Ïlber
Ortayli
BATILILASMA
Tarih
MERKO
idrAPtMt
YOLUNDA
ÍÇÏNDEKÏLER
7 9 29 37 46 55 61 70 77 83
93 100 104 111 124 134 146 156 161 170 178 195 201 216 222 229
Önsöz Tanzimat adam14e Tanzimat toplumu Tanzimat döneminde tanassur ve din degigtirne olaylan Tanzimat devri basuu üzerine notlar ilk Osmanh parlamentosu ve Osmanh milletlerinin temsili IL Abdülhamid döneminde anayasal rejim sorunu ÏlkOsmanh parlamentosunun yapismda eyâlet idare meclislerinin etkisi IL Abdülhamid devrinde tagra bürokrasisinde gayrimüslimler Midhat Papa'nm vilâyet yönetimindeki kadrolan ve politikast Osmanh Ímparatorlugu'nda idari modernlegme ve mahallî idare alamndaki geligmeler Osmanhlarda ilk telif iktisat elyazmast sanayilegme anlaylyma bir örnek: Osmanh Ïmparatortugu'ada 'Islah-1 Sanayi Komisyonu' olayt Osmanh Ìmparatorlugu ve Alman diplomasisi: 'Drang nach Osten' Osmanh Ïmparatorlugu'adaAmerikan okullan uzerinebazi '
.
gözlemler Osman Hamdi'nin önundeki gelenek Osmanh devletinde laiklik hareketteri üzerine Hilâfet ve Türkiye Íslamdevletinde hil&fet 19. yüzyilda heteredox dinî gruplar ve Osmanh idatesi Alevîtik, Nusaydlik
ve Bâb2âli 'millet'
Osmanh Ïmparatorlugu'nda Ortodoks kilisesi
nizann
Tanzimat döneminde Balkan]ar'da ulusal kiliseler ve Rum Ortodoks kilisesi Son devirde Osmanh Musevîleri Osmanh Yahudileri ve Türk dili Osmanh modernlegmesi ve Sabetaychk Harf devriminiri nedenleri üzerine
Önsöz Dostum Murat Bardakça, Merkez Kitaplar adma bazi derlemeyi teklif ettigi zaman, buna hay1r diyemedim.
7
makalelerimi
Makaleleri genelde benim kadar dagmik ve birbiriyle ilgisiz yaym organlarmda çakan bagka bir meslektay yoktur. Bu yüzden bunlart bir araya getirmeyi teklif edenlere, ancak gükran duyarim. ISIS Yaymlari'ndan Sinan Kuneralp, daha önce Íngilizce,Almanca ve Fransizca makaleierimi'Studies On Ottoman Transformation' baghgi altinda yayimlamigti. Gene Ankara'da bulunan Turhan Kitabevi de, Osmanh ekonomisi üzerine yazdigim makalelerimi kalm bir cilt halinde negretti. Elinizdeki bu ciltte, Osmanh millet sistemi, diplomatik iligkiler ve ekonomi tarihi üzerine makalelerim yer ahyor. Bu makaleleri toplayip redije eden dostuin Dr. Erhan Afyoricu'ya ve Merkez Kitaplar Genel Yaym Müdürü ÍlknurÖzdemitetegekkürü bir borç bilirim.
ÏlberOrtayh 24/05/2007
Tanzimat Adams ve Tanzimat Toplumu
Keçecizade Fuat Paga'ya atfedilen bir nükte vardir: Muhalifierinden ve müraî bir kipi, Babiâlî'nin parke dögenerek genigletilencaddesiniöver pek münasip bir i; yapildigmt söyler Papa da, "Bize attlan taglarla dögettik," cevabuu verit Gerçekten de Tanzimat yöneticilerine çok taglar atilmig, onlar da bu taglan bir devri bina etmek için kullanrmglardir. Ihmh ve uzlagtinci bir yol izleyeæk karp görüglüleri bile planlarun gerçeklegtirmek için hizmete ald11az Onlara gäre bugünün muhalifi yarmm çahqma arkadagiydi. Tanzimat'm öncil kadrosu, ne geldikleri meslek ve dunya görügü, ne de toplumsalkökenleri bakimindan birbirine ben,zemeyen kipilerden oluqur; aralannda bir uyum vardi, ama birlik oldugu söylenemez. Bâbiâlî diktatärlerinin birbirleriyle çekigmeleri bazi zaman parlamenter Avrupa rejimlerindeki iktidar ve muhalefet partilerinin sürtüÿmesini aratacak derecedeydi. A. Cevdet Papa gibi Süleymaniye medreselerindeki dik bagh softalan mat etmiÿ medrese bilgini ile sefamthanelerde yetigmig RegitPaya, agirbagh Ali Papa ile nüktedan ve lafmi sakmmaz Fuat Paga hep birlikte bir devri yaratmiglardir. Tanzimatçilar, 19. yüzyilm ortalarinda reformlarnu gelenekselbir devletin kadrolariyla çegitli dil ve dinden gruplann çatigtigt bir ortamda yürütmek zorundayd11ar. Muhalifleri çoktu; ama hiç kimsenin burnunu kanatmadan, özgürlügünü kisitlamadan eski bir imparatorlugu çagdaglagma yoluna çakanhlar. Tanzimat hareketini bazi çagdag yabanct gözlemciler sama' faaliyeti olarak yorumlamiglardir i Gerçekten de Tanzimat haæketi, kanun egemenligini kurma ve yönetimi yeniden düzenleme olarak görülûyor ve anlagihyordu. ÜstelikTanzimat hamketini bäyle niteleyenler sadece Avrupah gäzlemciler degildi, Tanzimat ändederinin kendile'fegislation-ya-
ri de girigimlerinin amacun ve yönetimini aym biçimde degerlendiriyorlardi. Tanzimat hamketibir devrimin atmosferini ve dünya görûçünü tagimiyordu. Tanzimat yöneticileri kipiliklerinde tutuculuk ve pragmatik reformculugu birlestirmig,dünya görügleri, davramp biçimleri ve politikalanyla 19. yüzyd Osmanh toplumundaki yeni insanm tipik temsilcileri veya öncüleri olmuglardir. Ancak bu yeni Osmanh tipinin büyuk ölçii-
*
En Uzun YR2ydt, Ïstanbul1983, s. 1/0-183. ÍlberOrtayh, imparatorlugun
1 George Young, Corps de Droit Ottoman, Oxford at the Clarendon Press, 1905, s.XIL
de eski toplumdaki Osmanh efendisinin yagam tarzuu, dünya görügünü bilinçli biçimde devam ettirdigi de açikttr. Mustafa Regit Papa, A. Cevdet Papa, Ali ve Fuat pagalardan olugan Tanzimat dördüsü, iktidari tutuca ve gärünügte reformcu bir kadrodan devraldilar. Bu devir-teslim, eskilerin gözden dügmesi ve bir köpeye itilmesiyle gerçeklepti.Temkinli, hatta ürkek Mehmed Emin Rauf Papa yeni döneme uyum saglayamam19tt. Papa gençIiginde ilk sadrazamhgi sirasmda, reform girigimleri yüzünden Halet Efendi'nin ktgkirtmas1yla Sultan Mahmud'un higmma ugramig ve son anda padigah, paganm yakipikhhgun kastedip, "Kallâvi kendisine pek yaktytyor"' diyerek canuu bagiglamigti. ÏhtiyarM. Emin Rauf Papa radikal girigimlere kargi isteksizligini, "Artik bu kallâvi bizi kurtaramaz," sözüyle ifade ederdi. Tanzimat döneminin eledigi diger devlet büyükleri, elli beg ylldir nezaret rütvuzera' denilen Hüsrev Papa, birbirlerinin kubesini taglyan ve yusunu kazan Akif Papa ve Pertev Paya gibi vezirlerdi. Hüsrev Papa gizli bir tutucuydu, Mehmed Ali olaymdaki geligmelerde lursuun ve hataIarmm payi görüIdügünden Tekirdag'a sürgüne gönderildi. Akif Papa ise rakibi Pertev Paga'nm katline neden oldu. Bu son kanh entrika idi ve Pertev Paga'dan sonra Akif Paga'nm da ylldizisöndü ve sürgüne gönderildi.2 Artik meydan Pertev Paga'nm yetigtirmesi olan ve yeni devrin politikacisi Mustafa Regit Paga'ya kalnugtL Regit Paga, Sultan Mahmud dömemi Bâbiâlî bürokrasisinin genç üyelerindendi. Kaleme aldig1 belgelerdeki yazi ve anlatun padigahm hoquna gitmig, koruyucusu Pertev Paya tarafmdan padigaha övülmüÿtü. Buraya kadar klasik Osmanh kalemiyye snufunn yeteneklibir üyesiyle karp karµyay1z. Reformcu hükümdar bu yetenekli gencin Fransizca ögrenmesini ister; igte Regit Bey ise padigahm bu emrini yerine getirdiginde, artik yeni devir bürokrasisinin öncüsü olacak bir kigilikti. Ögrendigi dille dag dünyay1 tanumpti. Bâbiâlî'de süratie yükselen Regit Bey, 1834'te Paris elçisi, sonra Londra elçisi, ardmdan hariciye müstegan ve az sonra da vezirlik rütbesiyle hariclye nazin oldu. II. Mahmud'un ölümünde hariciye nazirhgi üstünde kalarak Londra elçisiydi ve döner dönmez Tanzimat Fermam'm ilan ettirdi.3 1857'de 61 yagmda älene kadar beg kere Osmanh Devieti'nin sadrazann olmug, hariciye nazirhgi, valilik, Meclisi Vak Meclis-i Tanzimat reislikleri gibi Bâbiâlî'nin yuksek görevlerinde bulunmuqtu. Tanzimat döneminin diger ünlüleri de onun geçtigi yolu izlediler. 19. yuzydm yüksek bürokratlan, bugün sadrazam, yann nazir, öbür gün vali, sonra gene sadrazam olabilirlerdi. Ama her görevde dev'geyh-ul
*
Kallâvi, sadrazamlarm giydigi kavuk. 2 Abdurrahman pref, Tarih Muhasebeleri,Kanun yay., 3 a.g.e., s. 51 vd.
Ïstanbul1978, s.
18,
let yönetirnini çok yakmdan etkiledikleri bir gerçektir. Ali
ve Fuat
pa-
çalarm, daha sonra Midhàt Paga'mn, A. Vefik Paga'nm yagam çizgilerinkurumsallagnug bir deki bu paralellik 19. yüzydm devlet adamhšmda gelenek gibiydi. Regit Paga'mn yandaµ Ahmed Cevdet Papa daha ilginç bir hayat çizgisine sahipti. Yüz yllönce yayasa, ilmiyye snufmm en ände gelen üye1erinden biri olarak kalacak Cevdet Paga; ilmiyye snufmdaki yüksek rütbesinden, yani kazaskerlikten niülkiye snufma geçig yapmig, vezir,olmugtu. Osmanh tarihinde ilmiyye snufmdan mülkiye snufma geçig yapanlar az da olsa yardi, fakat böyle yüksek bir rütbeden geçig tek olaydB ve Tanzimat reformlarmm ilmiyye snufnun gücü ve dünya görügü aleyhine geligtiginin ve laik bürokrasi ve dûnya görügünün berikilerin änûne geçtiginin canh bir örnegidir. Cevdet Paga, Tanzimat döneminin yenilikçi heyecanim veya dig diinyaya dönüklügünü degil; tutuculugutemsil eder. Bütün yazdiklarmda ve dügüncelerinde Ornu, ihmhhŠnu todoks bir Sünni Hanefi oldugu açiktir. Íslâmiyetonca hiçbir refornu gerektirmeyecek kadar üstün bir düzen getirmigtir. ÏIk müderrialiginde saldirgan ve agzi kalabahk softelanm susSüleymaniye medreselerinin kadar bilgisi güç1üydü. Laik bürokrasiye kazanacak saygilarun turup geçi; yapmadan önce Fransizcayiögrendi, Avrupa hukukunu güya ögyönrendi, Hammer tarihini okudu. Yazdigi tarih eski vakanüvislerin 19. tarihçiligin çok 18. çagdag ilerisinde, ve gerisindedir. olarak ama tem yüzy11baglarmdaBalkanlar'daki ulusalci hareketleri, Arabistan Vahabilerinin isyamru nasil degerlendirdigini biliyoruz, ama bunlara bakarak Cevdet Paga'yi saf veya çaginm çok gerisinde bir adam olarak nitelemek de mümkün degildir. Paganm yönetici olarak yazdtgi teftigraporlan, hazirlad1þ nizamnameler zaman zaman tarihçiliginin çok ötesinde bir gözlem ve degerlendirme yetenegine sahip oldugunu gösterir. Cevdet Papa 19. yüzylan her bildigini ve dügündügünü yapmayan, sirrun mezara götüren devlet adamlarma tipik bir örnektir. Bizzat kaleme aldigi Tarih-i Cevdet'teki.bilgi ve yorumlar eserin diger baslasmda çakarihm; veya degigtiriknigtir.Nedeni resmi sansür degil, pagamn kendi sansürüdür. Cevdet Paga, yöneticilik söz konusu oldugunda tutuculuguna raga men görüglerinden taviz vermekten çekinmemigtir. Bu tutumu eyyamcihükümet' anlayigmdan ilehšmdan degil, Tanzimat adammm olan Ali ve Fuat pagalari elegCevdet kargitt ri gerir..Akilh, bilgili Papa, üslub kullamr. Regit Pagaliz bir tirirken zaman zaman ölçüyü kaçinp Ali Paga'mn tutmadiguu, ga'nm tercüme odasanda gayrimüslim memur sürdürur, Fusäzlerle eleptirilerini ise oraya Ermenileri doldurdugu gibi 'hikmet-i
4 A. L Chambers, The Educationof a Nineteenth Century Ottoman Alim', A. Cevdet Papa IJMES, 4, 464.
11
'familyasinm
12
trz-1 namusu konusunda laubali' oldugu at Paga'um ise dedikodusunu da yapar. Du laubaliligin rtedeni ona göre Fuat Paga'nm kaympederinin Nuseyrî taifesinden olmasidar.5 Gerçekte yaçamlari ve familyalanmn yagam tarzlari da birbirinden pek farkh olmadigt halde, bir Cevdet Faça medreseliligine ragmen tek kadmla evlilik taraftartdir duygu doludur;6 Cevdet Papa, grup çekigve egine yazdigi mektuplar mesinde igiölçüsüzlüge vardartmg görünilyor. Ne var ki adamlar bir vibastmlmasi veya falan kurumun yeniden dülayetteki ayaklanmanm zenlenmesi gibi sorunlarda bu tür çekigmeleri bir yana birakir ve birbirleriyle aym masanm etrafinda otururlardi. Cevdet Paga'mn Avrupa tarihi ve hukuku alamndaki bilgisi; dogu tarihi, islamfelsefesi ve fikth alanlarmdaki genig bilgisini ancak süsleyecek derecedeydi. Bu bilgileri mukullanardi. A. Cevdet Paga özellikle M. hafazakâr tezlerini savuntrken TanziRegit Paga'ya sadik oldugundan ve devriri geregini anladigmdan mat hareketine hizmet etmiytir. Ancak bazen takmd1gi taassup ve saJd2rganhgi da agan üslubu nedeniyle, Tanzimat hareketinin ve her türlü yeniligin karÿ1smdaki çevrelerin benimsedigi tek Tanzimatça devlet adami oldu. Cevdet Paga'mn kizi Fatma Aliye Hamm kaleme aldigi Cevdet Paga ve Zamanr adh kitapta? M. Regit Papa ve Cevdet Papa ikilisiyle Ali ve Fuat papalar arasmdaki çekigmeyi, ikincilerin Fransiz politikasma taraftar olmalarma baglar. Fatma Aliye Hanun'm bu vehmi kendisini okuyanlan ve okuyanlarm yazdigim okuyanlart bugüne kadar yamltmigtit Ïngilizve Fransiz politikasmi kullanmak gibi hüner, daha dogrusu hüner gösterisini Tanzimatçtlar sik sik tekrarlamiglardir; ama igleri bir eiçilige kapilanarak yürütmedikleri açaktir. Cevdet Paga'nm kiz1 Fatma Aliye Hanun Tanzimat döneminin aydm kadm tipine bir örnektit O devrin aydm gruplanyla görügür, özellilde diplomat eçlerini veya Ístanbul'uziyaret eden seçkin yabanci hammlan evine davet.eder, davetten ve konuqulanlardan hükümeti haberdar ederdi. Gülnar Hamm diye bilinen Rus 6 kontes Lebedov(a) da Yddiz'a jurnaledilen bu tür ziyaretçilerdendi
Tanzimat insam yüzyillar boyu küçümsenerek bakilan Beyoglu'na atmigtL Lamartine'in tagra kasabalarma benzettigi sözde gik semt ahpap mahallelerine tepeden bakarBeyoglu, tag binalariyla istanbul'un de Avrupa'ya özenen aydmlarm bulugtugu yabanci kitapçilan, Avrupa mamulâti satilan magazalanyla Beyoglu; Ìstanbullu Türk'ün yaçanunda Avrupa'ya aralanan bir kap1ydi. Caféleri, restoranlan ve otelleriyle nihaadun
S A. Cevdet Paga, Ma'rûzat, haz: Y, Halaçoglu, Çagnyay.,istanbul1980,s. 2.
6 Mübahat Kütükoglu, 'Cevdet Papa ve Aile içi tnünasebetteri', CevdetPaµ Semineri, Ï.Ü.Ed. Fak. 1985 7 Fatma Aliye, Ahmed Cevdet Paça ve Zamam, Dersaadet, Kanaat Matbaasi, 1332. 8 Baçãskunhk Arpivi Yddiz Evrak: (27R.1309-1891). -31-27/5/27/29
yet apartman hayattyla, istanbulluBeyoglu'na çok sonralari tagmmaya baglad1. Taµnma artip, Beyoglu'na ayrilan saatler ve günler çogaldikça Beyoglu da tiyatrosuyla, tüketim zevkiyle, sefahatiyle Avrupa tagrast olmaktan çikip Osmanhlagti. Tanzimatçt grubun alafranga sadrazami olarak bilinen Mehmed Emin Ali Paga, Misir Çargisiesnahadan bir attarm ogludur. Attar akgamlari çarymm kapisim da kapatt18mdan muhalifleri, kendisine bevvabm (kapicmm) oglu derlerdi Diktatör sadrazanu tarihteki bir diger diktatör sadrazamla karplagtirarak yeren gairin taglamasi ün1üdür. Kapacizadeile KöyrùTünün farkt budur, Birisi aldt Giridi, birisi verdi bugün... Gerçekte Girit'i vermemig, o günün kopullari içinde, kurtarmi.y say1hrdt. Diplomasi meslegine Regit Paya gibi yeni geçigyapnnyti. Fransizcayl kendisi ögrenmigti, kisa sürelerle Viyana ve Londra elçiliklerinde çahgImytt. Regit Paga'nm elindert tutmasiyla Londra elçiligine, sonra hariciye müsteparhšma tayin edihnig ve o sadrazam olunca da hariciye nasekiz defa hariciye nazirhgi yapti. Ìzzin olmugtu. Beg kere sadrazamhk, mir Bursa valiliklerinde bulundu. Bâblâlî'nin Regit Èaça'dan sonra ikinci diktatärü o oldu, ama BâblAlfyi de saraym ve butün ülkenin diktatörü haline getirdi. Sadaret makamma Sultan Abdülaziz bile sayg1 göstermek zorundayd1, pætokolde ve resmi iliekilerde Bâbiâlî'yi temsil eden kendisine kargi, en hafif saygisizhga kesinlikle müsaade etmezdi. Ali Paga'mn sadrazamhgi sirasmda yönetim ve hukuk alanmda Tanzimat döneminin en kahe düzenlemeleri gerçekleptirildi. Su reformlar gerçekleytirilirken Avrupahlarm oyununa gelinmedigi, tersine ülkenin askerî ve mafî zaafina ragmen Avrupa rnfidañafesini en aza indirecek Bir yöntem iziendigi görülür. Bu agirbagh, dügünerek eyleme geçen, en agar kararlari ve cezalari bile soguk bir tebessümle belli eden adamm yakm çahyma arkadaµ, nüktedan, delidolu Puat Paga'ydi. ÜnIü ulema ailesi Keçecizaögrenimi görmügtü. Frans1z dilini kelime delerden geliyordu ve oyunlari ve nükteler yapacak kadar iyi bilirdi. Ani karar ve uygulamalamülteciler sorununa rma ragmen 1861 Suriye olaylarmdan vanncaya dek, bütün güçlüklerin ustaca çözümünde pay; büyüktür. Ali Paga'yla akrandi ama onunkinden çok farkh bir toplumsal çevrede yetigmigti. Birbirine.zit karakterdekibu iki adam birbirleriyle aym politikayt izlediler. Daha dogrusu Ali Paga, A. Cevdet Papa gibi büyüleyici bir adamm bulundugu bir ortamda Fuat Paga'dan vazgeçemezdi. Ali ve Fuat pagalar yönetimde birbirlerinin süxekli halef-selefi olan aynlmaz bir ikiliydiler. Tanzimat bürokrasisinde fligkiler henüz anonimlegnekteydi. Klasik Osmanh bürokrasisinde aday memurlar kaleme çarak olarak girdiklerin_tip
13
14
de kendilerine meslegiögreten amire bir usta, bir baba gibi baglanir, birlikte çahgip yükseldikleri akranlanyla kurduklan kardeglik iligkisi hayat boyu sürerdi. Bu yüz yüze iligkilerin modern bir kurumsallagma içinde zamanla kaybolacagi açikti, ancak Tanzimat bürokratlaruun iligkilerinde etmigtir, hatta Tesmî ve gruplagmalannda eski gelenek ve etiket devam yaziemalarda bile bunu gözlemek mümkündür. Bir sadrazam, mabeyn bagkâtibine yazdigt arz tezkiresinde eger böyle bir yakmhklan varsa 'karmdagi a'azz-u ekreattfetlu oglum efendim hazætleri' veya mim en sevgili laymetli kardegim' gibi bir hitapta bulunurdu. Resmi belgeIerdeki literatüre yanslyan bu egilimin politika ve yönetimdeki grug lagmalarda baghca etken olacagma kugku yoktti. Tanzimat bürokrasisinin yabanci dil bilen, dig dûnyay1 izleyebilen yetenekli üyeleriyamnda yeni devrin kultürel atmosferine, çahgma yönda çokça bulundugu açuktir. Böyletemlerine uyum saglayamayanlarm 1erinin içinde yabanca dili yanhp yazip konupanlar, koltugunun altmda lâf ola Fransizca gazetelerle dolaganlar, kaynldigi görevlerde gülünç ipler yapanlar boldu. Ahmet Midhat Efendi'nin Felâtun Bey ve Rakim Efendi adh romam, 19. yüzy11modernlegen bürokrasisinde gerçekten becerikli, okuyan ve yabanci dil ögrenen Ralom Efendi'yle, tembel, gösterigli ve yeni hayati yuzeyden taklit eden Felâtun Bey'in kipiliklerindebu iki konu almaktadir Felâtun Bey tipi memurlarm canh örnegi tip Inemuru o devrin harietye tegrifatçilarmdanKâmil Bey'di. Franstzcasmm gülünçlügu ile tatunmig olanlardandl. 1867 yilmda yeni kurulan Beyoglu Altmolc1 Belediye Dairesi reisligine tayin edilmigti. Fuat Paga'nm bacanagi dugundan yeteneksizligine ragmen bu gibi görevlerle Raynhrmig. Kâmil Bey, devrinde Prenk mukallidi diye bilinirmig." Fransizcay1 az bildigi halde devamh Fransizca deyimler kullanmaya çalgarmig, igler çatallagti veya'ol babda irade efendemek için'les affaires sont devenue fourchette' monseigneur' l'irade à gibi gülünç çevirileriyle est dimindir à cette porte ün1ûymüg.9 Tanzimat'in bagmdan beri bürokrasi üyeleri ve paga2adeler arasmda Kâmil Bey gibileri; yenilige kargi tepki duyanlar tarafmdan devamh hievedilmigtir ve halen hievedilmektedir. Bu nedenle siyasal edebiyatumza yerlegmigbir deyim olan Tanzimat tipi, Tanzimatçilarm sadekulce bir grubunu, daha dogrusu ikinci snufuu meydana getirenler için lirülabilir. Gerçekte Tanzimat tipi, bizim toplumumuzda kendi kendini yetigtiren, eleptiren ve yeni ufuklar aramaya baglayan insanlarm ilk örgelenegin payi vardir ama genegidir: Tanzimat insannun olugumunda 'derletli
Roquefort peyniri yemeden sofradan kalkmamay1 Frenk nygarhgr sandigmdan dolayi, peyniri hiç sevmeyen Sadrazam M. Regit Papa tarafmdan muaheze edil9 Osman Nuri, Mecelle-iLímur-u Belediyye,C. I, s. 1421-1422.
Ienegi degigtirme gelenegi, Tanzimatçilarla baglamighrdenilebilir. Budapepte'de Tuna layisada girin bir meydan, JozefBém adnu tagir. Meydanda General JozefBém'in bir heykeli vardir. Macar halki, 1848'de Kossuth'un önderliginde Avusturya'ya kargi baglattiklan cumhuriyetçi devrime gönüllü olarak katilan Polonya lejyonu komutannun amsma bu heykeli dikmig ve gükran borcunu bildirmigtir. General JozefBém, Osmanh ordusunun ünlü Murat Paga'sidir. Osmanh ülkesine sigman Polonyah, Macar ve Ïtalyandevrimci birlikterinin bir kasnu geriye yurtlarina veya, bagka ülkelere gitmig, bir kismi da din degigtirip Osmanh hizmetine girmiglerdi. Bu yeni Osmanhlar, 17. yüzyildan beri Alman prensliklerinde, Rusya'da görüldügü gibi orduya ve sivil idareye hizmet suküçük asilzadelerinden çok farkhydinan bagka ûlkelerin maceraperest lar, yeni ülkelerine derin bir baghhkla hizmet etmigler, Tanzimat reformlarmm yürütülmesine yeteneklerlyle katkida bulunmuglardir Bir bakikaçarak Türkiye'ye sigman Alman ma 1930'larda nazizmden adamlannm üniversiteye yaptiklari hizmete benzer bir durum söz konusudur. Ancak 1849 Polonya-Macar mültecileri sadece Osmanh ordusuna degil, sivil bürokrasiye ve kültür hayatma da yararh hizmetler sundular. Ordusunun kurulugu tamamlanamamig ve reformun getirdigi sanct ve sikmtilar içindeki Osmanh Devleti Avusturya ve Rusya'nm baskilari-na ragmen mütecileri geri vermedi. Sultan Abdülmecit; Tuna klyismdaki kalelere sigman ve bagta Kossuth olmak üzere bütün Macar hükümet üyelerinin, Polonya-Macar komutanlarinm bulundugu binlerce kigiye, kendilerinin ve ailelerinin hayat ve gereflerinin taminat altmda oldugunu, istedik1eri ülkeye gidebileceklerini,Osmanh hizmetine girenlerin de rütbe ve mesleklerine uygun gärevlere atanacaklarmi bildirdi. General Kmety, General Bém (Murat Paga), Bordy, Przyenski, Czaikowsky (Sadik Paga), Vimety (Ísmail), Zanitski (Osman), Stein (Fernat), Nemegyis, Borzecki (Mustafa Celâleddin Paga) gibi yüksek rütbeli Polonyah ve Macar subaylar din degigtirerek Osmanh hizmetine girdiler.10Dinini degigtirmeden Tuna kiyilarmda kalan veya Haleb ve Kûtahya'ya yerleptirilen küçük rûtbeli subay ve erIerden Osmanh sanayiinin ve tarmumn geligmesine yardimci olacak birçok uzman çikti. Topçuluktan haritac1hga, matematik egitiminden veterinerlige veya ressamhga kadar 19. yüzyil Osmanh hayatma birtakim yeniliklerin girmesinde mültecilerin pay1 oldugu açiktin Bizzat Midhat Papa Tima vilayetindeki sanayi mekteplerini Polonyah-Macar mülteciögretmenIer sayesinde açabilmigti. IL Mahmud döneminden beri Osmanh ordusu özellikle Prusya'dan uzman getirti.bilim
10
Ö. Hius Hof-St. Archiv, PA XII Türkei fog 27, 2 Jaenner1850 ve aym karton fog. 445,
13
ne denli canla bagla hizmet ettiksigman sonra sirasmda önce Íngiltere'ye leri güphelidir. 1830 devrimi maiyetindeki iki PolonGeneral Sknanowski ve Osmanh ülkesine gelen Prusya Rusya ve almmasim Avusturya, hizmetine yah subaym Osmanh üzerine olay bu Königsmark, elçisi Prusya etmiplerdi. piddetle protesto savurmugtu,11 OsPrusya'dan askeri uzman yollanmayacagt tehdidini rahatsiz ediyordu. manh'ya gerçekten hizmet edenler bûyûk devletleri Polonya Millî Koyani hükumetini, sûrgündeki Polonya Bâbiâll, 1831'de elçi mutemsilcisine nezdindeki Bâbialî komitenin mitesi'ni tammig ve AS11110smanli memteve papalari Ve yapangt1.12 Polonez lviacar amelesi olduklan akraba çevteye evlilik yaptildan degil, kendileri ve lan sadece simfi yuksek araOsmanh 19. yüzyilnt getirdiler. hayat tarzi de yeni bir baglad1.° çevrede bu Batihlagma ulusalo bir smda bir hayat bag19. yüzyilda Ístanbulve büyük liman pehirlerinde yeni mobilyasi ve ladi. Bu yeni hayat tarzi, sadece kâgir honaklar, Avrupa gärilyorlatda.Gaalafranga sofra adablyla özetlenemez. Kadmlar egitim okunuyordu. Kaçgöç bûzete ve dergi okunuyordu, asil änemlisi roman hayatopium kadmi yük älçüde devam etmekle beraber yüksek snufm Bazi baglamigtl. erkek kadm ßörtü tma giriyordu ve gezinti yerlerinde ediyordu. tekkelere kadmlar da devam eskisinden Toplumda hareketlenen, renklenen bir hayat yanmda, tekkelerin yeyhierine maDevlet farkh organize bir mistisizm de bagladt. sayilabir taraftan yardmu yapayordu; av baglatiyor, yiyecek ve tamirat meyhane sayisi da artbirlikte müritlerle istanbul'da tekkeler artan ve n batakhaneler... AIbalo dükkânlar, denen maktaydi. Sonra punch içilen sarmaktaydi. Eczane halki smif arada her cezbesi bir kol keyfiyle, ayin ¾ h alki sürüyordu. Ïstanbul gelenekler de ve doktorun yanmda eski Eugeolmugtu. Ïmparatoriçe üfürükçüye tagmir yoglu'ndaki hekimden, Abdülaziz'le ziyaæte gitnie Ïstanbul'daykenKüçûksu Kasn'm Sultan vennipti. Bu imparatoriçeye holunu manzarayiçayirda topmig, padigah ikisini kol kola göralafranga arasmdaki zevat, kalabahk Iarup seyreden sayfiyedeki sefalan, Bogaz'daki mehtap olmuytu. mekten pek memnun
yordu. Ancak bu Prusyahlarm reforma
16
1838 von Klezi'den 11 Aym argiti, Türkei VI-68. fogl 200-201, 20 Auût rapor.
Metternich'e
12'Nigâr Anafarta, Osmanh1mparatorlugu ile Lehistan Arasmdaki Münasebetterie IlgiSaray Arfi Tarihf Bélgeler,basim yeri ve tarihi yok (muhtemelen1980).Topkapi MülteciMacar vd. Göyünç, N. 97, 98 givibelgelerinden E 7835 kitap 5, s. Küffar ManaTürk-Macar Yerleetiriimeleri', Halep'e Kütahya Bunlann ve leri ve sebetteri, Í.Ü.Ed. Fak. 1976, s. 173-179. attigma Mustafa Celâleddin Paga'mn ilk ulusala kitabt ve diiÿünceleri artaya aileler çocukgibi izlemigtL Bu yolu gõrmügtük. Oglu Ferik Enver Papa da aym tabakanm moda yagantilanyla urak verdikleri kaçgäçten egitim ust ve larma dernlegmesine yakm bir ärnek oldular. '1849
kögklerde kadmh erkekli saz söz meclisleri tutucu çevrelerin ve A. Cevdet paya gibilerin dedikodu ve elegtirilerine neden olayorsa da, yeni hayat, bildigi gibi devam ediyordu. Alafrangahk laik egitimin ve laik bürokrasinin derece derece benimsedigibir hayat tarziydi. Eski devirde inbürokrace yayam, ulema sunfmm büyuklerine özgüydü, gimdi ise sivil Inodern si ve pahah yaçam biçimine äncülük ediyordu. Avrupa'nm ilk anda bir Tanzimat aydnu Avrupa'ya açilnugtL érisme'legelmesi dogaldi. Kahp degigtiren her toplum gibi, Osmanhlar da maniériste bir dönemden geçiyorlardt. Rönesans kültürüne geçex1Orta Avrupa'nm 15-16. yüzyillan ve Avrupahlagan Rusya'nm 18. yüzy1hm, Türkiye 19. yüzyilda yagadi. Bir uygarhk çevresine girme agamasmdaki topium, model aldigt toplumun kendine göre bir msmini çizer; o uygarhkta ve hayat tarzmda kendine göre demirleme alanlan, referans noktalari saptar. Kugkusuz, 19. yüzyil Fransizma kendi toplumunun betimleyici ve belirleyici noktalarmi sorsak; Tanzimat bürokratuun Avrupa toplumu için çizdigi betimleyici çerçeveden çok daha farkh cevaplar ahrdik. Bu gibi farkhhklar119. yüzyilm yerli ve yabanci literatûründen tarayip Maniérisme kabuk degigtiren toplumun fertsaptamak da mümkündür. lerinin model resme göre edindikleri bir tür teatralitedir. 18. yüzyihn Avrupah soylusu karisiyla baloya gitmeyi su içmek gibisinden bir olay olarak görürdü. Oysa Buyük Petro devrinde Prens Mençikof bu davramplyla yeryüzüne inen bir inkilapçi ilah.gibi gurarlamr, bir bagka soylu ise homurdantrdi. O yüzden uzun zaman çar saraymdaki balo ve soirfler bir amatör oyunu gibi baglayip profesyonel bir rezalet halinde bitmigtir. Baahykanhk hal3ne gelmeden yapihyordu. Davramplarm zi ahekankklar ünlü amact degil, düzenlenigi mühimdi. 1847 Haziram'nda o dönemin dialeyicilerin virtüözü Ferenç Liszt Ístanbul'ageldi, Avrupa saraylarmda kalabahklanna kargi kapris ve hirçmhkla cevap veren büyük müzisyen, Osmanh saraymdaki dinleyicilerinin dinleme adabi ve vakarma hayran olmuqtu. Sultan Abdülmecid Avrupa müzigine ve operaya hayrandt Egitimini gördugünden degil, górmedigi, özledigi dünyamn atmosferine mûzikle bir girigti bu. Bati edebiyatmm ilk ürünleri çevriliyordu. Siyasî, ilmî bilgi ve yorumlar için degil; dogrudan dogruya hayata yeni gizen bir ögenin, Fransizcamn üslup ve dil bakimmdan kusursuz ärneklerini önce mütercim benimsemek sonra da tamtmak amacmda olmahydi. 1859'da sonra SinasiLafontaine, RciYusuf Kâmíl Papa Fénelon'un Telemaque'im, Voltaire Münif Papa çeviriyordu. Lamartine'i ve Fénelon çevirileri ne ve alman tarihleri içinde Oskaleme dünya Bati'da Bâbiâlî Saray ve yapti. manh topiumunun nasil yorumlandiglyla ilgileniyor, olumlu görülen eser sahipleri taltif ve tegvik ediliyordu. Avrupa diline, bilimine, teknigipragmatik bir yaklane kargihenüz bütüncü ve tartigmact olmaktan çok, olmadi. süren fazla bir bu tutum söz ama konusuydu, un Osmanh aydmi Batt'ya dönüp Dogu'yu terk mi ediyordu? 150 yildir 'mani-
n
18 ¯¯
tartlyilan bu soru veya üstünde durulan bu iddianm ne derecede geçerli oldugunu da dügünmek gerekir. Aslmda Tanzimat aydru, Bat1'nm edebiyati, dûçüncesi, muzigine yönelirken; Dogu kültürünü de geçmigyüzyillardaki Osmanh'dan daha sistematik ve ciddî bir ilgiyle incelemekteydi. Íbn-iHaldun'un Mukaddime'si 18. yüzyil sonunda Pirîzade Mehmed Sadik tarafmdan çevrilmig, Ahmet Cevdet Paya da 6. bölümünü bu siralarda çeviærek eser Türkçeye kazandmlmigti. Klasik Arap ve Ïranedebiyatimn Türkçedeki en iyi tercüme ve gerhleri 19. yüzyilda yapilmaya baglandi. III. Selim, II Mahmud ve Tanzimat dönemi boyu. Türk musikisi en önemli degigmeleri geçirdi ve parlak çagnu yaçadi. Kulaktan kulaga geçen besteler dönemi kapandi. Ethem Papa ve Misirh Halim Papa koleksiyonlari gibi derlemelerle musiki eserleri düzgün kay1t ve korunma altma ahndilar. Osmanh vekayinamelerinin negri, eski tarih eserlerine ciddî zeyiller yazilmasi, nümismatik tetkikler, düzgün argiv kurulmas1 da bu yüzyihn faaliyetidir. Tanzimat ayduu gelecege yönelik bir tarih bilincine sahip olmaya baglanuçu ve kûltür mirasun da bu anlamda degerlendirmeye bayladig1 görülüyordu. Hayatin hareketliligi, degigen topiumun yarattigt yeni partlar, yeni imkânlar; genç bürokrasinin önünde açilan yeni ufuklarm, görkemin, renklenen yagamm etrafmdaki iktidar kavgasmm getirdigi yorgunluk, mistisizme ilgiyi de artirdi. Tekkeler doldu, boyaldi, tasavvufi dügünce ve tecerüd seçkinlerin hayatmm bir bölümünde yer etti, 19. yüzyil seçegitimine kinlerinin çocuklan iiiyano hocasmm, Fransiz mürebbiyenin teslim edilirken; ailenin intisab ettigi tarikat geyhinin eli de öptürüldü. Zu karmagiklayan renkÏiortamda bir Dogu-Bati sentezi mi doguyordu? Hayir... Böyle bir sentezin özlemive tartigmasi uzun bir süre söz konusu bile olmadi. Güzel olan, gemkli olan her gey denenmeli, almmah, ögrenilmeliydi. Reform çagmm pragmatizmi yerini ideolojiye, tartigmaya daha sonra birakacaktir; benzer egitimden geçen, benzer hayat tarzma Osmanldik, Baticihk, sahip insanlar ayn1 kavramlarm etrafmda, Ïslaun, Türkçülük gibi dügüncelerin kavgasmi yapmaya baglayacaklardir. Osmanh aydmlari medœseli-mekteplidiye ikiye ayrilungti. Yavag yamektepli da baglayacakti. Diploma ve düzenli egiaIayh vag ve ayrmu tim 19. yüzyil Osmanh adamnun hayatml ilk yillarda etkileyen ve ayri bir yola sokan iki kuvvetli toplumsal kuruihdu. Osmanh aydmmm bu döneurde çok okuyup yazdigun söylemek güçtü.1822-1842 arasmda 250 kadar eserin basudigi, bütün Tanzimat döneminde basih kitabm ancak birkaç bini geçmedigi biliniyor? Oysa Büyük Petro däneminden Ekim 13 Ubicini, Lettres sur la Turquie, s. 172-173 ve 175-176. Shaw, a.g.e., s. 128. of Turkish Studies, 1981, A. Tietze, 'The Study of Ottoman Literature', Tnt. Journal v. 2, No. 1, s. 50-51. E. S. Dogramaci, Turkish Woman in Tukish Literature of the 19th Century, Leiden, 1969, s.5L Güzin Dino, In gendsedu roman turc au XIXe siécle, Paris 1973,
Devrimi'ne kadar Rusya'da 200 bini agkm kitap basilmi.yt1. Sözlü kültür ediyordu. Avrupa romanlan, dügünürleri okunur, dostlara anlatilir, notlar tutulur, tekrarlannd1. Sivil veya asker olsun 19. yüzy11Osmanh aydim büyük imparatorlugu bir ucundan õbür ucuna gezerek, görerek ögrenir ve erken olgunlagirdi. Dügünce ve davramplarmda samldigamn aksine renklilik ve esneklik vard1. Siviller de, askerler de benzer konular igleyip, benzer geyleriögrenerek laik egitimden geçerlerdi. Tagra hayatmda muallim ve zabit beraberligi 19. yüzyil aydm egitiminin ve kültürünün temelini ve çabsim olugtururdu. Toplumsal ve kultürel degigimin belirli bir ksenophobique(yabano dügmam) tepki yarattigma kugku yoktur. Ancak 19. yüzyilortalarmda Osmanh aydmlan, Bat1hayat tarzma ve Bati kültürüne belirli bir rahathkla yaklagabiliyorlardi. Du yaklagmada o kültürün temeline inmeden onu pragmatik bir tutumla uygulamamn paya oldugu kadar,.ü1keninbagimsizhgrun da rolü vardir. Osmanh üIkesinde Islamcihk bile Bati kurumlarma ve Bah kültürüne karp, Hind Müslümanlari, Rusya Müslümanlan kadar güpheci ve itici bir egilim içinde degildi. 31 Mart olaylanmn kiglorhcist sayilan Dervig Vahdeti'nin Volkan gazetesinde Ïngilizparlamentarizminin ve demokrasisinin kurumlanm benimseyemk savundugu açiktir. Batt dügmanhgi Berlin Kongresi, Balkan Savagi ve Hamidiye Panislamizmi ile slogan haline dönügmekteydi. Bir toplumda degigme bagladigmda bu degigim öngärûlen alanlar kadar, öngörülmeyen alanlara da s1çrar. Osmanh toplumu belki çok käkJü bir degigim geçirmiyordu ama modernlegme toplumun her kesitine ve her kurumuna siçradi. Osmanh aile yapisi ve Osmanh kadml da bu geligmelerin digmda kalmadi. Tanzimat döneminde Osmanh kadimmn hayatmda kayda deger geligmeler baglamaktadir; hayati ayri bir renge bürünmügtür. Bu renk desadece modadan, günlük yagamdan, tüketim kahplarmdaki gigikligini farkhlagmadan, yabanci dil ögrenmek veya piyano çalmak gibi yeni zevklerden ibaret görmemek gerekir. 19. yüzy11da Osmanh ülkelerinde tarimda, egitimde görülen bazi yapisal degigmeler ve bütün dünyanm yagadigt haberlegme ve teknolojideki devrimin Osmanh topraklarma da yansimasi, Idasik aile yapismi büyük gehir kadar kirsal alanda da yavag yavag degigim geçirmeye zorlayacaktir. Nihayet Ortadogu ülkelerinde kadium özgürlegmesi sorunu bu dänemin modernlegme ideolojilerinde önemh yer tutar. Ìslamcimodernlegmeci akundan, liberal dügunceye kadar bütün Ortadogu dügünürleri ldasik aiÏeninyapasi, kadmm toplumsal yeri üzerinde duruyor ve degigiklik öneriyorlard1. Namik Kemal bu dönemde kadmm epitligi üzerine ilk çalaglari modern Îslamcibir açidan Beyrut, Selanik gibi liman gehirleyaplyordu. Bu rinde ve Rumeli'deki bazz merkezlerin nüfusundaki göze çarpan büyü-
gelenegi yayamaya devam
imparatorlugun.Ïzma,
19
20
baglamasi kaçmilmazme dolayisiyla aile yapismda da modernlegmenin di. Anadolu kitasmda da, Türkiye'nin sosyal tarihi için önemli bir degigAmik, Maray yäreIerinde agiretlerin iskâme bagIamaktaydi;Çukurova, hayata geçmekteydi. Nihayet yuzyihn nüfus nedeniyle göçebe yeni m baglayan mono kültürel ortasmda Ege Bölgesi, ardmdan Çukurova'da tarimm yarattigi toprak iççiligi kirsal kesimdeki ailenin geçimini ve yapisim etkilemeye baglayan geligmelerdi. Kirsal kesimde bu dönûçümü baglatan faktörlerden biri de 1858 (H. 1274) tarihli Arazi Kanunnamesi'dir, Kanunnamenin çok çabuk ve etkin bir biçimde özel mülkiyet düzeni gerçekleptirdiging hele küçük ve orta smif çiftçiligi güç1endiren etkileri oldugunu söylemek güçtür. Ama tarim topraklarmm mülkiyeti ve miras konulannda yenililder getinnedigi de söylenemez. Bu kanunla içlenen topraklarm tapulandmlmasive miras yoluyla intikaliister istemez kirsal kesimdeki büyük aileyi parçalayacak bir süreci baglatti. Bundan bagka arazinin miras yoluyla intikalinde kiz evlat da erkeklerle egit pay alacakti ki bu, hukuki yänden önemli bir geligmedir. Diger yandan kirsal bölgelerden ülkenin Ïstanbul,Beyrut, Selanik gibi büyük gehirlerine yapilan göçte de niteliksel bir degigim gözlenmektedir. Daha önce büyük gehm bekâr nüfus göç eder ve kismen mevsimlik olarak kahrken, artik çegitlinedenierle aile göçlerininbagladigi görülüyor. Îstanbul'unsurlara yakm kesiminde, Haliç civarmda ilk gecekondulagma baglamaktaydi. Bu olgulari gehirlegme ve çekirdek aileye geçigin baglangio olarak nitelemek abartma sayilmamahdir. Tanzimat döneminin getirdigi sosyo-kültürel degigim hiç degilse üst ve orta tabaka kadimmn toplumsal hayata girigini hazirlayan altm bir dönem olmugtur. Modern Ïslamcidügünürler çok kari evliliginin kalkmasma ya da simrlandirdmasma yänelik yeni yorumlar getirirlerken, gerek Osmanli ülkesinde, geæk diger Ortadogu ülkelerinde ve Rusya periferisindeki dügünür ve yazarlar eski aile yapisi ve evlenme geleneklerine karyl kampanya açamplanh. ibrahimSinasiBey modern tiyatromuzun ilk eseri sayllan pairEvlenmesfnde biraz naiv bir üslûbla eski evlilik gelenelderini yererken, Azerî dramaturjisinin kurucusu Mirza Fethali Ahundov ve izleyicileri tiyatro yapitlarmda Ïslamkadimnm kapah hayatuu, pedergahî aile düzenini, kiz çocuklarmm cahil birakilmasim durmaksizm yeriyorlard1. 1880'lerde Rusya Müslümanlarmdan bir grup kadm, Alemi Nisvan adh bir kadm gazetesi çikararak feminist hareketi *
tiyatromuzun ilk eseri deoyun bulmuytur. Pabuççu KeggerAhmedin Maceralen diye äzettenecek bu oyundan daha bagka veya eskileri de bulunabilir, ancak §inasi'nin oyunu o devirde temsil edilen ve tutunan ilk äzelligini korumaktad2r. olma tiyatro oyunu
Sinasi'ninpairEvlenmesi adh komedisi bizim modern gildir.Fahir Ïz 1958'de Viyana'da yazma bir Türkçe
yaygmlagtirmak çabasmdaydilar. Tanzimat maarifinin en önemli giriimlerinden biri, ortaägretim alanmda inas rüpdiyeleri açarak kiz çocukIannm egitim olanagnu geligtirmek olmugtur. Kiz çocuklarmm say11anmn artmast ve 19. yüzyi1 sonunda egitim derecesinin liseye kadar yükselmesi ise yeni bir meslek grubunun ortaya çikiqua sagladt. Muallime hammlar... Kadmm çahyma hayatma girigi, Türkiye tarihinde sanayiden änce egitim alanmda olmugtur ki, bu geligme günümüz Türkiye'sinde kadmm bürokrasideki güçlü durumunun bir nedenidir.14 yeni aydm gruTanzimat dänemindeki kültürel açihmla ortaya elkan rastlanmaktadu Cevda üyeleri smtftan kadmlara arasmda üst bunun aydinlaHamm bu tip Fatma Hamm, Nigâr Aliye kizi det Paya'mn Sair rm prototipidir. Büyük kentlerde kadm evin digma ç1kungtir. Bogaziçi'ndeki mehtap gezilerinden, Beyoglu'ndaki ahyveriglere kadar birçok yerde kadmm toplumsal hayata girigini, Tanzimat'm devlet adamlarmdan Cevdet Papa, zenperestligin ve muayakanm artmasi olarak nitelendirir.15 Sanayilegme ve kentlegmenin yavashšma ragmen toplumda kadimn 19. yüzyildan beriihmh bir özgürlegme sûrecine girdigi görûlüyor. Sanayileyen Avrupa'da kadm, özgürlügünün bedelini çok pahah ödemig, toplumsal hayatta yeni güçlüklerie kargilagmtytir. Benzer bir geligme ülkemiz kadmlan için henüz baglamaktadtr, ama kopullarm farkhhgmdandolay1 Türkiye'de kadmm äzgürlük için ödedigi bedelin, Avrupah kadmmki kadar agir oldugu söylenemez. Su farkh kogullar, yakm tarihimizdeki reformlarm sanayilegmeden önce özgürlük için uygun bir zemin hazirlamasmdan ileri gelmektedir. Tanzimat döneminin devlet adamlan, yürür1ükteki aile hukuku ve evlenme geleneklerinin sorunlar yarattigmm farkmdaydilar. Rengârenk dinî yapida herkese hitap edecek bir aile hukuku; bu konudaki yasama programlan Sadrazam M. Emin Ali Paga'nm Fransiz Medenî Kanunu'au kabul etme girigimine kadar varmaktadir, ama hiçbir cemaat bu konuda müsait davranmadigmdan geleneksel evliligi düzenlemek için bazi ferman ve tembihler çakarmakla yetinmigIerdir. Bu ferman ve tembihler, 14 Birinci Dünya Savagt bagladigmda bazi nezaretlente kadm memur istihdamma baglannuqu. Balkan Savagi'nda ise kadm amele taburlan teykil edilemk kadmlann kol iççiligine çekildigi de gôrulur. Bkz. Zafer Toprak, Türkiye'de MillîIktisat, Yurt Yaymlan, Ankara 1982.,s. 316, 341, 412. Osmanh Împaratorlugu'nun son döneminde Darülfünun'un muhtelif pubelerinde baza yuksekokullarda kiz ögrencilerin bulunmasi, kizlann egitimindeki geligmenin yarathgt olaganüstü bir durumdur. Çünküdevirde Avrupa ve Kuya tamamen ya da bazi gubelere kiz ögzey Amerika'nm bazi üniversitelerinde renci kabul edilmedigi, ders ve seminer izieyenlerin ise diploma smaviarma kabul edilmedigi bilinmektedir. 15 A. Cevdet Paga, Ma'rûzat, s. 9-10.
21
22
esas olarak evlenme sirasmda baghk ödemeyi yasaklamakta, agir masraflarin yapilmasmi önlemek istemekteydi.16 Kugkusuz bu ferman ve tembihlerin yagayan gelenekleri ortadan kaldudigt söylenemez, bunlar aile hayatmdaki belirli geligmeleri yansitmaktayddar. Tanzimat döneminde hiç degilse gehirli nüfus arasmda ekonomik ve sosyal zorunluluklarla, eski geleneklerin ve çok kari evliliginin adamalolh geriledigi' ve hog kargilanmadigi bilinmektedir. 19. yüzyilda ülkenin büyûk gehirlerinin de fizikî dokusunda ve yagam biçiminde degigmeler görüldü. Saray, Bâbiâlî denen sadrazam konagi, Süleymaniye'deki Aga Kapist ve Fyeyhülislamhk'tan bagka belli bagh resmî bina tammayan Ïstanbul'unbir bälümü nezaretler, devlet daireleriyle donandi. Beyoglu ise bankalar ve ticarethaneler, magazalar, restoran ve cafe'lerle doldu. Ïstanbul'un her yerinde kâgir okullar, karakollar gibi 19. yüzyilm mimarî zevkini yansitan yapilar yükseldi. Nihayet Avrupa'nm ilk metrolarmdan biri olan 'Tünel', Karaköy ve Beyoglu arasmda igletmeve Ka19. açtldi. Bogaz'm iki yakasmda, Adalaida, Çamhca yüzyilda ye sadece azledilmig devletlularm, dikäy'de sayfiye hayati bagladi. Önceleri Rum bahkçilarm yagadigt uzak Bogaz köyleri vapurlarm gidip geldigi mevsimlik oturulan semtler halinde Ístanbul'labütünleptiler. Büyük hirlerde varhkh, orta halli ve fakirlerin oturdugu semtler birbirlerinden ayrilmaya bagladi. Beyrut, Ízmir, Selanik gibi zengin liman gehirleri de Íssürecine birlikte degigim tanbul'la girdiler. Bâbiâlî düzgün parke döaym geli caddeleri, hükümet binalariyla imparatorlugun idare merkezi oldugunugösteriyordu. 19. yüzyilda Ístanbuldevamh kaldirnn, su yolu inçaati ve genigletilencaddelerle bir pantlye görünümü aldi. Baÿanlamasa bile imparatorlugun bagkenti, ilk defa plana göre düzenlenmek isteniyordu. Ïlk park (Tepebagi) bu dänemde yapildi. Kayikçalarm felaket günü gelip çatmigtr. Karaköy ve Eminönü köprüyle baglandi, ÿehirde iskeleler arasi vapur seferleri baglad1. Sayfiye yerleri içinde Yeniköy, Tarabya yazhk sefarethanelerin ve yükselen Rum burjuvazisinin semtiydi. Beyoglu Taksim'e dogru geligti. 20. yüzylhn baymda Gümügsuyu,Ayaspaça gibi semt.ge-
16
(erafettinTuran, 'Tanzimat Devri'nde Evlenme', Ïÿ ve Düpünce Dergisi, XXII, saya 182, Ïstanbul,1 Ekim 1956, s. 14-15. Osmanb toplumunda muhtelif toplumsal tabaka ve bölgelerdeki aile tiplerinin tüketim ve kazançIan henüz þnlükyaçayiça, sosyo-külturel davramÿ kahplan, ciddi aragtirma konusu olmanuptir. Özelliklesosyal degigimin hazlandigt 19. yüzyiliçin bu aragtirmalarm smirli sayidaki her yerde pek düzenli olmayan nüfus kay1tlan, seyahatnameler ve kugkusuz romanlarm ve hikâyelerin taranarak yapilmasi gerekmektedir. Hüseyin Rahmi Gürpmar veya Ahmet Rasim'in bu eserleri, bu arada 19. yüzyil halk hayatuu anlamamiza yarayacakmeddah hikâyeleri küçümsenmeyecek kaynaklardir. Türkiye bütün Ortadogu'da son yüzy21da ekonomik yönden en luzh degigim geçiren ülkedir Bu degigimde sadece tanmaal, smaî geligme degil, änemliölçüde hukuk reformlan ve sosyokültürel reformlar da etkin olmugtur.
ler her dinden zengin Ïstanbullularmapartman
yagamma geçtigibölgey-
di. Geleneksel Osmanh gehrindeki mahalle, henüz simf ve statü farkma göre biçimlenmigbir mekân degildi. Bir pagamnkonagi karpsmda, küçük bir evkaf kâtibinin agiboyah küçük evi, ilmiyye ricalinden bir efendinin kâganesinin yam baymda mahalle su yolcusunun kulübesi bulunur, bütün bu insantar birbirleriyle her gün kargilagir, belirli bir sosyal dayamema, saygi ve himaye kurallan içinde yagarlard1.Aym tarz hayat gayrimüslimlerin gehrin kenar bälgelerine silagtirdnug mahallelerinde de görültirdü. Ama bazilarmin artan servetleri konak ve gik binalara, bu gik bina ve konaklar siklagan semtlere y1gilmaya baglaymca; cemaat ruhunun yaçadigi eski mahalleler de nitelik degigtirmeye baglad1. Aksaray'm ötesi orta halli ve fakirlerin semti oldu. Tipki Avrupa'mn büyük bagkentlerinde oldugugibi, ayri sosyal sruflarm yayadigi mahallelerde, farkh bir argo ve give geligti.19.yüzydm Ïstanbul'undahenüz ilmiyye smifmm ände gelen efendilerinin, büyük memur ve papalarm yagadigiFatih-Aksaray-LalelisemtIerinde Ístanbulgivesinin (agzuun) en makbulü konuquluyordu. Kasimpaga sakinlerinin givegi, Karagümrük mahallesinin gelenekteri küçümsenirdi. Yangmlarm silip süpürdügü gehirde zengin konaklan ahgap da olsa yangm duvarlari ve genig bahçelerle çevriliyor veya kâgir bina mimarîsi geligiyordu. Gerçekte 18. yüzyildan beri Osmanh mimansi Avrupa'mn etkisi altmdayda. 18-19. yùzyil Ïstanbul'ununbazi kasir ve köykleri, Nuruosmaniye Camiî, Selimiye Kiglasi gibi yapilan Osmanh barok mimarîsinin örnekleri diye betimlenir. Kugkusuz barok mimad ve sanat için gerekli km gullarm Osmanh toplumunda olup olmadig1 tartigilacakkonudur, kaldi ki Avrupa'da barok devrin kaynagt ve niteligi de halen iyi anlagihp tarif edilmig degildit Ancak bu yüzyilda Orta Avrupa barogunun tamamIannug ve daha lyi tammlannug bir üslup olarak bir ölçüde Osmanh ülkesini etkiledigi de aç1kttr.Osmanh barogul? denen mimadnin ise özellikleri 18. Ve 19. yüzyilda sadece bagkentte degil, tagradaki bazi kamusal yapilarda ve âyan konaklarmda bile görülür. 19. yüzyilm ünlü Ermeni mimarlan Balyanlar, bu ortamm yaratip zenginleptirdigi aileydi. Balyanlar bir yüzyil boyu Dolmabahçe Sarayi'adan, Ortaköy Camiî'ne ve Beylerbeyi Sarayi'na kadar onlarca hinay: yapmiglardir. Marag ve Kozan arasmdaki Belen köyünden çakan, 1730'lardan beri faal olan bu aile Istanbul'un Beyazit Kulesi, Bendler, Ç1ragan Saraya gibi yapilanyla gehre damgasuu vurnuptur." 17 Osmanh barobru deyimini kullanan ve 18. yüzyildan itibaren böyle bir niteleme-
yi yapan C E. Arseven'dir. Ekz. L'Art Turc (Türk Sanati), Cem Yaymevi, 1970. Bu konudaki bir tartigma için Dogan Kuban, "Osmanh Mimarisinde Barok ve Rokoko', Türk ÍslâmSanaty Ûzerine Denemeler,Ístanbul1982, s.115 vd. 18 Pars Tuglact, 'Osmanh Mimarisini Batthlagtiran Balyan Ailesi' YrifarBoyu Tarih, Subat1983, s. 3942. Sem ayi Eyice'nin Balyanlar'm käkenini Belen olarak göstermesine kargihk P. Tuglact Kayseri'yi gästermektedir(?)
23 ¯¯
24
Balyanlar yerel süsleme, oymacihk, camcihk gibi geleneksel sanatlan yeni yapt teknikleri ile kaynagtirm1;1ardir. Ortaya ç1kan eklektik mimarî, 19. yüzyila özgü begeniyi, egrisi ve dogrusu ile en genig biçimde yansitir. Balyan ailesi geleneksel ingaat ustahšmdan modern mimarî egitimine ve mimarhga geçigi temsil etmekteydiler. Yaptiklan eserler ampir, barok, rokokonun izlerini taç1makia beraber, 19. yüzyihn özgün Osmanh Bu yüzyilda ÎstanbuYun modern mimarîsine mimarîsi sayilmaktadir. damgasmi vuran bir diger mimar grubu Fossati'lerdir. Fossati'lerin güolan Fossati'ler, Milam Biera Akanümüze kalan eserleri azdir. Ïsviçreli akademi 19. yüzyilda tamamen Rus Çarhdenlisi'nde yetigmigtir. Bu egitim zevk talebine yapiyordu, çünkü mezun mimarlara göre ve gi'nm orada i; bulunuyordu. Neorönesans dedigimiz üslupla çahyan Fossati'lerden Giuseppe, 1830'larda Ïstanbul'da yanan Rus sefaretinin mimandir. 19. yüzyil güzelligi ve görkeminden dolayi yeni binamn çann Istanbul'daki müstakbel saray1 olarak tasarlandigi dedikodusu da çikmigt1. Fossati'ler Bâbiâlî çevresinin aradigt adamlar oldu. girigleri Ayasofya'mn tamiriyle Fossati'lerin Osmanh mimarîsine bagladi. Ayasofya'nm çatlaklarmdan dolayi tamiri geækiyordu. Sultan Abdülmecid Balyanlafa iltifat etmeyerek tamir igini Fossati'leæ vermig ve Temmuz 1849'da Ayasofya'nm onanmi bitmigti. Sultan Abdühnecid bu arada mozailderi kaziy1p resmeden Fossati'ye bu mozaikleri bastirmasi için para yardimmda bulunmuy ve Ayasofya mozaiklerinin ilk baskist böylece yapunuptir. Fossati'lerin yapilan yöneticileri etkilediginden Darülfünun (sonraki Adliye) binasom yapmu kendilerîne veriliyor. Arkadan Ïran elçiligi de ontara yaptinhyor N Fossati'ler böylelikle Tanzimat Türkiyesi'ndeki mimarî ile Rusya'daki mimarînin benzegmesini saglamiglardir. Du ortakhkta neorönesans üslubun görkemi büyük rol oynamaktadir. Kamusal binalar ve sayth konaklarm dtêmda, gehirler hedegilnüz yangmlarm silip süpürdügü ahgap yapilardan vazgeçebilmig di. Ïzmir,Selanik gibi pehirler ve Ístanbul'daBeyoglu'nda dar bir bölge kâgir konut mimarîsine ancak geçmigti. Tanzimat'm önderi olan Regit kâgir yapilarm artinhnasi Paÿa daha 1830'larda Londra elçiligindeyken için geregi üzerinde durmuÿtu 20 ingaat yetistirilmesi ustasi bunun ve Ancak toplum henüz pahah konut yapimma geçecek durumda degildi. 19.yüzyihn Osmanh toplumu bir arayië ve yönelig içinde idi. Zu yönelig ve araylyta 20. yüzyll bagmda oldugu gibi ulusal niteligi saptamak, Avrupa sanati ile mahallî veýa ulusal (?) özelliklerin sentezini yapmak gibi endigeler henüz agir basmamigt1. Tanzimat döneminin mimarîsinde -
bu bilgiler Semavi Eyice'nin aragttrmasi ve TTK 1982 yih Atatürk Konferanslara dizisindeki konferanslardan elde edilmiÿtir. Aynca bkz. Is-
19 Fossatfler üzerindeki
tanbul Ansiklopedisi,C. XL 2D Ortayh, Tanzimaf fan Sonra Mahallî ldareler, s.113.
oldugu gibi edebiyatmda da mahallîlik kendiliginden yayamie ve etkisini sürdürmügtür. pker Ahmet Paÿa'da Osman Hamdi Bey'de görüIdügibi Bati resmi ile Türk sanatmm sentezini yapma bilinci veya endigesi yoktur. Aslmda Osman Hamdi Bey de seçtigi konularla; empresy> niet okul içeriginde sözde kendine özgü yanlan olan bir Türk okulu ya-
gü
degildir. Tanzimat edebiyatmm yazar ve pairi de, pek bilincinde olmadan geleneksel klasik OsmanÏtnesrinin ve piirinin biçimini kosözünü ve 20. yüzy11bagmdaki millî edebiyat rumuqtur nitelendiriliyor, öz yoksa ve biçim yönünden çiligi' kullandiþ için böyle tart1ÿmahdir. Tanzimat edebiyatmdan millî oldugu daha 19. yüzyil Türk hatta koüslup biçiminikorudugu, hikâyelerinin ve romamnm meddah meddah hikâyeleMustafa' gibi 'Hançerli Hamm', 'Sansar nulann bile rinden kaynaklandigi, Namik Kemal, Ahmet Midhat, Samipagazade Seagir bastigi edebiyat tarihçilezai gibi yazarlarda bu geleneksel ratabilmig
'millî'
rimiz tarafmdan
"milliyet-
yapmm belirlenmigtir.21
Tanzimat devri Türk edebiyatmin 19. yüzyil dünya edebiyatt içinde bu edebiyat bizi yansittigi için çözülmesi gereken sorundur. bir Biçimyönünden bu edebiyat agir bir evrim gekonu, bir çirdigi haÏde,içerik yänünden ani bir nitelik degigmesi geçirir. N. Kemal, Ahmet Midhat, Mehmet Murat, Sinasi;roman, tiyatro ve çiir dahnda halk ögretmenligi yapmaktadirlar. ÖrneginMehmet Murat Turfanda mt, Turfa nu adh romanmda ahlak ägretmenligi (tekzib-iahlâk-ahlâki düüstlenmekte, bunu bir roman türü olarak savunmaktadir. zeltme) Iolunü Yüzyihn sonunda (1890-91)yazdigt bu romanda yazar, askerlik, memuriyet, aile hayati gibi kurumlarx ilkel bir anlatunla tek tek ele ahp eleytirmektedir? Biçim ve üsluptaki ilkelligine ragmen Tanzimat yazan toperkenden girigmigve kendisinde siyasal toplumsal lum ögretmenligine sonunda; bir misyon görmügtür. Ne var ki aym edebiyatin 19. yüzydm aldiedebiyatma Rus ustahk düzeyini temsil eden Avrupa edebiyatuun biizleyip sembolizmi tamamen rig etmeden Fransiz parnassién'lerini, açiktir. nitelige büründügü çimci bir olma istegindedir. Tanzimat toplumunun aydru ansiklopedisyen seçkinleri; tiyatrodan gazeteadarundan bu toplumun Devlet yazarma her bilimlerine kadar konuya el atma doga ye, mimarîden filolojiye ve olan çabasmdadat Ìlkroman yazan SemsettinSami, ilk ve düzenleme
seçkin bir yeri olamaz;
21 Güzin Dino, Türk Romaninm Doguçu, Cem Yaymevi, 1978- P. N. Boratav, Folklor Hikâyeleri ve ve Edebiyat,Aday yaymlan, 1982, s. 310-312. Bema Moran, 'Âgik ÍIk Romanlaruniz', Elegtfri,Ocak 1983, s. 3M1. AÜDTCFYayinla22 Güzin Dino, Tanzimat'inn Sonra Edebiyatta GerçeAçiligeDogru, n, Ankara 1954, s. 34-37. Bilgi Yaymlan, Cevdet Kudmt, Türk Edebiyatr'ndaHikaye ve Roman (1859-1959), Ankara 1971, s. 12 129.
25
26
sözlükleri ve ansiklopediyi de ortaya koymugtur. Sadrazam Ali Papa, Güllü Agop'un Osmanh tiyatrosunu devletin finanse etmesini gereldi görmüÿ ve bazi temsilleri de tegvik için izlemigtin A. Vefik Papa, tiyatro çevirmenliginden sözlükçülüge kadar her alana el atmigtL Modernlegme çabasmdakibir toplumda bunlar dogal ve faydah egilimlerdir. Ancak 19. yüzyild kadar Türk toplumunun Bati kültürüne olan yabanc1hgi kendisini özellikle tarihçilikte, iktisatta' ve topiumbilimde göstermektedir. Bu toplumda bilgi birikimi, aragtirmayi ärgütleme ve kurumlagtirma çabaOsmaniye ilk küsi ise smirh kalmigtir.Mart 1864'te Cemiyeti Ílmiyeyyi tüphaneyi açana kadar bagkentte ve tagra gehirlerinde kûtüphane, yazmalarm yigildigt vakif depolari demekti. Tarih yazicilar için düzenlendayammig argivler yoktu ve Osmanh tarihçiligi halen vakayinamelere yordu. 19. yüzyilda Türkiye'de tarihçiligin buyük atihmlar yapip bilimsöylemek mümkün degildir. Ancak yüzythu sosel temele oturdugunu nunda N. Kemal ve Mizanci Murat Bey gibileri tarafmdan tarih belli bir tarth ve toplum bilinciyle baglarmy degildi. Tanzimat hareketinin devrim olarak baglamadigunn bir göstergesi de budur. Tanzimat Türkiye tarihinde devrim degil, hazirlayia sonuçlar doguran bir harekettir. Tanzimatçi devlet adamlarmm ilk kugagmm pragmatik reformculugu,bir kugak sonra siyasal ideolojiye, grup ve kipi çekigmesi programh bir siyasal muhalefete dönügtü. Mustafa Regit Paga'nm aydin mutlakanoktayetçiligiyle baglayan dänem, Midhat Paga'nm anayasalahgiyla landi. 1860'larda Osmanh dügünce hayatmm en önde gelen üç kipisi, laik ulusçu dügünceli olan Sinasi,2onun yam bagmda modernlegmeci ÏsIamo Namik Kemal ve Ïslamc1hklalaiklik, Türkçülûkle Osmanhahk arasmda gidip gelen Ali Suavi idi. Osmanh düpünürü henüz açik seçik siyasal ideolojisini ve programim belirlemig degildi. Siyasal dügünce ve muhalefet emekleme devrinde olmasma ragmen, geligmelere bakildigmda Osmanh ülkesinin geleneksel siyaset ve hayat tarzmdan çiktigt anlagihyordu. Bundan sonra Ösmanhtoplumunu modernleÿme olaymm kahplari içinde degerlendirmek kaçamlmazd1. Modernlegmeye tepkiler de kugkusuz güçlenmigti. Modernleyme her toplumda yeniye tepki doguyüz elli sene önce giren Rrsya'da biran hir olaydir: Avrupa uygarhšma dönelim' diye hayloriyordu. Çagdaylagmamn le Aksakov, getirdigisbunahm Rusya'daki kadar yiddetli olmasa da, Osmanh toplumunda da tepki yaratti. Ïlk anda yöneticiler de muhalefetin rengini ve niteliginianlayamadilar. ÇünküOsmanh toplumundaki her olay ve kurum gibi, siyasal dügünce ve siyasal muhalefet de degigmigti. 'geriye
Ìktisatbilimiyle ilgili bilinen en eski yazma, 1830'lara ait olup mütercirni belli degidir. Dalia çok genel kavramlar ve Malthus nazariyesi üzerinde durmaktadir. Ilgili yazma tarafumzdan yayunlanmigtir. Yapa dergisi says 1/1983. 23 Berkes, Türkiye'de Çagdaplagma, Bilgi Yaymlari, Ankara 1973, s. 252. *
YeniAydmlar hükümet tarafinTakoimi Vekâyi'nin 6 Subat1866 tarihli nüshasmda dan, Paris'teki muhalifler aleyhinde içerigi ve üslubu ilginç bir bildiri yayunIanmiett; 'Paris'te kurulan bir fesad cemiyetinin üyelerinin ätede beride tahrik ve dedikodu yapttgi, hükümet aleyhinde bulunmanm kendilerine zaran dokunacagl ihtar edildigi halde, ismi geçen cemiyetin rezil kipilerden olugtugu ve bunlarm bazi zadegân aleyhinde iftira dolu mektup ve imzasiz mazbatalar bastinp dagittiklart, alçakhk ve rezaletlerini, herkesin bildigi bu gibilere inamlmamasi gerektigi' tembih ve ilan ediliyordu. Sözü edilenlerin Genç Osmanhlar oldugu açakta. Ali Paga'nm Bâblälî'de kurdugu otoriter yönetimden nefret edenler kaq1hgi kultibdat'tan söz etmeye baglamiglardi, istibdat sözü lamhr olmugtu. Oysa daha elli yll önce bir Osmanh efendisi için Ïslamülkesindeki bir yöneticinin olagan yönetimini ifadede kullamlabilecek bir sözdü. Ïslamct siyasai kuramda istibdat sözü geçen ve dogru yöne timle özdegtir yhülislam Mehmet Ziyaüddin Efendi'nin verdigi, Sultan Abdülhamit'in ha'l fetvasinda istibdat suçlamas2 yoktu. istibdatsözünü Genç Türk politikacilan kullamyordu. Tanzimat reformlan Osmanh aydmIanm ayri bir dünya ve yönetim anlayagma götürmügtü. Sultan Abdülmecid yänetimine kary2 bir darbe girigimi bastelmigt1. Tarihimizde Kuleli Vakasi olarak bilinen bu olaym gerçek bir hükümet darbesi girigimi olup olmadig1 henüz bilinmiyor Ondan bagka darbeciletin siyasal tutumlan da açik degildir, tutucu bir dügûnceyle mi, yoksa anayasac1-demokrat hir egilimle mi hükümete karç1 çikmiglardi? Ïkinci Hamiyyet adh bir grupbir darbe girigimi de 1865'lerde olugan Ìttifak-1 toplumu siyasal gruplaymalar geldi. Osmanh dönemine girmigti. tan siyasal dünyasmdaki ideolojilerin tubu 19. yüzyt1 Gerçi gruplagmalar, tarh veya tutarsiz bilegimi olan programlar etrafmda olugmaktaydilar; ancak siyasal modernleyme sürecine girildigi aç1kti. 1840'lurda Tanzimatçalinn yarattigi politikada ayum ve anlagmaya dayanan ortam yerini siyasal kutuplagmaya terk ediyordu. 1860'larm muhalifleri henüz laik ulusalci ideolojiye veya billurlagmig radikal görüglem sahip degiller. Kendilerini Genç Osmanhlar olarak adlandinyorlardi, ama Avrupa, ihtivermek mh isteyen bu gruplan 7eimparatorluga yeni bir hayat ve yar une Turc' diye adlandirdi. Jön Türklük özgün bir siyasal kimlikti. Köhneyen monargilere kargi ayaklanan, direnen bütün ülkelerin muhalifleri bu isimle amldt. Portekizli JönTürkler gibi.. Modern çagm toplumlan artik tarihi yagamayip, yaplyorlardi. Tanzimat aydnu da tutucu yöneticisinden muhalif yazarma kadar çagdag 'is-
'despotizm'
'istibdat'
*
Takvimi Vekdyi,No: 832, 1288-20Ramazan.
27
28
dünyada var olmak için degigmek ve olaylara yön vermek gerektigini anlamigti. Gelenegi korumak için onun bilincinde olmak gerekir. Varhgiiçin Osmanh aydun, gelenegini ve ortamuu farkh anm sürdürebilmek lay1;la da olsa degerlendirmeye ve eleptirmeye baglamigtl. Edebiyat zevyöntem ve ölkinden yönetime, Avrupa politikasindan modernlegmenin çüsüne kadar hirçok konu tartlyihyordu, hem de kahvehane sohbetiyle degil basm ve yayin aracihglyla... Osmanh Ïmparatorluguanayasal bir yönetime bu ortam içinde geçti. 1876 Arahg1'nda Kanun-u Esasi'yi bazi görüglerin tereine dig baskilarla degil, ülkenin gelecegi için iç geligmelerin baskisiyla ilan ettirmiglerdi. Büyük devletlerin bazilari Osmanh Devleti'nin anayasal bir monargi olmasma ilgisiz, bazilara da kargiydi. 19 Mart 1877de toplanan ilk Osmanh parlamentosu, etnik ve dinî yönden o çagm kozmopolit Avrupa imparatorluklarmm parlamentolarmda bile görülmeyen bir renklilige sahipti. Mebusan Meclisi'nin bu kozmopolit yapisi yüzünden megrutiyetin imparatorlugu yikima götürecegi, o günden bugüne çok tekrarlanan bir slogandir. Parlamento olsa da olmasa da sadece Hiristiyan Balkan uluslarimn degil, Arap, Türk ve da geligecegine kugku,yoktu. Zaten tarih, bagArnavut ulusalcihgrun langiçta Íslamci Osmanhci bir çerçevede konfederatif programlar öneren bu ulusçulari kaçimImaz bir biçimde bagimsizhk istemeye itmigtir. Avrupa'nm iktisadî, kultürel ve toplurasal yönden en gerikalm1; imparatorIugu anayasal monaryiye kendinden daha geligmigRusya Çarhgt'ndanönce geçiyordu. Bu siyasal siçramayi hazirlayan reformlarm ülkenin siyasal kültüründe de önemli bir geligmeyarattigim kabul etmek gerekir. Gùnümüz Türkiye'sinde bilinçle degerlendirilmesi gereken Osmanh mirasi budur.
Tanzimat Döneminde Tanassur ve Din Degigtirme Olaylart
Tanzimat Fermam'nm ilâm gayrimüslimlerin
hayatma Garp yazarla-
aksine önemli yenilikler getirdi. Bu geligmeler rmca ifade edildiginin apagidaki noktalarda özetlenebilir; a) Ruhanî örgütterin ve ruhanî reislerin devlet kargismdaki konumlarmda farkhlagmalar, Bu geligme RumOrtodoks Kilisesi'nin diger cemâatler kargismdaki üstün durumunu kaybetmesi ve nihayet hemen bütün Hiristiyan cemâatierde laik unsurlarm güçlenerek cemâatlerin yönetiminde ruhanî elitin eski nûfuzunun sarsilmastyla sonuçlandi, b) Osmanh Devleti'nin laik egitimi güçlendirerek bu egitime gayrimüslim gençIerin de girmesiyle kilise egitiminin gerilemesi,.c) Kilise ve gayrimüslim okullarmm sayismm artmasi, yani yeni kiliseler, okullar ve yetimhaneler inçâsma izin verilmesi, d) Özellikle vilâyet yönetiminde gayrimüslim temsilcilerin de vilâyet, liva meclislerinde istigare görevi ve vilâyet temyiz divanlarmda karar sahibi üyeler olarak idareye katilmasi. Bu sonuncu boyut 1877 Osmanh Meb'ûsân ve Âyanmeclislerinin dünyada görülmeyecek bir dil ve din halitasi halinde tegekkülünün de nedeni olmugtur. Dinî ve vicdanî serbesti, imparatorlukta o güne kadar gärülmeyen ve tarihçiligin de gözünden kaçan bir geligme daha ortaya çikardi; o vakte kadar dinini gizleyen ve geklen Müsfümanhgi kabul etmig bazi gizli Hiristiyan cemâatler asil dinierini açiklamakta bir beis görmediler, ilginçtir ki, Íslâmgeriatma göre bir tanassur sayilabilecek bu olaym, pek de äyle degerlendirilmedigi ve hattâ göz yumuldugu görüldü. Tanassur ve benzeri vakialar bazen cemaatler, bazen de Müs1ümanhgi kabul eden bir eski Hiristiyanm tekrar aslî m zhebine veya bagka bir kiliseye dönmesi gibi olaylarla su yüzüne çikti. Hattâ aslmda yasak olan, bir dinden bagka dine geçmeler görüldü. Bilindigi üzere Ïslâm devletinde ve klâsik Osmanh toplumunda bir gayrimûslimin sadece ihtida etmesi, yani Íslâmdinine geçmesi mümkündür. Gerçi klâsik dönemde Ermeni Gregoryenlerin Katolik olmasi veya Katoliklerin Gregoryen mezhebe geçigi gibi olaylar vardtr, ama o dönemde daha renkli ve radikal din degigtirmeler gärülmemekteydi. Íhtidakonusunda da uygulama ilginçtir. Islâmageçig sadece o ferdi baglar, ne usûl ne de fürugu, yani ebeveyni ve evlâtlan ve egi baglamaz. Hattâ Hiristi-
*
Tanzimat'm 150. Yrl Sempozyumu,Ankara 1994, s. 42-49.
eski dinlerini muhafaza ettigibile görülür. 1556/H. 963'e ait bir Mühîmme kaydmda (BOA, no:2 s. 991, hüküm 96) Dilvine beyi bir mektup gönderip; Kuronug nahiyesinde mütemekkin ve on yll önce vefat eden Mustafa'mn oglu Papastrati'nin Ïslâmagelip tunar rica ettigini ve kendisinin Mustafa tesmiye edilip tiverdigimiz bu örmar verildigi görülüyor. Klâsik Osmanh döneminden 1851 Arahk Meselâ, ylh çogaltilabilir. nek her dänemde ayma ait bir irâzevcesinden H1ristiyan Ali'nin muhtedi kazasmdaki dede Tatarpazan olan çocuklannm durumu hiç de Müslümanhk tarafru mutlak istilzam eden bir çõzümle ele almmlyor (BOA, Ï., Hariciye, no: 21 S 1268/16 Arahk 1851). Müslüman ve Huistiyanlar arasutdaki be gibi olaylan ele alip tahlil ediace, Tanzimat döneminin getirdigi degiqikliklerin pek yüogullarimo yan sipahilerden ihtida edenlerin
30
zeyde kalmadigim da gärürüz. Bu konulann bir lasmma bagka çahymalarda deginilmigti." Burada Tantimat döneminde görülen bazi toplu ve bireysel tanassur vakalan üzerinde duracagiz. Tanassur olaylari Tanzimat döneminin ilginç bir uygulama ve yeni anlaytyma konudur. Bu olaylarla birlikte gene makalenin digmda birakacagumz iki konuyu birlikte dügünmek gerekir Bunlar: L Osmank gayrimüslim cemâatlerinin kilise, okul ve hayir kurumlari kurmak alamada eskisinden çok daha büyük ölçüde müsaade almalaridir (maamafih, samldigmm aksine, bu konuda tam bir serbestî yoktu ve eski usulle izin almiyordu. 2. Nihayet devletin kurdugu laik egitim kurumlarmda saptanan kontenjanlarla (toptan üçte bir ve her cemâat için tahmin edilen nüfusa göre bir oranla) gayrimüslim gençIer okuyup Osmanh bürokrasisine girmiplerdir. Bu üç olay yahut geligmebir arada düçûnülecek olursa, Tanzimat asrmm muhtelif dinden tebaast için epitlik kaçimlve dinî hürriyet alamnda önemli bir agama olarak saptanmasi mazdir.
,
1857 ylhada Musul'da vukua gelen bir tanassur olays ve bunun Bâbâlî ve yerel yöneticiler tarafmdan çözümü bize çok ilginç geligmeleri göstermektedir. Hiç güphe yok ki, tanassur Ïslâmdevletinde ölümle cezalandmlacak bir suçtur Bu olayt ögrendigimiz sadâretin arz tezkiresi ve çikan irâdeye göre, "Musul ahâlîsinden anasi Hiristiyan iken, bundan otuz bey sene evvel kabul-1 Ïslâmiyyetedüb, bu kerre zevcesi ve erkek
*
'Tanzimat Döneminde Balkanlar'da Ulusal Kiliseler ve Rum-Ortodoks Kilisesí', Millí Kufûphane, Tanzimat'm 150. Yddönümä Sempozyumu, Ankara 1991, s. 82-88 ÎlimlerFakültesi, Tanzimat'm150. Yddönümü Uluskonulu tebligim ile ODTíÏ,1darf Jararas: Sempozyumu'nda, 'Tanzhnat ve Gayrimüslimlerin Ruhanî Reisleri' konulu tebliglerim.
evlâdt ile beraber tanassur eylemig olan pahis hakkmda mahallince ierasi tasmîm olunan muameleyi ve ba'd ezîn dahî bu misullu ahvâlde nasiI hareket olunmasi suâlini ve Musul'da mine'l-kadîm Katolik mezhebinden bulunan tebâ'ya talim-i âyîn eylemek üzere mine'I-kadîm âdet oldugu veçhiyle Papa tarafmdan kasid (nunciatur anlammda, fakat herhalde psikopos düzeyinde din görevlisi) nâmiyle orada bulunan papazm bu maddede medhali ve bu yolda mesaî-i mazarrasi meyhud ve mahsus olmastyla..." Anlayalacagi üzere eski dinine dönen biri söz konusudur. Hakkmda ahnan karar ise yerel ve tekil olmayip bir uygulamayi yansitmaktadir:1 "Bu misul1ülerin, Ìslâmiyetlerizamanmda ikamet ettikleri yerlerde bazi Íslâmamahsus mahaßât ve kurada veyahud Ïslâmve Hiristiyan muhtelit bulunan gehir ve köyIerde kalmalan mülkçe mahzur hakkmda dahi muhatarat1daî olacagi (dave mazârratz ve mürtediyyin vet edecegi) ve bu cihetle karar-2 megrûh dairesinde olarak bunlar hak-
larmda münâsib görünecek muamelenin icrasmda hiç mânî olamayacabu kabilden olarak, bundan evvelce Girit'te zuhûr edenler hakkinda yap21d2gi.gibi, gerek gahs-1 merkûmun ve gerek emsâlinin, ehâlisi yalruz H1ristiyandan ibaret bulunan ve eskiden sakin olduklan mahallere uzak olan yerlere zemîn-i münâsib ile gönderilmeleri ve bu muâmelenin tedâbir-i mülkiye iktizasmdan olacagnun irâeî ve ikfiza edenlere dahi ol vechiyle ifade olunmasi suretlerinin, mahalline cevaben ve bi'l-etraf yazilmastlazim gelecegi beyân olunub..." Anlayildigi üzere bu gibilerin canma ve mahna zarar gelmeden, hadise çikmayacak bir mahalle ahâlîsi Hiristiyan olan yerlere nakti daha önceden bireysel ve topluca tanassur olaylarmda Bâbiâlî'nin çok dikkat ettigibir husustu. Gerçekten de bu tarihlerde bu gibi vakalar hiç de nadir olmamahdir ve ülkede daha önceki asirlarda geklen ihtîda etmig görünen gizli Hiristiyan cemâatler hakikiinanç1armi aç1klamaya Ipglamigti ve bundan bagka, dinden dine dönmeler de görülmekteydi. Õrnegin,Íslâm devletinde ihtîda (Ïslâmagirme) digmda Mûsevîlikten Hiristiyanhga yahut Hiristiyanhktan Musevîlige geçig gibi din degigtirmeler de yasaktir. Fakat Tanzimat döneminde bu kaideye çok uyulmadigim ärneklerle görecegiz. 1859 ylh Nisan ay1baglarmda Sadâret'in Mâbeyn-i Hümâyûn'a sundugu arz tezkiresinde Üskübve Prizren havalisindeki bazi säzde Müslümanlann din-i as1îlerini ilân ettiklerinden söz ediliyordu:2 "Atûfellû efendihazretleri, Girit ve Trabzon tarallarmda oldugu gibi Üskübve Prizren havâlisinde dahi bazi kesân mine'l-kadîm batinm dinî-i Iseviyyeye salîk olduklan halde, zahiren zî Ïslâmdabulunub ara sira mezheb-i aslîlerini ilân eylemekde olduklan ve hâttâ bundan bey on sene evvel bunlardan birtalam familya ilân-1 Ísevîyye.iderek of vakt
y
give
1 BQA, 1.,MM, no: 357, 14 C 1274/30 Ocak 1858. 2 BOA, Î., Hariciye, no: 8922, 25 Q1275/28 Haziran 1859.
.
32
terk-i vatan itdürûlüb, Brusa'ya (Bursa) gönderilmig olduklan halde, yimisüllu, bu kere dahi Üskübve Priz ne vatan-l aslîlerine iâde kilmdiklari kimseler yine bu arzuda olduklan ihbar ve ren'de bu talamdan olan bazi denilmemek lazim usûlen gelecegi dahî ihtar olunub, bir gey halen ve ile zî Îslâmdatutmakdan olduklari cebr halde sahihen H1ristiyan bunlar denülüb de, mezheb-i aslîleriMüslîm bilâkis olmayub, bunÏara bir fâide ni ilân etdikleri suretde ehl-i Ïslâmdaniken tanassur etmig gibi göründükoldugundan, lerinden bunun sû-i te'sirati olmasiyle, asillan Hiristiyan kendi hallerine b1ralold1þ gösterilmek daha münasib olur ise de. deniahâlînin tepkisinin ne yor. Devamla, "Bunlarm durutnu ve Müslüman vilâyetteki Meclismezkùr ettirildigi ve olacaþnm Üskübvalisine tahkik mefkud hal-i Íslâmiyet i id are azâlarmm ifadesine gäre de bu makûlelerde Müsliettikleri ahâlî-i ve olub gimdiye degin bir iki defa tahvil-i mezheb aleyhinanlagild1þndan bunlar me tarafmdan bir gey denilmeyecegi dahi de bir gey vuku bulmayacaþna delâlet eder," denmekteydi. Bu tezkirede sözü geçen Girit ve Trabzon vilâyetlerindeki benzer vak'alar buralarda da gizli Hiristiyan cemâatlerin varhgmm bilindigi ve zimnen tamnd1þm igaret etmektedir. Aslmda bu vesikada, bu gibilerin bir defterinin düzenlenip merkeze gönderildiginden de söz edilmektedir. Tabiî bunun 19. asir partlan içinde haraç veya cízye gibi vergiter tatlu ve tahakkuku için yapilmadigi açiktir. Ancak idarenin bu cemâatler hakkmda Íslâmlardandaha farkh bit politika izledigi ve bilgi edinmeye önem verdigi anlagihyor. Meselâ, Girit'te bu gibi tanassur eden galuslarm miras davalar da farkh bir gekilGirit'tekibu gibi gizli Hiristiyanlar hakkmda seyyahde çözümlenmigtir.S lann raporlarma dayanan bilgiler enönemli kaynaktir. Su zümrenin etnik mengei de tartigilnugtir. Bunlarm adamn fethinden sonra mü1klerinikorumak isteyen, eski Venedikliler olduklan ve zahiren Müslúmanhg1 kabul ettiklerini ileri sürenler de olmuçtur.* Bu gibi topluluklann etnik ve dinî mengeini aragtirmamn güçlügü ortadadir. Trabzon vilâyeti dahilinde var olan bu gibi topluluklarm kahntilarma Hamginli denmekteydi.5 Pilolojik historik ciddî aragtirmalara konu olmayan bu küçük topluluklann dinî-etnik mengei hep tartigma konusu olmuytur. Gizli valtiz âdeti digmda etTanzimat döneminografik tetkikler de yeterli malumat verememektedir. olaylan belgelerinde de veya gizli Hirisiligkin tanassur nin bu konulara bugünün verilmemektedir. yerleri gibi adlan Eu käy tiyatthgm görüldügu "
3 BOA, Girit defterleri 1273, no. 137. 4 R. M. Dawkins, 'The Crypto-Christians of Turkey', Byzantion VIII/1933, fasc. 1, Bruxelles 1933, s. 252. 5 R. Benninghaus, 'Zur Herkunft und ldentitaet der Hemginli', Ethnic Groups in the Republicof Turkey, ed. P. A. Andrews, Wiesbaden 1989, Beihefte zum Tübinger Atlas de Vordeten Orients, s. 475-495;bkz. R. K Dawkins, a.g.m., s. 258'de Kromni denen grup hakkmda.
NWIIIMIEWSEfD-RIET
Pr:WM
...-..... .
.
mas.mmmmmm-......nn--.
yerel tarih aragtincilari ortaya çakarmaktadirlar. Arnavut tarihçi B. Graceni; Elbasan, Íçkodra,Draç civarmda bazi käylerde görünugte Islam fakat aslmda Ortodoks veya Katolik inançtaki köyleri tesbit etmig, bunlan Avusturya ve Rusya argivleri konsolosluk kayitlarmdan da çikanyor. Bu gibi Hiristiyanlarm vaftiz adlan yamnda köye gelen idarenin temsileilerine kaydettirdikleri ikinci isimleri var. Köylerde câmí yok sadece gizli kiliseleri varmig. Fakat kasabada ise hem câmi, hem kiliseleri varmi.ÿ.6 Gerek gu toplu tanassur örnekleri, gerekse tekil örneklerden de anlailacagi üzere Tanzimat döneminde Íslâmdançikig (irtidâ) olaymi negredilen belirli kararnameler veya dig devlet raporlan ile anlamak pek mümkün degi1dir. Olaylan zaman ve mekân itibariyle daha genig bir çevrede aragtirmah ve mutlaka Osmanh devlet aryivlerini taramahdir. Son zamanlarda bu alanda ç1kan Dr. G. Bozkurt'un bu konudaki tasvirlerinde göze çarpan noksanhk bizce budur. Su çahymada 25 Agustos 1843'te Müslüman olmugken pigmanhkla eski dinine dönen bir gencin idâmi uzerineÏngilteree1çisinin protestolan gibi, literatürde tekrarlanan olaylar zikredilmekte ve Osmanh Devleti'nin bu konuda taviz vermedigi (hilâfet ve kutsal kitabm hükümleri dolayistyla) ve Bäblâlî'nin bu isfaaliyetini engelleyerek faydah oldugu rannm Protestan misyonerlerin varihyor.7 Hemenbelirtelim ki, daha önce Katolik misyobir hükme gibi nerler, 19. as2rda da Protestanlar, birkaç vâkiaya ragmen kendilerine Musevî ve Müslümanlardan pek sahib-i ruh katilmayacagnu anlamiëlardir. Aslen faaliyetierini de daha çok Arap Huistiyanlar ve mezhep kavgalaniçindeki Ermeni topluluklan üzerinde yogunlagtirmigve losmen baganh olmuglardir Bu alanda Balkan Ortodokslan ve hele Rumlar üzerinde etkiliolamadiklan da açikttr. Gerçekte Tanzimat devrinde tanassur.olayIarma Osmanh Devleti göz yummaktaydt ve bu konuda diplomatik ve faidarî kademelerde tartigilagelen ölüm cezasuun pek uygulanmadigt, da resmen ilân edilip göze gösterilkat toleransm veya umursamazhgm medigi anlaç1hyor. Bir gayrimüslimin islâmdinine geçigi(ihtida) için de 19. yüzy11dabelirli kurallara uynlmaya baglandi. Çünkübu gibi olaylar gerçekten kilisenin müdahalesi ve bireyin eski dindaglart ve aile üyelerinin çikardig1 hadiseler ve bunlara bazen konsoloslarm kançoasiyla da neticeleniyordu. 10 Ekim 1851'de; Ali adh bir muhtedî kansun evvelce bogamig olup, çocuklann yansi analarmm dininde, yarm ise babanm dininde ve onunla birliktedir. Yunanistan konsolosu (Edirne'deki) çocuklann ikisini konsoloshanede ahkoymakta, diger ogul Arifin gikâyetiyle sorun ortaya 6 Bardhyl Graceni, 'Le Cryptochristianismedans la region du Shpat au Cours de la Derniere Periode Ottoman', Studia Albanica,XXVI/2, 1989 s. 9 102. 7 G. Bozkurt, Gayrimüslim Osmanh Vatandaçãannm HukNNÎܾTNMM (Î$39-lÛ14), TTK, Ankara 1989, 5.130-139.
33
34
çikmaktadir. Metropolit de ige kangmca, Edirne valisi duruma mudahale eder ve konsolosu uyarir8 Böyle tipik bir olay 1851 yilmda Sam'da Rum-Ortodoks iken ihtida eden bir kadmm kizi yüzünden çiktr. Kizm eski dininde kaldigi iddiasi Rus konsolosu, yerel yäneticiler ve Ïngiltere konsolosunun da kangmasiyla piddellenen olaylara sebep oldu. Bu nedenle 19. yüzyilda bir gayrimüslimin ihtida etmesi her geyden ðnce onun serbest irade beyamna ve regit olmasma dayanan belirli bir usulle mümkündü. Devlet ve yönetici by konuda son derece titizdi? Aslmda bir gayrimüslimin ihtida etmesinde takip edilecek usul göyleydi: Muhtedinin ægit olmasi, bir memurun ve papazm önünde irade beyanmda bulunmasi gerekiyordu. Sonralan Adliye ve Mezâhib Nezâreti'nin kurulmasiyla säzü geçen memur bu nezâreften geliyordu.10 C 1297/20 Mayis 1880 tarihli Tercüman-1Hakikat gazetesi Bursa'da evinden kaçan bir lazi yamnda Ístanbul'a getiren Sohte Mustafa'mn, kizi Müslüman yapmasi üzerine Rum patriginin gikâyet ettigi ve gikâyetin hakh bulundugunu bildiriyor.10 Muhtedîlerin bazen iktisadî yönden sikmtiya dügtükleri göz önüne ahndigmdan bunlara yardun ediliyordu. 16 Ca 1274/3 Ocak 1858 tarihli bir irâde evlâd ve yâliyle sefil kalan muhtedîye Emine Hatun'a, Mâliye hazinesinden Evkaf-1 Hümâyûn'a 1150 kurug nakliyle ev verilmesi kararlagti-
nlm19ti.11
Ïslâmdevletinde gayrimüslimlerinÍslâmmd1pmda bir bagka dine geç-
hoy kargilanmaz ve müsaade edilmez. Gerçi bu kurala mezhepler ÖrneginErmenilerin Katolik ve Gregorarasi geçigte pek uyulmanugtr. yen Ermeni kilisesi arasmdaki seyyaliyetleri böyleydi. 12 Ca 1268 /4 Mart 1852 tarihli bir haricîye arz tezkiresinde de belirtildigi üzere; Hiristiyan tebânm tebdil-i mezhep eylemelerinde Devlet-i Aliyyece bir beîs yogisede', bu gibi toplu mezhep degigtirmeler bazen Bursa valisinin mezkûr tarihteki rnüdahelesi gibi, Fransa viskonsolosunun tegvikiyle vukua gelmig ve Ermeni Patrikhanesi'nin müdahale ve protestosunu yaratrugsa, Bâbiâlî'nin duruma el koymasi gerekebiliyordu. Bu olay Bursa Gölpazan kazast Türkmen karyesindeki Ermenilerin Fransa'mn tegvikiyle Katolisizme döndürülmesi üzerine patlak vermigti ve Bâbiâli hulefâdan Enis Efendi'yi tahkikat için göreviendirmlyti.12 1830'larda Elliott'un gezi notlarmdan anlayildig1üzere imparatorlukta Dogu Avrupa'dan gelen ve Protestanhga geçenbir haham (calman adh) gibi nadir vakalarm yanmda,13 Suriye-Lübnan mmtikasmda Protesmesi
'vakia
8 BOA, Ï, Hariclye, no: 4028, 21 S 1268/16 Arahk 851. 9 BOA, I, Hariciye, 28 B 1267/29 Mayis 1851 tarihli tutanak. 10 BOA, Yddiz Argivi, Hususi 164/91, 10 C 1297/20 Mayas 1880. 11. BOA, Ï., DahiliyE, no: 26024, 16 Ca 1274/2 Ocak 1858. 12 BOA, 1.,Hariciye, no: 4133, 12 Ca 1268/15 Mart 1852. 13 C. B. Elliott, Travels in the ThreeGreat Empires of Austria, Russia and Tùrkey, London 1838, c R, s. 227, 230, 24L
tan olan bir Marûnî, hatta bir Dürzîye bile rastlannuptir. Yezîdîler gibi bazi dinî gruplar konusunda Osmanh yönetiminin Tanzimat'tan sonra çeligik bir tutumu da vardu 6 Ekim 1853/3 Muharrum 1270 tarihli bir irâde; Muy sancagmda kâin Yezîdî taîfesinden olup, mukaddema bazi müteallikatiyia ihtWa etmig olan Ahmed Efendi'ye âtiyye-i seniyye itasmdan söz ediyor.14 Tanzimat siralarmda bölgede Bedirhan Bey'in Yezidîlere kargi uyguladigt baskici fanatik harekât Bâbiâli'yi rahatsiz etmektedir. Dönem bu grubun potektorasmi yüklenmig gibidir.15Ama belirtboyu Ìngiltere gibi bazi tigimiz Hiristiyanlarm digmda Musevî, Müslüman, Dürzî gibi gruplar arasmda din degigtirme olaylarma sikça rastlanmadigt bilinmektedir. Mezhep degigtirmek Tanzimat'tan sonra gayrimüslimler için daha da serbest olmug, gruplar arasi çatigma ve hadiseler çthmadikça, dogrusu Osmanh yönetimi bu gibi olaylarla megguI de olmamigtir. Kugkusuz gayrimüslimlere getirilen bazi egit statü haklari ve hatta tagra idâæsinin düzenlenmesinden sonra, onlarm memleket meclislerinde üyelik yoluyla idareye iytiraklerini saglayan yeni uygulama; mutaassib Müslumanlar tarafmdan ilkönce kabul edilmig degildi. Daha dogrusu sadece Müslümanlar degil, gayrimüslimlerin bazilan bile digerlerine karµ eski imtiyaz1armi kaybetmekten dogan bir hognutsuzluk içine girdiler. Du dönemlerde kanµk evliliklere bile bazen koca bir cemântin nasil olaylar çikararak müdahale ettigi bilinmektedir. Ïlk anda memleket meclislerinde gayrimüslim üyelere karp öbür Müs1üman üyelerin tahkîrâne tavir taknup muhalefet ettikleri; Rum patriginin gikâyetlerinden anlÄg1hyor16 Bâblâlî bu gibi geligmeleri änlemeçahgiyordu. Buna hürriyet ve egitlik prensipleri de karphk getirilen ye bazen gereginden daha genig yorumlandi. Prof. Ìnalctk'mverdigiörnekteki gibi: Konya Çamardi kazasi Megeli karyesi köylüleri cizye-i ger'iyyenin artik kaldirildigru ve ädemeyeceklerini bildirerek ayaklandilar.17 Tanzimat'm getirmek istedigi kurumlar çok yerde kepki doguniu, yanh; anlapldi. Haleb'de Hiristiyan cemâatler ile Müslümanlar arasmdaki münâferet eskisinden daha çok artti ve 1853 ylh sonbahan bundan mütevellid hadiselerle.geçti ve hükümeti çok ugragttrd1.18
•
14 15 16 17 18
Dürziler konusunda Osmanh yänetiminin tutumu IIginçtir Müslüman ulemâsi bu grubu kendilerinden sayma egiliminde degildir. Fakat idarenin nezdinde bu grup gayrimüslimlere has bir statüde ele almmaz. Bununla birlikte devletle olan iligkilerinde de Miislümanlardan farkh bir muamele ve bakipa maruzdurlar. BOA, Í, MV, no: 11312,3 M. 1270/6 Ekim 1853. JohnGuest, The Yezidis, London, New York 1987, s. 92 vd. BOA;1, MV., no: 226, 9 Za 1256/14 Ocak 1841 tarihli arz tezkiresi;1. Ortayh, Tanzimat'san Sonra MahalIf idarefer,Ankara 1974, s. 25. H. Ínalczk,Tanzimat'm Uygulanmasi ve Sasyal Tepkileri', Belleten, c. XXVIII, sayi l12, Ankara 1964, s. 681. BOA, I., Dahillye, no: 17756, 9 M 1270/9 Ekim 1853.
¯
3
36 ¯
1850 ylh Temmuz bagmda Trablusgam'da bir Hiristiyan cenazesi eskiden oldugu gibi katir s1rtmda degil, komgularm omzunda taçanyor diortasmda hücumuna ugradi. Gaye bazi mutaassib Müslümanlarm çargi kaçanlar sonra yakalandiklarmda riptir ki, hadiseyi çikanp zabtiyeden verdilderi ifadede, bu vakte kadar neredeydiniz sorusuna; etraftaki Hicevabmi verdiler.19 ristiyan manastirlarmda kegigkihšmda saldandildan daha derin samIdigmdan Tanzimat däneminin etkileri imparatorlukta degigtirmeler din artlyordu, görütaassubunyamada olmuytur. Taassub lüyordu. Hepsinden önemlisi birçok inanca salik cemâatlerin içinde, dini âmme hayatmdan ç1karmaya baglayan laikleger zümreler doguyordu. Bu sonuncular için Tanzimat dönemi, ottak bir Osinanhhk boyutunun ortaya çiktigi devirdi ve onlarm tesiri tüm Ortadogu'nun modern tarihinde herkesten daha genig boyutludur.
19 BOA, i., MV., no: 5184, 23 S 1266/6 Ocak 1850.
Tanzimat
Devri Bastm
ÛzerineNotlar'
Tanzimat dönemi, siyasal ve kültürel tarihimizde âdeta bir tek kudoguçu ve geligmesiyle tammlansa yeridir, bu da kitap ve özellikle süreli yayinlardir. 18. yüzyilda Türk matbaasi baçanh smav verememig, bas1Ian kitap miktan baghk ve basla adedi olarak pek dügük derecede kalmig, matbaa okuyanlarm hayatma girememigtir. O kadar ki, 18. yüzyilda en çok bagvurulan vakanüvîs tarihleri ve bazi edebî eser ve divânlann, guarâ tezkirelerinin bile yazma koPyalar halinde dolagimda oldugu malûmdur. Su eserlerin änemlileri de, gene 19. yüzyllda basilmistir Nedenleri ikidir. Evvelâ, hurûfat farkhhgi nedeniyle baslo ve dizgi teknikleri uyarlanamamig, ama asil önemlisi, kitap okuma ahgkanhgl yerleptirilememigtir.Su alanda dinî nedenIerin veya despot idarenin rolü ise aslmda gene tartigilmaya deger. Çùnküokuma ahykanhg1 ve talebi olsa, birtakim eserlerin o devirde Venedik ve Viyana gibi Sarkdillerinde matbaalarm igledigi yerlerde, basihp getirilip satilmasi pekâlâ mümkün olurdu. rumun
18. yüzy11daKur'an ve önemli dinî metinler (perh ve tefsir ve En'âm cüzleri) baskt digi b1rakilmig ve bu konudaki yasak 19. yüzyilda da deMushaf-1 Serifierin vam etmigtir. 1853-54'lü yillarda bile men'ine' dâir yasaknâmeler çikiyordu.1 Ancak matbaa yasagibu konuda artik devam etmemig olmah ki, sonraki dönemde basma nüshalara rastlamyor. 'matbu'
18. yüzyilm en önemli olayi gazete ve sûreli yaymlarm hayatumza girmesidir, demigtik. Gazete Osmanh toplumuna Resmî Gazete olarak girdi. Bu 13 ve 19 yüzyil reformlarmda or tak bir özelliktir. Büyük Petro da Vedemosti adh resmî gazete ile basim Rusya'ya sokmugtu. Bu çagmresmî gazeteleri bugünkü gibi sadece kanun, emirnâme ve resmî tebligleri yayunlamakla kalmaz; iç ve dig haberlere de en genig ve gü* Cahit Talas'a Armagan, Mülkiyeliler Birligi Yayuu,, Ankara 1990, s. 397-404. 1 BOA, 1, Dahiliye, no: 16207, 25 M 1269/8 Kasim 1852. "Maîbaa-i Âmiredenbasahb satilan Mushaf-1prifler oldugu duynlmug, bu saygisizhém änlenmesi...." için ç1kar11anirade. BOA, 4, Yildiz Argivi Hususi, 527/H, I C 1323/3 Agustos 1905 tarihli irade; 'Mushaf-1 griflerin tab'Irun Matbaa-i Osmaniyye'nin taht-i inbisannda muhafaza edihnesini' ve diger matbaalara yasak edilmesini emreder.
»
38
dümlü anlamda yer verirlerdi. Hattâ, Takoîm-i Vekayfhabellerle de yetinmez, polemik mahiyetindeki yazilar (özellikleMisir Vâlisi Mehmed Ali Paga'ya karyi) ve bazi ilim ve fen konularmda makaleler de yay1mlardi. Abartilmig tagra haberlerine de yer verilirdi. Bu gazetenin meselâ; T1rnova'da iki yeniçerinin dirildigi ve vampirlik yaptiklan gibi, yeniçerilere karyi nefreti canh tutmaya yarayacak dedikodulara da sütunlannda yer verdigini, zikredebiliriz.2 Gazete, Osmanh uluslannm hepsi için tarih, cografya, edebiyat ve hattâ iktisat, içtimaiyyat gibi disiplinierde de popüler bir öþetmen oltnuptur Làvûn-i VAôpfa ilk sydamda iktisat üzerine, Malthus kurarm üzerine makalelerin yer aldigma bir yazida deginmigtik.3 Azmhk gazetelerinde de bu konuda ägretici makalelere önem verildigini görecegiz. Osmanhlar okumaya kitapla degil, gazete ve dergi ile baglamiglardir. Matbaaysgayrimüslim cemâatier Türklerden evvel kullanmakla beraber, yaymlar dinî olarak kaldigmdan gazete onlar arasmda da ayni iglevi görmügtür. Nihayet 1860'h y111arda, özel gazetelerin negri yarunda, Midhat Paga'run girigimleriyle vilâyet1erde de gazete ç1kanlmig; bunlar o günkü mahalIî sorunlar ve kültür hayatim etkiledilderi gibi, bugün de tarihçilik için en önemli belgeleri içeren koleksiyonlar olmak niteligine erigmiglerdir. Kugkusuz Takvîm-i VeMyîözgün sade bir Türkçe ile haypta girmig ve buna dikkat.edilmigti. Aym geyiBulgarlann, Ermenilerin, Rumlarm basm organlan için söylemek de mümkündür. Nihayet yabancilann kapitülasyon haklanndan yararlanarak gazetecilik yapmasi ve gazete çikarmastyla önemli bir kurum daha ortaya çiknuptir; hükümetin sansür ve para ile gazeteci ve gazete satin alarak istedigini yazdirmas1... Eu ig, son asir devlet örgütünün degigmeyen bir megguliyeti olarak da kalmigtr Tanzimat bürokratlan, çok önceden kontrollü ve sansürlü bir basm ve yabanc1gazetecileri,abone yazilma veya bagiglaelde etme metodunu geligtirdiler.Telgrafm yayildig1bir dünyada, 18. yüzyil Rusya'smda oldugu gibi, resmî gazetenin yabanci basmi yaniltacak haberler vermesi yeterli degildi. Istenen ve istenmeyen veya saptinhm; haberler kisa zamanda Avrupa basmma yerel muhabirler aracihgtylaulagryordu. Ülkeninher yermde, tüccar, gazeteci ve konsoloslar vardi. Üstelik, o dönemin Avrupa gazetelerinde Konstantinopl rnahreçli haberler, bugünkünün aksine, her gazetede, her gün sütunsütun verilirdi. ÇünkûOsmanh imparatorlugu büyük devletlerden biriydi ve dünyanm ilginç bir bölgesinde idi. esasli biçimde faaliyete geçen ilk matOsmanh Ímparatorlugu'nda baa, yani Türkçe basun yapan kurum,Msir, Kahire yakinlarmda Bulak kasabasmda 1822'de kurulmuytur. Durada Mehmed Ali Papa, Arabca
2 TV, 19 Ra 1249/7 Agustos Í. Ortayh, 'Osmanhlarda
3
1833 nüshast.
ÍlkTelif ÏktisâtElyazmast',
Yayd, Ekim 1983, saya l, s. 37
eserler yanmda Türkçelerinin de basilmasuu saglanugtir. Nitekim, 18. olan Vastf Tarihi'nin iki cilt halmde burada asrm vakayinâmelerinden basilmig olmasi buna bir örnektir. Aynca Rafat el-Tahtavî'nin Fransa Seyâhatnamesi, 1834'te Arabca ve 1839'da da Türkçe olarak gene burada basilmigtíf Gazete ise, Osmanh Türkiyesi'nde hayata Izmir'de girdi. 1824'te Le Smyrnden, sonra Spectateur Oriental, le Courrier de Smyrne ve nihayet Journal de Smyrne bu gazetelerdir? Nihayet Misu'da Mehmed Ali Paya imparatorlugun ilk Resmî Gazete'si diyebilecegimiz Vakâ-i Misriyye'yi 1828'de Misn'da yayma çikardi. Kugkusuz, bu gazete Ïstanbul'un irâdesi digmda ve ona karg1 polemik için yayma baçIamigtir. Mehmed Ali Paga'nm bunun gibi bir valiliginde çikartda Girit yaymt tigi Vakâ-i Giridiyye'dir (1831'de).Valtá-i Mrsriyye, Arabca-Türkçe, ikincisi ise Rumça--Tûrkçeçikiyordu? Takofm-i Velaîyî belki bu yüzden çabukça çikartildi. Ashnda Osmanh idaresinin bilinen ilk vilâyet gazetesi Midhat Paga'nm Tuna valfligi s1rasmda çIkarttig: Tuna-Duna imig gärünüyor. Ancak endan çok önce muhtar bir idaresi olan Sisam adasmda (Sisam emâreti) bir vilâyet gazetesi çikartilnug olmasi kuvvetle muhtemeldir. Sisam emâretinde 'Rumiyu'l- ibare bir gazete ç1kanlmasi' için 26 Qubat1852'de bir irâde çikar1Imigt17 Eu gazetenin nüshalanm bulamadik. Gayri-Türk imparatorluk tebaasi için özel gazetelerin çikardmasi da plânlannug gibi görünüyor. Böyle bir güdümlü gazetenin Arablar için ç1kar11masi gerekli gärülmüg olmah.ki, Ceride-i Havadis'in sahibi ÇörçilEfendi'ye, gazetesinin Arabcaya çevirilerek basilmast için ruhsat itâsi, emredilmigti.6 Çokdaha erken bir tarihte 1840'ta hükümet Brmenice bir gazete çikarmak tegebbüsündeydi.9 Nihayet 29 B 1268/ 19 Mayis 1852 tarihinde Sahhak Ebro ve Krikon Beyler Ermenice bir gazete çikarmak için izin ald11ar.10 Sahhak Ebro Bey, Tercüme Odasi memurlarmdandi ve Takvîm-i Vekâyfnin Fansizcasmi çIkarmakla görevliydi. Kendisine bu görevinden dolayi maag baglandigi bir yil öncesi hir Meclis-i Vâlâ kararindan anlagiliyor.11 Sahhak Ebro, Tanzimat dänemi Osmanh-Ermeni aydmlarmm önde gelen isimlerindendi; tarih, iktisat gibi dallarda öncü sayilacak derleme ve tercüme yazdart vardir. Ge4 Ercüment Kuran, 'Basmacihšm Osmanh Toplumuna Tesirleri', Türk Kütüphanecifer Dernegi 250. Yd Toplant2sz BildiriTeri,Ankara 1979, s.17. 5 Orhan KologIu, 'Le PremierJournalOfficiel en Français a Ístanbulet ses Repercussions en Europe', Basumamq Bildin (tarihsiz). 6 Orhan Kologlu, The Problem of the Turkish and Arabic Languages and the Role of Miaqai Misriyye', Basumamy Bildiri (tarihsiz). 7 BOA, f., MV., no: 9105, 11 L 1268/28 Temmuz 1852. 8 BOA, Í., MV., no: 15183, 12 C 1272/17 Qubat1856. 9 BOA, Dahiliye, no: 1113,21 Q1256/18 Ekim 1840. 10 BOA, l., MV., no: 8257, 29 B 1268/19 Mayis 1852. 11 BOA, Ï MV., no: 6647, 16 C1267/18 Nisan IB5L
39
bu y111ardaFransa tebaasmdan Kapol (?)isimlibiri, Ermenice bir gazete negri için ruhsat almigt1.12 Nitekim aym yll içinde (1267H/185051) bu zat ile Uncu Halil Aga'ya litografya destgâlu ve kitab tab'1için
ne
40
müsaade
ve ruhsat
verilmigtir.13
Aynen Rusya Bilimler Akademisi ve Paris'teki Bibliotheque Nationale örneginde oldugu gibi derleme amaciyla, 'Bâb-1 Seraskerî'deki Tercüme Odasi'nda tanzim olunan kütübhaneye, basilmig ve bas11acak kütüb ve resailden bilâsemen (parasiz) birer nüsha itâ olunmast için' bir irâde çikmigt1. Su derleme ve koleksiyonun alabeti ve ne ölçüde gerçekleytirildigi ve kalmtilan hakkmda bilgi sahibi degiliz." Gene bu yll içinde (yani 1850-51) kütüphanelerde mevcut kitaplarm telefden vikayesi (gözetilmesi) ve yed-i âhere (diger ellere) geçmemesi zumunda bir rabitâçaktt.15 i hasene (güzel saglam sisteme) konulmasma dair bir irâde de kuhakkmda 1267/1850-51 ylh bu Matbaa ve kitap ylh gibi gärünen yapilmahdir. aragtirma tüphaneciler tarafmdan genigbir tarihî
Aym ytllarda Türk basm tarihinin bizce ilginç olaylarmdan birine Reâyâ-y1 Devlet-i A1îyye'den Izmirli Evangelos (Tedaha rasthyoruz. maçâ-i Dünya romamnm yazari Evangelinos Missalidis) ziraat, ticaret aldi (bu derginin 9. save fenne dâir bir revue (deyimbudur) için izin Türkçe basilan, yani harfleriyle Yunan argivde Böylece mevcuttur). yisi girmi.ÿKaramanlica dedigimiz yaza çegidiyle de bir süreliyaymhayata 16 Kendisine politikaya ve saltanat-i seniyyeye dair hiçbir gey tahrir tir etmemesi gartiyla izin verilmigti. Burada henüz kanunlagmayan sansürün bir pratik usulüne çahit oluyoruz. Missalidis'e Izmifdeki Rum tâifesi kocabagisi Yunaki kefil gösterilmtytir (1 Nisan 1850/18 Ca 1266). Osmanh uluslan uyamp çaglarmda gazeteyi daha çok egitimleri için kullanmiglardir Gazete ön plânda haber orgam degildi. ÌlkBulgar gazetesi olan Lyuboslovye ki Ïzmifde,Konstantin Fotinov tarafmdan 1842'de-negre baglanuptir, bunun tipik bir örnegidir. Ízmitde dogan, Bulgar basmima bu öncüsü, negrine qu ifade ile baglamigtt: "Bir halk dilini iyi bihnek için gramerini, geçvatauru tammak için cografyasuu, bilmelidir. Bulgarlar da bunlari bilmelidir."17 tammak için tarihi migini Biranüddet sonra Ìstanbul,Bulgar basmmm merkezi oldu. Tsarigradski
12 BOA, I; MV., no: 6461, 1267 H. 13 BOA, Î., MV., no: 6021, gurre-i. Ra 1267/3.gubat 1851. 14 BQA, Ï., Dahiliyeno: 13873, 1267 H. 15 BOA, I., MV., no: 6228, 2 R1267/4 Subat1851. 16 BOA, f.,MV., no: 5578, Ca 1266/1 Nisan 1850. Navkai 17 Georgi Boqukov, Istoriya na Balgarskata fornalistika, 36.
Ízk.Sophia
1976, s.
Ïstanbul'da Balkapaiuham'nda.çikanhyordu.2
Bundan bagka Tsankov'un ilk nüshasi 28 Mart 1859 tarihini tayiyan Bulgarija adh gazetesi, Fener Patrikhanesi'ne karç2 baþmsiz Bulgar kilisesi kurma hareketinin kavgasuu veren änemli bir organdi. Bulgar basim bir ara yabanci himaye de buldu. Ìstanbul'da Britanyah Hanley'in çikarttigi Levant Times, Petko Sandov'u redaktörlüge alarak, Bulgarta bir nüsha da çikarmaya bagladi, ÏztoçnoVreme baghkh gazete için Britanya Sefiri Elliot, Babiâli'nin bütün isteksizligine ragmen müsaadeyi ald1þm Londra'ya Lord Derby'ye, 10 Eylül 1874 tarihli raporundä bildiriyor.19 Yabanci devletlerin himayesi Tanzimat'm sansürcü tedbirlerini oldukça etkisiz kihyor gibidir. Avrupa tebaahlarm çikardig1Levant Herald gibi bir gazetedeki siyasal haberler bu dokunulmazhga bir örnektir. Elçilik himayesi ve kapitülasyou rejimi bu dokunulmazhga yardun etmekteydi. Ïsmi geçen gazetenin 16 Nisan 1867 tarihli nüshasmda Paris'ten Mustafa Fâzil Paga'nin yolladigi 28 Mart tarihli mektup Young Turkey bagligiyla yayimlanmaktadir; "In seeking to base the Ottoman liberty which would establish equality and Empire upon constitutional and Christians.. gibi bir ifadeyi içerdiMusulmans harmony betweeri halde...20 Oysa Bâbiâlî bundan bir yif änce Mustafa Fâzil Papa ve Pagi ris'teki arkadaylaruu, yani Genç Osmanhlan, Takvîm-i Vekâyrde yayimlananbir tebligle (20N 1268/6 Subat1866), "Rezil, iftiract, fesat cemiyeti üyeleri," diye aforoz etmigti bile? Bu durtunda yabanci basmm Bâbiâlî politikasma zarar vermesini önlemenin tek yolu içteki gazeteleabone bedeli ve parayla elde etmekri ve dg basmm da muhabirlerini ti ve Tanzimat bürokratlari erkenden bu usulü benimsediler. Vestnik,
Ístanbul'daDragan
'
Tanzimat döneminde sansür daha çok bir gazete veya sümli yaym orgamma än izinle kurulmasi biçiminde uygulanmaktadir. Ornegin usul-i ticarete dâir bir gazete için DersaEduard Blaque Bey'in mahalde âdet'teki bir gazete tab'ina mezuniyet verilmesi' gibi bir irârastlamr.22 Digandan deye gelen kitaplar da sansür konusu olmaktadir. Örnegin:'Dersaâdet'e gelmig olan bazi kitaplarm toplattir11masi ve badezin (bundan sonra) gelir ise gümrük tarafmdan inen olunmasma daBu gibi sadâret tezkirelerine rastlanix' bagka bir tedbir almmighr? 'yalmz
18 A.g.e., s. 61-63; Vy. N. Nacov, Tsarigrad kato Kulturen Zenter za Bulgarite do 1877 g. C. BAN, Sophta 1925, s. 1-208. 19 PRO-FO (78),no: 3197, Elliot to Lord Derby'. 20 Levent Herald, 12 Aþstos 1867. 1866 nüshasi. 21 TV, 20 N 1268/6 Qubat 22 BOA, J.,Hariciye, no: 955, 2 S 1259/5 Mart 1843. 23 BOA, 1, Dahitiye, no: 21689, 17 S 1272/29 Ekim 1855, 23 BOA, Í., Dahiliye, no: 21689, 17 S 1272/29 Ekim 1855.
41
42
maktadm Gerçekte IL Abdülhamid devrine kadar sansürün ciddî bir örgüt olarak kurumlagmadigi görülüyor. Ancak bu durum, Tanzimat bürokrasisinin demokrat görügünden ileri gelmemektedir. Yaym hayahileri gelen bir nm geligmedönerlinde, henüz sorunlann artmamasmdan gevgek politika olarak anlagilmahdir. Onsansür, yani (censuæpréalable) Tanzintat dönemi boyunca görülmeyen veya mevziî kalan bir uygulamadir Ama II. Abdülhamid yänetimi, 1876 Kam2n-:Esâsfsinin istismara açak hükmünü (matbuatkanun dâiresinde serbesttir) kötüye kullanarak sansur yänetmeligi ve örgütüyle bu igi bagardi. Hamidiyye sansürünun trajikomikboyutlari üzerinde hepimiz az çok bilgi sahibiyiz. Sansür sansürdür. Imparatoruna ve imparatorluga sadik ve o kurumun degerlerini benimseyip benimseten Avusturyah yazar Franz Grillparzefin oyunlarmdan birinin niçin sansürün htymma ugrad2gma, Habsburg hanedammn en tutueu üyeleribile paymig ve sansür komiserine nedenini sorduklarmda, cevap, "Mutlaka sakmcah bir yönü vardir," olmug. Sansürün taraftarian, sadece yöneticiler arasmda degildi. Otokratik yönetimlerin taraftarlan dünyanm neresinde olursa olsun, aralarmda bir gizli bag vardir. 19. yüzylhn monargiler dünyasmda, ÇarhkRusyasi sansürüne yeterince iltifat etmeyig nedenini bir türlü anlayamadigirmz bir otorite merakhsi, Fransa'nm ünlü hukukçularmdan Gabriel du Four, Osmanh sansur nizâmnâmesine hayranhgim ifade ederek, Fransa'da da uygulanmasmiöneriyordu; hem de propaganda için yazilabilecek kirahk bir risâlede degil, düpedüz ünlü idare hukuku kitabmda. Montesquieu, despotik rejimi; pour l'Orient Dogu için iyi' olarak degerlendirir.Anlagtlan Dogu'nun bazi orijinal icatlarmi pour l'Occident Batl için lyi' olarak degerlendirenler de vardi. Nitekim, 19. yüzyilm ünlü Fransiz idate hukukçusu A. Batbie'de censure préalable almalarma ragmen, Fransa (öncedenkontrolü) Fransiz mevzûatindan için geri fakat Rusya ve Osmanh Ïmparatorlugu için progress, ileri bir mevzuat olarak niteler.¾ 1865/1281 tarihli 'Matbûat Nizâmnâmesi'ne kadar sansür resmen adi konmayan kurumlaçamarug pragmatik bir uygulama halinde görünüyor. Bir yönüyle, dönem içinde dogan Türk basim, bilhassa özel gazeteler, sonraki devirlerle kargilagtmlamayacak kadar özgür davranabilmig, yazabilmi¢er, hoya gitmeyen kalemler ise (hemen hepsi devlatynemuru idi) memurlara uygulanan tipten cezalarla susturulma yoluna gidilmigti. Tercüman-i Ahvâl maarif ve iktisadî politikaya iligkin konularda direktif verip tenkitlerde bulunurken, Tasvir-i Efkâr daha da ileri giderek, iç politika konulan yanmda dig politika konusunda da hükûmeti tenkit ederdi. Osmanh hükümeti özerk prenslik Sirbistan'daki basmm yazd1klarma da müdahale edenli. 21 1267/21 HaziQ 'bon
-
'bon
-
24 A. Batbie, Traité Droit PuMic et Administratif, Paris 1885, 2. ed. 2. 187.
ran 1851'de Belgrad muhafiz1Mehmed
Vâsif Papa (o sirada Belgrad kaSirb Prensligi gazetelerinde Bosna Eyâletihakkmda eracîf (pislik)ve muâriz geyler yazildigim teblig etmig ve Bâbiâlî 1854 Arahgi'ndaß bu gibi negriyata prenslik nezdinde baski
lesi Osmanh egemenligindeydi)
uygulayarak
müdahale
etmigti.
1865 Matbuat Nizâmnâmesi (Düstûr, 1. tertib, 2. cild), Osmanli tebaasmdan birinin, gazete çakarmak için Maarif Nezâreti'ne; ecrebi tebaahlarm ise Hariciye Nezâreti'ne, vilâyetlerde de valiliklere mürataat edeceklerini âmirdir. Bu gibi kimselerm yagmm 30'un üstünde olmasi ve mahkûmiyetleri bulunmamasi gerekmekteydi. Önsansürünhenüz buluumadigi, teslimisonra nüshalarm idareye muntazaman nin' emredilmesinden anlagthyor. Teslim edilen nüshalardaki içerikten dolay1 takibat ve yarguama söz konusuysa, bu mes'ul müdürlere yöneliktir. Padigaha diger yabanci devlet hükümdar ve reislerine, vüzerä ve süferâya hakaret yollu ve aleyhte negriyat yasakti; 6 Q1281/4 Ocak 1865 tarihli bu nizâmnâmenin 34. maddesi bunu belirtmektedir. Maamafih eenebî hükümdarlar için, basimn hakaretinden masuniyet 19. Nitekim, 17 Ekim 1896 nüsyüzyilda genel bir nezaket tygulamasiydi. hasmda Sultan IL Abdillhamid'i, 'Bir Devlet Sömürücüsu Nasil Yaqiyox' baghgiyla eleptiren, Der Arme Konrad adh Alman sosyalist gazetesini, bagbakan prens Hohenlohe toplattirmigti.26 Kitap basum için bir tarafmdan önce Maârif Neönsansur vardi. MúsveddelerinOsmanlilar zâreti'ne, eenebiler tarafmdan ise Hariciye Nezâreti'ne teslimi gerekieyâletlerde valiliklere verilecek ve yordu. Aym gekilde müsveddeler izin öyle ahnacakti. Dig kaynakh kitaplarin ise sansürden sonra satilabildigi anlaçIhyor. Maamafih daha önce sözünü ettigimiz Fransa tebaah Kapol (7)çikartmak istedigi Ermenice gazeteyi kable't-tab' Hariclye Nezâreti'ne gösterecekti. Bu nygulamamn dönem içinde yaygmhgi güphelidir. Matbuat Nizâmnâmesi'nden önce yerlegen uygulama guydu: Bir Osmanh gazeté çikarmak için müracaat ettiginde; ve devlet aleyhinde yazmayacagnu' taahhüd eder ve kefil gösterirdi. Evangelinos Missalidis'in 1 Nisan 1850 tarihli müracaatmda bu usulün uygulandigim gördük. Gene 2 Temmuz 1862'de Hariciye Nezâreti'ne müracaat eden Bulgar milletinin Dersaâdet'teki vekili, Hristo Topcipligte'nin (muhtemelen Topçileççov) kefaleti ve Kyros Petro'nun idaresindeki bir gazete için, aym usulle izin veriliyor. Yani saltanat ve Devlet-i Âliyye'ninmenâfiine mugayir geyler yazmamak... Bu gazeteye posta ücretinden muafiyet de tamnnugti.27 'negrden
'saltanat
25 BOA, I., Mariciye, no: 5325, 28 RA 1270/29 Aral1k 1854.
26
Ï. Ortayh,
Osmanu Ïmparatortugu'nda Alman Nüfutu, Kaynak yay. Ístanbul1983,
s. 53. AAA Türkei (159)Bd. 4-5. 27 BOA, Í., Hariciye, no: 11050, 15 B 1279/6 Ocak 1863. -
43 ¯
44
Fakat matbaa kurulmast (litografyadestgâht) ve izni için çak önceden gemkli mekanizma tesbit edilmigti. Meclis-i Tanzîmat'm kaleme aldigi dokuz maddelik bir nizâmnâme 12 Ca 1273/7 Qubat1857 tarihli bir padigah irâdesiyle yürürlüge girdi. Buna göre; 1) Zabtiye tahkikah ve Meclis-i Maarifin müzâkere ve karan gereklidir. 2) Vilayetlerde valilikler bu fahkikat ve karan verdikten sonra merkeze, sadrazamhga arz edecek 3) Kitap Dersaädet'te dogrudan Meclis-i Maarife gönderik vilâyetlerde ise valiler tarafmdan gözden geçirilip mülk ve millete mazarrati olmadigi anlaçaldiktan sonra sadârete arz edilir. 4) Ecnebî tebaahlar için Hariciye Nezâreti ruhsati parttir. 5) Ecnebî matbaaet kitab1önce Hariciye Nezâreti'ne yollayacaktir. 6) Ecnebi devletlerden gazete çtkarmak isteyenler için de aym iglem uygulamr. 7) Mülk ve devlete muzir negriyata zaten devlet el koyar ve toplatir 8) Müellife kayd-i hayat partlyla imtiyaz verilmesi durumunu açiklar. 9. madde vali ve zabtiyenin görevini düzenler. Kontrol bu esas içinde devam etmigtir. Fakat sansurün elinin uzanamayacagi dig basm; Osmanh politikasi, devleti ve yöneticileri hakkmda ne yazacakt1? Ïyigeyler yazmasi, tenkitlerin agir olmainasi için Tanzimat bürokratlan aynen bugünkü yönetim gibi çok hassasiyet gösterirdi. Tenkitler bazen hakh, bazen de amaçh olabilirdi. Onun için dig basmm elde edilmesi ve Avrupa kamuçahqihyordu. Tabiî kabarik abone beoyunun bu yolla etkilenmesine bazen atiyye delleri ve hattâ Osmanh ülkesindeki eenebî muhabirlerin olumsuz ile bazen de düpedüz ahnmast ile... Bu yolla satn takdir ve propagandamn önlenmesi veya bazspeylerin yumugatilarak veya savunularak gazete sütunlarma geçmesi için çahg11nugtir.28 Dogrudan Avnipa gazetelerini veya onlarm Osmanh bagkentindeki muhabirlerini satm alarak, yönetim lehinde yazdirmak, bizde Sultan II. Abdülhamid'e äzgü bir politika olarak bilinir. Kugkusuz onun döneminde bu iglem pek sik tekrarlannug ve kötüye kullamlnuptir. Galiba Avrupa gazetelerini satur almak bahanesiyle ödenen paralarm bir kismi da Avrupa bagkentlerindeki bazi temsileiler ve hafiyelerin cebine dönüyor; bazi açakgöz Avrupah gazeteciler, naylon gazetelerle bu igten kazanlyorlardi. Ama bu gelenegin bayim Tanzimat dönemi yöneticilerinde görüyoruz. Tagkentte ve Ïzmir Selânik gibi merkezlerde yabanct dilde çikan gazetelerin sahiplerine ara sira nigân ve hediye vermek gibi masumâne görünüglü ödüllendirmeler digmda, gazete ve gazeteciler satm ahmyordu. 1846 y1h Nisan ayi baglarmda sadrazamm bir yazisi üzerine çikan bir irâde (padigah onayi) ile; Frankfurt gazetesinden belli miktarda satm almarak desteklenmesiiçin 23.155 Osmanh kurugu aynlmasi em28 BOA, i., MV, no: 16095, 12 C 1273/7
Qubat1857.
rediliyordu. Güya Frankfurt gazetesi her yerde okunan yaygm bir gazete imig, devletin çikarma baz1 yazi ve haberler bastmhp, her y1I böyle bir ödeme yapuageldiginden; bu ige devam olunmasi, aksi takdirde gazete sahibinin kizip aleyhte bir díl kullanmaya ve propaganda yapmaya baglayacagi belirtiliyordu.29 Frankfurt gazetesi müdürü Schülein'e yapilan yilhk ödemenin, kambiyo degigikligi yüzünden artirilmasi cihetine de gidilmigti.30Ayni yazida devamla; "Ïstanbul'daçikan Konstantine jurnalininmuharriri Mösyö dä San'a(muhtemelenChamps) da ara sira hediye ve para verilmesi gerektigi, gerçi bu adamm güvenifirbiri olmayip, Devlet-i Aliyye lehinde yazdigi gibi, diger Avrupa gazetelerine aleyhde dedikodular ve habërler de verdigi, ama ne çare ki, tadef edilse daha da muzir iglere kalkigacagi" hatirlatihyor? BâInamen adamdan önce, sözde satm aldiklari Baray isimli bir bagka dobu biâlî landmemm hipmma ugrarugmig. Bu korkulan örnek dolayisiyla, garlaTanzimat devri bürokrattanlarm beslenmesine devam edilmekteydi. Iarma pek gülecek halimiz yok; kitle iletigiminin son derece geligip yaygmlagtigi günümüzde bile, böylesine buz ustüneyazi yazdirtma tisayisi pinden propaganda faaliyetini hararette tavsiye edenlerimizin
hiç de az degiL
29 BOA, Ï.,MV, no: 1551, 26 Ra 1262/24 Mart 1846. 30 BOA, 1.,MV, no: 8227. 31 Aym kaynsk, aym belge. 28 BOA, i., MV, no:16095,
12 C 1273/7
Subat1857.
4s ¯
46
hk Osmanl: Parlamentosu ve Osmanlz Milletlerinin Temsili'
--
19. yüzyil Avrupa'da parlamentolar çagidir. Yüzyilm ilk yarismda, Avrupa ülkelerinde imtiyazh simflarm digmda genig y1gmlar parlamentóyu olugturma hakkmdan yoksundu. Siyasal katilma sorunu, yüzyilm
son çeyæginde genel oyun kabulü ile yeni boyutlara ulagtigi gibi, olugan parlamentolarm yapismda da snufsal (çokulusluimparatorluklarda da etnik) bir görünüm agir basmaya baglad1. Yüzyilm ilk yansmda, parlamentolar yükselen burjuvazi ile, eski feodal smif sözcülerinin çatigma alam idi. Yüzyilm son çeyregi ise, agirhšmi dayurmaya baglayan diger simflann da bu çatrymaya katildigma gahit oluyordu. Ancak, çokuluslu imparatorluklarm siyasal platformu olan parlamentolara yeni, cevval bir saMillivaççi zümre girdi. Bu zümœ, ezilen etnik grtiplarm temsilcileriydi. yetçi burjuvazi, haklar ve temsil yetenekleri kisith da olsa, siyaset arenagözlendigi tek arena sma ç1ktmÿtt. XIX yüzytlda bu tûr mücadelenin Avusturya-Macaristan monargisi idi. Ancak, çok geçmeden Tuna monargisi bu problemle kargilaçan tek çokuluslu imparatorluk olmaktan çikti. Hiç umulmayan bir anayasal monargi daha ortaya çikrupti, Osmanh Imparatorlugu... 19 Mart 1877de Osmanh bagkentinde, ülkenin dört yamndan gelen rengârenk bir heyet toplamyordu. Arabistan vilâyetlerinden gelen çegitli din ve mezhepteki temsilcilerin yanmda, Anadolu ve Rumeli'den gelen Türk, Rum, Bulgar ve Arnavut temsileiler, ilk Osmanh parlamentoMeçrûtiyet rejimi, içeride oldugu kadar, diganda sunu olugturuyordu. da pagkmhk ve sorular yaratnugtL Nasil oluyordu da, aydmlanma devrinden beri Avrupa siyasal dügününde despotik yänetimin modeli sayilan bir toplum, anayasal rejime geçiyordu? Ustelik bu parlamentonun kompozisyonuna göz attigimizda, Tuna monargisinin parlamentosunda 1405'ten sonraki ve ÇarhkRusyast 'Dume'larmda bile görülmeyen iIginç bir äzellik daha vard1. O da imparatorlugun hâkim unsuru olan Müslümanlann yanmda, gayrimüslim unsurlarm, hele etnik oranlama yapihrsa gayri-Türk unsurlann hayli yüksek bir oranda temsil edilmesiydi. Bu durum ilginçti. ÇünküAvusturya-Macaristan monargisinde Çek,Harvat, Sloven, Slovak, Polonez, Ruten gibi unsurlarm temsili, oran bakimmdan *
Armagan Kanûn-: Esâsinin 100.Y±,
AÜSBF,Ankara
1978, 5.169-182.
haksizhk derecesinde dügüktü. Macar milletvekilleri ise, çifte monarg2kurulmasma kadar aym haksizhga maruzdular. Rusya'da ise, 1905'ten sonra kurulan 'Duma'da gayri-Rus milletlerin, düpük oranda temsiliözel bir statü ile saglanmigtL Ilk Osmanh parlamentosunun bu konudaki istisnaî durumunun nedenlerini aç1klamak, sadece birtaktm dig siyasal baskilari ortaya koymakla mümkün degildir. Nedenleri, Osmanh imparatorluk geleneginde de aramak geækiyor. Osmanh Imparatorlugu bir Akdeniz imparatorlugudur. Ona tarihin üçüncü ve son Roma Ïmparatorlugu demek pek olmaz. 'Roma Ímparatorlugu', Eskidünya'nm çok budunlu (kavim) geleneksel imparatorluklan için kullamlacak bir deyimdir. Bu imparatorluklarda, devlet ve toplum hayatmda kabul edilmek ve yänetime katilrnak, etnik kökenden çok devletin ideolojisini benimsemek ve onun kogullanBu Bizans ve Osmanhlarda oldugu gina uyum saglamakla mümkündür. bi, Tesmî dinin veya Antik Roma'daki gibiimparatorun kipiligini tanrisallagttran kültünin üyesi olmaktir. Bu uyum, Bizans'ta Ortodoks kilisesine mensubiyet ve ontm baç1olan imparatora sadakat, Osmanhlarda ise dini Ïslâm'amensup olmak ve hükümdara sadakat diye belirlenebilir Bu statü etrafmda toplanan herkes, ister Dagistan ve Gürcistan'm uzak köpe1erinden, isterse Bosna ve Mora'dan gelsin, kigi olarak yöneticilige aday ve grup olarak da millet-i hâkimiyye'ye mensuptur. Gerçi 19. yüzyilda bu geleneksel kahbin kmlmaya baglandigi, bir yerde uluslagma sürecinin ve ulusalcihk akumnm bagladigt görûlüyor. Bununla beraber, eski düzen elan devam ediyordu. Diger yandan, dig devletlerin gayrimüslim cemâatler lehine zaman zaman yaptiklart müdahaleler, imparatorlugun klâsik dönemdeki kozmopolit bürokrasisinin daha renkli bir görünüm ve yapiya ulagmasiyla neticelendi. XIX. yüzyilda ne Avusturya, ne de Rusya'da hâkim ufusun (yâmbirincisinde Almanca konuçan Katolik Avusturyah'mn, ikincisinde ise Ortodoks Rus'un) digmda herhangi bir dinî etnik gruptan sefir, nazir, devlet adarm görülemezdi. 19. yüzyilm Osmanh Ímparatorlugu'nda ise Hiristiyan nazirlar, sefirler, valiJer ve hattâ milletlerarasi konferans ve barig antlagmalarma gönderilen gayrimüslim murahhaslara rastlamyor. Ílk parlamentonun yapismda da bu kozmopolitizme rastlamak, o nedenle istinai bir durum degildir. Ïlk mecliste dokuzu âyan azasi ve otuz yedisi meb'ûsân azasi olmak üzere, toplam kirk alti gayrimüslim meb'ûs vardi. Bu ilginç görünümü sadece büyük devletlerin baskilarma degil, bürokrasinin geleneksel kozmopolit yapisma da dayanarak açiklamak gerekiyor. Klâsik devirden beri Osmanh eyâlet idaresinde yerei gmplarm temsili gelenegi, merkezî hükümet adma yürütmeyi elde bulunduran valilerin bagvurup, yararlandigi bir usuldü. Vergi tahsili, zarurî iglerin yaptinin
47
yanÎiç~
*
Makalenin arkasmda,
ayanve
meb'ûsån azasuun listesi verilmigti.
48
rilmasi, reayanm temsileilerinden meydana gelen kurullarm yardum ile saglamrd1. Megveret kuralma dayanan bu temsil görevi; ruhanî reisler, Hiristiyan reaya adma kocabagilar ve memleket egrafrun temsilcileri (âyanlar) tarahndan yerine getirillyordu. Vergi tevzi ve tahsili, sefer amn-
da gereken iglerin yerine getirilmesi gibi konularda yöneticilere yardun sosyal fonksigayesini tagiyan megveret usulü, bugüne kadar literatürde, nitelendirilmigtir. yonlan göz önüne almmadan, Islâmî bir kurum olarak Oysa bu, geleneksel devletin güçsüzlügünü telâfi etmek için, vergi toplamaktan kamu hizmetlerinin görülmesine kadar, her alanda bölge ileri ge-
lenlerinin yardimina bagvurmasi demektir. (Aym sistem, ortaçagm baglarmda Avrupa'da da görülüyor. Almanya'da Rat, Rusya'da Veçedenen bu kurullar, baglangaçta bir devamhhk ve hûkmi pahsiyet sahibi degilken, zamanla gehirlerin güçlenmesive sosyal yapidaki degigmelerle ilâve haklar elde etmi§ ve devamhhk kazannuglardtr.) Türkiye'de bu tür kurumlarm devamlihk kazanmasi ve hükmî çahsiyete sahip olmalan, Tanzimat'tan reformlarla mümkün olmuqtur. Resmen sonra eyâlet idaresinde yapilan olarak Avrupa'dan beg asir sonra gerçekleyen bu sümç, daha önce de facto Balkanlar'da, bazi Akdeniz adalannda losmen gerçeklegmekteidi. Örnegin K1bns adasmda, Hiristiyan reayanm temsilcilerinden kurulan ve demogerenitos denen bu heyet; zamaala ada ahâlisinin örgütlenmesinde ve bagimiilkenin her yesiz hareket etmesinde önemli bir etmen olmugtu. Esasen yüzyil sonXVIII. rinde bu-tür kurullar ve onlarmönde gelen temsileileri, erkini yürütme ile larmdan itibaren; merkezin güçsüzlügunden istifade Balkanlar'da kurabilmielerdir. ele geçirip, devamh bir megveret gelenegi bu kurullar, özellikle 19. yuzyilda Mazzini'nin fikirlerinden esinlenerek örgütlenen ve çabgan 'Diaspora Revolutionnaire'ler haline geldiler ve Balkan bagimsizhgmda önemli rol oynadilar. Tarihsel ve toplumsal temelini de göz önüne aldigimizda, Osmanli sahip olparlamentosunun snufsal bir nitelikten çok, etnik bir renklilige edici äzelligidir. belirgin parlamenfolara ayirt ve göre onun masi, çagdaÿ BununIa beraber, bu durum önemli bir etnik çatigmaya ve ulusal talepler fleri sürülmesine neden olmam19tir. Parlamento, dig örgütler ve kitle hareketleriyle organik baglar içinde degildi. (Zaten bunlar ya yoktu, ya da.pek cihzdi.) Tartigmalar ve elegtiriler zaman zaman cihz kahyordu ve ülkesel sorunlardan çok yerel sorun ve istekleri yansitiyorlardi. Gerçi bu durum, özellikle kalabahk nüfuslu ve dig ticarete açàan vilâyetIerin aydin nitelikteki meb'ûslari tarafmdan ülkenin gerçekleri kavrandikça deele almmaya baglanunggiemeyeyüz tutmug, sorunlar ülkesel düzeyde müslim mecliste ve gayrimüslim meb'ûslat arasmtir. Zaten ilk megrutî egilimleri edenler de görülüyor. Ama getemsil da, burjuva güçleri veya çikarlar ve etnik düzeydesmifsal örgütlü parlamentosu ne de Osmanh mücadele açismdan, o çagm çok verilen için ki isteklerin gerçeklegmesi görülen atmosfere sahip degildi. budunlu imparatorluldarinda
Ílk Osmanh parlamentosunun etnik görünümünde hükmedilen millet oranmm, Avusturya parlamentosu ve ÇarhkRusyast 'Duma'sma gäre, daha yüksek olmasma karyihk, etnik çatigmalar henüz aym belirginlikte degildi. Milliyetçilik 19. yüzylhn bagmdan beri Osmanli Ïmparatorlugu'nun gayrimüslim ve gayri-Türk vilâyetlerine sizmaya baglamigtLT. Buna karphk, Tanzimatçilarm reform girigimlerinin odak noktasi Osmanhhgi, yâni imparatorlugun gelenekselkozmopolit yapismi ve ideolojisini restore etmekti. Bütün burlara ragmen, bürokrasideki modernlegme, egitimde ve kültürel alandaki modernlegme ile paralei gittigin
Mihalaki ve Vasilaki efendilerle, Yanya Meb'ûsu ATtalepleri ileri süærken, Anadolu ve Rumeli'nin MüslüEfendi bu Kantarci giri man meb'nslan ile Mezopotamya ve Anadolu'nun H1ristiyan meb'ûslan bu taleplere karpt çikuugti. Bkz. Meclis-i MeVusan Zalnt Ceridesi, Hakla Tank Us, 7 Nisan 1877 oturumu, s. 84-85. 2 Bkz. Meclis-i MeVusan Zalut Ceridesi, s. 313; Í. Ortayh, Tanzimat'tan Sonra Mahallí Ídareler,Ankara 1974, s. 191. Bu konudaki ilginç bir belge, azmhklarm Megrûtiyet ve Tanzimat dönemlerinde Türkçe ögrenmeye istek duydugunu ve Türkçenin imparatarlugun kaçuulmaz resird dili olarak zorunlu biçimde ögrenilmesinin anlagildigim gösterlyor. Bu vesika Beyoglu Bidayet Mahkemesi üyesi Konstantinidi Bey tarafmdan kaleme ahRum milleti efraduun Türknan bir arz tezkiresidir: "Teba-yi Devlet-i Âliyyeden Türkçe tedris olunmayan Rum memâlik-i gähanede maksadlyla ögrenmeleri çe mekteblerinde Maârif Nezâret-i Celilesi'nin intihabiyle maaglar2 cemiyyet tarafmdan ibka edilerek muallimler nasbi ve fikara çocuklanna meccanen Türkçe kitablar ve her tarafta ders-i umûmî kügadiyle bunlar içün muktezi olan kitab ve Rumlara teshil-i talimi yolunda telif oluresaili... eylemek ve Lisan-10smaninin usulüne tevfikan mükâfaat virmek vs..." BOA, Í., nacak kitablara müsabakat MM., no: 2128. "Beyoglu Bidayet Mahkemesi üyesi Konstantinidi Bey tarafmdan kaleme ahnan, Rum milletine Osmanh lisam talimine mahsus bir cemiyyet-i ilmiyye teykiline ruhsat itås1 hakkmdaki tezkire."
1
ÖzellikleSelânik meb'ûslan
49
50
birlik yoktu. Rumell'nin sözü geçen Huistiyan meb'ûslarmm yukanda bahsettigimiz taleplerine, Anadolu'nun Muslim meb'ûslan ile birlikte Mezopotamya vilâyetlerinin Hiristiyan meb'ûslan da karµ çikauplardi. Bûtün bunlara ragmen, ilk Meclis-i Meb'ûsên't, azmhk milletlerin gerçek talep ve egilimlerinin temsil edilebilecegi bir mahal olarak görmek pek yanhytar. Esasen buraya gelen tabiî millet temsilcileri,hükümetin itimâdmi kazannug kimselerdi. Du kimseler, genel bir oyla degil, geldikleri vilâyetin valisinin seçimiyle, âdeta tayin edilerek bu göreve gelmiç1erdi? Ïlk anayasanuzm ilâmndan sonra, ne bir 'ÍntihabKanunu' ç1kanlabilmig, ne de seçimler için geœkli hazirhk yapilabilmigti. Du durumda livâ ve vilâyet idare meclislerindeki seçimli üyeler arasmdan meb'ûs seçmek tygun görülmügtür. Esasta bu üyelerin (livâve vilâyet idare meclisi ùyesi) bir seçilmig üye olmaktan çok vali ve mutasarnflar tarafmdan adeta tayin edilen kimseler oldugu, hem ilgili nizâmnâmeden hem de uygulamadan biliniyor. Simdiise, valiler bunlann arasmda en çok megrebine uygun ve güvenilir kimselere meb'ûsluk sifatuu âdeta tevcih ediyordu. Bu nederde gelen gayrimüslim meb'ûslann da, daha änce vilâyetlenie idare meclisi üyeligini merkezî hükümetin güvenini kazanacak gekilde yapanlardan oldugu anlagülyor. Nitekim verecegimiz ömekler de bunu göstermektedir. Elimizdeki, 12 C 1291/27 Temmuz 18'74 tarihli Dahiliye Nezâreti'ne yazilan bir arz tezkiresinde; 'Manastir vilâyeti Meclis-i Ídareazasmdan Avram Efendi'nin gayreti dolayisiyla kendisine rütbe-i sâlise teveihi' isteniyor. Bu Avram Efendi Meclis-i Meb'ûsân'da Manastir-Selânik'i temsil ediyordu.5 Gene elimizdeki Curre-i C 1291 tarihli/16 Temmuz 1874 bir vilâyet arz tezkiresi, 'Suriye vilâyeti, Meclis-i Ìdareazasmdan Nikola Nakkap Efendi'nin Arazî Kanûnnâmesi'ni Arabca'ya çevirdigi ve gayretli hizmetinden dolayi, halihazirdaki sâlise rütbesinin riitbe-i saniyeye çikarilmasim' istlyor.6 Gäze giren bu meclis azasi, ilk mecliste bilindigi gibi, Suriye meb'ûsu olarak bulunmuytur.
Bununla beraber qu noktayi önemle belirtmek gerekir· Osmanh Meclis-i Meb'ûsâtu'ndaki gayrimüslim meb'ûs kalabahg1mnnedeni salt dig baskdar olmadigi gibi, valilerin toleransh seçiminden ibaret de degildi. Tanzimat'tan beri imparaturluk bir laiklegme ve geleneksel kozmopolitizmin kurumsallagmasi süreci içine girmigti. 1840'lardan beri vilâyetlerde, liyâ ve kazalarda tegkil edilen idare meclislerinde, belediye meclisle-
3 Engelhard, Türkiyeve Tanzimat,çev. Ali Regat, Kanaat Kitabevi, istanbul1328, s. 354 355. 4 Í. Ortayh, Tanzimat'tan Sonra.Mahallî Ìdareler, 82, s. 5 BOA, Í. Dahiliye1291, 48003 no'lu arz tezkiresi ve 1295/1878 Sâlnâme-iDevlet-iAliyye-i Osmaniyye,Meclis-i Meb'usan azasi bölümù. 6 BOA, Ï., Dahiliye 1291, iro: 47923,C 1291 Temmut 1874 tarihli vilayet tezkiresi.
rinde,
ziraat komisyonu, Menâfi-i Umûmiyye Sandig1 gibi kurumlarda gayrimüslim üyelerin de bulunmasma dikkat ediliyordu. Bu meclisler bir beynelmilel pûra, hattâ kimisi tarihte egi görülmemig, ruhban pûralan halinde toplamyorlard17 Ticarî davalar, yetî hâkimlerin önünde degil, müslim ve gayrimüslim üyelerden kurulan karma mahkemelerde görü-
lüyordu? Gene, ilk derece mahkemesi olan getî mahkeme ve gayrimüsJimlerin ruhanî mahkeme kararlan aym biçimde karma olarak kurulan Temyiz Divam'na getiriliyordu. Ceza davalari, ger'î veya ruhanî mahkemelerde degil, nizamî mahkemelerde görülüyordu. Bu imparatorluR, bir 'Globus Ottomanorum' idi ve bu imparatorlugun ilk parlamentosunun da böylesine bir kozmopolit kurumlar silsilesi içinden çikan ve o nitelikIeri tagiyan bir organ olmast dogaldi. Nitekim ilk Osmanh parlamentosu bu kozmopolit birligin, gerçekte pek de var olmayan (dahadogrusu yok olmaya baglayan) özlenir bir örnegini vermigti. Etnik çatigma nedeni olacak konulardan müzakereIer eenasmda özellikle kaçuuhyordu. Meclis, Rusya ile savag bagladigmda Osmanh vatanseverliginin örnegi sayilacal nutuklara salme olmugtur. Bu nutuklann bazilari samimiyetten uzak olsa bile, hiçbir üyenin çegitli milliyetçi dernek ve hareketlerle organik bagi oldugu bugüne kadar açikça ve kesinlikle ortaya konamamiettr. Bunun tersine, sadakat örnekleri çoktur. Gerçi Osmanh parlamentosu, 'Osmanhlar dünyast'nm yikihymi gösteren bazi örneklere de sahne olmugtu. Buna ragmen, uyanan Balkan milliyetçiligini burada görmek mümkün degildir. Hele böyle bir vehme dayanarak II. Abdülhamid'in meclisi dagitmasi, bu ortam içinde anlagilacak bir olay degildi. Parlamentonun milliyetçiligi körüklemesi gibi bir durum, ancak 1866'dan sonraki Avusturya-Macaristan Ìmparatorlugu için söz konusudur. II. Abdülhamid'in meclisi dagitma gerekçesini Osmanh Meclis-i Meb'ûsâru'nm içindeki durumdan degil, Avusturya-Macaristan parlamentarizmine bakarak ortaya koydugu dügünülebilir. Çünku, ilk Osmanh Meclis-i Meb'ûsâm azmhklarm en genig gekilde temsil edildigi, fakat milliyetçilik sonmunun da en az görüÌdügü bir parlamento idi.
7 1875 ylhnda Diyarbalar Vilayet ÌdareMeclisi böyle lenkli bir yapida idL Meclis tarihte egi görülmemig bir ruhban gûrasi halinde idi. ÍkiMüslim ve gayrimüslim seçilmig üye digmda; Rum metropolidi, Ermeni Protestan episkoposu, G11danimetropolidi, Ermeni Gregoryan murahhas vekili, Ermeni Katolik murahhas vekili, Süryanî murahhas vekili, Süryant Katolik murahhas vekili ve mûfti bulunuyordu, bkz. Sâlname-i Vilayet-i Diyarbalar, sene 1292 Meclis-i Ídare-iVilayat Bölümä.
8
Ömeþn: BOA, Î. Dahiliye 1291, no: 48005. Eu belgede, Manas Efendi'nin Kalei Sultaniye Ticaret Mahkemesi misligine tayini arz ediliyor.
si
-
187Tde Gayrimüslim Meclis-i 52
Âyan"
Rütbesi
Musurus Faça (Londra sefiri) Mihran Bey Lagofet Bey" Marko Papa (Mekteb-i Tibbiye mâzari) Kostaki Efendi Yorgaki Efendi Daviçon Efendi Serviçon Efendi Kastro Efen
Fiilen daþtilmayan
ÂyanAzas?
(L dereceden Mecidiyye) Bâlå (2. dereceden Mecidiyye) Bâlâ Ferik Evveli Vezir
-
-
Ferik Evveli
Ûlâsânisi Ûlâsânisi Û1âsânisi Bagkâtip
bu meclise 1296/1879'da Sertabib-i Hazret-i
Seh-
riyari Mavroyani Efendi ile Konstantin Efendi de tayin edilmigtir (Sâlnâme-i Devlet-iAliyye-iOsmaniyye sene, 1296, s.43.) Böylece gayrimüssayilan lim âyan azasmm on bire ç1kmigttr (Toplam üye sayis136'dir) 1878'de Dagitilan Meclis-i Meb'ûsân'da
Bulunan Gayri Müslim
Üyeler
Istanbul(Kazazyan
Agob Efendi, Sofuzâde Aleksan Efendi), Edirne (Kostaki Peridi Efendi, Toros Efendi, Revin Efendi, Zahari Efendi, Mihalaki Bey), Îçkodra (Angeli Efendi, Filip Aga Rosto [Yahut Resho]), Ankara (Malkon Efendi), Bagdat (Menahim Efendi), Bosna (Salamon Efendi, Marugik Bözo Efendi, Pero Efendi), Cezdir-i Bahr-i Sefid (Vasil Efendi), Akdeniz adalari (Zafiraki Efendi, Haci Vasilaki, Yorgalidi Efendi), Haleb (Karaca (Manok] Efendi), Hüdavendigâr (Pavlidi Efendi, Sahak [Yavrumyan] Efendi), Diyarbakir (Osib [Kazazyan] Efendi), Seldnik (Vasilaki Efendi, Avram Efendi, Istefan Yani Efendi, Mihalaki Efendi), Suriye (Nikola Nakkap Efendi, Nufel Efendi), Trabzon(Ohannes Efendi), Tuna (Petraki [Slatovl Efendi, Dimitraki [Teodorov] Efendi), Kosova (Apostol Aga, Andon Age, Sutiraki Aga, Mihre [Danuç] Aga), Konya (Simonaki [Degirmencizâde] Efendi), Yanya (Nikola [Çanaka veya Cenruh] Efendi]), Argiri [Kantarc1] Efendi, ÍHurito] Mihail Efendi, Daviçon Efendi). *
* ""
BJkonu,R. Devereux, The First Constitutional Period, JohnsHopkins Press. Baltimore 1963, adh eserde münakayah bir durum gösteriyor. Daha farkh ve eksik, bazen yeni isimli liste var. Ancak bu ilk oturum, üyelerini hâvî bir listedir. Biz 1295 (1878)senesi Sâlnâme-i Devlet-i Aliyyei Osmaniyye'yi esas aldik. Sâlnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, 1295, s. 100-10L Lagofet, daha dogrusu Logothetolup, orta Yunancada defterdar, muhasebeci anlanuna gelir, Patrikhane muhasebecisi olan L Bey'in unvam yanhghkla hep onun ismi olarak kaydedilmig ve 'Logofet, Lagofet' olmugtur. Asil ismini ögrenemedim.
Not: Meclis-iMeb'ûsân'daki meb'ûs sayisi muhtelif kaynaklarda 115, 116 ve Devereux, a.g.e.'de 119 olarak geçiyor (bkz. The first Ottoman Constitutional Period). Gene gayrimüslim meb'ûs say2si da benim taraf1mdan 40 olarak saptandig1halde, burakam da 47'ye kadar çikmaktadir. Her halükârda oran üçte birin çok üstündedir.
BOA,
Ï., Dahiltye,
Vesika: I no: 48003, 12 C 1291/27Temmuz
1874 tarihli,
ÀtufellüEfendim Hazretleri, Manasttr vilâyeti Meclis-i idaresi azasmdan Avram ve sandik emini Yusuf efendiler asdakadan (sâdiklardan)olub, umûr-i memûrelerini hass-i ifaya bezl-i mesäi eylediklericihelle mûmâîleyhumsdan Avram Efendi'nin rütbesinin sâliseye terfî'i ve Yusuf Efendi'nin dahi uhdesine müceddeden rütbe-i räbîe tevcîhi ifâdesine dâir devletlû kaymakam paça hatretlerinin tezkiresi leffen arz ve takdtm kihnmig olmagla olbâbda emr u fermân-1hümâyûn-1cenâb-1cihânbänî her ne veçhile müteallik ve gerefsudûr buyrulur ise mantûk-1 mürdfi erzån idilecegi beyäniyle tezkire-i senâvexî terkîm kihndi efendim. Fi l2 C sene 291/27 Temmuz 1874. Derkenar (Mâbeyn-i Hümâyûn'un) Marûz-u çâker-i kemineleridir ki resîde-i dest-i ta'zîm olan igbu tezkîre-i sâmiye-i âsâfâneleriyle zikrolunan tezkire-i manzûr-i äli-i hazzet-i pâdigâlu buyrulmuy ve ber mûcib-i istïzân mûmâileyhümâdan Avram Efendinin rütbesinin sâliseye terfî'i ve Yusuf Efendinin dahi uhdesine müceddeden rütbe-i rabi'e teveihi müteallik ve gerefsudûr buyurulan emr-i irâde-i seniyye-i hazret-i pâdiçâhi mantûk-1 münîfinden olarak, mezkûr tezkire-i seniyye savb-i sâmi-i sadâret penâhîlerine iade lalmmig olmagla olbâbda emru ferman hazret-i veliyu'l-emrindir. Fi 13C. sene 291 (28 Temmuz 1874)
Vesika: II Sadâretin Arz tezkiresi (Nikola Nakkaç Efendi'nin terfî'i hakkmda) BOA, Ì.,Dâhïliyye, no: 47923, Guro-i C 1291/16 Temmuz 1874 tarihli ^Atufetlü Efendim Hazretleri, Suriye vilâyeti Mec11s-i idaresi azasmdan Nikola Nakkay Elendi'nin lisan-i arabîye nakl ve terceme itdigi, arazî kanûnnâmesiyle ana müteferri pâir fikarât-i nizamiyeyi hâvi telîf eyledigi mecelle ve manzumeden dolayi rütbe-i hâliyesi olan sâlisenin muksfâten saniyeye terfi'i hakkmda vilayet-i mezkûre valisi devletlû paça hazretlerinin vürûd iden tahrîrat11effenarz ve takdhn olunmuy ve bu makule âsâr-i nâfizenin terceme ve tahrîrine sarf-i mesaî ve ihtimam idenIerin tegvik ve taltifi emsali ve pân-1 maârif rúpân-1 äli iktizâsmdan bulunmuy olmag-
53
la iltimâs-1 marûz'un isâ'fi emrinde irâde-i mekârim-i mutâde-i cenab-1gehingahî her ne veçhile müteallik ve gerefsünûh buyurulursa mantûk-i celili infaz olakihnda efendim Fi Gurre-i C sene 291. cagi beyâniyle tezkiwi senâveri terkâm Derkenar (Mâbeyn-i Hümâyùn'dan) '
54
i I
IL Abdillhamid Döneminde Anayasal Rejim Sorunu'
23 Arahk 1876'da Osmanh Ímparatorlugu artik anayasal bir monargi oldu ve 1922'de saltanat kaldmlana kadar, ömrünün son 46 ylhm bu rejimle tamamladi. Kasacasi o çagda halk ve aydmlar tarafmdan terimiyle amlmasma ve anayasal kurum ve prensiplerin ihlâline ragmen, Hamidiyye dönemi için de anayasal monargi veya dönemi' terimini kullanmak gerekmektedir. Bu durum, her geyden önce Kanûn-1 Esâsi'nin lafziyla ve bazi temel kurumlarlyla yürürlükte olmasmdan; nihayet imparatorluk cografyasi içinde otonom bölgelerde ve bazi cemâatlerin yönetiminde parlamenter rejimin süregitmesiyle yakmdan ilgilidir. Nihayet, Hamidiyye döneminde yönetilenlerin tepkisini ve olugan kamuoyunun niteligini de göz önüne almak durumundayiz ki, önceki devirlerden farkh bir atmosferle karydaçtignmz açiktm 19. yüzythn ikinci yarismda Osmanh toplumunda bäyle bir idareyi, hattâ daha despotik bir düzeni diye olumsuz bir terimle betimlemek, sansür veya mutlakiyetçi yönetimden gikâyet etmek, yaygm rastlanan bir olay degilken, bu dönemde istibdâd säzü bir rejim elegtirisi olarak kullamlmaktadir. Yani toplumda da gözden uzak tutmamamiz gereken bir siyasal geligme gärülmektedir. IL Abdülhamid dönemindeki anayasal rejimin problemlerini bu nedenle, anayasanm yürürlükte bulundugu gerçegi etrafmda ele almak gerekmektedir. Osmanh Kanûn-1 Esâsisi metin olarak, belirli zaaflari ve parlamenter rejimin ihlalinikolaylagtirma olanaklarmiiçermekteydi. Bu durum, daha çok metni hazirlayanIarm anayasal yasama yollarmi bilmemeleri veya rejimin çatisuu ve temelini saglamca kuracak usul mese1elerine dikkat etmemeIerinden ileri gelmigtir. Osmanh Kanûn-1 Esâsîsi'ni hazirlayanlar, yani anayasac1 liberallerimiz anayasanm kendisini her geyin çözümü olarak gören, Profesär Tunaya'nm tahiriyle romantizm' içindeki aydm bürokratlardi. Anayasa metni Hamidiyye döneminin otoriter uygulamalarma açikti. Hukuk yönünden, usul açismdan zaaflari olan bu belgenin; parlamenter rejimi henüz tamyan, sendika, parti gibi ikincil gruplarm bulunmadigt bir toplumda geleneksel desKanûn-1Esâsî metninin lâfzlyla uyum saglamadiguu pot uygulamalarm 'istibdâd'
'megrûtiyet
'istibdâd'
'anayasal
*
Türkiye'de Demokrasi Hareketleri Konferansa, HÜ EdebiyatFakültesi Dergisi, IV/1 (Ankara 1986).
.ileri
56 ¯
sürmek güçtür; dolayisiyla Osmanh Împaratortugu'ndaanayasamn Osmanh Kanun-1 Esâsîsi'nin en zayif yönkaldirildigmi söyleyemiyoraz. fakat yetkili biri, lerinden sorumsuz bir hükümdarhk kurumunu tammastIejim megrutî için bu, istisnaî deæcede sakat ve çarpik bir nitelikki Bir dir. 1905'ten ancak sonra ÇarhkRusyas1 'Duma'.rejiminde benzeri gõrüleve bilirdi. Prusya Anayasas1'nda görüldugu biçimde bir kabine vardi, ama meclis denetimine açik bir hükümet yoktu. Kaldi ki, Osmanh anayasal sisteminde hükümet bu açidan katiyen meclislerin mahatabi degildir. Ïcra, yani hükümet meclislere kargt degil, saltanata karÿt sorumludur. Hükümet olprogrammm kabulü, güvenoyu gibi kurumlar yoktur. Bäyte kurumlar sadrameclisleri dagitmak, toplaniak Abdülhamid'in madigi gibi, II. ve zamlan degigtirmek, riazirlan tayin etmek gibi tasarruflan ashnda anayametinle mueyyideleri tasrih ve tarif sa metnine kargi bir durum degildi ve edilmemigti. Kisacasi eski mutlaktyetçi gelenek anayasal rejimde de de vam etmekteydi. Bu anayasada temel äzgürlükler ve kipisel hak güvenceleri, yani dogal hâkim, kanunsuz suç ve ceza olmaz gibi prensiplerin varhgi da çelifik bir biçimde, bir bagka pek orijinal bir maddeyle esash olarak zedeleniyordu. Garip ve ünlü 113. madde ile; hükümdar res'en bir kimsenin siyasal suçlu veya siyasal yönden mahzurlu olduguna karar verebilir, onu dogrudan, sürgün cezasma çarptirabilirdi. O takdirde, hükümdarm daha meclis toplanmadan Midhat Paga'yi sürgüne yollamast ve 33 yll boyu bu cezayi sistematik olarak uygulamasi da, megrutî bir rejimin amaç ve ruhuna uymasa da, Kanûn-i Esâsî'ye pek uygundu. Kanûn-i Esâsî'deki zay1fkurumlardan biri de basm özgür1ùguydü. 12. madde, "Matbuat kanun dainsinde serbesttà demekle basm özgürlügunun ihlâline açik bir kapi birakmi.ÿtir. Nihayet bu madde, sansürü (censureprealable) önleyemez ve Kanûn-i Esâsinin bu maddesi pekâlâ sansür rejimiyle bir arada yayayabilirdi. Osmanh sansür rejimi, ixpparatorlukta en çok Türk unsurun kültüæl hayatinda olumsuz etkilerde bulunmuytur. Balkanhlar, Orta Avrupa ve Rusya üzerinden; Arablar Mtsn'dan gelen yabanet ve her tür1ü neÿriyati kolayca izlemigier; yetigen Türk nesliise düftyaya kapah kalnuptir. Bu dõnemde üstelik sansür rejiminin Avrupahlar nezdinde, toplumu kûçümseyici degerlandirmeler için vesile teykil ettigi de görülüyor. Ömegin,19, yüzyilm ünlü Fransiz idare hukukçusu Batbie ünfü traité'sinde, Napolyon sansür için model tipi sansürün Rusya ve Osmanh Ímparatorlugu'ndaki ashnda Fransa için geriletici etrejimin ettigini; kalkan Fransa'da bu tegkil kileri olsa da, Rusya ve Osmanh'da bir ilerleme tegkil ettigini ileri sürmügtür. Eu küçümseyen ifadede; sansür mjiminin Napolyon tipi bir model benimseyerek ashnda kanunî bir biçim ve usal kazandigmm ileri sürüldügü görülüyor.1Sansürün varhgi aynca Dogu Avrupahlar için de uygun görülüyordu. "
1 A. Batbie, Traité de Droit Public et Administratif, Paris 1855,
5.187-188.
usul sorunlaMeclis-i Meb'ûsân'm toplanmasi ve dagitilmasma iligkin heyetmaddede irade-i seniyye açik degildi. 73. n da Kanûn-i Esâsî'de seçilecegi' mebus beseçimle ayda yeni i mebûsân fesh ile dagthhrsa, alti toplantilan sadece içinde 1878 lirtiliyor; ancak mechs feshedilmemigti, salnâmelerinde âyan tatil edilmigti. Nitekim, o günden sonra da devlet kesinlikle önleyeper'iyyeyi Bu almigtit hile-i azasmm isimleri hep yer cek bir hüküm yoktur. Kugkusuz; Kanûn-1 Esâsinin öngördügü rejimin kurumlari, yani örgürlükler, 26. maddede de belirtílen, igkence ve sâir rieziyetin yasak oldugu gibi hükümler sürekli olarak ihlâl edilmigtir vazgeçememigtir. ahykanhklanndan kolay paratorluk bürokrasisi eski anayasal Kisacasi 1293/1876 Arahk sonrasi Osmanh Ìmparatorlugu'nu, monarÿi olarak niteliyoruz. Despotik uygulamalara ve kanunsuziuklara ragmen, Kanûn-1 Esâsî yürür1ükten kalkrug sayilmiyor. Nitekim biçimilân sel bir gösteri olarak, Kanûn-1 Esâsî metni devlet salnâmelerinde, yayimlamyordu. sürekli birlikte listesiyle hatt-1hümayûn âyan edilen ve Osmanh anayasasi Hamidiyye dönemi boyunca tezath bir rejimin belgekap11asiydi. Profesör Tunaya'nm bir deytyiyle? "Kanûn-1Esâsî kendini veriyordu, ama aym zamanimkân despotizme rm ardmda bekleyenbir aç11migti." da o kapilar bir daha kapanmamak üzere yeni geligmelere 'ba
Parlamentarizmin
Cografyast
iklimlerII. Abdülhamid döneminde, Osmanh cografyasi nasil farkh rejim den ve morfolojiden olugan bir renklilik gösteriyorsa, parlamenter renkyeknesak olmayan farkh ve uygulamalari yönünden de öyIesine görünümdedir. bir olugan 1erden ç1k19. yüzyilda Osmanh siyasî cografyasmda özerk bölgeler ortaya Prensligi'nin Bulgaristan ti. Özellikle1878 Berlin Kongresi'nden sonra, bölkurulmasi ve bugünkü Guney Bulgaristan'm da Dogu Rumeli özerk meclisin valí yerel ve gesi olarak (Rumeli-i SarkîVilâyeti) Hiristiyan bir de belirli ölçûhem meclisleœ bölgede hem b1ralulmasi, bu yönetimine kurumlarm gibi yade siyasal faaliyet, cemiyet kurma, basm özgürlügü ugratamüesseseleri inlataa vermigtir. anayasal Çünkü amasma cevaz bälcak veya zedeleyecek bir polis gücünün burada diger imparatorluk degildi.3 Ru·Dogu gelerinde oldugu gibi faallyet göstermesi söz konusu
Seminerr (TTK 2 T. Z. Tunaya, 'Midhat Paga'nm Anayasacahk Anlayigt, Midhat Papa yakmda tebliþnden, aym kurum düzenlenen) tarafmdan 1984'te Edirne'de Sâlnâme-i Deviet-i Aliyye-i Osmaniyye, H. 1302 s. basilacaktir.
Örnek, tarafmdan 110-132 ve 147-148. Bulgarie', Varia Turcica I, ed. 3 Bernard Lory, 'Le Sort de YHéritage Ottoman en ISIS, Ìstanbul1985, s, 13-17.
57
58
meli vilâyetinde Haristiyan bir vali yamndaki vilâyet idare meclisi, Osmanh vilâyet sisteminde oldugundan çok daha etkin bir biçimde, adeta bir parlamento gibi çahyyordu. Nitekim, bu nedenle de burada bazen prenslikte oldugundan daha özgür bir Bulgar yönetimi ne Ïstanbul,ne de Sofya ile kargilagtmlamayacak derecede gevgek bir sansür, hattâ bu nedenle de basmda ulusçu hareketlerin tegvik edildigi görülüyordu. Bir ärnek; bu bälgede çakan Bulgarca Borba-Mücadelegazetesi ve bu gazete, zaman zaman Osmanh basmi ile polemige bile giriyordu.4 Sözünü ettigimiz bu özerk yönetim bölgeleri, yani Bulgaristan Prensligi, Dogu Rumeli Vilâyeti, Cebel-i Lübnan Mutasarnfligt, Sisam Emareti ve hattâ Girit Vilâyeti, içiglerinde yan veya tam bag1msiz bölgeler olarak Osmanh genel yönetiminin digmdaydilar.Ama aym zamanda imparatoriukla olan organik baglan ve vasalhk iligkileri nedeniyle Osmanh anayasal rejimi için açik örnekler saydmaktaydilar ve böylelikle parlamenter rejimin sorunlan imparatorlugun diger köpelerine de s1çramakta ve fartigmah bir atmosfer yaratmaktaydL Cebel-i Lübnan, bunlarm içinde ulusçu egilimlerle kurulmayan, fakat statüsu cemâatlerin çatigmasi sonucu özel olarak tesbit edilen bir bölge olarak bagta gelir. Marunîler ve Dürzîler arasmda Tanzimat ba mdan beri sûregiden çattymalar ve Avrupa devletlerinia Lübnan'a müdahalesi sonucu, Bâblâlî, 9 Haziran 1861 tarihli Cebel-i Lübnan Nizâmnâmesi'ni hazirladi. Eu statû üç yil sonra (16 Eylül1864) aym garantör devletler tarafmdan uzatildi ve sonuna kadar yürürlükte kaldi.5 Bu özerk statüye göre, bölgeye Haristiyan bir mutasarnf tayin ediliyordu. Mutasamf bälgedeki memurlart o yer halkmdan tâyin ve azil ediyordu. Mutasarnfm, yanmda mezheplerin nüfus oramyla temsili esasma göre kurulan ve her cemâatin seçimli temsilcilerinin bulundugu bir idare meclisi ve aynca ayni esasa gäre kurulan mahkemeler bulunacakti. Bu yan parlamenter düzen digmda, bölgede basm ve yaym hayatmm da daha serbest bir strüktürde oldugu gärülüyordu. Donaid J. Cioeta'nm Suriye ve Lübnan'da II. Abdülhamid devri sansiirü üzerine yazdigi etrafh makaleye göre; basm kontrol ediImektedir, yasak kelimeler ve deyimler listesi mevcuttur Ancak bunlarm ihlâli ve sansürden kurtulug Türkiye'ye gäre daha kolaydir Belirli basm ki, muhalif ve kaçak münevverlerin ürnrfüdür, yasaklanmaya ragmen ülkeye daha kolay girdigi.aplagilmak-
tadir.6
4 Borbaile Tarik gazeteleri arasmdaki polemige bir årnek, Tofk, 27 Ca 1301/9 Temmuz 1885 tarihli nüshada görülebilir. 5 Ï. Ortayh, Tilrkiye'de Yerd YönetimGelenegi,I-Iil yay., Îstanbul1985, s. 50-52. 6 Donald J. Cioeta, 'Ottoman Censorship in Lebanon and Syria 1876-1908', IJMES, 10 (1979),s. 167-186.
Gene Yunan isyam sirasmda Sisam adasmda da ayaklanma belirtileri üzerine durumu yatigttrmak için, Sultan II, Mahmud devrinde 1832 ylImda, büyük devletlere de teblig edilerek, Sisam adasma özerk bir yöne59 tim verildi (Sisam Emareti). Ada egrafmm, ki Hiristiyanlardan oluguyordu, temsilcilerinden seçilmig bir meclis; adamn malî, ticarî iglerini, baymdirhk sorunlarmt, kilisenin ve evkafm idaresini gärüfüp karara baglayacakti. Sisam emiri olarak Bâbiâlî tarafmdan tayin edilen (Fenerli beyzadelerden) bir bey meclis reisi oldugu gibi, idarenin de baµydt Liman yönetimi, gemilere pasaport vermek, konsoloslarm igine bakmak, dig ticáreti yönetmek ve asayigin sorumlulugunu yüklenmek onun göreviydi. Adada asker bulunmuyordu? Sisam adast demokratik yönetimli bir ada sayilmazdi. Yerli zenginlerin yönetimi ve baskisi söz konusuydu, ancak idarede bir tür parlamentarizmin hâkim oldugu görülüyor ve Osmank yönetimiiqinde. bu yönüyte bir istisna tepkii ediyordu. Osmanh parlamentarizmi ve anayasacihgi açismdan ilginç hir ömek Bulgar Pænsligi ve 1877-78 Savag öncesindeki Bulgar Ulusçu Hareketi'dir. Bulgarlar, daha Sultan Abdülaziz zamanmda 1867 ylhnda, AvusOsmanh Ìmparatorturya-Macaristan çifte monargisiörneginiizleyerek, lugu'nda Bulgaristan*m söz sahibi olacagi Osmanh-Bulgar çifte monargisi modeliniönermiglerdi. Bulgar Gizli Merkez Komitesi (Tainaya Zentralen Bolgarski Komitet) bu amaçla 22 maddelik bir federal anayasa metni teklif etmigtir.B Bu anayasa federal bir sistemde Bulgaristan yänetiminin esaslanm tesbit etmekteydi. Projenin 6 maddesi baþms1z Bulgar kilisesinin statüsüyle ilgili olup, ilk 15 maddesi ise, Osmanh Sultam ve Bulgar Çan unvamm tagunasi öngörülen Sultan Abdülaziz ve haleflerinin, Bulgaristan'i parlamenter bir monargi modeli içinde yönetmesi için gerekli statüyu içeriyordu. Bu bizdeki resmen önerilmig bilinen ilk Anayasa tasartsidir. 1878 Berlin Kongresi'nden sonra Bulgar Prensligi, içiglerinde tamamen bagimsiz bir devlet olarak kurulmuytur. Ancak digiglerinde ve malî konalarda, askerî örgütlenmede Osmanh Ímparatorlugu ile belirli yasal iligkileri olan bir özerklik sahibidir. Bulgaristan 16 Nisan 1879 Anayasasi'yla bir süre için anayasal bir monargi de olmugtur. Prens otoriteyi seçilmig temsilcilerden olugan bir meclis (Sobranye) ile paylaymaktaydi. ragmen, Rejimin geçirdigi sarsmtilara ve dig müdahalelere Osmanh Devleti ile vasal iligkileri olan bu ülkede äzellikle anti-Rus ve anti-Avrupa partinin, yani bagbakan (rels-i müdîrân) Stambulov'un ve taraftarlarnun Osmank Ímparatorluguile federatif bir sistem kurma fikrini devam ettirdikleri görülmektedir. 1886 ve 1887'de Volçov (Ïstanbul'daki temsilci) aracthgiyla, Stambulov bu teklifi iki kere II. AbdülhaDersaâdet 1328, s. 369-371. 7 ÌsmailHakla, Hukuk-: Adâre, 8 Gandjev-Hristov, BolgarskoVuzrajdane, Sofia 1969, c. II, s. 32 332'deki metin.
60
mid'e sunmuytur.9 Padigah, bu teklifi dig bask11ardan ve Avrupa'dan çekinerek hasir alti etmigtir. Eger teklif gerçekleptirilebilseydi; Osmanh Devleti, bir monargiden ve Bulgaristan Cumhuriyeti'nden olugan ilginç bir federatif monargi olacakti. Bu içiglerinde bagamsiz bälümlerdeki rejim farkhhga yamnda; sansür otoritesi ülkenin her köpesinde aym giddette degildi. Örnegin, polis ve Selânik, Ìstanbul'agöre daha serbest hir yaym ve tartigma ortamma sahipti. Bir bagka örnek; Ístanbul'dabir ara, politik taglama yapildigi için yasak edilen ortaoyununu Macar Türkolog ÌgnaczKunös, Eskigehir'e gidip seyretmigty10 Bununla birlikte bu tip sapmalann veya istisnalarm, zaman zaman sertlegen otokratik rejim kargismda geriledigi de görülüyordu. Osmanh yönetimi içinde parlamenter gelenegin aksak ve suurh olarak devam ettigi diger bir alan da gayrimüslim cemaatlerin Tanzimat dönemi boyunca elde ettikleri yeni statüydü. Örnegin,Ermeni cemâati veya Musevîler bu dönemde laik cemâat üyelerinden, seçimle gelenlerden olugan meclisler tarafmdan yönetiliyorlardt. Kugkusus bu meclislerin ve cemâat yönetiminin kontolden uzak (kontrolü, sadece Bâblâlî'nin degil patriklerin ve dinî liderlerin kurdugu otorite olarak da anlamak lazimdir) kaldigmi dügünmemeliyiz. Ama gerek bu meclisler, gerek vilâyet ve belediye yänetimlerindeki meclisler tartigma, karar alma, yönetimi etkileme ve yerel temsil ve seçim konularmda imparatorlukta kaçümsenemeyecek bir gelenegin yagamasini sagladilar. En azmdan demokrasinin iglemesi için gerekli kural, kurum ve usuller bir abgkanhk halinde topluma sindiler. Böylece Türkiye bugün, yänetim ve toplumsal rejim yänünden 150 yllhk bir meclis, tartigma, karar alma ve seçim gelenegine sahip ülkedir. Osmanh Ímparatorlugu'nda IL Abdülhamid dönemi anayasal rejimin zorluklarla karg11agtigi, otokratik uygulamalarm anayasal kurumlan gölgeledigi bir devirdir. Buna ragmen bu otuz yll zarfmda parlamenter gelenek ve kurumlarm da yagamak konusunda direndigi ve süregittigi bir atmosfer de vardir.
9 Stefan Stambulov'un hatiratuu Marinof kaleme almigtir. Marinov, Stefan Stambulov i Noveisata na istoriay,s. 381-390, aynca Bozhidar Samardzhiev 'Ottoman
Policy Towards the Principality of Bulgaria During the Regency,' Etud25 EDIkaniqu, 4/1976, s. 55-57. Bu konudaki Bulgaristan komiseri Riza Bey'e yollanan telgraf ve muhaberat için BOA, Yddtz Esas Evrala Katalogu, 36/2328 (5) ve Z 146/XV (mabeynle Bulgaristan komiserligi arasmdaki muhaberat def teri). 10 Ignacz Kunosz, Türk Halk Edebiyyatz,ÍstanbulÍkbâlKitabhanesi 1343, s. 'Ï9-89.
Ílk Osmanl:
Parlamentosunun Eyâlet Idare Meclislerinin
Yaptstnda
Etkisi'
ilk Osmanh parlamentosunun toplanmasi ve 1876 yih gibi erken bi anayasal rejime geçig; tarih ve siyasal bilim literatüründe çegitli yorumlarm ortaya ç1kiÿmdan çok; hayretle ve inanamazhkla kargilammytir. Bu hayret ve küçümseme, hem o günlerde, hem de bugün bilimsel literatürde, megrûtiyet rejimi ve ilk meclisin geleneksiz kurumlar olarak farihte
nitelendiri1mesine
neden olmugtur.
Meyrutî rejime iç baskilardan çok dig baskilarla geçildigi öne sürülmügtür. Oysa o günlerin dig baskilarma boyun egmek için parlamentarizme geçiëgerekli degildi. Böyle bir dig talep yoktu. Ulkenin içinden gelen direnig bununla bütünlegtirildigi vakit, anayasal rejime geçigin nedeni daha iyi anlag1hyor. Bununla beraber bu yazida, megrutî idareye nasil geçildiginden çok, onun baghca kurumu olan parlamentonun çahyma tar zmda bir gelenek olup olmadtgi tartigilacaktir. Çünkü,ilk parlamento hem o gün, hem de bugün birçok yazann, ve çahyma geleneginrahathkla nitelendirdigi kurumdur. Oyden yoksun bir kalabahk' olarak sa parlamentonun üyelerine ve bu üyelerin seçilip geldigi vilâyellerdeki birtakun idarî kurul ve kurumlann çahemalanna ve bunlarm tarihî temeline göz attignmzda, son iddianm ne kadar yanhg ve yüzeysel oldugu anlaplabilir. Bunu 1877 parlamentosunun görünümünü, çahgmasuu ve bir de Osmanh eyâlet idaresinin klâsikten beri var olan kurumlarnun evriminiinceleyerek göstermeye çabgacag1z. 1877'de, Osmanh ülkesinin dört yamndan gelen rengârenk bir 19 Mart ilân edi1mig,hazirlanan anayasa ile Türkitoplamyordy. Meyrûtiyet heyet ilk oluemuytu. parlamentosu ye tarihinin Rusya sefiri olayi çoktart protesto etinigti: "Avrupa'da parlamentosu olmayan tek ülke olmak ay1buu biz tapyamay1z. Bu Bâblâlî'ye pahahya mal olacakttr," diyordu. Britanya Sefiri Layard ise, "P;agkm, millî probmeb'ûslan...I lemlerden bihaber bir kalabahk..." diye nitelendiriyordu Açihytan beri, meb'ûslar hatalan tenkit etmeye baglanuglardi. Selânik, Erzurum, Bagdad gibi uzak, yakm vilâyetlerden gelen meb'ûslar; az za'toplanti
*
Türk Parlamentoculugunun ilk Yüzyrlt,Siyasi ÍlimlerDernegi, Ankara 1978, s. 433448.
1 Y.T. Kurat, Henry layard'm
ÌsfanbulEfçiligi,AÜDTCF Yay.Ankara
1968, s. 167 vd.
bozukluklarm sadece kendi bölgelerinde degil, ülkenin dört bir yamnda hüküm süren, sefalet, bozuk idare gibi derin nedenlerden ileri geldigini ögrendiler.2 Yüzydm ortalarmdan beri, Tanzimat hareketinin getirdigi sarsmti ve tephi yaratan reformlar silsilesi, gimdi de megrûtiyet rejimini ve onun kurumlarmi.yaratungti. 'Parlamento, meb'ûsân, müzâkere' herhalde imparatorluk halkmm ilk anda anlayabilecegi, havramlardan degildi. Meyrûtiyet rejimi, içte oldugu kadar digarda da; pagkmhk ve problemler yaratiyordu. Nasil oluyordu da, aydmlanma devrinden beri Avrupa siyasal dügününde despotik yönetimin modeli sayilan dünyaya ve özellikle Avbir toplum, anayasal rejime geçiyordu. Çagdag rupa'mn diger çokuluslu imparatorluklarmm parlamenter kurumlarma veya anayasal hareketler bütününe göz attigunizda, bu yargilan hakh ça karacak bir durum yok degildi. Avropa ülkelerinde bile parlamenter rejimin henüz sarsmtidan kurtuldugu söylenemezdi. Orta Avrupa'daki uluslar hapishanesi ve Metternich'in diktatör yönetimini yaçayan kompu imparatorluk Avusturya-Macaristan, 1848'deki kanh ihtilâlden sonra parlamenter rejime henüz yinni yedi y11önce geçmigti, 1850'de Prens Schwarzenberg idaresi Sylvester Patent'le parladagittp, anayasal haklari rafa kaldirmigt1. Avusturya'mn mentoyu 1859'da Ïtalyave Prusya kargismdaki yenilgileri, 1860'ta anayasal rejime yeniden dönügü zorunlu laldi ve meclis 1860'ta toplandi. Ne var ki, imparatorluk da bir süre sonra Avusturya-Macaristan olarak, ikiye ayridt. Çiftetaçh imparatorluk milliyetlerin çatigtigi bir ortam halinde idi. Anayasal rejim gimdi bagka güçlüklerle karp karµyaydL 1866'daki çifte-monargi rejimine geçigin getirdigi buhranlar göz önüne almdigmda, parlanienter rejimin Avusturya'da oturdugunu säylemek de henüz güçtü. Rusya anayasastz ve parlamentosuz bir devasa imparatorluktu. Kompu Ïran'dabu fikrin o çagda mevcut olup olmadigt henüz aragtirma konusudur. Bütun bu gerçekleri göz önüne ald2gmuzda; ilk meclise geleneksiz gagkm bir meclis demekte acaba hakh miydilar? Osmanh parlamentosunun ve megrutî rejimin kurulug nedenlerini tartigmak, belirtildigi gibi bu tebligin smirlan digmdadir. Biz, 1877'de toplanan ilk parlamentonun; müzâkere ahykanhgi, fikri yapisi üzerindeki bazi yadsiyici iddialan konu edindik. Bu balomdan ilk parlamentomuzun bir gelenege sahip olup olinadigru cevaplandirmak zorundayiz. Evet, gerçi Osmanh megrutî meclisi, çagday olan parlamentolarm atmosferinden, sosyal yapismdan daha farkh bir görünümdeydi. O çagm Batih parlamentolan simfsal tabana oturan partilerin gruplagtigi, etnik sorunlarm, man-iktisadi politikanm yanmda iççi sorunlarmm da tarhgildigi ve bütün bu sorunlarm ele manda
2
2 Mary Mills Patrick, Under Five Sultans, London 1929,s.150. Yazar megrutt dönemde Amerikan Kiz Koleji görevlilerinden idi.
ahm;
biçiminin parlamento digi kaynaklardan geni; ölçüde beslendigi kurumlardi. Avrupa, bir müddettir, tutucu hükümetlerin getirdigi statüyle genel oyu kabul etmig, parlamentolar artik etnik çatigmalar yamnda, simfsal yönden iççi simfmm da sözcülügünün yapildigi siyasal temsil kurumlan haline' gelmeye baglamigt1. Ancak ilginç olan, Bismarck'm dedigi gibi genel oy çok gey degigtirmedi. "Bize oy veriyorlar," demigti. Osmanh parlamentosu ise ilk balagta smifsal temellere dayanmaktan çok, etnik göi ünümlü idi. Üstelikbu meclis parlamento diçi bir kuruluglar silsilesiyle ve kitle örgütleri ile organik baglar içinde degildi. Tartymalar, tenkitler, zaman zaman cihz kahyordu ve ülkesel sorunlardan çok, mahallî sorun ve istelderi yansitan bir görünümdeydi. Gerçi bu durum, özellikle kalabahk nüfuslu ve zengince vilâyetlerin aydm nitelikli meb'ûslan tarafmdan, ülkenin gerçekleri kavrandikça degigti. Ulusal sorumluluk ve konulan ülkesel düzeyde ele alma egilimi dogdu. Diger yandan, bu mecliste gayrimüslim ve Müslüman meb'ûslar arasmda, burJuvagüçleri ve egilimleri temsil eden üyelerin de bulundugu görülüyordu. Ama gene de.Osmanh parlamentosu örgütlü s2mfsal çikarlar, ulusal ve etnik düzeydekiisteklerin gerçeklegtirilmesiiçin verilenmücadele açismdan; o çagm çokuluslu imparatorluklanmn, hattâ 1905'te kurulan Çarhk Rusyasi 'Duma'smm atmosferine sahip degildi. Ne var ki, bu nitelik, bizatihi Osmanh megruti meclisinin, hiç degilse ça]Igma ve tegekkül tarzma baktigmuzda, köksüz, geleneksiz bir kurum oldugunu kamtlamaya yeterli degildir. Gerçi Osmanh parlamentosu; endüstrilegemeyen, sosyal bütünlegmesi zayrf bir ülkenin yapisma uygun bir millî meclisti, ama çok eskilere uzanan bir tartigma ve temsil gelenegini de devam ettirmekte idi. Ornegin, imparatorluk o tarihte, otuz yih bulan bir süredir, mahallî meclis ve temsil gelenegine vilâyet idaæsinin bünyesinde sahipti. Igte mahallî halkm temsilcilerinin biçimsel vilâyet yönetimine Natilmasi; bir tartigma, karar alma ve elegtiri gelenegini idarenin genel bünyesi içine sokmugtu. Eu geligimi bu nedenle gözden geçirmekte yarar vardir
Klâsik devirden beri Osmanh eyâlet idaresinde temail gelenegi, merkezî hükümet adma yütütmeyi elde bulunduran valilerin bagvurdugu bir kurumdur. Vergilerin kolay tahsili, zarurî iglerin yaptmImasi, reayanm temsilcilerinden meydana gelen kurullarm yardum ile saglamrdi. Su megveret kuralma dayanan temsil; ruhanî reisler, Huistiyan reaya adma kocabaçalar ve memleket egrafmm temsilcileri (âyanlar) tarafmdan yerine getiriliyordu. Vergi tevzi ve tahsili, sefer anmda genken iglerin yerine getirilmesi gibi konularda yöneticilere yardim gayesini taylyordu. Megveret, bugüne kadar sosyal fonksiyonlari göz önüne almmadan Íslâmî bir kurum olarak nitelendirilmigtir. Oysa bu, geleneksel devletin güçsüzlügünü telâfi etmek için vergi toplamadan kamu hizmetlerinin görülmesine kadar, her alanda bölge ileri gelenlerinin yardimma bagvurul-
e
da görülür. baglangtçta bir dekurullar Almanya'da Rat, Rusya'da Vepçedenen bu gehirierin güçlenzamanla sahibi degilken, vamhhk ve hükmî çahsiyet mesi ve sosyal yapidaki degigmelerle hak elde etmig ve devamhhk kazanmiglardir. Türkiye'de bu tür kurumlarm devamhhk kazanmasi ve hükmî çahsiyete sahip olmalan, Tanzimat'tan sonraki eyalet idaxesinde beg asir yap11an reformlarla mümkün olmugtur. Resmen Avrupa'dan bazi Balkanlaida, olarak önce de süreç, daha bu sonra gerçeklegen facto Akdeniz adalannda k1smen gerçekleymekte idi. Örnegin,Kibns adastnda, Hiristiyan reayanm temsileilerinden kurulan ve demogerentos denen bu heyet; zamanla ada ahâlisinin örgütlenmesinde, bagunsiz hareket etmesinde önemli bir etmen olmuÿtu. Esasen, ülkenin her yerinde bu tür kurullar ve oniarm önde gelen temsilcileri 18. yüzyil sonlanndan itibabaglarmda Avrupa'da masi demektir. Ayru sistem, ortaçagm
64 ¯¯
güçaüzlügünden istifade ile yürütme erkini ele alabilmigbir megveret gelenegi kurabilmiglerdir? Balkanlaida bu kurullar, äzellikle 19. yümyddaMazzini'nia fikirlerinden esinlenerek ärgütlenen ve çahyan, 'Diaspora Revolutionnaire'ler haline geldiler ve Bal-
ren; merkezin ler ve devamh
kan bagansizhgmda önemli rol oynadilar. Merkeziyetçi bir atdim saytlan Tanzimat hareketi, eyâlet idaresinde islahuu; yeni strüktürün yerleetirilmebu tür eski kurum ve geleneklerin si, kanunî ve merkeziyetçi bir idarenin gerçekleymesi için yeniden organize etmeyi tercih etti. Malî 1slahat için gönderilen fevkalâde yetkili muhassillarm yamna, o yerin ruhanî reisleri, müfti ve ahâli arasmdan seçilen üyelerden kurulan Muhassil Meclisleri verildi. Ílkzamanlar maag da alan bu meclis üyeleri kapah oturumlarda; vergi tevziî, tahsili, nâfia ve maarife iligkin konularda tartipyor, karar allyordu.4 Bu kurullarm üyeleri, Tanzimat öncesi äyan ve egrafru meydana getiren gruplardandir. Baghca yenilik Hiristibulunmas1yd1. Bunlara Müslüman üyeler yan ahâli temsilcilerinin arada ilk zamanlar pek iltifat etmedi, hattâ hakaret ettiler. Ancak zamanla birlikte çahyma gelenegi yerleyti. Uyelerin idarecilerle çatipp, ahalîyi kipkirttiklarma veya onlara boyun egdiklerine dair örnekler vardir. Gene üyelerin birbirleriyle çatipp bu kurullan bir nüfuz mücadelesi alaama çevirdikleri görülüyor,5 1845 Lùbnan olaylart ve büyük devletlerin fiilî müdahalesi, burada gerektirdi. Gerçekte, Lübnan ayti bir idarî statünün gerçekleptirilmesini hiçbir zaman ülke ile bütünlegememigti. Simdiise, Fransa Marunîleri, ÏngiltereDürzîleri kigkirtiyor ve himayesi altma aldigi bu cemâatlerin, Cebel-i Lübnan Ídaresi'ndesóz sahibi ve güvence altmda bulunmalarmi
Ínalok bir makale hazirlamaktad1r Bizim derslerine dayanmaktadir. Üniversitesi'ndeki
3 Bu konada Prof. H.
bu hükmümüz,
onun Chicago 8.13-28. 4 Bkz. Í. Ortayh, Tantimat'tan Sonra Mahalltidareler, Ankara 1974, 5 A.g.e., s. 13-28.
istiyorlardi. Büyük devletler ve Osmanh temsileilerinden kurulu komisNizâmnâmesi'ni hazirlad1.6 yon, 9 Haziran 1861 tarihli Cebel-i Lübnan Bu üç yilhk bir statüydü. 16 Eylöl1864'de yenilendi ve imparatorlugun sonuna kadar yürürlükte kaldi. H1ristiyan bir mutasarrifm yönetiminde, ahâliyi teykil eden cemâatlerden her biri (Marunî, Dürzî, Melkit), mutasarnfm yanmda bir vekile sahip olacak, gene bu cemâatlerin ikiger üyesinden kurulu bir merkezî meclis seçilecekti. Bu agm özerk ståtü, Avnipahlarca bütün ülkede uygulatilmak istendi. Ancak Osmanh yäneticileri, bagta A. Cevdet Paya olmak üzeæ, daha mutedil ve merkezî hükümetin etkisine açak bir umumî statü hazirladilar. Bu 1864 Vilâyet Nizâmnâmesi'dir. Yaygm gekilde uygulanmasa bile, ilk anda bazi vilâyetlerde süratle yürür1üge kondu. Burada Müslim ve gayrimüslim vilayet meclisi üyeleri cemâatlerce seçilmiyor, viläyet yönetiminin gösterdigi adaylan, belli miktar vergi verenler seçiyordu. Kaza,1ivâ ve vilâyet kademesinde yapilan seçimin sonuç1an vali tarafmdan tasdik edilerek, adaylarm üyeligi kesinlegiyordu? Meclisler, müfti ve cemâatlerin ruhanî misleri digmda, seçimle gelen iki Müslim ve iki de gayrimüslim üyeden mütegekkildir. Viläyet, livâ ve kaza idare meclisleri böylece; vali, mutasarnf ve kaymakam yamnda icraî bir organ olmaktan çok bir karar ve istigam orgam olarak bulunuyor. Maalesef toplantilar gizli oldugundan, hiçbirinin müzâkere usulü hakkmda bilgi edinecegimiz belgelere sahip degiliz. Ancak ilk parlamentobir görüç verenun müzâkem havasmdaki ahgkanhk bize bu konuda da biliyor. Sistemin yaygmlagtmhp son geklini almasi, 1871 Nizâmnâmesi ile mümkün oldu. Bu statü apagi yukan imparatorlugun sonuna, 1916 tarihli Vilâyet Kanûn-1 Muvakkatimn çikanlmasma kadar devam edecektix. 1871 Vilâyet Nizâmnâmesi ile, her sancak ve kaza merkezinde idare meclisleri ve vilâyette de vilâyet idare meclisi teykil edildi. 1871 Nizâmnâmesi meclisleri yaygm hale getirmigtir. 1871 Nizâmnâmesi ile gelen yeni bir kurum da; vilâyet umûmî meclisleridir ki, her livâdan seçilen temsilciler, merkezde valiyle vilâyet sorunlanm tartipp, temenni mahiyetinde karar aldiklan yllhk toplantilar yaparlardi. "Bu meclislerin hepsinin üyeleri kaza, livâ ve vilâyet düzeyinde ka-
demeli olarak seçilic Seçim idari âmirlerin onayiyla kesinlegir. Tabiî üye olan ruhanî reisler ve müfti digmda, iki Müslim iki de gayrimüslim üye seçilir," demigtik Gayrimüslim üyelerin sayisiyla ilgili bu hüküm, Ru-
6 Nizamnâmenin etrafh bir tahlili için bkz. ÌsmailHakki Bey, Hukuk-t idare, L lasun, L tab't Dersaâdet Kanaat Matbaasi, 1327, s. 3045. 7 Bkz. Düstûr, L tertib, c.1, s. 608.
65
meli vilâyetlerinde dikkatte uygulannug, Anadolu vilâyetlerinde pek dikkatlice uygulanmamigtir, Babil kulesini andiran bir etnik yapiya sahip olan Mezopotamya vilâyetlerinde ise, özellikle uygulanmigti. Zaten bu vilâyetlerin rengârenk idare meclislerindeki etnik çatigmalar; bir "Arbiter Mundi Ottomanorum" rolündeki valilere genig inisiyatif ve yetki kazandirnugtir.S Bir anlaimanm olmadigt bu yerlenie, harc-1 âlem igler hariç, önemli hiçbir konu görügülemezdi. Onemli sorunlar ise, devlet kapisinm gizliligi ardmda çözüm beklemek zorundaydalar. Engelhardt, "Valiler meclislerin bu kozmopolit yapisma sigmarak, konsoloslann taleplerini de rahatçä reddedebiliyorlardi," demektedir? 1877 meclisinin meb'ûslar yeniden yapilan, umûmî seçimlerle degil de, zaten seçilmig sayilan, vilâyet idare meclisindeki bu üyelerin meb'ûsluk sifatmlkazanmasiyla kurulmugtur. Nitekim Engelhardt, valilerin meb'ûsluk sifatmi çok defa kendi arzulayip, güvendikleri kimselere âdeta tevcih ettiklerini ilâve ediyor ve diyordu ki: "Valiler kendi adamlanna, kendi yetigtirmeleri olan memur ve agar mültezimlerine meb'ûsluk s1fatim tevcih ettiler."10 Bununla beraber gelen meb'ûslar; tartigma, seçim gibi konularda bir teerübe sahibi idiler ve bunu Ístanbul meb'ûslarma bir üstün1ükleri olarak kabul ediyorlardt.11 Bu konuda ilginç bir yön de, Osmanh parlamentosunun seçmenlig; verilen vergiye göre, varhkh simflara münhasir bir imtiyaz olarak birakma eþlimlidir.12 Istanbul vilâyetiilk defa seçim görüyordu. Burada ilk seçmerder mahalle muhtar ve imamlannca tesbit edildiler. Seçimlerin sonucunda; evvelce tesbit edilen kontenjan dolmamigt1. Meclise 33'ü gayrimüslim olmak üzere 99 meb'ûs gelmigti.13Rumeli meb'ûslan, yan yanya Müslim büyük ölçüde Müslüman'di. Meve gayrimüslim, Anadolu meb'ûslan 8 1875yllmda Diyarbalar vilayet idi ve meeliside böylerenkli bir yapida idi. Meclis tarihte egi görülmemig bir ruhban pûrasi hali arz ediyordu. 2 müslim ve 2 gayrimüslim seçilmig üye d1;mda; Rum metmpolidi, Ermeni Protestan episkoposu, Gildanî metropolidi, Ermeni Gægoryan murahhas vekili, Ermeni Katolik murahhas vekili, Süryanî murahhas vekili, Süryanî Katolik murahhas vekih ve müfti bulunuyordu. Skz. Sâlname-iVilayet-iDiyarbalor,sene 1292, 'Meclis-i Idare-i Vilayet' bölümü.
9 Engelhardt, Türkiye ve Tanzimat, çev. Ali Regad, Ístanbul1328, s. 98. 10 A.g.e., s. 354-355. Siyasal parti gibi kuruluglar olmadigmdan bir seçim yapilsa da aym kimseler meb'ûs olurdu. 11 Edirne Meb'ûsu Rasim Bey· "Biz tagrahyiz. Bu igi elbette daha iyi biliriz. Biz ibtida-i Tanzimattan beri bu igin içindeyiz. Ístanbuldaha bu sene intihaba girdi." H. T. Us, MMZB, 7 Nisan 1977 oturumu, s. 84-85. 12 A.g.e., 18 Nisan 1877 oturumu, s. 32. Meb'ûslar intihab hakkma mâlik olacaklarm 200 veya 500 kurug senevî vergi vermeleri konusunu tartiglyor, umumî seçim hakkmdan säz eden yoktur. 13 Sâlnåme-i Deviet-i Aliyye-i Osmaniyye, sene 1295 (1878), s. 102'de Heyet-i Meb'ûsân azasi veriliyor. 110. sahifede ise âyan azasmm isimleri var. (8 gayrimüslim 37 Müslim.)
zopotamya ve Arabistan meb'ûslan arasmda tek tük Hiristiyanlar vardi. Bu sonuncular, mecliste hükümetin ve Müslüman meb'ùslann görüglerini destekliyorlardi. Vilâyet meclislerinin içinden yapalan seçimle, âdeta bir 'Vilâyet Meclisleri Umûmî Heyeti' meydana gelmigti. Meclis-i Meb'ûsyn tagra megveret meclisleri gibiydi. Bu nedenIe ilk parlamentosivrilen, örgütsel ve muz; köklü smifsal, politik nitelikli mücadelelerde suufsal taban1 temsilen geIen üyelerden degil, bu mahallî temsilcilerden meydana geliyor ve buna uygun bir fikri yapiya sahip bulunuyordu. '(iläyet idare meclislerinin ve diger kurullarm (Temyiz I3îvâni, Nâfta, Ziraat, Maarif Komisyonu gibi) birçok nüfuzlu üyesi, meb'ùs olmugtu. Örnegin,Kastamonu meb'ûslan; 1867-1876 yillart arasmda vilâyet idare mecUsinde âdeta demirbag üye olarak bulunan, Haci Mustafa Efendi ile Salim Efendi idi. Gene Suriye meb'ûslarmdan Nikola Nakkap Efendi 1869'dan beri vilâyet meclisinde idi. Bursa Vilâyeti Meclis-i Ïdare azâhberi yürüten SeyhBahaeddin Efendi ile aym meclis üyelegim1870'ten olarak rinden Pavlos Pavlidi Efendi Hüdavendigâr vilâyeti meb'ûslan geldiler.14Bu örnekler çogaltilabilir ve böyle olmasi da bu gartlarda dogald1.Seçim her geyden änce bir ärgür sorunudur. Osmanh ülkesinin bu konuda bir tecrübesi yoktu. Sonra temsi1cilikve meb'ûsluk gibi sifatlar için, herkes önce vilâyetlerde bu niteligi kazananlati uygun görüyordu. Bu nitelik, çagdag Avrupa parlamentolarmm tersine Osmanh parlamengûrast' haline getirecek kadar agir basmaktaydi. Sitosunu bir tiler; sendikalar yasal par gibi kuruluglarm siyasal hayatta önemli rol oynadigi ülkelerde; meb'ûslar mahallî temsileilik niteligini kaybeder ve ulusal temsilcilik niteligini kazamr. Gerçi Osmanh meb'ûslan bu konuda luzh bir evrim geçirip, kayda deger ärnekler verdiler. Ancak mahalE temsilcilik nitelikleri dolay2siyla genel oy gibi bir fikirden de yoksundular. Tersine vilayet kurullanrida oldugu gibi iki dereceli seçimi savunuyorlard1.15 Genel oy ülkesel çapta faaliyet gösteren sendika ve smif partileri gibi kuruluglardan gelen temsileilerin savunacagi bir konudur. Meb'ûslar ilk anda bir ülkenin sorunlarina tümuyle sahip çikan kipiler degil; kendi bölgelerinin dertlerini anlatmaya gelen kimseler niteligindeydi.Maamafih, bu durum zamanla degigti. Meclislerin müzakere ve yönetim tarzi, megrutî meclise de sinmieti. Reis Ahmed Vefik Papa, eski bir valiydi, kargismdaki meb'ûslar da eski vilâyet meclisIeri uyeleri... Onlarm terikit, temenni ve taleplerini; A. Vefik Paga, bir valinin despotlugu ve hazircevaphgiiçinde karyihyor, müzâkere usulünü kendi saptiyor, yer yer hagin davraruÿlar ve azarlamalarla oturumlari yönetiyordu. 'vilâyetter
14 Vilâyet tegkilâtula ait kayatlar düzgün degildir Bundan bagka, baza vilâyet salnâmelerinin eksik olmass, tam bir istatistikî tablo hazirlamanuza engel oldu. Bununla beraber hükmü dogrulayacak ärnek, salnâmelerde dahi bir hayli çoktur. 15
Ì. Ortayh,
Tanzimat'fan Sonra Mahalif Idarder,s. 84,
e
68
I. mecliste, etnik çikarlar bile daha çok bölgesel bir hava içinde savunuluyordu. Ôrnegin,vilâyet ve belediye kanunlan tartigihrken, Ístanbul'un imtiyazâtmdan yakmmayl meb'ûslar âdet haline getirmiëlerdi.16Bu partikülarist egilimin; millî bir politika görüç ve savunuculuguna çevrilebilmesi için zaman geçti. Gene.de tenkitler; idarenin genel yapismdan çok, falan veya filan vilâyetin yolsuz valisi, lursiz defterdan üzerinde yogunlagiyordu... Bölgecilik Müslumarilar kadar gayrimüslim meb'ûslarda da görüluyordu, Rumeli Hiristiyanlarmm bölgesel milliyetçi ve hattâ burjunitelikteki isteklerine, Mezopotamya Hiristtyanlan hiç de va-milliyetçi nitelikte olmayan, tamamen yerel çikarlanm savunan itirazlarla ayni çdayorlardi:17 kargi Osmanh parlamentosunun; kurulugu için yapilan seçim ve seçilen meb'ûslarm muzâkere ahgkanhgi ile mevcut taleplerinin niteligi açismdan temelini; vilâyet yänetiminin organlan olan, mahallî idare meclisleMeclisin, ilk zamanki atmosferini de gene bu meclisri olugturmaktadir. lerin fikir iklimi etkiliyordu. Bu özellik, zamanla özellikle II. yasama döneminde giderek kaybolmaya yüz tutacaktir. Unutmayalim ki, 1877 meclisi Türk parlamento hayatmda, 1960'lara kadar göze çarpmayan bir cesaretin örnegini vermig, tabu sayilan dig politika konusunda aktif bir izleyicilik ve tartigma ortamma girmigti. Bunun genië ölçüde parti disiplininin ve siyasî parti gruplarinm bulunmaylgmdan ileri geldigine güp1877 tarihli oturum, s, 120. Kastamonî Meb'ûsu Salim Efendi: 16 MMZC16.Nisan "Kantar ve esnaf rüsumu tagralarda maliyeye ait, Ïstanbul'daise belediye daire" 1erine verilmig. Eu Ïstanbuligin bir istisnadir Reis A. V. Paga: "Siz de Ístanbulgibi bir gehir yaparsantz olur." 23 Nisan 1877 tarihli oturum,
s. 157.
Astarcriar Kethüdas: Ahmed Efendi. "Zannolunuyor ki, Ïstanbulaz vergi verir. Ïçtigimiz suya kadar vergi veririz. Galiba tagra halki suyu bedava içiyordu. Simdi bir de pencerelerimize vergi koymak istiyorlar." Mehmet A. H. Efendi (Sivas): "Ìnçallahbundan sonra, Ìstanbulhalki da vergiler verirler de, tagra halla ile müsavi olurlar." Gerçakte anayasanm 12. maddesine göre, "Bagkent Ïstanbul'dur ve diger beldelerden fark ve imtiyaza yok tur Ancak belediye ve vilayet kanunlan bu maddeye ruhen uygun degildir. 17 ÌlberOrtayh, Tanzimat'tan Sonra Mahallî idareler,s.83-85. (Selânikli Mihalaki ve Vasilaki ile Yanya'dan ÖrneginRumeli meb'ûslanndan nahiye, kaza, livâ Kantan:1) ve vilâyet idare meclislerine üye seçilirken Jugiri Muslim-gayrimuslim aynm ve orammn kaldmlmasmi istediler. Bu milliyetçi bir görügtü. Rumeli ve Oniki Adalar'da Rumlar çogunluktu. Buna karp Suriye meb'úsu 9e diger Mezopotamya vilâyetierinin Hiristiyan meb'ûslan direndi. MMZC 7 Nisan 1877 tarihli oturumu, s. 8085. Suriye Meb'ûsu Nufel Bey: "Çok olan cemânt azayi seçer, ãbürleri seçilmeden kahr." Salim Efendi (Kastamonu): "Meb'ûsu oldugum Kastamoni'da begyüzbin Íslâmvardar. Topu dörtbin Haristiyan bulunur. Eger yan yanya olmazsa Hiristiyan'dan hiç aza olmaz." Suriye'nin Hiristiyan meb'ûslan, Osmanh tebaasmm birlik ve bütünlügü üzerine nutuklar atarak, öneriyi önlûyorIar. "
-
he yoktur. Ílkparlamentomuz, digerlerinin tersine siyasal grup ve partilerden çok, vilâyet temsilcilerinin olugturdugu bir kurumdu. Meb'ûsân Meclisi'nin bu niteligi ÂyanMeclisi'nde görü1emez.Ìmpaolugan ve üyeleri ratorlugun yüksek rütbeli bülokrat ve askerlerinden tayinle gelen Meclis-i Ayan; birinci meclisin tersine yerel sorunlar konusunda ya bilgi sahibi degildi, ya debunlan tartigmaya tenezzül etmiyordu. Maamafih bu kurulun hukuk ve id are alanmdaki tecrübe ve bilgi üstunlügünü göz ardi edemeyiz. Umumî politika, iç ve dig siyaset sorunlarmda da, saltanata saygih ve hükümet' fikrinin gizlilik ilkeonlar da yönetici elitin tutumu içerisinde bir sine baghydilar. O yüzden irâde-i seniyyenin buyunlugunu beklemeitiraz etmemeye, geyi tartigip arasmdaki bu derin fark, üyelerinin hazirdilar. ilk organlan yasama ye yapisal kökeninden ileri gelmektedir. 'hikmet-i
69
70
IL Abdülhamid Devrinde Tagra Bürokrasisinde Gayrimüslimler'
Sultan II. Abdülhamid devri, Osmanh Împaratorlugu'nun, yani Ortadogu-Akdeniz imparatorluklarmin üçüncû ve sonuncusunun alb asar süren hayatamn son otuz yihm kapsar. Bundan sonra bu tip imparatorluklar, bir dördüncüsü olmamak üzere tarihin mah olmugtur. Kugkustz Osmanh mirast halen bu úlkelerde kültürel, siyasî izleriyle, yaçayan bir tarih olarak devam etmektedir. Bu yaçayan tarih, her zaman tath amlar ve izier olarak degil; Balkanlar'da ve Ortadogu'da oldugu gibi kan ve barutla da kendisini hissettirmektedir, Bu nedenle Osmanh asirlanmn her biri gibi Hamidiyye dönemi de gittikçe artan bir alâka ve aragtirmaya konu olmak durumundadir. Sultan II Abdülhamid'den sonraki on yilda imparatorluk; Balkanlatdaki hâkimiyetini kaybedip, gûnümüz simrlarma dogru Akdeniz adalanndan çekilecek ve nihayet Birinci Cihan Savagi sonunda bugünkü anavatan topraklarm müdafaa için yeni bir savagm baglamasi gerekecektir.Asimda, hükümdarm tahta çilagmm hemen ardmdan baglayan Türk-Rus Savagi ile Balkan topraklari Ayastefanos Antlagmasi'yIa hemen tamamen elden çtkmigken, 1878 Berlin Antlaymasi'nda yapilan tashihle imparatorluk Balkanlaf da otuz yll daha yagayabilmiÿtir. Ancak bu hâkimiyet, artik idare ve maliyeye yogun Avtalepleri rupa müdahalesi ve Avrupa devletlerinin tükenmeyen islahât sûrmüÿ, imparatorluk dig poliüzerine islahât proje ve uygulamalarlyla tikada gerek Avrupa devletleri, gerekse yeni Balkan devletleri ve prenslikleri arasmda denge diplomasisine yönelik bir siyaset devrine girmigtir. Bu bakimdan 1878-1908 arasi, özellikle Rumeli vilâyetierinde gerek memurînin etnik kompozisyonundaki degigiklikler, gerekse Maârif Nezâreti ve Dahillye Nezâreti'ne bagh pubeler; adliye tegkilâti ve jandarmad-aki islahât konusunda yeni vecheler, yeni uygulamalar göstermektedir. Osmanh tagra bürokrasisinin bu yeni devrini anlamak için, çikan kanun ve talimatnâmeler kadar; bürokratik igleyiçi takip edebilecegimiz Sicill-i Ahvâl gibibiyografik kay2tlarm,devrin vilâyet gazetelerinin taranmasmdan ve nihayet son senelerde argivlerimizde tasnif edilip aragtiricilara *
Sultan1L Abdülhamid ve Devri Semineri, 27-29 Mayis 1992, ÍÜEF, Tarth Aragtirma Merkezi, Ïstanbul1993, s. 163-171.
-
açilan Rumeli MüfettigligiEvrâkt ve Ylldiz belgelerinin yeni tasnif edilen kisunlarmdan önemli bilgiler elde edilecegi açiktir. Bundan bagka, gerek Osmanh ve gerekse Avrupa basuu, yeni kurulan muhtar statüdeki Bulgar Prensligi'nin aryivleri ve bizdebulunmayan gazete koleksiyonlan ile DoguRumeli basuu; Balkan devletlerinin benzer malzemesi yeni bilgiler getirecektir. Hiç kugkusuz önemli bir kaynak devrin büyük devletlerinin argivleridir. Nasil Osmanh argivleri, Rusya ve Almanya ve Avusturya için çok änemli ise ve bu ülkelerin millî tarihleri bizim argiv malzèmèmizle yeni bilgi ve yonunlar kazaamaktaysa; bizim imparatorluk tarihimiz de, bu ülkelerin benzer malzemesi ile yeni boyutlar ilâve edilerek yazilabilir. Aragtirmacilarumzm kullanmaya bagladiklan Britanya argivleri (Public Reconi Office), Fransiz Digigleri ve diger aryivleri, Avusturya-Macaristan'in argivleri (Haus Hof und Staatsarchive) ve diger fonla n, Alman argivleri (son olarak Demokratik Alman Cumhuriyeti'nden geçen Postdam'daki Zentral Staatsarchiv bizim tarihçiler tarafmdan pek kullamlmamigtir), Rusya argivleri bu konularda zengin malzemeye saherhalde Balkanlar, Suriye ve Filistin'dehiptir. Özellikle sonuncusunun ki konsolosluk agt bakunmdan 19. yüzyilm ikinci yansi için zengin olaylan içerdigi, yapilan negriyattan anlaµlmaktadar. Osmanh Rumelisi ve Suriye-Filistin'deki olaylarm ve problemlerin anlayilmasi için bu gibi argiv malzemesi kaçmilmaz olmaktadir. Galiba Sultan II. Abdülhamid devrinin büyük problemleri ve bu problemlerin nasil çözüldügüne dair yap11an c1hz degerlendirmeler digmda, bir devrin kompozisyonunu çizebilmek için bu gibi kaynaklarm gerekliligi açiktir.1 IL Abdulhamid devrinde isnparatorlugun idarî cografyasmda göze çarpan ilk husus, bazi muhtar idarelerin mevcudiyetidir. Bunlar; Bulgar Prensligi, sonradan prensin vali tayin edilmesiyle Bulgaristan'la bütün1eyecek olan ama Berlin Kongresi'nden beri özel bir idamsi olan Dogu Rumeli (yani Filibe'nin merkez oldugu Güney Bulgaristan), Sisam Emareti, Cebel-i Lübnan Mutasarrifhgi ve Ìngiliziggalindeki Misir Hidivliölçülerde gi'dir.Bu bölgelerin idaæsinde Bâblâli'nin farkh, fakat belirli müdahaleci bir m1ü, ayni zamanda da tarudigr imeiyaziar vardfr. Meselâ, merkezî idare sistemi içinde olmalarma tagmen, gerek parlamenter rejimin igleyisi, gerekse sansur gibi idarî tedbirlerin uygulanmasi aç1smdan Dogu Rumeli ve Cebel-i Lübnan'da farkh görünüm ve problemler oldugu
anlagdmaktadir?
IL Abdülhamid devrinde Yildiz Sarayt'tun Bâbiâlî'yi gölgede biraktigive idarenin bazi bölümlerinin paralelinin sarayda kuruldugu çokça 1 Bu konuda bkz. Ï. Ortayh, 'ÍkindAbdülhamid Döneminde Anayasal Rejim Sorunu', Türkiye'de DemokrasiHareketferi, HÜEF Dergisi, c. 11,1986, s. 55-61. sansür için Donald J.Cioeta, "Ottoman Censorship in Lelbanon and Lübnan'daki 2 Syria", IJMES, 10/1979, s. 167 vd.
vakladir. Vilâyetlerden ve hariçteakipi, Yildiz Sarayl'nda Mâbeyn-i ki sefaretlerimizden devamh bilgi faaliyete sevk etmektedir. dört ofislerini yirmi saat Umûmî ve Bagkitâbet tekrarlanan
72
ve dogruluk
pay1olan bir
Bu dänemde Bagkitâbet ve tahriratta Mülkiye Mektebi'nin baçarth mezunlarmdan alman genç kâtibler gece nöbetine de kahrlar ve telgraf baymda gelen tahrirati kabul ederler, vilâyetler gibi süferâ da devamh sarayla yazigir ve önce oraya müracaat ederlerdi. Thnuslu Hayreddin Paa'nm sadrazam olarak itiraz ettigi noktalardan birincisi budur. Verdigi lâyihada, Bablâli'nin atlanmasi ve bilgi akigmm digmda btrakilmasmdan ikâyet etmigti? Bu durum maalesef bazi valileri ve Salih Münir Paya gidaha çok göze çarbi süferayi devlet galerisinde Bâbiâlî nazirlarmdan Bilindigi IL Abdülhamid Sultan haline üzere portreler getirmigtir. pan imparatorlukta teftig gezilerinde bulunmazdi. Fakat raporlarm ve sözlü haberlerin digmda, devamh fotograflarla memâlik-i mahrusamn her ka gesindeki ahâlînin âdet ve kiyafetinden, törenlerden, inçâat ve açuan eserlerden haberdar olurdu. Bu egsiz, zengin albüm koleksiyonu yakm tarihçiligimiz için yol gästerici bir kaynaktir Yukarida belirttigimiz duruma ragmen Bäb1âli fonksiyonlarun kaybetmig bir bürokratik makine degildir. Kayitlardan ve aryiv tasniflerinden de görülmektedir ki, tagra ile olan yazismalar daha çabuk takip edilmekte, ihtisaslagma arttigmdan çabuk degerlendirilmekte, faaliyet ve iq hacmi artmasma ragmen bu ihtisaslagma iglerin takibini daha kolaylagttrmaktadir. Lâyihalarda birtakun meselelerin, Tanzimat döneminin ehliyetli bürokratlarmdan eksik kalmayan bir vukufla ele almdigt görülmektedir. Yazigmalarda tezkirelerin (arz tezkiresi) leffinden anlapIdigma gäre ast ve üstler arasmda evrakm ulay1m sürati artmigtir. Bunun yam baÿmda evvelki devirlere nazaran önemli bir fark gärülmektedir; bazz meselelerin halli için (islah-1sanayi, demiryolu, nafia ve maarif gibi) projeler hazirland1þ, bu lâyihalakaleme ahndigi gärûlmektedir. rm çogu ehliyetli bürokratlar.tarafmdan Kisaca bümkrasi uzman ve teknokrat bir karakter kazanmaya baglamigdetir. Türkiye Ímparatorlugu'nunTanzimat asrmdaki modernlegmesi vam etmektedir.
Taÿra idamsi merkezî bûrokrasinin bu geligmelerinden etkilenmektedir, IL Abdülhamid döneminde tagra bürokrasisinin iki ana özelligi vardñ. Birinciözellik; memur sayismdaki artig tir. Herhangi bir vilâyetin salnâmelerinde belirli arahklarla yapuacak örnekleme ve say1mda bunu memurlarm Bu bilgi ve yeteneklerinde düzelme görülür; çüngörürüz, kü artik merkezdeki âlî mekteplerin mezunlari bu bürokraside yerlerini artan oranda ahrlar. Bundan bagka, vilâyet gazeteleri gibi organiari takip ettigimizde bir tür rapor ve izleme olaya görülmekte, bazi idareciler bu 3
ÏbnäleminMahmud Kemal Ïnal, Osmanh Deurinde Son Sadrazamlar,VL cüz, 4. baski, s. 943 ve sözü geçen 21 Ca 1296/13 Mayis 1879 tarihli arize, s. 946-951.
nedenle faaliyet göstermekte ve taltif beklemektedirler. Egitimin sonuçlan almmaya baglanmigttr. Nitekim Sicill-i Ahvâl defterlerinde yapilan taramalarda küçük ve büyük memurlarm biyografilerinde bunu gärmek mümkündür. 1296 H/1879'da kurulan 'Sicill-iAhvâl Komisyonu' mütekaydiyla akip senelerde ilk anda 92.137 tane her riitbeden memurun hem devlet hayatma hizmet etmig ve hem de tarihçiligimiz için 196 adet ciltten olugan büyük bir kaynak birakm19ti.4Böylelikle ilerideki bir tarabürokrasisi birçok özellikle-. ma ve tasnifle Abdülhamid devrinin tagra riyle daha lyi anlagilacaktir. Bu kayitlar yeni bilgiler verir, hattâ bu kay1tlarda görülen bazi okullara maarif tarihiyle ilgili çahymalarda rastlanmamaktadir. Ömegin;Fransiz asilh olup Osmanh tabiyetine geçen parl Dersaâdet'te alti sene masonlar (duvarciSaritene(Charles Charitené)'inbelirtiliyor.5 Bu okul üzerinde bilgi yoktur. ettigi hk) mektebine devam Açikça görülüyor ki; memurlarm dilbilgisidir. Bir bagka konu burada memurlann bile 2-3 dil bilenler arasmda küçük vilâyetlerinde Rumeli Tanzimat Bilindigi olugturmaktadar. üzere asunm mekalabahk bir grup Mektebi, Hukuk (Mülkiye kurumlari ögrenim mur yetistiren yüksek AbdülIL Sultanî gibi) Mektebi Mekteb-i bilhassa Nuvvâb Mektebi, ve Inukemmellegme geçirmekte, ayn1 gekilde hamid devrinde islahat ve bürokrasisine gerekli eleda egitim kurumlari yetiytiren tagra teknokrat bürokrasi, ihtisaslaçan baglamaktadirlar. saglamaya Íhtisaslagan mam egitimden gidasun almaktadir; ikinciözellik, tagra bürokrasisinde artan sayida gayrimüslim memur istihdamidir. Özellikleson zamanda tasnife açilan Rumeli Müfettigligi Evrâki'nda bu konuda baza cetvellere rastlanmaktadu ki, apagida bunlarm tahlilini yapacag1z. Esasen Osmanh yüksek egitim kurumlarma Tanzimat baymdan beri belirli kontenjanla (gayrimüslim nüfus üçte bir diye tahmin edildiginden, gayrimüslim milletlerden talebe de üçte bir oramnda) gayrimüslim milletlerin gençlerinin ahndigt görülüyor. Meselâ, gerek Ermeni cemâati, gerekse sonradan müstakîl ekserlya haline gelen Bulgarlar, Rum-Ortodoks kontenjan aleyistemighine Mekteb-i Tibbiyye'de kendi kontenjanlanmn artmlmasun etmigti.6 kabul mùracaati ler, Bâbtâlî de bu Diger yandan tagra vilâyetlerinde 18. yüzyddan beri belli ofislerde ve özellikle ma1î görevleri yerine getirme konusunda gayrimüslimlerin etkinligi artmaktaydi. Meselâ Suriye'de Musevt Farhî ailesi malt igler yükümlenmigti ve sarraflik yapmaktaydi. Bunlarm devlet nezdindeki rakipleri Huistiyan Bahrî ailesiydi. 1840'a kadar süren Misirh ÍbrahimPa.
müttefik ga'nm yönetimi devrinde, yerel Hiristiyanlar Müslümanlari da
Haziran Çetin,'SiciH-i Ahval Defterferi', Türk Dunyas: Taril: Dergisi, 1992/66, s. 34 vd. 5 BOA, Siciu-i Ahod! Defterferi,c.12, s 391. 6 BOA, Í.,MV., 12 N 1273/6 Mayas 1857 tarihii arz tezkiresi ve leffi. 4 Atila
73
74
olarak celp edip Farhîlerin nüfuzunu kudilarsa da, Osmanh otoritesinin tesisinden soura durmn degigti.7 Rumeli eyâletlerinde de gayrimüslimlerin bu gekilde baz1idarî görevler edindigi; en azmdan 18. yüzyil bagmdan beri bazi muhtar gehir yönetimlerinin ortaya çaktigi, Bosna'daki baz1 merkezlenie ve Arnavutluk'ta Voskopoj gibi merRezierde gayrimüslimlerin idarî görevler edindigi görülmekteydi? Tanzimat'tan sonra meclis-i idareler ve nâfia ve ziraat komisyonlari, Menâfi-i Umûmiyye sandiklari gibi komisyonlarda ve Vilâyet Temyiz Dîvâm ve karma ticagayrimüslim üyeler bulunmaktaydi. Giderek merret mahkemelerinde kezî idarenin tagra pubelerinde, mahkemelerde gayrimüslim memur, hâkim ve zabita sayisi artti Bunlar her zaman mahallî memurlar degildi; gittikçe merkezden tayin edilen gayrimüslirn memurlar da görülüyordu. Gayrimüslim memurlar merkezî.idarenin temsilcileri olarak teknik adliyeye, dahiliye fen dallarmm digmda silk-i ve zabitaya intisab ve ederlerdi. Eu geligmeyi dig Hiristlyan devletterin baskisma baglayarak aipklamak pek dogru degildir. Devlet hayatmdaki kozmopolitizmin 18. yüzyildan beri gekillenmesi ve 19. yüzyilda özellikle laik egitim kurumIarmm yetigtirdigi gayrimuslim genç1erin tipki Müslümanlar gibi hizmete girip muhtelif yerlere tayin edilmesi sör konusudur. Böylelikle Tanzimat döneminde bu alanda gelenekselbümkrasinin bir kahbl degigmekte, yeni bir geligmegörülmektedir. olan Manastn'dan 26 Za 1321/19 Nitekim Rumeli vilâyetlerinden 1321/26 Mart 1904 ve Selânik'ten 9 Za Subat1904 tarihinde mektûbî-i vilâyet kaleminden sadârete gänderilen tezkire ve Kosova vilâyeti için Rumeli Vilâyât-i Sahanesi Müfettig-i Umumîhgi memuriyeti celilesinden kaleme alman 16 Za 1321/4 Mart 1904 tarihli tezkirede, "Dahil-i vilâyetde hîdemât-i mülkiye ve adliye ve mäliye ve sâirede tebâ-yi Hiristiyaniyye'den olarak müstahdem bulunan bi'l-umum memurînin isim ve milletleriyle nev'î memuriyet ve tarih-i tâyin ve mikdar-1 maaglarm1 ve nereli olduklariru mübeyyin bir defterin lüzum-1 tanzimi hakkmda irâde üzerine leffen takdim kilman" defterlerde* memurlarm künyeleri göz änüne ahorsa bu gerekçe görülüyor. Berlin Kongresi'nden sonra, Rumeli islahat meselesi Osmanh Devleti'nin Avrupa devletleriyle zitlagtigt bir konudur. Bu gibi cetveller sadece bu gibi beynelmilel müdahaleye bir cevap için mi hazirlamyordu? Belki evet, ama devletin kendi iç teykilâtma of Palestine 7 Moshe Ma'oz, "Changes in the position of the Jewishcommunities and Syria...' , Studies on Palestine dwing the Ottoman Period, ed. M. Ma'oz, Magnes
press, Jerusalem1975,s. 146-151. 8 Virginia Paskaleva, 'Die Wirtschaftsbeziehungen der Bulgarischen Gebiete mit Mitteleuropa im 18. und 19. Jahrhundert',Wirtschaftswege Hermann Kellenbenz Fesfschrift, Klett Gotta 1978, s. 169. 9 BOA, Rumeli MüfettipHgi Urnum Evrah, TFR-1-UM 21.12.1321 taríbli evrak no: 2907/2, 3, 4, 7, 9, 10'daki cetveller.
ve artan Makedonya Balkan milliyetçiliginin kontrolü için bu hususlara önem verdigi agikârdir. Eu konu henüz genig bir aragtirmaya ve tartigmaya açiktir Bu vakte kadar Osmanh memu2îninin tetkikalmda istatistikî malûmata pek rastlanmtyor. Carter Findley'in son devir bürokrasisinde araytirdigi gayrimüslimler daha çok merkezî ofisler ve hassaten. Hariclye Nezâreti ile smirhdir.10 Sözü geçen Rumeli vilayetierindeki Hiristiyan ve Musevî memurlarm cetveline baktigimizda, önemlice ve yüksek rütbeli olanlarmm gerkezî hukümetin tayiniyle geldiWerive mahallî halktan olmadiklan görulmektedir. ÖrneginManastar vilâyetine bakahm· Acemyan Efendi (Nâfia mühendisi) Dersaâdetli bir Ermeni'dir. Ovakim Mutafyan Efendi (kondüktör) Ünyelibir Ermeni'dir. Kiryos Efendi (merkez idadt Rumca ve Fransizca muallimi) Konya Akgehir Rumlarmdandir, Florina kazas2 kaymakam muavini Bedros Efendi Sivas Ermenilerindendir. Mahkeme-i bidayet azasmdan Filip Yuvakis Efendi, Kayseri Rumu'dur. Gene aym mahkeme azasmdan Anastas Efendi Ankara Rumlarmdandir (TFR-IUM-1321-12-26-2907/4). Manastir vilâyeti vali muavini Ïstefanaki Bey ÏstanbulRumlarmdand1r.Adliye müfettigi Paskal Efendi ÍstanbulErmenilerindendir. Bidayet Mahkemesi'nin dört azasi istanbul Ermenilerinden, diger dört azasi ÏstanbulRumlarmdandir. Selanik vilâyeti vali muavini Kostantinidi Papa Îstanbul Rumu'dur. Selânik mahkeme azalan içinde AnadoIulu Ermeni, Rum ve Süryanîler göze çarpmaktadtr (TFRI-UM- 1321-12-26 2907/2). Ohri vilâyeti bidayet mahkemesi reisi Filip Efendi Kayseri Rumu'dur (TFR-I-UM-1321-21 2907/3). Bunun gibi Kosova vilâyeti mahkeme-i istinaf azasmdan Yakob Faik Efendi Diyarbakarh bir Süryanî'dir. Aym mahkeme azasmdan Corci Efendi Diyarbakirh Kaldanî'dir. Diger iki azamn biri Kayserili Rum ve digeri Sivash Ermeni'dir (TFR-I-UM-1321-12-26, 2907/7). Listeler renkli bir biçimde uzamaktadir. Bulgar, Ulah, Mûsevîler daha çok yerel memuriyetlerde posta ve maliye dairesinde veya kompu sancaklarda ögretmenlik görevinde bulunmaktadirlar. Maamafih Musevî memurlarm maliye ofisinde önemlice bir oranda görevde oldugu göze çarpmaktadir Bu uzun listeleri teferruatiyla nakletmek makalenin samrlarim agacagmdan, ancak bazi rakamlar vererek konuyu kapatmak gerekmektedir. Du defterlerden çakarttiguniz hülâsa rakamlar göyle sunulabilir: Yukanda ele ahnan Manastir vilâyeti defterine göre; 37 Rum-Ortodoks, 10 Ermeni,2 Katolik (bunJar Makedonya ve BulgarKatoJik kilisesine bagh yem] memurlar), 4 U1ah, 3 Musevî memur ve Bulgar ve Sirb vardir. Ï1ginçolan Fener Patrikhanesi Bulgar Eksarhhk Kilisesi'ni hâlâ tammamasma ragtnen (bu tamma ancak Ikinci Dünya Savagi'ndan sonra oldu) Bâbiâlî bu kilisenin cemâatini müstakilen zikretmektedir. Kosova vilâyetinde ise; Dahiliye dairesinde 1 10 Carter V. Findley, Ottoman Civil Oþcialdom, Princeton 1989, s. M3.
¯¯
75
76
Katolik, 2 Rum, 1 Musevi vardtr. Adliye dairesinde 1 Süryanî, 1 Kaldanî, 4 Rum, 4 Ermeni, S Bulgar, 11 Ortodoks (Sirp ve Ulah kastediliyor olmah) ve 1 Musevt vardir. Maliye dairesinde 2 Bulgar ve 1 Ortodoks, Maarif dairesinde, 4 Bulgar, 5 Rum-Ortodoks, Posta ve Telgraf idaresinde ise 2 Rum, 4 Musevî, 1 Katolik memur görevlidir. Aym vilâyetin Nâfia dairesinde 1 Rum, 2 Katolik, Polis'te ise 14 Ortodoks (herhalde Ortodoks Arnavut, Sirb ve Makedon kastediliyor), 12 Musevî, 28 Bulgar, 15 Rum, 4 Ulah polis memuru ve zabita âmiri çahemaktadx. Bu iki vilâyesayidir. tin Hiristiyan ve Musevî memur sayisi hiç.de küçümsenmeyecek bir kargilagtirmada da bu bir etrafh yapilacak salnâmeleri ile Aym y11m buratablosu ise tesbit mukayeseli bir vurulan sayilara Tam görülebilic Bütün bu memurlarin ve idare edilenlerm, idarî da verilemeyecektir. içindeki tavn ve yönetimin igleyigi ise güphesiz yazih kaymekanizma naklarm çok genig taramasma dayanmahdir. Bu renkli emperyal görünüm, Rumeli kitasmm elden çalagiyla çok lasa zamanda silindi. Yeni kurulan Balkan devletçikleri, mahallî etnik unsurlarm bile bu gibi görevlerden diglanmasi politikasun izlediler. Eu ön planda kadrolarm içinde igbilir memurlarm yer almamast ve Balkan devletlerinin problemli, eksik, ehliyetsiz kadrolarla yönetim hayatma baçIamalarma neden oldu. Bu konuda Berlin Antlagmasi'ndan sonra Bulgaristan Prenslij!;i'nin sorunlarla bogugmak zorunda kalan yeni bürokrasisini belgelemnig ve canh bir biçimde tasvir eden Bernard Irry'nin eserinden gu pasaji nakletmek gerekir: "Osmanh idaresi memur sayismda tasarrufa çok riâyet etmekteydi. Ruslar ise imparatorluklarmda bunun aksine anormal büyüklükte bir bürokratik gövde yarattilar. Dogu Rumeli'de ise Franstz sistemi tatbik ediliyordu. Neticede burada eski 2 sancak ve 14 kaza alanmda, 6 department ve 28 kanton ihdas edildi. Memur ve jandarmakalabahšmdan köylüler pagkma dändüler. Harpten önce 2-3 jandarmamnbulunduotuza yakm görevli memur ortaya ç1kti." Bu dugubir küçük bölgede olarak bilinen memur sayisi, rum düzelmedi, aksine 1879'da 2.800 çikmigtt.11 Bernard Lory ve yararlandigi Bulgar tarihçi1896'da 20.509'a lerinin bu tipteki çahqmalart büfün Balkan ülkeleri için yapudigi takdirbu alanda de benzer bilgiler elde etmek mümkün olabilecektir. Süphesiz etrafh ve tarihçilerimizin daha ileride yetipecek Balkanist ve Osmanist Sultan IL problemlerini Osmanh mirasmm aragtarmalarla ve degerlendirecekleri daha iyi bümkratik Abdülhamid devrinin yapasim açiktu -mukayeseli
'le Sort de l'Heritage Ottoman en Bulgarie 1878-1900', Varia Tur11 Bernard Lory, cica I, ed. Isis,1stanbul 1985, s. 67, Todorov ve Kantchov'a dayanarak yapt1þ tah-
liller.
77
Midhat Paga'mn Vilâyet Yönetimindeki Kadrolart ve Politikast
1860'larda, reform ve ulusalci ayaklanOsman11 Ímparatorlugu'nda reaksiyon iç içe yagiyordu. Böyle bir orliberalizm ve modernlegen tamda Midhat Papa, ve zamamna ayak uydurmak isteyen zihmiyeti temsil etmekteydi. Tuna, Nië, imparatorluktaki yeni bir ihtiyar Bagdad, Sam;her biri 19. yüzyilm ulusçu akimlanyla çalkalanan veya endüstri dünyasmm yarattigi yeni iktisadï iligkiler ortamma giren merkezierdi. Osmanh reformculugu bu degigen dünyaya nasil nyum saglayacakti. Midhat Paga'mn yönetimi; bu zitlar dünyasmda reformcu Osmanhcahgm geligiminin öyküsüdür denilebilir. Midhat Paga, Tuna vilàyetine bir Osmanh valisi olarak geldi. Du vali, Osmanhci dügüncenin de en ak tif adarnlydi. Gerek kendi fikirleri, gerekOsTanzimat döneminin modernlegmeciideolojisini, se maiyetindekiler, manh yurtseverligini temsil ediyorlardi. Osmanhcihgm, 19. yüzyilm ikinci yarismdaki ulusalcihk ortanuyla ne derece uyugabildigi ayn bir sorundur. Ama Midhat Paga, klâsik dänemin yöneticilerinden farkh dügüncede, farkh kadrolarla göreve baglayan, Tanzimat dönemi insanmm ve okumug (literati) bümkratmm niteliklerine sahip yeni bir yöneticiydi. Osmanhc1hk, Osmanh yönetici smsfmm 19. yüzyildaki ideolojisiydi. Midhat Paga'nm ilk kugak Tanzimatçilardan farkh bir yönü vardi. O megrûtiyete, yani anayasal monargiye inanmig bir yöneticlydi. O halde, sadece kanunî ve adil bir idareyi degil, yänetilenlerin yönetime katildiidareyi yerleptirmek gerekiyordu. give ona sahip çakacaklari bir tarz-i arkadaylan da Osmanhca bir kadro Midhat Paga'nm yakm çahyma olugturuyordu. Tahrirat müdürü IsmailKemal Bey'di; Amavut'tu. 1878 kopma tehlikesi üzeriyilmda Balkanlaim Osmanh Ïmparatorlugu'ndan ulusçusuydu, äncülerindendi. Arnavut Birligi'nin kurulan Prizren ne ama Arnavutluk'un Osmanh ittihad1 içinde güçlenip yagayacagma inananiardandi. Diger yakm bir çahyma arkadagi Ermeni Odian Efendi, Hirvat asdh Kihç Vasif Efendi ve nihayet yakm çahema arkadagl olan Ahmed Midhat Efendi'ydi. Yanmdaki teknisyen kadrolan, 1849'da imparatorlugasigman Polonyah ve Macarlardi. Bunlar kartograf, teknisyen ve açacamalar, anayasaci
*
tRusiamrast Midhat Paça ve Zamam Semineri,Ankara 1986, s. 227-233.
-
78 ¯¯¯
en önde geleni Polonyah Kagisanayi mektebinin hocalanydi. Ïçlerinden ro1Brzozowski'ydi. Kara Avci diye bilinen bu kimse, onu Bagdad vilâyetinde de izlemig ve oradaki çahymalara yardimo olmugtur. Becerikli bir maliyeci, kitabet ve teknisyen kadrosunu toplayip örgütlemek Midhat Pasa için önemli bir baçande. 19. yüzyllm ikinci yansmda bir Avusturya valisi, hattâ bir ÇarhkRusyasi valisi için bu imkân zaten vanh. Ama Osmerkeziyetçilik çagmda, artan bürokratik faaliyetmanh Ïmparatorlugu 1eri yürütecek kâtib kadrosundan, teknik altyaplyt kuracak teknisyenlerden mahrumdu. Daha 1859 senesinde vilâyetlere yazzlan ve tensikat emreden bir yaziya; valiler ellerinde zaten yeterli sayida memur olmadigi cevabru vermiglerdi. Midhat Papa, ulusçulugun kaynadijfp bir bölgeye olan kozmopolit nitelikçe de Osmanh Osmanhci ideolojinin taraftan ve geliyordu? bir kadroyla Geldigi ülke, Bulgarlann yaçadtgi yerdi. Bulgar ulusala hareketi 1860'h yIllarda gerek ideoloji, gerekse örgütlenme olarak doruk noktasiulagrupti. Ìlksafhada Rum Patrikhanesi'nden kopmak ve milIî kilisena 1erini kurmak yolunda önemli adunlar atmiglardi. Íkinciolarak, bu yllIarda komiteler halinde örgütlenmeyi luzlandirm191ard1. Yunan bagunsizhk hareketinden farkh olarak, Bulgaristan'm büyük Avmpa devletlerinden aym ölçüde bir destek aldigmi söylemek zordur. Sartlar, Bulgarlan kurtuluççu hareketlerini kendi baglanna örgütlemeye zorlamigtir. Bu köylü kitlelerinin katildigi veya katilmak zorunda kaldiklan komiteler, bir yerde özgün bir Balkan komitecilikhareketinin de baglangici sayilmahdir. G. Rakovski'nin Sirbistan'da kurdugu Verhorma Narodna Grajdanska Naçaitstvo ve VasilLevski'nin Romanya'daki komiteleri Tima vilâyetindeki hareketleri digaridan yönetiyordu. Bulgar ticaret burjuvazisi, etnik renldilik ve toleransm bulundugu Romanya'da, Osmanh Trakyasi'nda ve Ege bölgesinde geligmigti.Hattâ ilk Bulgar gazetesi LyuboslovyeKonstantin Fotinov tarafmdan Ïzmifde çakanlnug, gene 1863'te Ïstanbul'da Kiryos Petro ve Hristos Topçipligte tarafmdan bir gazete ç1kanlmaktaydi. Bulgar egitimi Tanzimat bagmdan beri geligiyor ve zengin çevreler tarafmdan finanse ediliyordu. Bulgaristan'da egitim bir sorundu. Kimi zaman Rusya'run okullan etkiledigi görülüyor, kimi zaman Fener Patrikhanesi'nin temsileileri Bulgar egitimciIerle çatiç1yor, onlarin Rus ajani oldugunu Osmanh makamlarma ihbar ediyorlardi. Bu sorunlar l
1 BOA, Cevået Dahiliye, no: 5432, 2 C 1276/27 Arahk 1859 tarihIi Kastamonî vilâye'tagrada mustahdem ketehenin icab-rmaslahata tinden, Sadaret hükmine cevab, göre hadd-i kifåyeye tenzili hakkmdaki emrin, Kastamonî meclisinde okundugu hadd-i kifâyede bile olmayub, hariçten valinin maag ile adam ve müstahdemin
kullandigi dati vaki olub, tenzilin mümkün olmadigi'
bildiriliyor.
ça'nm politikasi bu durumda üç nokta üzerinde yogunlagti. Basm ve egitime Bulgar dilinde el atarak, Osmanh vatanseverligini ve Osmanh resmî kontro1ünü yerlegtirmek, ikincisi mahallî halkm yönetimde säz sahibi olmasmi saglayarak, Tanzimat bagmdan beri görülen otokratik modernlegme yäntemini ber taraf edip, yönetimi daha liberal bir esasa oturtmak ve nihayet çetelerin faaliyetine daha aktif biçimde karp koymak. Tuna vilâyetini genig.ölçüde Rusya'dan gelen muhacirlerle iskân etmek de bu politikanm bir tamamlayicisi olarak degerlendiri1melidir. Midhat Papa, Bulgarca gazete çikarip bazi kitaplar yayuntatti. Bulgal okullarma Türkçe dersi ve Osmanh tarihi ve cografyasi gibi dersler koydurarak, Bulgarlann kendi dilinde egitim görmeleri yanmda, Osmanh yurtseverligini kabul ettirmek çabasmda idi. Bu sayede özellikle Rusya'dan, Sirbistan'dan gelen ihtilâlci negriyatin etkilerini ortadan kaldirmak istiyordu. Paga'nm bu projesi, aymyillarda Rusya Ïfnparatorlugu'nda Türk kabilelerini kazanmak için uygulanan Ilminsky projesini andirmaktayd1. Ílminsky, Rusya Ïmparatorlugu'nun azmhklan olan Tatar ve Türkik uluslarm böyle bir egitim ve yaymla entegrasyonunu amaçlamigti. Midhat Paga'nm egitim politikasmm üç buçuk y11içinde kayda deger sonuçlar sagladigan1 belirtmek gerekir. Bulgar okullarmdaki egitim, bu politika dogrultusunda etkilenebilmig, Bulgarca kitap basum için imparatorlukta (Misir hariç) ilk Vilâyet Matbaasi kumlmugtur. Eu matbaanm asilönemliigi Duna yahut Tuna isimli Türkçe-Bulgarca vilâyet gazetesini çIkarmak olmuqtu. Tuna bizdeki ilk vilâyet gazetesine ärnektir (daha önce Mistr'da çikan Vekay-iMasriyye'yi bu anlamda ele alamayxz). Bu gazetenin tahli1i yapilruptir. Sanildigmm aksine; vilâyet haberleri, yerel tarih ve iktisadî-beledî konular agirhkh olarak yer almakta idi. Bagdad ve Suriye'de de aym geyin devam ettigini belirtelim. Gerçekçi ve dengeli bir egitim politikasigeregi, kâtib ve subay yetiptirecekokullardan çok teknisyen yetigtirecek okullarm geregini anlamigt1. Osmanh Ímparatorlugu'nunRumeli vilayetlerinde, ardmdan Bagdad'da ilk sanayi mektepleri kurmak Midhat Paga'nm igidir. Bu konudaki yardimc11anPolonez-Macar teknisyenler bagta olmak üzere kendi maiyetindekilerdi. Elimizde bir mazbata var... Buna göre Tulca sancagi, Mahmudiye kazasi, Körçegme köylüleri; muhtar-i evvel ve muhtar-i sâni ve ihtiyar meclisi üyeliklerine qu kimseleri intihab ettik diye matbu hir mazbata sunuyor. Midhat Paça vilâyet yönetiminde Tanzimat bagmdan beri izledaha nen modern otokratik yönetimi terk eden ilk devlet adammuz, dogrusu anayasaca demokratlann ilk temsilcisidir. Vilâyet halkma yönetime katilmak ve sorunlan kendileri çözmekte daha çok inisiyatif vermig, bu inisiyatifi meclisler sayesinde kurumlagtirmig ve meclislerin seçimli üyelerinin, vilâyet, livâ, kaza düzeyinde düzgünce seçimine dikkat ederek, köylerde aym biçimde seçimleri yaptirmaya dikkat etmigtir. Paga'nm Bâbiâlî ile bitmeyen mücadelesi valilere verilen yetkilerin kisithli.
79
iken asayi; konusunda ordu müolarak kullanmasma Midhat Pagîrinin, yetkilerini validen merkezle çatigtig1 görüldü. pa'mn itiraz ettigi ve geœk mü.ÿirle, gerekse radikalizmin ulusaIci idamye kat11d1kça, halk Midhat Papa, mahallî adem-i merkeziidaresinde Vilâyetler kamsmdaydt. edilecegi bertaraf Sabaözellikle Prens Türklere, Paga'dan Midhat Jän yetçilik duçüncesi, ifade ile bir Anayasast'nda egitim 1921 Eu çarpici yer hattin'e geçmigtir. säalmaktaydi.2 Midhat Paÿa, Tuna Nizâmnâmesi'nde de; müdüzünü ve unvanun despotça bularak kaymakama ve vilâyet kanunu görügülürre çevirtmigti. Ílk Osmanh parlamentosunda ken meb'ûslar, Midhat Paga'mn kullandigt bu unvanlarm kanunda yer almasim israrla istediler. Midhat Papa bu geEgmelere ve demokrat tutuverecek bir mahallî özerkligin muna ragmen, ulusalci hareketlere güç vilâyetinde kilit noktalarda Bulgar giddetle kargismda durmuytur. Tuna kullan1hyordu.3 Ayrica, Avusturya ve Rusya'nm Viyana Promemur az israrla üzerinde durduklan, Balkanlar'da nahiye idatokolû'nde (1855) bagindayd1. Nahiye relerinin geligtirilmesi projesini engelleyenlerin onlarm arasmdan tayin müdür seçilecek, meclisleri çogunluk halktan dolayisiyla; tehlike getirecegi bu hükmün edilecekti. ÍgteMidhat Paga ragmen, nüfusun kompozisyonuna yerlegme hiyerargisinin geregine ve engelledi. Tuna kurulmasuu vilâyetinde nahiyelerin geligmesini, Tuna vilâyeti 7 sancaga ayrilmlyh ve 48 kaza vardi. Ama nahiye statüsündeki yerlerin sayisi yüzleri agmasi gerekirken, sadece 15 tane idi. Midhat Papa'nm vilâyetin nûfusu üzerinde etkin bir degigikligi baglattiga görulümuhacirler bu yillarda bolca yerleptiyor. Rusya'dan gelen Çerkez-Tatar rilmekte ve bizzat köyler ve kasabalar halkuun destegiyle toprak verilip, onlara borçlantyorev yapilmaktaydi. Halk harcamalan yapiyor, devlet du. Sonra çogu zaman bu borç devlete bagiçIanfyordu. Sultan Abdülhamid de ileride Orta Anadolu'yu iskân etmek için bu metodu izlemekte
Suriye'de gikonusundayd1. Özelliklebagunsiz 80
'mutasamf
'kaymakamt
i
-
tereddüt etmeyecekti. Midhat Paga'mn kurdugu memleket sandildan bizde ulusal kredi kurumlarm1n baglangier sayillyor. Ïsteristemez 19. yüzyihn ilk yarismda islahatçisi Kont SzecMacaristan tanmmm ve kredi kurumlarunn üntü islahi tefeciligin tanmmm Macar ve Szecheny, heny Íÿtvan'shatirhyoruz. gerçeklegtiren tasarlayan kurumlaruu ve kredi önlenmesi için taransal adamdi. 19, yüzyihn Dogu Avrupa'si, galiba böyle girigimci büyük yäneticileri yaratiyordu. Midhat Paga'nm memleket sandsklarmi o çagm ölçüleri içinde banka olarak uiteleyemeyiz. Bunlar daha çok imece usulü bir yardimlagmaya ve kisa vadeli faizli borç vermeye dayamyordu. 11-14. maddeleri 'Vilâyet Sûralan';S.Gäzübûyük-S. Kili, Türk Anayasa Metinferi, Ankara 1982, IL baski, s.94-95. 3 R. Davison, Reformin the Ottoman Empire 1856-1876,Princeton 1963, s. 154.
2 1921 Anayasasi'nm
Ama olay komün maliyesi açismdan mühimdi, merkezî devlet kontrolünden ve müdahalesinden uzak komün maliyesinin temellerinin atilmasi demekti. Memleket sandiklarmm nitelik ve geligmesi her yerde aytekelinde idi, m olmadt Kimi yerlerde sermayedar ve belirli zümrelerin uygulandi. yekliyle vilâyetinde Bulgar taen yaygm ve güçlü ama Tuna liusçuk'ta sadece arasmda 1864-1866 sanrihçi Maria Todorova'ya göre, dik sermayesi 883.000 kurugtan 3.665.093 kuruga çikti.4 Tirnova'da ise, bu artig bey misliydi. Ïmeceusulü, sadece sermaye ve kredi piyasasiiçin
Ticareti geligtirmek için mahalli vapur girketleri Tuna ve Bagdad'da kuruldugu gibi, ilk anda posta arabalari kumpanyasi da kurulmugtu,7 Bayindirhk hizmetleriiçin halkm angaryaya kopumu cebren olmuyordu. Yapilan igler dolayisiyla egraf, ileri gelenler ve halk kendileri bu ige katilmigtir.Hamidîye döneminin Abidin Papa gibi valileri bu gibi igleriörgütlemekte Midhat Paga'yl izlemiylerdir. Ankara'ya demiryolu gelmesi için Ankaralilarm bedenen çahymaya razi olduklarim bir dilekçeyle saraya bildirdiklerini biliyoruz.8 Dahilî emniyet ve refahi saglayacak bu tedbirlere kargihk Midhat PaBulgar komitecilerine kargi etkin bir politika yüriïtmügtûr. Bu alanda ga da yargilamaya ve suçu kanun dairesinde cezalandirmaya dikkat etmigtir. Dönem içinde, Bulgar komiteleri ile daha etkin mücadele edildigi anlagilmaktadir. Sayisiz örneklerden biri; 1864 yth içinde Tuna'da bir Rus gemisinde silâh ele geçirildigini ve zabt edildigini bildirir. Tarihî aç1dan Midhat Paga'mn trajik konumu burada ortaya ç1kmaktadar. Baganlari, yaratict yörtetimi ve demokratlagma istegi, Bâblâlî'nin tutucu çevælerinin hoguna gitmemig ve onu bugüne kadar süren bir de4 M. Todorova, 'Obgçopoleznita Kasina Midhat Paga', istoriçeskiPregled, 1972/5, s. 6 vd.
5 BOA, Í., MM., no: 1010, sene 1278. 6 BOA, Ì Dahiliye, 1279 yih belgelerine bakilabilir. 7 BOA, L, MV, 26 C 1280/8 Arahk 1863, no: 22521. 8 ÌlberOrtayh,'Ankara ve Demiryolu', ODTÜMimarhk Fakülfesi, Tarih ÍçindeAnkara, 1984, s. 209-10. ,
81
82 ¯
.
dikoduyla 'Mehmed Ali özentisi' olarak nitelemiglerdir. Diger yandan Bulgar ulusçulugunun en geligtigi zamanda; Osmanho bir politika izleyemk, Bulgar ulusçularryla da çatigmaya dügmügtür. Avusturya ve Rusya ise, Balkanlar'm bu kesiminde Midhat Paga'mn reformlarla Osmanh egemenligini güçlendirebilecegini dügünerek, Bâbiâlî üzerinde baskida bulunmuglardu. Bâb>âlîmuhafazakârlart ise, bu entrikalara hayirhah bir biçimde uymuglar ve pagayi geri çagararak SurâyiDevlet nazirhgma tayin ettirmiglerdi. 19. yüzyrhn otokratik imparatorluklarrnda belirli bir devlet adami tipi vardr. Ehliyetli, organizatör, çahykan yönetici tipi; tembel bir bürokrasiyi harekete geçirmekte ve yönetilene bir geyler veimeyi amaçlamaktadtr. Tolstoy'un Anna Karenina romamndaki Aleksandr Karenin; böyle bir tipin tasviridir. Ancak, sahnedeki muhafazakâr ve otokrat tipli bu devlet adamlarma, Kont Witte, Midhat Papa gibi liberal demokrat tutumlu yeni yöneticiler grubunun katildigmi görürüz. Midhat Papa, baganlan ve bagaris2zhklanyla 19. yuzyil modernlegmesinin yarattigi liberal devlet adamlarma bir örnektir. Onlarm trajedisi; otokrat imparatorluklarm köhne yanlanyla, geligen liberalizmin aym bünyedeki çatigmasmm bir sonucudur. Midhat Paga, kadrolar yetigtirmeyi amaçlayan ve yänetim yetenegini daha genig gruplara yayan Tanzimat bürokratlan kugagmm son temsilcisidir. Tuna vilâyetinde de yeni kadrolar, genç memurlar yetigtirmigtir. Liberal bir monargi için mücadele veren, Tanzimat'm getirdigi kanun devletiözlemini, anayasacihga dönügtüren Midhat Paga;.modern Türkiye'nin olugum sümcinde bu yönüyle önemlidir. Anayasacihgi salt kendine ait bir özlem ve hareket olarak kalmadt. 1867'de yarattig2havaya bir ölçüde ulusçu Bulgar hareketi de katildi. 1867 yilmda Gizli Bulgar Komitesi Sultan Abdülaziz'e 21 maddelik bir anayasa taslagi sundu.9 'Hagmetli Ímparator Efendimiz' diye baglayan öneri, Ferenç Deak'm hazirladigi federal Avusturya-Macaristan monargisi statüsünün yapisim izleyemk; sultam, Osmanh Hakaiu ve Bulgar Çanolarak iki fedem ülkenin yöneticisi diye taniyordu. Ílk 16 maddede Bulgar yönetimi, 5 maddede Bulgar kilisesinin statüsü düzenleniyordu. Ulusçu aynlmacihk ve radikalizm; yerini kisa bir süre sürecek ve reddedilecek bir ilunhhga ve fede birakmigtt.bsmanh Ïmparatorlugutarihinin bilinen bu ilk rasyonculuga bayarih bir yönetim deneanayasa tasarisi, kugkusuz Tuna vilâyetindeki mesinin ve politikasmm izlerini tagiyordu.
9 Metin: HÆistovi- N. Gandjev, BolgarskeVozrajdane, 1969, Sofia BAN, c. E, s. 324-5.
Ídarî Modernlegme Ímparatorlugu'nda
Osmanlt
Mahallî Idare Alanmdaki
ve
Geligmeler'
I
Mahallî idare, siyasî ve hukukî bir kavram ve sosyal-idarî bir kurum olarak geç ortaçag Avrupa'suun ürünüdür. Sahip oldugu malî kaynaklart kendi organlarmm kararlari dogrultusunda kullanan özerk bir malî-
idarl yapi ve bu yapmm tüzel kipilik kazanmasi yoluyla gehirlerin özgürleÿmesi gerçekte 12. yüzyil Avrupa'smda baglayan ve boyutlan bugüne kadar uzanan bir tarihsel olgudur. Ne Eski Ywunan-Romagehir yönetimi, modern ne ortazaman Ïslâmülkelerindekiveya Bizans'takibeledî idareyi, mahallî idarenin baglangici ve kaynagi olarak görmek pek dogru sayilmamahdir. $ehiruygarhgmm birkaç bin yllönceden Ortadogu-Akdeniz havzasmda dogdugu ve gehir yönetiminin ilk parlak örneklerinin gene bu bölgede görüldügunu yadsimak niyetinde degiliz, ilkçaglarm Mezopotamya ve Misir gehirlerinin idarî-ekonomik yapisi uygarhk tarihinin önemli agamasidir. Yunan-Roma uygarhgrun gehir demokrasisi birçok kimselerce çagdag dünyadaki siyasal kultürün baglangict olarak dügünülmektedir. Ancak buradaki gehir yönetimi ister demokrasi, ister onun bozulmuy biçimi tiranhk otsun, ne mahallî idare, ne de çagdag demokrasi olmahal1î demokrasi bir kurum gusu ile ilgilidir. Çagda§mahalH idare ve olarak ancak genig bir alanda ve toplumun butün kurumlart üzerinde kontrol fonksiyonu yürüten bir merkezî idarenin varhgi kargismda söz konusudur. Yani devletin güçlenen erkine ragmen, tarihin akigl içinde bir bölgenin veya gehrin malî-idarî alanda özerklik elde edip bunu güçlendirmesiyle mahallî idare denen hukukî varhk ortaya çikmigtir. Nihayet, yeni çaglarm hukukî devriini, bir yerde bu tip idarelerin hukuki varhgim tamt* masi, yani tüzel kipilik kazanmasidir. O halde, sadece kendi bagma ve *
**
ÍÜHF
1982), 8. ÌdareHukuku ve ilimleriDergisi, I/3 (Ístanbul
137-148.
mahallî idare veya serbest komün geleneginin dogu.gu ve geligmesi, hukuk tarihçileri, sosyologlar arasmda halen tartigdan çetin bir konudur. Bu geAvrupa'da
kurumuna baglayarak açaklayanlar oldugu gibi, talenegi Eski Roma'mn fiscus olarak aç1klayanlar da vardir. Türk okuyucu Germanik kökenli kurum mamen bu tart1ÿmalart kisa elden ve etrafhca izleyebilmek gansma müteveffa profesör Siddik SamiOrlar ve Charles Crozat sayesinde sahip olabilmigtir. Hükmî çahsiyet kurumunun geligmesiS. Sami One idareHukuku,c. I, istanbul1944, s.371400'de; C. Crozat, AmmeHukuku Derslerí, c. II, kisam1, Í.T. yay. 1944, 243-301 arailigkin çegitli tezlert ele almaktadular. st Avrupa'da komünterin geligmesine
i
84
kendi içinde var olan Eski Yunan polis'1 veya bunun bir imparatorluk federasyonu içinde biçim degigtirmigi diyebilecegimiz Roma sitelerinin (civitas) modern beledlye ile kavramsal ve hukukî bagru kurmak güçtür. Eski Roma gehirlerinin imparatorluk içindeki özerk görünümleri aldatiÏdarî-maE-yönden merkezin baskisi altmda idiler. Bu ci olmamahdir. baski ve merkezîlegme büyük ölçüde yargi alanmda da görülür. Esasen hiçbir Roma gehrinin bagimsiz bir hukukî kipiligi yoktu. Roma'da birçok kurumun bir tüzel kipilik sahibi olmadigi gärülüyor; hatta respublica bile bir tüzel kipilik sayilamaz. Romanistler, bir ölçüde fiseus'un (maliye) böyle bir statüsü olup olmadigim da henüz tartigmaktadirlar. O halde, modern mahallî idarelerin tarihî kaynagim ve doguçunu Roma Ïmparatorlugu'nda aramak fazla iyimserlik olur. Gene maliye, idare ve kolluk alanmda örnek ve mükemmele yakm tegkilâtlanma örnegi gösteren ortaçag islâmgehirleri için idarî äzerklikten söz etmek gûçtür. Geleneksel toplumlarda ulagun ve haberlegme teknolojisininilkelligi yüzünden bölgeler ve gehirlerde bir dereceye kadar bir merkezkaç sistemi görülürse de, bunun mahallî özerklik ve demokrasi anlamma gelmeyecegi açiktir. Modern anlamdaki mahallî idare, merkezî idareyle birlikte ve ona ragmen vardir. Eskiçagm polis veya sitelerinde devlet veya gehrin özdeglik içinde oldugu görülüyor. Var olan demokrasi tiranhga dönügürse, mahallî demokrasi diye adlandmlan mekanizma da felce ugrar. Oysa, modern çaglar Avn.1pa'smda merkezi hükümet gekli demokrasi, tiranhk veya diktatorya da olsa, mahallî yönetimin varhgnu surtlürdügü görülmektedir. Alti yüzyildan beri Avrupa'da mahalli idareler, kralhklara, cumhuriyetiere, ihtilâllere ragmen, bünyelerini koruyarak ve geligtirerek yayanuÿlardir.Bu kendi kendini yönetme sisteminin devamhhgi, kugkusuz 20. yüzyil Avrupa demokrasisinin varhgim saglayan en büyük etkenlerden biridir. Avrupa kitasuun her yerinde mahallî idare geleneginin doguçu ve geliÿmesi egzamanh olmadigi gibi, egit luzda da olmadi. Zamanda ve nitelikteki bu farkhhgm sonuçlarmi Avrupa ülkelerinin siyasal ve idarî hayatmda bugün de görmek mümkündür. Gerek bölgecilik (local patriotizm), gerekse mahalE idarelerin etkinligi yönûnden Iskandinavya'yi, Britanya, Almanya, Fransa, Îtalyave Ïsviçre gibi ülkeleri aymölçülerle ve aym düzeyde degerlendirmek mümkün degildir. Fransa'da ilk komün, 1065yilmda bir kralî fermanle bu statüyü elde eden Manse bölgesidir (commundes Mans). Bu komün, bäylece ayri bir idarî örgüte, yarg1ya,maliyeye ve milice burgeoíse denen kolluk kuyvetine sahip olmustur. Ancak mahallî idarelerin Fransa'daki gûcli zaman1a merkezî kralhk tarafmdan lasilmig ve bugünkü niteliklerine ulagmalil için büyük Fransiz Ïhtilâli'ni beklemeleri gerekmigtir Flandre bölgesinde, Avusturya ve Almanya'da, mahallî idareler uzun süren ama kesintisizbir evrimle bugürikü yapilarina ulagnuelardir. Britanya'daki mahallî idarelerin 11. yüzyddan beri gös-
terdikleri özerk geligme ise diger bir örnektir
ve günümüz Britanya degörkeminde baghca pay, bu ülkenin saglam ve kesintisiz geligen mahallî idarelerine aittir. Ortaçag Avrupasi'nm Ítalya'da, Kuzey Almanya Hansa gehirlerinde rastlanan oligarvik idare tipinin bu nedenlerle mahalli bir demokrasi gelenegi ile ilgisini kuramayiz. Rusya tarihçileri arasmda 15. yüzyila kadar Kuzey Rusya'da Novgood WhirCumhuriyeti'nin oligarpik yönetimini tarihî demokratik bir baglang1ç sayanlar vardir. Eu yorumun da bir romantizmden ötede anlami yoktur. Avrupa gehrinin yönetimi, kugkusuz doguptan mahallî bir özerklik veya demokraši niteligine sahip degildi. Bir sosyoekonomik evrim sonucu merkezî yönetimden bu äzerklik almnugti. Böyle bir süreci gözlemlemek için, Viyana gehtinin 13. yüzyil bagmdan beri geçirdigi evrimi örnek olarak incelemekte yarar vardir. Ortaçag gehirIerinin çogu gibi Viyana da 12. yüzyll sonuna kadar özerk bir idareye sahip degildi. phrin yargici ve belediye bagkam derecesindeki'Stadtrichter', Habsburg büyük dükünün tayiniyle olan 24 kipilik meclis (Stadtrat) istigarî görevi gömvlendirilirdi. Önceleri üyeleri arasmdan loncalanum tayin ediliyordu ki, Habsesnaf tüccar ve burg'lu VI. Leopold'un 1221'de verdigi bir imtiyaz berahyla devamhhk kazanar bir kuru1 hafine geldi. 1288'de, belediye bagkanmi (Bergemteister) seçmek için direnen Viyanahlan Habsburg dìikleri te'dib ettiler.1 Özerkbir gehir yönetimi Tunaboyu ülkelerinde daha geç gerçeklegebildi. 13. yüzyil sonuna kadar burada gehir yöneticisi, statü ve görevleriyönünden Osmanh kadisindan daha farkh degildi. Avrupa'da mahallî idarenin geligme evreleri ve nedenlerini tarhymak konumuz digmda kalmaktadir, ancak Osmanh mahallî idare geleneginin anlagilmasi balammdan etrafhca bilinmelidir. mokrasisinin
II Klâsik dönemde Osmanh gehrinin idaresi ve yargi görevi, ilmiyye siolan kadilara birakilunytt Kadisadece gehrin degil, civanndaki köy ve nahiyelerin de mülki âmirive yargia idi ki, bu bir kaza dairesidir. Merkez bürokrasisinin üyesi olan kadt, belirli bir süre için tayin edildigi bu bölgede yargmm, kolluk iglerinin, malî görevlerin ve gehir yönetiminin sorumlusuydu..Geleneksel devlette devamh görev gören ve kurummfmdan
sallaçan bürokratik kadro çok dardir. Genellikle bûyük mernurlann
perözel hizmetlileridir. Kadt da, görev yerine kendi kapi halki (özel personeli) ile gelir ve giderdí veya gittigi yerde bazt kimseleri istihdam ederdi. Osmanhlarda mahkeme görevlileri içinde degigmeyenler soneli onlarm
1 1221 tarihli berat, Viyana National BiM.Cod. lat. 352'de kay1th olup, gu makaleye
bagvurulabilir: Pelix Czeike, 'Vom Stadtrecht des Mittelalters zur Modernen Verfassung'a, Wiener GeschichtsWaetter,Wier 1971, 260 vd.
85 ¯¯¯
86
çok dar saylda olmahdir. Mahkeme veya gehir kâtibi diyebilecegimiz bu gibilerin her yerde bulunup bulunmadigi da kesinlik kazammy degildir.2 Kaddann belediye veya mahkeme gibi kurumsallagmayi temsil eden ofisleri de yoktu. Hangi binaya yerlegirlerse orasi mahkeme veya belediye binasi sayiludi. Hattâ bagkent ÍstanbuYda bile belli bir kadihk ofisi olmadigi, ancak IL Mahmud döneminde Ïstanbul kadismm Bab-1 Meçîhat'mbir bälümüne yerleptirildigi ve devamh ofisinin burast oldugu bilinmektedi Ne kadmm, ne yardimet personelinin mahallî halk tarafmdan seçilip denetlenmesi veya idareye halk temsileilerinin belirli bir statü ve kural çerçevesinde katilmalari söz konusuydu. Ekonomik iglerde (flyat tesbiti, narh konmast), kolluk gärevinin yerine getirilmesinde, malî iglemlerin yürütülmesinde (vergi tarh ve cibayeti gibi) kadt halkm ve eenafm temsilcisi sayilan kimseleæ bagvurdugu takdirde yardimci olurlardi. Esnaf loncalarmm temsilcileri olan esnaf kethüdalarmn, gehir ileri gelenlerinin (vücuh-i belde), ruhanî reislerin varhšma ragmen bu gibi kimselerin gehir yönetimine kat11makiçin devamh kurullar halinde toplanmadiklarive çahymadiklari görülmekteydi.$uhalde, Tanzimat devrine kadar Osmanh ülkelerinde gehir ve eyâlet idatesinden, valaflar gibi ekonomik-sosyal kuruluglardan,cemâat ärgütlerinden söz edilebilir ama, mahallî idare gibi bir kavram ve kurumdan, hattâ idaieye yanhmet olan devamhhk kazammy mahallî kurullardan söz etmek kesinlikle mümkün degildir. idarecileriile yerel halkm bir uzlaymaya gittilderi,kargihkÏmparatorlugun h bir güçler dengesinin yasallagmastiçinde ortak karar veretek yönetimi paylagttklari görülmüyor,Merkez bürokrasinin tekniknedenlerle yükumlenemeyecegi bazi hizmetleri mahal1î gruplara birakmasmm ne tutarh bir adem-i merkeziyyet, ne de mahallî demokrasiyle ilgisi olmadigi açaktir. Belediye dahi, aslmda 'Gemeinde'gibi terimlerin tercümesi degildir. Gerte iran gehirlerinde beledlye reisi, 'maire-Bürgermeister' terimleri karyihgt için belediye için gibi pek uyiimsuz Bunlarm hepsibu alandaki geleneksizligin aksidir. Astabirler kullamhr. hada böyle bir gelenek olmadigi için demek de gerekmez. Bu, Ortadogu medeniyetinin eskiligi ve Bati Avrupa'nm gehir kùltürüne geç girigi ve kabile gelenekleri içinde gehri olupturmasi ve Roma hukuku prensiplerini uyarlamasiyla müesseselerini geligtirmesindenileri gelir.Kabile düzeni mirasi ve Roma hukuk prensip ve kurumlari birbirinden ayrilmaz biçimde bu yapiyi äzgür bir tarihî geligim ortammda olupturmuglardtr. Tanzimat dönemi, idarî modernlegme ihtiyacmm giddetle duyulduimparatorlegun son yüzyshdir. Eu idarî modernlegme ise, kaçimimaz gu olarak hukukî, kültürel, siyasal ve sosyal degiçmeyle birlikte olmuÿtur. 'commune',
'gehrdax',
Ílber Ortayh, VOsmanh Ankara 1977, 257-258. 3 A g.m-, s. 246-247. 2
'gehrdarî'
phirlerinde Mahkeme',
AÜHF, B. N. Esen'e Armagan,
19. yüzyil Türkiye'sinde tanmda, sanayide gözden uzak tutulamayacak bazi degigmelerin meydana geldigi de açaktir. Bu degigikliklerdir ki, idaidaresinde mahallî gruplarm re adamlan pek istekliolmasalar da, eyâlet 87 idareye bir ölçüde katilmalarmi gerekli kilmigtir. Bu katilma nasil olmugneydi? Kimler siyasai tutumu tur? Merkez bürokrasisinin bu konudaki nasil bir seçimle idareye temsilei olarak katalrmy, merkezl hükümetin temsilcileriyle nasil birlikte çahymiglar ve ne ölçüde etkili olmuglardir? genel yönetim mekanizmasi ve Nihayet bu geligmeler imparatorlugun tesirli olmugtur? Bu sorularm cevabnun siyasi geligmesinde ne demcede siyasî Türkiye'sindeki idarî yap1yi tammak açisinaranmasi, günúmüz dan gereklidir. 19. yuzyila kadar imparatorluk idaresi bazi hizmetleri mahallî gruplara, dinî cemâatlere, valoftara birakmigtt. Tanzimatçalar bu gibi hizmetleri de olabildigince merkezî hükümet ärgütüne devrettiler. Meselâ, bazi yol geçitlerinin korunmasi vergi bagigikhgi kargihšmda derbentçi denen köylere birakilmigken; Tanzimat'tan sonra bu görev onlardan almnug, veri1migti. Vergilerin hükümetin kolluk kuvvetlerinin sorumluluguna tarh ve cibayeti daha önce cemâat idarelerinin, gehir ileri gelenlerinin reyiyle tesbit edilip mültezimler tarafmdan toplamrken, bu usulden vazgeçildi. Ílkanda iltizam usulü de kaldmlmig, merkezden gönderilen yetkili muhassillar ve onlara yardimet olarak mahallî halkm temsilcilerive ruiglerhanî reisterden olugan devamh kurullar (muhassiihk meclisleri) bu merkezî kisa samanda le görevlendirilmigtï. Ancak Tanzimat önderleri bir malî idareyi gerçekleptiœcek bürokratik altyapuun noksanhänu gördüler ve trajik bir biçimde iltizam usufüne dönüldü. Asayigin sagÏanmaloncalardan veya bu görevi ihasi ise, köy ve kasabalardaki halktan, bazi muhtesib yasakça, vs gibi kimselerden ahndi, zabtile usulü ile yüklenen ragmen Tanzimat liderlebagarisizhklarma güçlendirildi. Bazi ye ärgütü hayli yol algerçekleytirmekte mekanizmasuu devlet ri, merkeziyetçi bir güçlendigi ölçüde, Osmanh miglardi. Íqtebu modern merkeziyetçilik toplumunda modern anlamda mahallî idarelerin çekirdeginin olugtugu, yerel gruplarm idareye katildigi görülüyor. Ordunun, mallyenin, mülkî idarenin her dahnm liükümet kontrolüne ahnmak istendigi ve egitimin de buna yönelik bir biçimde düzenlendigi ortamda, mahallî halkm temsilcilerinin yardumna bagvurmak da kaçmilmazdi. Suhalde 1840'1ardan beri muhassilhk meclislerinde, sonra memleket meclislerinde, daha sonvilâyet temyiz dîvânlarmda, zira vilâyet, livâ, kaza idare meclislerinde, maha11î temsilcimeclislerinde raat komisyonu, mal sandigi ve belediye tek tarafh tabürokratlarmm hükümet lerin bulunmast, sadece merkezî hükümet bu Merkezî degildir. gerçeklegmig sarrufu veya inayetiyle devsadece çagda Osmanh degildi, zaten o gruplari diglayacak güçte de letinin merkez bürokrasisi degil, Avrupa'nm hiçbir modern devlet örgütü böyle totaliter bir güce sahip degildi. Demokratik degil, sadece kanu-
nî ve âdil bir idarenin gerçekleptirilmesiiçin idam edilenlere mak ve onlarin yardunmi almak gerekliydi. 88
de damy-
Tanzimat döneminin idarî reformlan, bu nedenle ülkemizde mahal1î idarelerin dogugu için gereldi ortami da hazirlanupti. Kugkusuz Tanzimat döneminin devlet adamlan, siyasai katalma, mahallî demokrasi gibi bir siyasal programi benimsemig kimseler degillerdi. Hattâ böyle bir si. yasal geligme onlan ürkütürdü. Onlarm istedikleri kanunî ve âdil bir idarenin kurulmasiydi. ÖnlerindekiAvrupai model, ne Íngiltereve ne de Fransa'ydi; sadece Metternich Avusturyahat'ydi. Tanzimat önderlerinin Metternich'e olan hayranhklari ve onu izledikleri biliniyor. Metternich de, Osmanh reformlarim onaylayan ve yakmdan izleyen bir devlet adamiydi. Osmanh Ímparatorlugu nezdindeki Avusturya diplomatlart, özellikle Eduard von Klezl, II. Mahmud döneminin reformlanm ayrmtilanna kadar ve olumlu bir degerlendirmeyle bagbakamna bildirmekteydi.* Osmanh Împaratorluguasrî bir merkeziyetçi yapi kazaruyoniu, bu yapi yerlegtigi ölçüde mahallî idarelerin doguçu da kaçuulmazdi. 19. yüzyil tarihimizin en önemli geligmelerinden biri igte budur.
III Seçim konusu bizim tarihimizde Tanzimatçzlarm vilayet idaresinde yaptiklan reformlar dolayisiyla gündeme geldi. Seçim usulüne, kummsallagan ve devamhhk kazanan kurullara yerli halktan temsilei olarak katilacak üyelerin saptanmasi nedeniyle bagvurulacakti. Ongörülen seçim usulü pek ilkeldi, bundan bagka yaygmhkla uygulanmadigi da kesindir. Ancak önemli olan bir seçim usulünün öngörültnesi ve hukukîlegmesidir. Maliyenin islahl için vilâyetlerde sancak merkezierine gönderilen vali yetkisinde ve validen bagimsix yüksek rätbeli maliye memurlarmm, yani muhassillarmm yamnda muhassil meclisieri kurulacakt1. Bu meëlisleæ muhassilm maiyyet memurlarmdan bagka, memleketin hâkimi, müftisi, asker zabiti, ruhanî Ieisler ve memleket ileri gelenlerinden alti kigi katilacakti. Sözü edilen alti kigi seçimle görevlendirileceklerdi. Muhassil meclislerinin kurulug biçimiyle ilgili olarak, Meclis-i Ahkam-1 Adliye'nin ha21rladigi nizâmnâmenin ilk bendinde seçimin usulü tarif edilmeEtedir.Seçilecekkimseler bulundugu memleketin akilh, afif ve muteber adamlarmdan olmahdir. Adaylar önce mahkemeye gelip isimlerini kardettirecekler, sonra seçmenlerin oyuna bagvurulacakti. Seçmenler ise, kazaya bagh köylerden kura ile saptanan beger kipi ve kaza merkezlerinde de yerlegme yerinin büyuklügiine gäre söz anlar, emlâk 'akilh,
4
Õst.Haus Hof und Stats Archiv, 6740 Türkei VI, Vana 1837-1838, 'Ìstanbul-Büyükdere'den, Eduard von Klaezi'den Metternich'e raporlar.'
sahiplerinden gisma adaylar
20-50 kigi olacakti. Bir araya toplanan bu seçmenlerin karç1kanlacak ve tek tek her adayi isteyen seçmenler bir yaöbür yana geçeceklerdi. Oylann çogunlugunu elde istemeyenler na, eden aday seçilecek, isteyen ile istemeyenler egit ise kur'a-i per'iyye'ye bagvurulacakti.5 Kugkusuz nizâmnâme ile kurumlagan bu seçim usulü genig bir tabaum kattlmasmi saglamaktan uzakti. Aynca geregi gibi ve yaygmhkla uygulanmadigun da belirtmigtik. Çagdaggäzlemcilerin belirttigi, seçilenler 0) ya mülkî âmirin tayin ettikleri veya benzer biçimde gayrimüslim cemâat ileri gelenlerinin saptadiklan ya da yüksek rütbeli memurlarla anlayilan mahallin ileri gelenleriydi.rr6Ancak bu tür bir mekanizmayi 19. yüzy11mOsmanh Ïmparatorlugu için göze fazlaca batan bir kusur olarak görmemek gerekir. O çagda Rusya Ïmparatorlugu'nda zemstvo'lar, Avusturya Ímparatorlugu'nun birçok yerinde idari kurullara getirilen üyeler daha genigtabana dayanan bir seçimle saptamyor degildi? Toplanan meclislerin, görev ve yetkilerini kesinlik ve açikhlda belirten hiçbir nizâmnâme veya talimatnâme yoktu. Konuyacaklan konular ne olacakti? Anlagtiklan noktalar bir karar ru, yoksa bir dilek niteligi mi tagimaktayd2?Bunlar belirlenmig degildir. 1864'ten itibaren vilâyet, livâ ve kaza idare meclisleri vilâyet bütçesini, giderleri, okul, hastane vs gibi kuruluglar için yapilacak harcamalan tartigruglardir. Ancak merkezî hükümet memurlarmm bu meclislerdeki seçimli üyelerden ve ruhanî reislerden asil bekledigi, arazi anlagmazhklarnun çözümlenmesiydi. Meclis-i idarelerin baçIang1çtan beri baghca iglevi köylüler ve käylüler arasmdaki arazi anlagmazhklarun çözümlemek oldu. Kugkusuz meclis-i idamlerin arazi sorunlarun ve anlaymazhklan her zaman hakkaniyetle çözdügü dügünülemez. Mirl arazilerin belli gruplar tarafmdan yagmalanmasi ve tapulanmasi iglemi bu kurullarda baglanny ve yogunlagmigtir. Üyelerin yetkileri tarif edilmedigi gibi, yasayla belirlenmig bir güvenceleri de yoktur. Çogu,mecliste konugtuklarmdan veya meclïste tart1;ilan konulari diganda söz konusu ettiklerinden dolayisuçlanmaktayd11ar. Bununla beraber Osmanh Imparatorlugu'nun tarihinde ilk defa kurumsallagan ve mahallî halkm temsilcilerinin katildigi kurullardan söz etmek mùmkün olmaktadir ve bu ileri bir adimdir. Bu kurullarm bir tüzel kipilik kazandigun ileri sürmek güçtür. Ancak bu yände bir geligme vardir. Hattâ üyelere belirli bir miktar maa§ baglanungtir. Gerçi bu maaglann kimlere ne miktarda ädenecegi kesinlik kazannug degildi. Hattâ inaag konusunda yolsuzluldar görälmesi üzerine, vazgeçildi. 1864 Vilayet Nizâmnâ"meclislere
5 A. Vefik, TekalifKavaîdt, c. II, Dersaâdet 1329, 26-27, nizâmnâmenin uygulanmasi için ilgili olarak muhasalhklara gänderilen bir sadâret tezkiæsi ärnegi: BOÁ,Cevdet Dahiliye, no: 16602, 23 Safer 1256/26 Nisan 1840 tarihli. 6 Halil Inalcik;'Tanzimat'm Uygulanmasi', Belleten,sayi l12, 1964, s. 634-635. 7 A.g.m., s. 635.
89 ¯
bu nedenle, vilâyet, livâ, kaza idare meclislerindeki seçimli üyelerin faluî olarak çahymalan öngörülüyoidu.8 Fakat bu organlann tüzel kipilik kazanmalan için aslî unsurlardan biti olan üyeligin anonimleptirilmesi, yani üyelerin niteliklerinin belirlenmesi hususu, 1840'tan beri muhass11hk meclisleri ile ilgili nizâmnâmelerde, sonra 1864 Vilâyet Nizâmnâmesi ve 1871 tarihli Daire-i Umûmiyye-i Vilâyet Nizâmnâmesi'nde yerine getirilmigtir.Tabiî üyeler; mülkî âmir ve memurlar, ruhanî reislerden ibantti. Seçimli üyeler ise, o yerin halkuu temsilen seçilen yarisi Mûslim, yanst gayrimüslim dört kigi idi. Su son kural Osmanh devlet geleneginde önemlibir geligim ve degigim demektir. 19. yüzyilm Osmanh dügünürü megrûtiyet rejimini, parlamentoyu veya bu gibi mahallî kurullart Ïslâmîmegveret gelenegi içinde açiklamaya çahylr ama, bu gibi kurullan Íslâmî megveret gelenegi içinde ele almanm mümkün olmadtgi açIktir. Ídareyeve karar almaya belirli kurallar çerçevesinde gayrimüslimler de katthyordu. Kurullarm tegkil tarzr özünde laik bir temebirlikte, laik bir geligmeye yol açmigttr. Mahallî grupdayanmamakla le idarenin merkezî kararlarma hiç degilse dilekte bulunma yoluyla larm katilmalari 1840'lardan itibaren bir kurumsallagma ve devamhhk kazamyordu. Bu geligmenin mahallî idarelerin doguçu açistndan gösterdigi önem digmda, muhassilhk meclisleri ve onun devaru olan viläyet idare meclislerinin Osmanh Ïmparatorlugu'nunparlamenter hayata geçiginde de önemli bir katleda bulunduklarm1 belirtmek gerekir. mesi'nde
90
19 Mart 1877'de ilk Osmanh Meclis-i Meb'ûsâm toplandigmda, imparatorlugun därt bir yanmdan gelen meb'ûslar, büyük çogunlukla vilâyet idare meclislerinin seçimle gelen üyeleri arasmdan valilerce veya meclis üyelerinin ortak karanyla tayin edilen kimselerdi. Meb'ûs seçimi için hazirlanan tâlimat-i muvakkate, vilâyet idare meclislermin seçilmig üyelerinin ilk seçmen sayilarak meb'ûs seçilmelerini öngörüyordu ki, pratikte meb'ûslar bunlarm arasmdan seçilmig veya valilerce tayin edil1864-1876 yillari arasmda vilâmiglerdi. Örnegin,Kastamonî meb'ûslan, meclisinde üyelik Haci Mustafa ve Salim efendiler, Suriye yet yapan 1869'dan beri vilâyet meclisinin seçilmig üyesi olan Nikola meb'ûsu, Nakkap Efendi'ydi. Hüdavendigâr meb'ûslari da 1870'ten beri vilâyet meclisinde bulunan pyh Bahaeddin ve Pavlos Pavlidi efendilerdi. Örçogaltuabilir.9 Gelen meb'ûslar ilk anda eski götevlerinden gelen ahykanhkla, daba çok geldikleri yerlerin sorunlan üzerinde durdularsa da, lasa zamanda ülkenin genel sorunlaruu kavrarug, hattâ dig politikayi bile tartigmaya baglamiglardi. Bu demokratik terbiyede yirmi yih apan vilâyet idare meclisleri ve daha eskiye uzanan muhassilhk meclisleri ge-
.nekler
8 Ì. Ortayh, Tanzimat'tan Sonra Mahallt Idareler,Ankara 1974, s. 22-23. vilâyetleri Hüdavendigâr (1287-1293) Suriye (1286-1292), 9 Kastamonî (1286-1293), salnâmelerinden kargilagtumayla elde edilen bilgi.
leneginin büyük payi vardir. Meclis-i Meb'ûsân'm bir içtüzügü olmamavisma ragmen meb'ûslar belli bir müzakere abykanhgina sahipti. Eski bapkanhreisi Vefik Paga'mn otoriter olan Ahmed lâyet müfettigi meclis her geyin eski vilâyet mecgmdan,meb'ûslarm tartigma âdabma kadaraçakti. Tagradan gelen meb'ûslislerindekitecrübe ve gelenege dayandigt ilk defa seçim görduklerini, lar seçim konusu tarttg1hrken, Ístanbullularm 'ibtida-i Tanzimat'tan beri seçim usulünü bildiklerini' ileri kendilerinin ise sürüyorlardi.10
Vilâyetlerdeki meclis-i idarelerin digmda, yerli halkm temsileilerih-den olugan Menâfi-i Umûmiyye sandiklari, Ziraat ve Nâfla komisyonlamemleketin iktisadî n, mahal1î üyelerin katildigt ticamt mahkemeleri hayatuu düzenlemekte küçümsenmeyecek rolü olan kurullardi. Rumeli vilâyetlerinde özellikle Midhat Paga'nm valiligi sirasmda Tuna vilâye tinde Menâfi-i Umûmiyye sandiklan önemli bir sermaye birikimini gerçekleptiren kuruluglar olmuglardi.11 Bu sermayenin kullamhp biçimi, yatmm yapilacak alanlar mahallî sandik kurullarinca kararlagtirdiyordu. Bununla birlikte sandiklar imparatorlugun her yerinde aym etkinlige ve güce sahip degildi. Yerli tüccarm güçsüzlügü ve iktisadî geligmenin yavaghgindan dolayl, mahalli idarelerin gerçek anlamda güçlenigini saglayacak bu kuruluglar bir müddet sonra etkinliklerini tamamen kaybettiOsmanh-Rus savagmdan sonra sadece var olan Menâfi-i ler. Özellikle Umûmiyye sandiklarmm degil, Osmanh gehirlerindeki eenafm geleneksel avâriz sandiklarma bile devletçe ei konmuqtur; Ïktisadîkonularda karar alma güçsüzlügii ve sermaye kuruluglanna sahip olamamak baglang1çtan beri ülkemizde mahallî idarelerin geligmesini önleyen bir olgudur. 1860'lardan beri sözde her yerde var olan meclis-i belediyeler, üstelik ilk Osmanh Meb'ûsân Meclisi'nde 'Dersaadet ve Vilâyât Belediye Kahazirlanmasina ragmen, geligememiglerdir.Güçlenen merkenunu'nun zî hükümet kargismda mahallî gruplarm iktisadî gücü de aym oranda artmadigmdan Türkiye'de mahallî idareler änce iktisadî ve buna bagh olarak da hukukî özerklik konusunda geri kalmiglardir.
IV 19. yüzyilda, Osmanh
da merkeziyetçi Ímparatorlugu'nda
devlet fel-
sefesi ve egilimi egemendi. Modernlegme bürokratik örgütlerin büyümesine neden olmugtur. Devlet faaliyetlerindeki ihtisaslagma, merkezde örgütlerde ihtisaslagmay1 yaratmaktadir. Merkezî hüve vilâyetlerdeki sanayiden egitime kadar hayatm her alanru düzenleme egiliminkümet Yabanci devletlerin misyonerieri ülkenin her yamnda sayisiz okul
dedir.
10 H. Tank Us, Meclis-i MeVüsân Zafnt Ceridesi,Ïnikad,7 Nisan 1877, s. 84-85. Pregled, 11 Maria Todorova, 'Obgçopoleznite Kasi na Midhat Paga', Ístoriçeski 1972/5, 56-76.
91
92
ve sosyal kurum açarken, Bâbiâlî bürokrasisi hayirhah davranmasa bile engel olamamaktaydt.12 Ama herhangi bir yerdeki halk kendi ihtiyacma yönelik bir ç1rak veya ebelik okulu, ya da çobanhk ve tanm teknisyenligi kursu açmak istese buna izin verilmeyecegine güphe yoktu. Yetimhane veya sanayi mektebi kurmak, tagradaki mahallî änderlerin degil, anoluyordu. Merkezî hükümet çogu cak gönderilen valilerin
girigimÌyle
yerde belediye örgütünü kurmamig ve belediye meclislerine uzun süre tüzel kipilik kazandirmamistir Belediyelerden beklenen hizmetIerin bir losuu vakiflarm, bir kismi merkezî hükümet organlarmm elinde oldugundan,Ïstanbul'dabile beledlyenin etkin bir hizmet görmesi mümkün degildi. Bir semtten diger bir semte suyolu veya kaldiryn dägemek için iki-üç nezâret veya evkafla anlagmak gerekirdi. Kugkusuz beledlyelere ayrilan malî kaynaklar da çok yetersizdi. Belediyeye yeni malî kaynaklar saglamak konusunda Bâbiâlî bürokrasisinden daha isteksiz davrananlar ise tagra egrafi idi Yeni kaynak, yenivergi demekti. Bu egìlimiOsmanh meb'ûslar meclisinde de görmek mümkündü. Son devir Osmanh yöneticileri belediye örgütünü sadece düzenli gehir hizmetlerinin gärülmesi için istediler. H. Megrùtiyet döneminde beleolarak geligtirilip, tüzel kipilik kazandiklan halde, önceki diyeler orgüt devirden daha güçlü merkeziyetçi politik baskiyla yönetildiler ve her yerde merkezî hükümete daha bagimh hale getirildiler.Bu politika imparatorluktan cumhuriyete miras olarak kalmigtir. Hizh bir gehirlegmeyle birlikte siyasal katilma sorununun da büyük boyutlara ulagtigi günümüz Türkiye'sinde mahallî idareler halen geçmigingetirdigi uyumsuz yapiyi tagunaktadirlar.
12 19. yüzydm sonunda Osmanh Împaratorlup'nda sadece ABD'nin kurdugu okul ve yetimhane sayis1400'e yaklagiyordu. Ekz. Ï. Ortayh, 'Osmanh Ímparatorlup'nda Amerikan Okullan', Amme idaresi,1982, c. 14, sayi 3, 90-91. 13 H. T. Us, M.M.Z.C., 15. Inikâd, 16 Nisan 1877, 118.
.
Osmanhlarda
.
r
Ilk Telif Iktisat Elyazmast Andreas Tietze'ye
Dùçünen ve yazan kimselerin bulundugu her toplum gibi, Osmanh toplumunda da bir iktisadî dügünce, ilk Osmanh vekayinâmeleri ile toplum ve devlet hayatma ait metinlerin kaleme almmaya baçIandigi devir lerden beri var olagelmigtir. Ancak Osmanh toplumunda iktisadî dügüncenin bilinen klâsik, geleneksel niteligini degigtirmesi, daha dogrusu Yeniçag Avrupasi'nda yeni bir yöntem edinerek geligen iktisat bilgisinin tanrup izlenmesi ne zaman olmugtur? Soruyu cevaplamak zordur. Avrupa iktisadî düguncesi, pekâlâ 18. yüzyll sonlarmda Osmanh aydmmm ilgisini çekmig olabilir. Ancak iktisadî dügüncedeki bu önemli degigmeyibelgeleyecek eldeki metinler bugün için o kadar geriye gitmiyor. Yakm zamanlara kadar aragtirmacilar, Osmanh toplumunda Batiiktisadî dügûncësi tarzmda kaleme ahnmig metinleri en çok 1850'li yillara kadar götürebiliyorlardi.1 Viyana'da, Avusturya Millî Kütüphanesi SarkYazmalari bölümünde mevcut bir yazma risale ile bu tarihi pimdiden sonra yirmi yll daha geriye götürebiliriz." Ele alacagimiz küçük risale, 1830'lu yillarm bagina ait bir yazmadir ve imdilik bu tarih, Osmanh toplumunun Avrupa iktisadî dügüncesiyle ve iktisat ilmiyle tamstig1 zaman olarak kabul edilmelidir. 16-18. yüzyillarda Gelibolulu Mustafa Âli'ninSultanlara Nasihatler'inden veya daha önceki bazi nasihatnâme türü eserlerden baglayarak, Koçi Bey Risalesi, Selânikî Tarihi, Hizru'l-Mülûk, vb kitaplarda, Osmanh toplumunda egemen olen ekonomik-sosyal görüglere bolca rastlanmaktadir. Memnuniyetle kaydetmek gerekir ki, bunlarm bir kismi tarihçi ve dilbilimcilerin çahgmalariyla okuyucunun yararlanmasma da sunul*
Yaprt,Ekim-Kasun 1983, s. 3744. 1 C. Orhan Tiitengil, 'Türkçe'de hk iktisutKitabmm Konusu ve Yeni Bir Eser Üzerine Notlax', 101F Mecmuasi, c. 25, S. 1-2, Ekim 1965, s, 141-150;Z. E Fmdikoglu, 'ÍktisadîTefekkür Tarihimizden Bir Parça',1brahim Fazd Pelin'e Armagan, Ístanbul 1948, s. 221-230; M. Orhan Okay, 1ktisatta Milli Dar,ünceye Dogru', TürkKültürü, XVIII, S. 207-208, s 72 vd. ** Yazmaya ele geçirmedeki yanhuu ve metni incelemedeki tegviki için hocam Prof. Tietze'ye tegekkürübir borç bilirim.
¯
93
94
muytur? Du metinlerin baghca äzelligi, çok kiginin bildigi gibi, Osmanh amaçlayan eleptiriter olmalandir. geleneksel düzeninin restorasyonunu Klâsik Osmanh döneminin bu gibinasihatnâme ve Islabat lâyihalarr, tadayah bir imparatorlugun yapismi temel olarak kabul nm ekonomisine degigmesindenve o dünyanm ürünü edip, Yeniçag Avrupasi'umiktisadî iktisadî dügünceden habersiz bir kullanan kavramlar olup yeni dil ve haklanda öneriler getirmektedirler. üslûbla, imparatorlugun islahati Osmanh toplumunda Avrupa iktisadî dügüncesine niçin yabanci kaImdigi ve bildigimiz kadanyla niçin 19. yüzyildan itibaren bu dügüncenin benimsenmeye baglandigmm cevabi, Osmanh.iktisadt tarihini saglam bilgilere dayanan zengin bir sentez halinde yazmak kadar zordur. Hattâ, bu gibi tarihçilik ürünleri ortaya kondugu zaman bu soruya cevap verilebilir demek, daha dogru olur. 19. yüzyil Osmanh.iktisat bilgisinin sözlügü, kismen klâsik devir Osmanh dügüncesinden kaynaklanmaktadir. Nitekim 19. yüzyilda tedbîr-i menzil' deyimini Kâtib Çelebi,Keyf-üzkarquig1 kullamlan kullanmaktadir? Kâtip Çelebi'ye göre Menzil tedbîri ilmi, bir zunün'da arasmdaki iligkileri ve hane düuçaklar hanenin reisinin, hane halki ve tarif ediliyor. Anolarak ayarlayacagma bilgi iligkin nas11 kurup zenini bölügümüne gelirin ön kaynaklarm bilginin ve masplânda, ve cak bu aile düzeyiilmi, Menzil tedbîri açaktir. düzenienmesine degindigi raflarm nin üstünde bütün topluma da yayllarak dügünülmesidir. Esasen 19. yüzyll Osmanh iktisadî dügüncesinde de, üretimin artinlmasi ve dogal kayçok sernaldann bunun için nas11kullamlmasi gerektigi gibi sorunlardan vet ve gelirlerin bölügümü konusu zihinleri meggul etmektedir. Bugüne kadar bilinen ilk Türkçe iktisat kitaplan, Z. E Fmdikoglu'nun, ÍbrahimFazil Pelin'in kütüphanesinde buldugu Tasarrujiît-i Mülkiyye ve 1965 yllmda merhum sosyologumuz Cavit Orhan Tütengil'in tamttigi Ilm-iTedbîr-i Mûlk adh eserlerdir Sonuncusu 1860'ta Londra'da Charles Wells tarafmdan Türkçe yazahp tagbaski olarak bastmlmigtir. Fmdikoglu, tamttigi risalenin yazan olarak Serendiz Argizan adh bir tabibi gösteriyor. Serendiz Argizan, bu eseri Rossi diye bir yazann Economie Politique'inden yararlanarak Fransiz dilinde kaleme almig, Fransizca 'iktisat'
'ilm-i
2
Úmek olarak, bkz. A. Tiet2e, Mustafa Äli'sCounselforSultans of 1581, -Part I-ll WiMendfi'l-Müen; Öst.Akad. derWiss.,1982; Y Yücel, Kitab-iMesalihi'l-Müslimin ve
minin, AÜDTCF yay., no: 307, Ankara 1981;Y.Yûcel, Kitâb-i Müstetab, AÜDTCF no: 216, Ankara 1974.Aynca, bkz. M. Kütükoglu, Osmanhlarda Narh Müesse-
yay., sesi ve1640 TariFdiNarh Defteri, Ïzmir1984. Yaçami, Kigiligive Yaprilarmdan 3 Bu fasil için, bkz. O. Saik Gökyay, Katib Çelebi: 'ilm-i tedbir-i Seçmeler,Türkiye Íç Bankast yay, Ankara 1982, s. 365. 1850'lerde baghgadir. Bizim ele aldigimiz yazma baghgi ise menzil', iktisat risalelerinin politique' karµhgt menzil deyimini kullanmaz; tedhir-i Emrân-1mülki'economie kullamr.
de Aleko Sucu Osmanheaya çevirerek bastirmigtir. Gerçekte ise, Fmdikoglu'nun tamttigi bu eserden önce, Mâliye Nâzm Mehmed Cavid Bey, 1315 Hieri/1897-98 miladi tarihli kendi iktisat kitabmm birinci cildinde, J. B. Say'den mülhem bir kitabm Ïlm-iTedbtr-iMenzil adiyla Sehak Ebru tarafmdan 1850'lerde çevrildigini belirtir. Fmdikoglu'na göre, ele aldigi risale, Rossi isimli bir yazarm, EconomiePolifique kitabmdan Tasarrufât-I Mülkiyye olarak çevrilmigtir. Ancak eser için Cavid Bey'in sözünü ettigi kitaptan daha eski bir tarih vermekle beraber, bu tarih, kitabgi künyesinde yoktur; dil özelliklerine dayanarak tahmin etmektedir (tahminen 1268 H/1851 M). Bu eser Sultan Abdülmecid'e takdim edilmigtir. Mehmed Cavit Bey'in naklettigiiktisat kitaplanyla Fmdikoglu'nun inceledikleri arasmda kimlik çatiçrnasi gärülmekte ve yazarlar J.B. Say'in iki ayn kitabrun çevirisinibirbiriyle kangtinm; gibi görünmektedirler.Yahuz, açik ve kesin olan bir pey, her iki eserin de 1850'ler civanna tarihlenehilecegidir. Tütengil'in tamttigi Wells'in kitabt ise, 1860 basunhdir. Bir Ïngiliz tarafmdan Türkçe kaleme ahnan bu ikinci eser de iktisat bilgisini ve kavramlan kisa ve yetersiz olarak tamtmaktadir. Eu bilgilere göre, Osmanh toplumu yüzyihn ikinci yansinda iktisat bilgisiyle henüz tampma agamasmdadir. Ancak, tamtdan bu risalelerin tag baskisi olarak basilmasi, ilginin yayilmaya bagladigmi gösterebilir? Bizim ele aldigmuz, yazan (veyaderleyicisi) meçhul risale ise, sadeark Yazmace yazma olarak kalmigtir. Viyana'da, Millî Kütüphane'nin Jan arasmda bulutunaktadir. Elimizdeki risale 86 sayfadan olugan bir yazmadir ve 'Risâle-i tedbir-îümrân-1 mülkf adru tagimaktadir.5 Bunun Economie Politique'ten bir çeviri oldugu düpünülebilir Risalenin yazan ada yazmada yer almadigt gibi, bagvurduveya derleyen müterciminin gu Avrupa kaynaklan da belirtilmemigtir. Ancak risale sahibi, özellikle Malthuttan söz ederken, onun nüfus üzerme olan eserini otuz sene önce kaleme aldignu söylüyor ve yakmlarda bu konudaki tatutici bir makaleyi 56 sayih Takoîm-i Vekâyrdeneµettigini belittiyor (nüfusile ve iktisadî durumla ilgili böyle iki makale, Takvîm-i Vekâyrnin 56. sayismda degilse de 54 ve 55. sayilarmda, 'Umûr-i Hariclye' bölümünde çeviriolarak yer almaktadir. Çevirininrisale sahibi tarafmdan yapildigi anlagihmakale, say1daki 55. Tedbtr-t ümrân-r mülkî ilmindeki hazîk-i hükeyor. mâdan Estrada nâm Ïspanyolhir zâtm nüfus meselesi ve iktisadî kaynaklar üzerindeki yazdiklarmm bir tercümesidir). Malthus'un meghur denemesi l798'de basildigma ve 1831'den beri çakan Takvfm-i Vekâyrnin 54-56. sayilan da 1832 yihna rastlad2gma göre, elimizdeki yazmamn tarihi 1833'ten daha geç olamaz. Herhalde Bâbiâlî'nin gayrimüslim tercümetni
4 Tütengil, a.g.m., s. 142-144. 5 Viyana, National Bibliothek, CodexVindobonensisPalatinus, 43 yaprak, Mixt 1169. Yazmamn son sahifesinde muhtemelisim ve tarih belitsizdir.
ps
96
manlarmdan olan yazar; Arab, Fars ve Yiman dilinde bulunmayan ve sadece Ïngilizve Fransiz dilleriyle edinilmesi mümkün olan bu bilgileri dil bilmeyenlere aktarmak için risaleyi kaleme aldignu bildiriyor (yazma,s. 39 r). Risalenin giriginde merkantilist bir yaklagim göze çarpmaktadir. "Devlet diger devletlerle ve milletlerle olan ticarette kendi tebaasmm ç1karnu kollamah ve onun ticaretini digerlerine gön artiracak tedbirleri
gözetmelidir" (s. 3 v 4 r). Yazar,Osmanh neerinde ah.plmig üslûbun digmda, derhal konuya giriyor, ilk paragraftan itibaren iki sahife kadar, devlet hayatmda ve dünyada iktisadî sistemin niye degigtigini ve niçin yeni bir iktisat bilgisinin
gerektigini ve neden risaleyi kaleme aldigun pöyle açikhyor: "Eyyâm-1 eser ve haberi mazîyede vücudi nâbud ve düvel-i salîfe zamanlannda edib, kudüs tuhur anm mukteolan ecza-1barut ve mâdum ve mefkud lcâd hurûb ve zäsmdan olan eslâha-i natiyyenin karîn-i ve kit'alde istîolan zausul-i matlûb andan muharebe ve mutad mali olduktan sonra, müteahhîolmagla, milel-i düvel tebdil ve fer ve galebe esbabi tagyir ve tebdilini icâb ve ale'1 hurenin pâir nizâmât-i dahiliye-i mülkiyelerinin ilm-i mazbut insabmâ ibtedâbîrin umrân-1mülkiyeye nizâm ve aid sus muhtasaradir" (s. I risâle-i oldugu beyamnda istîcab etmig îsâlini lag ve v-2 r-2 v). Bu açiklamaya göre, barut ve ategli silâhlann icadi ve kullamnuyla merkezî ordular ortaya çikmig; bunlarm egitimi ve donanmu, sudevletin iç dübay ve ögretmenlerinin yetigtirilip maaglarmmödenmesi, zeninde ve yänetimde degigiklikler yaratip, malî ve iktisadî düzen nitelik degiytirmigtir. Böylebir degigikligi merkezîlegen monargiler olayx olarak açiklayan (ve bir boyutuyla dogru olan) görüg; yazar tarafmdan benimsenmigtir. Yeniçag devleti, bünyesi ve iglevleri yönünden büyümüg, geligmigtir. Yeni bir iktisadt Anlayi; ve iktisat bilgisi, bu olgudan dolay1 gerekli görülüyor. Risalede, iktisat tarihçilerinin kisaca ticari ve sonra sinai kapitalizm çagi dedikleri (itiraz edilmeyecek bir terim) dönemin kamerkezîyetçi degigiklik mu yönetimi ve idari-askerî bünyede yarattigt gibi olgularla yapilacak birikimi kapital sermaye hareketinin büyümesive almmaktadir, olarak Ama tariele degigkenler bir aç1klamaya yeg tutulan açiklama sayalmamahdir bu... farkh çok bir de yanh; ve hî yönden hiç yüzytl 19. edilecegi 18. ve üzere, risalenin sonu yüzyil Gerçi yazari, fark baglarmm iktisat literatüründeki ifade ve terimleri kullanmaktadtr ama, giripteki bu açiklama bizce qu açtdan çekici, hattâ orijinaldir: 1820'lerden beri orduda ve merkezî idaæde Yeniçag Avrupasi'ndakine benzer mform ve degigmeleri geçiren Osmanh imparatorluk yönetiminin sorunlarma cevap vermek amaci güdülmekte ve buna uygun bir yaklayimla risalenin kaleme ahndigi görûlmektedir. Eu yönüyle yazar, eserini ortabenimsedigi yönetsel modernlegmeyi, ya koydugu yillarda yùrütülen degerlendirmektedir. kuramla uyum gösteren bir olgu olarak
Yazarin bu risaleyi kaleme almakta kendini de ilgilendirebilecek pratik bir amact oldugu da bellidir. Devletin gizli, açtk, genel veya özel igleriyle ilgisi olmayan, tedbîr-î ümran-i mülkî (economie politique) ilmi konusunda bilgisi ve tecrübesi olan herhangi bir devlet ve ulustan kimselerin, nâzir-i meclisin (yani ticaret meclisi nazmnm) yanmda, ona danigmanhk yapmalan gereklidir. Bu gibi kimseler davet edilmeli ve dünyafaaliyet izlenmelidir. mn ekonomik durumu, kanunlar ve iktisadî-ticari eserler, servet, senede yarattiklan iki devletlerinin yüz Böylece Avrupa
Osmanh ü1kelerinde de yirmi yllda gerçeklegebilecektir (s. 2 y). Yazar burada ilginç bir eldemede bulunur: Maziye bakarak degil, yaçanan güne bakarak hareket etmelidir. Yani eskinin restorasyonuna yönelik bir iktisadî anlayiëla degil, günün partlarma uyup tedbirler almahdir. Bunun için Ìbn-iHaldun'un bir tümcesine bagvuruanlamak için, diger deyor: "Bir devrin halki ve devrin gan ü göhretini virlerle karg11agtirmay1p, Tauri'mn her devir için ortaya koydugu yöne tim ve igleyige uymah ve devietve toplum iq1erinibu biçimde yola koymaya gayret etmelidir" (s. 5 r). Girig (Mukaddime)'teki bu teorik çerçeve diyebilecegirniz açiklamadan sonra, risale beg bölüm (fasil) ve bir sonucu (hatime) içermektedir. Bu bölümlerin içerigini lasaca gözden geçirelim. Fasl-1evvel (L Bölüm), s. 6 r-10 v arast:Bu bölümde iktisat biliminin temel kavramlari tammlaniyor. Ïhtiyaçnedir, mal nedir gibi... IhtiyaçIarm dunedmt (kithk) ve örf ve âdete göm biçimlenecegi, artacag1üzerinde ruluyor. Örneginparap, fes ve gapka gibi geylere kargi Hiristiyan ve Muslümanlarn aym gereksittmeyi duymayacagi söyleniyor. Degerin ölçütú olarak lothk (nedret) ve emek gösterilmektedir. Fasl-t sâni (2. Bölüm), s. 11 r-14 r: Üretimsürecinin ne oldugu açiklanüzerinde diktan sonra, bu bölümde üretimin ögeleri (istihsalunsurlan) duruluyor. Üretimfaaliyetini (a) tanm, (b) sanayi ve zenaat (amel-i hîref) aymnaktadir. Üretimolaynu gerçekleptirenler ve (c) ticaret olarak üçe ise, (a) mütegebbisler (risalede,mübagirîn-i ummâl) olup, bunlar kâr ve âlât-edavati saglayanlardir, zarari yükümlenen,.üretim için sermaye ve çirak, kalçoban, ücret alan yllhk ve olup, günlük, ayhk ve (b) ucretliter çabganlarrisk mutemet yüklenmeden gibi fa veya ticarette sandikkâr, dar. âlât,.edavat ve Fasl-I sâlis (3. Bölüm), s. 14 v-21 r: "Ístihsaldekullamlan araçlan üzerinüretim emval beyatumdandir." Yani müstahsile-i esbâb-i kullamImaüretimde malm açak örneklerle, bir En basit duruluyor. ve de siyla (mal-1sermaye) üretim araci niteligini kazandigi açiklamyor. Uretim araçlanm (a) mal-i sermaye, (b) amel-i beger (emek yerine say deniyor) olarak aynmhyor. Bu sayede (madde-i asliyye) hammadde iglenip mamul mal haline getirilmektedir. Klâsik Osmanh döneminde fermanlardan kayatlara ve siyasî-edebî metinlere kadar malkelimesi, Arapça asrefah ve baymdirhk, ingallah
97
Ima uygun olarak para anlammda kullamhrken, metinde mal sözcügünün bugünkü anlamuu kazandigi görülmektedir. Fasi-:rabî (4. Bölüm), s. 21 r-29 v: "Krymet-imal-1 sermayenin hakîkat-i 98
zât ve maliyeti ve anm husiil-1 mal emrinde tarîk-iistîmali ve efrâd-i nâsm mülk ve tasarruflarmda sûret i teksir ve terakîmi beyanmdadir." Bir tüketim mahnm kiymeti, tüketicinin verdigi degere, mahn kullamm imkâmna ve derecesine göredir. Bu da ashnda bir sermaye mahnm da degerini tayin eder. (Bu tümce, birinci bölümdeki deger kavrammm açiklamastyla çeligki içinde gibi görünmektedir.) Bir mahn üretiminde sermayenin degeri de yer ahr; daha dogrusu, sermaye mah ürüne dönü-
o gür. Kâr ölçüsünde sermaye artmhr ve i; büyür. Meselâ, bir sabuncu daha fazia yag ahr ve sabun kazamm yeniler, böylece bu iglemden diger üreticiler de yarar saglar. Bu bölûmde devletin zenginliginin de bu yolla artacagivurgulamyor. Risalede, Tanzirnat arifesinde yapilacal reformlar ve yeni iktisadî politikaya uygun bir anlaysym yer aldigi, bu gibi ömeklerle açikça görülmektedir. Fasl-r hami (5. Bölüm), s. 29 v- ve devamt: Bu bölümde nüfus sorunu ele aluunakta ve risalede orijinal bir egilim olarak, Malthus'un görûçü özetlenmektedir. Yazar, Malthus'un otuz sene önce kaleme aldigi-eser ve bu konuda Avrupa gazete evrakmdan (!)yaptag1çeviriyiTakoim-iVekayf de bastudigmdan säz ediyor (s. 33 r). En uzun bölüm budur ve risale sahibinin, daha önceki gazete çeviriferinden de anlagildigi üzere, Malthusçu nüfus kuramma yalon ilgi duydugu açiktir. Hattâ risale sahibi, bir anlamda iktisat bilgisinin, nüfus artrymm yaratacagt sorunlari kavramak ve çözmek için bir çaæ oldugu kamsmdadu. Malthus'un bu konuda verdigi ärnek hesaplamalan nakleder; her dogan çocuk yagasa, yirmiden fazla çocuklu evililikler yaygmlagir.Bir memleket nüfusunun artig yetenegi, o memleketin nüfusunu her 26 yllda üç kat yükseltecek derecededir. Yaniotuz milyonlu Fransa, 26 sene sonra 90 milyon nüfuslu ve 52 se ne sora 270 milyon nüfuslu bir ülke olacaktir. Bu nedenle hastahk, salgm, savag gibi tahripkâr olayla_rkaçmilmazdir. Risale sahibininbu konulan daha çok Malthusçu yazarlarm Avrupa gazetelerindeki makalelerinden iziedigi anlaµlmaktadir. Bundan sonra, girig bölümünde ileri sürülen dügüncelere atif yapilarak,yisalenin bu sorunlara dikkati çekmek ve tedbir-î ümrân-i mülkt ilminin ögrenilmesi ve ona göm tedbir almmast için yazildigi bildiriliyor. Risale sahibi, Malthus'un ünlü denemesi hariç, metinde hangi kaynaklari kullandigmi belirtmemigtir (klasik Osmanh nesrinde pek görülmeyen bir biçimde, yazar ek açudamalar yapmak için dipnotu kullanmaktadar). Risalenin kaynaklan muhtemelen temel, orijinal eserleiden çok, bazi vülgarize kitap ve makalelerdir. Risalede, fizyokratlardan, tabiî denge kuramcalarma, J. B. Say'den Ricardo'ya kadar birçok iktisat kuramci-
smdan esintiler vardar Belki yazar, bu ünlülerin yaptigi tamm ve ileri sürmüg olduklan dügünceleri, onlarm isimlerini bile bilmeden ikincil kaynaklardan naklen derlemigtir. 99
Bununla beraber, elimizdeki ilk iktisat kitabt (daha degrusu yazma risale), bütun nahif yapisma ve üslûbuna ragmen, iktisat biliminin konularina ve temel kayramlarma yazarm zekice yaklagtigi ve bunIarm oldukça yanhysiz ögrenilip ögretildigi bir metin görünümündedir. Daha önemlisi, bu gibi bilgi1erin ögrenimi ve okunmasi yaygmlagmamig Shra bile, askerî endigelerle baglarrug Mahmudiyye reformlari dönemi Osmanh adammm, degigen dünyanmiktisadî mekanizmasuu ve dügüncesini ögrenme istegi ve bazi tedbirler ahnmasi özlemi bu risalede göze çarpmaktadir.
Osmanh
Ímparatorlugu'ndaSanayilegme
Anlayzytna Bir Ornek: 'Islah-t Sanayi Komisyonu' Olayr
19. yüzy11a girildiginde taramsal ve endüstriyel geligimgästeremeyen imparatorlukta, tezgâh ve Lonca sanayiînin ugradigi çöküntü genel olarak bilinmektedir Gene Tanzimatça grubun bazi dallarda, özellikle tekstil ve porselen sanayiînde atdunlar yapip, bazi devlet fabrikalari kurduklan da bilinen gerçeklerdendir. Bunlarm sayilart, sermaye ve üretim kapasiteleri üzerinde tam ve ayantih bilgi elde etmek qu an mümkün degildir. 1835'te kurulan feshane ve çuha fabrikalari, ÏzrnitKâgit Fabrikasi, Beykoz Teçhizât-i Askeriyye Fabrikas1, Tophane, porselen fabrikalan gibi tesisler bunlardandir.1 Bu tesislerin bir kismi rantablkogullar altmda ça14maya devam etmig, bir kisnu zaranm sürekli olarak hazine yardim1ylakapatmy, fakat tekstilde öncülük etmesi dugünúlen önemli bir kisuu ise, yolsuzluk ve rezaletler serisi ile iflâs edip genel üretim yapisanmve dig ticarî iligkiler sistemikapanmigttr. Ülkenin nin bu geligmeyi önledigi açiktir. Burada üzerinde durmak istedigimiz asil konu; Osmanh devlet adamlarrun sanayilegme programi, daha dogru bir deyigle sanayilegme anlayigidir. Hemen görülecektir ki, bu konada Osmanh devlet adami bir bakuna gerçeklerden uzak äneriler getirmektedir, ama bu durumun nedeni de sanayilegme konusunda içinde bulunulan dilemmadir. Sultan Abdulmecid döneminde büyük umutla girigilen sanayileyme tegebbüsü, 1asa zamanda olumsuz sonuçlar verdi. Bu durumda 1860'lardan itibaren sanayilegme konusunda baziyeni projeler ortaya kondu. Bu sözde programi yürutmek için 'Islah-1 Sanayi Komisyonu'nun kuruldugunugöräyoraz. Sultan Abdülazîz devrinin sanayilegme koitusunda belli bagh tek eylemi sayilabilecek bu komisyon, Meclis-iVâlâ azasmdan bazilarmm üyelige tayiniyle kuruldu. Komisyon reisi gene Meclis-i Välâ azaimdan ve birçok komisyonlarda üyelik yapmi.9 olan Riza Efendi idi. Yayunlanan talimatnameye göre bu komisyonun ugrayip çözümleyecegunlanhr:2 þ sorunlar
Beykoz-Ìnceköy
*
ODTÜGehpimDergisi, 1978 ÕzelSayisi, s.
123-130.
'Tanzimat ve Sanayimiz', Tanzimat I, ÏstanbulMaârif Basunevi, 1940, s. 432-439, 2 Takvim-i Vekayî, no: 1027, 11 Tegrinisani 1284; ayrica bkz. Osman Nuri, Mecelle-i Limûr-I Belediyye,Ìstanbul1338-1922, I, s. 718-724. 1
Õ. CelAl Sarç,
a) Halen %5 olan gümrük resmini artirmak, b) Sergiler açarak sanayii tegvik etmek, c) Sirketter (esnaftan) teykili ile sanayii geligtirmek, açmak. mektepleri d) Sanayi
sKomisyon faaliyete muhtemelen 1280-1282/1863-1865 yillarmda geçmigtir.3 Sanayi mektepleri Ïstanbul,Edirne, Tuna vilâyetlerinde çok sonralan açildi ise de, mezunlarma i; sahasi bulunamadigmdan dumura ugradilar. Gümrük resimleri ise imparatorlugun son zamanlarmda bile %8 oranma ancak yükseltilebilmigtir. Yerli tüccar için ise ihtisâb rüsurim ve dahin gümrükler yüzünden bu oran çok daha yüksekti. Sanayi fuar tarihinde göstermelik bir iki önemsiz olaydan ve sergileri imparatorluk ibarettir. Bu talimatnamede komisyonun asil hedefinin esnafi, girketler halinde örgütlemek oldugu görülüyor. artik münferiden degil, Nitekim talimatnamenin 3. maddesi; girket halinde çahymast' lüzumuna deginiyor. 4. madde, bu girketlerin her suuf esnaf için lonca kethüdasive loncanm ileri gelen esnafmdan seçilen azadan kurulu hir idare cemiyeti tarafmdan yänetilecegini•belirtiyor. Ancak 6. madde, girket idare cemiyetinin kararlan ve faaliyetinin Meclis-i Vâlâ tarafmdan denetlenecegini belirtmektedir. BöyIece, daha igin bagmda serbest girigime dayah kapitalist bir geligme kavrammin yerlegmedigi ve girketlerin bürokratik kontrol ve güdüm altmda tutulmak istendigi anlayihyor.4 Bazi esnafm girketler halinde örgütlendirilmesini ängären komisyonun talimatnamesi, daha çok ikincil maddelerin üretimi üzerinde duruyor, Örneginsimkey esnafi, saraç, altm varakçi esnafi bagta geliyor. Debbaglar 2000 kese altm, demittiler ise 5000 kese altm sermaye koyarak birer girket kuracaklardir. Demirciler girketinin 100150 beygirlik makine ve telgraf telleri imâl etmesi öngörülüyor. Bu sudan projenin gerçekleytigine dair bir kayda rastlamadik. Bundan bagka balmumu, kumaçça, yastikçi, dogramac1gibi, yirmi dalda çahgan esnafm girketler halinde örgûtlenmesi öngörülmügtür. Bu konudaki girigimler suya dügmügtür. Ciddt bir sanayive pazarlama söz konusu degildir. Sanayilegme halinde ortadan kalkmasi gereken üreticilerle, yani esnafla bir sanayilegme girigiminde bulunulmak isteniyordu. Nitekim bu girketlerin hiçbiri gerçeklegememigtir. IL Abdülhamid döneminde ülkede ulagun, bürokratik örgütlenme, egitimin yayilmasi alanmda kayda deger hazi geligmelergözlemlenmigse de, sanayide ciddî girigimler göze çarpmlyor ve sanayilegme alanm'esnafin
-
3 Osman Nuri, a.g.e., s. 718. 4 A.g.e., s. 724 ve devami; bu talimatnamenin son gekli olup 22 Temmuz 1290 (1873) tarihini tagiyor.
101
102
daki bu çarpik tutum ve dügünce devam ediyordu. Yildiz Argivi'nde Islah-1 sanayi raporu bu gerrastladigumz ve burada ele alacagmuz bir etmektedir.5 çege igaret Bu raporda Ístanbul'da ve vilâyetlerde kurulan sanayi mekteplerinin arzu edilen sonucu dogurmaylp iglerligini yitirdigi ve sanayiin tegvikiislah komisyonune yarduna olmadigi belirtiliyor. Kurulacak bir sanayl mahallî çöküg nedallarmda sanayün demircilik tekstil, camcthk, nun denlerini aragtirmast isteniyor. Ïkinciolarak, bu mallara talep yaratilmast için refer gerektiginin aragtmlmasi ve üçüncü olarak mimarî ve ingaIslalu at dahnda eleman yetigtirilmesi için güzel sanatlar okulunun gerektigi belirtiliyor. Dördüncü olarak kâgit ve cam üsetiminde öncelik1e yerlisanayiin geligtirilmesi ve nihayet pamuklu dokumaahkta yerliüretimin geligtirilmesi gerektigi belirtiliyor. Ancak burada ilginç bir nokta göze çarpiyor "Bu dalda fabrikalar kurulmast amaca ulagmaya mümkün dokumamn ahäliye imâl ettirilkilmaz," deniyor Istenen gey, mesi', yani küçük üretimin tegvikidir ki, böylece ciddî bir sanayi programindan sõz etmek mümkün olmuyor. Raporda bu husus açikça apagidaki gibiifade edilmektedir: "Tegekkül edecek komisyou tarafmdan müracaat olunmasi lâzun gelen tedâbir; evvelen memâlik-i mahrusa-i pahane (de) vaktiyle sanayi hayli terakkî ederek oldukça ihtiyac-1 dahiliyemize kifayet edecek derecede iken, gimdi bunlardan evvelki kadar istifade dilememekte olup, meselâ Ankara soflan, Bursa ve Haleb ipekli ve kumaglari ve Bilecik çatmalan ve vilâyât-1 gahanelerinin ekserinde imâl edilmekte olari alaca ile debbaghk ve Kütahya'mn çinileri ve hah imâli ve bahusus sanayice derece-i vücûbda olan demircilik sanatlan heman mahv u münkariz olmak derecesine gelmig olmagla bunlarm yine mahallince ihyâsi ve ilerletilmesi tahtu'z-zeminde olmagla tegekkül edecek hey'etin evvel enfinle; sanayi-i mezkûrenin inkirazur mucib olan esbabi ve badehu bunlann hal ve zamanm terakkisi nisbetinde islahi içün ne gelecegini arîz ve âmik teemmül gibi tegübbüsâta ibtidar edilmesilazun 'pamuklu
ve mülâhaza etmesi. Sâniyen; mahsûlât-i dahiliyenin beyn-el ahâlî nazar-iitibâre almmasi ve revâc-1 çâresinin istihsâli zunnmda ne yapmak lâzun gelecegini pîç-i nazar-i mütâlaaya almasi. Sâlisen; teb'a-i Islâmiyyeden fenn-i mimarîde hayli zevât-i meghûre gehnig ise de her ne esbâba mebnî ise bir müddetten berû bu zenaât-i âlîyeye ragbet edilmemig oldugu gibi, oymacihk ve hakkâkhk ve fenn-i nakkag dahi gerüde kahm; oldugundan bunlann ilerledülmesi lâzimeden bulundugu cihetle sâye-i terakkîvâye-i hazzet-i mülkdârîlerinde derece-i el'ân mevcut olan ve hâl-i haziriyle intizâm ve mükemmeliyeti matlûbede bulunan senâyi-i nefîse mektehinin bu nokta-i nazardan tev5 BOA, YgdazArgivi Evrakt, 12-88/35, ID Ca 1306/9 Ocak 1889.
sîi
ve mekteb-i
sanâyîin dahi tanzîm ve islahi çâresin dügünmesi. Râbien; cam ve kagit gibi pek çok sürümü olan egya içün memâlik-i mahrûsa-i gâhâneden her serie milyonlarca paralar Avrupa'ya gitmekte oldugu cihetle bu paralar harice çikmayarak dâhil-i memâlikde kalmak ve pek çok ehâli-i Ïslâmiyyekullari dahi bu yüzden müstefid olarak erbäb-i zenaâtden ustalar yetiptirilmek üzere muntazam fabrikalar inçâsi zunmnda îcâb eden tedâbirin teemmül ve mülâhaza etmesi. Hâmisen; ehâli ekseriyet üzem pamuk bezi iksâ ve istihlak etmektroldugu.cihetle, bu yüzden dahi Avrupa'mn memâlik-i pâhâneden almakda oldugu para, cam ve kâþt içün çakan akçeden daha ziyâde oldugu cihetle bunun dahi hârice çikmayarak dâhil-imemâlikde kalmasma bir çâre bulunmasi ve fakat bunun içün fabrika inçâsi hâlinde maksad-i aksaum husulü mümkün olmayacagmdan, bunun ehâlîye îmâl ettirilerek, bu istifâdesi çâredinin istihsâli." yüzden pek çok efrâd-1Ïslâmiyye'nin Fi 10 Ca sene 306 ve fi 21 Kânûmevvel sene 304 tarihli raporda Müze-i Hümâyûn müdîri kullari Hamdi (muhtemelen Osman Hamdi) ve mügir kullan (Said?) imzasi görüluyor. Yüzyilm sonuna gelinmigtirama, Osmanh devlet adamlarisanayileyme at11mum gerçeklegtirmekiçin hâlâ esnaf ve fezgâh uretiminifeda etOsmanh sanayiînin bu temel üzerinde meye cesaret edememektedirler. kurulup geligtirilmesineçahqilmakta ve tabiî girigimler bir yana, hazirla·nan raporlar bile çarptk bir nitelik göstermektedirler. Küçük üretimin ve lonca düzeninin Avrupa'da 15. yüzyildan beri büyük olaylar ve istiraplar yaratarak y21aldigi,aym deneyin Japonya'dalasa zamanda yogun biçimde tekrariandigt dügünülürse; Osmanh devlet adamlari böyle bir toplumsal devrime cesaret edemediler denebilir. Ancak, sorun bu kadar basit degildir. Tanmsal fazIayi yaratamayan ve kirsal alanda önemli degipmelergeçiremeyen ülkede, fabrika endüstrisine gepecek partlas da mevcut degildi. O nedenle, Osmanh sanayi programlarmm çarpik mantigi büyük ölçüde ülkenin tarimsal yapismdaki çarpildiklardan ileri gel-
mektedir samyoruz. II. Megrûtiyet'ten.sonra da esnafi feda edemeyen bu sanayilegme programlarma devam edilmig ve Osman Nuri Bey'in dedigi gibi6 kurulan bazi esnaf girketleri yolsuzluk ve iflâs denemeleriyle ostadan kalkm1gt1r.
6 Osman Nuri, a.g.e., s. 728.
103 ¯¯
104
.
Osmanl2 Imparatorlugu ve Alman Diplomasisi: "Drang Nach Osten"*
ile olan iligkilerinde tesis ettigi Osmanh Ïmparatorlugu imparatorlugu esas itiAlman nasil edebiliriz? sistemi tarif diplomatik bariyle bir kara devletidir ve Reich sözünü kozmopolit bir imparatorluk degil, bir millî devletin Versailles'da kurulugu olarak anlamahyxz. 1878 Berlin Kongresi'nden sonra Osmanh Ïmparatorlugu'nun18. yüzyll sonundan itibaren nyguladigt politik dengenin unsurlan degigmektedir. Ïngilterebirinci derecede güçIü devletta Fransa ise Ïngiltereile bagkalan arasmda vardan uyugmalari er ya da geç izlemek zonmdadtr. 18. yüzyilda Fransa'run Osmanh Devleti lehine izledigi, politik diplomatik rolù; artik 1878'den sonra söz konusu olmamaktadir. Fazarabuluculuk ladan Ïngiltereve Fransa'mn bundan böyle Osmanh Devleti'ni Rusya aleyhine eskisi kadar desteklemeleri söz konusu degildir. Büyük devletve milliyetler' çagru olgu olarak ler dünyanm bu parçasmda kabul etmig görünüyorlar ve Balkanlar'm kopuçu konusunda, Osmanh bütünlügünü koruma prensibinden vazgeçilmigtir. 1791 Zigtovi ve Yaq antlagmalarmdan beri kendisi ile harb edilmeyen Avusturya (1867'den beri Avusturya-Macaristan) gimdi kongrede Bosna-Hersek'i iggal ederek Balkanlar üzerindeki mütecaviz emellerini kuvveden fiile çikarmaktadir. Ìngiltere'demuhafazakâr hükümetler, hassaten Benjamin Disraeli, Osmanh Devleti'nin birliginden yana bir politika izlemigtir. Hattâ Ïngiltere bagbakam bu politikasmdan dolay1 parlamentoda 'Yahudi' diye tahkirapolitikaya ne bir protestoya da ugramigtir. Bagbakam kugkusuz pro-Türk iten saik Sefarad Yahudî mengeînden çok, Ìngiltere'ningerçek menfaatini görebilmesiydi. Nitekim Gladstone ve Liberaller bu politikamn aksini izledilderinden; Balkan halklanmn milliyetçiligini desteklediler ve tarihin bagladt. Disop Roma ÏmparaterluguAvrupa topraldarmda gerilemeye bulamadi; Avrupa umdugunn Rusya Kongresi'nde Berlin yanda ger ugrunda döonun kargismdaydi, asil önemlisi romantik bir hava içinde, ve tabiî Alkültürünü politikasuu vügtükleri Balkan Slavlan, Alman ve ediyorlardi. durumda Du tercih manya ile iktisadî baglantry1 Rusya'ya döneAleksandr yapildigi III. smaî yatirunlarm büyük özellikle Rusya, Osmanh Ïmpatagir) sulhsever unvamni kendisi minde (ki Mirotvoretz, Almanya'mn
'ihtillâller
*
Türk Diplomasisi;20DYdhk Çagdag
Sureç, 15-17 Ekim1997, Ankara 1999, s.215-221.
"etmigtir.
Hattâ Rusya ile ile bariççi bir politika izlemeyi tercih daha änce g ehreminlerinden olan, arkasi iligkinin, bütün perde Ïstanbul de Rusya sefaretinde bulunan Riza Papa aracihglyla sürdürûldügü rivayet edilmektedir. Demek ki Balkanlar'da Avusturýa ve Ïtalya'nmemelleri, Íngiltereve Fransa'am Balkan milletlerini destelder tavri da Osmanh Devleti'ni Almanya'ya yakmlagtiran nedenlerden biridir. Bugünkünün aksine Almanya 19. yüzyilda Balkanlar'da aktif politika gütmeyen ve henüz çtkarlanyla sahneye çikmamig bir devletti. Alman-Osmanh yakmlagmasmi tersîm ve tesis eden diplomatik iligkiler agt, esas itibariyle otoriter bir toplum ve devlet yapisma dayanlyor'totaliteiden farkh bir yapidir. Tek merkezli bir idedu. 'Otoritet rejim oloji ve idareden çok, belirli bir dünya görûçu (Weltanschauung) etrafmda biçimlenen bir toplum yapisi ve bir egitim sistemine dayamr. Otoride degildir. Parlamentonun, serbest bater mjim Rusya tipi bir aç1k zorba tedbirlerle kulagt çekilebilen, bir müdahaleye ve daima som hükümetin parlamentodan çok hükümdara karpi sorumlu bulundugu sistemdir bu. Alman dig politikasi kapah kapilar ardmda diplomatlar, askerler tarafmdan tespit edilir ve kitleler basm ve cemiyetler yoluyla bu politikayi desteklemeye çagrdir ve yönlendirilirler. Belirtildigi üzere kitleler bu rejimi, bu sansürü ve bu tekmerkezlilige egilimi desteklemeye hazirdir. Alman toplumunda Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg da toplatmak da Ìngiltereve yazip faallyet gösterebiliyordu; ama gazete altmda tunastlkontrol basmm bir Hür kolay igti. çok Fransa'ya göre (!) sosyalist adh bir taparti Konrad orgaru, Arme örnek; Der bir tulduguna paraziti nasil yagiyoir diye yazmrihte Sultan Abdülhamid için etti ve arunda Bagbakan ca; Berlin sefirimiz Tevfik Papa gazeteyi gikâyet emriyle gazete toplattir11di.1 Bu gibi tasarHohenlohe-Schillingfüst'ün ruflann diç politikada. Wilhelmstrasse'ye kazandirdig1 manevra kabiliyetini göz önüne almak lâzim. Bugün diplomasimiz, Almanya'da bu sistemin bir tarihî miras olarak belirgin ölçüde devam ettigini anlamahdir. Fransa ve Almanya digigleri aym prensiple igZannediliyor ki Ïngittere, liyor. Hayn, ilk ikisinde pluralist sistemin elemanlari çok eskiden beri rademokratik çogulcu yina oturmuy ve igleyig kazanmty; Almanya'da ise edilir, ama istenanayasal tolere sesler, sistem geægi çikardigi sistemin alti edilir. O anhasir ile sester ise, günkü politika ayugmayan meyen o da hükümetin politik manevralarma yararh ise hoparlörün sesi yükselsesi hakkm sesi' formülü ileri sürülür. Bazt halde bazi sestilir ve lerin yükseltilmesi ve bazi halde kisilmasi halen devam eden ve otoriter Totaliter rejim yrkilabuir, ama sistemin miras1 olan bir mekanizmadtr. otoriter rejim yikilamaz, ancak uzun bir tarih içinde erir... ratorlugu
'otokrasi'
'devletin
'halkm
1 Der Arme Konrad, no: 8, 17 Okt. 1896, Hohenlohe raporu, Archiv de; Auswaertiges Amt, Türkei 159, no: 1,bkz. 4-5.
105.
Osmanh ülkesindeki Alman demiryolu yatirimlan ve teknolojik üstünlük Alman diplomasisinin önemli birer aracidir. Bu 19. yüzyil için yenilik ve atihmdo Almanya bir demiryolu agt tesis ediyor. Bu demiryolu 106 ¯¯
Fransizlann yaptigi Manisa-Kasaba veya ÌngilizIerin Aydm demiryoln
gibi degil; demiryolunun etrafmda aym zamanda müthip bir sosyal tesisler manzumesini bugün bile görüyorsunuz, hastaneleriyle, lojmanlanyla, demiryoluna baglanan poselerle... Bundan bagka Çumra'dagörüldügü gibi, sulama kanallanyla, Çukurova'daki gibi ziraatm islâluyla yeni bir yatmm modeli giriyor. Bu kadar aktif bir yatmm söz konusu oldugu vakit ister istemez diplomaside yeni vasitalar geligmekte; yani her iki tarafm da bagh oldugu ve her iki tarafm da yönettigi ÿenisilahlar söz konusu oluyor. Bu, büyücü çiragma benzer bir olaydir. Wilhelmstrasse Kurt Sanders ve Helfferich'i kullamr. Helfferich ve Sanders ise Wilhelmstrasse ve Osmanh'yi kullamr. Bu ikili iligkiyi bilhassa Bagdat Demiryolu konusunda görmekteyiz. Her yeye ragmen punu söyleyeyim; gerek Anadolu Demiryollari Kumpanyasi ve onun geniglemesiolan Bagdat Demiryolu Kumpanyasi adru alan girketlerde lisan Fransizca olmugtur. Fransiz sermayesi hâkim olmug, Ingiliz sermayesi de girmigtir.Ve girketin Isviçreli müdürü Birinci Büyük Harb içinde Liman Von Sanders'in ve Istanbul'daki Alman kurmay heyetinin taleplerini her zaman dinlememektedir. Yani'gunu tagi' deyince diyor; ve harb ortasmda bile girket statüsünü koruyor ki bu ilginç bir yapidir. Bunun için diplomasi de bu gibi yeni olugumlari (ki bu çok yenidir) 19. yüzyil sonu ve 20. yüzytl bagi itibariyle göz önünde bulundurmak zorunday1z. Bagdat Demiryolu malûmdur ki, tamamlanamayan bir hat olarak kaldi. Bagdat-Basra arasim, birinci harbden sonra Ïngilizler;Bagdat'tan kuzeye olan kismi da gene Ïngilizmanda idaresi tamamlamigttr. Basra'da en uç nokta Hamad'a kadar oluptu. Öte yandan Rusya kuzeyde Ìran'da Henekin'e kadar demiryolu dögüyor ve kendince Basra körfezine ulagmayi hedefliyor. Mamafih Witte gibi akilh maliyeci bagbakan bu nafile prestij projesinden vazgeçmigtir. Nitekim Heniken'e ulagan Rus demiryolunun daha güneye inmesi hedeflenmigken, Witte'ci çevreler, Transsibirya demiryolunun invasim bu projeye tercih ettiler. Basra'ya kadar uzanacak demiryolunu ise Almanya'da kim istiyor? Kayzer IL Wilhelm istiyor, Genelkurmay'da Graf von'Waldarsee istiyor. Askerler ve diplomattar ve bir de birtakim yan münevverler, kasaba ögretmenleri, militarist Pan-Cerman birligi üyelerí istiyor. Gerçekten ticaret, sanayi ve bankacilikla ugraçan, sermayeyi yöneten gruplar bu konuda çok ihtiyath ve gerçekçidir. Sermayedarlarm bu ihtiyatmi Rosa Luxemburg gibi militan iççi hareketi Uderleri de paylagiyor. Proje pahahdir ve bir noktadan sonra faidesiz yatirundir. Süvey; Kanah açalmig; gemiyle naldiyata gäre Avrupa-Hind Denizi arasi demiryoluyla birkaç gün daha kisahyor, ama tapima masrafi denize göre yüksek. 'tagiyamam'
Bir yandan Helfferich, "Sivas'a dahi uzanmaya degmez," derken; Basra'ya ve Bagdat'a gelen her vali Alman konsoloslarma, "Bu yol ne zaman bitecek?" diye soruyor. ÇûnküDeviet-i Aliyye jandarmay1 ve askeri sevk edecek emm ve kisa bir vasita ariyor, imparatorlugunu daha etkin biçimde kontrol etmek istiyor. Ve äbür yandan Mezopotamya ürünleri demiryoluyla daha süratli ve ucuz olarak merkeze gelecek; Anadolu ve Arabistan imparatorluk ile bütünlegecek. Ìçtebu yatmm, diplomatik amaç ve seçimleri çok etkileyecek bagh bagma bagnnsiz bir olayd2r. Mamafih Kayzer, Osmanh idaresini sadece Basra degil, Kuveyt üzerinde de hâkimiyetini pekigtirmesihususunda kipkirtiyor ve ingilizmüdahalesine karçi sözde garanti ve destek veriyor. Sultan II Abdülhamid'in nadir aldanmalarmdan biri bu skandaldir ve Íngiltere'ninkärfeze yerlegmesini hizlandiracak biçimde sonuçlanmigtir. Temmuz 1897'de ilginç bir çatigma çikti. Osmanhya tabi Necid Emiri ÍbnRagid,Sabah ailesinden Mübarek'le çat19ti. Ïngiltere'nircevabi quydu: "Her Majesty's Government have never admitted that Kuwait is under the protection of the Turkish Government. But since it is practically under Turkish influence, it is doubtful, whether we could deny the latter," deniyor. Eu dönemde Hindistan kral naibi olan Lord Elgin de OsmanhlarmKuveyt'te katantina istasyonu kurmalari, hattâ Britanya'mn hak iddia ettigi yerlerde de aym geyi yapmalarma itiraz etmedi. Buna ragmen Britanya Kuveyt üzerinde Osmanh hâkimiyetini veya korunmasuu tanmuyor. Fakat Osmanh idaresini böyle bir hâkimiyeti pekigtirmeyekykirtan Almanya'nm Íbn-iRagid'i SeyhMübaæk es-Sabah'a karç1kigkirtmäst da gerekli askerî tedbirler almarak önleniyor. Sonunda Îbn'ur Rapid de 28 Mayis 1901'de Britanya protektorasuu kabul ediyor.2 Bu skandal Alman güdümünün ve desteginin pek güvenilmez oldugunu göstermigtir.Pahah bedel ödeyen IL Abdülhamid Alsafdil tavrmm aksine fazla güvenmemanya'ya, artik ilerde Ìttihatçalarm askerî sadece yecek, Alman yardmu dig dünyaya karp adeta bir Karagöz abartilrug ittifak gibi gösterilecektir. (Benim Alman geneperdesindeki rallerim var, Kayzer dostum var dercesine.) Bu sayede Rusya ile sulh içinde geçinilecek, Avusturya'mn Balkanlar'daki emelleri dizginlenebilecek; Íngilizve Fransiz diplomasisinin saygisizhgt önlenmeye çahgilacaktir. Ashnda bu olayda Alman diplomasisi Türkiye'yi belirsiz bir hedef ve yolda kullanmaktan çok, kendi teknik bilgisizliginin de kurbam olmugda açakça göralüyor ki, Istanbul'daki tur. Schoefield'in aragtirmasmda Ïngiliz büyüke1çisi Sir Philippe Currie Türklerin Kuveyt'te hâkimiyet haklan olmadignu' kabaca ifade ederken, aym ingiltere Almanya'ya kargi, "Shaikh Mübarek, technically a subject of the Ottoman Sultan, in prac2 Richard. Schofeld, I
107
108 ¯
tice he enjoys a fair degæe of independence," diyebiliyor. Bu Îngiliztarifi de Almanlan harekete geçirmeye yetmig olmahdir. sirasmda Bagdat'a yalAslmda Midhat Papa Bagdat valiligi (1869-72) renklerini vermelde kalmamigttr. Onun baymdirhk faOsmanh'mn mz Ama, Papa ayaliyetleri bu cografyaya Osmanhhšm rengini birakmigtL Muhetme zamanda Kuveyt üzerinde hâkimiyet tesis gayretindedir. m temelen Paga'mn döneminde Sabah ailesini'paga' olarak kaymakam tayin etmesi gibi tasarruflan.nedeniyle Londra Berlin'e böyle ikin bir ifadede bulunmugtu. Ïligkilerdebelirli galuslann hediye ve rügvet ile satm almmasi söz konusudur. Bunu her iki tarafm da yaptigt anlagiliyor. Saraym cömert hediyeleri, tevcih edilen niganlar ve rütbelerle bazi misyon geflerinin bilgilenmede kullamldigi aç1ktar. Mesela von der Goltz Paga'nm bir darbe planlayan mektubu Woldersee'ye yazilmig ve bazi papalan elde ettigini söyleyen satirlan IL Abdülhamid'in eline nasil geçmigtir?3 Von der Goltz üzerinde dig Abdülhamid'in perde dünyaya gãsterdigi 'Bendeki AlIL Kendisi Türk ordusunda sevilen ve sayPapalan'ndan bir tanesidir, man mügavir Genelkurmay1ile de arast o derebir papaydi, Prusya gi gören cede kätüydü. Tabû Alman askeriydi ve gereken görevleri yapti: Ístihbarat ve Alman silâh sanayiî için Türk ordusunu tavsiyeletiyle bir pazar haline getirnek. Bunda da papilacak bir yön yoktu, iki taraf da karg1hkh istihbarati açiga vurmadan belirli ölçülerde devam ettirmig görünüyor. 1912-18 arasmda bu sureç Almanya lehine yogun bir biçimde geligmigtir. Hepimizin bildigi gibi Yakmdogu'daki diplomatik misyonlar Ïngiltere açasmdan pöyle bir düzene göre kurulup igler: Londra'da Foreign Office,Avrupa'daki bütün elçi, büyükelçi, orta elçi dahildir, Rumeli dahildir, Trabve konsoloslan tayin eder. Buna Ìstanbul zon, Ízmirve Ïskenderundahildir. Buna karç1hk Tahran'daki bûyükelçiyi ve civar bölgelerdeki konsoloslan India Government tayin ediyor. Bu çok ilginç. Du demek ki India Government'in tayin ettigi diplomatlar Londra ile çok hizla ve direkt bir temas halinde degiller. Acil bölge degil,fakat bunlarm hepsi Ïngilizhariclyesinin en uzman kipileridir. Dosyalarma bakm, yazdiklan raporlara bakin, sahayi bilen, dili bilen adamlardir. Basra'daki konsolosu India Government tayin ediyordu. Baktilar ki Osmanh Imparatorlugu ve Almanya ile çatigma çikti, hemen Londra'dan tayin etmege bagladilar. Sicak bölgenin içine girdi. Bu en enteresan degigmelerden biri; niçin böyle bir durum ortaya çtkiyor? Ben kendi tezimi çahytigim zaman Irak konusunda pahsen bölgedeki Alrnan konsoloslarun Richarz dahil, yazdiklanmn üç para ettiginifakat beg para etmedigini säyleyebilirim. Zaten seyrek yazilan raporlardir. Malum kuAinun Nüfu2:u,ikinci basla, 1983, s. 78.79. 3 Ï. Ortayh, Osmanh imparatortugu'nda
yazumigtLr.
Halbuki aym dönemin içinde Basra'daki India raporlan mütGovernment'in veya Londra'nm tayin ettigikonsoloslarm hig degerli geylerdir, bunlar kitap halinde yayimlanmaya deger belgelerdir. Bölgeyi çok iyi tammaktadirlar, 19. yüzyilm son on yllmda daktilo kullamhyor. Bu çok ilginç... Çünküdaktilo yeni çiktmg bir alet ve adamlar bunu kullamyorlar Bu bürokrasinin niteligini gösteriyor. British India çok cimridir. Herkesin masasi bile tayin edilir. Lüks masa bile yüksek memur için bir imtiyazdir. Fakat daktilo kullamhyor. Ve buradan tabiî alman bilgi son derece ilginç ve ayrmtthdir. 1900 y11mda Almanya ve Osmanh Devleti arasmda ne oluyor? Simdi herkes Kayzer Wilhelm fazla zeki degil ve yalanci diyecek. Bu gibi geyler hem dogrudur hem degildir, iktidarda bulunan kigi en azmdan bizim kadar zeki ve bizim kadar yalancidir. Bunu da hesaba katmak zorunda1898'de ziyaret ettiginde Kayzer yiz. Yani Osmanh Ïmparatorlugu'nu Wilhelm kalkip Abdülhamid'i kigkirt1yor, "Siz Íngilizierebakmaym, Kuveyt sizin ecdad mirasunz, saldmverin," diyor. Kimi saldirtacak, tabiî Ïbnu'r-Rapid'i, sahamizda kendi bulunan Necid Emiri Sabah ailesinin üzerine saldirtacak. Tabiî Sultan Abdülhamid tedbirli oldugu için, "Hemen niye saldirahm?" diyor, igi sallantida birakiyor. Fakat faaliyet baghkärfezin soyor. Hemen 1899 Kasum'nda bir irade çikmig, banuna kadar uzatasmiz' diye. Ve Ocak 1900'de Alman mühendislerin y çektigi demiryolu fen heyeti ilk saptamalari yapiyor. Ancak bundan hemen sonra Ïngiltereartik Berlin nezdinde de yumugak davranmanm faydasi olmayacagim anlanu; olacak ki, 1898 yilmda, "Kuveyt'e ne Almanya, ne Rusya, ne de Osmanh Devleti'nin hat çekmesine müsaade etmeyiz," diye bize ültimatom veriyor. Aym yll 1900'de padigahm irade-i seniyyesinin ç1kmasi ve demiryolu iginin ciddiyet kazanmasi üzerine, 1900 Haziram'nda BerEn sefiri olan Nagel, Bülow'a, "Kuveyt'in üzerindeki hükümranhgi tammayiz," diyor. Buna ragmen 1901'de maalesef Ïngiltere'nin Almanya'dan aldigi sözünü ettigimiz çifte tarif ve diger taraftan da Almanya'nm buna güvenerek Osmanh'yi kigkirtmasi, bütün ihtidemiryolu yapilma safhasma girmistir- hiç degilse yata ragmen Bagdat-Basra arasmm tamamlanmasi dügünülmektedir), Sultan Abdülhamid Íbnu'rRapid'i Sabah ailesinin üzerine saldirtlyor. 1901-1909 yillan arasmdaki bu çatigmada tabiî Sabah ailesi Ïngiltere'dengöntügü müzaheretle Ìbni Ragid'i püskürtüyorlar ve kesin talimat geliyor: "Bundan böyle hiçbirimizin Kuveyt'te hâkimiyeti yoktur. Hele sizin hiç yoktur." Bu talimat Ïngiltere'dengeliyor ve bu kesin bir kopugMidhat Paga'nm Bagdat valiligi sirasmda atilan tur. Yani zamanmda adimlarla tartigmah bir hükümranhšm-somutlagmakta oldugu bir sahada, Bâblâlî'nin, daha dogrusu Yildiz Saray1'nm da ihtiyath politikasma ragmen maalesef bu yeni girdigimiz dolayisiyla Alman diplomarent
yaziyla
'demiryolunu
-çünku
"memorandum'
'concert'
109
110
sisi bizi büyük politik yamlgiya itiyor ve bu da Kuveyt'in kesin olarak Osmanh'dan kopmasma neden oluyor. Kuveyt tekrar uzaklapyor, kurmakta oldugumuz sistem batrmytir ve bu hazîn bir geligmedir.Basra üzerinde yazdtgim küçük bir tetkikte de ifade ediyorum ki,4 II. Abdülhamid yillari Basta vilayetinin en çok geligtigi ve imparatorlukla iktisadî bakimdan en bütünleÿtigi yillardir. O kadar ki l906 yihnda buradan 50 bin ton tahil ve 40 bin balya yünü Avrupa'ya sevk ediyoruz. Çokilginç bir geligme ve önemli bir gelir art1µ baglamigt1. Fakat pimdi bu bölgede demiryolu inga edemiyorduk ve elimizde Fao ve Kuveyt gibi bir bölge olmadigi için; buradaki liman ve hinterland tehlike altindada, yani iktisadî geligmesi açasindan tehlike altmdadir, çünkü bölge askerî bakundan emin degildir. Dolayisiyla bu tip bir diplomasinin, yanibirbirine gablonlanmig, yeni tip bir Balkan politikasmm; maalesef 1878'den sonra Osöbür Balkan devletterinin politik karakteri içimanh Ímparatorlugu'nu ne çektigi görülüyor. Bu yeni tip diplomasi çok güdümlüdür ve Berlin kolay gey1er vaat ettigi ve bazi geyleri yönlendirdigi için, Osmanh'yt bazi yönlere ve olaylara sürnkleyebilmektedir. Bu sürüklenme sonunda ki, yanhy ata oynamigiz ve bir yamlgmm içine hepimizin malûmudur
girmigizdir.
4
'Basra limam ve XIX. yûzyilda Osmanh-Arap dünyasa', Hacettepe ÛniKonferans:Tebliþeri,1979 Ankara, 5.221-232. versitesi Türk-Arap fligicileri
Ï. Ortayh,
Osmanlz
Ímgaratorlugu'ndaAmerikan Okullar: Uzerine Bazz Gözlemler'
Aziz hocam,Prof. SehaMeray'm amsma
19. yüzyllda ABD, siyaset arenasma henüz büyük güçler arasmda çrkmayan bir devlet olarak bilinir. Avrupa devletlerinin nüfuz alanmi göz önünde tutarsak bu dogru bir yargidrr. Bu nedenledir ki, Osmanh devlet adamlari arasmda ABD'ye karp ger' bir güç olarak yakIayma egilimi beslendigini de biliyoruz. Gerçi bu devletin 19. yüzyil boilgilenmedigi ve faaliyet göstermediyunca Osmanh Ímparatorlugu'yla söylenemez. ile Osmanh ticareti, hacim bakipek Daha ABD 1876'da gi mmdan, dördüncü sirada yer ahyordu. Agagidaki tabloda bu durumu 'ehven-i
görüyoruz.1
ithalat (ABDdolan clarak) Büyük Britanya
LS23.302.000
Almanya
Ïhracat
Toplam Ticaret
(ABDdolan alarak)
(ABD dolan olarak)
1.292.799.DDO
3.066.101.000
1.203.980.000
905.000.000
2.108.980.000
Fransa
797.680.000
715.120.000
1.512.800.000
ABD
420.350.000
594.918.000
1.015.268.000
363.000.000
332.000.000
695.000.000
Rusya
,
* Amme ÍdaresiDergisi,c. 14, sayi 3, Eylül 1981,Ankara. 1 Leland JamesCordon, American RelationsWith Turkey 1836-1980, Univ. of Pennslyvania Press, fondon 1932, s. 52-53.
112
Fakat ticarî faaliyet digmda diger devletlerle loyas edilemeyecek deæcede Osmanh devletinin dig ve iç sorunlarina kargi yansiz kalan ve kangdinamik bir politika izledigimayan Amerikan diplomasisinin bir konuda faaliyeti... Bu dönemde misyonerlik vatandaëlanmn ni görüyoruz. ABD vatandaylannm kurdukAmefikan adami laik misyona mensup din veya Amerikan çahgabilmelerini tesislerin okul, gibi hastane, yetimhane lari diplomatlan desteklemiglerdir. Du dänemde ABD, Bâbrâli'yi müdahaleleriyle rahatsiz eden bir devlet degildi. ingiltere,Fransa, Almanya ve Rusmisya'mn tersine, büyükelçilik düzeyinde de temail edilmiyordu. Ancak bagmda Osmanyonerlik faaliyetinin desteklenmesi dolayisiyla 20. yüzyil li Ìmparatorlugu'aunher yerinde Amerikan egitimi görmüg, Amerikan aydm tabaka yetiytiriletarz-i hayatma ve politikasma sempati duyan bir fakat özellikle Balkanlar'da, ölçüde bilmigti. Bu sayededir ki Amerika, bir kendi Ortadogusu'ada politika ve ticaretine Anadolu ve en çok da Arap AmeEu kazançta, bulunuyordu. yardimcl olacak genig gruplar kazannug inançla ige vardi. giriÿen, dini Nahif bir büyük payi rikan misyonerlerinin çisaf, gayretli, çahekan, zaman zaman mahallî yöneticileri inatçihklanyla poliderecede karplagtinlmayacak Cizvitlerle leden çikaran, ama Katolik tik nitelikten yoksun bu misyonerler, müstakbel ABD çikarlannm ve bagkaca bir yigm idarî ve etnik probleminplatformunu hazirlayan yan bilinçli veya bilinçsiz öncüler olmuglardir. Protestanhgi yaymak isteyen bu misyonerler, Müslümanlar ve Ortodoks Rumlar arasmda ganslartolmadigmi çabuk anlamaçIardt. Bundan oldu. Ermeni kilisesonra yöneldikleri asil cemâat Ermeni Gregoryenler ugrad1 ve Katolik ve Gregorsi bu sayede yeni bir parçalanmaya daha ragmen, Ermeni-Protestan faaliyetine yen Ermenilerin itiraz ve önleyici kargi çikanlar, yayilmasma Protestanhgm kilisesi günden güne güçlendi. Fransa Katoliklerin hâmisi sadece eski inançta sebat eden Ermeniler ve gikâyet nezdindeki Bâbtâlî ve degildi. Yerli Ortodokslann yöneticilerinin cemâruhanî liderleri Ortodokslarnun ve itirazlan bitmiyordu. Osmank at ileri gelenleri, sik stk Osmanh makamlanna, Amerikan misyonerlerini gikâyet ediyor ve cemâatlerini onlar aleyhine kigkirtlyorlardi. Osmanmisyonerlerin fah yöneticileri sirf isyan ve kangikhklan önlemek için, aliyetini yasaklaylp kendilerini yönetim bölgelerinden kovunca; bu sefer de AUD elçisinin ve konsoloslarm bitmez tukenmez itirazlan baghyordu. Or oda görmek mümkündür.2 Btt durumu ABD elçilik raporlarmda faaliyetinden dokslann hâmisi Rusya Çarhgt,Protestan misyonerlerin Amerikan misyonerinin tuen çok rahatsiz olan devletti. Bir tarihte bir tuklanmasuun nedeni, Rus sefarethanesinin müracaati idi. Amerikan misyonunun gefi Dr. Schaufle ile büyükelçi Boutinev'in bu konudaki 46, Roll 65, 2 American National Archives, Despatcheso(LI.S Ministers to Turkey, M. tarihli 1899 28, 113, September rapor. no:
Imparamünakayast ilginçtir. Elçi, "Efendimiz ÇarHazretleri, OsmanÌ1 diyordu.3 vermeyecektir," as1a izin Protestanhgt torlugu'nda yaymamza Osmanh Ímparatorlugu'ndailk Amerikan okulu 1824'te Beyrut'ta açaldi. 1824'ten 1886'ya kadar imparatorluktaki Amerikan egitim kurum1840'larda kulannm sayisi 400'e yaklagti. Bunlar, çogunlukla 1830'lar ve faaliyetlerinisürdürüyorlardi (O.smanh marulmugtu ve ruhsatsiz olarak müesseseleri maarif okullan ruhsatsiz arif salnameleri buna ragmen bu damgikh dövüy olbir konuda çekinmiyorlard1. Du saymaktan arasmda Nizâmnâmesi'ni Devleti'Maârif Osmanh duguna güphe yoktur).1869'da ruhsatsiz çahyç1kartti. Bunun 1, 29. maddesine göre yabana okullarm ragmen birBuna gerekiyottlu. almalan ruhsat degildi ve mast mümkün devletin bu ruhsat almiglardir 1890'larda ve ancak 1880'ler ve çok okul konuda ciddî bir müdahalesine de rastlanmanugtir. dayandarak, ruh1874 yumda Suriye vilâyetinde bu nizâmnâmeye mahallî yäneticiler okullan satsiz çahytiklan gerekçesiylebazi Amerikan tarafmdan kapatúdi. Bununla beraber, ortaya çikan tatsizhk, Suriye vali"...nizâmnâmenin çaki§tarihinden evvel kurulan okulsi Esad Paga'mn, larm durumu igbu nizâmnâmede de belirtilmediginden, mezkûr mekteplerin faaliyete devam1"4 geklindeki karan yüzünden, Suriye, Beyrut zamanlara kadar faaliyetve Lübnan'da bu okullar kapatilmanug ve son her yerinde, fiilî bir ülkenin sûrdürmüglerdir. Ancak lerini okul ve kurumAmerikan üreyen durum sonucu çahyan ve mantar gibi ettigini için göruyoagnsi teykil bag bir yänetim larmm birçok konuda diger kurumlan; vilâyetindeki Amerikan misyoner Beyrut ruz. Örnegin, eenebi okul ve kurumlar getirdikleri egya için gümrük ädemezken, gümrükte kargilagtildan farkh muameleden yakmmaktadirlar.5 Bununla beraber, Maârif ÑazmMünif Paga'nm2 Ra 1304 / 16 Arahk çahyan okul1886 tarihli bir memorandutriuna (tamîm) göre, 6 Maârif Nialabileceklerdir lar da müracaat ettikleri takdirde ruhsat tamîminin umumî nezâretin zâmnâmesi'itin 129'uncu maddesinin ve Pendleton maslahatgüzar verdigi bu haktan yararlamlmasi gerektigini, mahallî idare derhal bildirdi ve King blitün Amerikan misyonerlerine davranip akilhca çahgmalan içinde edip ve âmirlerine müracaat uyum istedi.7 sempatik bir hava yaratmalan ve uygun taktik kullanmalanm 'bilâruhsat'
'ruhsatsiz
1893, s. 187-188. 3 Cyrus Hamlin, My Life and Times, (2. ed.), Boston and Chicago Turkey, M. 41, Roll of To U.S. Ministers Despatches Archives, 4 American National 47, no: 276, 16 Arahk 1886 tarihli rapor. e1çilik ra5 American National Archives, Despatches...,3 Mart 1906 tarihli Ístanbul 1308. 46, RoH 71, M. no: poru, Arahk 1886 tarih6 American National Archives, Despatches...M. 46, Rolt 47deki16 li no: 23'deki Maârif Naziruun Türkça tamiminin kopyasi. 7 A.g.k., maslahatgüzarm
famimi.
113
114 ¯
Buna ragmen, Protestan Amerikan misyonerlerinin, Katolik misyonerlere has kurnazca ve diplomatça siyaseti izleyemedikleri ve ruhsat elde edemedikleri veya konuyla hiç ilgilenmedikleri, sonraki yillarda birçok okulun (özellikle Suriye ve Lübnan'da) ruhsatsiz çahqmaya devam etmelerinden anlagthyor. ÖrneginH. 1264 ve 1292 ylllarmda (M. 1847 ve 1875) açilan bazi okullar 1900'lerde yeni ruhsat elde etmigtir.S Anado-
lu'da da durum pek farkh degildir. Du okullarm kurulmast da bir mesele oluyordu. Gerek hükümet, gerekse her din ve irktan ahâli, bu okullarm kurulmasuu hoÿ görenler, arazi ve bina kiralayan ve satanlara iyi gözle bakmiyordu? Ama Amerikan misyonerleri okul yamnda, dispanser ve hastane açarak saghk hizmetlenni de birlikte götürmek gibi bir yolizlediler. MahalH halka bazi hizmetler götürerek, aralarmda taraftar toplama ve tutunma çaresine bagvurdular. Açtiklan okullarda okuyanlarm diganda is bulamamasi säz konusuydu. Õzellikle Protestanhga girmekle suçlanan Ermeni gençlerin ve diger Hiristiyanlann, cemâat yönetiminin tekelinde ve kontrolünde olan igyerlerine girebilmeleri ve tezgâh sahibi olmalan imkâmnm, onlann elinden ahnacagi dügünülerek, bu kimselem toplumda bulunmayan modern ve nadir zenaatlann ägretilmesiiçin school'lar da kuruldu. C. Hamlin bu sonuncu kuruluglarm nedenini etrafhca açiklamaktadir.10 "industrial
19. yüzyilda sayilarmm 400'e yaklagtigt resmî raporlarda belirtilen bu okullann, Ek'te venligimiz listede de hepsini gãrmek mürfikün degildir. Gene bu makalenin Ek'inde sayilan yetimhane ve hastane gibi tesislerin tam gerçek sayiyi vermedigi de açiktir. Ancak liste bize Amerikan okul ve sosyal hizmet kurumlannm cografî dagilmu hakkmda kesin bir fikir vermektedir.
Listeye bakildiginda, Amerikan misyonerlerinin faaliyet alamnm SuriAnadolu, yukan Mezopotamya, Çukurovave kismen de Orta Anadolu oldugu gärülmektedit. Selânik, Manastir, Íçkodra, Kosova ve Yanya gibi önemli Rumeli eyâletlerindeki kurumlar yok denecek kadardir. Önemlibir ltür ve ticaretmerkezi olan Selânik'te bu ylllarda Amerikan misyoner kurumlan görülmüyor. Ïçkodra'daÏtalyan,
ye, Lübnan, Filistin, Dogu
8 Sâlnâme-i Nezaret-i Maârif-i lImûmiyye, sene 1318/1900, s.1387. 9 ÖrneginRobert College arazisi ancak A. Vefik Paga'dan ahnabildi. Sadâœt makann dahi pagamn bu hareketini hoggörmedi, etrafta dedikodu yayildi. Papa ise 'Paris sefareti eenasmda tahsisatm tam venlmedigi ve borç1andigi, bu nedenle ne halt etse müstahak oldullarmt söylemigtfr. Ekz. Cyrus Hamlin, a-g,e., s. 474-478; Osman Nuri Ergin, Türkiye Maârif Tarihi, c. 2, Ístanbul,1940, s. 649-650, 10 Ham[in, a.g.e., s. 292.
Fransiz, Avusturya egitim kurumlan oldugu halde, Amerikaldar faal degarktaise bunun gildi.Gene kalabahk Edirne vilâyeti de bu cümledendir. vilâyetierde ayak basmadtgi himsenin tersine, bazen küçük kasabalar ve gekilde bulundugu misyonerlerinin görülüyor.Yukayogun bir Amerikan rida saydigmuz bölgelerin etnik niteligine baktigiruzda gärülen özellik gudur: Amerika, Ermeniler ve SarkKatoliklerini kendine hedef olarak seçmig, ordar arasmda faaliyet göstermeyi yeglemigtir.Ermeni cemânti bazi hallerde Amerikart misyonerlerine kargi olumlu tutum takmmig, hattâ yardimci olmugtur. Örneginmisyoner David Brewer Eddy, 1910'larda Van'daki faaliyetlerini anlatirken, "Van'da 1872'de kurulan okul geligivarken, 1910'da bu sayi 325'e yor. 1905'te erkek okulunda 120 ögænci ulagtt. Talebenin %75'i Gregoryen Ermenilerden; bunlarm bazilarim rahipler yolluyor ve bir losun masraflari da piskoposluk kargihyor," demekteydi.11 Buna kargihk Gægoryen ve Katolik Ermenilerin baglangiçta bu Protestan propagandasmdan genellikle rahatsiz olduklarl çok aç1kti. Cyms Hamlin, 1840'larda istanbul'daki faaliyetlerinin, Ermeni patrigi geri döntarafmdan engellendigini, patrigin defalarca, melerini, Ermeni gençligin egitimi iglerine karqmamalarmi ihtar httigini' anlatir.12 Hattâ bir keresinde patrigin sekreteri Baron Niyan; mektebe devam eden ögrenci ve veli1erinin isimlerini istelmig ve bu kimselerin hapsedilecegini bildirmigti.13 Zamanla bu direnig gevgemig olabilir. Ancak, bir Ermeni Protestan cemâatinin kurulup geligmesinde Amerikan misyoner1erinin büyük paya varda. 'memleketlerine
.
ABD'nin Türkiye hakkmda iyi hisler beslemedigi, misyonerlerinin faaliyetinin daima bu yönde desteklendigi açaktir. Daha 1896'da Everett P. Wheeler, "Biz Türkiye'de Hiristiyanlar ve H1ristiyanhk için okul, hastane açiyoruz, ilâç gätürüyoruz, modern hbbi ve egitimi kuruyoruz. Türk bizi istemeyebilir ama oramn sahibi Türkler degil ki..." diyordu.14 Bu tür negriyat eksik degildi. Esasen Amerikan diplomatlari hiçbir zaman misyonerlerin bu gibi agirihklarmi fænlemek için ciddî bir girigimBir de bulunmamiglar, Bâbiâli'yi suçIu göstermeyi âdet edinmiglerdi, tebaasiyandan da bir göçmen ülkesi olarak ABD gayrimüslim Osmanh hakki veren bir devletti.15 Bu nedenle de Amerina en çok vatandaghk 11 Idavid Brewer Eddy, What Next in Turkey, The American Board, Boston, Massac hussets 1913, s. 124. 12 Hamlin, a.g.e., 5. 221-222. 13 A.g.e., s. 213-214. 14 Everett Wheeler, The Duty of United States of America to American Citizens in Turkey, Fleming H. Revell Comp, New York 1896, s. 35. 15 ABD Digigleri argiv belgelerinde (Türkiye bölümü) en çok rastlanan vesika türü, vatandaglik iglemleriyle IIgili olanlardir
115
116 ¯
kan misyon mektepleri Osmanh ülkesinde âdeta Amerikan vatanday yetigtiren kurumlar olma iglevini yükümlenmig oldular. Bu mekteplerin Osmanh Ïmparatorlugu'nun uzak köpelerine Bati kültürünü ve hayat tarzuu ne derecede getimbildiklerinibilemiyoruz. Büyük ölçüde toplumdan izole edilmig bir muhite ve belirli gruplara hitap eden kuruluglar olarak kald11ar. EK LÏSTE Osmanh
Ímparatorlugu'ndaAmerikan Okullan, Yetimhane, Teoloji Semineri. Hastane ve Dispanserler
Bu liste 1318/1900 tarihli Maârif Sâlnâmesi ve American National Archives'de bulunan 'Despatches of U.S Ministers to Turkey' adh serideki 25 Subat1903 tarihli bir listenin kargilagtirilmasi ile hazirlandi." Osmanh resmî listesi Amerikan raporuna göre üç yll evvel olup kurumlarm sayisi dügük gärünüyor. Amerikan listesi teferruathdir. Ancak Osmanh listesinde mekteplerin ruhsat tarihi de verilmektedir. Listede o zamanki vilâyet taksimatma uyuldugu görülecekti. Bazi cografî yerlerin bügünkü ismi tesbit edilemedi, bunlar belirtildi. Eski isimlerin yenileri verildi:
-
*
**
Ankara vilâyeti Bitlis Halep Sivas Erzurum Edirne
:
Aydm
:
Hüdavendigâr Adana Diyarbakir Trabzon
:
: : : :
: :
: :
Bugünkü Kirgehir ve Kayseri'yi Bitlis ve Mup'u Antep, Urfa, Maraq, Antakya'yt Amasya, Tokat ve Sivas'1 Erzincan, Erzurum'u Gelibolu, Tekirdag, Kirklarell, Gümülcine'yi Ïzmir,Aydm, Manisa (Saruhan), Mentege (Mugla), Denizli'yi Bursa, Kütahya, Bahkesir, Bilecik'i Mersin, Adana'yl Mardin, Diyarbaktfi Bütün Dogn Karadeniz'i
Sälnâme-i Nezâret-î Maârif-i Umûmiyye, Dar-ü]-Hilâfet-ül-Âliyye, sene 1318, s. 968-1490 arasi. American National Archives, Despatches of U.S. Minister to Turkey, M. 46. Roll 71, s. 362, 25 Subat1903 tarihli Leishmann'm raporu.
içeriyordu. Lübnan ise; Cebel-i Lübnan özerk mutasamfhgi ve Beyrut oluguyordu (bu vilâyete Trablusgam ve Hayfa sancaklan da dahildir).
vilâyetinden
117
Bu taksimata göre listede önce okulun adi, sonra bulundugu kaza, sancak ve vilâyet verildi. Yetimhane, dispanser ve hastaneler aynca belirtildi. Okullarm tarihleri bulunabildigi ölçüde verildi. Ruhsatsiz çahganlar belirtildi. Karg1Iagtirmaya ragmen her iki listenin yeterince sihhatli veriler ihtiva etmemesi baghca sorun olmuytur. Bu konuda en mükemmel liste ancak Boston'daki Misyonerler Merkezi'nin argivlerinde hazirlanabilir kanismdayiz. Bu okullarm talebe ve personel sayisi listede tespit edemedigimizönemli bir noktadtr,
AMERÍKAN OKULLARI
118
Egitim Kummunun
Kaza ve
Ada
Sancak
Erkek Yabh Okulu
Ruheat yda
Vilâyet
(Bilinenler yazada) ADANA
Metsin
5 Subat1309 (1891)
"
KazYahh Okulu
Merkez
Kaz Yabh Okulu, KiBse
Sis-Kozan
Km Okulu
Hacin, Kazan
Erkek Okulu
4 Mart 131§ (1895)
-
"
-
w
"
-
.
Sanat Okulu
"
"
"
Erkek Okulu
"
"
.
Tarsus-Mersin
a.
2 Tegrin-isani
1309 (1891) Kayseri
Erkek YatzhOkulu
Talas-Kayseri
Kaz Yatih Okulu, Kilise
"
"
Akhisar-Saruhan
Okul ve Kilise
Manisa Merkezi
"
Okul ve Kilise
Öclemig-izmir
"
Amerikan Erkek Koleji
Merkez-Izrnir
"
Merker Ízmir
"
KIz
Koleji
AYDIN
Anackulu ve Tesisleri
Merkez-Ízmir
BAÖDAT'TA
Amerikan akulu ve diger tesis yok
Amerikan
Koleji
Arnerikan Kadin Semineri
Beyrut Merkez
-
-
"
"
BASRA'DA
*
"
Oku] ve Kilise
Amerikan
"
ANKARA
Anaokulu
BEYRUT 1240'ta (1824)açahmg. Ruhsatsiz çahyyor
-
-
Uygur Kocabagoglu, Anadolu'daki Amerihr (19.yiltydda AmerikanMisyoner Okullart), Arba, Ìstanbul1989, bu konuda bekleneni veriyor.
Eþtim
Kurumunun
Kaza ve
Ada
yimyet
Sancak
Teoloji Semineri
BEYRUT
Suku'l Garb
Erkek Yahh Okillu
•
-
K:z Lisesi
(Nablus) Yahudiye
Akademi ve Sanat Okulu
Sidon
Kiz lizesi
-
Sveyr
Kaz Semineri
Trabiusgam
Erkek Lisesi
Abein
Erkek Yahh Okulu
Lazkiye
Kaz Yatih Okulu
-
'
Beyrut Amerikan Okulu
Beyrut-Merkez
-
Kilise ve Okul
Humus
Kilise ve Okul
ible's-Suki (Merci Avun)
Kilise ve Okul
UI-Khiyun (Merci Avun)
Kilise ve Okul
Mualleke
"
Kilise ve Okul
Bugbun
"
Kiz Yabh Okulu
BitWMerkez
Kaz ve Erkek
---
»,
Erkek Yanh Okulu
Kaz ve Erkek
Ruhsat yah (Bilinenier yar dda)
Ìlkokulu Ílkokulu
Erkek Okulu Kaz Okulu
"
Derkevank* (Bitlis)
,,
BÌTLÏS "
Mogunk' (Bitlis)
-
"
Mug «
Kaz ve Erkek Ílkokulu Tuk* BAHR-i SEFit (Ege Adalan'nda) CEZÂÍR-Í
-
x.merikan
DÍYARBAKIR
Erkek Okuin ve Tesislati Kiz Okulu ve Tesisleri Teologi Semineri
,,
,,
,
Kiz YatzhOkulu
Merkea
ERZURUM
Erkek YatzhOkulu
-
EDÍRNE vilayetinde Ameríkan okul tesisleri yoktur.
Bugûnkü isimleri bulunamanughr
yoktur.
119
E'gitim Kurumunun Ada Erkek Okulu
120
Kaza ve
Vilâyer
Sancak
Ruhsat y1h (Bilinenler yaz:Idt)
HALEB
Suveydiye
KazOkulu Antep Amerikan Koleli (Central Turkey College)
Anteb .
u
Kaz Yatih Okulu
"
ilkokullar
"
Kilise ve Okullar Kilise ve Okullai
-
r "
Geral Cabbin KassaWHaleb
K2zOkulu Amerikan Kiz Koleji
*
=
Mara§ "
Teoloji Semineri Okul ve Kilise
Urfa Haleb (Merkez)
Kilise ve Okullar Kilise ve Okullar Kilise ve Okullar Kilise ve Okullar Kiz Yatih Okulu
.
Antakya
.
Beylan
« "
Bias Bursa
Hüdavendigâr "
Yetimhane igKODRA vilâyetinde
Amerikan
.
okulu yoktur.
Rumelihisan Amerikan Koleji(Robert College)
ÏSTANBUL
ÜsküdarAmerikan Okulu (Rahibe Kilise ve Okul Kiliseve Okui Kilise ve Okul
Kiz Koleji Misyon egitimi için) Kumkap1'dada Ain-i Zehaltah Abein Zahleh
vilayetinde KASTOMONÎ Kilise ve Okul KOSOVA vilâyetinde HarputAaserikanKoleji (Euphrates College)
Amerikan Kiz Koleji ve Yatih Okul Teoloji Semineri Anaokulu
CEBEL-I LUBNAN MUTASARRIFLId]
(Õzerkve äzel stattilü bölge)
Amerikan okulu ve tesisi yoktur.
KONYA Burdur Amerikan okulu ve tesisiyoktur. Harput-Merkez
MAMURETÛt.-ÄZiZ
130S(1908}
-
.
"
"
1318 (1900)yah Sâlnâme-i Nezaret-i Maârif-i Umûmiyyesi, bu vilayette Amerikan kurumunun aduu bildirmiyor
hiçbir
Ej[;itim Kurumanun
Kaza ve
Adi
MUSUL viläyetinde SELÂNÌK
(Bilineuler yazaldr)
Sancak
Amerikan Kiz Koleji
Ruhsat ysh
Viläyet
MANAS 1L6.1308 (1890)
Manastir
Amerikan okulu ve tesisi yoktur.
-
-
Merzifon-Amasya
Metzifon Amerikan Koleji (A'notolia n College)
"
"
Amerikan Kaz Kolejl
SÌVAS
Mart 1315 (1897)
SÏVAS
Mart 1315 (1897)
Sanat Okulu Teoloji Semineri
-
Gürün-Merkez
Okul ve Kilise Kiz Okulu Erkek Okulu ve Kilise
"
Okul ve Kilise
"
Okul ve Kilise
Tokat
Kiz Lisesi
gam
SURÍYE*
14 Tegrinevvel 1309
(1891) Erkek Lisesi Okul
TRABZON
Merkez
TRABLUSGARB vilâyetinde Amerikan okulu ve tesisi yok tur. Erkek Okulu
Merkez
VAN "
Kiz Okulu
YANYA vilâyetinde Amerikan okulu ve resisi yoktur. YEMEN
"
"
"
"Salname-i
Nezâret-i Maarif-i Umûmiyye'de gerçek olmayan ve muglak bir sayi belgelerinde Suriye konusunda bir bilgi yok. Fakat Amerikan var.
(SANCAK) MERKEZE BAÒLI MUTASARRIFLIKLARDAKÍ AMERÏKAN OKULLARI Egitim Kurumunun
Kaza ve
Adi Erkek Lisesi
(Bilinenter yazilda)
N
Bagçecik
saucagmda BÌNGA2Í
Haziran 1893
(Libya kuzey) Amerikan okulu yoktur.
ÇATALCA sancagmda Amerikan
Krz Yatih Okulu
Ruhsat yah
Vilâyet
Sancak
okulu yok tur. KUDÜS
Ramallah "
Erkek Yatth Okulu Amerikan Arkeoloji Okulu
SULTANÍYE (Çanakkale) sancagmda KALE-Í
Amerikan okulu yoktur.
MUHTELÍF YERLERDEKÍ YETÍMHANE, HASTANE VE DÏSPANSERLER Kurumun Cinsi Yetimhane "
1
Kaza ve Sancak
Hacin-Kozan Merkez "
"
Anteb
"
Marag
e "
-
Vilâyet Adana Bitlig Erzurum Haleb "
"
Urfa Buna
Hüdavendigar
Harput
Mamuzet-ül-ôziz
Görün-Merkez
Sivas "
Merzifon-Amasya Merket Van "
"
Hastane Amerikan Haslanesi ve Rispanseri .
-
ÌzmitSancajþ
Anteb
Halep
Talas-Kayseri
Ankara
Merkez
g¡g¡s
Iazkiye
Beyrut
Kurumun
Cirisi
Kaza vc Sancak
Vilayet
Hastane
Trablusgam
*
Dispanser
Sidon
"
Hastane
Sveyr
Haslane ve Dispanser
Maahnetein
Hastane ve Dispanser
Halput
Mamuret-ül-âziz
Merzifon-Amasya
Sivas
Merkez
Van
"
Cebel-i Lübnan Mutasarnfh
.
Osman Hamdi'nin
ÖniindekiGelenek'
Osmanh Ïmparatorlugu'nuntarihinde Tanzimat sadece bürokrank reformlar silsilesinden ibaret bir dänem olmayip aym zamanda zihniyette ve tarz-i hayatta vukua gelen bir degigme demektir. Bu dönemde aruk Osmanh tarihini butün Osmanh milletleri ve onlarm seçkinleri birlikte yapmaktadir. Ancak bu gruplann birlikteligi sadece olumlu ve ayumlu olarak görülmemelidir. Planlanmig bu beraberlik digmda, ayaklanma ve ulusçuluk gibi olugumlarla birlikte geligenbir bagka tarih yapvechesi de ma süreci daha vardir. Bu asnn kültür tarihinin en önemli bir olmasidir. Taraftarlar Bati'nm, istesek de istemesek de hayatirniza girmig sadeve kargitlar Bati'yi yagatmakta ve tartigmaktadir. Aynca bu mesele imparatorlugun gayrimüslimleri de varid için degildi, ce Müslümanlar almaktayd1. olurnlu olumsuz konusunda tavir veya Bati'yi yagamak ÇünküBati etkisi, var olan benimsenmig cemaat kurumlarmi, kiliseyi, ruhbam, inanci ve ananeyi sarsmaktaydi. Protestanhk Osmanh ülkesinin Hiristiyanlan arasinda sadece birkaç misyonerin kurdugu kilise, okul ée bu mezhebe giren bazi Hiristiyanlarm sebep oldugu hadiseler zinciri alarak kalmamakta; bütün bir zihniyet, hayat tarzi ve davram; degi.fikligine neden olmaktaydi. Bu sarsmtiya en eski H1ristiyan topluluklan nasil kargi duracakti. Tipk: Müstüman yurttaglari ve hemgehrileri gibi, Bati'yt tamyip benimseyerek, laiklegerek, ortak cografya ve tarihlerinin mirasma sahip ç1karak; aile yapisim, kadrun konumunu, âdet ve geleneCevap Osmanhhk oldu. Okumuglarm ortak direniginasil korumaltyd1. oldu gi Osmanhhk adma ve Batt'mn kargismda ve digmda kalarak, Bati'yi benimseme tutumunun adt böyle kondu. Bu nedenle Osman Hamdi'nin çagdaylatim bu dönemin ve bu kültürel çevrenin içinde degerlendirmek gerekir. Aslmda Polonya asilh Mustafa Celaleddin Papa (Borzecki) ile Frans1z kültürüne baghhk gösteren Osman Hamdi Bey veya daha Türkçü Ziya Paga gibileri yer yer Osmanhhktan çok bir Türklügü, bazen isim, bazen de o kültür ve edebiyati zikolsalar da, 19. yüzytl Türkçülügünü, IL Megrutirederek vurgulamig degildir. Su yet'le ve Cumhuriyet dönemiyle kargilagttrmak inümkün boyut önemlidir ve 19. yüzyil Osmanhhšmda Avrupaî ögeler kadar (ki daha büyük bir içtahla ve fazla bunlar ekseriye 20. yüzyil aydnundan
*
1. Osman Hamdi Bey KongresiBildiriferi,2-5 Ekim 1990, Ïstanbul1992, s. 123-131.
tartigmadan almmig göiiinüyor) Sarkda hâkimdir (insanlarbilse de bilde o kültür, o kahtun ve mirasla daha yakmdan ilgilidir. Bugün Osman Hamdi gibi, tablolarmda Sarkhattatlanm tuvale aksettirecek bir ressam yoktur en azmdan). Aslmda 19. yüzy11Battmese de, istese de istemese
cihšmda Avrupahhk sorunu bir baloma 20. yüzyilda oldugu kadar büyük bir sorunsal olmanugttr. ÖrneginAzerbeycan, Kazan gibi Rusya çevre vilayetlerinin aydmlari arasmda da Rus medeniyeti ve onun mengei olan Avrupa, çok saygiyla ve ürkülmeksizin kabul edilmigtir. Asluida Osman Hamdi'nin içine dogdugu 19. yüzyil Osmanh cemiyeti, Garb'i fakat aym zamanda mensubu tamma ve benimseme mücadelesindedir; oldugu Sarkmedenlyetini de geçmig asirlara göre daha yogun, daha titiz ve daha metodik bir biçimde incelemektedir. Farsça hiçbir asirda 19. yüzyilda oldugu kadar sevilip edebiyati incelenmemigtir. Arapça ve ardmdaki edebiyatla da bu as2rda daha yogun ve ustaca ilgüenilmigti. Gerçi Bati dillerine ve felsefeye ilgi, 18. yüzyil Osmanh okumuglannm her dil ve dinden gruplan arasmda yaygmhk kazanmytz. Õrnegin bu yüzyilm ilk çeyreginde Ístanbul'daEflak beyzadesi Dimitri Cantimir Fenerli beyzadelerden Padova'da tahsil gören Mavrokordato Kardepler, Nefriyoglu gibi kibar bir Tûrk hep birlikte Aristoteles üzerine tesfirler yapan, Latince ve Yunanca bilen böyle bir grup olugturuyordu. Öte yandan aslen Macar olan Ïbrahim Müteferrika'nm yanmda ilginç bir kigi vardi. Eski Galata kadisi olan ve Yanyah Hoca olarak da bilinen Mehmed Esad Efendi, bildigi Rumcanm yam sira Latinceyi de ögrenmig bir ilmiyye mensubuydu. 18. yüzyilm bu geligmeleri 19. yüzyilda artik kurumlagmig anlamda bir aydm (intelligentsia)zümænin varhšmi hazirlasadece idarede degil hayatm her safhamigti ve Tanzimat reformlarim smda götürecek grup buydu. Okullara kadar resim dersleri ve Osmanh hayatmda Battà anlamda ressamlar ortaya çakmigtt. Bu yeni olugumun bayru asker ressamlar çekiyordu. 3 Cemaziyyelevvel 1275 (9 Arahk 1858) tarihli bir irade Üsküdarve Begiktag riigdiyelerine Mülazun Necib ve Mülazim Salim efendilerin, iki yüz elliger kurug maagla resim hocahklarma tayinmi_ emretmekteydi.I Benzeri tayinlerden sadece birisidir bu. Bu yillarda Istanbul ve tagra mekteblerine Mekteb-i Harbiye çikigh resim ögretmenleri tayin edîliyordu. Osmanh, hüsn-ü hattla resim sanabir arada ögreniyordu. Aym yillarda ünlü ressam Ayvazovski'ye, Sultan Abdülmecid'e takdim ettigi tablolar nedeniyle dördüncü rütbeden bir nigan verilmigti? Ancak Ayvazovski Osmanh saray1 tarafmdan taltif edilen ressamlarm en ünlüsü olmakla beraber tek degildi. Osman-
.tim
1 Bagbakanhk Argivi (BA), I.D., 27764, 3CA 1275 (Arahk 1858); Tülin Erlan Çomhlu, 'Askerî Okullarda Ïlk Resim Dersleri ve Asker Ressamlannuz', Askerí Tarih Bülteni, Subat1990/28, s. 39 vd. 2 BA, I.H., No: 7991-12CD 1274 (Ocak 1858).
125 ¯
126
h bagkentine ve saraya Ferenc Liszt ve bagka birçok vitûöz gelmekte, Muzika-yi Hümayun, ülkeyi Batt müzigine açmakta ve Muzika-yi HüOsmanh musikisimayun komutani Ethem Paya 'Frenk' usulü notayla nin en genig.koleksiyonunu derlemekteydi. Eski eserleri korumaya ve anlamaya yönelik bir faaliyet ve genelde yeni bir anlayig vardi. Ayasofya'mn tamiri esnasmda Fossati kardegler mozaik ve freskleri ortaya çikartmig ve resmetmiglerdir. Bu pahah basklyi Fossatiler Rus çarma sunmak istemig ama çar gerekli parayi vermek istemedigi için, Sultan Abdülmecid'in cömert yardimlanyla basilan bu fresk ve mozaikler, ona ithaf edilerek uygarhga sunulmuytur.3 Subat1856'da Sultanahmet Meydam'ndaki obeliks (Dikilitag) ile, Pers Savaglan sonunda Platea zaferi adadiklan üzerine Yiman §ehirlerinin Delphoi'deki Apollon Sunaga'na etrafmm (Yilanh ayag1 Sütun) burmadiregin parolan trophaei'nin bir eski alandaki kentsel dönemde Bu çikar. makhkla çevrilmesi için irade süregisimrlamasi tammadan uygarhk eserlerin korunmasi, zaman ve der. Osmanh'nm 600 yilhk hayatmdakiilk örnekler degildir bunlar, ama 19. yüzyilda bu alanda bir yogunlayma görülür. Bir yanda ordudaki subay ressamlarm faaliyet gösterdigi Ïstanbul'da,öbür yandan kadm ve erkeklerin mesire yerlerinde edepli davranmalan için sik sik iradeler, yasaklar çikar,4 vapurlarda harem-selamhk usulüne dikkat edilmesi iste'kat' denen ve çignenen bir nirdi. Osmanh, 400 yildir yönettigi Yemen'de ile Ekim bitkinin ne oldugunu o stralarda tahkik etmeye baglar. Bir irade edilen nebatm 1854'te 'Yemen ahalisinin tenavül eyIedikleri kat tesmiye cogvatan Osmanh artik olundugundan' ediliyor. söz numunesinin irsal
rafyasimögzenmeyóbaç1amigttr.Öteyandande devlet, tiyatrolarm ve cografyasmi ägrenmeye baglamigtir. Öteyandan ingastm ve yagamasim, malî olarak desteklemektedir. Mart 1867'de Tepebaç1'nda bir tiyatro ingasi için 3 bin m2'lik bir arazi satm almmast için irade çakar. Naum T1yatrosu piyango ile desteklenmekte ve daha 1851'de Beyrut'ta meclis-i ticaret azasi Maron Nakkay'm açtigt tiyatroya (ki vari1mektedir.5 ÏmparatorlukBaTuhsat Arapça eserler temsil edecekti) tihlagiyor, Bati'ya ilgi artiyor ama Dogu'nun edebiyat ve tarihi de gene Bat1'dan gelen bir esintiyle daha yogun ve bilimsel olarak inceleniyordu. ÏbniHaldun tercümesini Ahmet Cevdet Papa tamamhyor; onun kaleme
Recently 3 BA, T.H.,No: 4813-16 Safer 1269 (Kasun 1852). Aya Sofia Constantinopleas Resfored by Order of H. M. The Sultan Abdul Mejid adlyla basilan kitaplardan 20 adedinin 178,5 sterline ahamast hakkmda irade. edeb ile geÿt-üguzar 4 BA,1.M,V., No: 830, 1268 (Mayis 1852) tarthli 'Mesirelerde edilmesi'; aym fasnif, No: 5212-27 Safer 1261 (Mart 1845) tarihli'Vapurlarda kadm 1854) erkek yerlerine dikkat edilmesi'; frad-Dah., No: 19680 20 Muhç 1271 (Ekim tarihLi 'Kat denilen nebat hakkmda'. 5 BA, LD., No: 45223-14 RA 1289 (Mayis 1872);1.M.V., No: 5976:12 1266 {Apstos 1856).
aldigi tarihle artrk vakanüvislik gelenegi sona eriyor ve Osmanh modern tarih yazicihšma adim atiyordu. Ancak Mütercim Asun'in 18. yüzy11so-
.
nunda çeviniigi Firuzâbadi'nin ünlü Arapça lügati Kamusü'l-Muhit, elOkaynûsü'l-Basit ffl Tercemetî'I-Kamusi'l-Mûhit baghgiyla baskaya veriliyor. Bâb1âlî Tercüme Odasi'ndan sahhak Ebro'nun Bati iktisadmdan ve tarihinden yaptigi tertüme ve derlemeler yanmda Ïstanbullular Iranh pair Hafiz'a yogun ilgi duyuyor ve Iranhlardan çok Hafiz gerhi telif ediyorlardi. Ïstanbul'unher yerinde kadmlara dahi gerbet ve çay içinde gizlice kanyak ve rom kangtirip satan dükkânlan türedigi gibi gekerlemeciligi tegvik için Francesko Vallaury'nin dükkânma meci-i gehriyari' serlevhasinm asilmasma izin veriliyordu? Viyana'mn imparatorluk gekerlemecisi Demmel gibi ÏstanbuYda daha niceleri taltif edilecekti. Osman Hamdi bey'in dogdugu yillarda Osmanh'da âsâr-t atikaya karp olan ilgi de birden artnug ve resmîlegmigti. Toplama ve envanter tespit çahymalan da bu tarihlerde baglar. Resim, müzik ve arkeoloji derken Osman Hamdi'nin boy atacagi ortam adeta olugmaktadir. Aslolan her ilim qubesinin kendi tarihini bilmek zorunda olmasidir. Bu kaide arkeoloji ilmi için de geçerlidir ve Türk arkeolojisi de biraz daha yakm asirlarla ilgilenmek ve Osmanh-Türk toplumunda antik dünyaya duyulan ilginin tarihini bilmek durumundadir. Èöylebir ilgilenme ve bilgilenmenin, bilim adammm çahytiga ve entelektüel hesaplagma içinde bulundugu zamam ve mekâm, yani hâlihazir ve geçmigteki çevresini tammak için kaçmilmaz oldugu da aç1ktu Osmanh ülkeleri, birkaç binyildir uygarhšm eit zengin merkezlerini olugturmug olan Anadolu, Suriye-Filistin gibi bölgeleri kapstyor, imparatorlugun dogal zenginlikleri kadar, tariht zenginlikleri de Bati Avrupa koleksiyonculari ve müzelerinin iytahm1 kabartlyordu. 19. yüzyil Bati Avrupa'simn bu alandaki iddia ve talehi bugünkünden daha fazla, daha israrh ve pervasizdt. Eu da akla, ülkedeki eski eserler acaba yeterince korunabiliyor ve degerleri anlagilabiliyor mu sorularma getiriyordu. Birinci soruyu evet diye cevaplamak zor, ama ikincisine de hayir demek yanhÿ. Bat1Avrupa, 18. ve 19. yüzyillarda, kendini, kultür tarihinin her türlü malzemesini degerlendirecek ve sahiplenecek; uygarkgm bekçisi bir dünya olarak niteliyordu. Aslmda Avrupa küItür çevresi (Kulturkreis), eski eserlerin deger kazanmasi konusunda bilgi birikiminin bulundugu bir düi)yayd1. Aynca bu IIgi ve bilgisi sadece kendi Hiristiyan kültür çevresinin kahplarlyla smirh degildi. Devletlerin ve varhkh smtflarm bütçelerinde, eski eserleri koruyacak, meydana çakartacak bol miktarda para bulunuyordu. Eski eserlerin tamnmasi, egitim kadar önemli görülüyor ve sadece belirli bir zümrenin ugragisi olmaktan çikar11mak isteni'punççi'6
'gekerle-
6 BA, IMV., No: 4582, 22 Safer 1266 (Ocak 1850). 7 BA, LH., No: 8463, 17 M 1275 (Aj'pastos 1858).
m
soylularm yordu. 18. yüzyilm aydmlanmaci dügünürleri, hükümdar ve ansiklæ Diderot'nun istiyordu. görebilmesini koleksiyonlanm herkesin koleksiyonlannm, kapah smifm imtiyazh maddesi, pedisindeki müzelerde herkese açalmasi gerektiginden söz eder. 1789 Fransiz Devriaçik bir müze hami'nden sonra yapilan iglerden biri Louvre'un halka Akropolis'teki linde düzenlenmesidir. Ïlk müzenin Atina'da benzer bir kuque' oldugu; Ptolemaioslar devrinde de Ïskenderiye'de müzesiz ise devir denir. Roma-Bizans'a rum olmasi ihtimal dahilinde. gehirkardinaller, Roma'da papa ve Rörlesans Floransasi'nda Medici'ler, türlerini içenebat hayvan tropik ve lerde patriciler, eski kitap, eski eser, merak bükurmuglardir. Du botardk bahçeleri ren müzelerle, zooloji ve kralhga hususî, olmakla koleksiyonlar birlikte, tün Avrupa'ya yayilmig dügünürleaydmlanmaci ait ve hep halka kapahdir. Dolayisiyla Fransiz yeterli degildir. etmeleri telkin görmesini zenginlikleriherkesin rinin, bu 'Museum de la 27 Temmuz 1793 tarihli bir kararname ile Louvre Sarayi, müzeciligin olay Bu açilmigtir halka düzenlenmig Republique' olatak ve 'müze'
I
128
'pinokothe-
yaygmlagmasmda baglang1ç noktasidir. eserlerden anlama19. yüzyilda Osmanh toplumu ve aydmlari eski nitelendirilir. Bu yaygm fakat dogralugu güpheli yan bir toplum olarak parçasi' olarak nikamya göre, eski dünyamn kahntist eserler gûya mavi gök kubbenin ve telendirilmigtir. Bu iddia, daha çok, eski eserleri, Berlin'in soguk Akdeniz güneginin altmdan kaldirip Londra, Paris ve birlikte, biolmakla bir söz müzelerme yrgmak isteyenlerin tekrarladigi halkm genig dünyada bütün zim aranuzda da yaygm bir inançtir. Oysa, kullammma ve hele eserleri, gündelik yagamina kesimi tarih boyu, eski Sedyabanct olan tarihsel kalmtilan, pek äyle bagnna basmamigtir. Çin ugrayagmasma civardaki köylülerin di, asirlardir, ev yapmak isteyen luzsizlarimn elinden çok çekmigtir. Antik mig ttr. Misir piramitleri mezar bazilannm Hiristiyanlar, heykellerin, ilk ya kafasmi koparmig, yahut kultamiratta ve etmiglerdir. vaftiz Kale (!) yapmu üzerine haç kaziyarak Paris'teki Place yil birkaç önce Daha görülür, yerde kitabeler her lamlan elinden zor kurtanlmigtir. Eski esere des Vosges yapsatçi müteahhitlerin ancak son çagm bir egilimidir. Her geligir refah egitimle ve ve saygt, aslmda, eski eseri degerlendiren ve bunun için didinenler, memlekette oliçinde aydin zümna vardi ve kitap merakhlan örneginde oldugu gibi, eserden anlayan ve saydugu kadar, devleti yönetenler arasmda da eski Aydin vilayeti salnamelerinde rastlanmaktayd1. Örnegin, gösterenlere gi sahife sahife anla(yillik), Efes ve Bergama'nm nasil gezilmesi gerektigi rehberini ve hazarlaarkeolojik hazirlayan mükemmel gezi tilmigtir. Bu bakmadiye efes yagam' Bergama'ya ve tan Osmanh bürokratlarmm tarafmdan memurlar vilayetteki tespitlerin yadigt açtktir. Çünkübazi mügahede, çizilen hakkmdaki Kalesi Bodrum Örnegin 'tag
'tay
pildigt görülür.
resim ve krokiler bunu
rehber gösterir ve dogrusu günümüzde yazilan
kitaplarda gözden kaçan bazi noktalar bu
eski metinlerde
yer almakta-
dir.S
Hierî 1308 (Miladî 1890) tarihli vilayet salnamesinin tam 80 sahifesi bazi plan ve kokilerte Ízmirve Ege'nin önemli bütun harabeleri için yazdmig ilginç bir rehber olarak düzenlenmigtir. Bu rehber hiç de bagtan bu savma olmaylp titizce ve dikkatlice hazirlanmigtir. Vilayet yilhgmda y1gnu' diye, gökadar iyi tamtilan Bergama Zeus Sunagi, Almanlara nül rahathg1yla nas11birakilabilirdi ki? Bu olaym arkasmda büyük olasihkla Alman kayzerine dayulan siyasî borcun ve o siralarda yapilmakta olan demiryollarmm etkisi vardi. Kugkusuz böyle olaylara rastlamyordu. Örneginbüyük devletlerin hükümdar allelerinden Türkiye'yi gezen prenslere veya o sitada iligkilerin iyi oldugu bir devletin Ïstanbul'daki sefirlerinden gördügüne imrenenleœ politika geregi bazi geyler hediye ediliyordu. Ama bu hediyeler bilinçsizce degil, cigerden koparir gibiveriliyordu. Temmuz 1845'te Rus grandüklerinden Konstantin Türkiye'ye gezmigve Pirkâr denen köyde bir cami gelmig, Ïstanbulve Çanakkale'yi avlusundaki eskibir kitabeyi begenmigti.Y1manca olan bu kitabe musalla tagi olarak kullanihyordu. Yazigmalardan sonra tag kendisine hediye edildi. Gene IIL Selim devrinde, ÏngiltereelçisiNuruosmanlye Camiî avlusunda bir lahit kapagi begenmig, ancak böyle bir hedlyenin dedikodu ve hognutsuzluk yaratacagindan korkuldugu için kapak, önce saraya getirilmig, oradan da kendisine gizlice verilmigtir? Avrupa devletlerinin eski eser talepleri, siyasî nedenlerden ötürú reddedilmiyordu. 2 Receb 1272'de ($ubat 1856) Avusturya'nm Ìstanbul'dakibuyükelçisi Baron Prokesch'e hazine-i celîleden bazi antik meskûkâtm verilmesi için çikanlan iradede "Prokey, hazine-i celîlede mevcut bazi merkûkât-î atîkayt görmüg ve bu misullu âsâr-1atikamn cem'îne pek hevesli bulunmuy oldugundan meskûkât-i mezkûreden birer mil
En or: Alexandre Magnus, 76 pieces; Philippus, 28 pieces En argent: Lysimachy, 5 pieces; Philetairy, 10 pieces; Antiochus, 40 pieces
8 Aydm VilayetineMohsus SalnameH. 2308, s. 80MS5. Îonya,Aiolia, Lydia, Frigya ve Karia tarihlerinden bahseder. 9 BA, IX, No: 1478; Turgut Ipksal, 'Eski Eserlerimizin Yagmalanmasma Ait Örnekler', BelgelerleTürk Tarihi, sayi 4, s. 27-31, 10 BA, IX, No: 6778, B 1272 (10 Mart 1856); aym tasnif, No: 5457, 23 L 1270 (Temmuz 1854).
129
veya degigim zihniyeti de yoktu. GeSevval1270'te (Temmuz 1854) bulunan hediye edilmig, Ramazan 1298 (Agustos antika üç Ízmir'de 1880) tarihli bir irade ile "Bergama (Aydin vilayeti dahili) da eda edilen hafriyattan ihraç olunan bazi âsârm Berlin müzerine îtasi..." emredilmigtir, Ïradelertasnifi katalogunda kay1tli iradenin metni argivde olmadigi bilemiyoruz. Bergama kazisi ile ilgili efiçin hangi eserlerin verildigini saneler müzeciler arasmda kugaktan kugaga geçmigtir. Gûya Almanlarm almak istedigi sunagt vermemek için, vali, Ïzmitden bir garnizon yollamig, ama sonunda iradei seniyye ile Almanlar sunagi almig. Iskender Lahdi için de Osman Hamdi Bey'in, "Kayzere bu lahdi içinde cesedimle hediye edersiniz," dedigi anlatihr. Eenebi devletlere pegke; çekilen âsâr-i atikadan bir grubu da Mausoleum'un parçalariyla Haçhlar'm inga ettigi Bodrum Kalesi'ndeki bazi antik parçalar olugturur. Mösyö Kanin (Canning?) Bodmm Kalesi'nde bulunan bazi miisavver taglan, yerlerine digerlerini koydurmak partryla talep ediyor ve bunlann ihracma musaade ediliyordu.12 Oysa bundan 10 atikayil sonra, yani Qubat1857de ayni kalenin duvarlarmdaki dan mermer bir arslan bagmm, mahallinden ihraci halinde asia mazarrat tegkil etmeyecegi misullu, mahalli doldurularak Tophane mügiri devletlu paga.hazzetlerininbir lata tezkiresinden ve buna binaen müzeye naklinden' söz ediliyor ve emir veriliyor.13 Sözü geçen Tophane Mügiri FetAhmed Paga'dir. Haziran 1858'de Lahey sefiri Karaca Bey Flemenk krah hazzetlerinin meskûkât koleksiyonu için mevcut eski ve yeni Osmanh sikkelerinin gönderilmesinden memnun olacagim' yaziyordu.l* Ama aym yillarda Sisam kaymakami Kife Bey 'Anadolu'nun mahall-i münsabesinde baz1 âsâr-i atikanin keyf ve taharrisiyle bulunacak geylerin Dersaadet'e nakli için bir yüzbin gurug tahsis edilirse, Avrupa'nm maghur müzeleri gibi bir müzenin dogacagmdan' söz edlyofl5 Aslmda olay açiktir. Bugün nasil ki Türk gençlerine ve halka göstermek sergi tertipletip Turkiye'ye getirmek için çiriçin Avrupa müzelèrinden diganya gezi sergileri yollayanlar ve klasik arkeoloji putanlar yanmda, dahada ün yapan, hayatuu verenlerle bu kazilara aynlan tahsisati tenkit edenler varsa, o gün de bu gibi eserlerin peginedügenler veya onlari diplomatik iligkiler için gözden çikarardar vardi. Kazi izinleri de bu yillarda verilmeye baglanmigti ama, bunlar daha çok define arayanlarla yapilan Bu gibiihsanlarda
bir mübadele
ne aym sava; yillarmda Èrusyaelçisine de
130 ¯
'âsâr-i
.hi
'hapmetlu
11 BA, I.D., No: 67046, Y Ramazan 1298 (Apstos
12 13 14 15
etmedi. BA, IX, No: BA, J.D., No: BA,IX, No: BA, 1.D., No:
1478, 2 Muh. 1262 (1 Ocak 1846). 24347, 6 C 1273 ($ubat 1857). 8441, 16 M 1275 (Aþ1stos 1858). 24654, 18 B 1273 (Mart 1857).
1881) kayd1 var, irade zuhur
anlayma gibisinden izinlerdi. ingilteredevlet-i fahimesinin Midilli'deki konsolos vekili Mister Noto'nun bazi âsâr-1 atika ve kadime taharrisi için Bodrum havalisinde yapacagi kazi için aldigi jznin bir yil daha uzat11masi gibi bir irade (28 Cemaziyyelevvel 1274/Ocak 1858) çakan eserlerden tek örnek olanlarmm saltanat-i seniyye müzesi için zabtolunmasmi, iki ve daha ziyade olanlariam birinin saltanat-i seniyye müzerine degerinin hafire verilmesini part kopuyor? Aym müzeye (Aya Ïrini Kilisesi) Selanik valisi Yusuf Paga'nm gönderdigi mermer sanduka (lahit)gibisinden egerler gelmekteydi? Ama örnegin Musul'da Fransizlara verilen kazi ruhsati üzerine18 onlarin ihraç ettikleri âsâr-i atikanm raporlari da geliyordu. Ancak bu kazi raporlarmm ne denli saghkh 0) oldugu tartsmahydi. Yukandaki ärnekleri yaygmlagtirmak gene de pek dogru degildir. Tersine olaylar da çoktur. Y1manSavagi sirasmda, Dömeke meydan muharebesmin galip komutam Gazi Ethem Papa Yunanistan'dan bazi eserler getirmigti, Bunlarm bazilari bugün ÍstanbulArkeoloji Müzeleri'ndedir. Eski SarkEserleri Müzesi de dünyamn en eski çiviyazisi argivine sahiptir. Osmanh eski eserler iradesinin düzenleyip yürüttügü kazilarda elde edilen zengin koleksiyonIar bu müzeleri doldurur. Eski eser dügkünlügü, samldigi gibi Osman Hamdi Bey ile baglarug degildir. O bir gelenegin yetigtirdigi büyük bir Türk müzecisiydi. Daha Tanzimat döneminin baglarmda bu konuda saygm bir ärgütlenme ve faaliyet vana ama, bu faaEyet parasizhk ve imkânsizhk yüzünden geligememigti. Anlagudigi üzere, daha 1840'larda bütün vilayetlerdeki yäneticilere, bölgelerindeki eski eserleri araytp belirlemeleri ve degerlilerini Ístanbul'a göndermeleri veya mahallinde müze kurmalan bildirilmigti. (Bu dönemde müzenin adi müzehane olarak geçiyor.) O yillarda uzak yakm her sancakta bu gibi aramalarm bagladigi anlagthyor. Arahk 1847de Kudüs mutasarnft, Gazze sancagmda Askalan deni1en yerde, aragtirmalari sonucu bir sfenks kabartmasi bulundurdugunu yaziyor. UzmanIara incelettigi bu somaki mermer eser, 3600 senelik (1) olmahym19.19 Kabartmamn tasviri hazirlattmlnug ve bir raporla birlikte Bâbrâlî'ye gänderilytigtir. Eu eserin bir yll içinde Ístanbul'a getirtildigi izIeyen yazagmalardan anlayihyor. Ekim 1847de, Adana mal müdürü Ahmed Ata Bey topladigi sikke, seramik gibi antik parçalarm bir envanâsâr-1 asriyyeterini Istanbul'a göndermiçti. Ahmed Ata Bey 'mehasin-i
16 BA, IR., No: 8335, 28 CA 1274 (Ocak 1858). 17 BA, I.D., No: 16351, 2 RA 1269 (Arahk 1852).
18 BA, I.H., No: 5148, 12 R 1270 (Ocak 1854). 19 BA, I.D., No: 2807, 27 L 1263 (Ekim 1847).Raporda nahif bir üslupla sfenks'in ne oldugu, Oidipus tragedyasmdan örneklerle nakledilmektedir. Ìdarecilerbu alan-
da ilgili ve hilgili olmasalar bile eski eser arama, bulma ve gönderme emrinin Bâbialfden geldigi anlaµImaktadar.
131
ilaveten, saye-yi gevketvayeyi hazret-i mülükânede tahsis olunmuy olan', yani kisacasi devrin güzel eserleri arasmda, padigah tarafmdan kurulan müzeye konmak üzere takdim ediyor bu buluntulan.20 16. yüzyilm gik ve Avrupa.modasma düqkün, Italya'yi Osmanh sarayma tagiyan ve kendisi de muhtemelen Ïtalyanasilh olan Kanuni'nin ünlü sadrazamt, önce Makbul, sonra Maktul lakab1yla amlan ÏbrahimPapa Budin'den getirttigi üç güzeller heykelini Sultanahmet Meydam'ndaki Paya Sarayi) önüne diktirmigti. SairFigani'nin hievikonagimn (Ïbrahim ahalinin gulgulesine sebep olan bu heykeller neden sonra ortadan ne ve kaldiraldi. Osmanli tarihinde zaman zaman antik dünyaya kargi böyle amatär ilgiler duyan kipiler görülmügtür. Ama 19. yüzyilda artik giderek profesyonellegen bir ilgiden ve bu ilgiyi götüren, yayan bir zümreden aydúu, dig dünyaya ve kenditoplumusäz etmek mümkündür.Osmanh kisacasizamanda ve mekânda hareketarihe ilgi digmda, duymaya, nun emeklemeye baglamigt1. Eu emekleme dönemi bugün daha dogrusu te, hâlâ luzh bir kopuya dönügmüg degil, onun i¾ Tanzimat'm aydm gelenegini pek küçümseyebilecek bir durumda degiliz. Bu yillanla Osmanh idaresi sagda solda, vilayetlerde ve çevrelerinde bulunan antik sikkelerin üçte bir kadanm bulana veriyor, gerisini kendi ahyordu. Diger yandan define aramak isteyen yerli ve yabancilara bu partla izin veriliyordu.21 g nedenle 1880'de çakartdan 36 maddelik 'Subhi Papa Nizamnaatika mevzuatuu bundan mesi'nin esasi böyle clugmuy gibidir. Âsâr-1 1slah edecektir. Vilayetierde bazi valilerin bu Hamdi Osman Bey sonra konuda gayret gösterdigi ve eski eser topladigt gönilür. Aym yillarda müze ÇiniliKögk'e tagm1my, daha sonra Osman Hamdi Bey döneminde de Vallaury'nin plamm çizdigi bugünkü büyük imparatorluk müzesine geçilmiÿtir.22 19 Eylül 1890 tarihli Sabah gazetesi 'Amasra'da halen eczacuik yapan refeth Ahmet Refik efendinin elde etmig oldugu 16 parça eski eserin terbi'lvasita Müze-i Hümaýun müdürü atufetli tip olunan resimlerinin Hamdi beyefendi hazretlerine arzedildigi ve Ahmet Refik efendinin bu babdaki gayret ve hizmetinin takdir edilip, gayan-i mükafat bulundugu'nuyaziyordu? Osman Hamdi Bey'in mensubu oldugukültür daim-
yi cenab-1
132
mülükâneye
20 BA, 1.D., No: 8060 ve No: 8207. 21 BA, J.M.V., No: 8023, 13 CA 1268 (Mart 1852), Siverek Samsat'ta Gägoglu Mehmed'in hanesinden zuhur eden meskûkât; aym tasnif, No: 6220, Midilli ceziresinde Butre köyände çikan gumüy sikkeler, Rusya'da Ìspandoni'nindefine taharrisine izin; BA, I.M.V., No: 5255, Receb 1267 (Mayis 1851). 22 Bu konularda Semavi Eyice'nin 'Arkeoloji Müzeleri', ÏstanbulAnsiklopedisi, c.2, s. 1025-1032'deki makalesine bagvurulmahdir. 23 Sabah,4 Safer 1308 (19Eylül 1890).
si halkalar halinde uzak Anadolu ve Rumelikentlerine ve her yagtan Osmanldara dogru yayilmakta, onlari etkisi altma almaktadir. Ïmparatorlugun 19. yüzyilmda bu aydmlar yeni bir dünyayi kurmak isteyen kugagi
olugturmaktadirlar.
13'
Osmanh Devleti'nde Laiklik Hareketleri Üzerine' Osmanh Devleti'nin toplumsal, idaiî ve siyasî düzeninin laik olup olçokça tartigilan bir konudur. Bu tartigmanm yam bagmda Osdevlet manh ve toplum hayatmda zamanla dogan ánemli geligmeterin hukuk, yönetim ve toplum düzenindeki degigmeler sonucu oryarattig;i ikilegmeleri çogu gözümüzden kaçtigi gibi, toplum düzeni ve çakan taya kurumlardaki degigmeleri bu açidan yeterli biçimde inceleyemedigimiz madigi
de söylenebilir, Osmanh toplum düzeninin laik veya ger'i oldugu konusundaki tartrymalara girmeden önce laik kavrammdan ne anlagilmast geæktigi üzerinde durmahyiz. Laique, Laicusladini, kavram olarak ruhban snufma ait olmayan düÿün ve yagam biçimini ifadede kullam1an ve rubaniyete bir deyimdir. Genel sanmm tersine dünyada laik tutumlu din yoktur. "Tanri'nm hakki Tann'ya, sezarin hakki sezara," diyen Hiristiyan dininin temelde böyle bir felsefe ve toplum tarzi üzerine kurulmadigi ve dinî toplumun, Avrupa tarihinin uzun yüzyt1Iarru kapsadigi açiktir. Barbar akmlari sonunda Avrupa, yeni bir dõnem ve düzene girdi. Roma Ïmparatorlugu yikilmigti ve barbar kabilelerin, kabile düzeni kitada yeni imparatorlugun yönetim düzenini, hiyerargi ve hukukî mevzuatim belirleyecek tek güç, Roma gelenegini devam ettiren kilise örgütü idi. Burada Avrupa tarihinin geligimini saptayan bir äzellikten söz etmek gerekir Görünügte Roma kilisesinin hiyerargisi yeni germanik topluma egeashnda germanik gelenegin temelmen olmuy gibi görünuyorsa da, igin de bir degigtiren ve devindiren etkisi vard1. Avrupa tarihinin kavimler göçü sonunda olugumunu saptayan bir ikilem söz konusudur burada... Hegel Helen-Hiristiyan Avrupa'nm olugumunu betimlerken; barbarlave hiyeIm (ona göre germanik dünyamn) Roma dini ve müesseselerini ettikleri Hiristiyan aldiklarmi, targisini kabul tamamlammy olarak yeni dininin konsüller ve kilise babalan tarafmdan çoktan gekillendirildigini belirterek, "Bu neden1e dig görünügte Germen dûnyastada yeni bir tin (Geist) vardi. Su tin dünyayi yenileyecek tindir ve ondaki öznelligin direnigi esasta mutlak bir degigikligin meydana gelmesi demektir. Germen kavminin bünyesindeki ihmb kaygisizhk, öznelcilige dayanan bir sada-
*
I
Prof, Û.Y. Doganny'a Armagan, Ístanbul1982.
kat (yani mevcut kurumlarm äzüne ve meselelere kargi lakayt kalarak, görünügte bir sadakat) ve Roma hiyerargisinin bu ölçüler içindekikonumu ve degigimi, Avrupa tarihinin evrimini saglayan iki zit unsurdu,"3 demigti. Bäylece kilise ve devlet bir kargithk ve bir beraberlik, ama ayni zamanda da bir yol ayrdigl içinde geligmelerinedevam etmigierdir. Gerçekten de Camlus Magnus 800 yilmda papanm elinden taç giydiginde,' dünyevî otoritesini, ruhanî elitin düzenleyecegi kurallarla birlikte ve onlara ragmen (veya onlart istismar ederek) kullanacagim dügünüyordu Kilise egitimi, hukuk hayatml ve toplum ideolojisini belirlemeye bagladi. Bir müddet sonra bu geligmeler, kiliseye kargi germanik lakaydi ve gösteripteki sadakatin devamnu imkânsiz kddr. Avrupa'nm toplumsal örgütlenmesi, invevestitur kavgasuu kazanan kilise tarafmdan yerine getirilmeye baglandikça devlet-kilise çatigmast artti. Bu uzun mücadeleyi burada özetleyecek degiliz. Ama laiklik Avrupa kitasmda kanh kavgalarla tarihte ilk defadir ki bir toplum ve yönetim düzeni olarak ortaya ç1kacaktir. Hem de bu geligme ancak yakm zamanlarda tamamlanacakt1T,
Germanik bünyede varhgi ileri sürülen bu özgür1ük ve dogal laisizm, modern anlamdaki laik düzene inkilap etmesi için uzun zaman geçmesi gerekti. Tarunm zenginleptigi, manifaktürün geliptigi ve gehirlegme denen olaym bagladigi Avrupa'da mil1î pazar íligkileri de yogunlagti. Geligmenin bu safhasmda Avrupa hayatmm, yeni Avrupa insaninm iligkilerini dúzenlemek yeni bir hukukçu metotla mümkündü. Bo nedenle 13. ve 15. yüzyillar boyu Avrupa dünyasmda laik hareketin baim ne Hussitterne Unitarist kilise mensuplan, ne Balkanlax'daki Bogomiller ve hatta Ïtalyan Rönesanst'nm Pietro Pomponazzi'si ve benzerleri degil, düpedüz hukukçular çektiler. Almanya'daki kilise çevrelerinin eski düzeni sessizce ve sabirla kemiren bu yeni Romanistler için 'Juristen sind böse Hukukçular kötü H1ristiyanlardr' meseli bunu gästermektedir.. Bu devirde Justinianus'un kodifikasyonundan sonra Glossatörler döneminde sadece perh ve ezber gelenegi ile sürdürülen Roma hukuku kaynaklarma yeni bir anlay1pla yaklagildi. Roma hukuk sisteminin principia ve kunimlari etüt edilerek bu ilkeler 191gmda yeni hayat düzeninin -
1 G.W. F. Hegel, Vorlesungen über die Philosophieder Geschichte,4. Bölüm, 'Germanische Welt', ilk alti paragraf. * Dogu'da Bizans'ta imparator patrigin elinden taç giydiginde bu patrigin otorite ve görevinin imparatorca tasdik edilmesi deinektir. Büyuk bazilikalardaki narthex, imperyal loca gibi bölümler dünyevî otoritenin kilise üzeríndeki håkimiyetini gösterir. 1L asir sonuna kadar Avrupa'da da boyleydi. Aix la Chapelle ve Sepyr katedrallerinde bu imperyal localar ve narthex tipi tören koridórlan vardir. Papahk bu dönemden sonra üstünlügü kazamnca, kiliselerdünyevî otoriteye hiçbir yer vermez ve mimariden bile atarlar. BU tarihten sonradir ki papamnmonarka taç giydirmesi anun hâkimiyetini tasdik anlamma gelir.
135
l çörmek ve iligkileri düzenlemek yoluna gidildi. Hukuk düzeninde gerçek kipi esas almdi. Su standartlagtirma ve kodifikasyonu izledi. kamu kurumlarmdaki laiklegme ve standart hukuk uygulamasi dolduAncak devletin ve toplum düzeninin laikleçmesi,Avrupa tarihini olaylardan sonra gerçekran mezhep kavgalarr, din savaglari gibi kanh legebilmigtir. Laik toplum düzeni Avrupa kttasmda da gok güç ve geç sorunlanm
136
yerlegmigtfr Laik toplum düzeninin tannnnu burada ele almahyiz. Böyle bir tarum muhtelif biçimde yapilagelmigtir. Kimi zaman her din ve inanca mensup gruplarm tolere edildigi, kimi zaman da toÿlum hayatino düdinî kaynaklann digmda kaynaklara dayanan hukuk oldugu bir hukuk düzeni anlag1hr. Oysa bu iki koqui laik bir toplumda bulunmasi gerekli, áma yeterli özellikler degildir. Laik toplum standart ve monist bir yänetim düzeninin ve her din ve cinsiyete mensup insanlarm egit kogullarlabagh oldugu bir hukuk mevouatmm bulundugu toplum düzeni demektir. Yani bir toplumda dinî hoygörü olabilir (Eski Roma ve Osmanhimparatorluklarmda oldugu gibi), din d1µ kaynaklardan esinlenen veya bu gibi kaynaklarm agirhk kazan(Osmanh, Eski Roma, Bizans ve digi bir hukuk mevzuatt uygulanabilir Cengiz imparatorluklan gibi), ama toplumda her dinî cemaat aym yasalarla yönetilmiyorsa, kadm ve erkek için dinî inanca dayah farkh düzenleme ve norm varsa (mirasta egitsizlik, toplum hayatma katihmda kisitlama ve farkhhk gibi), hatta sadece belirli bir sm1f için örnegin rubban megruiyeti taniçin imtiyazlar tanmmig ve yönetici elitin imtiyazlarunn orada laiklikten söz edidayandmlarak açildantyorsa, risal bir kaynaga
zenlenmesinde normlarman
lemez. Kisacasi tüm toplumsal smiflar için aym hukukî mevzuatm uygulanmasi, hiç kimseye dinsel ayricahk ve üstünluk tammayan bir toplum dümodern toplum yapistyla zeni diye tammlanan laikligin, merkeziyetçi gerçeklegebilecegi açiktr. Laiklik bir yerancak oldugu, sayede özdeg o toplumun modern önkogullarmm gerçekleymesine baghdr. Ancak de toplumun belirli bir geligme düzeyinde bu ideoloji modern bir toplumun geligimini hizlandrabilir de... ,Osmanh Devleti gefi bir devlet miydi? Bu sorunun cevaplan çoktur bir konudur. Bazi yazarlar Osmanh Devleti'ni yönetim ve ve yargida gefi hükümlerin egemen oldugu bir sistem olarak tammlar. "Devletin dini, din-i Ílam'dtr,kanunlar Ïslamdininin kaynaldandu," dibir ye tezlerini özetlerler ve bununla Osmanh Devleti'ni periata dayah toplumunOsmanh olarak nitelerler. bazi yazarlar, Buna kargthk devlet da gayrimüslim gruplara da tolerans gösterildigini belirterek, bunun laikligin ta kendisi demek oldugunu ileri sûrerler. Gerçekten de Osmanh sonra dinî toleransin Ímparatorlugutarihte Roma Ïmparatorlugu'ndan -
.tartiplan
.
egemen
hukümdarm kipiligine en çok görüldügü, üstelik bu durumun zaman ve Dinî gruplarm iktisadî, adbagh olmaksazm kurumsallagtigi bir devletti. ruhanî liderlî, dinî ve maarife i1igkinigleri kendilerine birakumig, hatta kamtler ve kurumlara rütbe, imtiyazlar bahy edilmigtir. Bunun sayisiz
larmdan sadece birkaç1m verelim: Ocak 1454'te Gennadios'a resmen gòsteriRum Ortodoks patrikligi bah; edildiginde ona yapilan tären ve bile nasip len ihtiram gäz aheiyd12 ve böylesi, Bizans devri patrikterine gelen.þir olmanupt1. Ermeni patrigi, Musevî hahambagi protokolde önde vergi ve manastirlar tarafmdaki bir därt yere sahipti, Ïmparatorlugun sürdürmeleriiçin faaliyetlerini oldugu gibi, angarya bagigildigma sahip sik sik ihtar huzur ve güvenlikterinin saglanmasi mahallî yöneticilere gönderilirdi. Örnegin dahi mirî hediyeler edilà hatta bazi manastirlara civari) 21 Sofya (Bulgaristan'da Balkanlar'daki ünlü Rio Manastirfnin Osmanh aldigi imtiyaz Ívan'dan Eylül 1378'de son Bulgar çari Sigman edilmigti. tasdik de döneminde aynen (Kasun 1465) Manastirin argivindeki Evahiri Rebi'ulevel 870 tarihli verihnig olup, bu imtiimtiyaz berat1Fatih tarafmdan Filibe sahrasmda bu tür beratlar maolup, göstermekte yazm mütemadiyen yenilendigini argioinde bir kopyasi budoldermaktadir.3 Yildiz Gene aryivini nast1rm
lunan, Yavuz Sultan Selim'in Aynaroz (Athos dagi) manastm kegiglerine ileri verdigi benzer bir imtiyaz beratuu belirtelim.4 Tolerans kurumunu ki belirtirler sürenler her cemaatin kendi iglerini kendinizi gördügünu apag1da yapacagiz. bunun laiklik olup olmadigrun tartigmasmi Osmanh devlet ve ise; ettigi bir öncüluk yazar grup Ö.L. Barkan'in gefi mevzuattan çok, dünyevî otorite toplum hayatmdaki uygulämada oldugunu, tarahndan konan kurallarm (ärfi sultanî) örf ve âdetin hâkim pek kolay olmad1bu nedenle Osmanh Devleti'ne gefi devlet demenin bakildigmda bu hükmü doguygulamaya guu belirtirler.5Cerçekten de eden rulaÿacak bir durum vardir. Devlet hayatmi, toprak düzenini tayin idaresi topOsmanh degildir. kanunnameler gefi hukukla uyum içinde çok, mevzuattan gefi lum ve devlet hayatmin temel kurum ve iligkilerini etörff kanunlarla, hatta mahallî gelenek ve teamülle düzenlemeyi tercih konularda migtir. Osmanh kadisi bile sadece toprak düzeni, maliye gibi und seine Zeit, F.Bruchrnann, München, 1959, 2 Franz Babinger, Mehmedder Eroberer s, 110-111. Izd, Rilskiyat manastir, Sofya 3 D. Ihçiyev, Turkei Dokumenti na RilskiyaManatira, 1910, bu vesikalann bazilartni içerir. Vemn Yavuz Selim'in Ferman 4 B.A., Yrldiz Argivi, 'Aynaro2 Papazlanna Mülkiyet 24 Ylldiz (128). Sureti', Müesseselerinin Ser'iIigi Mese5 Ö.L. Barkan, 'Osmanh imparatorlupTeekilât ve 3-4, Sayi C. 1945, XI, s. 203-224. Fak. Mec., H uk. lesi', Íst.Ûniv.
138
l
degil, hatta bazen aile hukukuna iligkin sorunlarda bile periattan çok örf tercih etmigtir.6 Ulemamn bazi konularve âdet hukukuna baŒvurmayi da verdigi fetva, "Ser'imaskalat degildir, UI'ulemr ne ise äyle o1sa..." yeklindedir. Buradaki Ul'ulemr dünyevî otoritenin koydugu kanunlardir. Ancak bütün bunlara ragmen Osmanliörgütlenmesine baktigimizda ger'i ve geleneksel bir düzenle karµlagiriz. Bu soruna yaklayim biçimi toplumsal örgütlenmeyi incelemek olmahdir. Laik devletin ulkeninher yaninda her vatandag için aym mevzuatm uygulandigi, yönetsel ve adlî kurallann standardize edildigi, merkeziyetçi bir devlet olmak oldugunu belirtmigtik. Tabiî bu özellikle dinî kurallarin ve ayrimlarm kalkmas1, yani ayri cinsten (kadmve erkek), ayri dinden insan gruplarma aym mevzuatin uygulanmasi demektir. Su nedenle Osmanh yönetiminde o çagm Avitpa'sma göre bir dinî tolerans Osmanli hukuk düzeninde dindigi uygulamalarm yaygmhgim gördügümüz halde; Osmanh devlet ve toplum düzeninilaik diye adlandiramayiz. Bunun baghca nedeni; toplumun æsmen dini mensubiyet esasina dayanan milatadiverilen gruplara bälünmesi, vergilerin bu esasa göre tarh ve tevziî, yargi düzeninin ve egitimin bu anlay1g içinde dinî cemaat liderleri tarafmdan örgütlendirilip yürütülmesidir. Bu ise adlî ve yönetsel örgütlenmede bir tür dine dayah ademi merkeziyetçilik ve çegitlilik demektir. Millet ayrimmda ise dil ve irk esasi gözetilmezdi. Aym dili konuyan Ermeniler mensup olduklari kiliseye göre, Ermeni, ErmeniKatolik ve 19. yüzyilda bir de Ermeno-Protestan milletleri olarak geçerdi. Buna kargthk Bulgarlar ve Rumlar ayni millet sayihyordu. Türkler, Arnavutlar, Araplar Ïslammilleti idi. Ïmparatorlukdagtlana kadar, nüfus say1mmda bile etnik ayrrn degil, dinsel gruplama esas ahnmigtir. Dinî cemaat örgüt ve liderleri; yargi, egitim, maliye ve belediyeye ait konu-
i ÖrneginXVI. yüzyil Ankara Sez'iyesicillerine baktigmuzda kadmm Ïslamhukukunun merb ve nikâh akdine iligkin kurallarindan çok, birtaktm mahallî örf ve âdete göre hüküm verdigini görürüz. Namzedlik diye bir âdet gäze çarpar ve kiz çocuk çokküçük yagta baba tarahndan ahnan bir paraya kargihk nikâh için birine vaat edilir. Kadi Ïslamhukukunun merh konusundaki açik hükümlerinin ih181iolan bu durutnu kabul ederek hükümler vermigtir. Ornekler: a).Ankara per'iyeSicili,Etnografya Müzesi H. 358 (M. 1551),No. 2, Kayst 1314'te: Edhem adh biri, Ískenderveled-i Devlet adh bir z1mni hakkmda gikâyette bulunuyor ve 600 akçe kefalet borcunu ödemesini talep ediyor. Sebebi Ískender'inEdhem'in kizi Aype'yi nikâluna alan Kara Yeniçeri'ye kefil olmasidir. Kara Yeniçeri kizi ahrken daha evvel onun namzedi olan ve bunun içfa 600 akçesayan simitçi 6
Yunus'a
parayi verecegini
vaat etmigtir.
b) Ankara ger'iyeSicil No. 1, Kayit 1010: Cüneyd bin Mustafa adh biri Bali bin Emir Ahmed'i dava ediyor ve davahnm kiz kardeginin kiziKatun Bula'mn onun namzedi oldugunu fakat, buna ragmen bagkasina verildigini iddia ediyor. Namzedlik akdi merh ahkåruna aykiri oldugu halde kadi davacilan hakh görmektedir.
larda soruniu ve yükümlü tutulmuytur. Bundan bagka gayrimüslimlere gästerilen tolerans, Sünnî olmayan Müslümanlara hiç gösterilmemigtir. Bu nedenledir ki böyle bir düzeni laik olarak niteleyememekteyiz. makam Seriataait sorunlan çözmekle görevli olan geyhülislamdr. Bumüftüler gibi Efendi önemini 16. yüzy11daKemalpagazade ve Ebusuud geyhülissayesinde kazandi. 18. yüzyildan itibaren bagkent müftüsüne vukelaya (kaolarak heyeti lam denmigtir. 19. yüzy11da ise ger'iye naziri devlet iglegeyhülislamlarm bineye) girdiler. Klasik Osmanh devrinde rinde rolü yoktu. Fiilî hukuk alamna ntüdahale etmezlerdi. 16. yüzÿil dan sonra sosyal rolleri artti. Esasen bu yüzyildan itibaren dinî basle da ressamlar artti. 15. yüzyilda Yunan heykelleri getiriliyor, G. Bellini gibi neredeyse mistisizmi 18. ise yüzy111ann faaliyet gösteriyordu. 17. ve yüzyildan itibaren toplumun dinsizliminyatürü bile reddediyordu.16. Molgesaptigmi iddia eden ve her âdet ve kurumu bid'at diye niteleyentaraftar la Kabiz ve Ustünavi Mehmed Efendi gibi yobazlar türemig ve toplamiglardir (Bunlarm Ïbni Taymiyya'dan esinlenmeleri mümkündür.) 18. ve 19. yüzyillarda ise gelen felaketlerin tesellisi Íslamdinini bir ideoloji haline getirmekte aramyordu. Osmanh padigahlarrun ruhanî demesek bile dinî bir unvan olan hilafet unvamna da sahip olduklarim belirtelim. Esasen egemenligin meyruiyetini ilahî bir kaynaga dayandirmak da Osmanli devlet ve toplum hayatmdaki ideolojinin laik olmadigam gösteren bir diger noktadir. Osmanli padigahr 15. yüzyilda artik Oguz boylarnunbagkanhgindan çok bir Roma kayzeri olmayi benimsemigtir. Buun yamnda bütün Islam hükümdarlan gibi Müslümanlann koruyucusu, emin olduklarmi iddia ederlerdi. Fetihten beri Misir Memluklerine karp takmilan tavir bunu gösterir. Eu tutum imparatorluk olgusuyla bir bütünlük meydana getirir. Esasen Osmanh hükümdarlanum hilafet müessesestyle olan iligkilerini incelemekte yarar vardir. Osmanh padigahlan içinde Fatih Sultan Mehmet ve IL Bayezid'in bilgilere dayamr. Özelbenzer unvam kullandiklari vakayinamelerdeki aldigi tarihinde 1494'te kaleme Ahmet likle Kemalpagazade Semseddin yakigtirir.7 Resmî Bayezid'e bu (Fatih), IL hem unvam Mehmet'e hem IL ohnahdir. SeYavuz dayamyor bir genge tarihçinin bu gayreti politik çagaldigi merasimle rivayeti, onun de sembollerini hem hilafet lim'in Ata tarafmdaylan tarafmdan degil de, 18. yüzyil vakarüvisiEnderunlu sadebu atiluugtir. kullanmanny, Selim Y avuz unvam dan ortaya Üstelik unvanla Fermanyetinmigtir. gibi bir Haremeynuggerifeyn' ce 'Haim u larda ve anlagmalarda son derece çaçaah bir elkab (titülatür)kullanan 7
ÏbniKemal, 1954.
Tevarih-i Ali Osman, yay: grafettin Turan, TTk.1, Seri No. 5, Ankara
139
140
Kanuni Süleyman'da bile halife unvamna rastlanmaz. Zaten halife unvanmi tek Osmanhlar kullanmtyoxtlu. Hindistan'da Delhi hükümdarlan da kuBamyorlardi. Hilafet unvammn kullamlmasi 1789 Aynah Kavak Tenkihnamesi ile baÿIar. Kmm'm Rusya tarafmdan ilhaki tamnmakla beraber, Osmanh hükûmdari bu Müsluman ülke üzerinde bilafetin kendisine bah; ettigi ruhanî haklardan yararlanmak istiyordu ve bunun Rusya tarafmdan tanmmasuu saglady Böylece artik hilafet adeta beynelmilel bir ruhanî kurum halini aldi. Ornegin fiiliyatta Kmm ve Polonya Müslûmanlanmn müftülügünü Bütün Rusyalar Çankendi güvendiklerinden birine tevcih ediyorsa da, tayin ve emeklilik iglemleri güya Osmahh sultam tarafmdan yapihyordu.S Aynca çar her sene K1nm'da, Yalta'daki (Livadya) yazhgma geldiginde, padigah bir temsilei göndererek geldiniz' diyordu.9 III. Selim'den itibaren hilafet unvam bäylece resmî unvanlar arasmda yer aldi, 19. yüzytlda bu unvan hem hükümdar, hem halk ve hem tüm dünya Müslügianlannca hararette benimsendi. Bilhassa Sultan Abdülaziz ve IL Abdülhamid 'Halifei müslümin, zill'ullalu fi'raz' (Allah'm yeryüzündeki gälgesi) gibi hem panislamist, hem de mutlak mbnargi görügünü yansitan bir unvan takmdilar. Sultan IL Abdülhamid ti kudsiye i tacidari' gibi adeta cesaro-papist bir unvam yaztymalarda kullanm19tir. Maliyesi iflas etmig, bütûn kurumlan sarsmt1 içindeki bir ûlke bu dänemde beynelmilel alanda kendisinden beklenmeyecek girigimler ve entrikalar düzenliyordu. IL Abdülhamid Ìngiltereve Rusya imparatorluklarmm topraklarmdaki Íslamahali üzerinde nüfuzunu devam ettirme çabasiridaydi. Mrsr'da, Cava'da, Hindistan'da halife ruhanî otoritesini kullanarak, Müslümanlar arasmda bazi girigimlerde bulunuyordu. Bu araci kullanarak IL Abdülhamid, Hicaz demiryolu ingasi için bütün dünya Müslümanlanndan iane topladt. Ancak hilafetin etkin bir araç olmad1þ I. Dünya Savagi sirasmda anlayildi. 1924'te de hilafet kaldmldiþnda tek önemli tepki Hind Müslümanlarmdan geldi. Burada Osmanh yöneticilerinin Íslambirligi gibi bir ideali 19. yüzy1la kadar soren edinmediklerini belirtelim. Osmanhlar, Haristiyanlar arasi aynhklan politik amaçlarla desteklediler. Macar unitarizmini, BalkanIafdaki bogomilizmi, Protestanhþ bu amaçla himaye ettiler. Bûyük Pet'hog
'za-
*
Scak
bu unvanm bazi halde kullaruldigt görülüyor. "Haledet hilafetehu, zillulah, hilafet penahi" gibi elkabm kullanildigt bir yazigma için bkz, Ludwig FEKETE, Einführung die Osmanisch Turkische DiplomatikBudapest 1926, H.943 (1536) tarihti Veziriazam Ayas Paga'nm I. Ferdinand'a mektubu, Tafel L
Örnek:Bagbakanhk
Argivi, Ìrade-Dahiliyye, yll 1259 (1840),sara no. 923, 'Varçova Hafiz Elendi'nin tekaüdlügü hakkinda œ'sen tezkire-i âIllye'. 9 Sultan II. Abdülhamid her sene Mabeyn-i Hümayun'dan Tahran Paga'yl Livadya Sarayi'na gelen çara geldiniz' demeye gönderlyor,bunu ülkenin ruhani reisi olarak yaplyordu. 329-330.
8
müftüsü
'hog
ro'dan kaçan starovertsleri ve ÍspanyaMusevîlerini ülkeye buyur ettiler. Her cemaat kendi kurallan ve dünyast içinde yagamaya devam etti. Ancak modernlegen dünyanm kopullarma bu yapiyla uyum kolay olmayacakhr. Hukukî mevzuattaki bu çegitlilik ve dinsel farkhlagma 19. yüzyilda belirgin bir merkezîlegme, moderalegme ve kanunî yönetim sistekaçuulmaz olarak yeni mini benimseyen Osmanh Ìmparatorlugu'nda Türklegme girigimlerini doþirmugtur. '
Tanzimat'tan
Sonra Kurumlarda Laiklegme Baglangtet
ve bürokratik yabir hukukî derlenmig olan standart, bir yänetimin gereþ bu tür piya ve mevzuata sahip olmasi kaçmilmaz olan Osmanh Ïmparatorlugu,moislahatla beraber hudernlegmenin ilk adunlaruu askerî mekteplerdeki kuk alanmda atrugtir, demek pek yanhy olmaz. Ímparatorlukdünyanm yeni ekonomik düzenine ayak uydurmak için, ilk elde Fransiz Ticaret Kanunu'nu adapte etti (Kanunname-i Ticaret 1850 yih). Yeni kanuna göre faiz kabul ediliyor, ticarî davalarda haliyle din ve mezhep aynmi söz konusu olmuyordu. Gene modern anlamdaki girketler dahi, Ïslamhukukunda yer almayari bir müessese, zel kipilef olarak kanunda yer alnuglardir. 1863 ylhnda da 'Ticaret-i Bahriye Kanunnamesi' kabul edildi. Bu sonuncusu da denizci Avrupa uluslarmm kanunlanndan hazirlannugti.10 Üstelikticarî davalara bakacak mahkemeler de, geri häkimlerden degil, nizamiye mahkemesi hâkimleri denen yeni hukukçulardan ve mahallin tüccarmdan olugan karma kurullardi. Tanzimat Devri'nin aydm sadrazaru Ali Paga, Fransiz Medenî Kanunu'nu kabul ettirmek istedigi halde, A. Cevdet Paga'mn bagmi çekfigi muhafazakâr grup, 1868-1876 ydlan arasmda 16 kitaptan meydana gelen Mecelle-i ahkâm-I Adliye adh eseri hazirladilar. Mecelle esasta Islamm Hanefî fikhmm esaslarma dayanmak1a birlikte, fasillarm düzenle nigi ve eserin sistematigi göz önüne almdigmda, Bati hukukunun üstünlügü kurul üyelerince ister istemez kabul edilmig görülmektedir. Nihayet,.aile hukukuna ve çahsm hukukuna ait konularm bu eserde düzenlenmeyigi, periatça görüç sahiplerinin modern dünya kopullan kargismda çamsizliklerini kabul ettiklerinin açak belirtisidir. de, nizamî mahkemelerin kurulup yargi alamma Yargi usulünde mahkemeler aleyhine geniplemesi Tanzimat'tan sonra günden güne gefi görülen bir geligmedir. Nihayet 1828'de gikartlan Teykilat-iMehakim Kaavukathk için çinunu ile savcihk, 1879'da noterlik ve daha änceden de mahkemelerindeki asil önemlisi ferman kanlan bir ceza (1875yih) ve hükümlerin sayismm artirilmasi ve temyiz merciînin tegekkülu ile, Islam
19. yüzyil dünyasinm kopullan içinde merkeziyetçi
'tü-
10 C.
Üçok -
A. Mumcu, Türk Hukuk Tarihi,
A,Ü.Huk.
Fak. Yay.338, Ankara 1976.
141
142
hukukunun monist yargdama usulü agir bir darbe yemigtic Zira davada vekâlet, kamunun veya bireyin mahkeme änünde savunulmasi gibi esaslar islamda hukukunun monist yargilama usulü geçerliydi.11 Modernlegen Osmanh yargi düzeninde istinaf ve temyiz gibi müesseselerle mahkemeler bit hiyerargiye baglamyor ve bir tür denetim geliyordu ki, kadmm müstakil (mahkemenin istiklal prensibi) ve hukuken tek otorite oldugu Ïslamîsistemden oldukça uzaklagilmigtir.
yoktur.,Íslam
Düalist Bir Hukukî Yapt ilk aynlKamu hukuku alanmda da ger'i mevzuat veörgütlenmeden kabulü olmugtur Temmuz 1840'ta Ceza Kanunu'nun ile 14 ma ve 1851'de yeniden dûzenlenen Ceza Kanunnamesi, smif ve mezhep ve din farki gözetmeksizin bütün Osmanhlara uygulanmak üzere yürürlüge girmigtir. Ancak Tanzimat döneminin hukuk sisteminin düalist niteligi en çok bu alanda görülecek ve trajik denecek problemler dogacaktir. Bütün tebaa için hazirlanan bu kanunun hükümlerine göre agir ceza davalarmda saver resmen kamu adma dava açtig1halde isteyenleri davamn (Müslim veya gayrimuslim) kendi cemaat mahkemelerinde kendi periBöy1eceärnegin ceza mahkemeatma göre niyetini talep edebiliyorlardr. verilen ragmen sinde görülüp, hükme davac1 taraf kadiya müracaat ederek verilen hapis cezasmi uygulattirmayip, diyet almakla yetinebilirdi. edegelmigtir.12 Bu düalizmin yarattigt problemler devam Tanzimat döneminde modern anlamda standart bir hukukî uygulama getiæn ve laiklige dogru en önemli adim sayilabilecek olay, 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi'dir. Gerçi kanun Ïslamhukukunun esaslarma göre vakif arazi ve mirî arazi gibi kategoriler tespit etmiyse de esasta mülkiyet ve miras konusunda mühim sayilacak laik hukümler getirmig tir. Arazi konusundaki bu yenilik esas olarak klasik Osmanh devrinde de toprak sistemine ait düzenlemelerin gerti degil de, örfi (dünyevî) hukuk aracihgiyla yapilmasmdan ileri gelmektedir. 3 Kamusal alanda laiklegme sürecinin luzlandigi bir bölüm de tagra idaresidir. Tanzimatçi bürokratlar daha ilk elde, tagra yänetimini islah etmeyi, kanunî bir yönetim kurmayt ve malî sistemin bu yolla düzeltilesaglamak için, yerel bilecegini dügündüler. Yönetimde moderalegmeyi halkm temsilcilerinin idarî karar organlannm çahymasma katilmalarnu kaçuulmaz bir part olarak görüyorlardi. ve idareye yardunci olmalarm
Islam..., Deux. Edit., Leiden-Brill, 11 Emile Tyan, Histoire de POrganisation Juridique: 1960, s. 212. 12 C. Üçok A. Mumcu, a.g.e., s. 321-323. 33 O. L. Barkan, 'Türk Toprak Hukuku Tarihinde Tanzimat ve 1274 (1858)Tarihli Arazi Kanunnamesi', Türkiye'de ToprakMeselesi,Gözlem Yaymlan, s. 291-375. -
1864'te çikarilan ve bazi yerlextle denenen Vilayet Nizamnamesi'nden sonra 1871 yih bagmda çikardan Ìdare-iUmumiye-i Vilayet Nizamnamesi va 1878'deki.ilk parlamentomuzun kabul ettigi Dersaadet ve Vilayet Belediyè Kanunu kamu yönetimi alanmda laiklegme sürecini luzlandinve belediye kanununa göre vilayet, ci etkiler yaptilar. Bu nizamnamelen liva, kaza idare meclislerinde ve gehirlerde meclisi belediyelerde memurlardan bagka ahalinin temsili esas kabul ediliyor ve Müs1üman ve gayrimüslim ahalinin temsilinde eÿitlik sistemi amaçlamyordu. Bu idare karar organlarmdan bagka vilayet temyiz divarunda memleket sandigt, ziraat komisyonu gibi ihtisas organlarmda yan yartya temsil ilkesinin kanunî teminat altma almdigmi görüyoruz. Esasen, laik bir devlet düzeninde görülmeyecek bu hassasiyet, Islamin megveret kuralmi temelden zedelemigtir. Yani ilk defadir ki gayrimüslim ahalinin idareye kattlmast, hukuken bir devlet düzeni haline getiriliyordu. (Fiiliyatta bu duruma klasik devirde de rastlamyordu.) Nihayet 1876 Anayasasi ile devlet sistemi dönügü, olmayan bir biçimde modern laik geligme surecme girmigtir. O çagm hukukçu ve bazi duçünürlerinin rejimi Ïslamdakimegveret ragmen anayasal kuprensibi ve kurumuna baglayarak açiklamalarma rumlar, özellikle parlamento, megveret prensibiyle alakasiz ve ters bir nitelige sahipti. Devletin dininin din-i Íslamoldugu ve padigahm feligi' özellikle belirtilmesme ragmen, anayasa seçme ve seçilme yoluyla her dinden bütün tebaanm idareye katilmasmi ve simrh da olsa yürütme erki üzerinde temsili organIar vasitastyla denetimini öngörüyordu ve böyle bir görevi ilk defadir ki gayrimüslimler de üstleniyordu. 1876 Anayasasi bir Íslamülkesinde ilk defadir ki laik devlet düzeninin temellerini hazirlayan bir belgedir. Esasen daha 1839 Tanzimat Fermam'nda, Ïslamdininin üstünlügü vurgulamyor. Müslümanlarm menfaat ve refahmm saglanmasi için yap11masi gerekenler stralamyor ise de, devletin dinî gruplara dayanan ve homojen olmayan yönetiminin ilunh bir tasfiyesi de gäze çarpryordu. Açik yargi, tebaanm egitligi ve gayrimüslimlere daha fazla kamusal hak ve ödevler verilmesi askerlik ve memuriyet fermanm belirgin bir niteligidir.14 pri karakterine ragmen, ferman sayesinde Bati hukukunun bazi temel kurumlari ilk defadir ki Íslamtoplumunun içine giriyor ve düalist bir yapi geligtiriyordu. Ikinci Megrutiyet dönemi, bir bakima anayasa degigildiklerini göz önüne aldigirmzda laiklik ýönünden bir ölçüde gerileme sayilsa da,' genelde IL Meyrutiyet laikleyme yönünden bir geçip dönemi olarak adlandirilabilir. Bu dönemde çikanlan bazi kanun ve kararnameler, bazi uy'hali-
14 S. Ní. Arsal, "Tanzimat ve Laiklik', Tanzimat I., 59-95. •
geriataba¡i;unhhk vesidir.
Ïstanbul Devlet Basunevi,
1940, s.
ilkesinin getiriImesi 1876'da bulunmayan bir hususun ila-
143
gulamalar düalist yapiyi güç1endirmigtir.
1913'te çikanlan 'Kiliseler Ka-
ve 1915'te çikanhp, kisa yetersiz uygulamadan sonra, mütakerede kaldinlan 'Hukuk-u Aile Kararnamesi' medenî kanuna dogru yaklaadamlarmt Medenî gan ve ilerde mantik ve cesaret sahibi radikal devlet dogurdular. Nigeligmeier zorlayan etmeye Kanun'u bir an evvel kabul nunu'
144 ¯
hayet Birinci Dûnya Savagi'nm getirdigi lhtiyaç dolayisiyla, medrese takaldmlmasi ve daha önceden cizye-i lebesinin askerlik muafiyetinin de askere almmasi gibiuygulalagvedilerek gayrimüslimlerin getiyenin malar laiklige yaklagtino etkiler yarattigi gibi, aym zamanda da idare ve toplum hayatmda gefi ve laik unsurlarm bir arada buluumasmdan ileri gelen sancilan artirmiglardir. Tanzimat'la baylayan uygulama laiklige dogru bir gidigtir,ama, çeligki kangildigm da büyümesine neden olmuytur. 19. yüzyil dügünür ve ve yan Batici bir dilemma (ikiryöneticisi geœkli reformlan yan Íslamci Bu niteligisadeciklenme) içinde tasarlayip, yürütmeye çabalamaktadir degil, büduçünürIerinde ce Osmanh toplumunun i¢nden çikan islam dügünürledade görüyoruz. tün Ïslamülkelerinin modernlegme taraf tan Nanuk Kemal, Seyyid Ahmet Han, Cemaluddin Efgani, modernlegtirmeyi kolaylagtiracak kogullarm Islamdaki ictihad sistemi ve kurumu içinde mümkün oldugunu savunurlar. Her Müslüman bir ictihad ileri sürebilir. Íslammcemaati adma belirli bir kurulun ileri sürdügu ictihad itiraz görmez veya çogunlugun tasvibi ile kargilamrsa Ïslamîbit ictihaddir. Anayasal rejimi Islami içma ve megveret kurah ve her yeniligi (hatictihad sista Bati hukukunun temel kurumlannm kabulünü bile) Ïslamî temi içinde mümküti gören ve böyle adlandmlan bu görügler, dualist bir geligmeyi önleyememigtir. Bu düalizm yeni düzenin egitim sisteminde de ortaya çikmaktadir. Tanzimat'tan önce egitim düzeninde bir ikilegme baglamigti. Merkeziyetçi modern bir devlet kendiideolojisini agalamak ve ihtiyao olan bürokrat kadrolan yetigtirmek için, en azmdan yurttaglann din ve inanç farknu pek dikkate almayan tarafsiz egitim veren bir sistem kurmak zorundadir. Klasik dönemde her simf halk ve her dinî grup için, tamauuyla dini egitimin hâkim oldugu Osmanh Ímparatorlugu'nda,19. yüzyil dobagmdan itibaren orduda ve nihayet mulki idaredeki modernlegme okullar kuruldu egitim nitelige ve modem yakm veren layisiyla laik aleyhine onlarm bagmda kurumlarmm ve yayiegitim bdhlar dinî yam lip, geligmeyebagladilar. Gayrimüslimler de ilkegitime geçme ihtiyaom duydular. Osmanh Ïmparatorlugutebaaya adaletin iki çegit mahkemede (ger'i ve nizamî) iki ayn sistemdeki kanunlarla dagitildigi, egitimin iki tür okulda yapudigi, bürokraside iki smif memurun yan yana çahetigi (daha dogrusu birbiriyle çekigtigi), iki tür dünya görügünün birbiriyle çatigtigi bir toplum sistemi halinde ömrünü tamamladi. Bunun idarî ve sosyal hayatta yarattigi sanalan, son nesil Osmanh aydmlan çektiler. II.
Megrutiyet dönemi bu sanciya dindirme çareleri öneren reçetelerle açildt, fakat siyasî ve idarî kadrolar bu sancly1 dindirmeden perde kapandi. Bu nedenle yeni Türkiye 1925'te tevhidi tedrisat ve 1926'da hukuk devrimiyle laik kurumlarm temelini radikal bir biçimðe atti. Bu son Osmanh asrmm yarattiga ikiligi ortadan kaldirdi. 1928'de Türkiye Cumhuriyeti Anayasasi'na laikligin ilk olarak girmesi bu geligmelerjn bir sonucudur.
Laik düzene geçigle son Osmanh asrmdaki modernlegmenin yarattidogan yeni kurumlarm eskileriyle olan çatigmasigereksinimlerden gi ortadan kaldmlmasi hazlandm1migtir. Laik dünyarattigi kargaçamn mn modern toplumlara özgü siyasal yap1ya, devlet düzeniyle görügü ve ya geçigmümyönetim sistemine ve hukukî düzenin mükemmelleymesine kün olmuytur. Aym dili konugan ve aym kültürel mirasa sahip bir halkin mezhep ayrshklari ve çatigmasi içinde yagamasma son verilmek istenmigtir.
Tarihsel geligim içinde, siyasal modernlegmenin ön parti sosyal ve ekonomik geligmedir. Ancak bu yeterli degildir. Ekonomik modernlegmeye girigi Turkiye kadar eski olan bazi Ortadogu ülkelerinde (Misir, Ïran) siyasal kurumlagmalarin ve ideolojinin ülkemizdekine göre çok daha geridüzeyde bulundugunu ve nihayet aksakhklarma ragmen Türk demokrasisi duzeyinde bir demokrasinin bu ülkelerde henüz bulunmadignu göz önüne getirdigimizde, 20. yüzyil bagmdaki Türkiye'nin degigmekte olan sosyal yapismm laik devrimlerinden etkilenip yönlendigi açiktir.
Bata toplumlarmdakine benzer Türkiye'de siyasal moderalegmenin varhbiçimde geligebilmesi ve demokratik bir toplumsal mücadelenin vardar. Tarihin belirli bir geligmeanmideolojininönemli laik payl gmda da ideolojik bir degigmenin yapisai degigmelereluz verip, oniarl yönlendirecegi çegitli tarihsel örneklerle sabittir. 19. yuzyildan beri degigmeye baglayan ve bu degigimin sanc11anm çeken Türk toplumunda laiklik ve onunla bir bütun meydana getiren devrimlerin, sosyal-siyasal geligmeyi h2zlandmo etkiler yarattiklarnu görüyoruz.
145
Hilâfet ve Tiirkiye Íslâm Devletinde Hilâfet'
Halife; kelime anlamiyla ardil, succesor (Nachfolger) demektir. Eu anlannyla, Íslâmcemâatinde reis, yänetici ve Muslümanlarm peygamberinin vekili olarak kullamhr. Ancak, bu anlamlann ve yetkilerin hangisine sahip oldugu tarhymahdir. Hilâfet kurumu daha bagmdan, yani Müslûmanlarm peygamberi Hz. Muhammed'in (S.A.V.) vefatmdan beri (632 ylh) münakagah olan; mahiyeti ve me§ruiyetiise (legitimity)1slam siyasal dügüncesinin baghca sorunsallarmdan biridir. Bir bagka deyigle, hilâfet ashada teoride tartymah ojan, fakat praf žkte çözümlenen bir kurumduz Bununla birlikte, pratikteki problemler de hilâfetin tarihinj en ilginç ve aragtirmaya deger kilan bir yöndür. Bugün hilâfet kurumu lagvedilmigtir ve restorasyonunun pek mümkün olmamasi da bu yamyla ilgilidir. MüslümanIarm kutsal kitab1 Kur'an'da (vahiy) halife sözü birkaç kere geçer. Fakat bu, daha çok Hz. Âdemve Hz. Davûd gibi peygamberler için bildirilen bir niteliktir. Hz. Âdemiçin (Kur'an, U 30), meleklerin ardth ve Allah'm yeryüzündeki nizâmmi saglayan, onun adma hükmeden; Hz. Davûd (Kur'an XXXVIE,26) için ise, 'Allah'm onu insanlara hakikati anlatmak için, Allah'm yolundan aynlmamalanm saglamak için (halife) olarak gönderdigi' bildirilmektedir. Müslümanlann tarihinde ilk halife olan Ebubekir, Allah'in halifesi,unvamm reddeder ve "Ancak hazir olmayana halife olunur," der. Ebubekit'in halife unvanmi kullandigi güphelidir (Caetani, Annali Îslâmanno II, 63/11'den naklen Wensinck-J. H. Kramers, Handwörterbuch des islâm,1941, s. 251). Kendisinden sonra gelen halife Ömerise, Resulullah'm halifesi unvanru Ebubekir'e bir sayunvamm benimser. gi gösterisi olarak reddeder ve Bununla birlikte, Ïslam tarihinde halifetu'llah unvamm Hasan bin Sabit bir giirinde halife Osman için kullanmig, Emevî hukümdan Abdülmelik ise, muhtemelen Bizans rotokolüneözenerek bu unvam almigtir. Abbasîhalifelerinden el Memun (9. asir) bu unvam zaman zaman kullanmiçtir. A3il ilginci, el Nâsir.(1180-1225)Selçukî denetimi altmda zaylf bir iktidar sahibi olarak bu unvant kullanmigtir. El Nâsr'm unvanma 'Kaffetûl Müslimîn' sözunü de eklemesi,1 onun bu makami neredeyse üniversal bir dinî makam olarak yorumlamasiyla ilgili olmahdir. Ancak, bunu bir papahk niyabeti, ilâhî makam anlamtada almamahdir Íslâm cemâ.
'emîr-ü'l-rnü'minîn'
*
Türkiye Günlügü, say1: 31, (Ankara 1994), s. 25-31. 1 Bernard I.awis, ThePoliNcalLanguageofislam, Universityof Chicaga 1988, s. 4M5.
atinde bu anlamda bir klerikalizm, bir ruhanî snuf ve kurum yoktur. Íslâmcemâatinin liderligi meselesi, daha baglangiçta muhtelif siyasî gruplar arasmda mahiyet ve megruîyyet açismdan münakagah olmugtur. Íslâmhukukçulan (fukaha)ve siyaset teoricilerinin hilâfet kurumuna bakiplari üç kategoride toplanabilir ki; bu gärügler, büyük ölçüde halife Hz. Alive Samvalisi Muâviye arasmdaki Siffin Savag'ndan (M. 657) sonra gekillenip ortaya çikmigtir a} Hilâfetin Kureyg kabilesinden birine (Hz. Peygambefin kabilesi) ait olmasi gerektigini Ïslâmsiyasî doktrininde en etkili biçimde el Maver èl Ahkamu's Sultanlyye adh eserinde savunor. Bu eserde, halifede bulunmasi gereken partlar da sayihp tartigihr. Askerî ve idarî kabiliyet, cesaret ve fazilet, vücut ve ruhça saghk, yeterli bilgi sayilan partlar arasmdadir. Ïslâmdoktrini kadmlara yasaklanug gibi görünüyor.Ancak, ve bu konuda Kur'an'da aykm bir hüküm yoktur. "Eger Sabâ melikesi örneginiahrsak kadmlarm liderligi üzerinde dügünülebilir de..." gärügu son tarafmdan ileri sürûlmektedir (Süleyman Ateg), zamanm modernistleri b) Ïkincigörüg hilåfetin, daha dogru deyimle imâmetin peygamber soyuna, yani Ali ibn Ebu Talîb ile peygamberin kizi Fatima'nm torunlanna (ehl-i beyt'e) ait olmasidir. Bu görügün taraftarlari, yani ¶îa firkasi, hilâfetin Müs1ümanlarm peygamberi tarafmdan veda haecmdan sonra, onun damadi ve kuzeni Hz. Ali'ye verildigini ileri sürerler. Devrin Ïslâm ulemâsmdan el Sehristanî bu görügleri bildirir (Kitabu'l-milel nel-nihal). c) Üçüncügrup, Siffin Savagive Hakem olaymdan sonra, iki tarafa da (yani Muâviye veya Ali) katilmayan ve bundan dolayi Haricî (diptakalan) diye adlandir11an göräg sahipleridir.2 Onlara göm, halife Íslâm cemâatinin lideridir ve seçimle gelmelidir. Soyluluk veya Kurey; kabilesinden olmak part degildir. Dindar, bilgili, liderlik vasfina sahip bir Müsluman; gayri Arap veya bir köle dahi olsa halife seçilebilir. Ídaresiahlâk ve fazilete dayanmayan, periattan aynlambir halîfe azil ve hattâ idam bile edilebilir. Bu radikal görüy aslmda samldigmdan daha uzun zaman yagamigtir ve zamanm modernist Íslâmakimlari içinde de yeniden yoruma tabi tutulmaktadir. Hilâfetin Muâviýe'den itibaren bir irsî monargiye dönüymesiyle, siyasî iktidara itaat ve Samhalifelerinin megruîyeti meselesi söz konusu oldu. Burada konunun asil odak noktasi bîat, yani halifenin megruîyetini tamma, cemâat ile hükümdar arasmda bir akid gibidir. ÏslâmfakihleAhkâmu's- Sultâniyye' ve Belazurî Ensâb adh eserri Ebu Ya'la el Furra lerinde 'bfar iglemini bu gekilde formüle etmigler ve bu büyük ölçüde kabul edi1migtir.3 Ïslâmmonargisinin karµsmda olan veya onu destekle'hilâfet'
'imâmet'i
'ei
2 Bu göriigleri özet halinde Thomas Arnold, The Caliphate, Oxford 1924, s. 184-
189'da bulabiliziniz. 3 Vecdi Akyüz, Hilâfetin Satanata Dönügmesi,Ïstanbul1991, s.19L
147
148
yen veya bitaraf kalan akunlar vardir. Mürcie akum, anargiye kargi otoriteyi tercih ettigi için, hükümdara itaati ve imamet ve hilâfet makammdaki kiginin kötü ve adaletsiz davramplan için hükmün kiyamet günune birakilmasi gerektigini ileri sürüyordu. 9. milâdî asuda Ïslâmfelsefe'mutezîle'
akum mensuplan, hilâfetin sinin hellenizasyonu demek.olan monargik tegkilâtlanigma karÿ1 tartigmada tarafsiz veya suskun siyaset takip ettiler. Bazi radikal akunlar ise, daha önceki Harictlerin görügünü benimseyerek; halifenin adaletsiz oldugu takdirde azlinin gerekli oldugunuileri sürmüglerdir. Nihayet Emevî hanedam bir loyamile görevden uzaklagtinlmigti. Íslâmulemâsigenellikle Ebu Hanife örneginde oldugu gibi, otorite ve devletin digmda kalmayive tenkit ve dogru yolu gösterme görevini benimsemiplerdir. Abbasiler devrinde teoride Ïranasilh Ïbnu'l-Mukaffa'nm bagi çektigi bir akim hilâfetin yetkileri ve konumu itibariyle eski Iran monarldan gibi olmasnu änermektedir. Imam-1 azam Ebu Hanife gibi fakihler bu görügü engelleme gayretindeydiler. olarak Tarihi itibariyle Sam'dakiEmevî halifeleri emîr-ül-mü'minîn imparatorlugun bütün ordularmm ve idarenin bagidir. Ímam clarak Ïslâm cemâatinin ibadet esnasmda adma hutbe okunan lideridir. Abbasî devrinde (750'den itibaren) Íslâm peygamberinin akrabas1 olan bu aile halîfenin aym titulatürü ve ihti.ÿami daha parlak bir biçimde sürdürmesini de sagladive monargik yapibuna ragmen daha münakapasiz olarak kabul edildi, Bu devirde Arap olmayan Ïranh ve Türk gibi unsurlar orduya ve idareye daha çok girdi. Aym zamanda siyasal teori, felsefe ve ilimlerde de kozmopolit kadrolar söz sahibi oldu. imparatorlukmonargik bir sistem içindeydi ve kalabahk bir kâtib grubundan çikan Ïbnu'lMukaffa gibileri rejimin megruiyetini formüle ediyorlardi. Ancak bir taraftan imparatorluk parçalanmaya da baglamigt1. Aglebiler (Tunus), Samanîler, Tahirîler (Horasan) gibibu yeni siyasî güç1eritammak zorunda kalan Bagdad halifeleri, bir tür baglantlyi devam ettirmek için bu yeni hükümdarlara emîr-ülûmerâ gibi unvan ve beratlar veriyor. Nihayet 11. müesseastrda Buveyhî ve Selçukî örneginde gárüldügü gibi artik sesi ortaya çikmigti. Burada halifenin siyasî hiçbir otoritesi yoktur. Ona (Buveyhî veya Se1çukîsultanma) sultan olarak vekâlet vermigtir ve dinî bir lider konumundadir. Bununla birlikte Abbasî döneminde halife unvam ve hilâfet kurumu da rekabetten kurtulamada. Milâdî 928' de, Endülüs Emevî hükumdarl IIL Abdurrahman unvamm benimsedi. Nihayet Misir Fatimîleri l2. asrmsonlarmda (1171)Sultan Selahaddin tarafmdan ortadan kaldirilana kadar Abbasî halifesinin en büyük. rakibiydiler. Hz. Ali ve Fatuna soyundan geldikleri için kendiIerini giî mezhebin koruyucusu ve ehl-i beyt mensubu olarak gerçek halife ve imam ilân etmiÿlerdi. Hattâ unutmayahm, bugünün Islâm dünyasom ünlü merkezi el Ezher Üniversitesi'nin kurulugu da bu devirdedir ve Siî 'sultanhk'
'halife'
görügünü iglemek ve yaymakla göreve girmigtir. Hüläg, Bagdad't istilâ ve halife el Mustasîm'i idam et1256 yihnda otoriter bir idarenin ve tahtm üstünde kadar halifeleri da, Abbasî tirene degillerdi. Buveyhî hanedam (ki Siîolmalanna ragmen, halifeyi nufuz ve idareleri altmda yerinde birakmayt tercih ettiler) ve onlardan sonra da Selçukîler aym durumu devam ettirdiler. Sonuncular Sünni mezhebin sadik hamîleri olarak Bagdad halifesi ile ili.ÿkileri kendine özgü bir saygi gösterisi ve perde arkast otorite iligkileriyle sürdürmügler ve-'sulgibi bir unvam kendi imparatorluklantanu's- selâtin' yahut vassâllanyla olan iligkilerinde de ustahlda kullanKliçük Asya'daki nm miglardL4 kanh istilasindan Fakat Hülâgü'nün sonra Abbasî hanedannun iki üyesi Memlûk Sultam Baybars'a sigmd11ar 1261 y11mdabirincisi, ardmdan 1262'de digeri halife olarak ilân edildi. Ama Memlûk saraymdaki Abbasî halifeleri bir daha Kahire'den Bagdad'a dönemedikleri gibi; durumlan da Mukaddes Roma-Germen imparatorunun yamnda ve Avrupa saraylarmda gezinen, Kudus dügtükten sonraki Kudüs kralmdan daha farkh degildi. Abbasî egemenliginin Hülâgü'nün Bagdad'i istilasiyla kanh biçimde sona ermesi ve ailenin son fertlerinin Misir Memlûkleri yanma sigmmasiyla baglayan yeni dãnemde; unvani asImda muhtelif bölgelerde hüküm süren bazi Müslüman hükümdarlar tarafmdan kullamlnugtr Íki astrhk bir dönem içinde, yeni tarihî tetkiklerle sayisi artabilecek bazi örnekler verelim. Meselâ 1271'de Sivas'ta inga ettirdigi medresede III. unvanlaGlyaseddin Keyhusrev kitabede kendisi için ve Müslürun kullamr. By dönemde bir parçalanma geçizen Ìspanya'daki man devletçilderinin hükümdarlan da bu unvam ayn ayn benimserler. 1500-1510 ylllannda Orta Asya'da hüküm süren Özbekhükümdari Muhammed Saybanî tahtmdan hilâfet makami olarak söz eder.5 16-17. asirIarda Osmanhlar digmda tek Sünnî hanedan ve devlet olan Hind-Babür devletinde, Ekber Sah'tanberi merkezierinden 'Dâr-ül-hilâfet' diye söz edilmektedir. Osmanhlarm aksine Ekbefin altm sikkesinde de bu unva'sultan' unvam hâkimiyet ve na rastlamr.6 Esasen Abbasîlerden sonra hâkimiyetin mengeînin Allah'dan geldigini gösteren bir unvandir. Ïlhanh hükümdartCazanMahmud Han 1260 Ayn Callut Savagtndan sonra fethettigi Sam'dabu görügü açikça ilân etmig; sultanhgm Allah vergisi oldugu vè Misif daki halife ve Memlûkilerin tasdikini gerektirmedigisiyaset ve imamet
'gehingah'
'hilâfet'
'halife'
'hakan'
4 V. V. Bartold, 'HaIif i Sultan', Soçinenija,VI, Moskova 1936, s. 30-31, 5 T. Arnold, a.g.e., s. 116, 118; C. Huart, 'Epigraphie Arabe d'Asie Mineure', Revue Semitique, c. III, s. 369. 6 Arnold, a.g.e., s.159; S. Lane-Poole, Catafogueoffndían Coins in theBritish Museum, The Moghal Empetors, London 1886, s. DOOGIL
145
nisöylemigtir. Bu dönemde artik hilâfet ve Kureyg arasmdakibaghhk zorunluluk da siyasî literatürde açakça gereksiz görülüyordu? ,
150
ve
Osmanh Devleti ve Hilâfet Kugkusuz bu durumun devanu, siyasî çartlar ve cografyadaki degigimle bagka bir mecraya girdi. 15-19, asarlar boyu islâmcamiasmm en güçlü temsilcisiOsmanh Devleti'nde hilâfet kurumunun durumu neydi, bäyle bir kurum bagmdan beri var maydi? Yeni çagar tarihiboyunca Avrupa medeniyetiyle en yogun temas ve çatigma içindeki bu toplum ve devletin Batt kurumlan karpsmdaki direnci ve Osmanh kurumlannm degigen dunyaya göre biçimlenmesi söz konusudur. Hilâfet, Osmanh asirlannda Avrupa siyaseti ile olan fligkilerin agirhkh etkisi altmda yeniden bir biçimlenme geçirecektir.L Selim'in Misn'1 fethiyle hilâfeti aldigi, daha çok sonraki tarihlerde ortaya atilan ve zamanumzda okul kitaplarma kadar giren bir iddiadtr. Du iddia, aslen bir Osmanh Ermenisi olup, sonra Ìsveç tabiyetine geçen ve Ísveç'idiplomat olarak ÍstanbuYda da temsil eden mütebahhir (erudite) tazihçi Mouradgea D'Ohhson'un Osmanli kaynaklarmm tetkikiyle ve Osmanh ketebe takum ve hukukçular1yla olan münasebet ve tartigmalarla kaleme aldiþ ünlü eserinde ileri sürülmügtür. Tdleau General de Empire Ottoman'da ortaya attlan, devralman hilâfet' olayi sonralan da çok tekrarlannugtir. Muhtemelen, d'Ohhson bu olayt naklederken, temasta bulunduþx Osmanh hukuk ve devlet adamlarimn telkinlerinin etkisi altmda kalnugtar. Gerçekte Osmanh hükümdarlarmm L Selim'den änce de zaman zaman hilâfet unvamm kullandiklan görülmektedir. Meselâ IL Mehmed (Fatih) kanunnâmesinin dibacesinde bu unvaru kullannugtu IL Bayezid'io de bu unvam kulland1þ tarihçi ibn-iKemal tarafmdan ileri sürülmügtü.8 Ama gunu ehemmiyetle belirtmelidir ki, Osmanh hükümdarlan Ïslâmdünyasmdaki üstün durumlarru Hac yollarma hâkim olmak, Sam-Hicaz koruyuculugunu üstlenmekte görmüglerdir. Nitekim, hocaruz Prof. Inalcak daha II. Mehmed'den itibaren Osmanh hükümdarlarmm Memlûkler kargismda bu göreve talip oldugunu belirtir. Bu temsilî bir otoriter görev ve unvandir ve Ïslâmâlemi karpsmda sadece hilâfet unvanmdan daha yücelticidir, I. Selim'in 1517'de kesinlikle üstlendigi 'Hâdim-ül-haremeyn-üg'bu
7 Arnold, a.g.e., s. III; Mufaddal ibn Abi'l Fedah, Histoire dq Sultans Mamiouks, çev. E. Blochet, s. 483'ten nakil A. Von Kremer, Geschichteder herrschendenIdeendes Islams,1868, Leipzig 1961, Hildesheim, s. 414, Ebubekr Bakillarû'nin görügleri. 8 H.inalcik, IL Mehmed,Ì.A, V11, 514 s.514; Íbn-iKemal, Tevdrih-iÀlîOsman, 7. DefTuran, T.T.K.Ankara 1991, s. 233 ve 235 GL Bayezid'den, hazretter, yay. Serafettin i Hakan-1 saîd Sultan Bayezid harun hilâfet zamanmda...; Fatih'in Bosna seferinden säz ederken de bu unvam kullamr).
Sexîfeyn (Mekke ve Medine hizmetkâri) unvanmin nedeni anlayihyor; o bunu kullandi ve hutbede okutturdu. I. Selim'in bunun digmda hilâfeti törenle ve beratla devraldigma dair çagdagi Osmanh ve Sarkkaynaklarmda bir malûmata rastlanmaz. Osmanh kançilaryasuun örnek metinlerini içeren Feridun. Bey'in Müngeat adh eserinde evvelki sultanlar gibi Kanunî Süleyman.için de bu unvamn kullamldigi görülür (Halîfe-i Rûyi Zemîn veya Halîfe-i Müslimîn gibi). Devrin protokoler vesikalarmda, meselâ Sadrazam Aya; Paga'nm ÌmparatorFerdinand'a yazdigi nâmede hilâfetehu' gibi invocatio (duâ) ile säz edilir. L Süleyman'dan Ancak gunu belirtmelidir ki, Sultan-Süleymanda bu unvam her zaman kullanmig degildir.9 Hilâfet müessesesi herhalde on üç asirhk tarihi içinde en zor ve ilginç dönemini 1919-1924 Türkiye'sinde yaçamigttr.1919'da Anadolu'da iggal kuvvetlerine kargi mùcadele, 'Hilâfet ve Saltanati Kurtarmak' slogamm ihmal etmiyordu. Eylül1922'de zafer kazamlmca son sultan VI. Mehmed Vahdettin ülkeyi terk etti ve saltanat makami, Ankara'daki Büyük Millet Meclisi tarafmdan, veliahd Abdülmecid sadece halife. seçilerek (18 Kasun 1922) lagvedildi. Saltanatm ömrünün çok uzun olmayacagi, ashnda 23 Nisan 1920'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ankara'da toplamrken telâffuz edilmiyorsa dahi, hissediliyordù. Ancak, hilâfet kurumu meb'ûslarm zihinlerinde ve gönüllerinde aym gekilde mütâlâa edilmiyordu. Hilâfetin kaldm1masiyla biten bu dönem, millî mücadeleyi fürüten kadrolar arasmda bile derin görüç ayrihklarma, mücadele ve gerilime, kopma ve yurtdagma ilticalara sebep oldu. Meclisin, saltanat lagvedilince, 18 Kasim 1922'de veliahd Abdülmecid Efendi'yi sadece halife olarak seçmesi niçin önemliydi? 1.300yil içinde ilk defa bütün milleti temsil eden bir çûra halifeyi seçiyordu. Zu Íslâm'milk asrmda Haricîlerin önerdigi sistemin garip ve degigik gartlar altmda gerçekleymesiydi adeta. Vakia bu halifenin, siyasî iktidan yoktu. Ömrü uzun olmayacakti. Misir Exher ulemâsi ve Hind Müslümanlan hilafet komitesi bu seçimi onayladiklarnu bildirdiler. Aynca Kinm'dan gelen bir heyet, Rusya Müslümanlar1Kongresi adma da cuma namazi hutbesi için halifeye müracaat etti, yani onu tamd1.10 Süphesizsiyasî iktidara sahip olmayan ve iktidar araçlanm kullanamayan bir halifenin durumu 1924 $ubatve Mart aylarmdan çok önce tartigilmaya baglannupti. Hilâfetin muhafazasuu isteyenler bile, Ankara'daki iktidar ile Ìstanbul'daki hilâfet arasmdaki iligkilerin gelecegini 'hâledet
9 L. Fëkete, Einführung in die Osmanisch-TürkischeDiplomatik,Budapeyte 1926, s. 5, Tafel; Feridun Bey Müngent:H, s.6 67. 10 Mete Tuncay, Türkiye Cumhunyeti'nde TekParti Yönetiminin Kurulmasi, Ankara 1982, s. 70.
¯
151
152 ¯
kesin bir biçimde tarif edemiyorlardi. Hatirlayacagimiz üzere... tarihteki ömek, Abbasî halifelerinin son zamanlan ve Memlûk hanedamyla MIsn'da olan iligkilerinin dunimuydu. Ama bu örnek; saltanatm kaldmlmasmdan sonra Osmanh hamedam ve yeni cumhuriyet arasmdaki iligkileri modern bir dünyada ayarlamak için bir model olamazd1. Diger yandan hilâfet kurumu diy dünyada, ôzellikle Hind Müslümanlan açis1ndan gimdi bagka türlü bir änem kazanmigt1. Hattâ bu kurum tarihte görûlmeyen bir nitelemeye ve yeni bir karaktere kavugturulmak isteniyordu. 'Hilâfet-i Íslâmiye'kavranu burada tartigilmaya açilnugti. Halifenin tahta çikigi, bir hükümdârmkinden farkhydi. Eyüb Sultan Camiî'nde kdiç kuganma (yani bir nevi taç giyme) töreni yap21madi. Topkap1'da Mukaddes Emanetler ziyaret edildi. Hattâ dua, Türkçe okundu, 24 Kasim 1922 günkü bir törende halifenin Arap âlemiyle ilgisi kalmadigmiTürkçe dua okunmastyla izah eden E. G. Mears gibi yazarlar vardir.11 Halife selefierinin sarayinda ikamet ediyordu. Cuma selâmhk törenleri yapihyordu. Bu cuma selâmhklari az zamanda çegitliyorumlara dedikodulanna neden oldu. ve halife Abdülmecid'in saltanatiözledigi Kemalist iktidarm, hilâfeti saltanatin bir uzantasi olarak gördügü ve iktidara tam sahip olmak için bu kurumu kaldarmak istedigi, o günden bugüne literatürde ve siyasî mahfellerde hep tartigiluug, ileri sürülmügtür. Bizzat Ïslâmcihanket ve dügünce ile ilgisi olmayan siyaset bilimci Fave tarihçiler, meselâ Mete Tuncay da bu görügü ileri sürmüglerdir. kat Kemalist iktidarm hilâfeti, laik cemiyet kurulmasi için kaldtrdigmi ileri süæn bir siyasî söylem veya açddama da ortaya çikti. Hilâfet kurumu üzerinde tartigmalar 1924 Subatve Mart aylarmdan çok önce baglaadh migt1. Daha 1923 yllinda, Seyyid Bey'in Hildfetin Mahiyet-i Ser'iyyesi risalesi, hilâfet kurumunun Ïslâmitikads ile baglantisi olmadigim savunur.13 "Hilâfet dinî degil, dünyevî ve siyasi bir kurumdur," der. Daha sonra kanunun mecliste müzâkenleri sirasmda adliye vekili olan bu Íslam âlimi (aym zamanda Ïzmirmeb'ûsu) bir yil evvel kaleme aldigi risaleye dayanarak hilâfetin ilgasi geregini muhalifleœ kargi savunmugtur. Hükümet bu konuda kararhydi. Cumhuriyet rejimi, hilâfeti siyasî iktidardan koparmiytt ve gimdibu siyast iktidarsazhk nedeniile (ashndateoriye uygun olarak) hilâfeti ilga ve hanedam yurtdigma sürme hazir11gmdayd1.Hilâfete karµ siyasal söylemin en çarpict örnegi, cumhurbagkam Gazi Mustafa Kemal'in (Atatürk) 2 Mart 1924'te meclise irâd ettigi nutukta görülür. Mustafa Kemal; Tûrkiye'de tedrisatm birlegtirilmesin-
11 A.g.e., s. 68 12 A.g.e., s. 60-78.
Ankara, Türkiye Büyük Millet Meclisi 13 Seyyid Bey, Hilâfet'in Makiyet-i periyyesi, Matbaast, N.D. (1923),s. 10. Sonradan Seyyid Bey'iri Meclis zabatlarmdaki konugmasi (aynbasim) bir risale olarak yeniden basildi.
den (yanidinî egitimin kaldm1masi ve yabanci okullarm Maarif Vekâleti gözetiminde millî okullarla program uyumu saglamasmdan) söz ediyor ve aile hukukunda ve vatandag hukukunda Medenî Kanun'un getiæformo rileceginden gündeme gelmi§ 153 säz ediyordu. 1926'daki hukuk edilmig kaldir11masim takip Hilâfetin ilân demektir. ve iki yll önceden eden zaman içinde dinî egitim kurumlan kapatildi; Ïslâmîtarîkatlar dagitildi;tekkeler kapatildi ve K1yafet Kanunu çakanld1. Bu olayla muhtemelen kültüœl velaik bir degigim birbirine baglanrmy olarak bir radikal reform döneminé girildi. Kugkusuz bütün bu olaylar s1rasmda bir mÎllfyetçi hava da gô2e çarptyor. 1924 ylluun Mart-Nisan aylan boyunca kapatilan Fransiz ve Ítalyanmektepleriyle ilgili haberler gazetelerde tasvibkår bir biçimde yer ahyordu. Genig bir kitlenin geçmigtekikapitülasyon uygulamalarim tasvib etmedigi açikti. Fransiz sefaretinin kapatilan Fransiz okullan konusunda çekimser kaldigi ve matbuata bu yönde demeçler verildigi görülüyor.1437 adet Fransiz ve Ïtalyanmektebi kapaldmagttr. Bu 37 adet okul (7'si Ïtalyan)maarif müfettiplerinin bir gün1ük aragtirmast ile kapatildi. Buradaki tepki, eski imparatorlugun Ìslâmîyapm kadar, kozmopolit yapisma da yönelikti. Bu anlay17 yerini Türkçü bir kavrama birakiyor ve laisist bir ifade biçimi kazamyor; laiklik ve Türk milliyetçiligi bir arada geligiyordu. Dinî egitim kummlari tefrik edilmeden tenkit ve hücum konusu oluyordu. Fransiz ve Ítalyanrahiblerin okullari için Vakît gazetesi bagmuharriri Mehmet Âsim,"Mektepler mabet degildir. Buralarda, dinî tasvir bulundurulamaz. Bunun vicdan hürriyeti ile alâkasi da yoktur. Hele Fransa kendisi, mektep ile kiliseyi kaç zaman önce birbirinden ayirmigtir," diyor.15 Rejim modern g4rüglü, Müslüman din adamlarmm yetigtiÏlahiyatFakültesi'ni yenirilmesi için Dârülfünûn (ÏstanbulÜniversitesi) den kuruyor ve yeni bir ders prograru tesbit ediliyordu. Açihe dersini Seyyid Bey veriyor, tefsir, kelâm, filah gibi klâsik Ïslâmîilimlerin adi tefsir tarihi, kelâm tarihi, hkih tarihi adun almigtir ve bol miktarda sosyoloji, psikoloji ve edebiyat tarihi gibi dersler ilâve edilmigtir.16 Laisist bir akun birçok çevreyi sarmaktada 1924 ylh baglarmda Selânik dänmesi (Sabbataist) ailelerin önde gelenlerinden Karakay Rügdü Bey dönmeliginne oldugunu açtkhyor ve artik Cumhuriyet Türkiyesi'nde bu gibi dügünce ve inanç gruplagmasmm yeri olmadigim söylüyordu. Ortahk hareketlenmigtir. Buna karyihk, 12 Ocak 1924 tarihli Vakît gazetesinde Musevî Hahambagisi Bacarano, dönmeligin ve Sabetay Zvi'nin kurdugu tarikatm muhalif bir Yahudi tarikatt oldugu konusunda demeç vermek-
14 VaHt, 9 Nisan 1924. 15 VaHt, 9 Nisan 1924. 16 VaHt, 8 Mayis 1924.
teydi. Laiklik antiklerikal, fakat Türkçü bir tepkiyi de birlikte getirdi. Bir meb'ûs
154 ¯
ismini vermeden 10 Mart 1924 tarihli Vatan gazetesinde, "Inkilâbm tamamlanmast için gerekli olan iglem, patrikhaneler ve hahambagihklarm da hilâfet gibi kaldirilmasidir. Ïslämi tedrisat kurumlan gibi Rum, Ermeni, Musevî mektepleri de kapatilmahdu," diyordu.17 $üphesizOsmanh hilafetinin son birkaç on yih Hindistan Müslüman hareketinin tarihi ile iç ice geçen bir tarihî dönemdir. 'Hind Hilifet Komitesi' genelde hilâfetin aynlmasi ve cumhuriyet yönetimi ile (daha dogrusu Millet Meclisi hükümeti) birlikte var olmasmi olumlu kargilanugtir. Sünnî Müslümanlar digmda Aga Han ve Seyyid Emir Ali de bu tarz çözümü tebrik ve tegvik etmiglerdir.18 Zaten Osmanh Devleti'nin son zamanlarmda Hind Müslümanlarnun ünlü liderlerinden Mevlâna Azad, Osmanh hilâfetinin Avrupa emperyalizmine karyi Asya direnigini yönlendirecek bir kurum oldugu üzerinde duruyordu. O, hattâ M. 628 yilindaki Hudeybiye Bangi'm örnek göstererek Hindu ve Müslûmanlann ittifak halinde bu harekete kattlmalan önerisinde bulunmugtur. Eylül 1919'da 'Ali Indian Khilafat Conference'ta, Britanya mallarina boykot ilân edilmesi istenmigtir. Valaa Gandhi burada, sadece barig genliklerinin protestosuyla yetimlmesiniistemigti, ama Pencab ve Bengal gibi yerlerde Müslüman hilâfet komiteleri 1929 yih boyunca Ïngilizlerekargi iktisadî boykot tegebbüslerini sürdürdüler. Hindistan Müslümanlan için, hilâfetin kaldmlmasi güphesiz büyük bir sarsmti oldu. Bir Hind Müslüman tarihçinin ifade ettigi gibi bundan sonra Müslümanlar artak Hind topragmda birlikte yaçadiklan diger dinden kardepleriyle kendi toplumlarmm kurtulugu için yol aramahydilar." Kanaatimizce bu anlayi; ve strateji Hind Müslüman liderleri arasmda da yerlegmeye baglamigt1. Bizzat Mevlâna Azad'm bundan sonraki hayat ve siyasî kariyeri bunun bir örnegidir. Son Osmanh halifesi Abdülmecid ve hanedan üyeleri çok kisa zaman içinde yurtdi.yma çikar11dilar.Maddî ve manevî sikmtdar içinde uzun bir sürgün hayati bagladi. 9 Mart 1924 tarihli gazeteler Misir kralmm hanedan üyelerini mülteci olarak kabul etmedigini yaztyordu. Bu arada Irak ye Mavera-1 Sarîa(Transjordan) Krah Hüseyin'e hilâfet teklif edildigi, bunu kabul ettigi bildiriliyordu, Fakat Ïslâm81emi SerifHüseyin'in hilâfet äddiasmi ciddiye almayacaktu, Vatan gazetesi bagmuharriri Ahmed Emin (9 Mart 1924), hanedan üyelerinin sürgünü için, "Bu insanlara acrmahyxz, ama igin esasmi unutmayalun," diye baglayan yazismda, danm Türkiye'ye yaptigikötülük ve yükledigi borçIardan' söz ediyordu. 'hane·
17 Vatan, 10 Mart 1924. 18 Mete Tuncay, a.g.e., s. 76-77. 19 Mushiru'l-Hasan, Nationalism and Communal Politics in India, Yeni Delhi 1991, s. 129-130 ve 172-173.
Benzeri yazi ve mektuplar ve tagra gazetelerinden yapilan iktibaslar gazetelerde yer ahyordu. Son halife Abdülmecid sikmtih sürgün hayatmdan sonra1944'te Paris'te öldü. Naâgmm Türkiye'ye nakIl uzun görügmelerden sonra Demokrat Parti devrinde de imkânsiz görüldü. Nihayet 30 Mart 1954'te Medine'de lytüslümanlarm peygamberinin civarma Cennet-ûl-Bakî menakledilip, zaritþna gömüldü. SundîIerin halihazir geleneklerine göre kendisiiçin gösteriëli ve yazith bir mezar yapilamadigindan, bugün kabrini tam olarak tesbitin mümkün olmadigi söyleniyor.20
20 Murat Bardakç1, Son Osmanhlar, Osmanh Hanedamnm Sürgün ve Miras tanbul 1991, s. 49.
ÍsÖyküsu,
155
19. Yüzytida Heterodox Dinî Gruplar ve Osmanlz Idaresi*
Osmanh Ímparatorlugu'nda geklinde örgütlenmenin ne dealtinda Ï9mek oldugunu biliyoruz. 'Ehl-i kitab' veya lâmm tamdigi farldl inanç topluluklan; özel statü, özel idarî-malî düzenlemeÏeileidare edilirdi. Ruhanî snuflan ve yöneticileri belliydi, inançlari açikt1 ve sadece dinî degil, dünyevî igleri de ruhanî liderlerine biralol'millet'
'zimmî'-statusü
m1gt1.
Bu arada inançIarru belli etmeyen, gizienen veya daha ilginci, devletin inançlarmi bilmezIikten geldigi gruplar da vardir. Osmanh Ïmparatorlugu'nda bazi H1ristiyan gruplar vardi ki (Chrypto-Christians), bunlar asil dinlerini gizlerlerdi. Bunian bazi aragttrmalardan biliyoruz. Fpahsen Tanzimat döneminde bu gibi bazi gizli Hiristlyan cemâatlerin Trabzon, Girit, Makedonya bölgesinde hakikî inançIaruu aç1kladigmi ve ilginç biçimde bunlann toplumsal reaksiyonla pek kargilagmadigim bir makalemizde ele aldik) $üphesiz gizli cemâatlerin içinde en ilginci; iyi incelemensuplarmm ritüelini, akîdesini ve ibâdet gekillerini açiknemeyen ve lamadigi topluluk Sabetaistlerdir. Dönme denen bu grup hakkmda bir mensubu tarafmdan son zamanlarda baz1 makaleler yazihyor.2 Osmanh Împaratorlugu,en kalabahk dinIer konglomerastyda. Tamnan, kurumlaymig din ve mezhebler kadar; kendini gizleyen, resmen tanmmayan, ancak kompu cemâatlerin tamdigi inanç veya ritüellere sahip gruplar da vardi. BunIarm bazisi tarihin akigmda eridi gitti, bazilart ise aksine yagihayli önemli kültürel siyasî rol oynuyor. Sözü ediyor ve zamanmuzda len cemäatIer Islâm dini içinde kategorize edilirken rafizî (heretik) olarak adlandirihr; gene bazl yazarlar tarafmdan da yanhy olarak 'harici' ismiyie an11an gruplardir. Devlet bunlari gayrimüslim diye görmez, ama ulemâ ve bazen halk kendi digmda degerlendirir. Malî ve idarî alandaki uygulamalar Müslüman Sünni cemâatten farkh degildir. Ídareninbu gruplar hakktndaki görüg ve yaklaçamifarkhdir. Bu farkh görügü de ba+
ÍslâmAraphrmalan Dergisi, l/I (Ístanbul1996,67, s.63-68.) Í. Ortayh, 'Tanzimat Döneminde Tanassur ve Din Degigtirme
Olaylan', Tanzimat'm150.Yds tIluslararast Sempozyumu,TTK.1989Ankara,TYK.1994, s.481487. 2 Ilgaz Zorlu, 'Atatürk'ünÍlk Ögretment gmsi Efendi', Toplumsal Tarih, Ocak 1994/1, s. 5%0; "Sabetaycahk ve Osmanh Mi.stisizmi", Topiumsal Tarih 1994/10, s. 22-24; 'Sabetaycdar 1-2', Tiryaki, sayx 2, 3, Ìstanbul1994, s. 4‡47. 1
zen açiklar, bazen de aç1klamazlar. Argivlerdeki resmî yazigmalar ve bazi tarihçi ve ulemânm görüpü ele ahmrsa, Ìslâmabagh heterodox gruplar için 19 yüzyilda ilginç görüç ve uygulamalar vardir Sözünü edecegimiz üç grup Suriye-Lübnan-Filistin'de kalabahk bir grup teykil eden, iyi tegkilâtlanmig; Arabca konugmalarma ragmen, artik âdeta ayri bir ethnie olarak yagamuu sürdüren Dûrzîler; Kuzey Irak ve Güneydogu Anadolu'da yasayan Yezîdîler ve Anadolu ve Rumeli'nin her yerinde yagayan Alevîler ve bazen Alevî diye amlmakla beraber, Suriye-Antakya bölgesinde yagayan Nuseyrîlerdir. Bu gruplara devletin' bakig1 ve idare ile olan iligkilerinde hukukî, idarî, malî uygulama çok ilginçtir ve aslmda birbirinden de farkhdir. Kugkusuz bunlar gibi mûtalaa edilmeyen ve kurumlagan bir mezhep olan Qîahakkinda da Osmanh idaresi imparatorluk dahilinde bazi kargi tedhirler almaktadir. Son iki yilda argivlerimizde, tasnif edilerek okuyucuya açalan 'Ïrâde-i Hususiyye' ve 'Yddiz Evraki' fonlan yeni bilgiler getirmektedir. Bunlardan bazilarmm igigmda bu saydigimiz topluluklarm resmî çevrelerde nasil mütalaa edildiklerini ele alabiliriz. 19. yüzyil boyu Osmach idatesinin en çeligkili politikasi Yezîdîler üzerindedit Hiç kugku yok ki, Osmanh ulemâsi bunlara kargi yogun bir ilk derli tophi deneme, 1892'de iIgi göstermemigtir.Önümüzdekibilinen bölgede valilik yapan Mustafa Nuri Paga'nm, Abede-i Ïblisadh eseridir 1910). Eski Íslâm ulemäsmm meselâ Ïbn-iTeymîyye'nin Mec(Ìstanbul muatu'r Resaffi'l-Kübra's1 gibi bunlar hakkmdaki tractatlar ne kadar okunuyordu, bilmiyoruz. Ama hem Osmank ulemâsi, hem çevredeki halk Yezîdileri Müslüman olarak mütalaa etmemiytir Îdare ise Yezidîleri vergi, askerlik gibi konularda nasil bir muameleye tabi tutuyordu? Ne Ìslâm, ne de gayrimüslimler gibi, diye cevab verebiliriz. Yezîdîlerden cizye-i ger-'iyye almdigma dair bir kayit yoktur. Hattâ kendilerinin diger Mûslümanlar gibi askerlik yükümlülügu de vardir. Bu hizmetin yerine getirilmesi bazen idare ile ihtilâflara da neden oluyordu, 7 Z 1277/17 Mayis 1861 tarihli bir irâde Erzurum valisine ilginç bir emir veriyor; buna göre Rusya'dan Bayezid sancagina gelen 200 hane Yezidî halk, bedel-i âgar ve resm-i agnam gibi vergileri veriyor. Ancak bunlar kura-i ger'iyye ile askere almmaktadir. Yezîdîler askerlikten muaf tutulmak istiyorlar. Bahaaykineleri ise, askerin mavi üniforma giymesi ve bunun mezheplerine aksi takdirde üniforma ri olmas1ymig. Ïrâde bunlara ayri giydirilmesini, muaf tutulup bedel-i askeriye öderlerse, bütün civardaki cahil Kürd agibildiriyor.3 (Cahil bir tazorlaçacagnu retterinin de askere almmasinm olur). Askerlik hizmuafiyet birakmak agâîre açik kapt ekrâd için lam ve almmayan Yezid11erin,inançmeti yapan, kendilerinden cizye (capitation) larim terk etmeleri ise ihtida (convert)ve (geref-iÍslâm ile mügerref ol3 BOA, L, MM, no: 895, 7 Za 1277/17 Mayis 1861.
157
158
mak), Íslâmiapereflenmek diye ziklediliyor. 19. yüzyil boyunca bunun örnekleri çok görülür. Yezîdîler için (ihtidâ)tabiriisrarla kullamhr.Oysadigergruplar için tashih-i itîkad (inancrdüzeltme) tabiri kullaruhrdi 6 Ekim 1853/3 M 1270 tarihli bir irâde, Mug sancaginda kain (oturan)Yezîdt taifesinden (grubundan)daha änce bazi adamlanyla (müteallikati)ihtida etmig olan Ahmed Efendi'ye bir mükâfat (atiyye-iseniyye) verilmesini emreder. Gene bu yillara ait bir irâde ile Sehr-iZor eyâletinde Íslâmile gereßenen (peref-iÏslâmile mügerref olan) SeyhMustafa'ya 150 kurug maag tahsis edilir.* Sultan II Abdülhamid devrinde be uygulama devam etmigtir. Yezîdî agireti ümerâsmdan (liderlerinden)Kastamonu'ya gönderilmek üzere Sivas'a getirilen Ali Paga'nm ihtida ettigi ve açîretinin dahi ihtida bu agiretten Hamidiyye Alaylari'nm tegkiline edecegi anlagildigmdan edilecegi,5 Sivas vilâyetinden telgrafla bildirildigi anlagihbunun gayret 1310/27 1892 Kasim tarihli sadrazam tezkiresi.) Bu inanç deyor. (7 Za samimidir? kadar Anlag11an bu Bâbiâlî'nin de sorunu dene gigiklikleri huzursuzluk çikmasm yeter, diye dügunulüyordu. Nitekim Midgildi, hat Papa, Bagdad valisi iken (1872)Yezîdîleri askere almaya çahymig, liderleri Mîr Hüseyin Bey'in ve etrafmm 1200 imzah dilekçesi üzerine bu iglemden vazgeçmigtir. Sultan Abdülaziz'in aynca Mîr Hüseyin Bey'i kaçuhadart' unvannu verdigi biliniyor. Gene Abede-i Ïblisyabul edip zan Mustafa Nuri Papa bölgede valiyken, Lalig'teki kutsal ziyaretgâlu tamir ettirmig.6 Benzer durumdaki Dùrzïlerden de cizye gibi vergiler almmaz ve kura-i ger'iyye usulü ile asker toplanird1.4 9 1278/1 Agugtos 1861 tarihli bir irâde, Cebel-i Duruz halkmdan Arabistan ordusuna asker ahndigi halde, açakça belirtilmeyen durum ve nedenler dolayisiyla o y1l asker ahnmamasi isteniyor? Açikça belirtilmeyen durum; o yilki Lübnan olaylan, yani Dürzî-Marunî çatigmasi ve asayië bozuklugudur. Dürzîler, Sünnî-Hanefî hukuku tatbik ettiklerindenkamu hayatmda bir sorun tegkil etmiyorlardi. Fakat asil önemlisi toplu oturmalan, iktisaden kuvvetli ve ärgütlü ve savaçç1 bir grup olmalan, Osynanh idaresini onlara olumlu yaklaymaya zorluyordu. Sözünü ettigimiz tarihte Marunî-Dürzî çatigmalan yeni sakinleymig ve 9 Haziran 1861'de, Cebel-i Lübnan'm yeni statüsü (reglementorganique), büyük devletlerce tasdik edilmigti. Dürzîler güçlü bir baski grubuydu. IL Abdülhamid devrinde Dürzîlerin Osmanh sistemiyle bütünlegmeleri için okul açma faaliyetine luz verilmigti. 4 1315/2 Eylul 1897 tarihli bir padigah irâdesi Cebel-i Duruz'un nüfus 'kapi
4 BOA, Ï.,MV., no: 131213 M 1270/6 Ekim 1853; BOA, Í,, Dahiliye, no: 17209. 5 BOA, Yddtz Argivi, Hususî, no: 267-24: 7 Ca 1310/27 Kasim 1892 tezkire-i saniye, daire-i sadåret. 6 JohnS. Guest, The Yezîdis,KPI, New York 1987, s. 116, 138. 7 BOA, Ï., Dahiliye, no: 32713, 4 S 1278/11 Aþstos 186L
miktarma göre tesisi kararlayttr11an okullann rediyordu?
bir an evvel açtlmasim em-
Bâb>âlî, görmezlikten geldigi bu gibi rafizî (heterodox) gruplarla ise ilginç iligkiler yürütüyorlu. Bunlar 19. asirda Suriye'de Lazkiye ve Antakya'daki Nuseyrîler (Nuseyrîlere Alevî de deniyor) ve genig ve dagnuk olarak Anadolu ve Rumeli'deki Alevî topluluklard1. Babiâli Nuseyriferi sadece heretique veya saplan olarak görüyor; tabiî bu gruptan gayrimüslimler gibi cizye aluuyor ve onlan resmen bir gayrimüslim (millet)olarak görmüyordu. Sayetbunlar Sünnî olduklarnu veya bu görüÿü kabul ettiklerini söylerse, tashih-i itîkad (inancm düzeltilmesi) deyimi kullatuhyor. II Abdülhamid devrinde buraya gänderilen propagandistler sayesinde Antakya ve Ïskenderun kazalarmdaki (bölge)Nuseyrîlerin tashih-i itîkad ettikleri ve bunun için gereken yerlerde mektepler açalmast için kabine (meclis-ivükelâ) karan almm19t1.9Burada dinî degil etnik bir bütünleptirme çabasi da görülüyor Resmî yaztyma ve tutum digtnda devlet adamlan ve ulemâ Nuseyriler haklanda ne dügünüyordu? Ulemâ ve idareci zümrenin mensubu olan eski ilmiyye flyesi, kazasker tarihçi Cevdet Paa, NuseyrîIer hakkmda oldukça garip bir ifade kullamr ve daha da ileri giderek, rakibi Fuat Paga'mn kaympederi ve ailesi Nuseyrî oldugu için, aileyi galiz bir ifadeyle, Ma'rûzât adh derlemesinde hafife ahr. Tarih'inin 1. cildinde Nuseyrîler için yaptig1yorum da böy1edir; Beyruggam, Lazkiye ve Trahlus daglarmda yagarlar der ve sevimsiz bir tasvirle bu fash kapatir.1 Verdigi bilgiler kismen dogru, kismen rivayettir. Dürzilerle bazi benzerlik de kurar. Dürzîler ve Nuseyrîler özellikle gärünügte Müslümandirlar ve birbirlerine benzerler; ama itikatlarrun derinliginde änemli farklar vardir. Fakat bu kapah toplumu, haliyle ciddî bir aragtirmayla tammasi mümkün degildir. Nuseyrîler hakkmdaki fash gu cümleyle bitirir.. "Hafazan Allah'a min gurur-l akaîdehum." Bununla birlikte idare adamt bu görüglerin digmda bir politika güder. Selim Deringil'e göre; 26 Haziran 1890 tarihinde Lazkiye (Latakia) mutasarnft Muhammed Hassa, Îstanbul'agönderdigi yazida Sahvun bölgesi Nuseyrîlerinin Sünaî-Hanefî mezhebe geçtiklerini dilekçe ile bildirip, bu mezhepte egitim için okullar ve camiler istediklerini, daha önce Markab ve Cebele bölgesi Nuseyrîlerinin de ayni geyi yaptiklanm; bölgedeki Hiristiyan misyonerlerinin faaliyetine karpt acîlen bu isteklerui kargilanmasi, gerektigini belirtiyor Bâblâli de, misyonerlerin Nuseyrî liderlerini malî yönden destekledigini, kargi tedbir olarak aym yeyin
8 BOA, Í., Hususiye no: 243/613, 1-4 R 1315/30 Agustas-2 Eylül 1897. 9 BOA, Í., Maârif no: 67/804/1, 8 R 1311/19 Ekim 1893. 10 Cevdet, Tarih, c. I. 1309, s. 332-334; ayni yazar, Ma'rûzät, yay. Y.Halaçoglu, bul, 1980, s. 2. ,
Ístan-
159
160
yapilmasi gerektigini dügünüyordu.11 Nuseyrîlerin durumu, bölgedeki Hiristiyan misyonerlerin propagandast dolayis1yla devletin dikkatini çekiyordu. 19. yüzyil boyu Nuseyrtler hakkmda kullamlan ifadeler veya resmî yazigmalarda ortaya konan görüglerinbenzerine, Anadolu Alevilerihakkmda gahit olmak mümkün degildir. 19. yüzyil Osmanh belgelerinde Anadolu veya Rumell'deki Alevî gruplarm ihtidâ(!) ettiklerine dair belgelere rastlamty degiliz. Muhtemelen bu konudaki suskunluk, devletin Alevî gruplarm farkh ritüelini görmezlikten gelmesi ile izah edilebilir. Nitekim, imparatorluk cografyasm1âdetleri ve inanç gruplarlyla taruyan Ahmed Cevdet Paga, birçok din ve mezhep üzerinde bilgi verip yorum yaptigi halde, Alevllik konusunda susmay1 tercih etmigtir. Bu suskunlugun muhtelif sebepleri vardir. 19. yüzyilm idarecisi herhalde konnyu görmezlikten geliyordu. Adliye ve Mezâhib Nezáreti'ne ait irâdelerde II. Abdülhamid devri boyunca Alevîlerle ilgili bir tek kayda rastladim; (4 Ekim 1898) tarihinde Akçadag kazasi (Malatya) Domkili käyünde Sünnîler ve Alevîler arasmda vuku bulan mukâtele (kargihkh öldürme) hakkmda adlî tahkikat yapilmasmdan vazgeçilmesi, nazirm tezkiresiyle emrediliyor.12 Ïlâve edelim ki; Semseddin Sami, Kamûs-ül- a'lam, c. 1., s. Mevtlerinden hiç söz etmiyor. Bubölge 226'da 'Agçadag' maddesinde, rada geleneksel suskunluk ve mezhep arasi gerginlik ve taraflann birbirini diglama tutumunu örtbas etme ve görmeme egilimi görülüyor. Adliye Nezâreti'nin politikas1da Cevdet Paga'mn suskunlugundan farkh degildir. Kaldi ki, Cevdet Papa çok uzun yillar Adliye Nâziri olmuy ve muhtemelen bu konudaki politikay1 da tesbit etmigtir. Su konuda 19. asirda yerleptigi anlaplan Türk ulusçu tutumun da etkisi olabilir Kugkusuz Osmanh idaresi, Basra vilâyeti gibi yerlerde tranhgiî ule karei tedbirler ahyordu mâmn propagandasma (mezheb-i $îa'run men'üçin). Bu mezhebi yayan iranji ulemâya karµ bölgeye özel maagh 1901 tarihli bir irâmüderris ve din görevlileri tayin ediliyordu. 23 Qubat de de bu iglemi tekrarhyor.13 Fakat Qîa'amakîde yönünden sözünü ettiama aksine, siyasî bir gimizmezhep ve inançlar gibi mütalaa edilmedigi; açtktir. görüldügü 19. yüzyil basimm alam olarak ciddî bir tehlike diye aragtirmalart tarih Sözlü için geciktik, fave kitabin yaytidigt bir asirdir. konuda tetkiki bu yeni çarprei bilgiler getirekat basth ve yazih evrakm
Bilfr.
11 S. Deringil, 'The Invention of Traditionin the Late Ottoman Empire', Comparative Studies in Societyand History, vol. 35,1993/1, 8.15-16. 12 BOA, I., AvM, no: 1196/1118/5, 18 Ca1316/4 Ekim 1898. 4 Za 1318/23 ubat 1901. 13 BOA, I., AvM, no: 439/2775/1,
Alevîlîk, Nusayrîlîk ve Bâbtâlî•
Osmanh Alevîligi nedir? Alevîlik akîdesi, ritueli, ibâdet biçimleri, liturjisi (dua metinleri ilâhileri) ile tarifi yapiluug, kabul edilmig ortaktatehism'ive ögretisi olan bir inanç mid1r? Yoksa tamamen bir ahlâk siste mi, bir dünya görüçü müdür? Galiba her ikisi için de evetler ve hayirlar izhar1 mümkündür. Alevîligin kesin hay1r denebilecek yam ise; merkezî bir teykilâtlanmasi,bir ruhban simf ve hiyerargisinin olmadigidir. Bu nedenle günümüzde Türk Alevîligi Türkiye çapmda bir tegkilâtlamma ve de bir bölüm isterken; bizzat Alevi dügübu meyanda Diyanet Íÿleri'nde nür ve liderler tarafindan ortaya konan programlar farkhdir ve bunlann nasil gerçeklegecegi de muhtelif cepheleriyle bir problem olarak ortada durmaktadir. Alevilik esas itibariyle (bâziistisnaî gruplar hariç) Türk unsura has bir inançttr. Bu nedenle çok tekrarlanan bir nokta, yani Türk Samanizmi ile temel baglantisi açiktir. Ancak bu tarihî-kültürel bagm mahiyetive teferruatt, folklor ve din tarihi alamnda baçanh bilimsel monografilerle aydmlatilmaruptir. konusundaki bilgi ve yoSaniyen Türk Samanizmi rumlar henüz karanhktadir. Su konudaki son yorum M. Eliade gibi bilginIerin eserleri iµgmda, Zerdüglükteki gibi düaf (ikilemli) Samanizmi karakterde bir inanç olarak görmek ve degerlendirmektir. Sahsenbu görüg popüler bir yazar olan JeanPaul Roux'da dahi görülebilmektedir.1 Türkiye Aleviliginin kaynaklan bahsinde ihmal edilen ikinci soru; Alevîligin topraklarmuzda görtilen gizli H1ristiyanhk (Chrypto-Chretianisme) Sabbataist Yahudilik gibi (Chrypto Judaist)cemaatlerle rituel ve folklorik iligkisi olup olmadagidir. Aleviligin mensuplarnun bir lasuu bu dinlere geçmigmidir veya o inançlardan Alevîlige geçen olmug mudur? Bu sorunun cevabi aranmamig, gereken tetkikler yapilmanuyt1L Meselâ 17. asirda Sabbatai Zvi'yi Mesih olarak benimseyenler sadece Yahudiler miydi? Millenarist (kiyamet günü geldigine inanan) dügünce ve beklentilerin hâkim oldugu 17. asir dünyasmda Zvi'ye birtakim Türkmen gruplardan, Hristiyanlardan da katilan olabilir miydi? Bizzat Selânik Sabetaycalari içinde Sâmi asilh olmadiklarmi iddia edenler vardir. Nitekim Selânikli Müslüman bir aileden olan romanci Cahit Uçuk, bu
1
Tarihî ve Kültürel Boyutlanyla Türkiye'de Alevfler, Bektaçîler, Nusayriler, Ensar Negriýat, Ístanbul1999. JeanPaul Roux, Histoire des Turcs, Fayard, Paris 1985. Mircea Eliade, Shamanisme, Pantheon Books, New York 1964.
re
162
zümre hakkmda, "SahsenMüslümanlar bu tarikata (öyle diyor) diger dialerden Hiristiyan ve Müslümanlarm girdigini säylerlerdi," diyor.2 Belgesi bulunmayan bu yaygm söylenti ve kanaat aragtmlmahdir. Çünkü Yemen'de bunu destekleyecek benzer olaylar belgelenebilmektedir. 1861-65'te Yemen'de ortaya çikan SukurKuheyl I, sahte mesihti. IL Qukur Kuheyl 1868'de ortaya çikti. 1888'de Yosef Abdullah ortaya çikti. Bu üçünü de destekleyen Müslümanlar vardi ve bunlar âhir zaman mesihleri olarak bu adamlara itaat ettiler.3 Bu Müslümanlann muhtemelen Zeydî olmaktan çok Yemen'de az bildigimiz Mûslüman inanç gruplanna mensup olmalan mümkündür. Gene ilk elde Ïslânukabul eden bâzi zümrelerin, Girit ve Arnavutluk'ta oldugu gibi Bektaçî ama daha çok köy Alevîligi gibi dinî inanç gruplarma intisab ettigi malûmdur. Resmî Sünnî Islâm bu gibi yeni muhtedîIere pek câzib gelmiyor olmahdir. Aynca devletin Islâmî kurumlanm genig ölçüde tegkil edemedigi Girit gibi yerlerde bu hal yaygm olmahdir Dogu Anadolu'da da henüz yeterince aragtirilmayan böyle küçük gruplarin varhgi bilinmektedir. Du konuda bir suskunluk söz konusudur. Nihayet devlet Alevîlige ve diger bu gibi diglamyor bilinen mezheplere kargi nasil bir tutum ve görüy sahibidir? Resmî Ïslâm acaba Alevîligi dighyor, te'dîb ve takip mi ediyordu? Her zaman mi ediyordu? Bunun da cevabi verilmemigtir. Modernlegmeci ve Türkçü gruplar Alevîligi ilerilik, açúdik, banççalhk, kadm-erkek epitligi olarak yorumladilar. Cumhuriyet'in belirli grup aydim için Alevilik sola açik bir inançtir. Fakat bunun digmda Alevîlige kargi gedîd ve ithamci davranan yönetici bir çevre her zaman var m1yd1? Bu sorulara cevap verirken; zaman zaman demelidir, çünkü Yavuz Selim Han politikast Osmanh asarlan içiit tipik ve devamh bir uygulama degil gibidir. Daha ziyâde Alevîligi görmezlikten gelen bir görüg Osmanh asirlari için çok tipik ohnahdir ve özellikle 19. yüzyil muhafazakârlari diyebilecegimiz çevrelerde bu durumu daha açtk olarak gözlemek mümkündür. 19. yüzytl Ïslânn,bilhassa devlet sözcülügünü üstlenen çevreler, Alevîlik konusunda suskun kalmayi tercih etmig görünüyorlar. Demek ki Türk unsur arasmdaki bu dinî ihtilâf onlan itiraf edemeyecekleri bir rahatsizhk içine sokmug ve herhangi bir degerlendirmede bulunmaktan kaçmrniglardir. Dikkati-çeken nokta; bu asirda Alevîlik ile benzer durungla olan, yani k1âsik idarî yapi ve teykilâti içinde megruiyet kazanmayan bazi mezhepler hakkmda fikir beyan edilip, tutum ahndigi halde; Alevîlik için bu gibi beyanlarm söz konusu olmamasidir. 'millet'
2 Cahit Uçuk, Bir ÍmparatorfukÇökerken, Yapi Kredi Yay., Ïstanbul1995, s. 79. 3 Cahit Uçuk, Bir Ìmparatoriuk Yapt Kredi Yay.,Ïstanbul1995, s. 79. BatemÇökerken, ya Bat Zion Eraqi Klorman, 'Muslim Supporters of JewishMessiahs in Yemen', Middle Eastern Studies, vol. 29/4. 1993, s.714 vd.
geklinde örgütlenmenin ne demek olduOsmanh Devleti'nde 'Ehl-i Kitap' veya 'Zimmî' statüsü altmda Ïslâmmbir bagunu biliyoruz. farkh kima tamdigi inanç topluluklari; äzel statü, özel idârî-mâlî düzenedilirdi. Ruhanî simflan ve yöneticileri belliydi. Ínançla- 163 Iemelerle idare r1açikti ve sâdece dinî degil, dünyevî igleri de ruhanî liderlerine birakilmigt1. Dolayasiyla Musevîlikte ruhban smifi yoksa da, din gärevli1eribelli bir hiyerargi ile cemaat reisi statüsünü almigttr ve hatta akideye iligkin meselelerde de bunlar yetkili makamdi. Bu statüdeki dinî görevlilerin etkisi, Sabbatai Zvi olaymda görülmügtür. Müslüman tebaa için ise böyle bir teykilâttan söz edilemez. Ïslâm,devletin kendisi idi. Ehl-i Sünnet digindaki zümrelerin bu gekilde örgütlenmesi ve idarî bir hiyerargi içinde liderlerini tayin sõz konusu degildi. Var olan liderler de fiiliyatta (Dürzî ve Yezidî geyhleri) idare taraftadan muhatab almsalar bile, bir millet teykilâtmm bagi (einarh)olarak tanmmazlardi. 19. yüzyilda II. Mahmud reformlan en bagta, Yeniçeriligin ilgasi; Bektagî tekkelerinin kapatilmasive tekkelerin kayyumiugunun Nakgibendîlere verilmesi ve asil önemlisi, Bektaçîlerin takib ve te'dîbiyle sonuçlandi. Bugün literatürde bu olay bâzl yazarlarca yanhg olarak Alevîligin takib ve te'dîbi ile aynîlegtiriliyor. Oysa müesseselegmig Bektaçîligin her daim Alevîlik ile bir olmadigi, Bektaçî dergâhlarmda köy Alevîligi ritüelinden çok Bektaçîligin kendi âdabmm izlendigi, Sunnî ve gayr-i müslimlerin de tarikata intisaba veya baglantisi oldugu malumdur. Alevî dedeligi ile Bektagî babahgt ve postniginliginin de ne kadar ilgisi kurulabilir, bu bir sorundur. Nitekimbugün artik ortaya çikan Alevî cemevleri ve dergâhlar, meselâ Ístanbul'un az saytdaki Bektaçî zümreleri tarafmdan pek ilgi görmemekte ve ziyaret edilmemektedir. SüphesizBektaçî edebiäzgün katki ve folkAlevîligin yati Alevîler tarafindan benimsenir, ama tamndigt Bektaçîlerte her zaman ve izlendigi söylelorik zenginliginin 'millet'
nebilir mi?
Osmanh Devleti, tarihteki en kalabahk dinler konglomerasiydi. Taninan, kurumlagmig din ve mezhepler kadar; kendini gizleyen, resmen ta-
ancak kompu cemaatlerin tamdigiinanç veya ritüellere sahip gruplar da vard1. Bunlarm bâzisi tarihin akigmda eridi gitti. Bâzilan ise hayli änemli kültürel, siyasî rol oynuyor. aksine yagiyor ve zamanimizda mnmayan,
Sözü edilen bu cemaatter Ïslâmdini içinde smiflandmhrken, Ranzi (heretik) olarak adlandmlmalan ashnda bir zaruret geregidir ve pek dogru
bir deyim degildir. 'Heterodox' gibi bir kavrami ise Türkçeye çevirmeyigimiz filolojik bir meseleden çok itikada iligiktir. Haristiyanhkta ilâhî bir niyâbet iddiasi taglyan rubban smifmm; kilisenin yeniden ortaya koydugu,yorumladigt, tasdik ettigi bir akidenin digmda kalanlan yeya muhalifieri tarumlama biçimi bir genig lügat yaratti. Heterodox (dogru yolda olmayan), heretique (Rafizi) gibi deyimlerin ardi gelmez. Bu deyimleri
164
bizdeki zendeka (zmdik), irtidad (mürted) gibi deyimlerle eëlegtirmek de pek kolay olmuyor. ÇünküHiristiyanhk-Müslümarthk arasmda para1ellik kurmak da mümkün degil. diBu gruplar gene bâzi yazarlar tarafmdan da yanhg olarak nitelendiriliyor. Islâmm tarihî Bu da pek toptanci ve gerçekle ve ye yapistyla bagdagmayan bir smiflandirmadir. Devlet bunlan gayr-i müslim diye gärmez. Ama ulema ve bazen halk kendi digmda degerlendirir. Cemaat ve devlet iligkilerinde mâli ve idad alandaki uygulamalar, Müslüfarkh degildir; fakat idarenin man Sünnî cemaate yapilan muameleden bu gruplar hakkmdaki gärüy ve yaklagimi farklidir. Bürokratlar (mülkî erkân) bu farkh görüpü de bazen açiklar, bazen aç1klamazIar. Argivlerdekiresmî yazigmalar ve bâzi tarihçilerin ve ulemânm görügü ele almirIteterodox(!)gruplar için 19. yüzyilda ilginç görüç ve uygusa, Íslâmdaki lamalar vardir. Sözunü edecegimiz üç grup Suriye, Lübnan, Filistin'de kalabahk bir grup teykil eden; iyi teykilatlannug,Arapça konupmalarma ragmen artik olarak yaçammi sürdüren Dürzîler, Kuzey Irak ve âdeta ayn bir Anadolu'da Güneydogu yagayan Yezidîler ve Anadolu ve Rumeli'nin her yerinde yagayan Aleviler ve Alaví diye amimakla beraber, Suriye, Antakya bölgesinde yaçayan Nusayrîlerdir. (Nusayrîler kendileri bu isimle amlmaktan hoglanmaz.) Bu gruplara devletin bakigi ve idare ile olan iligkilerinde hukukî, ídarî, mâlî nygulama çok ilginçtir ve aslmda birbirinden de farkhdir. Kugkusuz bunlar gibi mütalaa edilmeyen ve kurumlaÿan bir mezhep olan giahakkmda da Osmanh idaresi imparatorluk dahilinde bâzi kargi tedbirler almaktadir. Son iki yllda argivlerimizde, tasnif edilerek okuyucuya açalan 'Îrade Hususiye' ve 'Yddiz Evralo' fonlan yeni bilgiler getirmektedir. Bunlardan bu saydigimiz topluluklarm resmî çevrelerde nasil bâzilanmn igigmda mütalaa edildiklerini ele alabiliriz. Bâbiâli, Dürziler'in Sünnî fiklum tatbik etmesinden dolayi amme hayatmda bir problem teykil etmemeleri, toplu yagamalan, kuvvetli sosyal hiyerarpi, iktisäden kuvvetli ve savaççi olmalan nedeniyle; bu grubu Ïslâm ümmeti içinde görmüg, vergi vermeleri ve hele askerlik yapmalan nedeniyle devletle Dürzîler arasmda .iyi iligki kurulmugtur. Dürzîler hakkmda ulemâmn reyi ve görügü politikaya yansimaruptir ve hatta Cebel'deki liderlerin Mâ'ânî Emir Fahreddin (XVIL asir), SihabîEmir Begir (IX. asir) gibilerinin belirli otonomisi dahi olmuytur.* Dürzîlerin Osmanh cemiyetinin ve resmî Ïslâmaentegrasyonu için IL Abdülhamid devrinde okul açma faaliyetine luz verilmigti. Yezidîlerle de ayru düzIslemde iligki yürütülmügtü. Bunlar gayet Sunniinanca geçerse ettiklerinden' söz edildigi lâm ile mügerref olmalanndan' veya 'haricî'
'ethnie'
'geref-i
'ihtida
4 BOA, Ir-Dah, No: 32713/4,
s. 1278 ve BOA, Ir-Har, No: 243/613/1-4 R 1315.
hâlde, gayr-i müslim bir millet gibi muamele görmedikleri, cizye ahnve kendi1erine askerlik yaptirildigi mâlumdur.5 SüphesizOsmanh idaresi Alevî aduu alan Nusayrïlere Yezîdîlerden daha farkh bakar. Ama Nusayrîlerin degerlendiriligi ve ele aluuça Anadolu ve Rumeli'nin her tarafmda yaçayan Türk-Alevt gruplardan da farkhd2r. Bâblâlî ise, görmezlikten geldigi bu gibi Rafiz1 (heterodox) grupiarla ililigkiler yürütüyordu. Bunlar 19. asirda Suriye'de Lâzkiye ve Anginç takya'daki Nusayrîler (veya Alevî de deniyor), genig ve dagmik olarak Anadolu ve Rumeli'deki Türk-Alevî topluluklardi. Bâb-i Alî Nusayrneri sadece sapkm (heretique)olarak görmüyor; ama bu zümreden gayr-i müslimler gibi cizye alnuyor ve onlan resmen bir gayr-i müslim (millet) topluluk olarak da görmüyor. Sayetbunlar Sünnî olduklan veya bu görügü kabul ettiklerini söylerse, Yezidîlerin aksine fashih-i i'tikûd (inancm düzeltilmesi) deyimi kullamhyor. II. Abdülhamid devrinde buraya gönderilen propagandistler (tebligei) sayesinde Antakya ve Iskenderun kazalarmdaki Nusayrîlerin fashih-i i'tikâd ettikleri ve bunun için gereken yerlerde mektepler açilmasi için hükümet (Meclis-i Vükelâ) karan ahnmig.6 Burada dinî degil, etnik ve entegrasyon (bütünleptirme) çabasi da görülüyor. Resmî yazigma ve tutum diginda devlet adamlan ve ulema Nusayrî·ler hakkinda ne dugünüyordu? Ulema arasmda yetigen ve göhret bulan, mülkiyye silkine geçerek idareci zümrenin mensubu olan eski kazasker tarihçi Ahmed Cevdet Papa, Nusayrîler hakkmda oldukça garip bir ifade kullamyor ve daha ileri giderek; rakibi Fuat Paga'nm kaympederi ve ailesi Nusayrî oldugu için, Fuat Paga'nm haremini pagamiza yalagmayacak galiz bir ifadeyle, Ma'ruzât adh derlemesinde hafife abr: "Fuat Papa o rütbe Rayitsiz idi ki, familyasmin 1rz u nâmusunca lâubaliyâne harekâtam bildigi halde igmaz eÿIerdi; çünkü zevcesi hammm pederi Ahmed Efendi, Nusayrî tâifesinden olup, Nusayrîlerde ise irz u hamiyyet dâiyeIeri olmad2gmdan, hammm mübalâtsizhgi pederinden mevrus olup madigt
vs..."
Tarih'inin 1. cildinde Nusayrîler için yaptigt yorum da böyledir Beyrut, pm, Lâzkiye ve Trablus daglarmda yaçarlar der ve namus anlay1glarma ait olumsuz bir tasvirle bu fash kapatar 7 Verdigi bilgiler k1smen rivayettir. Paga, Nusayrîler ve Dürzîler arasinda bâzi benzerliklere de igaret eder. Ona göre: Dürzîler ve Nusayrîler äzellikle görünügte Müslüderin/Iþde mandirfar ve birhirterúie benzerfer; ama firicidlarmm
5 BOA, Ir-Mec, Va. 3 Muh 1270-No:11312;BOA, Ir-Dah, No. 17203, gene BOA, YAdiz Argivi IJmumiNo: 267-24/7 CA 1310,tezkire-i samiye. 6 BOA, Irade-Maanf, No: 67/804/1, 8 Rebiulâhir 1311 (19Ekim 1893). 7 Cevdet, Tarih, I, 332-4. Ma'ruzút, s.2.
1 5
-
166
önemli farklar vardir. Fakat bu kapah toplumlan, haliyle ciddî bir aragtirmayla tammy olmasi miimkün degildir. Teorik bilgi ve sözlü tahkikat cümleyle bive rivayetle bilgi edinmigtir. Nusayrîler hakkmdaki fash çu tirir: "Hafazan Allahu min purûrî akaidihim." Bununla birlikte idare adaru bu görüglerin dqmda bir politika güder. Selim Deringil'e göre: 26 Haziran 1890 tarihinde Lâzkiye (Latakia) mutasarnfi Muhammed Hassa Ïstanbul'a gänderdigi yazida Sahyun hälgesi Nusayrîlerinin Sünnt-Hanefî mezhebe geçtiklerini dilekçe ile bildirip, bu mezhebin egitimi için okullar ve camiler istediklerini, daha önce Markab ve Cebele bölgesi Nusayrîlerinin de aym geyi yaptiklarmi; bölgedeki Hiristiyan misyonerlerin faallyetine kargr acilen bu isteklerin kargilanmasi gerektigini belirtiyor. Bâblâlî de misyonerlerin Nusayrî liderleri mâlî yönden destekledigini, karei tedbir olarak aym geyin yapilmasi geœktigini, dügünüyor? Nusayrîlerin durumu, bölgedeki Hiristiyan misyonerlerin propagandast dolayistyla devletin dikkatini çekiyor. Burada Suriye Nusayrîligi (Alavî) ile Anadolu käy Alevîhgi arasmdaki benzerlikler ve aynhklar üzerinde duracak degiliz. Konumuz haricîdir. Her iki halk da bâzi dinî liderler tarafmdan yönetiliyor, baglarmda merkezî bir organ yoktu. Fakat Nusayrîlerin kendi aralarmdaki iligki daha sikidir. Eu halk, bir zamanlar Türkmenlerle çevrili bir denizde Arapça konugan bir etnik gruptu. Nusayri topluluklar arasmda iletigim kuvvetliydi. Meselâ, Lâzkiye ile Mersin'deki Nusayrîler aralarmda haberlegiyor, kiz ahp veriyor, ortakhk kuruyor, ticaret yapiyordu. Mersin mmtikasmdakiAlevî Nusayritopluluk Lâzkiye'den göç etmigtir. Mamafih Perakater Alford Andrews'in verdij!;i Adana için 22.356 ve Íçeliçin 9A30 kargilanmahdir.9 Ama Anadolu-Rumeli Alevîleriyle, Hatay mi ihtiyatla ve Suriye Alevîleri arasmdaki en büyük fark güphesiz lisandir. Bir ara iç göç ve gehirleyme Arapçay1eritmeye baglarugken, son yillarda Nusayrî topluluklar arasmda Arapça, bir dirilme göstermektedir. Nusayrîliginin Araphk ile ulusal bir Bugün için Antakya ve Çukurova söylenemez. içinde oldugu Ama Nusayrtler Sünnî kimlik aynîlegmesi olarak gärürler. aynîlegmemeyi de bagh bir strateji belli lle topluluklari olarak görOsmanh idaresi Alevîligi bir inanç grubu, hele bir memigtir. Geçmig asirdakiidare ile Alevî köy topluluklari arasmdaki sotolerans etrafh belgesel aragt1rþkluk veya idarenin onlara gösterdigi mälara konu olmaktan çok bir edebiyat ve abartma mevzuudur. 19. yüzyil idatesi ise Anadolu-Rumeli Alevîleri hakkmda Nusayxîlerin aksine, ihtiyatla ifade dahi kullanmaktan da çok susmay1 textih etmektedir. Nusayrîler hakkmdaki görügler veya Yezîdîler hakkmda Mustafa Nuri Pa'millet'
8 Selim Deringil, 'The Invention of Tradition in late Ottoman Empire', Comparative 8.15-16. Studies in Societyand History, vol XXXY, 9 Peter Alfred Andrews, 'Ethnie Groups in the Republic of Turkey', Tubingen Atlas, Wiesbaden 1989, s. 151-152. .1993/1,
ga'mn yaptigi degerlendirmelerin benzerine Anadolu Alevîleri hakkmda mümkün degildir. Alevîler konusunda meselâ Nusayrîler ve Yezidîlenie oldugu gibi terimler kullarulamiyor. 19. yüzytl Osmanh belgelerinde Anadolu veya Rumeli'deki Alevî gruplarm ihtida (!)ettiklerine dair belgelere rastlarny degiliz. Bäyle bir tâbir kullanmazlar Alevîler hakkmda. Avamî ve sözlü bazibetimlemeler vardir ve Sünnî-Alevî çatigmast bu nedenle devlet rhetorique'inden (säylem)kaynaklanmaz. Muhtemelen bu konudaki suskunluk, devletin Alevî gruplarm farkh ritüelini görmezlikten gelmesi ile izah edilebilir. Nitekim imparatorluk cografyasim âdetleri ve inanç gruplanyla tamyan Ahmed Cevdet Papa birçok din ve mezhep ûzerinde bilgi verip yorum yaptagi halde; Alevîlik konusunda susmay1 tercih etmigtir. Bu suskunlugun muhtelif sebepleri vardir. 19. yüzyslm idarecisi herhalde konuyu görmezlikten geliyordu. Adliye ve Mezahih Nezareti'ne ait irâdelerde II. Abdülhamid devri boyunca Alevîlerle ilgili bir tek kayda rastladim. 18 Cemâziye'l-evvel 1316/4 Ekim 1898 tarihinde Akçadag kazas1(Malatya) Domkili köyünde Sünnîler ve Aleviler arasmda vuku bulan mu.katele hakkmda adlî tahkikat yapilmasmdan vazgeçilmesi, Ïlâveedelim ki; Semseddin Sami dahi nazirin tezkiresiyle emrediliyor." IGimûsu'l-A'fâm, c. 1, s. 226'da 'Agçadag' maddesinde bölge Alevîlermden hiç söz etmiyor. Burada geleneksel suskunluk ve iki mezhep arasi gerginlik ve karµhkh diglama tutumunu ärtbas etme ve görmeme egilimi gärülüyor. Adliye Nezâreti'nin politikasi da Cevdet Paga'mn suskunlugundan farkh degildir. Kaldi ki Cevdet Papa çok uzun yillar adliye naz1r1olmuy ve muhtemelen bu konudaki politikaya da tespit etmigtic Bu konuda 19. asirda yerlegmeye baglayan Türk milliyetçi tutumun da etkisi olabilir.11 ÍkinciMegrutiyet'te Mevlevî, Bektaçî ve Melâmi gibi tarikat rastlamak
10 BOA, Arade-Adliye ve Mezahib, no: 1196/1118/5, 18 Cemaziyel evvel 1316. 11 Bu konuda Studies in Ottoman Transformation,'Les Orders Mystiques et L'Administration Ottoman â l'Epoque du Tanzimat' s. 151-156, adh makalemizde Tanzimat devrinde merkezî hükümetin tekkeleri ve tarikatlarl kontrol usulüne de
þilmektedir.
Klâsik Osmanh devrinde bu gibi mezheplerden çok, bazi tarikat ve dergâh mensuplart takibata ugrada. Meselä 16. asra ait gu mühimme hükümlerini görelim: Sekkelerin etrafma üzüm dikip, hamr yapan agiklarm istanbul'agänderilmeleri hakkmda' 2 RA 968/10-XI 1561 tarihli hüküm: (Mühimme 3) veya "Kaliakra nam hisardakiSaru Saltuk zäviyesi asiklan eh]-ibid'at m1yoksa ehl-i sünnet velcemaat nudir? Nicedür bildiresiz..." (14M 967/15 Ekim 1559 tarihli Mühimine 3). Aym tarihlerde 'Tekkelerde ehl-î sünnetten olmayan âgildarm men edilmesine dair Varna kadisma ve nâzir-1 emval olan Mehmed'e hüküm' (Mühimme 3, 473/172 29 M. 967-1559ylh Kas2m).Kisacas: büyük kitlelenien çok, propaganda yaparak etran kendine çekecek dervig zùmreieri takip edilmektedir. Tanzimat'tan sonra devlet bu konuda çok daha dikkatlidir ve galiba tebaa da aym ölçiide dikkatli ve siyast nizamla ters dügmeme gayretindedir. Tekkeler ve parlatan dervig ve mügid namma kimseler gene takip edilip surülmektedir.
167 ¯
168
ehlinin birlegip cemiyetler tegkiliylehükümeti, Ïttihadve Terakki'yi destekledigi biliniyor. Esasen Íttihatçilann bu gibi tarikatlara dahil oldugu da malum. Amma hükümet esasta Sünni-Alevî gibi ayrimlan zikretmek ve taraf tutmak cihetine o zaman da gitmemigti.Tek parti dönemi için de 12 Literatürde Tartk Zafer Tunaya ve daha önce E. aym gey söylenebilir Ramsaur bu konuya temas etmiglerdir. Cevdet Paga; H. Mahmud devrinde Baktaçîlerin takibi ve dergâhlannm kapatumasi konusunda da ihtiyath ve âdil bir üslûp kullanmaktadz. Özelliklebâzi münevver kimselerin, laskanç ulemâmn zulmüne ugramasim gayet tesirli bir biçimde nakleder. Nitekim Cevdet Paça Bektaçîlik iftirasi ile sürülen zevati da saylyor: "Garibdir ki bu sitada Anadolu payeluleiden Melekpagazâde Abdülkâdir Bey, Mekke-i Mükerreme payelulerinden vak'anüvis-i sabik SanizâdeMehmed Ataullah Efendi ve defterdan meghur Ïsmail Ferruh Efendi dahi Bektaçîlikle itgik-a-sâlis Menemen'e, Ferruh ham olunarak; Abdülkâdir Bey Manisa'ya, ganizâde Efendi Bursa'ya süruldüler... Bunlarm Bektaçîlikle hiç teallûk ve münâsebetleri yok idi," der. Kisacasi Begiktag Cemiyet-i Ïlmiyyesidëdigimiz özel ilmî grup dagilm19ti ve ulemâ ve üdebâmn zarif kipileri birilerinin gazabma ugrarmytt. "O zaman megahîr-i felâsife-i Íslâmiyye'denolan Begiktagh Kethüdazâde Efendi dahil3 haftada iki gün ol meclise devam ile gerek felsefîyata ve gerek edebiyata dair olan mübahesätda bulunurmug." Kendisini Cevdet Papa kütüphane' diye tammlar. Garb ve söz eder: Nitekim Ketmûsikisinden, dilindeki derinliginden Fars Sark hüdazâde'nin mütevazi ve dürüst hayah üzerinde anekdotlar elyazma mecmualarla elden ele dolagmytir. önünde imtihan edildikte $i"Genellikle Bektaçîler îlerin usulü uzere(takiyye)yolunu seçerek Sünnt göründüler," der. Cevdet Papa Tanzimat däneminin Bektaçîlik ve Alevîlik konusundaki akl-1 selimini temsil eder. Nitekim Tanzimat dönemi bürokratlan II. Mahmut devrinin aksine Bektaçîlik ve Melâmîlikle böyle amansizca ugragmak yäntemini terk etmiglerdir. Zamanla bu tarikatlann bir rehabilitasyonu da saglandi. Fakat genelde bütün tarikatlar üzerinde gözetleme, denetim ve suurlayict bir mekanizma geligtirdiler. Tekke devlete yamandi, devlet tekkenin gözeticisi ve hamisi oldu. .Devletin Vahhabîlik ve Ísmailiyyegibi mezhepleri tantmadigi, hop inagörmedigi; buna karythk Dürzîlik ve Yezidîlik gibi inançlar1Íslâm eritme dqmda gördügü halde idarî sabir yänden ve gösterip, myi sakinleptirme yoluna gittigi bilinlyor. Aym gekilde tarikatlar için de ben'ayakh
Seyhu'l-Íslâm
-
12 Ramsaur, 'The Bektashi Dervishes and the Young Turks', The Moslem XXXII, 1942; Tunaya, Türkiye'de SiyasiPartiler, c.I, ve III.
World,
13 Cevdet Paµ, Tarih, c. 12. Dersaadet 1309, s. 180, Mehmet Esad ÜssiZafer, s. 205209, aynca R. E. Koçu, 'Arif Efendi', IstanbulAnsiklopedisi,II, 996.
-
zer tavir söz konusudur. Hurufilik hop görülmemig ve halen 15. asirda takib, tedib ve idam edilmig. Ticanîlik tarikati Ïslâm akidesine aykiri görülmemig ve fakat resmen tammp himaye gärmemigtir.14 Tanmmayan ve tasdik edilmeyen tarikatlar veya buna rnessup olanlanu tekke kurmalan devlet tarafmdan yasak edilir, dergâh ve tekkeleri kapatihrdi. Meselâ 1851'de Istanbul Anadoluhisan'nda tanmmayan bir tarikat geyhi, parlatanhlda vasiflandmhp, sürgün edilmigti. Mahalle muhtan bâzi sekene-i mahalle ile beraber Meclis-i Vâlâ'ya bir arzuhal takdim,etmig ve Anadoluhisari'mn sadik ahalisinin mezkûr gyh Mustafa'dan gikâyet ettigini ve takibini talep etmig. Meclis-i Vâlâ kararmda:35 "Göksu taraflannda bâzi bî idrakler geyhim diyerek, izlâle müncasir olan Mustafa sual ve tezkire olunan ahvâli, nam gahsm taraf-i valî-i megîhatpenahîden seair-i is1âmiyyeye bakigaun sûi ef alde ohnasma ve bir mahalle nefyi" mealindeki tezkire ve irade ile sürgününe karar verilmigti. Meclis-i Vâlâ, Tanzimat devri boyunca tekkelerin düzenine, bäzi ihtiyaçlarria, beslenmelerine ve mâlî yardunlara karar veren organdi, Meselâ Valide Sultan'm Cerrahî Dergâlu'na yaptigi bir bagiqut16 dahi Meclis-i Vâlâ'dan geçmesi, bu alandaki merkezî kontrol politikasim gösterir. Buna kargilik Osmanh devlet idaresi Íran Siîligikonusundaki olumsuz tavrim sonuna kadar devam ettirmig görünüyor. Alevîlik ve Bektaçîlik konusundaki suskun veya gärmezci, bâzrhalde kabul edici tavir bu alanda sürdürûlmemigtir. 23 Subat1901 tarihli bir irade de bu içIemi tekrarhyordu.17 Fakat Sianmakîde yönünden sözünü ettigimiz mezhep ve inanç1ar gibi mütalaa edilmedigi; ama aksine, siyasî bir alam olarak ciddî bir tehlike diye gärüldügü açiktir. 19. yüzyll basmun ve kitabm yayild2gi bir asirdu. Säzlü tarih aragttrmalar1 için geciktik, fakat hiç degilse basih ve yazih evrakm tetkiki bu konuda yeni ve çarpici bilgiler getirebilir. Bektaçîlik ve bilhassa köy Aleviligi siyasî bir direnige geçmedigi tak19. yüzdirde devlet katmda mesele olarak mütalaa edilmez. Özellikle yllm liberal ulusçu veya radikal çevrelerinde ise Alevîlik milIî Türk inanc1, folkloru olarak hayirhah bir bakigla mütalaa edilirdi. mensuplan
14 Ahmedîlik, Bahaîlik gibiinançlar: B. Lewis, The Jewsof Islam, Princeton 1984, s. 20.JohnS. Guest, The Yezidis, London 1987. Yezidîler ve Osmanh idaæsi için BOA, IMV, No: 11312/3 Mart 1270 tarihliirade Mu; Sancagl'ada ihtida eden Ye zidîler BOA, ÍradeMec. Mah. No: 895 gurre-i CA 1277, YezidîIer ve kur'ai pefiy-
ye. 15 14 Eylül 1851, IMV, Nr. 5733 16 Mu. 1267/21 Kasim TB50, 16 BOA. IMV. No: 11131 18 Za 1287/14 Eylül 1851. 2.ilkaade 1318. 17 BOA, Írade-Adliye ve Mezahib, No: 439/2775/14
169
Osmanlz
Ímparatorlugu'nda'Millet'
Nizamt
Osmanh Devleti bir Müslüman devletti ve halihazir tarih çizgisi itibariyle son Íslâmimparatorlugu olma vasfmi tagunaktadir. Epüphesizbu devletin tarihe kangmasi demek, bu tarihin älümû demek degildir, tarih elan yaç1yor; Osmanh sistemi bugünkü dünyamn hadiseleri içinde kaImtilariyla vardir. Íslâmimparatorlugundan önce (ki bu devir ikinci halife Hz. Ömerzamamadaki fütuhatla baglar) daha Ïslâmdevletinin ve tarihinin baçIangicmda Medine-i münevverede gayrimüslim cemaatle yagama uygulamasi baglamigtr. Binaenaleyh Daful Ïslâmiçinde kitap ehli olan gayrimüslim zümrelerin zzmmî statüsü altmda hukuk ve mükellefiyeti olmuçtur. Íslâm devletinde gayrimuslimler himaye altindadir. Buna kargihk bazi vergi mükelleflyeti (tarnnda harac) altmdadirlar ve kafa vergisi (cizye)äderler. Mamafih bu iki konunun zengin tefermati vardir. Íslâmimparatorlugunun daha ilk asrmda harac vermekle mükellef gayrimüslimlerin ihtida etmesiyle vergi geliri azaldigmdan; bir müddet sonra verginin matrahi mükellefin kendi degil, arazisi olacak biçimde tefsir edilmig ve arazi harací olarak sunflandinlmigttr Burada tatbikattaki bazi meselelèrin de Halid bin Velîd (Irak fatihi),zamanmda, eski Sasani dihkan'larm (köy rüesasmm) gömvlendiriImesi ile çözüldügü malumdur. Cizye gibi bir bag vergisi de uygulamada Roma, Bizans; Sasani imparatorluklarmda da (capitatio, kephaletikon, gezit) ad1 altmda devlet dini d1pmdaki unsurlardan ahnmaktaydi. Cizye islâm hukukunun esaslan içinde askerlik mükellefiyetine kargihk almmaktadir. Íslâmtarihinde bu tabir Osmanh'nm son asrmda, yani Tanzimat'tan sonra kalkmig ise de, vergi gayrimüslimlerden bedel-i askerî adi altmda almmigtir. Ne var ki kimi gayrimüslimlerin orduda ve donanmada asker oldugu malûmdur. Hatta donanmada nefer olatak da bulunuyorlardi. Bundan bagka bazi Müslüman gençlerin de bu bedeli ödeyip askerlikten muaf old'ugu görülmügtür. Sair yönden Birinci Cihan Savaga'nda askerlik muafiyeti genig ölçüde lagvedilmig, gayrimüslimler de orduya ahnmigttr. Ordunun meslek simflarmda bir hayli gayrimüslim zabit vardir. Bundan bagka Ïslâm imparatorlugu eski imparatorluklarm bu sahadaki âdet ve kurumlarmdan uygun görûnenleri kabul etmigtir. Mesela Sasani Ímparatorlugu'nda Hiristiyan kiliselerinin çan çalmasi uygun görûlmez, bir *
Prof. Dr. Hâmide Topçuoglu'na Armagan, Ankara 1995.
tahta, tokmakla dövûlmek suretiyle cemaat ayine çagrihrdi. Bu usul hep benimsendi; ancak 1856 Islahat Fermant hükümleriyle mutabakat halinde bu yasak kalkb1 ve çan çalmdi. Kudüs'teki mukaddes mezar kilisesi St. Sepulchre denen Kamame Kilisesi'ne Rus çart dev bir çan hediye etti. Ancak eski tahta oymak çalma ananesini Hiristiyanlar da benimsemig olmah ki; bugün dahi ayin bagmda çanlarla birlikte aym yerde tahta tokayrikiyafet giymemak vurulmaktadir. Gene degigik din mensuplannm Mamafih kdik kiyafet ayrimi ve ayleri de bu gibi mükellefiyetlerdendir. gayrimüslim gruplar da beoturma gibi zorunluluklari; ri mahallelerde Müslüman'la kangmama, dinini ve nimsemigtir. Gayrimüslim için de keyfiyet bir söz konusuydu. Bu ananesini bu yolla devam ettirme gibi nokta mühimdir. Íslamdevletindeki ve ezcümle Osmanh'daki millet biçiminde teykilâtlanma ve ferdin bu kesime aidiyeti modern dünyadaki azmhk statüsü ve psikolojisinden hem objektif hem de sübjektif esaslan itibariyle farkhdir. Millet sözü gerçekten de dinî bir aidiyeti ifade eder. Bu kavrami buanlammda kullanmak, Sarkmilletlerine Osmanh asirlagünkü hassaten son asirda getirdigi bir kullanun biçimidit Fert dogdugu rmm, millet komparumamnm içinde o cemaatin ruhanî, mâlî, idarl otoritesine baj!;h olarak yaçar. Ancak ihtida ederse bu kompartimam degiytirir Ïslam devleti gayrimüslimlerin ihtida (yanisadece Íslamageçmesi) digmda bir dinden öbürüne geçmesini hog görmez; pratikte de bu pek olmaHiristiyanhga, Hiristiyanlardan Yahudilige mietir. (Yahudi cemaatinden geçig gibi.) Fakat Hiristiyan cemaatin kendi içinde mezhep degigtirme olaylari gärülür. Nitekim Ermeni Gregoryenlerin Katolik ve Protestan; Suryani Kadim (monofizist) cemaat azasmm Katolik, hatta Kobtlarm ve 19. asirda bazz Bulgarlarm Katolik olmast gibi olaylari kastedlyoruz. Millet bir kavram degil bir içtimaî teykilatlanma, bir ruh hali ve tebaamn birazmhk) sözü devlet ve topbirine bak1pml ifade eder. Ekalliyet (minorité, girmigtir. yillarmda imparatorlugun hayatmuza lum son on Millet kompartmanma mensub olan kimse; modern toplumdaki azmhgm aksine bazi davranig ve tutum sergiler. Bu aidiyet fertlere aile vekar verir. Kendi topve sülale ve cemaat içinde bir glivenlik ve hatta lumsal grubu içinde kendi annesi ve babadan ogla sözlü külturü içinde yagar. Kompartimanlar arasmda ilighi azdir, çatigma azdir. Modern toplumdaki azmhk ferdi gibi çevre ile didigme, kimlik ispati, asimile olma (çogunluk tarafmdan emilme) veya asimilasyona kargi direnme dolayis1yla çatigmac1 davramelara girme gibi durumlar säz konusu degildir. Aç1k toplum denen asrt smai cemiyetteki gruplagmalar, rekabet söz koelitin nusu degildir. Bu gibi rekabet ve cemiyet hayatmda kozmopolit 'nation'
1 B.A., ADVNH, 1263.2.20/22-51 Yenicevardar'a bagh masma mâni olunmamasi...
yerlenie kiliselerde çan çal-
ni
içine girmek için rekabet ve çekigme gibi tutumlar, Osmanh cemiyetinde ile baglam19tir.,19. asirda her ve modernlegme dinden bir grup genç imparatorlugun egitim müesseselerinde bûtün digerkompartunanlardan insanIarla birlikte egitilmig, bürokrasiye girmig, yükselmig ve Osmanh seçkinleri içinde yer almigken; bir grup bu süreem digmda kalm24, ulusçu akimlar ve çatigmalara katilung; diger kalabahk üçüncü grup ise asirlardan beri sürdürdugü hayatt köylü ve gehirli zanaatkâr ve esnaf olarak devam ettirmìçtir. Son asirda gayrimüslim comaatlerin içindeki çatigmalar OsmanL otoriteleri ile çatigmalardan çok daha baskmdir Kilise kendi cemaati üzerinde otoritesini kaybetmektedir. Asil önemlisi17-18. yüzyillarda Katolik Cizvit ve Lazarist rahiplerin propaganda ve tegkilatlanmasi; 19. yüzyilda da daha ziyade Amerikan misyonerlerin Protestan propaganda ve faaliyeti Ermeni cemaatini bölen, iç çatigmaya sevk eden ve bu dagt1ma kargismda cemaat üyelerini ulusçu akimlara iten bir manzara arz etmektedir. Bunun yanmda RumOrtodoks milleti fetihten beri sadece Hellen degil, fakat Slavlan, Arnavut ve Arap unsurlan da ihtiva ettiginden; burada ulusçu akunlar kiliseyi bölmekte ve zayiflatmaktadir. O kadar ki 1829'daki Yunan bagunsizhgmdan sonra Fener Patrikhanesi, Yunan kilisesinin kendini autocephal (özek) ilan edip, aynldigim görmektedir. Feneideki patrikhane 19. yüzyll boyu zayifladigiru, kendine tabi ruhlarm koptugunu dehgetle yagam19tir. Buna kargihk Yahudi cemaati ananesi, tutumu ile Batfya kargi olmug; yavag yava; Osmanh idaresi ve bürokrasisi içinde etkisini artirmig ve devlete sadik kalmayi tercih etmiÿtir. Bati tipi ulusçulugu bir Haristiyan ideolojisi olarak görmüg ve iltifat etmemiglerdir. Millet teykilati nedir? Bir bölgenin Datulislâm'a katilmasmdan sonra buradaki kitap ehlinin (ehl-i zimmet) bir ahfdname, hukuk ve himaye bah; edici bir ahit ile Íslamdevletinin idaresi altma girmesinden dogan bir teykilat, bir hukukî varhktir. Bu tarifin diginda, milletin hukukî vechesinin farkh ve aynntih yönleri vardir. Bu ahîdname tek tarafh bir tasarruftur. Osmanh Ïmparatorlugutarihtekison Ïslamimparatorlugu olarak bu konularda bir mükemmellegme ve hukuki-idarî yapida baztmügahhas vecheler ortaya koyma durumundadir. Osmanh ilerlemesi 14 ve 15. yüzyilda hareketli, degigen dünya partlarmda vukua geldi. Bu iki asirhk dönemin geraîti Ïslaminilk asirlarmdaki dünyadan farkhdir. Fütühat için Osmanh askerî gücü ve askerî teknigi, politikayla hassaten uzun vadeli politik uygulamalarla birlikte yürümek zorundaydi. Prof. Halil Ïnalcik'mdeyimiyle gayrimüslimler Osmanh idaresi altmda dört farkh devir ve agamadan geçmigtir.Ïlk fütühat döneminde propaganda fetihten sonra köylü, gehirli zanaatkâr, ruhban ve toprak sahiplerine bazen Íslamhukukunu bile zorlayan imtiyazat; fetih öncesi hukuk müessese ve kaidelerini tatbik etmig, eski düzen agir partlar içeriyorsa, lagvetmig, eski yönetici gruplar ve toprak sahiplerini son asirdaki uluslagma
172
Bu politika ve sisteme istimalet denir.2 Fetihten sonra da durumun degigmesiiçin mücbir sebepler olmadikça bu statü devam eder. Balkanlar'da zamanla eski feodal zümænin ya Müslüman cemiyet içinde eridigi veya bu durumlarim kaybettikleri gözleniyor. Ama Osmanh cemiyet nizann bu muhtelif dinlerin millet nizamt içinde varhšnu sürdürmesi geklinde olmuytur. Millet teykilatibir sosyal smillama esasma da müstenit degildir. Her millet grubu içinde Osmanh toplumunun imtiyazhlari olabilir. Genellikle askeri tabiri altinda smiflandmlan ve hizmet karythgmda belirli veya hemen tüm vergilerden menfzümre, her millet grubunda vardir Mesela Martolos dedigimiz H1ristiBulgar savagçalar, yan askerler, voynuk dedigimiz sipahi statüsündeki muhtelif dinden derbentçiler veya bir Rum metropolid, bir Ermeni vartabed veya amira zümresi üyesi (memurlar) Ermeniler veya bir haham ve hahambaqi tipkt bir Müslüman müderris, mütevelli vs gibidir. Askerî suufm diganda reaya dedigimiz vergi veren, angarya yükümlüsü ve silah tag1yamayan genig zümteye Müslüman, Hiristiyan, Yahudi herkes dahildir. Bunlarm yükümlülüklerinde kalem farki olur. Bir kismmm (Muslümanlartn) cizye vermemesi digerlerinin vermesi gibi. Bunu Eski Roma'daki civis-fides ayrimma da pek benzetemeyiz. Roma Ímparatorlugu'ndacivis (yurttag)kavranu zamanla latium arazisi digma tagmigtir, Ïncil'dekiünlü lasasa göre Tarsuslu bir haham olan St. Paul bir vaazi sirasmda oradaki Centurion tarafmdan tevkif edilip zincirlendiginde, "Civis Romanus sum Roma vatandaç1ylm," demieti. Centurion äzür dileyerek zincirlerini çözdü ve serbest birakta (Yeni Ahit, 'Resullerin Ïçleri', XXH, 25-29). Burada civis/fides'e tabiolana göre belirli vatandaghk haklarma ve muafiyetlere sahip biridir. Yönetici olmasi veya bäyle bir yetkisi olmasi gerekmez. Oysa Osmanh düzeninde askerî simf üyesi haklar degil, belirli hizmetler karghgmda sadece imtiyaz ve yetkisiolan kipidir. Onun civis gibi belirli haklan yoktur. Bu hizmet statüsüne de her milletten (yani dinden) seçkinler sahiptir. Bunlarm illa irsî olarak devami da gerekmez. Írsen buna sahip olanlar gibi, hizmetle sahip olanlar daha çoktur. Millet tegkilatt etnik (kavmî) ve lisan aidiyetine göre degil, din ve mezhep aidiyeti esasma dayanir. Ermenilerin hepsi Ermeni milleti olarak degil; Gregoryen (Ermeni), Ermeni-Katolik (Katolik) ve 19. yüzyilda da Protestan olarak üç millet halinde teykilatlanmigti. Bir süre Süryani kadim cemaati Ermeni cemaati ile birlikteydi. Bunun nedeni ikisinin de (Kadiköy konsülü) karµtt denen monofizisist mezhep içinde olmalaridir. Musevî milleti ise Karaim mezhebindeki Yahudiler ile hem bir arada hem degildi. Ferman ve iglemlerde Musevi milleti haaskexî zümreye
sokmuglardir.
-
'anti
2 'Status of the Greek Orthodox Patriarch under the Ottomans', Turkish ReviewQu arterly Digest, KIq 1922, s. 25 vd.
173
174
hambagisi ve Karaîm milletbagmdan söz ediliyor. Bu iki cemaatin ayrihgi daha çok idarî mall meseleler açasindan böyle gärülmüy olmaltdir? Patrikligi kurulmuy ise de Bulgarlar, Sirplar (bir ara 16. asirda Peç-Ïpek lagvedilmig ve Strp Kilisesi 19. asir bagma kadar bu açidan mevcut olmamigtir), Ortodoks Arnavut ve Rum Ortodoks Araplar Hellen unsurla beraber Fener'de Rum-Ortodoks Patrikhanesi'nin ruhanî, malî, idarî ve hukukî ve sansurcü (egitimve yaym sansürü) denetim ve yönetimine tahi idiler (Fener semtinde patrikhanenin tagmmasi 16. yüzyil sonundadir). Íçte19. yüzydda ulusçu hareketler suasmda bu unsurlarm Bâblâlf den çok Rum (Hellen) unsurla ve patrikhaneyle mücadelesinin nedeni budur. Bu unsurlar arasmdaki çatigma ve olaylar cemaatlerin tarihinde derin izler birakm1ÿ; bizatihî Makedonya ve Bulgaristan'da Katolik kilisesi kurma ve bu mezhebe girme nedeni de bu gibi ulusçu duygular olmugibadet ve egitimde kendi dillerini kullanma tur. Zira Fener bu unsurlara izni vermiyor, yüksek rütbeli ruhbam hep Hellen unsur arasmdan tayin ediyordu. Bu durum; Ortodoks Araplar arasmda da, o günden bugüne bir huzursuziuk yaratti ve Grek-Katolik denen (Melkit) kiliseye geçme egilimini artirdt Esasen ökümenik (universal) unvaniyla an11an ve itibar ve kudretine Osmanh devrinde ulaçaa Ortodoks kilisesi, 19. yüzyilda Sirp, Efläk Bulgar ve hatta Yunan kiliselerinin autocephal (özerk)olarak kopmalarlyla zaytfladi. Ìstanbul,Ïzmirve Selanik'te eskiden beri giderek Sayda, Trablusgam, Halep gibi gehirlerde Osmanh devrinde yerlegen tüccar, zanaatçi ItalyanIar vardt Ancak 18-19. yüzyx11ardaÏtalyave Bati Avrupa'dan hayat ve ekmek arayan türlü kavimden insanlar da buralara göç etti. RomaKatolik kilisesine tabi ve bizim ve Avrupalilarm 1evanten' dedigi bu gruplar Latin milleti olarak idarî tasnife tabi tutulur. Bunlarm içinde AlFransizca, Ïtalyancakonuganlar vardt; fakat zamanca, Macarca, Çekçe, manla hepsi kendine özgü deyi; ve giveli bir Fransizca kullanmaya bagIadt Latin milleti dogrudan Roma-Katolik ritüeline tabidir, o çagda kiliselerinde ibadet Latince idi. EparkKatolikleri ise Ermeni-Katolik, SüryanKatolik, Kobt-Katolik ve 1860'da Bulgar-Katolik cemaatleri idi. Bunlar ibadette kendi dillerini kullamrlar; Roma kilisesine tabi olmakla beraber, kendi özgün ritüel ve hiyerargilerini bir nevi özerklik içinde korarlar; Lübnan Marunileri ve Melkitler (Grek-Katolik) de bu cümledendir. Musevî milleti Osmanh topraklarmda en dagruk ve en çok dilli bir cemaatti. Ïspanya'dangelenleœ Sefarad denir ve Judeo-Espanyol (Ladino) konugurlardi. 18-19. yüzyillarda Dogu ve Orta Avrupa'dan göç edenler (Ashkenasi Yahudiler) Yidig diye bir dil konugurdu. Ímparatorlukta, Mezopotamya'da Aramca, sair magnk ülkelerinde Arapça konuçar Yahudiler vard1. Su millet öbürleri gibi bir merkezin silo rabti altm'
3 B.A., gayrimüslim cemaat defterleri, Yahudive Karni defterferi,cilt 18, s. 38-42.
daki bir cemaat degildi. ÇüngüYahudilikte de Ïslämiyetgibi nihban sinift ve kilise yoktur. Zamania Osmanh politikasmm da tegvikiyle 19. yüzyilda (bilhassa II. Abdülhamit devrinde hahambagi kaymakamt Moshe Halevy ve II. Meyrutiyet'te hahambagt Haim Nahum devri) Ïstanbul'daki hahambaymmöbür cemaatler üzerindeki üstünlügünün resmîlegmesi saglandt Osmanh kançilaryasimn klasik devir kayúlarmda bazi ahvalde Haristiyanlar için tabiri kullaruldigi halde, Yahudiler için bu deyim kullamlmaz, ve Yahudi taffesi' denir. Musevîlerle Hiristiyanlar, äzellikle I-fellen Rum-Ortodokslar arasmdaki münferet malûmdur. Her Pesah bayrammda Rumlar Yahudilerin aleyhinde, cürmü' suçlamasiyla devlet ve mahkemeçocuk kaçarip katlettikleri davamn' dinIenmemesiye müracaat ettiklerinden; Bâblâlî bu gibi ni fermanlarla tenbih etmigtit. Su gibi olaylar 19. yüzyilda da görülmüç ve Bâbiâlî özellikle Yahudi cemaatini bu gibi Rum baslolarmdan korumak ve tagkinhklan yasaklantak durumunda kalnugttr.4 Osmanh sistemi içinde, dairumu degigik iki dinî zümre vardi. Dürzîler ve Yezîdiler... Íslamulemasi bu iki zümreyi Ïslamümmetinin içinde saymak durumunda degildir. Müslümanlar bu iki zümreyi organik olarak cemaatin üyesi diye göreinemiglerdir. Ancak iki grubu millet olarak nitelemek de mümkün degildi. Yezidîlerin Ïslamitiksdi içinde görülme diklerine dair resmî tutumu bazi belgelerde de görmek mümkündür. Mesela Kastamonu'da sürgürtde olan bazi Yezidîliderlerinin kendiferini ettirecelderine' dair söyledikleri, 1892 tarihIi bir save agiretlerini daret tezkîresinde görülüyor.5Gene 1857 ve 1858 tarihlerine ait iki iradede; biri Sehrizorsancagt, digeri Bayezid sancagma Rusya'dan gelen Yezidîlerin 'Seref-iIslâm ile mügerref olmalarmdan' söz edilmektedir.6 Dürzîlerin kendi aralarmda teykilatlanmalan ve idarî malî otoritelenuam bsk emaat ha¾rà temas etukku, hahassa W61 tankä 17 maddeyle yürürlüge giren ve 16 Eylül 1864'te yeniden düzenIenen 'Cebel-i Lübnan Nizamnamesi'ne gäte, muhtar Cebel-i Lübnan idatesine cemaat temsili esasma gäre katddaklar malûmdur. Ancak hukuk yönünden Sünnî-Haneff fiklu ile önemli ölçüde mutabik olduklan da malûmdur. Su sahada bir mesele ve nizas çakartmama yolu seçitmigtir. Kaldi ki Dürzîler kura-i per'iyye ile askere de mesele çikarmadan almlyorlardi.7 üphe yok ki Osmanh millet teykilatt alti asn aym yapi içinde geçirmemigtir. Hassaten Tanzimat'tan sonra cemaatlerin her biri, laik unsurlarm da cemaat idatesine kat11matalebiyIe yavag yavag birer nizamname 'kefere'
'kefere
'katt
'abes
'ihtida
4 B.A., I.M.V., No: 5129, 2 Saban1266/Haziran 1850. 5 B.A., Y. A. Hus. 267-24, 7 Ca 1310. 6 B.A., LM.V., No: 17209, 7 Safer 1274; Irad. Meclis-i Mahsus, No: 895, 27 1274. 7 B.A., LD., No: 32712, 4 Safer 12î8-
Sevval
ns
176
ç1karttirmig ve patrik ve ruhanî kurullarm yamnda millet meclislerinin tegekkülü safhasma girilmigtir. Bäytece millet teekilati adeta bir çahsiyet-i hükmiye kazamyor; cemaatlerin vaktf, okul ve içtimaî tesislerinin idaresi ve denetimi bu meclislerin eline geçiyordu. Patrikhanelerin yetkileri azabyor, ruhban dryilaik unsurlarm idarede ve fikir liayatmda rolü artiyordu. Bu gibi kurumlagmalar aslmda ulusçuluk ve ayrihkçihgi dogubu milran ve artiran sebepler miydi? Bir bakima evet, ama öbür yandan Bâblâlî'nin kontrol da hareketlere karµ ulusçu ve egilim meclisleri ve let olarak rol oynamiglardir. 19. yüzyilda Osyönlendirme mekanizmalan manh dünyasi ulusçu akunlarm dig ve içteki patlamasma açakti. Millet içinde Osmanhet bir tegkilatmi Tanzimat devri yöneticisi, cemaatlerin elit yetigtirmek ve bu organlan kullanarak gayrimüslim cemaatleri yönetmek için bir platform haline getirmigtir. 19. yüzyilda Osmanh millet tegkilatmm yeniden düzenlenmesi; asrm çetin partlan gäz önüne ahmrkompartunanlara dayanarak sa, dâhiyane bir bulugtur. Ïmparatorlugu 'kiliseler kanunu' ile vazgeçiyönetme sistemi, IL Megrutiyet yillarmda azalmasiyla gerilimin millet arasmdaki gruplan len ve bu hata sonucu sonaçIar dogurmuytur. artiran ulusçu hareket ve birlegmeleri Osmanh millet teykilati, Müslüman topraklarmm kaybedildigi, yani Müslüman tebaamn daful harbde yaçama durumunda kaldigi bir dönemde, Avusturya, Ïtalya gibi devletlerle eski Osmanh tebaasimn bazi de simetrik bir model haklarnu korumak için yapilan müzakerelerde olagmugtur denebilir. Daful harbde yagayan Müslümanlann hukuku ne olacakti, nasil bir teykilatlanma lazimd1? Endülüs'teki trajik örnekten beri tartigilan ama vuzuha az kavugan teorik ve hukukî bir mesele bütün agirhg1yla ortadaydi. Osmanh hilafeti ise modern dünyamn, koloniyalist politikalan kargismda bu meseleyle yogun olarak karyi kargiya kalmigtir. 1908'de Bosna-Hersek'in Avusturya-Macaristan tarafmdan resmen ilhakmdan sonra Ístanbul'dakibüyükelçi Marki Pallavicini ile yapalan protokolde (tenkihname)Bosna Müslümanlarnun reis-ul ulema's1 ve ruhanî dairenin ve evkafm Istanbul'da Makam-1 Megihat-u Islâmiye'ye bagh olmasi, tayin ve azillerin Ístanbultarafmdan yapalmasi, Trablusgarb'm Ítalyatarafmdan ilhaki üzerine de benzer antlagmanm oraya tatbiki gibi hükümler, bilinen bir modelin digta uygulanmasidir, Osmanh millet nizami tarihin sui generis (kendine özgü) bir olay1dir. Ett bir idarî tegkilatlanma özgünlügü kadar, Osmanh cemiyetinin özgün içtimaî kültüæl ortammda geligen bir tegkilatlanmadtr. Ne koloniyalist azmhk milletlerin durumuyla, ne de federatif yap1imparatorluklarda larla benzeptirilemez. Osmanh mirasuu devralan Ortagark ülkelerindeki zümmlerin durumu da bununla ve Balkaniar'daki farkh din ve dilden baglantih degildir. Balkanlafda azmhk sorunu çözülemeyen bir hukuksuziuk yumagidtr. Ortagark ülkelerinde ise farkh din bazen aym dilden gruplar arasmdaki nyugma, bir politik uzlagma durumundadir. Zaman
zaman dengeler, politik geligmelerle altüst olmaktadir Misr'da Kobtlarla Müslümanlar, Suriye ve Lübnan'daki gerilim ve çatigmalar buna örnektir.
Osmanh millet nizanu belli bir cografyada yagayanlar kadar, dag1mk yerleyme biçimi gösteren ve bazen aralarmda dil vahdeti olmayan (Musevîler gibi) gruplarm da imparatorlugun ämrü boyunca kültürel degilse de dinî kimliklerini korumasuu saglamigtir. Hatta o kadar ki bu sistem sayesinde, dinî kompartimanm içinde geçigme ve kimlik özümsemeleri olmugtur. Bazi Bulgarlar Ye Haristiyan Arnavutlar Hellenlegmig, aym gekilde Anadolu'nun Karamanh denen Türk asilh Türkçe konugan Ortodoks Hiristiyanlari tarihlerini Hellen olarak kapamak zorunda kalm1ptir. Ayni gekilde Müslüman olan bazz unsurlar da, dilleri farkh olsa da, Türk kimligini benimsemig veya buna bitigmigtir (Pomaklar gibi). Bütün bu kültürel cografya ve tarih henüz sarih sonuçlar getiren bir tetkik ve bilginin digmdadir. Millet sistemi, bazi Avrupa tipi milliyetçilige temel olamaz. Bati tipi milliyetçilik bu sistemle çatigarak ve onun silinmesiyle gelebilmigtir. Bizatihi millet sözünün (nation) ve milliyetçilik (nationalisme)gibi terimlerin tercümesi olamayacagi aç1ktir. Terim uyugmazhgi, tarihî yönden uyugmazhgi da aksettirmektedir. Buna ragmen milliyetçiligin millet sisteminin de yeni biçimleniÿinde tarihî tecrübe, özellikle Mûslüman havimler arasmda yeni bir kaynaptmci kimlik oluyturulmasma yanhmci oldugunu gästeriyor. Su çeligik geligme, belirttigimiz gibi bu kavimlerin tarihi bütün hadiseli safhalariyla birlikte yaçamalarmdan ileri gelmektedir.
177
178
Ortodoks Kilisesi'
Ïmparatorluk,dinler bakunmdan en renkli ve kalabahk listeye sahipti. Türkiye, bugünkü suurlan içinde dahi, dünyada pek az ülkede rastlanacak dinî bir çeyitlilik gösterir. Bu, Hiristiyanhk açasindan äzellikle böyledir. Ü1kemizde var olan bütün kiliseleri (yanicemäatleri) saymaya kalkarsam, iki elin parmaklan yetmez. Eu bir mübalâga degil, isterseniz sayahm; Rum Ortodoks Kilisesi, Ermeni Gregoryen, Ermeni-Katolik, Ermeni-Protestan, Süryani Kadim dedigimiz Süryanî Ortodoks, Süryani Katolik, Kaldanî eski kilisesi ve Kaldanî Katolik, Nasturî Kilisesi (bizde u sira hemen hemen hiç üyesi kalmadi ve Nasturîlik de bir ara üç patriklige aynlmigt1). Cumburiyet devrinde ortaya çikanbir niza dolayisiyIa Türk-Ortodoks kilisesinin ortaya çikipi... Gördügünüz gibi iki el bitti. Kiliseler bitmedi. Bu saydiklarm, üstelik bu topraklarda dogan ve geligen veya önemli merkezleri burada olan kiliselerdi. Roma-Katolik, Anglikan, Protestan gibi Avrupa kökenli kiliselerin Türkiye'de küçük de olsa bulunan cemâatlerini saymaya kalksak, iki elin parmaklari da yetmez.
Yine aym gey Mûseviler için söz konusudur. Hem bildigimiz Talmud (Tevrat) -Torah gelenegini izleyen Mûsevîler, hem de Karaîm dedigimiz, ayîn ve gelenekleri, duâlan itibariyle onlardan farkh uygulamalan olan Mûsevîlervardir (sayllari epey azalmakla birlikte Karaim cemâatinin Ìstanbul Hasköy'de eski bir kinisalan lsinagogdemezler] da vardir. yüzde doksan dokuzu Çoktekrarlanan bir söz de, Müslüman' säzüdür. Mezheb, akîde, ibâdet biçimleri itibariyle renklilik ve bölümlenme Müslümanlar için de söz konusudur. Yani, Türkiye ashnda sayilmayacak kadar çok dinî cemâatin ülkesidir. Bu dinler buna ragmen aym akîdeye; Hazreti ibrqþim'inögretisine, tek Tanr1'ya, aym inanç sistemine dayamr. Yani Budizm, Konfüçyanizm vs. gibi ayn dinî kültürel çevreler söz konusu degildir. Ama sayalamayacak kadar bölümlenmig, üç büyük dinin parçalarrun çoguna Türkiye'de rastlamr. Bu kadar çegitlilik nerede olabilir? Amerika'da olur, ama orasi göçmen ü1kesidir, burasi ise dinlerin otokton topragidir. Tüm bunlara ragmen, Türkiye'de insanlar dinleri tammaz1ar ve merak etmez1er. Örnegin,Ìstan'memleketimizin
*
'86-87
ÇargambaSäylegilexi', Mülkiyeliler Birligi, Ankara
1987, s. 129-141,
bul'da dogar, yagar, ölürler, ama bir kilisenin içine girip de, burada pazar âyini nas11 yapihyor, burlarm inanct nedir, dualan nedir, bayram günleri nedir, inançlan nasil açtklamr diye merak etmezler. Hiristiyanlar da Müslûmanhgi tammazlar. Kisacasi, kapalt kompartimanlar halinde yagayan bir toplumduk ve halen öyle bir toplumuz. Sokaktaki insandan vazgeçtik, okumug-yaznuglarm da bu konudaki bilgisizlik ve ilgisizlikleri, bürokrasiye de yansimaktadir. Din külturüne kargi ilgi ve bilgilenme olayi bizim toplumumuzun üyelerine gerçekten uzaktir Dinle ilgili, laik bir tutum, merak ve hoggö-rü ciddî bilgiyle temellenmig degildir. Dinin sözü buna ragmen çok ediliyor, eksik bilgilere göre tarih yorumlamyor. Ortodoks kilisesi ve inanci da bu bilgisizlik havasmm digmda kalmig degildir. Ortodoks kilisesi asUnda Türkiye topraklarmda, orta çaglarda yeëeren, geligen bir müessesedir ve elan bu dinin mühim merkezlerinden biri. ve birincisi Ístanbul'dadir. Bunun üzerinde de çok tartigma yapihyor. Meselâ, biz laikligi ilân ettik, 1924'te de halifeyi attik, Patrikhane'yi niye tutuyoraz diyorlar. Bunu diyenler, hem sadece belli bir görüg sahibi degil; birincilerin tam tersi, politik görüg ve dunya gärügü sahibi olanlar da ayru geyi söyleyebiliyor. Bilmiyorlar ki, hiläfetle, patriklik aym gey degildir. Hilâfet bir müessesedir her geyden evvel siyasî erk sahibi olmave bu müessesenin gerekir. Yani, MüslümanIarm halifesi olan kimsenin, imam olmasi, si Müslüman cemâatinin, daru'l- Íslâm'myöneticisi olmasi gerekir. Böyle bir vasfi yoksa, zaten onun artik halifeligi de söz konusu degildir. Dolay1siyla, 1922 ila 1924 arasmdaki hilâfet bu anlamda temelsiz bir müessesedir. Tarihte haþfenin yönetici olmadig1, kukla gibi bir bagka yõneticinin yanmda durdugu durumlar vardir. Nitekim; Mogollar zamanmda, Selçuklular zamanmda Bagdad halifesi bu cÌurumdaydt. Memlûk zamamnda Misifda Abbasî halîfesinin durumu budur. Ama hiç olmazsa titüler olarak ona bir yöneticilik vasfiveriliyordu. Hiläfet bunun gibi bir yey olmug bizde.de kisa bir süre. Meclis ve cumhuriyet rejiminin yamnda güçsüz bir kurum olarak yayamig. Ama hilâfet aslmda, yäneticilik olmadigi anda bitmigtir..Yönetici olmadtgi zaman, hilâfet denilen müessesenin böyle bir uhrevî, ruhanî bir makam gibi devami söz konusu degildir. Halbuki patriklik için durum böyle degildir. Patrik dünyevî makamdan aynlarak her zaman var olabilir ve öyle de olmuytur. Bir diger yanhp da, Patrikhane'yî dünyadaki bütün Ortodokslarm Roma'st gibi, Papahk gibi dügünmektir. Bu hata çok yapihyor. Hattâ rahmetli Avctoglu' bile bir makalesinde, Feneideki patrikhane için, "Yüz yirmi milyon Ortodoksun bap," diyor ki, hele makaleyi yazdigi tarihte hiç geçerli bir rakam degildi. Herhalde Rusya, Bulgaristan, Yunanistan vs. hesaplanarak, yüz yirmi milyon nüfus ortaya konuluyor ve Fener de *
D. Avcioglu, "Patrikhane sorunu", YeniGazete,5.3.1970, s. 2.
179
180 ¯
onun bagi sayihyor. Halbuki, Ortodoksluk için böyle bir vahdet, böyle bir büyük kitle olma dunimu hiçbir zaman söz konusu degildir. Biraz sonra konuya girdigimizde görecegiz ki, Katoliklikle Ortodoksi arasmda büyük fark vardir. Hem kilisenin birligi bakmundan (yani vahdet), hem dayandiklan kültür ortam1 bakmundan, hem itikad bakunmdan çok farkhdir Biri birisine epitleptirilemez ve patrikin durumu ile papamn durumu arasmda, gerek iki kilisenin ruhanî hiyerargisi, dünyevî kuvvetIerle iligkisi ve geœkse iç idarelerinde dünyevî kurumlann temsili bakimmdan çok büyük aynhklar vardir. Evvelen; Ortodokske1ûnesiyanligdegildir, fakat tam dogru da degifdir. Ortodoks hepinizin bildigi gibi, sapmaz, dogru inançh adam demekYani siz bu dinde olan birisine, "Siz Ortotit. En bit vasanandirmadu. musunuz?" dediginizde, tabû ki, hay1r demez, "Evet ben Ortodokdoks adi Ama Ortodoks patrikligi degildir; belki görsum," der. patrikligin mügsünüzdür, Kilise bütün dünyaÖkümenikPatriyark'tir (Üniversal). bagdagmamaktadir iddia hükmettigi iddiasmdadir. Tabiî bu gerçekle ya Dünyada 16. yüzyilda tutunan Protestantizmi gäz änünde tutmazsak, Katolik ve Ortodoks kilisesi niye ayndir? Niçin bir Katolisizm vardir? Niye bir Ortodoksi vardir? Bu aralanndaki ayrrhk ne zaman ortaya çikmigtir? Tarihe baktigmiz zaman, aslmda Roma'daki Papa ile, istanbul'daki devrinde bagladigru görürPatrik'in çattymasom apagi yukan Sarlman sünüz. Sarlmandevrinin de, Bizans'ta, Makedonya sûlalesi dedigimiz bir Rönesans dönemine; yani Bizans'm yeniden kuvvetlendigi, Arablara 7-8. yüzydlarda kaptirdigt bazi topraklari yeniden aldigi, büyük bir diplomatik beceri ve propagandayla pagan, yani çoktannh Slavlan I-Ì1ristiyanlagtirdigi, Bizans'm medeniyetinin, hukuk sisteminin, isminin yeniden partadigi bir döneme rastladignu görürüz. Yani, ashnda Sarlman'm vârisleri ile Makedonya sülalesinin yänettigi Dogu Roma arasmda bir unvan ve iktidar patlamasi söz konusudur. Bu dönemde Batihlarm, yani arlman ekolünün ve Roma'daki papahšm ileri sürdügü bir gerekçe; Ístanbul'datoplanan bir konsülün ikonaklastlari, yani putkiranlan œddetmesi sirasmda, ortaya çikan teolojik yorumlardir, IIL Leo'nun 726'da topladigt konsüL Halefi V Konstantin bu kararlan uygulatti ve 754'te topladigt konsülde ikona tapinanlan ünlü aziz SanbYahya da (Joannis Ðimascenus) dahil olmak üzere afaroz ettirdi. Íkonaklast hareket 8. asirda, özellikle Anadolu'da ve Suriye'deki Hiristiyan ahâlînin; aziz tasvirleri ve Ïsa tasvirlerini ve hele bunlann aziz1erle aynîleptirilmesini dinsizlik, zmdikhk olarak nitelemesidir. Asimda sorun o kadar kolay degiL Íkonlan yapan ve satan manastirlarm da bunu satamayacagmi, bu iglemin küfür oldugunu, ruhban smifmm birtakim topraklan da elde tutmasmm mümkün olmadigmi söyleyerek isyan çikarmalaridir. Anadolu kangmigtir o devirde. Bizans Trakyasi ise, bu görüg ve harekete karyiydi.
(putkmNihayet asrm sonunda Bizans, karar vermigtir: Ïkonaklastisizm cihk) kâfirliktir diye ve bu hareket bastirlnugttr. 787'de Imparatoriçe Irene'nin Íznik'te toplattigt bir konsül karanyla. Oysa Batt Kilisesi {Roma) kendi öyle pek ikon seven bibu konsülün karanm mddediyor. Sarlman ri degildir ama, ashnda bugün hepimiz biliyoruz ki, Katolik kilisesi içinde putlann, tasvirlerin birtakun aziz kahntdannm (relique)kudsiyyeti vardir. Demek ki, bu bir sebeb olamaz. Sonra IX. asrm ortasmda 850'lerde, Roma'daki Papa I. Nicolas ile Ìstanbul'daki Patrik Photios (St. Photios denir, Ortodoks kilisesinin azizlerindendir) arasmda bir dinî tartigma ve karghkh aforozlayma söz konusudur. Ruhban I. Nicolas'm ileri sürdügü gemkçeler dogrudan dogruya, Ortodokslarm Roma'mn üstünlügünü tammamalandar. Yani, Roma'daki ruhbary Aziz Peter'in ve Aziz Paul'un Roma'da çarmtha gerildigini, dolayisiyla Roma'daki papamn onlarm vekili olarak kudsiyyet ve öncelik kazandigru söylüyor. Papa devamla, "Patrik bu vekâ1etimizi tammiruhbant yor, dolayistyla kiliseye ve Hiristiyanhga kargi çilahyor, Bizans küfür içindedir," diyor, St. Photios ise diyor ki: "Hayir biz papay1 tamnz, hattâ saygt da gösteririz, ona ruhban arasmda birincilik de tamriz. Fakat papanin bizim üzerimizde ruhanî ve uhrevî bir üstun1ûgü olamaz."
Ashnda St. Photios, devrinin tanman bir hümanistidir, yani YunanLatin gelenegini bilen, kilise doktrini üzerinde etkili fikir ve yazilan olan bir rahibdir ve sonradan azizlik mertebesine çakarilmigtir. Fakat baçIaortalarmda 1054'te yan kavga kesintilerle sürmügtür. Nihayet 11. astm Kardinal y ollamqtir ve Roma'daki papa, Kaniinal Humbert'i Ístanbul'a Humbert, dogrudan dogruya bir aforoz fermamm papa adina, Ayasofya'mn mihrabma biräkip çakmigtir; yani Bizans ruhbamyla konugmamiettr bile. Bunun uzerineBizans da tabiî kargi vaziyet almigttr. Böylelikle iki kilise birbirierini dinsizlikle, küfürfe itham ederek, aforoz etmig oluyorlar. Ama bütün bu olaylara ragmen, kavga genig halk kitlelerine yayilmig degildi ve ashnda iki kilisenin iligkileri devam edegelmigtir zaman zaman. Hatta biliyorsunuz, 13, 14 ve 15. asirlarda iki kiliseyi birleytirme çabalari da vardar. As21OrtódokslarlaKatoliklerin birbirleriyle kan dügmam olmalari, genig kit1elere nefretin yayalmasibildigimiz gibi, 1204 Haçh Seferi'nden souradir. 1054'teki aforoz vakasinm nedeni ise; o zaticaret yapmak için Bizans'ta koloniler kurmaman Katolik italyanlarm yerlegip, beraberlerinde rahibleriyle KaGalata'ya hattâ Ïstanbul'da lari, tolik tipi bir ibadet ve liturjiyi getirmeleridir. Su olay Patriklik'in hoguayinleri yasak edip kiliseleri kapatti. na gitmedi ve o kiliselerdeki o tip Sebeb budur. Fakat 1204'te Haçhlar Ístanbul'u adamakilh talan edip, ahâlîyi kihçtan geçirince,bundan sonra iki dünya, iki millet arasmda derin bir nefret bagladi. Ortodokslar kendilerini o kadar ay1rdi ki, Katolik
181
182
olanlara komünyon ekmegi vermezlerdi. Oysa, herhangi bir Katolik kilisesine kim giderse gitsin, rahibin änüne çöktügü zaman komünyon verilir, dinini mezhebinisormazlar. Ama Ortodokslar, Ortodoks olarak vafÏsa'nm tiz edilmemiglere vermezler. Bu âdet bu dönemden kalma, ümmetinden saymiyoruz' görügünün bir ifadesidir. Îki dinî grup arasmdaki nefretin nedenleri derindir. Bir kere papanm üstünlügü meselesi vardir, bu hiç degigmemigtir. 12. asirda Ízmit,yani Nikomedya piskoposu olan Niketas'm yazdigi bir denemeye baktL 1W1Z zaman, "Roma'daki papa kim oluyor da, kendisinde ulûhiyyet görüp bizim üstümüze çakiyor? O bizierin kardegi degil de, efendisi oluyor ve bizleri köle olarak görüyor," gibi bir ana fikir vardir. 1846 yilmda Rus dügunürü, Slavyanofillerden ve kilisenin önemli teologlanndan Aleksis Chomiakov'un bir ingilizeyazdigi mektuba bakarsak, gene aym fikirleri görürüz; "Bütün Katolikler cryptopapistta yani Tanri'nm kullart degil,Roma'daki kepige kulluk etmektedir ve bunlar hangi hakla Hiristiyan câmiasi ve Tanri'nm insanlari üzerinde bir üstünlük kuruyorlar?" Churchs, s. 950; T. diye sormaktadir (W. J. Birkbeck, Russia and 1964 s. 255-257). Ware, the Orthodox Church, Harntondsvvorth Demek ki, iki câmia arasmdaki asil mesele, papanm ulûhiyyet iddimukaddes', asi ve üstün1ügüdür. Papaya hitap edildiginde; kudsiyetpenâhileri' gibi deyimler kullamhr Bunu kabul etmiyor Ortodoks kilisesi. ÇünkäOrtodoks kilisesine göre, üç tane derece vardir ruhban arasmda; bildiginiz (asket) keyië, sonra papaz, yani cemâati aydmlatan, ibadeti yaptiran ve nihayet piskopos. Piskoposun rahanî bir vasfx vardir ve rahiblerin üstünde bir yöneticidir. Patrik ise, ilahî bir makara degildir; piskoposlardan bir tanesinin bir idareci-koordinatär olmasidir. Yani Ortodoks kilisesinde aslmda ulûhiyyet kesp etmig tek bir yüksek ruhanî yoktur Halbuki Roma Hele papaya bu ulûhiyyet verilmektedir. 19. yüzy11da papanm yamlmazhgt da kabul edilmigtir ve hükümleri tartigilmaz olmugtur. Ortodoks kilisesinde piskoposlar (metropolit) bekâr olmak zorundadir Papazlar evlenebilir. Katolik kilisesi ruhbam ise, toptan bekârdir ve rahib olmayan manastir üyeleri dahi evlenemezler. Tabiî ikinci önemli sorun kültür ve dil meselesidir. Yani Ítalya'da merkezlegen, Latin diline ve kültürüne dayanan ve o iklimin havasiyla yegemn bir din; Dogu Akdeniz için yabancidir. Yani, Dogu kilisesiher zaman için Yunancayi kullanmaktadir veya Süryanîler gibi Aramcayi, ölü dillerden birini kullanmaktadir. Dil farki önemlidir. Gerçi Bizans'ta Iustinianus devrinde Latince üstün bir dildir, lustinianus, hattâ (Institutiones) denen 'seni
EnglÍsh ,
'eb-i
'zat-1
-kilisesinde
.
Petros A. Botsis, 'Was ist OrtGünümüzde Yunan kilisesinin ilahiyarçuarmdan hodoxie' baghkh (Athen s.d.) polemik risalesinde papanm St. Petrus'un vekili ve en üst ulûhiyyet keep eden rahib aldugu tezini aym gekilde reddediyor (s. 15-22).
Roma hukukunun teorik bölümünü Latince tertib ettirmi.ÿti. Kanunlan Yunanca derlettigiiçin çok üzgündür, Maamafih bu Latin etkisi çabuk silinmigtir. 8. asirda meselâ, Ímparator III. Mikhael'in nazarmda; Latince, Iskitlerin konugtugu bir barbar dilidir. Yine ll, asrm çok âlim ve çok fâzil ve çok derin yazan bir bagka Bizanshsi Psellus ise Latince bildigini de iddia ediyor, ancak Cicero ile Caesar'i birbirine kanyttracak kadar bu dünyanm kültüründen habersizdir. Dolayisiyla Latin diliyle ibâdet eden, Latince yazan, bütün dogmalari Latince tartigan bir dünya; Dogu kilisesi için çok uzaktt. Ìnsanlann arasmda diyalog kuracak ortak bir araç olmaymca, ayrihk da kaçuulmazdir.
Sonra kugkusuz siyasî nüfuz söz konusudur. 9. asrm baymda garlman Imparatorlugu ortaya çiknug Bati Avrupa'da; Dogu'da da Bizans var. Bunlar artik iki ayn kuvvetti ve maruz kaldiklan tehlike aym degildi. Bizans Arablarla mücadele halindeydi. Sarlmanise, tam tersine, Arablarla iyi geçinmekteydi. Bunlarm misyoner faaliyetleri de birbirleriyle çatigmaktaydt. Papahk Bulgarlan ve Ruslan kendine baglama çabasindaydi. Bizans da aym geyin pegindeydi ve bagardt. Pagan dünya üzerindeki nüfuz mücadelesi bagka kavgalar da kaçmilmaz kildi. Tabiî bütün bu derûnî kavgamn da filozofik, dogmatik bir görünümü vardi ki, diye ifade edilebilir. Ortodoksi ve Katolisizmin gûnümüzde dahi birleymesi söz konusu oldugunda bu terim ortaya çiktyor. Bu 8. asirdan beri büyük tarhyma konusudur. Çünkü anlamma gelir. Aslinda tam tartigilacakbir gey de degil, gayet basit bir olay. Daha ziyade dedigim gibi, iki kilisenin artik çoktan parçalanmiçhgma hizmet eden bir deyim. Ekanîm-i selâse (trinite),Baba, Ogul, Ruhu'l-Kudüs'ü ifade eder. Katolik ve Ortodoks herkes için bu aym geydir. Fakat Ortodokslar için Ogul, Baba'nm ulûhiyyetini alan onun bir parçasi olarak vardir. Katolik kilisesi ise Baba'dan ve Ogul'dan (jïlíoque)söz ettigi için; bu terim yüzünden Ortodokslatca Tann'ya ortak kogmak, Tann'yi ikiye epitlemekle, küfürle suçlamyor. Gerçi bu filioque'nin de sadece bir yanhy tercüme ile ortaya çaktigi söyleniyor. 5. yüzyildaki konsül kararlaruun Yunaricadan Latinceye yanhy tercümesi olmahynug. Hülâsa kib kirk yaran ve niteligi karanhk bu teolog kavgast, ïki kilisenin dogma aynhgi gibi gärunüyor, Hülâsa sorunu, iki kilise arasmda çatiÿma kadar, birlegme de säz konusu olunca ortaya çikmahtadir. Bütün bu görünümün ve aynmm digmda; Katolik kilisesi büyük bir dünyevî kuyvettir. Roma'daki papanm yanmda en güçlü rahib-kardinal olan bir devlet sekreteri vardir. Aym zamanda digigleri bakamdir. Vatikan'm her yerdeki temsilciliklerinigörüyoruz. Bunlara deapostolicus' denir. Bir yerde kordiplomatigin bagmda gil, yer ahrlar. Bütün dünyada yatinmlan olan, bankalan ve bütün dünyada emlâki olan, hayir kurumlan, pmpaganda misyonlan, saghk kurumlan 'filioque'
'filioque'
'oþdla'
'filioque'
'ambassadeur'
'nuncius
183
tegkilâttir Vatikan. Kiliseye renk ænk insanlar bagh. Conclau toplandiginda Afrika zencisinden, Hintli kardinalMeclisi) (Kardinal den, Çinlive JapondanGüney Afrikahya, Amerikahya kadar, hepsi oradadir ve bu bir bütün dünyadir aslmda. Buradaki hiyerarçi belirlidir. Bu hiyerarginin içinde insanlarm dereceleri belirlidir ve bu bütün kalabahgmyaptigt her i; Vatikan'm denetimindedir. Kaç kurug ahrlar? Kaç kurug sarf ederler? Nerede ne ige yatirim yaparlar? Nasil hayir yaparlar? Burdann hepsi Vatikan'm bilgisi dahilindedir ve bütün dünyada muazzam bir misyon teÿkilâts vardir. Bu da Vatikan'm bilgisi ve yänetimi altindadir. 15-16. asirdan beri bütün dünyanm dillerini ögrenen ilk büyük filologlar Katolik rahibleridir; nereye hangi dili bilen adam yetigtirilecek, bu plânlanu. Meselâ, Paris civarmda Manse'da bir Benedicten manastin vardir. Ïçindekiher bir rahib birincí smif filologdur; nadir Kafkas dillerinden, Çinceye kadar bilen insanlardir. Katolisizmde bir özerk yapi var gibi görünür. Yamlticidir, Bakarsak Afrika'daki kilisede yerel âdetlerin, tamtam çalmak gibi, yerel eski pagan âdetlerin güya âyîne sokuldugunu görüyorsunuz. Ama hiçbir gekilde o bir muhtâriyeti ifade etmez; itikatta ve duada, her gey Vatikan'm bilgisi, müsaadesi, anlayigi nisbetinde olmaktadir. Düpünün ki, II. Dünediliyorya Savagt sonrasma kadar, bu kilisede, her yerde Latince ibâdet ister Bavyera'da, ister Ïspanya'dabir kiliseye gidildu; ister ganghay'da, sin, (Latince) aym dilden ibâdet ediliyordu. Ancak 1960'larda millî dillere müsaade ettiler. Ïstisnasibunun, SarkKatolikleriydi.Yani Ermeni-Katolik, Süryariî-Katolik, Marunî, Kobt-Katolik gibi daha çok Osmanh Ímparatorlugu'ndaki Katolik kiliseleri ile Roma'daki papa, kendi dillerini kullanma konusunda daha evvelden anlagm19t1.Onlar kendi dillerinde ibâdet ederlerdi; begendikleri adami da patrik o1arak Roma'nm tasdikine sunarlardt; orasi da tasdik ederdi. Ama bunun digmda Roma her geyi kontrol ederdi, halen de öyledir. Güya millî dillerle ibâdet ediliyor ve yerel dinî önderlere itimat ve saygi gösteriliyor; hiçbir zaman Cracovv Bagpiskoposluguna bir italyan tayin edilmiyor; böyle bir gey säz konusu degil, ama gene her gey o dünyamn içindedir ve bu monolitik bûyük bir müessesedir. JIalbuki Ortodoks kilisesi için böyle bir renklilik ve güç söz konusu degildir. Ortodoksinin yayildigi alanlarda görecegiz ki, idarî yönden de, itikat yönünden de, dil yönünden de, hiyerargi yönünden de çok büyük farkhhklar vardar Bugunkü Ortodoks kilisesinde belki bir tek standart unsur vardir; bir tek renk var
184
-
vardir. Halbuki Ortodokside bir Hellenizm, bir Hellen ulusçulugu, Hellen rengi söz konusudur. Nitekim Kudüs Katolik
polit bir görünümleri
Grek (daha dogrusu Arab Katolik) kilisesi bagpiskoposu Luffi Iaham, Rum-Ortodoks kilisesinin tamamen Hellenlegen ve Hellenlerden bagka kimsenin patrik ve din adami olamadigi, oysa asil müminlerin Filistinli Arablar oldugundan gikâyet eder (Hoffnung auf eine Oekumene in Jerusalem, Luthe Verlag, Käln 1985, s. 10). Herhangibir Ortodoks din adamma rastladignuz zaman; isterse dajdaki manastirm basit bir kepigi olsun, isterse bir metropolit olsun, biraz konugtugunuz zaman, Katolikleri; kryptopopist, yalanct, paparun zayif imanh mensuplan olarak itham eder. Dahasi var; "Bütün bu Hiristiyanhktaki bölünmeler, bu saçmahklar, Amerika'da çikan mezhebler, bu Yehova Sahitlerigibi manasizhklar, Katolisismin günaludir, bälünme bu Katolikliklebaglamigiar ve devam etmektedir, sebebi Katolisizmdir," der. "Ortodoksluk ise, hiçbir zaman bölünmeyen, güçlü tek kilisedir, itikattir," der. Fakat tabiî bu ashnda Ortodoksi için hiç dogru olmayan bir görügtür.
Bir kere itikat yönünden alahm, Hiristiyanhšm ilk bûyük konsülü (Nicea) Iznik'tetoplandi (325yih). Orada bir bölünme baglamigtir. Rahib Arius çikungtir; Arius'un fikirleri ve ilâhi teslis üzerindeki çok maddeci görügleri kabul edilmemigtir ve aforoz edilmigtir ve Arianizm böylece Kuzey'deki barbar kabileler arasma itilmigtir. pat431'de Efes Konsülü'nde, Nasturîlerle henüz degil ama, Ístanbul riki Nestorios ile, akidesine kargi olantar arasmda kavga çikmigtir. 451'de Khalkedon'da ise, Antakya ve Ïskenderiyepatrikleri, Ísa'dakiulûhiyyetikisinin bir oldugunu ileri le, Tann'daki ulûhiyyetin aynlamayacagim, sürmüglerdir; yani görünen Isa düpedüz Tann'mn kendisidir. Bu görügû ettive inanel o zamanki Ermenistan kilisesi ve Ïskenderiyekilisesikabul aynhktan, bildiBu reddetmesine ragmen tutunmuytur. giiçin, konsülün Misn'daki Kobt kilisesi (veya Kabtî kili Ermeni43mgoryen ve gibi, giniz için diyoruz) sesi, bizdeki Kibtî kelimesi yanhp kullamhyor, Çingeneler HiristiyanlaMisn'daki dillerinde ashnda Kibtiler Sark ortaya çiknugtir. rahip, bir YuOrtodoks bugünkü bir bunlara ktsnudir ve rm önemli bir diye küçümseyerek bakar. Hem kilinanh veya Rus rahip monophysist adsenin resmî doktrininde, hem de halk arasmda bu monofizism diye Iandmlan inanca ve monofizist kiliselere kargi bir yabancilagma vardir. Yani kilise tegkilâtlan, âdetleri itibariyle Ermeni-Gregoryenin, Rum Ortodoksun, Misir Kobtlarmin arasmda bir yakmhk var gibi görünüyorsa da bir ayrihk ve aralannda didigme de vardir. Sonra Misir Kobtlarmdan da; Habegistan Kobt kilisesi aynldi ve Habey kilisesi 1960'tan beri müstakildir. Birbirleri ile de anlagmazhk içindedirler. Meselâ Kudüs'teki mukaddes yerleri nasil paylaçacaklarmi bilemiyorlar. Araya Ïsrail'i koyuyorlar. Ïsrail,hem Habeglerie lyi, hem Misn'la iyi gimdi; o da ne yapaca.
185
gimbilemiyor
186
içinde yer alamaymca büyük kilisenin. Kamame kilisesi-
nin damina manastir kurmug Habegler. Sonra tabiî Süryanî dedigimiz kilisenin aynhga söz konusudur ve nihayet 431 Efes Konsülü'nden beri Nasturîler de, yine Ïsa'mn ulûhiyyet-i selâsedeki yerine yänelik bir münakagayla Ïstanbul patrikinden aynlmiglardi. 451'de Bizans'tan ayrilan monofizist kiliseleriise, bu adla degil, anti Khalkedon diye adlandirmak
gerekir. Demek ki; Ortodoks kilisesi itikat bakunmdan bir birlik içinde degil çok evvel bälünmelere ugramig bir kilisedir. Ìkincisi,bu kilise dogrudan dogruya dil ve hiyerargi bakirmndan bölünmügtür. Bugün dünyadaki Ortodoks kilisesinin durumuna baktigtruz zaman bunu görürüz. Simdinormal olarak Hiristiyanhkta bagmdan beri beg tane patrik vardir. Patrik dedigimiz, aslmda yalruz bölge piskoposlan arasmda önde gelenleridir. Bunlar Roma, Istanbul, Antakya, Kudüs ve Iskenderiye patrikleridir. Roma dedigim gibi bu beÿ patrik içinde protokolde önde geleniydi. ÌmparatorIustinianus da bunu bäyle tamrdt o zaman. Öbürleride yine büyük patriklerdi. Bu en büyük beg piskoposun içinde Ïstanbulhariç, digerleri;yani Roma, Antakya, Kudüs ve Ïskenderiye,Hiristiyanhgm neyet ettigi, St. Paul'un ve St Pierre'in kiliseler kurdugu, ilk cemâatleri olugturdugu, apostolik piskoposluldardir; yani havarilere ait episkopal makamlardir. Bunlarm içinde sadece ÍstanbuYun bu vasfi yoktur. Çünkü, Ístanbulbildiginiz gibi, Huistiyanhšm ilk dönemlerinde kilise kurulan, St. Paul'un veya St. Pierre'in gelip cemâat kurup, vaaz verip, ahäliyiiniana davet ettikleri bir yer degildir. Su çok ilginçtir. Yani Ankara'nm meselâ mukaddes bir yer olmasi mümkün; çünkü St. Paul bu bölgede Galatyahlara hitaben vaaz verdi ve Yeni Ahid'in, yani Ìncil'inbir bölümünde, Galatyahlara Mektop diye bir epistula yer aldi. Su bakundan Ankara'ya da ugramt; olabilir. Du bölge Hiristiyanhk akaidinin, inanctedildigi bölümlerden, yerlerden biridir. Korinth böyledir, Selâ- nm vaaz nik böyledir, Efes böyledir, Antakya böyledir; ama Ïstanbuliçin bu söz konusu degildir. Istanbul dogrudan dogruya Konstantin devrinde, Büyük Roma Ímparatorlugu'nunve artik Hiristiyanligm resmen tanmdigi ve Theodosius'tan beri de resmen din oldugu, bir imparatorlugun bagkenti oldugu için oradaki piskoposa da patriklik izâfe edilmiytir. Eu patriklerin içinde, Roma kilisesi änce geliyor, bir tür inter pares.' Roma ayrildigma göre, bugün geride därt tane patrik var. Ortodoks kilisesi de bu esasa göre bölünmügtür. Antakya Patrikligi söz konusudur, Kudüs Patrikligi söz konusudur, ÏstanbulPatrikligi säz konusudur, dördüncü Ïskenderiye.Fakat bu Ískenderiye'dekipatriklik, biraz önce sözünü ettigim Kobt kilisesi degildir. Kobtluga, yani monofisizme ve Katolisizmle Protestanizmden
'primus
geçmeyen, Grek-Ortodoks inanca sadik kalan, Misu'daki çok az say1daki Yunanca konu.gatunbagh oldugu bir patrikhanedir; elan vard2r Bir zanianlar Iskenderiye en kalabahk Hellen gehriydi. Simdinüfuslan çok azaldi. Demek ki, bu därt patriklik vardir. Bunlar birbirinden müstakildir görünügte. Ashnda iligkilerine Ortodoks inancm ve Hellenliligin getirdigibir bag egemendir. Du dört patrikligin daireleri bellidir. Antakya, agagiyukari.bugünkü bütün Suriye-Lübnan ve Antakya ve Hiristiyanlann bulundugu Kilikya ve yukan Mezopotamya'yi kapsiyor. Iskenderiye Patrikligi ise, güya bütün Afrika'y1içeriyor. Kudüs Filistin'le ilgilidir, sadece Filistin, yani Ïsrail ve Ürdün'ünbatisiyla simrh bir dairedir ve istanbul Patrikligi dedigimiz zaman da güya dünyamn diger bölgeleri üzerindeki bir ruhanî örgüt söz konusudur. Tabiî bu geeig alan için ya' deyimini kullanmak gerekir. Fakat bu patrikliklerin digmda, autocephai dedigimiz özerk kiliseler vardir. Bunlar Kibns, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Çekya,Polonya, Rusya, Rusya'nm içinde Gürcistan ve Sina kiliseleridir. Sina dedigimiz yer, bir cografî mekân degildir; sadece dagm etegindeki St. Catherine manastmdr. Bu ayri bir cumhuriyet gihidir ve autocephat bit kilisedir. Butlann ür.etinde dusmak gerekit. Büyük patriklikten, Ístanbul'daki patriklikten Yunariistan kopmugtur. ÇünküYunan ayaklanmasmdan hemen sonra, bu kilise bir kere milli simrlan itibariyle ve Ortodoksinin tek hür bölgesi olarak ayrihmytir. Bulgaristan ise, hepinizin bildigi gibi, 1840'larda çakan bir mücadele ile 1870'te aynldi. Hattâ, birtakun Bulgarlar, artik bu Fener Patrikhanesi'nin zulmünden kurtulahm diye, Katolik olmaya kalkmiglardir. Osmanh hükümeti l870'te Bulgar kilisesiniözerk bir kilise, eksarhhk olarak tarumigtir. Fener ise, bu özerkligi tammanugtir. Ancak II. Dünya Savaç1'ndan sonra, Fener, Bulgar kilisesinin autocephal oldugunu lûtfen tammigttr. Aym.gey, Bulgarlardan biraz evve1Romanya kilisesi için söz konusudur. Çekyave Polonya'daki Ortodokslarm ise, bizim Osmank Hükümeti ile veya Fener Patrikhanesi ile bir ilgisi yoktur; onlar dogrudan dogruya Rusya kilisesi kargismda, autocephaldirler. Finlandiya Ortodokslart ise, yakm zamanda dogrudan Ístanbul'abagland11ar. Karelya ise elan Moskova'mn sahasmdadir.° 'gü-
Osmanh hâkimiyeti dolayisiyla daha önce kazandigt
(3. Ökumenik
Konsil'de) autocephalie perçinlenen Roma Ortodoks kilisesiise Kibns'tir. gibi,Xibns'tal
ÇünkübBdiginiz
Suyakmlarda Estonya'daki küçük Ortodoks cemâat büyük gürültüyle Moskova Patrikligi'nden kopup Feneste biat etti. Bu olay da Moskova ve Fener'in arasun açtt.
187
188
hem vergileri toplardi, hem idarî igiere bakardi ve Demosgerentos denilen halk pûrasmm bagkamydi. Bu Osmanhlar ile gelen bir özerkliktir ve o yüzden de Kibns adasmda biz.çekildikten sonra da, Ïngilizyänetiminde de ve sonra da bu usul devam etmigtir ve o yüzden de Makarios'un olmasi bu durumun yarattihem kilisenin bagi, hem de cumhurbagkam olmuytur. olay bir gi Antakya Patrikligi ise, yakm zamanlarda (Grek Ortodoks diyemeyecegiz artik, çünkü Grekligini birakmigtir) Arabca kullanmaya baÿladi. Ortodoks, Arabca kullanan ve merkezi de Antakya'dan ain'a giden bir patrikhanedir. Antakya'da eski patrikhanenin kilisesine devam edenler, âdeta yirmi kigi kadar tutan bir sülâledir. (O yüzden de artik kilisenin harem kisnu biraktlnug, hepsi birbiriyle akraba oldugu için kadm erkek aym yerde, apagi tarafta ibâdet ediyorlar. Sarkkiliselerinde de, biliyorgibi yukanda, kafesli yerde ibâdet sunuz kadinlar tipki camilerdeki ederler. Eski devirlerde Bati'da da öyleydi. Yani ilk önce ayn oturdular, imdi kangik oturuyorlar.) Demek ki, bäyle bir bölümlenme söz konusudur. Bugün için en kalabahk Ortodoks kilisesi Rusya kilisesidir. Rusya 9. asirda Hiristiyanlaymigtir. Bizans kanunlanru almigtir. Fakat kilisede pek kisa süre hariç hiçbir zaman Rumca kullam1mamigtir. Daima eski Slovince ibâdet edilmigtir ve ashnda Bizans, diplomasi ustast olarak bu kilisenin diline de karty15. asarda, Ïstanbulfethedildikten sonra ise Rusya, maruptir. Özellikle artik kendini Ortodoksinin merkezi, hâmisi olarak takdim etmigtir dünyaya ve bu kilisenin Fener'le idarî, malî yönden ortak tarafl yoktur Hiçbir gekilde de yoktur. Ortak yönleri liturji, yani ibâdettir. 17. asirda Romanovlar zamanmda, Rusya kilisesinin bagmda olan Patrik Nikon bütün dinî metinleri, ibâdet geklini ve hiyeraryiyi gözden geçirmigtir.Oldugu gibi Bizans'm liturjisini, yani burada kullamlan ibâdet ÿeklini, dualan, hiyerargiyi aynen Rusya'ya kabul ettirmigtir. Tabiî kabul ettirmek kolay olmamiÿtir, büyük kavgalar çikuugtir o devirde. Storoverts denilen eski inanç sahipleriile, yenilik taraftarlan arasmda çok kanh kavgalar olmugtur. Yani biz üç parmakla m1 istavroz çakanrtz, iki parmakla mi, gu duayi mi ederiz, diye millet bölünmügtür. Ínsanlar atege gitmiglerdir inatlan yüzunden, katliâm olmurtur; bir kismi da biliyorsunuz, bizim top aklatimiza sigmmigtir o zaman. Dogu Anadolu'da, Marmara civannda Malokan denilen, bu eski inanct saklayan Ruslar vardi, yani Osmanh Ïmparatorlugu'nasigmmiglardi o kavga strasmda. Demek ki, liturji ve dogma bakunmdan iki kilise birbirine egitlenmigtir; yani görünügte, herhangi bir Rus'un, Atina'da bir kiliseye gidip dua etmestade itikat ve ibâdet baktmmdan bir sakmca yoktur. Aym geyleri Y1manca dinleyecektir Fakat iki kilisenin idaresi arasmda büyük fark vardir. Söyleki; Büyük Petro, Rusya kilisesinin yönetimini, yani Mukaddes Sinodu tamamiyle devletin denetimi altina alnugtir. Çar,Prokurator
denen bir sivil memur tayin ederdi ve Sinodu o yänetir, patrikten çok onun sözü geçerdi. Bu memurlarm en korkunçlarmdan biri de biliyorsunuz, HL Aleksandr'm hocasi Pobedonovtzev'di. Tarihteki büyük aniisemitlerdendir. 189 Rusya'da Yahudi pogromlarnu tertipleyen, sadece Yahudileri degil, Müslümanlari vs'yi de topraklarmdan sürdürten, Bagkirlarm topraklarmi aldirtan, panslavizmin teorisyenlerinden, gayet reaksiyoner bir adamdl. Rusya kilisesinin bütün dünyadaki emlâki ve yönetimi de farkhdir. Yani mukaddes topraklarda da emlâki ve topraklart äbürlerinden ayndu, hiç kimse, hiç kimseninkine karigmaz. Bu iki Ortodoks kiliseden birisinin dili Rumcadir, birisinin dili Rusçadir. Birisinde Helenizm hâkimdir ötekinde kendi Slavizmi, kendi Rusçulugu hâkimdir, Yani bunlar idaxî, malî yönden ayn kiliselerdir. Rus kilisesi l917 devriminden sonra, ikiye bölünmügtür; Paris'te sürgündeki Rus kilisesi kurulmuytur, sonra New York merkez seçilmigtir. Öbürü ise, Stalin devrinde pek sesi çikmayan, ama IL Büyük Savag'tan sonra restore edilen, bildiginiz Moskova'deki patrikliktir. Bugün iki Rus kilisesi vardir. Du da çok mühimdir. Meselâ, IsraiYdeki Rus kilise emlâki ikiye bölünmügtür. 1948'de kurulduge zaman Ïsraildevleti; Rus kilisesinin oradaki topraklarmi anlagma sonucu, Sovyetler Birligi'ne yani Moskova kilisesine vermig. Fakat 1967 savagmda iggal ettigi Filistin, Seriavadisindeki Rus kilise topraklanm ise vermemig Sovyet kilisesine. Oras! New York'a bagh ve ikisinin de hiyerargisi, örgutii ayridir. Demek ki, böyle bir bölünme de söz konusudur. Bu gibi bölünmelerin digmda Kibns, Ïstanbul'dakiPatrikhane, Yunanistan kilisesi, Sina, Kudüs Patrikligi ve ÍskenderiyeRum Ortodoks Patrikligi arasmda kugkusuz ki, organik bir bag vardir. Bunlar Yunancayi kullamrlar liturjide ve rahipler hepsi aym kaynaktandir. Yani Kudüs'e gittiginiz zaman Peleponezli, Selânikli insanlan görürsûnüz, Ïskenderiye'de aym geyi görürsünüz. K1bns'taki kilise mensuplan ise ora halkmdan daha çok, ama yine bunlarla bir iligkisi var, Rumca konuquyorlar. Dolayisiyla bir iletigim söz konusudur. Bizim Fener'deki patrikhanenin ökümeniklik (üniversal)vasfmi burada artik tartigmamn yeri gelmigtir. Patrikhanenin, bu yerlerin hiçbirisinin üzerinde söz hakki yoktur. Hattâ Yunanistan, Albaylar Cuntasi devrinden beri, Patrikhane artik bizim topraklanruza tagmsin demektedir. Çünküorada hiçbir gey yapamiyor, çok kuvvetsiz, Yunanistan'a tagmma zamam gelmigtir demektedir. Ama tagmm1yor; tagmmamasiiçin de bazisebepler var. Sebeplerden bir tanesi Türkiye'deki Ortodoksinin, Yunanistari'la o kadar da halühamur olmaya niyeti olmamasidir, çok kipinin sandigmm tersine. Ananenin, tarihî gelenegin tesiriyle, kendisiyle Küçük Asya'daki ve Bizans'm kalmtisi bir zümre oldugunun bilincinde ve onu temsil ediyor. Bu patrikhanenin kontml ettigi, dünyadaki merkezlere gelince; hiç samldig1 kadar çok degildir. Amerika üzerinde kontrolü vardir. Çünkü ¯
190
Amerika'daki Rum Ortodoks Kilisesi, agtocephal degildir, dogrudan güya Fener Patrikhanesi'ne baghdir. Avustralya için de aym gey söz konusudur. Çokdaha ilginç bir durum patrikhaneye bagh Finlandlya'daki Ortodoks kilisesidir. ÇünküFinlandiya'daki Ortodokslar ashnda Rusya'ya bagliydilar. Fakat 1917 ihtilâli olunca hem Sovyetler'den koptular, hem de zaten Rus kilisesinden koptular. Onun için 1923'te, gayret gösterip özerk olarak Fener Patrikhanesi'ne bagland11ar. Dolayistyla Fener patrikinin güya orada bir söz hakki vardir Igte buradaki bu Okümenik Patrikarya'nm bütün nüfuzu budur. Sayahm gimdi: Türkiye'deki 2500 Rum Ortodoks, Avustralya ve Amerika'daki bir milyonu agkm kipiyle, Finlandiya'daki yirmi bin kipi. Hepsi budur. Fenerin bütün beynelmilelligi, ruhanî alam bundan ibaætfir. ÜstelikKuzey ve Güney Amerika'daki Ortodokslarm kendi bagma buyruktugu ve Fener'le çatigmalan malumdur. Patrikhanenin Amerika ile iligkileri son derece ilginçtir. ÇünküAmerika zengin bir memleket; Amerika çok çegitli insanlarm bulundugu bir memleket ve Amerika büyük asimilasyon, yani erime problemlerinin bulundugu bir mernleket. Bugün iki milyon Amerikan Rum-Ortodokslanmn bir kismt; bizim Ïstanbul'lane ilgimiz olabilir, Yunanistan'a baglanahm diyorlar. Bir k1smi ise, "Allah aykma biz bir Kudüs, bir Ískenderiye kadar da degil miyiz ki, Allah'm yarattigi bu yeni kita üstünde niye diyorlar. Böyle münakagalar var ve Ortoayn patriklik olmayahm?" dokslugun âdet ve örfü orada çok degigik. Meselâ, ben Amerika'da bazi Ortodoks kiliselerinde düpedüz sira kuruldugunu, bankta kadm erkek kangik oturdugunu gördüm ki, bu diger ülkelerdeki kiliselerde olacak bir gey degildir. Çünkü,Ortodoks kiliselerinde ayakta durularak ibâdet edilir. Yani her gey degigiyor, orada Yahudilik bile degigiyor. Reformist sinagoglar çikmigtir. Amerika garip bir ülke ve bu garipliklerden Ortodoks kilisesi de payim ahyor. Ashnda Amerika'daki bagpiskoposlugu Venizelos kurdurmuytu ve bir müddet Yunanistan kilisesine bagh olarak devam etmigti. Fakat ondan sonra Venizelos'un hempehrisiolan oradaki bagpiskopos, ÍstanbulFener patrigi olunca, birdenbire Türkiye'ye baglandilar. Türkiye'de de o zaman, mübadeleye ragmen tahminen iki yüz bin kadar Rum-Ortodoks yagiyordu. Amerika da Turkiye'ye bagh alsun dediIer, hepinizin bildigi gibi, Athenagoras da aslmda, Amerika'daki Ortodokslann bagpiskoposuydu. Yunan kilisesinin; Yunanistan, ABD, Turkiye arasm¾aki iligkilerinin çok iyi oldugu bir zamanda, IL Dünya Savagi'ndan sonra, patrik olarak Fenefe gelmigtir. Bugün için Yunan kilisesinin artak Fener üzerinde etkisi yoktur ve aym gekilde Fener'in de Amerika üzerinde etkisi yoktur. ÇünküABD, son derece büyük nüfuz mücadelelerinin, kavgalann, anlaymazhklann, hareketlerin oldugu bir dünyadir Ortodoksi ashnda bugün, Katolik kilisesinin aksine diinya üzerinde
etkisi olan bir din, bir kilise degildir. Daha çok kendi millî bünyesi içine kapannugtir. Bu kapamklihk teoloji bilgisinde, ruhanîlerin 11gi ve bilgisinde de görülür. Osmanh Ïmparatorlugu'nagelen Ïngilizseyyahlardan biri 1830'lania, Fener'deki Patrik cenaplariyla konugtugu zaman, hayretle onun 'Canterbury bagpiskoposuvun kim oldugimu, ne görev gördügünü bilmedigini' mügahâde etmig (biliyorsunuz Canterbury bagpiskoposu, Anglikan kilisesinin en yüksek rütbeli rahibidir). C. B.Elliott, Travels in the Three Great Empires of Austria, Russia and Turkey, c.1, 1838, 230. Demek s. ki, Rum-Ortodoks kilisesinin daha o tarihlerde dünyadan tecrit edilritigbir hali vardi. Dünyadaki H1ristiyanhk ve din1erin duremu hakkmda da fazla bilgileri yoktur ki, bu durum misyoner faaliyetin olmadigmi da gösterir. Vakia bugün Yunan kilisesi (daha dogrusu ABD Ortodokslart) biraz misyoner faaliyetlerde bulunuyor ve Afrika'da yirmi bin kadar kipiyi dine kazandirdiklarmi säylüyorlar ise de; Afrika'da Katoliklerin, Protestanlann ve Arab parasiy1a çahgan Müslümanlarin yaptiklan misyoner faaliyet yanmda, devede kulak bile degildir. Bu millî kiliselerde bugün durum aslmda nedir? Arnavutluk'taki Ortodoks kilisenin autocephaiie'sinden säz etmek mümkün degildir, çünkü çok ciddî bir laik ülkeydi. Arnavutluk ateistti ve dinî kurumlaymalaYunanistan kilisesindeki hiyerargi daha ilginçtir. rm durumu malumdu. 1950'lerde rahiplerin därtte biri okuma yazma bilmiyormug. Ama Yunanistan'da papaz dediginiz zaman, äyle dinî bilgisi kuvvetli ve Katoliklerin köy papazi gibi, kendini cemâatin digma ve üstüne çekecek bir adam dügünmeyin. Köy papazi marangozluk yapar, domates yetigtirir,evlidir. Käyün din i.91erinebakan bir adamdir. Hattâ bizim käy imamlarmdan bile daha dünyed bir hava içindedir. Ístanbul'daki Ortodoks papazlan da Yunanistan'dakinden daha farkh bir egitim ve yagayag içindedirler Íçlerinde bayagi bilgili olanlan vardu. Bu egitimden ileri gelmektedir. Yakm zamanlara kadar Fener Patrikhanesi'nin egitim merkezi, hepinizin bildigi gibi, Heybeliada'daki seminerli ve Ortodoks dünyasi içinde tanmm1pt1. Yunanistan'da ise teoloji sivil fakültelerde yapilmaktadir, yani aynen bizim ilahiyat fakülteleri gibi. Bu yüzden Almanya'ya gidip egitim gören laik ilahiyatçilar Yunan kilise mënsuplarmdan daha çok tanimr. Yani laik teolog grubu dogrudan dogruya Alman egitimli. Meselâ Rus kilisesinde dunim daha degigikti. Orada, ihtilâlden evve1Kiev'deki Ruhban Akademisi'nde, Varpova gibi yerlerde yetigen papazlar vardi ve bazilan da iyi filologdu. Rum-Ortodoks kilisesinde Yunanh ruhbanm ve .Yunan dilinin kesin *
Son birkaç yildaki geligmeter ilginç sonuçlara sebep olacak gibidir. Arnavutluk'ta Ortodoks Hiristlyanlar, Amavut olmaya nu, yoksa Ortodoks almaya nu agirhk verecekler görecegiz.
191
192
hâkimiyeti vardir Du yüzden Ortodoks inanca mensup sâir etnik grupiçindedirler. Yani Suriye-Filistin'in Ortodoks lar bir memnuniyetsizlik Arablar1; Arabcamn kullamlmamasi ve Arab asilhlarm hiyerargide terfi edememesi yüzünden sogumuglardir bu kiliseden. 19. yüzyildan beri Rum-Ortodoksinin yamnda Grek-Katolik kilisesinin güçlenmesi bu yüzdendir. Grek-Katolik kilisesinin Gmklikle alâkasi yok. ÇünkûArabca kullanlyor, ama besbelli ki, Ortodoksluktan kopan bir cemâattir. Kudüs Patrikligi'adeki Ortodoks manastarlari artik bombogtur. Buna ragmen bir unsurdur. Yunanhhk Rum-Ortodoks kilisesinin vazgeçemeyecegi birçok Burada ele alahm. Meselâ, Yunanistan'da Aynaroz manastirlanm bogahyor. manastir vardir; Bulgar, S1rb, Rum, Rus vs. Ama bunlar da de YuÇünküBulgaristan'la Rusya'dan artik rahip gelmiyor, gelenleri dolayisiyPakti Balkan nan hükümeti sokmuyor. Maregal Tito'yla bir ara rahipler geliyordu. Fakat Aynamz la anlapilmipti ve Sirb manastirlarma bu artik beynelmilel vasfru kaydediyor, süratle hellenize oluyor. Simdi hallan evrime kisaca ve ana kilisenin Osmanhlar döneminde geçirdigi ile bakahm. ÇünküOsmanhlar devrinde Ortodoks kilisesi için Copkun Üçok'uniki konferansi vardir.' Ben burada bazi noktalari vurgulamak istfyorum.
Fâtih Ístanbul'ufethettikten sonra, protokolde Ortodoks patrik1erine tarihte gösterilmeyen bir yer vermig, iltifat etmigtir Gennadios'u tayin ettigi zaman (bizim tarih kitaplanmizm tekrariadigt gibisadece Katolik dügmanhgmdan degil. Latin düpmam olmayan ruhanî yok o zaman Bizans'ta. Metropolit Bessarion Katolik taraftariyd1, birlegme taraftariydt, Floransa Konsülü'ne gitti, kaldt orada, kardinal olda. Bizans'm son patrigi M. Athanasios, Cennadios'tan daha fazla Latin ve Katolik dügmamydi. Ama onun hayati fetihle bitti. Burada Fâtih'inbagka bir politikast
Gennadios aym zamanda siyasî muhalefetin gözbebegi olan ve etmeyi kitlelerin çok tapmdtgi bir din adamiydi), Fâtih bundan istifade 16. Fakat Kilisesi'ydi. Pammakaristos dügündü, Ïlk patrikhane o zaman Fener as(Fener) geçiyor. Kilisesi'ne asirda, bugünkü yerine, Aya Yorgi hnda eskiden beri Bizaris patrikhanesinin bulundugu, Rum aristokrasisinin bulundugu bir yer degiL Sonradan olmuy. Osmanh devrinde Bizans'taki durum yeniden restore ediliyor. Yani Bulgaristan, Romanya JEflak-Bogdan), Sirbistan, tabiî bütür Yunanistan Ïstanbul'dakipatrikliragmen nastl ge baglamyor ve patrik birinci dereceyi ahyor. Fakat buna oluyor da, Bulgar, Romen, S1rph,Osmanh devrinde Fenet Patrikhanesi'nin yönetiminde ibâdet ve egitimde Rumca kullanmak zorunda oldugu halde bu milletler kendi dillerini koruyabiliyorlar? Osmanh idaresinin burada vardir.
*
TTK Atatürk konferanslan Ankara.
dizisinde ve IIL Askeri Tarih Semineri'nde,
1986,
YaniBulgaen önemli yam, manastirlarin otonomisini tanump olmasidir. manastirlar, rahiplerin (Rilo Manasttr1) gibi Sirbistan'daki yetigtigi yerlerdi ve burlara malî özerklik, vergi muafiyetleri tanmmig. Meselâ, Kral $igman bir berat vermig Rilo Manastm'na, bizim sultanlar hemen onu yeniliyor ve devamh hediyeler veriyorlar. Dolayisiyla, Hellen asilh olmayan Ortodokslar kendi manastirlarmda egitim görmek, araytirma yapmak, parlalarmi toplamak, kütüphanelerini kurmak, gelen halk1 egitmek gibi görevleri rahatça yapabiliyorlar. Manastirlarm her biri bir hac yeridir, orada halkm gelip gecelemesi sevaptir. Geliyorlar, Arahiplerin hikâyelerini dinliyor, telkinleri altmda kahyorlar, hediyeler veriyorlar. Manastirlara Osmanh politikasinm bu özerkligi göstermesi, Fenerrin bütün üstünlügüne ragmen, Slavlarm hellenizasyonunun¡önlenmesinde etkili olmuytur. Nitekim Bulgar tarih ve dil aragtirmálarma, Sirb tarih ve dil aragtirmalarma öncülük eden simalarm bagmda rahiplerin gelmesi tesadüf degildir. Fener'de idarî yönden pek fazla bir degigiklik olmamigtir. Çünkü yüz elli dokuz patrigin Osmanh devrinde yüz begi azledilmig, yirmi yedisi istifa etmig, bey alti kipi de birkaç kere azledilip, yeniden tayin edilmig. Bunda Bâbiâli'nin politikasi kadar, cemaatin içindeki itigmeler, menfaat çatigmalan, gruplagmalarm dabüyük rolü var ve Osmanh devrinde gerek patrikhanenin, gerekse Bâbiâlî'nin en büyük problemlerinden birisi, Rum metropolitlerinin bölgelerindeki tarz-1idaresi olmuçtur ki, bizzat reaya çok gikâyet etmigtir. Sik sik burlarm ma1î yolsuzluklart vs için tedbirler dügünülmektedir. Hâttâ 1849 yllma ait bir fermanda da islah-1 ahvâl için patrikhanede bir meclis (H. 1265) Rum metropolitlerin dair emir teykiline var. Genel Islahat Fermani'ndan sonra 1279/1859-60 M Rum Patrikhanesi'nin islahi zimmnda, patrikhane-i mesture'de toplanan bir komisyon; nas11patrik seçilecek, meclisler nasd çaligacak diye bir nizâmnâme hazirladi ve bu arada 117 adet metropolitlik isim be isim tesbit edilmigtir. Rum Patrikhanesi'nin ve metropolitterin, bazen dinler aras1meseleler çiSik kardig1 bilinmektedir. 19. asmia, en büyük olay da antisemitizmdir. sik igneli fiça hikâyeleriyle Rumlar, gikâyet ediyorlar YahudileríBablâli'ye: "Bunlar çocuk kesiyorlar, igneli fiçadangeçiriyorlar,hamursuza katiyorlar kamm," diye ve muhtelif fermanlarlaböyle saçma davalarm dinlenmemesi için kadilara ferman1ar veriliyottlu. Bunlardan en büyük ve gürilltülüsù almugtur. Tarih ve Toplum'da, Esth er de yine 19. yuzyil sonunda Ízmir'de makale yazdi (Tarih ve Topium, say1 30, Benbassa bunun için uzunca bir Rumlarm hücumuna uçamasuu Yahudilerin Pesah'ta 1986). Genelde her c.1, naklediyor. 449'da da Elliott, a.g.e., s. Kiliseler arasmda, özellikle bu Balkan kiliseleri autocephalie (özerklik) kazandiktan sonra, mal mülk ve emlak kavgasi olmugtur. Bu bitmez tukenmez bir davayd1 ve- açaktir ki, Sultan Hamid bu tip münazaadan ristan'daki
193
194 ¯
pek güzel istifade etmekteydi. Çünkübu tip kavgalar ruhban arasmda kalmiyor, bu yüzden Balkan daglarmdaki komitacilar da birbirini ylyorlardL ikinciMeyrûtiyet'ten sonra, artik bir nevi bürriyet, uhuvvet ve düzen için ÏttihadTerakki tesirmdeki hükümetler, bu konuya egildi. 3 Temmuz 1910'da, Kiliseler Kanunu çikarihmptir Bunu uzun uzun anlatacak degilim. Fakat bunun baghca etkilerinden birisi; bugün bile geçerli olacak bir saglamhk derecesinde, bütün Balkan ve bu Ortadogu bölgesinde kilise em1âkinin bu kiliseler arasmda taksim edilmesi ve lastasm konmasi, hiyerarginin tesbit edilmesi, Bâbiâli ile kiliseler arasmdaki iligkilerin tesbit edilmesidir. Du önemli bir olaydir, ÍkinciMeyrûtiyet'in bence en kayda deger laik icraati ve kahci müesseselerinden biridir. Tabiî Hamidiye rejimi taraftarlari da bu olayive kanunu, "Ah igte basiretsizler, kavga eden kiliseleri birleptirdiler," geklinde yorumlamaktadirlar. Bu yorumda da tabiî bir gerçek payi vardit Lozan'dan sonra hepinizin bildigi gibi, 30 Kasim 1921'de, daha evvel Anadolu'da Rumca bilmez, Türkçe konuqur, Türk Hiristiyanlan temsil eden Papa Eftim, bir Türk Ortodoks patrikhanesikuruldugunu ilân etmigtir. 6 Arahk 1923'te, Venizelos'un dostu olan Giritli Meletios'un patriklikten istifa etmesi üzerine, Kadikäy metropoliti olan Gogorius patrik seçilmigtir. 1925'te Gregorius'u tammamigtir Türk hukümeti. Türkiye simrlan digmda dogdugu için, mübadeleye tâbidir denmigtir. 1925'te o simr di i edildikten sonra, yerine ÍznikMetropoliti Vasilius gelmigtir ve patrikhane bugünkü statüsüne ve idaresine de o gekilde oturmuytur. Burada patrikhanenin idare tarzma lasaca deginelim: Patrik bir papa gibi her geye karar verme yetkisine sahip degildir. St Sinod Meclisi'ne, yani on iki metropolitten olugan ruhanî meclise damsmak zorundadir Ídarîkonularda patrikhanenin logothet denen muhasebe müdürü (bu unvan Bizans'ta maliye nazirlarma verilirdi) büyük yetkilere sahiptir ve laik idad memur zümresinin kadrosunu da o yänetir asimda. Her kilisenin yanmda yine laik cemâat üyelerinden olugan bir ephoria, yani dernek vardir. Uyelerle birlikte, kilisenin yönetimine, vakiflarm denetimine bakarlar. Du teykilât yapisi, bugün için de devam etmektedir. Kanunda sayilan 117 piskopostuk, metropolittik elan devam etmektedir. Meselâ Mut diye bir yer vardir, Mersin'den geçince Konya'ya dogru, orada ararsamz bir tane Ortodoks bulamazsunz, ama o bir metropolitliktir ve Mut'un da metropoliti vardir. Alagehir'de de (Philadelphia) aym gekilde Rum-Ortodoks artik yoktur, ama orasi da çok önemli bir metropolitliktir. Vebu metopolitler patrikhane nezdinde muhtelif görevler görürler. Yani, eski hibugün Ortodoks vaktflar, yerargi elan devam etmektedir. Ülkemizde okullar patrikhane denetiminde degildir; her birinin kendi vakif idare hey'eti ve kilise cemiyeti (ephoria)sorumlu makamdir ve patrikhane Rum-Ortodoks yurttaglarm ruhanî merciîdir.
Tanzimat Döneminde Balkanlar'da Ulusal Kiliseler ve Rum-Ortodoks Kilisesi'
Osmank Ìmparatorlugu'ndakilise deyince akla ilk önce 'Rum-Ode doks Patrikhanesi' ve buna tabi Huistiyanlarm gelmesidogaldir. "Frenk'in ekmegindense Türk'ün kihct evlâdu." 15. yüzyd boyu Bati ve Dogu kiliselerinin birlegmesine hakh olarak karyi çakan bu zihniyet, Ïstanbul'unfethiidarî, adlî, dinî, malî ve egitim yönin tamamlanmasiyla, imparatorlukta nünden imtiyazh ve diger gayrimüslim tebaaya kargi son derecede ustünlügü olan bir kurumun ortaya çikmasuu da saglamigtir. Gerçektehepimizin bildigi gibi, Türklerin imparatorlugu, Bizans'm yikihymdan çok önce gayrimüslim tebaaya Balkanlar ve Bati Anadolu'da hükmetmekteydi ve gayrimüslimlerin idaresi yönünden tarihteki diger Íslâmdev1etierinde az gärülen bir tecrübeye sahip olmu.ytu. Bu tecrübede Hiristiyan tebaanm çoklugu ve çegitli kompartmanlara mensup olugu, Bati ile ilgisi birinci derecede rol oynanugttr. Yani, Osmanh idaresi ve adlî mekanizmast, Ïstanbul'unfethinden örtce bu önemli sorunu çözümlemek ve partlara uyum saglamak ve birlikte yagama tarzuu kurmak yolunda daha kurulug döneminde ahykanhk kazannugte Fetihten imtiyazlarmm ve nüfuz alanmm, tesbitinhiyerargisinin, sonra; kilisenin ancak de boyutlan bugün bile tartigilan politikanm anlaµlmasmm, M53'e kadar Osmanh gayrimushm cemâatlerinin hayatmmve idare tarzuun yerli ve yabanci ve Osmanh Balkan dillerindeki kayitlarm tetkiki
.imparatorlugun
ile mümkün olacagi açiktir. Gerek klâsik çagda, gerekse 19. yüzyilda, Osmanh kiliselerinin tarihi bu nedenle birbirinden aynlmaz bir biçimde metodik inceleme ve bilgi kadar diger dinlerin ve birikimine muhtaçtir. Osmanh Ìmparatorlugu cemâatlerin hayatuu bilmeyi gerektiren bir konu yoktur. Osmanh modernlegmesi de, önemli bir boyntuyla Balkanlar ve Ortadogu bölgesindeki Hiristiyan cemâatlerin Batt ve Bâblâlî kargismdaki tutumlan, reaksiyonlannm tarihidir. Çokkere peginen iriandtgumzm tersine, kiHseler Bati'yi arkalarma ahp ona tabi olarak Bâbiâlî ile çatigmig degilleniir. Batt'mn etkileri, Osmanh gayrimuslimlerini de çogu zaman Müslüman muhafazakâr çevæler kadar rahatsiz etmigtir. 17 ve 18. yüzydlania Ba*
Tanzimat'm150. YddönlimüUlusfamrast Sempazyumu,25-27 Aralik 1989, T.C. Kültür Bakanhþ Millî Kütüphane Bagkanhþ, Ankara 1991, 5.385-388.
i
196 ¯¯¯
ti'dan gelen Katolisizmin etkileri ve 19. yüzyilda Protestanhšm etkileri, klâsik kilise yönetimini rahatsiz etmig ve tepki duymalarma neden olbir yerde klâsik Rum-Ortodoks mugtur. Tanzimat dönemi reformlan Patrikhanesi'nin ve hattâ Ermeni-Gregoryen kilisesinin erime tarihidir denebilir. Bu erimenin nedeni Bati'nin dinî propagandast kadar, imparatorlukta dogan yeni Osmanh dünya görügü ve laiklegmeye baglayan egitim ve basmdir. Fener'deki Rum-Ortodoks Patrikhanesi, çok önceden kiliseye bagh muhtelif dilden etnik cemâatlerin içinde dogan Bat1Avrupa tesirine ve özellikle laiklegme egilimlerine kargi mücadele vermek zorunda kalnugtir. Nihayet, uluslagma çagmda kilise günden güne nüfuz alanuun daraldigim görmügtür. Aslmda uluslagma çagmda gärecegimiz ulusal kiliselerin dogugu ve Fener'den kopma süreci, Balkan kavimlerinin tarihinde de dayanmaktadir. Sirb ve Bulgar kiliseleriyatan bir eskiörgütlenmeye nin ayrilmasada bu özellik göze çarpar. Her geye ragmen ulusal ayaklanma ve bagunstzhk sonucu, Yunanistan kilisesinin Fener'den ayrilmasi önemli ve yeni bir geligmeydi. 1771'de Sirb kilisesinin laik din adamlarmdan Dositei Obradoviç, "Martasttrlarumz lüzumsuz, insanlar aydm bir egitim görüp batddan kurtulmah ve Allah'a öyle yaklagmahdir," der.1 Bu tip bir dünya ve din görügü, kupkusuz S1rblarmAvusegitim, kültür ve ticaret iligkilerinin bir neticesidir. kuuluklan ile turya Avusturya, Sirblarm topraklarmda yagamasuu ve egitim görmelerini bir yerde tegvik etmigti. Gene aym dönemlerde Aynaroz'daki manastirlarda etkisi altmda kendi tarihî Sirb ve Bulgar rahipleri Yunan ulusçulugunun Hillander Manas18. yüzyil sonlarmda benliklerini de aramaktaydilar. tirfndaki bir Bulgar kegig, Paissij Hillanderskij popüler bir üslûbla kaleme aldigt Slav-Bulgar Tarihfnde, Bulgarlara dillerini ve tarihlerini ve ülkelerinin ganh geçmigini ögrenmelerini vaaz ediyordu. Bütun Ortodoks kilisesi için bu egilimi genelleptirerneyiz. Bunlar Fener Patrikhanesi'nin çizgisi digmdaki geligmelerdir.Çünkü,Rum-Ortodoks patrikhanesi kullandigi dil ve akîdesi itibarlyle halâ Bizans ortaçagma sadikti ve bu sadakat dolayisiyla ulusalci bir dünya görügünü benimsemekten çok, kilïseyi restore eden Osmanh yönetimine sadakati tercih etmekteydi.2 Kilisenin bu dönemdeki teolojik münakagalari ve dinler konusunda ortaya koydugu gärügler, Islämdan çok bati Katolisizmi ve Protestanhga yänegetirdigi fikirlere lik bir mücadeledir. Fenerli beyler, Fransiz Ïhtilâli'nin pek çabuk karyi çikmiglar, sonralan genç Mmanistan'ida hesaptan çakar'deiste'
1 L S. Stavrianos, 'The Influence of the West on the Balkans', The Balkans in TranUniv. of California Press, 1963, s. 193. sition, ed. C. ve B. Jelavich. 2 A.g.m., s. 186-187; Fikret Adamr, Die MakedonischeFrage, Steiner-Wiesbaden 1979, 'an
Orthodox reaction to French s. 48-49; Clogg R., 'Dhidaskaita Patriki' (1798), Revolutionary PIppaganda', MES 5 (1969),s. 104-105.
Türk ve Hellenlerin miglar ve amaç olarak Osmanh Ïmparatorlugu'nu mügterek bir imparatorlugu olarak geligtirmeyi tercih etmiplerdir. Fener ölen ve aziz olarak amlan bir taFatrikhanesi, Yunan ayaklanmasmda œddetmigtir.3 Fekun tarihi kipilerin azizligini tammay1 uzun bir süre uzanmaktadir. 16. netin Bati kargiti tutumu, kugkusuz Rönesans'a kadar
197
asir sonunda Patrik Kyril Loukaris'in Ïncil'ihalk diline (Dimefiki) çevirdigi ve Protestanhga yakm fikirler besledigi biliniyor. Katolik propaganProtestan diplomat ve misyonlarm daya kargi savagirken, Ístanbul'daki ve destegini aranug ve giderek Protestan çevreierin tesiri altmda kalÍmg Confessions adiyla Cenevre'de çok sonra 1629'da basilan eserinde, Calvinist fikirlerin agir bastig1 görülmugtür (Timothy Ware, The Orthodox Church, Penguin-1973, s. 106). Alti defa patriklige tayin ve azil edilen, siyasî entrikalar zinciri içinde ylldizi sönen bir ruhanî kipiliktir. Ama bu gibi egilimler kendisinden sonra piddetle yasaklandi ve kilise dil olarak da Koinae dedigimiz Bizans dönemi Yunancasuu kulland1. Osmanh, egemenligi Sirblar, Bulgarlar, Ortodoks Arnavullar ve Arablarm dirû, malî yönetimini de Fener Patrikhanesi'ne vermigti. Bununla birlikte imparatorlukta bütün Yunanca konuganlar Ortodoks mezhepte degildi. Ïonadalarmda, Chios'ta (Sakiz) apagi yukan 11.000 Katolik vardi. Buna Müslüman dinine geçenleride ilâve edersek, imparatorlukta Yunanca üç alfabeyle yazihrdi. Yani, Frango-Chiotiki denen Latin harfleriyle yazilan ve el Camiya dedigimiz Arab harfleriyle yazilan Yunanca metinIeri de, Yunan alfabesiyle yazilan Ytmancaya ilâve etmemiz gerekir. Patrik butün kilise evkafina hükmederdi. Vârissiz terekelere patrikhane sahip olurdu. Egitimi ve basun iglerini sansürcü olarak denetler ve cezalandirdiklarnu sürgüne yollayabilirdi. Bu iglerde de Osmanh kolluk kuvvetterinin müzaheretini görürdü. Patrigi sadece Dîvân-i Hümâyûn yargilayabilirdi. Kilisenin tesbit ettigi bölgelerdeki metropolitler de oralarda patrigin mutlak yetkili temsileileriydi. Bu yetkiler Ermeni Patrikhanesi için de söz konusuydu. Ancak gayrimüslim tebaa arasmda Rum Ortodoks Patrikhanesi tabileri itibarlyle en yaygm ve kalabahk nüfusa hükmediyordu ve Fener'deki patrikler diger gayrimüslim ruhani reisler arasmda protokol bakumndan öneelik sahibiydiler. Aym gekilde bu kilisenin önemli bir destegi Babiâli nezdinde nüfuz ve görev dereceleri kudretli olan Fenerli beyler dedigimiz, Fener'deki Rum aristokrasisi idi. Fener Rosoylularmm hepsi Bizans'tan kalma safkan Rumlar degildi. Ìçlerinde vardi.4 Fenermen, Bulgar,.Hiristiyan Arnavut ve italyanasilh aileIer de 3 Demetrios Tsakonas, Geist und Gesellscimftin Griechenland, Bouvier Verlag, Bonn 1965, s. 19 ve 22. mufassal bilgt için bkz. M. D. Sturdza, Grandes famil4 Fenerli aristokrasihakkmda HistohquE EÉÛBngüÌOgŠggfi les de Grece d'Albanie et de Constantinople (Dictionnaire Paris 1983.
li beylerin devlet nezdindeki nüfuzlan da, tipki patrilder gibi Tanzigayrimüslimunsurlann sonra yava; yavag agmacak ve diŠer seçkinIeri de bu alanda onlarla eg rütbe ve movkie kavugacaktir. Asimda Ermeniler için bu süreç, 18. yüzyilda baglamig ve güçlü bir Amira zümresi dogmuytu. Rum patriklerinin protokoldeki öncelikleri, eyâletlerde de metropolitlere tegmil edilmigti. Yani bir bölgede Rum-Ortodokslar ne kadar az olursa olsun, ruhanî reisler arasmda mettopolitter öncelikli bir yere sahipti. Diger gayrimüslim cemâatlerin, Tanzimat'tan sonra Ermeni-Gregoryen, Marunî, Süryanî gibi cemâatlerin riufusunun daha kalabahk oldugu bölgelerde, bu ldâsik protokoler imliyaz kaldmldi ve Marunî, Katolik, Ermeni, Süryanî tebaadan kim kalabahksa, onlarm ruhanî reislerine idarî-malî meselelerde daha fazla söz hakla ve temsil önceligi tanmdi.5 Nasil oldu da Fâtih Sultan Mehmed devrinde muhtegem yetkilere ve gönïnúme Aavugan Rum-Ortodoks Fadkägfnm yetki ve afaru agmdt? kopan Yunanistan kilisesi, nihaAfmma, evvelen Yunan ayaklanmastyla egitim Tanzimat boyunca geligen laik yet ve basm ve nihayet diger gayri-Yunan Hiristlyanlarm ulusal kilise hareketleriyle luzlanmigtir, Balkanlar'da sayica az taraftari olmakla beraber, 18. yüzy1ldan beri geligen Makedonya ve nihayet Bulgar-Katolik kilise hareketinin de bu çözülmede manevî bir pay1vardir. Çünkübu sonuncular itikad ve akîde meselesinden degil, ulusal dilde ve ulusal ruhbanla toplumsal yagamlaruu surdürme isteginin ifadesiolarak geligtilerve Ortodoks kilisesinin parçalanmasmda dolayh bir rollèri oldu. Bulgar eksarhiasmm bu olaylar sonucu doguçu,bu nedenle önemlidir. Diger yandan, Ermeni ve Rum patrikhane meclislerinin tegkili (bunlata millet meclisleri deniyor) ve kilisenin kontrolü digmda laik egitim gören Hiristiyan gençlerinvarhgi, bu kurumun kendi milleti içindeki nüfuzunu kirmigttr. Bilindigi üzere 1235 T1rnova Patrikligi ve Stefan Dugan tarafmdan 1341'de teykil edilen Ohrid-Peç Patrikligi Bulgaristan ve Sirbistan'm müstakil ulusal kiliseleri mesabesindedir. Osmanh fetihleriile bu kiliseleria bagunsizhét ilk anda devam etti ise de; 1453'te bütün Balkan Ortodokslan Ïstanbul'dakiRum-Ortodoks patriginin ruhanî, adE, malî, idari üttünlügüne tabi oldular ve basona erdi. Sokullu Mehmed Papa sayesinde 16. yüzyilda yegimsizhklan niden bagunsizhgim elde.eden Peç Patrikligi de 1767'de bir daha lagvedildi. Bu dönemden beri Bulgarlar arasmda bagimsiz kilise özlemi vardi ve bir ara 17. yüzyilda baz18ulgarlarm Roma'ya tabi diger SarkKatolikleri gibiözerk bir Katolik kilise teykil etmek istedikleri biliniyor. Ïstanbul'daki Fransa büyükelçisi Girardin 13 Subat1686 tarihli bir raporunmat'tan
198
5 BOA, Ì., MV., no: 383, 15 S 1273/15 Ekim1856.
da; bazi Bulgarlarm Fransa kralmm bu konuda himaye ve muzahentini istediklerini bildiriyor.6 1773'te Cizvitler Osmanh ülkelerinden kovulunca bu yerlerdeki Katolik misyon Lazaristlere geçti. ÖrneginLazarist rahip Girolomo Bono'nun 1742'de Selanik'te kurdugu kilisede Fransizca, Ìtalyancave Yunanca âyin yap2hyordu? Giderek bu mezhep küçük gruplar arasmda yayddi. Ortodoks-Rum kilisesinden kopug 19. yüzydda genel bir egilimdi. Ashnda Íslâmdevletinde din degigtirme sadece ihtida (yani Íslâmageçig)biçiminde mümkùndü, Yoksa bagka dinler ara-. smda geçig kabul edilmiyordu. Oysa 19. yüzyilda diger mezheplerden, örnegin Protestanhga ve Katolisizme geçig bagladi. 1850'de Íngiltere, Protestanhga geçigi kolaylagtiracak müsaadeyi elde etti ve Protestan misyonerler Rum ve Ermeni kiliselerinin itiraz ve änlemesine ragmen daha kolay faaliyet gösterebildiler. Eu süreç, Suriye ve Filistin'de daha da belirgindi. Örnegin1830'da Arab Hiristiyanlarm yüzde 90'1Rum-Ortodoks kilisesine baghyken, 19. yüzyil sonunda bu oran yüzde 30'a kadar dügtü.8 Protestan misyonerlerin bölgede Arab Hiristiyanlar, Marunîler, hattâ Dürzîler arasinda faaliyet göstermesi yanmda, Rum-Ortodoks kilisesinin yüksek rütbeli ruhbanm tayminde Arablara iltifat etmemesi ve dil sorunu, yükselen Arab ulusçulugunun (äzellikle bu akim H1ristiyanlar arasmda güçlü idi) taleplerine cevap verememig ve onlar1Protestan ve Katolik misyonlarm kucagma itmigtir. Rum kilisesinin bu tutumunu, dönemin Rus kilise görevlilerinden Porfirij (opolejenii jerusalemskih tzerkwi) adh risalesinde, Ortodoks kilisesinin Arab müminleœ ve isteklerine karpi lâkaydiligini elegtirir.9 Balkanlaida Rum-Ortodoks Kilisesi'nin zay1flamasi, gürültülü bir finalle, Ulusal Bulgar Kilisesi'nin kurulugu ile tamamlannugttr denebilir. Ama belirtildigi üzere, Fener'in zayiflamasmda asil cesamtlendirici örnek, bagunsiz Yunanistan'dan dogdu. YeniYunanistan'm lideri Kapod'istria Ístanbul'dan gelen Fener temsilcisinigüphe ile kargilamtyt1. 1829-31 arasmda Yunan Kilisesi Fenef den koptu ve kendini autocephal olarak ilân etti. Olaym etkisi görüldü. 1830'lar Bulgaristan'm her yerinde, özellikle Filibe gibi kangik etnik yapifi gehirlerde, Bulgarlar ve Rum ruhban arasmda bazen kan dökülmeye kadar varan kavgalarla geçti. Eu yillarda ümidini kaybe6 Girardin'in raporu için: Fransiz DigigleriArgivi, C. P., Turouie, voL 18, s. 102, 13 Feb. 1686. 7 Osmanh tarihi konusunda pek iptidaï bir bilgi sardetmekle birlikte, Makedonya Katolik Kilisesi için gu esere bakilmahdir. Rudolf Grulich, Die unierte Kirche in Mazedonien (1856-1919), Augustinus Veri. VVürzburg 1977, s. 33-34. 8 Priedrich Heyer, Kirchengeschichtede; Heiligen Landes, Kohthammer-Stuttgart 1984, s. 203. 9 A.g.e., s. 210, Bu gibi bazi din degigtirme vakalari için C. B. Elliott, Travels in the ThreeGreat Empires of Austria, Russia and Turkey, c. II, London 1838, s.227 ve 241.
199
200
den Slav unsurlann küçük gruplar halinde yeni kurulan ve garkKatolikleri meyanmda sayilan Makedonya ve 1860'larda da Bulgar-Katolik Kilisesi'ne geçigi bundan ileri gelmekteydi. 1860'ta Ïstanbul'dakibirkaçbin kigi, Bulgar kiliseleri için bagimsizhk isteyen bir harekete bagladi ve Bâbrâlî'denböyle bir talepte bulundular. Babiâlî'nin bu konuda tereddüdü, dogacak bir çatigmadan çekinmesi ve Rusya'nm Fener Patrikhanesi'nden yana takmdigi tavirdan ileri gelmekteydi. Selanik, Edirne gibi yerlerde bu dönemde Bulgar-Katolikhanketi yayilmaya baglad1. Bu hareketin teorik öncülügünü 1859'dan beri Bolgaria gazetesini ç1karan Dragan Tsankov yapiyordu. Mezkûr 1860 yih sonunda 2000 kadar Bulgar, Ïstanbul'dabir nümayi; yapti ve ErmeniKatolik patriki Hason Efendi ve Ïstanbul'dakiPapahk temsilcisine mûracaat ederek ark-Katolikleri arasmda sayllacak bir özerk Katolik Bulgar kilisesinin tamnmasuu sagladilar.10 Bu kilise, buna ragmen sam1dtgi kadar yayllmadi, fakat bu olaylart izIeyen ilk on sene içinde Ortodoks Bagamsiz Bulgar Eksarhiasi Bâbtâll tarafmdan tanmdt. Tabiî Fener'deki Rum-Ortodoks Patrikhanesi bu kiliseyi, ancak IL Dünya Savãçi'ndan sonra tamdi. Bulgaristan ulusal kilise hareketi Balkan Ortodokslan arasmda ulusal kiliselerin tamnmasim luzlandirIruptir. 1879'da aym hareket, merkezi Belgrad olmak üzere Sirb Kilisesi için, 1885'te de Romanya için söz konusudur. 1878'de Arnavutluk ligasi kuruldugunda bu halkm Ortodoks kesimi de, diger,dindeki kardefieriyle Arnavut olduklarmi ve Osmanh Împaratorlugu'nunsadik tebaast olduklarmt açaklayarak patrikhaneden ruhen ve hattâ pratik olarak koptuklanm aç1klamtytir. Kugkusuz kilisenin ideolojik ve siyasal önderliginin erimesinde, bagunsizulusal kiliselerin dogmasi kadar önemli bir olay; bizzat Rum milletinin seçkinlerinin gördükleri laik egitim ve Takvim4 Vakayi'nin Rumca nüshasiyla baglaylp gideæk yayllan ve özellegen Rumca basm organlan ve negriyattir. 19. yüzy11da bütün Tanzimat aydmlari gibi, Rumlarin da önemli bir kesimi Osmanhhk gibi yan laik bir imparatorluk ideolojisi etrafmda toplandilar. Ulusaleilar kadar, bu grubu da bir vakia olarak kabul etmeliyiz. Atina ve Londra sefiri Musurus Papa bu grubun örneklerinden biridir. Gene Ermeninaztrlardan Dadyan Artin Papa Ermeniler a,rasmdaki bu tip Osmanhlara örnek tegkil eder. Sayilan samldigmm aksine hiç de az degildir ve yeni tetkiklerle daha çok ortaya çikmaktadir. who"su henüz hazirlanmig de19. yüzyil Osmanh toplumunun 18. yüzy11da ancak Avrupa'da okuyarak edinen gayegitimi Laik gildir. rimüsliinferin saylSL, 19. yüzydda arth. Osmanh yüksek okullart bunu
-kilisede
"who's
10
'Dejatel'nost Bolgarskoi Katoliçeskoi Tserkvi', Pervi Meidunaroden KongressPo BolgaristiAn,Sofia BAN 1982, s. 6%9, Bulgar Katolik kilisesi hareke ti üzerine.
f. Ortayh,
sagladi. Galatasaray (Mekteb-i Sultanî), baglangtçta ruhanî reislerin hiç hoguna gitmemigti. Ama bir müddet sonra, Topkapih mütevazi bir Ermeni genci Ohannes Aryaruni burada okudu ve ilerinin Ermeni patrigi oldu.11 Kilisenin ideolojive telkinleri ve dünya görügü onun sansürü diBu agmma, genelde Ermemda kalan yaym organlanyla zayifhyordu. ni-Gregoryen kilisesi için de dogrudur ve yukanda saydiginuz sebepleruhanî yöneticileriyanmda, re dayanir. Ozellikle, 19. yüzydda kiliselerin zenaatkâr ve esnâftan gelen üyelerle ve zenginlegen laik zenginlerden onlarm idareye iëtirak etmedenettenip kurulan meelisler tarafmdan da klâsik Rum-Oreyâletlerinde Balkan Fakat leri de önemli bir geligmeydi. geligmesi alamlarmm ulusalci Slav genellikle erimesi, todoks kilisesinin reformlar sayealanmda getirdigi maarif, basin idare ve ve Tanzimat'm sinde hizlanmigtir. Su nedenledir ki, Tanzimat dönemine, bir yerde, Rum-Ortodoks kilisesinin aymma tarihi demek pek de gerçekdigi bir de-
gerlendinnesayilmamahdir,
11 K. Pamukçuyan, 'ArµruniOhannes',
istanbulAnsiklopedisi,II, 1063.
201
Son Devirde Osmanl: Musevîleri'
2o2
siyasal ve sosyal tarihi içindeki en ilginç unbiri de Osmanh Mûsevîligidir. 1908 Temmuzu'nda Osmanh Ïmparatorlugu'ndamegrûtiyet ilân edildiginde, Musevî milleti ilginç bir sosyo-politik konumdaydt Cemânt içinde megrutî rejim taraftarlan etkin oldugu gibi, Hamidiyye rejimine sempati duyanlar da vardi. Bu tutum, Müslüman Türklerinkine paralellik gösterir. Nitekim, bu düalizm Yahudi cemâatinin yönetim kademelerine de yansumptL O zamandan beri tekrarlanan ve bilinen olay; IL Abdülhamid'in 1909'da 31 Mart vakasmdan sonra tahttan indirilmesi üzerine hahambagi (kaymakam) Moshe Levi'nin istifa etmesidir. Aslmda galiba eski yönetim, yerini Jön Türklerin taraftan olan partlye hadise ç1karmaksizm terk etmek yolunu seçmigti. Ïkinci Meyrùtiyet yillarmda Osmanh Mûsevîlerinin genel durumu öyle äzetlenebilir. Cografî yönden Müsevîler, imparatorlugun en genig alana yayilan grubudur. Bütün Arab vilâyetlerinde ve eski Osmanh egemenlik bölgeleri olan Magrib ve Misifda, Trablusgarb'da (Libya), Ye men, Suriye, Lübnan ve Filistin digmda Mezopotamya ve Güneydogu Anadolu'da, Orta Anadolu'da, äzellikle Bati Anadolu'da hemen her kentsel merkezde ve Ïzmitdegenig bir cemâat halinde yagiyorlarda.Avde Edirne, Selanik ve Gelibolu gibi kalabahk merkezrupa eyâletlerinde ler digmda Bosna, Güney Bulgaristatt ve Makedonya'da birçok kentlerde Musevî cemâatine rastlamak mümkündü. Osmanh Yahudiligi, aslmda Sefardi gn.iptan, yani Ïspanyave Akdeniz'den göçen Mûsevîlerden oluguyordu. Fakat özellikle Dogu Avrupa ve Rusya'dan gäçlerin artmasiyla her yerde Aykenazî gruplar da göze çarpmaktaydi. Dit bakimmdan Osmanh ÍmparatorluguMûsevîlerini sadece bu iki grupla smirlayamayiz; zira Mûsevîler kadar degigik dil konuçan bagka bir grup yoktur. DoguAvrupa'dan ve Rusya'dan gelen dag1mk göçmen gruplarm (Açkenazî) konugtugu ve ibâdet esnasmda da kullamlan Yidig denen dildi. Önceleri Aykenazî sinagoglari ayriyd1, ancak zamanIa eridiler ve yerli Sefarad cemâatle kaynagtilar. Agkenazi sinagoglaribugün Ístanbul'dadil degilsoy ve gelenek dolayistyla ibâdete devam ediyor. Íspanya'dangelen asil kalabahk cemâatin diliJudeo-Espagnol (Ladino) d1pmda, imparatorlugun genig cografyasiiçinde, özellikle Mezopotamya ve Arab vilâyetle-
Osmanh megrûtiyetinin
surlardan
*
Tank Zafer Tunaya'ya Armagan, ÏstanbulBarosu yay., Ïsfanbul1992, s. 501-515.
rinde Arabca, hattâ Âramcakonuguluyordu. Ístanbul,Ïzmir,Selanik gibi büyük liman gehirlerinde ayn sinagoglan olan ÍtalyanYahudi gruplan da vard2. (Omeþn Istanbul'da Yazici Sokaþ ve Karaköy'de 26Jfam Sokagt'nda sinagoglan vardt ve gigli'dede onlara ayrt bir mezarhk tahsis edilmigti.)1 Italyan Yahudileriimparatorlukta uzun zaman önee yerlegmeye baglamigt1. Ama yerli cemâatie kaynagma ve tebaaya geçmeleri 19. yüzyila özgü bir olaydir Bu konudaki belgelerde rastladtgimiza göBilindigi ortalannda 19. yüzyd çúamptir. giuyrukluk ortaya sorunu re, bi Osmanh hukukunda her dinden Osmanh erkegi için yabanci uyrukhi zevce almak mümkündü. F4kat kadm için yabanc1 uyruklu kocaya varmak mümkün degildi. Bu nedenle devlet, örnegin 19. yûzyd ortalannda Toscana devletinin pasaportunu tagiyan Musevî erkeklerle, Osmanh sakça görülmeye baglanmas1 üzeriMûsevîsi kadmlann evlenmelerinin 1266/13 etmigtir. Haziran 1850 tarihinde çikan 2$ ne, duruma müdahale olaylarm özellikle Selânik'te bir fennan bu gibi görliidügürfü ve yasakemrediyordu.2 arasmdaki Osmanh lisan renkliligiMusevîleri lanmasmi siralannda renklilik denebilir. katúdi de Meerûtiyet bir ideolojik ne IL dünya ikinci yarisurda laik egitim görügü getiren bir 19. yüzyilm ve okullanndan 'Alliance Israelite Üniverselle' sonra, bu sefer Osmanh Musevîligi modernist bir ideoloji ile de tamgiyordu. 1910'da Anglo-Levantin Banking Company, Istanbul'da bir gube açtL Sionist liderlerin en ünlüleri bu bankamn bagmda, bundan sonra bu gehirde ve imparatorlukta Sionist temsilei olarak gärev görmeye bagladilar. Su dönem, gerek Osmanh Musevî milletinin yönetimi, gerekse Bâbiâli'nin tutumu aç1smdan çok kannagik boyutlar arz eder ve literatürde bu konuda kolayca verilen kugku hükümlerin, sorunu anlamamizi daha da zorlagtirdigma Sionist hareketin temsilyoktur. Kugkusuz Osmanh Ïmparatorlugu'nda Rcis2nin, bu bankanm bagmda bahmmast onan gayrimsmîdurumuyfa gilidir. Ama, Osmanh Ïmparatorlugu'nunbagkentinden yazilan raporlar, sadece Sionist hareket açismdan degil, fakat son devir Osmanh yänetimi ve bagkentteki diplornasinin tarihi açasmdan da ilginç belgelerdir. Osmanh Mûsevîlerinin Sionizm kargismdaki tutumlanm anlamak için, önce onlarm modern çagm ulusçulugu kargisindaki tutumlarm1 anlamak gerekir. Osmanh Musevîleri için ulusçuluk makbul ve moda bir akun olmanupts. Ashada politik balamdan etkin bir örgütlenme de göze çarpmaz. Özellikleegitimin yapisma bakihnca da bu durum anlagihr. Cemâatin maarif örgütünün yapist, Osmanh Yahudilerinin imparatorgösterir. Heuzak olduldanm luktaki ulusalci akimlar atmosferinden merkezlerde dint tahsil kurumlarmm ögretildigi ilk bilgilerin bütün men
'Ístanbulitalyan Musevî Cemâati', s. 2. 2 BOA, I., MV., no: 5129, 2 $ 1266/13 Haziran 1850, 1 Naim Güleryüz,
17 Arahk Salom,
1986, no.1980,
203
204
bulunmasma änem verilmigtir. Dindarhk ve dinî kimligi saglayacak bir egitim yeterli görülmekteydi. Dolayisiyla ulusalci ve laik egitimin verilebilecegi daha üst düzeydeki egitim kurumlanm Osmanh cemaat örgütleri meydaria getirmernig ve gençIeri bir düzeyden sonra kendi haline birakmigtir. Dolayisiyla modern, laik üst düzey egitimini Osmanh Mûsevîlerine Alliance Israelite gibi kendi cemâatlerinin kurmadig1 kuruluçIar getirmigtir Bunun dagmda Osmanh Musevî gençleri hemen her türlu okulda ve mali imkâm olmayanlar ise burs sisteminin yaygm olarak uygulandigi Osmanh egitim kuntmlarmda okumuglardir. Ashnda Osmanh üst bürokrat kesimi içinde Osmanhlagmig Musevî seçkinlerin varhšx da bundan ileri gelmektedir. Bir sayisal veriyle durumu aç1klayabiliriz: Îstanbul'da 1909/1327 H. yih içinde, devlet salnamesine gäre 7 adet Musevî rüçdiyesi (ortaokul) vardir. Ílkokullarda yaygmdir, ama Musevî cemâatiyle ilgisi olan daha yûksek kurumlar hahambagihk veya ilgili vak1flar tarafmdan kuralmuy degildir. Daha yüksek derecede egitim veren Alliance okullart yabanci kökenliydi ve baglanglçta bilindigi gibi Osmanh Musevî milleti idaœcilerinin ve dinî liderlerin kargi ç1ktigi kurumlardi. Aym durum bagka yerlerde, örnegin Aydm vilâyetinde de görülüyor. Izmifde Musevî ilk tahsil kurumlan yaygmken, rügdiye say1stnda azalma görülüyor ve o yillarda daha yüksek egitimi Musevî cemâati kendi düzenlemiyor, gençler bagka okullara ve Mekteb-i Mülkiye, Hukuk, Tibbiye gibi kurumlara gidiyorlardt. Osmanh nazirlan, sefirleri, valileri arasmda Musevî seçkinlerine rastlanmlyordu, ama muhtelif nezâœtlerin, Maliye örgütünün, Sihhiye örgütiinün yüksek kademelerindekiOsmanh Mûsevîsibürokrattarm sayist küçümsenecek gibi degildi.3 Nihayet, imparatorluktaki bazi unsurlar gibi, Musevî aydinlan arasmda da iki dilli olanlar, Türkçeyi anadili gibi bilenler az degildi. Zaten Musevî gençIigin okudugu tüm okullarda Türkçe dersi oldugu gibi, II. Meprûtiyetle Musevî okullan öncü bir uygulama ile Türkçe lisans derslerini artird2 ve programlara Türkçe okutulan Osmanh tarihi ve Osmanh cografyasi gibi dersler koydular Bu ikili egitim yapisuun Galatasaray (Mekteb-i Sultanî)'dan sonra ilk uygulayanlan Musevî mektepleri oldugu anlagthyor (bu nygulamanm 1925'te bütün yabanc1 okullara nygulanan program için örnek olup olmadigi aragtinlmaya deger). Örnegin Hahambagmm kethüdasi Moiz Fresco'nun 1888-1890 yillarmda Ízmifde Üstài adh, Türk dilinde, fakat Íbrariîharfli bir gazete çtkardigru biliyoruz. Nesim Maziiyah, IL Meyrûtiyet döneminde Ìttihad,Moiz Kohen ise, 1915-18'de ÏktisadiyâtMecmûasr'ni çakarnuglardir. Nihayet Avram Galanti de bu dönemin sivrilen iki dilli Osmanh aydmlarmdandi. 3 Avram Galanti, Türkler ve Yahudifer, Ïstanbul1928, s. 128-136. Musevt memurlar komusunda Bagbakanlik Osmanh Argivfndeki yeni tasniflerden çtkan bazi bilgileri yakmda yayunlayacagaz.
Mûsevîler megratiyet hareketini destekleyen äncü bir gruba sahiptiler. Nesim Maziyah, Albert Ferid Asseo, Paris'te Mepveret gazetesi grubundan Albert Feva, meghur Emmanuel Karasso ve Nesim Russo Ïttihadci grupla, daha Sultan Abdülhamid devrinde temasta olan politikacilardi. Du gruba son dönemin ünlü simalarmdan Avram Galanti'yi de ekleyelim. Ahmed Riza ile muhalefet yillarmda temasa geçen ve destekleyen, Misir Cemiyyet-ilsraillyyesi adh örgütte yer almigti. Musevî aydmlar II. Megrûtiyet'i tam desteklediIer. Bu destegi bazi Balkan uluslaripm veya Rum ve Ermeni aydmlari gibi bir ulusal uzlagma olarak degil, dogrudan Osmanh patriyotizmi çerçevesinde gösterdiler. Nitekim dönemi içinde laik bir ulueçuluk olan Sionizme de iltifat edilmemig ve imparatorlugun diger unsurlarma karp Yahudiler hep uzak kalmiglardir. Bulgarlar, Ruin ve Ermeniler seçimlere ulusal programlarla girerken, Mûsevilenie bu egilim hiç olmanug; hattâ bazi Arnavut ve Arablarm aksine, millî kulüpler dahi tegkil etmemiglerdir. Fakat Mûseviler diger yandan siyasal hayatla daha çok ilgilenen, Íttihadve Terakki'yi destekleyen konumdaydilar.
Ikinci Megrûtiyet parlamentosunda Mûsevîler 1877ye göœ daha etkili bir grupla temsil ediliyorlard1(1877'de Avram Aciman, Menahim Salih; Bosna'dan Ziver ve Yanya'dan Daviçon Irvi vard1). Simdiistanbul'dan Vitali Faraci, Selanik'ten Emanuel Karasso, Ízmir'denNesim Mazliyah, Bagdad'dan Hezekiyel Sason vardi. ÂyanMeclisi'nde Daviçon Karmano ve Behor Egkinazi bulunuyordu. Balkan Harbi'nden sonraki devrede Seseçildi. lânik kaybedilince Emanuel Karasso, Ìstanbul'dan Osmanh Musevileri, II. Megrûtiyet dönemine yakm tarihimizin ilginç simalarmdan biri olan Hahambaµ Hayim Nahum'un temsilciligi ve yönetimi altmda girdiler.4 Nahum'un kipiligi, bugün bile tarihçiler arasmda tartigma konusudur. Ama kariyerinin Íttihadve Terakki ile yükselme gösterdigi ve hahambaµhgin Osmanh Musevileri üzerinde hem idarî,
.
4 2 Temmuz 1909/23 C 1327 tarihli pu tayin fermam ilginçtir. BOA, Karay ve Yahûd Defterleri, s. 38-42: "Niçân-1hümâyûn odur ki: Münhal olan âsitâne-i âliyyem ve tevabii hahambaghšma bermûceb-i nizâm tegekkül eden heyet-i intihabiyye tarafmdan intihâb kalmmig clan kudvetu'l-milleHAYÍM NAHUM Elendi damet rütbetühunun ti'l-Mûseviyye icra-yi memuriyeti Adliyye ve Mezâhib Nezâreti'nden vukûbulan ig'âr ve Meclis-i Mahsûs-1 Vükelã-y2 fîhhamca virilen karar üzerine tensib kilmmagla, mezkûr hahambaghšm mûmaîleyh uhdesine tevcîhini mutazammm purût-u kadtmenin derciyle igbu berat-i hümayûnu verdim ve buyürdüm ki: mumaileyh Hayim Nahum Efendi Ïstanbul ve tevâbü millet-i Yehûdâ'nm hahambaç1s1 olub, kâffe-i memâlik-i mahrûsamda bulunan millet-i Yehûda'nm hahamlan ve cemâat basilari ve gâir büyügü üzerlerine hahambagi bilerek bahambaghga müteallik ve kûçügü mumaileyhi umurlan da mumaileyhe müracaat edib ve yolunda olub ve sözünden tecâvüz etmeyib, kendi âyinleri üzere itaat ve inkiyâzda kusur eylemiyeler..."
205 ¯
zod
hem siyasî, hem de potokol yönünden üstün ve etkin bir makam hâline ve tevâbii millet-i gelmesi onun döneminde olmuëtur. Gerçekte "Ístanbul Yehûda'mn haham-baç1simn bütün memâlik-i mahrusa (Osmanh ülkelerindeki) Mûsevîlerinin ruhanî liderleri arasmda üstün durumda bulunmasi" keyfiyeti IL Mahmud'dan beri tayin fermanlarmda belirtilir; ama bu gerçek II. Megrûtiyet ve Hayim- Nahum'un liderliginde vurguland1. Aym yll devlet salnamesinde (1327H.) Nahum'dan hahambagi ve diger 27 önemli merkezdeki reislerden baghahamdiye säz edilmektedir. Belirtildigi üzere Ïstanbul'dakihahambaquun butünMûsevîlerin dinî ve idarî lideri olma statüsü klâsik Osmanh devrinden beri gärülür. Musevî milletinin yarn bagmda bundan bagka ayn bir mezhep olan Karay (çogulu Karaim) grubu için Karay cemântbay1hšr statüsü vardi. H. 1255--1327/18391909 yillan için Karay ve Yahûd Defterled iki cemâatle ilgili idarî strüktürü gösterecek bir hayli yazigma ihtiva eder (meselâ imparatorluktaki ÏtalKuzguncuk'ta ve bagka yan Mûsevîler için Hasköy'de ve Bogaziçi'nde, bir yerde Toskana Devleti'nin ricasiyla ayn bir mezarhk hazirlanmasi gibi). Genellikle herhangi bir yerdeki haham tayinlerinde ve diger önemli iglerde Ïstanbul'dakihahambagmm görügü almiyordu. Karaîm cemâatinin nüfus tahriri aynca yap111rdi.Bunda iki cemâatin mezhep farkhhgi, ayn mahallede kurulan ayn sinagog (Karaim cemânti kinisa tabirini kullamr) ve malî, idarî kompartunan farkhhgirol oynamaktaydt ÏkinciMeyrûtiyet'le Musevi hahambagmm titulatürú (elkâb) belgelerde göyle geçer: ve tevâbii Yahûd taifesi hahambagis1... iftiharu'1-mille-ti'lMûseviyye... hutîmet avakîbehu bi'l-hayr." Bununla birlikte Hayim Nahum için, hahambagx olduktan sonra yart resmî ve gayri"Memâlik-i Osmaniyye Musevi milletinin resmî belgelenle, matbuatta, reis-i ruhanîsi, hahambagi rütbelû Hayim Nahum efendi..." deynnis kullamlmaktaydi. Kendisi birinci dereceden mecidî nigan tagimaktaydi ve protokoldeki ve hükümet nezdindeki itibar ve nüfutu kuvvetliydi. Bu titulaturde, Ittihad ve Terakki ideolojisi kadar, Nahum'un rolünü de görmek gerekir ve esasen imparatorluktaki diger gayrimüslim grupIarm ileri gelenlerinin Nahum'u hedef almalarmm bir nedeni de, bu itibarh konumuydu. Gerçi imparatorluk tarihinde, özellikle Rumeli kitasmdaki Rum-Ortodoks ahâlî, Musevî cemâatini igneli ftçi ve çocuk katli suçlamalariyla yöneticilere gikäyet edip dava açmayiöteden beri yaygtn hale dinlemek' deyimiyle pegimen getirmigtir. En gibi gikâyetieri devlet, yasak eden fermanlar da çikarmigtt.6 Ama olaylar tekrarlamyordu. 19. yüzyil ortalarmda Yanya, Tirhala gibi eyâletler; güya iki kipinin rüyada Meryem Ana'yi gördügü ve Yahudiler aleyhinde bazi mesajlar aldiklarl "istanbul
'abes
5 BOA, aym defter, hüküm 17 Ca 1259/15 Haziran 1843. 6 BOA, M., no: 78, s. 616. 25 M 1018/30 Nisan 1609. Bu konuda Uriel Heyd, Studies in Old Ottoman Criminni Izw, edi. Menage, Oxford 1973, s. 223.
rivayeti üzerine bir anda yüzlerce kipinin verdigi dilekçelerle antisemit çalkantrya girdi.7 Gene 19. yüzyll sonunda Ïzmir'deçok hadiseli bir benzer kan cürmü davasi dolayisiyla çikan çabgmalar, Esther Benbassa tarafmdan yayim207 lanmigtir. Kahire, Ìskenderiye Ìmparatorlukta (imparatorluga sadece hukuken hidivlik olarak bagh olmasma ragmen), Kudüs, Ïzmir,Sam,Trablusgarb, Beyrut, Musul, Yanya, Tokat, Rodos, Bursa, Manastir, Selanik, Edirne (bu siralarda baghahamönce Meit, sonra Becerano), Girit, Haleb, Çanakkale, Bingazi, Trablusgam, Celibolu, Sayda, Yafa, Bagdad, Safed'de baghahamlar vard1. Osmanh vilâyet salnameleri bunlari baghaham olarak belirtir ve Ïstanbul'dakihahambagimn alunda yari müstakil dinî cemâat idareleridir. Ikinci Meyrûtiyet yillarmda ticarî faaliyetler ve ekonomik refah yönünden Musevî cemilati henüz kayda deger bir geligme göstermemigtir. Seçkin Mûsevîler tababet, hukukçuluk ve devlet memurlugu gibi görevleri yerine getiriyordu. Paul Dumont'a göre, bu yillarda meselâ Silivri'de 7000 Yahudi nüfus içinde, 50.000 frank serveti olan sadece bir kipi vardi.9 Küçük ticaret ve zenaatler Selanik ve Ízmirgibi merkez1erde bile henüz yaygm bir geçim alamydi. 1907'deki bu durum zamanla degigecektir. Ama henüz, at gelir getiren zenaatler (kundurachk,eskicilik, çerçilik, ufak tamir igleri gibi) büyük kentlerdeki Mûsevîler arasmda yaygmdi. Bundan bagka Mûsevîler imparatorlugun ugradigi toprak kaybmdan Müslümanlarla birlikte en çok zarar gören ve muhacir olan bir gruptu. Bu, büyük ölçiide H1ristiyan idarelerden, en azmdan Müslümanlar kadar hognut olmamalarmdan ileri geliyordu. Örnegin,Kmm savagi sirasmda da muhtemelen yerli Müslüman halkla beraber Osmanh ve müttefik kuvvetleri desteklemig olmahlar ki, savagm bitiminde baglayan Müsfuman muhacerefine K1rim Milsevíferi de kalifdifar. IS Ra 1273 / 13 Kasim 1856 tarihli bir irâdede, Kinm ahâlîsinden ve Yahûd milletinden olup Dersaâdet'e nakl ve hieret etmig.olanlar için iskân edilecek bir mahal seçilmesi ve kendilerine rikâb-i merâhimât-i cenâb-i mülûkâneye (padigaha) takdim eyledikleri ar2uhal dolay2siyla, Kmm'dan hicot edenlerin Rumeli canibindeki mahallem yerleptirildigi ve bunlar da Kmmh olduklari için oralarda münasip mahallere yerlegtirilmeleri emrolunuyor (BOA, Î., Dahiliye, no: 23899). Bir müddet sonra 1 Ocak 1857'de çikanlan bir irâde ise, bu gibi muhacirlerin Osmanh uyruguna geçmeleri ve yeni ha7 BOA, 1.,Hariciyye, no: 3902, 1267/1850-51. 8 Esther Benbassa, Ìzmir'deCereyan Etmig Bir Kan Ïftiras1Vakast', Tarih ve Topium, 1986 Haziran, saye 30, s. 44-50. 9 Paul Dumont, 'Jevvish Communities in Turkey During the Last Decades of the Nineteenth Century in the Light of Azthives of the Alliance Israelite Üniverselle', CIrristians and Jerosin the Ottoman Empire, ed. B. Lewis-B. Braude, New York 1982 c. 1, s. 217. '1901'de
yatlarmi düzenlemek için toprak verilmesi ve vergi muafiyeti saglanmasi gibi durumlan düzenlemekteydi (BOA Ï. 5 Dahiliye, no: 24120 ve 24122, 3 Ca 1273). Bu gibi göçler geligen olaylarla devam etti. 1877-78 OsmanhRus Savagt,1912 Balkan Savaç1sonucu Rumeli'den Müslümanlarla birlikte Mûsevîler de göç etti ve 20. yüzyil bagmda muhaceret, Dogu Avrupa'dan gelenleri de göz önüne ahrsak, Osmanh Musevî toplumunda fakirlik ve problemler yaratti. Ama diger yandan Musevî burjuvazisi özellikle II Meyrûtiyet ydlarmda, tipki yeni bir Türk burjuvazisi gibi dogma ve yükselme agamasmdayd1. Bu geligmehenûz ayrmtilanyla tetkik edilmemig bir konu olarak Osmanh tarihçiliginin önunde durmaktadir. IL Megrûtiyet'te Osmanh Musevîligi ve Sionizm konusu spekülasyoaragtirilan bir konudur. Araÿtirmanu çok yap11anama o nisbette de az lar kimi zaman Sionizmin Osmarth Mûsevîleriile olan iligkileri üzerinde yogunlaquugtir;ama Osmanh Musevîliginin bu alomla temasa geçmesini saglayacak neden ve ögeler gerçekten nedir sorusu üzerinde durulmamigtir. Bir bagka deyigle 19, yüzyil sonu ve 20. yüzyd bagmda Osmanh Musevîliginin kültürel, ekonomik, dinî, siyasî, tarihi aragtirmalart henüz çocukluk agamasmda oldugu halde; çogunlukla Sionizme kargi Osmanh Yahudiliginin tutumu ve yaklagimi hazar bir hipotez olarak kabul edilmig ve âdeta Polonya, Rusya veya Bati Ayrupa Musevîligi gibi ele almmigttr. Sionizm 19. yüzy1hn bütün ulusalciliklari gibi laik bir ulusçuluktu. Yahudî dini ve akaidi kadar, Avrupa muhitinin etki ve tepkileri içinde yegerenbir dügünceydi ve yaythp geligtigialan itibariyle Sionizm, biridir. Kugkusuz vatan edinmek emeDogu Avrupa ulusçuluklarmdan izledigi olarak, politika çok farkh olacakhr. Ígtebu linde olan bir hareket ülkesinde gerek Mûseviler, geOsmanh da Sionizm farkhhk dolayislyla biçimde algxlanrmy ve de degigik aydmlar tarafmdan rek yäneticiler ve tepkisizlikle de karölçüde çarpacak bazen tepkiler yamada, göze gigik kafasmda ayduunm Osmanh alomi yöneticisi Ulusçuluk ve planmigtir. Bulgar silâhh bagvuran mücadeleye örgütlenen, hattâ halinde komiteler ulusçulugu, Ermeni ulusçulugu ve Makedonya'deki etnik gmplar çatlymastyla aynîlegmigti. Bu nedenle Sionizm hareketi; niteligi, faaliyet tarzi itibarlyle önemli tepkiler dogurmadig1 gibi, zaman zaman bazi Osmanh yöneticilerinin ve aydmlarmm sempatiyle baktigi, hattâ pek sicak bakilmayan Avrupa H1ristiyan dünyasma karp bir direnig olarak degerlendirilmigtir. Galiba Sionistlere sempatiyle bakan Ahmet Agaoglu'nun bu niteligini de gene istanbul'dakiSionist temsilei Dr. Lichtheim dogru olarak teghis etmigti]O Sionizm çok kiginin alg11adigmm tersine, homojen dügüncede üyelerden olugan bir alam degildi. Alman Yahudileriyle Rus Yahudi1erinin politik farkhhgi dügünce ve pogramlara kadar yansmug,
208
-
10 Richard Lichtheim, Rückkerhr-Lebenserinnerungen Zionismus, Stuttgart 1970, s. 188.
aus der Frühzeit des Deutscherl
ti. Rus Sionistler içlerinde her akuna mensup, her yagtan üyelerin de bulunmastyla, göze çarpiyordu. Osmanh Musevileri, içinde bulunduklan partlar itibarlyle bu Avrupaî akimla nas11 temasa geçerdi ve nas11bir tutum aludi? Bu sorunun cevaplan üzerinde durmak geækir. Imparatorlugun ulusçulukla en geç temasa geçen unsurlanndan birisi Türklerse, öbürünün Mûsevîler oldugunu söylemek mümkündür. Osmanh Musevîligi 19. yüzyil Avrupa kültürüyle geç temasa geçmigti; ulusçulugu soyut bir kavram olarak ögrenip hayata uygulamast hem bu açidan, hem de cografî dagrukhgi dolayistyla beklenemezdi. Diger yandanulusçulugu,18. yüzytl sonundan beri Balkan uluslan, özellikle Hiristiyan unsurlar birbirinden ögrenmig ve Osmanh yönetimine kargi baglang1çta birbibir yeyler Sirb ayaklanmastna rini desteklemigtir. Yunan ayaklanmasi, ulusçuluk dogugu hareketinin (ulusçu gruplar Philiborçludur. Bulgar borçludur çok ve Yunan ayaklanke Hetairia), Yunan hetairialanna gey Oysa bilinmektedir. Hiristiyan karrolü gänüllülerinin masmda, Bulgar antiseunsurlarmm imparatorlugun Hiristiyan kalan degligi digmda ve mitizmini hisseden Osmanh Mûsevîlerinin onlar arasmda yayilan bu gibi akunlara ilgi ve sempati duymasma imkân yoktur. Kaldi ki, Museviler imparatorlukta dag1mk bölgelerde, ayra dil ve kültür çevrelerinde yagayan daha çok kentli bir toplumdur. Osmanh Museviligi aslmda dili ve ädetleri itibariyle de Dogu ve Bat1Avrupa Yahudiligiyle de ne kadar iligki ve etkilegim içinde idi? Bu konuda da fazIa olumlu cevap verecek bilgiler pek mevcut degildir. Kisacasi imparatorlugun sonunda Osmanh Musevîliginin modern ulusçu akimlara mensup olmasi için objektif partlar görülmemektedir ve Osmanh patriyotizmi, yani 19. yüzy21mürünü olan modern Osmanherhk akmu Yahudi seçkin çevrelerde daha fazla il-
gi görüyor gibidir.
Bunlarm digmda Osmanh Musevîligi modernleyme dönemine de, Alliance Israelite gibi Sionizme sempati duymayan bir egitim ve sosyal yardimlagma kurumunun etkisi altmda girmektedir. Gene Filistin'de Mûsevilerin yerlegmesinde önemli rolü olan bir bagka yardunlagma ve egitim kurumu 'Hilfsverein der Deutschen Juden'de Sionizm aleyhmdeki kurulugtu. Lichtheim, 1 Haziran 1915 tarihli raporunda bu sonuncu örgütün engelleyici çahymalarmdan ve Efraim Cohn Reiss'in kendilerini Osmanh makamlari nezdinde yiloci faaliyette bulonmakIa itham ettiginden dert yanmaktadir.11Belki bu gibi geligmelerin Osmanh Mûsevîlerinin Sionizme kargi cephe almalar1 gibi bir durum yarattigi söyleneakuna mez, ama cemâat, tarihî ve kültürel yapisi itibariyle bu modern bununla Sionizmin davranmigte. kahrug, yabanct ilgisiz veya tarafsiz birlikte büyük merkezlerde bazi gruplarla temasa geçtigi ve taraftar kazandigi aragtirmacilarm üstünde birleptigi bir gerçektir.Ama bu taraftar11 Isaiah Friedman, Germany Turkey and Zionism 2897-1918,Oxford 1977, s. 249.
209
210 ¯
larm, cemânt içinde önemli ikna edici bir rol oynayamad1klan, Dogu Avrupa'nm tereine Sionizmin cemâat önderleri ve halk içinde popüler bir ideoloji ve hareket olmadigi anlagilmaktadir. Sionizm, Avrupa'mn 19. yüzyildaki laik irkçihgina tepki olarak çakti. Ghetto'dan çikmay1 ümit eden Avrupa Yahudileri, eski Haristlyan antisemitizminin arkçt bir nitelik kazandigim gõrdükten sonra, Yahudi vataiçin daha bir program ve hareketin etrafmda toplanmaya bagsomut m ladi. Çegitli çevrelerin Sionizme kargi tepkisi farkhyd1. Papahk 1897'de Osmanh yönetimini Sionizme karµ uyarmak için kardinal Bonetti'yi' resmen görevlendirmigti. Ama bu olaym vukua geldigi sirada daha bagimsizdügünen ÍngilizKatolikligi, yani Westminister çevresi adma Kardinal Vaughan, Sionizme ve Musevîlige sempatisini belirtiyor, hattâ Íslâm dininin Musevîlige karyt Hiristiyanlardan daha toleransh oldugunu bile ilâve ediyordu.12 Osmanh bürokratlari ve aydm çevreieriiçinde, Avrupa'daki antisemitizmden dolayh veya dolaysiz etkilenen bazi kimselerin oldugu biliniyor, ama genellikle Osmanh seçkinleri Sionizm konusunda pegin fikiriere ve belirli bir davramÿa sahip degillerdi, özellikle Kudüs mutasarnflan ile Beyrut valilerinin Sionist yerleymelere karµ izledigi politikalar; bundan bagka Bâbiâli'nin, parlamento üyelerinin ve bazi gazetelerin birbirinden farkh, zamandan zamana degigen politikalarmda bunlan güdülendiren sâikleri aramak gerekmektedir. Ortaya konan örnekler, Sionizm ve Osmanh politikasi konusunda hemen hiçbir organ veya zümreyi kesin çizgilerle betimlemeyi imkänsiz kilar. Buna ragmen Osmanh politikasi ve idatesinin Sionizm kargismda genelde nötr oldugunu söylemek mümkündür. Dr. Jacobson'unIstanbul'dan 8 Kasim 1909'da Dr. VVoifssohn'a yazdigi bir rapor; Sionizm konusunda Osmanh yäneticileri ve Osmanh Musevîleri arasmdaki önyargilan veya bilgisizlik ve ilgisizligi anlamaya yarar. Bu dönemde Sionist temsiIcilere sempatiile bakan Celal Nuri Bey (Ïleri), Sionist temsilci Dr. Viktor Jacobson ile Evkaf Naziri Harnada Paya arasmda bir randevu ayarlar ve Celâl Nuri onu Sionist olarak takdim edince, nazir gaka yollu, "Ha, demek Filistin'de Yahudi devletinikuracaksruz?" der ve Dr. Jacobson'unizahatmm bitmesini beklemeden, "Evet, bu manasizhklarm sebebi bizIere gelen her Musevinin kesinlikle Sionist olmadigim söyleyip söze baglamasi ve Filistin'deki yerlegmeler ile ilgili müracaatindan önce bunu tekrarlamasidir. Biz Türklere, bu duruµida haliyle Sionistlere kargi pupheyle bakinaktan bagka iç kalmlyor," der. Sionizmi ciddiye almayan tutum da bu dönemde yaygin olmahydi (CZA, a 19/7.2- Jacobson'danWolfssohn'a rapor Constantinople, 8. XI. 1909 tarihli). Sionist temsilciler Ïstanbul'da Anglo-Palestine Company'nin kurdugu Anglo-Levantine Bank'm gu-
+
Ístanbul'dakipapahk
temsilcisi (Delegue Apostoligue).
12 Die Welt, no: 18, s. 7, 2 October 1897; no: 17, s. 3-4.
be yöneticileri olarak bulunmaktaydilar. Jacobsonve Lichtheim bu temsileilerin arasmda en önemli iki portredir. Osmanh Ímparatorlugu'nun son on yilmda Sionizmin de bag1msizhk, hattâ belirlisuurlar içinde mutlak bir özerklik degil; ancak idarî ve kültürel bir äzerklik program1yla 21/ ortaya çiktigi göriilmektedir ki iligkilerde bu unsuru gäz ardi etmemek gerekmektedir. Nihayet Sionizmin Trablusgarb Savagi, Birinci Dûnya Savagi gibi olaylarda Osmanh yönetim ve politikasma destekledigi veya destekler göründügü; bu nedenle de diytaki kamuoyunun aleyhte kampanya ve baslalarmdan bunalan; gerek d2; devletlerin, gerekse digta ye içte birtakim bagka gruplarin destegini arayan Osmanh yönetici çevrelerinin Sionist hareketten rahatsiz olmadiklara anlagilmaktadir. Dügman olmayan, destekler görünen gruplara karµ bu tutum dogal kargilanmahdtr. Her geye ragmen, iligkiler tek boyuttu olarak ele ahnamayacak kadar kangik bir yumak haliradedir. Bu gibi destek gästerilerinden Sionist örgütler kaçmmadalar. Örnegin,SionistlerinBalkan Savagi'nda tibbî yardim için orduya katilacak bir grup ve Birinci Cihan Savagi'nda da Osmanh birliklerine yaniim için gönüllü birlikler kurma konusunda girigimleri görülmektedir. Ashnda Sionist gruplarm Osmanh birliginin devamimve Osmanh idaresini Filistin'deki yerlegme için en uygun bir varhk olarak gördükleri de açakg13 Ba nedenlerle örnegin Hicaz demiryolu yapmuna bile Sionist organizasyon teberruda bulunmak istedi. Kugkusuz ki, aym dönemde Birinci Dünya Savagt'nda Sionist gruplarm bazilarinm ilerleyen Britanya kuvvetleriyle temasa geçtikleri ve onlara istihbarat hizmetleri arz ettikleri de bilinen vakiad2r. Du denge politikast, Osmanh egemenliginin son zamanlannda belirgin biçimde ortaya çik¯
migtir. bir olay, eskiKudüs valisi Ekrem Bey'in 1907 senesin'tehlikeli unsurlar oldugu' ve de, özellikle Rusya'dan gelen Musevilerin selâmeti açismdan göçün önlenmesi ve kontrollerinin gerektigini' dahiliye nazarma telkin etmesidir14 Aym mutasarnfm Kudüs'te bulundugu sirada bunun aksi bir tutumda oldugu ve dogrusu Rusya Yahudilerimn göçüne kapi etkin tedbirlerden söz etmedigi bilinlyor. Osmanh yöneticismin bu politikalarinda günün partlarmm, degigen yapilarm etkin oldugu keyfiyetine, tek örnek bu degildir Osmanh yöneticileri, Sionizm.konusunda güpheci olmakla birlikte, zaman zaman takdirden ve hatta Sionistlerle temastan çekinmemiglerdir. aldigi bir borç üzerine Levontin, 3 Mayis 1904'te Kudüs mutasarnfmm
Çoktekrarlanan
'devletin
13 Central Zionist Archive, 39-A II a2, 3, 4. Sympathieaktionen der Zionistischen Kriege-Entwurf von Dr M. Organisation der Türkei in Türkisch-Ïtalienischen Nordau, 5 October 1911; aytu biçimde A11d/Z2 Sionistlerin Hicâz demiryoluna baþç girigimleri de burada zikrediliyor. Wolfssohn'a 10 Sep14 L Friedman, a.g.e., s. 141, aynca CZA., A 19/7 Jacobson'dan tember 1908 tarihli rapor.
Herzl'e yu raporu yazlyordu: "Mutasarnf beni acele çagudi ve maliye naaldigt bir telgraf.ûzerine benden 3000 sterling daha borç istedi." Mutasarnfm daha önce de sikmtih durumlgrda Sionist liderden-böyle borç aldigi anlagihyor. Levontin, "Bu yilki koyun vergisi (resm-i agnam) iyi olacak, bu meblaþ da ödemekte bir mahyur görmüyorum," diyor.15 Bu arada ilginç olan durum maliyedeki sikinh yüzünden yöneticiterle Sionist koloni arasmda dogan bu gibi alacak-borç iligkilerinin literatürde sadece yerel yöneticilerin bir hatasi, hattâ suiistimali olarak gästerilmesidir.16 IL Meyrûtiyet döneminde de, Talât Paga'dan diger Íttihad ve Terakki liderlerine kadar bazi kimselerin, Filistin'in kalkmmasi ve vergi gelirlerinin artmasmda Sionist koloniteri takdirle izledigi görülüyor. Ancak diger yandan Arab-Yahudi çatigmasuun artmasi, büyük devletlerin kolonizasyondan kendi çikarlari dogrultusurida istifade ve müdahaleleri dolayistyla, toprak alumnm önlenme tegebbüsleri görülmektedír. Özellildebu nedenle Talât Papa, Rusya tebaahlarm Osmanh uyruguna geçmeleri üzerinde israrla durmugtu. Sionistlerin deyimiyIe ifâde ettikleri kültürel özerklik ye idareye katilma talepleri Osmanh parlamentosunda göç, kolonizasyon ve bagimsizhk faaliyeti olarak tenkit edildiginde (özellikle Cosmidi Efendi tarafmdan), Sadrazam Hakki Paga Sionist emellerine karp tedbir almacag1m bildirdi. Sio1ùst31her3erhenmo31sso3m unun ùzeñíieMr3m'kuiçu o3anMa3òg Paga'ya 10 Agustos 1911 tarihinde qu mektobu yaziyor:" "Votre altesse n'a pas besoin de Iongues explications pour comprendre que le terme public' ne rend [1öffentlich-rehctlich] que Yexpression française qu'imperfaitement appliqué à des relations entre l'individu ou un group d'individue.." geklinde baglayan açiklamasinda, terimin n'ndan ötede bir talep ifade etmedigini açaldiyordu. Basmda Ebüzziya Tevfik, antisemit ve anti-Sionist bir tavir almqti. Buna karghk Ahmed Agayeff (Agaoglu Ahnted) ve Esad, Sion dostu olatarafindan gästeriliyor. Ancak bu rak bilhassa Sionist temsilei Jacobson konularda daha sogukkanh bir degerlendirmeci olan halefi Lichtheim, bunlarm Sion dostu olmaktan çok, Íngilizlerekarp ve diger ulusalci Osmanh gayrimüslim unsurlara kargi Musevileri ve Sionistleri destekler göründüklerini belirtmektedir.18 Dr. Abdullah Cevdet Yahudiligin ve Sionist hareketin sempatizamdir. Ancak Alemdar gazetesi ve Ebüzziya Tevfik devamh antisemit ve anti Sionist bir negriyat yapmaktadirlar. Diger taraftan Sionist temsilciler tarafmdan antisentit olarak degerlendirilen ikdam ve Peyâm yazan Ali Kemal'in pek de öÿle olmadigi, d4 devletlerin zmndan
212
'öffentlich-rechflich'
'droit
'âmme-hakla-
15 CZA, ZI/541 Levontin'den Herzl'e, Jaffa3 Mag 1904. 16 M. Kemal Öke,Siyonizm ve Filistin Sorunu, Ïstanbul1982, s. 90. 17 CZA., Z2/1, s.401-410, 'Türkische Parlamentsangriffe auf den Zionysmus', Dr. VYolfssohn'dan Sadrazam Hakki Paga'ya, (Käln) Cologne, 1DApril 1911. 18 Lichtheim, Rückkehr, s. 188.
bazilartnm Sionizmi destekler görünmesinden dolayi, Sionizme kargi oldugu görülüyor. Nitekim, dönem içinde antisemit bir kadronun yänettigiAlman politikasi, özellikle Ïstanbul'dakiAlman imparatorluk temsileiIeri; Büyüke1çi Wangenheim'in sirf Almanya'am Filistin'deki çikarlanna uyar dügüncesiyle Sionizme destek oldugu, hattâ 19. yüzyilda antisemitizmin gampiyonu olan Rusya'am Ístanbul'dakidiplomatlanmn bile Rus pasaportlu Filistin kolonizatärlerine benzer egilimlerle pek karyi olmadiklan bilinmektedir? Anti-Sionist politikanm veya Sionizm sempadnedenle zanhgnun hiçbig Osmanh çevresinde bir firka üyeligi veya bu muhalif veya iktidar taraftan olmakla pek paralelligi yok gibi görünmektedir. Gene Ïttihadç11arm muhalifi Rizâ Tevfik, Sionizme sempati duyan bir dügünürdü. Bir yerde Sionizm hakktnda Türk yöneticilerin bilgisizligi de bu ilgisizligin bir belirtisidir. Savag yillarmda Cemal Panedeniyle mahkemeye verilen Dr. pa'nm Sionizme kargi uygulamalan Ruppin'in hattralarmdaki gu ifade dikkate degerdir.20 "Türkische Offiziere die als Richter fungierten hatten von Zionizmus nicht die geringste Ahnung, und mit den Zivilrichtern vvelche die Anklage vorbereiteten stand es nicht besser..." Yani, Türk askerî yargiçlarm Sionizm hakkmda hiçbir gey bilmediklerini ve adliye silkindeki, sivil yarg1ç ve iddianameyi hazirlayan savc11arm da onlardan daha fazla bir gey bilmedigini söylüyor. Savag içinde Cemal Papa ve yardimasi Bahaeddin, Sionist kolonizatörlere karg1 bir tavir içindedir. Yalruz Cemal Papa ve Bahaeddin'in Arablara kargi da ayni sert tutumu izledilderini biliyoruz. Bu daha çok bölgenin huzurunu despot bir idam ile saglayip Arab ve Musevî gruplarm çekigmesine meydan vermemek gibi bir tavirla açiklanabilir. Beyrut Bagkentte Talât, Valisi Bekir Sami, Sionist liderleæ kargi sempatizandir. bulunan liderlerCavid ve Haci Adil Sionist göçe karça uygulamalarda di;21 ancak iktisadî bagarilari dolayis1yla Sionizme karÿi nätr kalmiglardir. Kaldi ki, savag. içinde Alman elçisi Wangenheim ve ABD eiçisi Morgenthau'nun Sionist göçü destekleyen politikalaruun hükümet tarafmdan önlenmedigi de biliniyor. Íttihadve Terakki liderleri Osmanhlaymayi gart koparak, Filistin'de Yahudi varhšmi kabule egilimli görünüyorlar. Osmanh Mûsevîlerinde de bu dönemde Sionizme kargi suskun ve ihtiyatlr bir tavir gözlemleniyor. Onlarm bu tutumu Ïstanbul'dakiSionist temsilcileri de baglang1çta yamltmig, zaman zaman kizdirnugtir. Onlarm Lichtheim'a telgraf CZA., Z3/49 s. 24M4. Jacobson'dan Tschlenow'a Rusya sefàretindeki gärüpme hakkmda, 2 Mai 1914. 20 Arthur Ruppin, TageMcher Briefe Erinnerungen, Judischeveriag,Atheneaum 1985, s. 264. 21 CZA., Z3/43-00186, «Hact Adil Sionist dostu olduldanm ama göçe karpi olduklarm:» söylemig, 4 Januar1912 tarihli. 19 CZA., Z3/51 8 Februar 1915, Wangenheim'dan,
2/3
214
raporlarmda ve yazigmalarmda bu lazginhgm izierini görmek mümkündür. ÖrneginBatzaria Efendi'nin kod ada 'Aprilnarr' olarak geçmektedir. Kudüs'tekiOsmanh Mûsevîlerinden Yarg1çHammon, Jacobsontarafmdan Meclis-i Meb'ûsân seçimlerinde aday olmaya teqvik edilmig ve kendisinin Sionistleri temsil edebilecek bir kiqi oldugu yolunda Dr. Jacobson tarafmdan degerlendirme yapdnugtir.Jacobson,Hammon için 11 Kasim 1912'de, "Sionist degilse de, bu konuda anlayipi var, namuslu ve lyi tanmm19bir genç yarg1ç,"diyor.E Anlagilan Hammon da söz gümügse sükût altmdir demeyi tercih edenlerdendi. Nitekim, Ístanbul'dakiSionist temsilciler E. Karasso, N. Mazliyah gibi ileri gelen Musevî meb'ûslarla da anlaçamamaktadirlar. Jacobsonve Lichtheim'm en çok hayal kmkhšma ugradiklart ve bir inüddet sonra nefret ettikleri kigi hahambagi Hayim Nahum oldu. Nahum, o günden bugüne literatürde de yanh; degerlendirilen bir tarihî kiMuiliktir. Maliye Nâziri Cavid Bey'i, Talât Paga'yt, hattâ eden olarak Efendi'yi çikarlarma hizmet kipiler Kâzim sionist gösteren sa belirli literatürün Nahum'u da aytu kategoriye kolayca soktugu görülür. Oysa Nahum için 16 Subat1912'de Lichtheim, 'Nahum zu stürzen und medjlis-i cismanî zu haiten-laik konseyi yerinde biralop, Nahum'u alagagi ettirmekten' söz etmektedir? Gerçekte Nahum frankofil ve Alman aleyhtan gruplardandi. Bu tutumunu, Osmanh ÍmparatorluguAlmanya'nm yanmda savaga girince de devam ettirmigtir. 14 Arahk 1914 tarihinde Ístanbul'danJacobson;Auerbach'a, Nahum'un Alman elçiliginde elçi Wangenheim'la olan görügmesini naklediyor; buna göre Nahum, olmadigmi büyükelçiye söylemig.Lichtfrankofil olsa da, germanophobe heim bu mülakat üzerine, Nahum'la olan konugmasim da degerlendirk ken, onun Sionistlerden pek hoglanmadignu qu ifade ile belirtiyor:24 seiner Dummheit hat er mir selbst erzaehlt, dass er bei dieser Gelegenheit die Zionisten etwas verleumdet hat, denn im Grunde hasst er uns."° Kupkusuz bu sert degerlendirme, Nahum'un Almanlar ve o paralelde bir politikayi desfékiememesi ve çekingenliginden ileri gelen nötr tutumuna kargi sert bir tepkidir. Diger yandan sava; sonrasmda Sionizmin Osmanh Musevileri arasmda ne gibi bir etki kurabildigini de aragtirmak ihmal edilmemesi gereken bir konudur. Osmanh Ímparatorlugu ve yeni Türkiye'de Mûsevîlerin siyasal tutumü ve toplumla bütunlegmeleri genelde çok özgün bir nitelik gösterir. Onu genel Musevî tarihi veya anti-Sionist negriyata balop degerlendir-
Seyh-ül-Íslâm
'¾
Auerbach'a. 22 CZA., Z3/43-0014, 11 Nov. 1912, Jacabson'dan 23 CZA., Z3/43 d. 16 Februar 1911, Lichtheim'dan Auerbach'a. 24 CZA., Z3250, 2.XII,1914, Lichtheim'm raporu. * "Malûm hamâkatiyle bana, Sionistlere bu arada (sefârette)biraz bühtanda buIundugunu söyledi. Ashnda bizden nefret ediyor."
mek mümkün degildir. Kaynaklarm tetkiki ve mukayeseli olarak degerlendirilmesi kaçuulmazdir. Galiba muhterem hocanuz Prof. T.Zafer Tunaya'mn çahyma ve aragttrma yöntemi ve IL Meerûtiyet'in siyasal hayatmda Mûsevilerin rolü üzerindeki degerlendirmesi bu yöndeydi ve önemli bir baglangici olupturmaktaydi.E
25 Tank Zafer Timaya, Türkiye'de Siyasal Parfiler-Ikinci Meprûtiyet Dönemi, c.1, Ìstanbul, Hürriyet Vakfi yay., 1984, s. 555-563; burada 'Museviler ve Örgütleri Osmanh ÜlkesindeSiyonizm Sorunlan' baghkh bölüm Íttihadve Terakki'yi Yahudi dostu, fakat Siyonist olan ve olmayan Musevileri ayiran bir ärgür olarak -
niteler.
Ïarail'lidiplomat Neville J. IvÍandel,The Arabs and Zionism before World War, Univ. of California Pmss 1976. ÍttihatçaTürk meb'uslann ve Rum meb'uslarm (bu yanhg) Arablan Sionistlere karça desteklemedigini söylüyor. Eu kitap Sionist argiv belgelerini genig ölçüde kullamyor. Fakat Osmanh kaynaklarun ve Arab kaynaklarun yeterli kullanmadig1 görülüyor. Bu nedenle abartzh hiikümlere rastlamyor
215
Osmanl: Yahudileri ve Tiirk Dili
19. astrda Yahudiler bütün dünyada dilproblemiyle karpikargiya geldifer. Çünküegitim yaygmlaymty, gazete ve kitap hemen hemenher eve girmigti ve asil önemlisi herkes milliyetçiydi; millî kimligi ifade vasitalannm baymda da dil geliyordu. En büyük problem Yahudilerin bulunduklan ülkeyle bütünlegmeleri ve ulusal dili çok iyi bilen, ulusal edebiyata katkida bulunan münevverlerle ortaya çakti. Acaba Yahudi toplumu millî dilleri mi konugmahyd1? Ortadogu, yani Osmanh ülkelerindeki Yahudiler muhtelif dilleri konuquyordu. Bunlann Ìbrancaveya Yidig gibi Yahudilere äzgún diller oldugunu söylemek zor; Judeo-Espagnol gibi Yahudi renklerini alan ve o cemäste özgü bir ispanyollehçesi Osmanh Yahudileri arasmda hâkim dildi. Ne var ki, bu dilde egitim ve yaym 19. yüzy1hn ihtiyaçlanna cevap veremezdi ve asrî medeniyete, Osmanh Yahudilerinin bu dille uyum saglamalan mümkün görünmüyordu. Malum oldugu gibi; Türkiye Yahudilerine modern egitimi Alliance Israelite Üniverselle'in getirmesi, modern egitim diIinin Fransizca olmasi (üstelikbu okullar bu dili çok iyi ögretiyordu), toplum hayatmda da Judeo-Espagnol'un gerilemesine ve seçkin zümrenin günlük hayatta Fransizca konugup yazmaya baglamasiyla neticelendi. Nitekim, Türkiye Yahudilerinin hayatmda Judeo-Espagnol gazeteden çok Fransizca gazete vardir ve bunlar uzun ömürlü ohnuptur. Asd önemlisiilmi kitap ve edebi yaymlar (romanIar ve meselâ Avram Galanti'nin kitaplan) Fransizca yazilmig ve basilmigtir (40yildir bu durum degigti).Artik Türk Yahudileri herkes gibi sadece Türkçe yaziyor ve Türkçe okuyor, Salom ve Tin¡aki gazeteleri temelde Türkçe çiktyor. Türk Musevî yazarlan roman ve hikâyeleriyle Türkçe edebiyat dunyasmda yerini ahyor. $urasimönemle belirtelim; 19. yüzyil ortalarma kadar Osmanh Yahudi toplumunun dil sorunu oldugu säylenemez. Ama asnn ikinci yansmda Franstzcanm girmesiyle, bu linguistic denge bozuldu. Judeo-Espagnol için gerileme baglayacakti; iki dil arasmdaki tartiemaya görüg ve tavar olarak bir üçüncüsü, yani Türkçe taraftarlart da katilacakti. Türkçenin 19. yüzyd sonlanndan itibaren Yahudi aydmlar arasinda kabul gören bir dil oldugu basm hayatmdan da anlaç1hyor. Örneginhahambagt (Chiefrabby) kethüdasi Moiz Fresco 1888-1890 yillannda Ïzmir'de Ostadadh Türkçe (fakat Íbranîharfli) bir gazete çakanyordu. IL Meyrûtiyet döneminde Nesim Mazliyah Ïttihad,Moiz Kohen ise 1915-18
çakarruplard1.1 Maamafih Moiz Kohen ylllarmda iktisadiyât mecmuasuu döneminde sadece Türkçeyi degil, tamamen cumhuriyet Tekinalp'in savundugu malumdur. Türklegmeyi Cografi yönden Mûsevîler imparatorlugun en genigalana yaydan grubudur. Bütün Arab vilâyetlerinde, Mezopotamya'da yaçarlaid1.Arabça diymda yukan Mezopotamya'da Âramcave Kürdçe konuganlar vardi, Ìsrail änemli bir darbe yedi. kurulduktan sonra bu nüfus gäç edince Âramca merkezinde Bursa'da, kent Ízmirbagta, hemen her Bati Anadolu'da vardi. Buralarda Judeo-EsOrta Anadolu gehirlerinde cemâatler (kahal) Selanik bir Yahudi da, Avrupasi'nda pagnol temel dildi. Gene Osmanh demografik tetkiksahipti. Tarihî cemâate ehri denecek kadar kalabahk oldugunu ortaya koyuYahudiligin egemen gehirde ler 16. asirdan beri tarafmdan yeniden düdevlet merkezî maarif hayatmm yor. 19. yüzydda olarak zorunlu okullarma Türkçe zenlenmesi gayrimüslim Osmanh ile eden dili, Türk itaat çok içinde ve gayrimüslimler en kaideye kondu. Bu 'Alokutanlar Yahudiler oldu; cografyasim edebiyati, Türk tarihi Türk ve izlendi. kurulunca da yol okullan ayni Israelite Üniverselle' liance Osmanh Yahudilerinin özgün dili Judeo-Espagnol, Osmanh üIkesine göç eden Dogu ve Orta Avrupah Açkenazî Yahudilerin konugtugu Yidig, asimile etmigti. Fakat Ítalya'dan göç edenlerin konuptugu Ítalyancay1 Franstzca ve Fransiz etkisi kargismda aym baçanyi gösteremedi. Franstz dili, bu içine kapanmig ve iki as1rdir ekonomik kültürel çöküntü içindeTürkçenin Juki cemäati dünyaya açan ve dirilten bir rol oynamaktaydi. dedigi) yerini almaYahudice arasmda Tûrklerin deo-Espagnol'un (halk dügünüyorlardi? konuda sarih bilgiBu suu isteyenler Fransizca için ne aydmlarmm Yahudi önde bulunan gelen miz yoktur. Vakia bu talepte hepsinin lyi Fransizca bildikleri malumdur. Musevî Alliance okullarinda gerçi temel egitim Fransizca idi ama, 1925'te çikan Tevhîd-i Tedrisat (egitimin standartlagmasi) Kanunu'ndan sonraki gibi bir program vardi. Bu konuda Alliance okullan, âdeta Galatasaray (Mekteb-i Sultanî) ile paralel bir program izlemekteydi. Türkçe ve Fransizcaya egit derecede õnem veriliyordu. Türk tarihi, Türk cografyasi, Turk dili ve edebiyatma agirhk okullardaki egitim veren bu programlarm, belki 1925'ten sonra yabanct oldugu dügünülebilir. Bu necurriculum'unun düzenlenmesine model ögrenilirdi. Bilinmeyen denle, Musevî mekteplerinde yazih Türkçe lyi bir gerçek, imparatortugun yüksek rütbeli yöneticileri arasinda çok fazla sayida Musevî olmamasma ragmen, merkezde bakanhklarda, tagra idaresinde özellikle Mallye Nezâreti'nde kalabahk sayida Musevi meögrenilmesiyle sagmurun bulunmasidir. Bu, okullarda Türk dilinin iyi memurlar, Nâfia ettigimiz ve Ziraat komisavantajdi. Sözünü lanan bir 1 Bu listeler için Nesim Benbanaste, bul 1988, s. 57-62.
Türk MusevfBasom Örneklerte
Tarihçesi, Istan-
217
218
yono ve Menâfi-i Umûmiyye Sandig1(umumî tasarruf kredi sandigi) gibi mahallî kurullardaki üyeler degillerdi sadece, merkezî hükümet tarafmdan tâyin edilen memurlardan söz ediyoruz (Carter Findley'in son devir Osmanh bürokrasisinde zikrettigi gayrimüslimler daha çok merkezî ofisler ve özellikle Hariclye Nezareti'ndedir. Bkz. Carter Eindley, Ottoman Civil Officialdom, Princeton, 1989, p. 143-168). Argivlerimizde tasnif edilip açalan yeni vesika fontlan bize bu konuda yeni bilgiler veriMüfettig-i Umumiligi Memuriyet-i Celileyor. Ru meli Vilâyât-i gahanesi si'nden gönderilen 16 Za 1321/4 Mart 1904 tarihli bir raponia Manastir, Selânik ve Kosova vilâyetlerinde Adliye, Mülkiye ve Maliye'de çahyan gayrimüslim memurlarm listesi veriliyor? Bu listelere gõre, Manastir vilâyetinde üç Musevî memur merkezden tayin edilmig, Kosova'da Dahiliyye Dairesi'nde bir Musevî, Adliye Dairesinde yine bir Musevî vardir. Burada posta idaresinde dört Musevî memur vardir. Ayni yerin Nâfia Dairesi'nde 12 adet Musevî zabita memuru vardir. Bu bölgelerdeki Musevî nufus azdi ve Osmanh Ïmparatorlugu'nda memur sayisi da kalabahk olmadig1için rakamlar küçümsenecek miktarda degildir? 20. yuzyil bagmda imparatorlugun Yahudi nüfusu en az 400.000 kigi tahmin ediliyor. BunIarm 120.000 kadart Filistin'de ve civarmda, 200 binden fazlasi imparatorlugun çekirdek bölgesinde yagiyordu; burada dil olarak Judeo-Espagnol hâkimdi-ve Italyanca ve Yidig gibi bagka dilleri eritmigti. O kadar ki, Aykenazi sinagoglarmda bile dil, kisa zamanda Judeo-Espagnola dönügmügtür. Bizzat Açkenazi cemântinin bilgin din adanu Rav. Dr. Markus kurdugu lisenin açrhy töreninde Türk dilinin üzerinde önemie durulmasuu belirtir.* Vebu örnek Musevî egitimciler tarafindan takip edilmigtir. Anlaµlan son devir Osmank Yahudilerine bakarsak; genig halk tabakasi arasmda 'Osmanhhk' ve 'Türkçe' bilinci yoksa da, münevverler arasmda bir 'Osmanhhk' bilinci vardi; bunu bazdan daha uç noktaya, 'Türklük'e kadar götürdüler. Türk dilinin Ïspanyolca yerine Osmanh yahadilerinin millî dili olarak kabulünü ve yerleymesini isteyen ele alacagmuz girigim ve kurulan komisyon bu bakundan önemlidir.5 Burada bir konunun üzerinde durmahy1z. Cumhuriyet'in ilk yillarmda"Vatanday Türkçe Konug' kampanyasi strasmda, bu kampanya dola-
2 Yeni tasnifler için BOA, Rumeli Umumî Müfettigliþ Evraki, TFR-IUM- 1326, 132112-21-26, no: 2907/2, 3, 4, 7, 9, 10. 3 Ayfu dosya, TFR-I-UM-132142-26'da 2907/4, 2, 3, 7 nolu listeler. 4 Moye Grossman, Dr. Markus-Osmanli'dan Cumhuriyet'e Geçiple.TürkYahudileri'nden
Görunúmler, Ístanbul-1992, s. 29-Hannavasser gazetesi, 3.12 1911 nüshasmdan 5 BOA, Í.,AM., no: 6, 17 Ca 1318/12 Eylül 1900 (8 belge).
nakiL
y1siyla hücum edilen bir grup da, Türkçeyi özgün telâffuz ile konugan veya özellikle yagh kadmlann konugamadiklan Musevî grubuydu: Ahmet Emin Yalman (kendisi SelânikIi Sebatayct gruptan) dahi, liberal tutumuna ragmen dil milliyetçilexi arasmda yer almigtive Mûsevîlere §öyle hitap ediyordu: "Dünyanm hiçbir memleketi yoktur ki, orada yerlegen Mûsevîler memleketin dilini benimsemesinler ve anadili haline koymasmlar. Çokgariptir, bunun yegâne istisnasi Türkiye'dir; Yahudilere asirlardan beri dost ve efendi muamelesi eden ve ifrat cereyanlarnun ilerlemesine imkân birakmayan Türkiye..." Yazar Íspanyolca ve Fransizcano umumt yerlerde kullamlmasuu tenkit ediyordu (Ayhan Aktar, 'Cumhuriyetin Ìlk Y111arindaUygulanan Türkleytirme Politikalan', Tarih ve Toplum, Arahk 1996, s. 13). Du dil politikasi, Moiz Kohen Tekinalp gibiler tarafmdan da takip edildi Bugünkü Türk Mûsevîlerinin Türkçe yi kullanmast ve onu iyi yazan bir grup olmasmda bu politikalar mi, yoksa siyasî, hukuki, iktisadî, kültürel bütünlegme mi rol oynad1, komi tartigthr. 23 Za 1317/24 Nisan 1900 taxihinde Dersaâdet Musevileri HahambaMoshe Levi cenahlarmm imza ve mührüygi Kaymakann (locum-tenens) le Adliye ve Mezâhib Nezâreti'ne verilen bir dilekçede Lisan-1 Osmanînin (Türkçenin) lisan-i millî olarak kabulünü talep etmekteydi. Özetle dilekçede gu hususlar belirtilmektedir; Asirlarca bizi himaye eden ve nimetini veren Osmanh saltanatma gükran vesilesi olarak, sadik bir millet olan Museviler; Lisan-i Osrnanî yi (Türkçe) kabul ederek, yaymak ve gimdiye kadarki lisanlan olan Ìspanasil dil olayolcayt ortadan kald2rmak ve mevcut Musevî mekteplerinde rak Türkçeyi kabul ve tatbik etmek istlyorlar (bkz. belge 1). Bunun için bir 'Tamim-i I isan-10smanî Komisyonu' (Osmanhcayi yayma komisyonu) teykil edilmig olup, ekte bu komisyon azasuun isimleri takdim edilmigtir. Maârif Nâztri (9 Mayis 1900), Hariciye Nâzin (28 May1s 1900), Adliye Nâzin (25Mayis 1900) tarihlerinde bu talebi uygun gördülderini sadârete (bagbakanhk)bildirmigler ve Osmanh kabinesi hahambagi kaymakanu (locum tenens) tarafmdan verilen rapor üzerine, Musevilerin dilini ÍspanyolcadanTürkçeye çevirmek ve yaymak için komisyonun varhgmi ve faaliyetini 5 Eylül 1900 (10 Ca 1318) tarihinde kabul etmigtir (bkz. belge 2). Bunun üzerine ayni gün saraydan irâde çakmigtir. Eu komisyonun azalan Osmanh Yahudi cemâati içinde tanman ve sonraki yillarda politik ve kültürel hayatta da rol oynayacak simalardir (bkz. belge 3);
219
Tamim-i Lisan-1 Osmanî Komisyonu (Osmanhcayi yayma komisyonu) üyeleri: 220
a) Rüsumat emâneti celïlesi fercüme kalemi müdür muavini Haruna-çizâde saadeflujak bey b) Bahriye Nezâreti celîlesi sertercümam kaymakam izzettu Moiz bey c) Daire-i celîle-i Hâriciye ve umûr-i pehbenderîkaleminden Hakî izzellu Yusuf bey d) Maârif Nezdreti cefilesi encümen-i teffi; ve muayene azaamdan refetlu Ïshak efendi e) Daire-i celîle-i Hâriclye ve umûr-i ticariye kaleminden izzetlu JakMenage odast müpavirlerinden izzellu ishakYença efendi Ístiçâre
f)
g) Ebbbâ-i bahriyeden kolagast refeilu Viktor efendi h) Muallimin-i Mûseviyyeden hahamHayim Nahum efendi, i) .
sonraki hahamba-
parkdemiryollart idâresi hukuk mügâviri refettu JakSamanon efendi
Bu konuda Jak Samanon'un büyük torun çocugu Lizi Behmoaras
benden aldigi vesika ve aile hatiralanyla Salom'un 21 Haziran 1995 nüshasinda bir makale hazirlad1. k) Ettbbâ-i mülkiyeden refetlu JakMandil efendi Bu listede bir tek kigi devlet memuru degildi. O da gelecegin (11 seimparatorluk haharnbagisi olacak Hayim Nehum efendidir. Digerleri hepsi askerî ve mülkî erkândandir. Jak Mandil efendi saraym hekimi olmugtur. Torunu Matilda ünlü Türk yazan YagarKemal Gökçeli ile evlidir. SarkDemiryollan hukuk mügaviri Jak Samanon'un torunu Lizi Behmoaras (Salom, 23 Haziran 1995) da dedesi hakkmda biyografik bilgi veriyor.6 Avram Galanti bu komisyondan söz.ederse de üyelerden ve ilgili arzuhal ve iradelerden söz etmez. Osmanh cemiyetinde 1840'larda Moiz Fresko gibi Yahudi aydmlann Tûrkçenin kabulünü önerdigini de bu vesile ile hatirlatahm. Yahudi aydmlann yanada Bu genç Yahudi aydru, zikrettigimiz Prens Yusuf Izzettin ve Galib Papa gibi aristokrat Türklerle ahbabdir ve edebî bir grup olugturmuglardir. 48 yagmda ölmügtûr, Ün1ütarihçi Avram Galanti böyle bir girigim ve komisyondan bahsetmigse de, komisyen.üyeleri ve ilgili bürokratik procedure'den söz etmez. Bunlar bagbakanhk argivi fontlarmda mevcuttur. güphesizki, Galanti'nin Türkler ve Yahudiler adh eserinde belirttigi gibi mekteplerdeki Türkçe girigiminden evvel, Talmud ve Tevrat'm Türkçe tefsir tercümeleri de vardir.7 Fakat, ciddî bir biçimde Türkçe okuma yazma ve konugmaya yönehk bir egine sonra)
6 Lizi Behmoaras, 'JakSamanon Efendi ve Türkçe Açki Asrumz Dogarken', 21 Haziran 1995, s. 5. 7 Avram Galanti, Tùrkler ve Yahudder, Ïstanbul1947 s. 156, 162.
Salom,
tim görmek için bilinen ilk girigim budur ve Türk Yahudilerinin Türkçeyle butünlegme tarihi için bu änemlidir. Komisyonun çahymalan ûzerine fazla bilgi yoktur. Fakat zaten bu tarihlerden itibaren Íspanyolca, Yahudi cemâati arasmda çok kere eve münhasir kalnug, okullarda terk edilmigti. Gazetelerde ve ibadette daha uzun zaman kullam1migsa da, gittikçe gerilemigtir. Bugün Türkiye Yahudileri için Judeo-Espagnol artik arkaik bir dildir.
221
¯¯
222
Osmanla Modernleymesi ve Sabetayctlzle
16 Eylül 1666'da hem Yahudilik, hem de Türklye tarihi için önemli bir olay meydana geldi. Bir müddettir beklenen Mesih oldugunu iddia
eden ve imparatorlugun birçok käyesinde, hatta Dogu Avrupa'daki Yahudilerin bile bir kesimini ikna eden Sabetai Zvi Sùltan IV. Mehmed tarafmdan Edirne'ye getirtilmig ve orada divanda yargilammyt1.Ìzmir'de kazandigi etkiden dolay1, hahamlann gikâyeti ve huzursuzluk bunun Vanî Mehmet ,Efendi yarg1çlardanda. nedeniydi. Bizzat Seyhülislam Ölümemahkûm edilecegini ögrendigi son anda bir tereddût ve ardmdan bir telkinle Müslümanhgi kabul etti ve Aziz Mehmet Efendi adim aldi. Bunu kendisine telkin eden muhtedî bir Yahudi olan hekimbagi Hayatîzade'ydi. Sabatai Zvi bagiglandi, kendisine 150 akçe yevmiye bag landive kapucubaphk memuriyetinden emekli edildi. Maiyyetine de benverildi. Kendisine inananlarla birlikte özellikle zer rütbe ve armaganlar oldugu hadiselere sebeb Ízmit'iterk edecekti. Bundan sonra Selânik gehcemaatinin yerleyme ri baghca yeri oldu. Sabetai bundan sonra Arnavutorada ölmügtür. Kendisine inananlar Mesih'in tekrar luk'a geçmig ve 'dönme' dönmesini bekliyorlard1, Sabetaym cemaatine Türkler veya deti', eski dindaglan, yani Yahudiler ise sazanikos (renkleridegigen bir bahk oldugundan) demekteydi. Cemaat ise kendine inananlan, ma'aminim diye adlandmr. Ashnda Sabetaycihk bazilarmm sandigmm aksine basit bir gizli din degildir. Bir lasun Yahudiler Zvi'nin korktugunu dügünüp beise kapildi. Miiridlerin kimi eski inamga döndü. Kimisi onu izledi. Kavga Dogu Avrupa'ya da s1çradi, Frankistler cemaatin içinde huzursuzluk yaratti. Fakat asil kanyikhk histeriografide sürüyor, bu vakayt Osmanh Yahudiliginin 17. asirdan sonraki dekadansmm nedeni olarak gösterenler var.1 Esasen Türkiye tarihçiliginde de paralel bir yaklagimla gerilemeyi Ïslamdin adamlarma hasredenler vardi. Laik tarihçiler bazen dine gereginden çok önem verirler. 'av-
* Tiryaki, Sayi: 24, Mayis 1998, s.9-18. 1 Benzer gekilde Yemen'de art arda iki tane sahte mesih
gukrKuheyl I (1861-65)ve II (1868-75)çaknug. Üçüncübir Yahudi sahte mesih ise (1883-93)yillarmda ortaya çikan Yusuf Abdullah'tr. Her üçünün de Mûslümanlar arasmda hemfikir ve mürifleri olmugtur. Hatta gukrKuheyI II Musevilerle Zeydigiîler arasmda sahiplenme konusunda bir çekigmeye bile neden olmuytur. Ekz. Bet-Zion Eraqi Klorman, 'Müslim supporters of jewish Messiahs in Yemen', Middle Eastern Studies, VoL29/4 1992, s. 714. SukrKuheyl
Sabetaycihšm Müslümanhkla sirf görünüç olarak nu ilgisi var, yoksa olarak da baz1iligkileri var mi? Gizli bir inanç olarak hakkmda fazla bilgi sahibi degiliz. Diger yandan o günden bugüne dolaçan bir rivayet, 17. yüzyilm tüm dünyada (kiyametbekleyen millienarist) insanhgi için bu hareketin Yahudi olmayanlar tarafmdan da izlenip benimsendigi ve Sabetay'm mesih olarak selamlandigidir.2 BaziSabetaycilarm nesilden nesile kendi içlerinde tapidiklari bu bilgiyi belgelemek güçtür. Ancak Selânik yöresiyle ailevî baglan olan ve o ülkenin kültürelkahp ve rivayet ve görügleriniönyargisiz olarak hayathikâyesinde nakleden Cahit Uçuk (Bir Imparatorluk Yap1Kredi yayuu, 1stanbul1995, s. 79) o Çökerken, dönemde Selânik'te dolaçan bu rivayete deginlyor. Müslümanlan da söylenti arasmda; bu tarikata (öyIe diyor) diger dinlerden Hristiyan ve Müslümanlarm girdigini, padigahm da bu nedenle hepiniz Müslüman olmazsamz boynunuz vurulacak diye Sabatai Zvi'yi tehdit ettigini,bunun üzerine hepsinin görünügte Müslümanhgt kabul ettigi..." eklinde bir rivayettir bu. Belgelere yansimayan bu säylenti dogruysa; Saray'm ve Osmanh idaresinin Sabatai Zvi ve taraftarlanm zahiren de olsa Islam'a döndürerek büyük bir idam faaliyetini ve kriz atlatmay; becerdigi açiktir. Halkm bu tefsir ve inancmm tarihi bir temeli de olmahdir. Kuvvetle muhtemelen, bir kisun mensublar Yahudilikten degil bagka dinden gelmelerdir. Cahit Uçuk da Selânik'te Sabataî Zvi cemaatinin gibi Müslüman adetlerine riyayetkâr oldugunu nakledlyor. oruç-namaz 19. yüzyilda Selânik'te bu cemaatin iktisadî ve kültürel bakimdan herkesi geçtigi anlagihyor. Nitekim Mayis 1901'de Selânik'e vali olan Mehmet Tevfik Bey hatiralarmda Fevziye Mektebleri'nin (mektebleribu cemaatin kurdugunu zikretmiyor ve belki bilmiyor) diger mekteblerin fevkinde oldugunu, iyi memur yetigtirdigini belirtmektedir. (Bir devlet adammm [Mehmed Tevfik Biren111.Abdülhamid ve Meyrutiyet demi hattratart,cild I, Arma yaym, Istanbul 1993, s. 170). Sabetayolar sonraki asarlarda Edirne ve bazi Rumeli gehirlerinde 1912-1913 Balkan savaglanndan soara Müslümanlarla birlikte imparatorluga göç ederek Ïstanbulve Ïzmirgibi gehirlere de yerleptiler Osmanh Ìmparatorlugu'nda böyle bir millet grubu yoktu. Hele 20. yüzyilda kimin Sabetaya oldugu kayitla belli degildi ve ritüellerinden vazgeçtikleri için birçok mensubu bakimmdan da önemli bir egilim olma vasfmi kaybetti. Bilhassa Kemalist laisizm Türk toplumunda bu meseleyi adamakilh silmig ve k1y1ya itmigtir. Esasen geçmig asirlarda da Sabetaycilar idare nezdinde Müslümandi ve 19. yüzyil modernlegmesi boyunca bu adi konmamig asimilasyonun hadisesiz bir gekilde ilerleme kaydettigi görülüyor. Makalemizin konusu da bu modernleyme süreci olacaktir. Sabetaycdarm basit bir gizli din ve gizli Yahudi mezhebi olmadiklan muhteva
"$ehrin
2 Fmdikli Mehmed, SUahdarTarihi, cild 1, s. 431, Sene 1077 8/1666.
223
-
224
~
Maranoslarm aksine) gu iki husustan da anlaghr. 19. yüz(Ïspanya'daki yll ve öncesinde, Sefarad Yahudiler ya JudeoEspagnol konugmuy sonra Fransizca kullanmigken, Sabetaycilann 19. asirdan itibaren ev dili Türkonlan aforoz etmiyti, ama Sabetaycilar çe olmugtu. Ortodoks Musevîler bu konuda onlardan daha katlydi. Ïkincive önemli unsur, Mesih'i bekleyen (yani Sabatai Zvi) bu cemaat her iki dinin ibadetini çok sofuca yeücra köpelerinrine getirmekteydi Nitekim Osmanh Ímparatorlugu'nun kayttlartkargismda Müsdeki gizli Hiristiyan cemaatler sadece idarenin Sabetaycigetirmezken, lüman olduklarun söyler ve ibadeti pek yerine larm bu sofu davrarugi dikkati çeker ve kendi mistisizmleri bakunmdan önemli bir noktadir. Nitekim 1856 Islahat Fermam sonrasi, Girit, Makedonya, Dogu Sirbistan, bilhassa Arnavutluk ve Dogu Karadeniz'de birtaeskim gizli Huistiyan cemaatler artik bir hürriyet havasi sezdiklerinden saklamadilar? Selânik'teki Halbuki açakladi kimliklerini ve ki dinlerini kalabahk Sabetayc1 cemaat böyle bir açiklamada bulunmadi ve üstelik görünügte Ìslamiibadeti gene softica devam ettirdi ve kendi eski ritüelionlar da resmen ne devam etti. Bilinen hahamlari olmalarma ragrnen, Yahudileriyle iligki kurmadilar ve aç11danmadi; gene Talmud-Tevrat inançIari hakkmda hiçbir aç1klama yapan risale kaleme alan ç1kmadi (son zamanlarda bu konuda yazan ÍlgazZorlu hariç). Tam aksine eski devrin tüccar ve zenaatçi Sabetayc11aridaha çok egitime önem verdi ve Osmanh bürokrasisinde dalla çok gärev aldilar. Daha çok yurtsever hareketlere karryti ve nitelikli serbest meslekler icra ettiler. Nitekim bu dönemde çakardiklarmi bildigimiz tek yaym orgam da ne dinî ne de siyasîdir. Ama säzünü ettigimiz organ laik ve medenî bir gençlik yetiptirmeye yönelik iki haftahk bir dergidir. Duderginin üzerinde duracag1z. Osmanh nüfus sayunlari din esasina göre olur. Selânik Sabetaycilari Yahudiler arasmda degil, Mûslümanlar arasmda kayst edilir. 19. yüzyildan itibaren bir açiklama gene söz konusu degildir. Devlet bu cemaati tammaz; cemaatin de gizli bir örgütlenme içinde kendi kay1tlarim tuttugu güphelidir. Zaten Sabetai Zvi'den sonra cemaat kendi içinde parçalanmigttr ve bu gibi bir örgüt ve gizli kayit ve nüfus sayunmm da fazla bir gey göstermeyecegi açiktir. Bu nedenle Sabetaycilarm sayisi geçmigte ve günümüzde kimsenin vâkif olmadig bir sirdn Selânik Sabetaycilarm elimizde bilinen ilk periyodikorgani Gonca-i Edeb adh bir on beg günlük meemuadir. Ïlknüshasi I Mart 1299'da (1882) 3 Bu konada rivayetler: Slousch N: 'Lesdeunmes, une secte judeo-musulmane de Salonique', Revuedu monde musulman, No XU, Faris-1908'de yer ahr. ÍbrahimA. Gövsa, Sabetay Sevi, Resimii Yeni Lugat ve Ansildopedi, I-V Ístanbul, 1939. istanbul,Sine D, Abdurrahman Küçük, Dönmeler ve Dönmelik Tarihi, Ötüken, 5.155.
ç11amqtir.Asil redaktörü Fazh Necib Bey'di. Bu risalede Sabetaycihga ait bir telkin ve bilgi yoktur. Gençlere hitap eder, fakat dinden söz etmez. Daha dogrusu kozmopolit bir Türk tarikat1 olan Mevlevttarikati (mensublan arasmda, Yahudi ve Hiristiyarilar devamli) çok övülur; Selânik Mevlevî dergâhmdaki âyinler ve dergâhm duvarlapndaki yazilardan söz edilir.4 Bu kozmopolit tarikat, Batihlagmig kozmopolit çevrelerde çok seviliyordu. Bu dergi; edebî yazi, piir (bazilart çok amatörce), seyahatriameler, Victor Hugo tercümeleri (hep laik yazarlar seçiliyor), sonra entellektüel bir genç nasil yetipir ve davramr gibi yazilar ihtiva ediyor. Bun)arin çogu nahif ve tagra havasi düzeyindedir. Fakat amaç egitim, daha iyi egitim ve dünyaya aç11madir. Açikça gôrülüyor, Musevîlerden änce Batihlayma ve egitim ile Sabetaycdar daha önce durumlarim yükselttiler (emancipelvebir yerde Bati Avrupa'da Musevîlerin kendi cemiyetlerine yaptiklan kültürel katkiyi, Türk cemiyetinde Sabetaycilar yaptilar. Nitekim bir müddet sonra kurulacak Fevziye ve Terakki gibi gerçek anlamdaki gymnasiumlar-laikegitime änem vermigtir. Onlarm bugänku devami olan Ipk Lisesi de (Istanbul)kanunî zorunluluk olan din dersleGonca-i Edeb egitime önem verini laik bir retorique ile sürdurmektedir. rir, her saytda kimya, biyoloji terimleri üzerinde açiklamalar yer ahr. Aç11an okullardan söz eder. Abdülhamid devri modasma uygun olarak açilan okullar ve egitimde ilerlemeden söz etmek. Bu rejimin ve sansürun de hoguna gider. Fakat derginin amaci sansürle uyugmaktan çok, Battlilagmaydi. Anlagilan modernist Sabetayci seçkinIer modern Bati egitimiyle, kapah cemaat hayat biçiminin degigecegine de inaniyotlardi. Normalde bu gazetede dinî bahislerin yer aldigru görmek zor (Mevleviligi methetmek digmda). Ancak dönmelik üzerine bir seri yazi negredilen Vatan gazetesi l924 Ocak aymda (10 Ocak 1924'te) Gonca-i Edeb mecbunlarm Sabatai muasim progressiv modern dönmelerin çikardignu ve yazar.5 bu pasaji tesbit parlatanhkla Ben itham.ettiklerini Zvi'yi burada gençlerin bu batil mezimzah bu seride tarih aragtiricisi' edemedim. 'Bir kavugmak Türk Müslüman gruba yoluyla izdivaç hepten hoglanmayip, niyetinde olduklar.i söyleniyordu. Selanik Sabetaycilari Istanbul'agöç ettiklerinde benzer mektebleri kurdular ve laik ulusalc1 bir Türk egitim sisteminde öncti oldular. 19. yüzyil boyu Selânik, Edirne, Ìstanbul'dayabilgilerimiz yok. çayan Sabetayc11arm modernlegme sürecine dair Resin 'Tanzimat Döneminde Tanassur ve Din Degiptirme Olaylarf, Tanzimat3n 150. YrfrSempozyumu,Türk Tarih Kurumu, Ankara 1989, s. 1-7. Girit için, BA, Jr. Meç. Mah. No: 357,14 C1274 (30-1-1858) Üsküpiçin BA, Irad-Han No: 8922, 25 L 1275 (28-VI-1859) ve Arnavutluk için, Bardhyl Graceni; 'Le Crypto-christianisme dans la region du Shpat au cours de la derniere période Ottoman', Studia Albanica, XXVI/2 1989, s. 93-102. 5 Vatan, 20 Ocak 1924, s. 2, 'Tarihin Esratengiz Bir Sahifesi.' Bir tarih müdekkiki.
4
Í. Ortayh.
225
226
oldugu, ÍstanAncak mecmuamn yazarlarmm memur zümresinden bul'dan giden bazi zevatm yazi ve demeçlerinin basildigi; okuyucularm civar Edirne'ye kadar uzandig1 anlagihyor. Gazetenin egitimi ve yazarlarm kipiligi; Sebataycilar arasmda Osmanh bürokrasisine bir katuma egilim ve eyleminin oldugu, yabanct dil egitimi sayesinde dig ticarette de Müsluman Türkler ve Yahudilerden daha niteliklive lyi durumda olduklan anlagihyor. Bu arada dönme denen Sebataycilar laik bir ulusalc1hgi benimseyen grup olarak Jön Türk hareketi ve Íttihadve Terakkiiçin
melerin bu inançtan vazgeçen Iaik, ilerici, ulusalci, yurtsever bir kitle oldugunu yazdudi. Bu Sabetaycilarm kendilerini ilk defa anlattiklari ve tamttiklan bir yazi serisidir, bu bakimdan ilginçtir. Ancak yazanm ismi yoktur tarih aragtincist' diye imza atilmigtr. Muhafazakâr Sebifürregad dergisi bayyazari Ebuzziya Tevfik ise Ahmed Emin'e hücum eden yazilar yayimladi. Hüseyin Cahid (Yalçm) ise Tanin'de hem Karakap Rügdi'yi tenkit ve itham eden, hem de Sebifürregad'i itham eden yazilar yazdi. Sabetaycilarm Türk oldugunu, aksi görügün irkçihk ve Osmanh imparatorluk realitesi ve Türkiye realitesi ile bandaymadigim ileri türüyordu. Bu nedenle, gimdi Türkiye smirlan digmda kalan Selânik Sabetaycilannm ahali mübadelesi dig birak1hp Türkiye'ye getirilmemeleri münasebetsiz ve tehlikelidir diyordu? Karakay Rüçdi Bey'in bu dilekçesinin nedeni pek belli degil Cemaatine duydugu bir kizgmhk ve ihbar nu, yoksa, gerçekten mübadele yüzünden Selânik'te i; ve güçlerini birakmak istemeyen Sabetayci cemaate yardunci olmak mi istedi? Zira o stralarda Selânik'te Mustafa Bey, Yunan hükümetine müracaatla.kendilerinin Türk ve Müslüman degil; aslen Yahudi olduklarun, bu yüzden mübadele ile ev, i; ve yurtlanndan sürülerek gönderilmemelerini istemiyti. Konortas bu fikre yatkm görünmüç ise de, bazi bakanlar Sabetayc11armYunanistan'a Türk'ten daha zararh olduklanm ve bu yüzden derhal Türkiye'ye gönderilmelerini istemiglerdi? 'Dönmelef, yani Sabetaycihšm üzerindeki münakayamn arttigi günlerde bazi gazeteciler Türkiye hahambagisi ünlü bilgin Haim Becerano'ya da Yahudiligin ne dereceye kadar alakast oldugunu sormuç1ardir. 12 Ocak 1924 tarihli mülakatmda hahambaµ, "Ben dinler konusunda çok tetkikat yaptun, ancak bu Selânikliler konusunda bilgim yoktur. Herkes ne kadar biliyorsa ben de o kadar biliyorum," diyor. Ancak bir ara 'Sabatai Zvi kabilesinin Musevî itikadma kismen ve muhalif bir tarikat oldugunu' ilave ediyor? Sti mübhem, çekingen demeç bile ashnda, Sabatai Zvi vakasmdan sonraki iki asir içinde; bir Osmanh ve Türkiye Yahudi dinî liderinin Selânik hakkmdaki ilk resmi aç1k degerlendirmesidir. Ancak arkasi gelmemig ve Türkiye Yahudileri bu konuda susmayi tercih etmiglerdir. Bu dönemi bir suskunluk izlenügtir. 'Dönme' denen unsurlarm durumunu, yeni Cumhuriyet'in Iaik ulusçuIari ve Cumhuriyet Halk Partisi tartigmamista. Sansür bu gibi tartigmalan muhafazakâr çevrelerdeki ftsiltilara terk etmigtir. Karakap Rügdi.ola'bir
'dönmeler'le
'dönme"leri
6 Sebilurregad,cild 23. sh.175; Abdurrahman Küçük, age sh. 232; Tanin, 5 Ocak 1924
(1340H). 7 Vakit, 4 Ocak 1924 (1340H). 8 Vækit, 12 Ocak 1924 (1340H) Hahambay Haim Becerano ile mülakat. * Bu kelime eenebi dillerle dahi deunme veya dönmek diye yazumakta, Sabetayci de-
yimi
israrla
kullamImamaktadr.
22: ¯
olmahdir. En olayla Sabetayci çevreler unutma ve susmayi, yeni toplumun laik vatandaghgiböyle laikm benimsemeyi tercih etmiglerdir. Esasen 19. yüzyildan beri ulusalci toplumu isteyenferin arasmda onlar da vardi. Bununla beraber dar bir antisemit çevre, laik ideolojinin önde gelen bazi pahsiyetlerini olmakla itveya yanhg veya dogm fisilti gazetesinde sürdürmüglerdir. ham etmeyi Harb içinde 1942'de çakardan fazla kazançtan ahnmak istenen sitasmda meselesine ilginç bir biçimde vergisi' uygulamalart bümkrat yönetici çevreler yeniden el atmigtir. Vergi kategorileri içinde 'D' cetvelinin dönmelere konan vergiler oldugunu o zamanki Ïstanbul defterdari Faik Ökte yazrmétir.9Ma1ûmdur ki en yüksek varlik vergisi meblagt da bu kategoridekiBezmen ailesiiçin tahakkuk ettirilmigti. Anvergisi' Türkiye malî tarihinde çabuk terk edilen rezilane bir cak uygulamaydi ve çegitli çevrelerden tephi gärmügtür. Ondan sonra da buna benzer açik veya kapah bir uygulama görülmez. Bugün Sabetaycilar kendilerini henüz açiklamaz, bu inanç üzerinde bir aragtirma yapip yayimlamaz. (Tekistisnanm, ama hakikaten tekistisoldunanm Tinjaki ve Toplumsal Tarih gibi dergilerde yazan Ilgaz Zorlu kimlige ki bu inanç gerekir.) belirtmek görünuyor Öyle ve gunutakdirle sahip olanlar halen var fakat, sayilanm kimse bilmez. Herhalde son yetmig yllm laik geligmeleri ve yeni kent kültürü içinde, Sabetaycihk laik ideoloji, fakat daha çok laik hayat tarzi içinde erimigtir. Üstelikbu laisizmin en ategliöncü ve uygulayicisi da bu grup olmugtur. Bu grup üzerinde halen Lucette Valensi'nin bir aragttrma yaptigru duyuyoruz. Tabil Osmanh arpivleri, kanaatlerin aksine, hiçbir gey veremez. Onun için aragtirmanm mülakat ve bazi kalmti belgeleri (yazih veya yazisiz) aramak eklinde olmasi gerekir.
yi da bu konuda Sabetayc11arm susmasim
228
'dänme'
zorlamig
'mason'
'varhk
'dönme'
'varhk
9 Faik
Ökte,Varhk VergisiFaciast, Ìstanbul1947 (?),s. 85, 87, 195, bkz. A
s. 258,
Küçük, age
Harf Devriminin
Nedenleri
Üzerine'
3 Kasim 1928'de" Türkiye modern dünya kogullan içinde çok cesur bir denemeye girdi. Alfabe degigtirmek tarihte ilk kez görülen bir olay' degildi. Hatta en bagta Türkler, tarih boyu birkaç kez alfabe degigtiren bir toplum olarak bu olaym önde gelen örnegi sayllabilirler. Ne var ki alfabenin degigtirilmesi, ilk ve ortaçag toplumlan için köklü bir degigiklik sayilmayabilir. Yazi ve kay1t igleri ile dar bir bürokratik kadronun birkaç rahib ve pairin ugragtigt geleneksel toplumlarda yazi ile ilgisi olmayan genig y1gmlarböyle bir degigimden haberli bile olmamiglardir. Ïlkçagm parlak uygarhk örneklerini veren Ahamaniglbr Ïraruçiviyazismi, Sasanîler ÏramPahlavi denilen kökü Aramî alfabesine dayah yazlyi kullanmig ve Araplar Ïran'ifethedince Arap alfabesi bunlarm yerini almigti. Eu son olay her ne kadar eski Íranuygarhgom kaynaklanm bir süre karanhkta olanak kabirakmigsa da, 9-10. yüzyillarda eski kültürün restorasyono bir özelligi, kültür ürünlerinin zanmigti. Çünkugeleneksel toplumun sözlü olarak saklanmasidir. Böylece eski Ïran kültürünün destan, yiir masal gibi ürünleri, hatta dinî metinleri buyuk oranda halkm tüm kesimlerinin belleginde yagadigmdan, sonraki dönemlerde yeniden yazih olarak saptanmasi mümkün olmuçtur. Iran'm ünlü çairi Farsçanm üstaderlebu tip sözlü anlatimlardan di Firdevsî (Firdosî) bile $ehname'sini migtir.
Oysa basmm, kitaplarm ve eski çaglara oranla yaygin egitimin görüldügü modern çaglarda, böyle bir degigiklik kolay cesaret edilip yürütülecek bir iy degildi. Nitekim toplumlar bu konuda çok ürkek ve tutucu davranmaktadir. Degigimden önemli say1da kigi ve kümeler olumsuz biçimde etkilenir ve yeninin benimsenmesi birçok güçlük yaratin Bunlara karym Türk inkilâbmm bu konudaki Israrh tutumu nasil olup da bayanya ulagmigtar. Baganya gerçekleptirmeye yardim eden ilk nokta; 1928 Türkiye'sinde Arap harflerine muhalif, kökü 19. yüzyilm ilk yansma kadar uzanan edebt ve fikrî bir akmun varhgidar. Du akmun varolug nedenini ve yayihyra bu yazida göstermeye çahyacag1z. Arap harflerinin yerine Türk dili için en uy gun alfabenin hangisi olacagi soru*
••
Türkiye Cumhuriyeti'nin YetmigBeg Yth Armagam, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Tûrk Tarih Kurumu Yaymlan, Dizi XVI, S. 80. Ankara 1998, s. 68-84 Yasa 1 Kasun 1928'de kabul edilip, 3 Kastm'dan baglayarak yürürlüge girmietir.
su ise, Latin harflerinin kabülü ile çözùlmügtür, Bu da harf devrimini olanakh kilan ikinci noktadir. Alfabe tarihine baktigimizda Latin harfleri, geligiminin doruk noktasi olarak kargimiza çikar. Fonetik ba-
yazmm
230 ¯
kimdan en mütekämil alfabe oldugundan, sesIllerin (vokal)önemli oldugu Türk dili için, Latin alfabesi en uygun görülmügtür. Bunu yazmin geli.ÿimtarihinde saptamak mümkündür. ÍIk yazi M.Ö.XXXILyüzyilda uygarhšm egigi olan Mezopotamya'da Sümerler tarafmdan kullaruld1. Sümerce aglutinant (ek ve kök yapist ile kurulan kelimelerden meydana gelen, iftisaki) bir dildi. Sümer dilinin grameri, Mezopotamya'da daha sonra siyasî bir birlik kuran ve Samî bir toplum olan Akadlar tarafmdan yazdnugttr. Bilinen Sümer metinleri bir hece yazist olan çiviyazisi ile yazilmi.ptir ve resim yazismdan (pictographique) geligerek ortaya çakmigtar. Gerçi, Çin,Japonve Proto-Hind (Mohanjo) kültürlerinin de yazilari vardt Ancak bu yazilar resim yazisi olup, alfabetik degildir. Hitit hiyeroglifi, Aztek hiyeroglifi gibiyazilar da böyledir. Fakat bunlarda tek ses gösteren baziiçaretler vardir Bu nedenledir ki Mezopotamya kültürlerinin kullandigi yazi, modern alfabeyi doguracak bir baglangiç olarak uitelendirilmektedir. Güney Mezopotamya'da, bugün Varka, Tevrat'ta ise Erek diye geçen eski Uruk gehrinde Jordantarafmdan yapilan kazilarda, Uruk IV katmamnda ilk resim yazilan ele geçti. Bu yazi tahminen Sümerlerin Mezopotamya'ya geliglerinSümer sitelerinin bu dönemdeki topden üç yüz yil sonrabulunmuytur. sosyalizmi' ad2 veriliyor. Eu düzende özelmüllumsal düzenine kiyet geligmemigti. Her toplulugun üyeleri y1gma tepeler üzerindeki tapmaklar etrafmda yagamakta ve elde ettikleri ürlinü bu tapmaklardaki rahiblere teslim etmekteydiler. Teslim edilen ürünlerin yaz2m, sayun ve bälügümü rahipler tarafmdan yapihyordu. Rahipler getirilen ürünün cinsi, miktan ve verenin adim kaydetmek için baziözel igaretler kullandilar. Zamanla bu igaretleri her birinin anlayacaþ gekilde sistemleytirdi1er.Böylece resim yazisi dogmug oldu.1 Resim yazismdan daha sistematik bir yazi olan çivi yazisma geçigin agamalan tam olarak aydinlanmig degildir. Ama çivi yazist gekillgri dört-beg tane sesli harfi verebiliyordu. Hele Ïranhlartüm igaretterin sayistru otuz dokuza indirerek çivi yazisim neredeyse alfabetik bir agamaya getirdiler. Ashnda uçses (akrofoni) dedigimiz yäntemle modern alfabenin temelini atanlar eski Misirhlardir..Hiyeroglifte her resmin (iyaretin) kargihþ olan kelimenin bag harfleri kullamlarak sesli ve sessiz harfler ortaya çakti. Örnegin,öküz=k alef, ev= O = beth, igaretlerini alahm. Burada iki igaretten a ve b sesleri ahamakta ve yan yana ya da alt alta yazildiklarmda ab kelimesi ortaya çtkmaktadtr. Böylelikle, bu tür fonemlerin daha çok 'mabed
-
1 Füntzan Kinal,
'ÇiviYazistrun
Dogugu
ve Geligmesi', DTCF Tarih Araphrmalan
Dergisi, C. VII, S. 12-13, Ankara 1973, s. 5-7.
kullamldigi Misir hiyeroglifi bir antamda modern alfabenin baglangici sayllabilir. Gerek resim, gerekse çivi yazismda hece yöntemine bagh kaImdig1halde, gimdi ses yöntemine geçiliyordu, Sami dilleri konugan toplumlar bu alanda Akdeniz uygarhšmm äncüsü olacak ve alfabe giderek modern yap2sma kavugacaktir. Çiviyazisi ve hiyeroglif apagi yukan M.Õ.L yüzydda yerlerini tümüyle daha geligken ve sistematik alfabelere biraktdar. Bunlardan biri hiyeroglif ve çivi yazisma göm harfleri yirmi ikiye indiren ve ses yöntes mine dayanan Fenike alfabesidir. Fenike alfabesi; 1. aleph, 2. vav, 3. yodh harfleri ile 1. A, 2. O,U, 3. Y. Ì. seslilerini içeriyordu. Fenike alfabesinden çikan bir kol ise Suriye'de Aramî, Ïran'da Pahlavî, sonralar1 Araplarda Kuji ve Neshf, Süryanîlerde Estrangelosve dolayh olarak da Turfan yazitIarmda gördügümüz Uygur alfabelerinin temelini olugturmugtur. Fenike alfabesinin asil geligme alam, M.Ö.XI. yüzyilda Íonadalan ve Yunanistan olmuçtur. Yunanhlar; a-e, y-i, u-o seslilerini aldiklan gibi, Saderin gibi sessizlerini de sesli harf olarak aldilar. BäyIece M.Ö.403'te Attika'mn resmi alfabesi olarak kabul edilen klasik Yunan alfabesi ortaya çikmigtir. Yunan alfabesine göre daha sistematik bir alfabe olan Latin alfabesi baglangiçta yirmi bir harften oluguyordu. Augustus devrinde Y ve Z harfleri eldendi. Latin yazismda (C) fonemiyle verilen Yunanblarm (K) harfi Latin alfabesinde yer almaz. Bununla beraber sonralari bazi kelimeler için istianaî olarak kullamImigtir. Latin alfabesi hece yöntemiyle kurulmuytur. Kolay okuyup yazmaya ve standart imlâya olanak hazirlamaktadir. Bu nedenle bugün dünyada çeyitli gruptan dillerin en yaygm olarak kullandiklari alfabedir. Bazi dillerin gereksinimlerini kargilamak için harf alti ve üstü igaretler (diacritique'ler) kullamhr. (Örnegin, Türkçedeki Q,Ç ve Õ;Çekçedeki 6 I Almancadaki Ä gibi...) Bo konuya ilerde yeniden deginilecektir. Bir toplumda zaman içinde degigen ve geligen toplumsal iligkiler ne deniyle daha standart ve mükemmel bir imlâya gerek duyulur. Bu da bir yerden sonra alfabeyi etkileyip degigime zorlamaktadir. Alfabe dogdugu günden beri degigmektedir ve halen de son geklini aldig1 söylenemez. Türk dilini konuyanlar da tarih boyu kullandiklan alfabeyi dört kez degigtirmiçIerdir. 'ayn'
Tarihte Türk Alfabeteri Radlov ve Thomsen gibi türkologlarm bilim dünyasma tamttiklan Orhun yazitlan, Türklerin bilinen ilk yazth amtidir. Bu yazitlardaki ilk alfabe, onu kullanan siyasal grubun adi olan 'Göktürk' terimiyle adlandinhr (M.Ö. 732). Thomsen 1893 ylhnda Orhun vadisinde bulunan bu yazitlarm sirrmi çözdügünde, bilim dünyasi bir olayla kargilagtL GÖk-
231
-
232
türkler yazigma iglerinde Sugdaklan (Sogdianahlar) kullamyorlardi. Büyük bir olasilikla bu yazi Sugdaklar tarafmdan geligtirilmigtir. Eu alfabenin äzelligi ise içinde yalutzca dört tane seslinin bulunmasidu Bu sesliferin ince ya da kahn olarak degerlendirilmesi,yanma geleasessizin ince ya da kalm oluguna baghdir. Bu nedenle sessizler ince ve kahn olarak birkaç tanedir. Yazi bitigik yazilmaz, kelimeler ustüste konan iki nokta ile ayri lir. Dolayis1yla Gäktürk alfabesi bürokratik hizmetler için nygun olmaylp daha çok amtsal bir yaz1çegidiolarak kalmiptin Bu yazi türüne bagka yerPeçenekler ve Hiristiyanhktan önce Macarlar lerde de rastlanir. Örnegin, amtsal yazitlarda böyle runik bir yazi kullanmiglardar. Bu-örneklere Macaristan'm Szekel bölgesinde Nagy Szént Miklós'da rastianmigtir.2 8 ve M. yüzyillar arasmda yalmzca Uygurlar tarafmdan degil, Otta Asya'nm diger Türk toplumlan tarafindan da kullamlan Uygur alfabesi kültür tarihimizde Gäktürk alfabesine oranla daha çok yaygmhk kazannuptir. Bu yaz2y2 Zerdügtîler, Masturî Hiristiyanlar ve Budistler de kulIanmiglardtr.3 Özellikle döneminde Uygur alfabeMogol Ímparatortugu si, resmi yazigmalarda daha çok kullamldi. Bunun nedeni, Türk ses yabürokrafik kayatlarda igleklipisim ifadeye elverigli olmamasma kargm, Uygurlardan ve ge sahip oluguydu. Zaten imparatorluk bürokrasisi de Uygurcada Sakimselerden olugmugtu. seçilen diger Türk toplumlardan vardt. Ìgleksesli kargilayan üç mîlerin; I (a, e,), a (u, o, ü) ve J (i,iYami harfleriArap alfabenin im1âsim kargilayamamasi, Türk ligine karym bu bagla11-13. olabilir. yüzyillardan biri edilme nedenlerinden nin kabul olasoyundan toplumlar arasmda alfabesi Türk artik yaygm yarak Arab kendi harflerini Arap Türklerin kullamhyordu. Ïranldarm tersine rak dillerine uygun bir biçimde degigtirdikleri söylenemez. Seslilerin yerinin çok önemli oldugu ve higdtih sessiz harflerin de (Ç,S gibi) kullamldigi dilimizde, yuzyillar boyu Arap alfabesinin üç seslisiyle yetinilmigtir. P= y Ç 5 ve J = 3 gibi harfler ise alfabemize Ìranhlaryoluyla girmigtir. Özellikle imlâmizin konuqulan dili arkadan izlemesi olayt (oda= gibi) imlâmizda dagimaydonor=midenuvaz teymurci, demirci= ota, mkhk, kuraIsizhk yaratrug ve ahykanhk kazamlmasi (meleke) geregi gibi önemli sorunlar yaratmigtar. Ïytebu nedenlerden ötürü, XIX. yüzyilda ya da Latin baylayan modernleyme hareketleri, Arap harflerinin baglatetrafmda yogun bir tartigma harflerinin kabulü glbi seçenekler =
'islalu'
-
nuptir. 2 Claude Cahen, Pre-Of f aman Turkey, Sidgwick and Jackson,London, 1968,s. 3-4. Burada Türk topraklannda bir hayli sogdça ve sernitik belge ve kahnti bulunduþi bildiriliyor. Okuyucu, H. N. Orken, Eski Türk Yazrtlarr, C. II, TDK Yay. Ïstanbul 1939, s. 188-206. Aynca eserierde bu bilgilere rastlayabilir. metinier 3 A. von Gabain, Altfürkische Grammatik,Leipzig 1950, s. 15-28. Eu yazi ve üzerindebagvurulacak temel kaynak.
Ímlâve Harf
Degigtirme Sorununun Ortaya
Çakapr
Yaz1 bürokratik örgütlerde temel bir teknik aygittir. Bir kay1t aract olarak mal ve hizmet ahmlarmm denetimine yarar. Oyleyse üretimde denetim olgusunu saglayan bir araç olarak teknik bir altyapisal ögedir, Bu teknik aygitm içIerligini saglayacak gekilde mükemmellegtirilmesinin toplumsal-teknolojikmoderalegmede büyük änemi varðir. Bu yargumzla bir toplumun temel üretim birim ve araçlan arasmda yazty1ön siraya koymuyoruz. Ama üretimde modernleyme baçladigi an, im1â ve yazidaki akrahatsiz edici olur. Böylece egitim alamnda- ve sakhk ve uyumsuzluklar bürokratik örgütlerde reform yapan gruplar tarafmdan ele ahnmasi kaçam1mazdir. Bu nedenle gerek modernlegen yeni çaglar Avrupa'smda, gerekse 19. yüzyil Türkiye'sinde aym ihtiyaç duyulmustur. Arap harflerinin 'Islalu' ya da tümüyle degigtirilmesikonusundaki tartigmalarm Türkiye tarihinde bürokratik örgütterdeki ve egitim alanmdaki reform denemeleri kadar eski oldugunu ve onlarla atbagi gittigini belirtmigtik. Bu durum salt Türkiye tarihine özgü degildir, Yeniçaglarm bagmdan bu yana Latin ve Kiril (Rus-Bulgar-Sirb) alfabelerini kullanan, modernlegen toplumlar imlâ reformlari yürütmüy ve alfabeleri üzerinde degigiklikler yapmiglardinYagayan dillerin hiçbirinde ortaçag boyunca standart bir imlâ yoktu. Eski bürokrat kadrolar ve dar bir aydm tabakanm kullandigi yazi bellege ve ahgkanhga dayanmaktayd1. Öyleki, nerdeyse her yazarm kendine göre bir imlâsi vardi. Herkesin kabul ettigi standart imlâ kurallan ve okunmast bayüzyila sit bir yazi yoktu. Aslmda buna ihtiyaç duyulmarmytir. Çünkül8. degin okuryazar oram% 5-10'u geçen ülke yoktur. Ornegin Alman imlâ æformu, Íncil'inAlmanca'ya çevrildigi reformasyondönemine degil, Prusya Maria Theresia'nm Avusturya yöKralhgi'nm güçlendigi ve Ïmparatoriçe rastlar. netimini modernlegtirdigi döneme Ìmparatoriçenin13 Agustos egitimi genelleptirilirken,yaym yagamrda canlam1770fermamyla ilkokul yordu.,Bu, Alman diliimlâsnun düzelmesine, daha dogrusu düzeltilmesine neden oldu. 18. yüzyil bagmda Büyük Petro, Rusya bürokrasisini ve egitim yaçarum çagm gereklerine göreyeniden düzenliyordu. Bu nedenle eski kilise Slavcasmm kahntisi olan Rus harflerini ve imlâsim da 1710 yilmda yeniden düzenlettirdi. 1713'te Vedemosti(Haberler) adh gazeteyi çakarttirarak, Rusya'da basin hayatuu baglatti.Okuma yazma bilgisinin yayilmasuu gerektiren bu gibi hareketler önlerinde engel olarak Rus alfabesini buluyordu. Onun için imlâ düzeltilerek alfabeden 18.harf çikart11di.4Rus alfabesindeki ikinci önemli düzeltme iglemi, 1921'de Sovyetter döneminde gerçeklegtirilmigtir. Fransa'da ise Kardinal Richelieu konuçulan dile uygun standart bir imlâ düzenlemesi için ünlü Fransiz Akademisi'ni kurdurmug-
tur 4 S. N. Syrov, Stmnitsiy
Istorii,Íz. RusskiYazak, Moskva
1975, s. 116-117.
n3
Genellikle faaliyetleri artan, etkinlik alam büyüyen bürokrasilerde eleman ihtiyaci da artmaktadir Ama diger yandan yazi konusundaki ah.ÿkanhgi ve yetenegi eski bürokrat tabaka ve gruplarmki ile kargilagti234
nlamayacak kadar az olan yeni memurlarm bürokratik örgütleæ girmeÇünkügeligen toplumsal yagam maliye, adliye ve egitim örgütlerinin eleman gereksinmesini arbrmigtr. Ote yandan modernlegen ordulann yeni subay kadrolan artik eskisi gibi okuma yazma bilmeyen kahramanlardan degil, topografya, matematik, mekanik ve leti okuyup anlayabilen kipilerden olugturulmak zorundayda. Eu modern savag adamlarmm ise; bir Çinmandarini, bir Osmanh divan kâtibi ya da bir manastir rahibi gibiömürleriniyaziya ve karmagik imlâya adayacak kimseler olamayacaklari açiktir.Modernlegen ordularda kolay bir imlânm geligtirilme gereginin de bu reformlarda etkisi várdir. Bundan bagka, yaym yagammm geligmesi, genig y1gmlarm okuma yazmayi kolayca kavramasuu geæktiriyordu. 18. yüzyddan beri Ïngilizce, Fransazca, Ítalyanca,Rusça, Almanca gibi Bati dillerinin imläsimn geçirdigi deböyle bir büyük toplumsal degigime ve modernlegen bûrokgigiklikler rasinin ihtiyaçlanna dayanmaktadir. Alfabe ve imlâ degigmeleri konusundaki ikinci önemli etken, birinci etkenin de içinde bulundugu bu zincirleme toplumsal geligmelerin soBati Avrunucu olarak ortaya çaknugtir. Bu etken ulusaledik akunlandir. 19. egitim sanayilegme kentleyme, yüzyila toplumlari gibi ve pa yaygm olgularla giverken ortaya çakan vatandaghk, epitlik, ulusalcihk gibi dügünce ve eylemler, Dogu Avrupa'mn boyunduruk altindaki toplumlansagladi. Bu nedenlerden m da etkileyerek ulusalci bilincin uyanmasmi ötürü 19. yüzy11; tarih, filoloji, etnoloji gibi bilimlerin geligmesi için uygun bir ortamm dogdugu dönemdir. 18. yüzydda imlâ reformlanmn ne gibi nedenlerle yapildigru yukarda açaldamaya çahytik. 19. yüzyil ise belirtildigi gibi, uIusalcihk bilinci dolay1slyla, tarih ve filoloji aragtumalanmn geligtigi bir çagdir. Dil araptumalan sonucu, o zamana degin karmakangik olarak kullamlan filoloji ve linguistik terimleri, iki ayn disiplinin adi oldular. Filoloji, söz konusu bir dile iligkin hetinlerinkargilagtirmah bilimi ve o dilin tarihsel evriminin saptanmasi; linguistik ise, sentaks ve morfoloji (yani grameri) içeren bir bilimsel disiplin oldu. Macar filolog Samuel Gyarmathy XVIII yûzyilm sonunda bu dallardaki incelemeleriyle Macarca ve Fince'nin akrabahgru saptadi. Filoloji ve linguistik aragtirmalan bir yandan Bati uluslarmm tarih bilincini ve ulusalcthgim besledigi gibi, bir yandan da daha standart ve dogru bir imlânm yerlegtirilmesiiçin çaba gösterilmesine neden oluyordu. Kasacasi, dilbilim aragtirmalari, örgüt ve iligkiler sistemi anonimlegen, yazih kültür ürünlerinin yaçamm önemli parçasi haline geldigi Avrupa endüstri toplumlarmm gereksinimine hizmet ettigi gibi, toplumlann ulusalcibilincini de yönlendiriyordu. Aydmlar, standart imlâ ve basit kusi güçtür.
'talimname-
ralh yazly1bir ulus için övünç kaynagi saymaktayd11ar. Böyle bir ortamda Romenler, Latin kökenli bir dil konuyan bir ulus olarak, Slavlarla mügtereken kullandiklan Kiril alfabesini atip 1860'ta Latin alfabesini kabul ettiler. 19. yüzyil sonunda Osmanh Ímparatorlugu'nda,Arnavutlar Latin harflerinin kabulü sorununu tartigmaya baglad11ar. 30 Eylül 1879'da kurulan 'Cemiyet-i Ïlmiyye-iArnavudiye' Latin harflerinin kabulü porununa ciddiyetle egildi.5 Bu Cemiyet, bir Ortodoks, bir Katolik ve bir Müslüman Arnavut'tan olugan bir kurula Abetare (ABC) denilen bir alfabe hazarlatti. Böylece Arnavut okullarmm kullanmasi için Latin ve Grek harflerinden meydana gelen bir alfabe hazirlanmig ve Arnav'utlar bu alfabeyle egitim ve kültürel yagamlarmi sürdürmeye baglanuglardir Ílginçolan gmseddig/Samî'nin Kaamus-u Türkî ve Kaamus'ul AIâm da islah edilmig bir imlâ kuHamrken, Arnavue dili için Latin harflerine dayanan bir alfabe önermesidir. 19. yüzyilda böyle bir ortamda yagiyor ÍgteOsmanh Ïmparatorlugu sürecine gixïyordu. Bürokratik merkeziyetçilik, ve modernlegme yaygm egitim çabalan, çapragik ve karmaµk imlây1bir.sorun haline getirmig ve baçIamigtL yazi üzerinde tartigmalar Osmants
Ímparatorlugu'ndaReformlar ve Alfabe Sorunu
Geleneksel toplumda bürokratik örgütlerin kadrolan dardir. Ïçlemleri az oldugundan bürokratik kayitlar da simrhdtr. Böyle bir örgütte kaylt sistemleri ve yazigmalar da genig y1gmlarm deg, küçuk bir yänetici tabakamn denetimi altmdadir. Okuma yazma oram dügüktür ve yükseltilmesi için gerek de duyulmaz. Bu durumda karmagik ve ahekanhga
dayanan im1â bir sorun haline gelmemigtir. Hatta bürokrasinin içinde bazi uzmanlagnug bölümlerin memurlan kendilerine özgü bir yazi ve kayit sistemine sahiptirler. (Örnek; Avusturya devlet argivlerinde bulukay1tlarm çegitli dillerde [Latince veya 18. yüzylla kadarki belge ve nan Ïtalyanca-Fransizca] tutuldugu görülür. Kullamlan Almanca bile yaban. ci terim ve deyimlerle doludur. Bundan bagka kullanilan kaligrafi türleri az kimsenin tahathkla okuyabilecegi yazi türleriydi. Dönemin bazikay1tlanm okumak uzmanlarm i.gidir). Venedik devlet argivleri yan Latince ve gotik türü bir yaziyla kaleme alman belgeler ve hay1tlarla doludur. Belirtildigi gibi Büyük Petro'dan önee, Rus bümkrasisi, kilise Slavcasi kalmtasi bir yazi türünden rahatsiz. olmamigtir. Osmanh bürokrasisinin ahykanhklan da bu durumun-tipik
5 Fevziye A. Tansel, Arap Harfferinin Islahr ve Degigtidimesi Hakkmda Ílk Tegebbüsler ve Netkeleri, T.T.K.Bellten, C. XVII,Say116, s. 245. 6 L. S. Stavrianos, The Balkans Since 1453, Holt Reinhart and Winston, New York 1958, s. 505
235 ¯
236 ¯¯
bir örnegidir. Her memurun güzel yazi yazmas1 yetmez, adeta hattat olmast istenir. Yaziÿmalarda edebî bir uslûb yaratmasi dogal görülür ve takdirle kargilamr. Bir niganamn ve hattâ bir divan-1hümayun kâtibinin kendine özgü edebî üslûbu fermanlara ve yazigmalara iglemesi, begenilen dogalbir davramytir. Kanunî devrinin ünlü nigancisi Celâlzade Mustafa (Koca Niganct) bu bürokrat tipinin en parlak ärnegiydi. Divan-1hümayundan çakan fermanlar, divanî denen bir yazi türnyle kaleme ahmtdi. Maliyeci grup, siyakat denen bir yaz1ve rakam türü kullarurdi. Eu yaz1yi okuyup anlayanlar da yine kendileri olurdu. Bugün bile bu belgeleri çok az sayida uzman tarihçi degerlendirebilmektedir. Kisacasi devlet argivlerinin bürokrasi üyeleri digmda kimseye hitab etmesine gerek görülmüyordu. Ama imparatorluk 19. yüzyilda modernlegme sürecine gimerkezindeki bürolarda ve vilâyetlerde memur ihtiyaci hükümet rince bürokrasinin yeni adaylannm, hukuk, maliye, yabano artmigtir. Ustelik dil, cografya bilmeleri, daha önemliydi. Zaten bu çok sayida memurun kipiler olmalari mümkün olmadigmtümünün yetenekli hattat ve dan, Tanzimat bürokrasisinin kayatlarmda ve yazigmalarinda bir üslûp sadeleymesi, bir basillik gärûlmektedir. Bu sadelegme, fermanlarm hitab ve elkab bölümlerindeki (titulaturde)yazigma kurallarmda görüldügü gibi, kaligrafide de görülür. Tüm bürolarm belge ve yazigmalari nesih yazi ile yazihnaktadir. Zaten tersi de dügünülemez. Çünkühükümet merkezi ile en uzak vilâyet arasmdaki yazigmalar bile eskisine oranla çok artmigtir Böylece Tanzimat dönemi kendiliginden ilk yazi düzenlemesinin yapildigi, yönetimin her kesiminde standart yazi türünün kullamldig1 bir dönem oldu. Ülkede ortaokullar (rügdiyeler)her yerde açihyor, yeni yeni sivil okullar kuruluyordu, Yaygmlagtirilmak istenen egitim dolayisiyla Arap harflerinin güçlügü, özellikle Türk dili ile bu alfabenin uyugmazligi sorunu kendini duyurdu. Bu sorunlarla salt Osmanh bürokrasisi üyeleri degil, egitim ve dügün alamada yeni bir uyamp dänemine giren Çarhk Müslüman aydmlar da ugragmaya bagRusyasi periferi vilâyetlerindeki Lamigti. Bu gruba girenler 19. yüzyil baglarindan beri ulusalci bir bilinçyazarlardL Sözü geçen le tarih ve dil araghrmalari yapan egitimciter ve 1slahatt' önerileriyle ige girigip, Latin harflerinin kaher iki grup da bulünü savunmaya kadar igi vardmhlar. digmdaki ulusalci aydmlarm ilk ömegine 19. ,Osmanh Ïmparatorlugu yuzyd baglarmda ÇarhkRusyasi'nda rasthyoruz. Azerbaycanh olup, Hiristiyanhga geçen (Aleksandr) Mirza IGîzunBey (kendisi 1835'te Ìmparatorluk Bilimler Akademisi üyeligine seçilmig, 1840'ta Ingiliz Kraliyet Bilim Cemiyeti üyesi olmuytur) Türk lehçeleri ve dilleri üzerindeki araÿhrmalariyla tanmmig bir bilgindir. En bilim adami, Türk dilleri için ortak bir dil ve imlâ önermektedir. Yine 1863'te Ïstanbul'agelen Azerbaycanh ünlü dramaturg Mirza Fethali Ahundzade, Osmanh Cemiyet-i Ílmiyesi'ne 'edib'
"imlâ
.
20 Safer 1280 (6Agustos 1863) tarihlibir äneride, imlâmn düzeltilmesini önermektedir. Ancak Cemiyet bu öneriyi olumlu ve yararh görmekle birlikte, imlâmn bu yeniöneriyle pek de kolaylagmayacagnu belirtmigtir. Ahundzade ashnda Türkçenin I.atin harfleriyle yazilmasi gerektigi görügünde olan bir dügünürdü. 'Imla islahati' projesi Fuat Papa ve Cemigerekçesiyle reddedilmig, fakat Ahundzade'ye bir yet tarafmdan Mecidi nigan ihsan buyrulmuytur.T Aym dänemiçinde Osmanh devletadamlan, daha ihtiyath ve gerçelçi öt11emler öneriyorlardt. Du äneriler; 'Arap harflerinin islain, yani imlâdügüncesi etrahnda toplanmaktadir. Bu, mn Türk diline uydurulmasi...' daha önce gördügümüz Büyük Petro tipi bir yenilikçiliktir.Tarih, modernlegme dönemine daha geç giren Osmanh Ïmparatorlugu'ndabenzer partlan yaratmaktadir. Nitekim; Ahundzade'den bir yil önce Osmanh devlet adanu Münif Papa (Efendi) bir imlâ 1slahi önerisiyle ortaya çikmigti. Münif Papa 13 Zilkaade 1278'de (12Mayis 1862) Osmanh Cemiyet-i Ilmîyyesi'ne sundugu önergede, o gün kullamlmakta olan yazi üzerindeki eleptirilerini pu dört noktada toplanugti, sundugu,
'ihtiyat'
1. Dilin imlâsmdakikuralsizhk, okumayi aligkanhga dayandirmaktadir. Örnegin,kürk ( JJ ), on (al), uç (gal) kelimeleri birkaç türlü okunabilir. 2. Arapça, Farsça tamlamalar okumayi daha da güçlestirir. Gerçekten de Arap harfleri, okumakla kelime dagarcigmi artirmaz, ancak kelibir yazidir. me dagarcigi yüklü olanlann rahat okuyabilecekleri cümlelerin güç1egtirir. izlenmesini 3. Büyük harf olmamasi, 4. Arap harfleri baski iglerinde güçlük dogurur. Bagta, ortada ve sonda ayri yazilmalan nedeniyle, bir dizgi kasasmda 30-40 tane degil, 100'ü agkm harf gereklidir.8 Birkaç yll sonra, gene aym konu üzerinde Namik Kemal ile Íran'mÎstanbul büyükelçisi Mirza Melkom Han arasmda Hiirriyet gazetesinde bir tartlyma açildi. Gazetenin 13 Rebiülalur 1281 (9 Agustos 1869) tarihli sayismda Melkom Han; "Arap harflerinin halihazir durumu Ìslamçocuk-
layihasmi ise Cemiyet cevabmda, "Fevaîd ve muhassenati tasdik 7 Ahundzade'nin ve teslim olunmug ise de, milcerred icrasmda derkâr olan mügkulat-i azîmi ve eski âsâr-l islamiyyenin nisyamnda müeddi olacagmt" ileri sürüyordu. Ekz. Agâh Sirn Levend, Türk Dilinde Geligmeve Sadelegme Safhalan, T.D.K./D 31, T.T.K. Basimevi, Ankara 1949, s. 170; aynca bkz. Q.Ülkütaµr,Atatürk ve Harf Devrimi, TDK Yayun, Ankara 1973, s. 19; Ahundzade projesine Cemiyet'in cevabi hakkmda ayrmtih bilgi için bkz. Tansel, e.g.m., s. 225-226. 8 Münif Paga'mn bu projesi Mecmua-i Fünun Hic, 1270/M. 1868 say1 14, s. 7477dedir. Ekm.S. Ülkütapr,a.g.e., s. 17.
237
larmm maarif ve terakküne mâni olmaktadir," diyerek harflerin yeniden düzenlenmesini ve apagidakiiglerin yapilmasuu öneriyordu: 238
1. Sesfiharflerin artirdmasi, 2. Harflerin ayrr yazzimast, 3. Hareke sisteminin getirilmesi. (Hareke, Arap alfabesinde seslilerin yerine kullamlan igaretierdir.) Nanuk Kemal, Melkom Han'a aym gazetede verdigi cevapta ve sonralari yayunlanan bagka mektuplarmda, Arap harflerini oldugu gibi savundu? Namik Kemal'in buradaki savunmasi ve ileri sürdügû tez sonralan Arap harflerini savunanlarca tekrar ele almagelmigtir. Namik Kemal, okuma güçlüklerinin Fransiz ve Ïngilizdillerinde de bulundugunu söylüyordu. Ancak Namik Kemal, Osmanh imlâsmm yalmzca güçlük degil bazi tutarsizhklan da barmdirdigmi zikretmemeyi tercih etmigtir. Aym kelimenin birkaç türlü okunabilmesi, imlânm saygin bir düzeyi olmadigim gösterir. Reform isteklilerinin tüm çabalan da bu durumu düzehmekti. Mirza Melkom Han daha sonralar1 Londra'da büyükelçi iken 1885 yihnda Durub-u Emsal adh bir kitap bastirdi.10 Mirza Melkom Han burada, överdigi projeyi uygulamaya koyuyordu. Harfler ayn ayn basilnupts. Ustelik imlânm Türkçeye uydurulmasi için sesliler bol bol kullamhyordu. Böylelikle sonralan Huruf-u Munfasila adiyla Enver Papa tarafmdan orduda kuß lamlacak olan bu alfabe, Mirza Melkom Han tarafmdan ortaya atilmigtt. Eu yazi türü verecegimiz örnekte de görülecegi gibi okumayi kolaylagtmak akçe kara gün içinyorsa da yazmak için pek pratik degildir. Örnegin, dir. Bunu yazi biçiminde yaziyordu. Nanuk Kemal ve Mirza Melkom Han arasmdaki tartxÿmasüretken Terakki gazetesinde Hayreddin Bey, 'Maarifi Umumiye' adh makalesinde Rusya'yt örnek göstererek elif bada degigikligiöneriyor ve Ebüzziya Tevfik Bey'le tartigmaya giriyordu.11Bu tür tartigmalarm ÍkinciMegrutiyet'ten sonra yogunlagtiguu, ustelikdaha cüretkâr degigiklik öneriteri de yapildigim görüyoruz. 19. yüzy11boyunca Ali Sami, Ebüzziya Tevfik gibi aydmlar önerilerini hep Suavi, Semseddin Arap harflerinin düzeltilmesi etrafmda yogunlagtirnuglardi. Oysa gimdi Latin harflerinin kabulünden söz edenler de vardir. latin harflerinin kabulünü änerenler içinde Abdullah Cevdet, Hüsebagta gelir. Bunlar Arap harfleriyle yin Cahit (Yalçm) ve Celal Nuri (Íleri) Türk yazi dilinin karigskhktan kurtulamayacagim, bu harflerle híçbir dü9 F. A. Tansel, a.g.m,, s. 231 ve Melkom Han'm Farsça mektubunun vermektedir. Nanuk Kemal'in özel mektuplamu
Îskit,Türkiye'de Negriyat Hareketleri Tarihine Bir Baky Ístanbul1939, Ek'teki fotogaf
10 Server
11 E A. Tausel, a.g.m., s. 234-238.
metni
ile
Devlet Basimevi,
zenlemenin mümkün olmadigim minin geligmesinin ancak Latin
ileri sürüyorlardi. Türk dilinin ve egiti-
harflerinin kabulü ile mümkün
olacagnu
savunmaktaydilar. Hüseyin Cahit Bey, uygulama için Arnavutlarm Latin harflerini almasuu ärnek gösterirken, Celâl Nuri, hiç degilse bir sancak 239 merkezinde birkaç yil bu sistemin uygulanmasmi istiyordu. Bu öneri ve tartigmalarm sonucunda Arnavut halkmi temsil eden bir grup, Meclis-i Mebusan'a Latin harflerinin kabulü için bir de verdirmigtir. Ançak Sinop mebusu Hasan Fehmi Efendi, bu takrir aleyhine §eyhülislam'dan bir fetva alarak, yasalaymasimänlemittir.12 Latin hartlerinin, kendini gizleyen bir taraftari da Sultan IL Abdülhamid gibi görunüyor. Ona göre: "Halkmuzm büyük cehaletine sebep, okuma yazma ögrenimindeki güçlüktür. Bu gûç1ügünnedeni ise harflerimizdir." Sultan Abdülhamid, "Belki bu igi kolaylagttrmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur," demektedir.13 ÍkinciAbdulhamid'in tersine bu konuda inandigim cesaretle savunanlar da vardir. Manastir vilâyetinin Görice Sancagi'nda Kuran-1Kerim ve Ulûm-u Diniye muallimi olan Hafiz Ali Efendi, Latin harflerine taraftar oldugu için iginden atilmietir. Ancak Manastir Valisi Ali Münif Paga'mn ricastyla 4 Kasun 1327 (16 Ocak 1911) tarihinde yeniden ige almm14tir.14 Taraftarlarmm artmasma karym, Latin harflerinin kabulü sorunu nygulamada cesaretsižlik nedeniyle hasir alti edilmektedir Arap harflerinden memnun olmayanlar ïçinde Uygur harflerinin kabulünü savunanlar da vardir.15 Fakat ÏkinciMeyrutíyet döneminde Arap harflerinin taraftarlari dügüncelerini kismen uygulamaya koyabildiler. Ìranhlarm daha VIII-IX. yüzyillarda Arap harflerini bir ölçüde kendi dillerine uydurabilmelerine kargm, Türklerin ayru titizligigösteremediginibelirtmigtik. Oysa Türk dilinin ek käk yapisma ve ses uyumu temeline dayanan morfolojik äzelligi (analitik fleksibl), bu tür düzenlemeleri kaçmilmaz kilmaktadir. Bu dänemde islahatçilarm bapnda gelenler, Milash ÏsmailHakki, ÏsmailHakki (Baltactoglu), Celal Sahir (Erozan) ve Cihangirli M. Qinasi'dir.16 Bunlardan Ismail Hakki ve Cihangirli M. Sinasi, 1912'de 'TadîI-i Huruf Mãselesi' adh bir risale yayimlayarak önerilerini sundular. Bu kipiler, seslilerin bol bol kullamlmasmi istemekteydiler. Õrnegin ya dve olarak yazilan kelime, diye yazilan kelime Agg olunmuy diwe deve o1arak; y,Iolnmy 'takrii'
'islahi'
.
Ülkütagir,a.g.e., s. 31-32. 13 Suhan Abdülhamid'in 1930'dan sonra yayunlanan bu görüg ve dügüncelerini içaren defter, dilimize çavrilmigtir. Bkz. Sultan Abdülhamid, Siyasi Hataraftm, çev. Salih Can, Hareket Yaymlari, Ístanbul,1974, s. 177-178. 14 Elif Naci, 'Harf Ínkilaba ve Eski Bir Vesika', Cumhuriyet, 29 Haziran 1963. 15 Ülkütapir, a.g.e., s. 32'de Dobrucah A. H. Mustafa Bey'in bu dömemde Uygur harflerinin kabulünü önerdigi bilirtiliyor. 16 Levend, a.g.e., s. 356-357. 12
.
ly yapse diye çekilen fiil, ses uyumuna uygun ye yazilmahdir. a ly yapsa diye kullaruhp yazilmahdir. Bundan bagka, I Türk fonetigi ile ilgisi olmayan g (ayn), (ti), , (sad) ve , (dad) harfleri kullanilmamahdir. Aynca kelimeler konuquldugu gibi yazilmah, eski im1â terk edilmeliydi.17 Islahatçilann bu fikirlerini egitim yoluyla uygulamaya koyan iki dügünur ve-egitimci üzerinde durmak gerekir kamsmdayiz. Ustelik bu iki egitimeinin bu yoldaki katkilar bugüne degin literatürde yadsmmigtir. Bunlardan birincisi Sat1 Bey'dir. (Sonralan Arap ülkelerine göçen ve Sateorisini yapan I¿igidir) t:-Al Husrî olarak tamnan ve Arap ulusalcihšmm Sati Bey, megrutiyetin fikir iklimi içinde änemli bir dügünür ve egitimcidir. Daha çok fizik-pozitivist olan bu dügünür, bireyin egitimi sirasmda bireyci bir topluma yönelik degerlerin kazandirlntasi ve uygulamah ögretime agirhk verilmesi taraftanydi. 1910 yllmda kendisinin kurdugu ve bizdeki ilk örnek olan anaokuluna 'Yuva' adnu vermigtir; Burada Satt Bey, Türk fonetigine uygun bir imlâyi esas almig ve çocuklara kisa zamanda okuma yazma ögœtmigtir. Sati Bey'inkine benzer bir uygulamayi, daha önceden genig bir gekilde gerçeklegtiren ikinci kigi ise Ïsmail Gaspirah (Gaspirinski) Bey'dir. Rusya periferisindeki Türk toplumlart, üzerinde egitim ve basm organlari ile etkili olan bu dügünür, Türk fonetigine uygun imlâyi okullarda ägretmek için 1883'te Kinm Bahçesaray'da ilk IJsul-ü Cedid mektebini kurmuy ve üç ayda okuma ögrettigi görülünce 20 yil içinde Rusya periferisinin her yerinde bu okullarm samakale yist 5000'e çikmigtm Ayrica çakanhgt Tercüman gazetesinin bazi uygulanmasi Kugkusuz bu imlâmn yazihyordu. imlâ ile haberleri bu ve için Gaspirah, dilde de sadelegme yönüne gitmig ve Azeri-Oguz lehçelerinden alman kelimeleri bolca kullanm14ttr.18 Caspirahimlâ düzenlemesi konusunda Tanzimat'tan beri rastladig1mix Osmanh dügünürlerinin önerilerini de dikkate almig görünüyor. Ïmlâ reformu konusundaki bu öneri ve uygulamalar megrutiyetten sonra etlsili olmugtur. Basilan kitaplarda yeni imlâya bir õlçúde dikkat edildigi, noktalamaya önem verildigi bilinen gerçeklerdendii. Buular digmda örnegini daha önce Mirza Melkom Han'm verdigi ve tümü ile Tür.k fonetigini dikkate alan bir yazmm geligtirilip,Enver Paga'nm emriyle orduda uygulamasma geçildigini belirtmigtik. Huruf-u Munfastla, Cedid, Orda Elifbasedenilen bu alfabenin pratik olmadiEnverî Yaz2,Hatti olarak
.a
ÍsmailHakki, Cihangirli M. Sinasi,Tadil-i Huruf Meselesi,Nefaset matbaasi, Ísislalu", Türk Yurdu, 8 tanbul 1330 (1912);bu fikirlerini ÍsmailHakki "Harflerin Mart 1328 (1910)No: 8'deki makalesinde yaymIandt. 18 Örney 23 EylüI 1895 (Ortodoks Rus Tak. Göre) tarihli Tercüman'da yer alan bir haberde; "Yere atub, ayak ile basub... hanelerine kaytmaya mecbur bulundular" gibi kelimelere rasthyoruz. 17
gerekçesiyle birakildigmi Birinci Dünya Savagi'nda GaliçSukadarru da belirtelim ki, ya cephesinde haberlegme Latin harfleri ile yapihyordu. 241 Bütün bu uygulama ve giriçimler yeni Türkiye Devleti'ne bir miras harfda, Arap ki, miras olarak geçmi.ptir.Ancak bu bir yeyi gösteriyor o 1erinin modern bürokraside ve yaygm egitimde kullamlabilecek bir araç olmadigiydi: Bu nedenle 1920'lerde Latin harflerinin kabulü konusu Türkiye içinde ve digmda tekrar canhhk kazandi. Daha 1923 yilmda Ízmir ÍktisatKongresi'nde, delegeleiden biri Latin harflerinin kabulü için bir öneride bulundugunda Kazun Paça (Karabekir), "Latin harflerinin kabulü meselesi, Avrupahlarca bizi bölmek ve Ïslam âleminden koparmak için ortaya atilan bir nifak tohumudur," diyor ve Arnavutlarla Azerbaycanhlarm bu yüzden çoktan pigman oldugunu ekliyordu. Görülüyor ki, yeni Türkiye Cumhuriyeti daha ilk günlerinden bu tartigmalarla karyt kargtya kalacaktar. 1925'te Bakû'da toplanan Türkoloji Kongresi'nde Bekir Çobanzâde, Hasan Sabn Ayvarof, Agamalioglu tüm Türk dillerini konuganlar için Latin harflerinin kabulünü savundular ve bir genel alfabe projesi önerdiler. Bu kongreye katilan Köprülüzade Mehmet Fuat Bey'in tutumu ögTenilemedi." Ancak kendisi, Arahk 1926'da Millî Mecmua'da yayunlakonusu ile ihtisas sahibi olmayanlarm ugnan bir makalesinde, bu konuyu i; edindigi, bir milletin gerektigi herkesin halde, ragmamasi maarif ve kültür hayatmda harflerin önemsiz bir mesele oldugu, Latin zaten yeni alfabenin yaraharfleriyle medeni terakki saglanamayacagi, yazmaktadir.22Köprülü tutunamayacagi'm dolayisiyla zorluklar tacagt Nitekim Türk Ocagi'nda verdigi aleyhindedir. siralarda harflerin yeni o açiklamigtir.E Türk Ocagi'nda veribir konferansta da bu dügüncelerini len konferans, Darülfünun müderrislerinden pkib (Hüsnü) Bey'in Akoldugund, bir yabanct gam gazetesinde çakan ve Türkçenin ilkel bir dil verilmfytir. Bu dügüncedilin kabulû gerektigini savunan yazisi üzerine olarak', harfleriLatin sesi ye karpi dogan hakh tepkileri Köprülü, Türk imKõprülü, Fuat ne kargi bir kampanya yürütmelde kullanruytic durüzerinde harflekinin lâsi ile Arap ne derecede bagdagtig1 sorunu 'harb
gi ve biliyoruz."
muhaberatuu
sekteye
ugratacagi'
'harßer
'ilmin
19 Bkm.ÖrduSainamesi, Ìstanbul1330 (1914). 20 Gündüz Okçun (derleyen),Türkiye lktisetKongresi1923 izmir,Haberler, Belgeler, Yorumlar, S.B.F., (ikincibasig), Ankara 1971, s. 318-320. 21 Bakû Türkoloji kongresi için bkz: Thedor Menzel 'Der. II. Türkologische KongIslam bd. XVI, ress in Baku (26.1Lbis 6.IIL 1926)' Sonderdruck aus der Z. Der 176. 1926, Berlin Leipzig s. Mehmet Fuat, 'Harf Meselesi', Millî Mecmua, c. 7, no: 75, 22 Käprülüzade Kânunevvel 1926, s. 1206-1207. 473-426'da 23 Konferansm metni, Türk Yurdu, c. 4, no: 19, Temmuz 1926 sayisi, s. yer ahnaktadn.
maksizm,
Namik Kemal'in bu konudaki itirazlan etrafmda Arap harfle-
rinin savunmasuu yaplyordu. 1926 yih bir yerde, bu konudaki tartigmalann doruk noktasm1 teykil eder. Aym yll içinde Ali Seydi Bey, benzer fi242
kirlere dayanarak Latin harflerínin aleyhinde bulunan bir risale yayimlamigt1r. Ali Seydî Bey'in baghca itiraza, Arapça kelimelerin Latin harfleri ile yazilamayacagidiru Gerçekten de bu tür itirazIara cevap, 1930'larda harf devriminin hemen ardmdan baglayan dilde sadelegme hareketi ile oldu. Bu s1ralarda Dr. ÌsmailSükrü,Latin harflerinin kabulüne karç1 ç1kmakta fakat Arap harflerinde de önemli bir düzenlemeyi gerekli görmektedir. Çxkardigt broçür, Latin Harfierinden ve Arap Harfierinden Daha ÏyisiniBulahm admi tapyordu. ÍsmailSükrü'nündaha iyisi dedigi alfabede; ti & 21 & dad y sad ,, ayn g gibi yabanct sesli harflerin ve yin j çe y gibi noktahlarm kaldmlmasi önerilmekteydi. Ayrica, harflerin bagta, ortada, sonda farkh yazilmasmm da kaldmlmas11stenmekteydi.E Bütün bu tartigmalar 1927 yllmda kesilmektedir. O tarihten sonra basmda yalnizca Latin harflerinin savunucularma rastlamyor. Anlagilan Cumhuriyet yöneticileri bu konuda kesin ve kararh tutumlarmi duyur,
,
,
,
muglardir.
1927 ve 1928 ytllarmda Falih Rifki (Atay), Yunus Nadi, Mithat Sadullah (Sander) basmda sürekli olarak Latin harflerinin propagandasmi yapmaktadirlar. Bir ara Latin harflerinin savunuculugundan vazgeçen Celal Nuri (Ìleri)gimdi gene Îkdam'daAhmet Cevat (Emre) Vakit'te bu kafileye katilmiglardir. Mayis 1928'de Büyük Millet Mechsi, Arap asilh Latin (1)rakamlarmi lcabul etmigtir. Bu kanunun görügmeleri s1rasmda, aslen ulemadan olan Hasan Fehmi, bagka Latin hurufunun ne zaman kabul edilecegini, gecikmesindeki sebebi' hükümete sormaktadir26 20 Mayis 1928'de bir dil encümeni kuruldu, Üyeler;Falih Rifkt, Yakub Kadri, Rugen Egref,.R. Hulusi, A. Cevad, Fazil Ahmet, M. Emin ve ÏhsanBey'dir. Encümen, Latin harflerinin kabulü ve uygulanmasi sorunuyla ciddî olarak ugraç1yordu. 9 Agustos'ta Atatürk'ün Sarayburnu konugmasmdan sonra, bir ölçüde uygulamaya geçilmigtir.Agustos ay1içersinde, ÍstanbulÜniversitesiRektärlügü, gelecek yil derslerin yeni harflerle yapilacagm1 aç1kladi. Latin harfleri kampanyasimyürütenlerin ände gelenlerinden Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt), Hukuk Fakültesi diplomalärmm yeni harflerle basilmasuu emretti.27 1 Kasim 1928'de Atatürk, Meclis'i açaynutkunda, getirilen kanuntasarismdan söz ederek, Arap harf'rakamlardan
24 Ali geydi,Latin Harfleri LisammrzaKabil-i Tatbik Midir? ÍkdamMatbaasi, Ïstanbul 1340 (1926). 25 Ísmail gükrü,Infin Alfabesi, latin Harfleri ve Arap Harflerinden Daha Îyisini Bulahm, Kader Matbaasi, Ístanbul1926. 26 Faik Regit Unat, 'Latin Alfabesinden Türk Alfabesine', Türk Dili, c. 2, S. 23, Apstos 1953, s. 721-737, 27 Sami N. Özerdim,Harf Devriminin Öyküsü, T.D.K., no: 202, s. 17-21.
lerini savunan görüglerin inandmci olmadigini, bu kugagm, gelecek kugaklarm egitimi ve ilerlemesi için, ahykanhklanndan fedakârhk etmek zorunda oldugunu bildirdi.E Gerçekten de yeni harflere direnme, yazikonusundaki yetenegini kaybetmek korkusundan da geliyordu. Devrimin ilk anda sarsici etkileri görüldü, 1 Ocak 1929'dan baglayarak Latin harflerinin istisnasiz uygulanmasi, ders kitab2 stoku yapan bazi yaymevlerinin iflâsma neden olurken, gazetelerin satiplan da ilk aylarda dügtü. Harf devrimini kisa sürede gerçekleptirmekbiçimindekitu radikal uygulama, Falih Rifki'ya göre, Atatürk'ün, 'Latin harflerinin de yolundaki endigesinden kayEnvetï yazmm akibetine ugrayabilecegi' naklamyordu.29 Fakat bu sarsmti dönemi, lasa sürede sona ermigtir. Türkiye'de yeni harflerin kabulünden önce, Latin harfleri 1924'te Kafkasya'da Azeriler, Kumik ve Karaçaylar tarafmdan, 1927'de de Özbekler ve Kazanhlar tarafmdan kabul edilmigtir. Ancak, amlan yörelerde Latin harfleri uygulamasi smirh bir deneme niteliginde kalmigtar. Oysa literatürde bu konuda bir yamlgi devam edegelmektedir.30 Türkiye'de Latin harflärinin kabulünden sonra, Soxyetlef deki Türk cumhuriyetlerde de Latin harfleri yaygmhk kazanmigtir Üstelik1928 sonlarmda K1run'da ve Kazakistan'da da Latin harfleri nygulamaya baglanmigtir. Latin alfabesi yaym yaçaru ve egitim düzeyinin oldukça dügük bulundugubir dönemde kabul edildiginden, degigikligin büynk soruniar yarattigi säylenemez. Eger bu tür bir yenilik hareketi gecikseydi, daha büyük sorunlar yaratacagma kugku yoktur. Nitekim, Iran'da da Latin harflerinin kabufü tarbymalan uzum zamandir sürdügü halde, degigiklige kimse cesaret edememigti. 1946'da Ebulkasim Azâd Meragi tarafmdan kurulan 'Encümen-i Taraftaran-1Elifbay1Asân'm faaliyeti, bu konuda bir baglangiç oldugu halde, tartigmalar yakm zamana kadar sürmügtü.31 Benzer tartigmayt yapan bir grup Ísrail'dede vardu. 1 Kasun 1928'de kabul edilen alfabe, o zamana kadar fleri sürülen alfabe projelerinden daha mükemmeldi. Ashnda Türkçede Latin harflerinin Tanzimat'tan beri telgraflarda, bazi sözlüklerdea2 Yunan harflerinin kullamldigun biliyoruz.* Ancak, ise Karaman Rumlarmm Íncil'lerinde 1928 devrimi ile getirilen alfabe, bu örneklere göre Türk fonetigine daha .
28 Zalnt Ceridesi, c. 5, Birinci Ínikad,Birinci Celse, I Tegrînisani l928, s. 5. 29 Falih Rifla Atay, Çankaya, Dogan Karde; Mat. Sa. A.¶, Ïstanbul1969, s. 440. 30 Bernard Lewis, EmergenceOf Modern Turkey, Oxford University Pmss London, 1961, s.271'de Sovyet Türkik cumhuriyetlerinde Latin harflerinin kabul edilme sinin Türkiye'yi etkitemek amacim tayidignu söyler. Eu yanhp yarglya, olaya etrathca incelemedigi için varmaktadit 31 'Alfabe' Türk Ansiklopedisi,c. II, MEB Basunevi, Ístanbul1966, s. 63. 32 Örnegin;Artin Hindoglu, Dictionnaire AbrégéTurc-Français, Vienne 1838. 33 Panaia Diatiki, Giani Teurati Senf,Atinata.Georgi Polumeri'nin Basmas'inde tab olunmuëtur, 1838.
243
uygundu. Sadelegen ve-konuguldugu gibi yazahnaya baglanan Türkçe için bu harflerden bagkasi da düÿünülemezdi.
.
244
Yaym Katalogu 1929'da Plaklarda Dinledigz Sanatkârlar / H. S. Gezgin| Seyfe i 27 Mayis / Nazh Ihcak / Tarih Ajda'tun Elmaslan / Mehmet Murat Somer / Polisiye Albayun Beni Nezahat ÌleEvlendir / ÍlhamiAlgör / Roman Altt Bardakta Dünya Tarihi / Tom Standage / Ìnceleme Amanvermez Avni'nin Serüvenleri L Cilt / E.Sami/ Polisiye Amanvermez Avni'nin Serûvenleri 2. Cilt / ESami / Polisiye Senem / Adnan Özyalçmer / Halk Hikayesi ÂgikGarip ile @ah Athkarmeada Bir Tur Daha / Tiziano Terzani / Anlatr Atlasm Yüku / JeanetteWinterson / Mitoloji At Sirtmda Anadolu / Frederick Burnaby / Tarih Avrupa'da Demokrasi ÜzerineDü§ünceler / G. Mazzini / Deneme Bay Pergembe / G,K. Chesterton / Roman BaysizSüvari / Washington Irving / Ôykü Batihlagma Yalunda / îlber Ortayh / Tarih Best Of ( Perihan Magden / Deneme Birileri Kadmlarmuzi Fena Kandmyor / H. Sonsuz Çelikta; / Deneme Bir Sen Kaldm Yalnizhk Gelince / Ali Poyrazoglu / Öyküler Bir SapkaBir Tabanca / Celil Oker / Polisiye Bulutlar Kuranu / Stephane Audeguy / Roman Bulutlarm Prensi / Gianni Riotta / Roman Bono'nun Odasmda / Michka Assayas / Söylegi Cedric 1 ilkDersler / Laudec, Cauvin / Çocuk Cedric 2 Kar Tatili / Laudec, Cauvin / Çacut Cedric 3 Tehlikeli Oyunlar / Izudec, Cauvin / Çocuk Cedric 4 Benim Becerikli Babam / Laudec, Cauvin / Çocuk Cedric 5 Ah QuSinekler / Laudec, Cauvin / Çocuk Cumhuriyetin Kara Kutusu / Yavuz Donat / Ana
Ceset / Celil Oker / Polisiye Ç1plak Darwin Komplosu / JohnDamton / Roman Dehget Migferi / Viktor Pelevin / Mitoloji Dillerin Gizli DünyAst / Cevdet Kudret / Deneme Din ve Psikiyatri / Irvin D. Yalom / Deneme Dilz Yazu 10DYazi / Haydar Ergillen / Deneme Edgafin Laneti / Marc Dugain / Roman El Yordamiyla / Claudia Magris / Roman Eyvah Açk / Sylvie Overnoy / Roman Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku / ÎlhamiAlgör / Roman Farkh Rüyalar Sokag:| Nazh Eray / Roman Ferhad ile $irin/ Feridun Andaç / Halk Hikayesi FBrin Einstein Dosyasi / Fred Jerome/ Inceleme Erom Tallinn To Turkey / Henrik Liljegren / Memoir Gece Yolculugu / JanCostin Wagner / Polisfye Citmek / Tahar Ben Jelloun/ Roman Güzel Sanatlarm Bir Dah Olarak Cinayet / T. De Quincey/ Deneme Hayatm Sessizliginde / Ash Erdogan / SiirselDGzyaz: Hayalhane / Berrin Karakap / Roman Hangimiz Uþamadik Sanki Haksizhklara / P. Magden / Deneme
ÍçimdekiTimsah / Ali Poyrazoglu / Anfata / Tahir Musa Ceylan / Roman Ïstanbul'daSemai Kahveleri ve Meydan gairlerij O, C. Kaygsh / ÎstanbulKitabi / Kolektif / Anlatr ÏkiGençKazm Romaru / Perihan Magden / Roman Isa'ya Göte Incil / JoséSaramago / Roman Kalemin Ucu / Cevdet Kudret / Deneme Kalfa ile Krahça / ÍlhamiAlgör / Roman lçi Yoksul
Halkbilim
Kapitalizmi Kapitalistlerden Kurkarmak /R. G. Rajan L Zingales / IgDünyas Karda Kalan Íz / Ali Koçak / Öykü Kartal Yuvasi / Anna Kavan / Roman Kûçûk Ada / Andrea Levy / Roman Krampanlu Ceset / Celil Oker / Polisiye Lizka ve Erkekleri / Aleksandr Ikonnikov / Roman Mavi Kanh Prenses / Jean-Patrick Manchette / Polisiye Merhaba Tembellik / Corinne Maier / Deneme Miguel Sakagt / V.S. Naipaul / Roman Mitlerin Kisa Tarihi / Karen Armstorig / Mitoloji Nefertiti'nin Esran / Pierre Boulle / Roman N'Gustro Vakasi / Jean-Patrick Manchette / Polisiye Oguisuz / Walter Veltroni / Anlati Once Kalbim / Ayge Emze / Saghk ÖdünçYaçamlar / Ali Poyrazoglu / Anlat: Ölüm Bir Skandal / Haydar Ergülen / Qiir ÕlümBir Varrrug Bir Yokmuy | JoséSaramago / Roman Politik Yazdar / Perilian Magden / Deneine Penelopia / Margaret Atwood / Mitoloji Refakatçi / Perihan Magden / Roman Safran San / ÎnciAral / Roman SavrulanIar / Esmahan Aykol / Roman
Smav Stresi / Bengi Semerci / Saghk / Uzodinma Iweala / Roman Sinekkupu'nun Kizi / Luis Alberto Urzea / Roman Stilist / Aleksandra Marinina / Polisiye Sudan Adam / John Irving / Roman Suursiz Canavarlar
afak Portreleri / Erdal Safak/ Deneme SuBenim Ülkem/ Mehmet Ali Kihçbay / Deneme üpheli Bir Ölüm/ Esmahan Aykol / Polisfye Tarihin Dänügü / JoschkaFischer / Düguce Talin'den Tilrkiye'ye / Henrik Liljegren / Aru Ufuklarm Efendisi Osmanldar / JasonGoodwin / Tarih ÜzgûnKediler Gazeli / Haydar Ergülen / giir Veronica / Nicholas Christopher / Roman -Yqlmz Adam Adnan Menderes / Nazh Iheak / Am Yaradamm12 Medya / Marshall McLuhan / Ìnceleme Araphrma Yeniçeri Agaci / JasonGoodwin / Roinan Yddiziara Yolculuk / Nicholas Christopher / Roman Yitik Adanm Öyküsü / JoséSaramago / Roman Vatan Dersleri Hal ve Zaman Mektuplan I lbrahim Yildmm Vampirle Görügme / Anne Rice / Roman Zaman Geriye Dänmez / Ferhan gayhman / Roman -
/
Roman