ziyaretçilerini burada kabul ediyor yemeğini burada yiyordu. Cezaevinin o zamanlar imparatoruydu. Bu gizli saklı değildi. Ama öldürülünce sanki bunlar bilinmiyordu. Öldürülme hadisesinden sonra soruşturmayı Hakim Ali Suat Ertosun altı ay boyunca yapmıştı. Sonuçta birçok görevli sürgüne gönderilmiş ve mahkemelere verilmişti. Bayrampaşa'da görev yapmak zordu. Kötü niyetli kişiler içinse bulunmaz bir yerdi. İlk olarak Hakan Çillioğlu C blo-kun üst kısmından bozma koğuştan yüzlerce metre koridoru belinde silahı ile A bloğun üst kısmından aşağıdaki müdür odasına kadar geliyor ve orada Kenan Ali Gürsel'i müdürün 49 48
Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği makamında kurşunluyordu. Silah sesleri üzerine herkes kaçmış tutuklular koğuşlarına girip kapılarını içerden kilitlemişler görevliler pencerelerden atlayarak yada kapıdan kaçarak bahçeye çıkmışlar hatta bazı memurlar A bloğun üst katında olduklarından çatılardan can havli ile kaçmışlardı. Cehennem günüydü. Jandarma hemen toplanmış cezaevinin önünde silahlı ve teçhizatlı olarak düzen almışlar ama hemen içeri girmemişlerdi. Tabur komutanı o esnada binbaşı D. E. idi. Sonradan polemik konusu da olmuştu hemen girmemeleri çünkü tutuklulardan bazıları jandarmanın içeri girmemesini fırsat bilmiş ve o geçen yarım saat içinde ölü sayısı yediye yükselmişti. Kim kimi neden vurduysa artık bir bildiği vardı. Jandarmalar cezaevinde beklerken yüzbaşı H. P. ve üsteğmen A. E. içerden gelen mermilere karşı askerlerini siper almasını emretmişti. Ama olan olmuştu artık ölen de ölmüştü. Bayrampaşa cezaevinin durumu basına yansıdığı kadarıyla böyleydi. Bir yandan ölüm orucu bir yandan mafyanın talan ettiği cezaevi. Denetim yok. Hiç kimse ne olacağını kestiremi-yor. Her hafta sonu tutuklular isyan halindeler bu yüzden Halkalı komando taburu cezaevinin haftalık misafiri. Kapalı cezaevi A blok idari bölüm, B blok doğu kökenliler PKK sempatizanı ve sol grup adli tutuklular, D blok uyuşturucu ve milliyetçi görünen ve de meşhur C blok terör tutuklularından oluşuyordu. Terör tutuklularında en kalabalık olanlar PKK lılardı. Dhkp-c, Tikko ve diğer örgütlerden bay bayan tutuklular kalıyorlardı. Cezaevindeki koğuş kapıları kapanmıyor sadece A blok idari kısma açılan kapılarda sadece iki jandarma eri vardı ve kapının anahtarı onlardaydı. Silahsızdılar. Mevzuata aykırıydı bu durum. Cezaevinin içinden infaz koruma memurları sorumluydu aslında. Cezaevi artık devletin kontrolünde değildi. Hatta İstanbul sanki cezaevinin kontrolüne girmişti. Gündem cezaevinde oluşturuluyordu. Dünyaya açılan bir kapıydı sanki. 50 3. Bölüm Yüzbaşı Z. artık cezaevini az da olsa tanımaya başlamıştı. Koğuş ağaları vasıtasıyla tutuklulara sahip olunmaya çalışılıyordu. Aslında bu cezaevi hükümlü cezaevi değildi. Suç işleyenler yargılanıp mahkumiyeti kesinleşinceye kadar burada tutulur yargılama bitince de genelde Anadolu cezaevlerine nakil olunurdu. Ama nakil emrinin Adalet bakanlığından gelmesi önemli değildi. Önemli olan o tutukluyu koğuşundan çıkarıp ring arabasıyla götürmekti. Tutuklu çıkmazsa ne olurdu. Tabi hiç. Eğer parası olmayan biriyse zaten hiçbir koğuşta barına-madığından onu bulurdunuz ama bir grubun adamı yada parası olan biriyse onu almaya gelen jandarma alayından bu işle görevli sevk bölüğü personeli beyhude bekler sonra da cezaevi idaresinden defalarca ister ama elleri boş dönerlerdi. Bazen taburdan bu tutukluyu dışarı çıkarmak için asker talebinde bulunurdu. Ama koğuş kapıları açık olduğundan bu şahsı bulmak mümkün olmazdı. Cezaevinin mutfağı daha önce yakılmış olduğundan erzaklar çiğ olarak dağıtılır ve tutuklular kendileri koğuşlarda pişirip yerlerdi. Yüzbaşı Z. akşamüzeri kapalı cezaevinin kullandığı A kapısında nöbetçileri kontrol ediyordu. Bu arada mahkemece yeni tutuklanmış tutuklular da polis tarafından getirilmiş teslim 51 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği alınıyordu. Bir binbaşı nöbetçi amirini görmek istiyordu. Yüzbaşı Z. ona buyurun komutanım diyerek dileğini sordu. O da kayın biraderinin bir yaralamalı olaydan tutuklandığını ve onun cezaevinde can güvenliği olan bir yerde yatırılmasını istediğini söylemesi yüzbaşı Z.'nin yüreğini burmuştu. O ülkenin hudutlarında, dağlarında her köşesinde kendisi gibi silah arkadaşlarının polis, jandarma ve asker göğsünü siper ederken maalesef verilen şehitler ve gaziler pahasına yakalanarak yüce Türk adaletinin önüne çıkardıkları örgüt mensupları, mafya, gaspçı, katil yada başka bir suçlu ceza çekmesi gereken yeri işgal etmiş ve orada ıslah olacağına sanki suç akademisi haline getirmişlerdi. Bu insanlar tabi ki düşman değildi. Hatta gerektiğinde bir seferberlik olduğunda bu insanlardan vatanı için canlarını vermeleri istenecek ve onları eğitecek
onların başında savaşacaktılar. Yüzbaşı Z. bunun farkındaydı. Hiç biri düşmanı değil onlar devletin emanetiydiler. O esnada kapalı cezaevinin önüne birden infaz koruma memurları birikmişti. Hepsi sanki bir kovalayan varmış gibi ka-çarcasına dışarı çıkmışlardı. Bir kişi can havli ile kaçıyor memur olmadığı belli ama cezaevinde idari kısımda çalışanlar sivil elbise giyiyorlardı infaz koruma memurları ise üniforma giyiyorlar..kaçan kimdi arkasında gözlüklü uzun boylu takım elbiseli ve kravatlı biri de dur kaçma diye haykırarak koşuyordu. Yüzbaşı Z. emniyeti açık ve namlusunda mermi sürülü tabancasına elini attı bir yandan da olayı anlamaya çalışırken bir kişi daha çıktı kapıdan hiç kimse ona bir şey demiyordu. Elinde bir cezaevi yapımı şiş vardı. Anlaşılan kovalayan o idi. Yanına gitti ve sen kimsin dedi. Adam sanki tanınmamış olmanın verdiği rahatsızlıktan yüzü buruştu ve ismini söyledi. Yüzbaşının eli her an tabancasına gitmek için hazır bekliyordu. Zira yasa gereği verilen emirlere tutuklular tam olarak uymalıydı52 Zeki Bingöl lar. Yoksa yasa silah kullanmak dahil zor kullanmayı gerektiriyordu. Şu anda zaten tutuklu olması gereken yer olan koğuşunda değildi. Dışarı çıkmıştı bir de birini öldürmek için kovalıyordu. Bırak o şişi dedi yüzbaşı. Belli ki bunu ilk duyuyordu tutuklu bir an terettüt etti ama yüzbaşının gözleri ona bırakması gerektiğini söylüyordu. Sen nerelisin? Tavas. Suçun ne? Cinayet..dört idam üç müebbedim var. Son olabilir. Ve şiş yere düşer. Evet kararlılık karşısında süngü düşmüştü. İlk koşanı arkasından koşarak yakalayan takım elbiseli şahsın cezaevi ikinci müdürlerinden biri olduğu anlaşıldı. Kaçan adam da bir tutukluydu. Bunlar hasım olmuşlar içerde. İdare onları ayrı yerlere koymuş ama kaldıkları yerde tuvalet olmadığından dışarı çıkarılmışlardı. Ama ne hikmetse aynı anda aynı tuvalete çıkarılmışlardı. İlginçti. Asıl ilginç olan şey tutuklu koğuştan çıkarılırken aranmalıydı. Ama hangi koğuş kapısı kapalıydı ki? Bazı tutuklular ise koridorlarda yatıyorlardı. Bazıları ise ellerinden zincirlenmiş merdiven tırabzanlarına orada kalıyorlardı. Neden mi? İşte koğuş ağaları bunları almıyordu. Cezaevi idaresi ise çaresiz kalmıştı. Koğuşlar kırk kişi olması lazımken seksenden aşağı olan yoktu. Bir de ağalar koğuşun en az üçte birini kendileri bir duvarla bölmüşler orada adamları ile kalıyorlardı. Basına yansımış meşhur bir fotoğraf vardı. Sincar'ın koğuşunda Tanju ve savcı Necati Özdemir beraber oturuyorlar ve fotoğraf çektiriyorlar. Zaten fotoğraf makinesi bulundurmak suç. Bir zamanlar Nazlı Ilıcak da kalem şeklinde fotoğraf makinesi soktuğu için işlem yapılmıştı.' Ama bu olayda koğuş ağasının özel odası da değil acayip olan Tanju Özel Tip Cezaevinde yatmıştı. Sincar ise Kapalı Cezaevindeydi. Ve o fotoğraf eğer Tanju tahliye olduktan sonra çekilmiş ise bu da savcının nelere alet olduğu gerçeğini ortaya koymaktaydı. Ama bir sorun olursa hep suçlanan gardiyanlardı. 53 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Aslında savcıların sadece denetim yapmaları gerekirken cezaevini sanki onlar yönetiyordu. Necati bey gibi ihalelere dahi karışır durumdaydılar. Belki de o yüzden insan hakları derne-ğindeki konuşmasında Necati beyi eski Bayrampaşa müdürü olarak yayınlamışlardı. Daha sonradan anlaşılacaktı ki on dokuz senedir hep aynı adam akaryakıt ihalelerini alıyordu. Sadece bir sefer Necati bey zamanında Şehit Emniyet müdürünün Hizbullahla ilişkisi olduğundan takibe aldığı bir kişi ile bir başka şahıs hariç olmak üzere hep aynı şahıs alıyordu. Zaten onlar da şartları yerine getirememesi yüzünden akaryakıtı verememişlerdi. Yine aynı adamlar almıştı, ihaleye rakip olarak girenler ise bu adamın akrabalarıydı. Hiç de az değil alınan akaryakıt altı aylık iki milyon kilonun üstünde bir miktardı bu. Fuel oil kiloyla alınırdı hacimle değil. Bir de isyanlar var ki yıkılan yakılan yerlerin yapılmasını bırakın, kırılan camlar bile dehşet paraydı. Cezaevi sadece içerde bulunanların rant kapısı değil Bayrampaşa'nın sakinlerinden de bu yolla geçim kaynağı sağlayanlar yok değildi. Yaşları on iki yirmi arası çocuklar da cezaevinin etrafındaki duvarlardan paket atmak için
kiralanıyorlardı. Buna funda deniyordu. Funda atmak kolay bir şey değildi. Kolları güçlü olmalıydı fundacının. Hedefe mutlaka göndermeliydi. Bu da maharet isterdi. Bu paketlerde ise uyuşturucu, cep telefonu, batarya, rakı ve daha bir çok şey olabiliyordu. Bir keresinde tabanca atılmıştı ama bunu parçalara ayırmışlar namlusu bir paket, kabzası başka bir paket olarak atılmıştı. İki koğuş aynı bahçeye sahipti. Bazen başka bahçelere de düşebiliyordu. Bu durumda racon gereği bu paket sahibine koğuş ağası tarafından verdirilirdi. Zaten koğuş ağasının haberi olmadan funda atılamazdı. Koğuşlar paylaşılmıştı. Mesela cezaevine funda yoluyla giren uyuşturucu teke54 Zeki Bingöl li D-7 ve aynı bahçeye açılan D-8 koğuşundaydı. Bu koğuşun ağası Diyarbakırlı Samet'ti. Etrafında akrabası ve hemşerile-rinden bir grup toplamıştı. Bu koğuşta devamlı Samet'in kardeşi yada kendisi mümessildi. Samet eğer tahliye olacaksa yerine mutlaka biri içeri girer sonra o da ilk fırsatta içeri gelirdi. Samet ilginç biriydi aslında o tek başına bir güce sahip değildi ama D blokların genel mümessili yani ağası da Diyarbakırlı ydı. En iyi funda atan ise Solak Cumaydı. O'nu bu işle ilgilenen herkes bilirdi. Önemli sayılan fundaları o atardı. Bu şekilde malzeme sokmak hem hızlı hem de anında ihtiyacı giderdiğinden önem kazanıyordu. Bir keresinde milli bir maç sonunda bazı tutuklular rakı içmek istemiş hemen cep telefonuyla sipariş vermişler ve ufak 0.5 litrelik pet şişede rakı atılmış ama bu sefer jandarma devriyesinin önüne düşmüştü. Funda hazırlamak önemliydi. Malzeme beton gibi sert yere düşünce kırılmayacak şekilde ambalaj yapılmalı ve kol gücüyle atılacak şekilde fazla ağır olmamalıydı. Avuca da sığacak şekilde olmalıydı. İşte en iyi fundacı Solak Cumaydı. Onu cezaevinin önündeki yoldan yürüdüğünüzde cami önündeki parkta bulurdunuz. O sizin ne maksatla geldiğinizi anlayıp yanınıza gelirdi. Siz onu yoksa bulamazdınız. Çünkü bütün çocukluğu bu işle geçmişti. Yakalandığında küçük olduğu için hep cezadan kurtulmuştu. Onun tabiriyle yırtınıştı. Ama şimdi yasa onu reşit sayıyordu. Ne de olsa artık on sekizindeydi. Hatta oy kullanıp ülke yönetimine katılabilirdi. Onun kafasında bunlar değil de o gün kaç para kazanacaktı işte bu vardı. Babası cami tuvaletinde çalışıyordu. Fakirdiler. Çok zor günleri olmuştu. Şimdi küçük yaşta başladığı işin zirvesindeydi. Artık müşteriyi seçiyordu. Tavsiye üzerine iş alıyordu. İşler iyi gitmeye başlamıştı ama şu son günlerde 55 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Rahşan Ecevit yüzünden işler krize girebilirdi. Aslında ekonomi ne kadar bozulursa cezaevinin konukları o kadar artıyor ve kendisi gibi fundacılarında işleri artıyordu. Hatta şu an motorize funda atma ekipleri vardı. Bir kamyonet uygun fırsat bulmalarını ve fundayı attıktan sonra kaçmalarını kolaylaştırmıştı. Arabanın borcu da vardı bir de arabayı sürenin ücreti olunca fiyatlar da artmıştı. Gözü kapalı biliyordu hangi koğuşun nerde olduğunu hangi havalandırma bahçesinin üstünde tel vardı hangisinde yoktu. Teller güya malzeme atılmasını engellemek için çekilmişti ama daha çok o kadar mesafeden atılan cep telefonu gibi fundaların kırılmadan sahibine ulaşması için çok iyi olmuştu. Zaten bazı tutuklular milliyetçiliğini göstermek için su borularından bayrak direği yapmışlar ve kendi bahçelerinin yerini gösteriyorlardı. Zaten bayrakların dışardan görünmesinin sebebi buydu. Fundacıların atacakları malzemelerin doğru yere atılmasını sağlamak için asılmışlarıdı bu bayraklar. Herkes bunu biliyordu ama iş bayrağa gelince sanki Neyzen'in içki içerken yakalandığında padişahım çok yaşa diye slogan atması karşısında zaptiyelerin müdahale ettiklerinde padişaha şükreden kuluna zaptiyeler kötü davrandı derler diye ses çıkarmamaları gibi bu bayraklara da kimse bir şey de-miyordu. Cezaevine yakın binalardan veya yerlerden özel geliştirilmiş mancınıklar da bu funda olaylarında kullanılmaktaydı. Buralara atılan malzemeler karşı bloklara ise ranza cıvatalarına ip bağlanarak atılıp sanki teleferik kurularak gönderiliyordu. Bunun dışında başka bir çok yol da vardı elbet, ama şu an bunlar yüzbaşı Z.'ye çok yabancıydı.
İşin garip tarafı ise hadi kapalı cezaevine uyuşturucu, telefon ve benzeri malzeme böyle giriyordu ama peki yoldan çok uzak olan ve tek giriş kapısı olan Özel Tip cezaevine nasıl giriyordu? Mutlaka bir yolu vardı. 56 Zeki Bingöl Bayrampaşa cezaevinin etrafı böyle bir sanayi ile zengin olanlarla doluydu. Cezaevinin A kapısından çıkınca yolun karşısında sol tarafta bakkal benzeri yer vardı. Bir de yoldan devam edince sağda kalan bir bakkal.. Evet burasını çalıştıran kişi ve oğulları hep Bayrampaşa cezaevinde yatmışlardı. Onlar telefonla tutuklulardan aldıkları malzeme siparişlerini küçük çocuklardan kurulu mangalar vasıtasıyla cezaevine gönderildi. Bakkallar hazırladıkları poşetlere zaten alıcının ismini standart hale getirdikleri etiketlere yazıyorlar ve çocuklar ise nizamiyede bunları görevliler teslim ediyordu. Soy adı tutmadığından hep dayım, eniştem gibi yakınlık derecelerini söylüyorlardı. Bunlar hep kayda giriyordu ama kimse on, on beş kadar Bayrampaşa nüfusuna kayıtlı çocukların cezaevinde bu kadar çok dayı ve eniştesinin olduğu garip olsa da bu duruma kimse tarafından dikkat edilmemekteydi. Dikkatli aramalar sonunda bazen yirmi kiloluk tenekede sıvı yağ olması gerekirken içinden viski çıkmaktaydı. Hatta krem çikolata veya nebati yağ içinden esrar benzeri uyuşturucu çıkıyordu. Gerek teneke gerekse diğer ambalajlar orijinalinden farklı görünmüyorlardı. Sadece viski biraz yağlı oluyordu. Tabur komutanı binbaşı D. E. cezaevindeki silahlardan ve diğer düzensizlikten muzdaripti. Yeni tayin olan yüzbaşı Z. hakkında önceden bilgi sahibi olmuştu. Çünkü kendi devre arkadaşı onun Bingöl'deki Tabur komutanıydı. İyi referans almıştı. Ona cezaevi hakkında bilgi verdikten sonra kapalı cezaevinin C bloğu hariç diğer yerlerde arama yaptıklarını ama pek başarılı olamadıklarını anlatıyordu. C blokta ise kendi dönemi de dahil olmak üzere yaklaşık beş senedir arama icra edilmediğini cezaevi idaresi tarafından düzenli olarak aranmış gibi tutanaklar tutulduğunu söyledi. Bunun nedeni de cezaevi idaresi ile terör tutuklularının anlaşma yaptıklarını bu anlaş57 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği mayı sağlayan kişininde halen istanbul başsavcısı F. Ç. olduğunu anlattı. Arama yapılmasında dikkat edilecek konulardan bahsederek planlama işini onun yapacağını söyledi. Yüzbaşı Z. bu konu hakkında kafa yormalıydı anlaşılan. Özel tip cezaevinde arama yapılacaktı. Planlamayı yüzbaşı Z. yapmıştı. Hiç kimseye söylemeden kimin nasıl hareket edeceğini saat saat yazarak zarfa koymuştu. Sabah birlikler aldıkları bu zarflardaki arama yapacakları yerlere hızla intikal ettiler. Arama bitmişti elde birkaç şiş, cezaevi tarafından görüldü kaşesi olmayan bazı kitaplar bulunmuştu. Bütün birlikler çıkarken üsteğmen A. E. birliği ile kendisine arama görevi verilen koğuşa daha yeni giriyordu. Bu koğuş beş dakika önce aranmıştı. Ama anlaşılan aldatma tedbiri uygulanmıştı. Çünkü bir koğuş arandıktan sonra belki bir hafta veya on gün aranmazdı. Şimdi ise beş dakika sonra tekrar aranıyordu. Ve bir silah bulunmuştu. Koğuştaki ağa zula tabir edilen yerden silahımı çıkarmış yastığının üstüne koymuştu. Tabi bu racondu. Koğuş ağası asla silahsız olmazdı. Silah namustu. Ve hasımları vardı. Ama artık silahı yakalanmıştı. Aslında bazen böyle malzemelerin içeri sokulmasında yardımcı olan görevliler de sanki istihbarat almış gibi amirlerini durumdan haberdar ederek yakalanmasını da sağlıyorlardı. Çünkü yakalanan malzemenin mutlaka tekrar içeri sokulacağından dolayı yine para kazanacaklardı. Bu adamlar infaz koruma memuru, jandarma yada başka bir görevli olabiliyordu. Her koğuşun kendince yöntemi vardı, işte tutuklulara bu konuda yardımcı olanlara kuş deniyordu. Kuşların hayatı hoştu içtikleri sigara marlboro idi. .Onlar 58 Zeki Bingöl taksiyle işe gelip giderler ve lüks yerlerde eğlenirlerdi. Para sorun değildi. Zaten sahibi ya cezaevindeydi yada ondan haraç alanlar cezaevindeydi. Kuşlar
sadece malzeme sokmak için değil bazen para götürüp getirmek içinde kullanılırdı. Tabi bunun için de bahşiş denilen bir miktar para alırlardı. Bayrampaşa'ydı burası her şey olabilirdi. Buna bir örnek ise; Temmuz 1998. Cezaevinde görevli Jandarma Eri Ecevit Ozcan, 3 No'lu kuleden içeriye silah atmak isterken yakalandı. Attığı silahın tel örgülere çarpması ve devriye ekiplerinin ayağının dibine düşmesi ile bir tesadüf sonucu yakalanan Özcan m ifadesi yeni bir skandali ortaya çıkardı. Yapılan 'sıkı aramalara've 'teknolojik donanıma'rağmen cezaevine sokulan silah ve cep telefonlarının sırrı, Ozcan ve beraberindeki sekiz erin ifadesiyle nispeten çözülmüştü. Silah, Fransa'da tutuklu bulunan ünlü baba Alaattin Çakıcının Türkiye'de mali işlerini yürüten eniştesi Kenan Ali Gürsele götürülüyordu. Eyüp Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianameye göre, silahı dışardan Yüksel Bektaş temin etmişti. Bektaş, olaydan sekiz ay sonra yakalandı. Bektaş ifadesi ile cezaevi gerçeğini bir kez daha tutanaklara geçirdi. Bektaş, D Koğuşunda tutuklu olarak bulunan Kenan Ali Gürsel ve Mehmet Kurt'a cezaevi dışından viski, rakı, tabanca ve cep telefonu temin ediyordu. Dokuz jandarma erine âlem yaptırıp ZO'er milyon rüşvet verdiğini kabul eden Bektaş, silah, cep telefonu ve içkilerin meyve kasası içinde içeri sokulduğunu, daha sonra da bunların kulelerden atılmak suretiyle mahkûmlara ulaştırıldığını anlattı. Eyüp Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan ikinci iddianamede de, iki tabancanın cezaevine aynı yolla sokulduğu yer aldı. Ancak, Kenan Ali Gürsel'e teslim edildiği iddia edilen bu silahlar bulunamadı ve Gürsel 'kendi silahıyla'öldürüldü. 59 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Hatta o yıllarda Tüm engellemelere rağmen Bayrampaşa'da cep telefonu çıkmasının önüne geçilemeyince cezaevi yönetimi 280 milyar lira harcayarak cepsavar kurdu. Bir yetkili o zaman mahkumlara "Üzülmeyin, daha ucuza konuşacaksınız!" demiş. Öylede oldu. Zeki Türk mahkumu buna da çare buldu. Cep telefonlarının engellenmesinden sonra devreye Türk Telekom hatları* girdi. 30 kilometre menzilli telsiz evler kuruldu. Amatörce kurulanlar düzenlenen operasyonla ortaya çıkarıldı. Profesyonelce kurulan sistemlerin ise hâlâ görüşme imkanı sağladığı gelen haberler arasında. Bu sistem değişmedikçe daha ne haberler gelecek ve biz de daha ne dosyalar hazırlayacağız! İşte Bayrampaşa bu halde devletin elinden kayıp gitmişti. Ama artık silahlar bulunmaya başlanmıştı. Görevli jandarmaların yüzü gülüyordu. Yüzbaşı Z. kendisine tabur komutanı tarafından verilen ilk görevi başarmıştı. Silahın alındığı koğuş ise ülkücü mafya koğuşuydu. Orada birkaç silah daha vardı. İstihbarat bu yöndeydi. Taburda görevli subayların yüzü gülüyordu. Sevinçliydiler. İlk defa denenen bu yol artık cezaevinde her an arama yapılacağı şeklinde yorumlanacak herkes silahı belinde dolaşamayacaktı. Zaten bu malzemeler sadece jandarma aramaya gelince saklanıyordu. Başka zaman değil. Koğuş kapıları tutuklular tarafından içerden demir, takoz yada başka bir şey tarafından kapalı tutulurdu. Dışardan kilitlenmediğinden içeri girebilmeniz için tutukluların size kapıyı açmaları gerekiyordu. Ve devamlı bir tutuklu nöbet tutardı. Koğuş ağası izin vermeden o kapıyı açmazdı. Gelen kim olursa olsun açtırmak mümkün değildi. Cezaevi müdürü D. C. bir keresinde beraber koğuşları dolaşırken bir koğuşa girmek istemişler ama tutuklular kapıyı içerden açmamışlar bunun üzerine tabur komutanının "bak bunlar sivil tanımadım açmadım diyebilirsin ama ben resmi elbiseliyim neden açmıyorsun" demesi üzerine tutuklu ağabeyimizin 60 Zeki Bingöl kesin emri ne olursan ol açamam demiş. Tabur komutanı binbaşı D. E. odasına yeni gelmişti. O her aramada mutlaka cezaevindeki bir yada birkaç koğuşa girer tutuklularla sohbet ederdi. Onların nabzını tutardı. Ve tutuklular komutanı severlerdi. Sohbet ederken ona çay veya kahve gibi ikramlarda bulunurlardı. Üçüncü senesiydi komutanın. Çok tutuklu görmüştü. İsyanlar, cinayetler daha neler neler? Komutanın odasının önünde bekliyordu yeni istihbarat subayı yüzbaşı Z. İçeri girerken ele geçen silah ve tutanaktan bahsetti. Komutan ona içeri gel dedi ve kapıyı kapatmasını emretti. Sonra soğuk bir sesle ve tasalı gözlerle biraz
kızgın ve kırgın olarak sen ne yapmaya çalışıyorsun, isyan mı çıkaracaksın demesi üzerine yüzbaşı dondu kaldı. Ne demekti şimdi bu? Doğru ya madem arama emrinde silah ve benzeri her türlü yasak maddeyi ele geçirmek için girmişlerdi cezaevine ve başarmışlardı. Yüzbaşı ciddi bir tavırla eğer silahları bulmamızı istemiyorsanız bunu açıkça söyleyin dedi. Hava birden elektriklenmişti. Komutan bak dedi sen yenisin bunlar ülkücü yani milliyetçi, öbür koğuşlarda sol ve pkk suçundan yatanlar var onlara karşı şimdi silahsız kaldılar. Kendilerini koruyamazlar-sa ne olur?Yada hasım oldukları diğer ülkücüler var. Garipti ama cezaevinde her silahlının mutlaka hasmı vardı. Yani asıl amacı kendini korumaktı. Yoksa asla silaha lüzum yoktu anlaşılan. Kargalar bile gülerdi bu duruma. Bu olay yüzbaşıyı çok kırmıştı. O artık sadece arama planını yapıyor ve ilgili birliklere gönderiyordu. Kendisi aramalara girmiyordu. Cezaevinin kapısından girip oradaki müdürlerle bile konuşmuyordu. Bazen bahçede karşılaşınca ayak üstü yada bir iki sandalye getirttirip görüşüyordu. Taburda görevli subaylar bu durumu yakından görüyorlardı. Üsteğmen A. E. ve yüzbaşı H. P. beraberce gelerek komutanım çay içmeye geldik dediler. Çaylar söylendi. İlk üsteğmen A. E. söze başladı. 61 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Siz binbaşı B.'yi tanır mısınız? Evet tanırım, ben ilk Bingöl'e tayin olduğumda o da komando taburunda görevliydi ve o sene tayin oldu. İstanbul'a tayin olmuştu. Nasıl tanırdınız? İyi, aslında pek çalışmamız olmadı. O yüzden hakkında pek bilgim yok. Eşi avukattı sanırım. Evet avukat. Neden sordun? O da sizin gibi şaşırmıştı. İlk geldiğinde nasıl olsa dört duvar bir de bahçe acele etmeden her yeri arar buluruz demişti bu silahları. Ee sonra ne oldu buldunuz mu? Hayır, bunu tabur komutanına söylemişti, o da olmaz öyle şey dedi ve konuyu kapamıştı. Ne demek şimdi bu? Yüzbaşı H. P. söze girdi. Komutanım siz eğer burada devlet hakimiyetini kurmayı gerçekten istiyorsanız dedi ve cevap duymak için bekledi. Yüzbaşı Z. gözlerini dikmiş bakışlarıyla tasdikliyor gibiydi ve söze devam etti ne diyorsunuz? Evet bunu yapmak istemenin ötesinde görevimiz değil mi zaten dedi yüzbaşı Z. Üsteğmen A. E. kati ses tonuyla o zaman yapalım dedi. Yüzbaşı Z. ama emir komuta bizde değil ki. Bu tayin döneminde olacak ama. Tabur komutanı tayin olunca en az üç ay siz vekalet edeceksiniz komutanlığa. Biz temizliğe başlarız ve bu sürede bitiririz. Zaten gelen kim olursa olsun bu yoldan devam etmeye mecbur olur. Bak şimdi eylüldeyiz söylediğin tarih ise ekim, kasım, araZeki Bingöl lık, ocak, şubat, mart, nisan, haziran ve temmuz on beş. Hadi şubat yirmi sekiz çekiyor o çabuk geçer desek daha çok var. Gülüştüler. Evet karar alınmıştı. Bu geçecek zaman zarfında onlar istihbarat yapacaklardı. Kimde, nerede ne var?Bir fırtına gibi hızlı ve derinden söküp atacaklardı bu kanunsuzluk yuvasını dize getirip üç beş kişinin keyfine bırakılmış, parası bazen de namusu tehlikede olan ertesi günü yaşayıp yaşamayacağı belli olmayan tutukluları bu soygun düzeninden kurtaracaklardı. Günler geçiyor. Fundalar atılıyor. Kulelerdeki askerler sadece dur diye bağırıyor. Düdük çalıyor. İnfaz koruma memurları fundanın yerini öğrenip gidiyorlar ama nafile bulunamıyor. Birde Aycell çıktı. Cezaevinde bulunan cep telefon susturucuları sadece Turkcell ve Telsim'e karşı etkili. Ama Aycell artık Bayrampaşa'da altın gibi beklide en çok kullanılan yerdi. Bunu baz istasyonlarından anlamak mümkündü. Bir gecede sadece jandarma devriyesinin bulunduğu yere yirmi küsur funda atılmıştı. Çoğu telefondu.
Artık cezaevlerinde Rahşan Ecevit sendromu başlamıştı. Af herkese olmalıydı. Neden kendilerini hatırlamıyorlardı? Hatırlatmak lazımdı. Bu arada terör tutukluları ölüm orucuna gidiyorlar ve istediklerini alıyorlardı. Çoğu zaman sayım dedikleri yoklama dahi vermiyorlardı. Herkes onları dikkate alıyor ve ziyaretlerine geliyorlardı. Peki neden adli tutukluları düşünmüyorlar? Bu arada bir çoğu adli tutuklu değil de adi tutuklu diye düşünüyor. Oyle biliyordu. Ama tutuklu tutukluydu. Hakkında isnat edilen bir suç vardı o kadar mahkeme kararı kesinleşmeden suçlu değillerdi. Ve adi de değillerdi. B ve D blokların genel temsilcisi vardı. Bu eski sol örgüt militanı Ali idi. Şimdi ise uyuşturucudan içerde yatıyordu. İş63 62 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği te o her konuda başsavcı F. Ç.'nin yardımcısı gibiydi. Hatta görevliler başsavcının gözüne girmek için Ali ile iyi geçinmek zorunda hissediyordu kendisini. B ve D blokların da genel temsilcisinin üstünde bir rolü vardı Ali'nin. Ondan sonra da koğuş sorumluları vardı. Aslında hepsi bir paravandı. Hepsi bir mafya grubunun yada bir terör örgütünün güdümündeydi. işin gerçeği buydu. Günlerden bir gün Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk istanbul'a geldiğinde ne hikmetse yanında da Başsavcı F. Ç. olduğu bir anda Bayrampaşa'da isyan çıkmıştı. Tabi Başsavcı derhal cezaevine geldi, isyan B ve D bloklarının tamamını sarmıştı, infaz koruma memurları rehin alınmıştı. Aslında A blok yani idareye açılan ana kapının arkasına tutuklular malzeme yığmışlardı. Zaten hiçbir zaman kapanmayan koğuş kapılarından çıkan tutukluları durduran sadece bu kapıydı adı ise "ana malta kapısı" cezaevi ağzıyla. Burada iki asker vardı o kadar. Bazı tutuklular çarşafa ayakkabı boyasıyla AF yazarak bahçelerden dışarıya gösteriyorlardı. D 7 ve D 8 koğuşunda bahçe duvarına çıkmaya çalışan bir iki tutuklu olmuştu. Bunlar da muhtemelen esrar içmişlerdi. Hiç bir şeyi duymuyorlardı. Kulelerde askerler takviye edilmişti. Yüzbaşı Z. bu koğuşun karşısındaki kuleye çıkmıştı. Askerler tüfeklerini doldurmuş nişan almışlardı. Yüzbaşı askerlere silahlarını indirmelerini emretti. Bunu tutuklularda görmüştü. Onlara sizin başınıza bir şey gelsin istemiyoruz, duvardan inin demesi üzerine bahçede bulunan tutuklularda duvara çıkanlara inmesini bağırarak söylemeye başladılar. Duvara tırmananlar ise indiler. Sonra cezaevi savcısının odasına gitti ve durum hakkında tabur komutanına bilgi verdi. Odada alay komutanı albay H. I. T., yardımcısı albay M. A., tabur komutanı binbaşı D. E., cezaevi savcısı F. K., kapalı cezaevi müdür vekili Y. G. ve özel tip cezaevi müdürü D. C. vardı. Yüzbaşı Z. gelişmeleri izlemek ve 64 Zeki Bingöl birlikleri organize etmek için dışarı çıkarken müdür vekili Y. G.'a beraber çıkalım diye işaret etti. Dışarı çıkınca konuyu değerlendirdiler. Ve yüzbaşı Z. bu tutuklularla nasıl güvenli şekilde nerede görüşebiliriz dedi. Müdür vekilinin aklına ikinci kattaki kullanılmayan kapalı görüş yeri aklına geldi. Beraberce önce bir bahçe ve çatıları gözetlemek için çevre emniyet kulelerinden birine çıkıp tutuklularla temas sağlanmaya karar verdiler. Ama sadece bir blok temsilcisiyle görüşeceklerdi. Yani onları önce bölecekler ve birinin sanki daha çok önemsendiği izlenimi verilecek ve bu durum onu eylem yapmamaya teşvik ederken diğer grup da bir şekilde ilerisi için en azından bu tutuklulara tahakküm eden ağayı harekete geçirecek ve kendiliğinden temasa yönlenecek-ti. Riskliydi. Ama silahlı bastırmadan daha riskli değildi. D blok temsilcisi Diyarbakırlı ile temas kuruldu ve onla özel üst kattaki kapalı görüş mahallinde görüşelim dendi. Bu hemen bütün cezaevine duyulmuş da oldu. Merak içinde kalmıştı diğerleri. Bu iyi idi. Kapalı görüş mahallinde görüşme yapılırken önce infaz koruma memurlarının bırakılması gerektiği sonra derhal eyleme son verilmesi gerektiği anlatıldı. Tutukluların ise tek istediği televizyondan af konusunda en azından değerlendirileceğini söylemesini istediklerini söyledi temsilci. Bu durumda onlara babanız yaşında olan başsavcı F. Ç. burada o da sizin sağlığınızı merak ediyor. Eğer siz eylemi bitirip
koğuşları denetlemeye hazır ederseniz bizzat başsavcımız koğuşlara gelip sizden isteklerinizi dinleyecek. Özür dileyin elini öpün dediler. Aradan kısa bir süre geçince D blok sanki meleklerle dolmuş gibi temizlik, paspas yapan tutuklularla dolmuştu. İnanılır gibi değildi. Demin cezaevinin camlarını duvarlarını parçalayan insanlar gitmiş yerine melekler gelmişti. Hatta temizlik yapan bir tutukluyu diğeri ağzında sigara olduğu için ikaz edi65 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği yor saygılı olmaya çağırıyordu. Aslında bunlar hep böyleydi. Eylemi yapanlar bunlar değildi. Bunlar cezaevini ele geçirmiş bir avuç tutuklunun tahakkümündeki can kaygısı altında kalan, haraç ödemeye mecbur olan ve yargılanmayı bekleyen tutuklulardı. Çoğunluktaydılar ama bellerinde silahları yoktu. Etrafında bir işaretiyle adam öldürecek yarını çalınmış insanlar yoktu. Hesap tutmuştu B blok da eyleme son vermiş tıpkı D blok gibi temizlik faaliyetine başlamışlardı. Durumu komutanlara ve başsavcıya anlatınca şaşırdılar hatta emin olmak için kendi adamı Ali'yi çağırdı ondan bilgi aldı. Bunu yaparken yalnız konuştu. Ali savcının odasına geldiğinde beyler bize müsaade edin demişti. İlginç. Bu isyanda da asıl konu bakanın gözüne girmek olduğu yani isyanı tek başına bitiren ve Bayrampaşa'nın tek hakimi görünme çabası olduğu söylentisi yayılmıştı, ileride kolu bacağı tutuklularca kırılarak koğuştan atılan yani hakimiyeti sona er-dirilen bir koğuş ağası bunu doğrulayacaktı. Bu isyan basında hemen yer bulmuştu: Bayrampaşa'da, af isyam Bayrampaşa'da ise isyan 23 Ekim gecesi başladı, istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici 'uzun zamandır af beklentisi nedeniyle moralleri bozuk ve gergin olan tutukluların, 16 infaz ve koruma memurunun bloklarından çıkmasına izin vermeyerek eylem başlattığını' belirterek, eylemin sonuçlandırılması için görüşmelerin sürdüğünü söyledi. Çitici eylemle ilgili olarak yaptığı açıklamada 23 Ekim günü saat 20.15 sıralarında sayım için koğuşlara giren infaz koruma memurlarının rehin alınmasıyla eylemin başladığını, bu eylemlerin, Adana ve Bayrampaşa cezaevinde yapılan şevklerle ilgili olmadığını kaydetti. 66 Zeki Bingöl Jandarma müdahalesinin söz konusu olmadığını, görüşmelerin sürdüğünü belirten Çitici, eylem sırasında bahçede 1-2 yatak ve yorgan yakmanın ötesinde, itfaiyenin müdahalesini gerektiren ciddi bir yangın ve maddi zarar olmadığını da sözlerine ekledi. BAŞSAVCI ÇİTİCİ İSYANI NASIL ÖNLEDİĞİNİ ANLATTI 18 SAAT TEK BAŞINA Mahkûmların "Baba" dediği istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici Bayrampaşa cezaevindeki isyanı bütün gece pazarlık yaparak durdurdu Af pankartları camlarda Adana cezaevindeki nakilleri protesto için önceki gün başlayan eylem, af isyanına döndü. Bayrampaşa cezaevine de sıçrayan isyanı saaatlerce mahkumlarla görüşen Başsavcı Çitici önledi. Adana'da dün de eylemi sürdüren mahkumlar, çatıya çıkıp sloganlar attı. Af pankartları asan eylemciler, cep telefonuyla talepte bulunuyor. Saat 18.30'da iki gardiyan ve tahliyesi gelen 4mahkumu bırakan isyancıların elinde 14rehin var. "Sözümü tuttum Saym Bakanım" • 20.00 Adalet Bakanı Türk, Çitici'ye Bayrampaşa'yı sordu. Çitici, "Bir olay yok" dedi. 15 dakika sonra isyan çıktı. • 21.00 Savcı durumu Türk'e bildirdi. Bakan habere üzülünce "Müsterih olun. Bu eylemi diyalogla sona erdiririm " dedi. • 22.00 Çitici, Bayrampaşa'ya gitti. "Af zora giriyor" dedi. Eylemin bitirilmesi için saat 02.30'a kadar süre verdi. • 02.30 Blok temsilcileri önce karara varamadıklarını söyledi. 4 saat sonra dokuz infaz memuru serbest bırakıldı. 67 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_____ 68 Zeki Bingöl
Bu büyük direnişte 12 şehit verildi. Ama devrimci tutsakların ödedikleri bedel bununla sınırlı değildi. Şu anda cezaevlerinde ölüm orucunda sakat kalan onlarca tutsak var. Hala tedavileri engelleniyor. Hala düşman bu büyük direnişin kazanımlarını gasbetmeye, zaferini gölgelemeye çalışıyor. Ve onlar sakatlıklarına, bozuk sağlıklarına bakmadan hala direnişten direnişe koşuyorlar. Bir yıl önce yüzlercesi ölüme yatmıştı. Büyük bir iradeyle ölüme koştular. Yeryüzünde eşine rastlanmayacak bir direnişin yaratıcısı oldular. Onlar şehitleriyle, gazileriyle ülkemiz halklarının kahramanlarıdır. Oligarşinin tüm halka yönelik saldırısının önüne bedenleriyle, fedakarlıklarıyla, kahramanhklarıyla barikat olmuş, halklarına bu büyük direnişi, bu büyük kahramanlığı armağan etmişlerdir. Halkımız onlara borçludur. BU BORÇ, TÜRKİYE HALKLARININ NAMUS BORCUDUR, ONUR BORCUDUR, VEFA BORCUDUR. ölüm Orucu Direnişinin Kabul Ettirdiği Talepler 1. Tutsakların en vazgeçilmez olarak ilan ettikleri gibi Sağmalcılar Merkez Koordinasyonu ile, bakanlığın yetkilendirmiş olduğu istanbul Başsavcısı ve beraberindeki istanbul RP milletvekili Mukadder Başeğmez arasında çeşitli kurum ve kuruluş ve vekillerin tanıklığıyla tutsakların talepleri anlaşmaya bağlanmıştır. Bu anlaşmaya göre talepler kabul edilmiş, Ölüm Orucu direnişine son verilmiştir 2. Eskişehir Tecrit-tabutluk cezaevi siyasi tutsaklara tamamen kapatılmıştır. 3. Bundan böyle istanbul ilinde tutuklanan ve yargılanmaları yapılan siyasi tutsaklar Üsküdar E Tipi (Ümraniye) 69 • 11.00 Kıyafet değiştirmek için evine giden Başsavcı Fer-zan Çitici eşiyle saatler sonra ilk kez konuşma fırsatı buldu. • 12.00 Cezaevi yönetimi eylemcilere "Çitici'yi hasta ettiniz" deyince, mahkumlar eylemi bitireceklerini söyledi. • 15.00 Hükümlülerden 10 temsilci Çitici'nin elini öptü. Savcı, Adalet Bakanı'nı arayıp "Sözümü tuttum"dedi. Bu arada terör tutukluları ikinci planda kalmışlar gibiydi sanki. Ama kısa zamanda tekrar gündeme geleceklerdi. Onlar asla ikinci planda kalamazlardı. Bir ideal için cezaevindeydi-ler. Ülkeyi kurtaracaklardı. Ölüm oruçları başlayalı hayli zaman olmuştu bir sürü aydının dikkatini çekmişlerdi ama kitleler henüz harekete geçmemişti. Tutuklu aileler dernekler altında birleştirilmiş onlar organize ediliyor ve bir sürü yerde basın açıklaması ve eylemler düzenleniyordu bu yinede yeterli değildi. Devrim bu cezaevinden başlamalıydı. Zaten 1996'da bedeller ödenmiş ve bir sürü haklar alınmıştı. O yıllarda karşılıklı anlaşmaya vardıkları başsavcı halen görevdeydi. Diğer taraf ise halen cezaevin-deydiler. Şimdi F tipi cezaevleri vardı gündemde. Asla tecrit edilmeyeceklerdi. Yoksa gerçek gücü aldıkları cezaevindeki hakimiyetleri ellerinden gidecekti. Yine bedeller ödenecek ama vazgeçmeyeceklerdi. Devletin yumuşak karnı cezaeviydi. Herkes bunu biliyordu. Bilmeyenler için yorumsuz olarak durumun örgütlerin bakışından ve tuttukları kayıtlardan durum aşağıdaki gibiydi: Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_ 70 Zeki Bingöl Anlaşma metni imzalanırken, devletin kabul etmek zorunda kaldığı talepleri sürekli olarak ihlal etmesi nedeniyle anlaşma metnine uyulup uyulmamasının kontrol edilmesi ve gerekse de çıkabilecek acil sorunlara müdahale edebilmesi için hemen orada bir komitenin kurulmasının zorunlu olduğu dile getirilerek ilk adım o gün atıldı. Cezaevleri İzleme Komitesi adını alan bu komitede yazar Yaşar Kemal, sanatçı Zülfü Li-vaneli, sanatçı Halil Ergün, Çağdaş Hukukçular Derneğinden avukatlar, MAZLUM-DER, İHD'lileryer aldılar. Ancak bütün hapishanelerde bine yakın müvekkili olan Halkın Hukuk Bürosu avukatları bu komitenin dışında bırakılmak istendi. izleme Komitesi'nin tavrı, yaklaşımı aslında daha ilk akşamdan bir yanıyla ortaya çıkmıştı: Taleplerin kabul edilmesinin ardından arabulucu heyet, "anlaşmanın sağlandığı ve Ölüm Orucu'na son verildiği" açıklamasını yapacaktı.
İçeride bu açıklamayı Halkın Hukuk Bürosu avukatlarının yapması konusunda anlaşmışlardı. Çünkü Halkın Hukuk Bürosu tüm hapishanelerin kesin itibar edeceği bir kurumdu. Ve bu hayati önemdeydi, çünkü her an yeni ölümler olabilirdi. Televizyondan tüm hapishanelere bu haber gecikmeksizin ulaşmalıydı. Ne var ki, "Arabulucu"heyetin şöhretleri cezaevi önüne çıkıp da medyayı karşılarında görür görmez verdikleri sözü unutup, ölümlerin an meselesi olduğu bu anda, açıklamayı kendileri yaptılar. Sonraki günlerde hapishanelerde yaşanan sorunlar nedeniyle, aileler tarafından, tutsaklar tarafından izleme Komite-si'ne defalarca çağrılar yapıldı. Ama birkaç üyesi hariç, diğerleri değil çağrılara cevap vermek, toplantılara bile gelmediler. Kimi tatildeydi, kiminin "işleri" vardı. Kamuoyunda epeyce prim toplamış, epeyce de reklam yapmışlardı. Artık hapishaneler onları fazla ilgilendirmiyordu. Cezaevleri izleme Komitesi, o günlerde aydınların nihayet 71 cezaevine konulacaktır. (Bu madde kabul edilmediği için heyetteki RP Milletvekili Mukadder Başeğmez tarafından bizzat Başbakan Necmettin Erbakan'a telefon yoluyla ulaştırılmış olup, bizzat başbakanın kabulüyle anlaşma tutanaklarına geçmiştir.) 4. Bütün cezaevlerinde yasal, meşru ve kazanılmış hak olarak devam edegelen tutsaklar arasında sosyal ilişki, koğuşlar arası ziyaret ve temsilcilerin koğuşlar arası ziyaret hakları aynen uygulanmaya devam edilecek bu konuda sorun çıkaran baskıcı cezaevi idareleri sürekli olarak bakanlık kontrolüyle düzenlenecektir. Mektup ve yayın alımında hiçbir engel çıkarılmayacaktır. 5. Tutsakları tecrit etmek ve ailelerini yıldırmak amaçlı son bir yıldır gündeme gelen aile ve yakınlarının haksız yere gözaltına alınması, tehdit edilmesi ve görüş yapmasının engellenmesi şeklindeki keyfi uygulamaya son verilecektir. Bunun sürekli olarak takibi için istanbul Cumhuriyet Başsavcılığı özel önem ve itina gösterecektir. 6. Cezaevlerinde uygulanagelen baskı, zor ve işkenceye bağlı yasadışı ve meşru olmayan itirafçılık dayatmasına son verilecek; önemli bir kısım cezaevlerinde devam edegelen hastaneye ve mahkemeye götürülürken işkence yapma ve zorbalık uygulamalarına son verilecek, İçişleri Bakanlığı nezdinde girişimler sürdürülerek önlenmesi yolunda samimi adımlar atılacaktır. 7. Tüm cezaevlerinde insani yaşam koşullarına uygun ortak ve tek bir statünün oluşturulması talebi aynen kabul edilmiştir. 8. Dış güvenlikten kaynaklı keyfi uygulamalara bakanlık bizzat kendisi önlem alacaktır. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_ 72 Zeki Bingöl ma olarak sürüyordu. Bu nedenlerden dolayı tutsaklar hemen tüm hapispanelerde açlık grevleri yaptılar. 16 Aralık 2000 (Aydınlar, Meclis İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi, Meslek Örgütleri ile Tutuklu Temsilcileri arasında yapılan görüşmelerin tutanakları) Ölüm orucu direnişçileri ne istediler, talepleri neydi? Görüşmeler neden tıkandı? Kim ne dedi? Aydınlar, meslek örgütleri, Adalet Bakanlığı, Tutuklular ne dediler? Tüm bunlar bugün herkes tarafından tartışılıyor. Tutuklular daha operasyondan önce bu görüşmelerin neden kesildiğini başlıklar halinde anlatan bir açıklama yapmışlardı. Görüşmelerin neden tıkandığına, Katliam sonrasında Mehmet Bekaroğlu'nun neden "kullanıldık" dediğine cevap olabilecek görüşmelerin tutanaklarını kamuoyuna sunuyoruz. TAYAD'h Aileler ÖLÜM ORUCU DİRENİŞİNİN TALEPLERİ: 1- Bugüne kadar yapımı süren, esas olarak devrimci tutukluları tecrit, yalnızlaştırma, işkence yöntemleriyle teslim alma, kişiliksizleştirme politikaları çerçevesinde gündeme getirilen F Tipi Hücre hapishaneleri kapatılmalıdır.
2- Bütün bir halkı "terörizm" demagojisi ile suçlayarak "zanlı" haline getiren; işkence, katliam ve infazları yasal-laştıran, bunları gerçekleştiren işkencecikatilleri koruyan 3713sayılı Anti-Teröryasasının sadece F Tipi hücrelerin yasal dayanağını oluşturan 16. maddesi değil, tamamen anti-demokratik olan ve sonuçları artık iyice görülen bu yasa bütün sonuçlarıyla birlikte kaldırılmalıdır. 3- Kamuoyunda "Üçlü Protokol" olarak tanınan, Adalet 73 sorumlu davranmalarının bir göstergesi olarak değerlendirilmişti. Ama Komite'nin sonraki pratiği, aydınlar açısından olumsuz bir sınav daha oldu. Ne kendilerine gösterilen güvene, ne de yüklendikleri misyona layık olamadılar. Devletin Yalancılığının, lldyüzlülüğünün Bilançosu 13 Ağustos'ta Bayrampaşa cezaevinde kalan 21 tutsak çıkarıldıkları mahkemeden sonra hapishaneye götürülürken jandarmanın azgınca saldırısına uğradılar. Dövülen tutsaklardan Ölüm Orucu şehidi Ali Ayata'nın kızkardeşi ağır yaralı olarak Bakırköy Devlet Hastanesine kaldırıldı. Ancak tedavisi yapılmadı. Bunun üzerine hapishaneye dönen tutsaklar mal-tayı üç saat boyunca işgal ettiler. 0 16 Eylül'de mahkemeye giden bir grup DHKP-C davası tutsağına insanlık dışı ve onur kırıcı arama dayatıldı. Tutsakların onlarca asker tarafından feci şekilde dövüldüğü saldırıda DHKP-C davası tutsaklarından Yüksel Yılmaz ağır yaralandı. " Tutsak aileleri, her ziyaret sonrası gözaltına alınmalarına ilişkin Eyüp Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulundular. 27 Eylül'de tutsak yakınları ziyaret sonrası gözaltına alındılar. * Antakya cezaevinde Erzurum cezaevinde yaşanan vahşetin ve Ümraniye katliamının sorumlularından cezaevi Müdürü Hüseyin Atakan'm Antakya'ya atanmasıyla baskılar da arttı. Olağanüstü Hal bölgesindeki cezaevlerinde toplama kamplarını aratmayacak uygulamalar yapıldı. Özellikle Erzurum, Elbistan ve Diyarbakır cezaevleri tamamen dış dünyadan yalıtılmıştı. Bu hapishanelerde işkence günlük, rutin bir uygulaBayrampaşa Cezaevi Gerçeği Bakanlığı, içişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığının ortak imzalarından oluşan, tutukluların s.avunma hakları ve tedavi hakları başta olmak üzere hak gasplarına yönelik, avukatlara onursuz arama dayatmasını içeren protokol iptal edilmelidir. 4- Kuruluş amacı ve 1984'ten beri uygulamalarıyla özel-olağanüstü mahkemeler olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldırılmalı, verdiği cezalar bütün sonuçlarıyla kaldırılmalıdır. 5- Hapishaneler, belli periyotlarla ilgili kentin Barosunun atayacağı avukatlar, Tabipler Odasının belirleyeceği hekimler, tutukluların belirleyeceği avukatlar, tutukluların belirleyeceği tutuklu aileleri, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile insan hakları ihlalleri ile ilgili DKÖ'lerin atayacağı temsilciler ile Tüm Yargı-Sen'in atayacağı temsilcilerinden oluşan bir heyet tarafından belli periyotlarla de-netlenmelidir. Bu denetim keyfiyete bırakılmamalı, yasal güvence altına alınmalıdır. 6- 21 Eylül 1995 tarihinde BUCA hapishanesinde üç arkadaşımızın katledilmesinden; 4 Ocak 1996 tarihinde ÜMRANİYE hapishanesinde dört arkadaşımızın katledilmesinden; 24 Eylül 1999 tarihinde DİYARBAKIR hapishanesinde on arkadaşımızın katledilmesinden; 26 Eylül 1999 tarihinde ULUCANLAR hapishanesinde on arkadaşımızın katledilmesinden ve tüm bu saldırılarda onlarca arkadaşımızın yaralanmasından sorumlu olanlar kamuoyuna açık bir şekilde hızla yargılanıp cezalandırılmalıdır. 5 Temmuz 2000 tarihinde BURDUR hapishanesinde arkadaşlarımıza saldıran, kolları kopartan, yaralayan, tecavüz edenler ve bu operasyonun emrini verenler, kamuoyuna açık bir şekilde hızla yargılanıp cezalandırılmalıdır. 74 Zeki Bingöl 7- Çeşitli hastalıkları sabit olan, 1996 Ölüm orucu sonrası rahatsızlıkları süren, çeşitli operasyonlarda yaralanan ve tedavileri yapılmayan arkadaşlarımız derhal salıveril-melidir. 8- Değişik tarihlerde ve yerlerde gözaltındayken bizlere işkence yapanlar açığa çıkartılmalı, kamuoyuna açık bir şekilde hızla yargılanıp cezalandırılmalıdır. Bu işkenceciler hakkında gerek savcılıklara gerekse de TBMM komisyonlarına
başvurularımız vardır. "Takipsizlik kararları" ile işkencecilerin korunmasından vazgeçilmelidir. 9- Halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesi önündeki tüm anti-demokratik yasalar iptal edilmeli, Kürt Ulusu ve diğer Ulusal azınlıklar üzerindeki baskılara son verilmelidir. TUTUKLU TEMSİLCİLERİ İLE HEYETLER _ARASINDA YAPILAN GÖRÜŞMELER_ AYDINLARLA YAPILAN GÖRÜŞME 9 Aralık 2000 Öğle saatlerinde Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Oral Çalışlar, Can Dündar, Zülfü Livaneli, Enver Nalbant, Mehmet Bekaroğlu'ndan oluşan heyet Bayrampaşa'da direnişdeki tutuklularla görüşmeye geldi. Tutuklular adına görüşmeye Şadi Öz-bolat, Ercan Kartal ve Aydın Hanbayat katıldı. Yaşar KEMAL; Şimdi siz konuşacaksınız biz dinleyeceğiz. Oral ÇALIŞLAR; Prosedür ne olacak diye konuşacağız. (Bu arada tek tek gelenleri tanıttı. Enver Naîbant'm avukat olduğunu söyledi.) Tutuklu Temsilcisi: Yani direnişimizle kuşakları bütünleş-tirdik... Nasılsınız ? 75 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Oral ÇALIŞLAR; Bu arada yanımızda Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi Mehmet Bekaroğlu'nu da getirdik. Yaşar KEMAL; Bakana, "Güvencemiz nedir?" diye sordum. Yani yarın hücrede ne olacak?.. 500 kişi içinde bu saldırılar yaşanıyor, bunlar yapılıyorsa, hücrede neler yapar. Evet Şadi... Tutuklu Temsilcisi: O zaman biz önce taleplerimizi bir kez daha sıralayalım... (F tiplerinden başlanarak madde madde direnişin talepleri sıralandı.) Yaşar KEMAL; (Araya girip) soru sorabilir miyim ? Somut olarak kaç kişilik, üçbeş-on... Orhan PAMUK; Ben Adalet Bakanıyla görüşmelerimizi anlatacağım. Tutuklu Temsilcisi: (Üçlü protokolü detaylandırıyor.) Yaşar KEMAL; (araya girip, Üçlü protokol için) bu nedir? (Kendisine anlatılıyor) Ama bu yasalara aykırı. (Talepler anlatılırken tüm heyet üyeleri not alıyor. Tutukluların talepleri arasında yer alan, Cezaevleri denetleme Kurulu detaylandırı-lıp anlatılıyor. Başta '96 Ölüm Orucunda sakat kalanlar, hastalıklar genel olarak tutuklu ve hükümlülerin genel durumu anlatılıyor.) Zülfü LİVANELİ; Somut cevap istediğiniz F Tipi değil mi? Tutuklu Temsilcisi: Öyle demeyelim. Hepsi birbirini tamamlayan taleplerdir. Dikkat ederseniz talepler içerisinde siyasi içerikli talepleri sıralamadık. Normalde direnişlerimizde bir konuyu tartıştırmak, bir gerçekliğe vurgu yapmak isteriz. Şu anda ortaya koyduğumuz talepler halkın, devletin herkesin gündeminde. Yaşar KEMAL; Yani en önemlisi F tipi... Ne isteyebiliriz F 76 Zeki Bingöl Tipi için ? Can sen dikkatle dinle, not et bunları Bakana bildir. Sonra da sizle konuşacağız. Can DÜNDAR; Ben değil de Bakan beyle asıl Bekaroğlu görüştü. Onun konuşması daha doğru olur. Mehmet BEKAROĞLU: Aslında ortaya konulan isteklerden bazıları gerçekten gündemde. Örneğin DGM konusunda yapılacaklar var. Tabi yapılacaklar yanında yapılamayacaklar da var. Tutuklu Temsilcisi: DGM'Ier konusunda isterseniz düşüncelerimizi anlatalım. (DGM'leri,yapısını, adaletteki çifte standardı, bunun geniş kesimlerin sorunu olduğunu vb genişçe anlattı.) Mehmet BEKAROĞLU: DGM'Ier kaldırılsın talebini kabul ediyoruz. Meclisin gündemine alacağız. Bu arada TMY 8. ve TMY 16. Maddeleri de gündemde. Tutuklu Temsilcisi: TMY'nin bunların dışında 2. ve 17. maddeleri de bizim için önemli. Mehmet BEKAROĞLU: Yakın ve orta vadede 8. ve 16. Maddeler gündeme alınacak, (izleme Komitesi, bunların Adalet Komisyonu tarafından atanacağı gibi detaylardan bahsetti.) Bakan 'a bu tarz bir atamayla komisyon olmayacağını, kurulacak izleme komitesinin sivil olması gerektiğini ve bunun kanuna bağlanması gerektiğini söyledim.
Oral ÇALIŞLAR; Böyle bir taslak hazırlanıyor. Örneğin sağlıkla ilgili yapılacaklar hızlandı, bakan mecliste de anlattı. Mehmet BEKAROĞLU: '96'da ölüm orucuna katılanlar ve sağlık durumu kötü olanlar "özel af" durumunda yararlanacaklar. Elimize raporu ulaşanlar çok. Ama dışarı çıkabilecek olanlar daha az olacak. Hapishanelerde yaşanan sağlık sorunları konusunda bakana sürekli bilgi veriyoruz. Özellikle Ulu77 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği canlar ve diğer hapishanelerde askerden kaynaklanan sorunları anlattık. Bakan da bunun karşısında protokolü düzenleyeceğiz dedi. Barolar devreye girip teknik olarak yardım etmeli, işte TMY, Üçlü protokol vb. hepsi iç içe protokol yasal olmayan her şeyi kurala bağladı, işte işkencecilerin yargılanması konusunda Ulucanlar katliamına katılan jandarmalar için suç duyurusunda bulunduk ve çıkardığımız kitaba da suç duyurularını ekledik. Yani Ulucanlar konusunda suç duyurusu savcının önünde. Diğerleri de (Talepler arasında yer alan diğer hapishane katliamlarının sorumlularının yargılanması...) bunun gibi takip edilmeli. Ama temel mesele F tipi. Bu ne olacak? Yaşar KEMAL; Avukat Enver NALBANT'a bir ricam var; bakanla konuşmanın metni var elimizde. Onu versin. Enver NALBANT; Tamam veririz. Orhan PAMUK; Uzun süredir bakana baskı yapıyoruz. Ölüm oruçlarının ciddi bir noktaya geldiğini, ölümlerin olacağını söyledik. Bakan özellikle kamuoyuna "devlet pazarlık yapıyor yansımasın" istiyor. Gerekirse gizli yaparız. Detaylarını kamuoyuna anlatmayız dedik. Bunun üzerine kabul etti. Bakan sizin talepleriniz konusunda "afaki" dedi. Hatta beni bu tür anlatımlarla etkilemeye çalıştı. Bakan dün gece beni aradı. Heyetinizi kabullendim. Hatta yanınıza bir milletvekili vereyim mi diye sordu. Ben, sivil gitmek istiyoruz dedim ama yine de Bekaroğlu'nu kabul ettik. Bakana, gidip yalnız görüşmekle olmaz dedik. Sizin de bir şey vermeniz lazım diye vurgu yaptık. Bakanla konuşmamda, F tipinde odaklandı. Bakan önce "F tipinden vazgeçmeyiz" dedi. Ama bir anlamda pazarlığa açık olduğunu da ifade etti. Bakanla hücre üzerine de konuştuk. Bakan altı ay var, üç kanun çıkacak, F tipleri insan haklarına uygun hale getirilecek dedi. Ben de, bunun pazarlık yanı da vardır, ölüm orucu yapıyorlar, sonuç almaları lazım, bu iş böyle olur dedim kendine. 78 Zeki Bingöl Oral ÇALIŞLAR; Biz bu heyeti kendi inisiyatifimizle oluşturduk. '96 Ölüm Orucu'nda bir taahhüt altına girdik, işin gerçeği yeterince gerekenleri yapamadık, bizlere eleştiriler getirdiniz, bunların tamamında haklıydınız. (Oral Çalışlar'm bu sözlerine hepsi evet dedi.) F Tipi konusunda haklı tepkiler var. Yaşar KEMAL; Ama geçen sefer ('96'yı kastederek) bize söz vermişlerdi. I Oral ÇALIŞLAR; DGM, TMY gibi tüm bunlar Ölüm orucuyla çözülecek şeyler değil. Bu talepler, bu mücadele elbette bizleri de ilgilendiriyor. Söylediğiniz izleme komitesi de doğru. (Devleti kastederek) F tiplerini danışmadınız, inşa ettiniz, şimdi de ortaya çıktınız izleme komitesi diyorsunuz. Yaşar KEMAL; (96'da kurulan izleme Komitesinden bahsedilince) Bu komitede ben de vardım. Sonra isveç'e gittim. Sorumluluğu Yağmurdereli aldı, sonra biliyorsunuz o da içeri girdi. Komitenin bağımsız olması haklı bir taleptir. Ya dayan resmi olmalı. Mehmet BEKAROĞLU: Komi tenin yasal güvencesi mutlaka olmalıdır. Yaşar KEMAL; Bakanlık Avrupa 'dan heyetler getirecek. F Tipini onlara kabul ettirecek. Mehmet BEKAROĞLU: Avrupa, Türkiye hapishane geleneğini anlamaz, itirazları anlamaz. Avrupa işkence Önleme Komitesi gelecek, onları iyi bilgilendirmeliyiz, anlarlar ama... Oral ÇALIŞLAR; "Araya girelim" dedik istemediler. Ama biz başından itibaren özel ısrarda bulunduk, devlet pazarlık yapıyor havası vermek istemiyorlar. Daha dün bakan bize "basın beni zor duruma düşürüyor" dedi. Aslında biz biraz da onlara rağmen gelmiş olduk. Hem Can, Hem Orhan bizzat te79 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği
maşta ısrar ettiler. İkincisi, izlenimim, ki, bunu ERCAN'la da konuşmuştuk, F tipine nakil ve sevk ne olacak? Siz "F tipinin önünü kesmek istiyoruz" demiştiniz. (Tutuklular asıl meselenin elbette F tipi olduğunu ama bunun diğer taleplerin önemsiz olduğu anlamına gelmediğini söylediler.) Yaşar KEMAL; Korkuyorum hapishaneleri ölümevlerine, işkencehanelere dönüştürecekler. Hatırlayın Diyarbakır örneği var. Oral ÇALIŞLAR; Somutlama niyeti ile hepsini, bütün talepleri bir protokol haline getirelim. (Hasta olanların durumu konuşuldu.) (Yaşar KEMAL tekrar izleme komitesine döndü. Kendilerinin Avrupa'dan gelenleri de izleyeceğini, Avrupa'ya tüm gelişmeleri duyuracağını, Can Dündar'ın, Livaneli'nin kendisinin olanakları olduğunu takip edeceklerini kendisinin sağlık sorunları olduğunu amayine de kalkıp geleceğini söyledi. Oral Çalışlar araya girip somut adım atılmasını sağlayalım dedi.) Tutuklu Temsilcisi: "Ne düşünüyoruz" diye bakan bize soruyor da bakan ne düşünüyor onu anlatsın, bunu anlamış değiliz, taleplerimizi çözecekler mi, ne diyorlar yani. Çözeceğiz ama koşullarımız şunlar şunlar demeliler. (DGM'ler konusu örnek verildi. Örneğin altı ay sürer desinler ama somut konuşsunlar, somutlanmahdır.) Koşulları neyse bakanlık tek tek ortaya koymalı, olabilir, değerlendirebiliriz laflarıyla olmaz. Yol bulsunlar biz de görüş oluşturalım. Mehmet BEKAROĞLU: (Görüşmelerde bakanın kendilerini dinlediğini, ama neticede maddelerin tartışılabileceğini, olayın gelip F tipine dayandığını söyledi. Meclis komisyonunun diğer üyelerini kastederek onlardan bağımsız ne konuş-tuysak anlatamam dedi.) Tutuklu Temsilcisi: (Bunun üzerine tutuklular komisyon80 Zeki Bingöl daki MHP'linin zaten görüşmeye gelmemesini, kavga etmek istemediklerini söyleyip, oturup yaptıkları icraatları konuşmayalım dediler.) Gebersinler diyen adamlarla ki, bu MHP adına söyleniyor, konuşmayız.... Zaman da önemli değil. Önemli olan F Tipi nasıl bir sistem olacak. (Uzun uzun Treadman anlatıldı, sistem vurgusu yapıldı. Bu değişmeli denildi.) Hepsinin garantisi olmak zorunda. 3yada 5 kişilik yerde kapılar açık kalsın demek bizi ikna etmez. Asker girer yine kapatır, ne yapacağız yeniden ölüm orucuna mı başlayacağız, mimari yapı kesinlikle değişmelidir. F tipi 16. Madde mevzuatına göre kuruldu, dolayısıyla 16. Madde kaldırıldığında F tipi zaten değiştirilmek zorunda. Mehmet BEKAROĞLU: Hükümet işin ciddiyetinin farkında. Liderler önce kendi aralarında sonra da bizimle görüştü. Liderler zirvesinde bize "biz çalışmaları durdururuz ama projeden vazgeçtik diyemeyiz." dediler. Oral ÇALIŞLAR; (F Tipi için) Hükümet biz durduruyoruz sözünü veriyor mu? Mehmet BEKAROĞLU: Evet. Tutuklu Temsilcisi: Bunun bizim için bir anlamı yok. Mehmet BEKAROĞLU: (Bakana ortak kullanım alanlarını anlattığını, insanların her şeyi paylaşabildiği, yemekhane vb. şeylerin olması gerektiğini, Türkiye'deki mapushane geleneğini, dayanışmayı bozmayacak bir sistem kurulmasını anlattığını söyledi.) Tecridi siyasi irade de kabullenmiyor. Ama siyasi irade Türkiye'de her şeyi halletmiyor. Tutuklu Temsilcisi: Ne yapalım genelkurmayla görüşelim mi? Tutuklu Temsilcisi: Üç ay sonra yeniden direnişe başlamak istemiyoruz, bu ülkede demokrasi yok, özgürlük yok. Can güvenliğimizi biz sağlıyoruz, bu anlamda koğuşlar önemli. (Bu 81 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği___ 82 Zeki Bingöl Tipini inşa ederken herkesten saklıyor, dayatıyor, biz karşı çıkıyoruz ve o zaman bize "katlederim" tehdidi yapıyor. Ertele-meci yaklaşımda altı ay-bir yıl sonra ne olacağının garantisi var mı, yok. Ölüm orucu sonrası (bitirirsek) tüm anlaşılan noktalar unutulur. Biz ölüme takıntılı insanlar değiliz. Somut sonuç almalıyız, altı ay sonra daha ağır bedel ödememiz gerekmemek. Durduralım, erteleyelim tuzağına düşmeyelim. (Hepsi haklısınız diyerek onayladılar. '96'da da öyle oldu, bitince rahatlayacaklar bu doğru dediler.) Zülfü LİVANELÎ; Peki ne yapalım ?
Tutuklu Temsilcisi: Hücreler yıkılsın, yeniden F tipi iç mimarisi düzenlensin, garantisi odur. '91 'de Eskişehir'i kapattık ama '96'dayine Eskişehir için 12 şehit verdik. Bunlar gerçekler. Tutuklu Temsilcisi: TMY16. Madde zaten tartışılıyor, hapishaneler de tartışılıyor. Yasal güvenceler sağlanmalıdır. Siyasi tutukluların hakları yasal düzenlemeyle somutlanmalıdır. Taleplerimiz garanti altına alınmalıdır. F tipleri yasal düzenlemeyle yeni bir şekle sokulmalı, mimarisi de bu hale getirilmeli. Baro, Aydınlar, tabipler, tutuklular, tutuklu aileleri bunların hepsinden görüş de alsın bakanlık. Bir yılda mı somutluyor bu biçimi, hangi sürede somutluyorsa tartıştırsın, yani yasal dayanağı olsun, bu güvenceyi versinler. Can Dündar: F Tipi insanlık dışı bir projedir ama "koğuş " adını kullanmayalım, somutlar mısınız kaç kişiyi kastediyorsunuz? Tutuklu Temsilcisi: En az yirmi kişilik mekanlar olmalıdır. Birbirleriyle bağlantılı, sosyal-kültürel sportif ortak kullanım sağlanmalı, yeni düzenlemeye de böyle geçmeli. (Ecevit'in CNN'de yaptığı açıklama hatırlatıldı. Kararlılık gösterisi yapıyorlar dedi tutuklular.) (Aydınlar konuşmaları Bakanlığa ileteceklerini söyleyip ayrıldılar) 83 sözlere hepsi katıldıklarını ifade ettiler.) Odaya da koğuş far-ketmez, bu tür söylemler sizin kafanızı karıştırıyor, elbette örgütleneceğiz, elbette eğitim yapacağız, bizler devrimciyiz, ülkeyi konuşuyoruz, ülkeyi tartışıyoruz. NATO kararı ortada, "ya düşünce değişikliği ya ölüm" diyor. Ulucanlar'ı hatırlayın Ulucanlar ortada. Tutuklu Temsilcisi: Devlet politikası uygulanırken kişiler belirleyici olmaz, bu nedenle bakanın iyimserliği vb anlamsız. F tiplerinde mevcut haliyle can güvenliği yoktur. Sözlerin bir anlamı kalmıyor, "tartıştırırız" diyor bakan ama ne çıkacak tartışmadan belli değil. Hiçbir şeyin garantisi yok. Zülfü LİVANELÎ; (tartışmayı kastederek) bu da bir kazanım değil mi? Tutuklu Temsilcisi: Tamam anlamlıdır ama biz sorunu çözmek istiyoruz. Örneğin bakan sık sık BM standartlarından söz ediyor, referanslar gösterip "F tipini onaylattık" diyebilirler. Hatta itirazlar da giderilebilir vs. bunlar aşılmalıdır. "Erteleyelim" demek kesinlikle çözüm demek değildi. Bu tür yaklaşımlarla (erteleme gibi) sizleri de rahatlatmayı amaçlıyorlar, bunun farkında olmalısınız. Mehmet BEKAROĞLU: îç mimari ve altyapısını oluşturan yasaları düzenleriz diyorlar bu somut değil mi? Tutuklu Temsilcisi: F tipini açarken niye kimseye sormadılar? Mehmet BEKAROĞLU: Tamam sormadı ama şimdi bu noktaya geldi. Tutuklu Temsilcisi: Yetmez. '96'da da anlaşılmıştı ama sonra ne oldu, yaşananları unutmayın, Türkiye'de politika nasıl yürüyor biliyorsunuz. Oral ÇALIŞLAR; Diyelim ki, bakan kaldırıyorum dedi o zaman ne olur? Tutuklu Temsilcisi: Hepiniz bizden daha deneyimli daha birikimli insanlarsınız, şu tuzağa nasıl düşelim; F Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği MECLİS ÎNSAN HAKLARI ALT KOMİSYONU ÎLE _YAPILAN GÖRÜŞME_ 9 Aralık 2000 (Aydınların hemen arkasından saat: 15:00'da Meclis insan Hakları komisyonu üyeleri, komisyon sekreteri ile birlikte geldiler. MHP'li üye toplantıdan tutukluların itirazı üzerine ayrıldı. Heyette Kamer Genç, Mehmet Bekaroğlu, Tunay Dikmen ve komisyonun sekreteri vardı. Tutuklular adına yine aynı temsilciler katıldılar.) Kamer GENÇ; Dolamaya gerek yok. Akşam komisyon üyeleri olarak parti liderleriyle görüştük. Gelişmeleri anlatıp çare bulalım dedik. Liderler, affı çıkardık, cezaevleri boşalıyor, şimdi onların da sorunu kalmayacaktır dediler. Mehmet BEKAROĞLU: Başbakan şu anda F tipi cezaevlerine sevk gereğinin kalmadığını söyledi. Mimari yapı ve hukuki düzenlemeler olmadan da geçilmeyeceğini belirtti. Ecevit uygulamaları durdurduk dedi. Mimari yapı ve hukuki düzenleme üzerine konuşabiliriz. TMY16. Madde ve diğer detaylar (üçlü protokol gibi) konuşalım, detaylandıralım. Önce biz liderlere anlattık. Sonra liderler kendi aralarında konuştular. Daha sonra yeniden bizimle konuştular.
Tunay DİKMEN: (araya girerek) dün Tabipler Birliği ile bir konuşma yaptık. Ben, barolar, tabipler, Mimarlar, bakanlık yetkililerinden oluşacak bir kurulla F tipinin mimari olarak nasıl değiştirileceğinin detaylandırılmasmdan yanayım. Sonra bunu size sunarız. Kafa yorarsak ortak nokta buluruz. Tutuklu Temsilcisi: (Aydınlara sunulan talepleri yeniden anlattı. Mimari yapıdan başlanarak madde madde anlattı.) Kamer GENÇ: Dün akşam Ecevit F tipi uygulamasından vazgeçiyoruz dedi. 84 Zeki Bingöl Mehmet BEKAROĞLU: Ne diyorsun yoksa yıkılacak mı? Tunay DİKMEN: Yapabilirim, edebilirimlerle bu iş olmaz. Mehmet BEKAROĞLU: (Kamer Genc'e) Ya abi yanlış anladın, zaten şu an buna da ihtiyaç kalmadı. Bundan sonra mimariyi, hukuki düzenlemeyi tartışabiliriz. 1991 Eskişehir ve 1996 örnekleri ortada hükümet yanlış yaptık, yanıldığımız ka-naatma vardık deyip düzenleme yapmalıdır. Tutuklu Temsilcisi: Tartışılsın da ne olacak bir somutluk olmalı, "örneğin en az 20 kişi, 18 kişi, 16 kişi..." denmeli. Tunay DİKMEN: Madde madde tartışma yapılmalı, üç aşağı beş yukarı yapmayalım somut öneri çıkaralım. Mehmet BEKAROĞLU: Talepleri yazın bize verin. (Daktilo edilip verildi.) Tutuklu Temsilcisi: Söz veriyoruz TMY'yi şuna dönüştüreceğiz demeliler örneğin bu maddeler kaldırılınca TMY'nin zaten bir anlamı kalmıyor (bu maddeler dediği 2. 8. 16. 17. Maddeler.) Asıl olan bunlar. Bu noktada bize bir irade beyanında bulunmalılar. (16. maddede yapılacak değişiklikte zorlanılabi-leceği üzerine konuşuldu.) Dörtte üçü kaldırma konusunda üç parti rahatlıkla anlaşıp bir irade oluşturabilir. TMY, Üçlü protokol ve F tipi iç içe, hepsinin bir arada tartışılması gerekir. Kamer GENÇ: Bakan vazgeçtim derse her şey bitmiş Açlık Grevini oluşturan nedenler ortadan kalkmış olacak mı ? Tutuklu Temsilcisi: Somut önerilerimiz var. Bu öneriler üzerinden konuşulsun. (Bakanla görüşmek için ayrıldılar.) AYDINLARLA YAPILAN GÖRÜŞME Orhan PAMUK: (Bakanla 45 dakika görüştüklerini, bakanın hemen Ecevit'e gittiğini-geldiğini Ecevit'in F tipinden vazgeçtik tek kişilik hücrelerden de vazgeçebiliriz sonuç olarak F 85 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği tipini yıkmayacağız, tek kişilik ihtiyati tedbir olarak (disiplin suçları vb için) açık tutacağız. Dediğini söyledi, işin bağlandığına dair ipucu verir gibiydi diye anlattı.) Oral ÇALIŞLAR: Ecevit ve bakan bu işi çözmek istiyor. Ama Türkiye'de var olan statükoyu korumak isteyenler de var. Yüklendikçe alırız duygusuna kapılmmaması gerekir. Rest de olabilir. Örneğin MGK'da da değerlendireceğiz de diyebilirler. Tutuklu Temsilcisi: Yüklendikçe alırız şeklinde, bizim böyle hesabımız olmaz. Zülfü LİVANELİ; '96'da da biz buradaydık. Daha fazla kararlılık var diye anlattım Bakan 'a. Heyetler geliyor gidiyor kamuoyu tüm bunları izliyor, ölümler başlayınca hükümetiniz zor duruma düşer dedim. Bakan nakil yapılmayacak toplumsal mutabakat sağlanana kadar demiş. Mutabakat nedir bunda anlaşalım, ortaklaşalım. İzleme komitesi oluşsa, yasası ha-zırlansa, kamuoyu önünde açıklansa olur mu? Tutuklu Temsilcisi: Hiç o tür biçimlere girmeyelim. (Direniş ve somut olarak nedenleri bir kez daha anlatıldı.) Mutabakat tek başına somutlamaz, yasal dayanakları olmalı, kişilikli davranmayacaklardır. Ulucanlar konusunda Bakan'm tutumu ortadadır. Kişiliksiz davrandı. Yarın yine yapacaklardır. Geldiğimiz noktada işi kesinlikle belirsizliğe itmeden sonuç almalıyız. Bedel ödedik ama şu somut sonuçları aldık diyebilmeliyiz. Hayatımızı ortaya koyduğumuzu anlamalı bunu hesap etmelidirler. (Heyetdekilerin hepsi, biz de bunları Bakan 'a söyledik dediler. Talepler daktilo edilmiş haliyle hepsine verildi.) Tutuklu Temsilcisi: Bu işe başlarken uzun süre tartıştık. Nasıl, hangi biçimde yapalım, nasıl geri adım attırırız diye. F tipinin Eskişehir'den farklı olduğunu biliyorduk. Stratejikti, kolay vazgeçmeyeceğini düşündük, gerçekçiyiz, ne pahasına olursa olsun bu politikayı geri püskürtmeliyiz. Cezaevlerinde
86 Zeki Bingöl örgütlü güç durumundayız. Devlet de bunu parçalamaya çalışıyor. Erteleme gibi tartışmalar bunun için yapılıyor. Yücel Sayman bizzat savcının yanında devlet için "bunlar F tipine geçmek için iki yüz kişinin ölümünü göze almış" dedi. Ölüm orucu ve tepkiler başlayınca şimdi zamana oynamaya başladılar. Şimdiki oyunlarının nedeni de budur. Aflayüzde 70 çıkacak, yüzde 30 kalacak. "Katliam büyük olmaz" deyip hesaplar yapılıyor. Nasılsa içeride idamlıklar kalacak. Anayasa mahkemesine gidiş-geliş de 2-3 ay sürer bu arada inşa tamamlanır, suça göre de tasnif yaparız diye düşünüyorlar. (Tutuklular, iktidarın muhalefeti yok etmek, tasfiye etmek istediğini anlattı. Taleplerin öz olarak demokrasi mücadelesi olduğunu anlattı.) (Oral Çalışlar1 m "kanatlar meselesi"sözleri üzerine, tutuklular; onlar halka saldırıda her zaman çıkar birliği yaparlar dedi. IZcevit'in istikrarı sağlamanın yolu cezaevi hakimiyetidir sözlerini hatırlattılar.) Tutuklu Temsilcisi: Biz devrimciyiz, tabi ki, örgütlü olacağız, tabi ki, tartışacağız, halkımızı vatanımızı ilgilendiren her sorun bizim sorunumuzdur. Orhan PAMUK: (araya girerek) Kararlılığınız biliniyor Ecevit 5 dakikada bir kişilik hücreden vazgeçti. Bence bu çok önemli. Şu anda da Sakan 'la görüşüyor. Tutuklu Temsilcisi: Taleplerimiz ortada Ayrıca bu direniş öyle bitmeli ki, yarın yeniden ölüm orurv yapmak zorunda kalınmamalıdır. Bu önemli. Bu görüşmeler tıkana da bilir. Tıkandığı yerde tıkayan biz olmayız, çözüm arayan da biz olmamalıyız. Çözüm arayan Bakan olmalıdır. Oral ÇALIŞLAR: Bir de diyelim ki, en iyi tavizler alındı. Üç gün sonra sıfır mertebesine inebilir. Diyelim ki, 20 kişilik koğuşları kabul ettiler, duvarları yıktılar. Tartışma koğuş mu, hücre mi tartışması. 87 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Tutuklu Temsilcisi: İnsan ölmesin demek tek başına çözüm değil. Demokrasi mücadelesi hakları elde etmek, hele Türkiye koşulları düşünüldüğünde bedellerle kazanılır. Oral ÇALIŞLAR: Diğerini kabul etmediler ne yapacağız? Tutuklu Temsilcisi: Böyle olmaz, biz asgari taleplerimizi size sunduk. Geri adım atılarak sonuç alınamaz. Şehitler çok olabilir. Bunu göze de alabilirler. Ama şunu anlamalısınız geri adım atılarak sonuç alınamaz. Siyasi hesaplarla Ulucanlar'da olduğu gibi defalarca katledildik. Türkiye'de karşı koyma dinamiği yok edilmeye çalışılıyor. Bunu ölüm tehditleriyle yapıyorlar, korkutmaya çalışıyorlar. Yaşar KEMAL: (Araya girip) Bu demokrasi sorunudur, hapishane sorununun Türkiye demokrasisi ile yoksullukla, elbette bağlantısı var. Can DÜNDAR: İzleme Komitesi'ni dile getiriyorsunuz. Aslında bu güzel bir şey bu sayede sorun da bu anlamda kitlesel-leşmiş oluyor. Bunu öne alsak ve F tipi meselesi bu sayede kit-leselleşse nasıl olur? Adalet bakanlığı da kuruluşlarla arasında mutabakat sağlanıncaya kadar F tipi açılmayacaktır dese? Tutuklu Temsilcisi: Devlet yarını bağlamak istemiyor. Örneğin koğuş dememesi bunun bir örneği. Erteledim diyor, örneğin vazgeçtim demiyor. Can DÜNDAR: Tecritten vazgeçmeye, bu sayede herkes zorlamış olacak. Tutuklu Temsilcisi: Ölüm orucunu bıraksak Adalet Bakanı, tabiplere, barolara telefona bile çıkmaz, erteleme çözüm değildir, Bakanlık dışında Ulucanlar'ı savunan biri yok. (Veli Saçıhk örneği anlatıldı; Haymana'da hücreye konulduğu, tedavisinin engellendiği anlatıldı.) Ulucanlar'da Adalet Bakanı yine Hikmet Sami idi. Sordukları soruya bakın "teslim mi ola88 Zeki Bingöl caksınız ölecek misiniz" diye soruyor, yani arada seçenek yok. Bu anlamda sizin dediğiniz önerilerin yaşama geçmesi garantisi var mı? Zaman kazanmaya çalışıyorlar. Biz yasal güvence istiyoruz ve kamuoyuna deklare edilsin istiyoruz. İki yıl sonra yine ölüm orucu yapmamalıyız. Orhan PAMUK: Devlete hem inanıyor hem de inanmıyorsunuz. (Bu arada tutuklular, dışarı çıkınca açıklama yapacak mısınız diye sordu.) Oral ÇALIŞLAR: Düşüncem şu, iki tarafı da zora sokmak istemiyorum.
Zülfü LIVANELI: Bu görüşmenin devamını isteyelim, bunun bir baskı oluşturacağını düşünüyorum. Mehmet BEKA-ROĞLU: Ecevit ne diyecek bir de ona bakalım, sonuç alalım. Tutuklu Temsilcisi: Heyetlerin gelmesi beklenti yarattı, hatta devlet tansiyonu düşürmek için bunu kullandı. Bu anlamda dışarıda yapacağınız açıklama önemli. (Bunun üzerine Bekaroğlu toparlayıp, Bakan 'a kararlılığın devam ettiğini, en az 20 kişilik koğuş istendiğini anlattıklarını söyledi.) Oral ÇALIŞLAR: Konuşmaya devam edeceğimizi anlatırız, erteleme değil somut çözüm istiyorlar deriz. Biz bu tartışmayı devam ettirelim mi? Mehmet BEKAROĞLU: Bakanla bizzat görüşeceğim. Eğer olumsuz cevap alırsam yapacak bir şeyin kalmadığını söyleyeceğim, süreci anlatacağım, insanlar ölecek bu bir sorumluluk olayıdır diyeceğim. Sonuç alamayacağımız halde gereksiz beklenti yaratmamamız gerektiğini anlatacağım. (Bu sözlerin ardından görüşme bitti ve aydınlar çıktılar. Aydınların çıkmasının ardından kısa bir süre sonra Meclis heyeti tekrar geldi. Bu arada TV'de bakanın yaptığı basın toplantısı veriliyordu. Tutuklular dinlemişti bu açıklamayı.) 89 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 90 Zeki Bingöl di. Sorun ara kapıları kırıp, duvarları kırıp birleştirme sorunudur dedi. Ayrıca Bakan'm mimari yapı diyerek politik bir üslup tercih ettiğini söyledi.) Kamer GENÇ: Bu aşama iyidir, güvensizlik iyi değildir. (Komisyon sekreteri tekrar söze girerek, kurumsal olarak birine güvenmelisiniz. Mesela İnşaat Odası ya da Mimar odası, yada meclis komisyonu. O zaman biz gereğini yerine getiririz. Çünkü mimari düzenleme yapılması zor değil dedi.) Tutuklu Temsilcisi: Bakan bir-üç kişilik hücreleri yıkıp şu biçimde değiştiriyoruz derse o zaman bir adım olur. Sorun bu anlamda karmaşık değildir. Mehmet BEKAROĞLU: Bakana söyleyelim, yarın hemen harekete geçilsin, Barodan Yücel Sayman, tabiplerden Metin Bakkala, mimarlardan da bir isim (bunu Metin Bakkala da önerebilir) belirlensin, bir kurul oluşturulsun. Tutuklu Temsilcisi: Ama biz onlarla ayrıntıları konuşmadık. Mehmet BEKAROĞLU: Önce Bakan 'la sonra da Pazartesi günü onlarla konuşuruz. Tutuklu Temsilcisi: En son kamuoyuna açıklama yapmasa da olur. Örneğin ayrıntılarla uğraşıyoruz diyebilir. Ama bize somut şeyler söyleyip mimari yapıda şöyle değişiklik yapıyoruz vb derse yani somut konuşursa yerinde olur. (Konuşma böylece sona erdi.) AVRUPA İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELEYİ ÖN-LEME KOMİTESİ İLE YAPILAN GÖRÜŞME 11 Arahk 2000 SAAT 10:30 (Heyet saat 10.30'da geldi. Trevor ve Slyvia isimli biri bayan biri erkek iki kişiden oluşan heyetin yanında iki de tercüman vardı. Görüşmeye tutuklulardan Ercan Kartal, Şadi Öz91 MECLİS İNSAN HAKLARI ALT KOMİSYONU İLE ___YAPILAN GÖRÜŞME_ Kamer GENÇ: Düşüncenizi alalım istedik, bunun için geldik. Bakan'm açıklamasına ne diyorsunuz? Tutuklu Temsilcisi: Açıklamayı dinledik. Sizin aktardığınız çerçevede şeyler. Yani yeni bir şey yok. Mehmet BEKAROĞLU: Ama herkesi tatmin edecek ölçüde sistematikti Bakan 'm anlatımı. Söylenen şeyleri şöyle özetleyeyim; 1- ihtiyaç kalmadı, ertelendi diyor. 2- Mutabakat sağlanıncaya kadar uygulamaya geçilmeyeceğini söylüyor. 3- Uluslararası kurumların onayına sunulacağını söylüyor. 4- Özellikle mimari yapıya çok özel vurgu yapıyor. Baroları mimarları kast ederek kuruluşlarla ortaklık sağlanacak diyor. Bakan bu noktaya kolay gelmedi aslında. Bütün bunları açık deklare etmesi önemli. Bakan mimariden söz ediyor. Bence bu ileri bir adımdır. Tutuklu Temsilcisi: Eğer bu bir geri adımsa bunu netleştirin. Daha somut olsun Bakan hızlı davransın, örneğin hemen barodan, tabiplerden görüş alsın nasıl bir düzenleme yapılacağı net-leşsin. Garantiye alınsın, sonra daha fazla tartıştırmak istiyorlarsa, isterlerse bir sene tartıştırsınlar. Biz mimari yapı ve sayı konusunu kendi irademizle netleştirmek istiyoruz, diğer kuruluşlar
mesleki olarak ortaya koysunlar düşüncelerini, bir sonuç çıkarsınlar. (Bu arada komisyonun sekreteri diye tanıtılan kişi, F tipinin mimarisini anlattı. Kağıt üzerinde çizerek duvarlar kalktığında tek ve üç kişilik koğuşlardan 24 kişilik, çift ranzalı olursa 48 kişilik koğuşlar elde edilebileceğini söyledi mimari olarak da kolonların vb şeylerin bunu engellemeyeceğini söyleBayrampaşa Cezaevi Gerçeği 92 Zeki Bingöl malısınız, bu hücre hapishaneler biz devrimcileri teslim almak için inşa edilmiştir. Devlet adli blokları ve koğuşları, içinde bulundukları kötü koşulları, kalabalık oluşlarını ve zaman zaman da çete ve mafya olaylarını bahane ederek hücrelerin biz devrimciler için yapıldığı gerçeğini örtmeye çalışıyor. Biz devrimci insanlarız, düşüncelerimizi koruyacak, yaşatacak ortam istemek hakkımızdır. Direniş içerisindeyiz, ölüm orucu eylemimizi ve taleplerimizi anlamak Türkiye gerçeğini anlamakla mümkündür. Heyet de belki bunları biliyordur ama bizzat yaşayanlar bizleriz. Bizler gibi hissedemezler. Bu ülkede biz yaşıyoruz. (Siyasi iktidarın sisteme muhalif olan herkese yönelik uygulamaları anlatıldıktan sonra, aslında daha çok örneğin sıralanabileceği ama buna gerek olmadığı, Hapishanelerde yaşananların ve bundan sonra yaşanacakların yeterli olduğu anlatıldı.) Hapishanelerde hiçbir hak ve özgürlüğümüz yok, bunlar kurala bağlanmadı. Şu anda sahip olduklarımızı da can bedeli kazandık. F tipleri yalnızlaştırma ve tecrit ederek teslim alma hedeflidir. Can güvenliğimizi ancak bir arada yaşadığımızda sağlayabiliriz, birarada yaşıyor, düşünüyor, tartışıyoruz, bizler devrimci insanlarız ve koğuş sistemini de bu yüzden savunuyoruz. Koğuşlardayken, bizleri 4-5 saatte katledebilen-ler tecrit koşullarında bunu çok daha hızlı yapabileceklerdir. Avrupalıların birey yaşamını daha fazla önemsediğini biliyoruz, ama burası Türkiye... Buradan çıkıp hükümetle görüşecektir delegasyonunuz, hükümet sizi yönlendirmeye, birey özgürlüğü gibi yalanlarla iknaya çalışacaktır ve daha sonra sizlerin söyleyeceğiniz sözleri referans olarak da gösterecektir. Katillerimizin ortağı olmayın. Demokrasiden, adaletten, insan hak ve özgürlüklerinden yanaysanız böyle davranmalısınız. Geleneklerimizi, dayanışma kültürümüzü anlamaya çalışın. Adaletin, demokrasinin olmadığı bu ülkede kimse, "can güvenliği sorunu yoktur" diyemez. Birarada oluşumuz direnme dinamiğimizdir, saldırıları en aza indirmenin de yoludur. Ta93 bolat ve Aydın Hanbayat katıldı. Görüşme devam ederken daha sonra, saat: 12:00 gibi Avukat Behiç Aşçı da geldi ve görüşmeye katıldı.) Heyet; Türkiye'ye bu hafta geldiklerini, amaçlarının ortak noktada buluşmak olduğunu, bu aşamada mevcut durumu anlamak istediklerini, dün akşam aydınlarla da görüştüklerini, bilgi aldıklarını söylediler. Dinlemek, anlamak, daha sonra da bir dizi görüşme yapmak istediklerini belirttiler. Tutuklu Temsilcisi: Öncelikle, örgütlerin ve Ölüm Oru-cu'ndaki siyasi tutuklu ve hükümlülerin temsilcisiyiz. Türkiye gerçeğini öncelikle anlatmalıyız ki, hapishane gerçeği de daha iyi anlaşılabilsin. Ayrıca Avrupa gerçeği ile düşünüldüğünde Türkiye'yi ve Türkiye hapishanelerini anlamanız mümkün olmaz. Bizi iyi anlamalısınız. (Hapishaneler ve son yıllara ağırlık verilerek hapishane uygulamaları detaylarıyla anlatıldı. '91 yılı TMY'nin çıkarılışı ve arkasından devletin 'terörist' edebiyatıyla hem içerde hem de dışarıda nasıl terör estirdiği, Eskişehir'in açılışı ve buna karşı sürdürülen direnişte iki tutsağın katledildiği anlatıldı. TMY'nin, kapsamı detaylı anlatılarak, devrimciler ve devlete yönelik en küçük bir muhalefeti bastırmak amaçlı kullandığı anlatıldı. Her türlü hukuksuzluğun buna sığınılarak yapıldığı belirtildi. Örneklerle somutlandı. TMY'nin aynı zamanda F tipi hapishaneleri ve hücre uygulamalarını kurala bağlayan yasa olduğu söylendi. Uzun uzun F tipi hapishanelerin devrimciler için yapıldığı ve devletin amacının kişiliksizleştirmek, siyasi tutukluları siyasi kimliğinden soyundurmak ve teslim almak olduğu anlatıldı. İçeride 'terörizm ' aldatmacasıyla yaptıkları katliamları Buca, Ümraniye, Diyarbakır, Ulucanlar ve Burdur örnekleri anlatıldı. Dışarıda da yazan, düşünen, devlete karşı en ufak muhalif bir içerik taşıyan kişilere, eylemlere saldırdığı, işkence ve katliamla bastırdığı örneklerle anlatıldı. F tiplerine dönülerek...) Şunu anla-
Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği leplerimizi sizlere aktaracağız. Bunlar demokratik taleplerdir ve ülkemizde geniş bir kesimin dünden bugüne dile getirdiği ve kavgasını verdiği taleplerdir. Şu anda F tiplerine karşı geniş bir tepki var. Ama devlet bunun kararını MGK'da aldı. Gelinen aşamada da tepkilerimizin içeride ve dışarıda dikkate alınmaması sonucu ölüm orucuna başladık. Ölüm Orucu taleplerimiz demokratik taleplerdir. Sadece F tipleri değildir mesele ve dolayısıyla bunların kabulü asgari düzeyde de olsa demokratik adımların atılması demektir. (Ardından tek tek talepler ayrmtılandırıldı) (Delegeler, "Bunlar çok önemli"deyip detaylarıyla notlarını aldılar. Ayrıca yazılı olarak kendilerine verildi.) (F tipleri, amaçlanan, TMY, üçlü prokokol, DGM'ler, sağlık sorunları, katliam ve işkencecilerin yargılanması anlatıldı. Gerekçeleri ve nedenleri somut örneklere dayanılarak anlatıldı. Sormak istedikleri varsa cevaplanabileceği söylendi.) Siz F tipi konusunda ne düşünüyorsunuz? Slyvia: ... Açıklamalardan tatmin olduk. Açık ve aydınlatıcı bulduk. Tarafsız bir kurum olarak önce anlamaya çalışıyoruz. Düşünecek ve anladıklarımız doğrultusunda bir görüş oluşturacağız. Temsil ettiğimiz kurumun niteliği gereği gerçekleri biliyoruz. Genel prensiplerimiz açısından biz buraya taraf olmak için gelmedik. Genel prensibimiz; insanların hakları vardır ve biz bunlara sahip çıkmak için varız. Tutuklu Temsilcisi: Ölüm orucu içindeyiz, belki yakında ölümler olacak, bu delegasyonun söyleyeceklerinin referans olacağını hiç bir zaman unutmamanız gerektiği için bunları anlatıyoruz. Sizleri ve görüşlerinizi devlet kendi lehine kamuoyu oluşturmak için kullanacaktır. Bunun aracı olmayın. Yeni deneylerin yaşanmasına gerek yoktur, Türkiye ve hapishaneleri gerçeği ortadadır. Trevor: ... sizi temin etmek istiyorum, bizim için taraf olmak söz konusu değildir. Açıkça görüşlerinizi anlattınız, din94 Zeki Bingöl ledik. F tipi konusunda gezdikten sonra düşüncelerimizi ifade edelim. Ama Bakan'la konuşurken biz; Türkiye cezaevi sisteminde izolasyon, yalıtma fikrine karşı olduğumuzu belirttik. Biz şimdi dinlemek, görüş oluşturmak istiyoruz ve söyleyeceklerimizin devlet tarafından manipülasyon malzemesi olarak kullanılabileceğinin de farkındayız. Tutuklu Temsilcisi: F tipi için devlet "çağdaş", "Avrupa standartlarında" diyor. Biçimden ziyade uygulamalara bakılmalıdır. (Treatman anlatıldı.) Bununla kastedilen "teslim olun, pişman olun "demektir. (Gelişmeler ve gelinen aşama anlatılıp, bakanlığın "Tartışalım " dediği, zamana yaymak istediği, ertelemenin hiç bir anlamı olmadığı, belirsizliklerin hakim olduğu söylendi.) Temel nokta, hücre mi-koğuş mudur. Bu noktada biz hücre duvarlarının yıkılarak yapılacak bir düzenlemeden yanayız. Koğuşlar arası sportif, sosyal ve kültürel ilişkiler de olmalıdır. (Bu noktada, araya girip "kastedilen, aynı koğuş içinde mi, yoksa koğuşlar arası mı" diye sordu delegasyon.) Elbette koğuşlar arasında. Talepleri de bitirdikten sonra delegasyonunuz bu taleplerin yaşama geçmesini sürecini denetlemelidir. Av. Behiç AŞÇI: Pratik en iyi öğreticidir. (Buca, Ümraniye ve en son Ulucanlar üzerinde durdu. Ulucanları, katliamın nasıl yapıldığını, devletin katliamın ardından katliamına nasıl gerekçeler yarattığını, mağdurların yargılandığını, katillerin serbest dolaştığını anlattı.) Heyet: Ulucanları ve yaşananları detaylarıyla biliyoruz. Bu konuda müdahalelerimiz de oldu. Yaşanan son olaylarla ilgili kafamız açık. (Bakan 'ın son söylediği "mimari-hukuki düzenleme" üzerinde duruldu. Anlatıldı.) Tutuklu Temsilcisi: Bir kurul oluşturulsun ve bu bağımsız olsun. Baro, tabipler, mimarlar, aileler, avukatlarımız, sanatçı ve aydınlar vd. Hepsi bir ar ay a gelsin ve öncelikle bizimle görüşsünler, bizler de bu çalışma içinde bizzat yerimizi alalım. 95 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Heyet: Böyle bir sorunda temsilcileri biraraya getirmek ve sorunu çözmek fevkalade ilginç. Önerilerinizi not ettik, algıladık... Kurul geniş tabanlı
olmalı elbette. Siz de katılmalısınız sorunun bir tarafı olarak buna da katılıyoruz. Bu istişare sürece hemen başlamalı. Ne kadar sürer? Tutuklu Temsilcisi: Ölüm orucunun 53. Günündeyiz. ilk 100 kişi ölüm sınırında. Zaman çok önemli. Hızlı olunmalı. Bize somut güvenceler verildiği durumda ona göre davranacağız. Devlet bu iradeden çıkacak karara saygılı olduğunu kabul ve beyan ederse, sonucuna uyacağını garanti ederse ek olarak hücretecritpolitikasından vazgeçtiğini söylerse bu çalışma zamana da bırakılabilir. Netleşme sağlamalıyız, belirsiz hiç bir şey kalmamalı. Kurulun görevi işkence görüp görmeyeceğimizi denetlemek olmayacaktır. Görevleri yeni düzenlemenin nasıl yapılacağına karar vermek, proje oluşturmaktır. Yani yeni düzenlemeyi devlet yalnız başına yapmamalıdır. Zamanla yarıştığımızı unutmamalısınız. "Erteleme" "bırakın, biz de görüş alalım" gibi oyalamaların anlamı yok. Heyet: En son açıklamalarınız için teşekkür ederiz. Özümsemek, üzerinde düşünmek istiyoruz, itirazınız yoksa yeniden geleceğiz. Tutuklu Temsilcisi: Örgüt baskısıyla ölüm orucu yaptırılıyor deniliyor, zaman ayırabilirseniz ölüm orucu yapan arkadaşlarımızla görüşün, konuşun. (Başka bir koğuşa geçip dire-niştekilerle konuştular. Bayan ölüm orucu savaşçıları da oradaydılar. Hepsi ile selamlaşıp, neden geldiklerini, amaçlarını anlattılar. Direnişçiler de neden ölüm orucu yaptıklarını, örgüt baskısı söyleminin devletin bilinçli yalanı olduğunu anlattılar.) (En son yeniden, tepkilerle hükümetin attığı geri adımların olduğu ama belirsizliklerle dolu olduğu. Somut adımlar, somut çözümler istendiği söylendi ve görüşme bitti....) 96 Zeki Bingöl BAKANLIĞIN YETKİLENDİRDİĞİ TTB TEMSİLCİSİ VE M. BEKAROĞLU İLE YAPILAN GÖRÜŞME 12 Aralık 2000 Saat 16:20 (Adalet Bakanı'nm bizzat yetkilendirdiği Tabipler Birliğinden Metin Bakkalcı ve FP'li milletvekili Mehmet Bekaroğ-îu görüşmeye geldi. Görüşmeye tutuklular adına Ercan Kartal, Şadi Ozbolat ve Aydın Hanbayat katıldı. Tutuklular, önce Avrupa komitesi ile gündüz yapılan görüşmeyi özetleyerek anlattılar... Daha sonra, "bağımsızlığına güven duyacakları bir heyetin oluşturulması"önerilerini anlattılar.) Metin BAKKALCI: Bakan benimle ve Bekaroğlu ile bizzat görüşmek istediğinizi söyledi doğru mu? Tutuklu Temsilcisi: Doğru ama eksik, oluşturulacak heyete dair bazı isimleri telaffuz ettik, ama isimler elbette asıl olarak kurumların kendileri tarafından belirlenebilir... "Erteleyelim" ya da "tartışılsın" tavrı, oyalamacadır, somut değildir, belirsizliğe tahammülümüz yoktur. Bu nedenle kurumlar biraraya gelmeli ve önce bizimle görüşmelidir, daha sonra ortaklaşa görüş oluşturulacaktır ve bir proje halinde protokole bağlanacaktır. "Mekan"lar nasıl olacak meselesinde, adı "koğuş" olmuş ya da olmamış, önemli olanın, mekan meselesinde nasıl bir düzenlemede netleşileceği sorunudur. Tüm bunlar garantiye alınır ve güvence oluşturulursa, ve bu protokol devlete onaylatılır, basına açıklanırsa, ancak bu durumda zamana yayılan bir tartışma anlaşılır olabilir. Yapılacak bu protokolün kurumları da bağlayıcı niteliği olur, onların tanıklığında ve ortaklaşa altına imza atılan protokolün daha sonra takipçisi de olurlar. Bu koşulda kurumlar "devletin verdiği sözlerin bizler takipçisi olacağız" derse ve protokol devlete kabul ettirilirse direnişi bitirebiliriz. Metin BAKKALCI: Sizler için bu kurumlar arasında ol97 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 98 Zeki Bingöl ama, yine de kritik bir noktadayız. Yönetim olarak iki gündür tartışıyoruz, bu meselenin kefili olmak bizim için hayati önemdedir, hatta bunu deftere kayıt edip, Tabiplerde yönetim değişse bile bağlayıcı kılmak istiyoruz. Bu toplumsal bir tanıklıktır ve bunu önemsiyoruz. Ama bu kefaletin gereklerini yapmak için bakanlığın 1-3 kişi sınırını aşması gerek. Daha siz ölüm orucuna başlamadan biz raporlarımızda, sosyal izolasyonun minimum alt sınırı 10-15 kişidir diye açıklamıştık... Hafta sonu bakanlıkta Mimarlar Odası, Tabipler Birliği, Türkiye Barolar Birliği biraraya getirildi. Daha kimler olsun tartışmasında işçi
konfederasyonları da olsun diyenler oldu. Sayın Be-karoğlu, Türk-Iş vb. kesinlikle olmasın diye itiraz ettiler. Toplantıya TBB adına Eralp Özgen değil, Barolar Birliği sekreteri katıldı. ... TTB ve Mimarlar Odasının temsilcilerinin söylediğini kabul ettiler. Bugün de saat 14:00'da Füsun Sayek, Mimarlar Odası ve TBB Bakanlık'ta biraraya geldiler... Mehmet BEKAROĞLU: Oluşturulacak heyetten zaten F tipi çıkmaz. Ama dikkat ederseniz bazı yayınlar (Hürriyet gibi) bu işi kaşıyor, gerginlik yaratmaya çalışıyor. Ama bence mutabakattan iyi bir sonuç çıkacak... Tutuklu Temsilcisi: Devlet ileri gideceğim diyorsa, Türkiye ileri gitmek istiyorsa taleplerimiz asgari demokratik adımların atılmasından başka bir şey değildir. Katılımcılık sağlanacak, demokratik adımlar atılacaksa kırılması gereken irade, devletin iradesidir. Mehmet BEKAROĞLU: Bakan'm açıklamasından sonra şunu mu diyorsunuz şimdi; "madem mutabakata varalım diyorsunuz, işte, heyeti oluştur ve mutabakata var"... Liderler zirvesinde parti başkanlarına yanlış yaptıklarını söyledim, "ideolojik diyorsunuz, Stalinist diyorsunuz ama, siz de '80'ler-den kalma bir projeye trilyonlar harcıyorsunuz" dedim. 99 mazsa olmaz olanları hangisi? (Tutuklu temsilcileri, düşündükleri kurumları ve isimleri yeniden söylediler) Bir araya gelinip fikir birliği sağlanır ve kamuoyuna açıklamayla duyurulur. Mehmet BEKAROĞLU: (Bakanlığın ve tutukluların ne dediğini yeniden özetleyerek...) Bu durumda, siz güvenlik endişenizi dile getiriyorsunuz, ayrıca toplumsal varlığımızı ve siyasi kimliğimizi devam ettirmemiz için bir arada olmalıyız diyorsunuz. Kurumlar bir araya gelir ve bu işin takipçisi olacağız derler ve son güvenceyi bakanlık verirse "tamam " diyorsunuz... Olmaz ama peki bu kurumlar "hücreler, F tipi iyidir" derse ne olacak ? Tutuklu Temsilcisi: Bu kurumlar bizim hücrelerde kalıp kalmayacağımıza karar verecek durumda değiller, onların sorumluluğu mimari ve hukuki düzenlemeleri somut hale getirmek ve bunun kefil ve takipçisi olmaktır. Eğer yerine getirilmezse yeniden direnişe başlayacağımızı da açıklarız. Mehmet BEKAROĞLU: Bakanlık şu kadar genişlemez derse ne olur? Tutuklu Temsilcisi: "Mutabakat" isteniyorsa bu kurul ve onun belirleyeceği görüş kabul edilmelidir. Mutabakatın gereği yerine getirilmeden nakil yapılmayacak garantisi de verilmeli. Bu talepler sadece bizlerin talepleri değildir, burada or-taklaşıldığı noktadan itibaren birlikte savunulması gereken talepler durumundadır. Ancak oluşturulacak heyette Barolar Birliği başkanı gibi isimleri kabul etmeyiz, Eralp özgen gibi isimler olmaz. Yücel Sayman olabilir. Metin BAKKALCI: Somutlama ve güvence altına almak çok önemli. Cumartesi günü Bakan'm yaptığı açıklamada Türkiye'de ilk defa iktidar, toplumsal muhalefeti dikkate alarak buna karşı geri adım atıyoruz diyor. Açıklama bence önemli Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği * 100 Zeki Bingöl Mehmet BEKAROĞLU: Bakanlığın bürokrasisi de F tipi konusunda şüphe içinde sanıyorum, ANAP'lı Yılmaz Sağ-lam'm -ki F tipinin en katı savunucusuydu- yaptığı açıklama da bunu gösteriyor. Yani toplumsal tepkiyi algılamış durumdalar. Açıklamanın net olması gerekir. (Bu aşamada birlikte yapacakları açıklamanın detayları konuşuldu.) Buna göre; dışarı çıktıklarında yapacakları açıklama şöyle oldu; "Ölüm Orucunun 53. Gününde cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin talebi ve sayın Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün ricası ile Bayrampaşa cezaevine geldik. Adalet Bakanı sayın Türk'ün, 09 Aralık Cumartesi günündeki basın açıklaması ölüm orucu sebeplerinin çözümü konusunda kamuoyunda bir beklenti yaratmıştır. Bilindiği gibi, açıklamada F tipi cezaevlerine nakillerin ertelendiği, ilgili kuruluşlar ile sağlanacak bir toplumsal mutabakat sağlanıncaya kadar uygulamaya başlanmayacağı ifade edilmişti. Ölüm oru-cundakiler bu tutumu güvence altına alacak somut bir formülün oluşturulmasını istemektedirler. Bu sebeple F tipi cezaevlerinde makul sayıda insanın birlikte yaşayabileceği mimari ve hukuki yapılanmayı da içeren bir tartışmanın ilgili kurumlarla başlatılması önem arz etmektedir. Bu görüşleri Bakan 'a iletmeye Ankara'ya gidiyoruz. "Heyeti oluşturacak isimler yeniden
konuşuldu. Yücel Sayman, Metin Bakkala, Mimarlar Odası'ndan bir kişi, TAYAD'dan Tekin Tangün, Yargı-Sen'den Tekin Yıldız, Mehmet Bekaroğlu, sanatçı Suaviya da Bilgesu Erenus, aydınlardan kendi inisiyatifleriyle belirleyecekleri bir isim. Mehmet BEKAROĞLU: Zaman kaybını önlemek için, heyetin F tipini teftişine gerek yok. Mimarlar Odası'nm hazırladığı teknik detaylar zaten var, onlar üzerinden tartışma yapılır. Metin BAKKALCI: Heyet bu haliyle diyelim kabul edilmedi ne olacak ? 101 Metin BAKKALCI: Dışarıda, sizin şunlar gelsin şunlar gelmesin dediğiniz söyleniyor, mesela Yücel Sayman. Bir sürü yanlış bilgi yansıtılıyor. Tutuklu Temsilcisi: Yok, bu doğru değil. Ayrıca daha önce konuştuklarımız için başa dönülmesin, başkaca heyete ya da heyetlere gerek yoktur. Mimarlar Odası dünkü -bakanlıkta yapılan toplantıda- bir proje sunmuş, duvarların yıkılarak yapılacak bir mimari düzenlemenin mümkün olduğunu belirtiyor. Bakan söz veriyor, belki açıklama yapıyor, adım atmış görünüyor... ama belirsizlik var. Muğlaktır, dolayısıyla bu sözler belli kurumlar aracılığıyla garanti altına alınmalı. Mehmet BEKAROĞLU: Bakana bunu ileteceğiz, tutukluların ifade ettiği kurum ve isimler şunlar şunlardır diyeceğiz, taleplerini bu heyetle görüşmek ve mutabakata varmak istiyorlar diyeceğiz. Tutuklu Temsilcisi: Tamam. Heyete dayatma yapılacak kaygısını da gidermeliyiz. Tartışılacak, görüşler sunulacak ve ortaklaşma sağlanacaktır. "En az 20" diye de konuşmaya oturmayabiliriz. F tipine ilişkin ortak bir formül bulmaktır önemli olan. Diğer talepler için de (TMY, DGM, üçlü protokol vd.) ne olması gerektiği konusunda ortaklaşılır ve bakanlığa sunulur. Talepler kabul ettirilirse, hayata geçirilmesi zamana da yayılabilir. Metin BAKKALCI: Önce kamuoyuna biz açıklama mı yapalım çıktığımızda, yoksa önce bakanlığa mı bildirelim, sizce hangisi uygun ? Bence açıklamayı önce yapmamızda yarar var. Mehmet BEKAROĞLU: Bakanla anlaşmada da bunun etkisi olacaktır. Somut ve güvenilir hale böyle getirilmiş olur. Hem meşru olacak hem de zemini biz oluşturmuş olacağız. Metin BAKKALCI: İki şık var; Kötümser olunursa, Bakan bu bağlayıcı olur diye reddetti diyelim, ama o zaman da sizlerin haklılığı ortaya çıkar, kabul edilirse sorunu aşmış olacağız. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 102 Zeki Bingöl Tutuklu Temsilcisi: Taleplerimize bakanın somut cevabı var mı? Kamer GENÇ: Karşınızda devlet var, ayrıca bakan da iyi niyetli bir insandır. Eğer bakan söz verdiği halde bir-iki seneye kadar F tipine geçerse o zaman ben de sizinle ölüm orucu yapacağım. Bakan, "iki tane üçer kişilik hücrenin duvarlarını yıkarak altı kişilik yapabiliriz." dedi Tutuklu Temsilcisi: Niye iki üç kişilik birleşebiliyor da, üç tanesi birleşemiyor? Niye sınır koyuyor, tartışma yaptıracağım diyor ama, daha şimdiden tartışmayı ipotek altına alıyor. Bakan 'm kafasında böyle kesin şeyler varsa o zaman heyet nedir, heyetten ne görüşü alınacak, mutabakat nasıl sağlanacak? (Kamer Genç ve Miraç Akdoğan "yani bakan tartışmaya açık " demek istiyoruz dediler.) (Metin Bakkala ve Bekaroğlu, "tartışmaya açıyoruz diyorsa, bakan sınır koymamalıdır" dediler.) Tutuklu Temsilcisi: Şunu tam anlayalım; eğer en az altı diyor ve üstü de tartışılabilir diyorsa bunu netleştirin o zaman. Metin BAKKALCI: MİMARLAR ODASI'nm çalışmasını gördü. F tipi bloklardan oluşuyor ve bu bloklarda yapılacak düzenlemelerle bazı bloklarda 12, bazı bloklarda 18, bazı bloklarda da 24 kişilik "mekanlar" oluşturulabilir. Tutuklu Temsilcisi: (Kamer Genç ve Meclis Heyetine hitaben) Gidin ve net sonuç getirin. Saat 20:45'de bu heyetle görüşme sona erdi. (Meclis Heyeti gittikten sonra Ferzan Çitici görüşmek istedi. Şadi Özbolat ve Aydın Hanbayat görüştüler. Çitici gelişmeleri öğrenmek istedi. Yeni bir gelişme olmadığı, bakanın hem tartışalım dediği hem de koğuş sistemine kesin dönülmeyecek dediği, bu söylemden kesin olarak vazgeçmeleri gerektiği söylendi. Koğuş sistemi olmayacak demenin, hücre uyguTutuklu Temsilcisi: O zaman çözümü tıkamışlardır demektir. O zaman mimari yapıyı da değiştirmiyorsunuz, bizde tamamen F Tiplerinin yıkılmasını istiyoruz, bu
yapılmadığı sürece çözüm olmayacaktır, der ve görüşmeleri keseriz, taleplerimizin tamamı kabul edilinceye kadar sürdürürüz. Çözüm noktasında önümüz tıkanırsa, bakar değerlendiririz. Heyeti kabul etmesi zaten taleplerimizden birini kabul etmektir. Mehmet BEKAROĞLU: Bakanlık hasta tutukluların listesinin çıkarılıp, savcılıklara gönderildiğini belirtiyor, işkence olayları konusunda bakanlık tutumunu devam ettireceğini söylüyor, Ulu-canlar'daki, Burdurdaki sorumluların yargılanması konusunda yaptıkları suç duyurularının savcıların önünde olduğunu, bunun hızlandırılacağını, üçlü protokolün bakanlığın zaten gündeminde olduğunu, TMY8 ve 17. maddeler konusunda da hazırlık yapıldığını, TMY17. Maddenin tümden kaldırılacağını söyledi. Bunlar Adalet Bakanı tarafından belirtildi. (Mehmet Bekaroğlu'nun dışarıda milletvekilleri Kamer Genç, Miraç Akdoğan ve Tunay Dikmen 'in olduğunu belirtti) MECLİS İNSAN HAKLARI ALT KOMİSYONU İLE _YAPILAN GÖRÜŞME_ 12 Aralık 2000 Saat: 20:00 (Metin Bakkala ve Mehmet Bekaroğlu ile görüşme devam ederken, Ara verildiği sırada SAAT 20:00'da MECLİS HEYETİ geldi. Kamer Genç, Tunay Dikmen, ANAP'lı Alt Komisyon Üyesi Miraç Akdoğan'dan oluşuyordu heyet. Onlarla Ercan Kartal, Şadi Özbolat ve Aydın Hanbayat görüştü.) Kamer GENÇ: Bakanla dün görüştük. Bakan "duvarlaryıkılabilir, havalandırma duvarları kaldırılırsa 100 metrekarelik havalandırma olur. Müşterek alanlarda belki 100 kişi biraraya gelebilecek düzenleme yapılır, zaten halihazırda da uygulanmayan bir proje " dedi. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği laması sürecek anlamına geleceği söylendi. Bunun çözümsüzlük olduğu, bakanın mimarlar odasının ve diğer kurum temsilcilerinin pojelerini alıp bakması ve cevap vermesi, bu projelerde 12, 18 ve 24 kişilik koğuşlar olacağının yazılı olduğu, bunlara dayanarak yeni düzenlemenin yapılması söylendi. Ferzan Çitici, ileteceğini söyledi. Bunun yanında Çitici mevcut direnişteki birinci ve ikinci ekip ölüm oruççularmı hemen Adli Tıp'a sevkederek rapor alıp çıkaralım dedi. Direnişi bitirmek için böyle şeyler düşünerek önermelerinin yararsız olduğu söylendi. Çitici, '96 için ise tümünün ADLI TIP raporları ile birlikte bırakılacağı, ADLÎ TIP'ı ayarlayacaklarını söyledi. Ferzan Çitici, Bakanla görüşeceğini söyledi. Görüşme bu şekilde bitti.) İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCISI FERZAN ÇİTİCİ VE İSTANBUL BAROSU BAŞKANI YÜCEL _SAYMAN İLE YAPILAN GÖRÜŞME_ 12 Arahk 2000 (Yücel Sayman'a Mehmet Bekaroğlu ile yapılan görüşme anlatıldı. Kendisini de oluşturulması düşünülen komisyon içinde önerildiği söylendi. Mehmet Bekaroğlu'nun bakanla görüşeceği söylendi. Yücel Sayman telefonla Bekaroğlu'nu aradı. Bekaroğlu, bakanla görüştüğünü, bakanın sadece dört kurum ve kişiyi kabul ettiğini, bunların TTB adına Metin Bakkala, Mimarlar Odası adına bir kişi, Türkiye Barolar Birliğinden Eralp Özgen'in sekreteri Özdemir..... ve Mehmet Bekaroğlu. Tutuklular, diğer kurumların, aydın sanatçıların TAYAD ve avukatlarının kesinlikle olması gerektiğini, Barolar Birliğinin kendilerini temsil edemeyeceğini, Yücel Sayman 'ın olması gerektiğini söylediler. Ferzan Çitici bakanla görüştü. Bakan TBB'den başka bir kişinin olabileceğini ancak Barolar Birliği 104 Zeki Bingöl varken başka baronun olamayacağını söylediğini belirtti. Yücel Sayman, bu itirazın mantıksız olduğunu, Barolar Birliğinin baroların üst kuruluşu olmadığını, Baroları bağlayıcı bir kurum olmadığını söyledi. Tutuklular, komisyonu bakanın belir-leyemeyeceğini, kendilerinin söylediği isimleri onaylamak durumunda olduğunu, hakem oluşturulmadığını, oluşturulan kurumun tutuklulara güvence verecek bir kurum olduğunu, bakanın iradesini teslim edeceği bir kurum oluşturulmadığını, onun söylediği isimlerle olamayacağını söylediler. Görüşme bu şekilde bitti.) ADALET BAKANLIĞININ YETKİLENDİRDİĞİ TTB VE M. BEKAROĞLU İLE YAPILAN GÖRÜŞME 13 Aralık 2000 Saat: 16:00 (Ankara'da Kzılay'da tutuklu ailelerine saldırılması sonra-smdayapılan görüşme.)
Mehmet BEKAROĞLU: Bakanla görüştük, Ankara'da gözaltında olanlar hakim karşısına çıkarıldılar, 56 kişi hakim karşısına çıkarıldı, ama 7 kişi de Terörle Mücadele Şube-s'i'nde... Tutuklu Temsilcisi: Bu bizim söylediklerimizle ilgili değil. Zaten normal bir prosedür işletiyorlar. Hakim karşısına çıkarmalarının bir özelliği yok, tabii çıkaracaklar zaten. Polisler için soruşturma açılmış olmasının da bizim talebimizle bir alakası yok; bizler için önemli olan, saldırılara son verilmesi, son verileceğinin açıklanması ve bu gösteri nedeniyle içeride tutulanların serbest bırakılmasının sağlanmasıdır. Mehmet BEKAROĞLU: Sayın Bakan "şundan dolayı açıklama yaptık diyemem" diyor, akşam zaten liderler zirvesinin yapılacağını zirve sonrasında sağduyu çağrısı yapılabileceğini belirtti. Tutuklu Temsilcisi: Burada sorunu çözmeye çalı105 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği__ 106 Zeki Bingöl Tutukluların GARANTÖR HEYETİNDE olsun diye talep ettiği istanbul Barosu (Yücel Sayman), TAYAD Temsilcisi, tutukluların avukatlarının temsilcisi, Aydın ve sanatçılardan bir temsilciyi, KABUL ETMİYOR. İtiraz gerekçesi "biz bakanlık olarak bu heyete irademizi teslim edeceğiz, sizin önerdiğiniz kurumların ise tüzel kişilikleri yok" şeklinde oluyor. (Yani sonuç olarak; Barolar Birliği tutuklular istemediği için bu heyetten çıkartılıyor, ama tutukluların istedikleri de alınmıyor. Bunun yerine bakanlık TMMOB, TTB ve Bekaroğluna diyor ki, siz bizi bağlamayacak ama kendinizi bağlayacak kurumlarla birlikte tutuklularla görüşebilirsiniz ama bizimle olan resmi görüşmelere sadece TMMOB, TTB ve Bekaroğlu gelir... Yani kısaca; Bakanlığın önerisine göre TMMOB, TTB ve Bekaroğlu resmi garantör heyeti oluyor.) ADALET BAKANLIĞININ YETKİLENDİRDİĞİ TTB VE M. BEKAROĞLU İLE YAPILAN GÖRÜŞME 13 Aralık 2000 Heyet ve Tutuklular görüşmelere devam ediyor: Tutuklu Temsilcisi: Konuyu gözden geçirip bir karara vardık. Yargı-Sen olmayabilir, heyette yer alacak aile örgütlenmemiz de teke indirilebilir, ama, bakanın bağlayıcı olarak kabul ettiği üç kuruma ek olarak TAYAD'm da bakanla yapılacak görüşmelerde yer almasını istiyoruz. Bakanın tüzel kişilik ve kendisini bağlama meselesine ilişkin söyleyeceğimiz şu; mesele, Bakan 'm kendini hangi kurumlara bağlayacağı meselesi değil, biz bakanla bizim adımıza yapılacak görüşmelerde özellikle TAYAD ve İstanbul Barosu'nun da olmasını istiyoruz. Meselenin devletin TAYAD'ayönelik özel yaklaşımıdır, bizim ise bunu kabul etmemiz sözkonusu değildir. Yasal bir kurum öneriyoruz nihayetinde. Hapishane konusunda tutuklu yakınlarından daha meşru ve doğal bir muhatap olabilir mi? Doğaldır ki, bizi en iyi ailelerimiz temsil edebilir... 107 şıyoruz. Biz de çalışıyoruz deniliyor. Ama öte yandan normal, barışçı kitle gösterilerine vahşice saldırıyorlar. Çözümden yana olan böyle mi yapar? Samimi değiller, adım atılmıyor. Tamamen yasadışı biçimde saldırıya maruz bırakılan ve keyfi gözaltına alınan aileler serbest bırakılmalı. (Tutuklular, orada -Ankara Kızılay'da ve diğer yerlerde-saldırıya uğrayan insanların kendilerini desteklemek için bir şeyler yaptıklarını, onlara karşı kendilerinin sorumluluk duyduğunu, böyle saldırılar olurken, görüşmeleri sürdürmenin bir anlamı olmadığını... belirterek, kendi aralarında görüşmek üzere, içeriye geçtiler... Tutuklular değerlendirmelerini yapıp, döndükten sonra, heyetten, kamuoyuna, "Tutukluların şu an için talepleri var ve biz şu ana kadar bu nedenle herhangi bir görüşme yapmış değiliz. Gözaltılar bırakılıncaya kadar görüşmeleri sürdürmek istemiyorlar, "şeklinde bir açıklama yapmalarını istediler. Bunun üzerine, önce Mehmet Bekaroğlu, ardından da Metin Bakkala bakanla görüştüler. Saat 16:30'da bakanla görüşmeyi tamamlayıp döndüler. Bakanla görüşmeleri sonucu hakim'e gerek kalmadan gözaltındakilerin serbest bırakılacağını belirttiler... Yalnız Terörle Mücadele'yegötürülenlerden altısından üçünün aranır durumda olduklarını, yardım yataklık suçuyla gıyabileri olduğunu söylediler. Tutuklular bunun üzerine, heyetten "Gözaltılar ve saldırılar nedeniyle biz içeriye girdikten sonra şöyle gelişmeler oldu" şeklinde bu gelişmeleri açıklamalarını, bu sağlandıktan sonra görüşmelerin süreceğini
belirttiler. Heyetin gözaltılarm bırakılmasının ardından yeniden gelip, görüşmelere devam edilmesi konuşularak, görüşme sona erdi.) Bakanlık, GARANTÖR heyet olarak BAROLAR BİRLİĞİ, TMMOB, TTB ve FP'li Bekaroğlu 'nu kabul ederek, bu heyetin İTİRAZ ETTİĞİ hiç bir uygulamayı yaşama geçirmeyeceğini taahhüt etti. Bu heyetin söylediklerini uygulama konusunda tam garanti vermiyor... bu yan belirsiz bırakılıyor. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 108 Zeki Bingöl (Tutuklular görüşmeye, komisyonun oluşturulma sürecini özetleyerek başladılar: Bu komisyonun tutukluların talebi üzerine oluşturulmuş ye tutukluların taleplerini tartışıp hemfikir olduktan sonra, bu talepleri bakanlıkla tutuklular adına görüşecek bir fonksiyonunun olacağı; bakanlık nezdinde Mehmet Bekaroğlu, TTB ve TMMOB temsilcilerinin resmi olarak bakanlığın "bunların görüşlerini aşmayacağı" kurumlar olacağı, bununyanmda bakanlıkla görüşmeleri tutuklular adına bu kurumların yanında TAYAD temsilcisi ve istanbul Barosunun yürüteceği, Oral Çalışlar ve Behiç Aşçı'nm ise tutuklularla yapılan görüşmelerde bu kurumlarla birlikte bulunacağı... Bakanlığın kendi iradesini ilk üç kurumun onaylamadığı bir projeyi hayata geçirmeyeceğini söyleyerek bağladığını, bu üç kurumun ise iradesini burada bulunan tüm kurumlara ve tutuklulara bağlayarak, ortaklaşılmayan konularda hiç bir kesimin kendi başına hareket etmeyeceği netleştirildi.) Tutuklu Temsilcisi: Şu anda yapmamız gereken, talepler üzerinde gelinen noktayı değerlendirerek tek tek ele alıp de-taylandırmak ve son biçimini vererek bakanlıkla görüşüp onaylatmaktır, onaylandıktan sonra da direnişimiz bitirilecektir. Talepleri biliyorsunuz; ancak ben yine de tekrar sıralayım. (Talepler tek tek tekrar okundu. Ve Taleplerin tartışılmasına geçildi. Birinci Maddeye ilişkin, TMMOB'un F tipinin yapısını anlatması dinlendi.) Kaya GÜVENÇ: Buranın yapısına göre hapishanenin en dış ve diğer blokların dışındaki kısmında 59 tane tek kişilik hücre bulunmaktadır. Bunun yanında 18 adet ünite vardır ve bu ünitelerin her biri, ara güvenlik koridorları ve duvarları ile birbirinden ayrılıyor, her bir ünitede beşe on metre toplam elli metre karelik avlular bulunmaktadır. Beşe beşlik yirmibeş metrekarelik yanyana iki tane üç kişilik hücre, iki tane beş metreye on metrelik ayrı avlulara çıkıyor. Bu tarz toplam üç kişilik altı tane hücre vardır ve bunlardan ikisi sırt sırtadır, di109 (Sonuç olarak değişik formüller üzerinde tartışıldı. Bu biçim kabul edilirse, ortaya şöyle bir işleyiş çıkacaktı: Bakanla yapılan görüşmeleri TMMOB, TTB, Mehmet Bekaroğlu, Yücel Sayman ve TAYAD yapacak. Bakanın kendisini "bu kurumların iradesi dışında bir şey yapmayacağım" diyerek bağlayacağı kurumlar TMMOB, TTB ve Mehmet Bekaroğlu olacak. Bu üçü ise kendi iradelerini ek olarak TAYAD, Yücel Sayman, aydm-sanatçılardan bir kişi, tutukluların Avukatlar temsilcisine bağlayacak. Yani üçü, bu kurumların ortak kararı dışında hareket etmeyecek.) Heyet, Bakanlıkla bu konuyu görüşmek üzere ayrıldı. Bekaroğlu, Bakanla bu konuyu görüşmenin sonuçlarını tutuklulara aktardı: Buna göre: Bakanla görüşmeye Garantör heyet olarak TTB, TMMOB, BEKAROĞLU, TAYAD, YÜCEL SAYMAN katılacak. Ancak bakan iradesini bağlayıcı kurumlar olarak TTB, TMMOB, BEKAROĞLU'nu görecek, "iradesini bağlama"nın özü ise şöyle: Bakanlık bu üç kurumun itiraz edeceği hiç bir şeyi YAPMAYACAK. Bu heyet tutuklular ile görüşürken yanına tutukluların avukatını, aydın-sanat-çılar adına bir kişiyi alacak. (Aydın sanatçılar adına daha sonra Oral Çalışlar ismi üzerinde hemfikir olundu.) MEHMET BEKAROĞLU, YÜCEL SAYMAN, METİN BAKKALCI, ORAL ÇALIŞLAR, KAYA GÜVENÇ, NAİME KARA, BEHİÇ AŞÇI İLE YAPILAN GÖRÜŞME 14 Arahk 2000 00:50 Görüşmeye FP Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, Türk Tabipler Birliğinden Metin Bakkala, Gazeteci Oral Çalışlar, TMMOBdan Kaya Güvenç, TAYAD adına Naime Kara, tutuklu avukatlarından Behiç Aşçı ve tutuklu temsilcileri katıldılar.
Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği ğer sırt sırta olan ikişerli hücrelerle aralarında ikişer tane avlu vardır. Bunların birleştirilmesinin en mümkün biçimi, ikişer tane üçer kişilik olanların üst katlarının ortasındaki duvarın kaldırılarak altı kişilik hale getirilebilir, alt katların birleştirilmesi gereksizdir, ama birleştirilsin diye düşünülürse bir kapı açılarak birleştirilebilir ve diğer sırt sırta olan üçer kişiliklerin de bu şekilde yapılması ile her bir ünitede 18 kişilik mekanlar olur, bunların aralarındaki havalandırma duvarları yıkılarak tümü de birbirine bağlanabilir, bu hücrelere giren tüm kapılar iptal edilerek, 18 kişilik mekanın tek bir giriş kapısı olabilir. Ancak bakanlık bunu böyle açıklamayabilir. Bunun yerine tecriti, izolasyonu ortadan kaldıracak bir mimari düzenleme yapılmasını kabul ediyoruz diyebilir. Siz buna tamam deyin, bunun somutlanmasını ise bize bırakın, eğer bizim dediklerimizi yapmazlarsa onları biz kamuoyu önünde pişman ederiz. Tutuklu Temsilcisi: Bunu şöyle tamamlayalım. Her ünitenin diğer ünite ile aralarındaki güvenlik duvarlarının kaldırılması gerekir. Heyet üyeleri: Bunu gerekçelendirmek gerekir. Tutuklu Temsilcisi: (Ümraniye katliamı örneğini anlatarak...) Bu uygulamadan ve örnekten anlaşılacağı gibi, duvarlar daha rahat katliam yapabilmek, operasyon çekebilmek içindir. Heyet üyeleri: Tamam, bu da projede belirtilebilir. Tutuklu Temsilcisi: Bunlar daha sonra yapılacak çalışmaya bırakılmamalı. Bakanlıkla yapılacak görüşmede, bunun da belirtilerek onaylatılması gerekir. Değilse bunlar hep belirsiz kalır, daha sonra gerçekleştirileceğinin de hiç bir güvencesi, garantisi olmaz. Heyet üyeleri: Bu işin sorumluluğu bizde olacak. Bakanlıkla şu aşamada F Tiplerinin tecrit, izolasyon kaldırılacak biçimde yeniden hukuki ve mimarı olarak düzenleneceği ve bu kurumların iradesi dışında bir şey olmayacağını netleştirdikten sonra ayrıntıları biz zaman içinde halledebiliriz. Tutuklu Temsilcisi: Biz de bu çerçeveden söz ediyoruz; hücrelerin yıkılması ile yapılacak düzenleme ve koridorlardaki güvenlik duvarlarının 110 Zeki Bingöl kaldırılması Bakanlıkla bu nedenle görüşülmeli, bu biçimler netleştirildikten sonra, ayrıntılar sonraya bırakılabilir. Daha sonra Üçlü Protokol konusu tartışıldı. Heyet üyeleri; üçlü protokole ilişkin "SAVUNMA VE SAĞLIKLA İLGİLİ DÜZENLEMELERİN ULUSLARARASI STANDARTLARA UYGUN OLARAK DÜZENLENMESİ" şeklinde bir öneride bulundular. Tutuklular, bunun yerine "ÜÇLÜ PROTOKOL İPTAL EDİLEREK SAVUNMA VE SAĞLIKLA İLGİLİ DÜZENLEMELER ULUSLARARASI STANDARTLARA UYGUN OLARAK TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLERİN TEDAVİ HAKLARINI GÜVENCE ALTINA ALACAK BİR DÜZENLEME YAPILACAKTIR " şeklinde yazılmasını istediler. Bu noktadayine, heyetin işlevi üzerine bir tartışma yapıldı: Heyet üyeleri: Kendilerinin bakanlık nezdinde bağlayıcılığının temel alınarak bir kısım talepleri genel ifadelerle bakanlığa kabul ettirdikten sonra ayrıntılarını sonra bakanlığa kendileri netleştirerek kabul ettirebileceklerini belirttiler. Tutuklu temsilcileri: Bakanlıkla, tutukluların taleplerinin somutluğu üzerinden bir anlaşma yapılması gerektiğini, bunun süreç içinde gerçekleşecek bölümleri için elbette heyetin tutukluların haklarına garantör olacağını, özellikle belli temel noktalar, direnişin içinde bakanlıkla tartışılıp netleşmelidir. Heyetin görüş ve önerilerini dikkate alıyoruz, ancak sonuç olarak, tutukluların uygun görmediği noktalarda, bunun Bakanlığa iletilip savunulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu görüşme, sabah saat 08.00'e kadar sürdü. Hem mevcut gelişmeleri değerlendirmek, hem de katılanların dinlenebilmesi için görüşmelere saat 15.00'e kadar ara verildi. 14 Aralık 2000 Saat 15:00 Bu görüşmeler sürerken ilginç diyaloglar da yaşanıyordu. Bir keresinde milletvekili Kamer Genc'e bir gazeteci kaldığı 111 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği oteli sordu ve çiçek sulayıp sulamadığını sormuştu. Kamer Genc'in cevabı ise kamuoyunu meşgul etmişti. Yine Kamer Genç görüşme için gelenlerle kimin önce görüşeceği konusunda kendisine biz aydınlar olarak önce girelim demesi üzerine tabi siz aydınlar biz karanlığız diye tepkisini dile getirmişti.
Yorumsuz şekilde yukarıdaki verilen görüşmeler sürerken jandarma genel komutanı istanbul'a geldiğinde kendisine brifing verilmiş ve cezaevleri ile ilgili mevzuat yönünün bir kısmı sayılan Üçlü protokol diye bilinen konunun arzı ile da Yüzbaşı Z. görevlendirilmişti. Belli ki cezaevlerine müdahale kaçınılmazdı. 112 4. Bölüm Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman Balmumcu'da. Jandamma bölge komutanı tuğgeneral E. H. başkanlığında oluşturulan heyet ile kendisine brifing veriliyordu. Konu Cezaevi Mevzuatı. Aslında 2803 sayılı jandarma teşkilat yasasında sadece: Madde 7 - Jandarmanın sorumluluk alanlarında genel olarak görevleri şunlardır. a) Mülki görevleri; Emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak ve kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korunmalarını yapmak. Şeklinde ifade edilmiştir. Yönetmelikte ise: BEŞİNCİ BÖLÜM: Ceza İnfaz Kurumu ve Tutukevlerinin Dış Korunması, Tutuklu ve Hükümlülerin Sevk, Nakil ve Muhafazası Ceza İnfaz Kurumu ve Tutukevlerinin Dış Korunması Madde 65 - Ceza infaz Kurumu ve Tutukevlerinin dış korunması Jandarmaya aittir. Bu yerlerde görev alacak birliklerin teşkilat, konuş ve kuruluşu Ceza infaz Kurumu ve Tutu113 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 114 Zeki Bingöl Hükümlü ve tutukluların gerek yolda gerek adliyede başkalarıyla görüşmeleri ve bir şey alıp vermelerine izin verilmez. Hükümlü ve tutuklular hakimin ya da mahkemenin önüne götürüldüğünde, inzibat aletleri çıkarılır ve bağlı olmayarak girmeleri sağlanır. Bu yerlerden çıkışta inzibat aletleri tekrar takılır. Sevk ve Nakil İstemi Madde 67 - Bir İnfaz kurumu ve tutukevinden diğer bir ceza infaz kurumu ve tutukevine gönderilmesi gereken tutuklu ve hükümlüler, kanunen yetkili makamın yazılı istemi üzerine, Jandarma iç güvenlik kuvvetlerince istenilen yere götürülürler. Bu yazılı istemin nakil tarihinden en az bir gün önce Jandarma makamlarına gönderilmesi şarttır. Sevk ve Nakil Masrafları Madde 68 - Sevk ve nakledilecek hükümlü ve tutukluların yiyecek ve götürülecekleri yere kadar olan taşıt gideri ile sevk ve nakilde görev alan Jandarma personelinin gidiş ve dönüş taşıt giderleri ilgili makam tarafından verilmedikçe; Jandarmadan sevk ve nakil görevi istenemez ve Jandarmalar tarafından bu durumdaki hükümlü ve tutuklular teslim alınmaz. Sevk ve Ulaşım Aracının Seçilmesi Madde 69 - Hükümlü ve tutukluların sevk ve nakillerinin bu iş için ayrılmış olan Ceza infaz Kurumu araçlarıyla yapılması esastır. Bu gibi araçların bulunmaması ya da sevk ve naklin bu araçlarla yapılamaması durumunda; öncelikle kamuya ait kitle ulaşım araçlarından ya da diğer toplu taşıma araçlarından yararlanılır. Kamuya ait kitle ulaşım araçlarıyla sevk sırasında ilgili kamu kurumlarınca özel bir bölüm ayrılması zorunludur. Sağlık açısından özürlü ve zorunlu olanlar dışında özel taşıtlarla sevk yoluna gidilemez. 115 kevlerinin özellikleri dikkate alınarak Jandarmanın kendi kuruluş ve kadrolarında gösterilir. Ceza infaz Kurumu ve tutukevlerinin korunmasına memur edilen Jandarmanın görevi; dışarıdan emniyet ve koruma tedbirleri almak, tutuklu ve hükümlülerin kaçmalarına meydan vermemekten ibarettir. Jandarmaların hükümlü ve tutuklularla görüşmeleri ve ilişki kurmaları, Ceza infaz Kurum ve tu-tukevinin içindeki işlere karışmaları yasaktır. Ceza infaz Kurumu ve tutukevinin içinde burada
görevli olanlarca bastırıla-mayacak genel bir hareket ve kargaşa meydana geldiğinde Ceza infaz Kurum ve tutukevi müdürü veya vekili veya gardiyanların başvurusu üzerine Jandarma olaya müdahale ederek sükunu sağlar. Muhafız Jandarmalar hiçbir şekilde Ceza infaz Kurumu ve tutukevinin iç işlerinde ve gardiyanlık görevlerinde kullanılamazlar. Jandarmalar Ceza infaz Kurumu ve tutukevlerine girmesi yasak olan silah, alet ve eşyanın bu yerlere sokulmasına engel olurlar. Ceza infaz Kurumu ve Tutukevlerinin yetkili amir ve memurlarınca verilmiş izin ve Jandarma muhafazasında olmadıkça bu yerlerden hiçbir tutuklu ve hükümlü dışarıya gönde-rilemez. Tutuklu ve Hükümlülerin Soruşturma ve Duruşmaya Götürülmesi Madde 66 - Soruşturma ve duruşmalar için sorgu hakimine ya da mahkemeye götürülecek tutuklu ve hükümlülerin isim listesi, infaz kurum müdürü tarafından, koruma görevini yürüten Jandarma Komutanına bir gün önce yazı ile bildirilir. Jandarma Komutanı muhafız devriyenin kuvvetini saptayarak, hükümlü ve tutukluları istenilen yer ve zamanda hazır bulundurur. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Sevk ve Nakil Edilecek Tutuklu ve Hükümlülerin Teslim Alınması Madde 70 - Tutuklu ve hükümlülerin teslim alınması sırasından öncelikle bu kimselerin yetkili makamlarca sevk ve nakli istenen kimseler olup olmadığı araştırılarak, üstleri aranır. Yanlarında silah, kaçmalarına yardım edecek tehlikeli bir alet ya da para ve kıymetli eşya varsa alınır. Teslim alınan nesnelerin cins ve miktarlarını gösterir bir alındı belgesi, tutuklu ve hükümlülere verilir. Yapılan işlem sevk pusulasına yazılır. Sevk ve nakledilecek yere varıldığında, alman bu nesneler tutanakla; tutuklu ve hükümlülerin yanında ilgili kurumyetki-lilerine teslim edilir. Sağlık açısından şevke engel bir durumun varlığı doktor raporuyla saptandığında sevk yapılmaz. Durum ilgili makama yazıyla bildirilir. Kadın ve Erkeklerin Birlikte Sevk ve Nakli Madde 71 - İştirak halinde suç işlemiş olanlar ile kanunen önemli ilişki sayılacak derecede yakınlığı olanlar dışında; erkek ve kadın tutuklu ya da hükümlüler, birlikte sevkedilemez. Sevkedilen Tutuklu Ya da Hükümlünün Yolda Hastalanması Madde 72 - Sevk ve nakil sırasında tutukluya da hükümlü yolda hastalandığında hekimya da sağlık kuruluşu bulunan en yakın Jandarma Birliğine kadar götürülerek muayene ve tedavileri yaptırılır. Bu gibilerin yola devam edemiyecekleri hekim muayenesi ile anlaşıldığında; iyileştikten sonra usulüne uygun biçimde sevk edilmek üzere, bütün eşya ve evrakı ile birlikte en yakın Cumhuriyet Savcılığına teslim edilir. Sevkedilen Tutukluya da Hükümlünün Yolda ölmesi Madde 73 - Sevk ve nakil sırasında tutuklu ya da hüküm116 Zeki Bingöl lülerden birisi öldüğünde durum en elverişli haberleşme aracı ile en yakın jandarma iç güvenlik birliği komutanlığına ve bu komutanlıkça da oyerin Cumhuriyet Savcılığına bildirilir. Bu konuda devriye komutanının düzenleyeceği tutanak ilgili makama verilir. Sevk ve Nakil Sırasında İsyan ve Firara Teşebbüs Madde 74 - Sevk ve nakil sırasında tutuklu veya hükümlülerin isyan ya da firar hazırlığı içinde olduklarından kuşkula-nıldığmda, şevke görevli devriye komutanı tarafından, böyle bir harekete kalkıştıklarında silah kullanılacağı ihtar edilir. Bu ihtara uymayarak firara teşebbüs etmeleri durumunda firarın başka şekilde önlenmesine imkan bulunmazsa silah kullanılır. Silah kullanma sonunda tutuklu ya da hükümlülerden birisi yaralandığında veya öldüğünde durum en elverişli haberleşme aracı ile en yakın Jandarma İç Güvenlik Komutanlığına ve bu komutanlıkça da oyerin Cumhuriyet Savcılığına bildirilir, ilgili iç güvenlik birlik komutanının vereceği emre göre hareket edilir. Yaralının iyileştirilmesi için önlem alınır ve durum bir tutanakla saptanır. Bu gibi durumlarda diğer tutuklu ve hükümlülerle şevkle görevli Jandarmaların şevke devam edip edemeyeceklerini Cumhuriyet Savcısı belirler. Jandarmaların
tutuklanması ya da soruşturmanın uzaması durumunda sevk işlemi o yer Jandarması tarafından yapılır. Sevk ve Nakil Sırasında Konaklama Madde 75 - Sevk ve nakillerde, gidilecek yere gündüz varılacak biçimde hareket edilir. Zorunluluk nedeniyle konaklamak durumunda kalınırsa; tutuklu ve hükümlülerin geceyi yol üzerinde bulunan il ya da ilçe merkezlerindeki ceza infaz ku117 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği rumu ile tutukevlerinde, zorunluluk varsa Jandarma iç güvenlik birliklerinin emniyet odalarında geçirmeleri sağlanır. Bucak ve köylerde ise; Jandarma Karakolunda, karakol yoksa köy odasında gerekli önlemler alınarak kalınabilir. Sevk ve Nakil Sırasında Alınacak önlemler Madde 76 - Tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakli sırasında kaçmalarını önlemek için sağlığa zarar vermiyecek gerekli bütün önlemleri alınır. Şevkten önce sevk yapılacak yerin jandarma iç güvenlik birliği komutanlığına bilgi verilerek kendi yönünden gerekli önlemleri alması sağlanır. Tutuklu ve Hükümlülerin Sağlık Kuruluşlarında Muhafazası Madde 77- Tutuklu ve hükümlülerden, hastalananların ceza infaz kurum ve tutukevlerinin kendi revirlerinde iyileştirilmeleri esastır. Zorunlu durumlarda diğer sağlık kurumlarına sevk edilenlerin, bu yerlerde muhafazası Jandarma tarafından sağlanır. Sağlık kurumlarında önceden, Jandarmanın görüşü alınarak tutuklu ve hükümlülerin iyileştirilmeleri sırasında konabilecekleri özel yerleri ilgili kuruluşlarca hazırlanır ve her an hizmete hazır ve bakımlı bulundurulur. Sağlık kurumlarına sevk edilen mahkum ve tutuklular kanun ve nizamlarda öngörülen esaslara uygun tarzda önlemler alınarak bu yerlere konur ve Jandarma tarafından muhafaza edilirler. Çalıştırılan Tutuklu ve Hükümlülerin Muhafazası Madde 78 - Adalet Bakanlığınca düzenlenen, tutuklu ve hükümlü çalıştırma faaliyetleri sırasında, tutuklu ve hükümlülerin muhafazası Jandarma tarafından sağlanır. Kanunda ve Ceza infaz Kurumları ile Tevkifevlerinin Yö118 Zeki Bingöl netimine ve Cezaların infazına Dair Tüzükte öngörülen diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca düzenlenen tutuklu ve hükümlü çalıştırma faaliyetleri sırasında ise, muhafaza görevi ceza infaz kurumu ve tutukevlerinin kendi yönetimi ve personelince yürütülür. Ceza infaz Kurumu ve Tutukevlerinin Dış Koruması, Tutuklu ve Hükümlülerin Sevk ve Nakliyle Muhafazasına ilişkin Yönerge Madde 79 - Ceza infaz Kurumu ve tutukevlerinin dış koruma görevi ve bu kurum yönetimi ile ilişkiler; sevk ve nakil konusuna ilişkin başlıca görevler, personel ve taşıt seçimi, sevk ve nakil sırasında alınacak önlemler ve diğer ayrıntılar çıkarılacak yönergede gösterilir. Cezaevleri ile ilgili yasada ise: HAPİSHANE VE TEVKİFHANELERİN İDARESİ HAKKINDA KANUN Kamın Numarası : 1721 Kabul Tarihi : 14/06/1930 Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi : 26/06/1930 Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı : 1530 Madde 1 - (Mülga madde: 10/09/1993 - KHK - 624/13md.) Madde 2 - (Değişik madde: 23/06/1941 - 4068/1 md.) A) Mahpusların ceza evlerine dağıtılması, B) (Değişik bent: 06/08/1997-4301/11 md.) Hükümlü ve tutuklular ile ceza infaz kurumu ve tutukevlerinde görevli personelin giydirilmesi, hükümlü ve tutukluların yatırılması, ısıtılması, temizliğinin sağlanması, okutulması, eğtilmesi, meslek veya zanaat sahibi yapılması ve çalıştırılması, 119 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği
C) Iş kazançlarından sanatlar ihtiyacına ve çalışanlara pay ve ailelerine nafaka ayrılması, D) Mahpus ve mevkuflar hakkında kimler tarafından ne gibi inzibat muameleleri tatbik olunacağı, E) Ceza evinin emniyeti bakamından mahkûmlara ait mektupların ve kendilerini ziyarete gelenlerle konuşmalarının ve hariçle muhaberelerinin ne suretle tanzim ve kontrol edileceği, F) Ceza ve tevkif evlerinin memur ve müstahdemlerinin vazife ve salahiyetleri ve haklarında kimler tarafından ne gibi inzibati muameleler yapılacağı hakkında bir nizamname tanzim olunur. Bu nizamnamenin sıhhi hususlara mütaallik maddeleri Sıhhat ve içtimai Muavenet Vekaletiyle müştereken hazırlanır. (Ek fıkra: 06/08/1997- 4301/11 md.) Hükümlü ve tutuklularla görev başında bulunan personel, 09/07/1956 tarih ve 6779 sayılı 14 Eylül 1330 tarihli Tayınat ve Yem Kanununa Ek Kanunun 1 inci maddesindeki hüküm çerçevesinde iaşe edilir. (Ek fıkra: 06/08/1997- 4301/11 md.) Hükümlü ve tutuklarla görevde bulunan personelin iaşesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte gösterilir. Madde 3- (Mülga madde: 10/09/1993 - KHK-524/13 md.; Aynen kabul: 06/08/19974301/21 md.; Yeniden düzenlenen madde: 05/02/2003 - 4806 S. K/4. md.;Mülga madde: 13/12/2004-5275 S. K/122, mad) Madde 4 - (Mülga madde: 10/09/1993 - KHK-524/13 md.; Aynen kabul: 06/08/19974301/21 md.; Yeniden düzenlenen madde: 05/02/2003 - 4806 S. K/5. md.;Mülga madde: 13/12/2004-5275 S. K/122, mad) Madde 5 - Lüzumu takdirinde mahpusların bir hapishaneden diğerine nakilleri Adliye Vekaletinin müsaadesiyle caiz olabilir. 120 Zeki Bingöl Madde 6- (Mülga madde: 10/09/1993- KHK - 524/13md.; Yeniden düzenlenen madde: 05/02/2003 - 4806 S. K/5. md.;Mülga madde: 13/12/2004-5275 S. K/122, mad) Madde 7- (Mülga madde: 10/09/1993 - KHK - 524/13md.) Madde 8 - Hapishane müdür ve memuru ve müstahtemle-ri, hapishanenin emniyet ve muhafazasının temini için aşağıda yazılı hallerde silah kullanmağa sâlahiyettardır: A) Türk Ceza Kanununun 49 uncu maddesinin 1,2 ve 3numaralı fıkralarında yazılı mecburiyetler hadis olursa; B) Mahpuslar toplu olarak hücum teşebbüsünde bulunurlar ve memurlara veya kendilerine nezaretle muvazzaf bulunanları yakalayarak onlara mukavemet veya onları bir hususu yapmaları veya yapmamaları için cebrederlerse; C) Firar teşebbüsünde bulunan bir mahpus yakalanırken fiilen veya tehlikeli bir surette tehdit ederek mukavemet eder veya mükerreren dur emrine itaat etmiyerek firar teşebbüsünden vaz geçmezse. Ateşli silah, diğer silahlarla maksadın temini kabil olmadığı takdirde kullanılır. Ateşli silah kullanılması lüzumunu mutlak surette müdür ve bulunmadığı zaman müfettiş tayin eder. Şu kadar ki, müsaade istihsali mümkün olmayan fevkalade hallerde müsaadesiz silah istimali de caizdir. Madde 9 - Bu kanun neşri tarihinden muteberdir. Madde 10 - Bu kanunun hükümlerini icraya Adliye, Dahiliye, Maliye ve S. I. M. Vekilleri memurdur. İşte yetersiz bir mevzuat ama sorun o kadar büyük ki. Zaman içinde Adalet, İçişleri ve Sağlık bakanlığı kendi aralarında protokol yapmışlar ve böylesine ağır kamu görevini yürütmeye çalışmaktaydılar. Ayrıca bir de cezaevinde yürürlükte olan ve hiç uygulanamayan tüzüğü de sayarsak işler sadece adalet bakanlığının genelgelerine kalıyordu. 121 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 122 Zeki Bingöl hepimiz, olay ortada şimdi bu adamları alıp hücreye koymak lazım ama nasıl yapacağız? Gücümüz de var, komutanlar burada. Askerler de burada, biz bir tutukluyu yalvar yakar koğuşa aldırmaya çalışıyoruz. Kafası bozulunca adamlar
istedikleri tutukluyu dışarı atıyor. Girip hep beraber müdahale edelim demesi herkeste şok yaratmıştı. Bir anda bunlar aklından geçmişti yüzbaşının. Jandarma genel komutanı sunucu yüzbaşı Z.ye sordu nasıl buluyorsun üçlü protokolü? İyi buluyorum komutanım. General parlar nasıl iyi dersin herkes jandarmanın elinden yetkisi alınmış arama dahi yapamaz duruma gelinmiş nasıl iyi dersin? Bu sözler üzerine bölge komutanı tuğgeneral E. H.'un gözleri doldu ve bir yandan generalin bağırması ve bir yandan yüzbaşının cevap vermesi hiç iyi olmamıştı. O eski bir askerdi. Kötü puan alınacaktı. Çünkü silahlı kuvvetlerde esas komutanın ana fikriydi. O fikir çerçevesinde konuşmak lazımdı. Yani komutanın kafasındaki doğru mutlak doğruydu. Ne olursa olsun işte buydu doğru olan. Ama şimdi yüzbaşı cevap veriyordu. Komutanım sizi yanıltmışlar. Eğer sunumu dinlerseniz sorularınıza cevap bulacaksınız. Haricen sorunuz olursa onu da cevaplamaya çalışacağım demesi üzerine general devam et dedi. Sunu ilerledikçe general yanındakilerle yaz bunu demeye başladı. Evet yanlıştı ona anlatılanlar. Çünkü protokol beş kısımdı ilk kısım genel, ikinci kısım adalet bakanlığı personeli yani cezaevi idaresi personelinin, üçüncü kısım içişleri bakanlığı personelinin, dördüncü kısım ise sağlık bakanlığı personelinin ve son kısımlarda münferit ve müşterek yürütülecek görevlerdi ki; jandarma bu protokolle bütün yetkileri uhdesinde bulundurmanın yanında diğer bakanlık personelinin görevine nezaretle memur edilerek yetkisi genişletilmiş ve daha fazla görev verilmişti. Zaten azıcık hukuk bilen protokolle kanundan doğan görev ve yetkilerin kalkmayacağını bilirdi. Yüzba123 CEZA İNFAZ KURUMLARI İLE TEVKİFEVLERİNİN YÖNETİMİNE VE CEZALARIN İNFAZINA DAİR TÜZÜK Bakanlar Kurulu Karar Tarihi - No: 05/07/1967 - 6/8517 Dayandığı Kanun Tarihi No: 13/07/1965 - 647 Yayımlandığı Resmi Gazete Tariif - No: 01/08/1967 - 12662 Bu genelgeler ise hepsi de o an lazım olan ve o anlık geçerli olan ihtiyaçtan çıkarılmış emirnamelerdi. Bu durumda bir çok uygulama inisiyatife kalıyordu. Genelge dışardan yemek alınmayacak dese de Bayrampaşa cezaevinde protokol gereği başsavcının başkanlığında toplanan heyet her ne kadar genelde şöyle veya böyle dese de Bayrampaşa'nın şu veya bu özel durumu gereği diye devam eden kararlan ise komediden başka bir şey değildi. Ve tabi ki bir de tutuklularla yapılan anlaşmalar verilen tavizler yada uygulanması gelenek olmuş hususları en iyi anlatan başsavcının basına beyanatı tarif ederdi: Bayrampaşa'yı düzeltenin elini öperim. Başsavcının başkanlığında böyle bir toplantıda; cezaevi savcısı, kapalı cezaevi müdürü, özel tip cezaevi müdürü, alay komutanı, komutan yardımcısı, cezaevi tabur komutanı, bölük komutanları ve yüzbaşı Z. gündem maddelerini görüşürken içeri bir baş memur girerek kendisine verilen iş yurtlarının bahçesindeki otların kesilmesi sırasında yeşili katlediyorlar diye tutuklularca dövüldüğünü söylemiş ve bu durumda baş savcı şikayetçi olsun, tutanak tutsun demişti. Ki buna bir lüzum olmadan resen işlem yapılacak bir durumdu bu. İsyandı. Başsavcı bu durumda müdürlerden ne yapmak lazım diye sorunca: kapalı cezaevi müdürü sayın başsavcım biz müdürlük değil soytarılık yapıyoruz. Bu durumda bütün yetkililer burada ne yapacağımız yasalarda belli karar verelim ve yapalım demişti. Özel tip cezaevi müdürü ise sayın başsavcım buradayız Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Zeki Bingöl ri revirde bırakmıştı tutuklulardan tıptan anlayan kişiler muayene ediyordu hastaları. Hatta ziyarete gelenler hastaysa bile onların da tedavisi yapılıyordu. Bazen günlerce içerde kalıyorlardı. Çünkü ziyaret yeri tutukluların elindeydi, isteyen ziyaretçisini koğuşuna götürebiliyordu. Hatıra fotoğraflarında zaten her şey ortadaydı. Sorunun adı belliydi cezaevi.. Peki bu sorun sahibi kimdi? Devlet tabi.. Devlet kimdi? Cezaevinin iç düzeninden ve tutuklu ve hükümlülerin cezalarının infazından ve onların tekrar topluma kazandırılmasını sağlayacak eğitim başta olmak üzere her konuda yetkili kimdi? Adalet bakanlığının cefakar Cezaevleri genel müdürlüğü tabi.. Bu hizmeti
verirken halk arasında gardiyan diye bilinen görevliler yani infaz koruma memurları baş aktördü. Her şeyin sorumlusuydular bu insanlar. Devlet adına o kadar önemli iş yapıyorlardı ki bunu parayla kıyaslamak mümkün değildi. Peki ne kadar maaş alıyorlardı? İstanbul gibi metropolde geçinmek kolay mıydı. Zaten adalet bakanlarının siyasi eğilimi yada hemşerici tavrından bazı dönemler belli illerden alınmışlardı ya da belli siyasi eğilimliler arasından. Bu da ilginç mozaik yaratıyor ve gruplaşmalar oluşmasına sebep oluyordu. Çoğu gelirleri yetersiz olduğundan şehrin gelir düzeyi düşük olan insanların gettolaştıkları yerlerde oturuyorlardı. Mesaiye gelip gitmeleri de çoğu zaman sorun oluyordu. Hatta tüzük, protokol ve genelgeler gereği resmi elbiseyle gelmeleri gerekiyordu cezaevine ama nasıl olacaktı bu? Tehditler, saldırılar... Bazıları kendi imkanlarıyla ruhsatlı silah almışlardı ona güveniyorlardı. Belki de ruhsatsız olanlarda vardı. Can pazarıydı. Bir de devlettiler, içerde tutuklular silahlı dolaşırken onlar silahlarını nizamiyeye bıraktıklarından silahsızdılar ve tutuklular silahlıydı içerde onların bellerindeki silahları göremezlerdi. Ama görevleri bu silahları hemen almaktı. Nasd mı yapacaklar? îş125 şı Z. Harbiyeden hukuk bölümünden mezun olmuştu. Ama bu bölüm daha sonra kaldırılmıştı. General anlatılanları yanındakilere sunulan hususları devamlı yaz derken yüzbaşı komutanım bu konuyu dosya halinde size takdim edeceğim dedi ve konusunu bitirdi. Daha sonra bu sunu konusu emir halinde tüm jandarmaya yayımlandı. Başka bir gün ise aynı yerde bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya jandarma genel komutanlığından cezaevleri ile ilgili karargah subayları, cezaevleri birlik komutanları, karargah subayları, alay komutanı, Ankara özel harekat alay komutanı ve birlik komutanları, Halkalı komando tabur komutanı, Elazığ ve Batman komando tabur komutanları katıldı. Toplantıya istanbul bölge komutanı tuğgeneral E. H. başkanlık yapıyordu. Konu Bayrampaşa ve Ümraniye cezaevlerine müdahale nasıl yapılmalı ve nasıl planlanmalıydı. Önce tehdit neydi onun tespiti lazım eldeki bilgiler toplanmış ve beyin fırtınası şeklinde görüşmeler sürüyordu. Terör cezaevinde ne olabilirdi? 1996 yılından beri hiç terör bölümünde ne arama ne de denetim yapabilmişti. Tutuklular isterse sayım veriyor istemezse vermiyorlardı. Hatta içerde olması gereken kişiler var mıydı bilinmiyordu. Cezaevinin ana koridoru yani matlasında cezaevi idaresi dolaşamıyordu. Sadece tutuklular bu görevli memurları bir yerde topluca tutuyorlardı ki onlardan da bazıları hayatta kalmak için onlardan gözükme çabası içindeydiler. Bazıları memleketi doğu olması bazıları ise bıraktıkları bıyıkların tipinden kendilerini onlardan sayılmasını sağlamaya çalışıyorlardı. Zaten istemedikleri memuru idareye derhal aldırıyorlardı. Yoksa hayatları tehlikeye giriyordu. Artık öyle bir durum vardı ki tutuklulara yaranmak lazımdı yoksa ..... Revir de C bloktaydı. Doktor ise imzaladığı hazır reçetele-124 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği te bu soru çoğu zaman bir hadise olduğunda kendisine Eyüp adliyesinde savcı tarafından neden görevini yapmadın, sorusuna verecek cevapları yoktu. O'na bu silahlar nasıl girdi deni-yordu?Telefon nasıl sokuldu deniyordu? Neden neden neden diye sorular devam ederken ne menfaat sağladın diye bitirili-yordu. Aslında kendisini yargılayan savcı ve hakimlerde biliyordu gerçeği. Ama yazılı hukuk gardiyanı işaret ediyordu. Her olayda bir iki gardiyan hakkında açılan dava ve basın açıklaması cezaevinin lavlarının üstüne atılan bir avuç küldü. Bu arada basında açıklamalar cezaevinin ne hale geldiğini açıkça gösteriyordu: Cezaevlerinde eşcinsel krizi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nm cezaevi raporu: "Homoseksüelleri ve çift cinsiyetlileri koyacak yer bulmakta büyük sıkıntı çekiyoruz" İSTANBUL Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici cezaevi sorununu araştıran Meclis insan Hakları Komisyonu'na sunduğu raporda, cezaevlerinde homoseksüellere, çift cinsiyetlile-re, uyuşturucu müptelalarına, psikopatlara ve mafya liderleri-neyer bulmakta büyük sıkıntı çektiklerini belirtti. Çitici, 11 Aralık günü TBMM'ye gönderdiği raporunda "Cezaevleri, terör ve örgütlü suçların artması, faillerinin cezaevlerinde isyan çıkarma, cezaevi ve jandarma personelini rehin alma, tutuklu ve hükümlülerden ve yakınlarından haraç
toplama gibi olaylarla ülkenin ilk ve önemli sorununu oluşturmuştur" dedi ve şu tesbitlere yer verdi: Hızla artan tutuklu ve hükümlü sayısına göre cezaevlerinin personel ve fiziki imkanları yetersiz kalmış, cezaevlerinde 60-120 kişilik koğuşlar oluşmuş, buralarda düzen ve disiplin kurmak imkansız hale gelmiş, ıslah evi olması gereken bu yerler suç ve suçlu üreten eğitim merkezlerine dönüşmüştür. 126 Zeki Bingöl Son olaylarda da görüldüğü gibi, Devlet cezaevlerinde hakimiyetini kaybetmiş, koğuş sistemi adeta çökmüş, hiçbir hizmet belli bir nitelikte verilemez olmuştur. ÖZEL TUTUKLULAR Homoseksüellerin, çift cinsiyetlilerin, bulaşıcı hastalık taşıyanların, psikopat ve akıl hastalarının uyuşturucu müptelası olanların ve mafya liderlerinin korunmaları ve barmdırılmala-rı büyük sorun oluşturmaktadır. 1-3 kişilik oda sistemine geçildiği takdirde, kalabalık koğuş sistemine ayak uyduramadığından ve cezaevinde barmdırılma-ları sağlık ve güvenlik açısından mümkün olamayan tutuklu ve hükümlülerin sık sık başka cezaevlerine nakilleri önlenmiş olacak, Devlet bu zorunlu nakiller sebebi ile milyarlarca lira para harcamayacak, jandarma ve cezaevi personelinin zaman ve mesaisi boşa gitmeyecektir. Cezaevi güvenliği mahiyeti itibari ile toplumun genel güvenliğini yakından ilgilendirir. Bunun için de disiplin, kural, otorite mutlaka olacaktır. Ancak disiplin-kural ve otoritenin sınırlarını insan haklarına uygun normlar çizecektir. Türkiye cezaevleri koğuş sistemini terk etmek zorundadır. Aslolan kula kul olmak değil, cezaevine giren insanın kendisini devletin güvencesi altında olduğunu hissetmesidir. Böylece, isyan, yaralama, gasp, örgütlü firar, koğuş ağalığı, baskı, ideolojik eğitim yönlendirme, iç ve dış kötü amaçlı haberleşme önlenecektir. BAYRAMPAŞA RAPORU CUMHURİYET Başsavcısı Ferzan Çitici Komisyona, Bayrampaşa Cezaevi ile ilgili ikinci bir rapor daha sundu. Bu raporda da şu görüşler dikkati çekiyor: 127 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Cezaevinde çetelerin önde gelen isimleri, babalar, mafyanın tetikçileri ve sempatizanları, çek ve senet tahsilatçılarının da mevcudiyeti düşünüldüğünde, tutuklu ve hükümlü niteliğinin yapısı konusunda bir kanıya varmak mümkündür. Korkusuz, aşırı cüretkar, kavgacı, asi, fanatik insanların bulunduğu yoğun problemleri olan bir topluluğa karşı görev yapılmaya çalışılmaktadır. Cezaevi şehrin ortasında kalmıştır. Bu durum dışarıdan her türlü cismin içeri atılmasına imkan vermektedir. Çatıda, bahçede ve başka yerlerde ele geçirilen silahlar ve özellikle uyuşturucu maddeler buna örnektir. Ziyaretçiler, jandarmalar ve personelle birlikte günde 5 bin kişilik bir sirkülasyonun yaşandığı cezaevinde hiç bir cumhuriyet savcısı görev almak istememektedir. Cumhuriyet Savcısı cezaevi yönetim kadrosunun tayininde yetkili değildir ve görüşü dahi alınmamaktadır. Buna karşılık cezaevi yöneticilerinin yetersizliğinden, kusur ve kasıtlarından kaynaklanan olayların hesabı Savcıdan sorulmaktadır. Bu durumda ortaya (yetkiyok ama sorumluluk var) gibi bir sonuç çıkmaktadır. Sorunların aşılabilmesi için koğuş sisteminin terk edilmesinin yanısıra bilgisayar sistemine geçilmesi, yönetimde insan faktörünün asgariye indirilmesi, denetim, gözetim ve aramalarda teknolojiden yararlanılması, cezaevi müdürlerinin hukuk fakültesi mezunlarından seçilerek hizmet içi eğitime tabi tutulması gibi önlemler alınmalıdır. Bir diğer başlıkta da "Emriniz olur" deniyor. Ölüm orucunu bitirmek için mahkumların öne sürdükleri istekler, gittikçe ağırlaşmış. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici, mahkûmların taleplerinin çok ağır olduğunu söyleyerek, "Öyle istekler var ki Meclis onayı gerek." diye konuşmuş. Ölüm orucu için mahkumlar üzerinde baskı kurduğu ileri sürülen örgütlerin, ölüm oruçlarına son verilmesi için hükü-
128 Zeki Bingöl mete, başta F Tipi cezaevlerinin kapatılması, DGM'lerin kaldırılması gibi 10 ağır şart öne sürdüğü öğrenilmiş. Ölüm oruçlarının devam ettiği, örgüt bayraklarının asılı olduğu koğuşlara bir Cumhuriyet Savcısı olarak girmeyi uygun görmediğini belirten Ferzan Çitici, bu nedenle cezaevi savcısının odasında görüşme yaptıklarını söylemiş. Çitici, "Uç tane pankartı indirmek için müdahale yapmaya kalksak kurtarmaya çalıştığımız canlardan daha fazlası gider. Şu anda can kurtarmaya çalışıyoruz. Ben ün peşinde değilim. Önemli olan insanlar ölmesin. Bunu kim bitirirse bitirsin takdir ederim, elini öperim " diye konuşmuş. Kısaca o dönemde devletin bakanları dahi cezaevlerine devletin hakim olmadığını dile getiriyordu. Gerçekte buydu zaten ama herkesin merak ettiği devlet kimdi cezaevinde? Hukuka göre sadece denetimden sorumlu savcılar mı? Ne yapabilirlerdi cezaevi onlar açısından adli görevdi. Emrinde infaz koruma memurları vardı ama onlarla cezaevini düzeltmek mümkün müydü? Çok zor bir soru bu. Yada eski cezaevi savcısı N. O.'nün yaptığı gibi tutuklulardan güvenilir timler kurarak cezaevine uyuşturucu sokan memurları yakalayıp dövdürmek mi gerekiyordu? Peki bu nasıl olacaktı? Evet çok ilginç ama bu yolda denenmişti. Ama başarısız olmuştu iş rant kavgasına dönüşmüştü. Başsavcı bir gece yine cezaevine gelen heyetlerden bir olumlu haber çıkar diye beklerken cezaevi savcısının odasının yanındaki bir odadaydı öylece dalmış gitmişti. Kapısı çaldı girin dedikten sonra içeri yüzbaşı Z. girdi. Başsavcı yüzbaşıyı seviyordu. Kendisine hep hürmetkar davranmıştı. Ciddiydi. Cezaevine geldiğinde eğer yüzbaşı oralardaysa mutlaka o da cezaevi müdürlerin yanına geçer, hoş geldiniz sayın başsavcım diye asker selamı verirdi. Kendine özgü biriydi. Son adli tutukluların yaptığı af isyanında da bayağı faydası olmuştu. Kor129 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 130 Zeki Bingöl tum savcı bey nerde diye bana içerde tutuklularla beraber demişlerdi. Kapıdan savcı bey geldi. Ona ooo savcı bey gece gündüz işinizin basındasınız anlaşılan. Dedim ve çıktım gittim cezaevinden O gece sayıma giren memurlar kadınlar koğuşunu sayarken koğuşta bayan tutukluların tam olduğunu görüyor sonrada banyoda birinin olduğunu anlayınca bir fazla çıkıyor yoklama, tabi ki bu fazlalık cezaevi savcısı imiş. Spor yaptıktan sonra duş almaya girmiş. O zamanlar bir başkaydı diye söze devam etti başsavcı. Konserler veriliyordu çiğköfte partileri ve savcı beyin iki memur sevgilisi ve tabi tutuklu sevgilisi de ayrı. Zaten ona sorsanız hayata küsenleri hayata döndürdüğünü söylüyordu. Ailesi bayramda gelip koğuşlarda kalıyordu. Ee memurlar ne yapsın şimdi. Yüzbaşıya dönerek şimdi de bana soracaksın siz Çemişkezek savcısı mıydınız ne yaptınız diye? Evet gerekeni yaptık beyefendi. Gerekeni tabi..sustu yorgundu. Yıllardır bu cezaevinin yükünü çekiyordu. Ne olaylar yaşamıştı anlatmakla biter mi. Şimdi ise durum çok kötüydü. Dünya tarafından takip ediliyordu cezaevi olayları. Sadece Bayrampaşa değil ülkenin her yerindeki terör tutukluları olan cezaevleri kaynıyordu. Ama burası farklı, burası beyindi. Örgütlerin cezaevleri ve yöneticileri hep buradaydı. 1996 yılında da böyle bir durum yaşanmıştı ama sonuç olumlu olmuştu. Şimdi ise heyetlerin biri gidip diğeri geliyor ama ikna etmek mümkün değildi. Bir de askeri kesim huzursuzdu. Artık cezaevinde iş çığırından çıkmıştı bunu O'da biliyordu. Tutuklularla görüşmeye baro başkanı Yücel Sayman'ı getirmişti. Belki o ikna edebilirdi. Sözüne itibar edilen biriydi. Yüzbaşıya bunu söyledi ve bakalım ne olacak dedi. Saat çok geç olmuştu. Tutuklularla görüşen o kadar çok kişi vardı ki tutukluların anılarında ise; 131
kuşuz biri olduğu belliydi. Hırçındı onu tanıyınca bazen psikopat olduğunu düşünebilirdiniz. Belki de gerçekten öyleydi. Psikopatlığını kendisi ileride daha sık duyacaktı; Kuleli askeri lisesinde beraber okuduğu, sonradan hukuk fakültesini bitiren devre arkadaşından ki o zamanlar Murat Demirel'in avukatı ve özel tip cezaevinde tutuklu olan arkadaşından, kendince en önemli kişi olarak bildiği ve sevdiğinden duyacaktı. Buna da alışması gerekirdi artık. Başsavcı buyurun beyefendi dedi. Zaten hep bu şekilde hitap ederdi bazen de küçümser gibi söylerdi. Hep uyumlu giyinirdi başsavcı ayakkabısı, çorabı, elbisesi, gömleği, kravatı ve tabi ceketinin üst cebindeki ipek mendili bir birini tamamlayan şekilde olurdu. Giyimine çok özen gösterirdi. Hepsi tanınmış markalardı. Yüzbaşı boşuna gece bu saatte gelmemişti. Başsavcı yalnız gelmemişti. Arabasında başka biri de vardı. Özellikle hep polis eşliğinde konvoy olarak gelen başsavcı o gün gizlice B kapısından girmişti. Yüzbaşı taburun istihbarat subayı idi. O adam kimdi? Neden gelmişti? Bu ise mevzuata aykırıydı. Ama protokol gereği savcının arabası aranamazdı. Ama görülebiliyordu. infaz koruma memurları taze çay yapmışlardı. Getirdiler. Yüzbaşı ile başsavcı sohbet ediyorlardı ama arabadaki adam yoktu ortalıkta. Saatler geçiyordu. Başsavcı anlamıştı yüzbaşı o adamın kim olduğunu görmek istiyordu belli ki. Zaten kafasında soruyordu soruları neden cezaevi savcısının odasında değildi başsavcı hep orada otururdu aslında. Cezaevi savcısının odasının ışığı yanıyordu kim vardı orada? Sohbet eski cezaevi savcısı N. Ö. konusuna gelmişti. Başsavcı anlatıyordu. Bir gün cezaevine gece saat 21.00 sıralarında geldim yine ama savcı bey yoktu. Oturdum koltuğuna beklemeye başladım. Uyumuşum. Saatler geçmiş 02:30 olmuştu. Girerken sormuşBayrampaşa Cezaevi Gerçeği Bayrampaşa cezaevine, 13 Aralık günü saat 10.00 sıralarında gelen TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu üyesi Mehmet Bekaroğlu, Türk Tabipleri Birliği (TTB) 2. Başkanı Metin Bakkala, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Başkanı Kaya Güvenç'e 14 Aralık günü saat 00.45'te katılan İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman vega-zeteci-yazar Oral Çalışlar, eylemcilerin "verilen sözlerin güvence altına alınması" talebinde somut bir çözüm üretilememesi üzerine gece saat 02.00 sıralarında cezaevinden ayrıldılar, istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici de, görüşmelere katılmadığını, cezaevindeki heyet ile tutuklu ve hükümlüler arasındaki görüşmeleri sadece organize ettiğini açıkladı. Çitici, "Ölüm orucunun bitmesini umut ediyorum. Heyet ile tutuklular arasında görüşmeler devam edecek. Tutuklularla görüşmeleri heyet yapıyor. Ben de heyetten görüşmelerle ilgili bilgi alıyorum "dedi. Cezaevine saat 13.30 sıralarında, içerisinde tıbbi malzeme bulunan koliler ve tartı aleti getirildi. Tıbbi malzemeler ve tartı aleti cezaevi revirine götürülürken, aynı dakikalarda cezaevine iki ambulans da boş olarak girdi. Adli tutuklular arasında da bu kıskançlık konusu oluyordu. Kendileri de tutukluydular ama hiçbir sanatçı yada tanınmış gazeteci durumlarını sormuyordu. O yüzden buruktular. Hele infaz koruma memurları onlar mağdur değil miydiler. Bir de askerlik görevini yapmak için eşinden, ailesinden, yakınlarından ayrılıp gelen gençler bu olanlar hakkında kafaları karışmıştı. Anlayamıyorlardı. Çünkü onlar köylerine bir memur, kolcu ya da jandarma gelse onun istekleri hemen emir olurdu. Devletti gelenler. Şimdi ise kendileri devletti ama sadece nöbet tutuyorlardı. Soğuk, sıcak, yağmur, kar... asla nöbet tutmaktan vaz geçmiyorlardı. Bazen bir tutuklu hastalanır onun başında beklerlerdi. Acıkırlar ama söyleyemezlerdi. Tu132 I Zeki Bingöl tuklunun yatacağı yer yiyeceği vardı, hazırdı. Bütün doktorlar hemşireler onunla ilgilenirdi. Kimse bu askerin yatacak yeri dinlenecek yeri var mı diye sormazdı. Bazen tutuklunun yakınları ziyarete geldiğinde börekler ve ev yemekleri de getirirdi. Ee anneler işte böyle. Ama yasaktı kendisine de ikram edilirse alamazdı. Ya ilaçlıysaya tutuklu kaçma planı yapmışsa işte o yüzden dimdik dururdu. Olsun onun kumanyası taburdan gelirdi. Komutanları üsteğmen A. E. sert
biriydi ama onu severlerdi. Kendilerini aç bırakmazdı o. Duruşmada tutuklunun sağında solunda beklerler ama dimdik dururdular. Eğer kulağı kaşınsa kımıldayamazlardı. Hele kımıldasınlar o gün televizyonda ertesi günde gazetelerde daha büyük komutanları arayıp kendilerine kızarlardı belkide askerlikleri yanardı. Garipti ama kimse tutuklunun yaptıklarını önemsemezdi. Sanki kendisi ceza çekiyordu. İşte bazen kafasından bunlar geçerdi. Hep şu siyasi tutsaklar için gelen giden o kadar oluyordu ki keşke izin verseydiler de onlarla hatıra fotoğrafı çekilseydi ne iyi olurdu. Milletvekilleri, gazeteciler, sanatçılar birde taa Avrupa'dan gelen yabancılar, insan gıpta ediyordu. İçlerinden biri kendisine merhaba asker nerelisin dese ne olurdu sanki belki hemşeri çıkacaklardı. Memleketinden uzaktaydı belki de annesini babasını tanırdı..neyse varsın olsun bugünde geçti kaldı şafağa 120 gün... Jandarma rütbelileri ise kim bilir kaçıncı şark görevinden dönmüşlerdi. Hepsinin sorunları vardı ama vatan hizmeti yapıyorlardı, işlerini eşleri gibi düşünüyorlardı. Cezaevi görevi onların mülki hizmetiydi. Yani mülki makamlar adına yapılıyordu bu görev. Başta vali ve kaymakam sorumluydu. Ama vali E. Ç. sanki cezaevi konusunda hiç bir şeyden sorumlu değil gibi jandarmayı yalnız bırakmıştı. Belli ki devlet bunlar da değildi. Peki devlet kimdi? Devlet Balmumcudaydı anlaşılan. Ülkenin en önemi soru133 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği nuna sahip çıkmıştı. Başsavcıyı da çağırmışlardı. Jandarma genel komutanlığını hep bilgilendiriyordu general E. H. Harekat daire başkanı general O. Ö. gelişmeleri devamlı takip ediyordu. Büyük bir yük vardı omuzlarında hatta Kıbrıs harekatından daha çok birlik sevk ve idare edecekti. Kangren olan bu derde neşteri vuracaktı. Zaten tanınmış bir paşaydı. Erzurum bölge komutanıyken zamanın başbakanına Artvin'de pe... diye hakaret etmiş ve televizyonlarda gazetelerde manşet olmuştu. Sonradan da Yekta Güngör Özden ve Vural Savaş ile parti kuracak ancak başarılı olamayacaktı. Bazı açıklamalarında ise emekli generallerin yolsuzlukta alet olduklarından bahsedecekti. Ne hikmetse generaller kendilerine paşa diye hitap edilmesinden keyif alırlardı. Atatürk devrimlerine aykırıydı bu oysa .. Balmumcuda general E. H. başkanlığında toplantı yapılıyordu hemen hemen her hafta. Toplantılarda elde edilen bilgiler istihbarat ışığında Bayrampaşa ve Ümraniye cezaevine olası bir müdahale nasıl yapılacak şekillenmeye başlıyordu. Zaten her cezaevi için önleme ve müdahale planları hazırlanırdı. Provaları yapılırdı. Mülki makamın onayıyla geçerliydi bu planlar. Ama tüm ülkede sorun yaşanan cezaevlerine müdahale edilecekti. İş çok zordu. En zoru da Bayrampaşa'ydı. Operasyon ne kadar sürerdi? Altı ay, hayır üç ay, Bayrampaşa'ya girmek mümkün değil, zayiat verilir, çok asker kaybedilir, tutuklulardan da çok ölen olur, evet senin fikrin nedir? Bu sorulara cevap aranırken rütbe sırasıyla konuşuluyordu. Sıra yüzbaşı Z.'deydi. 134 5. Bölüm Toplantıda herkes şaşırdı. Kimi ciddiye almadı. Kimi sen daha önce böyle bir görev yapmadın dedi. Ama biri özel harekat alay komutanı albay B. E. nasıl olacak bu diye sordu. Yüzbaşı Z. elimizde bir koridor var bu koridora açılan koğuş kapıları var. Alınan istihbarata göre silahlar, dinamit, el yapımı oklar, siğilleri eritmede kullanılan ilaç veya yanıcı bazı maddelerle yapılmış molotof kokteyl ile mızraklar var. Bir de büyük tüplerden imal edilmiş alev makineleri ayrıca ateşli silahlar. Uzun zamandır içerde bir baskına karşı plan geliştirdikleri doğru. Ayrıca cezaevinde bazı tutukluların yakınlarından da aldığımız bilgilere göre kendi inisiyatifle de cezaevini ele geçirme planları olduğu biliniyor. Düşman olarak önce askerleri, cezaevi personelini, adli tutukluları görüyorlar. Yaptıkları plana göre iki hal var PKK destek verecek ya da vermeyecek şekilde hal tarzı geliştirmişler. Destek verirlerse çok büyük inisiyatif sahibi olacaklarını değerlendiriyorlar.
Ama kanaatimce özellikle Ferhan Güllü yani Bayrampa-şa'daki PKK lideri Apo'nun teslim alınmasını kabullenmemiş ve ayrı bir yola doğru gittiğinden ve şu andaki grubu da kontrolünden çıkarmak istememesinden dolayı destek vermeyeceklerdir. Birde Ferhan Güllü ölüm orucundan vazgeçecekleri yolunda haber iletmekte ve dilekçe hazırlamakta olduğu yönünde bilgiler var. Bunu sol örgütlerde biliyor. Tedbir olarak 135 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği iki hal tarzı düşünüyorlar birincisi PKK ya ateşli silah, yanan malzeme ile zayiat verdirmek ve galeyana getirmek, ikincisi ise hem adli bölümü hem pkk yı hem de devleti cezalandırmak için çatıyı yakmak. Böylece çatıda olan güvenlik kuvvetlerini de yakacaklar. Sanırım bu hal tarzının hepsini deneyeceklerdir. Biz ne yapmalıyız diye sorar albay. Herkes dinlemektedir şu an. Zaten bunların hepsi az çok konuşulmuştu.. Birde ÎBDA-C terör örgütünün Metris cezaevi isyanı vardı ortada. Ya burada da aynı şekilde olursa ne olacaktı? Çünkü o isyanda birlikler hazırlanıp her dört askere bir tutuklu adı verilmiş ve koğuşlara girilerek bir albayın düdük çalmasıyla bu dört asker kendisine verilen tutukluyu kolundan alıp çıkaracaktı. Evet ama siz kırk elli kişinin olduğu koğuşa dört katı kalabalık birlikle girerseniz o zaman o koğuşta hareket edemezsiniz. Askerler ise kendilerine verilen tutuklu adından başka şey değildi. Yani nerden bulacaklardı bu adamı? Bulamadılar da. Sonuçta karşılarında kılıçlı alev tüplü ve hazırlıklı teröristler vardı. Adamlar karate çalışıyorlardı. Bir vurunca askere dan diye düşürüyorlardı. Bir binbaşıyı esir aldılar. Kalçasından şişlediler. Askerleri çırıl çıplak soydular. Koyun gibi yatırıp boğazlamaya kalktılar. Tekbir getiriyorlardı. Şişlenen binbaşı Halkalı komando tabur komutanıydı. O da toplantılara katılıyordu. Arkasından yüzbaşı H. P. ve üsteğmen A. E. yanında. Taburdan kahraman bir üsteğmen içeri atlıyorlar ve yaralı askerlerin serbest bırakılması karşılığında kendilerinin rehin alınması konusunda tutukluları ikna ediyorlar. Daha sonra binbaşının da kurtulmasını sağlıyorlar. Bir süre sonra tutuklularla analaşma yapılıyor ve birlikler o 136 Zeki Bingöl halleriyle üs bölgelerine gönderiliyor. Bu durum yaşandıktan sonra özel birliklerle müdahale ediliyor ve tutuklular adalete çıkarılıyor. Bu ise basına: Metris'te piknik Metris Cezaevinin IBDA-C çiftliği olduğu fotoğraflarla da belgelendi. Örgüt üssü olarak kullanılan Metris'te militanları ziyarete gidenlerin koğuşlara kadar girdikleri ortaya çıktı. ŞERİATÇI terör örgütü IBDA-C'nin hemen her gün ayaklanma çıkardığı Metris Cezaevini, 'terör sayfiyesi'ne çevirdiği ortaya çıktı. IBDA-C'nin cezaevinde çektirdiği ve Hürriyet'in ele geçirdiği fotoğraflar, kanlı terör örgütünün koğuşlarda ve havalandırmada eşleri, çocukları ve yakınlarıyla resmen piknik' yaptıklarını ortaya koydu. İnanılmaz fotoğraflar, şeriatçı örgütün cezaevini silahlı sal-dırı-infaz ve askeri-siyasi eğitim kampına çevirdiklerini de belgeledi. BEBEKLERE KANLI EL Teröristler, IBDA-C pankartları ve bayrakları altında çocuklarıyla objektiflere gülümserken, çocuklara bile IBDA-C'nin kanlı 'şeriat-cihat işaretini yaptırdılar. Baş ve işaret parmaklarını kaldırarak, terör örgütünün şeriatçısilahlı mücadeleyi simgeleyen kanlı el işaretini yapan küçücük çocuklar, cezaevi koğuşları ve havalandırmalarda topluca resim çektirdiler. KOYUN GİBİ KESECEKSİN İnanılmaz fotoğrafların bir bölümü ise IBDA-C militanlarının cezaevinde infaz eğitimi yaptıklarını da ortaya koydu. Ce137 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği
zaevinde elllerinde uzun, hançer tipi bıçaklarla, 'düşmanların' boğazının nasıl kesileceği konusunda tatbikat yapan militanlar, bu kanlı antremanlarmın bile fotoğraflarını çektirdiler. Hürriyet'in ele geçirdiği fotoğraflar arasında terör hükümlülerinin çocuklarını koğuşlarmdaki, duvarları İBDA-C'nin bayrak ve simgeleriyle süslü yataklarına kadar alarak, cezaevini yol geçen hanı'gibi kullandıklarını da belgeledi. Fotoğraflar arasında bazı militanların çocuklarını havalandırmaya kurdukları salıncaklarda salladıkları da görüldü. HİZBULLAH USULÜ BEDEN EĞİTİMİ Fotoğraflar Salih İzzet Erdiş başta olmak üzere, tüm militanların cezaevinde, dövüş-kondüsyon-dayanıklıhk-saldırı-sa-vunma teknikleri konusunda 'beden eğitimi'yaptıklarını da açığa çıkardı. Şeriatçı teröristlerin topluca 'Hizbullah usûlü' komando beden eğitimi yaptıklarını da belgeleyen fotoğraflarda, IBDA-C'lilerin İran devriminde resmigeçityapan militanlara benzer pozlar verdikleri de görüldü. Metris'in İBDA-C'nin kontrolünde olduğunu kanıtlayan fotoğraflar, çete başı Erdiş'in cezaevinde 'Şeriatçı terör prensi' gibi yaşadığını da ortaya koydu. Fotoğraflar, İBDA-C'nin bazı gazeteci-yazarlardan da "Sabredin, arkanızdayız"mesajları göndererek destek aldığını da belgeledi. Metris hatırası Onlarca kız ve erkek çocuğu, terörist ebeveynlerinin cezaevinde 'fotoğraf stüdyosu'gibi hazırladığı 'İBDA've "Ya Şeriat ya ölüm"yazıları altında, ellerinde mavi zemin üzerine üç hilal ve tek yıldızlı örgüt bayrağıyla objektife poz verdiler. İBDA-C'nin silah deposu Metris'te operasyon sonrası, savaş alanına dönen koğuşlar138 Zeki Bingöl da arama yapıldı. Aramada İBDA-C'lilerin jandarmaya karşı koyarken kullandığı alev makinesinden su borusundan yapılan tabancaya ve mikrokameraya kadar ilginç silah ve malzeme bulundu. YASADIŞI ÎBDA-C militanlarının dağıtılmasından sonra Metris Cezaevi 'nde kaldıkları B-l ve B-2 koğuşlarında arama yapan jandarma, örgütün silah fabrikasını ortaya çıkardı. B-l Koğuşu'nun dip kısmındaki özel bölmede Karadenizli bir militanın yaptığı 4 tabanca, kalem pilden yapılmış mermiler, kalorifer peteklerinden yapılmış bombalar, alev makineleri ve çok sayıda kesici alet ele geçirildi. Koğuşta ayrıca biri 9 mm diğeri 7.65 mm. çapında iki de tabanca ele geçirildi. Militanların döküm kalorifer peteklerini kesip bombayap-tıkları anlaşıldı, içine barut sıkıştırıp ateşleme düzeneği eklenen bombaların parça tesirlerini artırmak için koğuş kolonlarını parçalayıp, demirleriyle de küçük küçük parçalar halinde borunun içine doldurdukları belirlendi. PALALAR Koğuşlarda ayrıca karyola demirlerinden ve daha önceki isyan sırasında elektrik atölyesinden alman demirlerle yapılmış 100'eyakın kesici alet, pala, kılıç ve kasatura ele geçirildi. Mahkumların eğitim sırasında kullandıkları sopalar arasında özel olarak yapılmış beyzbol sopaları dikkat çekti. ALEV MAKİNESİ IBDA-C'lilerin koğuşundaki aramada 15 tane mutfak tüpü bulundu. Bunların ucunayangm söndürme cihazlarının uç kısımlarının sökülerek takıldığı ve birer alev makinesine dönüştürüldükleri belirlendi. Alev makinesi tüplerinin koğuşlara nasıl sokulduğu anlaşılamadı. 139 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği BOMBA GÖZLÜĞÜ Operasyon sırasında koğuşlara atılacak gözyaşartıcı bombalardan korunmak için mahkumların özel gözlükler yaptığı tesbit edildi. Asetat ve lastik kullanılarak yapılan gözlüklerin gözyaşartıcı bombaların etkisini sıfıra indirdiği, bombaların etki etmediği bildirildi. ÇATIDA MÎKRO KAMERA Çatıdaki aramada da televizyon anteninin üzerine oynar başlıklı mikrokamera yerleştirildiği belirlendi. Koğuştaki televizyona bağlı olan mikrokameralardan
alman görüntüler sayesinde çatıdan ve çevreden yapılacak operasyonlar hakkında mahkumların önceden bilgi sahibi oldukları anlaşıldı. Koğuşta ayrıca 3.5 kiloluk Bazudin adlı zehirli tarım ilacı ile faks gönderebilen bir cep telefonu da ele geçirildi. Su borusundan tabanca Militanlardan Karadenizli Salim Zengin 'in yaptığı belirlenen 4 tabanca, görevlileri şaşkına çevirdi. Tahta saplı, tahta içine gömülmüş su borusundan namlusu olan tabancalar için kalem pillerden özel mermiler bulundu. Kalem pillerin içinin boşaltıldığı, dip kısmına kibrit uçlarından barut yapıldığı üst kısmına da eritilmiş kurşun döküldüğü, ayrıca küçük saçmalar konulduğu görüldü. Arkasına kablo lehimlenen pillerin de televizyon anteninden kesilen ve 12 voltluk pil takılan düzenek ile ateşlendiği belirlendi. Hatalardan ders almak gerekirse koğuşa girmemek lazım. Bahçe duvarlarına bir insanın rahatça delik delerek oradan çıkarmak. Onun için ani ve hızlı bir şekilde malta tabir edilen koridor ele geçirilmeli. Cezaevi idaresinden bir kol girerken eğer bir engelleme yada barikat olursa o zaman C 19 koğuşunun bulunduğu yerden ki bu da anılan maltanın öbür ucudur. 140 Zeki Bingöl Orada yani C 19 da adli tutuklular ve o esnada içerde görevli infaz koruma memurlarının hissedilmeden çıkarılması gerekir. Çatıların kontrol altına alınması gerekiyor. Ayrıca adli bölümdeki koridor ve oradaki maltalar ile bahçeler. Son olarak C bloğun altı boş olduğundan oranın da tutulması gerekir. İlk yapılacak şey operasyonun tutukluları teslim olmaya çağırmak olmalı zaten direnmeyen koğuşlardan tahliyeye başlanması harekatın başarısını da başlangıçta sağlayacaktır. Toplantıda tutukluların uzun süre erzak, ilaç ve malzeme stoku yaptıkları konuşuldu. Sonra el yapımı gaz maskeleri vardı. Ama olsun çatıdan delik delerek gaz bombası atılacak tutuklular bahçeye çıkarılacak bahçeden de deliklerden çıkarılarak hemen ilgili ayrılmış yere götürülecek. Yani erat gazinosuna. Toplantıda keşif ve istihbarat çalışmalarına devam edilmesi yönünde talimat verildi. Cezaevi artık sanki gazetede isimlerini duyurmak isteyen-lerce dolup taşıyordu. Ölüm orucuna gidenler ise kendilerini videoya alıyor. Bayan tutukluların koğuşunda Şadi Özpolat saz çalıyor Ercan Kartal ve diğer tutuklular hep beraber türkü söyleyip eğleniyorlar. Garip olan video çeken bayan tutuklu çekim esnasında ikinci baharı seyreden arkadaşlarına "ölüm orucuna gidenler oturmuş ikinci baharı seyrediyor" kim inanır diye şakalaşıyorlar birisi ise Şener Şen'i çağırsalar gelir mi diye soruyor. Tutukluların bu kaseti ele geçirilmiş ve ilgili yere gönderilmişti. Ama kamu oyuna bazı tıp kuruluşları ve dernekleri tutuklularla ilgili raporlar veriyorlardı. Aslında asıl çile çekenler tutukluların yakınlarıydı. Onları canları acıyordu. Anne ve babaydılar. Çocukları için yapmayacakları şey yoktu. O gece son ümit olarak başsavcı Yücel Sayman'ı getirdi, bi-. 141 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği liyordu bu sabah ya da çok yakın bir günün sabahı kaçınılmaz harekat yapılacaktı. Sadece tarihi ve saati belli değildi. Adalet bakanı başta olmak üzere hiç kimse operasyon istemiyordu belki vaz geçerlerdi. Can kaybı olması iyi olmayacaktı. Cezaevinde meydana gelecek olaylar eğer planlandığı gibi gitmezse sonuçları çok ağır olurdu. Kimse göğüsleyemezdi bunu. Aslında o kadar heyet tutuklulara gelip gitti ki onlar da artık emindi operasyon yapacak bir durum olsa kendilerini bu kadar ikna etme çalışması yapılmazdı. Artık devlet diz çökmüştü. İsteklerini kabul edeceklerdi. Bundan emindiler. Gelenleri tanıyorlardı onlar devletin casusu olamazlardı. Zaten değildiler işin gerçeği. Hepsi iyi niyetli olarak davranmışlardı ama Tikko lideri Aydın Hanbayat Kamer Genç ile tatsız bir konuşması geçmişti. Ona dönek demişti. Kamer Genç tecrübeli bir siyasetçiydi. Uygun cevabı verdi. O da biliyordu bu şekilde şiddetle bir yere varılamayacağını. Jandarma onu tanırdı. Çünkü kendisi de
memleketinde maalesef bir çok şiddet olayına tanık olmuş ve acı çekmiş insanların haklarını mecliste savunmuştu. Ama burada yapacak bir şey olmadığını ilk geldiğinde anlamıştı. 19 Aralık sabah hava yağışlı. Yollar ıslak. Bayrampaşa'nın caddeleri cam gibi yoldaki ışıklardan parlıyordu. Sivil yolcu otobüsler Hasdal kışlası önünden Bayrampaşa cezaevine doğru yol alıyordu. Saat sabaha doğru. Bütün televizyoncular ve gazeteciler A kapısı önünde günlerden beri kamp kurmuşlardı. Cezaevinde rutin hareketlerden başka bir şey yoktu. Ama sadece görünürde yoktu. Daha birkaç gün önce operasyona katılacak personel sivil kıyafetli olarak taslak plandaki yerlerini keşif için gelmişler ve cezaevi ikinci müdürlerinden Y. G.'nin bilgisi dahilinde içeri 142 Zeki Bingöl girerek yerlerinde keşif yapmışlardı. Bu da herkesin gözünün önünde yapıldığından hiç kimse şüphelenmemişti. Hatta denetleme hazırlığı görünümü altında robokop kıyafetleri, kasklar ve diğer malzemelerin kullanılması konusunda eğitim verilmekteydi. Gaz maskeleri ve özel teçhizat denilen koruma kalkanları, çelik yelekler ve bunları giyen jandarmalar ses çıkarmadan yürüyüş çalışması yapmaktaydılar. Bu görünüm her gün tekrar edildiğinden kanıksanmıştı sanki. Angarya gibi görülüyordu. Ama değildi. Hepsi olası bir operasyona hazırlık eğitimiydi. O gün jandarma bölge komutanı general E. H. imzalı harekat emri gelmişti. Emirde taslak plan harekat tarzına getirilmişti. Kimin ne yapacağı detaylarıyla yazılıydı. Adalet bakanlığının yazısı, içişler bakanlığının emri ve jandarma genel komutanlığının emri de bu yöndeydi. Ölüm orucu nedeniyle tüm Türkiye'de operasyon başlamıştı. Cezaevi müdürü M. çağrılmıştı. Başsavcı zaten ona talimat vermiş ve cezaevi mümessil savcısı F. K. da tıpkı başsavcı gibi jandarma kışlasında hazırdı. Cezaevinin içindeki infaz koruma memurlarının sessizce teker teker dışarı çıkması sağlanmıştı. Daha önceden doğal rehin olarak tutuluyorlardı ama tutuklular kendilerine bu kadar çok görüşmeye gelenler karşısında artık taleplerinin de kabul edileceğini düşünüyorlar ve tıpkı 1996'daki gibi zafer elde edeceklerdi. O yüzden kendilerinin de yumuşama göstermeleri gerkiyordu. Bu düşüncenin oluşmasında en büyük pay millet vekili Bekaroğlu'ydu. Onun partisinin siyasi eğilimine yakışırdı. İnfaz koruma memurlarının savura çıkmalarına izin vermek. Zaten bizzat bakanla görüşme metnini Yaşar Kemal de bahsetmişti. Hepsi dışarı alınmıştı. Onların rehin kalması veya onların kıyafetlerinin alınıp kullanılarak eylem yapılma riskine karşı önlemdi. Her şey düşünülmeliydi. En az kayıp verilmeliydi. 143 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Saat 04:55 Birlikler düzen almış en son bloğa gidecek en önde olmak üzere kapalı cezaevinin ana kapısından girerken görevlendirilmiş video çekim ekibi çekime başlamıştı. Yağmur sesi duyuluyordu. Ne bir ayak ne de teçhizat sesi duyulmuyordu. Anlaşılan eğitimin sonucu başarılıydı. Bütün ekipler yerini almıştı. C blok çatıda Elazığ komando taburu, B ve D blok arasında Bayrampaşa koruma taburunun bir bölüğü, diğer bölüğü C blok bodrumu ve C 19 koğuşu bölgesinde, bir bölüğü cezaevi çevre emniyette, bir bölüğü tahliyede. Halkalı komando taburu C blok ile B ile D bloklar arasında kalan iş yurtları ile bahçelerinde, özel harekat birlikleri ise C blok malta girişinden itibaren sonuna kadar koridora girmek için hazır halde aynı birlikten bir grup çatılarda delik açıp gaz bombası atamak için çatılarda, tahliye edilen tutukluların emniyeti için istanbul jandarma komutanlığı ilçe jandarma komutanlıklarından teşkil edilen mürettep birlikler ve ihtiyat kuvvetleri yemekhaneler bölgesinde, polis birlikleri ise harekat başladığında cezaevi dışında, itfaiye ve sivil savunma ekipleri ise jandarma kışlasında yerini almıştı. Artık herkes yerindeydi. En önemli kısım başarılmıştı. Hatta o esnada cezaevinde nöbetçi müdür odasında televizyon seyrediyordu. Kanallardan NTV açıktı. Haber takip ediyordu. Saat 05:00
C 19 koğuşundaki adli tutuklular birerli kolda süratle D bloka götürüldüler. Aynı anda C blok matlasından içeri girildi ve ilerlemeye başlandı ilk koğuş kapılarından itibaren koridor ele geçirilmeye başlanmıştı. Harekat ilerliyordu. Buraya kadar sorun yoktu. Bütün koğuş kapıları ele geçirilince megafonla tutuklulara anons yapılacaktı. Sonra tahliye başlayacaktı. Bu arada tutuklular harekatı fark edip karşı koymaya baş144 Zeki Bingöl larsa hemen su, elektrik kesilecekti. PKK tutuklularının koğuşunun önünde biri belirdi. Bağırma başladı. Anlaşılan Ferhan Güllü harekatı bekliyordu. O yüzden nöbet işini sıkı tutuyordu. O esnada bağıran vuruldu. ilk silah patlamıştı. Ayağından vurulan tutuklunun koğuşa alınmasını Ferhan Güllü sağladı. Sadece ayağından vurulmuştu. Ölümcül değildi yarası. ilk silah sesiyle beraber NTV yayına Bayrampaşa'da operasyon başladı demesi üzerine hayrete düşen cezaevi nöbetçi müdürü dışarı çıkınca her yerin askerlerle çevrili olduğunu görünce rahatlamıştı. Bu arada jandarma bölge komutanı general E. H. da gelmişti. Operasyon komutanı o idi. Bir general daha vardı EMASYA 66 ncı tugay komutanı. Taktik komuta yerine geçtiler başsavcı F. Ç. de oradaydılar. Sol örgüt tutuklular bu silah sesiyle beraber operasyonun olduğunu anladılar ve kapılardan çıkmaya yöneldiler artık her yerde silah sesi duyuluyordu. Anons yapılıyordu. Yapan yüzbaşı Z. idi. Video çekimi de devam ediyordu. PKK koğuşları direnmeyecekti lambalarını yaktılar ve oturup beklemeye başladılar. Ama sol örgüt tutukluların koğuşlarında kargaşa hakimdi. Bir kaç koğuştan malzemeler koridora atıldı bir anda dağ gibi oldu. Ateşe verilen bu barikat koridorda durma imkanı vermiyordu. Askerler gaz maskesi takıyordu ama bu maskeler sadece gaza karşı kullanılırdı. Karbon dioksit ve karbon monoksite karşı etkisizdi. Isı da dayanılmazdı. O yüzden koridor terk edildi. Yangını söndürmek için itfaiye içeri girdi ve söndürme işlemine başladı. PKK bayan tutukluları hemen tahliye edildi. Her yerde hareket vardı. Sonra Ferhan Güllü askerlere bağırarak yanan tüp attılar dedi içeri yangın söndürme cihazı istedi ve askerler hemen verdiler. Küçük piknik tüpü atılmıştı DHKP-C koğuşundan. 145 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Ferhan, biz direnişe katılmıyoruz diye yetkili biri arıyordu çatıya bakarak. Anons yapan yüzbaşı Z. ona cevap verdi herkes olduğu haliyle bahçeye çıkacaktı. Bahçeden açılan delikten dışarı çıkacaktı. Ferhan endişeliydi ama artık katliam amacı olmadığını anlamıştı. Her ne kadar ilk vurulan kendi adamı da olsa rahatlamıştı. Onlar yıllarca ülkenin dağlarında, ormanlarında, yalçın kayalarında ve meskun mahallerinde birbirlerine pusular kurmuş sanki bir yada iki nesil önceki dede ve babaları omuz omuza yedi düvele karşı savaşan ve bir birlerinin kucağında şehit yada gazi olanların çocukları değillermiş gibi kan düşmanı olarak bilmişlerdi ve askerlerce katledileceklerini beklerken koğuşlarındaki yangın ve yaralı için yardım ediyordu Mehmetçik. İşte Mehmetçik buydu. Mayası hep aynıydı Ezineli Yahya çavuş neyse Harranlı Seyit oydu. Dağda biraz önce kendisine kurşun sıkan teröristle kumanyasını paylaşırdı. Yarasını sarar gerekirse kan verirdi. Yüzyıllardır değişmemişti Mehmetçik. Çanakkale'de yaralı İngiliz'i kucaklayıp siperine o taşımıştı. O susuz kalan düşmanının siperine gidip damacanayla su vermişti aynı savaşta. Zaten buradaki düşman da değildi. O sadece her Anadolu'nun kıraç topraklarında yirmi yaşına gelmiş fidandı. Karşısındaki de bu toprakların fidanıydı. Ne olmuştu da şimdi karşı karşıyaydılar. Vatan borcu için gelmişti. Kaderde şehitlikte vardı gazilikte vardı. Onun yüreğini burkan kendine kurşun sıkanın aslında kendisinden biri olmasıydı. Taktik komuta merkezinde alay komutanı, yardımcısı, başsavcı arada sırada özel tip cezaevine gidiyordu ama olayları yerinden takip ediyorlardı. Bakanlığa ve genel komutanlığına bilgi veriyorlar talimat alıp gereği için birliklere emir veriyorlardı.
PKK koğuşlarının bahçe duvarı delinmişti. İlk Ferhan Güllü çıktı. Etraf asker doluydu. Elleri havada duruyordu. GözleZeki Bingöl ri her an kendisini vuracak zannettiği askerleri tarıyordu. O an anladı. Her şey bitmişti. Bayrampaşa'da artık direniş olmayacaktı. Sonra kendisinden haber bekleyen arkadaşlarına döndü ve gelin dedi. Biliyordu artık katliam için burada kimse yoktu. Öldürülmeyeceklerdi, emindi. Tek tek dışarı çıkanlar gerekli arama yapıldıktan sonra götürülüyordu. İlk çıkanlar arasında koridorda vurulan tutuklu da vardı hemen ambulansla hastahaneye götürüldü. Bu Ferhan Güllü ve diğerlerinde güveni arttırmıştı. Zaman ilerliyordu. Bu arada kendini yakan biri olmuştu koridorda. Biri daha havalandırmada yakmıştı kendini. Sonra Dhkp c bayan tutuklu koğuşu yanmaya başlamıştı. Yangın koğuşu o kadar çabuk sarmıştı ki... itfaiye hazırlıklı olmasına rağmen bir türlü sönmüyordu, içerde bayan tutuklular vardı. Belli belirsiz görünüyorlardı. Koğuşun üst kısmı yanıyordu. Diğerleri alt katta idiler. Yanan yerde bulunan bayan tutuklular koğuşun üst kısmından yani yatakhaneden çıkmak için kapıya yöneliyorlar ama nafile kapı hem içerden hem dışardan kilitliydi anlaşılan. Kapının arkasında bir de dolap vardı. Bu arada matlada bulunan bir teğmen bacılar diye sesleniyor açın şu kapıyı yukarda yananları kurtarmak için içeri girelim. Size bir şey yapmayacağız namus sözü veriyorum diyordu. Ama koğuş kapısı açılmasını kabul etmiyorlardı. itfaiye alevlerle boğuşarak çatıya sıçramasını engellemeye çalışıyordu. Alevler sönmek bilmiyordu. Göz göre göre yanıyordu insanlar. Askerler duvarı kırmaya çalıştılar ama olmadı. Bir türlü gi-remiyorlardı içeri. İçeri girseler bile ikinci bir kapı vardı sonra bir başka kapı. Birden alevler sönmeye başladı. İtfaiye erlerinden biri galiba yanıcı bir madde vardı o yanıp bitince alevleri kontrol altına alabildik diyordu merdivenin başından aşağıdaki amirine. 147 146 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 148 Zeki Bingöl Eş güdümlü başlayan bir diğer operasyon ise Ümraniye idi. Burada Batman komando taburu, cezaevi bölüğü, Halkalı komando taburu ki bu tabur sonradan kurulmuştu ve Vizeye gönderilecekti, yani Halkalı da iki komando taburu vardı, Ümraniye'de operasyona başlayacak Bayrampaşa'daki operasyon bitince Ankara özel harekat taburları ve Elazığ komando taburu oraya intikal edecekti. Planlama buydu ve general E. H.'un imzaladığı harekat emrinde de böyle emredilmişti. Bu birlikler oraya intikal etmişti. Boşaltılan C blok gece etrafı çevrilerek emniyet tedbiri alınarak Eyüp adliyesinden görevlendirilen üç savcı ile İstanbul adliyesinden görevlendirilen başsavcı vekili başkanlığında beş savcı geldiler. Sabah Eyüp adliyesinden Ali İhsan Demirel, Ali Demir ve Cafer Koman isimli savcılar geldi ve hemen peşinden İstanbul adliyesinden başsavcı vekili başkanlığında beş savcı da geldi. Hepsi cezaevi mümessil savcısının odasındaydılar. Eyüp'ten gelen savcılar operasyon yapılan yeri incelemek için gelmişlerdi. Yüzbaşı Z. Operasyon hakkında bilgi vermek için ve onlara yardımcı olmak üzere tabur komutanı tarafından görevlendirilmiş olduğundan cezaevine gelerek kendisini tanıttı. Eyüp'ten gelen savcılarla kendisini tanıttı. Savcılar operasyon bölgesini yani C bloğu görmek istiyorlardı. Kendilerine kısaca durum hakkında bilgi verildi ve henüz hiçbir koğuşta herhangi bir faaliyet yapılmadığını çünkü elektriklerin halen kesik olduğunu nedeninin ise yangın veya başka nedenle elektrik kaçağı olabileceğini ve yangını söndürmek için itfaiyenin su sıktığını her yerin bilekten yukarıda su içinde olduğunu ve tutukluların ise çoğunun havalandırmalara yani bahçelere açılan deliklerden çıkarıldığını
koğuşlardan çıkmaları için anons yapıldığını sonra da operasyon sırasında sıcak çatışmanın olduğunu ve bunun nasıl olduğunun ise o bölgede 149 *» Silah sesleri devam ediyordu. Saatler geçiyordu. Cezaevinde direniş sadece DHKP-C ve Tikko koğuşlarında olmuştu. Diğerlerinde herhangi bir direniş olmamıştı. Yangın ve silahlı mücadele sınırlı olmuştu. C blokta yirmi koğuş vardı sadece dört koğuşta bu olaylar olmuştu. Tavandaki birlikler gaz atıyorlardı. Emasya 66 ncı tugay komutanı emir vermiş bir cins yuvarlak lastik topa benzeyen gaz bombaları getirttirmiş. Bunlar birliklere dağıtılıyordu. Gaz bombası bitince çatıdaki birlikler bunları kullanacaktı. Ercan Kartal ve Şadi Ozpolat en son çıktılar delinen bahçe duvarlarından. Sonra beraber slogan atarak cezaevinin dışındaki devriye yolundan. Etrafı jandarmayla çevriliydi. Tam cezaevinin önüne gelindiğinde tutuklular başsavcı ve cezaevi mümessil savcısını gördüler ve onlara hitaben slogan attılar. O esnada savcılar aniden oradan uzaklaştılar. Görünmek istemiyorlardı anlaşılan. Saat 18:00 Artık direnen tek koğuş var oda Aydın Hanbayat'ın koğuşu sonunda o da direnişi bıraktı. Sonuç Cengiz Çalıkoparan, Ali Ateş, Mustafa Yılmaz, Murat Ordekçi, Nilüfer Alcan, Fırat Tavuk, Aşur Korkmaz, Şefi-nur Tezgel, Yazgülü Güder Oztürk, Gülser Tuzcu, Seyhan Doğan, Özlem Ercan isimli tutuklular ölmüşler 57 tutuklu da yaralanmıştı. Çıkarılan tutukluları istanbul jandarma alay komutanlığı merkezinde bulunan sevk bölüğü nakil olunacak cezaevlerine götürmekle görevliydi, bazen diğer birliklerden ve Bayrampaşa taburundaki sevk bölüğünden de takviye edilerek nakiller tamamlanmıştı. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği _ 150 Zeki Bingöl Tutukluların can güvenliklerini koğuşlara hakim olan örgütler, mafya tehdit etmiyor muydu? Uyuşturucu ticareti yapılmıyor muydu? Tutuklular sayım vermeyerek, yeri geldiğinde infaz koruma memurlarını ya da ziyaretçileri hatta avukatları rehin almıyor muydu? Cezaevine düşenleri haraca bağlamıyorlar mıydı? Örgütler silah eğitimi dahil örgütsel çalışma yapmıyorlar mıydı? Bildiriler gönderip web sitelerinde dergilerde yayınlanmıyor muydu? Bayrampaşa'da yapılan faaliyetler ölüm orucu yemini gibi görüntüleri webden yayınlanmıyordu? Kısaca isyan yok muydu? Yoksa bunların hiç biri yoksa bu jandarmalar neden operasyon yapmıştı? Zaten yasa gereği jandarmanın kendi inisiyatifi ile ben burada operasyon yapacağım demesi mümkün değildi. Peki mevzuat neyi emrediyordu? Jandarma cezaevinde meydana gelen bir olaya ancak cezaevi idaresinin yazılı yardım talebi halinde acil durumlarda ise sözlü ve bu durumda derhal yazılı hale getirilmek şartıyla cezaevine girerek olaya müdahale ederdi. 2803 sayılı yasanın 7/a maddesi görevin mülki yeni vali adına yapıldığını yazıyordu: Madde 7- Jandarmanın sorumluluk alanlarında genel olarak görevleri şunlardır. a) Mülki görevleri; Emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak ve kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenme151 görevli olan birliklerden öğrenilebileceğini kısaca anlattıktan sonra beraberce maltadan C blok koğuşuna girildiler. Savcılardan Cafer Koman suyun içinde yürümek zorunda kaldığını görünce o esnada eşlik eden infaz koruma memurundan çizme istedi. Hemen çizme getirildi. Aslında o su dolu denildiğinde koridorlar pek inanmışa benzemiyordu. Ama ayakları ıslanınca anlamıştı gerçekten her yer su içindeydi. Yürümek çok zordu. Koridorun ortalarına kadar el feneri ışığında bir gün önce koğuşlardan atılıp yakılan malzemelerden oluşan barikatın önüne gelindi. Öbür
tarafa geçmekte hayli güçlük çektiler. Koğuşlardan operasyon yapılan yani sol örgütlerden direnenler hariç diğerlerinde herhangi bir yanma ya da yıkılma olmamıştı. Hatta PKK koğuşunda o saatte savur hazırlığı yapılan koğuşun mutfağında peynir zeytin ve diğer kahvaltılıklar olduğu gibi duruyordu. Arkasında barikat kurulmuş ve direniş olan yerlerde yangın yıkım yaşanmıştı. Savcılar keşif yapacaklardı ama o ortamda yapmak istemediler. Gaz gözleri yakıyordu. Gaz maskesi takabilirlerdi isteseler ama istemediler. Hatta çıkmak istediler. Aslında adli soruşturma konusunda sadece onlar yetkiliydi. Yani o andan itibaren olay mahallini inceleyecek delilleri toplayacak her ne olduysa inceleyecek ve yasal gereğini yapacak olan kişilerdi. Olayyerindsydiler. Şimdi burası onlarındı. Belli ki burada yaşananlar Türkiye gündeminden hiç düşmeyecekti. Bunu herkes o zaman da biliyordu. Artık hukukun hakimiyeti olduğu işte o zaman belli olacaktı. Aslında sorulması gereken çok şey vardı. İlk soru neden operasyon yapılmıştı? MGK dahil, başbakan, bakanlar, cezaevi genel müdürü ve yeri geldiğinde İstanbul başsavcısı Bayrampaşa'da devlet hakimiyeti yok burayı tutuklular ele geçirmiş dememişler miydi? Cezaevinde o güne kadar isyanlar, cinayetler işlenmemiş miydi? Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği__ 152 Zeki Bingöl talara yani ana koridorlara açılan kapılarda yasaya aykırı olarak ikişer asker gardiyan gibi neden görevlendirilmişti? Kim istemişti bu gayri yasal durumu? Cezaevinde bu kapıların anahtarını açıp kapayacak iki memur bulunamamış mıydı da daha yirmi yaşında askerlik görevini vatan borcu olarak yapmaya gelmiş gençlere neden verilmişti? Bunları neden kimse sormuyordu? Eyüp'ten gelen savcılar bunları da tespit etmeliydiler. Peki aylardır gazete başlıklarında ve televizyonlarda açıklamalar yapan millet vekilleri, sivil toplum kuruluşları hatta AB.' den gelip tutuklularla görüşenlerin sonunda yaptıkları açıklamalar yalan mıydı? Aslında isyan yok muydu? Kim uydurmuştu bunları? Hepsi doğruydu. Dünyanın her yerindeki hukuka göre Bayrampaşa'da isyan vardı ve buna yasaya göre müdahale etmek gerekiyordu. Savcılar ve herkes iyi biliyordu insanlar geçmişi çabuk unuturlardı. Evet bu durumda savcılar bir tespit yapacaklardı. Yapmadılar. Onlar bir yazı ile jandarmaya ve cezaevi idaresine olay mahallinde arama yapmalarını ve bir tespit tutanağı tutmalarını yazılı olarak istediler. Cezaevi idaresi bunu yapabilirdi ama jandarmanın böyle adli bir görevi yoktu. Ama adli makamların emri vardı şimdi. Arama işi için Halkalı komando taburu ve Bayrampaşa taburu görevlendirildi. Aramadan önce olay mahalli filme alındı. Hatta gerekli yerlerden izin almış Mit ve emniyet görevlileri de sivil kıyafetle olay mahallini filme almışlardı. Çünkü DHKP-C 1978'den buyana ve özellikle 1996yılındaki ölüm orucu sonunda devletten aldıkları ödünler sayesinde karargah kurmuş, eğitim yapmış ve arşiv çalışmasına git153 sini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korunmalarını yapmak. Bu görevi ise nasıl yapacağı yönetmeliğin beşinci bölümünde 65 nci maddede yazıyordu: BEŞİNCÎ BÖLÜM: Ceza İnfaz Kurumu ve Tutukevlerinin Dış Korunması, Tutuklu ve Hükümlülerin Sevk, Nakil ve Muhafazası Ceza İnfaz Kurumu ve Tutukevlerinin Dış Korunması Madde 65 - Ceza İnfaz Kurumu ve Tutukevlerinin dış korunması Jandarmaya aittir. Bu yerlerde görev alacak birliklerin teşkilat, konuş ve kuruluşu Ceza İnfaz Kurumu ve Tutukevlerinin özellikleri dikkate alınarak Jandarmanın kendi kuruluş ve kadrolarında gösterilir.
Ceza İnfaz Kurumu ve tutukevlerinin korunmasına memur edilen Jandarmanın görevi; dışarıdan emniyet ve koruma tedbirleri almak, tutuklu ve hükümlülerin kaçmalarına meydan vermemekten ibarettir. Jandarmaların hükümlü ve tutuklularla görüşmeleri ve ilişki kurmaları, Ceza infaz Kurum ve tu-tukevinin içindeki işlere karışmaları yasaktır. Ceza infaz Kurumu ve tutukevinin içinde burada görevli olanlarca bastırılmayacak genel bir hareket ve kargaşa meydana geldiğinde Ceza İnfaz Kurum ve tutukevi müdürü veya vekili veya gardiyanların başvurusu üzerine Jandarma olaya müdahale ederek sükunu sağlar. Muhafız Jandarmalar hiçbir şekilde Ceza İnfaz Kurumu ve tutukevinin iç işlerinde ve gardiyanlık görevlerinde kullanılamazlar. Şimdi cezaevi jandarmaya yasada belirtilen durumun olmadığı halde yalandan mı yazı yazmışlardı? Yine cezaevinin malBayrampaşa Cezaevi Gerçeği mislerdi. Dursun Karataş için özel bir anıt koğuşu yapılmıştı. Belki de oradan başka hiçbir yerde böyle bir anıt yeri yoktu. Sinema salonunda toplantılar, törenler, seminerler ve piyesler düzenliyorlardı. Kira derdi yoktu. Aslında arayıp ta bulunmayacak bir yerdi. Bu durum sadece DHKP-C için değil orada bulunan başta PKK dahil bütün örgütler için aynıydı. Adli bölümde de durum farklı değildi orada da mafya aynı şeyi yapıyordu. Cezaevi cezaevi değildi ki. Yapılan arama ile ele geçenler sergilenerek basın mensuplarına gösterilecekti. Aslında bunların hepsi adli emanete alınması gereken şeylerdi. Ama nedense önce şov yapılmalıydı. Çünkü büyük başarı sağlanmıştı. Gerek jandarma gerek adalet bakanlığından böyle istenmişti. Arama yapıldı ve ele geçenler basına gösterildi o tarihte basında bu konuda çıkan haberler ise: Saltanatın resmi Hayata Dönüş Operasyonu'na sahne olan cezaevleri dün basma açıldı. Bayrampaşa Cezaevi'ne giren basın mensupları, terör örgütlerinin saltanatını görüntüledi. Hayata Dönüş Operasyonu'nun ardından yapılan aramalarda ele geçirilen saldırı amaçlı aletler ile çok sayıda örgütsel doküman basma gösterildi. Terör örgütleri DHKP-C ve TIK-KO'ya ait olduğu bildirilen malzemeler Bayrampaşa, Bursa, Malatya ve Ceyhan cezaevlerinde sergilendi. Hayata Dönüş Operasyonu'ndan sonra Bayrampaşa Cezaevi'ne giren basın mensupları, terör örgütlerinin saltanatını görüntüledi. Cezaevlerinde devlet hakimiyetini sağlamak için gerçekleştirilen operasyondan sonra dün Bayrampaşa Cezaevi basın mensuplarına gezdirildi. Operasyondan sonra terör örgütlerinin sürdüğü saltanat bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. Saat 13,00'de Bayrampaşa Cezaevine alınmaya başlayan basın 154 Zeki Bingöl mensuplarına altı grup halinde cezaevi gezdirildi. Operasyondan sonra Bayrampaşa Cezaevinin tam anlamıyla savaş alanına döndüğü gözlenirken, siyasi tutuklu ve hükümlülerin kaldığı C Bloktaki koğuşların tamamen yakıldığı ve pencere, kapıların paramparça edildiği duvarların yıkıldığı görüldü. Operasyondan sonra ele geçirilen malzemelerin terör örgütü üyelerinin Bayrampaşa Cezaevi'nde tam anlamıyla bir saltanat sürdüğü gözler önüne serildi. Cezaevinde ele geçirilen malzemeler, terör örgütü tarafından cezavinin bir karargah olarak kullanıldığını ortaya koydu, içeride, onlarca çamaşır makina-sı, buzdalabı, televizyon, uydu telefonu bulunurken, örgüt üyelerinin kendilerine has mutfak, çamaşırhane, banyo kullandıkları ortaya çıktı. Güvercin besliyorlar C Blok 14. koğuşda kalan DHKP-C'nin askeri kanat sorumlusu Ercan Kartal ve siyasi kanat sorumlusu Şadi Özpo-lat'm bulundukları yerin daha düzenli olduğu gözlendi. Siyasi tutuklu ve hükümlüllerin bulunduğu cezaevi avlusunda, büyük bir kulübe içerisinde güvercin besleniyor. Operasyon sırasında cezaevinde, 100 milyarlarca liralık hasar meydana geldiği ifade edildi. Kaleşnikofbulundu Operasyondan sonra cezaevinde elegeçirilen silahlar direnişin neden bu kadar uzun sürdüğünü gözler önüne serdi. Cezaevinde ele geçirilen silahlar şöyle:
"Delici dürtücü alet (101 adet), şarz cihazı (1 adet), çanak anten (1 adet), el yapımı çanak anten (1 adet), uydu cihazı parçası (1 adet), uydu alıcısı recevier (1 adet), çanak anten LMB'si (3 adet), adaptör (6 adet), tabanca (4 adet), tabanca 155 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_ 156 Zeki Bingöl gili yazılar tekrar gündeme gelmişti. İlginç bu sefer katliam yapıldığı yazıyordu. Basın karar vermişti tutuklular katledilmişti: Ama operasyondan önce basında çıkan bu haberler ne oluyordu peki? MİLLİYET Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici'nin "Bu işi çözenin ellerini öperim"sözleri manşet olmuş. Konu ölüm orucu. Beklenenin olmadığı, ölüm oruçlarının dün de sona ermediği belirtiliyor. HÜRRİYET istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici, mahkûmların taleplerinin çok ağır olduğunu söyleyerek, "Öyle istekler var ki Meclis onayı gerek." diye konuşmuş. Ölüm orucu için mahkumlar üzerinde baskı kurduğu ileri sürülen örgütlerin, ölüm oruçlarına son verilmesi için hükümete, başta F Tipi cezaevlerinin kapatılması, DGM'lerin kaldırılması gibi 10 ağır şart öne sürdüğü öğrenilmiş. Şimdi de katliam yapıldı yalan tutanak tutulmuş Savcı Cafer Koman ortaya çıkarmış gibi yazılar. Ya meclis geçmişte bu konuları görüşmemiş miydi? 1996'da: 81 inci Birleşim 23.7. 1996 Salı III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1- - Adalet Bakanı Şevket Kazanın, cezaevlerindeki mahkûmların eylemlerine ilişkin açıklaması ve CHP Ankara Mil157 şarjör (4 adet), mermi (7 adet), kaleşnikof tüfek (1 adet), ka-leşnikof şarjörü (4 adet), kaleşnikof mermisi (78 adet), kaleşnikof boş kovanı (57 adet), el yapımı ok atma silahı (7 adet), şırıngadan yapılmış ok bol adet, alev makinası mutfak tüpü (20 adet), elektronik daktilo (13 adet), klasitk daktilo (20 adet), el yapımı patlayıcı madde (22 adet), matkap el yapım (1 adet), İncil'leri bile var İncil, gazete arşivleri (alınteri ve atılım), demir testeresi (11 adet), el yapımı gaz maskesi (121 adet), tiner iki şişe, zehir 9 şişe, molotof kokteyl 4 şişe, bomba düzeneği (1 adet), sapan lastik (3 adet), demir sapan (14 adet), oksijen kaynağı ağzı (1 adet), uyuşturucu hap (8 paket), bubi tuuzağı (5 adet), tıbbi ilaç 1 ton 800 kilogram, afiş pankart (104 adet), ölüm orucunda kullanılan ensure bolmiktarda (yanmış), telsiz telefon bir tanesiyanımış (2 adet), çok sayıda vitamin hapı, beslenme maması, serum, tansiyon aleti, gözleme yapma aleti, uydu telefon" 'F' tipi olacak Bayrampaşa Cezaevi'nin taşınması ile ilgili planlar hız kazandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici, Bayrampaşa Cezaevi'nin F tipine nakledileceğini bildirdi. Çitici, "Önümüzdeki günlerde F tipi cezaevi için arsa aramaya başlayacağız. Bayrampaşa Cezaevi de F tipi cezaevine taşınacak." dedi. Eyüp'ten gelen üç savcının yazılı verdikleri emir gereği ele geçen malzemelerin, operasyon tutanakları, fotoğraflar, video çekimi ve suç teşkil eden yazılı belgeler hazırlanarak gönderildi. Aradan bir süre geçtikten sonra basında operasyonlarla ilBayrampaşa Cezaevi Gerçeği letvekili Önder Sav, DSP içe Milletvekili M. Istemihan Talay, RP İstanbul Milletvekili Ali Oğuz, ANAP Aydın Milletvekili Yüksel Yalova, DYP istanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğ-lu'nun grupları adına ve Çorum Milletvekili Hasan Çağlayan m BBP adına konuşmaları BAŞKAN — Cezaevlerindeki durumla ilgili olarak, Hükümet adına Sayın Adalet Bakanına gündemdışı söz veriyorum. Sayın Bakan buyurun. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; Sayın Başkanı ve Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Bugün, Sayın Başkanımızdan, iki aydan beri devam eden cezaevi olaylarıyla ilgili olarak gündemdışı bir konuşma talebinde bulunmuştuk; bu talebimizi kabul ettikleri için de kendilerine teşekkür ediyorum. Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; malumunuz olduğu üzere, diğer bakan arkadaşlarımla birlikte, görevi, 30 Haziran 1996 tarihinde teslim aldık. Teslim aldığımız tarih itibariyle, Türkiye'nin 562 cezaevinde 53 039 hükümlü ve tutuklu mevcuttu, bunhrm içerisinde de 8 961 'i Terörle Mücadele Kanunundan hükümlü ve tutuklu konumundaydı. Yine, bu tarihte, bu 562 cezaevinin 42'sinde, sadece terör suçlusu, mahkûmu veya zanlısı olarak bulunanların içerisinden, yani 8 961 kişi içerisinden 2 547'sinin protesto eylemi içerisinde oldukları tarafımızdan tespit edildi. Cezaevinde bulunan bu kişiler, süresiz, dönüşümlü açlık orucu şeklinde eylemlerini sürdürüyorlardı. Bu eylemler niçin başladı, neden başladı? Bunun araştırılması yapıldığı zaman, ilk önceleri, Diyarbakır Cezaevinde, PKK'nm 4 üncü kongresinde alınmış olan bir karar gereği başlatılan uygulama, daha sonra, 1 Mayıs 1996 tarihinde, işçi bayramında, Kadıköy'de meydana gelen olayların arkasından durumun vahameti görülerek, o gün gösterilere katılan kişilerin askerî kıyafetli ve fevkalade eğitimli oldukları görülerek ve 158 Zeki Bingöl bunların eğitiminin olsa olsa Bayrampaşa cezaevi veya Ümraniye cezaevi olacağı düşünülerek, 6Mayıs 1996 tarihinde Adalet Bakanlığından çıkarılmış olan genelgeler gösteriliyordu. Önce Ümraniye'de başlayan eylem, çok kısa bir zaman sonra Bayrampaşa Cezaevine, oradan Buca Cezaevine ve biraz önce ifade ettiğim gibi, 42 cezaevine, küçüklü büyüklü, yansımış durumdaydı. Bu eylemlerle varılmak istenen nokta, zahirde, 6 Mayıs genelgelerinin yürürlükten kaldırılması, Eskişehir Özel Tip Cezaevinin tamamen kapatılması istikametindeydi. Nitekim, göreve başladıktan bir gün sonra, cezaevindeki bu tutukluların veya hükümlülerin yakını olduğunu söyleyen aile temsilcileri beni ziyaret etti; onların haklarını takip ettiklerini iddia eden, ifade eden dernek temsilcileri beni ziyaret ettiler ve bu ziyaretlerinde, hep bu noktalarda taleplerini dile getirdiler. Bunun üzerine, bendeniz, Bakanlık yetkililerini, eylemlerin yoğunlukla devam ettiği cezaevlerinin bulunduğu yerin başsavcılarını Bakanlıkta topladım ve onlarla birlikte, genelgeleri, enine boyuna tetkik ettik. Genelgeler 9 taneydi. Bu 9 genelge içerisinde, aslında, 1 Mayıs olayları nedeniyle alınması lazım gelen tedbirleri içeren hükümler yer alıyordu, isabetli hükümlerdi bunlar; ancak, genelgeler dağınıktı; muhtelif tarihler itibariyle çıkarılmıştı, ifadeleri de biraz dağınıktı. O nedenle, bunların derli toplu bir hale getirilmesi zarureti hâsıl oldu ve biz, Adalet Bakanlığı olarak, bir yandan, dağınıklığı gidermek; bir yandan, içinde mevcut olan hataları düzeltmek -birazdan işaret edeceğim onlara- bir taraftan da, düşündüğümüz iyileştirici birtakım hususları uygulamaya koyabilmek için, bu, önceden çıkarılmış olan 9 genelgeyi yürürlükten kaldırarak, bunların yerine tek bir genelge yayımladık. Yayımladığımız bu tek genelgenin iki kısımdan ibaret olan bölümlerinin birinci kısmında, sadece terörle mücadele kapsamı çerçevesindeki tutuklulara uygulanacak muameleler; ikinci kısmında ise, bütün tutuklulara uygulanacak muameleler yer alıyordu. Şimdi, muh159 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği terem milletvekillerine arz etmem gereken fevkalade önemli bir nokta şudur: Cezaevleri, toplum olaylarında, kanunlara uymayanların, kanunları ihlal edenlerin bu ihlallerini önlemek amacıyla tutuklanarak konuldukları veya ihlalleri sabit olduğu takdirde, mahkûm edilerek cezalarını çektikleri yerlerdir; yani, devletin ve devlet yapısı içinde Adalet Bakanlığının kontrolü ve sorumluluğu altında olan yerlerdir; ama, şunu üzülerek ifade ediyorum; özellikle Bayrampaşa cezaevi ve Ümraniye cezaevi -hatta bir ölçüde Buca cezaevibu niteliğini kaybetmiştir; buralar bir cezayı çekme yeri değil, tamamen, terör eğitiminin yapıldığı merkezler haline gelmişti. Öyle ki, bendeniz göreve geldiğim zaman, cezaevinin demir parmaklıkları olarak bildiğimiz kısmın içine -özellikle Bayrampaşa'da-cezaevi müdürü giremiyor, müdür yardımcıları giremiyor,
baş gardiyan giremiyor, diğer korumalar giremiyor; kimse giremiyor. Cezaevinin iç yönetimi, - Bayrampaşa 'da ve Ümraniye 'de- tamamen orada bulunan Bayrampaşa'yı kastederek söylüyorum-850-900 civarındaki hükümlü ve tutuklunun idaresinde, onların yönetiminde. Böyle bir cezaevi teslim aldık ve inanıyorum ki, benden önceki arkadaşım da böyle bir cezaevi teslim aldı. Cezaevleri bu hale nasıl getirildi? Korumaların, rahatlıkla girebildiği, mahkûmları denetleyebildiği, mahkûmların isteklerini tespit edebildiği, ihtiyaçlarına cevap vermek için onlarayar-dımcı olabildiği ve devletin devlet olarak hizmetini gördüğü bu kurumlar, nasıl oldu da, bu durumdan, bugünkü acıklı hale geldi; bunun araştırması yapılıyor. Bunun araştırması, müfettişlerimizden oluşan kadrolarımızla, şu anda yapılıyor. Bu cezaevlerinin müdürleri, bu cezaevleri mümessil savcıları, bu cezaevlerinin koruma memurları, müfettişler tarafından, teker teker hesaba çekiliyor ve "buraya siz hâkimdiniz de, hâkimiyeti neden, nasıl elinizden kaçırdınız" diye soruluyor. Bunun, şu anda araştırması yapılıyor. Bunu, Yüksek Heyete arz etmek istiyorum. Tabiî, bu arada, bilhassa belirtmek istediğim, bu Zeki Bingöl tepkilerin nedeni; çıkarılmış olan genelgede ve benim de, arkasından, onları ortadan kaldırarak çıkardığım genelgedeki, Bayrampaşa, Ümraniye ve Buca Cezaevlerine artık yeni tutuklu ve hükümlü almama kararımızdır. Bugüne kadar bir eğitim yeri olarak kullanılan bu yerlere -tahliye olanlar ayrıldıktan sonra, sayı azalıyor-yeni hükümlü alınamadığı için, oradakiler, yetiştirecek, eğitecek yeni insan bulamıyorlar; işte, sıkıntı buradan kaynaklanıyor. O nedenle, biz, yeni genelgemizi tanzim ederken, bizden önceki Sayın Bakanın, genelgesinde isabetle tespit ettiği noktaları aynen koruduk. Şöyle ki, artık, istanbul Bayrampaşa Kapalı Cezaevine, Ümraniye Cezaevine ve izmir Buca Kapalı Cezaevine yeni tutuklu koymuyoruz. Bunun yanında, daha önceki genelgede, bundan böyle, tutukluların, Kartal'da yeni inşa edilmekte olan cezaevi tamamlanıncaya kadar -ki kasım ayında tamamlanacağını zannediyorum- diğer civar cezaevlerine konulması kararı alınmış; tabiî, o genelgede "diğer civar cezaevleri" dendiği zaman, bu, Sakarya'dan başlıyor Kütahya, Eskişehir, Kastamonu, İnebolu, Sinop'a doğru gidiyor. Oysa, bunlar, yargılanmaları devam eden insanlar; dolayısıyla, onları, yargılamak için Sinop'tan İstanbul'a getirmek fevkalade zordur. Söz konusu bu iller, aynı zamanda, istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinin yetki hudutları dışındadır. Biz, genelgemizde, Eskişehir Cezaevini de muhafaza etmek kaydıyla, bu kişilerin, daha doğrusu, bundan sonra tutuklanacakların ve genelge tarihinden itibaren tutuklanmış olanların, Sakarya Cezaevine, İzmit Cezaevine konulması konusunda bir karar aldık. Bunun yanında, tutukluların, cezaevlerinden mahkemelere götürülüp getirilmeleri konusunda da her türlü tedbirimizi aldık ve bunları, yine bu genelgemizde ifade ettik. Yine, tüm hükümlü ve tutuklular için; gidip gelmelerinde ve nakillerinde firarı önleyecek boyutları geçmemek şartıyla tedbir alınabileceğini ifade ettik. Tüm cezaevlerinde ve şu an161 160 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği da eylemlerin devam ettiği cezaevlerinde, üç öğün yemeğin mutlaka verilmesi gereğini vurguladık; eğer, verilen yemeği kabul etmiyorsa, tüm tutuklu ve hükümlülere, iaşe bedeli kadar başka bir gıda ikamesini dahi genelgemizde vurguladık. Yine, sağlık hizmetleri açısından; özellikle, eylemlerin yapıldığı cezaevlerinde, mutlaka, sağlık personelinin bulunması, bunun yanında, sağlık araçlarının -cankurtaranların, hasta arabalarının- bulunması gereğini ısrarla vurguladık. Bu hususta Sağlık Bakanımıza ricada bulunduk; gerektiği takdirde, sağlık hizmetleri açısından cezaevi doktorları belkiyeterli olamaz, bize yardım edin dedik. Eksik olmasınlar, onlar da, her an, bu konuda bizim yanımızda oldular. Bunun yanında, Adalet Bakanlığına şikâyet masası kurduk ve cezaevinin içerisinde, doğrudan doğruya Bakana mektup yazacak bir şikâyet mekanizmasını oluşturduk. Ziyaretçiler için, gelişlerinde gidişlerinde, onurlarını kıracak davranıştan kaçınılması konusunda ısrarda bulunduk; hatta, bir yenilik olarak, sadece Ramazan ve Kurban Bayramında veya bazı bayramlarda olan açık görüş günlerini,
her ay uygulanacak bir konuma getirdik. Cezaevindekiler, çocuklarıyla ve eşleriyle açık görüş yapabilecek. Bu genelge, biraz rahatlık meydana getirdi ve 2 547 olan protestocu sayısı düştü, düştü, düştü; 215'e kadar indi. Ancak, eylemcilerin elebaşıları, bu durumda, içerideki baskılarını artırdılar -biz, içeriye hâkim değiliz; ama, inşallah, er geç hâkim olacağız, akıllı, tedbirli hareketlerle hâkim olacağız- ve cezaevi içerisinde bazı hükümlüleri, baskı altında tutarak -kendi iradesiyle değil, tamamen kendi iradesi dışındaiçlerinden seçtikleri kişilere ölüm orucu tutturmaya başladılar. İşte, bu çalışmaları neticesinde, uyarıda bulunduk -bu cezaevi içerisindeki elebaşıların isimleri bizce malum, bunları tespit ettirdik- eğer, cezaevinde herhangi bir ölüm vaki olursa, bu ölümden, o elebaşıların sorumlu tutulacaklarını kendilerine ihbar ettik, kendilerini haberdar ettik. 162 Zeki Bingöl Bugüne kadar, gerçekten, bu cezaevlerinin içerisini ıslah etme bakımından birtakım tedbirler aldık. Ancak, onların beklediği şu: Biz, bu ölüm orucuna başlayan kişileri, onların elinden almak için operasyon yapalım, olay çıksın, katliam çıksın ve büyük olaylarla Türkiye 'nin gündemini meşgul etsinler ve Türkiye'nin huzurunu büsbütün bozsunlar... Şu anda bahsettiğim bu cezaevlerinde, hükümlüler, birbirleriyle cep telefonlarıyla konuşuyorlar, hatta, faksları var. Geçen gün, basın toplantısında örneğini gösterdim, birbirlerine faks çekiyorlar. Birazdan, faksın konusunu da, sizlere arz etmeye çalışacağım. İşte, geldiğimizde, böyle bir tabloyla karşı karşıya kaldık. Bir yandan da ölüm orucu tutmaya mecbur ediyorlar, mahkûm ediyorlar, baskı yapıyorlar; öbüryandan, duruşma günü gelen arkadaşlarını, duruşmada bulunmak üzere almaya gelen vasıtalara teslim etmiyorlar, vermiyorlar "gidemezsin " diyorlar, engelliyorlar. Şu anda yaptıkları bu. Cezaevinde -inşallah ayrı bir günde konuşuruz; bugün, bu konuyu tartışmak istemiyorum, münakaşa da etmek istemiyorum ölüm orucu tutan kişi, cezaevinin içerisinde bir demir parçasını kapıyor ve gardiyanları kovalıyor! Nasıl oluyor bu iş?!. Çok enteresan bir durum... Onun için, psikolojik yönden, cezaevi korumaları dahi fevkalade sıkıntılı durumda. Kamuoyuna karşı gösterdikleri istekler çok masum! "Bu eylemi neden yapıyorsunuz, niçin yapıyorsunuz?" denildiğinde, kamuoyuna karşı şunları söylüyorlar: "Efendim, tutuklular götürülüp getirilirken iyi muamele edilmesi." Ediliyor... "Mahkeme huzurunda hakaret edilmemesi." Edilmiyor... "Yasak olmayan gazetelerin sokulması." Sokuluyor... "iaşe bedellerinin yükseltilmesi." Yemek veriliyor, yemiyorlar... "Daktilo, kâğıt, yazışma malzemelerinin yasaklanmaması. " Yasaklanmaması ne demek, faksları bile var!.. "Tedavi işlemlerinin engellenmemesi." Hasta arabaları kapıda bekliyor, doktorlar kapıda bekliyor kendilerini tedavi etmek için... Bütün bunlar yapılıyor... Onların maksadı başka. Onla163 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği rm, birde, kamuoyuna yansıtmadıkları; ama, cezaevi yönetiminden istedikleri talepleri var: "PKK tutukluları için, savaş esirliği statüsünün kabul edilmesi" diyorlar, bizden bunu istiyorlar. "PKK'nın, tek taraflı olarak ilan ettiği ateşkes çağrısına cevap verilmesi; askerî operasyonlara son verilmesi; Türkiye'nin, Cenevre Sözleşmesine uyması; uluslararası gözlemci heyetlerin gelerek, savaşın sonuçlarına ve ihlallere ilişkin yerinde incelemelerde bulunması; Diyarbakır başta olmak üzere, cezaevlerindeki itirafçılık politikasının durdurulması; siyasî temsilciliğin kabul edilmesi; yasaklanmış da olsa bütün basılı eserlerin içeriye verilmesi... 38 tane madde bu. Ben, size bunu daha uzun uzun saymaya gerek duymuyorum. Şimdi, değerli arkadaşlarım, işte talepleri bu. Biz, bütün bu cezaevlerindeki olaylar karşısında, elbette, çok ciddî çalışmalar yapıyoruz. Adalet Bakanı olarak, geldiğim günden bu yana, mesaimin aşağı yukarı yüzde 60-70'ini tamamen bu konular üzerine hasretmişimdir. Önce, bu genelgeyi çıkardık; sonra bu genelgenin gereklerinin yerine getirilmesi konusunu takibe aldık; daha sonra, sağlık tedbirlerini uygulamaya başladık; her türlü tedbiri aldık. Eskişehir Cezaevine "tabutluk" deniliyor. Evet, Eskişehir Cezaevinin ilk halini bendeniz bilmiyorum; ama, Eskişehir Cezaevini yerinde görmek üzere Eskişehir
Cezaevine gittim. Eskişehir cezaevi, şu andaki durumuyla, birli koğuşları, ikili koğuşları, dörtlü koğuşları, altılı ve sekizli koğuşlarıyla, Batı standartlarının çok üstünde bir cezaevi, çok mükemmel bir cezaevi. Burası tabutluk değil. Yıllardan beri buranın "tabutluk" diye propagandasını yapanlar var; ama, bu propagandayı yapanların, Adalet Bakanlığının temin edeceği bir yöntemle, bir vasıtayla, lütfen, gidip Eskişehir Özel Tip Cezaevini görmelerini temenni ediyorum. Şimdi, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren sanıklardan, bu bir kişilik hücrelerde kalan bir kişi yoktur; hepsi altılık, sekizlik odalardadır, daha doğrusu 164 Zeki Bingöl koğuşlardadır. Tabiatıyla, başka bir mahzur var. Nedir o mahzur?.. Orada bulunduğumda yetkililerden sordum, öğrendim. Efendim dediler... Peki 1996'da bunlar için ne önlem alınmıştı? Düzeltilmiş miydi cezaevleri? Bayrampaşa'da huzur ve hukuk sağlanmış mıydı? 2000 yılına kadar basında çıkan: Cinayetler, isyanlar, yangınlar olmamış mıydı? Terör tutukluları ne istiyordu? Kendi yayınlarında istedikleri çok açıktı: 19 Kasım 'dan itibaren Ölüm Orucu direnişindeyiz! Taleplerimiz karşılanmcaya kadar Ölüm Orucu direnişimizi aynı kararlılıkla sürdüreceğiz!.. Kamuoyuna... Ümraniye, Bursa, Çankırı, Aydın hapishanelerinde kalmakta olan bizler, 20 Ekim 2000 tarihinden itibaren değişik hapishanelerde başlattığımız Açlık Grevi eylemimizi daha önce kamuoyuna ilan ettiğimiz taleplerimiz karşılanmadığı için 19 Kasım 2000 tarihinden itibaren Ölüm Orucu eylemine dönüştürdük. Taleplerimiz karşılanmcaya kadar Ölüm Orucu direnişimizi aynı kararlılıkla sürdüreceğiz. Ölüm Orucu Eylemimizin Talepleri: - F tipi hücre hapishanelerinin kapatılması, - 3715Sayılı Anti-Terör Yasasının tüm sonuçlarıyla kaldırılması, - Üçlü Protokolün iptal edilmesi, - DGM'lerin kapatılması, 165 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_ 166 Zeki Bingöl TKP(ML) Davası Tutukluları: Orhan Budak, A. İhsan Özkan, Erdal Çetinkaya, Ali Köçmen, Adil Kaplan, Özgür Koçak, Yusuf Karaca Aydm Hapishanesi'ndeki; DHKP-C Davası Tutukluları; Sinan Eren, Suat Karabulut, Burhan Gardaş Ulucanlar-Ankara, Adana-Kürkçüler, Aydın, Bartın, Bayrampaşa, Buca, Bursa, Ceyhan, Çanakkale, Çankırı, Ermenek, Gebze, Malatya, Nevşehir, Niğde, Uşak, Ümraniye... Hapishanelerindeki Süresiz Açlık Grevini sürdüren Tutuklu ve Hükümlüler adına; Sadi Özbolat, ökkeş Karaoğuz, Resul Ayaz Halledilen bir şey yoktu. Sonuçta Eyüp adliyesi sadece basındaki bu haberleri göz önüne alarak dava açmalıydı. Ama açılmamıştı. Basın en çok Savcı Cafer Koman 'ın hazırladığı keşif raporuyla jandarmanın yalanını ortaya koydu haberini yazıyordu. Bayrampaşa'da deliller yok edildi "Hayata dönüş" adı altında yapılan operasyonlarda 12 tutuklunun öldüğü Bayrampaşa Cezaevi, geçtiğimiz günlerde "deliller karartılabileceği" gerekçesiyle mühürlendi. Ancak katliamın en önemli delillerinden, "duvardaki mermi çekirdek-leri"nin operasyondan bir ay sonra'yokedilmişti. Tüm cezaevlerine yönelik düzenlenen operasyonlarda toplam 32 kişi öldürülürken, bunlardan 12'si Bayrampaşa Cezaevinde yaşamını yitirdi. En çok ölümün yaşanması nedeniyle gözler Bayrampaşa Cezaevine çevrilirken, operasyonun nasıl gerçekleştiğini 167 - Değişik tarihlerde Buca, Ümraniye, Diyarbakır, Ulucan-lar. Burdur hapishanelerinde arkadaşlarımızın ölümlerinden ve ağır yaralanmasından sorumlu olanların yargılanması,
- Rahatsızlıkları sabit olan, '96 Ölüm Orucu sonrası rahatsızlıkları süren, çeşitli saldırılarda yaralanan ve tedavi edilmeyen arkadaşlarımızın salıverilmesi, - işkencecilerin yargılanması, - Hakların demokrasi ve özgürlük mücadelesi önündeki tüm anti-demokratikyasalar iptal edilmeli, baskılara son verilmelidir. Bizler bu talepler için bedenlerimizi ölüme yatırdık, bu uğurda ölecek ama hücrelere girmeyeceğiz. Ümraniye Hapishanesi 'ndeki; DHKP-C Davası Tutukluları: Ahmet İbili, Ahmet Özde-mir, Er gül Acer, Yıldız Gemicioğlu, Zehra Kurtay, Ümüş Şa-hingöz, Zeynep Arıkan, Gülay Kavak, Mehmet Zincir, Muharrem Genç, Veli Güneş, Hasan Pınar, Osman Osmanağaoğ-lu, Ali Şanlı, Ali Rıza Demir TKP(ML) Davası Tutukluları; Durmuş Kurt, Mehmet Kerem, Cem Yıldız, Özgür Ayrılmaz, Yaşar Yağan TKİP Davası Tutuklusu: Servet Paksoy Çankırı Hapishanesi'ndeki; DHKP-C Davası Tutukluları: Hasan Güngörmez, irfan Ortakçı, Cihan Şeker, Temel Çağırtekin, Özgür Soner TKİP Davası Tutuklusu: Muharrem Kurşun Bursa Hapishanesi'ndeki; DHKP-C Davası Tutukluları: Erdal Arıkan, Murat Özde-mir, Mesut Örs Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_ 168 Zeki Bingöl Bugün dahi cevapları savcıdan başkası bilemez. Savcı operasyona katılanların isim listelerini istediğinde Bayrampaşa taburu kendisine tabur komutanı, istihbarat subayı, dört bölük komutanı başta olmak üzere diğer subay, astsubay, uzman jandarma, erbaş ve erlerin tamamı bildirilmişti. Ayrıca operasyona katılan birliklerin hangileri olduğu ise jandarma alay komutanlığından sorulması hususu belirtilmişti. Ama sadece Bayrampaşa taburu ve cezaevi görevlileri isim listesini göndermişti. Neden diğer birlikler bildirilmiyordu ? Halbuki Bayrampaşa taburu sadece çevre emniyetten sorumluydu. Ve de bir tane kurşun atmamışlardı. Buna rağmen savcılığın isteği üzerine taburun bütün silahları adli tıp kurumuna gönderilmiş ve incelenmişti. İşler karışıyordu. Kanunsuz bir durum mu vardı? Bir de tutulan tutanak mevzusu çıktı. Kim neden imzalamamıştı? Neden? 169 gizlemeye çalışan devlet delilleri bir bir kararttı: Operasyon sırasında ölen tutuklu ve hükümlüler öldükleri yerden farklı bir yere taşındı, koğuşların duvarları sıvandı, ateşli silahla hayatını yitirenlerin vücutlarındaki kurşunlar çıkarıldı... Katliamı gizlemeye çalışanların son marifeti ise, duvarlardaki mermi çekirdeklerini çıkarmak oldu. Bu durum, 19 Ocak 2001 tarihinde cezaevine giren ve Adli Tıp uzmanlarından oluşan heyetin hazırladığı keşif tutanağıyla ortaya çıktı. Tutanak, Adli Tıp Uzmanı Bülent Şam, Fizik İncelemeler İhtisas Dairesi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Üner, Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesi Yangın Araştırma Uzmanı Ayşegül Caymaz ve Eyüp Cumhuriyet Savcısı Cafer Koman 'm imzasını taşıyor. Peki operasyon 19 Aralık 2000'de yapılmıştı. Neden Savcı Cafer Koman 19 Ocak 2001 tarifine kadar keşif yapmadı da beklemişti? Kendisi operasyonun olduğu günün ertesinde gelmemiş miydi? Üç savcı olarak olay mahallini görmemiş miydi? Kendileri adli görevi olmayan cezaevi jandarmasına arama yapılması ve tutanak tutulması talimat yazısını imzalamamış mıydı? Olay yerini mühürleyip orayı emniyete aldırabilir ve hazır olduklarında aramayı bizzat kendisi yapamaz mıydı? Arama yapılması konusundaki talimat yazısında gerekçe olarak ne yazmışlardı? Makul muydu gerekçeler? Neden bu keşfi yaparken operasyona katılan personelin o güne kadar ifadesini almamıştı? Keşifte bu personelin bilgisine müracaat etmemişti? Neden aynı gün İstanbul başsavcılığından görevli gelen başsavcı vekili başkanlığında beş savcının düzenlediği tutanakları delil olarak dosyasına almamaktadır? Neden, neden...?
Neden başsavcı, cezaevi mümessil savcısı ve cezaevi müdürlerinin kayda aldığı operasyon gününe ait denetim defterindeki yazılanları dikkate almıyordu? 6. Bölüm Eyüp'ten adli soruşturma için gelen savcılar cezaevi idaresi ve jandarmadan arama yapılmasını istemiş ve bunun için Halkalı komando taburunun da katılımıyla arama yapılarak ele geçen malzemeler tutanakla tespit edilmişti. Daha sonradan Cezaevi idaresi bazı tadilatlar için aynı yeri yani C blokta yaptıkları boşaltma gibi faaliyetlerde de tabanca, dinamit lokumu ve başka malzemelerde bulunmuştu. Tabi bunlar da kayıtlara alınarak Eyüp adliyesine adli gereği ve İstanbul Adliyesine idari gereği için gönderilmiştir halen kayıtları muhafaza edilmektedir. Tutanak hazırlanması görevi yüzbaşı Z. ye verilmişti. Bu görev tabur komutanı binbaşı D. E. tarafından verilmişti. Kendisi de operasyonda görev almıştı. Esas itibari ile koordinasyondan sorumluydu. Birliklerin yerini alması, gelişmelerden komuta merkezine bilgi vermek ve operasyonu videoya kayıt etmek gibi görevleri vardı. Başsavcı F. Ç.'nin isteği üzerine tutuklulara teslim olun çağrısı yapılacaktı. Bu ise operasyonun başlaması anında gündeme gelmişti. Hemen hazırlandı. İki adetti. Başsavcının isteği üzerine okunacak metin PKK koğuşlarına farklı olacaktı. Onlara farklı olarak operasyonun PKK ya karşı yapılmadığı yazıyordu. Diğeriyle aynıydı geri kalan. Bu da adli dosyasına konmuştu. Adli dosyada tutukluların kendi el yazılarıyla patisine hitaben yazdıkları dilekçeler de konmuştu. Bu dilekçede partisinin 170 Zeki Bingöl kendisine vereceği görevi yerine getireceği ve eğer bir müdahale olursa yada kendi inisiyatiflerinde yapacakları cezaevini ele geçirme eyleminde kendisine ne görev verildiği ve ne yapacağını hangi silahı kullanacağı canı pahasına başaracağı özetle yazmaktaydı. Ajandalardan birinde bu eylem planlarında ekiplerin kimlerden oluştuğu, ekiplerin görevi ve hal tarzları ve kullanılacak silahları yazmaktaydı. Kimlerin cezaevinde hangi eğitimi gördüğü eğitim konuları ve eğitim dokümanları ele geçmişti. Eğitim konuları arasında bomba düzenekleri, birçok silaha ait bilgiler, yapılan eylemler ve hatalar suikast gibi. Ama dokümanlarda halk adına cezalandırma olduğu yazıyordu. Daha başka dokümanlarda vardı. Ajandalarda anılar hatıralar yazıyordu. Birçok eylemin iç yüzü öğrenilecekti. Bunlar da savcılıkça incelenmeliydi. Ama incelenmedi. Bir ara jandarma alay komutanlığı, emniyet müdürlüğü ve MİT'ten oluşan bir ekip tasnif ve değerlendirme için çalışma başlattılar ama jandarma bölge komutanı o sıralarda emniyet müdürlüğünün bir operasyonda jandarmayı ortak etmediği için bu çalışmayı durdurduğu ve tekrar dokümanları cezaevine göndermişti. Ama sebebi söylenti olarak kalmıştı. Basında menfi haberler çıktıkça jandarma genel komutanlığı neden böyle oldu niye öyle yazıyorlar diye soruyorlardı. Hemen cevap hazırlayın diyorlardı. Bir ara jandarma bölge komutanı general E. H. sözlü verdiği emirle operasyon harekat emrini toplattı. Ama yüzbaşı Z. buna karşı çıktı. Neden toplatıyorsunuz diye ve de vermedi halen tabur kayıtlarında mevcuttu. Hazırlanan tutanak adliyeden sonra basına yansıdı. İmzalar eksikti. Evet doğruydu. Ama basında imzalamayan sadece iki kişiden bahsediyordu. Aslında bir kişi daha imzalamamıştı. Tabur komutanı binbaşı D. E. 171 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_ 172 Zeki Bingöl lerin isimleri bildirilmemişti. Bildirilen isimler ve birlikler operasyona dışardan destek ve emniyet görevi verilenlerdi. Birde cezaevi personeli operasyonla hiçbir ilgisi yoktu. Onların da isim listesini istemişti savcılık. Bu işte bir gariplik vardı. Basında savcıların imzadan imtina ettikleri haberi yayınlanınca bölge komutanı general E. H. yüzbaşı Z.'yi çağırmıştı. Makamında bunun nedenini sorunca yüzbaşı durumu anlattı. Bunun üstüne general, alay komutanı albay H. İ. T. çağırttı. Ona
bak senin tabur komutanın imzalamamış dedi. Sonra Onu da çağırdılar ve savunmasını aldılar. Cevap olarak özetle unuttuğunu operasyona katılanların listesinde en başta kendi adını yazdığını hatta evrakların savcılığa gönderme üst yazısında da kendisinin imzası olduğundan bahsetmişti. Ceza olarak ne verildi belli değildi. Ya da nasıl değerlendirildi. Ama çok garipti harekat emrini imzalayan general emri toplatıyor. Operasyona katılan birlikler isimlerini savcıdan saklıyordu. Hatta başsavcı bile imzalamıyordu. Çok garipti. Belli ki hepsi DHKP-C'den korkuyorlardı. Operasyon günü Amasya 66 ncı tugay komutanı general ilk ölüm haberleri gelmeye başlayınca o da hemen gitmişti. Yani hiç kimse adının operasyon evraklarında geçmesini istemiyordu. / Neden istemiyordu? Öldürülebilirlerdi. Örnekleri çoktu. Peki tutanağı imzalayanlar korkmuyor muydu? Onlar aslında diğer korkanların korktuklarını bilmiyorlardı. Savcılar kendi yapmaları gereken işi jandarma ve cezaevi 173 İmzası olanlar yüzbaşı Z. ve dört bölük komutanı ki biri o yıl tayin olduktan sonra yeni birliğinde kalp krizi geçirmiş vefat etmişti. Diğer imzası olan da kapalı cezaevi müdürüydü. Tabur komutanına tutanak yüzbaşı Z. tarafından arz edilmiş o da jandarma genel komutanlığının operasyona katılan diğer birliklerin isim listesi verilmemesini sadece cezaevi taburunun isim listesinin verilmesini istemelerine kızmıştı ve imzalamayacağını söyledi. Başsavcı F. Ç. ise tutanak kendisine arz edildiğinde "beyefendi operasyonu ben yapmadım ki" demişti ve imzalamadı haliyle cezaevi mümessil savcısı F. K. da imzalamadı. Hazırlanan adli dosya dört klasör tutuyordu. Jandarma genel komutanlığından harekat başkanı tümgeneral O. O. gerek Ümraniye gerekse Bayrampaşa cezaevi operasyon adli dosyasını görmek istemişti. Asayiş şube müdürü yarbay ... yüzbaşı Z. Ümraniye bölük komutanı olmak üzere dosyalarla askeri kartal araba ile jandarma genel komutanlığına gittiler. İlk olarak Güvercinlik'te kurmay albay A. ile görüştüler. Görüşmede Ankara özel harekat komutanı albay B. E. de vardı. Ben operasyona katılanların isim listesini vermem diyordu. Kızgındı. Başta sizin adınız geçmeyecek kayıtlarda demişlerdi diye söyleniyordu. Sonra genel komutanlığa gittiler ve tümgeneral O. O. gece saatlerinde odasında kabul etti. Bizi emretmişsiniz diye odasına girdiklerinde general televizyonun uzaktan kumandasıyla haber kanallarını çeviriyordu. Bir süre sonra neden geldiniz, neyle geldiniz gibi sorular sordu. Askeri araçla geldik diye cevapladı yarbay. General buna biraz kızdı. Ama başka neyle gelebilirdiler ki? Emir verdi sadece cezaevi birliklerinin isimleri savcılığa bildirilecekti. Dosya bu şekilde savcılığa gönderildi. İmzalar ve isimler eksik. Ama operasyonun sıcak çatışma bölümünde olan birlikBayrampaşa Cezaevi Gerçeği idaresine yaptırmış ve sonrada onların yaptıklarının yanlış olduğunu ortaya koyarak böylece bütün kin ve nefretin kolay hedef olan bu kişilere yönlenmesi sağlanmış olacaktı. Savcılar tutulacak tutanakta imza hanesinde isim olmasın demişlerdi. Sicil numarasında da değişiklik yapılabilir demişti. Öyle de yapıldı. Burada şunu da söylemek lazım eğer cezaevine müdahale etmek yanlış ve suç idiyse o zaman emri verenler yargılanmalıydı. Eğer cezaevine müdahale etmek doğruysa o zaman emri verenler çıkıp evet doğruydu demeliydi. Her iki haldede münferit suç işleyen oldu ise mutlaka yargılanmalıydı. Ama yargılanmadan katliamcı ilan edildiler. Oysa sadece yetkili mercilerin emri üzerine sadece verilen emirleri yapmışlardı. Bu konularla ilgili yazılar basında bir biri ardına çıkıyordu: Önce Milliyet (30 Haziran) sonra Radikal'de (2 Temmuz) yer alan iki haber, her şeye rağmen bu ülkede de gerçeğin peşinde koşan ve ulaştığı gerçek ne kadar rahatsız edici olursa olsun cesaretle yazan gazeteciler olduğunu gösterdi. 19 Aralık 2000'deki cezaevi operasyonuna ilişkin Adlî Tıp raporunu yayımlayarak,
ogün Bayrampaşa Cezaevi nde, yetkililerin iddia ettiklerinin tersine gerçek bir katliam yaşandığını kanıtlayan Milliyet'i (Gökçer Tahincioğlu) ve Radikal'i (Ahmet Şık, Adnan Keskin, ErtuğrulMavioğlu) kutluyoruz. Ama, öğünlerde, yetkililerin iddialarını hakikat hükmünde sayfalarına aktaran gazetelerin başında Milliyet'in geldiğini de unutmamak gerekiyor. Büyük basının (Radikal hariç) o günlerdeki korkunç haberciliğini hatırlamak ister misiniz ? "işte 'Hayata Dönüş'ün gizli kalan gerçeği... Bayrampaşa 'da silahlı bir direniş olmadı... " 174 Zeki Bingöl Milliyet yazıişleri, Gökçer Tahincioğlu 'nun haberini bu başlıklarla duyurdu okurlarına... Tahincioğlu, 19 Aralık 2000'de gerçekleştirilen "Hayata Dönüş" operasyonunun ardından, 22 Aralık 2000 -19 Ocak 2001 tarihleri arasında Bayrampaşa Cezaevi'nde inceleme yapan dört kişilik bilirkişi heyetinin raporuna dayandırıyordu haberini. Devam sayfasında "İşte Hayata Dönüş'katliamı" başlığıyla verilen haberin birinci sayfa spotları şöyle: "Ölüm oruçlarını bitirmek için yapılan Hayata Dönüş Operasyonu'nda Bayrampaşa Cezaevinde 12 mahkûm hayatını kaybetmişti. Günlerce tartışılan operasyondan sonra düzenlenen tutanakta ölümlerin, mahkûmların silahlı direnişinden kaynaklandığı, bazı mahkûmların arkadaşları tarafından vurulduğu iddia edilmişti. "Ancak bilirkişi ve otopsi raporları bu tutanakları yalanladı. Rapora göre, mahkûmların silahlı bir direnişi olmadı. Ölümlerin çoğu, aşırı şekilde atılan gaz bombalarının neden olduğu yanıklardan, 100 metre uzaktan ateş edilen silahlardan ve bıçakla yaralanmalardan kaynaklandı." Radikal: "Gerçeğe dönüş" Operasyon günlerinde, aşağıda aktaracağımız devlet ma-nüpilasyonundan uzak durmayı başarabilmiş birkaç gazetenin başında gelen Radikal, haberi iki gün sonra ama çok daha geniş ve işlenmiş olarak verdi. Adli Tıp uzmanlarının raporunun ele alındığı manşet haber Ahmet Şık imzasını taşıyor. Başlık ve spotları aktaralım: "Adli Tıp uzmanları, 'Hayata Dönüşün içyüzünü yazdı... Gerçeğe dönüş... Rapor, 'K^laşnikofla ateş ettiler, kendilerini yaktılar' diyen Bakan Türk'ü yalanlıyor: Koğuşlardan ateş edilmemiş. Öldürücü dozun çok üzerinde gaz bombası kullanılmış... 12 kişinin öldüğü Bayrampaşa Cezaevi'ne ilişkin res175 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği mî rapor: 'C-l koğuşunda (altı kadının yandığı) patlayanlar hariç 45patlamamış bomba vardı. Bu koğuşta 35gram bomba maddesi bulundu. Oysa üstlerinde, insan veya yanıcı madde olan yere atmayın, uyarısı var... Silah atışları idari kısımdan, çatılardan ve mazgallardan yapılmış. İki av tüfeği fişeği bulundu, mahkûmlara ait av tüfeğine rastlanmadı.' Adalet Bakanı Türk, mahkûmların Kalaşnikofla ateş ettiğini, ölenlerin de kendilerini yaktığını söylemişti." Radikal'in manşet haberi, Adnan Keskin'in istanbul Başsavcısı Çitici'nin operasyon tutanağını imzalamadığını ("içeride tam neler yapıldığından haberim yoktu. Görmediğim için de imzalamadım ") ortaya koyan haberi tarafından destekleniyor. Ertuğrul Mavioğlu da, altı mahkûmun öldüğü C-l koğuşundan ağır yaralarla kurtulan Ebru Dinçer'le görüşmüş: "Tavanda delik açıp üzerimize gaz bombası yağdırdılar. Silahla da tarıyorlardı. Elimi başıma götürdüğümde derimin sıvı gibi eridiğini gördüm. Alev yoktu. Kimyasal madde olabilir. Milliyet ve Radikal'in haberlerini böylece özetledikten sonra, biraz da eski günlere gidelim... (Dileyen okurlarımız haberlerin tümüne de göz atabilir... Milliyet: İşte 'Hayata Dönüş'katliamı... Ve Radikal: Gerçeğe dönüş) Devlet kaynaklı bilgiler de doğrulanmadığı sürece "iddia "dır Medyakronik'in başından beri belki üzerinde en fazla durduğumuz tema, devletgazeteci ilişkileri... Her fırsatta, dünyanın bütün devletleri gibi Türkiye Cumhuriyeti devletinin de gazetecileri kullanarak kamuoyuna istediği mesajları vermeye çalıştığını, bu amaçla her türlü manüpilasyona başvurabileceğini ve
başvurduğunu; bu nedenle gazetecinin devlet kaynaklı haberlerde birinci refleksinin "kuşku " olması gerektiğini vurguluyoruz. 176 Zeki Bingöl Türk gazetecileri, nedense, resmî sıfatı olan kurumlardan kaynaklanan doğrulanmamış bilgileri "iddia " rezerviyle aktarmayı bir türlü içine sindiremiyor ve çoğu durumda kafalarını taşa vuruyor. "Hayata Dönüş"operasyonu sırasında yazılanlar ve bugün gelinen nokta, sadece bir örnek. Bakalım o günlerde neler yazılmıştı... Bu fasıla tabiî ki Milliyetle ve onun ünlü "Sahte oruç, kanlı iftar"manşetiyle başlamak lazım. Operasyonun hemen ertesinde şöyle yazmışız Medyakronik'te: "Milliyet, manşetinden büyük küçük haberine kadar bugünün gazetecilik yüksek nişanını hak eden gazetesi. Gazetenin manşeti ramazanda olmamız hatırlanarak yaratılmış: 'Sahte oruç / Kanlı iftar'. Manşetin içine bir bant yerleştirilmiş. Şöyle bir şey: 'Tantan Milliyete açıkladı: Ölüm orucu yapıyoruz diye kandırdılar. Hastaneye kaldırılanların çoğu sağlam çıktı'. Tantan'm açıklaması tabii ki önemli ve haber değeri taşıyor. Ancak bu açıklamanın başka bir yere değil de manşet içine yerleştirilmesi (manşeti de hatırlayınca) gazetenin de bu fikirde olduğu izlenimini (hem de kuvvetle!) veriyor. Ve ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: (Milliyet'e göre) Her şey sahte, 'oruç' da, 'ölüm orucu' da... Birinci sayfanın fotoğrafında jandarmanın kollarında dışarı taşman bir mahkûmu görüyoruz. Fotoğ-rafaltmm başlığı şöyle: 'Jandarma içeri çatıdan girdi, mahkûmları kapıdan çıkardı'. Bir 'hoşluk' olsun diye tasarlanmış olsa gerek. Fotoğrafaltında şöyle cümleler var: 'Ancak, ölüm orucu tuttuğu sanılan birçok mahkûmun, turp gibi olduğu görüldü.' Dikkatinizi çekeriz, 'turp gibi' olmaktan söz etmekte gazete. Olabilir, mutlaka bu deyim de bir 'hoşluk' olsun diye kullanılmıştır. Milliyet'in birinci sayfasında bir 'hoşluk' daha var: "Bahkördek havuzları / Bayrampaşa 'da lüks içinde yaşayan örgüt liderlerinin kendilerine balık ve ördek havuzu yaptırdığı bildirildi." Başka bir ayrıntı var mı diye merak ediyorBayrampaşa Cezaevi Gerçeği 178 Zeki Bingöl nabilir. Ama bu tarzda mı? Bütün düzlemler içice, daha doğrusu birbirine karışmış... Adı 'Hayata Dönüş Operasyonu'ymuş ve medya bu adı ona çok yakıştırmış... " Sorun, değer yargısı iletme noktasından somut olguların aktarılmasına kaydıkça daha da büyüyor... Adli Tıp raporuyla yeniden gündeme gelen iki olguyu gazetelerin nasıl haber-leştirdiğine bakalım... "Bizi ateşe verdiler"ne demek? Yetkililerin, "Bayrampaşa Cezaevi'nde bulunan tutukluların kendi kendilerini yaktıkları "iddialarının gazetelerde çarşaf çarşaf yer aldığı 20 Aralık günü, gazetelerin çoğu bir fotoğraf yayımladı: Ünlü C-l koğuşundaki mahkûmlardan Birsen Kars, ambulanstan inerken, "Hepimizi yaktılar" diye bağırmıştı. Peki, gazetelerimiz bu olguyu nasıl haberleştirdi? 20 Aralık tarihli Medyakronik'ten okuyalım: "Bayrampaşa Cezaevi'nde kendini yakan tutuklulardan Birsen Kars, hastaneye kaldırılırken, gazetecilere, 'Hepimizi yaktılar!' diye bağırdı... Yetkililerin, 'Bayrampaşa Cezaevi'nde bulunan tutukluların, kendi kendilerini yaktıkları' iddiaları ortadayken söylenen bu sözlerin önemi açık değil mi? Peki, kaç gazete duyurdu okurlarına? Sayısının çok olmadığını biraz sonra göreceğiz. Ama önce, 'birinci kaynak 'tan elde ettiği bu habere yüz çeviren gazetelerin, doğruluğu şüpheli dört haberi 'iddia' rezervini dahi koymadan aktardıklarını hatırlatalım. Haberlerin başlıkları şöyle: 'KalaşnikoFla ateş açtılar...', 'Örgüt şefi telefonla emir verdi: Birini yakın, düşmana verin...', 'Ümraniye'de savaş provası... Ölüm orucunu sona erdirmek için yapılan müdahaleye 179 sanız, boşuna beklemeyin çünkü yok. "Balık-ördek" haberi bundan ibaret. Gazete ısrarcı mı ısrarcı. İç sayfalarda devam ediyor: 'Eylemciler sağlam çıktı
/Muayene edilen bazı eylemcilerin ölüm orucunda olmadığı anlaşıldı'. Başlıkta 'çoğu'sağlam, içerde 'bazıları' sağlam... Olsun, tutarlı olmak gibi bir zorunluluğumuz mu var, serbest değil miyiz?" Milliyet, bir gün sonra da "Hayat güzeldir" manşetiyle çıkmış. O manşet üzerine yazdıklarımız ("İmdaaaat, Milliyet çıldırdı ") bugünden o güne bakınca (hele ki Milliyet'in haberini okuduktan sonra) doğrusu az bile görünüyor. "Milliyet 'Ölüm orucu yapanlara yaşama çağrısı' olarak 'HAYAT GÜZELDİR'manşetini attı. Gazetenin altbaşhğı da aynen şöyle: Devlet Ümraniye'deki direnişi kırmak için megafonla böyle seslendi: 'Her şeye rağmen yaşamak güzel şey', 'Sevdiklerinizi ölüme itmeyin'. Medyanın 'ezici çoğunluk'u 'Devlet krizi'geçiriyor... Ülkedeki medya, tarihinin en trajikomik dönemlerinden birisini yaşıyor. Milliyet bu yolda refiklerini sollamayı başardı. Cezaevlerinden onlarca ölü ve yüzlerce yaralının çıktığı bir günde Milliyet'in 'HAYAT GÜZELDİR' manşetinde karar kılması ideolojik, politik ya da ekonomik temelde aklın alabileceği nedenlerle açıklanamaz. Bambaşka, yepyeni bir analize ihtiyaç var. Bizce Milliyet çıldırdı... 'Hayat güzeldir'. Evet evet haklısınız... 'Sevenler de kanatlıdır'... "Gazetelerin büyük çoğunluğu 20 Aralık günü daha bir tatsız. Dillerinin, üsluplarının, tarzlarının, yaklaşımlarının hiç mi hiç tadı yok. Medya cezaevlerinin başına buyruk kalmamasını tabiî ki isteyebilir. Ama bu tarzda mı ? Medya şiddeti araç olarak kullanan örgütlerin eylemlerine tabiî ki karşı çıkar. Ama bu tarzda mı? Medya 'ölüm orucu'nun engellenmesinde tabiî ki taraf olabilir. Ama bu tarzda mı? Medya hukuk devleti kurallarının her kuruma olabildiğince yerleşmesini tabiî ki savuBayrampaşa Cezaevi Gerçeği 180 Zeki Bingöl Tekrar soralım: Birsen Kars'ın sözlerinin haber değeri olduğuna inanmıyor mu, onu aktarmayan gazeteler? Tabiî ki inanıyor. Ama koymuyorlar. Buna düpedüz 'haber gizleme' denir. Dikkat ediniz: Gazetelerin "vermemeyi" tercih ettiği şey bir yorum, bir kanaat değil... Somut bir olgudan, üstelik "haber'i yeniden değerlendirmeyi gerektiren çok önemli bir olgudan söz ediyoruz. Amacı gerçeğe ulaşmak olan bir gazeteci böyle bir gelişmeyi görmezlikten gelebilir mi? Okuruna "gerçek"yerine kendisinin kurguladığı bir "gerçek"i aktarmak isteyen gazeteciliğin geldiği yer işte burası... Manipülasyon, gazeteciyi işte bu tür bir kişi haline getiriyor. Milliyet, bu somut olgunun haberleştirilmesinde de öbür gazetelerin bir adım önündeydi. Sadece bu gazetemiz, fotoğrafın altına şöyle yazdı: "Arkadaşlarını suçladı: 'Bizi yaktılar.'" Hürriyet ve Sabah'm "vahşeti anlatan asker"i aynı! Mahkûmların "kendi kendilerini yaktıkları" biçimindeki devlet iddiası, Türkiye 'nin en büyük iki gazetesi Hürriyet ve Milliyet tarafından "özel" bir haberle taçlandırıldı. Bu iki gazetemiz, "Operasyon sırasında kendi kendilerini yakan mahkûmları bizzat görmüştü" ve bu deneyimini gazetecilere aktarıyordu. Çok tuhaf "özel" haberlerdi. Okuyunca siz de hak vereceksiniz: "Aralarında Radikal ve Yeni Binyıl'ın da bulunduğu bazı gazeteler, 'cezaevi operasyonları sırasında kendi kendilerini yakan' tutuklu ve mahkûmlarla ilgili soru işaretlerine dikkat çekti. Aynı gün televizyonlar, Türkiye Barolar Birliği'nin bu kuşkularla ilgili olarak Adalet Bakanlığına başvurduğunu ve daha geniş açıklama istediğini duyurdu. işte tam böyle bir günde iki büyük gazetemiz 'çok özel' bir haberle çıktı. Hürriyet'e göre, Bayrampaşa operasyonuna katılan bir asker Hürriyet'e konuşmuş ve içerdekilerin kendi kendilerini yaktığını gözleriyle gördüğünü açıklamıştı. uzun süre direnen Ümraniye Cezaevinde, militanların bu eylemin provasını tiyatro sahnesinde yaptıkları ortaya çıktı...', 'Eski DHKP-C'li Semra Duyar: Zorlama ile oruç tuttuk. ' Ayrıntılara geçmeden önce hemen belirtelim: Bu haberlerin hepsi doğru olabilir... Ama hepsi yanlış da olabilir... Öyleyse gazeteci ne yapmalı? Dün söylediğimiz gibi: 'Eline geçen malzemenin çarpıcılığma pabuç bırakmamalı, doğruluğundan emin olmak için çırpınmak ' Öyle mi yaptı gazetelerimiz? Tek tek ele alalım...
'Bizi, altı kadını diri diri yaktılar' O sahneyi, bir kez CNNTürk'te, bir kez de ATV'de gördük, daha sonra televizyon görüntülerinde rastlayamadık. Oysa çok çarpıcıydı; kendini yaktığı söylenen mahkûmlardan biri, Birsen Kars, ambulanstan inerken gazetecilere şöyle seslenmişti: 'Bizi, altı kadını diri diri yaktılar.' O fotoğraf, 20 Aralık tarihli gazetelerin çoğunda var. Ama fotoğrafın altına, bu sözleri yazan gazete sayısı sadece üç: Yeni Binyıl ('Hastaneye kaldırılan kadın mahkûmlardan biri, gazetecilere 'bizi ateşe verdiler' diye haykırdı'), Yeni Gündem ('Birsen Kars, hastaneye kaldırılırken, 'Çıkarılan yangında 6 kişiyi diri diri yaktılar' diye bağırdı) Radikal ('Haseki Hasta-nesi'ne getirilen yaralı bir kadın mahkûm, 'Bizi, altı kadını diri diri yaktılar' diye bağırdı). Fotoğrafı yayımlamayan, ama bu sözlere yer veren gazeteler olduğu gibi (Evrensel), Fotoğrafı (ya da benzer fotoğrafları) yayımlayan ve fotoğraf altına bu sözlerin yerine başka şeyler yazan gazeteler de vardı: Hürriyet ('Örgütyaktı, jandarma kurtardı'), Sabah ('Kendilerini ateşe verdiler... Bayrampaşa 'da kendini yakan eylemci zorlukla hastaneye götürüldü. Her tarafı yanan eylemci ambulanstan zorlukla indirildi'), Akşam ('Yürüyen çıraya döndü... 'Yakın 'emri verdi... '), Star ('Ölüm orucundakiler tek tek kendilerini yaksın ! Sonuç: İşte bu...'). 181 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Aynı tarihli (21 Aralık) Sabah'ta da şu haberi okuduk: 'Vahşeti tanık asker anlattı: Örgütçüler tiner döktü, ateşe verdi.' İki haberi ayrıntısıyla okuyunca, iki gazetenin askerinin aynı asker olduğu açık bir biçimde çıkıyor ortaya. Bu tuhaf durumla ilgili sorulara geçmeden önce, 'askerin iki gazetedeki ifadelerini aktaralım... Hürriyet: "C Blok'a girip, teslim olmaları için anons yaptık. PKK'lı-lar teslim oldu. Diğerleri direndi. Operasyon başladı. Teröristlerin bulunduğu bölümde bombalar patlıyor, otomatik silah ve tabancalarla ateş ediliyordu. "Örgüt liderleri, bize saldırmaları için militanlara talimat yağdırıyorlardı. Bizi en çok dehşete düşüren, örgüt liderlerinin, militanların üzerine benzin dökerek bizzat kibriti çakma-sıydı. "Alev alev yanan militanlara uzaktık, müdahale edemedik. DHKP-C'nin Cezaevi Askeri Kanat Sorumlusu Ercan Kartal ve siyasi kanat sorumlusu Şükrü Özpolat'ı bir koğuşta kıstırdık, hemen ellerini kaldırıp teslim oldular." Sabah: "Önce C Blok'una girip 'Teslim ol' çağrısı yaptık. PKK'lı-lar gelip teslim oldu. Diğerleri ise direndi. Otomatik silah ve tabancalarla ateş açtılar. "Örgüt liderleri sürekli talimat veriyordu. Bir ara dehşetten donup kaldık. Örgüt elebaşıları, militanların üzerine tiner döküp kibrit çakıyordu. Alev alev yanan militanları üzerimize gönderiyorlardı. Sonunda DHKP-C'nin liderleri Ercan Kartal ile Şadi Özpolat'ı bir koğuşta sıkıştırdık. Hemen teslim oldular. " 182 Zeki Bingöl Notlar, sorular... • Hürriyet ve Sabah gazetesi muhabirleri, haberlerinin kaynağı olarak gösterdikleri askerle birlikte mi görüştüler? • Eğer öyleyse, aradaki küçük ifade farklarını nasıl açıklayacağız? Hem zaten Sabah'm haberinde Hürriyet'te gördüğümüz "bize konuştu"gibi bir kayda rastlamıyoruz. • Geriye tek bir ihtimal kalıyor: Her iki gazete de "asker "i değil ama, "askerin ilettiği metni"gördüler, küçük değişikliklerle yayımladılar. Aklımıza başka bir ihtimal gelmiyor." "Kalaşnikof" meselesi... Adli Tıp raporuyla ortaya çıkan ikinci gerçeğe, olaylarda mahkûmların uzun namlulu Kalaşnikof kullandığı iddiasına gelince... Dediğimiz gibi, bu bir iddia; devlet yetkilileri tarafından öne sürülüyor. Peki, mesela Türkiye 'nin en büyük gazetesi nasıl vermiş acaba bu haberi? Aynen şöyle (sürmanşet):
"Kalaşnikof'la ateş açtılar... Terörist, cezaevine Kalaşnikof ve el bombası bile sokmuş... Kalaşnikofla ateş açtılar... Bayrampaşa 'da kurtarma operasyonuna karşı koyan teröristler, askere Kalaşnikof tüfeğiyle ateş açtılar... " Peki "olan" nedir? Olan, operasyonla ilgili iki bakanlığın, mahkûmların "Kalaşnikof kullandığını iddia etmeleri"dir. Hürriyet'in haberi sunuş tarzında, gördüğünüz gibi, iddia sanki kesin ve doğrulanmış bir bilgi gibi sunuluyor. Peki, gazeteci bu iddiayı vermesin mi? Versin. Ama hiç değilse bunun bir açıklama olduğunun belirtilmesi gerekmez miydi? Bakanlığın, bu bilgiyi psikolojik savaş unsuru olarak gazetecilere açıklamış olma ihtimali hiç mi yoktur? işte, haberin habercilik kriterlerinin ırzına geçmeden de sunulabileceğinin kanıtı: Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Radikal: "Yetkililer, güvenlik güçlerine ateş açıldığını belirttiler. " Cumhuriyet: "İçerden ateş açıldığı iddia edildi." İşte bu kadar! Gazeteciyi kurtaracak şey bu kadar basit. İddiayı, devletten de gelse (hatta Türkiye için belki 'devletten geliyorsa, özellikle') "iddia"diye vermek... Çok mu zor? Galiba öyle ki, basınımız bir türlü öğrenemiyor bunu. Her gün çıkan haber için günlerce cevap hazırlanıyor üst komutanlığa gönderiliyordu. Cevap daha gitmeden yeni bir haber çıkıyor ve günler günleri kovalıyordu. Tekrar tekrar aynı şeyler. Bunlara başka örnekte eklemek mümkün: Milliyet bir militanın cezaevinde tuttuğu günlüğü ele geçirdi ADIM ADIM ÖLÜM İşte ölüm orucuyla başlayıp, canlı meşalelerle son bulan F tipi cezaevi eyleminin kanları donduran gerçek yüzü... ASLI ÖKTENER Bayrampaşa Cezaevi'nde, yasadışı DHKP - C örgüt liderleri Ercan Kartal ve Şadi Özpolat'm da bulunduğu C 14koğuşunda kalan bir eylemcinin ölüm orucu sürecinde kaleme aldığı günlük, yaşanan dehşet dolu günlere de ışık tutuyor. Yanmış ve ıslanmış olarak bulduğumuz günlükte ölüm orucu, yemin - bant takma törenleri, kuşburnuna veda partileri, tuz - şeker - suyla beslenme, müdahale anında kendilerini yakma kararları ayrıntılarıyla yer alıyor. Örgütün kaçak lideri Dursun Karataş'tan gelen talimatların Ercan Kartal tarafın184 Zeki Bingöl dan okunduğu, toplantılara TIKKO ve TKP /ML örgütlerinin destek verdiği de anlatılıyor. Ümraniye Cezaevi'ndeki yandaşlarının ölüme daha yakın olduğu vurgulanan günlükte "Onlar, bizden önde ölümün üstüne yürüyorlar. Şehitliklerimiz ancak onlardan sonra gündeme gelecek, eğer bir çalım atıp öne geçmezsek " satırları yer alıyor. Yine arabucularlayapılan görüşmeler, televizyondan izlenimler dikkat çekiyor, işte Milliyet'in ulaştığı günlükten bazı notlar: "Ercan abi hatırlattı" 27 Kasım Pazartesi: Sabah gazeteler yine toplu okundu. Direnişimiz ilerledikçe sarsıcı etkisideyayılıyor. Öğleden sonra yaşam kurallarını konuşmak için toplandık. Ercan (Kartal) abi çeşitli hatırlatmalarda bulundu." 29 Kasım Çarşamba: Babam ve halamın kızı gelmiş. Beni vazgeçirmeye çalışıyorlar. "Taleplerimiz kabul edilinceye kadar devam edeceğiz"diyorum ve dışarıdaki sahiplenmeyi anlatıyorum. Bu esnada doktorlar bizi çağırıyorlar. "Eylemin sonuçlarını biliyor musunuz"sorusuna "'96'dayoldaşlarımız kollarımızda şehit düştüler"cevabını verince doktorlar da duygu-sallaşıyor. "Ölüm çalımı atmak" 1 Aralık Cuma: Oportünistler ziyaretimize gelip gidiyorlar. Bugüne kadar gelmeyen grup kalmadı. Bizler şu anda ülkemizin gündemine oturan insanlarız. Tam anlamıyla örgüt propagandası yapıyoruz. 3 Aralık Pazar: Bugün Ercan abinin olduğu bir toplantı yaptık. Toplantıda durumumuz, düşüncelerimiz soruldu. Şehitlik üzerine konuşmayı erken gördüm. Çünkü aklım Ümra185
Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği niye'de bizden önde olan yoldaşlarımızda. Onlar bizden önde ölümün üstüne yürüyorlar. Şehitliklerimiz ancak onlardan sonra gündeme gelecek. Eğer bir çalım atıp öne geçmezsek. "Yemin, töreninde dizlerim titriyor" 5 Aralık Sah: Bugün ikinci ekibin bant takma töreni. Tören saatine kadar bir sohbet toplantısı yapıyoruz. Birinci ekip savaşçıları, Kenan ve Ercan abi var. Daha çok kendi kitlemize dönük duyguları düşünceleri içeren bir kaset hazırlıyoruz. Toplantı biter bitmez törene geçiyoruz. Sıram geliyor. Kürsüye çıkıp Fatma'yı çağırıyorum. Heyecan dalgası beni de sarıyor. Fatma'ya yemini okurken dizlerimi titreme alıyor. "Şadi abipantalon hediye etti" 6 Aralık Çarşamba: Yine bir ziyaret günü. Ali Rıza amca. Allah bizimle biz haklıyız diye bağırıyor. Bu kez adliler bizi çağırıyor. Alkışlıyorlar. "Devrimci tutsaklar onurumuz-dur",sloganlarını atıyorlar. Münevver abi beni çağırıyor, bir eldiven veriyor. 1996'da ölen ölüm oruççusu Sıddık Özçelik 'in eldiveni. Kutsal bir emanet olarak alıyorum. Şadi abi bir pan-talon hediye ediyor. /Aralık Perşembe: Lanet olası bir ağrı bağırsaklarıma saplandı. Kısa bir kanama sonrası tahriş. Haraket bile ettirmiyor. Otursak da, gezsek de olmuyor. O yüzden kendimi kitaba veriyorum. 2000 ölüm orucu, halkımız için farklı bir milat olacak. "Kuşburnuna veda partisi" 9 Aralık Cumartesi: Aydınlar, milletvekilleri, iki üç kere girip çıkıyorlar. 45. günde ayakta olmamıza ve canlılığımıza şaşırıyorlar. Burada arkadaşlar "Olayları şehit vermeden zaferle 186 Zeki Bingöl noktalayabiliriz"diyorlar. Ama bence zaferi şehitlerimizle taçlandırmamız daha anlamlı olacaktır. Artık çay, kuşburnu falan filan yok. Bundan sonra su, şeker ve tuzla yola devam edeceğiz. Bun un için akşam bir kuşburnu çayına veda partisi düzen-ledik. 10 Aralık Pazar: Önderimizin mesajı bugün geldi ve Ercan abi tarafından okundu. Onun, "Ölümü göze almış insan iradesinden daha güçlü hiç bir silah yoktur" sözündeki güçlü haykırışını biz de hissettik. 12 Aralık Salı: Gazi çıkışında yapılan silahlı eylem düşmanlarımıza malzeme sundu. Eylem sonrası polisleri yürüttüler. Oligarşi bu eylemi kullanarak ölüm orucu eylemimize saldırma zemini yakalamaya çalışıyor. Akşam Ankara'da çevikler ailelerimize alçakça saldırdılar. Ölüm orucunda ilk şehidimizi verdik. Karataş'tan mesaj 15 Aralık Cuma: Başbakanlık "F tipinden geri adım yok" açıklaması yaptı. Artık yeni bir evreye giriyoruz. Yani çatışma sertleşiyor. Düşman uygun havayı yakaladığını düşünerek saldırı dalgasını başlattı. Zaferi ölümlerimiz getirecek. Kararlılığımızın ifadesi olarak üçüncü ölüm orucu ekibini de cepheye sürdük. 16 Aralık Cumartesi: Bu süreçte pervasız olacağız. Direnişimizin geldiği boyutta neleryapabilirizi tartıştık. Bir arkadaş süreci hızlandırmak için su ve şekeri kesme önerisinde bulundu. Aslında hepimizin kafasından geçen düşünce buydu. Bir yarım saat sonra tekrar toplandık. Bu kez partimizin operasyon durumunda kendimizi yakma önerisi okundu. Bu öneri hepimizce kabul gördü. Düşman operasyon yaparsa ancak yanmış cesetlerimize ulaşabilir. Cüretli olmalıyız. Zafer için bedenlerimizi bir alev topuna dönüştürebiliriz. Karar açıklan187 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği diktan sonra tüm ölüm oruççuları neşeli, hepsinin yüzü gülüyor. Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman operasyonu yönetecek askerlere emir verdi: 'Hepsini sağ istiyorum' Orgeneral Yalman, askerlerine "Onlar düşman değil, bizim evlatlarımız. Ateş edilmedikçe siz asla ateş etmeyin " dedi SERPİL ÇEVİKCAN TOLGA ŞARDAN Ankara Cumhuriyet tarihinin en büyük cezaevi operasyonu öncesinde Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman harekatı yürütecek subaylara, "Onlar da bizim evlatlarımız. Düşman değiller. Hepsini sağ teslim almanızı istiyorum " talimatı verdi.
20 cezaevine gerçekleştirilen operasyonda en kritik görevi üstlenen jandarmanın uzun bir hazırlık aşamasından geçtiği öğrenildi. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yalman operasyonu yürütecek komutanlara şu talimatı verdi: "Karşmızdakiler düşman değildir. Onlar da bu ülkenin evlatları, bizim evlatlarımız. Harekat sırasında dikkat edeceğiniz temel ölçü, insani yaklaşım olacaktır. Öncelikle hiç kimsenin burnu kanamadan hepsini teslim almaya ikna etmenizi istiyorum. Karşmızdakiler ateş etmedikçe siz de ateş açmayacaksı-nız. Psikolojik harp subayları seçildi Operasyonda "çatışmasız" teslim alma hedeflendiği için cezaevlerinde özel olarak seçilmiş "psikolojik harp subayları "görevlendirildi. Bu subaylar, güvenlik güçlerinin "hayat güzeldir" anonslarına karşın sürdürülen direnişte mahkumlara eylemlerinden vazgeçmeleri çağrısında bulundular. 188 Zeki Bingöl 189 önce dayanışma kırıldı Operasyon iki aşamalı olarak planlandı ve uygulandı. Müdahalenin ilk aşamasında ölüm orucu ve açlık grevini sürdüren yasadışı DHKP - C'li mahkumların PKK'lı tutuklu ve hükümlüler ile adi suçtan yatan mahkumlardan ayrılması sağlandı. DHKP - dilerle bu grupların dayanışması kesildi ve son ana kadar direnen eylemciler yalnız bırakıldı. Tripleks bloklar Operasyonda inanılması güç bazı gerçekler de ortaya çıktı. 3951 tutuklu ve hükümlüye yönelik olarak gerçekleştirilen operasyon sırasında başta Bayrampaşa, Ümraniye ve Çanakkale olmak üzere, bazı cezaevlerinde mimari yapının tamamen değiştirildiği görüldü. Yıllardır girilemeyen bloklarda "taban ve tavanların " kaldırıldığı ve koğuşlarla blokların tripleks ve dubleks yapılar haline getirildiği ortaya çıktı. Eylemcilerin kaldığı bölümlerde kapı, duvar ve pencere değişiklikleri de yapıldığı anlaşıldı. Enternasyonal yamtı Jandarmanın "çatışmasız teslim" amacıyla yürüttüğü operasyon sırasında uzun süre direnen eylemcilerin askerin "teslim olun" çağrılarına "enternasyonal" marşıyla yanıt verdikleri öğrenildi. Basında açıkça yazmaktaydı operasyonu kimin yönettiği. Savcı Cafer Koman peki neden yönetene sormuyordu soracaklarını? Özbek Paşa yönetti Operasyonu, 28 Şubat sürecinde Erzurum'daki konuşmaBayrampaşa Cezaevi Gerçeği sıyla gündeme gelen Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanı Tümgeneral Osman Özbek yönetti. Özbek, operasyon öncesinde, konuşlandırılacak ve görevi yürütecek bütün birlikleri denetledi. Özbek, Orgeneral Yalman ve içişleri Bakanı Sadettin Tantan'la sürekli bilgi alışverişinde bulundu. Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde yapılan yeni düzenleme ile bir yıldır operasyon hazırlıkları süren cezaevleri için özel şube kurulduğu öğrenildi. Asayiş dairesinde küçük bir birim olan "cezaevleri izleme" birimi gelişmeler üzerine şube oldu. iki elebaşı sabun istedi Özpolat ve Kartal duştan sonra, odalarına çekildiler HÜSEYÎN SOLMAZ LÜTFÜ KARAKAŞ ÜMİT ÖZEL Edirne DHA Bayrampaşa'dan Edirne F Tipi Cezaevi'ne nakledilen DHKP - C siyasi kanat sorumlusu Şadi Özpolat ile askeri kanat sorumlusu Ercan Kartal'ın odalarına alındıktan sonra ilk istekleri sabun oldu. Cezaevine alınmadan önce üzerleri aranan, parmak izleri alınıp fotoğrafları çekilen Özpolat ve Kartal, tek kişilik odalara kondular. Saç ve sakalları da kesilen DHKP - C liderleri, bir süre sonra banyo yapmak istediklerini bildirip cezaevi yönetiminden sabun istediler. Yetkililer, bu istek üzerine tüm mahkumlara sabun, şampuan ve deterjan dağıttılar. Kartal ve Özpolat, duşlarını aldıktan sonra, kendilerine ayrılan havalandırma bölümüne çıkıp bir süre burada kaldılar. Ayakkabı da Zula Bayrampaşa, Bursa ve Çanakkale 'den Edirne F Tipi Ceza-
190 Zeki Bingöl evi'ne nakledilen mahkumların eşyaları aranırken, bazılarının ayakkabılarının topuk bölümünde "zula" tabir edilen bölümünde gizlenmiş çakı ve kesici aletler çıktı. Aileler beklemede Edirne F Tipi Cezaevi'ne sevk edilen mahkum yakınları da Edirne'ye geldi. Adliye'ye giden mahkum yakınları, burada savcılık yetkilileriyle görüşerek cezaevindeki yakınlarını görmek istediler. Savcılık yetkilileri buna izin vermezken, sadece avukatların görüşebileceğini söylediler. Adliyede bekleyişlerini sürdüren aileler, yakınlarına giyecek vermek istediklerini belirtirken, Edirne'den ayrılmayacaklarını ve avukatlarını da kente çağırdıklarını vurguladılar. 'Devletin ayıbı temizlendi' Tantan, "Hayata Dönüş"operasyonunu değerlendirdi: "Bu vahşetin sorumlularını millet kendi vicdanında yargılayacak" ANKARA Milliyet içişleri Bakanı Sadettin Tantan, 20 cezaevinde 83 saat süren Hayata Dönüş Operasyonu ile "devletin ayıbının temizlendiğini" vurgularken, bugüne kadar geçen sürede sorumluluk alanları ağır bir dille eleştirdi. Tantan, "cezaevlerine 10yıldırgirilememesinin devletin itirafı olup olmadığı "yolundaki bir soruya, şu yanıtı verdi: "Devletin ayıbını bu operasyon temizlemiş oldu. Yıllardan beri gelen süreç içinde bu sistemin bu şekilde devam etmesini isteyen mimarları ve aktörlerinin soruşturmaya tabi tutulup tutulmayacağını hep birlikte bekliyoruz. Çünkü halkımız bu şekilde müsaade edenleri tanımak istiyor. Hükümetin verdiği müdahale emrinin en iyi şekilde yerine 191 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği getirildiğinin altım çizen Tantan, "Örgütün artık ülkemizde hayat bulması mümkün olmayacak"diye konuştu. Tantan, yasadışı örgütün bağlantıları konusunda MİT ve güvenlik kuvvetlerinin işbirliği yaptığını belirtirken, "Örgütün emir - komuta zinciri kırıldı. Artık yönetim ve parada zorlanacaktır" dedi. Operasyonlar iki bakanı barıştırdı Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ile içişleri Bakanı Sadettin Tantan arasında uzun süredir esen soğuk hava devletin operasyonla cezaevlerine hakim olmasıyla sona erdi. Türk operasyonların tamamlanmasının ardından Tantan'ı uzun süredir ilk kez makamında ziyaret ederek elini sıktı. Dışişleri Bakanı Cem önerdi: 'Dehşet görüntülerini yabancılara dağıtalım' HAKAN ŞANLITÜRK Ankara Hükümet, operasyon görüntülerinin dünyaya dağıtılmasını tartıştı. Bakanlar Kurulu'nun önceki günkü toplantısında, Adalet ve İçişleri bakanları "operasyonlarda geç bile kalındığını " vurguladılar. Başbakan Bülent Ecevit de, "Operasyonla yılların ihmali giderildi. Bu görüntülerin bundan sonra yaşanmamasını diliyorum " derken; söz alan bakanlar, bir daha benzer olay ve görüntülerin yaşanmaması için Adalet ve içişleri bakanlıklarının işbirliği yapması gerektiğini söylediler. "Dünya haklılığımızı görsün " Dışişleri Bakanı ismail Cem de, operasyonların haklılığının dışarıya anlatılabilmesi için jandarmanın elindeki görüntülerin verilmesini isteyerek, "Yabancı kanallara dağıtalım " dedi. 192 Zeki Bingöl Bunun üzerine söz alan Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, Eurovision aracılığıyla TRT'nin elindeki görüntülerin yabancı kanallara geçtiğini ifade ederken; Tantan brifing için hazırlanan kaseti Dışişleri Bakanlığı 'na verebileceklerini söyledi.
2000 yılı gitmiş yeni bir yıl gelmişti. Bayrampaşa'da değişen bir şey yoktu. Hep aynıydı. Fundalar atılıyor insanlar içerde mafya tarafından soyuluyordu. Haraç kesilmeyen koğuş yoktu. Zaten terör tutuklu sayısı operasyondan önce yaklaşık üç yüz idi. Şimdi operasyondan sonra C bloktaki PKK tutukluları özel tip cezaevine alınmıştı. Sayıları yaklaşık yüz yirmi civarındaydı. Tedavi maksadıyla gelen diğer terör suçluları da orada barındırılıyordu. Sayıları yirmi otuz arası değişiyordu zamana bağlı olarak. Ancak Bayrampaşa cezaevinde üç bin beş yüz civarında tutuklu vardı bunlardan üç yüzü yani terör tutuklusu gittikten sonra kalanlar adli tutukluydu. Durum aynıydı. Bu sefer adli bölüm dikkati çekiyordu. Anlaşılan terör tutukluları varken onlar pek göze batmıyordu. Ama artık onlar göz önündeydiler. Yüzbaşı Z. ve bölük komutanları yüzbaşı H. P. ile üsteğmen A. E. ilk başta analaştıkları gibi gizliden istihbarat faaliyetine devam ediyorlardı. Bayrampaşa cezaevinin adli bölümünde mafyanın hakimiyeti devam ediyordu. Ama kamuoyu cezaevinin tamamında operasyon yapıldı sanıyordu. Ya da cezaevlerinde sadece terör tutuklularının olay çıkardığını düşünüyorlardı. Ama yanlıyorlardı. En az terör bloklarında yaşananlar kadar acıydı. Ama buralarda en azından jandarma marifetiyle arama yapılıyordu. Bulunan malzemenin yerine yenisi bir şekilde tekrar giriyordu. Yada uyuşturucu azahnca fiyatlar artıyordu. Buralarda serbest piyasa oluşmuştu. 193 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Adli bölümde bir koğuşta mümessil olan-birinin kolları kırılmış şekilde koğuştan dışarı atılmıştı. Bayrampaşa devlet hastahanesinin cezaevi bölümünde tedavi altına akmıştı. Kendisi parasızdı. Cinayetten yatıyordu. Üsteğmen A. E. onunla ilgilenmiş kendi cebinden az da olsa harçlık vermiş, sigara falan almıştı. Kendisi de dahil olmak üzere kollarının nasıl kırıldığını söylemiyordu. Ne koğuştaki diğer tutuklular ne de o esnada görevli cezaevi memurları hiç kimse bir şey görmemiş duymamıştı. Evet cezaevi adli bölümde durum buydu. Kim bilir daha neler oluyordu. Tutuklu, üsteğmen A. E.' e güven duyuyordu ona cezaevinin iç yüzünü anlatıyordu. Her gün anlattıkları not alınıyor değerlendiriliyordu. Zaman zaman aramalara girildikçe elde edilen bu bilgiler ışığında malzemeler yakalanıyordu. Ancak en ürkütücü durum içerde 65-70 civarında silah olduğu idi. Bahsi geçen silahların tarifi ve hangi olaylarda kullanıldıkları araştırılıyor ama bu işlem yapılırken hiç kimseye hissettirmeden yapılıyordu. Alınan bilgilerin değerlendirilmesiyle bazı silahlar ele geçiyordu. Ama kesinlikle haber kaynağı deşifre edilmeden yapılıyordu. Cezaevi personelinden, jandarmadan ve dışarıdan bu işlere bulaşanlar da araştırılmaya başlanmıştı. Artık toplanan bilgilerle gerçek bir arşiv meydana gelmişti. Tahliye olan tutuklularla mülakatlar yapılıyor ve onlara geçmiş olsun dileniyordu. Bunların çoğu içerde çektikleri işkence hayatı fırsat bulunca yani yalnız kalınca bir bir anlatıyorlardı. Tutuklular revire çıkıp oradan Bakırköy müşahadeye gitmek için mutlaka gerekli yerlere yani başta koğuş ağasına ve bu işte olan görevlilere para veriyorlarmış. Ama çok parası olan bu şekilde kalıyormuş. 194 __ Zeki Bingöl 195 URFİ ÇETİNKA YA 'DAN ÖNCEKİ TASFİYE SÜRECİ Urfi Çetinkaya'nm, bu sefer mahkumiyetini sağlayacak güçlü delillerle yakalanması, uyuşturucu piyasasındaki son yaprak dökümü olarak kabul ediliyor. Çentinkaya'dan önce, uyuşturucu dünyasının Türk Escobarları lakaplı Hurşit Han ve Ramazan Yıldız, Radar Sami lakaplı Sami Yıldırım, Mehmet Kasar, Yaşar Öz, Abuzer Uğurlu, Hikmet lakaplı Hikmet Sevcan gibi ünlüler, dört yıl içinde İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemeleri hin (DGM) verdiği ağır hapis cezalarıyla sarsıldılar. İlk tasfiyeye uğrayanlar, 1980'lerden itibaren Urfi Çetinka-ya ile birlikte uyuşturucunun en büyük isimleri kabul edilen Behçet Cantürk ve Hüseyin Baybaşin
oldu. Cantürk, 14 Ocak 1994günü istanbul'da faili meçhul cinayete kurban gitti, cesedi Sapanca'da bulundu. 1995yılında Akdeniz'de Lucky S gemisinde yakalanan 14 ton uyuşturucunun sahibi olarak aranan Baybaşin, Türk ve Hollanda polisinin "Siyah Lale" kod adını verdiği ortak operasyonuyla Hollanda'da 27 Mart 1998'de yakalandı. Baybaşin yargılama sonucunda 18yıl hapis cezası aldı ve Baybaşin ailesinin trilyonlarla ifade edilen değişik ülkelerdeki mal varlığına el konuldu. 6 Aralık 1999'da Mehmet Kasar, 560 kilo eroine finansman sağladığı gerekçesiyle 20yıl ağır hapis cezası aldı. 20 Haziran 2000 günü 4 nolu DGM bu kez Yaşar Öz'e 15yıl hapis cezası verdi. Uyuşturucu dünyasında 'Türk Escobarı' lakabına layık görülen iki isimden biri olan Hurşit Han, 10 Ekim 2001 günü 6nolu DGM'ce 24yıl hapis cezasına çarptırıldı. Baybaşin ailesinden Nizamettin Baybaşin, 10 Mayıs 2002 tarihinde Almanya'da 15yıl hapis cezasına çarptırıldı, Mahmut Baybaşin ise ispanya'da yakalanarak tutuklandı. 1980'li yıllardan bugüne sürekli ön plana çıkan isimlerden Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_^_ 196 Zeki Bingöl yüzünde milyar dolarlar varsa, öteki yüzünde devletlerin en hassas noktalarına kadar uzanan bu ilişkiler ağı bulunuyor. Avrupa ülkelerinin, önüne geçemeyeceklerini anladıkları uyuşturucu trafiğinde, artık bu piyasanın büyük isimlerini kontrolleri altına alıp bu şekilde bir çözüm yoluna gitme politikasını geliştirdikleri gözlemleniyor. Hollanda'nın Hüseyin Baybaşin'i, İngiltere'nin Nurettin Güveni kontrol altına alma girişimleri bu şekilde değerlendiriliyor. Uluslararası uyuşturucu trafiğindeki karmaşık ilişkilerin en çarpıcı iki örneği yakın zamanda Türkiye'de yaşandı. Musevi kökenli bir kaçakçı olan Türk vatandaşı Abraham Sardaş, 1998'de tutuklu bulunduğu İmralı Cezaevinden kaçmayı başardı. İlginç olan Abraham 'm, İstanbul'da gözaltına alınır alınmaz, MOSSAD yetkililerinin Emniyete gelerek, sanığın kendilerine teslim edilmesini istemeleriydi. Bir diğer kaçakçı olan Rum asıllı Türk vatandaşı Kosta Stergiyadis, 2000yılında üç saat farkla polisin elinden kurtulup Yunanistan 'a kaçmayı başardı. Geçtiğimiz ay ipsala sınır kapısında ihraç edilmek üzere yurtdışına gönderilen buzdolaplarının içinde yakalanan 270 kilo eroinin arkasındaki kişi yine Stergiyadis'ti. Bugüne kadar Kosta, Yunanistan'da yakalanıp Türkiye'ye teslim edilmedi. Buna karşılık son dönemde Türkiye'den çıkan eroinin külliyetli miktarda Yunanistan rotasını izlediği dikkatlerden kaçmıyor. Cezaevinde kimler yatmamıştı ki. Neler neler yaşanmıştı. Özel tip cezaevinde tutukluların nasıl bir hayatı vardı bunu da en iyi yatanlar anlatıyordu. Kendilerince bilinmesinde zararı olmayacak şeylerdi ama bu şeylerin bir cezaevinde olması korkunçtu. Nasıl bir hukuktu bu anlamak mümkün değil. Herkes kanıksamıştı. Ama yanlıştı. Devlet neden izin veriyordu buna? Devlet kimdi? İnfaz koruma memuru mu? Hayır. Jandarma 197 Abuzer Uğurlu, 1 nolu DGM'de 23 Mayıs 2002 günü 25yıl hapis cezası aldı. Türk Escobarı lakaplı ikinci ünlü isim olan Ramazan Yıldız, uluslararası operasyonla 26 Nisan 1999'da İstanbul'da yakalanmasından sonra, yargılandığı 5 nolu DGM'de 16 Nisan 2002 günü 8yıl 4ay hapis cezasına çarptırıldı. Radar Turizm 'in sahibi Sami Yıldırım da 5 nolu DGM'de-kiyargılama sonucunda 25 Nisan 2002 günü 15yıl ağır hapis cezası aldı. Öte yandan Avrupa piyasasında Hüseyin Bayba-şin'den sonra en büyük isim olarak görülen Nuri Olcay da Hollanda'da tutuklandı ve malvarlığına tedbir konuldu. Yine, Avusturya'ya 300 kilogram eroin götürülmesiyle ilgili 13 yıldır gıyabi tutuklu olarak aranan Hikmet Sevcan, 6 Mart 2000 günü İstanbul Yeşilköy'de yakalandı ve DGM'de ağır hapis cezasına çarptırıldı. Son olarak İstanbul 2 numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi, 24 Ekim cuma günü önemli bir davada çok önemli bir karar verdi. Mahkeme, Jandarmanın 31 Mart 2002 günü Hendek'te yaptığı operasyonla yakalanan 7,5 ton uyuşturucunun sahibi pozisyonundaki İran asıllı ingiliz vatandaşı Abdül-gasım Gomçey'i, 36yıl ağır hapis cezasına çarptırdı.
Uyuşturucu alemindeki en ilginç isimlerden biri olan Ab-dülgasım Gomçey'in İngiltere'de de şirketleri vardı. Avrupa'ya bu kadar büyük mal sevkiyatı yapan bir şahsın bugüne kadar İngiliz makamlarının dikkatini çekmeyişi, Türk narkotik polisinin ilgisini uyandırmıştı. Gomçey, İngiltere ile Türkiye arasında mekik dokuyor, işlerini istanbul'da Bağdat caddesindeki ofisinden yürütüyordu. Gomçey, cezaevinde iken ziyaretine gelen bir yakınma büyük bir endişe içinde, "Beni öldürecekler" demekteydi. Afganistan ve Pakistan'daki haşhaş tarlalarından Londra ve New York sokaklarına uzanan uyuşturucu trafiğinin bir Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği mı? Hayır. Savcılar mı? Hayır. Devlet artık tutuklulardı anlaşılan. Onlar ne isterse o oluyordu. Bir tutuklunun hatıraları ise bunu gözler önüne seriyordu: .'Ayaklarımyerden iki metre kesilmişti' Sayı: 462 - 13.10.2003 Osman îridağ -
[email protected] Bir dönem çok konuşulan ISKI kahramanı Ergün Göknel, uzun bir aradan sonra üç kitaplık seriyle dönüyor, ilk kitabında cezaevindeki anılarını anlatan Göknel, suçsuz ama kusurlu olduğunu, iktidar gücünü bırakıp gitme erdemini gösteremediğini söylüyor. Bugün olsa birçok şeyi bırakıp gidebileceğini iddia ediyor. Son dönemde sadece edebiyatla ilgilenen, gazetecilik yapan ya da yazmayı sevenlerden değil, farklı kesimlerden yeni yeni yazarlar ortaya çıkıyor. Birçok ünlü ya anılarını, ya yaşam öykülerini, ya da gözlemlerini kitap haline getiriyor. Bir dönem çok konuşulan isimler, unutulmaya başladıklarında, ya da yeniden popülaritelerinin artmasını istediklerinde bu kez yazar kimlikleriyle karşımıza çıkıyorlar. Yayınevi dünyasını yakından bilenler, bu kişilerden bazılarının kitapları profesyonellere yazdırdıklarını ancak kendi imzalarıyla yayımladıklarını söylüyor. Ünlü yazarlar kervanına son katılanlardan biri de İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (ISKI) eski Genel Müdürü Ergün Göknel oldu. Göknel, bir dönem hayat hikayesiyle, ISKV'deyaptıkları ya da yapamadıklarıyla hep gündemde kalmıştı. Komedi programlarına malzeme yapılmış, ISKI"deki iddialar mizah konusu olmuştu. "Onun hakkında bilinmeyen ne var ki?" sorusunu soranlar ise yanıldı. Herkesin konuştuğu, tartıştığı, kızdığı, alkışladığı, takdir ettiği ya da kötülediği Göknel şimdi olayları kendi penceresinden anlatıyor. Beş yılın bedelini üç kitaplık seriyle çıkarmayı düşünüyor. Serinin ilk kitabı "Sanık Dut Ağacı", kitapçı vitrinlerindeki yerini aldı bile. Eğer bu kiZeki Bingöl tap tutarsa ve yayınevi yeni kitaplarını basarsa ikinci kitapta Göknel"in ISKI Genel Müdürlüğündeki görevinden alınma hikayesiyle birlikte geçen süredeki davalar anlatılacak. Üçüncü kitapta ise Nurettin Sözen "le olan ilişkisi ele alınacak. İlk ki tapta Göknel kendi ifadesiyle "Türkiye'nin yargı ve infaz sistemi hakkında gözlemlerde" bulunuyor. Cezaevindeki andarını anlatıyor, günah çıkarmıyor, çünkü suçlu olduğunu düşünmüyor. Yaptığı yanlışların insanlık zaafı olduğunu belirtiyor ve suç işleyen kadar toplumun da suçlu olduğunu iddia ediyor. Dut ağacı nasıl cezalandırıldı ? Kitabın ismi GökneT'in yattığı Ankara Yarı Açık Ceza-evi'hdeki bir ağaçtan geliyor. Son eşi (dördüncü) Müjgan Do-ğan"la birlikte gizlice çekilen görüntülerinin Show Tv"deyayımlanmasının ardından cezaevi yönetimi ve gardiyanlar soruşturmaya uğruyor. Göknel "e göre o görüntüleri çektirip basma sızdıran kişi, kaçak Mercedes davası nedeniyle cezaevine giren Tanju Çolak"tan başkası değil. Çolak"ın aynı günlerde Show Tv stüdyolarında görüldüğünü belirtiyor. Tanju'nun montaj sırasında stüdyoda olduğuna dair duyumlar aldığını ifade ediyor. Zaten Çolak"la da yıldızı hiç barışmamış. Tekrar görüntülere dönecek olursak, "büyük skandal" diye sunulan görüntülerde Göknel, Müjgan Doğan "la birlikte bir ağacın altında el ele oturmakta ve sohbet etmektedir. Mahkumlar hafta sonlarında bu ağacın altında çay eşliğinde sohbet yapmaktadır. Soruşturma süresince bahçedeki görüşler yasaklanır, yasak kalktığı zaman da cezaevi yönetimi suçu dut ağacına yıkar ve ağacı neredeyse bir kütük haline gelinceye kadar budar. Geriye koca bir gövde ile iki çatal kalır. Göknel bu durumu "sanık dut ağacının yeni bir suç işlemesine engel olmak amacıyla gerekli önlemler alınmıştı" diye yazıyor ve "Dut ağacımız
199 198 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 200 Zeki Bingöl ni anlamamış ama iki tahmini var; "İlk girdiğimde Bayrampaşa'nın o zamanki müdürü dahil herkes benim büyük bir politik gücüm olduğundan çekiniyordu. Belki de vardı ama hiç kullanmadım, ölüm kalım meselesi olsa kullanırdım. İkincisi, insanların ileriye dönük beklentileri olabilirdi. Bu adam çıktığı zaman şöyle faydalanırız, bunu yaparız demiş olabilirler." Göknel kendisine siyasi bir linç yapıldığını düşünüyor. Özellikle Nurettin Sözen"in kendisini rakip olarak gördüğünü, ISKT'deki başarılı çalışmaları nedeniyle siyasete atılacığm-dan korktuğu için cezaevine girmesinden memnun olduğunu belirtiyor. SHP"li üyelerin kendisini desteklediğini, sadece idareci konumundaki bazı insanların onu sattığını ifade ediyor, ilginç olan onu ilk yalnız bırakanların çalışma arkadaşları olması. Acaba kanunların Göknel"! suçlu bulacağını düşündükleri için mi onu yalnız bırakmışlardı. Ona göre sebep suçlu olması değil, o kişilerin açığa çıkacak gizli şeylerinin bulun-masıydı; "Özdeşleşmek istemediler. Korktukları, çekindikleri noktalar vardı. Sokakta alt ve orta gelir grubuyla çok iyiyim. Ancak gelir seviyesi arttıkça bu oran düşüyor." Hatalardan toplum mesul Göknel"in cezaevindeyken tanıştığı ve bugün "en güzel evliliğim" diye tanımladığı Müjgan Göknel, kitabın önsözünü yazmış. Alüjgan Göknel, kendisini 68 kuşağından sayan, öğrencilik yıllarından itibaren sol fraksiyonların içinde yer alan Ergün Göknel"in anılarının önsözünde ayetlere de yer vermiş. Önsözün bir yerinde ise "hatalardan sadece kişi değil toplum da mesul"demiş. Biz de Ergün GökneV'den onun hatalarından neden bizim de sorumlu olmamız gerektiğini öğrenmek istedik; "Hatayı yapan insanlar tek başlarına ayda yaşamıyor ki. Benim içinde bulunduğum politik sistem ayrı bir dünya. O 201 sanki suçsuzluğunu kanıtlamak ister ve büyük -bir haksızlığa isyan eder gibi iki üç ay içerisinde yeniden yeşerdi, gövdeden patlayan filizler yapraklandı" diyor. Acaba kendisini dut ağacına benzeten Göknel de aynen o ağaç gibi kısa sürede yeşere-bilmiş miydi? Göknel'm sorumuza cevabı "Ben kendimi hiç ezik hissetmedim " oluyor. Herkesin yıkılmasını beklediği bir dönemde inat ve ısrarla ayakta durma mücadelesi olarak algılamıyor soruyu. Savunmaya geçiyor ama kitabında bile kendini savunmadığını, içinde olmasına karşın mümkün olduğu kadar tarafsız yazdığını ve kararı okuyucuya bıraktığını belirtiyor. Kitapta insanların ilk günlerde adliye önüne gelerek hırsız diye bağırdığını ancak aradan geçen iki yıllık süre içinde aynı insanların bu kez kendini alkışladıklarını belirtiyor. Sokakta görenler çevirip geçmiş olsun diyormuş, alışverişe çıktığında esnaf indirim yapıyormuş. Dikkat çeken nokta, kitapta birkaç bölümde bunun belirtilmiş olması. Göknel, sokaktaki insanın vicdanında aklandığını vurgulamak istiyor sanki ve örnekleri birkaç yerde tekrarlıyor. Tabii bunu da soruyoruz kendisine; "insanların fikirlerinin değişmesi çabuk olmadı. Ben izine çıktığım dönemde oldu. Türk kamuoyu olayları iyi algılar. Halkın ilgisi varsa yazmayayım mı? içinden vay hırsız diyordur, onu da yazdım." Hiç haraç vermemiş Nurdan Erbuğ'ayüzbinlerce dolar tazminat vermesinin ardından cezaevine girmesine rağmen kimsenin kendisinden para istemediğini de belirtiyor. Türkiye "de cezaevi gerçeğini bilenler asıl bunun garip olduğunu bilir;yani zengin bir adamdan hiç para istenmemesinin. Göknel den neden istemedikleriBayrampaşa Cezaevi Gerçeği_ 202 Zeki Bingöl büyük yaymevlerine gitmiş ancak hiçbiri de kabul etmemiş; "Doğan, iletişim, Om, Metis, Can reddetti... Kendimden şüphelenmeye başladım kötü mü yazıyorum diye. Mehmet Bar-las'a okuttum, bir gecede bitirdiğini ve yararlandığını söyleyerek Timaş"ı tavsiye etti. Yani yayınevini ben seçmedim,
beni kabul ettiler. Ama yayınevinin de namusundan emin olmak gerek, o konuda içim rahat." "BABA "LAKLA KEBAP ZİYAFETİ Göknel, Sanık Dut Ağacı"nda Selim Edes'le aynı koğuşta kaldığını, Tanju Çolak ve Metin Kaçan "m kendi bloklarında misafir edildiğini anlatıyor. Selim Edes"in iyi bir tavla ustası olduğunu ve koğuşa tavla aldırıldığını dayine kitaptan öğreniyoruz. Göknel, basından kaçılmaması gerektiğini de anlamış. Bunun formülünü "yapılabilecek en akıllı şey, konuyu ve konuşma zamanı ile konuşma yerini olabildiğince seçme inisiyatifini elde tutmak"şeklinde açıklıyor. GökneY'in açık cezaevindeki çalışma mekanı ise civciv kümesi imiş... "Kutbettin'den (Islami Hareket Örgütünün ileri gelen isimlerinden biri) çok şey öğrendim. O güne kadar bilmediğim, Islam"da çağdaşlaşma akımının ve Kur"an"ı tek ve yegane rehber olarak kabul eden güçlü bir düşüncenin varlığının farkına vardım. Prof. Dr. Hüseyin Atay"ı öğrendim. Tahliye olduktan sonra Atay"ı eşim Müjgan "a da tanıtma fırsatım oldu. Kendisiyle defalarca telefonda görüştük. Cezaevi hayatının bana sağladığı kazançlardan bir tanesi de bu oldu." "Hacı Çapan, Yakup Süt ve Hasan Heybetli ile arkadaşlarını kebap yemeye davet edeceğini söyleyerek benim de bulunmamı istedi. L Blok bahçesindeki kebap ziyafetine gittim. Fatih Adliyesi "nde duruşması olan Nuriş Engin "in adliyeden firar etmiş olduğu haberi geldi. Fatih Adliyesi'hi çok iyi bildiğim için firarın ancak tuvalet penceresinden gerçekleşebilece203 dünyanın şartları zorluyor. Bugün sayın, başbakanımızın bile 6 ay önceki konuşmalarıyla şimdiki konuşmaları farklı. Artık havalanmaya başlamış. "Müjgan Göknel eşinin "allahaısmarladık" deyip gitmek yerine düzene uyduğunu ve bu nedenleyap-tığı yanlışın bedelini ödediğini yazıyor. Ve tabii ki soruyoruz, "Bırakıp gitmek bir erdem değil miydi?" İşte cevabı; "Boğazıma bıçak dayamadılar ama insan insandır ve zaafları vardır. Kusurlarımdan bir tanesi bırakıp gitmemektir. Bugün olsa giderdim. Orada insan kendi ilkelerinden taviz veriyor. Birdenbire iktidar ortamına giriyorsunuz ve güç sarhoşu oluyorsunuz. Ondan uyanıp geriye bakınca bu ben miyim, neler yapmışım diyorsunuz. Beni tanıyanlar "Sen bir acayip olmuştun. Allah"tan tekrar normal haline döndün" diyorlar. Oysa yaptığım şeyler öyle ahım şahım şeyler değildi." Acaba Göknel kendisini o dut ağacı kadar suçsuz görüyor muydu? "Suçlu olsaydım yurt dışından gelmezdim, ya da tutuklanacağımı anlayınca kaçardım. Devleti dolandırmadım, zarar ettirmedim. Suçsuz ama kusurluyum " diyor. Göknel, lise aşkıyla gerçekleştirdiği birinci evliliği sonrasında yaptığı Nurdan Erbuğ ve Feray Karvar evliliklerinin yanlış olduğunu şimdi anlamış. O zaman ayakları yerden birkaç metre yüksekte olduğu için gerçekleri görememiş. Müjgan Hanım ise ideal eşmiş. Cezaevinde telefonla tanışılan birinden şüphe etmemiş miydi? Başlangıçta etmiş tabii ki. Müjgan Doğan telefon edince, ona "Siz mektup yazın, memnun olurum ama benden beklemeyin "demiş. Çünkü gazetecilerin ya da rakiplerinin bir oyunu olabileceğini düşünmüş. Özellikle de Feray Karvar'a yazdığı mektupların gazetelerde yayımlanması bu düşüncesini pekiştirmiş. Kendisi solcu, yayınevi sağcı Solcu geçmişiyle övünen biri neden kitabını muhafazakâr bir yayınevi olan Timaş"tan çıkarmıştı? Timaş"tan önce bütün Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği ğinden söz ettim. Kaçış yolunu tahmin etmem de "babalar" nezdinde itibarımı artırdı. Kürt îdris olarak tanınan Idris Oz-bir'le polis baskınından oğlumun evine sığınması nedeniyle tanıştık. Bana bu olaydan kaynaklanan sempatisi vardı." Bayrampaşa dipsiz bir kuyuydu.ne ararsan var. Burası suç cennetiydi. Bir de özel tip cezaevinin bir koğuşunda yabancı uyruklu tutuklular vardı. Onlar da ayrı bir sorun yaratıyordu. Avrupalı yada Amerikalı tutuklular konsolosları vasıtasıyla takip ediliyorlardı. Ama Afrikalı, Asyalı, Ortadoğulu, Ruslar____hepsi bir aradaydılar. Zaman geçiyor istihbarat faaliyetlerinde ilerleme kaydediliyordu. Tabur komutanına hastahanedeki tutukludan bahsedildi. Kendisinin de dinlemesinde fayda vardı. Dinledi, istihbarat faaliyetine devam edilmesini istedi. Ama köklü bir çözüm için pek istekli değildi. Bu sene tayin olabilirdi. Cezaevinde olay çıksın
istemiyordu. Jandarma üst karargahları tabur komutanın olay çıkmasını önlemesinden dolayı kendisinin en az bir sene daha kalacağı umudundaydı. O yüzden tutukluların bir olay yaratmasını istemiyordu. Ancak arama faaliyetleri devam ediyordu. Bulunan malzemelerin yerine yenileri getiriliyor ve bu çark işleyip gidiyordu. Aylardan Mart idi. Yüzbaşı Z. bir mesleki kurs için Amerika'ya gönderildi. 204 7. Bölüm Yüzbaşı Z. aslında Amerika'ya gitmek istemiyordu. Ürkü-yordu. Onu önce Ankara'ya jandarma genel komutanlığına çağırdılar. Toplam on subay iki astsubaydılar. Önce pasaport çıkarttılar. Sonra Amerikan elçiliğinde çalışan emekli bir jandarma astsubayın yönlendirmesiyle sivil bir klinikten geçtikten sonra vize işlemleri yapıldı. Harcırah verdiler. Bin beş yüz Amerikan dolarından biraz fazlaydı aldıkları para. İyi para aldığını düşünüyordu yüzbaşı Z. Jandarma genel komutanlığında personel başkanlığında general T. Y. onlara bazı talimatlar verdi. Ankara'da bu işler için bulunduğunda yüzbaşı Z. Anıtte-pe'deki jandarma sosyal tesisinde kalıyordu. Sosyal tesisin müdürü kendisinin Cizre'de görev yaptığı sırada tabur komutanlığını yapan bir subaydı. Ondan hiç hoşlanmıyordu. Aslında orada kalmak da istemiyordu. Oradan oda isteyip hır çıkarmak için gitmişti. Sabahtı İstanbul'dan yeni gelmiş ve yorgundu. Yarbay İ. onu görür görmez tanıdı ve hemen koltuğundan kalkıp kucakladı hoş geldin dedi. inanılır gibi değildi. Hemen kahvaltı hazırlattı yorgunsundur kahvaltıdan sonra odanda dinlenirsin demişti. Bu sözler ve davranış yüzbaşının kinle nefretle dolu yüreğine sıkılan kurşundan daha fazla etki etmişti. Yaşanan o kötü anılar unutulmuştu. Birden yüreği burkuldu. Az da olsa bir sızı vardı. Kendisine oda cezası vermişti. Ve subayların oda hapsini çekeceği yer 205 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_^_ 206 Zeki Bingöl polis otobüsüne bindiler. Sarışın polis kullanıyordu otobüsü. Eşyalar erkek polisin kullandığı bir başka otobüsteydi. Bir ara bir benzincide mola verdiler. Yakıt ikmali için. Sonra yola devam ettiler. Her şey bambaşkaydı. Yabancıydı. Tek tanıdık beraber geldikleri arkadaşları ve kendilerini karşılayan tercümandı. Yola devam ettiler. LA poliçe satate academy de onları yüzbaşı David karşıladı. Küçük tatlı çörekler ve sıcak kahve ile çay ikram ettiler. Yüzbaşı mesai, şehir hakkında bilgi verdi. O İngilizce konuşuyor ve tercüman çeviriyordu. Amerikalı yüzbaşı verdiği bilgiler arasında Amerika'yı kastederek kızlarımız çok güzeldir, ama onları otel odasına götürmeden önce kaportanın altına bakmayı unutmayın diyerek ardından hepatid b, aids gibi hastalık oranları hakkında bilgi vermişti. Bazıları biz evliyiz diye savunmaya geçmişti. Yatakhanelere geçtiler. Yorgundular. Yabancı yerin verdiği rahatsızlık yüzünden uyuyamadılar. Ertesi gün sabah saat 06:00 civarında kalkıp temizlikten sonra kahvaltıya gittiler. O gün bazı prosedürlerle geçti. Kurs hızla geçti. Ülkeye dönüş sevinçliydi. 207 yoktu. Birde asker dikmek istemişti odanın "kapısına. Ama yasaya aykırıydı subayın odasının önüne asker dikilemezdi. Asıl sıkıntı ise dört yaşındaki kızının bahçeden baba eve neden geliniyorsun diye sorması oluyordu her gün. İşte sızı buydu. Her akşam yarbay ve yüzbaşı beraber yemek yediler, rakı içtiler. Sohbet ettiler. Yaşananları unuttular. Doğrusu da buydu. Ankara'da işleri bitmişti. İstanbul'dan uçağa bineceklerdi. O tarihte buluşmak üzere dağıldılar. Yüzbaşının aklı cezaevindeydi. Devamlı çözüm üretmeye çalışıyordu. Mutlaka çözeceklerdi. İnanıyordu buna. Havaalanı kalabalıktı, dış hatlarda çeşit çeşit insanlar bir oraya bir buraya koşturup duruyordu. Jandarmadan on subay ve iki astsubay bir araya geldiler ve uçak için hazır
beklerlerken kendileri gibi on iki emniyet görevlisi de aynı uçağa binmek için geldiler aynı kursa gidiyorlardı. Uçakta arka arkaya oturuyorlardı. Uzun bir yolculuk olacaktı. On bir saat uçacaklardı. En çok sigara içenler sıkılacaktı. Bunlardan biri de yüzbaşı Z. idi. Bira içmeye başladılar. Yapacak başka bir şey yoktu zaten. Artık fırsatlar ülkesi denen ve bir çok kişinin hayalini süsleyen topraklara gidiyorlardı. Pilot hangi ülkenin üstünden uçuluyorsa ses yayından bilgi veriyordu. Zaten tv ekranda nerede olduklarını görüyorlardı. Almanya, İzlanda, Kuzey Kutbu, New York.... Uçak önce Miamy'ye indi. Burada Türk asıllı bir tercüman karşıladı. O görevlendirilme Yaşlı ama dinç biri. Çekirge gibi bir oraya bir buraya koşuşturuyordu. İşlemleri halletti. Sonra başka bir uçakla New Orlioans'a hareket ettiler. Bir saate kadar sonra oradaydılar. Hava alanında iki bayan polis bekliyorlardı sonra orta boylu sarışın diğeri zenci. İkisi de etine gereğinden fazla dolgundu. Bir de erkek polis. Emir komuta sarışın bayan polisteydi. Hepsi topluca bir 8. Bölüm Artık jandarmada yine tayin dönemi gelmişti. Bir kaç ay sonra doğudan batıya batıdan doğuya gidecekler belli olacaktı. Şimdiden eşya toplamaya başlamışlardı. Zaten iki sene de bir tayin görüyordu jandarma personeli. Şanshlarsa üç sene kalıyorlardı. Bazıları biraz daha şanslı olabiliyorlardı. Eski görev yerlerinden bazıları batı olmaktan çıkarılıp doğu hizmetten sayılanlar vardı Urfa gibi; bu durumda üç seneden daha fazla kalabiliyorlardı. Ama jandarma teşkilatında bir temayül vardı. Uzun süre personelini aynı yerde tutmazdı. Bazen batıdan batıya da tayin olurlardı. Jandarma personeli cefakardı. İtaatkardı. Aslında onlarda silahlı kuvvetlerinin şerefli mensuplarıydı. Diğer kuvvetlerin mensupları yasa gereği hangi garnizonda kaç sene kalınması gerekiyorsa o kadar kalıyorlardı. İstanbul'da yedi sekiz sene gibi. Bu jandarmada böyle olmuyordu. Suiistimal olurdu. Sık tayin sayesinde personelin yolsuzluğa bulaşması engelleniyordu. Bunu açıkça ifade etmeseler de durum buydu. Doğuda terör var orada hizmet yılı dolanların yerine batıdan personel gitmeli şeklinde vatan millet duyguları öne çıkarılmaktaydı. Neden diye sorarsanız? Hain olursunuz? Sormak lazım peki neden? Madem personel açığı var ve ülkede işsizlik var neden yeterli personel istihdam edilmemekteydi? 208 Zeki Bingöl Neden askerlik görevi için gelen erbaş ve erlere polis hizmeti yaptırılıyordu? Ucuz can mal güvenlikği kısaca asayiş hizmeti yapılabilir mi? Adaletin devlet temeli olduğu durumda ilk basamak olan karakolda neden hukuk konusunda uzman olanlar görevlendirilmiyordu? Denetlemelerde adaletin ilk basamağı olan jandarma karakolları neden bir piyade bölüğü gibi denetleniyordu? Jandarma eğitim birliklerinde mevzuata göre acemi eğitiminde başarılı olmuş ve usta birliğine sevk edilmiş bir erin polis hizmeti yapacağı biliniyor peki ya gerçekten yetişmişler miydi? Tabi ki hayır. Bütün yük karakol komutanlarındaydı. Yani bir jandarma subayı meslek hayatı boyunca en az beş defa doğu hizmetine gidiyordu. Belki bu sayı artacaktı. Bir astsubayın da durumu farklı değildi. Hatta daha kötü sayılırdı. Yolu olmayan yerlerde görev yapmak zorundaydılar. Çalışan eşleri durumu daha zor hale getiriyorlardı. Bazen eşlerinin çalışacağı kurum zar zor bulunuyordu. Okuyan çocukları bırakınız çevre değişikliğinin çocuklarda yarattığı etkileri aldıkları eğitim maalesef bölük pörçük oluyordu. Ya lojman durumu? Anlatmakla bitirilmeyecek kadar kötü durumdaydı. Yeterli değildi. Batıda da doğuda da durum aynıydı. Bir de lojman olsa bile eşyanız her defasında yükle indir harap oluyordu. Perdeleriniz bile pencereye uymuyordu. Çünkü her evin penceresi farklıydı. Bunun çözümü ise birkaç çeşit perde bulundurmaktı. Yada tavandan tabana uzun perde bulundurmaktı. Peki lojman küçükse artan eşyalar ne olacaktı. Bazıları bırakılırdı. Şanslılar ise bir depo bulurlarsa oraya bırakırlardı. Yani zor bir durumdu. Jandarma kendi personeline gerekli şefkati göstermemekteydi. En çok bazı komutanlar personelinin bu durumunu görmezden gelerek devlet size şu kadar pa209
Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği ra veriyor bu kadar imkan sağlıyor diye söze başlarlar ve devam ederlerdi.. Peki doğru muydu? Hayır. Jandarma personelinin hangi şartlarda hizmet verdiğini herkes biliyordu. Onlar bu ülkenin gerçek cefakar hizmetkarlarıydı. Bu sık tayin bir bakıma iyi de oluyordu. Hatta savunma mekanizmasıydı bu. Çalıştığın yer değil komutan iyi olsun diyeTayinler belli olmuştu. Tabur komutanı binbaşı D. E. Erzurum'a tayin olmuştu. Beklemiyordu. Genel komutanlıktan gelen sinyaller tayin olmayacağı yönündeydi. Tabur komutanlığına binbaşı M. D. tayin olmuştu. İşin garip tarafı Bingöl'de istifa eden alay komutanıyla isimleri aynıydı. Birde Genç jandarma komutanlığından İstanbul'a tayin olan binbaşı M. N. ile devreydiler. Yüzbaşı H. P., üsteğmen A. E. ve yüzbaşı Z.'nin aylardır yaptığı istihbarat ve planladıkları cezaevini temizleme harekatının zamanı yavaş yavaş gelmekteydi. Bu arada cezaevi personeli ile de ilişkiler ilerlemişti. Onlarsız zaten başarılı olunamazdı. Özellikle müdürlerin destek ve yardımı ile infaz koruma memurlarının gayreti lazımdı. Cezaevinden sorumlu savcıların desteği lazımdı. Cezaevi genel müdürü A. S. E. ile mutlaka görüşülmeliydi. Sonuçta bu işin sahibi o idi. Önce yüzbaşı Z. samimiyeti ilerlettiği özel tip cezaevi müdürü D. C. ile bir cumartesi günü öğleden sonra Yenikapı'da küçük bir lokantada buluştular. Onun fikrini almak istiyordu. D. C. tecrübeli ve çekirdekten yetişmiş bir müdürdü. Cezaevinin sorunlarını çok iyi biliyordu. Kendi deyimiyle mahpusha-neciydi. Yüzbaşı Z. ayağında sandalet, kısa bir şort ve üstünde bir penye tişört ile lokantaya geldi müdür ise kravatlı ve takım elbiseliydi. Ortaya bir buçuk ızgara et, yarım şişe rakı ve müdürün sevdiği közde pişmiş kumpir benzeri sade patates 210 Zeki Bingöl söylediler. Birbirlerini severlerdi. Önemli bir konu konuşacaklardı. Hal hatır konuşmalarını bir kenara bıraktılar. İlk kadehlerden en kötü günlerin böyle olması dileği ile birer yudum aldılar. Bak müdürüm biz uzun süredir cezaevinde bir temizlik planlıyoruz. Cezaevine gireceğiz ve önce bir koğuşu boşaltıp tutukluları diğer koğuşlara dağıtacağız. O koğuşu en ince şekilde arayıp bütün suç unsuru olan malzemeden arındıracağız. Özellikle silahlardan. Sonra diğer koğuştaki tutukluları aktaracağız bu temizlenen koğuşa. Böyle bütün cezaevini temizleyeceğiz. Önce özel tip cezaevinden başlayacağız diye uzun uzun anlattı yüzbaşı Z. Müdür can kulağı ile dinliyordu. Konuşmalarını kimse duymasın diye köşede bir yerde oturuyorlardı. Lokanta kapısını bir yandan takip ediyorlardı. Araç park yerine park edenleri görebiliyorlardı. Onlar biliyorlardı ki cezaevinden tahliye olan tutuklular kendilerini tanıyabilirdi. Onlar ise çok zor tanıyabilirdi. Yani o kadar terör tutuklusu, mafya elamanı gelip geçiyordu ki cezaevinden hepsini tanımaları mümkün değildi. Tetikte olmak gerekirdi. Söz müdüre gelince: Bu planı kim yaptı. Biz. Siz derken kimler alay komutanı mı? Müdürüm taburun emir komutası 16 Temmuzda bana geçecek. En az üç ay ben komuta edeceğim. İşte bu sürede yapmayı planlıyoruz. Zaten biz başladıktan sonra işimiz bitmese de yeni geleceklerin bunu devam ettirmek zorunda kalacaklarını tahmin ediyoruz. Yani tabur olarak mı? Müdürün yüzünde hafif bir tebessüm var. 211 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Evet dedi yüzbaşı. . Komutanım seni severim. Hemşeriyiz. Bunu sen yapamazsın. Senin alay komutanın, bölge komutanın, genel komutanın da yapamaz dedi müdür. Kim yapar peki diye sordu yüzbaşı. Cezaevindeki durumu senden benden başka kimse bilmiyor mu sanıyorsun? Bir tutuklu için kimler devreye giriyor bilmiyor musun? Devlet burada olan her şeyi biliyor. Bak gazetelere bakanlar, başbakanlar, başsavcılar devlet Bayrampaşa cezaevine hakim değil diyor. Bunu herkes biliyor.. Peki neden düzeltmek için birileri harekete geçmiyor diye sordu yüzbaşı. Bilmem neden geçmiyor ama durum bu..oldu cevabı müdürün. Sözüne devam etti:
Bir gün başsavcı F. Ç. ile beraber kapalı cezaevinin koğuşlarını dolaşıyorduk. Bir tutuklu bizim gözümüzün önünde telefonla konuşuyordu. O esnada bir şey demedi başsavcı. Deseydi tepki olurdu. Tutuklular saldırabilirdi. İnfaz koruma memurları dayanımızdaydı. Onlar bizim tutumumuzu görmek istiyorlardı. Haklıydılar biz onlardan tutukluların böyle malzemelerini almalarını ve bu davranışı olanları cezaevi tüzüğüne göre cezalandırmamız için tutanak tutmalarını isteriz. Onlar bunu yapmıyorlar diye kızarız. Şimdi ise bizim gözümüzün önünde olmuştu hadise. Ne yaptık biliyor musun? Hayır. Gömemezlikten geldik, idari bölüme geçince baş memuru çağırdık ve o koğuştan gördüğümüz telefonu almalarını söyledi başsavcı. Ama biz zaten tutuklulara başsavcı gelecek lütfen koğuşlarınızdan çıkmayın diye rica minnet eder durumdayız Bunu başsavcı da biliyor. Bize bir televizyon kumandası getir212 Zeki Bingöl diler. Tutuklular telefon değildi gördükleri demiş. Başsavcı biraz daha ısrar etti bu sefer de işe yaramayan bozuk bir cep telefonu göndermişler. Bizim gördüğümüz o değildi. Bu tutuklunun elinden cep telefonu alınıp tüzüğe göre cezalandırılması gerekirdi. İnfaz yasasından yani şartlı tahliyeden yararlandırılmaması gerekirdi. Yapmadınız mı? Sende biliyorsun yapamayız. Bir bak kaç isyan, kaç adam öldürme, kaç kavga oldu ve kaç tutuklu cezalandırıldı? Biz bir tutukluyu garibansa bir koğuşa almaları için ner-deyse koğuş ağasına yalvarır durumda kalmışız. Senin söylediğin temizliği en çok ben isterim. Bunu söylerken candan konuştuğu belli oluyordu. Ama devlet karar vermeli. O zaman olur bu iş. Sen üç ay tabur komutanlığına bakacaksın. Bence riske girmemek lazım. Zaten sana kim destek olacak? Başsavcı izine ayrılıyor. Cezaevi savcısı F. K. da ayrılıyor. Kapalı cezaevi müdürü de hata yerine vekalet eden ikinci müdür var. Ben de izine ayrılacağım. Bir de hatırlasana şu hayata dönüş müdahalesinde tutanağı kimler imzaladı? Hepimiz o gün oradaydık. Paşamız, başsavcımız, alay komutanımız, müdürlerimiz, tabur komutanımız, taa Ankara'dan, Elazığ'dan, Batman'dan gelen komutanlarımız... Hepimiz oradaydık. Sonra ne oldu? Sen, birkaç subay imzaladı tutanağı. Sanki başka kimse yoktu. Başsavcı ve cezaevi savcısı müdürlerle beraber ilerde sizin haberiniz yok muydu diye sorarlarsa diye cezaevi kontrol defterine bir şeyler yazdık, imzaladık. Bak şimdi Eyüp savcılığı sanki bizim düzmece olarak, müdahale gününe kadar aradık bir şey bulamadık, isyan yok, olay yok diye tuttuğumuz tutanakları esas alıp dava açmadı mı? Peki ülkenin o kadar aydını, millet vekili, sivil toplum örgütleri neyle pazarlık ediyorlardı. Unutuldu bunlar. Söyleyeceği çok şey vardı sözcükler boğazına düğümleniyordu müdürün. Dilinin 213 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği ucuna gelen küfürleri tutuyor ve bir yudum daha alıyordu. Yapamazsınız boş ver dedi. Sonra devam etti söze, tabur komutanı protokol gereği aranmadan cezaevine giriyor, arama yapılacağı gün haberci erlerin elindeki poşetleri arama yapılan koğuştaki bazı tutuklulara vermiyor mu? Hatta bir gün bana bir tutuklu ile avukatı ve yakınının mutlaka görüşmesi gerektiğini söyledi ben de açık görüş izni vermiştim. Görüşme olduğunda kendisi birini yanında avukat diye sokmuş. Bunların avukatı ve yakını olmadığını sonradan öğrendim meğer tutuklunun hasmıymış. Gel de görev yap şimdi diye hayıflandı. Müdürüm devlet karar versin dedin. Devlet kim peki? M. G. K. kısa oldu cevap. Sonra devam etti M. G. K. karar verecek, her bakanlıktan bir üst düzey sorumlu adalet bakanlığından müsteşar jandarmadan paşa gibi görevlendirilmeli o zaman bu iş olur. Sonra ikinci kadehleri içtiler. Konuyu değiştirdiler. Hafta sonu hava sıcaktı. Rakı bitince beraber cezaevinin yolunu tuttular.
Yeni bir hafta başı başlamıştı. Cezaevinde durum aynen devam ediyordu. Müdürle görüşmeyi yüzbaşı Z. yüzbaşı H. P. ve üsteğmen A. E.'e anlattı. Durumu aralarında değerlendirdiler. Zaten bilmedikleri bir durum değildi bu. Üsteğmen A. E.: Komutanım biz deneyelim, bizi Bayrampaşa cezaevinden başka daha kötü bir yer varsa oraya tayin ederler dedi. Gülüştüler. Zaman hızla geçiyordu. Yüzbaşı H. P. tabur komutanı binbaşı D. E.'un kendisinden bir tutukluya sevk esnasında bir poşet verilmesini istediğini ve kendisinin kabul etmediğini sonra devriye komutanından bunu istediğini onun da kabul etmediğini sonuçta tabur komutanının bizzat kendisinin bu poşeti 214 Zeki Bingöl ring aracında tutukluya verdiğini ve kendilerinin de tutanak tuttuklarını söyledi. Böyle şeylerin devamlı yaşandığını söyledi. Yüzbaşı Z. bu tutuklunun kim olduğunu ve neden yattığını araştıralım dedi. Adam uyuşturucudan yatıyordu. Hatta jandarma bölge komutanlığının olduğu yerde Balmumcu'da çiçekçilik yapıyordu. Bölge komutanlığının siparişlerini de bu çiçekçi karşılıyordu. Günler geçiyor tayinciler de hazırlıklarını yapıyorlardı. Binbaşı D. E. da hazırlık yapıyordu. Bu arada kendisini ziyarete gelenlerle yüzbaşı Z.'yi tanıştırıyor ve onlara benim yerime bakacak arkadaş diye tanıştırıyordu. Bir gün odasında geniş bir vaziyette oturan bir adama yüzbaşı Z.'yi tanıttıktan sonra: Balık tutmayı çok sever diye ekledi. Misafir ise komutanım bizim Karaköy'de balık lokantamız var. Orada balık çorbası yaparız. Bizim üzerimize yapan olmaz. Hem balık rakıyla, rakı da karıyla güzel olur diyerek muzipçe gülümsüyordu. Güven vermek için Metris cezaevi bölük komutanı da çok sever diye ekledi. Metris bölük komutanı yüzbaşı Z.'nin hemşerisiydi. Köyleri arasında üç beş kilometre vardı. Belli ki yüzbaşının tepkisini merak ediyordu. Xaten bunları söylerken bu alemde nelerin geçerli olduğunu sanki biliyor gibiydi. Yüzbaşının bu sözleri duyduğunda aklından şimşek hızıyla geçmişte yaşananlar canlanmıştı. Bir gün Söylemez çetesi ile ilgili tutuklu bir subayın kardeşi ki o da subay ve yüzbaşı Z.'nin devre arkadaşı onu ziyarete gelmişti. Ağabeyi Hasdal askeri cezaevinde tutukluydu. Yüzbaşı Z.'nin odasındaki bu görüşme esnasında Metris cezaevi bölük komutanı yüzbaşı gelmişti. Hatta yüzbaşı Z. latife olsun 215 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği diye devre arkadaşını Söylemez çetesinden diye tanıştırmıştı. Metris bölük komutanı bir süre sonra tabur komutanının odasına çıktı. Yüzbaşı Z. devre arkadaşı ile bir süre daha görüştükten sonra bu görüşme ile ilgili tabur komutanına bilgi vermek için odasına çıkmıştı. Metris bölük komutanı kapıya dönük olarak tabur komutanına kısık sesle bir şey anlatıyordu. Yüzbaşı Z.'nin gelişiyle konuşama kesilmişti. Kısaca durumu izah etti yüzbaşı Z. tabur komutanı azarlamıştı. Niye bir çete mensubuyla konuşuyorsun diye. Yüzbaşı Z. onun devre arkadaşı olduğunu ve her insan gibi eğer kendisiyle görüşmek istediğinde görüşmesinin gerektiğini saklı gizli bir şeyinin olamayacağını söyledi ve odadan çıkıp gitmişti. Sonra sms tabir edilen ses kayıt cihazını (ki konuşmayı kayıt etmişti) bir zarfa koyarak gönderdi üst yazısında görüşme kaydının bulunduğu ve bu görüşmenin çözülerek suç unsuru varsa gereğinin yapılması yazıyordu. Şimdi ise cezaevinde bulunan çetecilerin yakınlarıyla tabur komutanı tarafından bizzat tanıştırılıyordu. Yüzbaşı Z. biraz soğuk bir sesle adama: Beyefendi ben namazında niyazında biriyim. İçen veya zamparalık yapana sözüm yok. Ama ilk tanışmada bu şekilde teklifte bulunmanız beni şaşırttı dedi ve ayağa kalkıp tabur komutanına bir emriniz var mı diye sorup cevap beklemeden odadan çıkıp gitmişti.
Bir başka gün ise tabur komutanı sivil bir aracın B kapısından alınmasını ve ikinci sevk bölüğünde bölük komutanlarının toplanmasını emretmişti. İçeri alınan araba sivildi. Aslında hiçbir sivil araba alınmıyordu. Bu da neyin nesi derken bir de baktılar ki arabadan çipura, levrek ve karidesler çıkarılmıştı. Yanan mangala bunlar koyulurken herkesin kafasında ne oluyor sorusu geçiyordu. Mesai günüydü. Gelen sivilleri tabur 216 Zeki Bingöl komutanı tanıştırıyordu. Çok iyi insanlardı anlattığına göre. Peki neden şimdi bu adamlarla tanıştırılıyorlardı? Onların da tanıdıkları cezaevindeydi. Yenen balıklardan sonra bir de evlere götürülmek için getirilen balık paketleri bırakılmıştı. İşte günler böyle geçip gidiyordu. Bu balık ziyafetine bir günde cezaevi savcısı ve müdürleri de çağrılmıştı. Yine balık paketleri bırakılmıştı. Başka bir gün tabur komutanı yüzbaşı Z. ye bir dostlarının olduğunu ve onların otellerinin olduğunu söyledi. Beraberce resmi kıyafetle Sultanahmet'e gittiler. Otel ahşap gibi bir tarihi yapıydı. Otel ise Cankurtaran'a inen yolun sağında kalıyordu. Yüzbaşı Z. arabadan inmedi, belli ki her kimse otelde bekleyenlerle tanışmak istemiyordu. Kısa bir süre sonra tabur komutanı da otelden çıktı ve biraz sitemkar şekilde sohbet ederek tabura dönmüşlerdi. Günler geçiyordu. Artık ilişik kesme zamanı yaklaşmıştı. Tayin olanlara Balmumcu'da veda yemeği verilecekti. Tabur komutanı ve cezaevindeki subaylar aynı masada oturuyorlardı o gece. Taburdan video çekim için kamera getirilmişti. Aslında bu video kamera Yüzbaşı Z. cezaevine tayin olduğunda envanterde yoktu. Onun teklifiyle alınmıştı. Hatta cezaevine günde iki bin civarında ziyaretçi geliyordu. Bu ziyaretçilerin kimlik bilgilerini jandarma alıyor ve faks ile alay komutanlığına bildiriliyor ve aranıp aranmadığı soruluyordu. Arananlar ise birkaç gün sonra cevap olarak geliyor ama aranan şahıs olan ziyaretçi zaten gitmiş oluyordu. Bu şekilde iki bine yakın kişi arandığı halde ziyaretçi olarak gelip gitmişti. Eğer bunlar bir daha gelirse o zaman yakalanmaları için listeler yapılıyordu. Bazen de listelerde aranmasından sarfı nazar edilenler de güncel olmayınca bu sefer de vatandaş boş yere 217 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği bekletilerek mağdur ediliyordu. Yüzbaşı Z. nin teklifiyle chat programıyla bilgiler anında Internet vasıtasıyla alaydaki görevliye yazılıyor o da merkezi sorgulamadan aranıp aranmadığını yazabiliyordu. Bu sayede Bayrampaşa taburu en çok adam yakalayan birlik olmuştu. Gece şarkılar söylendi. Eğlenildi. Artık 16 Temmuza iki gün kalmıştı. Günlerden Cuma 13 Temmuzdu. Tabur komutanı pazartesi günü mesaide olmayacaktı. Yerine vekaleten yüzbaşı Z. bakacaktı. 218 9. Bölüm Tarih 16 Temmuz 2001. Bayrampaşa cezaevi taburu içtima halinde. Saat 08:00 yüzbaşı Z. taburdan tekmil alıyor. Tekmil aldıktan sonra bütün rütbeliler karargah takımının yemekhanesinde toplansın diye emir veriyor. On dakika sonra bütün rütbeliler yemekhanede-ler. Yüzbaşı Z. onlara çok kısa bir konuşma yapıyor. Ben diyor. Bir süre bekledikten sonra devam ediyor. Tutuklunun eşi veya dostuyla olmam. Tutuklunun otelinde yatmam. Tutuklunun motelinde kalmam. Tutuklunun lokantasında yemem. Tutuklunun barında içmem. Tutuklunun diskosunda eğlenmem. Sizden isteğim şu: bunları yapan varsa derhal şu andan itibaren vazgeçsin. Emrediyorum. Duyarsam hesabını sorarım. Ve bir başçavuşa döndü:
Eğer tutuklunun eşini gece yarısı biralar ve cep telefonlarıyla nizamiyeye getirirseniz sizin hakkınızda derhal işlem yaparım. Benim söyleyeceklerim bundan ibarettir. Emir kısa ama anlaşılırdı. Herkes görevinin başına dönmüştü. 219 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Artık belli ki yeni bir dönem başlıyordu". Sonra yüzbaşı Z. bölük komutanlarını odasında topladı. Kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra onlara işin özeti kanun, nizam ve yönetmelik ne diyorsa onun dışına çıkılmamasını istiyorum. Benim emir komutam sırasında bundan şaşılmayacaktır dedi. Artık cezaevine müdahale etmek için hazırlıklar yapılacaktı, ilk olarak cezaevi savcısı F. K.'ın izinde olması nedeniyle yerine vekalet etmek için gelen savcıyı ziyaret etmek için yüzbaşı Z. cezaevi binasına gitti. O hep cezaevine girerken görevlilere kendisini aratır ve x-ray kapısından ötmeden geçerdi. Şimdi tabur komutan vekiliydi. Üçlü protokole göre aranmadan geçebilirdi. Girişe geldiğinde x-ray kapısından ötmeden geçti. Görevli infaz koruma memuruna gel beni ara dedi. Görevli memur tereddüt etti. Yüzbaşı Z. ona bak dedi eğer biri yüzbaşı aranmadan girerken yasak malzeme soktu derse sen diyeceksin ki; yanılıyorsunuz ben görevliydim kapıda ve onu ben aradım ve üstünde böyle malzeme yoktu. Bunu söylerken cezaevi görevlileri de duymuştu. Belli ki yeni bir devir başlayacaktı. Sonra dedi ben de sizi görevli askerlerle nizamiyede arayacağım ve bu şahitliği sizin için ben yapacağım. Biz bir birimizi kontrol altında bulunduracağız. Eğer aranızda çürük yumurta varsa onları da ayıklayacağız. Sonra cezaevi savcı vekilinin yanına girdi. Kendisine hoş geldiniz diye kendini takdim etti. Çay söylediler. Savcı bey cezaevinin sorunlarını bildiğini ve elinden gelen çalışmayı yapacağını söyledi. Yüzbaşı cezaevinin çok kötü durumda olduğunu ve hakimiyetin tutuklularda olduğunu söyledi. Burada hiç kimsenin can güvenliğinin olmadığını ve mutlaka çözülmesi gerektiğini belirtti. Günlerden bir gün C 19 koğuşundaki tutukluların kendilerini ziyarete gelenleri rehin alarak koğuşlarına götürdükleri ve isyan halinde oldukları bildirildi. 220 Zeki Bingöl Bunun üzerine yüzbaşı Z. ve böyle olaylara müdahale için hazır bekleyen ikinci sevk bölüğünden askerler ile yüzbaşı H. P., üsteğmen A. E., hep beraber silahlı şekilde olay yerine gittiler, infaz koruma memurları olay yerini bırakmışlardı. Garip olan ziyaretçiler ile tutuklular ayrı yerlerde olması gerekirken nasıl olur da bu kilitli kapıları geçerek ziyaretçilere ulaşırlardı? Zaten Hakan Çillioğlu da aynı koğuştan çıkıp kilitli olması gereken kapılardan geçerek cezaevi ikinci müdürünün odasında Kenan Ali Gürseli öldürmemiş miydi? Daha önce C bloktaki terör tutukluları da ziyaretçilerini koğuşlara buradan götürmüyorlar mıydı? Askerler maltaya geldiğinde kapıların tutuklularca kilitlendiği gördüler, içerde bazı tutuklular vardı onlara yüzbaşı Z. bunun isyan olduğunu ve gerekirse silah dahil zor kullanılacağını emreder şekilde ve kaba sesiyle haykırır gibi söylüyordu. Tutuklulardan bazıları alışık olmadıkları bu duruma anlam veremiyorlardı. Nasıl kendilerine böyle sert davranırlardı? Biri öne çıkarak biz isyan etmedik. Hakkımızı istiyoruz dedi. Size emrediyorum derhal kapıyı açın..ses tonu daha sertti. Askerlere dönerek kapının gerekirse kesileceğini ve müdahale olursa kendi emriyle ateş açılacağını söyledi. Ve: Doldur kapa emrini verdi. Ortalık kurma kollarının çekilip bırakılmasıyla çeliğin içi titreten sesiyle buz gibi olmuştu. Tutuklular bu olayın aynı zamanda videoya alındığını görünce dehşete düştüler. Çünkü her isyanda gören duyan olmuyordu. Sonuçta kim ne yaptı nasıl yaptı hiç kimse bildiği halde söylemiyordu. Ama şimdi cam bir göz hem konuşulanları hem de yaşananları dosdoğru anlatacaktı. Kim ne yaptı diye artık kimsenin anlatımına gerek yoktu. Hatta ben görmedim duymadım diye yalan söyleyeceklerinde olay yerinde oldukları bu şekilde tespit edilecekti, işte bu bir felaketti. 221 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği
Tutuklular bir an duraklamış olsalar da kapıyı açtılar. Bir yandan biz isyan etmedik C 19'dakiler yaptılar. Biz kilitlemedik kapıları diye anlatıyorlardı. Kapı açılınca tutuklular emniyete alınarak C 19 koğuşuna doğru jandarmalar tedbirli şekilde ilerlediler. C 19 koğuşu üst kattaydı. Dikkatli şekilde ilerliyordu jandarmalar. Maltanın ortasında bulunan kapı kilitliydi. Bir tutuklu jandarmaları görünce koşarak koğuşa kaçmıştı. Yüzbaşı Z.'nin sesi yankılandı. Derhal isyana son verin rehinelerin hayatını korumak ve devlet hakimiyetini tesis etmek için gerekirse silah dahil zor kullanılacaktır. Bunu hiç istemiyoruz. Derhal isyana son verin. Tutuklulardan biri isyan etmedik. Biz rehine de almadık. Bunlar bizim yakınımız. Kendi istekleriyle buradalar. Bize sığındılar. Askerler onlara tacizde bulunmuşlar dedi. Yüzbaşı: Derhal kapıları açın. Eğer böyle bir şey varsa gereğini yapacağım. Yanındaki haberciye savcı beyi çağırın gelsin görüşelim dedi. Savcı bey geldi. Tutuklular kapıyı açacaklarını ama şa rtla-rmın olduğunu söyledi. Askerler dışarı çıkacaktı. Ziyaretçilere ve tutuklulara bir şey yapılmayacaktı. Tacizde bulunan asker cezalandırılacaktı. Ziyaretçilerden bazıları biz isteyerek geldik koğuşa zorlayan olmadı diyordu savcıya. Bunu yüzbaşı dikkatle dinliyordu. Ve tabi ki video kayıt kamerası çalışıyordu. Zaten onlar istese de istemese de eğer taciz var ise gereken yapılırdı. Savcının isteği üzerine jandarmalar çıktı. Ziyaretçiler ise onlar da bir süre sonra çıktılar. Savcının odasında ziyaretçiler tek tek dinlendi. Ama tutukluların söylediği taciz ile ilgili bir şey hatırlayan ya da yaşayan yoktu. Sadece tacize uğradığını 222 Zeki Bingöl söyleyen bir bayan vardı. Ona kendisine tacizde bulunanı görse tanıyıp tanımayacağını sordular. Kadın evet tanırım dedi. Bunun üstüne nasıl bir taciz olduğu soruldu. Kadın cevap veremiyordu. İlk başta çok vahim bir şey olduğundan cevap veremiyor sanarak savcı, müdür ve yüzbaşı pür dikkat beklediler. Ama çok çelişkili şeyler söylüyordu. Zira bir ziyaretçi ile hiçbir görevli baş başa kalamazdı. Çünkü kalacak bir yer ya da uygulama yoktu. Bir tek bayanların arandığı ve bu armayı yapan bayan polis memuru ya da bayan infaz koruma memurunun yaptığı oda vardı ki bu aramada kesinlikle yalnız olmuyorlardı. Bir görevli daha mutlaka oluyordu. Kadına tacizde bulunan görevliyi teşhis etmesinden başka bir şey istenemezdi. Kadın karşısına çıkarılanlara tek tek baktı bunlar değil dedi. Hatırlamadığını söyledi. Sonra tekrar sordular özellikle yüzbaşı istiyordu teşhis etmesini. Kadın tekrar baktı, baktı____ Hatırlayamadım dedi. Yüzbaşı sordu. Siz kimin eşsiniz? ......nın eşiyim. Ne kadardır eşisiniz? Sekiz yıldır. Kocanız kaç yıldır burada? iki senedir. Ziyaretine ne zamanlar gelirsiniz? Her gün. Tutukluyla sizin soy adlarınız farklı. Evet, ben onun imam nikahlı eşiyim. Yüzbaşı savcıya döndü sayın savcım yalnız görüşelim. 223 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Kadın dışarı çıkarken birden: Ben kimseye iftira atamam. Eşim içerdeyken askerlerin silahlı geldiğini görüp biri haber verince bana böyle söylememi istedi. Kimse bana tacizde bulunmadı..dedi. Savcı kadını durdurdu ve bu söylediklerini tekrar ettirdi. Sonra kadını dışarı çıkardı. Yüzbaşı savcıya: Savcım bakın bu kadın mevzuata aykırı olarak yıllarca ziyaretçi olarak girmiş. Şimdi bu kadını ziyaretçi olarak cezaevine alan memurların tamamını mahkemeye vermek lazım. Savcı:Kaç kişi yapar bu biliyor musunuz yüzbaşım?
Evet dedi soğuk bir sesle. Sadece ona görüş izni veren hakkında işlem yapmamız lazım diye devam etti yüzbaşı. Sadece bir kişi doğrusu bu dedi. Savcı dondu kaldı. Yüzbaşı devam etti ayrıca isyan edenler hakkında ve rehine olan ve bunu gönül rızası ile yapan ziyaretçiler hakkında da yapılmalı dedi. Onlar da cezaevini işgal ederek isyana iştirak ettiler. Savcı biliyordu ki tutuklularla görüş yapacak kişiler birinci, ikinci ve üçüncü dereceden akrabaları olacaktı. Birde cezaevinde sorumlu savcısın uygun görüp izin vereceği kişilerdi. Yani bu kadın senelerdir görüşe çıkmıştı. Madem akrabası değildi. Peki kim izin vermişti? Yetkili kimdi? Bu güne kadar kimler kimlerle görüşmüştü? İncelenmesi gereken bir konuydu bu.. Jandarma artık tavrını koymuştu. Mevzuat diyordu. İşte bu çok kötüydü. Peki ne olacaktı şimdi. Zaten her şey mevzuata aykırıydı. Bayrampaşa cezaeviydi burası. Tıpkı müdürün söylediği 224 Zeki Bingöl gibi. Ancak devlet karar verirse düzelirdi. Peki devlet neden karar vermiyordu? Devlet kimdi? Aslında devlet karar vermişti ve gerekli yasaları da çıkarmıştı. Uygulayıcılar, yani asıl devlet onlardı, peki ne yapmıştı? Sorun buydu. Siz istediğiniz yasayı çıkarın ama uygulanmazsa ne olur? Kaos. Terör. Türk insanı terörü siyasi amaçlı işlenen suçlar olarak bilir ama batılı ülkelerde hangi kuralı ihlal ederseniz edin siz bir teröristsiniz. Bayrampaşa'da hiçbir kural uygulanmıyordu ki. Yüzbaşı Z. uzun süreden beri istihbarat çalışmasını yaptıkları adli tutuklulara yönelik devlet otoritesini tesis ve kanun hakimiyetini sağlayarak cezaevinde can güvenliğini sağlamak için harekete geçilecek zamanı kolluyordu. Bu arada adalet bakanlığının cezaevlerinin yönetimine dair kanuna istinaden çıkarılmış tüzüğe aykırı olarak çıkardığı genelgeleri inceliyordu. Öyle ki bu genelgelere de çoğu zaman üçlü protokol gereği ayda bir İstanbul başsavcısının başkanlığında toplanan jandarma ve cezaevi idaresinden oluşan heyet her ne kadar genelgede istenen husus şu veya bu olsa da Bayrampaşa cezaevinin fiziki ve özel durumu nedeniyle öyle değil böyle uygulanmasına deyip kararlar alınmıştı. Yani zaten devleti temsil edenler mevzuata uyamayacaklarını toplanıp toplanarak karara bağlayarak imzalamışlardı. Korkunç bir durumdu bu. Böyle otorite zafiyeti olduğunda Köymen gibi güç sahipleri sadece koğuşu değil koridoru bile işgal edebiliyordu. Cezaevleri genel müdürü A. S. E. ve müsteşar Y. K. o günlerde cezaevine gelmişlerdi. Cezaevi savcısının odasındaydılar. 225 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Yüzbaşı Z. odanın önüne geldi ve savcının sekreterine içerde kimlerin olduğunu sordu. İçerde özel tip cezaevi müdür vekili N. ve kapalı cezaevi müdür vekili Y. G. da vardı. Kapıyı çaldı ve içeri girdi. Asker selamını verip kendini takdim etti. Oturmasını söylediler. Belli ki cezaevi ile ilgili görüşüyorlardı. Fırsatı kaçırmayan yüzbaşı: Sayın müsteşarım ve sayın genel müdürüm, biz jandarma olarak cezaevine talibiz. O zamanlar cezaevinin tek bir kuruma devredilmesi gündemdeydi. Jandarma dış koruma görevini adalet bakanlığına devretmek istiyordu. Terör nedeniyle ülkenin doğusunda zaten çok meşguldü. Ama ver kurtul demek olur muydu bilinmez. Zamanında da trafik görevini de jandarma protokolle polise devretmişti. Şimdi de bu görevi almak istiyordu. Bir de cezaevlerinin çoğu zaten polis bölgesinde kalmıştı, bu nedenle polise devredilebilirdi. Zaten,vpolis de genel kolluk değil miydi? Peki o kurum ya da bu kuruma devretmekle cezaevi sorunu halledilecek miydi? Tabi ki hayır. Jandarmanın erat mevcudu iki yüz seksen bini buluyordu. Nerdeyse silahlı kuvvetlerin yarısına yaklaşmıştı mevcudu. Bu sayede personelden tasarruf edilebilirdi.
Yüzbaşı devam etti sözlerine: Bu cezaevinde can güvenliği yok. Ne sizin için, ne de bizim için, ne de memurlar için, ne de tutuklular için. Maalesef hakimiyet bir avuç tutuklunun elindedir. Yaklaşık altmış silah olduğunu değerlendiriyoruz. Binlerce kesici dürtücü alet, bir o kadar telefon olduğunu biliyoruz. Cezaevi idaresi tutukluları tüzüğe uygun şekilde suç tasni yaparak koğuşlara koyamıyor. Eğer paralı olduğu düşünülen tutuklu gelirse koğuşlarda hakimiyet kurmuş olan çeteler kendi koğuşuna istiyor. Tehdit ediyorlar. Hatta çatışmaya giriyorlar. Parasız ise koyacak yer bulunamıyor. Koğuş kapıları açık. İdarece dışardan kilitlenmesi gerekir226 Zeki Bingöl ken tutuklular içerden kilitliyor. Koğuşlarda fahiş fiyatla kantin çalıştırıyorlar, idarenin kantini laf olsun diye çalışıyor. Tutuklulardan ayak bastı parası adı altında haraç alınıyor. Genelgelere aykırı olarak tutuklular malzeme bulunduruyorlar. Koğuşlarda ağalar kendilerine özel odalar yaptırmışlar. Yemekleri kendileri pişirdiklerinden ve dağıttıklarından dolayı bazı tutuklular aç kalıyor. Müsteşar hayretle bunlar doğru mu diye sordu. Genel müdür: Evet, şu anda kapıda iki asker olmasa biz burada oturama-yız. Bu askerler mevzuata aykırı olarak buradalar. İki memur koyamıyoruz. Doğru söylüyor yüzbaşı. Peki bizden ne istiyorsunuz? Manevi destek ve zamanı gelince fiziki sistemi güçlendirmek için maddi destek genel müdürüm. Biz sizin yanındayız yüzbaşım. Keşke söylediklerini yapa-bilsek. Belki biliyorsunuz Kenan Ali Gürsel'in öldürülmesi olayında altı ay tahkikat yaptım. Burada neler yaşandığını gördüm. Kangren olmuş artık. Yüzbaşım sizin hayata dönüş operasyonu hakkında bilginiz var mı? Evet var. O tarihte görevliydim. Basında çıkan haberlere ne diyorsunuz? Yüzbaşı baştan sona anlatmaya başladı. Sonra olayın geçtiği C bloğa girdiler. Ve ekledi zaten bu konular dosya olarak Eyüp savcılığına, İstanbul başsavcılığına, kapalı cezaevi müdürlüğüne ve alay komutanlığına gönderildi dedi. Genel müdür hayretle sordu cezaevi müdür vekili Y. G.'a müdür bey var mı dosyanın sureti diye. Bu soru üstüne yüzbaşı hayrete düşmüştü. 227 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_ 228 Zeki Bingöl alkış tutmak bir yana bu konudaki derin şüphelerini belirtmişti. Daha önce Ulucanlar'da, Uşak'ta benzer operasyonları ve güvenlik güçlerinin neler yapabileceğini görmüş insanlar olarak endişe ediyorduk. Bugün Ahmet Şık'm ortaya çıkardığı adli tıp raporu bu endişelerimizin yerindeliğini gösteriyor. Bayrampaşa cezaevindeki operasyonla ilgili soruşturma İstanbul Eyüp Başsavcılığı tarafından yürütülüyor. Adli tıp bu raporu Eyüp Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine yürüttüğü incelemelerden sonra yazdı. Güvenlik güçleri pek çok bakımdan eleştiriliyor, ölüme sebebiyet vermekle suçlanıyor raporda. Tutuklu ve hükümlülerin değil güvenlik güçlerinin silah kullandığı açıkça söyleniyor, yanıklardan güvenlik güçleri sorumlu tutuluyor. Elbette bu konuda mahkeme bitmeden bir şey söylemek doğru olmaz ama mahkemenin esas olarak dikkate alacağı bilirkişi raporu adli tıp raporu olacağı için, bu rapora dayalı olarak konuşabiliriz. Türkiye'yi 'Hayata Dönüş' Operasyonu'na getiren günleri ve bu operasyonun sonrasını iyi hatırlamak ve anlamak gerekiyor. Operasyonun nedeni, o zamanlar henüz açılmamış olan ve açılmayacağı sözü verilen F tipi cezaevlerine karşı yürütülen ölüm oruçlarıydı. Ölüm oruçlarında 50. gün geride kalmış ve hayati tehlike başgöstermişti. O dönemde yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmayınca içişleri ve Adalet bakanlıkları operasyonları başlattılar. Bugün ölüm oruçlarında bazı eylemciler 200. günlerini bile geride bıraktılar. Eylemde bu kadar uzun süre dayanılmasının sırrı, kullanılan yardımcı ilaç ve
vitaminlerde gizli. Madem ölüm orucunda daha fazla dayanıklılık sağlanmıştı, öyleyse eylemin henüz 50. günüyken Her an ölümler olabilir' havasını kimler neden yaydı ? 229 Müdür vekili evet var sanırım dedi. Genel müdür bir suretini bize gönderin dedi. Sonra yüzbaşıya bakan beye bu anlattıklarınızı aynen bu şekilde izah eder misiniz? Yüzbaşı evet dedi. Peki o zaman dedi ve bir süre sonra cezaevinden ayrıldılar. Basın artık hayata dönüş olayına jandarmanın yalanı olarak bakıyordu. Adli tıp kurumu keşif yapmış ve tutanakta yazanların doğru olmadığı ve savcıların bu nedenle tutanağı imzalamadığını yazıyordu. Tabur komutanın da imzalamadığını bilmiyorlardı. Basında çıkan haberler ise; Gerçeğe dönüş' ismet Berkan 03/07/2001 Gazete editörlüğü, aynı zamanda bir başlık atma sanatıdır da. Haberin başlığı, hem haberi vermelidir hem de yaratıcı bir hinoğlu hinlik içermelidir. Eğer o hinoğlu hinliği yapamıyor ya da yapayım derken haberin kendisinden uzaklaşırsanız bunları yapmamak, haberi olduğu gibi vermek en doğrusudur. O bakımdan, İçişleri ve Adalet bakanlıklarının ortaklaşa yürüttüğü 'Hayata Dönüş' operasyonlarında gerçekte neler olduğuna ilişkin adli tıp raporunun haberi için Radikal'in dünkü başlığı 'Gerçeğe dönüş' bu ilkeleri tam olarak yerine getiren bir başlıktı. Başlığın müellifi ise yazıişleri müdür yardımcımız Erdal Güven 'di. Adı Hayata Dönüş' olan ama iki jandarma eri ile 29 tutuklu ve hükümlünün ölümüyle sonuçlanan operasyonu hepimiz bir korku filmini hatırlar gibi hatırlıyoruz. Operasyonun başladığı ilk gün, bütün Türk basınının tersine Radikal 'Korkulan oldu' başlığını kullanmış, operasyona Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_ 230 Zeki Bingöl etmesini ve kendisi için sırada beklemesini istemesi üzerine böyle yaptığını söylüyorlardı. Jandarma bu gelen malzemelerde bazen uyuşturucu da buluyordu. Aslında bir çoğu koğuş ağalarınca çalıştırılan kantinlerde fahiş fiyata satılacaktı. Artık buna müsaade etmiyorlardı. Bir keresinde bir hayır sever vatandaş ki cezaevindeydi o da 97 koyun hibe etmişti. Cezaevine gelen bu koyunları jandarma almadı. Tutuklular bu sefer cezaevi müdür vekili Y. G. 'rı sıkıştırmıştı. Yüzbaşı Z.müdür vekili ve savcı ile bu durumu görüştüler. Yüzbaşı kararlıydı: Eğer bir hibe söz konuysa bu cezaevi genel müdürlüğüne yapüır. Genel müdürlük de uygun gördüğü cezaevlerine bu hibe edilen malzemeyi tertip eder. Ben mevzuata göre davranmaktan yanayım. Bunları almamız mümkün değildir demiş ve kestirip atmıştı. Aslında bu hibe edilen malzemelerle bu şekilde silah bile sokuluyordu. Bir keresinde bir koğuşa hibe edilen buzdolabının motorunun içinde tabanca bulunmuştu. Zula tabir edilen yerlerde bunun gibi malzemeler geçirilebiliyordu. Cezaevindeki tutuklular artık huysuzlanmaya başlamıştı. Tutuklulardan Baron lakaplı Hamza Kılıç ve suç ortakları olan Caner Koç, Abbas Kızartıcı, Numan Akıllı ve Sedat Ba-yar adliyedeki duruşmadan dönmüş ve kapı altı tabir edilen yerden cezaevi idaresine jandarmalarca teslim edilmişti. Bu koridora girince solda fırın vardı. Fırın tutuklularca defalarca yakılmıştı. Burası cezaevinin en stratejik yeriydi. Orayı elde etmek için defalarca çatışmalar yaşanmıştı. Bir de buranın bahçesinde toprak vardı. Cezaevinde toprağa basmak ayrıcalık sayılırdı. Belki de bu asıl amacın maskesiydi. Çünkü fırının Bu soruyu soruyorum, çünkü operasyonun altyapısını bu hava hazırladı. Operasyonun genel gerekçesi, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün deyimiyle 'Örgütlerin baskısıyla eyleme geçen gençleri hayata döndürmekti. Ancak operasyondan sonra bu gençler eylemi bırakmadılar.
Örgütler, eminim seçtikleri kişilere bu eylemi yapmaları ve sürdürmeleri için türlü çeşitli baskılar yapıyorlar. Bu baskıların illa dövme-ölümle tehdit etme şeklinde olması gerekmiyor. Eyleme katılmazsa dönek ilan edilme, gruptan dışlanma gibi şeyler de adı konmasa da baskıdır sonuçta. Ancak adına 'Hayata Dönüş' denen ve hangi şartlarda yapıldığını dün ve bugün Radikal'de okuduğunuz operasyonlar, 31 ölüme yol açtığı gibi, o eylemcilerin kendi örgütleri yerine devlete güvenmelerini de imkânsız hale getirdi. Ardından da şimdilik 26 ölüm daha geldi maalesef. Gerçeğe bir an önce dönülmesi umuduyla... Adalet bakanı Türk bir süre sonra cezaevine geldi. O da aynı şeyleri dinledikten sonra gazetecileri çağırdı. Bizzat kendisi bazı açıklamalarda bulundu. Adli Tıp kurumundan tekrar keşif yapmasını isteyecekti. Günler bu şekilde geçerken artık jandarma genel müdürün desteğini almasıyla yavaş yavaş cezaevinin düzensizliklerine müdahale etmeye başlamıştı. Özellikle cezaevinin yakınında bulunan bakkal, marketler takibe alınmıştı. Tutuklular telefonla sipariş veriyor onlarda cep harçlığı verdikleri küçük çocukları hazırladıkları siyah naylon torbalarla nizamiyede sıraya gönderiyorlardı. Jandarma bu çocuklara soruyor kime getirdin bunları diye cevap ise enişte, dayı oluyordu. Çünkü soy adları değişik olduğu için böyle söylemelerini tembih etmişlerdi. Bu sefer adres soruluyor araştırılıyordu. Çocuklar yalan söylediklerini birinin kendisine çok acil işi olduğundan yardım 231 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 232 Zeki Bingöl Dı şan çıkarılanlar tek tek kontrol edilecekti. Üsteğmen A. E. malta kapısından olaya müdahale etmeye çalışıyordu. Caner Koç bir eliyle karnını diğer eliyle sırtını tutuyordu. Vuruldum beni alın diyordu. Üsteğmen soğukkanlı biriydi. Hemen kararını verdi ve kapıyı açtırdı. Sonra Caner'i dışarı aldı ve hastahaneye sevk etti. Hayatını kurtarmıştı. Aylar sonra Caner yanında MlT müdürü diye tanıttığı biriyle cezaevine gelip saatlerce cezaevinin durumunu görüşmüşlerdi. O zaman içerde yaşananlar hakkında kimsenin inanamayacağı şeyler anlatmıştı. Hatta kimlerin kaç paraya iş yaptığını bir bir söylemişti. Bir müdürü ise para verirken suçüstü yakalatmayı dahi teklif etmişti. Bunu belki de can borcu olduğu için söylüyordu yada kendisinin düştüğü duruma başkaların da düşmesini istemiyordu. Kim bilir. Dışarı çıkarılan görüş yerindeki tutuklular ve ziyaretçileri kontrol edilerek ayrıldılar. D blok sorumlusu Diyarbakırlı da vardı aralarında. Jandarmalar içeri girdiler ilk ateş edilenleri buldular. Onların hiç biri saldırganları görmemişti. Tabi oradaki infaz koruma memurları ve diğer tutuklularda görmemişler duymamışlardı. Israrlı tutum üzerine ateş edenler ele geçti. Silahlar yoktu. Bir süre sonra silahlar da bulunmuştu. Peki neden bu cinayet işlenmişti? Basında çıkan haberler buna ışık tutuyordu: Bayrampaşa Cezaevinde, tutuklular arasında çıkan silahlı çatışmada, 1 tutuklu öldü, 4"ü de yaralandı. Alman bilgiye göre, cezaevinin görüş mahallinde, saat 18.00 sıralarında tutuklular arasında henüz belirlenemeyen bir nedenle silahlı çatışma çıktı. Olayda, "Uyuşturucu ticareti 233 karşısı malzemelerin kabul edildiği yerdi ve hemen karşısında da adliyeye veya hastahaneye gidecek tutuklular jandarmaca buradan teslim alınır ve dönüşte buradan teslim edilirdi. Burası en hassas yerdi. Fırına kim hakimse cezaevinin anahtarı onda olurdu. îşte o günde iki genç tutuklu ellerinde silahlarla bekliyordu. Hamza Kılıç ve suç ortaklarım duruşmadan çıktıktan sonra jandarmalar kapı altından cezaevi idaresine teslim etmişlerdi. Aslında bu teslimler hikayedendi. Çünkü tutuklu sadece kapıdan girerken memur kapıyı açıyordu. Bu yüzden jandarmalar bu kapıyı birde dışardan kendileri kilitliyordu. Silahlı nöbetçi de koymuşlardı. Bir tane hassas kapı da vardı. Yani içeri giren tutuklu elini kolunu sallaya sallaya istediği yere gidiyordu. O gün Hamza Kılıç ve arkadaşları girmişti, iki genç silahları Hamza ya doğrultup ateşlemişlerdi.
Hamza can havliyle koridorda koşuyor arkasından silahlar patlayarak gençler kovalıyordu. Hamza vurulmuş ama koridorun ortasında bulunan merdivenlerden yukarıdaki koridora çıkmayı başarmıştı. Kendisini açık görüş yapılan yere zor attı. O gün açık görüş vardı. Ve hınca hine doluydu. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve ziyaretine geldikleri tutuklular. O esnada ziyaretçisi gelen ve D blok ağası olan Diyarbakırlı da oradaydı. Silahlıydı. Kendisini vuracaklarını sanmış ve belindeki silahla açık görüş yapılan yerin girişine doğru ateş etmeye başlamıştı. Hamza orada vurulup düşmüş onu kovalayanlar ise beklemedikleri bu ateş ile karşılaşınca kaçmışlardı. Jandarmalar dış kapıları kapamışlar ve malta kapısına gelmişlerdi. Yüzbaşı çok hızlı karar vermeliydi. Derhal müdahale etmek lazımdı. Öncelikle can güvenliği sağlanmalı. Ziyaretçiler panik halindeydi. Gecikmeleri durumunda Kenan Ali Gürsel olayında olduğu gibi bir sürü insan öldürülebilirdi. Emir verdi ziyaret yerinde olanları dışarı çıkarın. Biliyordu ki aralarında tutuklular da vardı. Belki bu fırsattan yaralanıp kaçabilirlerdi. Ama bu riski göze almalıydı. İnsan hayatı daha önemliydi. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 234 Zeki Bingöl car'a haber verilmişti. Bu gece odanda yatma diye. Sincar koğuşta kendisi adamlarıyla özel bölmede kalıyordu. Kulede görevli asker kendine daha önce verilen emir gereği çatıdaki saldırgana manevra fişeği ile ateş etmişti. Saldırgan sonra çatıdan tekrar koğuşuna gelmişti. Belki de Hamza için bir buçuk milyon dolardan pay alınması da olabilirdi kim bilir. Bu olay üzerine jandarmalar ısrarla arama yaptılar ve ateş edeni ele geçirdiler. Sonra silahı da başka bir koğuşta çöpte çıkmıştı. Bölge komutanı general E. H. bu olay üzerine ateş eden şahsı vurmayan asker için kanuni takibat yapılmasını emretmişti. Bir de Bayrampaşa'da toplantı yapılacaktı. Basında üst üste gelen bu olaylar geniş yer almıştı. Hani hayata dönüşle cezaevinde hakimiyet devlete geçmişti? Değildi tabi ki. Acizlik kıyımla örtülemez Cezaevlerini yönetenlerin beceriksizliğini, ölü sayılarını artırarak, yangına körükle giderek çözmek mümkün değil. Olayın geldiği boyutu, Ömerli cezaevi hde çekilmiş bu fotoğraflar çok iyi anlatıyor Tuncay ÖZKAN Türkiye'de cezaevlerinin içinde bulunduğu durum artık bu sorunun zaman geçirmeden hallini gerekli kılıyor. Sorunu hallederken kabadayılık veya gereksiz güç gösterisinin bir anlamı olmadığını hatırlatmakta fayda var. Cezaevlerini yönetenlerin beceriksizliğini, reform yapamayanların acizliklerini cezaevlerinde kıyım yaparak, ölü sayılarını artırarak, yangına körükle gidecek çözmek mümkün değil. Para harcayacaksınız, kurumlarınızı düzelteceksiniz, reform yapacaksınız. Adalet Bakanlığı hdaki kafaları yenileyeceksiniz, sorun çözülür. Sorunu kadrolaşmak için 1990'lı yıl235 yapmak"suçundan tutuklu olduğu belirtilen Hamza Kılıç öldü, 4 tutuklu da çeşitli yerlerinden yaralandı. Çatışmaya müdahale eden jandarma timleri, olaya karışan tutukluları etkisiz hale getirdi. Çatışmada yaralanan Caner Koç, Abbas Kızartıcı, Numan Akıllı ve Sedat Bayar, Haseki Hastanesine kaldırıldı. Tümünde kurşun yaraları bulunan bu kişilerden Caner Koçsun durumunun ciddi olduğu ve ameliyata alındığı öğrenildi. Sağlık durumları iyi olan diğer yaralıların ise tedavilerinin ardından cezaevine geri gönderilecekleri belirtildi. Zaman'dayayımlanan "Mafya Bayrampaşa cezaevini terk ediyor" başlıklı haberden bir bölüm: Bayrampaşa cezaevinde yatan adi suçlular daha önce elle-rindeki cep telefonu ve silahları cezaevi yönetimine gönüllü olarak teslim edip haber konusu olarak kamuoyunda sempati toplamışlardı. Ancak jandarmanın son 3 aylık operasyonları teslim edilen suç aletlerinden daha fazlasının mahkumların ellerinde bulunduğunu ortaya koydu. Bayrampaşa cezaevinde büyük çatışmalar yaşanmıştı. 1999yılında Alaattin Çakıcının yeğeni Kenan Ali Gürsel ile Hakan Çillioğlu grupları arasında
çıkan silahlı çatışmada, Çakıcı hm yeğeni Gürsel dahil 7 kişi hayatını kaybetmiş çok sayıda mahkum yaralanmıştı. Son bir yıl içinde meydana gelen üç ayrı olayda ise uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Urfi Çetinkaya aleyhine ifade veren Hamza Kılıç ile yine uyuşturucu sanığı Mustafa Vedat Ozhan cezaevinde öldürüldü. 6ay önce Veli Evlice isimli mahkum da, bacaklarından çivilenmiş olarak koğuşta ölü bulundu. Cezaevinde bu sefer Hamza'nın kaldığı koğuştan D 5 koğuşundan bir genç çatıya çıkarak B 13 koğuşuna ateş etmişti. D blok sorumlusu Diyarbakırlının talimatıydı bu. Racon bunu gerektiriyordu. Ama ne hikmetse ateş edilen koğuştaki SinBayrampaşa Cezaevi Gerçeği ¡arda yapıldığı gibi 35 bin yeni personel kararnamesi ile çözmeniz mümkün değildir. Adalet Bakanlığı ülkücü, şeriatçı, Alevici, solcu değil, hukuk bayrağının dalgalandığı yer olmalı. Bunu başaramazsanız sorun çözülmez. Zor sanmayın sadece ciddiyet ve liyakat, sistemi düzeltir. Geçmişte yapılan hataların bugünkü yansımaları karşımızda duran 'isyan'. Bugün hata yaparsak yarm yine karşımıza çıkacaktır yanlışlarımız. Sekiz ayda onlarca ölü Cezaevlerinin durumuyla ilgili olarak ilk uyarıyı 5 Şubat 1999 günü bu köşeden yapmıştık. Bayrampaşa cezaevinin nasıl mafya cumhuriyeti haline dönüştüğünü aktarmıştım. 6 Şubat 1999'da İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ile yaptığımız konuşmayı yayımlamıştım. Çitici o zaman cezaevleriyle ilgili pek çok uyarıda bulunduklarını aktarmıştı. Ama ödenek yokluğu dahil önlerindeki engelleri anlatıyordu daha çok. 'Bayrampaşa cumhuriyeti' ile ilgili uyarılarımızın üzerinden tam sekiz ay geçti. O günden bu yana ne mi oldu? Biz uyarırken ölüler yoktu, bugün onlarca ölü var. isyan var, kargaşa var. Sonuç ders alınmadığı gerçeğidir. Önlem almakla yükümlü olanların önlem alamadıkları gerçeğidir. O gün içerde bomba, ağır çatışma silahları ve uyuşturucu dahil her şeyin cezaevinde serbestçe alınıp satıldığını dile getirmiştim. Telefon satışlarının, yapılan görüşmelerin ihalesinin nasıl yapıldığını anlatmıştım. Bugün bunlarla ilgili cezaevi bataklığı artık koku veriyor. Şimdi aynı yetkililer görevde. Ama aynı beylik laflar. Onlar burunlanndaki mandalla, çöp dağının tepesinde nutuklar atıyorlar, 'cağız... ceğiz...' Gerçek gözlerini kamaştırıyor olsa gerek. Gözleri kapalı geziyorlar. Tıpkı mezarlıktan geçerken ıslık çalanlar gibi korkularını bastırmaya çalışıyorlar. Aslında cezaevi gerçeği iki yanı keskin bıçak. Cezaevleri ile 236 Zeki Bingöl ilgili sorunlara bakarken mahkûm ve tutukluların da hakları olduğunu ve cezaevlerinin insan hakları açısından çok titiz davranılması gerektiğini unutmamak gerek. Yani ne mafyaya ve örgüte teslim edeceksiniz cezaevini, ne de baskı ve zorbalık yönetimlerine. Uygar toplumlarda olduğu gibi sıkı denetim ve gözetim altında suça, cezayı uygulayacaksınız. Cezaevlerindeki insanların canından birinci derecede sorumlu olanın devlet olduğunu unutmayacaksınız. Cezaevlerinde ölen her tutuklu ve mahkûmun hesabını onların canından sorumlu olan görevliler verecektir. Vermelidir. Cezaevleri mahkûmların krallıkları olmadığı gibi, başka kurumların da krallıkları olmamalı. Cezaevleri hukukun üstünlüğünün sembolleri haline getirilmeli. Neden açıklayamıyorlar? 26 Eylül 1999 Pazar günü bu köşede Bayrampaşa ceza-evi'nde yaşanan ve yedi kişinin ölümüyle sonuçlanan çatışmayla ilgili çok önemli bir bilgiyi aktarmıştım. İstanbul polisi, çatışmanın çıktığı gün cezaevi yönetimini uyarıp, Hakan Çilli-oğlu'nun, Alaattin Çakıcı 'nmyeğeni Kenan Ali Gürsel tarafından öldürüleceğini bildirmişti. Ama nedense bu uyarıya rağmen oyun ters dönmüş ve Çillioğlu, Gürseli öldürmüştü. Şimdi bu olayla ilgili olarak kamuoyuna yapılması gereken açıklamalar neden yapılmıyor, bunu merak ediyorum, cezaevi yönetiminin bu olaydaki tutumuyla ilgili, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ferzan Çiticioğlu kamuoyunu aydınlatmalıdır. Bilgi vermelidir. Bugüne kadar bilgi vermediler, gerçekleri sakladılar da ne oldu? Artık bu kokuşmuş sistemin üzerindeki perdeyi kaldırmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Emniyet'in uyarısı neden dikkate alınmadı? Cezaevi İkinci Müdürü Müslüm Teke ile ölen Gürsel arasında neler yaşanmıştı? Samsun'da cezaevi müdürünün ve yardımcısının öldürülmeleri olayıyla ilgili soruşturmalar sırasında hangi
sonuçlara ulaşıldı? Cezaevi gerçeği toplumun önüne açıkça konulmalıdır ki çözüm üretilebilsin. 237 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 238 Zeki Bingöl Olay sırasında, "B-13"koğuşunda kalan bir tutuklu, kırılan camlardan hafif şekilde yaralandı. Yaralı, koğuştaki diğer arkadaşları tarafından tedavi edildi. Tulpar'm olayda kullandığı tabanca, jandarma tarafından ele geçirildi. Bu arada, şarkıcı ismail Türüt'üyaralamak suçundan Bayrampaşa cezaevi'nde tutuklu bulunan Tolga Bilgi, bir kişiyi daha yaraladı. Cezaevinin "M Blok" üst kat tuvaletinde meydana gelen olayda Bilgi, kendisi gibi "adam yaralamak" suçundan tutuklu bulunan Kartal Tanrı Severgil'i; henüz belirlenemeyen bir nedenle, sağ kalçasından 3 kez şiş ile yaraladı. Severgil, Bayrampaşa Mahkum Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Tolga Bilgi, "Arto" olarak tanınan sanatçı Harutyun Dalgayı yaralamak suçundan da tutuksuz olarak yargılanıyor. Toplantıda general Bayrampaşa taburuna her gün bir üst subay gönderilmesi de dahil olmak üzere Cezaevi idaresine yazdı bir karar gönderilmesini emretti. Ama bu yüzbaşıyı pek etkilememişti. Emredersiniz dedi. Zaten şu hayata dönüş operasyonunda harekat emrini de toplatmak istemişti. Hatta emir astsubayı uyuşturucudan yatan tutuklu için de aramış ama yüzbaşı Z. eski tabur komutanının yaptığı gibi tutukluya sigara götürmemişti. Buna açıkça karşıydı. Akşam bir yazı yazdı. Çatıya çıkan tutuklunun olayında kulede manevra mermisi ile ateş eden görevli askerin kabahati yoktur. Bu ona daha önce verilen talimat gereği böyle davranmıştır. Başkalarının can emniyetini sağlamak için silahını kullanması gerekirken yapmamış ama suçsuzdur. Ben ...tarihinde emir komutayı devir aldım. Bu yanlışı görüp düzeltmem lazımdı. Hakkımda gereğinin yapılması.....şeklinde yazıyı yazdırdı ve imzalayıp gönderdi. 239 Kanal D'den arkadaşım Vedat Yenerer dün eski hükümlülerden Murat Sincar ile konuştu. Sincar'm albümünde bulunan bazı fotoğraflar Türkiye'de cezaevi gerçeğinin en önemli belgeleri. Fotoğrafları cezaevlerini yönetenlerin iyice incelemesinde fayda var. Çünkü hastalık artık sadece Bayrampaşa'da görülen bir şey değil. Bu hastalık Ömerli cezaevi'nde de var, diğerlerinde de. 1968 doğumlu olan ve Sincar aşiretinden olan Murat Sincar'm suç dosyası kalabalık. Ağabeyi gazeteci katili. Cezaevlerinde çektirdiği fotoğraflar suçla ve suçluyla nasıl mücadele edildiğinin kanıtı! Şimdi bu fotoğraflarda gördüğümüz suçlu ıslah olup çıkmıştır cezaevinden değil mi ? Yanılırsınız. Yarın karşmıza bir organize suç örgütüyle çıkarsa şaşırmayın. Sincar, cezaevlerinde gardiyanları koşturup at yarışı oynadıklarını anlatıyor. Devletin memuru, mahkûmun oyuncağı! Pes doğrusu. Ayakların baş, başların ayak olduğu zamanları yaşıyoruz galiba. Bu ne biçim cezaevi? Bayrampaşa cezaevi'nde, çatıya çıkarak bir koğuşa ateş açan tutukluya, koğuştan ateşle karşılık verildi. Olayda, bir tutuklu, kırılan camlardan hafif şekilde yaralandı. II Jandarma Alay Komutanlığından alman bilgiye göre, dün sabaha karşı 05.10 sıralarında meydana gelen olayda, cezaevinin "D-5"koğuşunda "hırsızlık"suçundan tutuklu bulunan Şahin Tulpar, koğuşun çatısına çıktı. Daha sonra "B-15"koğuşunun çatısına ilerleyen Tulpar, bu koğuşa doğru 7-8 el ateş etti. Bunun üzerine, "B-13"koğuşunda bulunan tutuklular da Tulpar'a 3-4 el ateş ederek karşılık verdi. Olayı gören kule nöbetçisi jandarmanın havaya ateş etmesi üzerine. Şahin Tulpar, süratle çatıdan "D-5"koğuşuna döndü. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği _ 240 Cezaevinde, Escobar Ramzan terörü esti Uyuşturucu kaçakçılığından doğan anlaşmazlık sonucu Hollanda'da 2 kişiyi öldürüp 1 kişiyi de yaraladığı gerekçesiyle Kırmızı Bülten'le aranırken geçen nisan ayında Kavacık'ta-ki lüks villasında yakalanan 'Türk Escobari Ramazan Yıldız,
tutuklu bulunduğu Bayrampaşa cezaevini karıştırdı. Koğuşuna gönderilen bir tutuklu yüzünden önceki sabah Faysal Top-kaç adlı bir tutukluyla kavga eden Yıldız, Topkaç ve 2 tutukluyu kafalarına tabanca kabzası ile vurarak yaraladı. Yıldızın adamlarının gardiyanları rehin alma girişimleri, jandarmanın içeri girmesiyle sonuçsuz kaldı. 'Türk Escobar'ma yeni dava 'TÜRK Escobar'ı olarak tanınan uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Ramazan Yıldız hakkında, Bayrampaşa cezaevinde geçen kasım ayında meydana gelen ve bir tutuklu ile bir başgardiyanın yaralanması ile sonuçlanan olaylar nedeniyle dava açıldı. Yıldız ve üç tutuklunun. Cezaevi yönetimine karşı gelmek ve görevli memura etkili eylemde bulunmak suçlarından 6-8 yıl arasında hapisle cezalandırılması isteniyor. 1 Sezgin AKKOYUN 1 Mayıs 1999, Cumartesi 1 yıl sürek avı Türk Escobar'ı Ramazan Yıldız'm tam 1 yıl sürdürülen müthiş bir operasyon zinciriyle yakalandığı açıklandı. Türk Emniyetinin yabancı ülke emniyetleriyle ortaklaşa yaptığı operasyonlar sonucu 21 kişi çeşitli tarihlerde tutuklandı, Yıldız'm yakalanmasıyla operasyon sona erdirildi. ULUSLARARASI uyuşturucu kaçakçısı Türk Escobar'ı Ramazan Yıldız'm, İstanbul'da işadamı kimliğinde başta Mehmetçik Vakfı olmak üzere pek çok vakfa para yardımı yaptığı 241 Akşam saatlerinde alay komutam albay-H. I. T. u arayarak kendisinin izne ayrılmak istediğini söyledi. Albay neden oğlum benim kalbime mi indireceksin yarın konuşalım dediyse de yüzbaşı ben kendimi saat 24:00'dan sonra izinli sayacağım, zaten bir üst subay her gün gelecek tabura dedi. Albayın yanında general de vardı. Albay bak komutan senle görüşecek dedi. General oğlum eğer bir üst subay göndermemi istemiyorsan tamam ben emir vereceğim vazgeçtim bundan dedi. Yüzbaşı emredersiniz dedi. Bu konuyu üsteğmen A. E. ve yüzbaşı H. P. ile de görüşmüştü. Onlar da başka birinin gelmesini istemiyorlardı. Planladıkları temizlik için adım adım hedefe yaklaşıyorlardı. Bayrampaşa cezaevinde artık tutukluların istekleri yerine getirilmez olmaya başlamıştı. Bu durum da bazı mafyalar arasında huzursuzluk yaratmaya başlamıştı. Bayrampaşa özel tip cezaevi müdür vekili N., eskobar Ramazan diye bilinen uyuşturucu suçundan yatan Ramazan Yıldız kendi adamlarından birinin hakimiyeti altındaki koğuşa verilmesini istemesine olumsuz yanıt vermiş ve bunun üzerine eskobar Ramazan cezaevi ikinci müdürlerinden 1. ile görüşmek istiyor. Ona isteğini yineliyor. Ama olumsuz cevap alınca adamlarıyla müdürü şişliyorlar. Bu olay üzerine yüzbaşı Z. jandarmalarla cezaevine girip eskobar ramazan ve adamlarını dışarı çıkarıp ring arabasına koydular ve yasal işlem başlatılmasını sağladılar. Artık hesap sorulabiliyordu. Bu, görevlilerde özgüven de yaratıyordu. Ama yeterli değildi. Jandarmanın bu tutumuna cezaevleri genel müdürlüğü de destek vermişti. Onun ve adamlarını aynı gün nakil emrini çıkardılar. Basında bu ise: Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği ortaya çıktı. Yıldız'm bu yüzden Cumhurbaşkanı Demirel tarafından plaketle ödüllendirildiği anlaşıldı. Yıldız, dün savcılıktaki ifadesinde tüm suçlamaları reddetti. Türk Escobar'ını yakalatan süreç bundan bir yıl önce Mart 1998'de başladı. Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı 'nm koordinesin-de, 6 Avrupa ülkesinde ortak yürütülen operasyon şöyle gerçekleşti: 14 Mart 1998: Ramazan Yıldız'in yönettiği birbirinden bağımsız 15 ayrı organisazyonun telefonları, 7 ülkede birden dinlenmeye başlandı. 7 Haziran 1998: Ramazan Yıldız grubunun bir kuryesi Eu-ro-Lines firmasına ait otobüsle İspanya'ya 7kilo eroin götürürken Utrecht'te yakalandı. 16Haziran 1998: Nassaukade'deki Westropa Oteli'nde kalan 2yabancı kuryenin otomobilinde 7.5 kilo eroin ele geçirildi.
REHİN MANAV Yıldız'm adamları Hollanda'da uyuşturucu borcunu ödemeyen K. Dağdelen adlı Türk manavı rehin aldı. Şebeke, bu kişinin 14yaşındaki oğlunu rehin alıp kendisini bıraktı. Çocuğu rehin tutanlar m Yıldız'm adamları olduğu bildirildi. 3 Temmuz 1998: Venlo gümrüğünde 82 kilo eroin yakalandı, 7 kişi tutuklandı. 20 Ağustos 1998: Rotterdam'da ingiltere'ye gidecek 130 kilo eroin ele geçirildi. 6 sanık tutuklandı. Eylül 1998: Dordrecht'de 2 Romanyalı ve 1 Türk'ün kamyonlarında 15 kilo eroin ele geçirildi. BETONLA ÖLDÜRDÜLER Ramazan Yıldız'm eroinlerini pazarlayan ve bazı bilgileri Hollanda polisine aktaran Ric-herd Archer adlı kişi, 20 Eylül 1998'de Vinkeveense PlasZeki Bingöl sen'de 65kilo ağırlığında bir betonla ölü olarak bulundu. 5kişi tutuklandı. 752 KİLO KOKAİN Mersin Limam'nda dondurulmuş ananas kutuları içinde 752 kilo kokain ele geçirildi. Kokainin Amsterdam'da Ahmet Güverteye gideceği ortaya çıktı. 28 Ekim 1998: Ramazan Yıldız tarafından ingiltere'ye gönderilen 100 kilo eroin ingiltere'de ele geçirildi, 9 kişi tutuklandı. 3Kasım 1998: istanbul'dan Avrupa'ya sevkedilmeye hazırlanan 34.5 kilo eroine el kondu. 11 Kasım 1998: izmir'de 20 kilo eroin ele geçirildi 3 kişi tutuklandı. 12 Aralık: Rotterdam 'da 28 kilo eroin taşıyan 2 kişi tutuklandı. 24 Aralık'ta yine Rotterdam'da 1 kişi 43 kilo eroinle yakalandı. Yine Rotterdam'da 4 Ocak 1999'da 5kişi 31 kilo eroinle yakalandı. SUSTURUCULU UZİ'LER Amsterdam'da bayan uyuşturucu kuryesi 50 kilo eroinle yakalandı. Bunun ardından Amsterdam 'da bulunan bir evde susturucu takılmış 2 adet mikro Uzi otomatik tabanca ele geçirildi. Ramazan Yıldız organizasyonunun Uzi marka tabanca kaçakçılığı yaptığı da ortaya çıktı. 25 Mart 1999: İstanbul'da 25 Mart 1999'da 53 kilo eroin ele geçirildi. 14 kişi tutuklandı. 2 Nisan 1999: ingiltere Manchester'de 200 kilo eroin ve 250 kilo kokainle yakalanan 3 Türk tutuklandı. 12 Nisan'da gerçekleştirilen operasyonda 3'ü Kolombiya'lı, l'i Şili'li ve 1 Hollanda 'lı 5 kişi 2 kilo eroin ve kilo kokainle yakalanıp tutuklandı. YILDIZIN ORTAĞI TUTUKLANDI Yıldız'm ortaklarından Pakistanlı Abdullah Gaffer Malik Hollanda'da tutuklandı. 243 242 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği VE SON Tam 1 yıl 1 ay süren uluslararası operasyonun sonuna gelindi. Bu süreçte Türkiye'de 21 kişi çeşitli tarihlerde uyuşturucuyla yakalanıp tutuklandı. Emniyet Genel Müdür-lüğü'nün operasyonu yürüten Hollanda, Belçika, Danimarka, Almanya, İngiltere, İspanya polisleriyle yaptığı görüşmeler sonucunda 'Balyoz' operasyonu 26 Nisan 1999'da sona erdirilmesine karar verildi. 26 Nisan'da Ramazan Yıldız, İstanbul'daki muhteşem villasında yakalandı. Escobar Ramazan'dan Özal'a seçim desteği ULUSLARARASI uyuşturucu kaçakçısı Ramazan Yıldız, Malatya'dan bağımsız milletvekili seçilen Ahmet Ozal'm arkadaşı çıktı. Ahmet Özal'la hemşeri olan Ramazan Yıldız'm seçimler öncesinde Malatya'ya gelerek adamlarıyla birlikte kendisine destek verdiği öne sürüldü. Ahmet Ozal'm, seçim çalışmaları sırasında Yıldız'a ait Pötürge ilçesi Virancık Köyü'nde-ki evde gece konakladığı da iddia edildi. Yıldız'm Pötürge Kaymakamına Opel marka cip bağışladığı da ortaya çıktı. Türk Escobar'mm Pötürge İlçe Jandarma Komutanlığı'mn tefrişi için 10 milyar lira bağışta bulunduğu bildirildi. Yıldız'm ayrıca, İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne Renault marka otomobil bağışladığı da öğrenildi. Yıldız'm bu davranışlarından ötürü, Pötürge'de güvenlik güçleri ve Kaymakamlık tarafından el üstünde tutulduğu öne sürüldü.
Yıldız'm, Celal Bayar ve Kenan Evren'in makam aracı olarak kullandığı Cadillac Limuzin 'i açık artırmayla satın aldığı ve Oral Çelikle birlikte kullandığı da anlaşıldı. Özalise Yıldız'ı seçim kampanyası sırasında tanıdığını söyledi. Özal, "İstanbul'dan destek olmak için 100-150 tane işadamı geldi. Yıldızla onlardan biri olarak tanıştım. Bu adamdan maddi yardım almadım" dedi. Özal, kullandığı cipin Yıldız'a ait değil, Pötürgeli İbrahim adlı kişinin, kaldığı evin ise muhtara ait olduğunu bildiğini söyledi. Zeki Bingöl Mazbatasını aldı MALATYA Bağımsız Milletvekili Ahmet Özal, milletve-killiğindeki 1. hedefinin merkez sağı birleştirmek olduğunu söyledi. Kardeşi Efe Özal'la TBMM'ye gelerek milletvekilliği işlemlerini yaptıran Özal, seçilmesinde babası merhum Cumhurbaşkanı Turgut Ozal'm yüzde 99 etkisi olduğunu belirtti. Yakasında babasının resmi bulunan bir rozet taşıyan Özal, satın aldığı milletvekili rozetini takmadı. Eskobar Ramazan sıradan biri değildi ama o da kanunlara uymak zorundaydı. Artık önüne gelen eylem yapamayacaktı. Yaparsa jandarma derhal müdahale ediyor ve sorumluları ele geçiriyordu. İnfaz koruma memurları da artık kendilerini emniyette hissetmeye başlamışlardı. Öyle ki daha önceden kendileri rehin alınır, dövülür, tehdit edilirlerdi. Şimdi ise jandarma onların başına bir şey gelince bütün enerjisiyle koşturuyordu. Cezaevinde artık tutuklular için hiç bir şeyin garantisi yoktu. Bir gün Tekirdağ jandarma komutanı albay K. M. telefonla yüzbaşı Z. yi aradı ve kendisinin bir tanıdığının oğlunun cezaevinde yattığını ve yattığı koğuşta işkenceye maruz kaldığını söyledi. Ailesi yardım arıyordu. İsviçre sigorta şirketini dolandırma olayı ile ilgili tutukluydu. Ama koğuşta ona işkence yapılıyordu. Her yere müracaat etmişlerdi ama sonuç alamamışlardı. Yüzbaşı Z. eğer kendileri açıkça bu konuda şikayetçi olurlarsa kesinlikle müdahale edileceğini söyledi. Cezaevinde sorunun olayların tespiti değil şahit yada mağdurların konuşmaması olduğunu söyledi. Albay saat kaça kadar kışlada olduğunu sordu. Yüzbaşı yirmi dört saat diye cevap verdi. Albay şim245 244 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği di yola çıkıyorlar bir iki saat sonra orada olurlar eğer görüşürsen sevinirim dedi. Yüzbaşı emredersiniz, bekliyorum dedi. Günlerden pazardı, saat 20:30 olmuştu. Tekirdağ'dan yola çıkan misafirler gelmişti. Bir yaşlı bey ve iki bayan. Bayanlardan biri kendisinin tutuklunun ablası olduğunu söyledi. Diğer bayanında ablası, beyin ise babaları olduğunu söyledi. Bir gün ziyarette tutuklu bulunan kardeşleri ingilizce olarak kendisine koğuşta işkence yapıldığını söylemiş. Hatta görüşe yalnız ge-lemiyormuş. Yanlarında işkence yaptıran kişinin adamları silahlı olarak bulunuyormuş. O yüzden bir fırsat bulup ingilizce olarak söylemiş. Hatta uzun bir süredir para da verdiklerini söyledi. Yüzbaşı ise sakin bir şekilde dinledikten sonra. Bakın yarın sabah koğuşa girer kardeşinizi oradan alırız. Doktora muayene ettiririz. Ama açıkça bize kendisine kimlerin işkence yaptığım söylemeli. Ki biz onlar hakkında gerekli işlem yapılmasını sağlayalım. Bu konuda mutlaka sizin de beyanlarınız almalıyız. Yaşlı adam biz şimdi F tipi cezaevinin ne demek olduğunu anlıyoruz. Doğrusu buymuş dedi. Yüzbaşı ise, ama bazı insanlar başına gelmeden bunu tecrit vesaire gibi çarpıtıyor dedi. Yaşlı adam ise, biri de benim. Ben de gazetede köşe yazılarımda sizin söylediğiniz şekilde tecrit diyordum, ama şimdi gerçek farklıymış dedi. Ertesi gün sabah koğuşa jandarmalar girdi, işkence gördüğünü söyleyen tutukluyu aldı doktor kontrolünden sonra ifadesini kamera karşısında aldı ve gereği yapılmak üzere cezaevi idaresine durumu resmi şekilde iletti. Aynı gün bu sefer milli savunma bakanlığından bir subay telefonla arayarak yüzbaşıya işkence yapan şahıs hakkında iftira edildiğini söylemsi üzerine yüzbaşı durumu çok açık şekilde arayana anlattı. Bu subay daha sonra bizzat yüzbaşıyı ziyarete gelip durumu öğrendi. Kendisi kurmay olacaktı.
246 10. Bölüm Artık cezaevinde hakimiyet sağlanmaya başlanmıştı. Zaman geçtikçe uygulamalar daha da oturmaya başlamıştı. Sorunlara yavaş yavaş çözüm aranıp bulunuyordu. Sırada askeri yüksek şurasında alınacak kararlar vardı. Her sene generalliğe yükselecekler bu şurada belli olurdu. istanbul alay komutanı albay H. I. T. generalliğe yükseltilmişti ve Erzurum jandarma bölge komutanlığına tayin oldu. Yerine Edirne alay komutanı H. Ç. tayin olmuştu, istanbul jandarma bölge komutanı general E. H. ise Konya bölge komutanlığına tayin olmuştu. Yerine tümgeneral A. E. tayin olmuştu. Albay H. Ç. jandarmada ünlü biriydi. Yüksekova çetesi diye bilinen çeteyi ortaya çıkarmıştı. Dürüstlüğü ve çalışkanlığı herkesçe bilinirdi. Çalışkandı. Nerdeyse yirmi dört saat ve haftanın yedi günü çalışırdı. Mütevazı aile hayatı vardı. Tokatlıydı, içki ile arası yoktu. Onun hayatı bir tabak sıcak çorba ve ülkesi için çalışmaktan ibaretti. Çalıştığı bütün personele ilk öğrettiği şey işinizi eşiniz gibi göreceksiniz. O da işini eşi görürdü. Geleceği parlak birisiydi. General olacak biriydi. O yüzden istanbul'a tayin olmuştu. Meyil süresini bile kullanmadan ilişiğini kesip göreve başlamıştı. Tümgeneral A. E. da jandarmada dürüst biri olarak tanı247 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 248 Zeki Bingöl ce hapse mahkûm edilen emekli binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, üsteğmen Bülent Yetüt'ün de bulunduğu sanıklar hakkında beraat kararı verdi. Davada ceza alan tek sanık ise ünlü PKK itirafçısı Kahraman Bilgiç oldu. Ancak o da kararla birlikte tahliye edildi. Üniformalı çete: Susurluk'tan sonra 1996'da ortaya çıkarılan Yüksekova çetesi davası Kahraman Bilgiç'in jandarma istihbarat astsubay Hüseyin Oğuz'a verdiği ve Susurluk Komisyonu tutanaklarına da geçen ifadeleri üzerine açılmıştı. Davada albay Hamdi Poyraz, binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, üsteğmen Bülent Yetüt, Korucubaşı Kemal Ölmez, PKK itirafçısı Kahraman Bilgiç, özel harekâtçı polis Enver Çırak ile bazı belediye yöneticileri çete kurmak, gasp ve bombalama ile suçlanmışlar, sanıklar 'üniformalı çete' olarak adlandırılmıştı. Kundakçı 'nm da adı geçmişti Canan cinayeti: Suçlar arasında Şemdinli olaylarının üzerine giden CHP Hakkari Milletvekili Esat Canan'm ağabeyi Abdullah Canan'm öldürülmesi dahil, dokuz faili meçhul cinayet, işadamlarından haraç toplanması, bombalama gibi olaylar da yer almıştı. Sanıklardan albay Hamdi Poyraz 1997'de cezaevine konulmuş ancak bir ay sonra tahliye edilmiş, ifadelerde korgeneral Hasan Kundakçı'nm da adı geçmişti. Binbaşıya mahkûmiyet: Diyarbakır 4 No'lu DGM, 22 Mart 2001'de 13 sanıklı çete davasında, binbaşı Yurdakul'u çete kurmak, gasp ve bombalamaya azmettirmekten 25 yıl, özel harekâtçı Enver Çırak'ı 3yıl 8 ay, üsteğmen Bülent Ye-tüt'ü 7yıl 4 ay, PKK itirafçısı Kahraman Bilgiç'i 30yıl, korucubaşı Kemal Ölmez'i ise 13yıl hapse mahkûm etmişti. Albay Poyraz hakkında uyuşturucu ticaretinden ise beraat verilmişti. Hakkında gıyabi tutuklama kararı verilen binbaşı Yurdakul, geçen sürede yakalanmak yerine aranıyorken emekliye ayrılmıştı. 249 nırdı. Kendisi 1996 yılında Bilecik eğitim alay komutanıydı. Sonra Foça komando okul komutanlığına atanmış ve sonrada general olmuştu. Yüzbaşı Z. Cizre'den Bilecik e tayin olduğunda o zaman alay komutanı o idi. Yüzbaşının devrelerinden, yeni karargah bölük komutanı olarak gelecek olan yüzbaşı Z.'yi soruşturmuştu. Aldığı bilgilerden deli dolu ama çalışkan-mış, idare edeceğiz demişti. Veda ve aynı zamanda hoş geldin gecesi düzenlenmişti. Tümgeneral bu gecede yoktu. Diğerleri ise yemekteydiler. işte o gece yüzbaşı Z. ilk defa albay H. Ç. ile karşılaşmıştı. Tanışma kıdem sırasıyla yapılıyordu. Sıra yüzbaşıya geldiğinde albay yüzbaşının elini candan sıkarak ona seni tanıdığıma memnun oldum hakkında iyi şeyler duydum demişti, inşallah daha iyi şeyler yapacağız seninle demişti. Gözlerinde baba şefkati ve
sıcaklığı vardı. Yüzbaşının o an albaya içi ısınmıştı. Zaten ilk gördüğünde ya içi ısınırdı yada ısınmazdı. içgüdüsel bir şeydi. Albay H. Ç'nin. Yüksekova çetesi ile ilgili emeği vardı. Bu basında yer almıştı: Yüksekova çetesi yokmuş Subayların, korucuların, belediye yetkililerinin ve özel ha-rekâtçılarm bombalama, gasp, yargısız infaz gibi fiillerden yargılandığı 'Yüksekova çetesi' davasında sadece itirafçı Bilgiç'e ceza çıktı. Müdahiller şaşkın ADNAN KESKİN ANKARA - Türkiye, Şemdinli soruşturmasını tartışırken, Susurluk'tan sonra en önemli çete davası olan ve sanıkları arasında eski rütbeli askerlerin de bulunduğu Yüksekova davası, sürpriz kararla bitti. Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi, daha önBayrampaşa Cezaevi Gerçeği Başsavcı: Yeterli kanıt var Yargıtay bozdu: Ancak Yargıtay 2002'de verilen cezaları 'eksik soruşturma' gerekçesiyle bozmuştu. Daire, bozmayla yetinmemiş, 25yıla mahkûm sanık binbaşı Yurdakul hakkındaki gıyabi tutuklama kararını da kaldırmıştı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise, Mayıs 2002'de Başsavcı Sabih Kanadoğ-lu'nun itirazını reddetmekle birlikte, dava konusu ilişkileri aklamamış, dolayısıyla çete suçuna işaret etmişti. ikinci kez ceza aldılar ama... Yeniden hapis: Bunun üzerine dava yeniden Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmüş ve ikinci karar Kasım 2005'te verilmişti. Bu kez emekli binbaşı Yurdakul 29yıl, yüzbaşı Ye-tüt 7yıl 4ay, özel timci Enver Çırak 4yıl 5 ay, korucubaşı Kemal Ölmez 14 yıl ve Kahraman Bilgiç de 31 yıl 4 ay hapse mahkûm edilmişti. Mahkeme, kurmay albay Hamdi Poyraz ve eski Yüksekova Belediye Başkanı Ali ihsan Zeydan 'm da aralarında bulunduğu diğer sanıkları beraat ettirmişti. Bu karar da Yargıtay'a gitmiş ve 6. Ceza Dairesince bozulmuştu. Böylece dava üçüncü kez başlamıştı. Benzeri iddialar nedeniyle son günlerde gözler Şemdinli ve Yüksekova'ya çevrilmişken, davanın sürpriz kararla sonuçlandığı ortaya çıktı. Çeteden bahis yok: Radikal'in müdahil avukat Yaşar Al-türk 'ten aldığı bilgiye göre, Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi geçen cuma (18 Kasım) günü davayı bitirdi. Sanıklarla birlikte tartışılan çete kurmak-üyelik suçlamasına herhangi bir atıf yapmayan mahkeme, daha önce ağır cezalara çartırılan rütbeli sanıklar hakkında bu kez beraat verirken, davada tek ceza alan ise itirafçı Bilgiç oldu. işte, mahkeme kararının özeti: "Sanıklar Enver Çırak, M. Emin Yurdakul ve Bülent Yetüt hakkında, Abdurrahman Dü-şünmez'e ait otele lav silahıyla roket attıkları gerekçesiyle dava açılmış ise de sanıkların savunmalarına, keşif, bilirkişi ra250 Zeki Bingöl porları, Emniyet ve askeri birliklerle yapılan yazışmalara verilen cevaplara göre eylemi gerçekleştirdiklerine ilişkin kesin delil bulunmadığı ve Kahraman 'm ifadelerinde çelişki görüldüğü için bu sanıkların ayrı ayrı beraatlerine, Sanık Bilgiç'in, Abdurrahman Düşünmez'e yönelik silahlı gasp suçunu işlediğinin ikrarlarıyla da anlaşıldığından 5237 sayılı TCK'nm... maddelerine göre 8yıl 4 ay ağır hapisle cezalandırılmasına ve kararla birlikte tahliyesine karar verilmiştir." 'Temyize gideceğiz' Altürk, şunları söyledi: "Kararda çete suçuyla ilgili herhangi bir şey yok, çok şaşırtıcı. Yargıtay Genel Kurulu'nun tespitlerini de yok sayan bir karar verilmiş. Temyiz edeceğiz ve AİHM'ye de gideceğiz. Hava neden değişti. Bunda Şemdinli ve sonrası savcı otosuna bomba atılması gibi olayların etkili olduğunu düşünenler vardır. Olaylar ve soruşturmalar arasında benzerlikler çok dikkat çekicidir. Çünkü Şemdinli benzerlerini yaşamıştık. 1999'da Abdullah Canan'm öldürülmesiyle ilgili davada duruşmadan iki gün önce de bombalar patlatılmıştı." Zaman içinde adalet bazen yavaş işliyordu. Ama o yine İstanbul'a damgasını vuran kanun adamlarından biri olacaktı. Morali yüksekti. Yılmaz bir kişiliği vardı. Yediği her lokmayı vatanına, milletine ve Tanrısına şükür ederek yerdi. Albay H. Ç. görevi devir almış ve o andan itibaren İstanbul'u ve jandarma birliklerini dolaşmaya başlamıştı. Gece de durmadan dolaşıyordu. Böylesine büyük metropol ve birçok ülke nüfusundan kalabalık olan ilin asayişinden sorumluydu. Acilen birliklerini tanımalı ve onlara hakim olmalıydı. Bu şehir için ne
şiirler, kitaplar, şarkılar yazılmış söylenmişti. Romantizm açısından bulunmaz bir güzellikti. Birde suç işleyenler açısından bakılırsa yine bulunmaz bir yerdi. Sanki suç cennetiydi. Ama albay kendine Fatih'in fethettiği İstanbul'u kendine 251 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği emanet olarak görüyordu. Daha bir iki gün geçmesine rağmen adı duyulmuştu. Bayrampaşa cezaevine de gelecekti. Tabur onu sabırsızlıkla bekliyordu. Ama İstanbul büyüktü. Albay her birliğe, her karakola gidiyordu. Binaları dolaşıyor, girip çıkmadığı görmediği bir oda, tesis bırakmıyordu. Yani birlikleri tam manasıyla tanımaya çalışıyordu. Bir gece cezaevinde o gün tahliye olanlar usulüne uygun salıverilmiştiler. Ama bir tutuklu bir süre sonra cezaevi nöbetçi müdürüne müracaat ederek kendisinin tahliye olması gerektiğini ama henüz tahliye olmadığını söylemiş. Ancak yapılan tahliyelerde birinin o isimde salıverildiği anlaşılmıştı. Yani tahliye olması gereken tutuklunun yerine başka biri salıverilmişti. Durumu öğrenen yüzbaşı Z. hemen cezaevine gelmiş ilk bilgileri almış ve konu hakkında albay H. Ç.ye bilgi vermişti. Daha yirmi dakika geçmemişti ki albay cezaevine geldi. Çok kızmıştı. Nasıl olurdu bu hadise? Derhal tabur komutanının odasına girdi. Yüzbaşıdan bilgi aldı. Sonra çok samimi şekilde sordu: Bizim personelin kabahati var mı? Şerefim üzerine teminat veririm yok, komutanım. Neden?Nasıl bu kanaate vardın? Arz edeyim, komutanım cezaevi tüzüğüne göre bir tutuklu geldiğinde ilk olarak kaydı yapılır, ona kimlik çıkarılır, karantinada bir süre kaldıktan sonra suçuna uygun koğuşa konulur. Ama burada sıkıntımız bunların böyle yapılamamasıdır. Yani kuralları işletemiyoruz. Bu firar eden kişi gasptan yatıyormuş, Diyarbakırlı, ____ Köyden. Asıl tahliye olan kişi de aynı köyden. Bayrampaşa ilçesinde ikamet ediyor. Hırsızlıktan yeni tutuklanmış. Bu gasp252 Zeki Bingöl çıdan sonra. Hırsız çocuk için çıkarılan kimliğe bu firari gaspçının kimliğini yapıştırmışlar. Gaspçı hırsızın yerine duruşmalara bile girmiş çıkmış. Bu duruşmalarda kendisinden şikayetçi olan yani parasını aldığını iddia eden şahıs parasını bulduğundan bahisle şikayetinden mahkemede vazgeçmiş. Hakim de tahliye etmiş. Durum şunu gösteriyor. Cezaevinde yasların uygulanmaması neticesinde doğan boşluktan organize olarak firar edilmiş oluyor. Sonra asıl tahliye olan hırsızla albay görüştü. Yanında asayiş şube müdürü yarbay N. E. de vardı. Bu firarın nasıl olduğuna kanaat getirince cezaevinin sorunları nedir nasıl bir cezaevi burası dedi? Komutanım, isterseniz anlatayım ama gelin beraber görelim dedi. Beraberce cezaevine gittiler. İdari kısımda cezaevi memurlarını gördüler. Sonra ana maltalarda iki askerin nöbet tuttuğunu görünce albay bu da neyin nesi der gibi bakınca yüzbaşı, komutanım bu askerler mevzuata aykırı olarak burada görevliler. Eğer onlar olmasa bu kapı da açık kalacak. 1999 yılında 7 kişinin öldürüldüğü Kenan Ali Gürsel ve Hakan Çillioğ-lu'nun olayından sonra burada iki jandarma görevlendirilmiş. Yani iki memura dahi bu kapıda görev verilemez duruma gelmiş. Yani, dedi albay. Yani; bu koridora bakan ne kadar koğuş varsa hepsinin kapıları açık eğer tutuklular kendileri içerden kapamadıysa tabi. Malta kapısının yanından aşağı inen merdivenlerden inmeye başladılar. Bir memur üstünü çıkarmış masada yatıyordu. Bir asken ise sandalyede oturuyordu. Merdiven korkuluk demirlerine zincirlenmiş birkaç kişi vardı. Biri altına pislemişti. 253 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Albay onlara bakınca daha sormadan yüzbaşı cevapladı.
Bunlar da idare tarafından herhangi bir koğuşa konulama-yan tutuklular. Koğuş ağaları bunları istemiyorlar. Bunlar gibi içerde avukat görüş yerinde, ziyaret kabul yerinde, koridorda, hava boşluğu tabir edilen yerde, hamamda daha çok var. Açlar, banyo, tuvalet, yemek gibi imkanları yok. Albay yani bu koğuşlara idare tutukluları koyamıyor mu? Hayır. Asker yüzbaşının gözüne bakıyordu. Masada yatan memur hemen kalktı ve üstünü giydi. Yüzbaşı aç oğlum kapıyı dedi. Burası da karantina dedi. İçersi bodrumdan bozma bir yerdi. Bütün su boruları, kablolar buradan geçiyordu. Koğuş ağası çingen M. diye bilinen biriydi. îçerdekiler çoğu diğer koğuşlara konulmadan tahliye ya da nakil olurlardı. Bazıları bir koğuş ağasıyla anlaşırsa onu idareden isterdi. O zaman bir yatağı olurdu belki. Tabi bu bedava olmazdı. Kalabalık ter, pislik ve ağır bir esrar kokusu hakimdi. Karantinanın bordom olmasından dolayı küçük pencereleri idare binasının önüne bakıyordu. Küçük bölmeler yapmışlar ve tabi ki buralarda koğuşun ağaları kalıyordu. Albay durumdan hiç hoşlanmamıştı ama sorunu çok açık olarak anlamıştı. Dışarı çıktılar devriye hattında yüzbaşı nasıl malzeme atıldığını anlatıyordu ki; albayla yüzbaşının önüne bir paket düştü, bir düdük ve koşan jandarma devriyesi oraya geldi. Funda diye tabir edilen bu atma şekliyle malzemeler atılıyorda. Paketin yanına gelince yüzbaşı cep telefonu erikson galiba dedi. Nasıl bildin dedi albay. Paketin tipinden ve hangi koğuşun önüne atıldığından, ilerdeki D 7 ve D 8 ise genelde uyuşturucu olur ve paket yuZeki Bingöl varlak oval hatlı olur. Düşerken de çıkardığı ses diğerlerinden daha yumuşak olur. Albay silahlar peki? Onlar da atılıyor ama genelde özel yollarla sokuluyor. Bunda hem cezaevinin hem bizim personelimizin ihmali yada suiistimali olduğu kanaatindeyim. Albay bu paketlere dokunmayın bomba da olabilir bomba imha ekini çağırsınlar onlar incelesin diye emir verdi. Çağrılan ekip derhal yola çıkmıştı. Alaydan ekip gelinceye kadar albay cezaevinin bu durumunu düzeltmek için ne yapılabilir sorusuna cevap aramak için yüzbaşıyla konuşuyordu. Durum çok vahimdi. Yüzbaşı bir istihbarat sistemi kurulmalı. Öncelik olarak jandarmanın kendi görevini tam olarak yapacak duruma getirilmeliydi. Eline bir kül tablası aldı ve komutanım farz edin bu cezaevi, sehpanın üstüne koyarken sehpanın üstünü işaret ederek burası da jandarma, ben dürüst bir jandarmayım, herkes buradan geçecek mecburen ve ben de yasak malzemeyi sokmayacağım, dedi. Alınması gereken hususlarla ilgili konuştular. Bir süre sonra bomba imha ekibi paketi açmış ve bunun erikson cep telefonu olduğu anlaşılmıştı. Albay yüzbaşının konulara vakıf olduğundan artık emindi. Taburun denetleme emrine alınması gereken tedbirleri de yazarak cezaevinden ayrıldı. Yüzbaşı cezaevinin durumunu yalın şekilde anlattığından ve albayın alınacak tedbirleri desteklemesinden memnundu. Ertesi gün yüzbaşı Z., yüzbaşı H. P. ve üsteğmen A. E. beraberce durum değerlendirmesi yaptılar. Albayla görüşmenin ve onun verdiği talimatın ışığında yeni tayin olan uzman çavuşlardan birini hiç tabura sokmayacaklardı. Onu taburda kimse tanımayacaktı. Emrine sivil giyimli üç, dört asker vere255 254 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği _ 256 11. Bölüm Bayrampaşa cezaevine yeni tayinler yapılmıştı. Cezaevi savcısı olarak savcı M. Ş. ve cezaevi müdürü olarak B. E. atanmıştı. Birkaç gün sonra da yeni tabur komutanı binbaşı M. D. göreve başlayacaktı. Cezaevinde henüz tam temizlik yapılmamıştı. Yeni gelecek olan yöneticiler geldiğinde başlanacaktı. Ama bu arada lokal aramalar da aralıksız
sürdürülüyordu. Nakli çıkanlar gerekirse jandarma taburundan alınan kuvvetle koğuşlardan alınıp şevkle görevli alayın jandarma bölüğüne teslim ediliyordu. Savcı M. Ş. göreve başlamış olduğundan yüzbaşı Z. ona hoş geldiniz demek için odasına gitti. Savcı tecrübeli biriydi. Daha önce Aydın cezaevinde görev yapmıştı. Yargıtay'da da çalışmıştı. Eşi de hakimdi. Sıcak bir karşılamadan sonra çay içtiler. Sonra cezaevinin durumu hakkında görüştüler. Savcı yüzbaşının anlattıklarından sonra komutan gel beraber dolaşalım cezaevini dedi. Aslında yüzbaşı buna şaşırmıştı. Çünkü cezaevine en az bir bölükle girilip dolaşılıyordu. Ya savcı çok cesurdu, ya da cezaevinin durumunu bilmiyordu. Belki de yüzbaşının cesaretini ölçüyordu. Maltaya geldiler. Asker kilidi açtı ve içeri girdiler. Koridor 257 çekler, cezaevinin kapılarında, çevrelerinde vatandaş gibi dolaşacaklar ve her gün rapor yazacaklardı. Uygun birini üsteğmen A. E. seçmişti. Onu gizliden çağırdılar ve talimatlandırdılar. Sabah erkenden sivil askerler çıkıp bu uzman çavuşun emrine giriyordu. Akşama kadar ne görürlerse ne duyarlarsa rapor yazıyorlardı. Kim kimle konuşuyor? Hangi koğuştaki tutuklu yakınıyla kim görüşüyor? Hangi kahvede buluşuyorlar? Nerelere gidiyorlar? Artık günlük olarak öğreniliyordu. Ekibe ses kayıt cihazı ve dijital fotoğraf makinesi da verildi. Resimlenenler ve tespit edilenler değerlendiriliyor ve kimlerin içeri malzemeyi soktuğu öğreniliyordu. Ziyaretçilerden malzeme sokmak isteyenlerin büyük kısmı nizamiyede ele geçmeye başlamıştı. Bir de kuş diye tabir edilen görevliler vardı. Ama büyük kısmı böyle pis olaylara karışmıyorlardı. Birkaç tane çürük de temizlenmeliydi. Ayıklama zamanı gelmişti. Bir baş memurun devamlı sim kartı soktuğu bilgisi değerlendiriliyordu. Bu memur aslında hep askerlere yardımcı gibi gözüken biriydi. Cezaevinde hemşeri memur ve hemşeri tutuklularda vardı. Alınan bilgi sağlamdı. Nizamiyede yüzbaşı H. P. duruma hakim vaziyette bekliyordu. Baş memur gelince onu aramaya başladılar. Evet on iki adet sim kart ile yakalandı. Gereken resmi işlemler yapıldı ve tutuklanarak Metris cezaevine gönderildi. Bu olay o kadar yankı buldu ki hem tutuklular hem de böyle kuş görünenler artık rahat değildiler. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği__ 258 Yeni tabur komutanı göreve başlamıştı. Alay komutanıyla hemşeriydiler. Alay komutanı binbaşıyı daha önceden tanıyordu. Çok seviyordu onu. Başsavcı göreve başladığı gün cezaevinde bir hareketlik vardı. Yüzbaşı Z. her zaman hazır bulundurduğu MP 5 silahı ile cezaevinin dışında bekliyordu. Alınan istihbaratlar sayesinde artık olayların önünde gidiyorlardı. Yüzbaşı cezaevi müdürünün odasında vekil müdür Y. G.'a biraz şakayla karışık: müdürüm iyi akşamlar isyan mı var? Diye sormuştu. Müdür: Hayır yok, komutanım. Sen boş konuşmazsın bir bildiğin mi var demişti. Çay söyledi ve gözü kapıdaydı. Malta kapısının hemen karşısındaydı odası. Daha çaylar yeni gelmişti ki bir gürültü, kıyamet kopmuştu, infaz koruma memurları can havliyle dışarı kaçmışlardı. Evet istihbarat doğruydu. Başsavcının göreve başladığı gün isyan çıkarılacaktı. Bu nedenle başsavcı F. Ç. devamlı basın gündemindeydi. Adalet bakanı ise sık sık onu arardı. Emekliliğine az kalmıştı. Popülerdi. Hep isyanlarda tutuklularla görüşür saatlerce konuşur ikna ederdi. O yüzden tutulan biriydi. Yüzbaşı H. P. ve üsteğmen A. E. de hemen gelmişlerdi. Durumu tabur komutanına, alay komutanına bildirmişlerdi. Video kamera, yüzbaşının silahı, megafon ve silahlı jandarma ekipleri derhal cezaevine gelmişlerdi. Yüzbaşı Z. malta kapısındaki mazgaldan durumu görmek için baktığında bütün tutukluların koridorda olduklarını gördü. Ellerinde demirler, odunlar sanki cehennemde kavga çjkmıştı.
Tutuklular başsavcıyla görüşmek istiyorlardı. Yüzbaşı Z., yüzbaşı H. P. ve üsteğmen A. E. ile kısa bir görüşme yaptdar. Derhal içeri girip bastıracaklardı isyanı. Gece 259 bir sürü adamla doluydu. Birileri elma sandıklarım sırtlamış götürüyor, birileri koca koca dana butlarından oluşan etleri almış hızlı hızlı yürüyorlardı. Bazıları çuvallarla kuru erzak taşıyorlardı. Koridorda yürümek çok zordu. Bazen omuzlar çarpışıyor ve ters ters bakışmalar oluyordu. İçerde infaz koruma memuru görmek olanaksızdı. Savcı yüzbaşıya döndü ve sordu: Komutan bunlar kim? Tutuklular. Savcı çok kısa bir emir verdi. Komutan ben böyle cezaevi istemem. Emriniz nedir savcım? Ne gerekiyorsa yapdacak. Koridorun yarısına gelmeden savcı: Komutan ben göreceğimi gördüm dönelim dedi. Döndüler. Savcının odasına girdiklerinde uzun uzun konuştular. Yüzbaşı cezaevindeki temizlik harekatını yapmak için hazır olduklarını söyledi. Sorun neydi peki? Savcı cezaevinin durumundan başsavcıya bahsetmiş ve ben böyle cezaevi istemem mutlaka devlet hakimiyeti sağlanmalı dediğinde ise başsavcı beyefendi yapabiliyorsanız buyurun, memnun oluruz demişti. Plan basitti önce özel tip cezaevinden başlanacaktı. Koğuşlardan biri boşaltılacak ve en ince ayrıntısına kadar aranarak yasak malzemeler ele geçirilecek ve olmaması gereken malzemeler dışarı çıkarılacaktı. Başsavcı izindeydi. Tutuklular her ne kadar bu sıkı uygulamalardan rahatsız olsalar da pek ses çıkarmıyorlardı. Çünkü en ufak bir hadise olsa yani yoldan funda atılsa hemen jandarmalar girip buluncaya kadar arama yapıyorlardı. İşler gittikçe sıkı hale geliyordu. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği boyunca kapıları jandarmalarla tutacaklar direnen koğuşlara gaz atacaklardı. Başsavcı gelmeden önce yapacaklardı bunu. O gelmeden hakimiyet sağlanmalıydı. Plan buydu. Aslında bu temizlik özel tip cezaevinden başlayacaktı ama madem şimdi kapalı cezaevinde isyan çıkmıştı o halde harekat buradan başlayacaktı. Yüzbaşı anons etti: Bu bir isyandır derhal isyana son verin emrediyorum. Hiç istemediğimiz halde zor kullanmak ve hatta silah kullanmak mecburiyetinde kalacağız. Bunu istemiyoruz. Emrediyorum derhal koğuşlarınıza dönün. Size beş dakika süre veriyoruz. Bu arada kimlerin ne yaptığını görmeye çalışıyordu. Tutuklular haklarımızı istiyoruz diye bağırıyorlardı. Yakarız cezaevini diye bağırıyorlardı. Camları lambaları duvarları kırıp dökmeye başlamışlardı. Erzakları malta kapısının önüne döküyorlar ve koğuştaki dolap ve karyolalarla barikat kuruyorlardı. Çünkü artık sipariş verdikleri malzemeler alınmıyordu. Beş dakika sonra mazgaldan aynı anons yapıldı. En önde D 5 koğuşundan çatıya çıkıp B 13'e ateş eden tutuklu vardı. Nöbetçi jandarmanın manevra fişeği attığı ve bölge komutanının cezalandırın dediği olayın faili. Yüzbaşı silahını doğrulttu, nişan aldı, iki el ateş etti. Ayağına doğru nişan almıştı. İnanılmaz bir şey ama yüzlerce tutuklu saniyeler içinde kaçışmaya başladılar. Hepsi yok olmuştu. Diğer girişten mal-taya jandarmalar girdi. En önde yüzbaşı H. P., üsteğmen A. E. ve yüzbaşı Z. vardı. Koridorda ilerlerken gaz bombası attılar ve aşama aşama koridoru ele geçirdiler. Koridorda direnen yoktu. Tutuklular koğuşlarına girmişler koğuş kapılarının arkasına barikat kurmuşlardı. Artık cezaevinde sessizlik hakimdi. Alay komutanı albay H. Ç. cezaevine gelmiş tabur komu260 Zeki Bingöl tanının odasındaydı. Başsavcı da gelmişti. Üsteğmen A. E. Onun cezaevine girmeden yakalamış ve ona sayın başsavcım isyan bastırıldı, sizin şu an içeri girmeniz uygun düşmez, alay komutanı da burada tabur komutanın odasında siz
onlarla görüşün biz arama yapalım, sayım alalım siz ondan sonra cezaevini teftiş edin diyerek tabur komutanın odasına götürmüştü. Bundan önce yüzbaşı Z. hem tabur komutanına, hem alay komutanına ve cezaevi savcısına uzun süreden beri planlanan ve istihbaratı yapılan temizlik harekatına bu olayla başlanılmasını tekli etti ve karar alınmıştı. Alay komutanı albay H. Ç. kendinden emin bir şekilde başsavcıyı karşıladı ve ona cezaevinden alınan istihbarata göre onlarca silah, mühimmat, cep telefonu, şiş, kilolarca uyuşturucu olduğunu söyledi. Bunların mutlaka temizlenmesi gerekir diye söze devama etti ve başsavcıyı ikna etti. Artık cezaevinin koridorları jandarmalarla tutulmuştu. Sayım yapılacaktı. Tek tek koğuşlara giriliyor ve duruma hakim olunuyordu. D 7 ve D 8 koğuşu kapıları arkadan kilitlenmiş ve barikat kurmuşlardı. Diyarbakırlı Samet liderleriydi. Tutukluları bahçeye toplamış; yüzbaşı istifa, savcı buraya diye slogan atıyorlardı. Yüzbaşı çatıdan koğuşun üstüne geldi. Ve size emrediyorum herkes çöksün ve arkasını dönsün, tutuklular bu ses üstüne söyleneni hemen yaptılar. Aslında eğer her şey yolunda giderse çoğu için devlet otoritesi daha iyiydi. Sayım yapılan koğuşlarda tutukluların bir çoğunun gözlerinden bu okunuyordu. Asıl feveran edenler koğuşlara hakim olanlardı. Artık geçim kaynakları ellerinden sıyrılıp gidecekti. Bunu anlamışlardı. Bu sonun başlangıcı olacaktı. Bir zamanlar Bayrampaşa cumhuriyeti diye bilinen cezaevi artık yeni bir rejime doğru gidiyordu anlaşılan. 261 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Sabah ilk iş olarak bir koğuş boşaltıldı.-Buradaki tutuklular diğer koğuşlara tek tek aranarak götürüldü. Boşaltılan koğuşa cezaevi memurları ve jandarmalardan oluşan bir arama ekibi girmişti. Her yer aranıyordu. Hatta sıva altları bile. Tavanlar, mermerlerin altı, fayanslar, çelik kapıların içleri her yer aranıyordu. Aramalarda D 10 koğuşundan bir kapağın çatıya açıldığı görüldü. Zaten alınan istihbarata döre bu koğuşta silah dahil bir sürü malzeme vardı ve aramalarda hiç bulunamıyordu. Demek ki buraya koyuyorlardı. Çatıya çıkınca malzemeler bulunmuştu. Silahlar, uyuşturucular, şişler ve bir sürü malzeme ele geçmişti. Silahlar bulunmaya başladı. Cep telefonları, şişler, uyuşturucu maddeler birer birer bulunuyordu. Olmaması gereken ağalara ait bölmeler yıkılıyor fazla ne kadar malzeme varsa dışarı çıkarılıyordu. Tamamen temizlenen koğuşlara aktarma yapılarak boşaltılan koğuş aranıyordu. Koğuş ağaları bir şeyler yapmalıydı. Ama ne yapabilirlerdi? Zaten jandarmalar koğuş kapılarında devamlı kalamazlardı. Mutlaka bir süre sonra gideceklerdi. Sonra tekrar infaz koruma memurlarıyla baş başa kaldıklarında her zaman olduğu gibi koğuş kapısını memurlar açtığında bütün tutuklular koridora çıkabilirlerdi. Koridorda yirmi, yirmi beş memur vardı silahsızdılar. Bunu sadece tutuklular değil memurlarda düşünüyordu. Jandarmalar gidince tutuklularla baş başa kaldıklarında ne olacaktı? O yüzden bazıları çekiniyordu. Bazıları ise geçmişte sağladıkları menfaatten mahrum olduklarından huzursuzdular. O sıralarda Esenyurt belediye başkanı G. Ç. Kartal cezaevinde tutukluydu. Kardeşleri ve bazı suç ortakları ise Bayrampaşa'daydılar. Büyükçekmece jandarma komutanı yüzbaşı 262 Zeki Bingöl M. Ş. daha önceden eski tabur komutanı binbaşı D. E. ile onlar hakkında görüşüyorlardı. Bu tutuklular C blokta kalıyorlardı. Yüzbaşı M. Ş. telefonla arayarak başkanın kardeşi G. Ç.'nın görüşmek istediğini söylemişti. Görüşmeye gelince yakını olan ve tanıdıkları tutukluların çok mülayim olduklarını ve koğuşlarından memnun olduğunu değiştirilmemesini istemişti. Yüzbaşı Z. herkese eşit muamele edilecektir diye kestirip atmıştı. Daha sonra o koğuşta cep telefonları bulunmuştu. Baybaşinlerin koğuşunda banyoda mermer altında üç tabanca ele geçmişti. H. T. isimli tutuklu koğuşun lideriydi. Tavır koyması gerekiyordu. Bazı itaatsiz davranışları nedeniyle adamlarıyla beraber hücreye konmuştu. Burada da
itaatsizlik yapmışlardı. Hatta yüzbaşı Z. ile görüşmek için hücre dışına çıkarılınca infaz koruma memurlarına ve görevli jandarmalara küfür, hakaret ederek saldırmış ve çok sert tepki görmüştü. Ertesi gün kendisinin bir daha itaatsizlik yapmayacağını tek istediğinin ise koğuşuna gitmek olduğunu söylemişti. Söz verdi ve koğuşuna gönderildi. Yeni cezaevi müdürü de göreve başlamıştı. Cezaevi darmadağın gibi geliyordu. Nakil emri gelenleri alay sevk bölüğü almaya gelmişti. Yüzbaşı Z. müdürün odasında oturuyordu. Yeni tayin olan müdür B. E. de oradaydı. Koltukta henüz vekil müdür Y. G. vardı. Vekil müdür biraz sıkıntılıydı. Telefonla ona tutuklulardan Ali Kemal Aktürkü'n tesim edilmemesini onun naklinin iptal edileceğini söylemişlerdi. Ama onu jandarmalar teslim almıştı çoktan. Bir süre sonra faks ile talimat gelmişti. İstanbul başsavcılığından, bakanlıktan ama artık jandarma teslim aldığı tutukluyu yola çıkarmıştı bile. Sonra tutuklunun Bolu olan nakil yeri değiştirilmişti. Kimdi Ali Kemal Aktürk: 263 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği___ 264 Zeki Bingöl şekilde "görevsizlik kararı" verildiğini belirten Savcı Tosun, olayla ilgili yüzlerce tanığın dinlenmediğini ve şikayetlerinden vazgeçen müştekilerin baskı ve tehditle bu karara varmış olabileceklerini ifade etti. Tosun, "Eğer tanıklar dahi tam olarak dinlenmeden mahkemece bir örgüt olmadığı kanaatine net olarak varılabiliyorsa, bu soruşturmanın neden bu kadar kapsamlı yapıldığı, basit bir iddia ile bu kadar kişinin bir kısmının yaklaşık 1 yıl neden tutuklu bırakıldığı sorusu akla gelir" diyerek DGM'nin verdiği kararı eleştirdi. Savcı, sanıkların mal varlıkları konusunda ciddi bir araştırma yapılması ve bilirkişilerce bu mal varlığının kazançlarıyla orantılı olup olmadığını incelenmesi gerektiğini söyledi. Evrim S AB AK/ MERKEZ Cezaevinden başkan seçildi Cahit AKYOL / İSTANBUL 22 trilyonluk vurgun iddiasıyla yargılanan ve Kartal Cezaevinde tutuklu bulunan Minibüsçüler Odası eski başkanı Ali Kemal Aktürk yeniden başkanlığa seçildi. Aktürk, en güçlü aday Hıdır Kaplan 'a 45 oy fark attı. İstanbul Minibüsçüler Esnaf Odasinm dün yapılan 22'nci Genel Kurulu'nda, DGM'de yargılandığı dava nedeniyle Kartal Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski oda başkanı Ali Kemal Aktürk yeniden başkan seçildi. Rami'de bir düğün salonunda yapılan ve 5 saat geç başlayan genel kurul çok sıkı güvenlik önlemleri altında gerçekleşti. Üyeler, polis kontrolünde tek tek aranarak salona alınırken çok sayıda sivil polis de olay çıkmaması için görev yaptı. 22 trilyonluk vurgun iddiasıyla 48 yıl hapsi istenen cezaevindeki eski başkan Ali Kemal Aktürk'ün genel kurula gönderdiği mesaj, kızı Selma Öztürk tarafından okundu. Ali Kemal Aktürk, 5 sayfalık, kızı tarafından okunan propaganda ko265 Savcıdan Istanbvd DöM^e ağır eleştiri , Minibüsçüler Odası Başkaninm da aralarında bulunduğu 39kişilik 'çete' davasında, savcı DGM'nin 'görevsizlik'kararını yasal bulmadı. İSTANBUL Minibüsçüler Esnaf Odası Başkanı Ali Kemal Aktürk'ün de aralarında bulunduğu 39 kişinin 32yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı 'çete' davasında savcı, istanbul DGM'- nin verdiği "görevsizlik kararı'hm usul ve yasaya uygun olmadığını belirterek dava dosyasının DGM'ye gönderilmesini istedi. İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada mütalaasını veren Cumhuriyet Savcısı Fehmi Tosun, İstanbul 1 No'lu DGM'nin "görevsizlik kararını" eleştirdi. Savcı Tosun, DGM'nin görevsizlik kararının 20 sayfadan oluştuğunu ancak bunun büyük bir kısmının sanıkların adları, kararın başlık kısmı, iddianamenin özeti ve sanıkların savunmalarından oluştuğunu vurguladı. BİRKAÇ TRİLYON GÖTÜRMÜŞ İddianamede anlatılan olaylarda, alelade bir araya gelen kişilerin uzun süre bu eylemleri gerçekleştiremeyeceklerini belirten savcı Tosun, iddianameye göre 2000 yılının fiyatlarına göre kaba bir hesapla oda yöneticilerinin birkaç trilyon lirayı kendi menfaatlerine geçirdiklerini ifade etti. Savcı, "Eğer bu para minibüs esnafından zorla toplanıp paylaşılıyorsa ve bu paylaşım 5-6yıl devam ediyorsa mutlaka ciddi yapıda, otoriter, yöneticisi bulunan ve örgüt elemanları
arasında hiyerarşik bağ olan çıkar amaçlı bir suç örgütü tarafından yapılması gerekir" dedi. DELİLLER TOPLANMADI DGM'ce delillerin ancak yüzde 20'sinin toplandığını ve bu Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği nuşmasmda, daha önce aynı suçlardan yargılandığını ve beraat ettiğini anlattı. Aktürk, yasalara aykırı hiçbir eylemde bulunmadığını, isnat edilen suçların hiçbirini işlemediğini öne sürdü. Başkan adaylarından Hıdır Kaplan, odanın esnafın sorunlarıyla ilgilenmediğini, haklarını savunamadığını ileri sürdü. Bu arada Kaplan'm eski oda yöneticilerinin DGM'de yargılandıklarını söylemesi üzerine, Aktürk 'ün damadı ve Oda Başkan Vekili Koray Öztürk, müdahale ederek davanın yargı sürecinde olduğunu ve bu konuda konuşmanın yanlış olacağı uyarısında bulundu. Konuşmalardan sonrayine polisin çok sıkı güvenlik önlemleri altında oylamaya geçildi. 1134 oda üyesinin oy kullandığı seçimlerde 460 oy alan Aktürk, oda başkanlığına seçildi. Diğer başkan adaylarından Hıdır Kaplan 415, Erol Koral da 557 oy aldı. Propagandasını kızı yaptı Sıkı güvenlik önlemlerinin alındığı kongrede, Aktürk'ün propaganda konuşmasını kızı Selma Öztürk yaptı. Gece saat 01:30 yüzbaşı Z. ve üsteğmen A. E. yorgun geçen günü değerlendiriyorlardı. Tam da C blok ziyaretçi yerinin altındaki yerdeydiler. Cezaevindeki aramalar iyi gidiyordu. Ama yapılacak çok şey vardı. Daha önce planlanan cezaevindeki zafiyetleri giderecek çözüm yolları konuşuyorlardı. Saat ilerlemişti. Yarın sabah erkenden devam edeceklerdi. İyi geceler dilediler ve ayrıldılar. Ertesi gün iki kişinin firar ettiği anlaşılmıştı. Koğuş kapılarından çıkmaları mümkün değildi. Bunlar H. T.'nin koğuşundan kaçmışlardı. Belki de tutuklular bir mesaj veriyorlardı. Hiç değişmeyecek cezaevi diyorlardı. Kim bilir? Firar basında yer almıştı: 266 Zeki Bingöl Damıaçık cezaevi Cüneyt Mert ile Suat Kurt adlı suçlular, Allah 'a emanet Bayrampaşa Cezaevinin çatısına çıktılar; çatı çatı atlayıp 'şık!' bir 'battaniye operasyonuyla kaçtılar İSTANBUL Milliyet Bayrampaşa Cezaevinde, gasp ve cinayet suçundan tutuklu Cüneyt Mert ile hırsızlıktan hükümlü Suat Kurt, cezaevinde bugüne kadar ilk defa denenen bir yöntemle, battaniyeleri birbirine bağlayarak firar ettiler. D-9 koğuşunda kalan Mert ile Kurt, dün saat 05.00 sıralarında, havalandırmayı (yani volta atılan bahçeyi) kullanarak, 'Hayata Dönüş Operasyonu'nda hasar gören koğuş çatısına çıktı. Sayımda çıkmayınca... Çatılardan atlayarak fırın bölümünün çatısına ulaşan Mert ve Kurt, dört battaniyeyi birbirine tutuşturmak suretiyle oluşturdukları ipi fırının bacasına bağlayarak boş olan terör bölümünün görüş mahalline indiler. Buradan da dış duvarı tırmanan Mert ve Kurt, dikenli telleri aştıktan sonra Bayrampaşa'nın ara sokaklarında kayboldular. Mert ve Kurt'un, sayım sırasında ortalıkta görülmemeleri üzerine firar ettikleri anlaşıldı. Suç dosyaları kabarık Mert, 9 Ocak'ta Sarıyer Zekeriyaköy'de 54 TJV34plakalı taksinin içinde başından kurşunlanarak öldürülen taksici Sa-im Özmek'in katil zanlısı olarak yakalanmıştı. Mert'in, DSP Sarıyer ilçe Teşkilatı bürosunun soyulması olayının da aralarında bulunduğu 17 ayrı hırsızlığın faili oldu267 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği ğu belirlenmiş, olayda kullandığı tabancayı da emlakçı Ali Rıza Zamanın bürosunu soyduğu sırada edindiği anlaşılmıştı. Kurt'un da, hırsızlık suçundan dokuz yıla
hükümlü olduğu, ayrıca başka hırsızlık olaylarından dolayı da Eyüp Asliye Ceza Mahkemesi hde tutuklu olarak yargılandığı belirtildi. Başsavcı cezaevini firar olayı vesilesiyle dolaşırken firarilerin koğuşunda jandarmalar su borusundan yapılmış bayrak direğini sökerken H. T. savcım siz buradayken bakın neler yapıyorlar ya siz olmadığınızda diye bir şeyler söyleyerek bir şeyler ima etti ama başsavcı duymazlıktan geldi. Bir yandan da kapılara yapılan kafesleri görünce yüzbaşım buranın mimarisini değiştiremezsiniz demişti, yüzbaşı da sayın başsavcım buranın mimarisi kalmamış ki diye cevap vermişti. Firarın nasıl olduğu incelenirken dün gece yüzbaşıyla üsteğmenin sohbet ettiği C blok ziyaretçi yerinin çatısında baca kenarından indikleri görüldü. Peki çatıya nasıl çıkılmıştı. Havalandırma bahçesinde su borusundan bayrak direği vardı. Borudan yararlanarak çatı arasına açılan ızgarayı açarak girmişlerdi. Çatı arası bir bütündü. Buraya çıkan biri cezaevinin her yerine gidebilirdi. Detaylı araştırıldığında D 10 koğuşunun üstünde daha önceden sabitlenen kapak açılmaya çalışılmıştı. Firari tutuklu çatıdan koğuşlara uyuşturucu servisi yapıyordu. Hatta silah lazım olursa oradan oraya götürüp getiriyorlardı. Böylelikle bir silah aramalardan kaçırıldığı gibi lazım olana da ulaştırılabiliyordu. İstihbarata göre aynı model silahların farklı koğuşta görünmesinin sebebi de buydu belki de. Bir memurun firarilere yardım ettiği anlaşılmıştı. Bu memur o gün göreve mazeretsiz gelmemişti. Yapılan sorgulamasında video önünde ve yan odada cezaevi savcısı, tabur komutanı ve cezaevi müdürü olduğu halde bu ifadenin kaydı yapılmıştı. Sonra cezaevi idaresince suç dosyası ikmal edilerek po268 Zeki Bingöl lise teslim edilmişti. Göz altına alınırken polis tarafından doktor kontrolü yapılmış ve kalçasında hafif morluk tespit edilmişti. Çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanmış ve Metris cezaevine konmuştu. Daha sonra savcı C. K. tutuklu memurun bu raporunu adli tıpa göndermiş ve üç günde iyileşir denmişti. İşin ilginç tarafı rapora rapor verilmişti. O halde adli tıp raporuna göre bu darp izi üç gün sonra iyileşirse tutuklanan memur on iki saat sonra polis tarafından emniyet odasından çıkarılırken tekrar muayene edilmişti o halde neden bu sefer bu darp izi görülmemişti? Aynı şekilde mahkemeye çıkarılınca da adli tıp neden görememişti? Tutuklandıktan sonra Metris cezaevi doktoru tarafından tutuklu kabulünde yapılan muayenede neden tespit edilmemişti? O halde adli tıpta incelenen rapor ve o rapora verilen rapor yanlış mıydı? Ya da üç gün önceden belki de on iki saat önceden darp izi iyileşmişti. Bunları hiç dikkate almayan savcı C. K. tutanakta imzası olan yüzbaşı Z. ve nöbetçi astsubayı ile video kaydı yapan er hakkında tam iki satırdan ibaret işkence davası açmıştı. Birde bütün bu mülakatın video kasetinin incelenmesi tam dört sene sürmüştü sonunda beraat etmişlerdi ama o tarihte bu olayın iç yüzü neydi? Neden cezaevinde devlet düzeni kurulmaya çalışılırken mesnetsiz bir dava açılmıştı? Mesaj neydi? Kim bilir.. Yakalandıktan sonra firariler kendilerine yardım eden memurları da söylediler. Cezaevi dış duvarını aştıkları yerin cezaevi personelinin ve tabur komutanının lojmanları olduğu anlaşıldı. Artık cezaevinde disiplin yavaş yavaş oturmaya başlamıştı. 269 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Hatta cezaevi mutfağı faal hale getirilmişti artık her tutuklu aynı yemeği yiyordu. Herkesin aynı yatağı, yastığı vardı. Eşittiler. Çatıda B ve D blok üstünde devriye dolaşması için yer açıldı. Hatta Kisiroğlu ve Kaçak isimli doberman köpekler de çatıda jandarmalarla beraber nöbet tutmaya başladı. Çatıya artık kolay kolay çıkmak mümkün değildi. Bu arada cezaevinde dışarı çıkarılan buzdolabı, çamaşır makineleri altı yüzü geçiyordu. Hepsi yasal olmayan şekilde girmişti. Artık hepsi çıkarılmışlardı. Hatta bu yığınlar akşam olunca içlerinde zulalanmış telefonlar çalıyordu. Bir
süre sonra şarjları bitince çalmaz olmuşlardı. Aynı şekilde zulalanmış silahlar da olduğu muhakkaktı. Malta denilen koridora açılan koğuş kapılarına birer çelik kafes yapılmıştı. Kapı açılınca tutukluların hepsi çıkamayacaktı. Sadece bir kaçı kafese çıkacaktı. Sonra koğuş kapısı kapanınca kafes kapısı açılacak ve istenen tutuklu çıkabilecekti. Hepsi çıkamayacaktı. Böylelikle koridorda görevli memurlar azınlıkta kalmayacaktı. Funda diye tabir edilen paket atma olayına karşı ise çelik bir halat gerildi ve bu halata teller bağlanarak bir perde oluşturuldu. Paketlerin atılması son derece zorlaşmıştı. Artık çatıda, ve dışarıda devriye vardı. Bunun dışında sivil istihbarattan son derce fayda sağlanıyordu. Mahalle muhtarı ve ailelerle görüşerek küçük çocukların cezaevine malzeme atması ve eşya taşıması konusunda uyarı niteliğinde açıklamalar yapılıyordu. Çok da faydalı oluyordu. Değişim bütün hızıyla sürüyordu. Tutukluların çok büyük kısmı bundan mutluydu. Ama açıkça diğer tutukluların yanında dile getiremiyorlardı. Hala koğuş ağaları koğuşlardaydı. Aileler de bu değişimden mutlu270 Zeki Bingöl luk duyuyorlardı, inanılmaz bir durumdu meğer herkes cezaevinde dirlik düzenlik istiyormuş. Can güvenliği olsun istiyorlarmış. Artık sistem yavaş yavaş oturmaya başlamıştı. Sıra suç ayrımına göre koğuşları oluşturmaya gelmişti. Bu durum ise Bayrampaşa tarihinde devrim olacaktı. Büyük gizlilikle hazırlanmıştı. Sıra baba, ağa tabir edilen koğuşlarda hakimiyet kuranları ayırmaya gelmişti. Sabah babalar isim isim toplanmaya başlandı. Hepsinden eşyalarını toplaması istenmesine rağmen delikanlının eşyası tespihi, sigarası ve çakmağıdır diyerek bir şey almadılar. Tepeden tırnağa aranarak önceden hazırlanan C bloktaki 31 numaralı koğuşa konuldular. Artık Bayrampaşa'da A, B, C, D blokları tarih olmuştu. Bu isimlerin yerine 40 ile başlayan, 20 ile başlayan, 0 dan başlayan ve 30 ile başlayan koğuş numaraları verilmişti. Bir başka deyişle 31 numaralı koğuş artık babalar koğuşu olmuştu. Birde çatıya çıkanlar için açılan koğuş vardı buraya da tutuklular maymun koğuşu diyordu. Samet ise kendini cam parçalarıyla kesmişti. Onun gibi olanları da koydukları koğuş travesti koğuşu gibi adlar alamaya başlamıştı. Babalar koğuşuna konan tutuklular ilk gün kendilerine verilen yemeği ve battaniyeleri almadılar. Aynı bahçeyi paylaşan 30 numaralı koğuşta bir yatak vardı. O gece yüzbaşı Z. geldi koğuşa yerleşti. Tutuklular merak etmişti. Sordular yüzbaşıya neden burada yatıyordu? Tutukluların yemeğinden yiyordu. Oda: Bakın dedi siz nerde yatacaksanız ve ne yiyecekseniz ben de aynı şartlarda yaşayacağım. Artık Bayrampaşa cezaevi yok. Osman paşa cezaevi var. Yani siz pes edeceksiniz. Ertesi gün 271 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği yemek almayan bu tutuklular karavanada bulaşık dahi bırakmadılar. Sonra almadıkları battaniyeleri istediler. Birkaç gün sonra kendileri iş birliği teklif ettiler. İş birliği yoktu. Onlardan istenen şey silahların teslim edilmesiydi. Kabul ettiler. Sırayla bilinen bütün silahlar tek tek zulalarından çıkarılarak teslim edilmeye başlanmıştı. Harekat bütün hızıyla sürüyordu. En çok yardımcı olan Ali Bakırdı eski D blok sorumlusu Diyarbakırlıydı. Özel tip cezaevi de etkileniyordu. Oradakiler de kendiliğinden fazla malzemeleri vermeye başlamışlardı. Ama yine de aranacak ve sırayla bütün koğuşlar en ince yerlerine kadar temizlenecekti. Çünkü tutuklular silahları teslim etmiyorlardı verdikleri sadece elektronik eşya veya bozuk telefonlardan ibaretti. Bir süre sonra özel tip cezaevinde de benzeri faaliyetler yapıldı. Başarılı olmuştu. Özellikle koğuş kapılarının önüne yapılan kafesler son derece etkili olmuştu.
Memurlara güven veriyordu. Tutuklular da emniyetteydiler hasım dedikleri kişilerin koğuş basmaya gelmeleri söz konu değildi artık. Devlet Bayrampaşa cezaevine hakim olmuştu. 272 12. Bölüm Cezaevinde bir değişiklik yaşanıyordu. Bu durum basında da yer buluyordu, tıpkı geçmişte olduğu gibi; Bayrampaşa hep aynı 'Hayata Dönüş7e birlikte 'devlet otoritesi sağlanan' Bayrampaşa da mahkûmlar iki günde iki kez çatıştı. 'Denetim mafyada' Bayrampaşa ve Ümraniye cezaevlerindeki gardiyanlar, denetimin her zaman mafya gruplarında olduğunu söyledi. Adını açıklamayan gardiyanlar, kendileri de dahil herkesin cezaevine girişte jandarmalarca arandığını belirterek şunları söylüyor: "Buna rağmen silahtan telefona hatta uyuşturucuya kadar her şey içeri sokulabiliyor. Parası olan için cezaevinde sorun yok. Göstermelik sayım yapıyorlar. Kimse koğuş ağasının izni olmadan adli koğuşlara giremez. Para konuşur. Parayla müdürlere, askere ve gardiyana her şeyi yaptırırsınız. Bu, idarenin bilgisi dışında olmaz. Onlar da işin içinde. Gardiyanlar, asker ve idarenin bilgisi olmadan bir şey yapamaz." 'Can güvenliğimiz yok' Nuri Ergin'in Uşak cezaevindeki isyanına karşı yetkililerin yumuşak tutumunu hatırlatan gardiyanlar, şöyle devam edi273 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 274 Zeki Bingöl yapmak için sökülmüş ranza parçaları ele geçirildi. Kartal cezaevi ziyaretçisinde bir cep telefonu, bir avukat üzerinde sim kart bulundu. 16 Ocak: Bayrampaşa cezaevine atdan pakette, 150 gram esrar bulundu. 21 Ocak: Bayrampaşa'ya atılan paketten 535gram esrar ile Baretta marka tabancaya ait şarjör, 10 mermi ve kapak takımı çıktı. 25 Ocak: Gaziantep E-Tipi cezaevinde iki grup arasında çıkan kavgada Recep Öner, Osman Yıldırım ve Aydın Alan isimli hükümlüler yaralandı. Koğuşta bir cep telefonu, çok sayıda kesici ve delici alet ele geçirildi. 50 Ocak: Bayrampaşa'ya atılan üç paketten bir 7.65 milimetre çapında tabanca ve dört fişek ile 486gram esrar maddesi ile bir adet çakı ele geçirildi. Paşakapısı cezaevinde eşini ziyarete gelen Şengül Şeker'in cüzdanında bir 9 milimetre çapında tabanca mermisi bulundu. 1 Şubat: Bayrampaşa Özel Tip bölümdeki aramada sekiz adet kesici ve delici alet, bir gram esrar ele geçirildi. 2 Şubat: Bayrampaşa'ya atılan bir paketten 510 gram esrar, bir tabanca ile telsiz telefon çıktı. 5 Şubat: Kartal'da, Alaattin Çakıcı'nm adamlarından Bayram Ali Kulaberoğlu'nun koğuşunda iki cep telefonu, Mustafa Püsküllü adlı tutukluda 100 gram esrar ele geçirildi. Bayrampaşa 'da üç adet 9 milimetre çapında dolu fişek, bir cep telefonu, dört delici ve kesici alet bulundu. Paşakapısı cezaevinde ise kabin görüşü sonrasında ziyaretçi bölümünde bulunan poşetten 200 gram esrar çıktı. 8 Şubat: Bayrampaşa'ya atılan paketten 7.65 milimetre çapında bir tabancaya ait ana gövde ile namlu çıktı. yor: "Adam beş kişiyi öldürdükten sonra elinde silahıyla içinde jandarmanın da olduğu sevk aracına bindi. Kimse bir şey yapamadı. Çünkü mafyayla yasadışı bir ilişki ağı kurulmuş, içeride hatlı telefonlar bile varken devletin cezaevine hâkim olma anlayışının ne olduğunu biz çözemedik. Sisteme muhalif olanlar gerektiğinde öldürülerek de olsa susturulurken, mafya ve çetelere neden hâkim olmak istemiyorlar. Onların bu tavrı, bizim can güvenliğimizi tehdit ediyor. Aramızda kurşunlanan, dayak atılan, tehdit edilen arkadaşlarımız var." içerde neler yok ki
'Hayata Dönüş' operasyonlarının yapıldığı 19 Aralık 2000'den sonra cezaevleri aramalarında silah, delici ve kesici aletler, sayısız cep telefonu ve aksamı bulundu. Bu tarihten sonra cezaevlerinde meydana gelen olaylar ve bulunan yaralayıcı ve öldürücü aletler şöyle: 1 Ocak: Bayrampaşa cezaevine atılan paketten bir 9 mm çapında Parabellum tabanca çıktı. 5 Ocak: Kocaeli E Tipi cezaevinde, mafya lideri Müjdat Akhisar ile üç arkadaşının F tipine sevk edilmek istenmesi üzerine isyan çıktı. Tutukluların silah kullandığı olay jandarma müdahalesiyle sona erdi. Bayrampaşa'ya atûan paketten atışa hazır bir savunma tipi el bombası çıktı. 12 Ocak: Bayrampaşa'daki aramalarda 21 kesici ve delici alet, içki yapımında kullanılan 3 litre meyve kokteyli ve bir uyuşturucu hap bulundu. Cezaevine atılan bir paketten ise 295 gram esrar çıktı. Paşakapısı cezaevinde, 20 kesici ve delici alet, alüminyum boru, metal saclar ve pil kabuğu, elektrik kabloları, kesici alet 275 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_ 276 Zeki Bingöl 277 12 Mart: Bayrampaşa'ya atılan üç paketten, 260gram esrar ele geçirildi. 20 Mart: Bayrampaşa D Blok ziyaret mahallinde Murat Demir, Birol Emsalsiz, Kemal Yıldız ve Olgun Baş'm ellerindeki şişlerle Bayrampaşa cezaevi 2. Müdürü Hüseyin Kara ile başgardiyan Faruk Baytöre'yi yarım saat rehin aldı. Jandarmaların müdahale etmek istemesi üzerine rehineleri serbest bırakan tutuklular, savcılığa ifadelerinde, kaldıkları koğuşta hasımları olduğunu ve bu nedenle can güvenliklerinin bulunmadığı için sevk istediklerini söyledi. 22 Mart: Bayrampaşa'da bir koğuşta beş el yapımı şiş ve 4 gram esrar ele geçirildi. Ziyaret için Metris cezaevine gelen Bakırköy İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliği'nde görevli polis Sayım Şe-ker'in üzerinde 10 gram esrar bulundu. Paşakapısı Ceza ve Tutukevi'nde bir koğuşta dokuz el yapımı bıçak, bir alüminyum boru ele geçirildi. 2 Nisan: Kartal Özel Tip cezaevinde, Malki cinayetini azmettirmekten tutuklu Erol Evcil ile Alaattin Çakıcinm adamı olarak bilinen Bayram Ali Kulaberoğlu'nu ziyarete gelen iki avukatın üzerinde, cep telefonu ele geçirildi. Evcil'i ziyaret etmek isteyen avukat Mahmut Kemal Kumkumoğlu'nun üzerinde bir cep telefonu ele geçirildi. Kartal'da, Çakıcinm adamı olarak bilinen Bayram Ali Kulaberoğlu'nu ziyarete gelen avukat Ahmet Uğur Tuncer'in üzerinde bir sim kart bulundu. Paşakapısı cezaevinde bir cep telefonu, yedi delici ve kesici alet ele geçirildi. 26 Nisan: Bayrampaşa'da 12 şiş, 10 gram esrar, bir tabanca mermisi, üç kesici ve delici alet, bir çakı ve bir el yapımı kama bulundu. Paşakapısinda iki el yapımı şiş, iki el yapımı bıçak, beş el yapımı bitmemiş bıçak, 2-3 metre uzunluğunda elektrik kablosu, bir değnek, 3 metre uzunluğunda tel ve dört muhtelif ebatlarda demir parçası bulundu. 27 Nisan: Bayrampaşa'da Bil ve B12 koğuşları bodrumunda devriye güzergâhı yönüne doğru kazılmış, 2-2.6 metre uzunluğunda tünel bulundu. Cezaevine dışarıdan atılan üç paketten, aksamıyla birlikte dört adet cep telefonu çıktı. 2 Mayıs: Bayrampaşa'ya atılan üç paketten beş cep telefonu çıktı. Kartal'da Ayvaz Korkmaz'ın koğuşunda iki cep telefonu bulundu. 9 Mayıs: Bayrampaşa'da hava boşluğuna sarkıtılan bir çuvalda, sekiz adet cep telefonu, beş telsiz telefon, bir kesici alet, bir tabanca şarjörü ve yarım kilogram uyuşturucu madde çıktı. Paşakapısinda dört el yapımı kesici ve delici alet, bir alüminyum parçası ele geçirildi. 14 Mayıs: Bayrampaşa ya atılan paketten iki cep telefonu çıktı. Genel aramada bir bıçak, beş el yapımı kesici alet, altı el yapımı şiş, üç çivi, 1 metrelik
sac, bir ranzadan sökülmüş sac, iki demir çubuk, yarım kilogram alçı, bir sac levha, yarım metre anten kablosu, iki kırık ayna parçası, bir ustura ve bir jilet ele geçirildi. 22 Mayıs: Bayrampaşada yedi şiş ele geçirildi. Kartal Özel Tip Kapalı cezaevinde tutuklu Cavit Çağlar'm ziyaretçisi, avukat İbrahim Albudak'm üzerinde bir sim kart ele geçirildi. 4 Haziran: Şile Kapalı cezaevinde üç cep telefonu ele geçirildi. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği_ 278 ğinin bulunduğu bilgisi. Diğeri ise el bombası. Çitici, bu iki silah m cezaevinde 'olmayacağına' inanıyor. "Kesin yoktur demiyorum, çünkü böyle bir şey için kapıda benim durmam lazım, ama olamaz. Bu abartdmış. Diğer konulara gelince; esrar, uyuşturucunun diğer türleri, cep telefonları, silahlar, buzdolapları, televizyonlar, yiyecekler, giyecekler konusu doğrudur. Çünkü biz bunları yaptığımız aramalar sırasında buluyoruz." istanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nm Bayrampaşa cezaevi ile ilgili bakış açısı çok önemli. Ama kendisiyle konuşmamızdan benim çıkardığım sonuç olumlu değil. Ferzan Çitici olumsuzlukların düzeltileceğini, yeni atanan yönetimin orada disiplin sağlayacağını söylüyor. (Şimdiki müdürün olumsuzluklarda payı yok. Yeni geldi. Özellikle cezaevinde yaşanan mahkûmlara kadın ayarlanması olayına karışan kişi değil. Bu kişiler hakkında daha önce soruşturma açılmış. Diğer idari eleştirileri de düzeltmesi bekleniyor.) Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü 'ne cezaevinin sorunlarını çok iyi bilen bir genel müdürün atandığını anlatıyor. Tıpkı bundan bir yıl önce yaptığı gibi, hatta daha önce yaptığı gibi. Sorumluluk duygusu bunu gerektiriyor olabilir... Bence bütün anlatımlarından Bayrampaşa sorununun yıllardır çözülememiş olması karşısındaki umutsuzluğu belli oluyor: "Bütün uyarılarımıza karşın bu konuda bir arpa boyu yol alınamadı" diyor. Doğru söylüyor. Eğer uyarılar karşısında devletin diğer birimleri gereğini yapsaydı, bugün Bayrampaşa cezaevi barındırdığı çete suçlularının değil, devletin kontrolünde olurdu. Peki ama yerine getirilmesi gereken önlemler nelerdir? Ferzan Çitici'yi dinleyince bunlar çok iyi anlaşılıyor. 279 Bayrampaşa Hücre Koğuşu'nda tutuklu Kürşat Şahin'in açık görüşe çıkacağı için aranması sırasında bir el yapımı şiş ele geçirildi. 11 Haziran: Bayrampaşa'ya atılan paketten bir Browning marka 9 milimetre çaplı bir tabancaya ait namlu ve kapak takımı ile 10 adet 7.65 milimetre çaplı mermi çıktı. Bir başka paketten de bir Baretta marka 7.65 milimetre çaplı tabanca ve bu silaha ait yedi mermi ele geçirildi. 27 Haziran: Bursa Özel Tip cezaevinde tükenmez kaleme gizlenmiş 44 kıl testere ve üç demir testeresi ele geçirdi. 29 Haziran: Bayrampaşaya atılan paketten bir cep telefonu çıktı. 14 Temmuz: Bursa E Tipi cezaevinde Kurana gizlenmiş cep telefonu çıktı. 15 Temmuz: Bayrampaşaya atılan paketten, bir tabanca ile cep telefonu çıktı. Silah var ama bomba yok! Başsavcı Ferzan Çitici, Bayrampaşa cezaevindeki mafya hâkimiyetinden haberdar ama çaresiz. Cezaevinde 'el bombası' olduğu iddiasını abartılı bulan Çitici içeride silah olduğunu kabul ediyor Bayrampaşa cezaeviyle ilgili olarak dün bu köşede yazdıklarım çok tepki aldı. Bu tepkilerden anladım ki, devletin bütün kademeleri, cezaevinin mafyanın hâkimiyeti altında olduğunu gösterir bilgi, belge ve raporlardan haberdar. Haberdar ama o ölçüde de çaresiz. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ile uzun uzun Bayrampaşa cezaevini konuştuk. Sayın Çitici, yazıda iki şeye itiraz ediyor. Diğerlerini ise saklanamayacak kadar önemli gerçekler olarak görüyor. İtiraz noktalarından birincisi, cezaevinde Kalaşnikof tüfeBayrampaşa Cezaevi Gerçeği 280 Zeki Bingöl
oda sistemine geçilmesiyle çözülür. İki üç kişilik odalar sorunları büyük ölçüde çözer." cezaevi gerçeği Türkiye'nin adalet sisteminin üzerindeki kara buluttur. Suçlu var da ceza yoksa, orada adaleti aramak mümkün olabilir mi? Cezaevinde hâkim olamayan devlet, sokakta bu adamlarla nasü baş edecek? Bu sorunları ortadan kaldıracak siyasi ve adli gücü-karar-hlığı mutlaka açığa çıkartmamız gerekiyor. Türkiye'de yoksulluk sınırı olarak 230 milyon lira belirlenmiş durumda. Altında kazancı olanlar yoksul sayılıyor. Peki ama trilyonlara hükmeden çete liderlerine disiplin uygulayacak olan gardiyana kaç para veriyorsunuz? 60 milyon lira. Enflasyon ne kadar? Yüzde 50. Peki devlet olarak Sedat Pe-ker'in zenginliğini kontrol edebiliyor musunuz? Hayır. Gardiyanınızın maaşını yoksulluk sınırının üstüne çekebiliyor musunuz? Hayır. Bugün karşımızda duran cezaevi sorununu kim çözecek? 60 milyon lira maaş alan gardiyan. Biraz komik olmuyor muyuz? HÜRRİYET Af konusu manşette bu hafta başında. Meclis'ten geçen tasarı şu anda Cumhurbaşkanı'nın önünde bekliyormuş. Sezer de sıkıntılıymış bu konuda. "İçine sinmeyen" af yasası için karar vermekte zorlanan Sezer, "Anayasaya ve hukuka uygun-luk-eşitlik-kamu vicdanı" arasında tercih yapacakmış. Haberde bir yanda toplum vicdanını yaralayan ve veto etmesi için eylem yapan af mağduru vatandaşların, diğer yanda ise 9yü önce Anayasa Mahkemesi asıl üyesiyken, bu konuda verdiği "iptal"kararları ve "karşı oylar"arasında kaldığıyazû-mış Cumhurbaşkaninın. 1991'de, Sezer'in, mahkeme asıl üye281 "Cezaevi kentin içinde kaldı. 3 bin 300 kişi kalıyor. Her koğuşta 120 kişi barındırıyoruz. Havalandırmaya 240 kişi birden çıkıyor. Kontrolü zor bir cezaevi, Türkiye'de çete suçlularının hemen tamammm kaldığı tek cezaevi. Havalandırma sırasında mahalle içinden bir şey atılsa, bunu bile kontrolde yetersiz kalıyorsunuz. Öyle kolay bir iş değil cezaevi yönetmek. Üstelik Bayrampaşa'nın dünyada emsali yok. Taşımak istiyoruz, Hazine cezaevi yapacak yer veremiyor. Taşımaya çalıştığımız bölgenin insanları istemiyor. Biz yemek ve giyecek konusunda Ankara 'dan gelen talimat doğrultusunda izin veriyoruz. Çünkü 300 bin lirayayemek çıkartıyoruz. Parasal sorunlar var. Dışardan yiyecek ve giyecek geliyor. Ama bunların her koğuşa dağıtımının eşit yapılması konusunda genelgemiz var. Ben Sedat Peker konusunda böyle bir genelge çıkarttım. Gelenlerin sadece kendi adamlarına değil, bütün koğuşlara dağıtdması konusunda. Ama Sedat Peker cezaevinde hami olmuş. Bunu önlemek konusunda çabalıyoruz. Televizyon da var, buzdolabı da var. Bunlar var. Ben bunların Fotoğraflarını çektirip dağıttım geçmişte. Cep telefonu kullanımını ne yazık ki tüm çabalarımıza karşın önleyemiyoruz. Cep telefonu var. Ama buna yakın zamanda kesin çözüm getireceğiz. Silah da giriyor. Cezaevinde kalanlarla ilgili olarak da dağıtımlar var. Ama örneğin Murat Topal, can güvenliğinin gideceği yerde sağlanması konusundaki sıkıntûar nedeniyle Bayrampaşa cezaevinde kalıyor. Sorun ortadan kalkınca bir yere gidecek. Sedat Peker için de geldiğinde sevk yazısı geldi. Ama henüz uygulanamadı. Bunlar karşılaşılan sorunlar yüzünden böyle oluyor. Sedat Peker çıban başı oldu. Bayrampaşada yaşanan sorunlar mecburiyetlerden, fiziki koşullardan kaynaklanıyor. Bütün bu sorunlar, koğuş sisteminin terk edilmesi ve Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 282 Zeki Bingöl "BiZ iNEK BiLE SOKMUŞTUK" ADEM YAVUZARSLAN Uzun yıllar cezaevinde yatan bir mahkumun tiraji-komik itirafı Memur-mahkum işbirliği, ıslah amacıyla kurulan cezaevlerini kurtarılmış suç bölgelerine dönüştürdü. Her türlü silah, uyuşturucu ve cep telefonunun sokulduğu cezaevlerinde, yönetimin parmağı olmadan bunlardan hiçbirini gerçekleştirmek mümkün değil. Hem mahkumlar, hem gardiyanlar aynı adresi gösteriyor:yöneticiler...
'Biz kapalı cezaevine inek bile sokmuştuk' dedi uzun yıllar cezaevinde kalmış ve 'içerisini' çok iyi bilen eski bir mahkum, 'Bu silahlar nasıl içeri giriyor?' diye sorduğumuzda. Cevap şaşırtmıştı tabii. Hani silahları, 'kaleşleri' belki anlardık da, bir inek kapalı bir cezaevine nasıl girerdi? Bu işlerden elini eteğini çekmiş olan eski mahkumun verdiği cevap, aslında tüm karmaşaya ortak bir adres gösterecek nitelikte: "Tüm cezaevlerinde, yönetimden habersiz bir gram uyuşturucu, bir tek silah girmez. Biz savcıyı ikna etmiştik. Devlet daha önce de hakim değildi şimdi de hakim değil." Cezaevi olaylarının merkezinde yer alan Bayrampaşa cezaevinde 10 yıldır infaz koruma memuru olan ve halen de başmemur olan Ali Yazıcı da silahların nasıl girdiği sorusuna aynı cevabı veriyor: "Silahların nasıl girdiği sorusuna Cumhuriyet Savcıları cevap verecek. İnfaz koruma memurları üç defa aranarak giriyor. Ancak aranmadan giren cezaevi personeli var. Silahların ya da uyuşturucunun girmesi tamamen organize bir iş ve bundan yönetimin habersiz olması düşünülemez". Aslında bugünkü sonuçları görmek için öyle cezaevi uzmanı olmak da gerekmiyor. Sistemin iflası yıllardır 'geliyo283 si sıfatıyla altında imzası bulunan "iptal" kararlarıyla "şartlı tahliye" ile getirilen affın kapsamını genişletmiş. Haberde bu hatırlatûıyor. Bir diğer başlıkta da "Emriniz olur" deniyor. Ölüm orucunu bitirmek için mahkumların öne sürdükleri istekler, gittikçe ağırlaşmış, istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici, mahkûmların taleplerinin çok ağır olduğunu söyleyerek, "Öyle istekler var ki Meclis onayı gerek." diye konuşmuş. Ölüm orucu için mahkumlar üzerinde baskı kurduğu ileri sürülen örgütlerin, ölüm oruçlarına son verilmesi için hükümete, başta F Tipi cezaevlerinin kapatılması, DGM'lerin kaldırılması gibi 10 ağır şart öne sürdüğü öğrenilmiş. Ölüm oruçlarının devam ettiği, örgüt bayraklarının asdı olduğu koğuşlara bir Cumhuriyet Savcısı olarak girmeyi uygun görmediğini belirten Ferzan Çitici, bu nedenle cezaevi savcısının odasında görüşme yaptıklarını söylemiş. Çitici, "Uç tane pankartı indirmek için müdahale yapmaya kalksak kurtarmaya çalıştığımız canlardan daha fazlası gider. Şu anda can kurtarmaya çalışıyoruz. Ben ün peşinde değilim. Önemli olan insanlar ölmesin. Bunu kim bitirirse bitirsin takdir ederim, elini öperim " diye konuşmuş. Bu hafta Fazilet Partisi içinde kader haftasıymış. Kapatılma davası başlıyormuş. 'Kapatılan RP'nin devamı' ve 'laiklik karşıtı odak' olup olmadığı karara bağlanacakmış bu partinin. Haberde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'm, 7 Mayıs 1999'da FP'nin 'Laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği ve kapatılan RP'nin devamı olduğu'gerekçesiyle kapatma davası açtığı hatırlatılmış. Ancak dava, biryd 7 aydan beri görüşülmemiş. Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 284 Zeki Bingöl kim olamamanın bariz örneğiydi, ancak anlaşılamayan şeylerden birisi de istanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Müdürlüğü'nün Çakıcı'nın adamlarıyla Çillioğlu'nun adamları arasında çatışma çıkacağını çatışmadan 5 saat önce cezaevi yönetimine bildirmiş olmasıydı. Cezaevi yönetimi çatışmayı önlemek yerine, Kenan Ali Gürsel ile Hakan Çillioğlu'nu biraraya getirerek çatışmaya davetiye çıkarmayı yeğliyordu. Sonuç kaçınılmazdı ve beklenen oldu. 7kişi öldü 3kişi ağır yaralandı. Olayla ilgili açıklama yapan Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ise cezaevlerine hakim olamadıklarını, 'hücre' sistemine geçilmesi gerektiğini açıklıyordu ve soruşturma için 10 infaz koruma memurunun açığa alındığını söylüyordu. Bayrampaşa eski Başsavcısı Necati Özdemir, infaz koruma memurlarının açığa alınmasının anlamsız olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Onların ellerinde güç yok, hiç bir yaptırımları da yok." Emniyetçiler ise, olaylara sebep olanların farklı cezaevlerine konması gerektiği görüşünü savunuyorlar. Bayrampaşa ile ilgili bir başka gerçek de Çakıcı'nın kaybettiği 7 adamı için intikam saldırısında
bulunacağı. Duyumlar hazırlıkların yapıldığı yönünde. Bu, cezaevleri yeni çatışmalara gebe, anlamına da geliyor aynı zamanda. "Uçyıldır sayım alamadık" Cezaevlerinde süren eylemlerin başlangıç noktası olan Bayrampaşa cezaevi, cezaevlerinin içinde bulunduğu durumu çarpıcı örnekleri ile gözler önüne seriyor. Halen cezaevi infaz koruma baş memuru olan Ali Yazıcı, Bayrampaşa Cezaevinin artık cezaevi olmaktan çıktığını söylüyor. Cezaevinde tam üç yıldır net bir sayım alamadıklarını söyleyen Yazıcı, silahlar konusunda adres gösteriyor: "Cezaevine giren her şeyden yönetimin haberi vardır. Bir cezaevine kalaşnikof silah tesadüfen girmez. Bu tamamen organize olmayla alakalı. Sav285 rum' diyordu. Her defasında isyanlar çıkıyor, silahlar patlı-yor, infaz koruma memurları rehin almıyordu. Her defasında tek bir elden organize edildiği belli olan eylemler başlıyordu. Ancak toplumsal hafızası çok zayıf olan Türkiye'de her defasında bir sonraki eyleme kadar unutuluyordu cezaevlerinin 'iflas ettiği'. Son olarak 20 Eylül'de başlayan ve görünürde rant üzerinde 'hakimiyet kavgası' olan, ancak görünmeyen boyutunda siyasilerin, bazı emniyetçilerin adının karıştığı, 7 kişinin ölümü ile sonuçlanan 'Bayrampaşa Meydan Muharebe-si'nden sonra tekrar karıştı cezaevleri. Gerçi bu seferkiler siyasi mahkumlardı, ancak bilanço daha da kabardı: 11 kişi öldü, 28 kişi yaralandı. Eylemler günlerce sürdü ve tüm Türkiye'deki cezaevlerine yayıldı. Çatışacakları bûdirilmişti Adı sık sık skandallarla gündeme gelen Bayrampaşa cezaevi son günlerin gündemini oluşturan cezaevi olaylarının da başlangıç yeri oldu. 20 Eylül günü Bayrampaşa cezaevinde çıkan olaylarda 7 kişi hayatını kaybetti, 3 kişi de ağır yaralandı. Cezaevinde hakimiyet kurma çatışması olarak gösterilen, ancak bazı çevrelere göre ucu siyasilere kadar uzanan mafyanın el değiştirdiği bir rant kavgasıydı bu. Bu sorunun cevabı önümüzdeki günlerde netleşecek, ancak kesin olan şey şu: Cezaevine hakim olmak demek, tüm karanlık işlerden pay almak anlamına geliyor. Alaattin Çakıcı'nın yeğeni Ali Gürsel ile Hakan Çillioğ-îu'nun adamları arasında çıkan çatışmada 13 çelik kapının nasıl açıldığı sorusuna cevap veren istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici aslında acziyetini ifade ediyordu: "Kapılar uzun namlulu silahlarla açılmış ". Bu olay cezaevlerine haBayrampaşa Cezaevi Gerçeği 286 Zeki Bingöl zaevlerinde sol örgütler sayım vermiyorlar ve aramalara karşı çıkıyorlardı. Sonunda da eyleme başladılar. 26 Eylül sabahı Ulucanlar cezaevinde başlayan ve tüm cezaevlerine yayılan eylemlerde 11 kişi öldü, 28 kişi yaralandı. 91 İnfaz koruma memuru da rehin alınmıştı. Ulucanlar cezaevinde Emniyet güçlerinin müdahalesi sonucunda elde edilen silahlar "cezaevi mi yoksa cephanelik mi?" sorusunun tartışılmasına neden oldu. Uzun namlulu silahlar, el bombaları, tabancalar, cep telefonları, lav silahı olarak tasarlanmış piknik tüpleri ve benzeri malzemeler. Aramadan sonra bulunan malzemeleri gören Ankara Merkez Ulucanlar Kapalı cezaevi Savcısı Mehmet Bozkurt'un sözleri özrü kabahatinden büyük cinsinden: "Bu nasıl iş, burası cezaevi değil hücre evi gibi". DHKP/C, MLKP, TİKKO başta olmak üzere tüm marjinal sol örgütlerin katıldığı eylemler halen devam ediyor. Cezaevi eylemleri Türkiye gündemi için sıradan vakalar oldu. Artık çıkan keleşler, otomatik silahlar şaşırtmıyor kimseyi. Cezaevi sistemi tamemen iflas etmiş. Çözüm halen en yetkili ağız olan Bakan Sami Türk 'ün de söylediği gibi, yıllardır yazıp çizilen ancak bir adım atılamayan hücre sisteminde. Artık bunlar tarih oluyordu: Başsavcı Tuncay Özkan'ın yazdığı bir yazı üzerine çok kızmıştı. Hatta bu kızgınlığını cezaevinde de sergiledi. Tuncay Özkan'ı telefonla arayıp sonra bir yazı göndererek yani bir yazı yazılması nı da sağlamıştı. Aslında kendisinin basın açıklaması yapması gerekiyordu ama gazetecilerin cezaevinde bu değişiklik düzelme neden 287
adan infaz koruma memuruna kadar bu işe bulaşmış herkes olabilir. Biz tam üç yıldır cezaevinde net bir sayım alamadık. İnfaz koruma memurları koğuşlara giremiyorlar bile. Koğuşun meydancısı herkes tamam diyor, biz de tamam diyoruz. Adamlar kaçıp gitse haberimiz olmaz". Bayrampaşa cezaevi artık şehir merkezinde kaldığı için dışarıdan avluya silahların atılmasının mümkün olduğunu anlatan Ali Yazıcı aynı zamanda da yeni çatışmaların beklendiğini söylüyor: "Çelik kapıları açan uzun namlulu siahlar teslim edilmedi. Bizim arayıp bulma şansımız da yok. Çakıcı, adamlarının öldürülmesinin altında kalmayacaktır. Mutlaka yeni ve daha büyük çatışmalar çıkar cezaevinde. Konuştuğu için tehditler aldığını söyleyen Ali Yazıcı "Çözüm nasıl olacak?"sorusuna ise şu cevabı veriyor: "Cezaevlerinde tam bir sistem sorunu var, ekip sorunu var. Cezaevleri 1930'larm kanunlarıyla yönetilmez, cezaevi yönetimi bir ekip işidir. Ayrıca sorunların temeli bence cezaevlerindeki rant. Bayrampaşa'daki çatışmada ölen mahkumun kasasından 7 trilyon lira çıkıyor. Bu şekilde hatırı sayılır 10'un üzerinde mahkum olduğunu düşünürseniz, olayın boyutu daha iyi anlaşılır. Bu rant ortada olduğu sürece, bu olayların önüne geçilmez. Bu tabloya bir de siyasilerin etkisini düşünürseniz ne infaz koruma memuru ne de içeride görevli askerler bir şey yapabilecek hale gelir." 'Türk Solu' isyanda Bayrampaşa ile başlayan cezaevleri eylemleri henüz durulmadı. Aslında Emniyet çevreleri bir süredir büyük çapta eylemlerin beklendiğini ifade ediyorlardı. Çünkü marjinal Türk solu olarak adlandırılan sol örgütler her zaman aynı taktiği uyguluyor: "Sıkışınca eyleme başlama ". Bir süredir ceBayrampaşa Cezaevi Gerçeği şimdi oldu? Siz kaç seneden beri sorumluydunuz daha önceden neden düzelmedi sorusuna ne cevap verecekti? Tuncay Özkan Bayrampaşa Kurtarıldı Bayrampaşa cezaevi mafyanın kurtarılmış bölgesiydi. Mafya içeride öylesine büyük bir rant alanı kurmuştu ki, Bayrampaşa'dan gelen paralar için silahlı çatışmalar çıkıyordu. Bu cezaevinde uzun namlulu silahlar dahi alınır satılır olmuştu. Uyuşturucu, kadın, kumar, silah pazarı ne ararsanız vardı. Ama 15 günden buyana inanılmaz olaylar yaşandı. Yaklaşık bir yıldır cezaevinde bulunan bir asker, Yüzbaşı Z., bu çarpık sisteme dur deyiverdi, inanılmaz gibi geliyor, ama ol-du. Z. giriştiği büyük bir operasyon ile bütün pislikleri temizledi. Önce genel aramayla ele geçirebileceği azami miktardaki silahı, mermiyi, bıçağı, uyuşturucuyu topladı. Sonra koridorların denetimini ve koğuşların kapılarının güvenliğini ele geçirdi. Şimdi Bayrampaşa'da koridorlarda ve kapılarda silahlı jandarma nöbetçileri var. Kuş uçmuyor. Bayrampaşa'da tutuklu ve mahkumlardan parası olanlar, kral daireleri döşetir, içeriye her türlü konforu getirirlerdi. Koğuşlarda mafya babaları ve parayı bastıranlar için yok yoktu. Örneğin mafya babaları berberlerini, hatta kokoreç makineleri ve aşçılarını da aylık 750 ile 1200 dolar arası maaşla yanlarına cezaevine sokuyorlardı. Ama şimdi bütün bu lüks bitti. Yüzbaşı Z. hepsini toparlayıp kapının önüne koydu. Artık parası olanın borusu ötmü288 Zeki Bingöl yor. Kurallar işliyor. Bakalım Zeki Bingöl'ün kurtardığı Bayrampaşa, kimleri rahatsız edecek? Başsavcı basın açıklaması yapmaya karar vermişti. Bayrampaşa 'cep'hanelik gibi Bayrampaşa Cezaevi'ndeyapılan aramalarda, 77cep telefonu, 55 telsiz telefon, 69 sim kart ile dokuz tabanca ele geçirildi. istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici, cezaevindeki aramalarda ele geçirilen silah, cep telefonu ve diğer yasak malzemeleri basın mensuplarına gösterdi. Başsavcı Çitici, cezaevinin 'B've 'D'blok nizamiyesinde yaptığı açıklamada, cezaevinin fiziki şartlarına ilişkin bilgi verdi. Çitici, cezaevinden sorumlu Başsavcı Yardımcısı Yılmaz Kuyumcu ile Cezaevi Koruma Tabur Komutanı Jandarma Binbaşı Mustafa Doğru ve cezaevi personelinin de
hazır bulunduğu açıklamada, tutukluların, içeriye yiyecek maddesi sokulmamasma ilişkin 6 Eylül Perşembe günü başlattıkları eylemin ardından yapılan aramaları anlattı. Açıklamanın ardından, aramalarda ele geçirilen 9 adet tabanca ile bu silahlara ait 11 adet şarjör, 9 milimetre çapında 141 adet fişek, 1 adet boş mermi kovanı, 13 adet mermi çekirdeği, 7.65 milimetre çapında 37 adet fişek, 77 adet cep telefonu, 35 adet telsiz telefon, bu telefonlara ait 94 adet batarya, 69 adet sim kart, 42 adet şarj aleti, 148 adet delici ve dürtücü alet, 1 kilo 486gram esrar, 315 gram eroin, 7 deste oyun kağıdı, 10 adet teyp kasedi, 4 adet telefon entegresi, 1 adet pense, 65 gram civarında afyon sakızı, 5 adet bıçak, 1 adet ustura ve cep telefonuyla silah ve benzeri maddelerin saklanabilmesi için gizli bölmeler oluşturulan 2 adet mini buzdolabı gazetecilere gösterildi. 289 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Bayrampaşa Teksas Gibi Bayrampaşa cezaevinde bu yıl tam 113 suç işlendi. İki kişi cinayete kurban giderken, aramalarda çok miktarda uyuşturucu ve silah bulundu Istanbulda bulunan Bayrampaşa cezaevi firarları, isyanları, cinayet ve yaralamaları, içeri atılan paketleri, uşyuşturucu hesaplaşmaları ve gaspları ile gündemden düşmüyor. 2001 yılı içinde toplam 113 suç işlenen cezaevinde güvenliği sağlamak amacıyla 45'i kısmi 25'i genel olmak üzere toplam 70 arama yapılırken, dışarıdan atılan 35 adet paket ele geçirildi. Aramalarda ve ele geçirilen paketlerde silah ve uyuşturucu gibi toplam 642 adet suç unsuru bulundu. PAKETLEME YÖNTEMİ Cezaevine suç aletleri iki yöntemle giriyor. Bunlardan ilki ve en önemlisi paketleme, diğeri ise çeşitli eşyalarını içine veya cezaevi içine giren kişilerin üstlerine zulalama. Paketleme yöntemi, bu işin mafyasını kuran kişiler tarafından yürütülmekte. Bunu kendilerine meslek edinen, kişiler, tutuklu ve hükümlülerden aldıkları siparişleri para karşılığı kiraladıkları kuryeler aracılığı ile ulaştırıyorlar. ZULALAMA YÖNTEMİ Zulalama ise cezaevine girip çıkanların kullandığı bir yöntem. Bu kişiler içeriye sokmak istedikleri suç aletlerini ya eşyaların içine ya da üstlerine saklayarak götürüyorlar. Bacaklarının arasına 280 gram eroini zulalayıp cezaevine girerken X-ray cihazında jandarmaya yakalanan infaz Koruma Memuru Salih Salman bu yöntemi uygulayanlara örnek... Cezaevindeki tutuklu ve hükümlülere götürülen suç alet290 Zeki Bingöl lerinin fiyatı önemine göre değişiyor. Paketle veya zulalama yöntemiyle götürülen suç aletinin " Silah olması durumunda fiyat 1 milyardan, " Uyuşturucu madde ise 400-450 milyondan, * Cep telefonu veya sim kart ile telsiz telefonsa 200-250 milyondan başlıyor. 9 AYDA 113 SUÇ İŞLENDİ Bayrampaşa cezaevinde, bu yıl 2 cinayet, 2 gasp, 5yaralama, 4 tehdit, 4 isyan, 14görevi ihmal, 1 silah sokma, 3 müessir fiil, 3 uyuşturucu ticareti, 2 emniyeti suiistimal, 5 sim kart sokma, 4 rüşvet, 7görevi kötüye kullanma, 1 telefon bulundurma, 2 firara teşşebüs, 2 uyuşturucu kullanma, 1 zorla haraç alma, 1 panik yaratacak şekilde ateş etme, 1 silah kullanma, 1 firar, 1 yalan tanıklık yapma, Telsiz Yasası ha aykırı davranma, 1 içki sokma, 1 içki ticareti yapma, 2 telefon sokma, 4 uyuşturucu bulundurma, 2 hakaret, 1 cep telefonu sokma, 2 cep telefonu atma, 1 rant kavgası, 1 kamu malına zarar verme, 1 hürriyeti tahdit, 35paket atma suçu işlendi. EL BOMBASI BİLE ÇIKTI Bayrampaşa cezaevinde yapılan 45'i kısmi 25'i genel olmak üzere 70 aramada ve ele geçirilen 35 pakette bulunan toplam 642 suç aletinin dağılımı da şöyle: Çok miktarda uyuşturucu madde, 5 adet fişek atar, 31 tabanca, 25 adet şarjör, 210 tane fişek, 1 adet şarjör tüpü, 5 tane Browning marka tabancaya ait kapak takımı ve namlu, 65 tane mermi, 31 cep telefonu, 131 el yapımı kesici-delici alet, 13
cep telefonu bataryası, 35 adet sim kart, 9 adet adaptör, 31 adet şarj cihazı, 3 adet eğe, 4 adet demir testere, 4 tabanca sürgüsü yay ve mili, 291 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 292 Zeki Bingöl proje çizdiklerini ve ilan yapacaklarını belirten Ertosun, "Bayrampaşa Cezaevi'nin kapalı kısmının tamamı oda sistemine dönüştürülecek. Güvenlik aletleri konulacak, etrafa kameralar yerleştirilecek. Cezaevinin normal kapasitesi bin 869, cezaevinin yarısı halen boş durumda. Kalan 900 kişilik yerde de 2 bin 187 kişi yatıyor. Bayrampaşa'da ciddi bir tadilata gireceğiz." diye konuştu. Bu arada hükümlü ve tutukluların nakledildiği F tipi cezaevlerinde bugüne kadar hiçbir olay meydana gelmediğine dikkat çeken Ertosun, bu cezaevlerinde yatan tutuklu ve hükümlülerin bütün kurallara harfiyen uyduğunu açıkladı. F tipi cezaevlerinde Nuriş Kardeşler, Alaattin Çakıcı gibi isimlerin yattığına dikkat çeken Ertosun, şunları söyledi: "Ftipi cezaevlerinde yatanların sesi soluğu kesildi. Bu kişiler bütün kurallara harfiyen uyuyor. F tipi cezaevlerinin faydası ciddi bir şekilde görülüyor." 7 aylık bilanço Genel Müdür Ali Suat Ertosun, 7 aylık süre zarfında 20 cezaevinde yapılan operasyon sonrasında 2 bin 123 gram uyuşturucu, 956 adet şiş, 76 adet bıçak, 42 adet tabanca, 75 adet cep telefonu ele geçirildiğini; ayrıca bu cezaevlerinde meydana gelen olaylarda 75 kişinin rehin alındığını, 47 kişinin yaralandığını, bir kişinin şişle, bir kişinin de dövülerek öldürüldüğünü, 7kişinin de ayaklanma sırasında öldürüldüğünü, 562 kişinin sayım vermediğini, 3 bin 608 kişinin duruşmaya çıkmadığını, arama yaptırılmaması nedeniyle 20 kez olay Çıktığını ve 5 kişinin de intihar ettiğini kaydetti. istanbul'a acilen yeni cezaevleri yapılması gerektiğini vurgulayan Ertosun, "Silivri'de arsa alındı. Adalet Bakanlığı iş 293 3 kovan, 3 mermi çekirdeği, 10 telsiz telefon, 5 deste oyun kağıdı, 14yasak kitap, 4 bıçak, 1 MKE savunma tipi el bomba-sı. DİLEK YILDIZ Çeteye de Hayata Dönüş Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, çete suçlarından hükümlülerin oda sistemini kabul etmediği takdirde, yeni bir operasyon yapılabileceğini belirtti. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, "çete" suçlarından cezaevinde yatan tutuklu ve hükümlülerin oda sistemini kabul etmediği takdirde yeni bir "Hayata Dönüş Operasyonu'yapılabileceğini söyledi. Ertosun, "Razı olmalarına bakmayız. Onlar razı olmazsa yine uygularız. Zaten 4422 Sayılı Yasa bunların bir ve 3 kişilik odalarda kalmasını söylüyor. Ama inşaallah operasyona mecbur olmayız." dedi. 1 Ocak — 25 Temmuz 2001 tarihlerinde Bayrampaşa Ce-zaevi'nde 21 adet tabanca, 205 adet mermi, 1 el bombası, 159 adet cep telefonu ve 81 sim kart ele geçirilmesi konusuna değinen Ertosun, silahların içeriye çatılardan atıldığını açıkladı. Ertosun, şöyle devam etti: "Oraya cezaevi yapıldığında etrafında evler yoktu. Şu an evler cezaevinin dibinde. Dolayısıyla silahlar evlerden atılıyor. Bizim 'Fundalama' dediğimiz yöntemle evlerden fırlatûıyor. Bazen de caddeden fırlatılıyor. Kamyonla geçerken fırlatılıyor." "F tipinde sorun yok" Bayrampaşa Cezaevi'nin sorunlu olduğunu, tadilatı için Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği yurtlarından kazandığı parayla bu cezaevlerini yaptırıyor. Genel bütçeden gelen pay az. 1994yılından beri devam eden ve bitmeyen cezaevleri var. Eğer biz bütçeyi beklersek bu cezaevleri zor biter. Bu nedenle iş yurtlarının gelirlerini kullanıyoruz." değerlendirmesini yaptı. (Birol Aydm-İrfan Kılıç) Mafya Bayrampaşa cezaevini terk ediyor Sıkı aramalar organize suç örgütlerini bezdirdi. Hakimiyetini kaybeden mafya üyeleri diğer cezaevlerine nakil yaptırıyor.
Koğuş ağaları ve mafya, Bayrampaşa cezaevini terk etmeye başladı. Jandarma 7Eylül 2001 tarihinden itibaren koğuş-lardaki ağa odaları ve şark köşelerini kaldırdı. Bayram-pa-şa'da 5yıldır artış gösteren mahkum sayısı son üç ayda 440 kişi birden azaldı. İstanbul Bayrampaşa cezaevinde 5yıldır sürekli artan mahkum sayısı 15 Ağustos 2001 ile 6 Aralık 2001 tarihleri arasında 440 kişi birden azaldı. Azalmanın sebebi olarak 7Eylül 2001 tarihine kadar "göstermelik" olarak yapılan denetimi jandarmanın bu tarihten sonra "hakkıyla" yerine getirmesi gösteriliyor. 15 Ağustos 2001 'deBayrampaşa cezaevihde yapılan sayımda mahkum sayısı 3 bin 345'tü. 6 Aralık 2001'de yapılan sayımda bu rakam 2 bin 903'e düştü. Cezaevinde 7 Eylül 2001 tarihine kadar son üç yılda 41 tabanca ele geçirilirken 7 Eylül'den sonraki son 3 ayda 60 tabanca ele geçti. Bayrampaşa cezaevi hde yıllardır tutuklu ve mahkumları haraca bağlayan organize suç elebaşıları, koğuş ağaları ile ayakçıları son 2 ayda düzenlenen operasyonlarla içerideki hakimiyetini kaybedince İstanbul'daki diğer cezaevlerine nakil yaptırdı. İstanbul Bayrampaşa cezaevi n de 5 yıldır sürekli artan mahkum sayısı 15 Ağustos 2001 ile 6 Aralık 2001 tarihleri arasında 440 kişi birden azaldı. Azalmanın sebebi olarak 7 Eylül 2001 tarihine kadar "göstermelik" olarak 294 Zeki Bingöl yapılan denetimi jandarmanın bu tarihten sonra "hakkıyla" yerine getirmesi gösteriliyor. 15 Ağustos 2001 'deBayrampaşa cezaevinde yapılan sayımda mahkum sayısı 5 bin 343'tü. 6 Aralık 2001'de yapılan sayımda bu rakam 2 bin 903'e düştü. Cezaevinde 7 Eylül 2001 tarihine kadar son üç yılda 41 tabanca ele geçirilirken 7 Eylül'den sonraki son 3 ayda 60 tabanca ele geçti. Bayrampaşa cezaevi hde yıllardır tutuklu ve mahkumları haraca bağlayan organize suç elebaşıları, koğuş ağaları ile ayakçıları son 2 ayda düzenlenen operasyonlarla içerideki hakimiyetini kaybedince İstanbul'daki diğer cezaevlerine nakil yaptırdı. Kapkaç ve hırsızlık mahkumları, tahliye olduktan sonra bir daha Bayrampaşa'ya geri dönmemek için İstanbul'daki suç bölgelerini değiştirdi. Suçlular, cürmün işlendiği bölgedeki cezaevlerine gönderiliyor. Son 3 ayda jandarmanın koğuşlarda yaptığı aramada 1 el bombası, 60 tabanca, bir kalem suikast tabancası, 850 mermi, 143 adet delici ve kesici alet, 352 cep telefonu ve telsiz telefon, 554 sim kart, 362 telefon bataryası, 265 şarj aleti, 357gram eroin, 8 bin 186 gram esrar, 114 gram afyon sakızı ve çok sayıda uyuşturucu hap ele geçirildi. Adi tutuklu ve mahkumların kaldığı koğuşlara son 3 ayda yapılan operasyonlar sonucu ele geçirilen malzeme istatistiğine göre, bu tarihten önce cezaevinde her 50 mahkuma 1 tabanca, her 9 mahkuma ise 1 cep telefonu düşüyordu. Ayrıca, koğuş ağaları ve bazı çetelere mensup hatırlı kişiler için yapılan ayrıcalıklı odalara, şark köşelerine son verildi. Buralardaki avizeler ve lavabolar söküldü. Koğuşlarda bulundurulması yasak olan televizyon, buzdolabı, müzik seti ve jimnastik aletleri mahkumlardan alındı. Toplanan bu eşyalar 50 kamyonla tahliye edildi. 7Eylül 2001 tarihinden itibaren Bayrampaşa cezaevinde 295 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği 296 Zeki Bingöl evi'nde büyük çatışmalar yaşanmıştı. 1999 yılında Alaattin Çakıcı 'nm yeğeni Kenan Ali Gürsel ile Hakan Çillioğlu grupları arasında çıkan silahlı çatışmada, Çakıcı 'nm yeğeni Gürsel dahil 7 kişi hayatını kaybetmiş çok sayıda mahkum yaralanmıştı. Son bir yıl içinde meydana gelen üç ayrı olayda ise uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Urfi Çetinkaya aleyhine ifade veren Hamza Kılıç ile yine uyuşturucu sanığı Mustafa Vedat Özhan cezaevinde öldürüldü. 6 ay önce Veli Evlice isimli mahkum da, bacaklarından çivilenmiş olarak koğuşta ölü bulundu. Ercan Gün /İstanbul 18.12.2001 297 rutin arama ve sayım işlemleri yasa ve kurallarda emredildiği gibi koğuş kapıları kapatılıp yapılıyor. Koğuşlarda yemek pişirilmesine, yasak eşyaların cezaevine sokulmasına izin verilmiyor. Kimsenin koğuşta ağalık yapıp diğer mahkumları haraca bağlamasına müsaade edilmiyor.
Bayrampaşa'nın mevcudu son 5yıldır ilk defa düşerken aynı dönemde istanbul Metris ve Paşakapısı cezaevlerindeki mahkum sayısında hızlı bir artış meydana geldi. Metris, Ümraniye ve Paşakapısı cezaevlerinde 15 Ağustos-6 Aralık tarihleri arasındaki mahkum artışı, toplam 266 olarak gerçekleşti. Operasyonları yürüten bir cezaevi yetkilisi, "Bayrampaşa cezaevini mafyadan kurtardık." dedi. Yetkili ilk karşılaştığı manzarayı şöyle anlattı: "Mafya içeride öyle büyük bir rant alanı kurmuş ki paralar için içeride silahlı çatışmalar yaşanmış. Cezaevinde uzun namlulu silahlar alınır satılır olmuş. Uyuşturucu, kadın, kumar, silah pazarı ne ararsanız hepsi mevcuttu. Mahkumlardan parası olan koğuşu kral dairesi gibi döşetip konforlu bir hayat sürmüş. Koğuşlarda mafya babaları ve parayı bastıranlar için yok yoktu." Güvenlik yetkilileri 7 Eylül'de başlatılan ve hâlâ devam eden denetimlerde önce genel aramayla silahı, mermiyi, bıçağı, uyuşturucuyu topladıklarını, ardından koridorların denetimini ve koğuşların kapılarının güvenliğini ele geçirdiklerini anlattı. Yetkili, "Şimdi artık cezaevinin koridorlarında ve kapılarda silahlı jandarma nöbetçileri var." diye konuştu. Bayrampaşa cezaevinde yatan adi suçlular daha önce ellerindeki cep telefonu ve silahları cezaevi yönetimine gönüllü olarak teslim edip haber konusu olarak kamuoyunda sempati toplamışlardı. Ancak jandarmanın son 3 aylık operasyonları teslim edilen suç aletlerinden daha fazlasının mahkumların ellerinde bulunduğunu ortaya koydu. Bayrampaşa ceza13. Bölüm Geçen zaman içinde savcı Cafer Koman ve adli tıp uzmanları keşif için tekrar gelmişlerdi cezaevine. Tabur komutanının talimatıyla heyete yüzbaşı Z. eşlik etti. Hayata dönüş operasyonu ile ilgili ikinci keşif yapacaklardı. Sorulara bildiği kadar cevap verdi. Karşı taraftan ateş edilmediği konusunda ise bir kurşun deliği vardı. Sanki çıkış deliği gibi dışa doğru açılmıştı. Ama giriş deliği yoktu. Yani kapalı bir çelik kasaya kurşun girerken giriş istikametinin tersine çeliği şekillendiriyordu. Bütün askerler ateş etti konusuna gelince; koridorda en ön cephede sadece dört asker yan yana durabilirdi. Koridorun genişliği ancak buna müsaade ediyordu. Dolayısıyla bu askerlerin arkasındakilerin ateş etmesi durumunda öndekilerin vurulması söz konusu olabilirdi. Savcı bu keşif boyunca yüzbaşıya sanık olarak imzalayacaksınız gibi sözler söleyip duruyordu. Ayrıca uzmanların sorularına cevap verirken de sık sık ters laflar söyleyerek müdahalede bulunuyordu. Tutanak tanziminde ise yüzbaşı Z. savcıya neden sanık diyorsunuz diye sordu? Burada görevli değil misiniz o yüzden. Burada görevli kişilerin hepsini peşinen katil olarak görmeniz yanlış dedi yüzbaşı. 298 Zeki Bingöl Sonra durumu bir dilekçeyle ilgili makama iletti. Bu arada zaman geçiyor ve bir gün İstanbul jandarma alay komutanlığından koruma şube müdürü kurmay yüzbaşı A. telefonla cezaevi taburunu arayıp bir emekli albayın avukat sıfatıyla tabura geleceğini ve operasyona katılanların vekaletini alacağını, bunun ücretinide jandarma genel komutanlığının karşılayacağını söyledi. Albay geldi. Saçları döküktü. Kendinden çok emimdi sanki kurtarıcı gibi karşılanmayı bekliyordu. Yüzbaşı Z. ile görüşmesinde neden geldiğini anlatmıştı. Genel komutanlık operasyona katılan rütbelilere avukat tutmuştu. Çünkü savcılık dava açmak için hazırlık yapıyordu. O yüzden personelinin savunmasında yardımcı olmak için avukat tutmuştu. Hem de talep olmadan. Bu da ilginçti. Belki de ilk oluyordu. Çünkü mevzuat gereği, personel müracaat edecek ve eğer uygun görülürse bu şekilde bir uygulama olacaktı. Ama operasyona katılan kişilerden sadece Bayrampaşa ta-burundakiler açık kimliklerini göndermişti. Onların da avukat talepleri olmamıştı. Peki bu avukatı neden göndermişlerdi? Yüzbaşı Z. avukata kendisinin herhangi bir avukat talebi olmadığını söyleyince emekli albay şoke oldu. Ücreti komutanlık ödeyecek dedi.
Benim böyle bir talebim yok diye konuştu yüzbaşı. Eğer bu olayda vekalet vermesi gereken kişi varsa bu da harekatı yönetenlerdir; o versin nasıl olsa herkes Onun emrindeydi. Anlamıştı ki avukat vekaleti alıp davaya girecekti ama asd amaç başkaydı. Amaç vekaleti aldığı şahsı savunmak değil komuta kademesi olarak davaya müdahil olmaktı. Amaç başkaydı ya299 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Ama isterseniz diğer görevli arkadaşlara da sorabilirsiniz ben onları çağırtayım diye devam etti. Avukat ise evet dedi çantasından bir evrak çıkardı ve bende listesi var dedi isimleri okudu sonra da yüzbaşı onları çağırttı. Gelenler bölük komutanlarıydı onlar da dinlediler avukatı. Cevap kısa ve özdü; hayır. Avukat sadece vekalet vereceksiniz dediyse de cevap değişmedi. Aradan bir sene geçtikten sonra aynı olay bu sefer yazılı olarak jandarma genel komutanlığından yayınlanacaktı. Bu subayların cevabı da değişmeyecekti. Katliam davasına devam edildi 19 Aralık 2000 tarihinde hapishanelerde "Hayata dönüş" adıyla yapılan katliamın ardından operasyonda yer alanlar devlet tarafından korunurken, katliamın sorumluluğu infaz koruma memurlarına fatura edilmeye çalışdıyor. Katliamdan sonra kamuoyunun, tutsakların, ailelerin ve tutsak avukatlarının çabaları sonucu 19 Aralık operasyonuyla ilgili dava açmak zorunda kalan devlet Bayrampaşa Hapishanesi örneğinde olduğu gibi katliamda bir fiil rol alan kendi güçlerini koruyarak, aralarında katliam günü hapishanede olmayanlarında bulunduğu onlarca infaz koruma memuru hakkında, "tutsaklara kötü muamelede bulundukları ve görevlerini ihmal ettikleri"gerekçesiyle dava açtı. 12 tutsağın katledildiği Bayrampaşa Hapishanesinde bulunan tutsaklara kötü muamelede bulundukları ve görevlerini ihmal ettikleri için jandarma ve cezaevi infaz koruma memurları hakkında açılan davanın görülmesine Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesinde devam edildi. 300 Zeki Bingöl Duruşmaya haklarında dava açılan infaz koruma memurları Yavuz Gül, Suat Hayri Şahin, Sabahattin Yeşilbaş, Ömer Yiğit, Kurtça Yamanoğlu, Ahmet Kırış, Rıfat Kına, Fethi Ahmet Yılmaz, Gürbüz Taşkıran, Mustafa Şeneroğlu, Erdinç Kök, Remzi Özer, Süleyman Uçuracak, Süleyman Toka, Murat Tokgöz ve Turan Şevki katılırken, operasyon sırasında Bayrampaşa'daki askeri birliklerin komutanı olan Dursun Ertuğrul'un ise avukatı hazır bulundu. Mahkemede önceki ifadelerini tekrarlayan infaz koruma memurları operasyonun yapıldığı gün nöbet istirahatinde olduklarını ifade ederek haklarındaki suçlamaları kabul etmediklerini söylediler. Duruşmada söz alan müdahiî avukatlardan Güçlü Sevimli, infaz koruma memurlarının olayla herhangi bir bağlantılarının olmadığını, operasyonu yapan gerçek sanıkların isimlerinin belirlenmesi gerektiğini söyledi. İnfaz koruma memurlarının sadece görevlerini ihmal ettikleri için yargılanmaları gerektiğini savunan Sevimli, "Operasyonda kimlerin yer aldığı henüz tarafımızdan bilinmemektedir. Operasyon sırasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çiticinin de içeri alınmadığına dair bazı beyanlar bulunmaktadır. Başsavcının da tanık olarak dinlenmesini talep ediyoruz. Ayrıca operasyon esnasında jandarma tarafından kameraya alman görüntülerin de dosyaya konulmasını talep ediyoruz."dedi. Sevimlinin ardından duruşmada söz alan operasyonu yönetenlerden biri olan Dursun Ertuğrul'un avukatı Coşkun Atılgan ise, müvekkilinin olay esnasında emri altındaki askerlere yasalar dışında bir emir vermediğini, fertlerden birisinin kötü muamelede bulunmasının kendi bireysel insiyatifı olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Hakimin "Müvekkiliniz neden duruşmaya gelmiyor?" sorusu üzerine Atılgan, "Müvekkilim şu anda Erzurum İl Jandarma Alay Komutanlığı emrinde. Orada ifadesi alınabilir" dedi. 301 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği
Ferzan Çitici'nin tanık olarak dinlenmesi talebini reddeden mahkeme heyeti, eksik bilgilerin toplanması ve ifadesi alınmayan diğer sanıkların ifadesinin alınması için duru,şmayı ileri bir tarihe erteledi. Bir de basında C bloğa giren Ankara özel harekat birliği ile ilgili bir yazı çıkmıştı: 'Hayata Dönüş' ihbarı Eyüp Savcılığı, bir ihbar mektubu üzerine, Bayrampaşa Cezaevi'ndeki Hayata Dönüş Operasyonu'nu yönettiği iddia edilen Jandarma Albay'm ifadesinin alınmasını istedi Şükran Özçakmak/MİLLİYET Milliyet'te yer alan "Hayata Dönüşün Jandarmaları Kayıp" başlıklı haber üzerine Eyüp Savcılığı'na gelen bir ihbar mektubu, yaklaşık 3.5 yddır süren ve Bayrampaşa Ceza-evi'nde 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan Hayata Dönüş Operasyonu 'na yönelik soruşturmaya yeni boyut kazandırdı. Eyüp Savcılığı, Diyarbakır Başsavcılığından ihbar mektubunda emirleri verdiği iddia edilen ve bölgede görev yapan Jandarma Albay Burhan Ergin'in istemesi durumunda, ifadesinin alınmasını talep etti. Diyarbakır Silvan 'da görevli Hayata Dönüş Operasyonu'na katılan jandarmaların isimlerine ulaşılamadığını anlatan 6 Eylül 2003'teki haberin ardından savcdığa gönderilen mektupta şöyle denildi: "Milliyet gazetesindeki yazıyı arkadaşlarla okuduk. Bu konu hakkında size bilgi vermeyi insani vicdani görev addettik. Zeki Bingöl Operasyonun komutanı şu an Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde görevlidir. Silvan 'dan önce Ankara 'da Jandarma Özel Asayiş Komutanı olarak görev yaptı. Operasyonu bizzat yönetti ve tüm cezaevlerinde ölüm olaylarının baş faili ve emirleri (ölüm) veren kendisidir. Arkadaşlarla bu operasyonda görev aldık. Ölüm emrini Albay Ergin vermiştir." ihbarcının adresi bulunamadı Eyüp Savcısı da mektubu dikkate alarak sözlü ifadelerine başvurmak için ihbarcılara davetiye gönderdi. Ancak, belirtilen adreste mektubu gönderen A. E. isminde birinin oturmadığı tespit edildi. Savcılık Diyarbakır Başsavcılığı'na gönderdiği "kişiye özel gizli" ibareli yazıda da operasyon sırasında Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı Birliğinin komutanı olarak görev yapan Ergin 'in savunma yapmak istemesi durumunda, delillerin sorulması, operasyona katılan birliğine mensup diğer görevlilerin kimlikleri ile ilgili dokümanların sorulması, nüfus cüzdan örneğinin temin edilip gönderilmesini istedi. Savcılık, ihbar dilekçesine de yer verdiği yazısında birçok yazışmaya rağmen, operasyona katılan görevlilerle ilgili bilgi ve belgeye rastlanmadığını da vurguladı. Kötü muamelede bulundukları ve görevlerini ihmal ettikleri için jandarma ve cezaevi infaz koruma memurları hakkında açılan davanın görülmesine Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesinde devam edildi. Duruşmaya haklarında dava açılan infaz koruma memurları Yavuz Gül, Suat Hayrı Şahin, Sabahattin Yeşilbaş, Ömer Yiğit, Kurtça Yamanoğlu, Ahmet Kırış, Rıfat Kına, Fethi Ahmet Ydmaz, Gürbüz Taşkıran, Mustafa Şeneroğlu, 303 302 Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Erdinç Kök, Remzi Özer, Süleyman Uçuracak, Süleyman Toka, Murat Tokgöz ve Turan Şevki katdırken, operasyon sırasında Bayrampaşa'daki askeri birliklerin komutanı olan Dursun Ertuğrul'un ise avukatı hazır bulundu. Mahkemede önceki ifadelerini tekrarlayan infaz koruma memurları operasyonun yapıldığı gün nöbet istirahatinde olduklarını ifade ederek haklarındaki suçlamaları kabul etmediklerini söylediler. Duruşmada söz alan müdahil avukatlardan Güçlü Sevimli, infaz koruma memurlarının olayla herhangi bir bağlantılarının olmadığını, operasyon u yapan gerçek sanıkların isimlerinin belirlenmesi gerektiğini söyledi, infaz koruma memurlarının sadece görevlerini ihmal ettikleri için yargılanmaları gerektiğini
savunan Sevimli, "Operasyonda kimlerin yer aldığı henüz tarafımızdan bilinmemektedir. Operasyon sırasında istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici'nin de içeri alınmadığına dair bazı beyanlar bulunmaktadır. Başsavcının da tanık olarak dinlenmesini talep ediyoruz. Ayrıca operasyon esnasında jandarma tarafından kameraya alınan görüntülerin de dosyaya konulmasını talep ediyoruz." dedi. Sevimlinin ardından duruşmada söz alan operasyonu yönetenlerden biri olan Dursun Ertuğrul'un avukatı Coşkun Atılgan ise, müvekkilinin olay esnasında emri altındaki askerlere yasalar dışında bir emir vermediğini, fertlerden birisinin kötü muamelede bulunmasının kendi bireysel insiyatifi olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Hakimin "Müvekkiliniz neden duruşmaya gelmiyor?" sorusu üzerine Atılgan, "Müvekkilim şu anda Erzurum II Jandarma Alay Komutanlığı emrinde. Orada ifadesi alınabilir" dedi. Ferzan Çitici'nin tanık olarak dinlenmesi talebini reddeden 304 --- _._________Zeki Bingöl 305 mahkeme heyeti, eksik bilgilerin toplanması ve ifadesi alınmayan diğer sanıkların ifadesinin alınması igin duru.şmayı ileri bir tarihe erteledi. 14. Bölüm Artık cezaevi kontrol altındaydı. Ama fiziki sistemi yine firarlara neden olmuştu. Fiziki sistemden dolayı son firar ise kar yağışında olmuştu: Jandarmanın önünde taksiye binip kaçtılar Tuvaletten çatıya, oradan yan bahçeye geçtiler, jandarmanın gözleri önünde tel örgülü duvarı tırmanıp taksiye bindiler. Uç azdı kapkaççı, Bayrampaşa Cezaevinden kolayca firar etti! SAKİR AYDIN İstanbul Yaptıkları kapkaç nedeniyle gasp suçundan yargılanıp ceza alan Hayrettin Alp (26), hırsızlıktan tutuklu Necmettin Kızıl (22) ve Tamer Demir, Bayrampaşa Cezaevinden kaçtı. Firariler jandarmanın fark etmesine rağmen, duvardan atladıktan sonra taksiye binip kaçmayı başardı. Dün saat 03.00'te meydana gelen firar şöyle gelişti: Gasp ve hırsızlık suçlarından cezaevinde yatan Alp, Kızıl ve Demir, 47'nci koğuşta yatıyordu. Gece ilerleyen saatlerde C Blok tuvaletinden cezaevinin çatışma çıktılar. Oradan dayan bahçeye geçtiler. Sonra 5 metre yüksekliğindeki duvarı tırmanmaya başladılar. Duvarın üstünde 1.5-2 metre yüksekliğinde tel örgüler vardı. 306 Zeki Bingöl Uyarı ateşi açtılar Üç firarinin tırmanışı sırasında jandarma olayı fark etti. Hemen havaya uyarı ateşi açtı. Firariler ateşe rağmen durmadı ve duvarı atlayarak kaçtı. Cezaevinden firar eden Alp, Kızıl ve Tekin, Esenler Otogarı mevkiinde de 34 TEJ 72 plakalı bir taksiye binerek kayıplara karıştı. İl genelinde yapılan tüm çalışmalara rağmen kaçak mahkûmların izine rastlanmadı. Gasptan 13yıl 9 aya mahkûm olmuşlardı Firar edenlerden Hayrettin Alp, arkadaşları Aydın Kızıl ve Mithat Pişkinle Etiler de kızıyla birlikte yolda yürüyen Leyla Sağesen'in çantasının gasp edilip yaralanmasına yol açtığı iddiasıyla yargılanmıştı. 10 Ağustos 1999 akşamı meydana gelen olayda, Sağesen'in çantasını gasp edip yaralanmasına yol açan 3kişiden biri olan Alp, İstanbul2. Ağır Ceza Mahkemesinde 10 Nisan 2001 günüyapılan duruşmada, 13yıl 9 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştı. Yaşanan bu firardan sonra cezaevleri genel müdürü A. S. E. nun ve cezaevi savcısı ile müdürünün özel gayretleriyle jiletli tel alınarak cezaevi etrafında engel oluşturması için jandarmaya destek oldular. Sonunda cezaevi etrafı mümkün olan en iyi şekilde fiziki engellerle kapatıldı. Tabi ki bu şekilde firarların sonu da gelmiş oldu. Bayrampaşa cezaevi artık geçmişi unutuyordu. Unutmalıydı da... Yeni bir sayfa açmalıydı ve açıldı da. Cezaevi savcısı M. Ş. ve cezaevi müdürü B. E.'in liderliğinde cezaevi personeli gelenekleşen bahar piknikleri, sanat icraatları, tutukluları meslek edindirme faaliyetleri, kütüphane gibi sayısız faaliyetlerle cezaevini bütün
imkansızlıklara rağmen adalet bakanlığının kar yapan bir kurumu haline getirilmesinde çalışmalarına devam etmektedirler. 307 Adalet Mülkün Temelidir M. K. ATATÜRK Haklıların haksız, haksızların haklı olduğu ülkede mahkumların gardiyen, gardiyanların mahkum olduğu cezaevi. 9789944337021 Zeki Bingöl _ Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır. UYARI: www.kitapsevenler.com Kitap sevenlerin yeni buluşma noktasından herkese merhabalar... Cehaletin yenildiği, sevginin, iyiliğin ve bilginin paylaşıldığı yer olarak gördüğümüz sitemizdeki tüm e-kitaplar, 5846 Sayılı Kanun'un ilgili maddesine istinaden, engellilerin faydalanabilmeleri amacıyla ekran okuyucu, ses sentezleyici program, konuşan "Braille Not Speak", kabartma ekran vebenzeri yardımcı araçlara, uyumluolacak şekilde, "TXT","DOC" ve "HTML" gibi formatlarda, tarayıcı ve OCR (optik karakter tanıma) yazılımı kullanılarak, sadece görmeengelliler için, hazırlanmaktadır. Tümüyle ücretsiz olan sitemizdeki e-kitaplar, "Engelli-engelsiz elele"düşüncesiyle, hiçbir ticari amaç gözetilmeksizin, tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak, engelli-engelsiz Yardımsever arkadaşlarımızın yoğun emeği sayesinde, görme engelli kitap sevenlerin istifadesine sunulmaktadır. Bu e-kitaplar hiçbirşekilde ticari amaçla veya kanuna aykırı olarak kullanılamaz, kullandırılamaz. Aksi kullanımdan doğabilecek tümyasalsorumluluklar kullanana aittir. Sitemizin amacı asla eser sahiplerine zarar vermek değildir. www.kitapsevenler.com web sitesinin amacı görme engellilerin kitap okuma hak ve özgürlüğünü yüceltmek ve kitap okuma alışkanlığını pekiştirmektir. Sevginin olduğu gibi, bilginin de paylaşıldıkça pekişeceğine inanıyoruz. Tüm kitap dostlarına, görme engellilerin kitap okuyabilmeleri için gösterdikleri çabalardan ve yaptıkları katkılardan ötürü teşekkür ediyoruz. Bilgi paylaşmakla çoğalır. İLGİLİ KANUN: 5846 Sayılı Kanun'un "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler" bölümünde yeralan "EK MADDE 11" : "ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaçgüdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri formatlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." bu e-kitap Görme engelliler için düzenlenmiştir.