SUNUfi
B
u çal›flma, ilk dönem ‹slam tarihinin zaman çizgisi do¤rultusunda, on üçü kad›n olan otuz üç sahabenin hayat...
68 downloads
532 Views
876KB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
SUNUfi
B
u çal›flma, ilk dönem ‹slam tarihinin zaman çizgisi do¤rultusunda, on üçü kad›n olan otuz üç sahabenin hayat›n› anlat›r. Sahabilerin hayatlar› hakk›ndaki bu denemeler, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayat› ve Onun davetinin önemini vurgulayarak ‹slam’›n ilk zamanlar›n›n mühim olaylar›na flahitlik etmektedir. Bu denemeler, ‹slam’›n kapal› halkalarda gizlice uyguland›¤› bir zaman olan vahyin bafllang›c› ile bafllarlar. Daha sonra Hz. Muhammed (s.a.v.)’e ‹slam’a daveti aç›kça yapmas› ve yak›n akrabalar›n› davet etmesi vahyolundu. Aç›k davet, Bir Allah’a flirk koflanlar›n karfl› ç›k›fllar›n› da beraberinde getirir. Bunu, ashab›n ilklerinden baz›lar› için iflkence ve zulüm takip eder. Durum gittikçe çekilmez hale gelince, Hz. Muhammed (s.a.v.) isteyen müslümanlara Habeflistan’a hicret etmelerini söyler. Bir kaç y›l sonra kendisi de Medine’ye hicret eder. Hicret, ilk dönem ‹slam tarihinin Mekke ve Medine dönemleri aras›ndaki geçifli iflaretler. Böylece Medine’de, Hz. Muhammed (s.a.v.), ashab›n›n baz›lar›n›n sözleriyle, baz›lar›n›n da hayatlar›yla -çünkü Arapça’da flehid kelimesi iki anlama da gelir- flahitlik etti¤i ‹slam devletinin temellerini atar. Lise düzeyindeki ö¤renciler için haz›rlanan elinizdeki bu yaz› demeti, ashabdan baz›lar› hakk›nda çok az ve baz›lar› hakk›nda da çok 7
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
fazla fleyin yaz›ld›¤› ana kaynaklardan gelmifltir. Bununla beraber, bu kitab›n yo¤unlaflt›¤› esas nokta, onlar›n hayat hikayelerinden ziyade, Rasulullah (s.a.v.)’in risaletine hayatlar›yla nas›l flahitlik ettiklerini göstermesidir. Denemeler, söz konusu sahabenin Rasulullah (s.a.v.)’in risaletine flehadetinin en manidar k›sm›na ›fl›k tutan ve haf›zalarda en çok iz b›rakan olaylara dayanmaktad›r. Mesela, Ebu Bekir (r.a.)’›n flehadetinin en çok hat›rlanan k›sm› Medine’ye hicret ve bunun etraf›nda geliflen olaylard›r. Bu nedenle onun ismi, birinci veya ikinci olarak de¤il de onsekizinci olarak yer al›yor. Bu yaklafl›m Girifl bölümünde daha ayr›nt›l› olarak ele al›nm›flt›r. Her denemeyi tart›flma sorular› ve flah›slar›n tan›nmas› takip etmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, di¤er peygamberlere ve ashaba salat ve selam göndermenin Arapça, Farsça, Türkçe ve Urduca’da yayg›n olarak uyguland›¤›, fakat bunun ‹ngilizce’de yayg›n olarak uygulanmad›¤› belirtilmelidir. Bu kitap hem ‹ngilizce konuflan müslümanlar hem de müslüman olmayanlar için yaz›ld›¤›ndan ve gayri müslim okuyucu için çok s›k›c› olmamas›n› sa¤lamak amac›yla, isimlerinin bahsi geçti¤inde salavat göndermeyi hat›rlat›c› herhangi bir iflaret bulunmasa da bir müslüman kalbinden salat ve selam›n› göndermelidir. Burada, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e salavat göndermeyi hat›rlat›c› iflaret olarak, onun hayat›n›n, Allah’›n Kur’an’› vahyetme dili olarak seçti¤i Arapça diline ba¤›n›n grafik bir sembolü niteli¤inde (sad) harfi konmas› fleklinde bir metod kullan›lm›flt›r. Bizler de risalete ve Rasulullah (s.a.v.)’e flahitlik etmeye devam etti¤imiz için, inflaallah bu kitap bizler için takip edece¤imiz örnekler olarak ashab›n hayatlar›n›n önemini bütün insanlar›n anlamas›n› sa¤lar. Yard›mlar›ndan dolay› Library of ‹slam çal›flanlar›ndan, dirayetli yorumlar›ndan dolay› New Mexico’daki Albuquerque Islamic School’dan Kur’an talebelerim Fereshteh Kunkel ve Elizabeth Kunkel’den, ve içeri¤i gözden geçirmedeki yo¤un gayretlerinden dolay› da Dr. Abdul Basit’ten Allah raz› olsun.
8
G‹R‹fi
‹
slam dini iki kayna¤a dayanmaktad›r: Kur’an ve Hadis (Hz. Muhammed (s.a.v.)’in sözleri, fiilleri ve uygulamalar›). Bunun kayna¤› Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Veda Hacc›nda insanlara yapt›¤› konuflmada bulunmaktad›r. “...Ey insanlar! Daha önce de söyledi¤im gibi, size öyle bir fley b›rak›yorum ki ona sar›l›rsan›z hiç bir zaman dalalete düflmezsiniz -aç›k bir ayet- Allah’›n kitab› [Kur’an] ve O’nun Peygamberi’nin [Muhammed] uygulamas› (sünneti). Öyleyse söyledi¤imi iyi tutun.” Sünnet ya da Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hadisleri, onun hayat›na gözleriyle ve kulaklar›yla flahit olmufl ashab taraf›ndan kaydedilmifltir. Bu nedenle, ‹slam tarihi onlar›n hayatlar› konusuna büyük önem vermifltir. Ashab ilk müslümanlardan üç grubu içerir: Hicretten önce ölenler, Mekke’den Medine’ye hicret edenler (muhacirler) ve Medine’de yaflay›p ‹slam’› kabul edenler (ensar). Ashab›n hayatlar›n› anlatan en eski kitaplar sadece Rasulullah (s.a.v.) ile hayatta oldu¤u dönemde gerçek manas›yla onunla birlikte yaflam›fl olan insanlar› içermekte ve ashabdan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayat›n›n geliflen safhalar›ndaki yerleri itibariyle söz etmektedirler. Bu çal›flmada da benimsenen bu yaklafl›m “ilerlemeci yaklafl›m” olarak isimlendirilebilir. Buna göre, Rasulullah (s.a.v.)’in haya9
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
t›ndan önemli bir olay bunu onunla paylaflan ve böylece onun söyledi¤i gerçe¤e flahitlik eden bir sahabenin gözleriyle görülür. ‹slam tarihindeki en eski yöntem olan bu ilerlemeci yaklafl›m, “geleneksel yaklafl›m” diye isimlendirilebilen ve daha sonraki çal›flmalarda kullan›lan yöntemden çok farkl›d›r. Geleneksel yaklafl›m iki fley yapt›. Bir flahs›n sahabe olarak nitelendirilebilmesi için gerekli kriterleri de¤ifltirdi ve bunlar aras›ndan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefat›ndan sonra ‹slam tarihinde önemli roller oynayan bir kaç› üzerinde durdu. ‹lerlemeci yaklafl›mda bir kiflinin sahabeler aras›nda say›lmas›n›n ölçüsü Hz. Peygamber (s.a.v.) ile hayattayken ‹slam tarihinde önemli bir olay içinde bizzat görüflmesine dayan›r. Geleneksel yaklafl›m, çok k›sa bir görüflmeyle bile olsa Hz. Peygamber (s.a.v.) ile karfl›laflan herkesi dahil etmek için temeli geniflletti. Bu yaklafl›m ayn› zamanda seçmeci davrand› ve mesela, sahabenin hayatlar›n› ‹slam’a girifllerinin s›ras›na ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefat›ndan sonraki rollerinin önemine göre düzenledi. Örne¤in bunlar aras›nda dört Hulefa-i Raflidin; Ebu Bekr-i S›dd›k, Ömer bin Hattab, Osman bin Affan ve Ali bin Ebi Talib vard›. Bu, ‹slam’›n gizli bir flekilde uyguland›¤› vahyin bafllang›c›ndan sonraki üç y›l üzerinde yo¤unlaflan bir yaklafl›m› benimsemektir. Öte yandan ilerlemeci yaklafl›m, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayat› boyunca flehadet getiren sahabilerin hayatlar› süresinde ‹slam toplumunun (ümmet) kuruluflu fikri etraf›nda döner. Burada erkek, kad›n, çocuk, herkes toplumun (ümmet) önemli kurucu üyeleri say›l›r. Erken dönem sahabilerin hayatlar›ndaki çeflitlilik Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayat›n› örnek alma konusundaki çabalar›nda her müslüman›n kendi hayat›yla sahabeden birinin hayat› aras›nda bir ba¤lant› hissetmesine imkan verir. Bu durum, ‹slam mesaj›na flehadet etmeye devam eden bir ümmetin bir parças› olarak onlar›n birlik duygusunu güçlendirir. fiehadet getirmek ‹slam’da önemli bir kavramd›r ve Kur’an’da bir çok defa ortaya ç›kar. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in flehadetten son defa bizzat bahsedifli veda hutbesindedir. Bundan, elinizdeki yaz› demetinin son denemesinde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu olaydaki hadislerin bir aktar›c›s› olan sevgili efli Hz. Aifle’nin hayat›nda bahsedilmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) aralar›nda bir çok erken dönem sahabenin de bulundu¤u insanlara flöyle sorar: “Ey insanlar! [Risaleti] aktard›m m›?” ‹nsanlar, “Ya Rab, evet” dedi10
G‹R‹fi
ler ve Hz. Peygamber (s.a.v.) “fiahid ol, Ya Rab!” dedi. “Allah flehadet eder ki O’ndan baflka hiç bir ilah yoktur” (3:18) ayetinden tutun Allah’›nAdemo¤ullar›’n›n sulbünden bir tohum al›p onlara “Ben sizin Rabbiniz de¤il miyim?” diye sordu, onlar da “Evet bizim Rabbimizsin. fiehadet ederiz dediler” (7:172) ayetine kadar flehadet etme kavram› ‹slam’da son derece önemli bir yer tutar. Nisa suresinde bir ayette Allah flöyle buyurur: “Allah sana (Muhammed) indirdi¤ine flehadet eder; O, onu ilmiyle inzal etmifltir; Melekler de flehadet eder ve Allah flahit olarak yeter” (4:166). Bu demektir ki Allah da flehadet etmektedir. ‹nananlara flöyle denmifltir: “Ve Rasul size flahit olsun diye” (2:143), ve “Ey iman edenler, adaleti gözetenlerden ve Allah’a flehadet edenlerden olun” (4:79). Ehli Kitap flöyle azarlanmaktad›r: “Kendinizin bizzat flehadet etti¤i Allah’›n ayetlerini neden inkâr ediyorsunuz?” (3:70). K›yamet gününden bahsederek bütün insanlara flöyle denilmifltir: “Onlar›n gözleri ve derileri kendilerine karfl› flehadet eder” (41:20). fiehadet etme mesaj› ‹slam toplumuna (ümmet) da flamildir. “‹flte böylece sizin insanl›¤a flahitler olman›z, Rasul’ün de size flahit olmas› için sizi mutedil bir millet k›ld›k” (2:143) Elinizdeki kitaptaki denemeler bu bak›fl aç›s› göz önünde tutularak yaz›lm›flt›r. Sahabiler Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayat›na flehadet etmifl erkek, kad›n, çocuk- insanlard›. Sahabenin hayatlar› onun iki ana döneme ayr›lan hayat› ba¤lam›nda görülmektedir. Hicretle birbirine ba¤lanan, Mekke dönemi olarak bilinen miladi 570-622 ve Medine dönemi olarak bilinen miladi 622-632 (hicri 1-11) dönemleri. ‹lk denemeler Mekke hakk›ndad›r ve sahabenin flahit oldu¤u ‹slam’›n ilk y›llar›n› göstermektedir. Bunlar›n ço¤u Medine’ye hicretten sonra, Muhacirler olarak tan›nacakt›r. Hatice ve Sümeyye gibi bir ço¤u bu berekete eriflecek kadar uzun yaflamad›lar. Bu kitaptaki her hikayenin bir özeti afla¤›dad›r. Kitap flehadet getirerek Hz. Peygamber (s.a.v.)’in risaletini kabul eden ilk kifli olan Hz. Hatice ile bafllar. ‹lk üç y›l mesaj gizlice verildi. Erkam bin Ebi Erkam ‹slam’› kabul edince evinin mahrem ortam›nda ilk müslümanlara Hz. Peygamber (s.a.v.) ‹slam’› anlats›n diye Safa tepesindeki evini açt›. Ebu Zer G›farî bu dönemde flehadet getirerek ‹slam’› kabul etti. Bereke, Hz. Hatice’den Hz. Peygamber (s.a.v.)’e bir mesaj getirmiflti. Biz Bereke’nin Hz. Hatice’nin mesaj›yla Mekke sokaklar›ndan geçerken sahip olmufl olabilece¤i hisler ve düflünceler yoluy-
11
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
la/aras›nda ilerleriz. Bereke Hz. Peygamber (s.a.v.)’in babas› Abdullah’›n kölesiydi ve annesi Amine ölünceye kadar onunla beraber yaflam›flt›. Daha sonra Bereke Hz. Peygamber (s.a.v.)’in dedesinin ailesiyle yaflamaya gitmiflti. Onun flahit olarak bir evden di¤er eve yürüyüflü sayesinde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in risaletiyle alay eden insanlar›n ne dedikleri hakk›nda bir alg›ya ulaflmaktay›z. Bu yolculu¤un do¤rudan bir sonucu olarak o yeniden evlendi. Abdullah bin Mes’ud bir baflka ilk dönem mühtedisi idi. Hz. Peygamber (s.a.v.)’den sonra puta tapanlar vahyi duyduklar›n› inkâr edemesinler diye flehadet getirip Kâbe’de Hz. Peygamber (s.a.v.)’den sonra ilk Kur’an okuyan kifliydi. Bundan sonra hayatlar› anlat›lan sahabiler flehadet getirdikleri için putperestlerin iflkence ve takibinden dolay› ac› çekmifl olanlard›r. Çünkü putperest Kureyfl’te hakim olan kabile sistemine göre kendisini koruyacak bir kabilesi olmayan kifli kötü muameleye maruzdu. Sümeyye, Bilal ve Habbab bunlar aras›ndayd›. Hergün takipçilerinin iflkenceye u¤rad›¤›n› gören Hz. Peygamber (s.a.v.)’in üzerindeki bask› gerçekten büyüktü. Ömer bin Hattab’›n flehadet getirerek ‹slam’› kabul etmesi ‹slam davas›na büyük bir a¤›rl›k ekledi. Kureyflli putperestler bunu kendileri için büyük bir kay›p olarak gördüler. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in getirdi¤i önemli bir mesaj da risaletin muhatab› olan insan hakk›ndaki ‹slamî görüfltür. Mekke dönemi sahabiler için din çerçevesinde ferdî kendini gelifltirme dönemiydi. Onlar putperestlerin risalete karfl› k›zg›nl›klar›n›n yükünü tafl›d›lar; “De ki, ‘Allah birdir’ ve kurtulufla er.” Bu kendini gelifltirme ve inanc› özümseme dönemi çok farkl› insanlar› cezbetti. Bu durum ‹slam’›n evrenselli¤ini ve s›n›f, kabile, ›rk ve cinsiyet ayr›m› olmad›¤›n› göstermektedir. ‹slam’›n mesaj› herkes içindir. Ümmü Zer, Mus’ab bin Ümeyr, Abdullah bin Ümmü Mektum, azadl› köle Salim ve Tufeyl bin Amr ed-Devs gibi baz› erken dönem mühtedilerin hayatlar› buna flehadet eder. Daha sonra miladi 615’de takipçilerinin u¤rad›¤› iflkencelere katlanmaktan aciz kalan Hz. Peygamber (s.a.v.), onlar Mekke’de kendilerine uygulanan bask›lardan kurtulsunlar diye isteyenlere Habeflistan’a göç etme seçene¤ini verdi. Mikdad bin Amr el-Esved ve Cafer bin Ebi Talib onun risaletini kabul eden ashabdand› ve Habeflistan’a hicret etmifllerdi. Mekke’de putperestler Haflim ve Abdulmuttalib kabilelerine Hz. Peygamber (s.a.v.) vaazlar›n› durdursun diye ekonomik ambargo uygu12
G‹R‹fi
lamaya karar verdiler. Miladi 617-620 y›llar› Hz. Peygamber (s.a.v.)’in amcas›n›n yönetimi alt›nda Mekke d›fl›nda bir vadiye s›¤›nm›fl olan Hz. Peygamber (s.a.v.) ve kabilesinin aç ve susuz geçirdi¤i üç y›ld›r. Bu ambargo Ebu Talib’in han›m› Fat›ma binti Esed’in flehadeti yoluyla müflahede edilmifltir. Nihayet miladi 622’de Hz. Peygamber (s.a.v.) müslümanlar› Medine’de kabul görecek flekilde haz›rlad›. Putperestlerin kendisini öldürmeye çal›flaca¤› konusunda uyar›lm›flt›. Hz. Peygamber (s.a.v.) gecenin ortas›nda hicret arkadafl› Ebu Bekir bin Ebu Kuhafe ile birlikte kaçarken bu olaya flahit olan Hz. Ali’yi kendi yata¤›na yat›rd›. Bu iki yol arkadafl› Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Ebu Bekir, yolculuklar›nda Ebi Bekir’in k›z› Esma binti Ebu Bekir taraf›ndan yard›m olunmufllard›r ve bu olaya flahit oldu¤u için onun hikayesi takip etmektedir. Kuba’ya ulafl›nca Hz. Peygamber (s.a.v.) bir cami bina edilmesini emretti ve bu mescidin ve Medine’deki mescidin inflas›nda bafl usta olan Ammar bin Yasir hakk›ndaki deneme Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu dönemdeki hayat›n› yans›tmaktad›r. Medine’ye gelince iki ana kabile olan Evs ve Hazrec’in bütün üyeleri ‹slam’› hemen kabul etmedi. Ebu Derda el-Ensari hakk›ndaki deneme onun ihtidas›n› ve onun da flahit oldu¤u gibi dünyan›n ilk yaz›l› anayasas› olan Medine anayasas›n›n tesirlerini anlat›r. Bu, ‹slam devletinin sosyal ve siyasi ilerlemesi döneminin bafllang›c›n› iflaretler. Hz. Peygamber (s.a.v.) her zaman k›zlar›na yak›n bulundu. K›zlar›ndan ikisi, Fat›ma binti Muhammed ve Zeyneb binti Muhammed hakk›ndaki denemeler çok farkl› yaflam tarzlar›n› gösterirler. Her ikisi de ‹slam’a ilk girenlerden olan Fat›ma ve efli Ali bin Ebi Talib, yeterli yiyecek bulamadan küçük çocuklar›n› büyüterek günlük hayat›n mücadeleleri ona çok fazla gelince, flehadetleri esnas›nda, Rasulullah (s.a.v.)’tan bir hediye ald›lar. Di¤er taraftan, Zeyneb hakk›ndaki deneme ise, müslümanlar›n putperestlere karfl› savaflt›klar› ilk büyük savafl olan miladi 624 y›l›ndaki Bedir Savafl›ndan sonra, kendisi bir müslüman iken eflinin hâlâ bir putperest olmas› sebebiyle nas›l arada kald›¤›n› anlat›r. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in onun kocas›na karfl› gösterdi¤i sab›r, han›m›ndan vaz geçmek zorunda kalmas›ndan sonra nihayet, ‹slam’a girmesiyle meyvesini vermifl oldu. Miladi 625’te müslümanlar tekrar Kureyflli putperestlere karfl› savaflmak zorunda kald›lar ve bu savaflta, Uhud Savafl›’nda, ‹slam’›n en 13
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
büyük savaflç›lar›ndan Hamza bin Abdulmuttalib, Rasulullah (s.a.v.)’in sevgili amcas›, flahit oldu¤u fley kendi flehadeti oldu¤u zaman flahitlik eder. Kendisi vas›tas›yla, onun ve eflinin mü’minler olarak flahit olduklar› Medine döneminde nazil olan baz› sosyal hükümleri gördü¤ümüz Humare binti Cahfl bin R’ab ve kendisi sayesinde Kur’an’da nazil oldu¤u flekliyle mü’min kad›nlar›n haklar› konusunda daha fazla bilgi edindi¤imiz Safiye binti Abdulmuttalib gibi kad›nlar savafllarda hemflireler olarak yard›mda bulunurlard›. Selman-› Farisî hakk›ndaki deneme, kendisinin flehadetteki rolü olarak, miladi 627 y›l›n›n Nisan ay›nda (hicri 5), Hendek Savafl›nda bir hendek kaz›lmas›nda oynad›¤› rolü anlat›r. Sonra, Hudeybiye anlaflmas›n›n esir olay›, miladi 628 y›l›n›n Mart ay›nda (hicri 6) gönüllü olarak Rasulullah (s.a.v.) ad›na putperestlerle anlaflmay› müzakere etmeye giden Osman bin Affan’›n hayat› sayesinde görülür. Ümmü Seleme de anlaflman›n 628 y›l›n›n Mart’›nda (hicri 6) imzalanmas›ndan sonra önemli bir rol ald›. Miladi 628-629’da (hicri 7), Hz. Peygamber (s.a.v.) devlet baflkanlar›na onlar› ‹slam’a davet eden mektuplar gönderdi. Bir elçinin mektup tafl›madaki sorumlulu¤u Abdullah bin Huzeyfe’nin flahitlik hayat›nda anlat›l›r. Miladi 628’in May›s-Haziran aylar›ndaki (hicri 7) Hayber Savafl›ndan sonra Ebu Süfyan’›n k›z› Ümmü Habibe kendisiyle bir kaç y›l önce, kocas› bir mürted olarak öldü¤ünde evlenen Rasulullah (s.a.v.)’e kat›ld›. Ümmü Habibe, Mustafa (s.a.v.)’le evlili¤inden sonra bir süre Habeflistan’da kald›¤› için bu evlilik Rasulullah (s.a.v.)’in bir temsilcisi vas›tas›yla düzenlenmiflti. Miladi 629 y›l›n›n Eylül ay›nda (hicrî 8) yap›lan Mute savafl›n›n hikayesi, flehitlerden biri olan ve hayat›yla flahitlik eden Zeyd bin Harise’nin hayat› vas›tas›yla anlat›l›r. Daha sonra miladi 631’in Mart’›nda (hicri 10), Hz. Peygamber (s.a.v.) Veda hacc›n› yapt›. Bu hac ziyaretiyle ilgili pek çok olay, sevgili efli Aifle binti Ebi Bekir’den nakledilen hadislerde kaydedilmifltir. fiehadet etmesinin bir yolu olarak, onun hadis ravili¤i rolü, bu kitab›n en son denemesinde görülür.
14
HAT‹CE B‹NT‹ HUVEYL‹D (r.anha) ‹lk ‹nanan Müslüman
Y
›l 610. Arap Yar›madas› önceki peygamberlerin ve özellikle de tevhid inanc›n›n kurucusu olan ‹brahim (a.s)’›n mesaj›ndan tamamen uzaklaflm›fl ve putperestli¤in içine batm›fl bir haldeydi. Hz. Muhammed (s.a.v.) ile onbefl y›ld›r evli olan zengin dul Hatice onun eve dönmesini bekliyordu. Beklerken Hz. Muhammed (s.a.v.) ile evleniflini hat›rlam›flt›. Her fley onun Hz. Muhammed (s.a.v.)’in karakteri hakk›nda söylenenleri, onun dürüstlü¤ünü ve güvenilirli¤ini duydu¤u zaman bafllam›flt›. Kendisine birini gönderip mallar›n› Suriye’ye götürüp götüremeyece¤ini sordurmufltu. Hz. Muhammed (s.a.v.) kabul edince Hz. Hatice kölesi Meysere’yi de kendisiyle göndermiflti. Yolculuktan döndüklerinde Meysere’nin kendisine yolculuk boyunca Hz. Muhammed (s.a.v.)’de gördü¤ü üstün özellikleri anlatt›¤›n› hat›rlad›. Meysere’yi dinlerken Hz. Muhammed (s.a.v.)’i tan›yan herkesin bahsetti¤i güzel karaktere ve kuvvetli iradeye karfl› kendisinde çok büyük bir ilgi uyand›¤›n› hissetti. Hz. Hatice, ondan onbefl yafl büyük olmas›na ra¤men kendisiyle evlenme konusunda Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ne hissetti¤ini ö¤renmesi için Nufeyse isminde bir arkadafl›ndan ricada bulundu¤unu an›msad›. 15
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Nufeyse Hz. Muhammed (s.a.v.)’e gitmifl ve neden evlenmedi¤ini sormufltu. Onun cevab› ise evlenmek için maddi imkan›n›n yeterli olmay›fl›yd›. “Sana güzellik, asalet ve bolluk ile evlenmek için maddi imkanlar verilseydi, o zaman raz› olur muydun?” diye sordu Nufeyse. “Kimdir o han›m?” dedi Hz. Muhammed (s.a.v.). Nufeyse cevapland›rd›: “Hatice.” Hz. Muhammed (s.a.v.), “ben nas›l olur da böyle bir evlili¤e sahip olurum?” diye sordu. Nufeyse “sen onu bana b›rak” fleklinde cevap verdi. Hz. Muhammed (s.a.v.), “flahs›m ad›na ben raz›y›m” dedi. Nufeyse, Hz. Hatice’ye Hz. Muhammed (s.a.v.) ile aralar›nda geçen bu konuflmalar› aktarm›flt›. Bunun üzerine Hz. Hatice, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bir kez daha arac› yollad› ve “Ey amcam›n o¤lu, ben seni di¤er insanlar›n sana olan yüksek hürmetinden dolay› sevdim. ‹nsanlar her zaman senin güvenilirli¤inden, güzel flahsiyetinden ve do¤rulu¤undan söz ediyorlar” dedi. Sonra da kendisine evlenme teklifinde bulundu. O da kabul etti ve her ikisi de amcalar›yla konuflmak üzere anlaflt›lar. ‹ki taraf da bu fikirden memnun kald›lar ve böylece evlendiler. Bu evlilikten Hz. Hatice alt› çocuk dünyaya getirecekti. Birincisi olan Kas›m iki yafl›na girmeden öldü. Bundan sonraki dördü de k›z idi; Zeyneb, Ümmü Gülsüm, Rukiyye ve Fat›ma. Alt›nc› çocuk olan Tahir sadece k›sa bir süre için yaflam›fl bir erkek evlatt›. Evliliklerinin ilk onbefl y›l› boyunca, Hz. Hatice sevgili eflinin elem ve ›zd›rap ile, karanl›k ve cehalet içinde kendi elleriyle yapt›klar› Lat, Uzza ve Menat putlar›na tapan halk›n›n hayatlar› için k›vrand›¤›n› seyretti¤ini hat›rlad›. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu insanlar›n tafltan ve a¤açtan flekillere tap›nmalar›ndan duydu¤u endifleyi s›k s›k kendisiyle paylafl›rd›. Ayr›ca ona milletinin fakirlik ve bask› alt›nda olmas› sebebiyle s›k›nt›da oldu¤unu da anlat›rd›. Onun, iflte böyle, bask›n›n karanl›¤› içinde sar›ld›¤›n› hissetti¤inde Mekke’nin d›fl›nda bir da¤ olan Hira da¤›nda bir ma¤araya çekildi¤ini Hz. Hatice çok canl› bir flekilde hat›rlad›. Hz. Muhammed (s.a.v.) belki dua enas›nda, belki düflünceye dalm›fl oldu¤u bir s›rada yeni bir düzene flahitlik edecek bir flafa¤›n görünece¤ini ona söylemiflti. Bir f›rt›nadan önceki sessizli¤i hissediyordu. Belki de tarih Allah’› inkar eden ve 16
HAT‹CE B‹NT‹ HUVEYL‹D (r.anha)
O’nun ‹brahimî halk›na bask› uygulayan bu mevcut düzene karfl› bir isyan› planl›yordu. Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Hatice’nin kendisinin dönmesini bekledi¤i bu günde, daha sonra ona anlataca¤› gibi, ma¤arada oturmufl esrarl› ve derin düflüncelerin içinde kaybolmuflken, aniden sadece bir peygamberin görebilece¤i gerçek bir görüntüyle karfl›laflt›. Vahiy mele¤i Cebrail (a.s.) ona göründü ve “Oku!” dedi. fiaflk›nl›k içinde sordu: “Ne okuyay›m?” Bir kez daha “Oku!” dedi Cebrail (a.s.) ve sonra “Yaratan Rabbinin ad›yla oku! O, insan› bir afl›lanm›fl yumurtadan yaratt›” (96:1) ayetlerini okudu. Derin bir heyecan içinde, Hz. Muhammed (s.a.v.) evine sevgili efli Hatice’ye kofltu. Hz. Hatice onu ve söylediklerini kesin bir iman ile kabul etti. Eflinin do¤ruyu söyledi¤ini biliyordu. Böylece, Hz. Hatice tek Allah’›n iradesine teslim olmak manas›na gelen ‹slam’a inanmakla ilk müslüman olmufltu. Hz. ‹brahim (a.s.)’›n daveti, “Allah’tan baflka ilah yoktur” anlam›ndaki tevhid inanc›n›n mesaj›n› unutmufl bir millet içinde tekrar hayat buldu. “Sevin, ey amcam›n o¤lu ve kalbini serin tut. Hatice’nin ruhunu elinde tutana yemin ederim ki, ben senin bu insanlar›n peygamberi olman› umuyordum” dedi ona Hz. Hatice (r.anha). Hz. Hatice, kendisinin de bir parças› oldu¤unu hissetti¤i bu tecrübe karfl›s›nda huflu duydu. Hz. Muhammed (s.a.v.)’i o kadar çok seviyordu ki onun bafl›na gelen herfleyi derinden hissediyordu. Ona ilk kez vahiy geldi¤inde Hz. Muhammed (s.a.v.)’in han›m› oldu¤u için kendisini çok büyük bir flerefe nail olmufl buluyordu. Onun mesaj›na ve davetine sayg›l›yd›. Karfl›l›¤›nda hiçbir fley beklemeden sahip oldu¤u her fleyi Allah yolunda harcamas› için ona sundu. Hz. Hatice’nin içindeki coflkuyu anlayamayanlar, onun sadece üzüntü, fakirlik ve hakaretlerle bo¤ufltu¤unu zannederler. Bütün varl›¤›yla kendisini Allah’›n yoluna adad›¤› için ve her kuruflunu O’nun dininin hizmetine ba¤›fllad›¤› için gittikçe artan manevi gücü onlar anlayamazlar. Allah’›n Peygamberi’nin bu sevgili arkadafl› ne kadar mübarekti ki, Mustafa (s.a.v.)’in hayat›ndaki bu flüphe an›nda onunla birlikteydi ve bunun gerçek oldu¤unu görebilecek basirete sahipti. Hamd ancak Allah’ad›r. Sevgili Muhammed’ine (s.a.v.) vahiy geldi¤i haberini duymas› üzerine Hz. Hatice kuzeni Varaka b. Nevfel’in evine gitti. Varaka hem Tev17
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
rat’› hem de ‹ncil’i bilen, yafll›l›k sebebiyle gözleri kör olmufl bir H›ristiyand›. Hz. Hatice ona efline olanlar› anlatt›¤›nda, Varaka heyecanla 盤l›k att›: “Aman Allah’›m! Nefsim elinde olana yemin olsun, e¤er sen bana do¤ruyu söylüyorsan Hatice, ona meleklerin en büyü¤ü olan ve daha önce de Musa (a.s.)’ya gelen Cebrail (a.s.) gelmifltir. O, bu milletin peygamberidir. Ona kalbini ferah tutmas›n› söyle.” Hz. Hatice Peygamber (s.a.v.)’e dönerek kuzeninin söylediklerini anlatt›. Bundan k›sa bir müddet sonra. Hz. Muhammed (s.a.v.) tekrar inzivaya çekilmek üzere ma¤araya gitti ve sonra da Kabe’yi tavaf etti. Bu esnada Varaka’ya rastlad›. Varaka “ey kardeflimin o¤lu, bana gördüklerini ve duyduklar›n› anlat” dedi. Rasulullah (s.a.v.) olanlar› anlatt› ve bunun üzerine Varaka flöyle dedi: “Kesin olarak söylüyorum ki nefsim elinde olana yemin olsun, sen bu milletin peygamberisin. Meleklerin en büyü¤ü olan Cebrail (a.s.), Musa (a.s.)’a geldi¤i gibi sana da gelmifltir. Sana yalanc› diyecekler, seni hakir görecekler. Seni memleketinden sürecek ve sana karfl› savaflacaklar. Vallahi, e¤er ben o günleri görecek kadar yaflarsam, Allah da biliyor ki O’nun yolunda sana yard›mc› olaca¤›m.” Sonra e¤ildi ve Allah Rasulünün aln›n› öptü. Sevgili han›m›ndan ve onun kuzeni Varaka’dan gelen rahatlat›c› ve güven verici sözleri ikinci bir vahiy takip etti. Bu vahyin tam olarak nas›l geldi¤i kaydedilmemifl olmakla beraber Rasulullah (s.a.v.) genel olarak kendisine iki flekilde vahiy geldi¤inden bahsetmifltir: “Bana vahiy bazen zil sesine benzer bir sesle gelir ve benim için en zor vahiy flekli budur. Vahiy kalbime yerleflti¤inde zil sesi kesilir. Bazen de Cebrail (a.s.) bir insan suretini al›r ve benimle konuflur ve böylece vahiy kalbime ifllenir.” ‹kinci vahiy bir tek nun harfi ile bafllad› ve bunu bu ayette ve bundan sonraki baz› ayetlerde Allah’›n üzerine yemin etti¤i pek çok fleyden veya yemin fleklinden birisi takip etti. Burada üzerine yemin edilen fley, ilk gelen vahiyde de Allah’›n hikmetini ve ilmini insana ö¤retti¤i temel bir araç olarak bahsedilen kalemdi. Kalem hakk›nda kendisine soruldu¤u zaman Peygamber (s.a.v.) “Allah’›n yaratt›¤› ilk fley kalemdir. O, k⤛d› yaratt› ve kaleme ‘yaz’ dedi. Kalem de ‘ne yazay›m?’ diye sordu. Allah-u Teala ‘mahfler gününe kadar mahlukat›m hakk›ndaki ilmimi yaz’ dedi ve kalem de emredilene uydu” buyurdular. Sonra, “kaleme yemin olsun” kasemini takiben “ve (kalem tutanla18
HAT‹CE B‹NT‹ HUVEYL‹D (r.anha)
r›n) yazd›klar›na and olsun ki” gelir. Bu ikisini de ilahi teselli takip eder. “Nûn. Kaleme ve (kalem tutanlar›n) yazd›klar›na and olsun ki (Resûlüm), sen Rabbinin nimeti sayesinde mecnun de¤ilsin. Hiç flüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükafaat vard›r. Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (68:1-4). Bu iki vahiyden sonra, Hz. Hatice (r.anha) her ne kadar bunun mümkün olmad›¤›n› söylüyorsa da, Peygamber (s.a.v.)’i bir flekilde Allah’›n hoflnutsuzlu¤una sebep oldu¤unu düflünmeye sevk edecek kadar uzun bir süre sessizlik yafland› ve vahiy gelmedi. Sessizlik nihayet bozuldu ve içinde davetiyle do¤rudan do¤ruya alakal› bir emrin de bulundu¤u daha da rahatlat›c› ve güvenlik verici bir vahiy geldi. “Kuflluk vaktine ve sükûna erdi¤inde geceye yemin ederim ki Rabbin seni b›rakmad› ve sana dar›lmad›. Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hay›rl›d›r. Pek yak›nda Rabbin sana verecek de hoflnut olacaks›n. O, seni yetim bulup bar›nd›rmad› m›? fiafl›rm›fl bulup da yol göstermedi mi? Seni fakir bulup zengin etmedi mi? Öyleyse yetimi sak›n ezme. El aç›p isteyeni de azarlama. Ve Rabbinin nimetini minnet ve flükranla an..” (93:1-11)
Hz. Hatice vahyin Mekke’deki ilk on y›l› boyunca yaflad›. Bu, Kuran’›n daha ziyade k›sa surelerinin indirildi¤i bir zaman dilimiydi. Hz. Hatice (r.anha), Peygamberimize vahiy geldikçe bunun coflkusunu ve rahmetini yaflayabilmiflti. Allah Rasulü’nün tek han›m› olarak 25 y›ldan sonra 65 yafl›ndayken, Kureyflli putperestlerin koydu¤u ve üç y›l süren siyasi kuflatmalardan ve ekonomik ambargonun s›k›nt›lar›ndan geçmifl olarak Ebu Talip vadisinde vefat etti. Allah rahmet eylesin. TANIMLAMALAR: *Meysere *Nufeyse *Varaka bin Nevfel 19
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1-‹lk vahyin önemi nedir? 2-‹slamdan önce Rasulullah (s.a.v.)’e üzüntü veren Arap kültürü nas›ld›?
20
EBU ZER EL-GIFAR‹ O Yaln›z Bafl›na Yürür, Yaln›z Ölür ve Yaln›z Haflrolunur
H
z. Muhammed (s.a.v.), Erkam ibn Ebi Erkam’›n Mekke’de, Merve tepesinden fazla uzakta olmayan Safa tepesindeki evindeydi. Önde bir rehber gecenin karanl›¤›nda yol gösteriyor ve arkas›nda da Cünade G›fari’nin o¤lu Cündüb takip ediyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bulundu¤u yere do¤ru Safa tepesine t›rmand›lar. Bütün bunlar flahane bir manzaran›n bir parças›, kaderlerinin anahtar›n› gizli tutan harika bir rüya gibi görünüyordu. Ad›m ad›m, gelece¤in Ebu Zer’i yaklafl›yordu ve her nefes al›fl›nda daha da sab›rs›zlan›yordu. ‹man ve kararl›l›k onu fethetmiflti. Bir peygamber oldugunu iddia eden adam› görmeden, onu tan›madan ve onu test etmeden kabilesine geri dönemezdi. Kalbinin sevgilisini ve inanc›n›n arzusunu görmek üzere randevusu vard›. fiimdi Erkam’›m evinden sadece birkaç ad›m uzaktayd›. Ne kadar zor dakikalard› bunlar! Ziyaretin ilk an›n› atlatmak oldukça ciddi bir iflti. Sevgi Cündüb’ü sarm›flt›. Cünade’nin o¤lu “onunla” dolmufltu. ‹çinde kendi benli¤inden çok “Muhammed (s.a.v.)” vard›. Cündüb’ün zihninde Cünade’nin o¤lu oldu¤u uzakta kalm›fl, unutulmufl bir hat›ra gibiydi. Kalbi muazzam bir gücün manyetik alan›na yerlefltirilmiflti sanki. Her dakika tan›d›k bir rayiha, koku alma duyusunu canland›r›yor21
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
du. ‹flte tam o s›rada bütün varl›¤›yla Muhammed (s.a.v.)’in varl›¤›n›n cazibesini hissetti. Rasulullah (s.a.v.)’in varl›¤› Safa tepesi etraf›ndaki bütün alan› doldurmufltu. Cündüb Hz. Muhammed (s.a.v.)’in kim oldu¤unu, ne söyledi¤ini biliyordu ama… Nas›l biriydi? Yüzü, flekli, konuflma tarz›, onun huzurunda olmak nas›ld›? Ona nas›l bakard›? Onunla nas›l konuflurdu? Ona ne söylerdi? Ne olacakt›? “Es-selamu aleyk (Selam üzerine olsun).” “Ve aleykesselam ve rahmetullah (Selam ve Allah’›n rahmeti senin de üzerine olsun).” ‹flte bunlar ‹slam’da kabul edilen ilk selamlaflma sözleriydi. Bu ziyaretin ne kadar sürdü¤ünü bilmiyoruz. Tarih bize bunu haber vermifl bile olsayd›, biz yine de bilemezdik. Çünkü böyle zamanlarda vakit kavram› beyhudedir. Bildi¤imiz birfley varsa o da Cünade’nin o¤lunun Erkam’›n evine girdi¤i ve orada kayboldu¤udur. Onun nereye kayboldu¤unu hiç kimse bilmez. Fakat o aniden ç›plak ayakl›, fakirlik içinde ç›rp›nan, tarihin bile kaydetmekten utand›¤› isimsiz bir toplulu¤un bir ferdi, bir bedevi iken Ebu Zer G›fari’ye dönüflmüfltü. O, daha sonralar› müslümanlar› kendisine hizmet etmek zorunda b›rakmak için Hulefa-i Raflidin’den hilafeti haks›z olarak gasp eden Muaviye ile yüzleflerek “ey Muaviye, e¤er saray›n› kendi paranla infla ettiriyorsan bu israft›r, e¤er halk›n paras› ile infla ettiriyorsan bu ihanettir” diyecek olan adamd›. Yeni Ebu Zer, Erkam’›n Kâbe yak›n›ndaki evinden ayr›ld›. Vahyin gizli yerini henüz terketmifl olarak Safa’n›n doru¤unda, ‹slam sabah›n›n ufkunda belirdi. fiafa¤›n p›r›lt›s›yla tutuflmufl bir halde bir an için durdu. Çölün ateflinin k›v›lc›mlar›yla dolu gözlerle Ebu Zer Mekke vadisini bir duvar gibi çevreleyen da¤lara do¤ru bakt› ve bak›fllar›n› Kabe’deki putlar üzerinde toplad›. “Bu aptal heykeller kendilerini yontan ve sonra da onlara tapan insanlara iktidar› sadece kendi ellerinde tutma, kendilerini ayr› görme ve kibir gibi kendilerini baflkalar›ndan üstün görmekten kaynaklanan fleytani arzular›n hepsini garanti ediyorlar.” Ebu Zer olaylara daha önce hiç bu flekilde bakmam›flt›. Kendi kendisine çok k›zg›n bir flekilde sordu: “Bu üçyüz bilmem kaç ilah, put, tanr›, ‹brahim (a.s.)’›n bir tek Allah’›n›n evinde ne ar›yorlar?” Tek bafl›na, ateflli ve kararl› bir muhacir olarak Safa’dan h›zl› ad›mlarla ayr›ld›. Ebu Zer’den, hiç tereddüt etmeden Mekke’den ayr›l›p, G›far 22
EBU ZER EL-GIFAR‹
kabilesine geri dönmesi ve emir beklemesi istenmiflti. Fakat bu çöl çocu¤unun zay›f kemikli gö¤sü böylesine güçlü bir atefli içinde saklayabilecek güçte de¤ildi. Kendi kendisine asi oldu. Sessiz kalamad›. “Allah her flahs›, ancak gücünün yetti¤i ölçüde mükellef k›lar. Herkesin kazand›¤› (hay›r) kendine, yapaca¤› (fler) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düflersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yükledi¤in gibi bize de a¤›r bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmedi¤i ifller de yükleme! Bizi affet! Bizi ba¤›flla! Bize ac›! Sen bizim mevlâm›zs›n. Kâfirler toplulu¤una karfl› bize yard›m et!” (2:286).
Kâbe’nin önünde, korkunç putlarla yüz yüze, Darunnedve denen Kureyfl senatosunun yan›nda durdu ve bir tek Allah’a olan iman›n› hayk›rd›. Muhammed (s.a.v.)’in tebli¤ine inanc›n› duyurdu. Putlar› “insanlar›n kendi elleriyle yonttuklar› sa¤›r ve dilsiz tafllar” diye ça¤›rd›. ‹flte bu, flirke karfl› aç›kça isyan eden bir müslümandan, ‹slam’›n getirdi¤i bir hayk›r›flt›. fiirkin buna cevab› da aç›kt› - Ölüm! Di¤erlerine de ders olacak bir ölüm. Hiç tereddüt etmeden onun üstüne çulland›lar ve kafas›n›, yüzünü, gö¤sünü ve yanlar›n› k›zg›nl›k içinde tekmelediler. Tam o s›rada Abbas geldi. Rasulullah (s.a.v.)’in amcas› insanlara faiz karfl›l›¤› borç veren ve de Kureyflli müflrik aristokratlarla ayn› s›n›ftan olan bir kifliydi. Kabileye ba¤l›l›ktan kaynaklanan bir hisle, fakat do¤ru sebepler için, Kureyfl’li putperest hemflehrilerini “bu adam G›far kabilesindendir. E¤er onu öldürürseniz, G›far k›l›çlar› intikamlar›n› sizin kervanlar›n›zdan al›rlar” diyerek korkuttu. Dinleri ile menfaat dünyalar› aras›nda bir seçim yapmak zorundalard›. ‹lahlar m› yoksa mallar m›? Aflk k›blesi mi yoksa para kervan› m›? Hiç tereddüt etmeden geri çekildiler. Ebu Zer aya¤a kalkmaya çal›flt›. Etraf›ndaki putperestlerin oluflturdu¤u halka yavafl yavafl geniflledi. Aya¤a kalkt›. ‹ki aya¤› üzerinde kendi kendisini destekledi. Adeta birbirlerine s›¤›n›yorlarm›flcas›na kalabal›k gittikçe daha da yo¤unlaflt›. Aç›kça görülüyordu ki bask› ve zorlama burada inançtan korkmufltu. O sadece bir kifli iken onlar yüzsüz, karaktersiz, herbiri yaln›z ve kimliksizlerdi. Kendilerine bir insan, bir flah›s taraf›ndan meydan okunuyordu. ‹man’›n kendisine mana, varl›k, idealler, istikamet hissi ve muhteflem hatta mucizevi, bitmek tükenmek bilme23
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
yen bir güç verdi¤i bir flah›st› bu. Bu güç Allah yolunda ölmekten korkmaman›n yani flehadet arzusunun bir mümine ihsan etti¤i bir güçtü. Ebu Zer bütün ailesinin ve yavafl yavafl bütün kabilesinin ‹slam’a girmesine vesile oldu. Müslümanlar Mekke’deki mücadelenin zorluklar›n› gö¤üslerlerken, hicret ederlerken ve Medine’de kendi kendilerini olgunlaflt›rma safhas›ndan bir sosyal düzen kurma safhas›na geçerlerken ve bunun sonucu olarak yüzleflmelerin bafllad›¤› dönemlerde o, G›far kabilesi ile beraberdi. ‹flte bu s›ralarda Ebu Zer art›k kendisinin de di¤er di¤er müslümanlara kat›lmas› gerekti¤ini hissetti. Medine’ye gitti ve kalacak yeri ve ifli olmad›¤› için o zamanlar ümmetin evi olan peygamberin mescidini kendi evi sayd› ve suffe ashab›na kat›ld›. O, hayat› ideolojisi u¤runa terk etti ve bar›fl zaman›nda düflünceleri, ilmi ve dualar› ile savafl zaman›nda da savaflarak ‹slam’a hizmet etti. ‹slam, Rasulullah (s.a.v.)’in liderli¤inde, Ebu Zer’in bütün insani ihtiyaçlar›n› ve sosyal arzular›n› giderdi. Tevhid inanc› üzerine kurulmufl olan ‹slam, bir tarafta Allah, eflitlik, din, ekmek, sevgi ve güç olan, di¤er tarafta ise kibir, despotluk, haks›zl›k, küfür, açl›k, zay›fl›k ve rezilli¤i gerektiren bir Allah’a flirk koflma bulunan bir mücadeleyi bafllatt›. ‹lk kez ‹slam, halka ait olan fleyleri talan eden bask›c›lar›n peri masallar›n› and›ran hayatlar›na bir son verdi. Bu bask›c›lar “ya bu dünyay› ya da öbür dünyay› iste” slogan›na halk› inand›rm›fllard›. Böylece öbür dünya halk için, bu dünya da kendileri için olabilirdi. Bu flekilde fakirli¤e kutsall›k manas› yüklediler. Bu insanl›k d›fl› anlay›fla karfl›l›k ‹slam flöyle diyen gerçek bir devrim meydana getirdi: “Kim bir geçim kayna¤›na sahip olmazsa kurtulamayacakt›r. ‹lahi rahmet, büyük toplumsal zenginlik, hay›r ve fazilet maddi hayat›n bir parças›d›r. Geçimini temin etmek Allah’a ibadetin temelini oluflturur.” Herkesin kendi pay›na ve hakk›na sahip olmas› demek olan eflitli¤i, ›rklar ve s›n›flar aras› birli¤i desteklemek hiçbir zaman Allah’›n elçisinin anlatt›¤› tevhid inanc›ndan ayr›lamazd›. ‹flte bu yüzden Ebu Zer kendisini flahs›na ait her türlü maddi hayattan uzak tutarak kendi özgürlü¤üne ulaflt›. Bu özgürlü¤e kavuflma süreci de onu ola¤anüstü bir flekilde kendini Allah’a adamaya götürdü. Buna ‹slam’da zühd de denir. E¤er bütün insanlar refaha ve ekonomik 24
EBU ZER EL-GIFAR‹
eflitli¤e ulaflacaksa bu flartt›r. Ebu Zer baflar›s›n›n doru¤unda, mescidin bir köflesindeki üstü kapal› k›s›mda (suffede) bulunabilirdi. Rasulullah (s.a.v.)’in en yak›n arkadafllar›ndan birisi haline gelmiflti. E¤er o bir grup içinde yer almam›flsa Peygamber (s.a.v.) onu soruyor, grupta oldu¤u zaman da konuflmas›n›n ortas›nda ona do¤ru yöneliyordu. Peygamber (s.a.v.)’in önderli¤inde Tebük seferine ç›k›ld›¤›nda, askerler zorluk içinde Do¤u Roma s›n›rlar›na ulaflmak için yak›c› kuzey çöllerini geçerlerken Ebu Zer arkada kalm›flt›. Zay›f devesi durdu. Çölün k›zg›n atefli alt›nda deveyi serbest b›rakt› ve yaln›z bafl›na yoluna koyuldu. Biraz su bulmufltu. Kendisi hiç içmeden, bu çöl s›ca¤›nda flüphesiz susuzluktan yanan “arkadafl›” Hz. Peygamber (s.a.v.)’e götürmek üzere onu ald›. Peygamber ve ashab› uzaktan alevli çölde kendilerine do¤ru ilerleyen belirsiz bir nokta gördüler. Yavafl yavafl bunun bir insan oldu¤unu anlad›lar. Kimdi bu, böylesine yak›c› bir çölde yaln›z bafl›na yürüyen? Rasulullah (s.a.v.) arzuyla taflan bir flevkle “bu Ebu Zer olabilir mi?” diye seslendi. Bir saat geçti. O Ebu Zer idi. Mücahidlere ulaflt›¤›nda susuzluk ve yorgunluktan düfltü. “Hem su tafl›yorsun hem de susuz musun ey Ebu Zer?” diye sordu Rasulullah (s.a.v.). “Düflündüm ki, bu kadar s›cak bir çölde ve bu yak›c› güneflte siz…” diye cevap verdi Ebu Zer. “Allah Ebu Zer’den raz› olsun! O yaln›z yürür, yaln›z ölür ve yaln›z bafl›na haflrolunur” buyurdu Rasulullah (s.a.v.).
TANIMLAMALAR: *Cündüb bin Cünade *Erkam bin Ebi Erkam DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. “Allah her flahs›, ancak gücünün yetti¤i ölçüde mükellef k›lar,” (2:286) ayeti Ebu Zer’in Kâbe’deki putlara karfl› hayk›rmay› seçti¤i an25
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
daki halini nas›l yans›t›r? 2. Ebu Zer Muaviye’ye “Ey Muaviye! E¤er saray›n› kendi paranla infla ettiriyorsan bu israft›r, e¤er halk›n paras› ile infla ettiriyorsan bu ihanettir” dedi¤inde neyi kasdediyor?
26
BEREKE Rasulullah (s.a.v.)’i Büyüten Han›m
Y
›l 611 veya 612 idi. ‹slam, Erkam bin Ebi Erkam’›n Mekke’de Safa tepesindeki evinde gizliydi. Bu ev ‹slam’›n bütün dünyas›yd› ve müslümanlar›n say›s› da belki yirmi kifli civar›ndayd›. Bereke de onlardan biriydi. Habeflistanl› anne ve babadan dünyaya gelmifl ve isimlerini bile bilmedi¤imiz pek çoklar› gibi Mekke’de köle olarak sat›lm›flt›. ‹sminden de anlafl›ld›¤› gibi Bereke en nasipli insanlar aras›ndayd›. Çünkü Abdullah bin Abdulmuttalip taraf›ndan sat›n al›n›p, hürriyetine kavuflturulmufl ve han›m› Amine’ye yard›m etmesi için evlerine götürülmüfltü. Bereke Allah Rasulü’nü yetifltirecek han›mlardan birisi olacakt›. Kölelik günlerinden bu güne k›rk y›l geçmiflti. Küçük bir bebek iken bakt›¤› çocuk flimdi evlenmifl ve yüce vahyi alm›fl; fakat hâlâ zengin Kureyflliler aras›nda isimsiz, yersiz bir yabanc›yd›. fiehre Hz. Muhammed (s.a.v.)’i aramak için gelenlerin Bereke’ye söyledi¤ine göre, kendisinin büyütülmesinde yard›mc› oldu¤u, Allah’›n da bir elçi olarak seçti¤i bu adam hakk›nda sövüp sayma, alay, tiksinme ve nefretten baflka birfley duymam›fllard›. Bereke ve Mekke’ye gelmifl olan bütün yabanc›lar›n pazar yerinde u¤rad›klar› her yerde sözde “sayg›n insanlar” olan din ve dünyan›n kodamanlar› bu flekilde konufluyorlard›. Onun deli veya sihirbaz oldu¤unu söylüyorlard›. Kendi ekonomik ç›karlar›n› koru27
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
ma endiflesiyle bu insanlar “bu adam›n söyledikleri vahiy de¤il sihirdir, do¤ru de¤il sadece fliirdir. Bu sözleri Cebrail’den de, kendisinden de de¤ildir. Do¤rusunu söylemek gerekirse, yabanc› din adamlar› –H›ristiyan, Yahudi, veya Zerdüflt- bu sözleri ona dikte ediyorlar. Asil ve sayg›n ailesinin yüz karas›d›r. Putlar›m›z›n mabedinin (önceden ‹brahim (a.s.) taraf›ndan infla edilen Allah’›n evi) flerefini iki paral›k etti. ‹lahlar›n evinin kutsall›¤›n›, putlara hac gelene¤ini ve hatta ilahlara günlük ibadeti bile tehdit ediyor. Atalar›n›n dehas›na hiç sayg›s› yok” diyorlard›. Bereke duyduklar›na inanamad›. “Nas›l olur da benim yetifltirdi¤im, bakt›¤›m ve büyüttü¤üm Muhammed (s.a.v.) hakk›nda böyle konuflurlar. Bahsettikleri kifli o olamaz. Ben onun bu söylenenlerin tam aksine oldu¤unu biliyorum.” Bundan daha kötüsünü bile duymufltu Bereke. Bir keresinde Üneys b. Cünade Muhammed (s.a.v.)’i ar›yordu. Fazla flans› olmad›¤›n› düflündü¤ü s›rada aniden büyük bir kalabal›k halinde insanlar›n kendilerini adeta dü¤ümlercesine, parlak yüzlü ve bak›fllar› insan ruhunun derinliklerine iflleyen yaln›z bir adamla u¤raflt›klar›n› gördü. Adam aç›k ve temiz çehreli ve orta yap›l›yd›. Nezaket ve sevgiyle, fliirden daha güzel, korku ve ümit dolu sözlerle konufluyordu. Üneys sözleri mi dinleyece¤ini, yoksa kalbini adam›n karizmas›na m› verece¤ini veya sadece onun yarad›l›fl›n›n, hareketlerinin ve sözlerinin güzelli¤ini mi seyredece¤ini bilemiyordu. Bu hal üzere fazla uzun süre devam edemeden k›zg›n bir insan toplulu¤u göründü. Bu nazik ve narin insan›n sözlerini dinlemeksizin veya en az›ndan onu sorgulamaks›z›n do¤ru yan›na gidip, önceden uydurulmufl ve s›k s›k tekrarlanm›fl hakaretleri ve küfürleri bir sel gibi onun yüzüne boflaltt›lar. Bask› ve zulüm yönetiminden kaynaklanan bir cehaletle bu grubun ve onlar gibi daha pek çoklar›n›n bu adam›n mesaj›n›n ›fl›¤› ve onun tebli¤inin devrimiyle kaybedecekleri hiç birfley yoktu. Onlar kendileri de zaten bu idari sistem taraf›ndan “önemsiz” ve “dert etmeye de¤mez” insanlar olmaya mahkum edilmifllerdi. Onlar “herfleyi oldu¤u gibi devam ettirmek,” mevcut düzeni korumak u¤runa feda olunmufllard›. Halk çirkin bir heyecanla Peygamber’e kendi flahsi ç›karlar› yüzünden karfl› ç›kanlar taraf›ndan a¤›zlar›na konan fleyleri hayk›r›yordu. Bereke biliyordu ki Peygamber (s.a.v.) için halk›n onu k›zg›nl›k ve 28
BEREKE
öfke içinde itmesi veya hakaret ve alçalt›c› sözlerine devam ederek geri çekilmesi hiç önem tafl›m›yordu. O sadece baflka bir yere koflup, baflka bir grubun aras›na kar›fl›r ve tekrar bafltan bafllard›. Hiç iflitilmeden ve anlafl›lmadan bir kez daha çirkin sözlere, iftiralara, hakaretlere ve küçümsenmeye maruz kal›r ve yine baflka bir yere gider ve söylemek zorunda oldu¤u fleylere tekrar bafltan bafllard›. Böyle olaylarla her karfl›laflt›¤›nda Bereke’nin inanc› ve iman› daha da sa¤lamlafl›yordu. fiimdi o, sevgili efli Hatice’den Rasulullah (s.a.v.)’e çok önemli bir mesaj› iletmek üzere Erkam’›n evine do¤ru yola koyulmufltu. Mekke sokaklar›nda ilerlerken, tafl›d›¤› mesaj›n a¤›rl›¤›n› hissederek, 40 y›l önce Rasulullah (s.a.v.)’in annesine yard›m etti¤i günleri hat›rlad›. Amine hamile ve yaln›zd›. Bereke kendi kendisine o y›l›n Fil Y›l› (miladi 570) oldu¤unu ve Habeflistan’l› Yemen valisi Ebrehe’nin Mekke’yi iflgal etmek üzere daha önce hiç kimsenin görmedi¤i fillerle flehre geliflini hat›rlatt›. Amine’nin kay›npederi Abdulmuttalip o zamanlar Mekke’nin lideriydi. Ebrehe’yi görmeye gitti. Ebrehe onu gördü¤ünde, görünüflünden öylesine etkilenmiflti ki, onu selamlamak için taht›ndan kalkm›flt›. Tercüman›na Abdülmuttalip’in kendisinden bir ricada bulunmak üzere mi geldi¤ini ö¤renmesini emretti. Abdulmuttalip, Ebrehe’nin ordusunun kendisine ait olan 200 deveyi ald›¤›n› ve geri verilmesini istedi¤ini söyledi. Ebrehe flafl›rm›flt›. Abdulmuttalip taraf›ndan hayal k›r›kl›¤›na u¤rat›ld›¤›n› söyledi. Çünkü ona göre Abdulmuttalip develerini düflünece¤ine Ebrehe’nin y›kmak üzere geldi¤i inanç sistemi için endifle etmeliydi. Abdulmuttalip cevap verdi: “Ben develerin sahibiyim. Kabe’nin de bir sahibi vard›r ve onu koruyacakt›r.” Bereke bu olay›n Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bu dünyaya geldi¤i sene oldu¤unu hat›rlad›. Daha sonra bu olayla ilgili olarak Fil Suresi inmiflti. “Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi? Onlar›n kötü planlar›n› bofla ç›karmad› m›? Onlar›n üstlerine ebâbil kufllar›n› gönderdi. O kufllar, onlar›n üzerlerine piflkin tu¤ladan yap›lm›fl tafllar at›yordu. Böylece Allah onlar› yenilip çi¤nenmifl ekine çevirdi.” (105:1-5)
29
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Erkam’›n evine koflarken Bereke’nin gözlerinin önüne Mekke halk›n›n Kabe’yi yeniden infla etti¤i zaman geldi. Tam Hacer’ül-Esved’i yerine koymak üzerelerken dört büyük kabilenin temsilcileri aras›nda bir tart›flma ç›km›flt›. Her biri kabilesi ad›na kendisinin Hacer’ül-Esved’i yerine koymas›n› istedi. Yafll› bir adam onlar› seyrediyordu. Aralar›ndaki anlaflmazl›¤a son vermek için Kabe bölümüne ilk giren kifliden tafl› yerine koymas›n› istemelerini teklif etti. Böylece bu flerefe ermek için aralar›nda kavga etmelerine de gerek kalmayacakt›. Hepsi anlaflt›lar ve oraya ilk giren kifli o zamanlar genç bir delikanl› olan Hz. Muhammed (s.a.v.) olmufltu. Onun yard›m› istediler ve o da memnuniyetle kabul etti. Bir örtünün dört ucundan dört temsilci tutup tafl› kald›rd›lar ve Hz. Muhammed (s.a.v.) de yerine yerlefltirdi. Bereke kendi hayat›n› ve sevgili Hatice ve Muhammed (s.a.v.)’in Medine’nin Hazrec kabilesinden Ubeyd b. Zeyd ile kendisi aras›nda arac›l›k yapt›klar› evlili¤ini an›msad›. Eymen ismini verdikleri bir erkek çocu¤u dünyaya getirmiflti ve böylece Ümm-ü Eymen (Eymen’in Annesi) olarak tan›n›r olmufltu. Eflini güzel duygularla and› ve nas›l bundan hemen sonra vefat etti¤i ve o¤lunu yanl›z bafl›na yetifltirmek zorunda kald›¤› geldi hat›r›na. fiimdi de büyüttü¤ü di¤er ‘o¤lu’ Allah taraf›ndan Resulu olarak seçilmiflti. Her fley ne kadar ilginç gelifliyordu —Yarat›c› ne büyük hikmet sahibiydi. Bereke, Erkam’›n evine yaklaflt›¤›nda Kureyflli Putperestlerin oraya giden yollara barikatlar kurdu¤unu gördü. Yakalanmadan geçebilmek için büyük hüner göstermek zorunda kald›. Bunu yakalanman›n sonunu bile bile yapt›. Fakat bu korkunun bu mesaj› iletmesi için kendisine duyulan güvenle karfl›laflt›r›ld›¤›nda hiç bir a¤›rl›¤› yoktu. Mesaj› Peygambere (s.a.v.) verdi¤inde, Resullullah (s.a.v.) gülümsedi ve ona ‘sen çok mübareksin ey Ümm-ü Eymen! Senin mutlaka Cennet’te bir yerin var’ dedi. Ümm-ü Eymen Hz. Hatice’ye dönmek üzere oradan ayr›ld›ktan sonra, Resullullah (s.a.v.) Ashab’›na döndü ve ‘‹çinizde Cennet ahalisinden bir han›mla evlenmek isteyen varsa Ümm-ü Eymen ile evlensin’ dedi. Bir kaç saniyelik bir sessizlik oldu. Ümm-ü Eymen ne çok güzel ve ne de çok çekiciydi. O s›rada elli yafllar›ndayd› ve çok zay›f görünüyordu. Zeyd b. Harise, Resullullah (s.a.v.) evlatl›k o¤lu, öne ç›kt› ve ‘Ey Al30
BEREKE
lah’›n Rasulü! Ümm-ü Eymen ile ben evlenece¤im. Allah’a and olsun ki o, çok güzel ve zarif kad›nlardan daha hay›rl›d›r’ dedi. Evliliklerinden Üsame b. Zeyd isimli bir erkek evlat dünyaya geldi. Üsame ve üvey kardefli Eymen, Rasulullah (s.a.v.)in Ashab› aras›nda gireceklerdi. Rasulullah (s.a.v.)’in hicretinden sonra Ümm-ü Eymen de Medine’ye hicret etti. Orada da Mekke’de oldu¤u gibi kendisini Müslümanlara yard›ma adad›. Uhud savafl›nda susuzlara su da¤›tt› ve savaflta yaralananlar›n yaralar›n› sard›. Rasulullah (s.a.v.)’in Hayber ve Huneyn seferlerine kat›ld›. O¤lu Eymen Huneyn savafl›nda flehit düfltü ve kocas› Zeyd de Mute savafl›nda Suriye’de flehit oldu. Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekir (r.a.) ile birlikte onu ziyarete gitti¤inde ona sordu: “‹yi misin ey anneci¤im?” ve o cevap verdi: “Ben iyiyim, Ey Allah’›n Rasulü, ‹slam iyi oldu¤u müddetçe.” Rasullullah (s.a.v.)’in vefat›ndan sonra, Bereke s›k s›k göz yafllar›na bo¤ulurdu. Nedeni soruldu¤unda, “Allah’a and olsun ki Rasullullah’›n bir gün vefat edece¤ini biliyordum, ben vahyin bizim için sona ermifl olmas›na a¤l›yorum” diye cevap verdi. Ümm-ü Eymen Hz. Osman’›n hilafeti zaman›nda vefat etti. O, Rasulullah (s.a.v.)’in kendileri hakk›nda “nas›l do¤du¤unuz de¤il (müslim veya gayri müslim) nas›l öldü¤ünüz önemlidir” buyurdu¤u mübarek Ashab aras›ndayd›. Ümm-ü Eymen, Rasulullah (s.a.v.)’in sahabisi ve bak›c›s›, sürdü¤ü mütevazi hayat› ve kendini ‹slam yoluna adam›fl olmas› sebebiyle Cennnet’te yeri katiyetle belirlenmifl olarak öldü.
TANIMLAMALAR: *Ümmü Eymen *Zeyd bin Harise *Ebrehe DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. Hacer-ül Esved’in yerine konmas› hadisesini tart›fl›n›z. 2. Ebrehe taraf›ndan Mekke üzerine tertip edilen sald›r›y› tart›fl›n›z. 31
32
33
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
ABDULLAH B‹N MES’UD Ö¤retmen
‹
bn-i Mes’ud gelmifl geçmifl en güzel Kur’an okuyanlardan biri ve Kufe Hadis Ekolünün de kurucusu olacakt›. ‹bn-i Ümmü’l-Abd lakab›yla ve tarihte en iyi tan›nan ismiyle ‹bn-i Mes’ud gençli¤ine Ukbe ibn-i Muayt’›n sürüsünü güden bir çoban olarak bafllad›. Vaktini flehirden ve onun putperestlikten yana etkisinden uzakta, Mekke etraf›ndaki tepelerde geçirdi. Sürüsüyle Mekke’ye döndü¤ü bir akflam, bir peygamberin geldi¤ini ve bir Allah’tan söz etti¤ini duydu. Sonra, Ukbe’nin sürüsünü güttü¤ü bir gün, uzaktan acele içinde olduklar› hallerinden belli olan iki kiflinin kendisine do¤ru yaklaflmakta oldu¤unu gördü. Acele içinde iki insan› görmek flöyle dursun, bu da¤ bafl›nda herhangi birini gördü¤üne flafl›rd›. Kim olabilirlerdi? Ne istiyorlard›? Yaklaflt›klar›nda yorgun ve susuz olduklar›n› gördü. Selam verdiler ve kendisinden hayvanlardan birini sa¤›p kendilerine susuzluklar›n› bast›rmak için biraz süt vermesini istediler. Dudaklar› patlam›fl ve güçlükle konufluyorlard›. Genç çoban ‹bn-i Mes’ud, kim olduklar›n› bilmemesine ra¤men, asl›nda Rasulullah (s.a.v.) ve Ebu Bekir (r.a.) olan bu iki adama cevap verdi: “Bunu yapamam, çünkü bu koyunlar›n sahibi ben de¤ilim. Ben 34
ABDULLAH B‹N MES’UD
sadece onlar›n bak›c›s›y›m.” Putperest Kureyfl’ten uzak bir gün geçirmek için da¤lara s›¤›nan bu iki adam onun verdi¤i cevaptan öylesine memnun kalm›fllard› ki çok susuz olmalar›na ra¤men hiç ›srar etmediler. ‹bn-i Mes’ud çok büyük bir ihtiyaç içinde olduklar›n› gördü¤ü halde ›srar etmemelerinden çok etkilenmiflti. Bu olaydan sonra, ço¤a varmadan müslüman oldu. ‹bn-i Mes’ud koyun gütmeyi b›rak›p kendini Rasulullah (s.a.v.)’e hizmete sundu. Yolculuklar›nda ve savafllar›nda ona efllik etti. Uyudu¤unda onu uyand›r›r, banyo yaparken ona perde tutard›. Âsâs›n› ve misva¤›n› tafl›r, her ihtiyac›n› görürdü. Sürekli Rasulullah (s.a.v.) ile beraber olmas› sayesinde, Peygamber’in sünnetini bizzat onun mübarek flahs›ndan ö¤rendi. ‹slam’›n gerektirdiklerini uygulamay› ‹slam’›n en asil ve en mükemmel örne¤i olan kifliden ö¤rendi. Böylece ‹bn-i Mes’ud ‹slam’›n ilk zamanlar›nda en iyi tan›nan alimlerden ve hadis ravilerinden biri oldu. Hadisler Peygamber’in söyledi¤i sözlerden, koydu¤u kurallardan, bir fiili ifllerken yapt›¤› hareketlerden ve ayn› zamanda yap›ld›klar›nda sessiz kald›¤› veya itiraz etmedi¤i fiillerden ve hayat› boyunca uygulad›¤› fakat baflkalar›na uygulamalar›n› söylemedi¤i baz› fiillerden oluflur. K›sacas› hadisler, Peygamber’in sözleri ve hareketleridir. Bunlar iki k›sma ayr›l›rlar: 1- Onaylanm›fl kurallar veya ‹slam’dan önce var olan ve Peygamber (s.a.v.) taraf›ndan teyid edilen kurallar. 2Yeni konulmufl kurallar; daha önce var olmayan, ‹slam’›n getirdi¤i kurallar. Bunlardan, Rasulullah (s.a.v.)’e yak›nl›¤› nedeniyle ‹bn-i Mes’ud’un sezebildi¤i bir üçüncü kural daha ç›kar. O da fludur: Rasulullah (s.a.v.), toplumda derin kökleri bulunan, insanlar›n nesilden nesile al›flageldikleri ve art›k neredeyse tabii olarak uygulad›klar› bir kural›n fleklini muhafaza eder ve sadece içeri¤ini, ruhunu, yönünü ve pratik uygulamas›n› devrimci ve kesin bir flekilde de¤ifltirir. Kabilesiz bir çoban olan ‹bn-i Mes’ud bunu Peygamber (s.a..v.)’den ö¤rendi. Rasulullah (s.a.v.)’in bir toplumsal gelene¤in içeri¤ini de¤ifltirirken fleklini devam ettirdi¤ini gördü. Peygamber (s.a.v.)’in putperest kabilelerce uyguland›¤› flekliyle hac ibadetini ald›¤›n› ve hal-i haz›rdaki uygulan›fl amac›na tamamen z›t olarak bunu bir Allah’a ibadet gelene¤ine dönüfltürdü¤ünü izledi. Sonuç olarak da ‹slam’a ilk giren insanlar bir üzüntü veya ‹brahim (a.s.) zaman›na giderek yeni bir kültürel de¤i35
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
fliklik hissi yaflamad›lar. Herhangi bir güzel de¤eri, geleneklerini kaybetme duygusundan ziyade, ebedi olarak de¤er verdikleri fleylerde bir dirilifl ve bir temizlik oldu¤unu hissettiler. Bu ikisini yüzy›llar›n ay›rmas›na ra¤men, putperestlikten bir Allah’a ibadete kolay bir geçifl yapt›lar. Toplum, yak›n geçmifli geride b›rak›p, putperestli¤in temellerini y›kt›¤›n›n fark›nda bile de¤ildi. ‹bn-i Mes’ud sezgileriyle bu geçiflin ve Rasulullah (s.a.v.)’in hadislerinde bulunan bu toplumsal yaklafl›m›n fark›na varm›flt›. ‹çeri¤in de¤iflirken fleklin aynen kalmas› ola¤anüstüdür. ‹bn-i Mes’ud bunu takip etmekte hiç bir zorlukla karfl›laflmad›. Bir gün ‹slam’›n ilk mühtedileri hep beraber Mekke’de oturuyorlard›. ‹bn-i Mes’ud da aralar›ndayd›. Birisi Kureyflli liderlerin belki de Kur’an’› hiç dinlemedikleri için ‹slam’› seçmekte tereddüt içinde olduklar› fikrini ortaya att›. Bir di¤eri “birileri onlara bunu okuyabilseydi, belki o zaman vahyolunmufl olan ayetlerdeki gerçe¤i görebilirlerdi” diye önerdi. ‹bn-i Mes’ud gönüllü oldu, “ben okuyaca¤›m onlara.” Gruptakiler bunu yapmaktan onu vaz geçirmeye çal›flt›lar. Çünkü, flayet Kureyfl ona birfley yapmaya kalk›fl›rsa kendisini koruyacak bir kabilesi yoktu. “Beni Allah koruyacak ve zarardan muhafaza edecektir” diyerek ›srar etti. Sonra Kabe’ye gidip ‹brahim (a.s)’›n o¤lu ‹smail (a.s) ile beraber Kabe’yi yeniden infla etmek için durdu¤u yerde durdu. “Rahmân Kur’an’› ö¤retti. ‹nsan› yaratt›. Ona aç›klamay› ö¤retti” (55:1-4) ayetlerini okudu. ‹bni Mes’ud Kabe’de ‹brahim (a.s.)’›n durdu¤u yerde durarak Kur’an okumay› teklif etmesiyle yeri yani “flekli” kabul etti¤ini fakat içeri¤i de¤ifltirdi¤ini gösterdi. fiimdi içeriktekiler bir Allah’a ibadete yönelikti. Ancak sadece ‹lahî hidayet onlar› anlamaya sevk edebilirdi. ‹bn-i Mes’ud Kureyflliler’in dikkatini çekmiflti. Bu ‹bn Ümmi Abd’›n (bir kölenin annesinin o¤lu) ne söyledi¤ini sorarak birbirlerine döndüler. “Lanetler üzerine olsun. Muhammed’in ona ö¤retti¤i fleyleri okuyor.” Ona sald›rd›lar ve dövmeye bafllad›lar. Yüzü kanayarak müslümanlara döndü. “‹flte olmas›ndan korktu¤umuz fley buydu” dediler. ‹bn-i Mes’ud cevap verdi, “isterseniz ayn› fleyi yar›n yine yapay›m.” Hepsi de “Sen yeterince yapt›n. Duymaktan kaç›nmaya çal›flt›klar› fleyi onlara duyurdun” dediler. ‹bn-i Mes’ud ayn› zamanda Rasulullah (s.a.v.)’in mirac› ve Kudüs’e yapt›¤› mucizevi yolculu¤u isra hadiselerinde de baz› ayr›nt›lar konusunda bir kaynak olarak baflvurulanlar aras›ndad›r. Kur’an der ki, “Bir 36
ABDULLAH B‹N MES’UD
gece, kendisine ayetlerimizden bir k›sm›n› gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek k›ld›¤›m›z Mescid-i Aksa’ya götüren Allah noksan s›fatlardan münezzehtir; O, gerçekten iflitendir, görendir” (17:1). ‹bn-i Mes’ud Peygamber (s.a.v.)’in mirac›n› iflitti. Ö¤rendi¤ine göre Rasulullah (s.a.v.) geceyi geçirmek üzere Ebu Talib’in ve Fat›ma bint-i Esed’in k›z› Ümm-ü Hani’nin evine davet edilmiflti. O, Akil, Ali ve Cafer’in k›z kardefliydi. Efli ‹slam’› kabul etmemifl olmas›na ra¤men her zaman Peygamber’i evine kabul etmiflti ve bu sefer de buna istisna de¤ildi. Müslümanlar ne zaman Ümm-ü Hani’nin evinde toplansalar namaz› hep beraber cemaat halinde k›larlard›. Bir gece yats› namaz›n› Rasulullah (s.a.v.)’in önderli¤inde k›ld›ktan sonra Ümm-ü Hani Peygamber (s.a.v.)’i geceyi geçirmek üzere davet etti. O da kabul etti, fakat k›sa bir uykudan sonra kalkt› ve mescide gitti, çünkü Kabe’yi gecenin sessiz saatlerinde ziyaret etmeyi özellikle severdi. Orada iken uyku bast›rd› ve ‹smail’in Hicr’inin (Kabe’nin d›fl›nda bir taraf›nda yar›m daire fleklinde alçak bir duvar) içine gitti ve uyuya kald›. Daha sonra olay› anlat›rken (Rasulullah (s.a.v.)) dedi ki, “Ben orada uyurken Cebrail (a.s.) bana geldi ve aya¤›yla bana dokundu ve bunun üzerine ben de kalk›p oturdum. Hiç bir fley görmedim ve tekrar yatt›m. O ikinci ve üçüncü bir defa daha geldi. Sonra beni kolumdan tuttu ve mescidin kap›s›ndan d›flar› götürdü. Yan taraflar›ndaki kanatlar sayesinde bacaklar›n› hareket ettiren Burak isimli beyaz bir hayvan vard›. Att›¤› her ad›mda gözün görebildi¤i en uzak noktaya ulafl›yordu.” ‹bn-i Mes’ud daha sonra ne oldu¤una dair Peygamber’in bir hadisini nakletti: Cebrail Burak’a binen Rasulullah (s.a.v.)’e efllik etti. Kudüs’e gittiler. Orada ‹brahim Halilullah’›, Musa ve ‹sa’y› buldu ve onlarla beraber namaz k›ld›. Sonra içlerinde süt, flarap ve su bulunan üç kadeh kendisine getirildi. Bir ses “e¤er suyu al›rsa o da, ümmeti de bo¤ulacak. E¤er flarab› al›rsa o da, ümmeti de yoldan ç›kacak. E¤er sütü al›rsa o da, ümmeti de do¤ru yola iletilecek” dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) süt kadehini seçti ve onu içti. Cebrail ona “sen do¤ru yola iletildin ve senin halk›n da öyle olacak, ey Muhammed” dedi. ‹bn-i Mes’ud, Cebrail taraf›ndan yol gösterilerek Rasulullah (s.a.v.)’in Burak üzerinde, yedi kat semay› geçerek zaman›n ve mekan›n 37
ötesine yolculu¤unu duymufltu. Yolculu¤un en son noktas› Kur’an’da bahsedildi¤i flekliyle Sidretü’l-Münteha idi. Kur’an’›n ilk müfessirlerinden biri olan Taberi, “Sidretü’l-Münteha’n›n kökü Arfl’tad›r ve bütün ariflerin bilgilerinin (irfan) s›n›r›n› gösterir; isterse Cebrail veya Peygamber olsun. Bunun ötesindeki fleyler bir s›rd›r, sadece Allah taraf›ndan bilinir” diyen Peygamber (s.a.v.)’den nakilde bulundu. Kur’an da “Sidre’yi kaplayan kaplam›flt›. Gözü kaymad› ve s›n›r› aflmad›. And olsun o, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir k›sm›n› gördü” (53:16-18) der. ‹bn-i Mes’ud Halife Osman zaman›na kadar yaflad›. Ölüme yaklaflt›¤›nda Halife Osman onu görmeye geldi ve sordu: “Senin hastal›¤›n nedir?” ‹bn-i Mes’ud cevap verdi; “Günahlar›m.” “Neye ihtiyac›n var?” diye sordu Halife. “Rabb’imin merhametine” diye cevap verdi. “Beytü’l-mâl’den maafl›n› flimdi vereyim mi? “Ona ihtiyac›m yok” diye cevap verdi ‹bn-i Mes’ud. Halife onu çocuklar› için isteyip istemedi¤ini sordu. ‹bn-i Mes’ud cevap verdi, “Çocuklar›m için fakirlikten mi endifle ediyorsun? Endiflelenme. Ben onlara her gece Vak›a suresini okumay› ö¤rettim. Çünkü ben Rasulullah (s.a.v.)’in “her kim Vak›a Suresini her gece okursa hiçbir zaman fakirlik çekmez” dedi¤ini duydum. ‹bn-i Mes’ud o gece dudaklar›nda Allah’›n zikri ve Yüce Kur’an oldu¤u halde öldü.
TANIMLAMALAR: *Ümmü’l-Abd *‹brahim DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. Rasulullah (s.a.v.) bir âdetin fleklini muhafaza eder fakat içeri¤ini de¤ifltirirdi demekle ne kasdediliyor? 2. Rasulullah (s.a.v.)’in mirac›n› tart›fl›n›z.
38
39
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
SÜMEYYE B‹NT‹ HUBBE ‹slam’da ‹lk fiehit
S
ümeyye binti Hubbe ‹slam’da ilk flehitti. O, Ebu Cehil’in onu iman›ndan ve Allah’›n bir oldu¤u inanc›ndan vazgeçirmeye çal›fl›rken kendisine yapt›¤› iflkenceler sonucunda öldü. Ebu Cehil ‹slam’›n ilk zamanlar›nda müslümanlara en fazla ›srarla zulm edenler aras›ndayd›. E¤er ‹slam’a girenler kendilerini savunacak güçlü bir kabileden geliyorlarsa onlara hakaret eder, onlarla alay eder ve itibarlar›n› mahvedece¤ini söylerdi. E¤er mühtediler tüccarsa, onlara karfl› ekonomik ambargolar düzenleyerek ticaretlerine son vermekle onlar› tehdit ederdi; ve e¤er mühtediler Sümeyye, efli Yasir ve o¤ullar› Ammar gibi zay›f ve bir kabilenin korumas› alt›nda de¤il iseler Ebu Cehil onlara iflkence eder ve hatta di¤er kabilelerdeki güçlü müttefiklerini de ayn› fleyi kendi kabilelerinin zay›f ve korumas›zlar›na yapmalar› için k›flk›rt›rd›. Bir gün Rasulullah (s.a.v.) geçerken Ebu Cehil’in Sümeyye, Yasir ve Ammar’› güneflin s›ca¤› alt›nda b›rakt›¤›n› gördü. Onlara “Sabredin ey Yasir ailesi! Sizin buluflma yeriniz Cennet olacakt›r” dedi. Sümeyye belki de ‹slam’› kabul etti¤inde Burûc Suresinde yer alan fikirlerin fark›ndayd›. Orada Allah üç fley üzerine yemin eder: Sure 85’in ad›n› ald›¤› 12 burç yani Buruc’a, bütün kötülerin cezaland›r›laca40
SÜMEYYE B‹NT‹ HUBBE
¤› Hesap Günü’ne ve o gün flahit olanla, flahit olunana. fiahit olanlar, Peygamberler, bizzat Allah, günahkar kiflinin kendi kötüye kullan›lm›fl uzuvlar›yla beraber, kay›t tutan melekler ve amel defteri olabilir. Burçlar gibi fleylerin varl›¤› veya K›yamet Gününün ve flahitlerin ve flahit olunanlar›n gelip geçece¤i ne kadar kesinse, inananlara iflkence yapanlar›n yapt›klar›ndan dolay› cehennem ateflinde cezaland›r›lacaklar› da o kadar kesindir. “Onlar (yakanlar) da bafllar›na oturmufllar, mü’minlere yapmakta olduklar› iflkenceyi seyrediyorlard›. Onlardan, s›rf, göklerin ve yerin mülkü kendisine âit olan Allah’a iman ettikleri için intikam ald›lar. Oysa ki Allah her fleyi görür. fiüphesiz inanm›fl erkeklerle inanm›fl kad›nlara iflkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azab› ve (orada) yanma cezas› vard›r” (85:6-10) ve Sümeyye biliyordu ki “‹man edip salih amel iflleyenlere ise, zemininden ›rmaklar akan cennetler vard›r. ‹flte büyük kurtulufl budur” (85:11). Ve Kur’an der ki, “Allah’›n ayetlerini inkâr edenler, haks›z yere peygamberlerin canlar›na k›yanlar ve adaleti emreden insanlar› öldürenler (yok mu), onlara ac› bir azab› haber ver!” (3:21). Belki de Sümeyye insanl›k tarihinin felsefesini kaplayan sosyal tesirleri anl›yordu. Belki de o, Allah’›n ayetlerini, Peygamberleri, ve kendisi gibi di¤erlerini eflitli¤e ça¤›ran insanlar› bir tarafa, Allah gerçe¤ini örtenleri yani kafirleri, Peygamberleri katledenleri ve adalet isteyenleri katledenleri di¤er tarafa koyabiliyordu. Sümeyye, Rasulullah (s.a.v.)’in son peygamber oldu¤unu biliyordu. O ve ondan öncekiler dünyaya hikmeti, Kitab’› ve adaleti ö¤retmek için gelmifllerdi. Peygamber Muhammed (s.a.v.), bir Allah’tan baflka fleylere tapanlar›n birleflik çabalar›yla aralar›nda ortaya ç›kan kavgalar› yok etmek için ›rklar, gruplar, aileler ve sosyal s›n›flar aras›na birlik getirmek ve bunun yerini Tevhid’in dünya görüflüyle de¤ifltirmek için gelmiflti. Sümeyye’nin bildi¤i ve bu prensip için ölüme bile raz› olacak derecede inand›¤› birlik slogan› hürriyete kavuflturucu bir slogand›r. ‹flte, insanlar› bölen her fleyden bir kurtulufl hürriyet ve tamamen birlefltirene do¤ru bir hareket olmas› sebebiyledir ki, tarih boyunca ezilen, aç b›rak›lan, k›rbaçlanan, moralleri Ebu Cehil gibi sadece kendi ekonomik ç›karlar›n› ve mevcut düzeni korumay› düflünen insanlar taraf›ndan zay›flat›lan köleler aras›nda tevhid inanc›na karfl› özel bir hassasiyet oluflmufltu. 41
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Bu nedenle Sümeyye’nin de aralar›na kat›ld›¤›, Mekke’de Rasulullah (s.a.v.)’in etraf›nda toplanan ilk mühtedi grubunun büyük bir ço¤unlu¤u en mahrumlar ve en afla¤› görülenlerin de en unutulmufllar› aras›ndayd›. ‹flte bu yüzden Sümeyye ‹slam düflmanlar›n›n onun gibilerden “her hangi bir tesir yapamayacak kadar fakir” diye bahsettiklerini duymufltu. Sümeyye baflka bir fleyi daha seziyordu. Bunun ‹slam’a yap›labilecek en büyük iltifat oldu¤unu hissetmekteydi. ‹slam flahsi ç›karlar› gözeten de¤erleri bütün insanlar› gözeten de¤erlere dönüfltürdü. Rasulullah (s.a.v.)’i tek kaderlerinin kölelik oldu¤undan emin olan köleler için bir kurtar›c› olarak görüyordu. Köleler veya hakir ve i¤renç görülenler, ki bunlar bir ve ayn›d›rlar, Ebu Cehil’in sadece o ve onun ç›karlar›n›n gözetilmesi gerekti¤ini vurgulayan bask›c› söylemini duymufllard›. Onlara dünyaya sadece ›zd›rap çekmek, zorluklara katlanmak, kendilerinden üstte olanlar›n tafl›mak, istemedikleri yükleri tafl›mak ve aç kalmak için geldiklerine inand›racak flekilde davran›l›yordu. Ayn› Maniheizm’in kurucusunun Sümeyye’nin do¤umundan pek çok y›l önce “sefiller ve yoksullar karanl›¤›n özü, güçlü fatihler de ›fl›¤›n özüdür” dedi¤i gibi, ‹slam›n ilk zamanlar›nda da Sümeyye’nin de ait oldu¤u bu mahrumlar s›n›f› müflrik bir sistem taraf›ndan, ilahlar›n onlar› yarat›c›lar›na hizmet için yaratt›klar›na ikna edilmifllerdi. Bat› medeniyetinin entellektüel düflünce sisteminin kurucular› olan Eflatun ve Aristo bile “Tanr› veya tabiat bir grubu köleler, di¤er bir grubu da hür (insanlar) olarak yarat›r ki, böylece hür olanlar ahlak, sanat, fliir, müzik ve medeniyet gibi daha yüksek ifllere bakabilsinler. Onlar bunu yoksullar›n afla¤› kabul edilen ifllerin zorluk ve s›k›nt›s›na katlanmas›yla yapabilirler.” diye düflünüyorlard›. Sümeyye Rasulullah (s.a.v.)’in yeni bir hareket bafllatt›¤›n› biliyordu. Aldatma, yalan, flirk, kavga, üstünlük hissi ve s›n›f ayr›cal›¤›n›n karfl›s›nda olan bir hareketti bu. O bütün insanl›¤›n bir ›rktan ve bir kaynaktan geldi¤ini ve bir tek ‹lah’›n oldu¤unu duyurdu. Herkes için eflitli¤i ilan etti ve bunu uygulad›. Atas› ‹brahim (a.s.)’›n yapt›¤› gibi, o da put fleklini alm›fl bütün de¤erleri y›kt› ve cahiliyyenin ve aristokratik düflünce sisteminin bütün de¤erlerini paramparça etti. Kendisine tabi olanlara içlerinden baz›lar›n›n giydi¤i uzun ve gösteriflli kaftanlara makas vurmalar›n› buyurdu. Onlara ‹slam’›n ilk zamanlar›nda aristokratl›¤›n bir simgesi olan uzun 42
SÜMEYYE B‹NT‹ HUBBE
sakallar›n› kesmelerini emretti. ‹nsanlara caddelerde ve dar geçit yollar›nda kibirle ve azametle yürümemelerini emretti. ‹nsanlara bir at üzerine ayn› anda iki kiflinin binmesi talimat›n› verdi. Hatta bazen aristokratik de¤erleri y›kmak için eyersiz merkebe bile bindi. Sümeyye, Rasulullah (s.a.v.)’in kendi içlerinden biri oldu¤unu biliyordu. “Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onlar› temizleyen, onlara Kitab’› ve hikmeti ö¤reten bir peygamber gönderen O’dur. Kuflkusuz onlar önceden apaç›k bir sap›kl›k içindeydiler” (62:2). Vurgu, peygamberlerin, ‹brahim’in (a.s.) soyundan gelen bütün peygamberler gibi, halk›n aras›ndan oldu¤u gerçe¤i üzerindedir. Onlar halk (nas) içinden insanlard›. Ebu Cehil ve takipçileri gibi içinde bulunduklar› ekonomik flartlar nedeniyle kendilerini seçkin, asil, üstün ve toplumun seçilmifl s›n›flar›ndan sayanlardan de¤il. Allah’›n Rasulü “halk›n›n dilini konufltu…” (14:4), yani onlarla, Sümeyye gibi birinin anlayamayaca¤› bir flekilde konuflan bir filozof, flair veya bilim adam› gibi de¤il, onlar›n ihtiyaçlar›na hitab eden bir flekilde konuflurdu. Rasulullah (s.a.v.) do¤rudan do¤ruya yoksullar›n ac› çekmelerine sebep olan meselelerle alakal› fleylerden bahsederdi. Bu, ‹brahimî peygamberlerin yoluydu -bir Allah’tan baflkas› ad›na insanlar› yöneten, zaman›n mevcut güçlerine karfl› halk y›¤›nlar› için mücadele vermek. Sümeyye, Mekke güneflinin k›zg›n ateflinde ölmesi için yere zincirlenmifl olma iflkencesini çekerken, Rasulullah (s.a.v.)’in, ‹brahim, Musa, ‹sa ve di¤er peygamberlerin (a.s.) getirmifl oldu¤u ayn› mesaj› getirdi¤ini sezinledi. Ancak, onlar›n mesajlar› unutulmufl ve zaman geçifliyle birlikte üstü kapanm›flt›. Hepsinin söyledi¤i fley, kendilerinin ve Allah’tan baflka herfleyin isteklerine teslim olman›n tam aksine, “Allah’›n iradesine teslim olmak (‹slam)” idi. Sümeyye, Rasulullah (s.a.v.)’in onu ve hidayete ermifl olanlar›n hepsini Ebu Cehil gibi aristokratlardan korumak için büyük cesaret gösterdi¤ini hissediyordu. Rasulullah (s.a.v.), sadece bir Allah oldu¤u gibi, bir tek yol, bir tek din, bir tek ruh, bir tek s›n›f -mü’minler- ve sadece bir tek fliar oldu¤unu aç›kl›yordu: “Allah’tan baflka ilah yoktur ve Muhammed O’nun rasulüdür.” Sümeyye Ebu Cehil’in iflkenceleri alt›nda, dudaklar›nda bu sözlerle can verdi. ‹slam’›n ilk flehidi -ve hem de bir kad›n -flehadetiyle ‹slam hareketini canl› tutmufl oluyordu. Ne dememek gerekti¤ini kesinlikle biliyoruz: “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz 43
anlayamazs›n›z” (2:154). Ve yine “Allah yolunda öldürülenleri sak›n ölü sanmay›n. Bilakis onlar diridirler; Allah’›n, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yan›nda r›z›klara mazhar olmaktad›rlar” (3:169).
TANIMLAMALAR: *Ammar Yasir *Ebu Cehil *‹brahimî Peygamberler DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. “Kendi kavminin diliyle konufltu” (14:4) ayetinin manas›n› tart›fl›n›z. 2. Bir Allah’tan baflka fleylere tap›lan bir sistemden ne gibi sosyal hastal›klar meydana ç›kar?
44
45
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
B‹LAL ‹BN REBAH ‹lk Müezzin
B
ilal ibn Rebah, annesi sebebiyle bazen ‹bn Hamane diye ça¤r›l›r, Rasulullah (s.a.v.)’de ‹slam’› ilk kabul edenlerdendi ve bu karar›n›n bedelini çok a¤›r bir flekilde ödedi. Daha sonra müezzin diye tan›nagelen Bilal, Mekke’de Ümeyye ibn Halef’in kölesi olarak köleli¤e do¤mufltu. Ümeyye ibn Halef, ölümüne kadar, ac›mas›z bir cani ve bir ‹slam düflman›yd›. Ümeyye, Bilal’in müslüman oldu¤unu duydu¤u zaman, flayet ona iflkence ederse fikrini de¤ifltirebilece¤ini düflündü. Gururu, kendi kölesinin Muhammed’in dinini seçmesi fikrini kabul etmesine müsaade etmiyordu. Bilal Rasulullah (s.a.v.)’in Mekke sokaklar›nda dolafl›p, mesaj›n› anlatacak insanlar arad›¤›n› görmemifl miydi? Peygamber’in, ulaflt›rmak zorunda oldu¤u bir Mesaj gere¤i insanlar›n önüne geçip, ne söyleyeceklerini düflünmeden, onlara Allah’tan korkmalar› için yard›m etmeye çal›flt›¤›n›, Hesap Günü’nün haberlerini verdi¤ini, ald›r›fl etmemelerinin tehlikelerine karfl› onlar› uyard›¤›n› ve onlara kurtulufla götüren yolu gösterdi¤ini gördü. Onun Mesaj’› namuslular›n dostu ve kibirlilerin (müstekbirlerin) düflman› olan Biri’ndendi ki kendisine “Ey bürünüp sar›nan (Rasulüm)! Kalk ve insanlar› uyar” (74:1-2) diye vahyolunmufltu. 46
B‹LAL ‹BN REBAH
Peygamber’e uykuda olanlar›, cehaletlerinin verdi¤i sükun içinde, gaddarl›klar›n›n ve gururlar›n›n sa¤lad›¤› emniyetle, Allah’›n emirlerine karfl› isyan edenler (Ta¤ut) gibi uyuflukça davrananlar› uyarmas› emredilmiflti. Bunlar kendi içlerinde kurt besledikleri halde d›flar›daki insanlar›/koyunlar› afla¤›lay›c› bak›fllarla süzerlerdi. Mesaj› ‹brahim’e, Musa’ya, ‹sa’ya ve en son peygamberi Muhammed’e (s.a.v.) verilen bir Allah, meleklere kendi yaratt›¤› insano¤lu önünde secde etmelerini emredendi. Ve flimdi, Arabistan Mekke’sinde, yedinci yüzy›l bafllar›nda, Adem’in soyundan gelenler, müflrikler taraf›ndan, s›n›f ve kabile ayr›l›klar›n› destekleyenler taraf›ndan korunan, fleytana tabi olanlar›n -yontucular›n- ayaklar›na secde etmeye mecbur b›rak›l›yordu. Habeflistan as›ll› köle Bilal, onlar›n resmine ve s›n›f›na s›¤m›yordu ve koruyucu bir kabilesi de olmad›¤› için en a¤›r flekilde iflkence görenler aras›ndayd›. Kureyfl bu köleler ve yoksullar grubuna karfl› özel bir düflmanl›k gösteriyordu. ‹manlar›ndan vaz geçirmek için, onlar› hapsediyor, dövüyor; aç, susuz b›rak›yor ve güneflin k›zg›n s›ca¤›nda tutuyorlard›. Hele Ümeyye bin Halef, Bilal’in direncini k›rabilmek için duyulmam›fl iflkence flekilleri icad etmiflti. Ona bir z›rh giydirip, metal derisini kavuruncaya kadar k›zg›n ö¤le s›ca¤›nda onu yere yat›r›yordu. Bu ifle yaramay›nca, gö¤sünün üzerine güneflin alevinde ›s›nm›fl s›cak tafllar koydu. Bundan sonra Bilal’e Lat ve Uzza putlar›na inan›p inanmad›¤› soruldu. Bilal, s›ca¤›n çoklu¤u ve derisinin içine do¤ru yakan a¤›r tafl›n alt›nda, defalarca “De ki: Allah birdir; De ki: Allah birdir…(112:1)” diye tekrarlad›. Kureyflliler bu ac›mas›z gaddarl›¤a direnme kabiliyeti karfl›s›nda flaflk›nl›¤a u¤ram›fllard›. Ümeyye bile yeni bir taktik uygulamak zorunda kalabilece¤ini, çünkü bunun bir ifle yaramad›¤›n› düflünmeye bafllam›flt›. Rasulullah (s.a.v.) oradan geçiyordu ve Bilal’e yap›lan iflkenceyi gördü. Ebu Bekir’i bulup Bilal’in hürriyetini sat›n almas›n› istedi ve Ebu Bekir de bunu aynen yerine getirdi. Ümeyye’ye “bu köleyi boflu bofluna öldürecek misin? Neden onu bana satm›yorsun?” dedi. Ümeyye bir kaç dakika düflündü ve sonra “onu bafl›mdan def etti¤ime sevinece¤im, ama onun için iyi bir fiyat istiyorum” dedi. Ebu Bekir cevap verdi: “Tabii ki. Ben de istedi¤in fiyat› ödeyece¤im.” Muamelenin bitti¤ini duyunca Peygamber (s.a.v.) Ebu Bekir’e bu ameli için teflekkür etti. 47
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Rasulullah (s.a.v.) Medine’ye hicret edip, muhacirlerin ve ensar›n gayretleri tanzim edilince ‹slam sa¤lam bir flekilde yerleflmifl oldu. Zekat diye bilinen vergi ve namaz tesis edildi. Ramazan ay›nda oruç tutmak farz k›l›nd› ve böylece ‹slam (flöylece tan›t›lan insanlar) aras›nda yerini ald›. “Daha önceden Medine’yi yurt edinmifl ve gönüllerine iman› yerlefltirmifl olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolay› içlerinde bir rahats›zl›k hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onlar› kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimrili¤inden korunursa, iflte onlar kurtulufla erenlerdir” (59:9). Namaza bir ça¤r› olmaks›z›n, namaz vakitlerinde insanlar Peygamber’in etraf›nda toplan›yorlard›. Rasulullah (s.a.v.), Yahudiler’in yapt›¤› gibi davul kullanmay› düflündü. Sonra bu fikirden vaz geçip sopa (nakus) kullan›lmas›n› emretti. Sonra bir gece Hazrec kabilesinden bir kimse olan Abdullah bin Zeyd, ertesi gün Rasulullah (s.a.v.)’e anlatt›¤› bir rüya gördü. Dedi ki: “Rüyamda iki parçal› yeflil bir elbise giyen bir adam yan›mdan geçti. Elinde sopalar vard›. Ona ‘ey Allah’›n kulu, bu sopay› bana satar m›s›n?’ dedim. O da ‘onu ne yapacaks›n?’ diye sordu. Cevap verdim: ‘onunla insanlar› namaza ça¤›raca¤›z.’ Sonra o yine sordu: ‘Sana bundan daha güzel bir yol göstereyim mi?’ Heyacanla sordum: ‘Bu nas›l bir yolmufl?’ Cevap verdi: ‘Demelisin ki; “Allahu Ekber” (Allah en büyüktür).’ Yefliller içindeki adam Allah’› yücelten bu sözleri dört defa ve sonra da takip edenleri ikifler defa tekrarlad›. ‘Eflhedü en la ilahe illallah (fiehadet ederim ki Allah’tan baflka ilah yoktur); Eflhedü enne Muhammeden Rasulullah (s.a.v.) (fiehadet ederim ki Muhammed Allah’›n elçisidir); Hayya alassalah (Namaza koflun); Hayya alelfelah (kurtulufla koflun); Allahu Ekber (Allah en büyüktür); ve bir kez daha La ilahe illallah (Allah’tan baflka ilah yoktur).” Rasulullah (s.a.v.), Abdullah bin Zeyd’e ilham edileni tasdik etti. Ona, çok güzel bir sese sahip olan Bilal’e gitmesini ve rüyas›nda kendisine söylenen sözlerin ayn›s›n› ona ö¤retmesini söyledi. Böylece Bilal ‹slam’›n ilk müezzini oldu. Neccar kabilesinden mescidin yak›n›nda oturan bir kad›n, Bilal’e “benim evim mescidin etraf›ndaki evler içinde en yüksek olan›. Onu insanlar› namaza ça¤›rmak için kullanabilirsin” dedi. Bundan sonra hergün Bilal sabah namaz›n›n vaktini beklemek üzere flafak vaktinden 48
B‹LAL ‹BN REBAH
önce onun evinin çat›s›na ç›kt›. fiafa¤›n ilk ›fl›klar›n› görünce ellerini aç›p flöyle dua ediyordu: “Ey Allah’›m, seni tesbih eder ve dinini kabul etmeleri için Kureyflliler hakk›nda senin yard›m›n› isterim.” Sonra aya¤a kalk›yor ve insanlar› namaza ça¤›r›yordu. Bilal, Rasulullah (s.a.v.)’in ashab›ndan ona en yak›n olanlardan biri oldu. Onunla birlikte her yere gitti. ‹nsanlar› namaza ça¤›r›rken yank›lanan tiz sesi, halk› namaza kolayca çeken, kendine has, hipnotize edici bir vasfa sahipti. Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra, Bedir Savafl›’nda Bilal ac›mas›z efendisi ‹bn Halef’e meydan okudu ve onu öldürmeyi baflard›. Ebu Bekir bunu ö¤rendi¤inde “Ey Bilal, ‹lahî adalet ne kadar tatl›” dedi. Mekke düflünce, Bilal kendisine Kâbe’nin üzerine ç›k›p ezan okumas›n› söyleyen Rasulullah (s.a.v.)’in yan› bafl›nda Kâbe bölgesine girdi. Bilal söyleneni yerine getirdi. Bilal’in sesinin hipnotize eden sedalar› bütün vadide yank›lan›yordu. Terketmek zorunda b›rak›ld›klar› yerde hem de Kâbe’nin yan›nda, Mekke’nin fethinden sonra ilk namaz› k›lmak için insanlar saflar› oluflturmak üzere kofltular. Peygamber (s.a.v.), gecenin sonuna do¤ru Hayber Savafl›’ndan ayr›l›rken, “flafa¤a kadar kim bafl›m›zda nöbet tutacak ki böylece biz uyuyabilelim?” diye sordu. Bilal gönüllü oldu. Bilal k›labildi¤i kadar namaz k›ld›. Kendisini devesine yaslad› ve tam flafa¤›n do¤ufluna bakarken uyuya kald›. Di¤erleri bundan k›sa süre sonra yükselmekte olan güneflin s›ca¤›yla uyand›lar. Rasulullah (s.a.v.) k›sa bir mesafa gitti ve devesini çöktürdü. O ve adamlar› abdest ald›lar. Bilal’e ezan okumas›n› buyurdu. Sonra Rasulullah (s.a.v.) onlara namaz k›ld›rd›. Bitirdikten sonra, onlara gitti ve dedi ki; “e¤er namazlar›n›z› unutursan›z, hat›rlad›¤›n›z zaman k›l›n›z. Çünkü Allah ‘beni anmak için namaz k›l’ (20:1) demifltir.” Bir gün Peygamber Medine’de mescidde oturuyordu. Abdurrahman ona gitti ve “Ya Rasulallah! K›z kardeflim evlenecek yaflta. Lütfen ona uygun birini tavsiye buyur” dedi. Rasulullah (s.a.v.) “Bilal’e ne dersin?” dedi. Genç adam duydu fakat cevap vermedi. Bir kaç gün sonra geri geldi, ayn› soruyu sordu ve Rasulullah (s.a.v.) “Bilal’e ne dersin?” diye cevap verdi. 49
Genç adam tekrar gitti ve bir kaç gün sonra yine ayn› soruyla geri geldi, fakat bu defa Rasulullah (s.a.v.) “Bilal’e ne dersin?” diye cevap verince, Abdurrahman da “Ey Allah’›n Rasulü, k›z kardeflim sizin bu kadar de¤er verdi¤iniz bir adam›n han›m› olmaktan çok mutlu olacakt›r” diye cevap verdi. Bilal, takvas›, yapt›¤› her iflte samimiyeti ve ona müslüman kardefllerinin kalplerinde büyük sayg› kazand›ran, her türlü durum karfl›s›nda gösterdi¤i alçak gönüllülükle tan›n›rd›. Ne zaman birisi onu kendisinin yan›nda övse, “ben sadece daha düne kadar bir köle olan zenci bir adam›m” diyerek cevap verirdi. Allah ruhunu huzur içinde dinlendirsin.
TANIMLAMALAR: *ta¤ut *namaz *zekat DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. “Namaza ça¤r›”n›n nas›l geliflti¤ini tart›fl›n›z. 2. Kur’an muhacirleri nas›l tasvir eder?
50
51
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
HABBAB EL-ERET Demirci
K
abilesi Beni Temim’e yap›lan bir bask›n sonucu köle olarak sat›lan bir arap olan Habbab, Rasulullah (s.a.v.)’in ashab›ndan ilkler aras›ndad›r. Efendisi Ümmü Enmar’›n elinde çok a¤›r iflkenceler çekti. Meslek olarak bir demirci olan Habbab, aristokrat Kureyflliler’in onu susturmaya, konuflturmamaya yönelik çabalar› içinde Rasulullah (s.a.v.)’in hakarete u¤rat›ld›¤›n›, kendisine karfl› el birli¤i ile çal›fl›ld›¤›n›, tehdit edildi¤ini ve onunla alay edildi¤ini fakat onun yine de konufltu¤unu görmüfltü. Habbab onun mesaj›ndan flu ayetteki fikri anlad›: “Biz ise, o yerde güçsüz düflürülenlere lütufta bulunmak, onlar› önderler yapmak ve onlar› (mukaddes topraklara) vâris k›lmak istiyorduk” (28:5). Rasulullah (s.a.v.)’in ne zaman bir toplant›da bulunsa insanlar› Allah’a davet etti¤ini gördü. Onlara Kur’an okuyor ve Kureyfllileri kendilerinden önceki kavimlere olanlar konusunda uyar›yordu. Bunun üzerine, Abdulmenaf kabilesinden birinin kalkt›¤›n› ve “Allah’a yemin olsun ki, Muhammed benden daha güzel hikaye anlatamaz. Onun söyledikleri sadece benim anlatt›klar›m› tekrar etti¤i eski masallard›r” diyerek insanlara Kral Rüstem ve ‹sfandiyar’›n efsanevi kahramanl›klar› hakk›nda konuflma yapt›. Kur’an böyle konuflan insanlar ve onlara verilecek ce52
HABBAB EL-ERET
vaptan flu flekilde bahseder: “Yine onlar dediler ki: (Bu ayetler), onun baflkas›na yazd›r›p da kendisine sabah-akflam okunmakta olan, öncekilere ait masallard›r. (Rasulüm!) De ki: Onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. fiüphesiz O, çok ba¤›fllay›c›d›r, engin merhamet sahibidir.” (25:5-6) Rasulullah (s.a.v.) onlar› Kur’an’›n sözleriyle uyard›, “Siz ve Allah’›n d›fl›nda tapt›¤›n›z fleyler cehennem yak›t›s›n›z. Siz oraya gireceksiniz” (21:98). Ve Kafirler tekrar uyar›ld›lar, “Vay haline, her yalanc› ve günahkâr kiflinin! O, Allah’›n kendisine okunan ayetlerini iflitir de sonra büyüklük taslayarak sanki hiç onlar› duymam›fl gibi (küfründe) direnir. ‹flte onu ac› bir azab ile müjdele! (O) ayetlerimizden bir fley ö¤rendi¤i zaman onlarla alay eder. Onlar için alçalt›c› bir azab vard›r!” (45:7-9). Habbab da Allah’a imanlar›n› muhafaza etmek için iflkence çekenler aras›ndayd›. Efendisi Ümmü Enmar, onun kabiliyetinden faydalanmak için ona demircili¤i ö¤retti. Peygamberli¤e ça¤r›lmadan önce de Muhammed (s.a.v.) kendisine karfl› oluflan sevgiden dolay› Habbab’›n dükkan› önünde otururdu. Daha sonra Muhammed (s.a.v.) taraf›ndan davet edildi¤inde, Habbab ‹slam’› kabul etti. Ümmü Enmar onun ‹slam’a girdi¤ini duyunca, s›cak bir demir ald› ve bununla onun kafas›n› da¤lad›. Habbab onun yapt›klar›ndan Rasulullah (s.a.v.)’e flikayetçi oldu. Rasulullah (s.a.v.) onun için “Allah’›m Habbab’a yard›m et” diyerek dua etti. Ümmü Enmar ölümüne sebep olan çok ac› verici bir hastal›¤a yakaland›. Habbab kendisine, bir gün Rasulullah (s.a.v.)’in bir grup Kureyflli ile birlikte Mescid’de oturdu¤unun söylendi¤ini hat›rlad›. Rasulullah (s.a.v.)’in konuflmas› bir Kureyflli taraf›ndan kesilmifl ve o da onu cevaplar›yla susturmufltu. Ona ve di¤erlerine “Siz ve Allah’›n d›fl›nda tapt›¤›n›z fleyler cehennem yak›t›s›n›z. Siz oraya gireceksiniz. E¤er onlar birer tanr› olsalard› oraya (cehenneme) girmezlerdi. Halbuki hepsi (tapanlar da tap›lanlar da) orada ebedi kalacaklard›r” (21:9899) ayetlerini okudu. Daha sonra Peygamber (s.a.v.) oradan ayr›lm›fl ve baflka bir Kureyflli gelip oturmufltu. Ona Muhammed (s.a.v.)’in bir Kureyflli’yi nas›l susturmay› baflard›¤› söylenmiflti. Gruba yeni kat›lan bu adam, “Muhammed’e sorun ‘Allah’tan baflka tap›n›lan herfley mi tapanlarla beraber cehennemdedir?’ Biz meleklere tap›yoruz. Yahudiler Uzeyr’e ve Hristiyanlar da Meryem o¤lu ‹sa’ya tap›yorlar” dedi. Topluluktaki Ku53
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
reyflliler adam›n mant›¤›n› ve kendilerine göre inand›r›c› iddias›n› duyunca yüreklendiler. Habbab, Rasulullah (s.a.v.)’in bunu duydu¤unda “Allah müstesna, tap›n›lmak istenen herkes kendilerine tapanlarla beraber olacakt›r. Onlar sadece fleytanlara ve kendilerine tap›nmalar› emredilenlere tap›yorlar,” dedi¤ini duymufltu. Ve hemen ayet vahyolundu, “Taraf›m›zdan kendilerine güzel ak›bet takdir edilmifl olanlara gelince, iflte bunlar cehennemden uzak tutulurlar. Bunlar onun u¤ultusunu duymazlar; gönüllerinin diledi¤i nimetler içinde ebedi kal›rlar” (21:101-102). Müfessirler, “gönüllerinin diledi¤i” kelimelerinin Meryem o¤lu ‹sa’ya, Üzeyr’e ve Allah’a itaat içinde yaflam›fl, fakat sap›k insanlar›n Allah’›n yan› s›ra rabler olarak tapt›klar› hahamlar ve papazlara iflaret etti¤ini söylerler. Meleklere tapt›klar› ve meleklerin Allah’›n k›zlar› oldu¤u iddialar› ile ilgili olarak da “Rahman (olan Allah, melekleri) evlat edindi, dediler. Hafla! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmufl kullard›r. O’ndan (emir almazdan) önce konuflmazlar; onlar sadece O’nun emri ile hareket ederler. Allah, onlar›n önlerindekini de, arkalar›ndakini de (yapt›klar›n› da, yapacaklar›n› da) bilir. Allah r›zas›na ulaflm›fl olanlardan baflkas›na flefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler! Onlardan her kim: “Tanr› O de¤il, benim!”derse, biz onu cehennemle cezaland›r›r›z. ‹flte biz, zalimlere böyle ceza veririz!” ayetleri vahyolunmufltu. ‹sa’ya tapanlara gelince, Habbab’›n zihninde onlar›n nerede olduklar› konusu berrakt›. ‹sa’ya tapan insanlar, ‹sa’n›n kendinden önceki peygamberler ve kendisinden sonraki Peygamber Muhammed (s.a.v.) gibi bir peygamber konumunda oldu¤unu inkar eden insanlard›. Bu flekilde onunla alay ediyorlard›, çünkü ona taparak ve onu bir ilah pozisyonuna ç›kararak, sadece kendilerinin pek çok ilaha tap›nma ve insanlar aras›nda s›n›flar oluflturma arzular›n› meflrulaflt›rabilirlerdi. Kur’an da bunu te’yid eder; “Meryem o¤lu ‹sa, bir misal olarak anlat›l›nca senin kavmin hemen ba¤r›flmaya bafllad›lar” (43:57). Sonra Meryem o¤lu ‹sa’ya flöyle diyerek iflaret eder: “Bizim tanr›lar›m›z m› hay›rl›, yoksa o mu? dediler. Bunu sana sadece tart›flmak için söylediler. Do¤rusu onlar kavgac› bir toplumdur. O, sadece kendisine nimet verdi¤imiz ve ‹srailo¤ullar›na örnek k›ld›¤›m›z bir kuldur. E¤er dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yarat›rd›k. fiüphesiz ki o (‹sa), k›ya54
HABBAB EL-ERET
metin (ne zaman kopaca¤›n›n) bilgisidir. Ondan hiç flüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdo¤ru yoldur” (43:57-61). Mekke’deki kafirler Habbab’› da yaln›z b›rakmad›lar. Bilal’e ve Ammar’a yapt›klar› gibi ona da zincirden z›rh giydirip, onu da güneflin alt›nda zincirden z›rh derisinin içine do¤ru yak›ncaya kadar beklettiler. Bütün bu iflkencelere ra¤men, Habbab bir kere bile kafirlerin flartlar›n› kabul edip iman›ndan vaz geçmedi. Bazen bir atefl yak›p, vücudundan akan ter atefli söndürünceye kadar onu da ateflin yak›n›nda tutarlard›. Bazen de güneflin s›cakl›¤›yla piflmifl tafllar› al›p s›rt›na koyarlar ve s›rt› yan›ncaya kadar üstünde tutarlar ve sonra da gö¤sünün içine do¤ru bast›r›rlard›. Bir keresinde Ammar ona sordu: “Kafirler sana ne yapt›lar?” “Bilmek istiyorsan s›rt›ma bak” dedi. Ammar yaralar›n izlerini görünce onun için ac› duydu ve “Hiç böylesine yanm›fl bir s›rt görmedim” dedi. Müslümanlara uygulanan iflkence sadece fiziki iflkenceyle s›n›rl› de¤ildi. Ayn› zamanda, müslümanlara ekonomik olarak ve di¤er flekillerde de zarar veriyorlard›. Bir defas›nda Habbab, yapt›¤› baz› k›l›çlar› As bin Vail’e verdi ve ücretini istedi¤inde, kendisine “Muhammed (s.a.v.), cennete gidenlerin istedikleri herfleye orada sahip olacaklar›n› söylemiyor mu?” denildi. Habbab “Evet, o bunu söylemifltir” dedi. Bunun üzerine, “o zaman sab›rl› ol. Ücretini Hesap Gününde oradaki alt›n ve gümüflten ödeyece¤iz. Yemin ederim, sen ve senin gibi inananlar ilahlara benden daha yak›n de¤ilsiniz” denildi. Rasulullah (s.a.v.)’e flu ayetler nazil oldu: “(Rasulüm!) Ayetlerimizi inkar eden ve ‘Muhakkak surette bana mal ve evlat verilecek’ diyen adam› gördün mü? O, gayb› m› bildi, yoksa Allah’›n kat›ndan bir söz mü ald›? Kesinlikle hay›r! Biz onun söyledi¤ini yazaca¤›z ve azab›n› uzatt›kça uzataca¤›z. Onun dedi¤ine biz varis oluruz, (mal› ve evlad› bize kal›r); kendisi de bize yapayaln›z gelir. Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah’tan baflka tanr›lar edindiler. Hay›r, hay›r! (Tapt›klar›), onlar›n ibadetlerini tan›mayacaklar ve onlara has›m olacaklar” (19:77-82). Sonra, ‹bn Halef’in ufak parçalara ayr›lmakta olan eski bir kemi¤i Rasulullah (s.a.v.)’e götürmesi hikayesi vard›. “‹bn Halef sordu: “Muhammed (s.a.v.), sen bu tamamen çürüdükten sonra Allah’›n bunu tek55
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
rar diriltece¤ini mi iddia ediyorsun?” Daha sonra onu iyice ufalayarak, Rasulullah (s.a.v.)’in yüzüne üfledi. Rasulullah (s.a.v.) cevap verdi: “Evet. Ben, Allah bunu ve seninkileri de bu flekilde toz olduktan sonra diriltecektir, diyorum. Sonra da Allah seni Cehennem’e gönderecek.” Bunun üzerine Kur’an’dan da flu ayetler nazil olmufltur: “Kendi yarat›l›fl›n› unutarak bize karfl› misal getirmeye kalk›fl›yor ve: ‘fiu çürümüfl kemikleri kim diriltecek?’ diyor. De ki: Onlar› ilk defa yaratm›fl olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmay› gayet iyi bilir. Yeflil a¤açtan sizin için atefl ç›karan O’dur. ‹flte siz atefli ondan yak›yorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onlar›n benzerlerini yaratmaya kadir de¤il midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her fleyi hakk›yla bilen yarat›c›d›r. Bir fley yaratmak istedi¤i zaman O’nun yapt›¤› “Ol” demekten ibarettir. Hemen oluverir. Her fleyin mülkü kendi elinde olan Allah’›n flan› ne kadar yücedir! Siz de O’na döneceksiniz.” (36:78-83) Bir defas›nda da Rasulullah (s.a.v.) Kabe’yi tavaf ederken baz› Kureyfl liderleri ile karfl›laflt›. Onlar “Muhammed! Gel, müsade et, biz senin tapt›¤›na tapal›m, sen de bizim tapt›¤›m›za tap. Bu flekilde sen ve biz birlefliriz. E¤er senin tapt›¤›n bizim tapt›¤›m›zdan daha iyiyse, biz ondan bir parça alaca¤›z ve e¤er bizim tapt›¤›m›z senin tapt›¤›ndan daha iyiyse sen ondan bir parça alabilirsin. dediler. Allah bununla alakal› olarak flöyle vahyeder: “(Rasulüm) Deki: Ey kafirler! Ben sizin tapmakta olduklar›n›za tapmam. Siz de benim tapt›¤›ma tapm›yorsunuz. Ben de sizin tapt›klar›n›za asla tapacak de¤ilim. Evet, siz de benim tapt›¤›ma tap›yor de¤ilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim de banad›r” (109). K›saca demek isteniyor ki, “E¤er bir Allah’a benim sizin tapt›klar›n›za tapmam flart›yla tapacaksan›z, size hiç ihtiyac›m yok. Siz kendi dininizin tamam›n› al›n ve ben de kendiminkini alaca¤›m.” Habbab çekti¤i ac› ve s›k›nt›dan ancak Rasulullah (s.a.v.) ona Medine’ye hicret etmesi için izin verdikten sonra kurtulabildi. Ensar taraf›ndan Habbab’a cömertçe yard›m edilmiflti. Peygambere yak›n olman›n huzuru içindeydi ve Medine’de çok çal›flmas›n›n bir sonucu olarak, büyük bir servetle mükafatland›r›lm›flt›. Çok cömertti ve söylendi¤ine göre, ihtiyaç içinde olanlar›n, sahip oldu¤u fleylerden istediklerini almalar›na müsaade ederdi. Bütün bu cömertli¤ine ra¤men, baflkalar›na yeterince yard›mda bulunamad›¤›ndan endifle etmeye devam etti. 56
Habbab öldü¤ünde, dördüncü halife, Halife Ali, onun mezar› bafl›nda durdu ve “Allah’›n rahmeti Habbab’›n üzerine olsun. ‹slam’› serbestçe kabul etti, isteyerek Medine’ye hicret etti ve bir mücahid olarak yaflad›. Allah iyilik yapanlar› mükafaats›z b›rakmaz.”
TANIMLAMALAR: *‹bn Halef *Ümmü Enmar DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. Yoksullara Allah neyi vaad ediyor? 2. ‹sa’ya ve meleklere ilahlar olarak tapan insanlara Kur’an’›n cevva b›n› tart›fl›n›z.
57
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
ÖMER B‹N HATTAB Güçlü ‹radeli
R
asulullah (s.a.v.)’in Medine’ye hicretinden dört y›l önce, o zaman yirmi alt› yafl›nda olan Ömer bin Hattab ‹slam’› kabul etti. Hem k›z kardefli Fat›ma hem de onun kocas› Said bin Zeyd müslüman olmufllar fakat gerçe¤i ailelerinden saklamaktayd›lar. Habbab el-Eret Kur’an okumak için Fat›ma’n›n evine gidiyordu. Bir gün Ömer k›l›c› k›n›ndan çekilmifl bir halde, Rasulullah (s.a.v.)’in ve kad›nlar da dahil toplam k›rk kadar bir grup ashab›n›n topland›klar›n› duydu¤u Erkam’›n evine gitmek üzere evinden ayr›ld›. Hamza, Ebu Bekir ve Ali bu k›rk kiflinin aras›ndayd›. ‹slam’a yeni girmifl olan ve iman›n› gizleyenlerden biri Ömer’i bu k›zg›n haliyle gördü ve nereye gitmekte oldu¤unu sordu. Ömer “Kureyfl’i bölen, töreleriyle alay eden, ilahlar›na ve inançlar›na hakaret eden mürted Muhammed’i öldürece¤im” dedi. Adam, “Ömer, sen kendini kand›r›yorsun. Bir dakika için dahi olsa düflünüyor musun ki Abdulmenaf (Muhammed (s.a.v.)’in koruyucular›) Muhammed’i öldürdü¤ün zaman, senin bu dünya üzerinde yürümeye devam etmene müsaade edecektir? Senin için kendi aileni düzeltmen daha iyi olmaz m›?” dedi. 58
ÖMER B‹N HATTAB
Ömer sordu: “Benim aileme ne olmufl?” “Eniflten Said ve k›z kardeflin Fat›ma müslüman olmufllar ve Muhammed (s.a.v.)’in yolunu takip ediyorlar. Önce onlarla konuflmal›s›n.” Ömer planlar›n› de¤ifltirdi ve k›z kadeflinin evine yöneldi. Orada Habbab el-Eret’i k›z kardefli ve enifltesine Kur’an okurken buldu. Habbab onlara Taha suresini ö¤retiyordu. Ömer’in sesini duyduklar›nda Habbab küçük bir odaya sakland› ve Fat›ma da okuduklar› ayetleri dizinin alt›na saklad›; fakat Ömer eve yaklaflt›¤›nda Habbab’›n Kur’an okuyuflunu duymufltu. ‹çeri girdi¤inde, “bu duydu¤um karmafl›k sözler de ne?” dedi. Onlar “bir fley duymad›n” dediler. “Evet, duydum” diye ›srar etti, “ve bana söylendi¤ine göre Muhammed (s.a.v.)’e ve onun dinine tabi olmuflsunuz” diyerek enifltesinin yakas›na yap›flt›. Kardefli Fat›ma kocas›n› savunmak için aya¤a kalkt›. Ömer Fat›ma’ya vurdu. Olaylar›n bu noktaya geldi¤ini gördüklerinde, “Evet, biz müslüman›z. Bir Allah’a ve O’nun Peygamber’ine inan›yoruz. Bize istedi¤ini yap” dediler. Ömer k›z kardeflinin üzerinde kanlar oldu¤unu görünce yapt›¤›ndan çok utand›. Arkas›n› döndü ve “okuduklar›n›z› bana verin ki böylece Muhammed (s.a.v.)’in ne getirdi¤ini kendim için ben de görebileyim” dedi. Fat›ma bu konuda ona güvenmekten korktu¤unu söyledi. Ömer “korkma” dedi ve okuduktan sonra geri verece¤ine dair yemin etti. Bunu duyunca, kalbi belki Ömer’in de ‹slam’› kabul edece¤i ümidiyle doldu. “Kardeflim, sen putperestli¤in sebebiyle temiz de¤ilsin ve bu sözlere sadece temiz olanlar dokunabilir.” Ömer aya¤a kalkt› ve gidip kendini y›kad›. Sonra Fat›ma ona Taha Süresinden ayetler bulunan sayfay› verdi. “Ta. Ha. Biz Kur’an’› sana, güçlük çekesin diye de¤il, ancak Allah’tan korkanlara bir ö¤üt olsun diye indirdik. (Kur’an) yeri ve yüce gökleri yaratan Allah taraf›ndan peyderpey indirilmifltir. Rahman, Arfl’a istiva etmifltir. Göklerde, yerde ve ikisi aras›nda bulunan fleyler ile topra¤›n alt›nda olanlar hep O’nundur. E¤er sen, sözü aç›ktan söylersen, bilesin ki O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. Allah, kendisinden baflka ilah olmayand›r. En güzel isimler O’na mahsustur.” (20:1-8). Okumay› bitirdi¤inde Ömer, “bu ne kadar güzel ve asil” dedi. 59
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Habbab onun sözlerini duydu ve “Ey Ömer! Allah’a yemin ederim, umuyorum ki Peygamber’inin duas› nedeniyle Allah seni seçti. Allah’a gel. Allah’a gel ey Ömer” diyerek d›flar› ç›kt›. Ömer bunu duyunca “beni Muhammed (s.a.v.)’e götürün ki ‹slam’› kabul edebileyim” dedi. Habbab, onun bir grup ashab›yla beraber Erkam’›n Safa tepesindeki evinde oldu¤unu söyleyerek cevap verdi. Ömer k›l›c› k›n›nda, Rasulullah (s.a.v.)’i görmeye gitti. Kap›y› çald›. Sesini duyduklar›nda, ashabdan biri kalkt› ve kap›daki bir delikten bakt›. Ömer’in k›l›c›n› kuflanm›fl oldu¤unu gördü. Peygamber (s.a.v.)’e gitti ve korku içinde “(Kap›daki) Ömer ve k›l›c› üzerinde” diye haber verdi. Hamza Rasulullah (s.a.v.)’e “b›rak›n girsin. E¤er kötü niyetleri varsa, onu kendi k›l›c›yla öldürürüz” dedi. Rasulullah (s.a.v.) “içeri al›n” buyurdu. Ömer içeri girdi¤inde ona ne istedi¤ini sordu. “Ya Rasulallah, ben Allah’a ve O’nun Rasulüne ve onun Allah’tan getirdiklerine iman etmeye geldim. Peygamber (s.a.v.) Allah’a öylesine sesli flükretti ki evdeki herkes Ömer’in müslüman oldu¤unu ö¤rendi. Hem Ömer, hem de Hamza’n›n ‹slam’› kabul etmifl olmalar› sebebiyle, toplant› müslümanlar›n durum karfl›s›nda güven hissetmeleriyle da¤›ld›, çünkü onlar›n Peygamber (s.a.v.)’i koruyacaklar›n› biliyorlard›. Ömer’in o¤lu ve ayn› zamanda Rasulullah (s.a.v.)’in bir sahabesi olan Abdullah bin Ömer rivayet eder, “Babam müslüman oldu¤u zaman, baz› insanlara sordu: ‘Kureyfl içinde haberleri yaymada en iyi kimdir?’ Falan kifli oldu¤u söylendi. O kifliye gitti ve ben de ne olaca¤›n› görmek için takip ettim. Küçük olmama ra¤men gördü¤üm herfleyi anlad›m. Adama gitti ve sordu, ‘Benim müslüman oldu¤umu biliyor musun?’ Allah’a yemin olsun, adam kaftan›n› yerde sürükleyerek aya¤a kalkt›¤›nda Ömer adam›, ben de babam Ömer’i takip etmeye bafllad›¤›m›zda daha sözler a¤z›ndan ayr›lmam›flt›. Mescid’in kap›s›nda durdu ve Kureyflliler Kabe’nin etraf›ndaki toplant› yerlerindeyken olanca sesiyle hayk›rd›, ‘Ömer dinden ç›kt›!’ Ömer onun tam arkas›ndayd› ve o da ba¤›rd›: ‘O bir yalanc›. Ben müslüman oldum ve Allah’tan baflka ilah olmad›¤›na, Muhammed (s.a.v.)’in O’nun elçisi oldu¤una flehadet ederim.’” 60
ÖMER B‹N HATTAB
“Kureyflliler aya¤a kalkt›lar ve ona sald›rd›lar. Kavga bir süre devam etti. Nihayet, Ömer yoruldu ve ‘istedi¤inizi yap›n ama Allah’a yemin ederim ki e¤er üç yüz kifli olsayd›k o zaman eflit flartlar alt›nda dövüflmüfl olurduk’ diyerek oturdu.” “Bu noktada Kureyfl liderlerinden biri öne ç›kt› ve ne olup bitti¤ini sordu. Ömer’in dinden ç›kt›¤› kendisine söylendi¤inde, ‘Neden bir adam kendisine istedi¤i dini seçemesin? Ne yapmaya çal›fl›yorsunuz? Adam› yaln›z b›rak›n’ dedi. Allah’a yemin olsun, sanki üzerinden soyulan bir giysi gibiydiler.” Derin bir flekilde sevmeye bafllad›¤› Rasulullah (s.a.v.)’i korumaya her an amâde olan Ömer bin Hattab’›n Medine döneminde Bedir Savafl›’ndan sonra da, Peygamber (s.a.v.)’i, Ümeyr bin Cumahi’ye karfl› savunmaya haz›r oldu¤u kaydedilmifltir. Tarih bize afla¤›daki olay› anlat›r: Ümeyr bin Vehb Cumahi Kureyfl’in önde gelen liderlerindendi. Müslümanlara karfl› kafirlerin taraf›nda Bedir Savafl›’na kat›lm›flt›. Hatta onun için, hiç savafl olmayacakm›fl gibi görünürken sönmek üzere olan savafl alevlerini körüklemekten sorumlu olanlardan biriydi bile denebilir. Müslümanlar Bedir’de savafl pozisyonlar›n› al›nca, ona gidip müslümanlar›n kaç kifli oldu¤unu ve nerelerde olduklar›n› görmesi söylenmiflti. Ümeyr at›n› eyerledi ve müslümanlar üzerine casusluk etmeye gitti. Kureyfl’e geri dönüp müslümanlar›n üç yüz kifli veya biraz fazla oldu¤unu söyledi. Sonra getirdi¤i en önemli haberin bu az say›daki askerlerde dikkatini çeken ba¤l›l›k oldu¤unu söyledi. Müslümanlar›n say›ca az olmalar› gerçe¤i sebebiyle Mekke’lilerin afl›r› güven duygusuna kap›lmamalar›n› belirtti. Çünkü o müslüman askerler saf›nda büyük ba¤l›l›k görmüfltü. E¤er gerekirse hepsinin ölmeye haz›r oldu¤unu müflahede etti. Susuzluk onlar›, ölmeden önce en az›ndan kendi say›lar›na eflit say›da Kureyflliyi öldürmek hedefinden y›ld›ramazd›. Bedir Savafl› bafllamadan hemen önce, Ümeyr müslümanlar›n saflar›na at sürerek onlara sald›rd›. Böylece Mekkeli kuvvetler intikam almak için gayretle hareket etsinler ve savafl alan›na bütün güçleriyle girsinler diye kendini at›ndan att›. Ümeyr savafl s›ras›nda kurtar›ld› ama o¤lu Vahd savafl esiri olarak al›nd›. Kureyfl kuvvetleri Mekke’ye döndükten sonra, o¤lunu geri almak için bir yol bulmaya çal›flan Ümeyr, Safvan bin Ümeyye’yi gördü¤ünde Kabe yak›n›nda yürüyordu. Onun yan›na oturdu ve sefaletleri hakk›n61
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
da konuflmaya bafllad›lar. Safvan “Bedir’deki yenilgiden ve kaybetti¤imiz onca büyük adamdan sonra hayat yaflamaya de¤mez” dedi. Ümeyr, Safvan’›n söylediklerini do¤rulad› ve ekledi, “yemin ederim ki, e¤er borçlar›m olmasayd› ve ailemin geçiminden endifle etmeseydim, Medine’ye gider ve Muhammed (s.a.v.) ile ilk karfl›laflmamda onu öldürürdüm. Çünkü duydu¤uma göre Medine’de muhaf›zs›z ve himayesiz olarak serbestçe yürüyormufl. E¤er beni gören veya tan›yan olursa, esir olan o¤lumun durumu için geldi¤imi söylerim.” Safvan duyduklar›ndan memnun oldu ve dedi ki; “Bu (söylediklerini) gerçekten kasdediyor musun?” “Evet” dedi Ümeyr “bu evin putlar›na yemin ederim ki, bunlar› aynen yapard›m?” Safvan, “e¤er bunu yapmaya raz› olursan, borçlar›n› ödeyece¤im ve yoklu¤unda ailene kendi ailemmifl gibi bakaca¤›m ve biliyorsun ki Mekke’de aileye benden çok de¤er veren yoktur. Ailene rahat içinde bak›laca¤›ndan emin olarak huzurlu ol.” Safvan yolculu¤u için Ümeyr’in ihtiyac› olabilecek fleyleri haz›rlad›. Onu kendi devesine oturttu ve eline de bir zehirli k›l›ç verdi. Ümeyr Medine’ye do¤ru yola koyuldu. Ümeyr Medine’ye girdi. Medine’de Mescid-i Nebevi’nin önünde devesinden indi. Devesini çöktürdü ve k›l›c›n› k›n›ndan ç›kard›. Gelifl sebebi olan plan›n› yerine getirmek üzere ilerledi. Ömer bin Hattab bir toplulukla beraber içeride oturuyordu. Bedir zaferinden söz ediyorlard›. Ömer’in gözleri silahl› Ümeyr’in üstüne düfltü¤ü an, yerinden f›rlad› ve hayk›rd› “bu Bedir’de savafl k›v›lc›mlar›n› körükleyen ve müslümanlar›n say›ca az oldu¤unu Kureyfl’e haber veren o Allah düflman›n›n ta kendisidir.” Mesciddeki müslümanlar Ümeyr’in etraf›n› kuflatt›lar. Ömer Peygamber (s.a.v.)’e ondan ve onu nas›l silahl› bulduklar›ndan bahsetti. “Ey Allah’›n Rasulü, Ümeyr tehlikeli, zeki ve korkusuz bir adamd›r. Ona güvenme” dedi. “B›rak›n gelsin” dedi Rasulullah (s.a.v.). Ümeyr k›n›ndan ç›kar›lm›fl k›l›c› hâlâ elinde oldu¤u halde mescidin içinde ilerledi. Peygamber (s.a.v.), “Ömer, b›rak onu” dedi. Ömer de b›rakt›. Rasulullah (s.a.v.) ile konufltuktan sonra Ümeyr müslüman oldu. Ömer bin Hattab, güçlü iradeli bir adamd›. O, Hulefa-i Raflidin’in ikincisi ve Rasulullah (s.a.v.), onun k›z› Hafsa ile evlendi¤i zaman da 62
Peygamber’in kay›npederi olacakt›. Vahyin kelimelerini bir kez duyduktan sonra, Allah ona “Allah’›n iradesine teslimiyyet” demek olan ‹slam yolunu gösterdi ve ömrünün geri kalan k›sm›n› ‹slam’› destekleyerek geçirdi. Bir suikastçinin ellerinde 53 yafl›ndayken öldü. Allah ruhunu huzur içinde dinlendirsin.
TANIMLAMALAR: *Fat›ma binti Hattab *Ümeyr bin Cumahi DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. ‹slam’a girdikten sonra Ömer’in Rasulullah (s.a.v.) için endiflesini tart›fl›n›z. 2. Ümeyr bin Cumahi’nin hidayete dönüflen ihanetini tart›fl›n›z.
63
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
ÜMMÜ ZER O da Yaln›z Ölür
R
asulullah (s.a.v.)’in ilk kad›n sahabilerinden biri olan Ümmü Zer, efli Ebu Zer gibi k›rsal hayat›n fakirli¤i ve yoksullu¤u içinde bütün bir ömür tüketmifl olmas›na ra¤men, ‹slam okulunda bir insan-› kamil olmufltu. Belki ‹slam’›n ihtiflam›n› ordular›n›n zaferlerinde ve büyük bir imparatorlu¤un –k›sa bir süre için- meydana getirilmesinde arayanlar olabilir. ‹slami hareket ile bir süre için dünyevi kazançlar aç›s›ndan ayn› dereceleri elde eden tarihteki di¤er politik ve askeri hareketler aras›ndaki fark nedir? ‹slam ne yapar? Rasulullah (s.a.v.)’in ve onun Allah’tan korkan, müttaki ashab›n›n fedakarl›klar›yla ne elde edilmifltir? Biz burada, insan› bütün yarat›klar› himayesinde tutmaya mecbur tutan ve böyle yaparak her zaman ve her yerde mahlukat› yücelten, insano¤lunu daha yüksek makamlara yükselmek, geliflmek, ilerlemek ve tekamül etmek ile yükümlü k›lan bir dinle –‹slam- karfl› karfl›yay›z. Allah tabiatta cans›zlar› bitki, bitkileri hayvan, hayvanlar› insana çeviren ve her birinin kendi kemaline ermesine vesile olan sebepler yaratm›flt›r. Ayn› flekilde din hayretler verici yarat›l›fl sürecinin devam etmesini ve insan ruhunun zaman ve mekan ötesinde en yüksek zirveye ulaflmas›n› sa¤layan bir sebep olur. Bu takdirde din, tekamül merdivenini t›rmanan 64
ÜMMÜ ZER
insan›n arkas›ndaki teflvik edici, uyar›c› ve harekete geçirici güç olarak görülebilir. Bu bak›fl aç›s›ndan din içinde gerçek ve mükemmel insanlar›n infla edildi¤i bir fabrika haline gelir ki biz dinden bundan daha az birfley beklememeliyiz. Bu teoriyi test etmek için ‹slam’dan baflka herhangi bir tarihin boflluklar›na düflüp kaybolabilecek birisi olan, Rasulullah (s.a.v.)’in bir sahabisi ve Ebu Zer’in han›m› Ümmü Zer’in hayat›na bak›yor olaca¤›z. O, kenarda kalm›fl ve bu sebeple de bahse de¤mez olarak düflünülebilirdi. Fakat ‹slam insana bu flekilde bakmaz. O insanl›k için model olarak, isimsiz y›¤›nlara, zulme u¤ram›fl kölelere ve bitkinlere bakar. Bu art›k ‹slam’›n ilk zamanlar›nda hakim olan aristokrasiye tapan bir tarih de¤il, Afrika’l› kölelerin çamurdan evlerinin tarihi, ç›plak ayakl› bedevilerin tarihi ve Ümmü Zer gibi fakir bir kad›n›n mücadelelerinin tarihidir. ‹slam tarihi onun gibi insanlar›n yapt›klar›n› gurur ve sevinç hissiyle kaydetmifltir, çünkü bu insanl›k tarihinde bir elin parmaklar›n›n say›s›n› geçmeyecek kadar az say›da olmufl ve bu bir kaç kifli flerefle gelecek nesillere sunulmufltur. Bu sebeple, Rasulullah (s.a.v.)’in bafllatt›¤› ‹slami hareketle elde edilen sonuçlar› anlamak için, bir kimse Asya’da, Afrika’da ve Güney Avrupa’daki zaferlere bakmamal›d›r. Daha ziyade, kifli bu hareketin çok az say›daki takipçilerinin düflüncelerinde, beyinlerinde, kalplerinde ve ruhlar›nda geliflmesini dikkate almal›d›r. ‹slam›n bu insanlar›n ruhlar›nda kazand›¤› zafer, insaniyete ve gerçe¤e, kuvvet ve askeri d›fl hakimiyyetten daha fazla de¤er verenlere daha mükemmel, daha genifl çapl› ve daha harikulade görünür. ‹skender, Cengiz Han ve Napolyon gibi kral ve fatihlere dikkat çekebilmek istisnai bir tarih de¤ildir. Aksine Cündüb bin Cünade’nin han›m› gibi isimsiz, fakirlik alt›nda inleyen bir bedeviyi Ümmü Zer G›fari haline getirmek her ideolojide ve her harekette emsalsiz kabul edilir. Rasulullah (s.a.v.)’in daveti gerçekleflmeden üç y›l önce, G›far kabilesinde tuhaf fleyler olmaya bafllad›. Bir f›rt›nan›n yaklaflt›¤›n› içgüdüsel bir sezgiyle bilen ve aceleyle s›¤›nak arayan yabani kufllar gibi veya bir deprem gelmeden hemen önce kalk›p gemini kopararak emniyetli bir yere koflan harikulade iç güdüleri olan atlar gibi, kimsesiz ruhlar da havada birfleyler oldu¤unu hissederler. ‹flte Ümmü Zer ve Ebu Zer için de söz konusu olan budur. Onlar fakirlikten inleyen bir bedevi kabile olan 65
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
G›far’›n Rabada’l› çocuklar›d›r. Mekke ile Medine aras›nda bir sahra olan Rabada, Kureyfl kervanlar›yla hâlâ puta tap›lan bir yer olan Kâbe’ye giden hac›lar›n yolu üzerinde yer al›r. Kabile, bedevilerce, bütün gelenek, kural ve kanunlar önünde korkusuz olan, ars›z erkek ve kad›nlar olarak bilinir. Müflrik Kureyfllilerin gözlerinde, G›farl›lar kötülükleriyle ün salm›fl, fleytani, pervas›z ve ahlaken bozulmufl kimselerdi. Müflriklerin ahlak anlay›fllar› her fleyi “imtiyazl›” s›n›f olan zenginlere has tutmaya dayal›d›r. ‹yi yiyebilmesi ve d›flar›da kalanlara ve açlara arkas›n› dönerek muhteflem ziyafetlerinin bafl›nda e¤lenebilmesi için zengin adama vermek bu ahlak sisteminin temelidir. Kureyflliler, G›farl›lar› ticari kervanlar›n›n mallar›n› ve kölelerini çalan ve dört mukaddes (haram) ay› bile saymayan eflkiyalar olarak görür. Do¤u Roma, Mekke ve ‹ran aras›nda hareket eden ve y›l›n belli dört ay›nda savaflmama gelene¤ince korunan bu kervanlar Rabada’ya ulaflt›klar›nda k›l›çlar› havada, pusu yerlerinden f›rlayan G›farl›larla karfl› karfl›ya kal›rlar. Bu fakir, günahkar ve kötü G›far halk› ticari kervanlara bir dilenci tas› uzatmak yerine onlara k›l›çlar›n› sunarlar. Ümmü Zer’in kocas› da bu adamlar aras›ndad›r, fakat o, G›farl›lar’›n putu Menat’a bakt›¤› zaman içinde flüphenin kutsal atefli yükseldi¤i için bir bak›ma farkl›d›r. Di¤er kabile fertlerinin Menat’a aflk ve flevkle tapt›klar›n› ve ondan halklar›n› etkileyen k›tl›ktan kurtulmak için ya¤mur istemelerini seyrettikçe bir fleylerin yanl›fl oldu¤unu hisseder. Nihayet herkes uyudu¤unda, sessizce kalkar, bir tafl al›r, zihninde flüphe ve tereddüt aras›nda gidip gelerek ilerler ve zaman›n ilah›n›n gözlerinin içine bakar durur. Ne kadar anlams›z ve bofl olduklar›n› görür. K›zg›nl›k ve nefret dolu bir halde cehalet ve zulüm taraf›ndan yontulmufl olan puta tafl› f›rlat›r, ona vurur ve … hiç birfley. Hiç birfley olmaz. Sadece lüzumsuz geleneklerden hürriyet ve kurtulufl hisseder. Ayn› flekilde Ümmü Zer de bu hissi onunla paylafl›r. Hayat boyu süren s›k›nt›lar boyunca onun yan›nda yer al›r ve onu destekler, o da Ümmü Zer için ayn› fleyi yapm›flt›r. Hayatlar›n›n sonunda, Halife Osman taraf›ndan Rabada’ya sürgün edilmifl olarak, ömürlerinin son aylar›nda Ümmü Zer ve kocas› için fakirlik daha da artar ve açl›k daha da fliddetlenir. Keçileri birer birer ölürler. Çöl sahras›n›n yaln›zl›¤› içinde ölümle karfl› karfl›ya kal›rlar. K›zlar› ölür. Bunu Allah’tan gelen bir imtihan olarak görüp sab›rla kat66
ÜMMÜ ZER
lan›rlar. O¤ullar› da ayn› iflaretleri göstermeye bafllar ve sonra o da açl›ktan ölür. Onu kendi elleriyle gömerler. Ümmü Zer ve kocas› art›k yaln›zd›rlar. Fakirlik, açl›k ve ihtiyarl›k Ebu Zer’in vücuduna h›zla çöküntü getirir. Bir gün, gücünün son noktas›na geldi¤ini hissederek, Ümmü Zer’e “Kalk! Belki sahrada açl›¤›m›z› birazc›k dindirecek birfleyler buluruz” der. ‹kisi de arar arar ve hiç birfley bulamaz. Çad›rlar›na döndüklerinde Ebu Zer’in takati kalmaz. Yüzü ölümünün yaklaflt›¤›n›n iflaretlerini gösterir. Ümmü Zer anlar. Heyecanla sorar: “Sana ne oluyor Ebu Zer?” O, “Ayr›l›k yak›nd›r” der. “Cesedimi yol üzerinde b›rak ve yoldan geçen birisinden beni gömmen için sana yard›m etmesini iste.” “Hac›lar gittiler” diye at›l›r Ümmü Zer büyük bir endifle içinde. “Yolcu yoktur.” “Olamaz” diye cevap verir. “Kalk ve tepenin doru¤una ç›k. Biri ölümüme gelecektir,” der ona. Tepenin doru¤undan Ümmü Zer yaklaflmakta olan üç atl› görür. Onlara iflaret eder. Ona do¤ru gelirler. “Allah sizden raz› olsun” diye seslenir. “Burada biri ölüyor. Bana onu gömmemde yard›mc› olun ve mükafaat›n› Allah’tan al›n.” “O kim?” diye sorarlar. “Ebu Zer.” “Rasulullah (s.a.v.)’in sahabisi?” “Evet, ta kendisi.” “Anam, babam sana feda olsun ey Ebu Zer” der içlerinden biri. Önünde dururlar. Hâlâ hayattad›r. “E¤er herhangi biriniz halife için çal›fl›yorsa veya onun ordusundansa beni gömmesin. fiayet kar›m›n ve benim kefen olarak kullanabilece¤imiz bir elbisesi olsayd› sizi rahats›z etmeye gerek kalmazd›” der onlara. Sadece bir tanesi Halife’nin hizmeti alt›nda de¤ildir. “Yan›mda annemin dokudu¤u bir elbise var” der. Ebu Zer ona dua eder ve “beni onunla göm” der. ‹nsan sadece sorabilir, e¤er bütün bir ömrünü Allah yolunda harcam›fl olan Ebu Zer bu flekilde gömüldüyse, yine bütün ömrünü O’na hizmetle geçiren Ümmü Zer’i kim gömdü? Allah ondan raz› olsun ve ruhunu huzur içinde dinlendirsin. 67
TANIMLAMALAR: *G›far kabilesi *Rabada DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. ‹slam gelmeden önce G›far kabilesinin temsil etti¤i bedevi hayat tarz›n› tart›fl›n›z. 2. Bir kimse bir putu y›kt›¤›nda ne oldu¤unu tart›fl›n›z.
68
69
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
MUS’AB B‹N UMEYR Karî
M
us’ab Mekke’nin varl›kl› ailelerinden birine do¤mufltu. Babas› Benî Abduddar’dan bir Kureyflli olan Umeyr, annesi Hannas idi. O k›l›k, k›yafet ve parfüme karfl› kendisinde ince bir zevk oluflmufl yak›fl›kl› bir delikanl› olmufltu. Günlerini rahat içinde geçirirken, Mekke’nin her taraf›nda ç›nlayan ‹slam davetini duydu. Birlikte namaz k›ld›klar› ve ‹slam› yayman›n yollar›n› tart›flt›klar› yer olan Erkam’›n evinde toplanan, ‹slam’a ilk girenlerin oluflturdu¤u müslüman grubuna kat›ld›. ‹slam› kabul etmekle Mus’ab hayatta yeni bir gaye buldu. Geçmiflteki toplant›lar ve e¤lenceler onun için bütün anlamlar›n› yitirdiler. Kendini tamamen Rasulullah (s.a.v.)’e ve onun davetine adad›. Erkam’›n evi flimdi onun dünyas›n›n merkezi oldu. Gizli toplant›lara düzenli olarak kat›l›yor ve Rasulllah (s.a.v.)’in hayat veren mesaj›n› dikkatlice dinliyordu. Anne ve babas› ondaki de¤iflikli¤i farkediyor ve özellikle de annesi bundan rahats›zl›k duyuyordu. Hayat›n›n sonuna kadar annesi onun ideolojik de¤iflimini kabullenmeyi reddetti ve yeni buldu¤u inanc›yla alay etmeye ›srarla devam etti. Hayat›n›n daha sonraki safhas›nda, Mus’ab inanc›n› ona aç›klamaya çal›flt› fakat o kabul edemeyecek kadar 70
MUS’AB B‹N UMEYR
çok gururlu ve o¤lunun atalar›ndan kalan müflrikli¤i terketmesine çok k›zg›n idi. Mus’ab Rasulullah (s.a.v.) hicret etmeden önce Yesrib’de (Medine) bir ‹slam ö¤retmeni olacakt›. Buna götüren sebepler afla¤›daki flekilde kaydedilmifltir: 621 y›l›nda, Yesrib’den oniki adam Rasulullah (s.a.v.)’in daveti üzerine ‹slam’› kabul etti. Bu biat ‹slam tarihinde ad›n› Mekke d›fl›nda topland›klar› yerden alan Birinci Akabe Biati olarak bilinir. Gruptan biri taraf›ndan flöyle nakledilmifltir: “Biz Birinci Akabe gecesinde Rasulullah (s.a.v.)’e, Allah’a flirk koflmayaca¤›m›za, h›rs›zl›k yapmayaca¤›m›za, zina etmeyece¤imize, çocuklar›m›z› katletmeyece¤imize, iftirada bulunmayaca¤›m›za ve do¤ru olan fleyde ona muhalefet etmeyece¤imize dair biat ettik. O da bize ‘e¤er bu sözünüzü tutarsan›z, o zaman Cennet sizindir ve e¤er bu günahlardan birini ifllerseniz, o zaman da ahirette bunun için cezaland›r›lacaks›n›z, bu kefaret olarak size yeter. E¤er K›yamet gününe kadar onu gizlerseniz, o zaman cezaland›rmak da, affetmek de Allah’a aittir ve mutlaka bunu yapacakt›r’ dedi.” Bu Birinci Akabe Biat’inden sonra, Rasulullah (s.a.v.) Mus’ab’› ‹slam’›n ilk ö¤retmeni olmas› için Medine’ye gönderdi. Mus’ab insanlara Kur’an okumak ve dinlerini ö¤retmekle görevlendirildi. Medine’de Mus’ab bin Umeyr “Karî” (okuyucu) olarak isimlendirilmiflti. Mus’ab Medine’ye Rasulullah (s.a.v.)’in hicretinden bir y›l önce ulaflt›¤›nda, Evs ve Hazrec kabileleri aras›nda var olan büyük bir düflmanl›kla karfl›laflt›. Bu sebeple bu iki kabileden müslüman olanlar kendilerine onun namaz k›ld›rmas›n› istediler. Esad bin Zürare’nin evi Medine’deki evi olarak kendisine aç›ld›. Evden eve giderek insanlara fluur verici ‹slam’›n nurunu anlatt›. Çok say›da insan ‹slam’a girdi, farz namazlar› beraber k›ld› ve Kur’an okumay› ö¤rendi. O ayn› zamanda flehrin d›fl k›sm›ndaki bölgelere de gidiyordu. Burada Esad bin Zürare ile beraber Marak ad›nda bir kuyunun yan›ndaki bahçeye gittiler ve ‹slam’› kabul etmifl baz› kiflilerle beraber oturdular. Kendi kabilesinin reisi olan Sa’d bin Muaz, daha düflük bir kabile reisi olan Üseyd’e “güçsüz arkadafllar›m›z› enayi yerine koymak için bölgemize girmifl olan bu adamlara git ve onlar› d›flar› ç›kar. Alan›m›za girmelerini yasakla. E¤er ben Mus’ab’a refakat eden Esad ile akraba olmasayd›m bu zahmetten seni kurtar›rd›m” dedi. 71
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Üseyd m›zra¤›n› ald› ve onlar›n yan›na gitti. Esad onu görünce Mus’ab’a “bu sana do¤ru gelen kifli kendi kabilesinin lideridir, bu nedenle onunla samimi olarak aç›kça konufl” dedi. Mus’ab da “e¤er oturursa onunla konuflaca¤›m” diye karfl›l›k verdi. Aksine, Üseyd çok k›zg›n görünerek ve güçsüz arkadafllar›n› aldatmaya gelmekle ne kasdettiklerini sorarak bafllar›na dikildi. “E¤er can›n›za k›ymet veriyorsan›z bizi yaln›z b›rak›n” dedi. Mus’ab “oturup dinlemez misin? E¤er duyduklar›n hofluna giderse kabul edersin, ve e¤er hofllanmazsan bunu unutabilirsin” dedi. Üseyd bunun do¤ru göründü¤ünü kabul etti, m›zra¤›n› topra¤a saplad› ve oturdu. Mus’ab ona ‹slam’› anlatt› ve Kur’an okudu. Daha sonra, orada bulunanlar diyeceklerdir ki “Allah’a yemin olsun ki, o henüz hiç bir fley söylemeden, biz ‹slam’› onun yüzündeki huzur dolu parlakl›¤›yla tan›d›k.” Üseyd Mus’ab’a “bu ne harikulade ve güzel bir sözdür! Bu dine girmek isteyen kimsenin ne yapmas› gerekir?” diye sordu. Ona kendisini ve elbiselerini y›kay›p temizlemesini sonra da gerçe¤e flahitlik etmesini ve namaz k›lmas›n› söylediler. Hemen söylenenleri yapt› ve iki defa secdeye kapand›. Sonra dedi ki, “e¤er Sa’d bin Muaz’› döndürebilirsen, bütün kabilesi onu takip edecektir. Onu hemen size gönderece¤im.” Yüz ifadesindeki de¤iflikli¤i farkeden Sa’d’a gitti ve “o iki adamla konufltum ve onlarda herhangi bir zarar görmedim. Devam etmelerini yasaklad›m, onlar da bana ‘istedi¤ini yapaca¤›z’ dediler. Onlara Benî Harîse’nin öldürmek için Esad’› arad›klar›n›, çünkü Esad’›n senin teyzenin (veya halan›n) o¤lu oldu¤unu bildiklerini ve böylece seni misafirlerini korumada güvenilmez biri olarak göstermek istediklerini söyledim” dedi. Sa’d çok k›zg›n olarak, duyduklar› sebebiyle tayakkuzageçmifl bir halde hemen kalkt›. Üseyd’in m›zra¤›n› elinden “Allah’a and olsun ki sen son derece etkisiz oldun” diyerek ald›. Bahçedekilere gitti. Rahat bir halde oturduklar›n› gördü¤ünde Üseyd’in niyetinin kendisine onlar› dinletmek oldu¤unu anlad›. Öfkeli görünerek tepelerine dikildi. Sa’d’›n geldi¤ini gördüklerinde Esad Mus’ab’a “halk›n›n kendisine tâbi oldu¤u reis geliyor. E¤er o sana tâbi olursa bundan geri duran kimse kalmaz” demiflti. Mus’ab, Sa’d’a da Üseyd’e anlatt›¤› fleyleri anlatt›. ‹nsanlar Sa’d’› geri dönerken gördüklerinde “Allah’a yemin ederiz ki Sa’d farkl› bir yüz ifa72
MUS’AB B‹N UMEYR
desi ile döndü” dediler. Kabilesini ça¤›rd› ve onlara, “siz de Allah’a ve Rasulü’ne iman edinceye kadar, aran›zdan hiçbir erkek ve kad›nla konuflmayaca¤›m” dedi. Sonuç olarak kabilesindeki kad›n-erkek herkes ‹slam’a girdi. Mus’ab bundan sonra Rasulullah (s.a.v.)’in gelifli için gerekli haz›rl›klar› yapt›. Bundan sadece iki y›l sonra müslümanlar sancaktarlar› Mus’ab ile beraber Bedir’e ilerlediler. Hicrî 3. y›lda müslümanlar Uhud Savafl› için haz›rlan›yorlard› ve bir kez daha Mus’ab sancaktar yap›lm›flt›. Düflmandan ganimet toplamak için baz› müslüman kuvvetlerin stratejik bir geçitteki yerlerinden ayr›lmalar› sebebiyle savafl›n müslümanlar›n aleyhine döndü¤ü s›rada bile Mus’ab yerinden ayr›lmad›. Rasulullah (s.a.v.)’in emretti¤i flekilde dimdik durmay› dini bir vazife olarak görüyordu. Rasulullah (s.a.v.)’in sancaktar›n durmas›n› gerekti¤ini söyledi¤i yerde yaln›z bafl›na kalm›fl bir haldeyken birden bire düflman kuvvetlerince etraf› sar›ld›. Önce sa¤ elini, sonra da sol elini kestiler. Tekrar tekrar Kur’an’›n “Muhammed sadece Allah’›n bir peygamberidir. Ondan önce de peygamberler gelmifltir” ayetini okuyordu. Sürekli Kur’an’dan ayn› ayeti okuyarak kollar›n›n geri kalan k›sm›yla sanca¤› tuttu ve gö¤süne bast›rd›. Nihayet bir m›zrak gö¤sünü deldi ve Uhud Günü’nde pek çok müslüman gibi o da flehit düfltü. Savafl sona erdi¤inde Rasulullah (s.a.v.) flehitlerin aras›nda dolaflt›. Mus’ab’›n cesedinin yan›nda Kur’an’dan “Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. ‹flte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda can›n› vermifltir; kimi de (flehitli¤i) beklemektedir. Onlar hiçbir flekilde (sözlerini) de¤ifltirmemifllerdir” (33: 23) ayetini okudu. Sonra Mus’ab’›n hat›ras›na yönelik flöyle dedi: “Seni Mekke’de ilk gördü¤ümde hiç kimse seni yak›fl›kl›kta ve güzel giyinmede geçemezdi. Ama bu gün saç›n kar›flm›fl ve sadece vücudunu örten basit bir örtün var. Allah’›n Rasulu kat’i olarak ilan ediyor ki, sen k›yamette mutlaka Allah’›n huzuruna kabul edileceksin.” Sonra orada bulunanlara dönerek Rasulullah (s.a.v.) dedi ki; “fiehitlere son bir defa bak›n ve onlara dua edin. Hayat›m› elinde tutan Allah’a yemin ederim ki her kim onlara dünyan›n sonu gelmeden dua gönderirse karfl›l›¤›nda onlar da mükafatland›r›lacaklard›r.” ‹slam’›n Mus’ab’›n hayat›na getirdi¤i derin de¤ifliklikler onu kendi zaman›nda bir efsane yapm›flt›. Lüks içinde yetiflen zengin, zevkli giyi73
siler giyen, her zaman bak›ml› olmak için kendisine büyük özen gösteren bu yak›fl›kl› adam bütün bu dünyevi ölçülerden daha iyiyi, ruhun ebedi dünyas›n› kazanmak için vazgeçebilmifl ve bu de¤iflim sürecinde di¤er insanlara hizmet edebilmiflti. Bir gün Medine’de tek sahip oldu¤u fley olan yamal› bir kumafl› beline sarm›fl, Rasulullah (s.a.v.)’i ça¤›r›yordu. Orada bulunup onu Mekke’de genç bir delikanl› iken tan›yanlar, onu o zamandan hat›rlay›p flimdiki halini görünce bafllar›n› öne e¤diler. Bunun fark›nda olarak Rasulullah (s.a.v.) “Elhamdülillah! ‹nsan o¤lunun bir ders al›p yolunu de¤ifltirmesinin vaktidir. ‹flte burada, Mekke’de son derece lüks bir hayat süren fakat Allah’a ve Rasulullah (s.a.v.)’e olan sevgisinin ve takvaya olan aflk›n›n bütün bu lüks ve rahatl›¤a s›rt›n› çevirttti¤i bir genç adam” dedi. Mus’ab’›n ‹slam’a olan ba¤l›l›¤›, en büyük tatmini Allah yolunda hizmeti sevmede ve bu yolda ölmede bulanlar için teflvik edici bir örnektir. TANIMLAMALAR: *Birinci Akabe *Esad bin Zürare DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. ‹slam’›n Mus’ab’a getirdi¤i manevi de¤ifliklikleri tart›fl›n›z. 2. “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var” (33:23) ayetini Mus’ab’›n hayat›na iliflkisi do¤rultusunda tart›fl›n›z.
74
75
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
ABDULLAH B‹N ÜMM‹ MEKTUM Kendisi Sebebiyle Rabb’inin Rasul’ünü ‹htar Etti¤i Kimse
D
o¤ufltan kör olan Abdullah bin Ümmi Mektum ‹slam’a ilk girenlerdendir. Rasulullah (s.a.v.)’in han›m› ve ilk müslüman olan Hatice bint-i Huveylid’in kuzenidir. Babas› Kays bin Zeyd ve Annesi Atike binti Abdullah’d›r. Kör bir çocuk dünyaya getirdi¤i için annesi, Ümmü Mektum (örtülü olan›n annnesi) olarak tan›nagelmiflti. Abdullah, Rasulullah (s.a.v.)’in di¤er ashab› ile beraber Kureyflli putperestlerin iflkenceleri alt›nda ›st›rab çekti. Rasulullah (s.a.v.)’e ve onun ‹slam mesaj›na ba¤l›l›kta sad›k ve sabit kald›. Kafirlerin ellerinde daha çok eziyet çektikçe iman› ve Allah’›n ipine sar›lmada kararl›¤› da bir o kadar sa¤lamlaflt›. Abdullah kör olmas›na ra¤men bu onu buldu¤u her f›rsatta Kur’an’› ö¤renmekten al›koymad›. Abdullah ö¤renmekte kararl› oldu¤u ve bu da Rasulullah (s.a.v.)’in daha çok vaktini almas› anlam›na geldi¤i için onun bu ›srar› ve sebat› baz›lar› taraf›ndan Rasulullah (s.a.v.)’i rahats›z edici olarak görülüyordu. Bir gün, aralar›nda Utbe bin Rebia, kardefli fieybe, Ebu Cehil, Umeyye bin Halef ve Halit bin Velid’in babas› Velid bin Mu¤ire’nin de bulundu¤u Kureyfl liderlerini Rasulullah (s.a.v.) ‹slam’a kazanmaya ça76
ABDULLAH B‹N ÜMM‹ MEKTUM
l›fl›yordu. Rasullullah (s.a.v.) onlarla konuflurken Abdullah bin Ümmi Mektum Peygamber’e yaklaflt› ve Kur’an’dan belli bir ayeti kendisine okumas›n› istedi. Rasulullah (s.a.v.) kafllar›n› çatt› ve ondan yüz çevirdi. Ancak onlarla konuflmas›n› bitirir bitirmez bafl› zonklamaya bafllad›. O anda afla¤›daki ayet nazil oldu. “(Peygamber), âmân›n kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekflitti ve geri döndü. (Rasulüm! Onun halini) sana kim bildirdi! Belki o temizlenecek, yahut ö¤üt alacak da o ö¤üt ona fayda verecek. Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun. Oysa ki onun temizlenip ar›nmas›ndan sen sorumlu de¤ilsin. Fakat koflarak ve (Allah’tan) korkarak sana gelenle de ilgilenmiyorsun. Hay›r! fiüphesiz bunlar (ayetler) de¤erli ve güvenilir katiplerin elleriyle (yaz›l›p) tertemiz k›l›nm›fl, yüce makamlara kald›r›lm›fl mukaddes sahifelerde (yaz›l›) bir ö¤üttür; dileyen ondan (Kur’an’dan) ö¤üt al›r” (80: 1-16). O günden sonra, Rasulullah (s.a.v.) Abdullah bin Ümmi Mektum’a özel bir hürmet gösterdi. Ona daima nas›l oldu¤unu, ihtiyaçlar›n› sordu ve ço¤u zaman “hofl geldin kendisi yüzünden Rabb’imin beni ihtar etti¤i kifli” diyerek Abdullah kendisine geldi¤inde dikkatini ona çevirdi. Baz›lar› Abdullah bin Ümmü Mektum’un Medine’ye Rasulullah (s.a.v.)’den önce hicret etti¤ini söylerler. O, Mus’ab bin Umeyr ile omuz omuza insanlara Kur’an okumay› ve ‹slam’› yaflamay› ö¤retmek için çal›flt›. Rasulullah (s.a.v.)’in hicretinden ve müslümanlar›n Kureyflli putperestlere karfl› savaflmak zorunda olduklar›, Bedir savafl› diye bilinen ilk savafltan sonra, savafla kat›lanlarla evde kalanlar aras›nda ayr›m yapan bir ayet nazil oldu. Abdullah bin Ümmi Mektum, özrü yüzünden savafllara kat›lamamas› sebebiyle bu ayetten çok etkilenmiflti. Yüksek mertebelerden mahrum b›rak›lma onun için çok ac› vericiydi. Rasulullah (s.a.v.)’e dedi ki, “Ya Rasulallah! E¤er cihada gidebilseydim mutlaka giderdim.” Allah’tan Rasulullah (s.a.v.)’e kendisi gibi olanlar›n evde hiç bir fley yapmadan kalanlar›n afla¤› mertebelerine düflmemeleri için bir ayet vahyetmesini istedi. Ve bir ayet nazil oldu. “Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. (Bunlar savafla kat›lmak zorunda de¤ildirler.) Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu alt›ndan ›rmaklar akan Cennnetlere sokar. Kim de geri kal›rsa onu ac› bir azaba u¤rat›r” (48: 17). 77
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
O ve Bilal ikisi de namaza ça¤›ran ve kamet getiren müezzinlerdi. Bazen Bilal ezan okur, o da kameti getirirdi ve bazen de tersi olurdu. Rasulullah (s.a.v.) ne zaman savafla gittiyse kendisinin yoklu¤unda imaml›k vazifesini kör olan ve bu sebeple savafla kat›lmas› yasaklanan ‹bn Ümmü Mektum’a verdi. Bunun Rasulullah (s.a.v.)’in Mekke’yi fethi de dahil on defadan fazla oldu¤u kaydedilmifltir. Abdullah, bir grup Kureyflli liderin gece evinde namaz k›lan Rasulullah (s.a.v.)’i dinlemek için d›flar› ç›kt›klar›n› duydu. Herbiri dinlemek için oturacaklar› bir yer seçti. fiafak at›ncaya kadar, geceyi onu dinlemekle geçirdiler ve sonra da¤›ld›lar. Evlerine giderlerken karfl›laflt›lar ve birbirlerine yaklaflt›lar. Biri di¤erine “bir daha bunu yapma, e¤er ahmaklardan biri seni görürse kafas›nda flüphe uyanmas›na sebep olursun” dedi. Sonra birbirlerinden ayr›ld›lar. Yine ikinci gece, herbiri yerine geri döndü ve geceyi Kur’an dinleyerek geçirdiler. Sonra flafak vakti yine ayn› fley oldu. Üçüncü sabah birbirlerine “geri gelmeyece¤imize dair ciddi bir yemin etmedikçe evlerimize dönmeyece¤iz” dediler. Bunu yapt›lar ve da¤›ld›lar. Biri di¤erine gitti ve Muhammed’den duyduklar› konusundaki görüflünü kendisine söylemesini istedi. O da flöyle cevap verdi: “Allah’a yemin olsun ki, ben hem bildi¤im ve onlarla neyin kastedildi¤ini anlad›¤›m hem de bilmedi¤im ve onlarla neyin kastedildi¤ini anlamad›¤›m fleyler duydum.” Beraber üçüncü bir kiflinin evine gittiler ve ayn› soruyu ona da sordular. Sonradan Abdullah inkarlar› için bulduklar› sebebi duydu. O üçüncü kifli cevap verdi: “Ne mi duydum? Biz ve Benî Abdulmenaf fleref konusunda rakipleriz. Onlar fakiri doyurmufllar ve biz de öyle; onlar baflkalar›n›n yükünü tafl›m›fllar ve biz de öyle; onlar cömert olagelmifller ve biz de öyle; tâ ki birlikte yan yana ilerledik ve ayn› h›zda iki at gibi olduk. Sonra Abdulmenaf dedi ki ‘kendisine vahiy gelen bir peygamberimiz var’ ve biz ne zaman böyle bir fleye sahip olaca¤›z? Allah’a yemin olsun, biz ona asla inanmayaca¤›z ve ona do¤ru olarak davranmayaca¤›z.” Kureyfl’in Peygamber (s.a.v.)’i tebli¤inden vaz geçirmek için bir sonraki teflebbüsünün haberi yay›ld›. Abdullah afla¤›daki flekilde kaydedilmifl olan hikayeyi duyanlar aras›ndayd›: Kureyflliler Rasulullah (s.a.v.)’i koruyan Ebu Talib’i görmeye gittiler. Ona, e¤er tebli¤inden vaz geçerse kendisine ne isterse vereceklerini Muhammed’e haber vermesi78
ABDULLAH B‹N ÜMM‹ MEKTUM
ni söylediler. Ayr›ca ondan, Muhammed’e kendisinin kabilenin soylular›ndan biri oldu¤unu ve nesep olarak da de¤erli bir yer tuttu¤unu iletmesini istediler. Halk›na bu münasebetle cemiyetlerini bölen ve gelenekleriyle alay eden, ilahlar›na ve dinlerine hakaret eden ve atalar›n›n kafirler olduklar›n› ilan eden önemli bir meseleyle gelmiflti. E¤er para istiyorsa, aralar›nda servetlerinden toplayabilir ve böylece o hepsinden daha zengin olabilirdi; e¤er fleref istiyorsa, onu liderleri yapabilirlerdi ki böylece hiç kimse ondan ayr› hiçbir fleye karar veremezdi; hükümranl›k istiyorsa onu krallar› yapabilirlerdi; ve e¤er kendisine cinler musallat olduysa ve bir türlü kurtulam›yorsa, kendisine bir tabip bulabilirler ve onu tedavi ettirebilmek için ellerinden gelen herfleyi yapabilirlerdi. Amcas› Ebu Talib taraf›ndan kendisine bunlar iletildi¤inde Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki; “Allah’a yemin ederim ki, e¤er bir elde ay›, bir elde de günefli bana sunsalar yine de davamdan vaz geçmezdim.” Utbe bin Rebia Rasulullah (s.a.v.)’i dikkatlice dinledi. Duyduklar›n› haber vermek üzere Kureyfllilere gitti ve flöyle dedi: “Benim nasihatimi dinleyin ve benim gibi yap›n. Bu adam› tamamen yaln›z b›rak›n, çünkü Allah’a yemin olsun ki duydu¤um bu sözler memleket d›fl›nda da alevlenecektir. E¤er onu di¤er Araplar öldürürse, sizi ondan kurtarm›fl olurlar. E¤er o, Araplar› kendi taraf›na kazan›rsa, onun hükümranl›¤› sizin hükümranl›¤›n›z, onun gücü sizin gücünüz olacak ve onun sayesinde siz de muvaffak olacaks›n›z. Cevaben onlar “diliyle seni büyülemifl” dediler. Bunun üzerine o “bu benim görüflüm. Siz neyin uygun oldu¤unu düflünüyorsan›z onu yap›n” diye cevap verdi. Abdullah bin Ümmi Mektum yürekli bir adamd›; kendisi için sadece en yüksek takva derecesini kabul eden bir adam, özrünün kendisini eksik hissettirmesine müsaade etmeyen bir adam. “Beni iki saf aras›na koyun ve elime tafl›mak üzere sanca¤› verin. Ben onu sizin için tafl›yaca¤›m ve koruyaca¤›m. Kör oldu¤um için de kaçamam” diyerek kendisi için savafl meydan›nda sancaktar olarak bir yer ayarlad›. Abdullah Hicrî 14. y›lda Kadisiyye Savafl›’nda öldü. Halife Ömer’in ça¤r›s›na karfl›l›k vermiflti. Abdullah savafl meydan›nda, tamamen z›rhl› bir flekilde, sanca¤› hayat› pahas›na koruyaca¤›na and içerek ortaya ç›kt›. Savafl, müslümanlar›n yapmak zorunda kald›klar› en zor harplerden biri olarak üç gün boyunca fliddetle devam etti. Üçüncü gün, müslümanlar o zaman›n en büyük imparatorluk güçlerinden biri üzerinde muzaffer olmufllard›. 79
Tevhid ve bir Allah’a kulluk sanca¤› ruhen hâlâ bu güne kadar flehit olanlar›n aras›nda Abdullah bin Ümmi Mektum’un da bulunmas› sebebiyle düflmüfl oldu¤u yer olan topra¤a dikilmiflti.
TANIMLAMALAR: *Ümmü Mektum *Beni Abdilmenaf DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. Sure 80’in 1-16. ayetlerindeki dersi kendi hayatlar›m›zda nas›l uygulayabiliriz? 2. Sure 48’in 17. ayetini ve bunu kendi hayat›m›zda nas›l uygulayabilece¤imizi tart›fl›n›z.
80
81
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
SAL‹M, AZAD ED‹LM‹fi KÖLE Bir Mürtedle Savafl›r
S
alim, atalar› ‹stahar flehrinden gelmifl oldu¤undan ‹ran as›ll›yd›. Küçük yaflta köle olarak sat›lm›fl ve Rasulullah (s.a.v.)’in meflhur sahabesi Ebu Huzeyfe’nin mülkü olmufltu. Salim, Mekke’de insanlardan Rasulullah (s.a.v.) hakk›nda birfleyler iflitti. “Nerede acaba?” diye merak etti. Bir kalabal›k gördü, ilerledi ve ortada bulunan adam› farketti. Onun sözlerini dinledi ve hayat›n› düflündü; zihin kurcalay›c› fakat Allah’tan gelen vahyi dinlemifl olmas› hasebiyle flüphesiz muhteflem bir hayat. Adam›n varl›¤›, konusunu sunuflundaki çekicilik gücü, karizmas›, davran›fl› Salim’i öylesine büyüledi ki daha çok gözleyici ve daha az dinleyici oldu. Onu baflkalar›na nas›l tasvir edebilece¤ini düflündü: Karfl›laflt›¤› zorluklara ra¤men baflkalar›na karfl› nezaket dolu, di¤erlerinin düflmanl›¤›na ra¤men o iyilik dolu, hareketsiz kalamamas›na ra¤men sükûnet dolu, aç›kça isyan içindeyken itaat dolu, yürek dolusu hikmet, mant›k, ihtiyat, ciddiyet, zeka, sevgi, ilham, heyecan ve ince hislerle dolu, bütün bunlar ve … yaln›z. Bir adam, bu mucizevi kifli, Salim’e öylesine telafl getirdi ki, art›k sözleri dinleyemiyordu, veya, hay›r, duydu fakat Allah’›n Kelam’›n› ilk defa duydu¤u için çok büyük flaflk›nl›k ve hayretle doluydu. Salim 82
SAL‹M, AZAD ED‹LM‹fi KÖLE
adam›n anlatt›klar›n› bildi¤inden emin de¤ildi; fakat güçlü içgüdüleri sayesinde bu adam›n çok özel bir kifli oldu¤unu hissetti. Bu sözlerin baflka bir alemden geldi¤inin fark›na vard›. Gerçe¤i anlamad›. Sözlerin manas›n› kavrayamad›. Adam› tan›m›yordu, ama vahyin rahmetini sezdi, gerçe¤in tad›na bakt› ve iman›n tarif edilmez s›cakl›¤›n› hissetti. Müslüman oldu. Ebu Huzeyfe’nin han›m› Salim’i azad etti ve kocas› da hemen onu o¤lu olarak evlat edindi. Huzeyfe’nin ye¤eni Fat›ma onunla evlendi. Fat›ma, Bedir Savafl’›nda müslüman kuvvetlere karfl› savafl›rken ölen Ebu Huzeyfe’nin kardefli Velid’in k›z›yd›. Dedesi Utbe ve kardefllerinden ikisi Velid ve fieybe Bedir Savafl’›nda müslümanlar›n elinde öldüler. Onun halas›, Bedir Savafl’›ndaki kayb› sebebiyle ‹slam’›n en büyük kahramanlar›ndan biri ve Rasulullah (s.a.v.)’in amcas› Hamza bin Adulmuttalib’in cesedini paramparça ederek intikam alacak olan, Ebu Süfyan’›n kar›s› Hind’di. Bu iki kad›n›n Bedir Savafl’›na ait görüflleri ve onlar üzerindeki etkileri ne kadar da farkl›yd›. Evlatl›k olarak al›nm›fl bir o¤ulun üvey babas›n›n de¤il, öz babas›n›n ad›n› tafl›mas› gerekti¤ini aç›klayan Kur’an ayetinin nazil olmas›ndan sonra Salim, Ebu Huzeyfe’nin azadl› kölesi Salim olarak ça¤r›lagelmifltir. Salim, Kur’an’› ezberledi ve üstelik, tatl› ve hofl bir sese sahipti. Öyle ki Kur’an okudu¤unda nerede olursa olsun, dinlemek için kalabal›k insan gruplar› toplan›rd›. Söylendi¤ine göre bir defas›nda Rasulullah (s.a.v.) han›m› Aifle’yi ça¤›rd› ve o hemen cevap vermedi. Nihayet geldi¤inde, ona nerede oldu¤unu sordu. O cevap verdi, “Ya Rasulullah (s.a.v.)! D›flar›da bir adam öylesine güzel bir sesle Kur’an okuyor ki bir türlü ayr›lamad›m.” Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) bu adam›n kim oldu¤unu görmek için d›flar› ç›kt›. O Salim’di. Rasulullah (s.a.v.), “Ashab›m aras›nda böylesine yetenekli bir kimse oldu¤u için Allah’a hamd olsun!” dedi. Salim flimdi sevgili Allah Rasulü’nden ö¤rendi¤i ayetleri okuyordu. Salim, Rasulullah (s.a.v.)’in “Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da. Mal› ve kazand›klar› ona fayda vermedi. O, alevli bir ateflte yanacak. Odun tafl›y›c› olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüfl bir ip oldu¤u halde kar›s› da (atefle girecek)” (111:1-5) ayetlerini okudu¤unu duymufltu. Kur’an’›n Ebu Leheb’i mahkum etti¤ini duymak, ac›mas›zl›k ve katliam›n eninde sonunda 83
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
bunlar› iflleyen kifliye döndü¤ünü görmek Salim’e güç vermiflti. Hakk’a karfl› öfkelenen kifli, kendi öfkesi içinde yanar. Elleri ve onlarla beraber kendisi de telef olur. Ebu Leheb’in kar›s› gibi yoldan ç›kan, kendi zararlar›na erkeklerin öfkesini alevlendiren kad›nlar da ayn›. Kendi ördü¤ü bir iple bo¤ulur. Ebu Leheb, yada lakab› “ateflin babas›” olan, Rasulullah (s.a.v.)’in amcas›, amans›z bir ‹slam düflman›yd›. Salim, Rasulullah (s.a.v.)’in Kureyfllileri ve kendi akrabalar›n› gelip onun tebli¤ini ve halk›n›n günahlar›na karfl› uyar›lar›n› dinlemeleri için davet etti¤i zaman› hat›rlam›flt›. Ebu Leheb birden bire öfkeyle parlam›fl ve “Yaz›klar olsun sana!” diyerek kükremiflti. Ebu Leheb kendisinin ve Kureyfl liderlerinin büyük bir yenilgiye maruz kald›klar› Bedir Savafl’›ndan, Kureyflli putperestlerin Mekke’ye geri dönmesinden bir hafta sonra öldü. Kendi fliddetli arzular›n›n ve üzüntüsünün kendisini yak›p yok etmesiyle ölmüfltü. Kar›s› da Rasulullah (s.a.v.)’e karfl› ayn› derecede kuvvetli kin ve insafs›zl›k sahibi bir kad›n olagelmiflti. Rasulullah (s.a.v.)’e bedenen zarar vermek için bükülmüfl hurma yapra¤› liflerinden iplerle diken demetleri yapar, onlar› yan›nda tafl›r ve karanl›k gecelerde Rasulullah (s.a.v.)’in geçmek zorunda oldu¤u yollar üzerine atard›. Salim, Rasulullah (s.a.v.)’in “Kureyfl’e kolaylaflt›r›ld›¤›, evet, k›fl ve yaz seyahatleri onlara kolaylaflt›rd›¤› için onlar, kendilerini açl›ktan doyuran ve her çeflit korkudan emin k›lan flu evin Rabbine kulluk etsinler” (106:1-4) ayetlerini de okudu¤unu duymufltu. Burada Allah Kureyfllilere e¤er Mekke’yi seviyorlar ve onunla gurur duyuyorlarsa, merkezî yeri ve ticaret kervanlar› için sa¤lad›¤› güvenlik garantisinden kâr ediyorlarsa, flükretmeleri ve bir Allah’a kulluk edip, O’nun Rasulü’nü kabul etmeleri gerekti¤ini söylüyor. Kureyflliler Arabistan’›n en soylu kabilesiydiler. Arabistan’›n kutsal merkezi Kâbe’nin muhaf›zlar›yd›lar. Bu onlara üç katl› bir avantaj sa¤l›yordu. Birincisi, bu sebeple di¤er kabileler üzerinde idari bir etkileri vard›. ‹kincisi, merkezi konumlar› onlar için ticareti daha da kolaylaflt›rm›fl ve onlara hem fleref hem de kâr getirmiflti. Üçüncüsü, Mekke’nin etraf›ndaki bölge savafltan ve özel kavgalardan uzak, kutsal bir bölgeydi. Bütün bunlar› “Kâbe’nin Koruyucular›” olmalar›na borçlulard›. Mesela, s›n›r komflular› olan Suriye, ‹ran, Yemen ve Habeflistan ile güvenlik anlaflmalar› yapabiliyorlard›. Böylece y›l boyunca ticaret yollar›n› korumufl oluyorlard›. Fakat Salim Allah’›n bütün bu 84
SAL‹M, AZAD ED‹LM‹fi KÖLE
nimetlerine ra¤men baz›lar›n›n hala flükretmediklerini gördü. Rasulullah (s.a.v.)’in vefat›ndan ve Arap Yar›madas›nda mürtedli¤in yay›lmas›ndan sonra, Salim müslüman kuvvetlerle beraber Museylime’ye karfl› savaflmaya gitti. Savafl vakti yaklafl›nca, Salim tafl›mas› gereken sanca¤› ald›. Yan›ndaki adam ona “bir alim olarak sana sayg› duyuyorum, ama korkar›m tafl›mak istedi¤in sanca¤›n flan›n› koruyamayacaks›n” dedi. “E¤er en ufak bir zay›fl›k gösterirsem, en kötü Kur’an alimlerinden olay›m,” diye cevap verdi. Sonra Salim bölüklerle beraber savafla yürüdü. Kendini büyük cesaretle düflman üzerine att›. Öldürücü yaralar ald›¤›nda hayk›rd›, “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmifltir. fiimdi o ölür yada öldürürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah’a hiçbir flekilde zarar vermifl olmayacakt›r. Allah, flükredenleri mükafatland›racakt›r.” (3:144). Bunald›¤› ve yere düflmek üzere oldu¤u bir anda baflka bir müslüman asker sanca¤› almak için kofltu. Salim topra¤a düfltü¤ünde ona sordu, “Ebu Huzeyfe nas›l?” Cevap geldi, “fiehitler saf›na kat›ld›.” Salim zay›f bir flekilde sordu: “Benim cesaretimi sorgulayan adam nas›l?” “O da flehit oldu.” “O zaman” dedi Salim “lütfen beni de onlar›n yan›na gömün.” Salim, Ebu Huzeyfe’nin azadl› kölesi olarak mütevazi köklerinden Rasulullah (s.a.v.)’in en sevgili sahabelerinden biri olmaya yükseldi. Allah’a s›n›rs›z iman› ve sevgisi olan bir adam oldu¤u nakledilmifltir. Allah’›n r›zas›n› kazanmak için her zaman en büyük fedakarl›¤› yapmaya haz›rd›. Salim arkas›nda çocuk b›rakmad›. Mal›n›n üçte birini fakirlere, üçte birini de Ebu Huzeyfe’nin dul han›m›na vasiyet etti. Fakat o, “ben Salim’i Allah r›zas› için azad ettim. Bu hay›r ifli için hiçbir dünyevî kazanç istemiyorum” diyerek bunu geri çevirdi. Bunun üzerine Halife Ebu Bekir Salim’in bütün mal›n› fakirlere verdi.
85
TANIMLAMALAR: *Ateflin babas› (Ebu Leheb) *Kureyfl DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. Allah’›n Ebu Leheb’e Sure 111’deki gazab›n› ve lanetini tart›fl›n›z. 2. Allah’›n Kureyfl’e Sure 106’daki ihtar›n› tart›fl›n›z.
86
87
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
TUFEYL B‹N AMR ED-DEVSÎ fiair ve Kabilesinin Lideri
T
ufeyl, Evs kabilesinin Devs kolundand›. O bilgili ve zeki bir adam, bir flair ve kabile reisiydi. Hayat›n›n en ilgi çekici taraf› ‹slam› nas›l kabul etti¤idir. O kendisi hikayeyi flöyle anlat›r: “Ben Mekke’ye Beytullah’a hac için gittim. Farkl› zamanlarda Mekke liderleri beni görmeye geldiler. Karfl›laflt›klar›mdan her biri bana ayn› fleyi söylediler: ‘Aram›zdan, flehrimizden, toplumdan kopan, toplumumuzda kargaflaya sebep olan, büyüleyici sözler söyleyen ve bunun sonucu olarak baban›n o¤lundan, kardeflin kardeflten, han›m›n kocas›ndan ve kocan›n han›m›ndan ayr›lmas›na sebep olan biri ortaya ç›kt›. Sen ve kabilen için endifle duyuyoruz. E¤er onu duyarsan, senin de kabilen ve geleneklerinle ba¤lant›n› koparmana sebep olabilir. Yap›lacak en iyi fley bu adam›n söyledi¤i hiç bir fleyi dinlememek.’ Bu gibi sözleri yeterince duymufltum ki beni etkilediler. Yap›lacak en iyi fleyin kulaklar›m› pamukla t›kay›p Muhammed (s.a.v.)’den olabildi¤ince uzak kalmak oldu¤una karar verdim. Böylece söylediklerini duymayay›m diye, ne zaman Kabe’ye gitsem kulaklar›ma pamuk koydum.” “Sonra birgün onu Kâbe yak›n›nda namaz k›larken gördüm. Yan›nda durdum. Sanki Allah benim bu sözleri duymam› istemiflti. Sadece 88
TUFEYL B‹N AMR ED-DEVSÎ
namaz›n›n bir kaç cümlesini duymakla, kelimeler bana çok hofl geldi. Hiç böylesine güzel bir dua duymam›flt›m. Kendi kendime dedim ki, ‘flu adama bak. Sen bir flair ve zeki bir insan oldu¤unu düflünüyorsun. Manal› sözlerle manas›z sözler aras›ndaki fark› görebilirsin. Neden onun sözlerini dinlemiyor ve kendi ad›na karar vermiyorsun? E¤er do¤ruysalar kabul et. E¤er yanl›flsalar unut.” “Çabucak evine döndü. Onu takip ettim ve ona Mekkeli lderlerin bana anlatt›klar›n› söyledim ve ekledim, ‘onlar›n bütün söylediklerine ra¤men, bir flekilde senin sözlerini dinlemek kaderime yaz›lm›flt›. Benimle konufl. Bana hedefinin ve amac›n›n ne oldu¤unu söyle.” “Bana Kur’an’dan ‹hlas Suresini okudu.” “De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir. O, do¤urmam›fl ve do¤mam›flt›r. Onun hiçbir dengi yoktur.” (112:1-4). Bundan ‹bn Tufeyl anlam›fl olmal› ki Allah bize yak›nd›r; O bizimle ilgilenir ve biz varl›¤›m›z› O’na borçluyuz. O, bir ve tek Allah’t›r. Kendisine kulluk edilmesi gereken tek O’dur. Akl›m›za gelen di¤er herfley O’nun mahlukat›d›r ve hiçbir flekilde O’nunla mukayese edilemezler. O, bafl› ve sonu olmayan Ebedî’dir. O, zaman, mekan ve flartlarla s›n›rs›z, sonsuzdur. Önünde di¤er fleylerin veya yerlerin sadece basit birer gölge veya yans›ma oldu¤u Gerçek (Hakk)’tir. Son olarak da anlam›fl olmal› ki O’nu bir o¤lu veya babas› olan biri olarak düflünmemeliyiz. O, bildi¤imiz veya hayal edebildi¤imiz baflka hiçbir kimse veya fley gibi de¤ildir. O’nun s›fatlar› ve tabiat› kendisine hast›r. Tufeyl devam eder: “Sonra da Felak Suresini okudu.” “De ki: ‹nsanlar›n kalplerine vesvese sokan, (insan Allah’› and›¤›nda) pusuya çekilen cin ve insan fleytan›n›n flerrinden insanlar›n Rabbine, insanlar›n Melikine (mutlak sahip ve hakimine), insanlar›n ‹lah›na s›¤›n›r›m!” Karanl›¤›n k›r›l›p, ›fl›¤›n gelifli, gecenin karanl›¤›n›n en yo¤un oldu¤u, ayd›nl›¤›n ›fl›nlar›n›n karanl›¤› delip geçti¤i ve flafa¤› oluflturdu¤u an görülebilir. Cehaletin karanl›¤›n›n en kötü oldu¤u anda Allah’›n nuru, ruhu delip geçer ve onu ayd›nlat›r. Var olmama karanl›kt›r, hayat ve hareketlilik de ›fl›¤a benzetilebilir. Bütün gerçek ›fl›k kayna¤› Allah’t›r ve e¤er biz O’nu ararsak cehaletten, hurafeden, korkudan ve her çeflit kötülükten azad oluruz. Tufeyl, Allah’a olan güvenimizin, her türlü korkudan, hurafeden ve bütün tehlike ve kötülüklerden bir s›¤›nma oldu¤unu sezer. Bizim karanl›k olarak görülen fiziki tehlikelere, büyü olarak bilinen içimizdeki fiziki tehlikelere ve sahip oldu¤umuz bütün güzellikleri yok 89
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
etmek isteyen bir irade sapmas› ile sonuçlanan d›fl›m›zdan gelen fiziki tehlikelere karfl› uyan›k olmam›z gerekir. Tufeyl der ki, “hiç böylesine güzel ve anlaml› sözler ve daha adaletli emirler duymam›flt›m. Hemen ‹slam’› kabul ettim ve müslüman oldum.” Müslüman olduktan sonra Rasulullah (s.a.v.)’e “ben kabilemde sayg›n ve itaat edilen biriyim. Allah’tan onlara benim samimiyetimi gösterecek bir iflaret vermesini iste ki böylece kabilem ‹slam’› kabul etsin” dedi. Rasulullah (s.a.v.) dua etti, “Ey Allah’›m! Tufeyl’e bir iflaret ver.” Tufeyl tekrar kabilesine kat›lmak üzere ayr›ld›. Kabilesinin bulundu¤u bölgeye girince, yafll› bir adam olan babas› yaklaflt›. Tufeyl “baba, bana yaklaflma çünkü ben art›k buradan ayr›lan ayn› adam de¤ilim ve sen de benimle ayn› de¤ilsin” dedi. Babas› sordu: “O¤lum ne oldu sana?” O cevap verdi: “Ben müslüman oldum ve Muhammed (s.a.v.)’in dinini kabul ettim.” Babas› “ben de senin dinini kabul ediyorum” dedi. Han›m› yaklaflt›. Tufeyl “bana yaklaflma çünkü ben buradan ayr›lan ayn› kifli de¤ilim” dedi. Han›m› “ben de senin dinini kabul ediyorum” dedi. O da müslüman oldu. Han›m› ona sordu: “Putumuzun bana bir zarar vermesinden korkmuyor musun?” Tufeyl cevap verdi: “Hay›r, fiara’n›n zarar veremeyece¤inden emin ol.” Tufeyl’in ailesinden herkes ‹slam’› kabul etmifl fakat Devs kabilesinden hiç kimse kabul etmemiflti. Tufeyl, bir kez daha Mekke’ye Rasulullah (s.a.v.)’i görmeye gitti¤ini söyledi. “ ‘Ya Rasulallah (s.a.v.), tefecilik ve zina onlar› ‹slam’a girmekten al›koyuyor’ diyerek Rasulullah (s.a.v.)’e flikayette bulundum.’ Rasulullah (s.a.v.) dua etti, ‘Ey Allah’›m! Devs kabilesinin insanlar›n› bana do¤ru yönlendir.’ Sonra bana ‘kabilene dön. ‹nsanlar aras›nda adil ve vasat ol’ dedi.” Halk›na döndü ve nezaketle insanlar› ‹slam’a davet etti. Rasulullah (s.a.v.)’in Medine’ye hicret etmesi, Bedir, Uhud ve Hendek savafllar›n›n yap›lmas›ndan sonraki vakte kadar halk›n› ‹slam’a davete devam etti. Hayber savafl› s›ralar›nda ailesinden ve kabile mensuplar›ndan ‹slam’› kabul eden 70-80 kifli ile beraber hicret etti. Oradan da Hayber savafl›na gitti. Rasulullah (s.a.v.) onlara savafl ganimetinin bir k›sm›n› verdi. Bundan sonra Tufeyl Medine’de Rasulullah (s.a.v.)’in hizmetinde yaflad›. Mekke’nin fethi s›ras›nda Rasulullah (s.a.v.) putperestli¤in çeflitli yerlerindeki putlar› yok etmekle emrolunmufltu.Tufeyl kendi halk›n›n putu olan ve Umeyr bin Hammah’›n özel mülkü olan Zilkefeyn adl› 90
putu y›kmak için izin istedi. Kendisine izin verildi ve kabilesine döndü. Putlar› yok ederken flu fliiri okuyordu: “Ey kafirlerin putlar›, ben size tapm›yorum. Tarih bize gösteriyor ki biz sizden önce geldik ve böylece ben sizin kar›nlar›n›z› ateflle dolduruyorum.” Tufeyl Medine’ye döndü ve Rasulullah (s.a.v.) vefat edinceye kadar orada kald›. Sonradan, Hulefa-i Raflid’in ilki olan halife Ebu Bekir zaman›nda Necid’deki mürtedlerle savaflmakla görevlendirildi. Buradaki zaferinden sonra müslümanlar›n savaflmakta oldu¤u Yemame’ye gitti. Oraya giderken yolda, geri dönmeyece¤ini rüyas›nda gördü. Ve öyle de oldu. Rasulullah (s.a.v.)’in bu sevgili sahabisi Tufeyl bin Amr, savaflta bütün gücüyle savaflt› ve sonunda savafl meydan›nda flehit düfltü.
TANIMLAMALAR: *fiara *Zilkefeyn DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. Tufeyl’in bir fleyin do¤ru veya yanl›fl oldu¤una hükmetmeden önce niçin dinlemesi gerekti¤i sonucuna varmas›n› tart›fl›n›z. 2. 113. Sureyi ve onun mesaj›ndan ö¤renilebilecek dersleri tart›fl›n›z.
91
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
M‹KDAD B‹N AMR EL-ESVED Bir Habeflistan Muhaciri
H
adramut’ta do¤an Mikdad bin Esved, Amr’›n o¤luydu. Genç bir delikanl›yken baflka bir kabileden hasm›n› yaralam›fl ve bu yüzden memleketinden ayr›lmak zorunda kalm›flt›. Mekke’ye gitmiflti ve orada kendisine ismini veren ‹bn’ül-Esved taraf›ndan evlatl›k olarak al›nm›flt›. Daha sonra Kur’an’dan bunu yasaklayan bir ayet vahyolundu ve böylece Mikdad kendi babas› Amr’›n ad›n› ald›. Bununla beraber, s›k s›k kendisi Mikdad bin Esved diye ça¤r›l›rd›. ‹slam’a ilk girenlerden biri olarak, di¤erleriyle beraber o da putperestlerin zulüm ve iflkenceleri ile karfl›laflt›. Rasulullah (s.a.v.), yeni mühtedilere özellikle de kendilerine arka ç›kacak büyük ve güçlü bir kabilesi olmayanlara karfl› uygulanan bask›ya bir çözüm ar›yordu. Mümkün olan çözüm yollar›ndan biri olarak Habeflistan’a hicreti tercih etti. Oradaki adil hristiyan kral›n haberi Mekke’ye kadar ulaflm›flt›. Rasulullah (s.a.v.), bütün samimiyetleriyle bir Allah’a olan inançlar›n› koruyan öncü müslümanlar için hicreti seçti. Onlar, ‹slam’da en yüsek fazilet olan îsâr’›, yani kendi ihtiyaçlar› olan fleyleri baflkalar›na vermeyi, uygulayan takva sahibi insanlard›. Onlar mallar›ndan hatta canlar›ndan vaz geçmeye, toplumdaki yerlerini ve akrabal›k ba¤lar›n› 92
M‹KDAD B‹N AMR EL-ESVED
b›rakmaya haz›rlard›, e¤er bunlar onlar›n bir Allah’a kulluk etmelerini engelleyen fleyler idiyse. Mikdad bin Esved Habeflistan’a hicret eden ilk grubun aras›ndayd›. Bu tarih Mekke’de yaflayan bir grup arab›n kabilelerinden ve toplaklar›ndan, yabanc› bir ülkeye toplu bir hicret gerçeklefltirdi¤i ilk vakitti. Bir deniz aflt›lar ve kendilerini baflka bir k›tada buldular. Burada farkl› bir ›rktan ve dinden insanlar aras›nda ve yeni bir sosyal ve siyasi düzen alt›nda yaflad›lar. Kur’an dört çeflit hicretten bahsedecekti ve Mikdad bu dört çeflitten biri içinde yer ald›. Bu da iman yolunda, hürriyet ve fleref elde etmek için hicrettir. Mikdad bu çeflit hicretin baflka bir örne¤ini Kehf Suresi indi¤inde duydu. Vahyolunmas›na sebep olan durumlar afla¤›daki flekilde kaydedilmifltir: Kureyflliler Ukbe bin Ebi Muayt’› Medine’deki Yahudi hahamlar›na gönderdi. Kureyflliler onlara “yahudi hahamlar›na Muhammed hakk›nda sorun. Onu onlara tarif edin ve söylediklerini anlat›n. Çünkü onlar ilk Ehl-i Kitab insanlar›d›rlar ve peygamberler hakk›nda bizim sahip olmad›¤›m›z bilgilere sahiptirler” dediler. Ukbe ve yan›ndakiler talimatlar› yerine getirdiler ve Yahudi hahamlar›na “siz Tevrat’›n milletisiniz ve biz size kabilemizin bu mensubuyla nas›l u¤raflmam›z› söylemeniz için geldik” dediler. Hahamlar flöyle söylediler: “Size ö¤retece¤imiz üç fleyi ona sorun. E¤er sorular›n›za do¤ru cevap verirse o gerçek bir peygamberdir, fakat veremezse o zaman bu adam bir hilekârd›r, böylece onun hakk›nda kendi karar›n›z› verin. Ona eski zamanlarda ortadan kaybolan genç adamlar› sorun. Çünkü onlar›n harikulade bir hikayesi vard›r. Ona hem Do¤u’nun hem de Bat›’n›n s›n›rlar›na ulaflan büyük seyyah› sorun. Ona ruhun ne oldu¤unu sorun. E¤er size cevap verebilirse ona tâbi olun, çünkü o bir peygamberdir. E¤er cevap veremezse o bir sahtekârd›r, o zaman ona diledi¤inizi yap›n.” Bu iki adam Mekke’ye, Kureyfllilere döndüler ve onlara Muhammed’le bafla ç›kman›n katî bir yolunu bulduklar›n› söylediler ve üç soruyu onlara haber verdiler. Bunun üzerine Kureyflliler, cevap verebilece¤ini beklemedikleri üç soruyu Muhammed (s.a.v.)’e sordular. Bir süre sonra Allah afla¤›dakileri vahyetti. Genç adamlar hakk›nda Allah buyurdu ki: “(Rasulüm)! Yoksa sen, bizim ayetlerimizden (sadece) Kehf ve Rakîm sahiplerinin ibrete flayan olduklar›n› m› sand›n? O (yi¤it) gençler ma¤araya s›¤›nm›fllar ve: ‘Rabbimiz! Bize taraf›ndan rahmet ver 93
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
ve bize, (flu) durumumuzdan bir kurtulufl yolu haz›rla!’ demifllerdi. Bunun üzerine biz de o ma¤arada onlar›n kulaklar›na nice y›llar perde koyduk (uykuya dald›rd›k). Sonra da iki gruptan (Ashab-› Kehf ile has›mlar›n›n) hangisinin kald›klar› müddeti daha iyi hesap edece¤ini görelim diye onlar› uyand›rd›k.” (18:9-12). Mikdad, Ashab-› Kehf’in hikayesinin, farkl› bir inanç sistemleri oldu¤u için, bozulmufl toplumlar› içinde yaln›z kalm›fl fertlerin hikayesi oldu¤unu biliyordu. E¤er toplumlar›n›n içinde kal›rlarsa, bu bozuk toplum taraf›ndan kendilerinin kullan›lmalar›na müsaade etmifl olacaklard›r. ‹manlar›n›n bozulmas›n› istemedikleri için toplumlar›ndan kaçarlar. Rasulullah (s.a.v.)’in ilk müslümanlara imanlar›n› kurtarmalar› için Habeflistan’a hicret etmelerini söyledi¤i gibi, bu da kurtulufl için bir nevî hicrettir. Burada amaç bask› alt›nda bulunduklar› flehirde kalmamakt›r, çünkü bu aktif olarak fesat ile mücadele etmek demek olurdu ve onlar bunun için gerekli vas›talara sahip de¤illerdi. Bu, hikayedeki yedi kiflinin ulaflt›¤› istisnaî bir fluurluluk derecesinin bir örne¤idir. Bu az say›da bir insan grubunun dahi fertler olarak sorumluluk sahibi oldu¤unu gösterir. E¤er halka hizmet edemiyorlarsa, imanlar›ndan taviz vermektense onlardan uza¤a hicret etmelidirler. Büyük seyyah hakk›ndaki ikinci soruyla alakal› olarak da Rasulullah (s.a.v.)’e Zülkarneyn’in hikayesi vahyolundu. “(Resulüm!) Sana Zülkarneyn hakk›nda soru sorarlar. De ki: Size ondan bir hat›ra okuyaca¤›m. Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi k›ld›k, ona (muhtaç oldu¤u) her fley için bir sebep (bir vas›ta ve yol) verdik” (18:83-84). Ruh hakk›ndaki üçüncü soru da vahiy yoluyla Allah’›n ruh konusunda “Sana ruh hakk›nda soru sorarlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmifltir” (17:85) demesiyle cevapland›r›ld›. Rasulullah (s.a.v.) üç soruyu da baflar›yla cevaplamas›na ve Yahudi hahamlar›n e¤er bunu yaparsa onun gerçek bir peygamber oldu¤unu ve ona uymalar› gerekti¤ini söylemelerine ra¤men, Mikdad onlar›n yine de inanmad›klar›n› gördü. Bir gün Mikdad, Rasulullah (s.a.v.)’in bir sahabisi ve zengin bir adam olan Abdurrahman bin Avf ile beraber oturuyordu. Abdurrahman Mikdad’a sordu: “Neden evlenmiyorsun?” Mikdad cevap verdi: “K›z›n›n benimle evlenmesine müsaade eder misin?” 94
Abdurrahman flaflk›nl›¤a u¤ram›flt›. Aç›kça Mikdad’a onun kendi k›z› için denk olmad›¤›n› söyledi. Mikdad bunu duyunca “‹slam zengin ve fakir, yüksek ve alçak aras›nda böyle bir ayr›m yapmaz” diyerek çok k›zd›. Neden Abdurrahman’›n onun teklifinden böylesine al›nd›¤›n› merak etti. Mikdad Rasulullah (s.a.v.)’i görmeye gitti ve ona olanlar› anlatt›. Rasulullah (s.a.v.) “ben sana daha uygun bir aday bulaca¤›m” dedi. Rasulullah (s.a.v.)’in amcas›n›n k›z› Zîbe, Mikdad ile evlenmeyi kabul etti ve böylece Mikdad Abdurrahman taraf›ndan reddedilenlerden daha fazlas›n› kazand›. Rasulullah (s.a.v.) Mikdad’› ‹slam’a olan samimiyetinden ve heyecan›ndan dolay› sevdi. Mikdad’›n uzun boylu ve güçlü bir adam oldu¤u söylenirdi. Ayr›ca iyi bir asker ve mükemmel bir at binicisi olarak bilinirdi. Hayat›n› pek çok sahabi gibi ‹slam’a adad›. Bedir Savafl› yap›laca¤› zaman bütün Ashab kendisini destekleyeceklerine dair Rasulullah (s.a.v.)’i temin ettiler. Mikdad aya¤a kalkt› ve dedi ki: “Seni Peygamberi yapan Rabbime yemin olsun ki, dünyan›n neresine olursa olsun seni takip edece¤iz ve senin sanca¤›n alt›nda savaflaca¤›z.” Rasulullah (s.a.v.)’in bu sözlerdeki ruhu çok sevdi¤i ve Mikdad için dua etti¤i söylenmifltir. Sonraki y›llarda Mikdad kendisini aflinas› oldu¤u Kur’an ve sünnetle insanlara rehberlik etmeye adad›. Pek çok insan›n onun gönül r›zas›yla verdi¤i rehberli¤ini arad›¤› söylenmifltir.
TANIMLAMALAR: *Îsâr *Kehf Suresi DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. ‹lk müslümanlar›n yeni bir ülkeye hicret ederken neler hissetmifl 95
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
olabileceklerini tart›fl›n›z. 2. Bir kimsenin anavatan›ndan hicretinin sizin hayat›n›z› nas›l etkiledi¤ini ve de¤ifltirdi¤ini tart›fl›n›z.
96
CAFER B‹N EB‹ TAL‹B
CAFER B‹N EB‹ TAL‹B Fakirlerin Babas›
E
bu Talib’in içine düfltü¤ü zor flartlar sebebiyle, Rasulullah (s.a.v.)’in amcas› olan Ebu Talib’in o¤lu Cafer küçük yaflta yetifltirilmek üzere amcas› Abbas’›n evine gönderilmifl, kendisinden 10 yafl küçük olan Ali ise Rasulullah (s.a.v.) ile yaflamaya gitmiflti. Cafer daha sonra Rasulullah (s.a.v.) ile evlenen Meymune’nin k›z kardefllerinden biri olan Esma binti Ümeys ile evlendi. Cafer ve han›m› ‹slam’a ilk girenlerdendi. ‹slam’›n di¤er ilk tâbileri gibi onlar da Kureyfllilerin ellerinde ac›mas›z iflkenceler çektiler. Bunun üzerine, Rasulullah (s.a.v.), “De ki: Allah’tan baflka ilah yoktur” diyenlere böylesine iflkence edilmesini, afla¤›lanmalar›n› ve vatanlar›ndan hicret etmek zorunda b›rak›ld›klar›n› görmesi kendisini çok üzdü¤ü için büyük bir hüzünle izin verdi¤inde onlar Habeflistan’a hicret ettiler. Kureyfllileri ve onlar›n bask›c› tutumlar›n› geride b›rakt›klar›n› ümid ederek Habeflistan’da yaflarken Kureyfl ad›na iki elçi, adaletli Hr›stiyan yönetici Necafli’yi müslümanlar› geri göndermeye ikna etmeyi denemek üzere Habeflistan’a geldiler. Kral mü’minlerin kendi inançlar›n› anlatmalar›n› dinlemeden böyle bir fley yapmay› reddetti. 97
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Cafer bin Ebi Talib öne ç›kt› ve ‹slam hakk›nda dokunakl› bir konuflma yapt›: “Necafli! Biz büyük bir cehalet içinde bir millettik. Tafltan ve a¤açtan putlara tap›yor, ölü hayvanlar›n lefllerini yiyor, utanç verici ifller iflliyor, akrabalar ile ba¤lar›m›z› kopar›yor, misafirlerimize karfl› yanl›fl davran›yor ve e¤er güçlüysek zay›f› eziyorduk.” “Sonra Allah bize aram›zdan do¤ru sözlü ve güvenilir bir peygamber gönderdi. O bizden bir Allah’a kulluk etmemizi ve atalar›m›z›n inanc›n› ve putperestli¤i b›rakmam›z› istedi. O bize do¤ruyu söylememizi, verdi¤imiz sözleri tutmam›z›, akrabalar›m›za karfl› nazik olmam›z›, komflular›m›za yard›m etmemizi, öldürmekten uzak durmam›z›, müstehcenlikten kaç›nmam›z› ve baflkas›na karfl› yalanc› flahitlik yapmamam›z›, yetim mal›n› kötüye kullanmamam›z› ve kad›nlara kötü davranmamam›z› emretti.” “Kendi halk›m›z bize sald›rmaya bafllay›nca biz onun bu ‹slam dinine davetini kabul ettik. Onlar bizi dinimizden döndürmeye çal›flarak, bize iflkence ettiler, bizi katlettiler. Bize o kadar çok bask› yapt›lar ki art›k onlar›n idaresi alt›nda hayat çekilmez oldu. Senin adil yönetimini duyarak buraya hicret ettik.” Necafli bütün bunlardan büyülenmifl olarak Cafer’in Peygamber’inin Allah hakk›nda ne dedi¤ini sordu. Bunun üzerine Cafer Kur’an’dan ‹sa (a.s.) ve Meryem (aleyha.s.)’›n hikayelerini anlatan Meryem suresini okudu. “(Rasulüm!) Kitap’ta Meryem’i de an. Hani o, ailesinden ayr›larak do¤u taraf›nda bir yere çekilmiflti. Meryem, onlarla kendi aras›na bir perde çekmiflti. Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan fleklinde göründü. Meryem dedi ki: ‘Senden, çok esirgeyici olan Allah’a s›¤›n›r›m! E¤er Allah’tan sak›nan bir kimse isen (bana dokunma).’ Melek: ‘Ben, yaln›zca, sana tertemiz bir erkek çocuk ba¤›fllamam için Rabbinin bir elçisiyim,’ dedi. Meryem: ‘Bana bir insan eli de¤medi¤i, iffetsiz de olmad›¤›m halde benim nas›l çocu¤um olabilir?’ dedi. Melek: ‘Öyledir’, dedi; ‘(zira) Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolayd›r. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet k›laca¤›z. Bu, hüküm ve karara ba¤lanm›fl (ezelde olup bitmifl) bir ifl idi.’ 98
Meryem ona hamile kald›. Bunun üzerine onunla (karn›ndaki çocukla) uzak bir yere çekildi. Do¤um sanc›s› onu bir hurma a¤ac›na (dayanmaya) sevketti. ‘Keflke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!’ Afla¤›s›ndan (‹sa yahut melek) ona flöyle seslendi: ‘Tasalanma! Rabbin alt yan›nda bir su ark› vücuda getirmifltir.’ ‘Hurma dal›n› kendine do¤ru silkele ki, üzerine taze, olgun hurma dökülsün.’ ‘Ye, iç. Gözün ayd›n olsun! E¤er insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Alla’a oruç adad›m; art›k bu gün hiçbir insanla konuflmayaca¤›m.’ Nihayet onu (kuca¤›nda) tafl›yarak kavmine getirdi. Dediler ki: ‘Ey Meryem! Hakikaten sen i¤renç bir fley yapt›n!’ ‘Ey Harun’un k›z kardefli! Senin baban kötü bir insan de¤ildi; annen de iffetsiz de¤ildi.’ Bunun üzerine Meryem çocu¤u gösterdi. ‘Biz, dediler, beflikteki bir sabî ile nas›l konufluruz?’ Çocuk flöyle dedi: ‘Ben, Allah’›n kuluyum. O, bana Kitab’› verdi ve beni peygamber yapt›.’ ‘Nerede olursam olay›m, O beni mübarek k›ld›; yaflad›¤›m sürece bana namaz› ve zekat› emretti.’ ‘Beni anneme sayg›l› k›ld›; beni bedbaht bir zorba yapmad›.’ ‘Do¤du¤um gün, ölece¤im gün ve diri olarak kabirden kald›r›laca¤›m gün esenlik banad›r.’ ‹flte hakk›nda flüphe ettikleri Meryem o¤lu ‹sa –hak söz olarak- budur. Allah’›n bir evlat edinmesi, olur fley de¤ildir. O, bundan münezzehtir. Bir ifle hükmetti¤i zaman, ona sadece “Ol!” der ve hemen olur. (‹sa flunu söyledi:) Muhakkak ki Allah, benim de sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na kulluk ediniz. ‹flte do¤ru yol budur.” (19:16-36)
Necafli bu sözleri duyunca göz yafllar›na bo¤uldu. Müslümanlara “‹sa’n›n mesaj› ile sizin Peygamberinizin mesaj› ayn› kaynaktan gelmifltir” dedi. Sonra Kureyfllilere kendisi için getirmifl olduklar› hediyeleri de geri vererek gitmelerini söyledi. Habeflistan’da 10 y›ldan sonra, Cafer ve ailesi Medine’ye Rasulullah (s.a.v.)’in hicret etti¤i flehre göç ettiler. Cafer çok yak›nda kendisine “fakirlerin babas›” lakab›n› kazand›racak derecede fakirler için endiflele99
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
nen biri olarak tan›nm›flt›. Medine’ye göç etmesinden bir kaç y›l sonra Bizans’a do¤ru hareket eden ordular›n ikinci kumandan› olarak tayin edilmiflti. Kumandan Zeyd bin Harise flehit edildikten sonra kumanday› Cafer ald› ve o da flehit oldu. Kumandanlar›n flehadet haberi Medine’ye Rasulullah (s.a.v.)’e ulaflt›. Üzüntüye bo¤ulmufltu. Cafer’in dul kalan efli Esma’y› görmeye ve ona bu trajik haberi vermeye gitti. Cafer’in çocuklar›n› gördü¤ünde a¤lamaya bafllad›. Esma sordu: “Ya Rasulallah, neden a¤l›yorsun? Cafer’den haber mi var?” “Evet” diye cevap verdi Rasulullah (s.a.v.). “fiehitlik mertebesini kazand›.” Esma yas tutmaya bafllad›. Rasulullah (s.a.v.) ona “Ey Esma, piflman olaca¤›n bir fley söyleme ve gö¤sünü dövme” dedi. Sonra Allah’a bu Cafer ailesini korumas› için dua etti ve onlara Cafer’in Cenneti kazand›¤›n› söyledi. Sonra onun evinden ayr›ld› ve a¤lamakta olan k›z› Fat›ma’n›n evine gitti. Ona “Cafer gibi biri için kolayl›kla kendini öldüresiye a¤layabilirsin. Cafer’in ailesi için yemek haz›rla. Çünkü bu gün onlar üzüntü içindeler” dedi. Allah ona rahmet etsin.
TANIMLAMALAR: *Meymune *Meryem, ‹sa’n›n annesi *‹sa bin Meryem DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. Habeflistan kral› gibi bir Hristiyan, Meryem ve ‹sa konusunda ‹slam ile kendi inanc› aras›nda ne gibi bir benzerlik bulabilir? 2. Bu hikayedeki ayetlere dayanarak ‹slam ve Hristiyanl›k aras›ndaki müfltereklikleri nas›l aç›klayabilirsiniz?
100
FATIMA B‹NT‹ ESED
FATIMA B‹NT‹ ESED Rasulullah (s.a.v.)’in ‹kinci Annesi
E
bu Talib’in han›m› olan Fat›ma binti Esed bin Haflim, ‹slam’a daveti kabul etti. Bir kaç y›l sonra, Haflim ve Abdulmuttalib o¤ullar›n›n geri kalan k›sm› gibi o da Mekke’de toplumdan kovulmufl ve kocas›n›n vadisinde bir bölgede hapsolunmufllard›. Kureyflliler bir toplant› düzenlemifller ve Rasulullah (s.a.v.)’in ashab›n›n Habeflistan’da bar›fl ve güvenlik içinde yerleflmeleri, Ömer’in müslüman olmas›, art›k onun ve Hamza’n›n Rasulullah (s.a.v.)’in taraf›nda olmas› ve kabileler aras›nda ‹slam’›n yay›lmas› gibi olaylarla ifllerin aleyhlerine geliflti¤ini görmelerinden sonra Benî Haflim ve Benî Muttalib’i boykot etmek üzere bir belge haz›rlam›fllard›. Bu belge ile Kureyflliler, Benî Haflim ve Benî Muttalib’den kad›nlarla evlenmemek, onlara evlenmek üzere k›z vermemek, onlardan bir fley almamak ve onlara bir fley satmamak üzere anlaflt›lar. Belgeyi kendilerine yükümlülüklerini hat›rlatmas› için Kâbe’nin ortas›na ast›lar. Sonuç olarak bu iki kabile Fat›ma binti Esed ve Ebu Talib’e kendi vadisinde kat›ld›lar. Düflmana kat›lan Ebu Leheb d›fl›nda bütün aileler hapsedildiler. Erkek, kad›n ve çocuklar ayr›m yap›lmaks›z›n s›cak ve kuru vadide b›rak›ld›lar. Ebu Cehil taraf›ndan Kureyflli aristokratlar ad›na yaz›lan ve 101
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Kâbe duvar›na as›lan belge flöyle diyordu: “Hiç kimse Haflim ve Abdulmuttalib kabileleriyle ba¤lant› kurmayacak. Onlarla bütün iliflkiler kesilmifltir. Onlardan hiç bir fley sat›n almay›n. Onlara hiç bir fley satmay›n. Onlardan kimse ile evlenmeyin.” Fat›ma binti Esed ve ailesi bu ekonomik ve sosyal ambargo ile karfl› karfl›ya kald›. Tafll› bir hapishanede yaflamaya zorlan›yorlard› ki böylece yaln›zl›k, yoksulluk, açl›k ve hayat›n zorluklar› onlar› ya Kureyfl’e ya da ölüme teslim olmaya mecbur b›raks›n. Hem Fat›ma gibi iman etmifl hem de henüz iman etmemifl olanlar›n bu iflkenceye katlanmaktan baflka çareleri yoktu. Bu ailelerden henüz müslüman olmam›fl olanlar bile, aile flereflerini muhafaza etmek için düflmana karfl› birlik ve beraberlik içinde bir saf oluflturdular. Muhammed (s.a.v.)’e iyi bir insan olarak inançlar› vard›. O herhangi bir flahsi kazanç aram›yordu. O bir inanç ve ba¤l›l›k anlay›fl›na sahipti. Onun dinini kabul etmemifl olmalar›na ra¤men kendisini onlardan üstün olarak takdim etmiyordu. Kendisi için adalet talep etmeksizin herkese karfl› adil davran›yordu. Fat›ma yüre¤inde biliyordu ki, henüz ‹slam’› kabul etmemifl, fakat kendisi ve ‹slam’› kabul etmifl olan aile fertleriyle açl›k ve susuzlu¤a katlanmay› kabul eden aile fertleri, Kâbe’nin etraf›nda korku ile dolu olarak oturan putperest entellektüellerden çok daha k›ymetli idiler. Entellektüeller felsefeden ve ba¤›fl yapmaktan söz ediyorlard›. Fakat kendilerine ileri götürücü bir ideoloji sunuldu¤unda kabul etmeyi reddediyorlard›. Çünkü bu, kölelerle ve yoksullarla eflit olmak anlam›na geliyordu. Gördü¤ü ve dinledi¤i bu entellektüeller lüks ve rahat içinde yaflamaya devam edebilmek için babalar›n›n servetlerini koruyacak bir yolu seçecek flekilde hareket ederken s›n›f eflitli¤inden bahsediyorlard›. Sosyal konumlar›n› korumaya yönelik hareket etmeyi ve adaletsiz mevcut düzene karfl› ç›kmaktan uzak durmay› seçiyorlard›. Fat›ma’n›n izledi¤i bu entellektüeller Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in yan›nda kalmay› tercih ediyorlard›. Bilallerin, Ammarlar›n, Habbablar›n iflkenceye maruz b›rak›lmalar›n› ve Sümeyyelerin, Yasirlerin flehit edilmelerini itiraz etmek için bir el bile kald›rmadan seyrediyorlard›. S›cak ve kuru vadide hapsolunmufl olarak yaflarken, Fat›ma ayn› zamanda kendisinin ve di¤er mü’minlerin ruhunu yeni bir inanc›n ayd›nlatt›¤›n› hissetti. Tehlike dolu bir toplumda bu yeni hareketin ortaya 102
FATIMA B‹NT‹ ESED
ç›kmas›yla, insan olman›n s›rlar› onun için aç›kl›¤a kavufltu. Bu hareketin temellerini anlayabiliyordu –tecrübe, tercih ve zorunlu disiplin. Art›k kendisinden ve di¤er insanlara karfl› sorumluluklar›ndan aç›kça ve hilesizce söz edebiliyordu. Hissetti¤i hürriyet onun hem güçlü taraflar›n›n hem de zay›f taraflar›n›n fark›na varmas›n› sa¤lad›. Bütün bunlar hareketin ruhunda gizli fleylerdi ve fakat, hayret üzerine hayret, vahyolunan fleyler bu gizli fleylerin ta kendisiydi. fiimdi, bu ürkütücü kampta, müslüman olmayan fakat zorluklara sab›r, sessizlik ve üç y›l süren açl›k ve yaln›zl›k ile katlanan insanlar vard›. Tehlikenin gölgesinde yaflad›lar. Onlar ayn› zamanda Allah’›n insanl›k üzerindeki büyük ink›lab›nda da yer ald›lar. ‹slam tarihinin bafllang›c›n›n bu en hassas an›nda, Muhammed (s.a.v.) ve ashab›n›n durumunu anlayarak ac›y› paylaflt›lar. Haflim ve Abdulmuttalib kabilesinin ailelerinin üç y›l boyunca flehirlerinden, insanlar›ndan, hürriyetlerinden ve hatta geçim kaynaklar›ndan ba¤lant›lar› kesilmiflti. Bu hapishanede yaflamak zorunda b›rak›lm›fllard›. Gecenin ortas›nda Kureyflli casuslar›n gözlerinden gizlenerek vadiden ayr›lmak ve hapiste beklemekte olan aç insanlar için biraz yiyecek bulmak mümkün müydü? Vicdan sahibi bir aile ferdi veya bir arkadafl nezaketten dolay› onlara biraz ekmek getirebilir miydi? Bazen açl›k öyle bir noktaya ulafl›yordu ki, art›k ölü görünümünü al›yorlard›, fakat kendilerini flehitli¤e haz›rlad›klar› için sab›rl›yd›lar. Di¤erleriyle birlikte kuflatma alt›nda olan Sa’d bin Ebi Vakkas flöyle yazm›flt›: “Açl›k öyle bir sersemlik getiriyordu ki, e¤er gece aya¤›m yumuflak ve ›slak bir fleye çarpsa, fark›na bile varmadan, onu a¤z›ma koyar ve emerdim. ‹ki y›l sonra hâlâ o fleyin ne oldu¤unu bilmiyorum.” Bu flartlar alt›nda Rasulullah (s.a.v.)’in ailesinin bafl›ndan neler geçti¤i konusunda tarih hiç birfley söylememifl olsa da kifli bunu tahmin edebilir. Bütün bu aileler açl›k, yaln›zl›k ve yoksullu¤un zorluklar›na Rasulullah (s.a.v.)’in hat›r› için katland›lar. Açl›k ac›s›ndan a¤layan çocuklar›n 盤l›klar›na sab›rla tahammül ettiler. Hasta bir kimse yiyecek ve ilaç yoklu¤undan ac› içinde inledi¤inde sakin kald›lar. Yafll› bir kimse tahammülün s›n›rlar›na ulaflt›¤›nda, ona daha fazla hüzün vermemek için Rasulullah (s.a.v.)’e hiç birfley söylemediler. Ayn› zamanda, bütün zorluklara ra¤men, iman ve sevgi yönünden ba¤l› ve cömert kald›lar. Bütün bunlar ruhun, iman›n ve insan hayat›103
n›n anlam›n› gösteriyordu ki, bu da Rasulullah (s.a.v.)’in hassas kalbini büyük ölçüde etkiledi. Kesinlikle bilin ki ne zaman gecenin karanl›¤›nda yiyecek geldiyse ve insanlar aras›nda paylaflt›r›lmak üzere Rasulullah (s.a.v.)’in ellerine verildiyse, onun han›m›n›n ve k›z›n›n pay› di¤erleri hayatlar›ndan endifle etmesinler diye herkesinkinden daha azd›. Bu kampta günler zorlukla geçti. Gece, karanl›¤›n siyah çad›r› flehir hayat›ndan ayr›lm›fl bu da¤l›k bölgenin sakinleri üzerine düflüyordu. Haftalar, aylar ve y›llar güçlüklerle geçti. Yorgun vücutlar› ve ruhlar› üzerinden yavaflça geçtiler ama herkes birbiriyle ve Rasulullah (s.a.v.) ile sempati içinde yard›mlafl›yordu. Boykotun sona ermesinden k›sa bir süre sonra Ebu Talib öldü. Fat›ma binti Esed’in art›k sevgili efli yoktu. O flimdi dullu¤un yaln›zl›¤›na katlanmak zorundayd› ve evinde yetifltirdi¤i adam, Muhammed (s.a.v.) en büyük deste¤ini kaybetti. Kocas› yetim Muhammed (s.a.v.)’i evine alm›fl ve babas›n›n, annesinin ve dedesi Abdulmuttalib’in eksik kalan nezaketini telafi etmiflti. Fat›ma ve Ebu Talib genç Muhammed (s.a.v.)’i gözetmifl ve ona bakm›fllard›. Ebu Talib ona Hatice’nin hizmetinde ifl bulmufltu. Sonunda Hatice ve Muhammed (s.a.v.)’in evlili¤inde baba rolünü alan yine onun efliydi. Ebu Talib bütün etkisini, flahsiyetini ve sosyal kredisini Peygamberi korumak için kullanm›flt›. Hatta kuflatma alt›nda üç y›la, zorluklara ve açl›¤a tahammül etmifl ve ye¤enine ba¤l› kalm›flt›. fiimdi, flehrin öfkesine, tehlikesine ve nefretine karfl› kabilenin tek koruyucusunu, Ebu Talib’i kaybetmiflti. Fat›ma efli Ebu Talib’in ölümünden k›sa bir süre evvel de Rasulullah (s.a.v.)’in efli Hatice’yi kaybetmenin ac›s›na katlanm›flt›. Hatice, Rasulullah (s.a.v.)’in davetinin ilk on y›l› boyunca yaflam›flt› ki, bunun üç y›l› ekonomik ve sosyal ambargo y›llar›yd›. Fat›ma, kendisi de açl›k ve susuzluk çeken Hatice’nin arkadafll›¤› ile sabr›n›n takviye edildi¤ini hissetti ve gördü. Fat›ma Medine’ye hicretten sonra uzun yaflamad›. K›sa zamanda hastaland›. Ölüm döfle¤indeyken Rasulullah (s.a.v.) kendisini ziyarete gitti ve ona dedi ki: “Anneci¤im, Allah senden raz› olsun. Kendi annem öldükten sonra sen benim ikinci annemdin. Kendin aç iken bile benim tok olmam› temin ettin. Giyecek elbisen yokken beni giydirdin. Kendini mahrum b›rakarak en iyi yemekleri her zaman bana verdin. Bütün bunlar› Allah’›n r›zas›n› elde etme niyetiyle yapt›n.” 104
Öldü¤ünde Rasulullah (s.a.v.) onun y›kanmas›n› emretti ve sonra da Rasulullah (s.a.v.)’in gömle¤ine sar›ld›. Biri ona dedi ki: “Ya Rasulallah, Fat›ma için baflka hiç kimse için yapmad›¤›n bir fleyi yapt›n.” Rasulullah (s.a.v.) “küçük bir çocukken yetim kald›m. O bana bakt› ve beni büyüttü. Bütün akrabalar›m aras›nda o ve Ebu Talib bana en nazik insanlard›” dedi. Rasulullah (s.a.v.) sahabilerine bu sahabi için bir mezar kazmalar›n› söyledi. Sonra kazma iflini kendisi tamamlad›. Abbas’›n ve Ebu Bekir’in yard›m›yla onu mezara yat›rd›lar. Allah onun ruhuna rahmet etsin.
TANIMLAMALAR: *Ebu Talib vadisi *Kureyfl aristokratlar› DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. Ebu talib vadisinde hapsedilmifl olarak yaflaman›n nas›l bir duygu olmufl olabilece¤ini tart›fl›n›z. E¤er ayn› ekonomik ambargo bize de uygulanm›fl olsa, nas›l yaflard›k? 2. Rasulullah (s.a.v.) için Ebu Talib’in neyi temsil etti¤ini tart›fl›n›z.
105
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
106
AL‹ B‹N EB‹ TAL‹B
AL‹ B‹N EB‹ TAL‹B Rasulullah (s.a.v.)’in Evinde Büyüyen
H
ulefa-i Raflidin’in dördüncüsü olmas› takdir olunmufl bir kimse olan Ali bin Ebi Talib, ilk ‹slam tarihçilerinden ‹bn ‹shak taraf›ndan “on yafl›nda bir çocuk iken Rasulullah (s.a.v.)’e inanan, onunla namaz k›lan ve onun ilahi mesaj›na iman eden ilk erkek” olarak tan›mlan›r. Peygamber (s.a.v.)’in Ali’nin evinde, Ali’nin babas› Ebu Talib ve onun efli Fat›ma binti Esed ile yaflayarak büyümesi gibi, Ali de Rasulullah (s.a.v.)’in evinde onunla ve han›m› Hatice ile yaflayarak büyüdü. Hayat›n›n sonraki y›llar›nda fakirlik Ebu Talib’i, o¤lu Cafer’in Abbas’›n evinde ve o¤lu Ali’nin de Rasulullah (s.a.v.)’in evinde yetiflmelerine müsaade etmek zorunda b›rakm›flt›. Ali ilk vahyin geldi¤i, Rasulullah (s.a.v.)’in tebli¤inin bafllad›¤› zamandan beri oradayd›. O, ‹slam’›n ilk y›llar›n›n zorluklar›n›, güçlüklerini ve zulümlerini yaflad› ki, böylece, Rasulullah (s.a.v.)’in putperestlerce fark edilmeden Medine’ye hicret edebilmesi için oynamas› istenen zor rolü üstlenebilsin. Daha sonra Medine’de Bedir, Uhud, Hayber savafllar›nda, Mekke’nin fethinde ve Huneyn’de aktif olarak yer ald›. Rasulullah (s.a.v.)’in en küçük ve en sevgli k›z› Fat›ma ile evlendi. 107
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
fiimdi onun Rasulullah (s.a.v.)’in Mekke’den hicretinden hemen önceki rolü üzerinde yo¤unlaflal›m. Bunun ‹slamî bir prensip olarak önemi Müslümanlar taraf›ndan hicret y›l›n›n ‹slamî takvimin bafllang›c›n› belirlemek için kabul edilmesiyle teyid edilmifltir. Bu düflünce için g›dad›r, çünkü, tarih sürekli olarak bir hareketin veya dinin liderinin do¤um tarihini veya büyük bir zaferin kazan›ld›¤› y›l› bir takvimin bafllang›c› yapm›flt›r. Fakat ‹slam’da bunlar›n hiç biri –ne Rasulullah (s.a.v.)’in do¤du¤u y›l ne de ‹slam’›n zaferleri, mesela Mekke’nin fethi gibi ki ‹slami siyaset tarihinin bafllang›c› olarak kabul edilebilirdi, ne de Rasulullah (s.a.v.)’in Peygamberlikle vazifelendirilmesi seçilmiflti. Aksine, bir kez daha, hicret seçilmiflti. ‹lk tarihçilerden Taberi’nin bize söyledi¤ine göre, hicret resmen ‹slami takvimin bafllang›c› olarak Halife Ömer (r.a.) zaman›nda Ali b. Ebi Talib’in teklifi üzerine kabul edildi: “Ömer bin Hattab halk› toplad› ve onlara sordu, ‘tarihlendirmeye hangi günden bafllamal›y›z?’ Ali cevap verdi, ‘Rasulullah (s.a.v.)’in hicret edip, flirk topraklar›n› terk etti¤i günden’. Ömer bu tavsiyeyi uygulad›.” Ali hicret kavram›n›n önemini Rasulullah (s.a.v.)’den ö¤renmiflti. Mekke, Rasulullah (s.a.v.)’in atalar›n›n kabilesine ve ekonomik amborgalara katlanarak engellemelere karfl› sert bir flekilde direndi¤i toprakt›. Rasulullah (s.a.v.) iman›n› ve hürriyetini korumak için ya kal›p ölmek ya da hicret etmek zorundayd›. Çölde yetiflen tek a¤aç, aile ve kabile a¤ac›yd› ve hiç bir flah›s çölde onun gölgesi alt›nda olmaks›z›n yaflayamazd›. Muhammed (s.a.v.) Yarat›c›s› için hicretiyle aile ve kabilenin kan ve vücut a¤ac›n› kesiyor. Muhammed (s.a.v.) Mekke’den ayr›lmak zorunda, fakat nereye gitsin? Her yer böyle olamaz. O, yaflama imkanlar›n›n serbestçe verildi¤i bir yere gitmeli ve bu yer Allah yolunda mücadele için bir karargah olarak hizmet verebilecek bir yer olmal› ve biz Rasulullah (s.a.v.)’in bunun için Yesrib’i nas›l haz›rlad›¤›n› biliyoruz. Peygamber hicret emrini verdi fakat Kureyflliler duruma karfl› tetiktelerdi ve tehlikeyi seziyorlard›. Rasulullah (s.a.v.) müslümanlara gizlice ve her defas›nda bir kaç kifli halinde ayr›lmalar›n› buyurdu. Kureyflliler ashab› gitmekten al›koymaya çal›flt›lar —di¤erleri Medine’de yaflamaya devam ederken baz› muhacirleri geri döndürdüler. Ayr›lamas›nlar diye baz›lar›n›n aileleri rehin al›nd›. Baz›lar›n›n eflleri gitmelerine izin vermeyi reddettiler fakat müslümanlar Rasulullah (s.a.v.)’in emrinden 108
AL‹ B‹N EB‹ TAL‹B
sonra bir karar vermifllerdi. Kararlar› cehalet, flirk ve zulüm merkezini evleri, aileleri, servetleri ve hat›ralar› ile beraber geride b›rakmakt›. Onlar hürriyeti seçtiler. Mekkeliler Rasulullah (s.a.v.)’in kendisi ile ilgili karar›n› bilmiyorlard›. Sadece müflrikler de¤il, yak›n ashab› ve ailesi bile karar›n› bilmiyorlar hatta tahmin bile etmiyorlard›. Ço¤u aynen ashab›n› Habeflistan’a gönderdi¤i gibi bu kez de zulme maruz kalan, hayatlar›ndan endifle edenleri Yesrib’e gönderdi¤ini zannetti. Abdulmenaf ailesine ba¤l› oldu¤u için hayat›n›n tehlikede olmad›¤›n› bu yüzden Mekke’de kal›p rejime karfl› mücadelesini devam ettirece¤ini düflünüyorlard›. Ebu Bekir kendisini haz›rlad›. ‹znini almak için Rasulullah (s.a.v.)’e gitti. Rasulullah (s.a.v.) bu gibi durumlarda her zamanki gibi çok k›sa ve kesin cümlelerle konufltu. Dedi ki: “Hay›r. Acele etme. Belki Allah sana kat›lmak üzere bir yol arkadafl› haz›rl›yordur.” Hepsi bu. Ebu Bekir daha fazla tart›flman›n gereksiz oldu¤unu biliyordu. Bu noktada sadece Rasulullah (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ali Mekke’de kalm›fllard›. Ashab›ndan bir grup hâlâ Habeflistan’da, bir baflka grup da Medine’de, baz›lar› saklanmaktayd› ve baz›lar› da —Mekke’de hiç bir aile korumas› olmayanlar— Kureyfllilerin mahkumuydular ve iflkenceye u¤ruyorlard›. ‹slam’› kabul eden baz› gençler de babalar›n›n ve büyüklerinin tehditleri alt›nda evlerine hapsedilmifllerdi. Bu durumda Mekke müslümanlardan boflalm›flt› ve bu normal bir durum de¤ildi. Kureyflliler bunun üzerinde düflünmeye bafllad›lar. Yesrib’den gelen haberler endiflelerini artt›rd›. Yesrib’deki müslümanlar›n hep beraber birlefltiklerini ve birbirlerini kucaklad›klar›n› duydular. Bir ateflkesin ortas›nda bulunan Evs ve Hazrec kabileleri Mekke’den gelen muhacirlere yard›m ediyorlard›, fakat onlar da büyük bir haber bekliyor gibi görünüyorlard›. Yesrib tamamen Rasulullah (s.a.v.)’in ashab›n›n ellerindeydi. Aç›kças›, bu flartlar alt›nda Rasulullah (s.a.v.) bir avuç içinden az insanla Mekke’de kalmazd›. Zulüm ve iflkenceye katlanarak geçen sab›r vakti sona ermiflti. Ayet nazil oldu: “Kendileriyle savafl›lanlara (müminlere), zulme u¤ram›fl olmalar› sebebiyle, (savafl konusunda) izin verildi. fiüphe yok ki Allah, onlara yard›ma mutlak surette kadirdir” (22:39). Bu ayet yükseliflin ve müspet ya da bir baflka deyiflle yap›c› mücadelenin bafllang›c›n› duyuruyordu. Peygamber, flehrin liderli¤ini elde edebi109
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
lece¤i Yesrib’e gidebilir ve Mekke’yi d›flar›dan tehdit edebilirdi. Kureyflli liderler ve baz› müttefikleri senatolar› olan Darunnedve’de topland›lar. Muhammed (s.a.v.) konusunda ne yapacaklar› üzerine bir toplant› yap›yorlard›. ‹çlerinden biri “onu zincire vural›m ve hapse atal›m” diye bir teklifte bulundu. Bu yeterince oy almad›. Çünkü baflka bir fesatç›, Muhammed (s.a.v.) etrafta oldukça kendileri için bir tehlike ve tehdit olaca¤›n› ve ashab›n›n gelip onu alaca¤›n› söyledi. Bir baflkas› flöyle önerdi, “burada düzeni geri getirinceye ve herfley önceden oldu¤u haline dönünceye kadar onu flehirden sürelim. Bu belay› aram›zdan atal›m ve nereye isterse oraya gitmesine izin verelim.” Bu öneriye herkes karfl› ç›kt› ve “onun nas›l bir ikna gücüne sahip oldu¤unu ve ne muhteflem bir hatip oldu¤unu bilmiyor musunuz? E¤er bunu yaparsan›z Arap kabilelerini b›rak›p baflkalar›n›n size karfl› ayaklanmas›na sebep olacakt›r ve liderli¤i sizin elinizden alacakt›r” dediler. Nihayet Ebu Cehil kesin bir öneride bulundu. “Bence her kabileden flerefiyle aram›zda tan›nan, cesur birer genç seçilmelidir. Onlar›n her birine Muhammed (s.a.v.)’e sald›rmak üzere bir k›l›ç verece¤iz. Hepsi beraber bir vücut gibi hareket edecekler ve onu öldürecekler. Böylece biz de ondan kurtulaca¤›z. Bu flekilde herkes can›n›n al›nmas›nda pay sahibi olacak. Abdulmenaf ailesi hepimizle birden savafla girmeyecektir. K›sasa raz› olmak zorunda kalacaklard›r.” Suikastçiler evini kuflatt›lar ve Rasulullah (s.a.v.)’in hareketlerini izlediler. Evin duvar› alçak oldu¤undan üzerinden atlay›p, eve gizlice girmeye ve Rasulullah (s.a.v.)’i uyurken öldürmeye karar verdiler. Bulufltuklar› yerdeki evden bir kad›n “kendini flerefli erkekler sayan siz, bir evin duvar›ndan atlamak gibi bir fleyi nas›l yapars›n›z? Bu bütün Araplara ebedi bir yüz karas› olacak. ‹nsanlar, bizim, milletin k›zlar›n› almak için duvarlardan atlad›¤›m›z› ve içimizden olanlar› korumad›¤›m›z› söyleyecekler” diyerek d›flar› seslendi. Bunun yüzünden Peygamber gece d›flar› ç›k›ncaya kadar avlunun kap›s›nda beklemeye karar verdiler. Gece boyunca evi göz alt›nda tuttular. Onun geliflini ve gidiflini görebilirlerdi. Nihayet gece onun yata¤›na gitti¤ini ve uyudu¤unu gördüler. Süikastçilerin zihinlerinde herfley sona eriyordu. Rasulullah (s.a.v.)’in hayat› sadece birkaç sessiz saate ba¤l›yd› ve bu süre içinde hiç bir fley olamazd›. Rasulullah (s.a.v.)’in düflmanlar› ona bu son bir kaç saati vermifllerdi. Çünkü, flu anda küçük evinde uyumakta olan Abdul110
lah’›n o¤lunun flehirdeki arkadafllar›n›n sadece 22-23 yafllar›nda, Ali isminde bir delikanl› ile Ebu Bekir isminde 40’›n›n sonlar›nda bir adam oldu¤undan eminlerdi. “Yoksa onlar: (O) bir flairdir; onun, zaman›n›n felâketlerine u¤ramas›n› bekliyoruz mu diyorlar? De ki: Bekleyin. Ben de sizlerle beraber bekleyenlerdenim” (52:30-31). Rasulullah (s.a.v.)’in yata¤›na girdi¤ini ve sessizce uyudu¤unu kendi gözleriyle gören bu genç adamlar her fleyin flafak vaktinde sona erece¤inden ve Mekke’nin eski güvenli¤ine ve emniyetine dönece¤inden eminlerdi. Putperest vatandafllar›n›n flereflerini ve bu on üç y›l boyunca temelleri sars›lan sevgili putlar›n› tekrar kazanabileceklerini düflünüyorlard›. Bunun kesinli¤i onlara öylesine bir zevk verdi ki Muhammed (s.a.v.)’in sözlerini dalga geçerek ve hakaret ederek hat›rlard›lar ve sonra gülüp onun hakk›nda baflka hikayeler anlatt›lar. Ebu Cehil kendisi gibi insanlara has yar›m akl›yla flöyle dedi: “Muhammed (s.a.v.) e¤er kendisinin yolunu takip ederseniz, Araplar›n ve Arap olmayanlar›n mükafaatlar›n› kazanaca¤›n›z› düflünüyor. Öldükten ve tekrar diriltildikten sonra size bahçeler verilecek. Ve e¤er onun yolunu takip etmezseniz öldükten ve tekrar diriltildikten sonra cehennem atefllerine at›lacaks›n›z.” O anda bir adam yanlar›ndan geçti ve kimi beklediklerini sordu. Onlar “Muhammed (s.a.v.)’i bekliyoruz” dediler. Adam “Allah sizi aldatt›. Muhammed (s.a.v.) elinizden kaçt›” dedi. Suikastçiler uyuyan Muhammed (s.a.v.) de¤ilse kim diye bakmaya gittiler. Onun yata¤›nda ve onun örtüleri alt›nda uyuyan baflka kim olabilir? Sabah olunca, birden Ali’nin Muhammed (s.a.v.)’in yata¤›ndan kalkt›¤›n› gördüler. Müslümanlar Kuba’da yüzlerinden gelecek için ümit ›fl›klar› f›flk›rarak mescid infla etmekle meflgulken, Ali bin Ebi Talib çölü geçiyordu. Rasulullah (s.a.v.)’in yerine yata¤›nda suikastçilerin kendisini buldu¤u o mukadder günden beri Rasulullah (s.a.v.)’in borçlu oldu¤u paralar› ödeyerek üç gün geçirmiflti. Bundan sonra çabukça flehri terk etti ve yak›c› çölde yürümeye bafllad›. O, dar mali durumlar içinde bir gençti. K›l›c› belinde k›nl›, kafas› gelecekle ilgili düflünceler içinde kay›p ve imanla s›cac›kt›. Gece boyunca ve ö¤leye kadar yürüdü ve günün s›cak 111
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
saatlerinde bir yerde dinlendi. Kuba’ya vard›¤›nda Rasulullah (s.a.v.)’in kalmakta oldu¤u Gülsüm binti Hidm’in evinde konaklad›. Rasulullah (s.a.v.) Kuba’dan Medine’ye gitti¤inde muhacirler ve ensar aras›nda bir kardefllik anlaflmas› tesis etti. Rasulullah (s.a.v.) flöyle buyurdu; “Haydi her biriniz Allah için bir kardefl edinin.” Kendisi Ali bin Ebi Talib’in elini tuttu: “Bu benim kardeflimdir” dedi. Böylece Allah’›n Rasulü, eflsiz ve benzersiz, takva sahibi mü’minlerin lideri ile Ali kardefl oldular. Allah’›n aslan› Hamza, Rasulullah (s.a.v.)’in azadl› kölesi Zeyd bin Harise’nin kardefli oldu. Hamza ona Uhud gününde savafl›n bafllamas›na yak›n, ölüm ihtimaline karfl› vasiyetnamesini verdi. Cafer bin Ebi Talib ve Muaz bin Cebel de birbirleriyle kardefl oldular. Ali bin Ebi Talib Allah’›n Rasulü’nün (s.a.v) vefat›ndan sonra afla¤› yukar› otuz y›l yaflad›. Befl y›la yak›n bir süre, dördüncü ve son raflid halife olarak yaflad›ktan sonra bir katilin elinde vefat etti. Allah ona rahmet eylesin.
TANIMLAMALAR: *Cafer bin Ebi Talib *‹slamî takvim (Hicrî takvim) DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ: 1. Niçin Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hicretinin, ‹slamî takvimin bafllang›c› için esas al›nd›¤›n› tart›fl›n›z. 2. Kur’an 22:39’un Hz. Peygamber (s.a.v.) için önemini tart›fl›n›z.
112
EBU BEK‹R B‹N EB‹ KUHÂFE
EBU BEK‹R B‹N EB‹ KUHÂFE Allah Rasûlü’nün Yol Arkadafl›
S
eçilen ilk râflid halife ve Rasûlullah (s.a.v)’in yak›n akrabas›n›n d›fl›nda ‹slam’a ilk giren kifli olan Ebu Bekir, Allah Rasûlü’nden birkaç yafl daha gençti. Ebu Bekir Rasûlullah (s.a.v)’in önderli¤indeki bütün muharebelere kat›ld›. O daima Rasûlullah (s.a.v)’in yan›ndayd› ve istiflare ve bilgisi ile ona yard›ma haz›rd›. Hassas ve ciddi anlarda Ebu Bekir bir tafl gibi metin ve so¤ukkanl› idi. Ebi Bekir ile Rasûlullah (s.a.v) aras›nda dikkate de¤er derecede bir uyum mevcuttu. Hatice’nin ölümünden sonra Rasûlullah Ebi Bekir’in k›z› Aifle binti Ebu Bekir ile evlendi. Düflman flehrinin pençesinden kurtulmak ve hicret etmek için fedakarl›k ve imkanlar›n birarada bulunmas› gerekiyordu. ‹flte bunun için Rasûlullah (s.a.v)’in, Ali ve Ebu Bekir’i kendi yan›nda al›koydu. Ali, Rasûlullah (s.a.v)’in koruma pahas›na ölümle karfl› karfl›ya geldi¤inde ona yüksekten bakan genç bir erkekti. Ebu Bekir ise toplum içinde nüfuz ve servet sahibi, tecrübeli ve yafll› bir sahabi idi. ‹kisi de hicret esnas›ndaki rolleri için Rasûlullah taraf›ndan isabetle seçilmifl olduklar›n› ispatlad›lar. Allah Rasûlü (s.a.v)’in ve onun yoldafl› Ebu Bekir’in Medine’ye hicretleri hem Medine’nin kap›lar›n› d›fl dünyaya açt› hem de Mekkeli mu113
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
hacirleri yeni bir topluma ve yeni bir hayat tarz›na al›flt›rd›. Ebu Bekir, hicret etmenin, Müslümanlar› bask› alt›nda tutan politik ve sosyal çevreye karfl› mücadelede yeni imkanlar ve uygun flartlar sa¤laman›n yeni bir yolu oldu¤una karar veren Rasûlullah’tan hicretin önemini ö¤rendi. Müslümanlar do¤duklar› topraklar›, bir gün oraya galip olarak dönmek üzere terkettiler. Rasûlullah (s.a.v) ve Ebu Bekir, Yesrib’e ç›kan bat› yolu yerine güney yolunu tuttular. Çünkü düflman›n Rasûlullah (s.a.v)’i aramaya hemen oradan bafllayacaklar›n› biliyorlard›. Neticede, Mekke’nin afla¤› taraf›ndaki Sevr Da¤›’nda bir ma¤araya sakland›lar. Böylece düflman onlar› aramaktan yorgun düflüp flehre geri döndü¤ünde onlar yolculuklar›na bafllayacaklard›. Ebu Bekir her fleyi inceden inceye planlam›flt›. O¤lu Abdullah gün boyu flehirde Kureyfl’in aras›na kar›fl›p onlar›n alm›fl olduklar› kararlar› ve yapmay› düflündükleri kötü ifllerin planlar›n› ö¤renecek ve geceleyin gelerek onlar› babas› ile Rasûlullah (s.a.v)’e anlatacakt›. Ebu Bekir’in kölesi Amr b. Fahire, Abdullah’›n flehirden ma¤araya giden ayak izlerini yok etmek için Ebu Bekir’in koyun sürüsü ile birlikte Abdullah’›n ard›ndan gidip geri dönecek, Ebu Bekir’in k›z› Esma da geceleyin onlara yemek getirecekti. Müflriklerden olan ve bu sebeple herhangi bir kumpas›ndan flüphelenilmeyecek olan Abdullah b. Arkat, Ebu Bekir’in daha önce kendisine teslim etti¤i iki deveyi, onlar Yesrib’e do¤ru yola ç›kana dek çölde otlatacak ve vakti gelince develeri tayin edilen yere getirecek ve onlara k›lavuzluk edecekti. Rasûlullah (s.a.v)’in Mekke’den ayr›laca¤› yönündeki haberler Kureyfl’e ulafl›nca, kaçaklar› bulan kifliye yüz deve ödül verilece¤ini ilan ettiler. Bu ödül Rasûlullah (s.a.v)’in gerçek düflmanlar›ndan daha fazla say›daki insan›n, onlar› aramak üzere çöle, flehrin d›fl›na ç›kmas›na sebep oldu. Ebu Bekir endifleli idi. Birden ma¤ara yak›nlar›nda bir grup insan›n sesini duydu. Korkuyla sars›larak: “E¤er bu insanlar biraz daha afla¤›ya bakarlarsa bizi görecekler” dedi. Rasûlullah her zaman oldu¤u gibi sakin, bafl› Ebu Bekir’in dizleri üzerinde, bir tebessüm ve katiyet hali içinde: “Üçüncüleri Allah olan bu iki insan hakk›nda neler diyorsun?” buyurdu. Kuran’da flöyle buyrulur: “E¤er siz ona (Rasûlullah (s.a.v)’e) yard›m etmezseniz (bu önemli de¤il); ona Allah yard›m etmifltir: Hani, kafirler onu, iki kifliden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den) ç›karm›fllard›; hani onlar ma¤aradayd›; o, arkadafl›na ‘üzül114
EBU BEK‹R B‹N EB‹ KUHÂFE
me, çünkü Allah bizimle beraberdir’ diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükunet sa¤layan) emniyetini indirdi, onu sizin görmedi¤iniz bir ordu ile destekledi ve kafir olanlar›n sözünü alçaltt›. Allah’›n sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.” (9/40) ‹man onlara sekinet verdi ve Allah onlar› emniyet hissine bürüdü. Üçüncü güne gelindi¤inde ortal›k sakinleflmiflti. Araflt›rma gruplar› aramaktan yorgun düflmüfl, Mekke’deki herkes onlar› bulmaktan ümidini kesmiflti. Böylece yollar güvenli hale geldi. Abdullah b. Arkat Ebu Bekir’in kendisine daha öne emanet etti¤i iki deveyi getirdi. Rasûlullah (s.a.v.) devenin birine, Ebu Bekir de di¤erine bindi ve Rasûlullah (s.a.v.) önde, Ebu Bekir arkada yolculu¤a bafllad›lar. Bu çok hassas ve tehlikeli bir and›. Fakat Rasûlullah (s.a.v.) araflt›rma gruplar› taraf›ndan bulundu¤u takdirde hayat›n› tehdit edebilecek mevcut tehlikeye ra¤men ilk ifl olarak baflka birfley yapt› ve Ebu Bekir’e dönerek: “Ben sahibi olmad›¤›m deveye binmem” buyurdu. Ebu Bekir, “Ey Allah’›n Rasûlü anam babam sana feda olsun, bunlar›n ikisi de sana aittir.” dedi. Rasûlullah (s.a.v.): “Hay›r. Onu kaça alm›flt›n?” buyurdu. O, flu kadara dedi. Rasûlullah (s.a.v.): “Ben onu flu kadar fiyata alaca¤›m” buyurdu. Ebu Bekir bunu kabul etti ve Rasûlullah (s.a.v.) sat›n ald›¤› devenin üzerine oturdu. Hicreti tamamlamak üzere yolculu¤a devam ettiler. Ebu Bekir Rasûlullah’tan hicretin, bütün iliflkilerin ve ba¤lar›n kopmas› anlam›na geldi¤ini ö¤rendi. Bir muhacir (göçmen) ayr› bir yerde, kendi bafl›na, yaln›z bir insano¤ludur. Bir yanda kifli ve iman›, di¤er yanda ondan baflka herfley, bütün dünya. ‹flte burada bir k›lavuz ve iki kiflilik kervanla ‹slam tarihi bafllar. Muazzam bir gelecek, gözlerini çölün yak›c› günefli alt›nda bu anda göç eden Peygamber-Muhacir’e dikmiflti. Lüks ve debdebeli hayat tarzlar›yla dünyan›n büyük süper güçleri ‹ran ve Do¤u Roma, gece boyunca geçilmez gibi görünen yoldaki bu yaln›z kaç›fla hasetle bak›yordu. Onlar gece boyunca ve birkaç saat de gün ›fl›¤›nda yolculuk ettiler. Güneflin tepeye ç›kt›¤› ve çölün dayan›lamayacak kadar yak›c› olmaya bafllad›¤› zaman bir tafl›n gölgesinde dinlendiler. Bazen dinlenmek için böyle bir tafl bile bulamad›lar ve ö¤le s›ca¤›nda sadece iki devenin meydana getirdi¤i ufac›k gölgede dinlenmeye çal›flt›lar. Nihayet, Medine civar›nda, biraz konaklad›klar› ve ilk mescidi infla ettikleri kasaba olan Kuba’ya vard›lar. Medine’de bütün ashab, hem 115
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
muhacirler hem de ensar, hergün sabah namaz›ndan sonra flehir d›fl›na ç›k›yorlar ve hasret ve merakla gözlerini Mekke’den gelen yola dikiyorlar, ö¤le günefline kadar bekliyorlard›. Rasûllerini daha önce hiç görmeyenlerin kalpleri onun için çarp›yordu ve onlar daha da merakl› idiler. Ebu Bekir, Rasûlullah (s.a.v)’in Medine’deki öncelikli politikas›n›n Medine’ye girmek isteyenlere izin vererek, ulafl›lmas› mümkün en uzak tesir alan›n› art›rmak ve çevre kabilelerle temasa devam etmek oldu¤unu gördü. Rasûlullah (s.a.v.) Medine’den Arabistan yar›madas›n›n uzak merkezlerine görevliler ve elçiler gönderdi. Hicretten sekiz y›l sonra ve henüz Mekke’ye zaferle geri dönmeden önce, bu görevliler ve elçiler s›n›rlar›n ötesine gittiler ve ‹ran, Do¤u Roma, M›s›r ve Yemen ile iliflkiler kurdular. Ebu Bekir, Rasûlullah (s.a.v)’in bilinen dünyada, yak›nda ve uzaktaki bütün noktalar›, hicretin bir sonucu olarak Arap kabile toplumunun kapal› dünya görüflüne açma yönündeki gayretlerinin fark›na varm›flt›. Burada, Ebu Bekir, Kur’an taraf›ndan teyid edilen hicretin fikrî ve ideolojik sonuçlar›n›, etkilerini gördü: “‹man edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, iflte bunlar, Allah’›n rahmetini umabilirler. Allah gafûr ve rahimdir.” (2: 218) Ebu Bekir bu ayet do¤rultusunda, bir muhacirin sadece Allah yolunda cihad edenler saf›nda yer almakla kalmad›¤›n›, ayetin de gösterdi¤i üzere kendisine bir de ayr›cal›k tan›nd›¤›n› gördü. Bu ayet insanlara, imandan sonra ilk ve en büyük kaidenin ve ferde ait kutsal vazifenin hicret oldu¤unu hat›rlat›yordu. Ve yine Kur’an’da buyrulur: “...Onlar ki, hicret ettiler, yurtlar›ndan ç›kar›ld›lar, benim yolumda eziyete u¤rad›lar, çarp›flt›lar ve öldürüldüler; andolsun ben de onlar›n kötülüklerini örtece¤im ve onlar› altlar›ndan ›rmaklar akan cennetlere koyaca¤›m.” (3: 195) Bu k›sa ayette, Ebu Bekir ö¤renmiflti ki hicret, zulme u¤rayanlar için daha iyi bir hayat yolu ararken gözetilmesi gereken bir unsur ve di¤er durumlarla yüzyüze gelme ve tarihin flahitlik etti¤i bir hakikattir. Ebu Bekir flu ayeti iflitti: “Zulme u¤rad›ktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onlar› dünyada güzel bir flekilde yerlefltirece¤iz. E¤er bilirlerse ahiretin mükafat› elbette daha büyüktür.” (16: 41) Burada Ebu Bekir mesaj›n, bütün insanlar›n hissi ba¤lara, adetlere ya da onlara zulmedebilecek k›sa görüfllü politik düflüncelerekap›lmamas› gerekti¤ini kavrad›. 116
Ve yine: “Kendilerine yaz›k eden kimselere melekler, canlar›n› al›rken: ‘Ne iflte idiniz!’ dediler. Bunlar: ‘Biz yeryüzünde çaresizdik’ diye cevap verdiler. Melekler de: ‘Allah’›n yeri genifl de¤il miydi? Hicret etseydiniz ya!’ dediler. ‹flte onlar›n bar›na¤› cehennemdir; oras› ne kötü bir gidifl yeridir. Erkekler, kad›nlar ve çocuklardan (gerçekten) aciz olup hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiçbir yol bulamayanlar müstesnad›r. ‹flte bunlar›, umulur ki Allah affeder; Allah çok affedicidir, ba¤›fllay›c›d›r. Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok yer ve bolluk (imkan) bulur. Kim Allah ve Rasûlü u¤runda hicret ederek evinden ç›kar da sonra kendisine ölüm yetiflirse art›k onun mükafat› Allah’a düfler. Allah da çok ba¤›fllay›c› ve esirgeyicidir.” (4: 97-100) Burada belki Ebu Bekir’in akl›na, kalbi imanla alevlenen ve omuzlar› a¤›r bir sorumlulu¤u yüklenen bir insana Allah’›n “Siz Allah’›n iradesini kabul etmifltiniz, evlerinizi terkedin! Kaç›n! Burada do¤du¤unuz için yapmaya muktedir olamad›¤›n›z› söylemeyin. Sizin yuvan›z, aileniz, flehriniz, kabileniz, özgürlü¤ün oldu¤u yerdir. ‹man›n›z oradad›r” buyurarak emir verdi¤i geldi. Ebu Bekir zulme teslim olanlar›n mallar›n›, hayatlar›n› ve servetlerini korumak için kendi kendilerine zulmetmifl olduklar›n› biliyordu. Onlar korumaya çal›flt›klar›ndan mahrum edilecekler ve hürriyetlerini ve imanlar›n› satacaklard›. Ayn› flekilde bunun aksi de do¤ru idi. Sahip olduklar›n› Allah yoluna verenler ve hicret edenler, hicret sebebiyle kaybettiklerinden daha fazlas›n› kazanacaklard›. Tarih, namuslu ve do¤ru sözlü (s›ddîk) Ebu Bekir gibi, Allah Rasûlü’nün (s.a.v.)ashab› aras›ndan muhacirlerin örneklerinde oldu¤u üzere durumun çok kere böyle oldu¤unu göstermifltir. Allah ondan raz› olsun.
TANIMLAMALAR *Sevr Da¤› 117
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
*Amr b. Fahire DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1- Kur’an (9: 40)’› ve Allah’›n indirmifl oldu¤u sekinetin önemini tart›fl›n›z. 2- Rasûlullah (s.a.v)’in Medine’ye giderken bindi¤i deveyi sat›n almas› niçin önemliydi?
118
ESMA B‹NT‹ EB‹ BEK‹R
ESMA B‹NT‹ EB‹ BEK‹R Kad›n Mücahid
E
sma binti Ebi Bekir, isminden de anlafl›ld›¤› gibi Ebu Bekir’in k›z›d›r. Ayn› zamanda o, Rasûlullah (s.a.v)’in han›m› Aifle’nin üvey k›z kardefli ve “müminlerin annelerinden” biridir. Esma’n›n kocas› Zübeyir b. Avvam da Rasûlullah’›n (s.a.v.) ashab›ndand›r. Esma’n›n o¤lu Abdullah b. Zübeyir, dürüstlü¤ü ve kendisini Hakikate flaflmaz flekilde adamas›yla bilinirdi. Esma, ‹slam’a ilk girenler aras›ndayd›. Rasûlullah (s.a.v.) ile babas› Ebu Bekir’in hicreti esnas›ndaki plan hakk›nda bilgi sahibi olan ve Mekke’de kalan birkaç sahabeden birisi de Esma idi ve o bu planda önemli bir rol oynad›. fiüphesiz ki gizlilik bu planda son derece önemliydi. Çünkü onlar Kureyfl’in plan›n›n, büyük kabilelerin hepsinden seçilecek birer genç taraf›ndan Rasûlullah (s.a.v)’in öldürülmesi oldu¤unu ö¤renmifllerdi. Böylece Abdi Menaf, Rasûlullah (s.a.v)’in ölümü karfl›l›¤›nda kan davas› yerine diyet almaya zorlanm›fl olacakt›. Rasûlullah (s.a.v.) ile babas›n›n Mekke’den ayr›ld›klar› gece, yolculuklar› için su ve yiyecek haz›rlayan kifli Esma idi. Esma, yeme¤i içine koyup ba¤layaca¤› birfley arad›, fakat bulamad›. Sonunda kendi bel kufla¤› (nitak) akl›na geldi. Ebu Bekir k›z›na onu iki parçaya ay›rmas›n› 119
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
teklif etti. Esma babas›n›n dedi¤i flekilde yapt›. Rasûlullah (s.a.v.), bu hareketi dolay›s›yla onu methetti. Bu hadiseden sonra Esma, “iki kemerli kifli” olarak bilinmeye bafllad›. Esma hamile olmas›na ra¤men Rasûlullah (s.a.v.) ve Ebu Bekir güvenli bir flekilde Medine’ye ulaflt›ktan sonra hicret etmek için planlar yapt›. ‹çinde bulundu¤u durumda yapabilece¤inin ötesinde, zor ve uzun bir yolculuk oldu¤u Esma’ya söylenildi. Fakat Esma bu sözleri dinlemedi. O Allah’›n kendisini ve bebe¤ini koruyaca¤›n› hissetmiflti. Medine civar›ndaki Kuba’ya ulafl›r ulaflmaz bir erkek çocuk dünyaya getirdi: Abdullah. Abdullah, Medine’deki muhacirun içinde dünyaya gelen ilk çocuk oldu¤u için Müslümanlar mutluluk ve flükran hisleri içinde ba¤r›flarak “Allahu ekber” ve “la ilahe illallah” dediler. Esma di¤er ashab taraf›ndan erdemli ve çabuk anlay›fll› bir kad›n olarak bilinirdi. Daha sonra o¤lu Abdullah annesini son derece cömert birisi olarak tan›mlam›flt›r. Bir keresinde Abdullah flöyle söyledi: “Daha önce annem Esma ve teyzem Aifle’den daha cömert kad›n görmemifltim. Mamafih onlar›n cömertli¤i iki yönde izah edilir. Teyzem Aifle yeterli oldu¤unu hissetti¤i fleyi biriktirinceye kadar aral›ks›z toplard› ve sonra onlar› ihtiyac› olan kiflilere da¤›t›rd›. Annem ise ertesi gün için bile saklamazd›. O, sahip oldu¤u fleyi sahip oldu¤u anda da¤›t›rd›.” Esma’n›n fazileti ile birlikte pratik zekas› da çok iyi bilinirdi. Babas› Ebu Bekir Medine’ye hicret etmek üzere Mekke’yi terketti¤i zaman alt› bin dirhem tutar›ndaki tüm varl›¤›n› yan›na ald›. Ailesi için hiçbir fley b›rakmad›. Çünkü onlar da Ebu Bekir Medine’ye ulafl›r ulaflmaz hicret edeceklerdi. Ebu Bekir’in hâlâ putperest olan babas› Ebu Kuhafe o¤lunun gidiflini duydu¤u zaman onun evine gitti ve Esma’ya: “O¤lumun sizi yaln›z terketmeyip ayn› zamanda paras›z da b›rakt›¤›n› biliyorum.” dedi. Esma babas›n›n onurunu korumak için “Hay›r dede asl›nda o bizi bolluk içinde b›rakt›” dedi. Biraz çak›l tafl› ald› ve onlar› duvardaki bir girintinin içinde bulunan ve paralar›n› koymak için kulland›klar› küçük bez parças›n›n içine koydu. Kör olan büyükbabas›n›n elini tuttu ve “Bize ne kadar b›rakt›¤›n› anla” dedi. Esma bu yolla büyükbabas›n›n kendi servetinden onlara birfley vermesini engellemek kadar onun endiflelerini teskin etmek de istedi. Çünkü o, büyükbabas› bile olsa bir putperestten yard›m almaktan hofllanm›yordu. 120
ESMA B‹NT‹ EB‹ BEK‹R
Esma ‹slam ile hidayete ermeyen annesine karfl› da ayn› tavra sahipti. Esma iman›n› tehlikeye düflürebilecek durumlarda sürekli olarak ihtiyatl›yd›. Cahiliye devrinde babas› Ebu Bekir’in boflad›¤› annesi Kuteyle miladi 628, hicri 6’da Medine’ye Esma’y› ziyarete gitti¤i zaman Esma’ya kuru üzüm, tereya¤› ve özel meyvelerden oluflan hediyeler getirdi. Esma önce annesini evine almay› veya hediyelerini kabul etmeyi reddetti. Rasûlullah (s.a.v)’e gayri müslim annesi ile ne derecede ilgilenmesi gerekti¤ini sormas› için Aifle’ye birisini gönderdi. Rasûlullah (s.a.v.), Esma’ya kesinlikle annesini eve almas› ve hediyelerini kabul etmesi gerekti¤i mesaj›n› gönderdi. Bu durum üzerine Rasûlullah (s.a.v)’e flu ayetler nazil oldu: “Allah, sizinle din u¤runda savaflmayan ve sizi yurtlar›ndan ç›karmayanlara iyilik yapman›z› ve onlara adil davranman›z› yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanlar› sever. Allah, yaln›z sizinle din u¤runda savaflanlar›, sizi yurtlar›n›zdan ç›karanlar› ve ç›kar›lman›z için onlara yard›m edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa iflte zalim onlard›r.” (60: 8-9) Hakikaten Esma ve di¤er birçok Müslüman için Medine’de hayat ilk bafllarda zordu, cefa ve mahrumiyetlerle doluydu. Esma’n›n kocas› oldukça fakirdi. Bafllang›çta tek önemli mülkü, sat›n alm›fl oldu¤u bir att›. Esma o ilk günleri kendisi flöyle anlat›r: “Ata kuru ot ve su verirdim ve onu t›mar ederdim. Arpay› ö¤ütür ve ekmek için hamur yapard›m. Fakat iyi bir flekilde f›r›nda piflirmeyi hiç ö¤renemedim. Bu yüzden ensar›n han›mlar› benim için ekme¤i f›r›nda piflirirlerdi. Onlar hakikaten iyi han›mlard›. Rasûlullah (s.a.v)’in Zübeyir’e ifllemesi için verdi¤i tarladan eve kadar arpay› bafl›m›n üzerinde tafl›rd›m. Tarlan›n flehir merkezine uzakl›¤› yaklafl›k sekiz kilometre idi. Birgün bafl›m›n üzerinde arpa tafl›yarak yolda yürürken Rasûlullah (s.a.v.) ve ashabdan bir grup ayn› yolda geliyordu. Rasûlullah (s.a.v.) bana seslendi ve binmem için arkas›nda bana yer teklif ederek devesini durdurdu. Rasûlullah (s.a.v.) ile yolculu¤u düflünmek bile kendimi çok rahats›z hissettmeme yol açt›. Ve hatta Zübeyir’in k›skançl›¤›n› hat›rlad›m. Çünkü Zübeyir erkeklerin en k›skanc›yd›. Rasûlullah (s.a.v.) bu fikirden rahats›z oldu¤umu anlad› ve yoluna devam etti.” Bu olaydan sonra Esma kocas› Zübeyir’e tarladan gelirken neler oldu¤unu aynen anlatt›. Zübeyir Esma’ya: “Vallahi uzun bir mesafe boyunca arpa tafl›mak zorunda olman Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte deve121
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
ye binmeyi kabul etmenden daha fazla ›st›rap verici.” fiüphesiz Esma, fevkalade hassasiyeti ve fedakarl›¤› olan bir kifli idi. O ve kocas› birlikte, fakirlik seviyesindeki hayat flartlar› tedrici olarak de¤iflinceye kadar gayretle çal›flt›lar. Mamafih bazen Zübeyir Esma’ya h›rç›nca muamele ediyordu. Bir seferinde Esma babas›na gitti ve ona Zübeyir’den flikayette bulundu. Babas›n›n Esma’ya cevab›: “K›z›m, sab›rl› ol. E¤er bir kad›n imanl› bir kocaya sahipse ve o ölünce kad›n ondan sonra evlenmezse onlar cennette tekrar biraraya gelirler.” oldu. Zübeyir neticede muhacirun aras›nda en zengin erkeklerden birisi oldu. Fakat Esma müsrif birisi olmamaya gayret etti. O¤lu Münzir bir defas›nda ona Irak’tan iyi ve pahal› kumafltan yap›lm›fl güzel, zarif bir elbise gönderdi. O zaman Esma’n›n gözleri görmüyordu. Kumafla dokundu ve flöyle söyledi: “Bu kötü bir fley. Bunu ona geri götür.” Münzir’in can› s›k›ld›, annesine gitti ve flöyle söyledi: “Anne, bu fleffaf de¤il.” Esma: “Bu fleffaf olmayabilir fakat çok s›k› ve vücudumun hatlar›n› gösterir” dedi. Sonra Münzir annesine onun tasvib etti¤i özellikte bir elbiseyi sat›n ald› ve Esma onu kabul etti. Esma’n›n, o¤lu Abdullah ile son görüflmesi ‹slamiyet’in ilk döneminde ikisi de mücahid olan o¤ul ve anne aras›ndaki unutulmaz buluflma olarak kaydedilmifltir. Esma tarihe keskin zekas›, azmi ve oldukça ilerlemifl yafl›nda bile iman›n›n gücü ile bir kad›n›n cihad›n› gösterdi. Yezid b. Muaviye’nin ölümünden sonra Abdullah halifelik için aday idi. Suriye’nin ço¤u, Hicaz, M›s›r, ‹ran ve Horasan onun halife olmas›na taraftard› ve hatta onu halife olarak kabul ettiler. Mamafih, Emeviler, Ebu Süfyan’›n torunlar›, onun halifeli¤ine karfl› ç›kmaya devam ettiler. Haccac b. Yusuf’un kumandas› alt›nda büyük bir ordu toplad›lar. ‹ki taraf aras›nda, Abdullah b. Zübeyir’in büyük cesaret ve kahramanl›k sergiledi¤i zor çarp›flmalar cereyan etti. Bununla birlikte Abdullah’›n taraftarlar›n›n ço¤u savafl›n sürekli gerginli¤ine dayanamad›. Yavafl yavafl onu terketmeye bafllad›lar. Sonunda Abdullah Mekkede’ki Harem-i fierif’te kendisine s›¤›nak arad›. Ancak Emeviler Harem’de de onlarla savafla devam etti¤i için bu s›¤›nman›n ona ve kuvvetlerine herhangi bir faydas› olmad›. Abdullah yafll› ve kör olan annesi Esma’y› ziyaret etmek üzere k›sa bir süre için d›flar› ç›kt›. Annesine, “Anneci¤im, Allah’›n selam›, rahmeti ve bereketi üzerine olsun” dedi. Esma, “Selam senin de üzerine olsun Abdullah” diyerek cevap 122
ESMA B‹NT‹ EB‹ BEK‹R
verdi. “Askerlerinin üzerine Haccac’›n manc›n›klar›ndan tafl parçalar›n›n ya¤d›¤› ve Mekke’nin evlerinin sars›ld›¤› bir anda seni buraya getiren nedir? “ Abdullah: “Senden ö¤üt almak için geldim” dedi. Esma flaflk›nl›kla: “Benden ö¤üt almak m›?” diye sordu. “ Ne hakk›nda?” “Benim kuvvetlerim Haccac’›n korkusuyla veya onun teklif ettikleriyle bafltan ç›kar›lm›fl olduklar›ndan beni terkettiler. Hatta çocuklar›m ve ailem bile beni b›rakt›lar. fiimdi benimle küçük bir grup adam kald›. Onlar ne kadar güçlü ve metin olabilseler bile, sadece bir veya iki saat dayanabilirler. Benî Ümeyye’nin elçileri flu anda benimle pazarl›k halindeler, ordumu teslim etmem ve Abdü’l-Melik b. Mervan’a biat etmem karfl›l›¤›nda bana istedi¤im her türlü dünyal›¤› vermeyi teklif ettiler. Sen ne dersin, ne yapmal›y›m?” Esma sesini yükselterek cevap verdi: “Bu senin meselen Abdullah. Sen en iyi bildi¤in fleyi yap. E¤er hakl› oldu¤unu düflünüyorsan ve Hakikat için çal›fl›yorsan azimli ol ve senin bayra¤›n alt›nda öldürülen arkadafllar›n›n yapt›¤› gibi savaflmaya devam et. E¤er sen dünyay› arzu edersen bedbaht bir kifli olursun. Kendini ve senin için savaflan adamlar›n hepsini yok edersin. “ “Fakat bugün ben öldürülece¤im. Bu konuda hiçbir flüphe yok.” “Bu, senin gönüllü olarak Haccac’a teslim olmandan ve Benî Ümeyye’nin seni bafltan ç›karmak için verdi¤i bofl vaatlerine izin vermenden çok daha iyidir.” “Ben ölümden korkmuyorum. Ben sadece derimi yüzmelerinden korkuyorum” diyerek cevap verdi Abdullah. Esma: “Ölümden sonra insan›n korkmas› gereken hiçbir fley yoktur. Bo¤azlanm›fl bir koyunun derisini yüzmek ona hiçbir ac› vermez.” dedi. Abdullah flöyle söylerken yüzü nefleyle bak›yordu: “Ne mübarek anne! Senin asil hasletlerin mübarek olsun. Ben sana bunlar› duymak için gelmifltim. Allah biliyor ki, güçten düflmedim ve umudumu yitirmedim. Allah flahittir ki, Allah’›n davas›na sayg› gösterilmemesine duydu¤um öfke d›fl›nda ben bu dünya sevgisini ve onun cazibelerini dikkate almad›m. Allah’›n koydu¤u s›n›rlar ihlal edilmiflti. Seni memnun edecek do¤rultuda hareket ederim. E¤er öldürülürsem benim için ke123
derlenme, beni sadece Allah’a emanet et.” Yafll›, fakat kararl› Esma flöyle söyledi: “E¤er sen bofl yere ve haks›z bir sebeple öldürülürsen sadece senin için kederlenmeliyim.” Abdullah: “Sen huzurlu ol. Çünkü senin o¤lun ne haks›z bir davan›n peflinden koflmufltur, ne i¤renç bir ifl ifllemifltir, ne de bir Müslümana ya da ‹slami bir yönetim alt›nda yaflayan bir gayr-i Müslime (z›mmi) adaletsizlik yapm›flt›r. Ve o¤lunun nazar›nda Büyük ve Kuvvetli Allah’›n r›zas›ndan daha hay›rl› baflka bir fley yoktur. Bunu ben kendimi temize ç›karmak için söylemiyorum. Bunu sadece senin kalbini metin ve sebatkâr k›lmak için yapt›¤›m› Allah bilir.” diyerek cevap verdi. Esma: “Allah’a çok flükür” dedi. “Allah senin, O’nun r›zas›na ve benim gönlüme göre hareket etmeni sa¤lad›. Bana yaklafl o¤lum, yaklafl ki dünyada seninle son buluflmam›zda seni koklayabileyim ve vücudunu hissedebileyim.” Abdullah onun önünde diz çöktü. Esma ona s›k›ca sar›ld› ve o¤lunun bafl›n›, yüzünü ve boynunu öpücüklere bo¤du. Esma geri çekilirken elleri Abdullah’›n vücudunu kavramaya bafllad› ve sordu: “Bu giydi¤in fley nedir Abdullah?” Abdullah: “Bu benim z›rh›md›r” dedi. “O¤lum, bu, flehit olmay› arzu edenin k›yafeti de¤ildir. Ç›kar onu. Bu senin hareketlerini daha seri ve çabuk hale getirecektir. Onun yerine sirvâl (vücudun belden afla¤› k›sm›n› örtecek flekilde giyilen uzun k›yafet) giyin ki öldürülürsen mahrem uzuvlar›n aç›kta kalmas›n.” Abdullah z›rh›n› ç›kard› ve sirvali giyindi. Savafla kat›lmak için Harem-i fierif’e gitmek üzere ayr›l›rken “Anne, beni dualar›ndan mahrum etme” dedi. Esma ellerini gökyüzüne kald›rarak dua etti: “Ey Allah›m, onun saatlerce uyumamas›ndan ve gecenin karanl›¤›nda herkes uyurken a¤lamas›ndan raz› ol... Ey Allah›m, oruçluyken Medine’den ve Mekke’den yapt›¤› yolculuklardaki açl›¤›ndan ve susuzlu¤undan raz› ol... Ey Allah›m, annesine ve babas›na karfl› dürüstlü¤ünden raz› ol... Ey Allah›m ben onu senin davana tevdi ettim, sen onun için ne emredersen beni memnun eder. Ve sab›rl› ve sebat gösteren insanlara verdi¤in mükafat›, onun hat›r›na bana da ba¤›flla.” O gün, günefl batarken, hicretten sonra muhacirler aras›nda ilk do¤an bebek olan Abdullah vefat etti. On gün sonra da annesi ona kavufl124
tu. Vefat› esnas›nda Esma yüz yafl›ndayd›. Fakat yafll›l›k onun zihninin keskinli¤ini körlefltirmemiflti. TANIMLAMALAR *Kuteyle *Ebu Kuhafe DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1- Kur’an (60: 8-9)’u ve bu ayetlerin Müslümanlar›n gayri Müslimlerle iliflkilerini nas›l aç›klad›¤›n› müzakere ediniz. 2- Esma ile o¤lu Abdullah aras›ndaki görüflmeyi tart›fl›n›z.
125
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
126
AMMAR B‹N YAS‹R
AMMAR B‹N YAS‹R Bafl Mimar
‹
lk Müslümanlar›n çekti¤i iflkencelere ve eziyetlere Ammar b. Yasir de maruz kald›. fiu ayet, yanl›fl olan› kabul etmemek için vahyedilmemifl miydi?: “Do¤rusu Rabbin, kendi yolundan sapan kifliyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O’dur. O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun e¤me! Onlar isterler ki, sen yumuflak davranas›n da onlar da sana yumuflak davrans›nlar. (Rasûlüm!) Alabildi¤ine yemin eden, afla¤›l›k, daima kusur aray›p k›nayan, durmadan laf götürüp getiren, iyili¤i hep engelleyen, mütecaviz, günaha dadanm›fl, kaba ve haflin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanm›fl kimselerden hiçbirine, mal ve o¤ullar› vard›r diye, sak›n boyun e¤me.” (68: 7-15) Ve Allah, kendi yolunda çabalamak gerekti¤ini bildirmedi mi?: “Bilsin ki insan için kendi çal›flmas›ndan baflka birfley yoktur. Ve çal›flmas› da ileride görülecektir. Sonra ona karfl›l›¤› tastamam verilecektir.” ( 53: 39- 41) Ve bir Allah’a ibadeti emretmedi mi?: “De ki: ‘Ey insanlar! Benim dinimden flüphede iseniz, (bilin ki) ben Allah’› b›rak›p da sizin tapt›klar›n›za tapmam, fakat ancak sizi öldürecek olan Allah’a kulluk ederim. Bana müminlerden olmam emrolundu.’ ‘Ve (bana) hanif (Allah’›n birli¤ini tan›y›c›) olarak yüzünü dine çevir; sak›n müflriklerden olma, 127
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
diye (emredildi)” ( 10: 104- 105) Ammar ‹slam’›n ilk flehidi olan annesi Sümeyye ve yine Ebu Cehil’in iflkencesi alt›nda ölen babas›n›n yapt›¤› gibi bu yolu takip etti. Onlar Allah yolundan dönmeyi kabul etmeyip, bilakis O’nun yolunda çabalad›lar ve sadece tek Allah’a inand›lar. Ammar Medine’ye hicret etti. Allah’›n Rasûlü ile Ebu Bekir hicret esnas›nda Kuba’ya vard›klar› vakit Ammar da orada bulunuyordu. Günefl tepe noktada duruyordu ve Kuba’da Rasûlullah (s.a.v)’in yolunu gözetleyenler o gün de Rasûlullah (s.a.v)’in gelmesinden umutlar›n› keserek geri dönüyorlard›. Aniden bir Yahudi avaz› ç›kt›¤› kadar ba¤›rd›: “Büyükbaban›z geliyor.” Tabii ki Ammar da sokaklara dökülen insanlar aras›ndayd›. Rasûlullah (s.a.v.) ve arkadafl› bir hurma a¤ac›n›n gölgesinde duruyorlard›. Erkek ve kad›n, genç ve yafll›, Yahudi ve Müslüman, herkes bir arada O’nun etraf›nda toplanm›fllard›. Rasûlullah (s.a.v.)’› daha önce hiç görmemifl olanlar, bu iki flah›stan hangisinin Rasûlullah (s.a.v.) oldu¤unu bilmiyorlard›. Hurma a¤ac›n›n gölgesi kaybolup Ebu Bekir üzerindeki abay› Rasûlullah (s.a.v.)’› gölgelemek için kullan›nca insanlar kimin Rasûlullah (s.a.v.) oldu¤unu anlad›lar. Rasûlullah (s.a.v.), kendisi de bekar olan ve evinde bekar muhacirlerin bar›nd›¤› Gülsüm b. Hidm’in evine gitti. Ebu Bekir ise muhtemelen Hayb b. Esef’in evine gitmiflti. Ammar b. Yasir onlara Kuba’da bir cami infla etmeyi teklif etti. Bu, ‹slam’da infla edilen ilk cami idi. Rasûlullah (s.a.v.) ilk k›ble için tafl› yerlefltirdi ve sonra Ebu Bekir onun üstüne bir tafl koydu ve bunu di¤erleri takip etti. Bu ilk caminin ne kubbesi, hücresi ya da minaresi, ne sütunlarla desteklenmifl kemerleri ne de revakl› bahçeleri vard›. Rasûlullah (s.a.v.) Medine’ye gittikten sonra istedi¤i ilk fleylerden birisi oraya da bir cami infla edilmesiydi. Ammar b. Yasir’in bu caminin yap›m›na da yard›m etti¤i bilinmektedir. Cami yap›m› için seçilen arazi iki yetime aitti. Rasûlullah (s.a.v.) yetimleri ve onlar›n velilerini araziyi görüflmek üzere ça¤›rtt›. Arazi O’na hediye olarak verilmiflti, fakat Rasûlullah (s.a.v.) de¤erinden daha fazla ücret ödeyerek araziyi sat›n almak konusunda ›srar etti. Topra¤›n düzeltilmesini, a¤açlar›n kesilip indirilmesini ve mescit için temel at›lmas›n› emretti. Caminin duvarlar› kaba tafl ve piflirilmemifl tu¤ladan yap›ld›. Hurma a¤açlar›ndan yap›lan direkler, Kudüs’deki Süleyman mabedinin yüksekli¤i olan yedi kol bo128
AMMAR B‹N YAS‹R
yundan daha yüksek olmayacak flekilde, palmiye dallar›ndan yap›lm›fl bir çat› ile örtüldü. Her türlü süsleme kesin olarak yasaklanm›flt›. Ensar ve muhaciler inflaat malzemelerini Eyüp kuyusunun yan›ndaki Bakiy mezarl›¤›ndan elleriyle tafl›d›lar. Rasûlullah (s.a.v.) cami ve caminin odalar› tamamlanana kadar Ebu Eyyûb’un yan›nda ikamet etti. Muhacirler ve ensar› daha s›k› çal›flmaya teflvik etmek için cami yap›m›na Rasûlullah (s.a.v.) de bizzat kat›ld›. Onlar camiyi infla ederken, Rasûlullah (s.a.v.) flunlar› söylüyordu: Öbür alemdeki hayattan baflka hayat yoktur, Ey Allah›m, muhacirler ve ensardan raz› ol. Camiyi infla ederlerken bir ara Ammar b. Yasir haddinden fazla yüklendi¤i tu¤lalarla inflaat alan›na geldi ve flöyle söyledi: “Beni öldürüyorlar. Bana, kendilerinin tafl›yam›yaca¤› yükü yüklüyorlar.” Bu olayla ilgili olarak, Rasûlullah (s.a.v)’in han›m› Ümmü Seleme flunu nakleder: “Rasûlullah (s.a.v)’in elini onun saç›na do¤ru uzatt›¤›n› gördüm -o k›v›rc›k saçl› biriydi- ve ‘Ales b. Sümeyye! Seni öldürecek olanlar onlar de¤il, bir grup flerir adamd›r’ dedi.” Bu kehanet, daha sonra S›ffîn savafl›nda Ammar öldürüldü¤ü zaman gerçek oldu. Caminin uzunlu¤u kuzeyden güneye 54 ve eni 63 kulaç idi. Bat›s› hariç bütün duvarlar› odalarla çevrildi. Yeni y›l›n yedinci ay›na kadar cemaat kuzey duvara do¤ru namaz k›ld›. Bu tarihten sonra gelen yeni bir vahiy onlar›n güneye, Mekke taraf›na yönelmelerini gerekli k›ld›. Hiç flüphesiz Ammar, Rasûlullah (s.a.v.) taraf›ndan verilen ilk hutbeyi iflitmiflti: “Ey insanlar!: Herfleyden evvel kendi nefislerinizi düflününüz: fiunu biliniz ki sizlerden biri ölür de geride b›rakt›¤› sürüyü çobans›z kor ve ne bir arac› ve ne de bir tercümana ihtiyac› olan Rabbiyle karfl›laflt›¤›nda Allah ona: ‘Sana benim gönderdi¤im rasûlüm gelmedi mi? Ben sana çok çok mal mülk vermedim mi? O halde bana ne getirdin?’ diye sormas› üzerine o adam sa¤›na bakar, soluna bakar ve kendisini kurtaracak kimseyi göremez ve önünde durup duran cehennemi görür. O halde buna göre, sizlerden kim bir hurma parçac›¤› vas›tas›yla bile olsa, kendini bu ateflten korumak istiyorsa bunu versin. Sadaka olarak verecek hiçbir fley bulamayanlar ise, tatl›l›k ve iyilikle bir söz 129
söylesinler. Zira Allah taraf›ndan bir iyilik, sahip oldu¤u de¤erin on ila yüz misliyle mükafatland›r›l›r. Allah’›n selam› üzerinize olsun.” fiüphesiz Ammar bundan hemen sonra Rasûlullah (s.a.v)’in ikinci hutbesini de dinledi: “Allah’a hamdolsun. Allah’a hamd ederim ve O’ndan yard›m isterim. Nefislerimizin flerlerinden ve kötü amellerimizden Allah’a s›¤›n›r›z. Allah’›n hidayete erdirdi¤ini kimse dalalete sürükleyemez ve Allah’›n dalalete sürükledi¤ini kimse hidayete erdiremez. fiehadet ederim ki Allah’tan baflka tanr› yoktur ve O’nun efli ve benzeri yoktur. Kelam›n en güzeli Allah’›n Kitab›d›r. Her kim ki Allah onun kalbinde Kur’an’› müzeyyen k›la ve onu kafir iken ‹slam’a hidayet eyleye ve o da Kur’an’› di¤er sözlere tercih ede, iflte o kimse felah bulur. Do¤rusu kelâmullah, kelamlar›n en güzeli ve en beli¤idir. Allah’›n sevdi¤ini seviniz. Allah’› can u gönülden seviniz. Allah’›n kelam›ndan ve zikrinden usanmay›n›z. Ve Allah’›n kelam›ndan kalbinize kasvet gelmesin. Zira kelâmullah, her fleyin a‘lâs›n› ay›r›p seçer. Amellerin hay›rl›s›n› ve kullar›n güzidesi olan peygamberleri ve k›ssalar›n iyisini zikreder. Ve helal ve haram› bildirir. Art›k Allah’a ibadet ediniz ve O’na bir fley ortak koflmay›n›z. O’ndan hakk›yla sak›n›n›z. Güzel sözünüz ile o sözünüz dahi Allah’a do¤ru olsun ve aran›zda Allah’›n kelam› ile muhabbet sa¤lay›n. Muhakkak bilmelisiniz ki Allah Teâlâ ahdini bozanlara gazab eder. Ve Allah’›n selam› üzerinize olsun.” Ammar, Rasûlullah (s.a.v)’in gününün büyük bir k›sm›n› bu camide ashab›yla birlikte sohbet ederek, onlara ders vererek ve fakirlerin gönlünü alarak geçirdi¤ine flahit oldu. O’nun han›mlar›n›n, ailesinin ve yak›n arkadafllar›n›n odalar› yak›nda idi. Burada Rasûlullah (s.a.v.), ibadet için çat›dan okunan ezandan sonra ibadetini icra ederdi. Burada elçileri, heyetleri kabul etti ve en büyük melek Cebrail taraf›ndan Rasûlullah (s.a.v)’e ilahi mesajlar burada iletildi. Ammar b. Yasir Rasûlullah (s.a.v)’in hadislerini çok iyi bilmekle tan›n›rd›. Buna ek olarak, bu flöhretini takvas›na ve ‹slam’a olan derin ba¤l›l›¤›na borçlu idi. Ammar miladi 657, hicri 37’de S›ffîn savafl›nda dördüncü raflid halifenin saflar›nda çarp›fl›rken, çok ileri bir yaflta vefat etti.
130
TANIMLAMALAR *Kuba *Yesrib *Medine
DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1- ‹slam’da ilk camiyi infla etmek zorunda olan müslümanlar›n duygular›n› tart›fl›n›z. 2- Medine’de Rasûlullah (s.a.v)’in camisini infla etmek zorunda olan müslümanlar›n duygular›n› tart›fl›n›z.
131
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
132
EBU’D-DERDÂ EL-ENSÂRÎ EL-HAZRECÎ
EBU’D-DERDÂ EL-ENSÂRÎ EL-HAZRECÎ Zâhit ‹nsan
B
ir sabah Ebu’d-Derdâ adeti oldu¤u üzere erkenden uyand› ve do¤ruca, evinin, putunu bulundurdu¤u ve bu yüzden en güzel flekilde dekore etti¤i k›sm›na gitti. Putunu selamlad› ve önünde e¤ildi. Pazardaki dükkan›ndan ald›¤› en pahal› esans ile putunu ovdu ve ipek giysiler giydirdi. Ebu’d-Derdâ art›k haz›rd›; dükkan›na gitmek üzere erken bir vakitte evinden ç›kt›. O gün Medine (Yesrib)’nin caddeleri kalabal›kt›. Çünkü Muhammed’in adamlar› Bedir muharebesinden dönüyordu. Yanlar›nda Mekkeliler aras›ndan pekçok tutsak getirmifllerdi. Ebu’dDerdâ kalabal›¤› yoklad› ve bir gencin yan›na giderek ona, Müslümanlar aras›ndan Medineli arkadafl› olan Abdullah b. Revâha’ya ne oldu¤unu sordu. Denildi ki: “Abdullah b. Revâha cesurca savaflt› ve emniyetle Medine’ye geri döndü.” Ebu’d-Derdâ, yak›n arkadafl› Abdullah b. Revâha için çok endifleli idi. Medine’deki herkes ikisi aras›nda y›llard›r var olan arkadafll›k iliflkisini biliyordu. Onlar›n arkadafll›klar› ‹slâm’›n Yesrib’e ulaflmas›ndan önceki bir zamana gidiyordu. Abdullah b. Revâha ‹slam’› kabul etmiflti, fakat Ebu’d-Derdâ henüz müslüman olmam›flt›. Buna ra¤men arkadafl133
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
l›klar› hâlâ devam ediyordu. Abdullah müslüman olduktan sonra da Ebu’d-Derdâ’y› ziyarete devam etti. Onun, ‹slam’›n de¤erlerini ve iyiliklerini görmesini sa¤lamak için gayret etti, fakat ifle yaramad›. Ebu’dDerdâ bir putperest, bir müflrik olarak kald›. Bu yüzden Abdullah hüzünlü idi, arkadafl› için çok endifleleniyordu. Ebu’d-Derdâ dükkan›na geldi ve kendi evinde olanlardan habersiz al›fl verifle bafllad›, tezgahtarlar›na neler yapmalar› gerekti¤ini söyledi. Abdullah b. Revâha ziyaret için Ebu’d-Derdâ’n›n evine gitmiflti, harekete geçmeye kararl› idi. D›fl kap› aç›kt› ve Ümmü’d-Derdâ avludayd›. Abdullah ona: “Selamün aleyküm” dedi. O cevap verdi: “Ve aleyküm selam.” Abdullah sordu: “Ebu’d-Derdâ nerede?” Ümmü’d-Derdâ kocas›n›n dükkana gitti¤ini ve çok fazla geçmeden eve dönece¤ini söyledi. “Benim içeri girmeme müsade eder misin” diye sordu Abdullah b. Revâha. O da “Lütfen kendinizi evinizdeymiflsiniz gibi hissedin” dedi ve daha önce yapmakta oldu¤u ifline devam ederek çocuklar›yla ilgilenmeyi sürdürdü. Abdullah, Ebu’d-Derdâ’n›n putunun bulundu¤u odaya gitti. Yan›nda getirdi¤i baltay› ç›kard› ve “Sadece Allah’a tap›n›lmal›d›r” diyerek putu k›rmaya bafllad›. Putu parçalara ay›r›p iflini bitirince evi terketti. K›sa bir süre sonra Ebu’d-Derdâ’n›n kar›s› odaya girdi ve neler oldu¤unu gördü. Kederli bir halde flöyle söyleyerek yüzüne vurdu: “‹bn Revâha, beni harâb ettin.” Ebu’d-Derdâ eve döndü¤ü zaman kar›s›n›, putunun bulundu¤u odan›n efli¤inde otururken gördü. Ürkmüfl bir halde sesli sesli a¤l›yordu. Ona “Neyin var?” diye sordu. “Kardeflin ‹bn Revâha sen dükkandayken buraya geldi ve gördü¤ün gibi putunu k›rd›.” Ebu’d-Derdâ k›r›k puta bakt› ve çok flafl›rd›. Ayn› zamanda çok da k›zg›nd›. Arkadafl›ndan öcünü almaya karar vemiflti. Fakat zamanla k›zg›nl›¤› kayboldu ve arkadafl›ndan intikam almay› unuttu. Onun yerine kendisini düflünmeye bafllad›: “E¤er bu putun içinde bir iyilik olsayd› kendini haks›zl›¤a karfl› korurdu.” Sonra do¤ruca Abdullah’a gitti ve birlikte Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gittiler. Ebu’d-Derdâ ‹slam davetini ka134
EBU’D-DERDÂ EL-ENSÂRÎ EL-HAZRECÎ
bul etti¤ini bildirdi ve müslüman oldu. O, Medine’de kendi bölgesinde müslüman olan son kifliydi. O andan itibaren Ebu’d-Derdâ kendisini tamamen ‹slam’a adad›. Y›llarca Medine’de yaflam›fl birisi olarak, Müslümanlar ve Medineli Yahudiler aras›nda Rasûlullah (s.a.v.) taraf›ndan yap›lan dostane anlaflmay› iflitmiflti. Bu anlaflma, tarihte Medine Vesikas› olarak bilinir ve kendi türünde ilktir. Müslümanlar ve gayr-i müslimler aras›ndaki anlaflma flöyle der: “Rahman ve Rahim olan Allah’›n ad›yla. Bu kitap Peygamber Muhammed taraf›ndan Kureyflli ve Yesribli mü’minler ve müslümanlar ve bunlara tabi olanlara sonradan iltihak etmifl olanlar ve onlarla beraber cihad edenler için (olmak üzere tanzim edilmifltir). ‹flte bunlar, di¤er insanlardan ayr› bir ümmet teflkil ederler. Kureyfl’ten olan Muhacirler, kendi aralar›nda âdet oldu¤u vechile kan diyetlerini ödemeye ifltirak ederler ve onlar harp esirlerinin kurtulufl fidyesini mü’minler aras›ndaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet ilkelerine göre ödemeye ifltirak edeceklerdir.” “Benu’l-Evs’ler, kendi aralar›nda âdet oldu¤u vechile, evvelki flekiller alt›nda kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin kurtulufl fidyesini, mü’minler aras›ndaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet esaslar›na göre ödemeye ifltirak edeceklerdir. Mü’minler kendi aralar›nda a¤›r mali mesuliyetler alt›nda bulunan hiç kimseyi (bu halde) b›rakmayacaklar, kurtulufl fidyesi veya kan diyeti gibi borçlar›n› iyi ve makul bilinen esaslara göre vereceklerdir. Hiçbir mü’min di¤er bir mü’minin mevlâs› ile, onun aleyhine olmak üzere bir anlaflma yapamayacakt›r. Takva sahibi mü’minler, kendi aralar›nda mütecavize ve haks›z bir fiilde bulunmay› tasarlayan veyahut da mü’minler aras›nda bir kar›fl›kl›k ç›karma kasd›n› tafl›yan kimseye karfl› olacaklar ve bu kimse onlardan birinin evlad› bile olsa, hepsinin elleri onun aleyhine kalkacakt›r. Hiçbir mü’min bir kafir için, bir mü’mini öldüremez ve bir mü’min aleyhine hiçbir kafire yard›m edemez. Allah’›n zimmeti tektir; onlar›n hepsi için hüküm ifade eder. Zira mü’minler, di¤er insanlardan ayr› olarak birbirlerinin mevlâs› durumundad›rlar.” “Yahudilerden bize tabi olanlar, zulme u¤ramaks›z›n ve onlara muar›z olanlarla yard›mlafl›lmaks›z›n, yard›m ve deste¤imize hak kazanacaklard›r. Sulh, mü’minler aras›nda bir tektir. Hiçbir mü’min Allah yo135
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
lunda giriflilen bir harpte, di¤er mü’minleri hariç tutarak, bir sulh anlaflmas› akdedemez; bu sulh, ancak onlar aras›nda umuma flamil olma ve adalet esaslar› üzere yap›lacakt›r. Bizimle beraber harbe kat›lan bütün birlikler, birbirleriyle nöbetlefle çal›flacaklard›r. Mü’minler, birbirlerinin Allah yolunda akan kanlar›n›n intikam›n› alacaklard›r. Takva sahibi mü’minler, en iyi ve do¤ru yol üzerinde bulunurlar. Hiçbir müflrik, bir Kureyfllinin mal ve can›n› himayesi alt›na alamaz ve hiçbir mü’mine bu hususta engel olamaz (yani Kureyflliye hücum etmesine mani olamaz). Herhangi bir kimsenin, bir mü’minin ölümüne sebep oldu¤u kati delillerle sabit olur da maktulün velisi r›za göstermezse, k›sas hükümlerine tabi olur; bu halde bütün mü’minler ona karfl› olurlar. Ancak bunlara, sadece (bu kaidenin) tatbiki için hareket etmek helal olur.” “Bu sahifenin (yaz›n›n) muhteviyat›n› kabul eden, Allah’a ve Ahiret Gününe inanan bir mü’minin bir katile yard›m etmesi ve ona s›¤›nacak bir yer temin etmesi helal (do¤ru) de¤ildir; ona yard›m eden veya s›¤›nacak bir yer gösteren K›yamet Günü Allah’›n lanet ve gazab›na u¤rayacakt›r ki o zaman kendisinden ne bir para ödemesi ve ne de bir taviz al›nacakt›r. Üzerinde ihtilafa düfltü¤ünüz herhangi bir fley, Allah’a ve Muhammed’e götürülecektir.” “Yahudiler, mü’minler gibi, muharebe devam etti¤i müddetçe (kendi harp) masraflar›n› karfl›lamak mecburiyetindedirler. Yahudilerin dinleri kendilerine, mü’minlerin dinleri kendilerinedir. Buna gerek mevlâlar›, ve gerekse bizzat kendileri dahildirler. Yaln›z kim ki haks›z bir fiil irtikab eder veya bir cürüm ifller, o sadece kendine ve aile efrad›na zarar vermifl olacakt›r. Yahudilere s›¤›nm›fl olan kimseler, bizzat yahudiler gibi mülahaza olunacaklard›r. Bunlardan hiçbir kimse müslümanlarla birlikte bir askeri sefere Muhammed’in müsaadesi olmadan ç›kamayacakt›r. Bir yaralaman›n intikam›n› almak yasak edilmeyecektir. Muhakkak ki bir kimse bir arap öldürecek olursa neticede kendisini ve aile efrad›n› mes’uliyet alt›na sokar; aksi halde haks›zl›k olacakt›r. Allah bu yaz›ya en iyi riayet edenlerle beraberdir.” “Bir harp vukuunda yahudilerin masraflar› kendi üzerine ve müslümanlar›n masraflar› kendi üzerinedir. Muhakkak ki bu sahifede gösterilen kimselere harp açanlara karfl›, onlar kendi aralar›nda yard›mlaflacaklard›r. Onlar aras›nda hay›rhahl›k ve iyi davran›fl bulunacakt›r. Kaidelere muhakkak riayet edilecek, bunlara ayk›r› hareketler olmayacak136
EBU’D-DERDÂ EL-ENSÂRÎ EL-HAZRECÎ
t›r. Hiç kimse müttefikine karfl› bir cürüm iflleyemez; muhakkak ki zulmedilene yard›m edilecektir. Yahudiler müslümanlarla birlikte, beraberce harp ettikleri müddetçe masrafta bulunacaklard›r. Bu sahifenin gösterdi¤i kimse lehine Yesrib vadisi dahili, haram (kutsal) bir yerdir. Himaye alt›ndaki kimse, bizzat himaye eden kimse gibidir; ne zulmedilir ve ne de cürüm iflleyecektir. Himaye verme hakk›na sahip kimselerin izni müstesna, bir himaye verilemez. Bu sahifede gösterilen kimseler aras›nda zuhurundan korkulan bütün öldürme veyahut münâzaa vak’alar›n›n Allah’a ve Resûlullah Muhammed’e götürülmeleri gerekir. Allah bu sahifeye en kuvvetli ve en iyi riayet edenlerle beraberdir. Ne Kureyflliler ve ne de onlara yard›m edecek olanlar, himaye alt›na al›nmayacaklard›r. Onlar aras›nda, Yesrib’e hücum edecek kimselere karfl› yard›mlaflma yap›lacakt›r. fiayet onlar bir sulh akdetmeye veya bir sulh akdine ifltirake davet olunurlarsa, bunu do¤rudan do¤ruya akdedecekler veya ona ifltirak edeceklerdir. fiayet onlar ayn› fleyleri teklif edecek olurlarsa, mü’minlere karfl› ayn› haklara sahip olacaklard›r; din mevzuunda giriflilen harp vak’alar› müstesnad›r. Her bir zümre, kendilerine ait m›nt›kadan mesuldür. Samimiyet haks›zl›¤a karfl› bir korunmad›r ve haks›z flekilde kazanç temin edenler, sadece kendi nefsine zarar vermifl olurlar. Allah bu sahifede gösterilen maddelere en do¤ru ve en mükemmel riayet edenlerle beraberdir. Bu kitap, bir haks›z fiilde bulunan veya cürüm iflleyen aras›na engel olarak giremez. Kim ki bir harbe ç›kar, emniyette olur veya kim ki Medine’de kal›rsa yine emniyet içindedir; haks›z bir fiil ve cürüm iflleme halleri müstesnad›r. Allah ve Rasûlullah Muhammed, himayelerini, tam bir sadakat ve dikkat içinde muhafaza eden kimseler üzerinde tutacaklard›r.” Ebu’d-Derdâ’n›n bütün varl›¤›, Bir Allah’a, O’nun Rasûlüne ve bu ilk anayasaya benzeyen ahitlere imanla dolmufltu. Bir putperest olarak heba etti¤i hayat›n›n her an›na derinden üzülüyordu. Çünkü o ‹slam’› ö¤renmek ve yaflamak için birçok f›rsat› kaybetmiflti. Daha sonra arkadafllar›n›n Medine’de iki üç y›l içinde ‹slam hakk›nda ne kadar çok fley ö¤rendiklerini gördü. Onlar Kur’an’›n ço¤unu h›fzetmifller ve kendilerini Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne vakfetmifllerdi. Sonra do¤ru olan karar› verdi ve o yolda gece gündüz, kaç›rd›klar›n› yakalamaya çal›flmak için her türlü gayreti sarfetti. ‹badet, gündüzünü ve gecesini doldurdu. Bilgi arafl›y›, aral›ks›zd›. Kur’an âyetlerini ezberlemek ve onun mesaj›n›n de137
rinli¤ini anlamaya gayret etmek için çok zaman sarfetti. ‹fl hayat› ve ticaretin, ibadetin halâvetini bozdu¤unu ve kendisini bilgi edinmekten al›koydu¤unu anlad›¤› zaman hiç üzülmeden ve tereddütsüz olarak, onlara olan ilgisini azaltt›. Bir kifli ona niçin bunu yapt›¤›n› sordu¤unda o flöyle cevap verdi: “Ben ‹slam’› kabul etmeden önce bir tüccard›m. Müslüman oldu¤um zaman ibadetin ve ticaretin ikisini birlefltirdim, fakat yapamad›m. Sonra dükkan›m› câminin yak›n›na tafl›maya karar verdim. Böylece hem günlük ibadetimi câmide cemaatle îfâ edebilecek, hem de bir yandan ticaretle ilgilenecektim. Fakat bunu mütevazi bir flekilde yapamad›m. Ben, ne tüccarlar aras›nda, ne de Allah’› anmaktan al›koyacak al›fl verifl içinde olmak isterim.” Ebu’d-Derdâ hayat›n› kazanmaya devam etti. Fakat bunu, lüks hayat tarz›n› b›rak›p belli bir ölçü içerisinde gerçeklefltirdi. Sadece hayatta kalmas›na yetecek kadar yiyip içti. Yaln›zca vücudunu örtmek için ve çok sade k›yafetler giyindi. Bir defas›nda bir grup Müslüman onunla beraber bir gece geçirmek için geldiler. Onlara hofllar›na gidecek s›cak yemek ikram etti. Sonra kendisi uyumaya gitti. Fakat misafirlere battaniye vermeyi unutmufltu. Onlar endiflelendiler ve böyle so¤uk bir geceyi battaniyesiz olarak nas›l geçireceklerini merak ettiler. Onlardan bir tanesi, “Ebu’d-Derdâ’ya gidece¤im ve birkaç battaniye isteyece¤im” dedi. Ebu’d-Derdâ’n›n odas›n›n kap›s›na gitti ve kap›s›n› çald›. Ebu’d-Derdâ’n›n han›m› kap›y› yatak odas›na do¤ru açt›. Adam, Ebu’d-Derdâ’y› üzerinde çok ince bir elbise ile ve battaniye örtünmemifl olarak yerde gördü. Ebu’d-Derdâ’n›n birkaç hadis rivayet etmifl oldu¤u kaydedilir. O, genellikle ilk Müslümanlar taraf›ndan ashab-› Suffe’den birisi olarak zikredilir ve onun zahid karakterini yans›tan birçok sözü aktar›lm›flt›r. Onun, ilk Müslüman cemaatin hakîm kiflisi oldu¤u söylenir. Mamafih o, Kur’ an üzerine bir otorite olarak bilinir. Rasûlullah (s.a.v.) hayatta iken vahiyleri toplayan az say›daki kifliler aras›nda ismi geçmektedir. Rasûlullah (s.a.v)’in vefat›ndan sonra kad› olarak gönderildi¤i fiam’a tafl›nd›. Orada, insanlar› grup halinde camide toplayarak onlara Kur’an ö¤retme gelene¤inin ilk tatbikat›n› yapt› ve böylece, fiam Okulunun gerçek kurucusu oldu. Miladi 652, hicri 32’ de vefat etti. 138
TANIMLAMALAR *Abdullah b. Revâha *Müflrik *Hakîm DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1- Medine Vesikas›’n› dikkatle inceleyiniz ve müzakere ediniz. 2- Ebu’d-Derdâ’n›n ‹slam’a giriflini müzakere ediniz. Bu durum onun hayat tarz›n› nas›l de¤ifltirdi?
139
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
140
FÂTIMA B‹NT‹ MUHAMMED
FÂTIMA B‹NT‹ MUHAMMED Fât›matü’z-Zehrâ, Nur Yüzlü Kad›n
A
llah Rasûlü’nün en küçük k›z› Fât›ma, baz›lar›n›n söyledi¤ine göre Rasûlullah (s.a.v)’in davete bafllamas›ndan befl y›l önce, baz›lar›n›n söyledi¤ine göre de Rasûlullah (s.a.v)’in davete bafllamas›ndan befl y›l sonra do¤du. Her halükârda onun ilk y›llar›n›n, babas›na olan düflkünlü¤ünden dolay› onunla birlikte ac›ya ve babas›n›n yaflad›¤› güçlüklere katlanarak harcand›¤› bilinmektedir. Bu, k›z çocuklar›n›n dünyaya gelmesinin ay›p olarak alg›land›¤› bir dönemde yafland›. Varl›klar› ay›p olarak düflünülen k›z çocuklar› genellikle diri diri gömülürdü ve en iyi damad›n, mezar oldu¤una hükmedilirdi. Kad›na bu bak›fl aç›s› Kur’an’›n (81: 8) ayetiyle ve Allah Rasûlü’nün, k›z›yla konuflarak ve onu överek sevgili k›z›na karfl› sergiledi¤i tav›rla de¤iflti. Fât›ma, Ebu Bekir ve Ömer de dahil olmak üzere birçok kiflinin evlenme teklifini reddettikten sonra Medine’de Ali b. Ebu Talip ile evlendi. O ve Ali, evlerden sadece birkaç metre uzakl›kta bulunan Rasûlullah (s.a.v)’in mescidinin yan›nda ikamet ettiler. Rasûlullah bir yolculu¤a ç›kaca¤› zaman Fât›ma’n›n kap›s›n› çalar ve ona veda ederdi. Bu sebeple, Rasûlullah (s.a.v)’e hay›rl› yolculuk temenni eden son kifli o olurdu. Bir yolculuktan döndü¤ü zaman da Rasûlullah (s.a.v)’in aray›p buldu¤u ilk 141
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
kifli yine Fât›ma idi. Her yolculuk dönüflü Rasûlullah (s.a.v.) k›z›n›n kap›s›n› çalar ve halini hat›r›n› sorard›. Babalara, dedelerinin bir ay›p olarak telakki ettikleri, k›z çocuklar›n› sevmeyi ö¤retmek için Rasûlullah (s.a.v)’in, en küçük k›z› Fât›ma’n›n yüzünü ve ellerini öptü¤ü rivayet edilir. Rasûlullah (s.a.v.), onlara ve onlardan sonra gelecek olan Müslümanlara kibiri ve gururu bir kenara koymay› ve bir kad›na karfl› flefkat ve sevgiyle hareket etmeyi; bir kad›na da afla¤›l›k, zillet ve mahrumiyet hislerini bir kenara koyarak insanl›¤›n en yüksek merhalesini gaye edinmeyi ö¤retti. Rasûlullah (s.a.v.), k›z› Fât›ma ile ilgili olarak flöyle buyurdu: “Dünyada en iyi dört kad›n flunlard›r: Meryem (‹sa’n›n annesi), Asiye (Musa’y› emziren ve onun mesaj›na inanan Firavun’un kar›s›), Hatice ve Fât›ma.” Fât›ma yoksulluk içinde ve babas›n›n güçlükleriyle mücadele ederek büyümüfltü. Evli bulundu¤u s›rada varl›kl› insanlarla evli di¤er üç k›z kardeflinin aksine evi, sevgi ve yoksullukla donanm›flt›. Fât›ma, bu¤day› kendisi yetifltirdi, ekme¤i kendisi piflirdi, evde çal›flt› ve dört çocuk dünyaya getirdi: Hasan, Hüseyin, Zeynep, Ümmü Gülsüm. Rasûlullah (s.a.v.), özellikle Hasan ve Hüseyin’e yak›nl›k duyard›. Çünkü onlar miladi 624/hicri 2 ve miladi 625/hicri 3 y›llar›nda do¤dular ve do¤umlar›ndan itibaren birisi 9 ve di¤eri 8 yafllar›na gelene kadar geçen y›llar›n› dedeleri ile birlikte yaflad›lar. Halbuki miladi 627/hicri 5 ve miladi 628/hicri 6 y›llar›nda do¤an Zeynep ve Ümmü Gülsüm, Allah Rasûlü vefat etti¤i zaman sadece 6 ve 5 yafllar›nda idiler. Rasûlullah (s.a.v.) torunlar›n› çok severdi. Medine’de iken her gün yapt›¤› gibi bir gün Fât›ma’n›n evine girdi. Ali ile Fât›ma’n›n uykuda, Hasan’›n da aç ve a¤lamakta oldu¤unu gördü. Karn›n› doyurmak için ona verecek birfley bulamad›. Gidip bir koyundan süt sa¤d› ve torununun karn›n› doyurdu. Baflka bir gün Fât›ma’n›n evinin önünden geçerken Hüseyin’in 盤l›klar›n› duydu. Fât›ma’n›n evine girdi ve onu silkeleyerek: “Onun a¤lamas›n›n bana ac› verdi¤ini bilmiyor musun?” buyurdu. Üsâme b. Zeyd’in rivayetine göre, bir gün Rasûlullah (s.a.v.) ile aralar›nda görüflülecek bir mesele vard›. Üsâme kap›y› çald› ve Rasûlullah (s.a.v.) cevap verdi. Üsâme konuflurken, Rasûlullah (s.a.v)’in, gömle¤inin alt›nda güçlükle tutarak saklad›¤› birfleyi farketti. Meselesini aç›klamay› bitirdi¤i zaman sordu: “Ey Allah’›n Rasûlü, ne tutuyorsun?” 142
FÂTIMA B‹NT‹ MUHAMMED
Yüzü nefle ile parlayan Rasûlullah (s.a.v.), gömle¤ini kald›rarak tutmakta oldu¤u Hasan ile Hüseyin’i gösterdi. Üsâme flöyle devam etti: “Al›fl›lm›fl›n d›fl›ndaki hareketini bana aç›klamaya çal›fl›rken ayn› zamanda gözlerini onlar›n üzerinden ay›rm›yordu. Nefle ve mutluluk dolu bir sesle tonuyla kendi kendine konufluyormufl gibi flöyle buyurdu: ‘Bunlar benim iki o¤lum ve k›z›m›n o¤ullar›.’ Sonra flaflk›nl›k ve hayret dolu bir ses tonuyla devam etti: ‘Ey Allah›m, ben bunlar›n ikisini seviyorum. Bunlar› sen de sev ve onlar› sevenleri sev!’ buyurdu.” Bir gün namaz esnas›nda Rasûlullah (s.a.v.) secdeye vard›. Secdesi uzun sürdü. Arkas›nda namaz k›lan insanlar ne oldu¤unu merak etmeye bafllad›lar. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) cemaat namaz›nda her zaman seri davran›rd›. Namaz bittikten sonra herkes ne oldu¤unu sordu. O flöyle buyurdu: “Ben secdeye vard›¤›m zaman Hüseyin benim s›rt›ma t›rmand›. Evimde bunu yapmay› al›flkanl›k edindi¤i için, onu düflürmeye elim varmad› ve o gidene kadar bekledim. Secdenin uzun sürmesinin nedeni bu idi.” Bir gün Rasûlullah (s.a.v.) pazarda bir yere davet edilmiflti. Ashab› ile yürürken Hüseyin’i arkadafllar› ile birlikte gördü. Çocuklar›n önünde durdu. Bir ileri bir geri koflan torununa elini uzatt›. Rasûlullah (s.a.v.) gülüyor ve torununu yakalamaya çal›fl›yordu. E¤ilip torununu yerden kald›rd›. Bir elini Hüseyin’in s›rt›na koydu ve di¤erini beline do¤ru sal›verdi ve flöyle söyleyerek onu öptü: “Hüseyin benden ve ben Hüseyin’denim. Hüseyin’i seveni Allah da sever.” Rasûlullah (s.a.v)’in ashab› flaflk›nl›kla bakt›lar ve biri di¤erine flöyle söyledi: “Demek Rasûlullah (s.a.v.) torununa böyle muamele ediyor? Vallahi benim bir o¤lum var fakat ben onu flimdiye kadar hiç öpmedim.” Rasûlullah (s.a.v.) ona döndü ve flöyle buyurdu: “fiefkat göstermeyen kifli, baflkalar›ndan da flefkat görmez.” Fât›ma fetih zaman› kocas› ve babas›yla birlikte Mekke’ye girdi. Do¤du¤u flehri yeniden ziyaret etti. Hepsi miladi 630/hicri 8’ de ölen kardeflleri Zeynep, Rukiye ve Ümm Gülsüm’ü, sevgili annesi Hatice’yi ve muhasara edilmesi olay›ndan sonra annesinin vefat etti¤i Ebu Talib Vadi’sini hat›rlad›. Fât›ma fetihten sonra babas›n›n neflesinden memnun bir flekilde babas›yla birlikte Medine’ye geri döndü. Rasûlullah (s.a.v.) Mekke’ye geri dönmeyi baflarm›flt›. O’nun mesaj› yar›madan›n bir bafl›ndan di¤er 143
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
bafl›na yay›ld›. Çok h›zl› geçen birkaç y›ldan sonra Fât›ma’n›n neflesi en ac›l› kedere dönüfltü. Çünkü babas› yatalak bir flekilde hasta idi. Han›m› Aifle’nin evinde bulundu¤u odan›n karfl›s›ndan babas›na bakarken Fât›ma flöyle düflündü, “Benim gözlerimden ac› duydu¤umu anlar. O’nun kalbi, O’nun k›z› , en küçük k›z›. O’na kalan tek çocu¤u olan Fât›ma için, benim için çarpar.” Rasûlullah (s.a.v.) gözleriyle ona iflaret etti. Fât›ma babas›n›n yan›na do¤ru gitti ve Rasûlullah (s.a.v.) onun kula¤›na flöyle f›s›ldad›: “Ölece¤im”. Fât›ma bafl›n› kald›rd› ve kendisini saran dehflet ve ›st›rab› ortaya koydu. Babas›n›n, ölümüyle onu terketmesi gerçe¤i ve onsuz bir hayat› yaflaman›n ›st›rab› kalbinden bir parça kopar›yordu. “Niçin bana bu mesaj› veriyor? Ben buradaki en zay›f insan›m.” Sonra Fât›ma devam etti: “O’nun bak›fl› benim üzerimde sabitleflti. Kalbi, O’na en yak›n olan en küçük k›z› için çarp›yor. Tekrar benim yaklaflmam› iflaret ediyor. Acaba bu sefer bana ne söyleyecek?” Hemen hemen daha önce k›z›na söyledi¤ine devam ederek flöyle buyurdu: “... fakat sen, benim k›z›m, benim ailemden bana kavuflacak ilk kifli olacaks›n.” Sonra ekledi, “Memnun musun Fât›ma? Sen bütün bu insanlar içinde bafl› çeken kad›n olacaks›n.” Daha sonra babas›n›n, yak›nda vukubulacak ölümünü ona niçin söyledi¤ini anlay›nca Fât›ma, bunu duyduktan sonra kendinde a¤lama ve bu ac›ya katlanma gücünü hissetti. Rasûlullah (s.a.v.) ona Kur’an okumas›n› söyledi: “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmifltir. fiimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz?” (3: 144) Fât›ma, o çelimsiz Fât›ma’n›n evin çekip çevrilmesi, çocuklar›n dünyaya getirilip büyütülmesine neredeyse tahammül edemeyecek durumda oldu¤u, yoksulluk ve zorluklarla olan büyük mücadelesi esnas›nda, Ali’ye ve kendisine verilmifl olan hediyeyi hat›rlad›. Ali’ye kendisinin art›k güç yetiremez hale düfltü¤ünü söylemiflti. Ali’nin kalbi, Fât›ma’n›n çektiklerinden dolay› parçalan›yordu. Fât›ma’ya, Rasûlullah (s.a.v)’e giderek ev ifllerinde kendisine yard›m etmesi için bir kad›n savafl esiri talep etmesini teklif etti. Çünkü evliliklerinin bafl›nda Ali’nin evin d›fl›ndaki ifllerle ilgilenece¤i, Fât›ma’n›n da evin içindeki ifllerle ilgilenece¤i hususunda bir anlaflma yapm›fllard›. 144
Fât›ma babas›n› görmeye gitmiflti. “Ne var k›z›m, ne oldu?” “Nas›l oldu¤unu görmeye geldim” diyerek cevap verebildi Fât›ma. Eve geri döndü ve Ali’ye, hiçbir fleyi olmayan babas›ndan birfley istemeye çok utand›¤›n› söyledi. Ali, Fât›ma’n›n alçakgönüllülü¤üne ve di¤ergâml›¤›na (îsâr), kendi ihtiyac› olan fleyleri baflkalar›na vermesine büyük bir hayranl›k besliyordu. Ali ona, Rasûlullah (s.a.v)’e tekrar ama birlikte gitmeyi teklif etti. Bu sefer Rasûlullah’tan kendisi talepte bulunacakt›. Rasûlullah (s.a.v.) tereddütsüz cevap verdi: “Vallahi hay›r. Ben size bir savafl esiri bile veremem. Benim ashab›m›n kar›nlar› aç ve e¤er ben onlara verecek birfley bulamazsam savafl esirlerini onlara yiyecek temin etmek için mübadele etmek zorunday›m.” Ali ve Fât›ma ona teflekkür ettiler ve bofl ellerle evlerine geri döndüler. ‹kisi de, kendilerini, flimdiye kadar onlara birçok fleyi vermifl olan sevgili Peygamberlerinden yine talepte bulunmak zorunda b›rakan fleyin ne oldu¤unu düflünmeye dald›lar. O gece birden kap› aç›ld›. Allah’ ›n Rasûlü onlar› görmeye gelmiflti. Ali ve Fât›ma, gecenin so¤uk ve karanl›¤›nda titriyorlard›. Üzerlerinde, çenelerine kadar çektiklerinde ayaklar›, ayaklar›na çektiklerinde ise üst k›s›mlar› aç›kta kalacak derecede k›sa ve ince bir örtü vard›. Rasûlullah (s.a.v.) onlara müflfik bir sesle flöyle buyurdu: “Yerinizden kalkmay›n,” sonra ekledi: “Benden istemifl oldu¤unuz fleyden daha iyi olan› bilmek ister misiniz?” “Elbette ey Allah’›n Rasûlü.” “O, Cebrail’in bana getirdi¤i ve flu anda sizinle paylaflt›¤›m fleydir: her namazdan sonra on defa Allahu Ekber, on defa Elhamdülillah ve on defa da Sübhânallah de. Yata¤a gitti¤in zaman 34 kere Allahu Ekber ve 33’er kere de Elhamdülillah ve Sübhânallah deyiniz.” Fât›ma varl›¤›n›n derinliklerine ulaflan bir fleyleri ö¤rendi. O, sürekli olarak ö¤renme gayreti içinde olan bir Müslümand›. ‹stedi¤i fleyin yerine ona bir Kelime verildi. Bu, Allah’›n Rasûlü sevgili babas›ndan ald›¤› dü¤ün hediyesi idi. Fât›ma binti Muhammed babas›n›n vefat›ndan 145
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
alt› ay sonra babas›na kavufltu. Allah ondan raz› olsun.
TANIMLAMALAR *Üsâme b. Zeyd *Hasan b. Ali b. Ebi Talib *Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib *Zeynep binti Ali b. Ebi Talib *Ümmü Gülsüm binti Ali b. Ebi Talib DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1- Rasûlullah (s.a.v)’in, k›z›na ve damad›na verdi¤i hediyeyi tart›fl›n›z. 2- Rasûlullah (s.a.v)’in, k›z›na ve torunlar›na karfl› olan muamelesini tart›fl›n›z.
146
ZEYNEB B‹NT‹ MUHAMMED
ZEYNEB B‹NT‹ MUHAMMED Sâd›k Zevce
Z
eyneb binti Muhammed, Allah Rasûlü’nün en büyük k›z› idi. Rasûlullah (s.a.v)’in nübüvvetinden önce Ebu’l-As ile evlendi. K›z kardefli de ayn› flekilde nübüvvetten önce Ebu Leheb’in o¤lu ile evlenmiflti. Rasûlullah (s.a.v.) aç›kça ‹slam’› yaymaya ve Kureyfl’in putlar›na karfl› konuflmaya bafllad›ktan sonra, ‹slam’› ve Rasûlullah (s.a.v)’in ö¤rettiklerini kabul etmeyen, hatta aktif olarak ona zulmeden Ebu Leheb’in ailesi, o¤ullar›n›n onun k›z› ile evli olmas›yla ona yard›mc› olduklar›n› düflündüler. Rasûlullah (s.a.v)’in k›z›n›, babas›n›n yan›na geri göndermeye ve böylece Rasûlullah (s.a.v)’in, k›z›na bakma sorumlulu¤unu bizzat üstlenmesine karar verdiler. Zeyneb’in kocas› Ebu’l-As’a gittiler ve ayn› fleyi onun da yapmas›n›, Rasûlullah (s.a.v)’in k›z›n› boflamas›n› teklif ettiler. E¤er Zeyneb’i boflarsa ona istedi¤i kad›n› vereceklerdi. O, baflka bir efl istemedi¤ini ve özellikle onlar›n teklif edece¤i bir kad›n› istemedi¤ini söyleyerek reddetti. Ebu Leheb’in o¤luna da ayn› teklif götürüldü. O, bu ifle evet dedi ve kar› kocal›k iflini bitirerek Rasûlullah (s.a.v)’in k›z›n› boflad›. Rasûlullah (s.a.v)’in k›z› daha sonra üçüncü râflid halife olan Osman b. Affan ile evlendi. 147
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Ebu’l-As, Rasûlullah (s.a.v)’in k›z› ile evli olmas›na ra¤men hala ‹slam’› kabul etmemiflti. Rasûlullah (s.a.v.) Medine’ye göç edene kadar Zeyneb ile kocas› Mekke’de birlikte yaflamaya devam etmelerine ra¤men ‹slam ikisi aras›nda bir ay›r›m meydana getirdi. Ebu’l As Bedir’de Müslümanlara karfl› Kureyfl ile birleflti. Esir al›nd› ve Medine’de Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte kald›. Mekkeliler esirleri için fidye gönderdikleri zaman Zeyneb de Ebu’l-As için fidye gönderdi. Para ile birlikte, annesi Hatice’nin, Ebu’l-As ile evlendi¤inde kendisine verdi¤i gerdanl›¤› gönderdi. Rasûlullah (s.a.v.) bunu gördü¤ü zaman derinden etkilendi ve ashab›na flöyle buyurdu: “E¤er onun tutsak kocas›n›n dönmesine izin vermek ve paras›n› ona geri göndermek isterseniz bunu yap›n.” Hemen böyle yapmaya karar verdiler. Onu sal›verdiler ve Zeyneb’in paras›n› geri gönderdiler. Bununla beraber Ebu’l-As’a babas›yla birlikte olmas› için Zeyneb’in Medine’ye tafl›nmas›na izin vermesi flart kofluldu. Rasûlullah (s.a.v.), Zeyd b. Hârise ve ensardan bir kifliyi Zeyneb gelene kadar onu Mekke’nin d›fl›nda bir vadide beklemeleri ve sonra da ona refakat etmeleri talimat›yla gönderdi. Bedir Savafl›’ndan yaklafl›k bir ay sonra Medine’yi terkettiler ve vadide beklediler. Ebu’l-As Mekke’ye var›r varmaz Zeyneb’e babas›na gitmesi gerekti¤ini söyledi. Zeyneb kocas›ndan ve Mekke’den ayr›lmaya haz›r olunca kocas›n›n kardefli onu gündüz vakti, bir deveye bindirerek götürdü ve Mekke’nin d›fl›na ç›kard›. Kureyfl bunu haber ald› ve onlar›n pefline düfltü. Kureyfl’ten biri Zeyneb’e yetiflti ve onu m›zra¤› ile tehdit etti. Zeyneb hamileydi ve bebe¤ini kaybetmekten çok korktu. Kay›nbiraderi, Kureyflliye Zeyneb’in yak›n›na geldi¤i takdirde onu öldürece¤ini söyledi. Kureyflli geri döndü. Sonra Ebu Süfyan olay yerine geldi ve Zeyneb’in kay›nbiraderine Zeyneb’i gündüz vakti flehrin d›fl›na ç›karmakla do¤ru yapmad›¤›n›, Bedir Savafl›nda maruz kald›klar› korkunç yenilgiden dolay› bu durumun insanlar› k›zd›rd›¤›n› söyledi. Kureyfl, Zeyneb ve kay›nbiraderinin kendileriyle birlikte flehre geri dönmeleri ve insanlar›n duygular› sakinleflene kadar bekleyip daha sonra gizlice flehrin d›fl›na ç›kmalar› gerekti¤i hususunda ›srar etti. O da böyle yapt›. Sonunda bir gece gizlice Zeyneb’i alarak Mekke’nin d›fl›na ç›kard› ve onu Medine’ye götürmesi için Zeyd b. Hârise’ye teslim etti. Bundan sonra, Zeyneb’in müslüman olmas› kocas›yla ba¤lant›s›n› daha da kopuk hale getirdi. Kocas› Mekke’de, Zeyneb ise Medine’de ya148
fl›yordu. Zeyneb gittikten k›sa bir süre sonra Ebu’l-Âs da Mekke’yi terketti. Güvenilir kiflili¤inden dolay› kendisine emanet edilen Kureyfl’in mallar›yla birlikte kendi mallar›n›n da ticareti için Suriye’ye gitti. Suriye’deki iflini tamamlay›p Mekke’ye dönmek üzere yola ç›kt›¤›nda Rasûlullah (s.a.v)’in ak›nc›lar›ndan bir grup, Medine yak›nlar›nda ona sald›rd› ve mallar›na el koydu. Ebu’l-As ise kaçmay› baflard›. Ebu’l-As Zeyneb’in Medine’deki evine gitti ve ondan korunma (eman) istedi, Zeyneb de hiç tereddüt etmeden bunu yerine getirdi. Ayr›ca, tafl›d›¤› mallar›n kendisine verilmesini istedi. Zeyneb, sabah namaz› vaktinde camiye gitti ve babas› Allah’›n Rasûlü sabah namaz›na bafllamadan önce, han›mlar k›sm›ndan insanlara flöyle seslendi: “Siz ey insanlar, bilin ki ben Ebu’l-As er-Rabi’ye koruma verdim.” Rasûlullah (s.a.v.) namaz›n› bitirdi ve yüzünü insanlara döndü. Onlara kendisinin duydu¤u fleyi duyup duymad›klar›n› sordu. ‹nsanlar duyduklar›n› tasdik ettikten sonra Rasûlullah (s.a.v.) Zeyneb’in flu sözlerinden önce mesele hakk›nda hiçbir fley bilmedi¤ine dair yemin etti ve flöyle devam etti: “Her Müslüman kendi ad›na koruma verme hakk›na sahiptir.” Sonra Rasûlullah (s.a.v.) k›z›n› görmeye gitti ve ona, misafirine sayg› göstermesini, fakat helal olmad›¤› için kendisine yaklaflmas›na izin vermemesini söyledi. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.) Ebu’l-As’›n mallar›n› alan ak›nc› grubu ça¤›rtt› ve flöyle buyurdu: “Sizin de bildi¤iniz gibi bu adam bizim akrabam›z ve siz onun mal›n› alm›fls›n›z. E¤er mal›n› geri vermeyi uygun görürseniz bundan hofllan›r›z; fakat iade etmezseniz, bu Allah’›n size verdi¤i ganimettir ve siz onda daha üstün hakka sahipsiniz.” Onlar mallar›n hepsini geri vermeyi istediklerini söylediler. Hiçbir fleyi al›koymadan hepsini geri verdiler. Sonra Ebu’l-As Mekke’ye gitti ve kendisine para verenler dahil Kureyfl tüccarlar›na emanetlerini geri ödedi. Daha sonra onlardan herhangi birisinin bir talebi olup olmad›¤›n› sordu. Onlar da “Hay›r” dediler, “Biz seni hem güvenilir hem de eli aç›k bulduk.” Sonra o flöyle dedi: “fiahitlik ederim ki Allah’tan baflka tanr› yoktur ve Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Ben onunla birlikteyken Müslüman olacakt›m. Fakat 149
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
sadece, benim, sizin mallar›n›z› çalmak istedi¤imi düflünmenizden korktum ve flimdi Allah onu size iade etti ve ben ondan elimi çekmifl bulunuyorum ve kendimi Allah’a teslim ediyorum.” Sonra Müslümanlara kat›lmak üzere Medine’ye gitti. Zeyneb y›llarca kocas›ndan ayr› yaflam›flt›. Rasûlullah (s.a.v)’in Zeyneb’in evlili¤ini yeni bir ifllem yapmaks›z›n, ilk evlilik flartlar›na göre yeniden tesis etti¤i kaydedilir. Allah yolunda sab›r ve sebat sahibi bir efl olan Zeyneb, en sonunda ‹slam ile hidayete ermesi için kocas›n›n elinden tuttu. Zeyneb, Allah’›n Rasûlü olan babas›ndan önce vefat etti. Allah ondan raz› olsun.
TANIMLAMALAR *Ebu’l-As *Ebu Leheb’in o¤lu DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1- Bu hikayenin Müslüman bir kad›n ile gayr-i Müslim bir erkek aras›ndaki evlilik hakk›nda size ne anlatt›¤›n› tart›fl›n›z. 2- Zeyneb’in kocas›na karfl› olan sadakatini ve sabr›n› tart›fl›n›z.
150
HAMZA B‹N. ABD‹’L-MUTTAL‹B
HAMZA B‹N. ABD‹’L-MUTTAL‹B Allah’›n Aslan›
H
amza küçük yafltan itibaren av tutkunu olarak bilinirdi. Bir gün Hamza avdan dönerken bir köle k›z, Ebi Ammâra, onu Mekke’nin kap›lar›nda karfl›lad›. Ona, Ebi Cehil’in Muhammed’e çeflitli lakaplar takarak ona hakaret etti¤ini söyledi. Hamza bunu duyunca öfkelendi. Hamza kendisinin, ye¤enine ve onun mesaj›na kulak vermekten çok kendi hazlar›yla baflbafla oldu¤unu biliyordu. Muhammed’e ne oldu¤unu duyunca farkl› hislere kap›lmaya bafllad›. Muhammed’in kendisine daha önce söyledi¤i baz› sözleri ve okudu¤u ayetleri hat›rlad›. Daha önce alaka göstermedeki eksikli¤ini telafi etmek için yemin etti ve Ebu Cehil’i bulmak üzere hemen Kabe’ye gitti. Hamza Ebu Cehil’in yan›na vard› ve ona vurdu. Ebu Cehil’in bafl›ndan kan akt›. Hamza’n›n aniden de¤iflmifl oldu¤unu, Muhammed’i Kureyfl’e karfl› aktif olarak savundu¤unu farkeden Ebu Cehil’in akrabalar›, onu korumak için “Hamza, atalar›n›n inanc›n› terk mi ettin?” diye ba¤›rarak öne at›ld›lar. Hamza cevap verdi: “‹slam’› kabul etti¤imi ilan ediyorum. Ben onun hak oldu¤una inan›yorum. Muhammed’in Allah’›n elçisi oldu¤una flahitlik ediyorum. Vallahi haktan vazgeçmeyece¤im, e¤er gücünüz 151
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
yetiyorsa deneyin ve beni durdurun.” Ebu Cehil, Hamza’n›n bu flekildeki konuflmas›n› duyunca flok oldu. Fakat arkadafllar›na, Hamza’ya zarar vermeden geri çekilmelerini emretti. Hamza ve Muhammed (s.a.v.) her zaman birbirlerine yak›n idiler. Hamza’n›n annesi, Rasûlullah (s.a.v.) yedi yafl›nda iken ölen annesi Âmine’nin kuzeni idi. Hamza Rasûlullah (s.a.v)’in amcas› olmakla beraber, ikisi de ayn› yafltayd›. Hamza’n›n ‹slam ile hidayete ermesiyle birlikte Mekke’deki Müslümanlar›n durumu iyileflti. Kureyfl içindeki sayg›nl›¤› ve y›lmaz cesareti dolay›s›yla Hamza onlar›n taraf›na büyük bir a¤›rl›k katt›. Hamza Müslümanlar taraf›ndan “Allah’›n Aslan›” olarak isimlendirildi. Çünkü Kureyfl ondan korkmufltu ve Hamza’n›n kat›lmas›ndan önce oldu¤u gibi Müslümanlara zulmedemez hale gelmiflti. Rasûlullah (s.a.v.), Hamza’n›n askeri maharetlerini çok iyi farketmiflti. Medine’ye hicret ettikten sonra Kureyfl kervanlar›na karfl› üç bask›nda lider olarak Rasûlullah (s.a.v.) onu görevlendirdi. Hamza ve Ali b. Ebu Talib’in Kureyfl’ten iki güçlü adam› ma¤lup ettikleri Bedir savafl›nda, Hamza gücünü ispat etti. Savaflç›lar›n›n ma¤lubiyetini gören Kureyfl 3000 kifliden oluflan kuvvetli ordusuna 313 Müslümana sald›rmalar› emrini verdi. Müslümanlardan biri sar›¤›n›n üzerine devekuflu tüyü tak›yordu ve iki elindeki k›l›çlar› savuruyordu. Bu kifli Hamza idi. Mekkeliler ondan panik içinde kaçt›lar. Bedir yenilgisinden sonra Kureyfl, gelecek savaflta Hamza’y› öldürmek üzere yemin etti. Fakat mert bir mücadelede öldürmek için onun çok güçlü bir savaflç› oldu¤unun fark›ndayd›lar. Ebu Süfyan bir plan tasarlad›. Afrikal› kölesi Vahfli’ye, Hamza çarp›flmakla meflgul iken onu m›zra¤› ile öldürmesi karfl›l›¤›nda özgürlük vadetti. Uhud savafl› bafllad›¤› zaman iyi bilinen Mekkeli bir savaflç›, Müslümanlar aras›ndan bir savaflç›ya meydan okumak için ileri at›ld›. Hamza ona karfl› meydana ç›kmay› kabul etti ve Mekkeliyi kolayl›kla kesip devirdi. Bunun ard›ndan savafl bafllad› ve Hamza savafl an›nda 30 Mekkeliyi öldürdü. Daha sonra Kureyfl, Vahfli’ye, Hamza savaflmakla meflgul iken onu öldürmesini emretti. Vahfli, Hamza’y› izleyerek, elinde zehirli m›zra¤›, bir tafl›n arkas›na gizlendi. Birden, yak›n›nda Hamza belirdi. Vahfli, öldürücü m›zra¤›n› f›rlatt› ve ‹slam’›n en çok sevilen kahramanlar›ndan birini vurdu. 152
HAMZA B‹N. ABD‹’L-MUTTAL‹B
Savafl›n bitmesinden hemen sonra, babas› ve erkek kardefli Bedir savafl›nda Hamza taraf›ndan öldürülen Ebu Süfyan’›n kar›s› Hind, Hamza’ya do¤ru hareket etti. Kulaklar›n›, burnunu keserek Hamza’n›n vücudunu parçalad› ve sonra Allah Rasûlü'nün (s.a.v.) amcas› olan bu mübarek sahabiden öcünü almak için Hamza’n›n karn›n› yararak ci¤erini d›flar› ç›kard›. Bir insan›n ölümü bir toplulu¤un hayat›n› garanti alt›na ald›¤› zaman bu insan›n flehadeti, iman› devam ettirmek için bir vas›tad›r. fiehadet, büyük suçlar›n insanl›¤a karfl› ifllendi¤i gerçe¤ini ortaya koyar. Bu suçlar, politik gücün gaspedilmesi ve insanlar› zulüm ve bask› ile idare etmeyi de ihtiva eder. fiu bir gerçektir ki flehadet olaylar›, adalet, dürüstlük ve do¤ruluk gibi de¤erlerin ihmal edildi¤ini, unutuldu¤unu ve itibara al›nmad›¤›n› gösterir. fiehadet, kendi ç›karlar›n› korumak için mevcut durumu destekleyen kiflilerin, insanlar›n beyninden silip atmak istekleri bir fleydir. O, olup biten fleylerin nas›l olmas› veya olmamas› gerekti¤ini sembolize eder. Özet olarak o, cihad›n tek flekli, zalimlerin zulmü artt›¤› zaman var olman›n tek sebebidir. O, hali haz›rda mevcudiyetin, toplumsal sahnede bulunman›n iflaretidir. O, hem sald›rman›n hem de savunman›n silah›d›r ve do¤ruluk, dürüstlük ve adalet için zulme, bask›ya ve putperestli¤e direnç gösterilebilecek tek yoldur. ‹nsano¤lu, balç›k ve Allah’›n Ruhunun (the Spirit of God) -alça¤›n (bal盤›n) en alça¤› ve yükse¤in (Allah’›n ruhu) en yükse¤inden flekillendirilmifl bir bileflik- kar›fl›m›ndan yarat›lm›flt›r. ‹nsano¤lu böyle bir bileflik olmas› hasebiyle, dini kaideleri ihtiva eden bir hayat yolu ile birlikte Allah’›n Ruhu taraf›ndan beslenmifltir. Çeflitli ibadetler, kanunlar, sadaka vermek, iyi ameller ve Allah’›n eseri olarak dünya hakk›nda sürekli olarak bilgi elde etmek dinî temrinler aras›nda yer al›yordu. Bu dini temrinler bir disiplin gelifltirir ki o sayede birçok unsurdan müteflekkil olan insano¤lunun en temel parças› kuvvetlendirilir. Artan derûnî güç, ilahi kiflili¤in geliflmesine imkan sa¤lamak üzere fleytani unsurlar› yok eder. Ve bu temrinler aras›ndan flehadet -di¤erlerinin hepsi, di¤er bütün yollar kullan›l›p sonuç al›namazsa devreye girer. fiehadet bir faaliyetten ibarettir ki ondan Hamza gibi bir kifli aniden ve daha önce görülmedik bir hareketle nur ve mukaddes olmak için kendini bedenen aflk ve 153
iman atefline do¤ru atar. Bundan dolay›d›r ki bir flehidin definden önce y›kanmaya ihtiyac› yoktur ve kefenlenmeyebilir. Hesap Günü flehide hesap sorulmayacakt›r, çünkü, flehadet bütün günahlar› kald›r›r ve art›k flehid, Yarat›c›s› ile vücut bulur. Kahraman›n ölümünü onun maruz kald›¤› bir kaza, bir trajedi olarak telakki eden di¤er kültürlerin aksine ‹slam’da, Allah Rasûlü’ne vahyin geliflinden tam 15 y›l sonra, flehadetle ölüm, bir Müslüman›n ulaflabilece¤i en yüksek seviye olmufltur. O, bir dönüflümdür, insan olmay› ifade eden her fleyin yücelmesidir. O, bafll›bafl›na büyük bir sorumluluktur. Her ça¤da ve her yüzy›lda, bir ideolojiye inananlar güç sahibi oldu¤u zaman hayat tarzlar›n› ve onurlar›n› cihad ile korurlar. Fakat zay›f bir konuma düfltükleri zaman hayatlar›n›, onurlar›n›, geleceklerini ve tarihlerini ‹slam için flehadetle muhafaza alt›na al›rlar. Bir flehit tarihin kalbi gibidir. Nas›l ki kalp, vücuda hayat veren kan› pompalarsa, bir flehit de bu kalp gibi, ölmekte olan bir topluma, genç insanlar›n›n zamanla, dedelerinin inanc›ndan sap›p babalar›n›n hatalar›n› tekrara kap›ld›¤›, gitgide ölen bir topluma, kendisini gidiflata teslim etmifl bir topluma, gelecek nesle olan sorumlulu¤unu unutmufl bir topluma, kendi insani de¤erlerini unutmufl bir topluma, hareketten, de¤iflimden ve dönüflümden uzak kalm›fl ve bunlara kapal› bir topluma, ona hayat verecek olan kan› gönderir. Hamza’n›n ve ona benzeyen pek çok kad›n ve erke¤in ‹slam tarihi boyunca vaki olan flehadeti, bir nesle kendi içindeki yeni inanc› sa¤layan fleydir. Bir flehid, zulüm karfl›s›nda aciz kalmayaca¤› ve ne “Benim elimden gelmez, ben savafla kat›lmayaca¤›m” diyenlerle birlikte ne de “Hiddetin hakk›ndan gelindi¤i zaman, hiddete karfl› zafer kazan›lm›fl olur” diyenlerle birlikte gitmeyece¤i mesaj›n› vererek, düflmana karfl› muzaffer oldu¤unu gösterir ve baflkalar›na ö¤retir. Hay›r. fiehitlerin önderi olan Hamza gibi bir flehit, düflmana karfl› muzafferdir. Zira onun ismi bütün Müslümanlar›n dudaklar›ndad›r ve onun flehadeti, ayn› türden di¤er pek çoklar› gibi, nesilden nesile, Müslümanlara tarih boyunca kendi içinde yeni bir inanç afl›lam›flt›r. Daha sonra, Uhud savafl› sona erdi¤inde, Rasûlullah (s.a.v.) bütün flehitlere bakarak savafl alan›nda dolaflt›. Hamza’y› gördü ve onun parçalanm›fl vücudu karfl›s›nda ürperdi. Ist›rapla dolu olarak, “Allah’›n rahmeti üzerine olsun. Ben iyi biliyorum ki senin kalbinde akrabala154
r›n için güzel bir yer vard›. Sen iyilikle hareket eden insanlar içinde bir liderdin.” buyurdu. Böylece en büyük ‹slam liderlerinden birisi istirahate tevdi edilmiflti. Allah, kendi yolundaki bütün flehitlere ve ona rahmet eylesin.
TANIMLAMALAR *Uhud Savafl› *Vahfli DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1- ‹slam’da flehadet mefhumunu tart›fl›n›z. 2- Müslüman bir flehit, niçin tarihin kalbi olarak düflünülür?
155
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
156
HÜMEYRA B‹NT‹ CAHfi ‹BN R’AB
HÜMEYRA B‹NT‹ CAHfi ‹BN R’AB Hemflire
H
ümeyra, kuzeni Mus’ab ile evlenmiflti. Bu çift, ‹slam’› bütün kalpleriyle kabul ettiler ve fedakarl›k ve mücadele gerektirdi¤i zaman bile imanlar›n› öne ç›karmaktan çekinmediler. Baflka bir insan›n evine girmek için izin istemek hususu da dahil Allah’›n bütün emirlerini kabul ettiler. Toplumsal adetleri, Kur’an’da aç›kland›¤› üzere uygulad›lar. Cahiliye devrinde Arap bedeviler, istedikleri herhangi birisinin evine hiç haber vermeksizin girebiliyorlard›. Hatta bedeviler, birisinin evine girmek için izin istemeyi tahkir edici buluyorlard›. Evlerine genellikle kap› koymuyorlard›. Hümeyra ve Mus’ab Allah Rasûlü’nün, “Birisinin evine giriflinizi haber vermek için yüksek sesle Allah’›n ismini seslenin” buyurdu¤unu duymufllard›. Uygulama da bu yönde geliflti. Bu uygulamaya göre, e¤er bir kifli di¤er bir kiflinin evine girmek isterse varl›¤›n› haber vermek için Allah’›n ismini sesleniyordu. E¤er Allah’›n ismini üç kez seslendikten sonra cevap gelmezse kifli içeri girmekten vazgeçer ve geri dönerdi. Eve girilmeye izin verildi¤i durumda bir Müslüman “Ya Allah” derdi. Kur’an baflkas›n›n evine girmeyi flöyle düzenlemektedir: “Ey iman edenler! Kendi evinizden baflka evlere, geldi¤inizi farkettirip (izin al›p) 157
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
ev halk›na selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir; herhalde (bunu) düflünüp anlars›n›z. Orada hiçbir kimse bulamad›n›zsa, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. E¤er size, ‘Geri dönün!’ denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha nezih bir davran›flt›r. Allah, yapt›¤›n›z› bilir. ‹çinde kendinize ait eflyan›n bulundu¤u, oturulmayan evlere girmenizde herhangi bir sak›nca yoktur. Allah, sizin a盤a vurduklar›n›z› da, gizlediklerinizi de bilir.” (24:27-29) Onlar da di¤er ilk dönem Müslümanlar›yla birlikte bu emri genel bir kural olarak de¤il de sadece yabanc› bir kiflinin evine girmek istedikleri zaman uygulad›lar. Onlar, gün içinde, herkesin kendi özel evlerine girmek için izin istemek zorunda olduklar› özel üç vaktin oldu¤unun da fark›ndayd›lar: Sabah namaz›ndan önce, ö¤le vakti ve yats› namaz›ndan sonra. Kur’an flöyle buyurur: “Ey müminler! Ellerinizin alt›nda bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik ça¤›na girmemifl olanlar, sabah namaz›ndan önce, ö¤leyin soyundu¤unuz vakit ve yats› namaz›ndan sonra (yan›n›za gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmam›fl) halde bulunabilece¤iniz üç vakittir. Bu vakitlerin d›fl›nda ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yan›na girip ç›kabilirsiniz. ‹flte Allah ayetleri size böyle aç›klar. Allah, (her fleyi) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (24:58) Onlar, bir müslüman kad›n ve erke¤in birbirleriyle konuflurken bak›fllar›n› önüne e¤mesi ve di¤erine sabit bak›fl içinde bulunmamas› gerekti¤ini biliyorlard›. Kur’an’da flöyle denir: “(Rasûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ›rzlar›n› da korumalar›n› söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davran›flt›r. fiüphesiz Allah, onlar›n yapmakta olduklar›ndan haberdard›r.” (24: 30) ve tekrar, “Mümin kad›nlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen k›s›mlar› müstesna olmak üzere, zinetlerini teflhir etmesinler. Bafl örtülerini, yakalar›n›n üzerine (kadar) örtsünler. Kocalar›, babalar›, kocalar›n›n babalar›, kendi o¤ullar›, kocalar›n›n o¤ullar›, erkek kardeflleri, erkek kardefllerinin o¤ullar›, k›z kardefllerinin o¤ullar›, kendi kad›nlar› (mümin kad›nlar), ellerinin alt›nda bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kad›n›na flehvet duymayan hizmetçi vb. tabi kimseler, yahut henüz kad›nlar›n gizli kad›nl›k hususiyetlerinin fark›nda olmayan çocuklardan baflkas›na zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte olduklar› zinetleri anlafl›ls›n diye ayaklar›n› yere 158
HÜMEYRA B‹NT‹ CAHfi ‹BN R’AB
vurmas›nlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtulufla eresiniz.” (24: 31) Kendilerinin, Allah’›n hitab etti¤i Adem o¤ullar› aras›nda olduklar›n› yürekten biliyorlard›: “Ey Adem o¤ullar›! Size ay›p yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yaratt›k. Takva elbisesi... ‹flte o daha hay›rl›d›r. Bunlar Allah’›n ayetlerindendir. Belki düflünüp ö¤üt al›rlar (diye onlar› indirdi).” (7:26) Onlar bu ayete göre, sadece özel k›s›mlar› örtmenin yeterli olmad›¤›n› kavram›fllard›. Aç›kt›r ki bu, gerekli bir bafllang›çt›. Zira vücut yanl›fl kullan›mla kirletilmedi¤i sürece güzel ve saf olarak muhafaza edilir. Buna ek olarak ayet onlara, bizim sahip oldu¤umuz en iyi giyim ve zinetin kendi kendimizi dindarl›k, takva ve bizi faziletle süslemesi ve günah›n ç›plakl›¤›ndan gizlemesi gereken Allah korkusu ile giydirmemiz oldu¤unu ö¤retti. Kur’an, kad›n› incitilmekten korumak için flunu ifade etti: “Ey Peygamber! Han›mlar›na, k›zlar›na ve müminlerin kad›nlar›na (bir ihtiyaç için d›flar› ç›kt›klar› zaman) d›fl örtülerini üstlerine almalar›n› söyle. Onlar›n tan›nmamas› ve incitilmemesi için en elveriflli olan budur. Allah ba¤›fllayand›r, esirgeyendir.” (33: 59) Hümeyra bu ayetin maksad›n›n, bir kad›n olarak kendisinin özgürlü¤ünü k›s›tlamak için olmad›¤›n›, aksine, bu ayet vahyedildi¤i zaman, Medine’de mevcut flartlar alt›nda muhtemel olan incitme ve tacizden korumak için oldu¤unu biliyordu. Ayet ona, evden ayr›l›rken d›fl k›yafetlerini giyinmesini tavsiye ediyordu ama, eve kendisini bir mahkum gibi kapatmas› gerekti¤ini söylemiyordu. O ve Mus’ab, adâb-› muafleret hakk›nda flunu ö¤renmifllerdi: “Ey iman edenler! Size ‘Meclislerde yer aç›n’ denilince yer aç›n ki Allah da size genifllik versin. Size ‘Kalk›n’ denilince de kalk›n ki Allah sizden inananlar› ve kendisine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yapt›klar›n›zdan haberdard›r.” (58: 11) Böylece onlar, önemli ve sayg›n bir kifli, bir grup insan›n yan›na geldi¤i zaman onlar›n yer açmak için düzensizce birbirlerini itmelerinin uygun olmad›¤› gibi, o grubun içinde bulunma hakk›na sahip olan di¤er insanlar›n d›flar›da b›rak›lmas›n›n da uygun olmad›¤›n›, Müslümanlar olarak, yer vermeleri gerekti¤ini, zira Allah’›n arz›n›n ve imkanlar›n›n genifl oldu¤unu anlad›lar. Ve selamlara cevap verirken: “Bir selam ile selamland›¤›n›z zaman siz de ondan daha güzeli ile selamlay›n; yahut ayn›s› ile karfl›l›k verin. 159
fiüphesiz Allah, herfleyin hesab›n› arayand›r.” (4: 86) ve “Evlere girdi¤iniz zaman, Allah taraf›ndan mübarek ve pek güzel bir yaflama dile¤i olarak kendinize (birbirinize) selam verin. ‹flte Allah, düflünüp anlayas›n›z diye size ayetleri böyle aç›klar.” (24:61) Hümeyra ve Mus’ab “selam” kelimesinin anlam›n›n, bar›fl›n genel anlam›na ek olarak, bu dünyada bilinmeyen güven ve devaml›l›¤› ihtiva etti¤ini, do¤ruluk, noksanlardan uzak olma, mükemmellik, muhafaza, selamet, kurtulufl, etraf›m›zdakileri selamlama ve hoflnutsuz olmad›¤›m›z ve memnun oldu¤umuz anlam›nda ifli Allah’a b›rakmay› da ihtiva etti¤ini biliyorlard›. Onlar her zaman, “Selam üzerinize olsun.” diyen herhangi bir kifliye “Selam senin de üzerine olsun” diyerek cevap vermek gerekti¤ini biliyorlard›. Güzel fleyler söyleme hakk›nda ise flunu ö¤rendiler: “Kullar›ma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra fieytan aralar›n› bozar. Çünkü fleytan, insan›n apaç›k düflman›d›r.” (17: 53) Ayet onlara kendi düflmanlar›yla bile adalete uygun bir flekilde konuflmalar›n› söyledi. Çünkü, onlar kim oluyordu ki di¤erlerini yarg›l›yacaklard›? Yarg› sadece Allah’a mahsustur. Ayr›ca kendi aralar›nda flüphelere yer vermemeli, aksine, insani konuflman›n en iyi ölçülerine göre nazikçe konuflmal›d›rlar. Yanl›fl veya sert bir kelime, kendileri ve di¤erleri aras›nda birlik anlay›fl›n›n kurulmas› çabalar›n› bofla ç›karabilir. Onlar, Allah’›n, kibirli ve gururlu kimseyi sevmedi¤ini ö¤rendiler: “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini be¤enmifl övünüp duran kimseleri asla sevmez. Yürüyüflünde tabii ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” (31: 18-19) Ve onlar flunu da ö¤rendiler: “Allah’›n dilemesine ba¤lamad›kça (inflaallah demedikçe) hiçbir fley için ‘Bunu yar›n yapaca¤›m deme’. Bunu unuttu¤un takdirde Allah’› an ve: ‘Umar›m Rabbim beni, do¤ruya bundan daha yak›n olan bir yola iletir’ de.” (18: 23-24) Hümeyra ve Mus’ab Medine’ye hicret ettiler. Uhud muharebesi esnas›nda Hümeyra su temini ve yaral›lar›n tedavisinden sorumlu idi. Savafl sona erdi. Kad›nlar ailelerinden haber almak için geldiler. Fakat Allah’›n Rasûlü ulafl›ncaya kadar, özellikle, ölenler hakk›nda hiç kimse hiçbir fley söylemiyordu. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.) onlarla aileleri hakk›nda teker teker konufltu. S›ra Hümeyra’ya geldi¤i zaman, “Hümeyra, kardeflin Abdullah Allah yolunda flehit oldu” buyurdu. 160
Hümeyra flöyle söyledi: “Allah’tan geldik ve tekrar O’na dönece¤iz. Allah ona rahmet eylesin ve günahlar›n› affetsin.” Rasûlullah (s.a.v.) tekrar flöyle buyurdu: “Sevgili amcan Hamza flehit oldu.” Hümeyra tekrar ayn› fleyi söyledi: “Allah’tan geldik ve tekrar O’na dönece¤iz. Allah ona rahmet eylesin ve günahlar›n› affetsin.” Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.): “Sevgili kocan Mus’ab da flehit oldu” buyurdu. Hümeyra: “Bu ne kadar zor bir savaflt›” dedi. Rasûlullah (s.a.v.) flöyle buyurdu: “Kad›nlar erkeklerin kalbinde özel bir yere sahiptirler ve erkekler kendilerini han›mlar›ndan ayr› olarak görmezler.” Daha sonra sordu: “Niçin Mus’ab hakk›nda kardeflinin ve amcan›n haberlerini ald›¤›n zamankinden daha farkl› cevap verdin?” Hümeyra büyük bir ›st›rapla: “Onun yetim kalan çocuklar›n› düflündüm” dedi. Bu cesur hemflire Hayber savafl›nda da yaral›lara yard›m etti ve Rasûlullah (s.a.v.) savafl›n ganimetlerinden ona da verdi.
TANIMLAMALAR *Dürüstlük elbisesi *D›fl elbise DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1-Kur’an’da aç›klanan, baflka birisinin evine girmek için izin istemekle ilgili toplumsal gelene¤i tart›fl›n›z. 2-Kur’an’›n, kad›nlar›n evlerini terkederken örtünmeleri gerekti¤i hususundaki emrini tart›fl›n›z.
161
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
162
SAF‹YYE B‹NT‹ ABD‹’L-MUTTAL‹B
SAF‹YYE B‹NT‹ ABD‹’L-MUTTAL‹B ‹nanan Müslüman Bir Kad›n
S
afiyye her fleyiyle mükemmel bir kad›n örne¤i idi. O, ‹slam’›n ilk zamanlar›nda Müslüman oldu. Allah’›n Rasûlü’ne biat etti ve Medine’ye hicret etti. Cahiliye döneminde Safiyye, Ebu Süfyan’n›n kardefli Hâris b. Harb ile evliydi. Onun ölümünden sonra Hatice’nin kardefli Avvam b. Hüveylid ile evlendi. Safiyye Uhud savafl›nda bulundu. Müslümanlar yenildi¤i zaman yerden bir m›zrak ald› ve kaçanlara “Niçin Allah’›n Rasûlü’nü yaln›z b›rakt›n›z?” diye ba¤›rarak vurdu. Rasûlullah (s.a.v.), Safiyye’nin o¤lu Zübeyir’e, kardefli Hamza’n›n parçalanm›fl vücudunu görmeden önce onu savafl alan›ndan al›p getirmesini söyledi. Zübeyir annesinin yan›na gitti ve “Anne! Allah’›n Rasûlü sana dönmeni buyuruyor” dedi. O flöyle sordu: “Niçin? Kardeflimin vücudunu parçalad›klar›n› duydum. Bir kifli Allah’›n yolunda hizmet etti¤i zaman bu felaket mühim de¤ildir. Ben mutmainim. Allah’›n izniyle sab›rl› olaca¤›m.” Zübeyir aceleyle Rasûlullah (s.a.v)’in yan›na geri döndü ve annesinin söylediklerini aktard›. Rasûlullah (s.a.v.) da “O halde onu yaln›z b›rak” buyurdu. 163
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Safiyye, Hamza’n›n vücudunun yan›na geldi, yüzüne bakt› ve onun için dua etti. Sonra “Allah’tan geldik, O’na dönece¤iz” dedi. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.), Hamza’n›n cesedinin defnedilmesini emretti. Birkaç y›l sonra Rasûlullah (s.a.v.), alt› y›ld›r Müslümanlar›n Mekke’ye girmelerine izin verilmemifl olmas›na ra¤men, umre için Müslümanlar›n Mekke’ye girmeleri gerekti¤ine karar verdi. Kureyflliler, 1400 Müslüman›n Mekke’nin d›fl›nda biraraya gelmifl oldu¤unu gördü¤ü zaman tamamen haz›rl›ks›z olduklar› için korktular. E¤er Müslümanlar bu y›l Mekke’ye girmeden geri dönerlerse, gelecek y›l hac için gelebilecekleri hususunda anlaflt›lar. Rasûlullah (s.a.v.) bunu kabul etti ve Hudeybiye Anlaflmas› imzaland›. Anlaflman›n imzalanmas›ndan çok geçmeden Kureyflli Müflrikler anlaflmay› bozdular ve bunun neticesinde Safiyye’nin iflitti¤i Mümtehine suresi nazil oldu. Bir muhacir taraf›ndan, Mekke müflriklerine, Mekke’de kalm›fl olan o¤lu ve akrabalar›n›n korunmas›n› temine çal›flan son derece yumuflak ifadeler içeren gizli bir mektup gönderildi. Mektup ele geçirildi ve mektubu yazan durumu itiraf etti. Gerçe¤i söyledi¤i ve kötü niyetli olmad›¤› anlafl›ld›¤› için affedildi. Ancak gelecekte ortaya ç›kacak benzeri durumlara ›fl›k tutmak üzere bir ayet nazil oldu. Buna göre, sizin inanc›n›za düflman olan kimselerle gizli iliflkilere girmeniz mümkün de¤ildir. E¤er sizin iman›n›n düflmanlar›, sizi ve iman›n›z› yoketmeye çal›flan insanlarsa aile birli¤ini korumak için bile olsa, onlarla iliflkiye girmemelisiniz. Çünkü bu tür bir iliflki cemiyetinizin hayatiyetini ve mevcudiyetini tehlikeye sokar. Ayet flöyleydi: “Ey iman edenler! E¤er benim yolumda savaflmak ve ve r›zam› kazanmak için ç›km›flsan›z, benim de düflman›m, sizin de düflman›n›z olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onlar› dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçe¤i inkar etmifllerdir. Rabbiniz Allah’a inand›¤›n›zdan dolay› Peygamber’i de sizi de yurdunuzdan ç›kar›yorlar. Ben, sizin sakl› tuttu¤unuzu da, a盤a vurdu¤unuzu da en iyi bilenim. Sizden kim bunu yaparsa (onlar› dost edinirse) do¤ru yoldan sapm›fl olur.” (60:1) Safiyye bu gibi durumlarda takip edilmesi gereken örne¤in, ‹brahim oldu¤unu anlad›. “‹brahim’de ve onunla birlikte olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vard›r. Onlar kavimlerine demifllerdi ki: ‘Biz sizden ve Allah’› b›rak›p tapt›klar›n›zdan uza¤›z. Sizi tan›m›yoruz. Siz bir tek Allah’a inan›ncaya kadar, sizinle bizim aram›zda sürekli bir 164
SAF‹YYE B‹NT‹ ABD‹’L-MUTTAL‹B
düflmanl›k ve öfke belirmifltir.’ fiu kadar var ki, ‹brahim babas›na: ‘Andolsun, senin için ma¤firet dileyece¤im. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir fleyi önlemeye gücüm yetmez.’ demiflti. (O müminler flöyle dediler: ) Rabbimiz! Ancak sana dayand›k, sana yöneldik. Dönüfl de ancak sanad›r.” (60:4) ‹brahim babas›na ve halk›na karfl› müflfik ve samimi idi. Onlar› putperestli¤e ve günaha karfl› uyard›, babas› ve halk› için dua etti. Fakat onlar Allah’a aç›kça düflmanl›k eder hale gelince ‹brahim onlardan alakas›n› büsbütün kesti ve evini, babas›n›, halk›n› ve memleketini terketti. Hudeybiye Anlaflmas›na göre, Mekke’deki Kureyfllilerden Medine’deki Peygamber’in himayesine kaçan kad›nlar (evli olanlar dahil) geri gönderilecekti. Bu ayet nazil olmadan önce, Kureyflliler anlaflmay› zaten bozmufllard› ve bu durumdaki Medineli Müslümanlar›n ne yapmalar› gerekti¤ine aç›kl›k getirmek için baz› talimatlar gerekiyordu. Mekke’de müflrik kocalarla evli Müslüman kad›nlara inançlar›ndan dolay› zulmediliyordu. Bundan dolay› onlardan baz›lar› Medine’ye mülteci olarak gelmifllerdi. Bu ayetten sonra, Mekke’deki putperest kocalar›n himayesi alt›na gönderilmeyeceklerdi. Çünkü mümin kad›nlar›n gayri müslimlerle evlilikleri, kocalar ‹slam’› kabul etmedikleri takdirde feshedilmifl say›ld›. Putperest olarak kalan kocalar›n gönlünü almak üzere, ‹slam’a giren han›mlar›na daha önceden ödemifl olduklar› mehirler kocalar›na geri gönderildi. Böylece çaresiz kad›n mülteciler Müslümanlar›n mali zarar› pahas›na bile olsa korunma alt›na al›nm›fl oldular. Safiyye bu konudaki flu ayeti iflitti: “Ey iman edenler! Mümin kad›nlar hicret ederek size geldi¤i zaman, onlar›, imtihan edin. Allah onlar›n imanlar›n› daha iyi bilir. E¤er siz de onlar›n inanm›fl kad›nlar olduklar›n› ö¤renirseniz onlar› kafirlere geri göndermeyin. Bunlar onlara helal de¤ildir. Onlar da bunlara helal olmazlar. Onlar›n (kocalar›n›n) sarfettiklerini (mehirleri) geri verin. Mehirlerini kendilerine verdi¤iniz zaman onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kafir kad›nlar› nikah›n›zda tutmay›n, sarfetti¤inizi isteyin. Onlar da sarfettiklerini istesinler. Allah’›n hükmü budur. Aran›zda O hükmeder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.” (60:10) Daha sonra, ‹slam’a giren kad›n ve erkeklerin ahd vermeleri gerekti¤ini bildiren ayetler geldi. Kad›nlarla ilgili ayet onlar›n alt› noktada söz vermeleri gerekti¤ini belirtiyordu: (1) Tek ve gerçek olan Allah’tan 165
baflka hiçbir fleye tapmamak, (2) H›rs›zl›k yapmamak, (3) Evlilik ba¤› d›fl›nda cinsi arzulara raz› olmamak, (4) Küçük çocuklar› katletmemek (putperestlerin k›z çocuklar›n› öldürmeye meyilli olmalar› gibi), (5) ‹ftiraya ve dedikoduya müsamaha etmemek ve (6) Genel olarak, ‹slam’›n kanun ve prensiplerine itaat etmek. “Ey Peygamber! ‹nanm›fl kad›nlar, Allah’a hiçbir fleyi ortak koflmamak, h›rs›zl›k yapmamak, zina etmemek, çocuklar›n› öldürmemek, elleri ile ayaklar› aras›nda bir iftiraya uydurup getirmemek, iyi ifli ifllemekte sana karfl› gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlar›n› kabul et ve onlar için Allah’tan ma¤firet dile. fiüphesiz Allah, çok ba¤›fllayand›r, çok esirgeyendir.” (60:12) Safiyye daha önce kardefli Hamza’ya yapm›fl olduklar› gibi, onu ve onun iman›n› yok edecek din düflmanlar›n›n, onun sevgisine lay›k olmad›klar›n› iyi biliyordu. O, ‹brahim’in örne¤ini takip etmeliydi ve kötü niyet göstermeyen dinsizlere karfl› iyilik ve adaletle muamele etmeliydi. Safiyye Hayber savafl›na da kat›ld›. Allah’›n Rasûlü savafla her gitti¤i zaman kad›nlar› ve çocuklar› Hisam b. Sabit’in evinde sakl›yordu Çünkü onun evinin etraf›ndaki duvarlar daha sa¤lamd›. Beni Kureyza’n›n anlaflmay› bozmas›ndan dolay› Beni Kureyza Yahudileri ile Müslümanlar aras›nda savafl oldu¤u zaman Yahudilerden bir tanesi Sabit’in evinin etraf›nda dolaflmaya ve kad›nlar› izlemeye bafllad›. Safiyye Hisam’a “Müslümanlar savaflla meflguller ve buray› koruyamazlar. Vallahi ben bu Yahudiye güvenmiyorum. Yahudilere bizim nerede oldu¤umuzu söyleyerek bafl›m›za ifl açabilir. Rasûlullah (s.a.v.) ve ashab› savaflla meflguller ve bizim durumumuzdan habersizler. Git ve o Yahudiyi öldür” dedi. Hisam, “Ben böyle birfley yapamam” dedi. Safiyye duydu¤u bu cevap üzerine kalkt›, bir silah ald› ve s›¤›nd›klar› yerden ayr›ld›. Adam› öldürdü ve s›¤›na¤a geri döndü. Safiyye özellikle flehit düflmüfl olan sevdiklerinden dolay› hissetti¤i ›st›rab› ifade etmede çok iyi bir fliir kabiliyetine sahipti. Miladi 641/hicri 20’de 73 yafl›nda vefat etti. Kabrinde duay› Halife Ömer yapt›. Allah ondan raz› olsun. 166
TANIMLAMALAR *Hisam b. Sabit *‹brahim DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1- Kur’an (60:1)’i ve onun bat›daki bir Müslüman›n yaflant›s›n› nas›l ilgilendirdi¤ini tart›fl›n›z. 2- Kur’an (60:10)’u ve onun ‹slam’› kabul eden gayr-i müslim bir kad›n için ne ihtiva etti¤ini tart›fl›n›z.
167
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
168
SELMAN-I FAR‹S‹
SELMAN-I FAR‹S‹ Hendek Mühendisi
S
elman Farisi, ‹ranl›, ‹slam’› ilk kabul edenlerdendi. O, önceki hayat›n› ve ‹slam’a nas›l geldi¤ini flöyle nakleder: “Ben ‹ran’›n ‹sfahan kentinde Cay köyünde yetifltim. Babam köyün reisi idi. O, köydeki en zengin kifli idi ve en genifl eve sahipti. Do¤umumdan itibaren babam beni baflka herhangi bir kifliden daha çok severdi. Zamanla bana olan sevgisi daha da kuvvetlendi ve beni kaybedebilece¤i veya bana birfley olabilece¤i korkusuyla beni evde tutuyordu. Genç k›zlar gibi ben de eve mahkum olmufltum. “Zerduflt dininin arzulu bir hayran› oldum. Hatta öyle ki tapt›¤›m›z ateflin muhaf›zl›¤› görevini üstlendim. Benim görevim, ateflin alevlerinin hiç sönmemesini temin etmekti. Bunun için de, tek bir gece veya gündüz bile d›flar›ya ç›kmad›m. “Babam çok bereketli mahsul veren genifl bir emlake sahipti. Arazileri ve ekim dikim ifllerini babam kendisi idare ediyordu. ‹flleriyle çok meflgul oldu¤u bir gün bana, ‘O¤lum, gördü¤ün gibi flu anda arazilere gitmek için d›flar›ya ç›kamayacak kadar çok meflgulüm. Git ve benim yerime oradaki ifllerle bugün sen ilgilen’ dedi. 169
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
“Araziye giderken yolumun üzerindeki Hristiyan kilisesinin önünden geçtim ve ibadet esnas›ndaki sesler dikkatimi çekti. Daha önce ne bu dini duymufltum ne de bu dinin müntesipleri hakk›nda birfley biliyordum. ‹nsanlar›n ne yapt›¤›n› görmek için kilisenin içine do¤ru yürüdüm. ‹badet edifl tarzlar› benim üzerimde derin iz b›rakt› ve kendimi onlar›n inanc›na karfl› istekli hissettim. ‘Vallahi’ dedim ‘Bu bizimkinden daha iyi, günefl batana kadar onlardan ayr›lmayaca¤›m! Sordum ve Hristiyan dininin Büyük Suriye’de ortaya ç›kt›¤› cevab›n› ald›m. O gün ve gece babam›n arazisine gitmedim. Eve geri döndüm. Babam benimle karfl›lafl›nca, ne yapt›¤›m› sordu. Onunla Hristiyanlarla nas›l karfl›laflt›¤›m ve onlar›n dininden nas›l etkilendi¤im hakk›nda konufltum. O hayretten donakald› ve flöyle söyledi: ‘O¤lum, bu dinde iyi olan hiçbir fley yoktur. Senin ve senin atalar›n›n dini daha iyidir.’ “Ben ›srar ettim, ‘Hay›r, onlar›n dini daha iyi görünüyor.’ “Babam benim, dinimizi b›rakaca¤›mdan çok korktu. Beni bir odaya kilitledi ve aya¤›m› zincirledi. Hristiyanlara, Suriye’ye giden herhangi bir kervan olursa beni bundan haberdar etmelerini isteyen bir mesaj göndermeyi baflard›m. Kendimi zincirden kurtard›m ve k›l›k de¤ifltirerek Suriye’ye giden bir kervana kat›ld›m. Orada Hristiyan dininde kimin lider oldu¤unu sordum. Beni kilise piskoposuna gönderdiler. Ona gittim ve flöyle söyledim: ‘Ben bir Hristiyan olmak istiyorum ve ayr›ca kendimi sizin hizmetinize adamak, sizden ö¤renmek ve sizinle birlikte ibadet etmek istiyorum.’ “Piskopos raz› oldu ve ben kiliseye onun hizmetine girdim. Daha sonra her nas›lsa adam›n rüflvet alan kötü bir kifli oldu¤unu keflfettim. Masumane bir flekilde hem müritlerine onlar› kand›rmak için hay›r dua vaadediyor hem de onlara para vermelerini emrediyordu. Allah yolunda harcamak için birfley verildi¤i zaman her nas›lsa o verilenleri kendisi için biriktiriyor ve fakirlere ve ihtiyaçl›lara hiçbir fley vermiyordu. Bu yolla hesaps›z miktarda alt›n biriktirmiflti. Piskopos öldü¤ü zaman Hristiyanlar onu gömmek için biraraya geldiler. Onlara piskoposun kötü uygulamalar›n› anlatt›m. Onlar›n dile¤i üzerine piskoposun Hristiyanlar›n verdikleri yard›mlar› saklad›¤› yeri gösterdim. Alt›n ve gümüflle dolu büyük küpleri gördükleri zaman bana flöyle söylediler; ‘Vallahi biz onu gömmeyece¤iz.’ Onu çarm›ha çivilediler ve tafllad›lar. 170
SELMAN-I FAR‹S‹
“Ben onun yerine gelen kifliye hizmet etmeye devam ettim. Yeni piskopos ahiret özlemi çeken, gece ve gündüz ibadetle meflgul olan, zevklerden el çekmifl bir kifli idi. Kendimi ona vakfettim ve onunla birlikte birçok y›l geçirdim. O ölünce kendimi Hristiyan dinine ait di¤er çeflitli flahsiyetlere ba¤lad›m. Hizmet etti¤im son kifli bana Arabistanda dürüstlü¤ü ile ün salm›fl, hediye kabul eden fakat yard›mlar› hiçbir zaman kendisi için kullanmayan bir Peygamberin ortaya ç›k›fl›ndan bahsetti. “Kelb kabilesinden bir grup Arap lider benim bulundu¤um flehirden geçtiler. Onlardan, sahip oldu¤um para karfl›l›¤›nda beni kendileriyle birlikte Arap topraklar›na götürmelerini istedim. Kabul ettiler ve onlara paray› ödedim. Medine yak›nlar›na ulaflt›¤›m›zda sözlerinden döndüler ve beni bir Yahudi’ye satt›lar. Onun yan›nda, köle olarak çal›flt›m. Fakat neticede beni Beni Kureyza kabilesinden olan ye¤enine satt›. Bu ye¤en beni kendisiyle birlikte bana daha önca tasvir edildi¤i gibi hurma a¤açlar›n›n bol oldu¤u bir flehir olan Yesrib’e getirdi. Bu s›rada Rasûlullah (s.a.v.) Mekke’deki halk›n› ‹slam’a davet ediyordu. Fakat ben köleli¤in bana yükledi¤i ac›mas›z yüklerden dolay› O’nun hakk›nda hiçbir fley ö¤renemedim. Rasûlullah (s.a.v.) hicretten sonra Yesrib’e geldi¤i zaman ben efendime ait bir hurma a¤ac›n›n tepesinde iflimi yap›yordum. Efendim a¤ac›n alt›nda oturuyordu. Efendimin bir ye¤eni geldi ve flöyle söyledi: ‘Allah, Evs ve Hazrec’i (Yesrib’in iki ana kabilesi) kahretsin. Vallahi, onlar flu anda, bugün Mekke’den gelmifl olan ve Allah’›n Rasûlü oldu¤unu iddia eden bir adamla buluflmak için Kuba’da biraraya geliyorlar.’ “Ben bu kelimeleri duyar duymaz s›cak alevler hissettim ve efendimin üzerine düflmek ihtimalinden korkarak fliddetle titremeye bafllad›m. Çabucak a¤açtan indim ve efendimin ye¤eni ile konufltum: ‘Sen ne söyledin. Bana o haberleri tekrar eder misin?’ “Efendim bana çok sinirlendi ve flöyle söyleyerek bana vurdu: ‘Bundan sana ne? ‹fline geri dön.’ “O akflam toplad›¤›m hurmadan biraz ald›m ve Rasûlullah (s.a.v)’in geldi¤i yere gittim. O’na gittim ve flöyle söyledim, ‘Sizin dürüst bir adam oldu¤unuzu ve sizinle birlikte olan arkadafllar›n›z›n garib ve fakir olduklar›n› duydum. ‹flte benden size flunlar› getirdim. Görüyorum ki siz onu di¤erlerinden daha çok hakediyorsunuz.’ 171
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
“Rasûlullah (s.a.v.) ashab›na yemelerini söyledi fakat kendisi ondan yemedi. Biraz daha hurma toplad›m ve Rasûlullah (s.a.v.) Medine’ye gitmek üzere Kuba’y› terkederken yan›na giderek ona flöyle söyledim: ‘Size getirdi¤im hurmalardan yemedi¤inizi farkettim. Mamafih bu sizin için bir hediye.’ Bu hediye hurmalardan hem Rasûlullah (s.a.v.) hem de arkadafllar› birlikte yediler.” Selman, flart koflulan kölelik bedeli Yahudi sahibine Rasûlullah (s.a.v.) taraf›ndan ödenerek azad edildi ve özgürlü¤ünü korumak için kararlaflt›r›lan say›da hurma a¤ac› dikti. ‹slam ile hidayete erdikten sonra Selman’a kimin o¤lu oldu¤unu sorduklar› zaman o flöyle cevap verdi: “Ben Selman, Adem’in çocuklar›ndan ‹slam’›n o¤luyum.” Miladi 627/hicri 5’te birkaç Yahudi Rasûlullah (s.a.v)’e karfl› bir grup kurdular ve Kureyfl’ten kendileriyle birleflmelerini istediler. Onlar Yahudilere flöyle sordular: “Siz Kutsal Kitab’›n ilk ümmetisiniz ve bizim Muhammed’le (s.a.v.)olan ihtilaf›m›z› biliyorsunuz. Bizim dinimiz mi yoksa onun dini mi daha iyi?” Yahudiler cevap verdiler: “Sizin dininiz onun dininden kesinlikle daha iyidir ve siz hakl› olmak için daha iyi bir iddiaya sahipsiniz.” Kureyflliler Yahudilerin cevab›ndan memnun oldular ve Ebu Süfyan’›n önderli¤inde onlarla iflbirli¤i için haz›rland›lar. Zuhura gelecek olan sald›r› Rasûlullah (s.a.v)’e önceden haber verildi. Haber Rasûlullah (s.a.v)’e ulaflt›¤›ndan itibaren flehri haz›rlamak için sadece bir hafta vard›. Vahadaki herkese ne olabilece¤ini anlatt› ve ashab›na teflvik edici fleyler söyledi. Onlara, sab›rl› olurlarsa, Allah’tan korkarlarsa, O’nun emirlerini takip ederlerse zaferin onlara ba¤›fllanaca¤›n› söyledi. Daha sonra t›pk› Uhud’dan önce yapt›¤› gibi ashab›n› istiflare için toplad›. En iyi hareket plan›n›n ne olabilece¤ine dair birçok fikir aç›kland›. Sonunda Selman aya¤a kalkt› ve flöyle söyledi: “Ey Allah’›n Rasûlü! Biz ‹ran’da atl›lar›n sald›r›s›ndan korktu¤umuz zaman kendimizi bir hendekle çevrelerdik. fiimdi biz de böyle bir hendek kazal›m.” Herkes plan› büyük bir coflku ile onaylad›. Çünkü Uhud’un tekrar›n› yaflamak istemiyorlard›. Zaman çok dard› ve herkes savunma hatlar›nda tehlike do¤urabilecek bir eksiklik b›rakmayacak flekilde mümkün oldu¤u kadar h›zl› çal›flmak zorundayd›. Hende¤in aral›ks›z olmas› gerekmiyordu. Çünkü flehrin birçok yerinde korumay› sa¤layacak biçimde kale benzeri korunakl› evler bulunuyordu. Kuzeybat›da içlerinde dayan›kl› ve birbirleri172
ne birlefltirilmeye ihtiyac› olan tafllar›n bulundu¤u kayal›klar vard›. En yak›ndaki, Sel’ Da¤› olarak bilineni, siperler içerisine getirildi. Çünkü onun önündeki zemin, kamp alan› için mükemmel bir mevki idi. Hendek, kamp›, kuzeyde tafll› noktalar›n birisinden flehrin do¤u duvar›ndaki noktaya kadar genifl bir kavisle saracakt›. Bu, hende¤in hem en uzun tek alan› ve hem de en önemli olan›yd›. Selman plana ön ayak olman›n ötesinde, hende¤in ne kadar genifllikte ve ne kadar derinlikte olmas› gerekti¤ini de kesin olarak biliyordu. Daha önce Beni Kureyza ile çal›flt›¤› için ihtiyac› olan aletlere onlar›n sahip oldu¤unu ve ortak düflmanlar›ndan dolay› yard›m etmeye meyilli olduklar›n› biliyordu. Onlar, hurma liflerinden s›k› bir flekilde dokunmufl ve kaz›lm›fl topra¤› toplamak için kullan›labilecek hurma sepetler yan›nda, kazma ve kürek de temin ettiler. Rasûlullah (s.a.v.) ümmetinin her bir k›sm›n› hende¤in bir parças› için sorumlu k›ld›. Kendisi de onlar›n yan›nda çal›flt›. Hergün sabah namaz›ndan sonra flafak vakti evlerine gittiler ve alacakaranl›kta geri döndüler. Rasûlullah (s.a.v.) onlara Kuba ve Medine’deki camilerin inflas›n› hat›rlatan bir neflideye bafllad›: “Ey Allah›m, ahiretten daha hay›rl›s› yoktur Muhacirun ve ensara ma¤firet eyle”. Zaman zaman onlar da flunlar› terennüm ettiler: “Ey Allah›m, ahiret hayat›ndan baflka hayat yoktur Muhacirun ve ensara merhamet eyle”. Zaman›n k›sa oldu¤unu herkes birbirine hat›rlatt›. ‹fli hafiften alan kifli k›nan›rken Selman herkes taraf›ndan takdir edildi. Çünkü o, sadece güçlü ve sa¤lam vücutlu de¤il, ayn› zamanda y›llar›n› Beni Kureyza için kaz› yapan ve toprak tafl›yan bir köle olarak harcam›flt›. Halk “Selman on adam›n yapt›¤› ifli yapar” dediler ve dostane bir rekabet bafllad›. Muhacirun flöyle söyledi: “Selman bizdendir”, çünkü hidayeti bulmak için bir çok memleketten göç etmiflti. Ensar cevap verdi: “O bizdendir. Biz onun üzerinde daha çok hakka sahibiz.” Fakat Allah’›n Rasûlü flöy173
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
le buyurdu, “Selman bizdendir, Ehl-i Beyt’ten birisidir.” Onun teklifleri ve hendek yap›m›n› organizesi Müslümanlar›n Kureyfl Müflriklerini ve onlarla iflbirli¤i içinde olanlar› yenmelerine yard›m etti. TANIMLAMALAR *Beni Kureyza *Evs *Hazrec DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1-Selman’›n Hristiyanl›¤a giriflini tart›fl›n›z. 2- Selman daha sonra niçin Müslüman oldu?
174
OSMAN B‹N AFYAN
OSMAN B‹N AFFAN Cömertlik Timsali
O
sman b. Affan Beni Ümeyye kabilesinin bir üyesi ve ‹slam’a ilk girenlerdendi. Varl›kl› bir tüccar ve dünyan›n hünerli bir adam›yd›. Allah Rasûlü’nün k›z› Rukiye ile evlendi. Han›m› Bedir Savafl› zaman›nda vefat edince, Rukiye’nin kardefli Ümmü Gülsüm ile evlendi. Rasûlullah (s.a.v)’in Medine’ye hicretinden sonra müslümanlar Kureyfl taraf›ndan sürekli olarak sald›r›ya u¤rad›lar. Kabe’nin, bütün Arap kabilelerinin evi oldu¤u, Kureyfl’in onun sahibi olmad›¤›, onlar›n Kabe’nin sadece hamisi ve bekçisi oldu¤u ve hiçbir Arab›n ‹brahim’in evini haccetmekten men edilemeyece¤i yolundaki prensipten hareketle Rasûlullah (s.a.v.) Zilkade’de Kabe’yi haccetmek niyetinde oldu¤unu ilan etti. Rasûlullah (s.a.v.) sözleri ve çeflitli hareketleri ile arap halk›na askeri ve politik hiçbir amac› olmad›¤›n› göstermeye çal›flt›. ‹flte bu sebeple bu yolculu¤u müslümanlara münhas›r k›lmad›. Müflriklerden bir grup da onun davetini kabul etti. Her bir hac›n›n -yan›nda bulundurmas› tavsiye edilen- sadece bir k›l›ç getirmesine izin verildi. Kureyfl Rasûlullah (s.a.v)’in hareketini duydu¤u anda -genç ve yafll›- birbirlerine Rasûlullah (s.a.v)’in Mekke’ye girmesine hiçbir zaman izin vermeme sözü vermek 175
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
için sokaklara ç›kt›lar. Peygamber 1400 kifliyle Mekke’nin d›fl›na vard›. Siyasi ve askeri hiçbir amac›n›n olmad›¤›n› anlatmak için Kureyfl’e bir haberci göndermek istedi. Niçin 1400 kifliyle Hudebiye’ye geldi¤ini anlatan mesajla birlikte Kureyfl’e göndermek için Ömer’i ça¤›rd›. Ömer, Kureyfl’te ailesinden kendisini koruyacak hiç kimse olmad›¤› için Kureyfllilere karfl› hayat›ndan endifle duydu¤unu söyledi. Kureyfl’in, kendisinin onlara karfl› sert muamelesinin fark›nda olduklar›n› belirtti ve Rasûlullah (s.a.v)’e Osman b. Affan’› göndermesini tavsiye etti. Rasûlullah (s.a.v.) Osman’› savafl için de¤il, Kabe’yi haccetmek için geldiklerini anlatmak üzere Ebu Süfyan ve Kureyfl’in di¤er ileri gelenlerine gönderdi. Osman Mekke’ye girmek üzereyken Ebân b. Saîd b. Âs onunla bulufltu ve mesaj›n› verinceye kadar Osman’› korudu. Kureyfl Osman’›n Muhammed (s.a.v.)’den getirdi¤i haberi duyunca Osman’a, e¤er istiyorsa kendisinin Kabe’yi tavaf edebilece¤ini söyledi. Osman, Muhammed (s.a.v.)tavaf edinceye kadar kendisinin de tavaf etmeyece¤ini söyledi ve daha sonra Kureyfl onu rehine olarak al›koydu. Rasûlullah (s.a.v)’e vahiy esnas›ndaki hale benzer bir hal geldi. Fakat bu hal onu sahip oldu¤u melekelerinden al›koymad›. O, ashabdan birisine kafileyi dolaflarak flunu aç›klamas› talimat›n› verdi: “Ruhü’l-kuds Rasûlullah (s.a.v)’e geldi ve biat emretti, haydi Allah’›n ad›yla biat›n›z› yap›n!” Rasûlullah (s.a.v.) bir akasya a¤ac›n›n alt›nda otururken ashab›n her biri önüne geldi ve biatta bulundu. ‹lk kifli, “Ey Allah’›n Rasûlü, kalbinde olan fley üzerine sana biat ettim” dedi ve daha sonra onu takip eden di¤erleri de ayn› sözü verdiler. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) flöyle buyurdu: “Osman’›n biat›n› kabul ettim.” Çünkü o, Kureyfl müflrikleri taraf›ndan rehin tutuluyordu. Rasûlullah (s.a.v.) kendi sol elini damad›n›n eli gibi koydu, sa¤ eliyle s›ms›k› kavrad› ve akdi icra etti. Daha sonra, iki ayetinde Allah’›n flöyle buyurdu¤u Fetih suresi nazil oldu: “Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’›n eli onlar›n ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmufl olur. Kim de Allah ile olan akdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükafat verecektir.”( 48:10), “Andolsun ki o a¤ac›n alt›nda sana biat ederlerken Allah, o müminlerden raz› olmufltur. Kalplerinde olan› bilmifl, onlara güven duygusu vermifl ve onlar› pek yak›n bir fetihle ödüllendirmifltir.” ( 48:18) ‹ki ordu Mekke’nin d›fl›ndaki Hudeybiye olarak bilinen alanda 176
yüzyüze geldiler. Savafl›n yasak oldu¤u ayd› ve Rasûlullah (s.a.v.) savafl›n patlak vermesi için hiçbir bahaneye mahal vermemek için çok dikkat etti. Öyle ki, e¤er savafl patlak verseydi, Kureyfl kutsal ay›n kutsall›¤›n› bozdu¤u için sorumlu olurdu. Aksi takdirde Rasûlullah (s.a.v.) hacc› vaad etme konusunda hiçbir uzlaflmaya varmam›fl olacakt›. Siyasi ve manevi bak›fl aç›s›ndan O galipti. Ve e¤er Mekke’ye girebilseydi Mekke’yi terkettikten 6 y›l sonra Muhammed’in 1400 put k›r›c› müslümanla Kureyfllilerle yüzyüze gelmek için geri döndü¤ü, Araplar aras›nda yay›lacakt›. Kureyfl, Süheyl b. Amr’› di¤er iki adam ile birlikte bir anlaflma akdetmeleri için gönderdi. Rasûlullah (s.a.v.) Ali’ye flu sözlerle bafllayan anlaflmay› yazmas›n› buyurdu: “Rahman ve Rahim olan Allah’›n ad›yla.” Süheyl b. Amr, “Ben onun ne oldu¤unu bilmiyorum. Onun yerine ‘Senin ad›nla ey Allah›m’ (bismikallahümme) yaz” diyerek sözü kesti. Rasûlullah (s.a.v.) kabul etti. Rasûlullah (s.a.v.) Ali’ye yazd›rmaya devam etti: “Bunlar Allah’›n Rasûlü Muhammed ile Amr’›n o¤lu Süheyl aras›ndaki mütarekenin flartlar›d›r...” Süheyl tekrar itiraz etti: “E¤er biz seni Allah’›n Rasûlü olarak kabul edersek ne sizin Beyt’e gitmenize engel oluruz ne de size karfl› savafl›r›z. Onun için flöyle yaz: ‘Abdullah’›n o¤lu Muhammed.’” Muhammed (s.a.v.)Ali’ye “Allah’›n Rasûlü olarak yazd›¤› kelimeleri silmesini buyurdu. Ali bunu asla yapamayaca¤›n› söyledi. Rasûlullah (s.a.v.) ondan kelimeleri göstermesini istedi ve onlar› bizzat kendisi sildi. Daha sonra onun yerine “Abdullah’›n o¤lu” yazmas›n› buyurdu. Rasûlullah (s.a.v.) Süheyl’in söyledi¤i yönde herfleyi kabul etti. O kadar ki ashab›n hepsi çok sinirlendi. Fakat Rasûlullah (s.a.v)’e herhangi birfley söylemekten çekindiler. Kabe’yi haccetmekten men edilmeleri gerçe¤i müslümanlar›n kalbini yaralad›. Mekke’nin kap›lar›ndan geri dönmek zorundayd›lar. Bu, özellikle muhacirun için zordu. Onlar›n nazar›nda bu anlaflma müslümanlar›n zay›f ve Kureyfl’in daha güçlü oldu¤u anlam›na gelen bir tür anlaflma idi. Cereyan eden bu olaylardan, bir savaflta yenilmifl ve periflan olmuflças›na çok fazla rahats›z oldular. Bu anlaflma, ittifakla Hudeybiye Anlaflmas› olarak adland›r›lm›flt›r. 177
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Anlaflmaya göre; (1) Taraflar aras›nda 10 y›l sürecek bir bar›fl vard›r. (2) Bir kabile veya kifli, iki taraftan birisine kat›lmakta veya onunla ittifak yapmakta serbesttir. (3) E¤er Mekke’den vesayet alt›ndaki Kureyflli bir kifli vasisinin izni olmaks›z›n Rasûlullah (s.a.v)’e kat›l›rsa, o kad›n veya erkek vasisine geri gönderilecek, fakat tersi bir durum gerçekleflirse ayn› flekilde muamele edilmeyecek. (4) Rasûlullah (s.a.v.) ve yan›ndakiler bu y›l Mekke’ye girmeyecek fakat gelecek y›l silahlanmam›fl olarak gelebilecekler. Daha sonra bu anlaflman›n beklenmeyen ilk meyvesi meydana ç›kt›. Kureyfl ‹slam’› resmi olarak kabul etti ve müslümanlar Mekke’de inançlar›n› yaymak için serbest hale geldiler. Orada halk, grup grup ‹slam’› kabul etti. Kureyfl müslümanlar›n gelecek y›l Kabe’ye hacca gitmelerine izin verecekti. Ayn› zamanda onlar›n kervan ve ticaret yollar›n› kullanmalar›na da izin vereceklerdi. Osman, Kureyflliler taraf›ndan serbest b›rak›ld› ve Rasûlullah (s.a.v.) Medine’ye geri döndü. Dönüfl yolu üzerinde Fetih suresi nazil oldu ki flöyle diyordu: “Biz sana do¤rusu apaç›k bir fetih ihsan ettik.” (48:1) Ve Rasûlullah (s.a.v)’e, gelecek y›l kutsal mescide girebilecekleri ve hacc›n gereklerini yerine getirebilecekleri sözü verildi. ‹slam’da daha önce gerçekleflmifl hiçbir zafer bu zaferden daha büyük olmam›flt›. Bar›fl anlaflmas› müslümanlar ve Kureyflliler aras›ndaki savafl› kald›rd›. Halk güven içinde buluflup birbirleriyle istiflare ettiler. ‹slam’› akl›yla kavrayan her kim olursa olsun ‹slam’› kucaklad›. Bu anlaflman›n etkisiyle daha önce ‹slam’a girmifl olanlar›n iki kat› kadar insan iki y›l boyunca ‹slam’a girdiler. Osman b. Affan üçüncü raflid halife idi. 11 y›l müslümanlar› idare etti ve miladi 656/hicri 35’de katledildi. Allah ondan raz› olsun.
TANIMLAMALAR *Beni Ümeyye *Rukiye *Hudeybiye DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 178
ÜMMÜ SELEME
1- Kur’an (48:10) ve (48:18) ayetlerinde vahyedildi¤i üzere ‹slam’da biat mefhumunu tart›fl›n›z. 2- Hudeybiye Anlaflmas›’n›n önemini tart›fl›n›z.
179
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
ÜMMÜ SELEME Bilge Kad›n
Ü
mmü Seleme, uzak görüfllülü¤ü sebebiyle görüflüne baflvurulan bir kad›nd›. Ümmü Seleme’nin ilk kocas› Abdullah b. el-Esed idi. Onlar ‹slam’› ilk kabul edenler aras›ndayd›. ‹lk müslümanlar›n katland›klar› zulme katland›lar ve ilk grupla birlikte Habeflistan’a göç ettiler. Daha sonra Mekke’ye geri döndüler ve Rasûlullah (s.a.v.) Medine’ye hicret etti¤i zaman Ümmü Seleme, kocas› ve o¤ullar› hep birlikte Mekke’yi terk etmeye haz›rland›lar. Ümmü Seleme bafllar›na gelenlerin hikayesini kendisi flöyle nakleder: “Ebu Seleme (kocas›) Medine’ye gitmek üzere ayr›lmaya karar verdi¤inde, benim için bir deve haz›rlad›, bana deveye binerken yard›m etti ve o¤lumuz Seleme’yi benim dizime yerlefltirdi. Daha sonra kocam öne geçerek durmaks›z›n veya hiçbir fleyi beklemeksizin yola devam etti. Mamafih, biz Mekke’yi terk etmeden önce benim kabilemden birkaç adam bizi durdurdu. Ebu Seleme’ye ‘Sen istedi¤ini yapmakta serbestsin, fakat kar›n üzerinde hiçbir güce sahip de¤ilsin. O bizim kardeflimiz. Biz onun ayr›lmas›na izin vermeyece¤iz’ dediler. “Daha sonra beni ondan uzaklaflt›rd›lar. Kocam›n kabilesi Beni Abdi’l-Esed onlar›n beni ve çocu¤umu al›p götürdü¤ünü görünce öfkelen180
diler: ‘Hay›r, vallahi’, diye ba¤›rd›lar, ‘Biz çocu¤u b›rakmayaca¤›z. O bizdendir ve onun üzerinde ilk önce bizim hakk›m›z vard›r.’ “O¤lumu ald›lar ve benden kopard›lar. Aniden, birkaç dakika süren bir bofllukta kendimi tamamen yaln›z buldum. Kocam Medine’ye gitmiflti, o¤lum babas›n›n kabilesi taraf›ndan götürülmüfltü ve benim kendi kabilem Beni Mahzum beni bask› alt›na alarak kalmaya zorlam›flt›. “Bir y›l boyunca hergün vadiye gider, bu trajedinin gerçekleflti¤i yere oturur ve gece olana kadar a¤lard›m. Bir gün bir kuzenim yan›mdan geçti ve durumumu gördü. Benim kabileme gitti ve flöyle söyledi: ‘Bu zavall› kad›n› niçin serbest b›rakm›yorsunuz? Siz kocas›n›n gitmesine ve baflka bir kabilenin o¤lunu almas›na izin vererek onun ac› çekmesine sebep oldunuz.’ “Sonunda kalpleri yumuflad› ve benim gitmeme müsaade ettiler. Fakat o durumda nas›l gidebilir ve o¤lumu arkada b›rakabilirdim? Baz›lar› benim içinde bulundu¤um durumu farketti ve Beni Abdi’l-Esed’den o¤lumun benim yan›ma verilmesine izin vermelerini rica ettiler. Nihayet kabul ettiler. Bu esnada, Medine’ye giderken bize efllik edecek birisini aramaya korkuyordum. Çünkü ayn› fleyin tekrar meydana gelebilece¤inden endifle ediyordum. Bu yüzden yolculu¤a o¤lumla yaln›z olarak bafllad›m. Ten’im’e (Mekke’den üç mil uzakl›kta) henüz ulaflm›flt›m ki Osman b. Talha (Kureyfl ad›na Kabe’nin muhaf›z› olan gayr-i müslim) ile karfl›laflt›m. “‘Nereye gidiyorsun?’ “Ben cevap verdim, ‘Medine’deki kocam›n yan›na gidiyorum.’ “‘Yan›nda baflka kimse var m›?’ “‘Hay›r, Allah’tan ve küçük o¤lumdan baflka kimse yok.’ “‘Siz Medine’ye ulaflana kadar sizi yaln›z b›rakmayaca¤›m’ dedi. “Daha sonra devemin dizginlerini ald› ve Medine’nin d›fl›na kadar bize rehberlik yapt›. Daha önce ondan daha cömert ve asil bir Arap hiç görmemifltim. Her ne zaman bir dinlenme yerine vard›ysak, deveme diz çöktürür ve ben deveden inene kadar beklerdi, deveyi bir a¤aca götürüp kösteklerdi. Daha sonra da giderek baflka bir a¤ac›n gölgesinde otururdu. Biz dinlendikten sonra deveyi haz›rlar ve tekrar bize rehber181
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
lik yapard›. O bunu biz Medine’ye ulaflana kadar her gün yapt›. Beni Amr b. Avf’a ait olan Kuba’ya (Medine’ye yaklafl›k iki mil uzakl›kta) yaklaflt›¤›m›z zaman Osman b. Talha flöyle söyledi: ‘Kocan bu köydedir. Allah’›n rahmeti ile oraya gir.’ Daha sonra geri döndü ve Mekke yönünde gitti.” Ümmü Seleme kocas› ile bulufltu. Onlar birbirlerini gördüklerine çok sevindiler. Olaylar müslümanlar için çok çabuk artmaya bafllad›. ‹lk önce Bedir ve daha sonra da Uhud savafllar›. Ebu Seleme ikisine de kat›ld›. Fakat Uhud’da ciddi olarak yaraland›. Ümmü Seleme yaralar›na bakarken ona flöyle söyledi: “Bir gün Rasûlullah (s.a.v)’in flöyle söyledi¤ini iflittim, ‘Muhakkak ki biz Allah’tan geldik ve mutlaka O’na geri dönece¤iz.’ Daha sonra dua etti: “Ey Allah›m, bana dönüflümde sadece Yüce ve Kudretli olan Senin verebilece¤in, iyi bir fleyler ver.” Ebu Seleme’nin durumu kötüleflti. Rasûlullah (s.a.v.) onu görmek için geldi ama sadece ölümünü müflahade etti. Sahabisinin gözlerini kapatt›, ellerini semaya kald›rd› ve flöyle dua etti: “Ey Allah›m, Ebu Seleme’ye ma¤firet ihsan eyle. Onu sana yak›n olanlar›n aras›na yükselt. Onun ailesini her zaman gözet. Ey alemlerin Rabbi, bizi ve onu ba¤›flla. Kabrini genifllet ve onun için nurland›r”. Ümmü Seleme daha sonra Eyyimü’l-Arab -kocas›n› kaybeden kifliolarak isimlendirildi. Medine’de küçük çocu¤undan baflkas› yoktu. Muhacirun ve ensar hep birlikte ona karfl› sorumluluk hisleri içindeydiler. Ebu Bekir evlenme teklif etti fakat o reddetti. Ayn› teklifi Allah’›n Rasûlü de yapt›. Ümmü Seleme flöyle cevap verdi: “Ben üç özelli¤e sahibim, son derece k›skanç bir kad›n›m ve seni k›zd›racak ve Allah’›n beni cezaland›rmas›na neden olacak fleyi bende görmenden korkuyorum; ben yafl› ilerlemifl bir kad›n›m ve genç bir aileye sahibim.” Rasûlullah (s.a.v.) cevap verdi, ”Bahsetti¤in k›skançl›k hususunda her fleye kadir Yüce Allah’a senin k›skançl›¤› b›rakabilmen için dua ederim. Yafl problemiyle ilgili olarak, ayn› problem bende de var. Yard›ma muhtaç ailen hususunda ise, senin ailen benim ailemdir.” O günden sonra Ümmü Seleme inananlar›n ‘anneleri’nden (ümmü’l-müminîn) birisi olmufltur. Miladi 628/hicri 6 Mart’taki Hudeybiye anlaflmas›ndan sonra ashab çok kederliydi. Çünkü Kabe’yi haccetmelerine izin verilmedi¤i zaman Kureyfl’in ellerinde küçük düflmeye katlanm›fl olduklar›n› düflündüler. Önce Kureyfl ile anlaflmaya var›ld›. 182
ABDULLAH B‹N. HUZEYFE
Rasûlullah (s.a.v.) yolculuklar›n›n sonunun ve dönüfllerinin bafllang›c›n›n niflan› olarak 1400 veya daha fazla kifliye kendisiyle birlikte kurbanlar›n› kesmelerini ve saçlar›ndan bir parça kesmelerini veya bafllar›n› trafl etmelerini söyledi. ‹nsanlar bu flekilde davranmakta çok isteksizlerdi. Çünkü onlar vukubulan hadisede hayalk›r›kl›¤›na u¤rad›klar›n› hissettiler. Ümmü Seleme, Rasûlullah (s.a.v)’in, insanlar›n emirlerine uymamas›ndan dolay› son derece üzüldü¤ünü gördü. Ümmü Seleme flöyle söyledi: “Üstüne varma. Onlar›n bu bar›fl anlaflmas›na tahammül etmeleri çok zor. Hemen git ve hiç kimseye hiçbir fley söylemeksizin ne yapman gerekiyorsa onu yap, kurban›n› kes ve bafl›n› t›rafl et.” Ümmü Seleme’nin teklifi üzerine Rasûlullah (s.a.v.) kalkt› ve oday› terk etti. Devesini kurban olarak kesti ve bafl›n› t›rafl etti. Müslümanlar bunu gördükleri zaman kalkt›lar ve Rasûlullah (s.a.v)’in yapt›¤›n› onlar da yapt›. Vahiy onlar›n bu tav›rlar›n›n bir baflar› oldu¤unu hiçbir flüpheye mahal vermeyecek flekilde flu ifadelerle aç›klam›flt›: “Biz sana do¤rusu apaç›k bir fetih ihsan ettik.” (48:1) Ümmü Seleme Allah’›n Rasûlü’ne iyi bir han›m ve dan›flman olmufltu. TANIMLAMALAR *Beni Abdi’l-Esed *Kuba *Eyyimü’l-Arab DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1-Gayr-i müslim Kureyfllinin Ümmü Seleme’ye yapt›¤› yard›m› tart›fl›n›z. 2-Ümmü Seleme’nin Rasûlullah (s.a.v)’e yapt›¤› ve Rasûlullah (s.a.v)’in kabul etti¤i tavsiyeyi tart›fl›n›z.
183
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
ABDULLAH B‹N. HUZEYFE Haberci
A
bdullah bin. Huzeyfe bir gün, Hendek savafl› için hendekleri haz›rlama esnas›nda muhacirunun bir kayay› yarmak veya yerinden oynatmak için yard›ma ihtiyac› oldu¤unu iflitti. Ömer Rasûlullah (s.a.v)’e yard›m istemek için gitmiflti. Rasûlullah (s.a.v.) bir kazma alarak kayaya vurdu. Bunun neticesinde bir par›lt› flehrin üzerinde güneye do¤ru flimflek gibi ›fl›ldad›. Rasûlullah (s.a.v.) tafla tekrar vurdu ve vurufl sanki flimflek gibi çakt›. Fakat bu sefer Uhud yönünde kuzey ve ötesine do¤ru idi. Rasûlullah (s.a.v.) üçüncü kez vurdu ve üçüncü kez do¤u yönünde olmak üzere flimflek çakt›. Selman üç ›fl›lt›y› da gördü ve onlar›n bir anlam› olmas› gerekti¤ini idrak etti. Rasûlullah (s.a.v)’e sordu, o da flu cevab› verdi: “‹lk vuruflumun par›lt›s› ile Yemen’in kalelerini gördüm, ikincisinin par›lt›s› ile Suriye’nin kalelerini gördüm, üçüncünün par›lt›s› ile de Medâin’deki Kisra’n›n beyaz saray›n› gördüm. ‹lkinin delaletiyle Allah bana Yemen’i açt›, ikincinin delaletiyle Suriye ve bat›y› açt› ve üçüncünün delaletiyle de do¤uyu.” Bu mesajlar, Allah Rasûlü'nün, kendisine verilen alemflümul mesaj› yayma iste¤inin neticesi olan ‹slam için, Abdullah’a önemli bir rol biçilmifl oldu¤unun iflaretini veriyordu. Rasûlullah (s.a.v.) için, peygamberli¤inin gerektir184
ABDULLAH B‹N. HUZEYFE
di¤i mesaj› Arabistan s›n›rlar›n›n ötesine yaymak ve onu dünyadaki bütün insanlara sunma vakti gelmiflti. Rasûlullah (s.a.v.) bu giriflimin fevkalade mühim oldu¤unu biliyordu. Bu elçiler müslümanlarla hiçbir anlaflmaya sahip olmayan insanlar taraf›ndan idare edilen uzak ülkelere gideceklerdi. Elçiler ‹slam’a davet edilecek yöneticilerin ne lisanlar›n› ne de adetlerini biliyorlard›. Onlar bu yöneticileri, k›sa bir süre öncesine kadar kendi tebaalar› olan insanlar›n inançlar›na girmek için dinlerini ve güçlerini b›rakmaya davet ile görevliydiler. Giriflim tehlikesiz de¤ildi. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.) ‹ran Kral› Hüsrev’e, Roma Kral› Heraklius’a, Yemâme’nin yöneticisi Havze’ye, Yahudilere ve Necran Piskoposuna Abdullah’›n tafl›d›¤› mektuplar› gönderdi. Bu mektuplar›n tarz› vakur ve kati idi. Baz›lar›ndan kuvvetli tepkilerin gelmesi tehlikesi vard›. Rasûlullah (s.a.v.) bu ihtimalin fark›ndayd›. Rasûlullah (s.a.v.) bir yandan askeri ve politik imkanlar›n› kullan›rken bir yandan da mektuplar haz›rlad›. ‹lk ifl olarak, yabanc› bir hücumda karfl› tarafa zemin sa¤layabilecek flüpheli insanlar› kendi saflar›ndan uzaklaflt›rd›. Ayn› zamanda, dini az›nl›k cemaati, içerden beflinci kol gibi hareket edebilecek kiflilerden temizlenmeliydi. Bunun, bir toplum liderinin yapmakla sorumlu oldu¤u en acil ve hassas hareket oldu¤unu biliyordu. Roma Kral› Heraklius’a gönderilen mektup flöyle diyordu: “Rahman ve Rahim Allah’›n ad›yla... Sizi ‹slam’› kabul etmeye davet ediyorum. E¤er siz müslüman olursan›z, müslümanlar›n kazanc›n› ve kay›plar›n› paylaflacaks›n›z. E¤er siz kendiniz müslüman olmak istemezseniz halk›n›z›n ‹slam’› kabul etmesine ya da ‹slam’a girmemenin bedeli olarak cizyeyi (bafl vergisi) özgürce ödemesine müsade ediniz ve inançlar›n› seçmelerinde onlar› s›n›rlamay›n›z.” Yemame yöneticisine gönderilen mektup da flöyle diyordu: “Rahman ve Rahim olan Allah’›n ad›yla. Bu, Allah’›n Rasûlü Muhammed’den Havze’ye gönderilmifl bir mektuptur. Kurtulufl yolunu ve kutsal rehberlerin talimatlar›n› takip edenlere selam olsun. Ey Yemame’nin yöneticisi, benim inanc›m›n insanlar›n gidebilece¤i en uzak yere kadar ilerleyece¤ini bil ve bu sebeple, korunmufl olmak için ‹slam’a gir.” Yahudiler için olan mektup da flöyle söylüyordu: “Rahman ve Rahim olan Allah’›n ad›yla. Bu, Allah’›n Rasûlü, Musa’n›n kardefli ve onunla ayn› vazifeyi paylaflan Muhammed’den bir mektuptur. Allah 185
daha önce Musa’y› tayin etmifl oldu¤u ayn› vazifeye Muhammed’i tayin etti. Sana Allah’›n ad› ve Sina Da¤›’nda Musa’ya inen kutsal emirler üzerine yemin ederim ki benim peygamberlik vazifeme dair Kitab-› Mukaddes’inizde bulunan iflaretler, di¤er bütün insanlara oldu¤u gibi Yahudi cemaatedir de. E¤er siz bunu farkettiyseniz o zaman Allah’tan korkars›n›z, ‹slam’a dönersiniz ve e¤er siz böyle kutsal bir iflareti göremiyorsan›z o zaman mazeretli olursunuz.” Necran piskoposuna olan mektup flöyle söylüyordu: “Rahman ve Rahim olan Allah’›n ad›yla. Bu, Allah’›n Rasûlü Muhammed’den Necran Piskoposuna bir mektuptur. Hakikaten, seni Allah’›n yarat›klar›na tapmak yerine gerçek tap›n›lacak Allah’a ça¤›r›yorum.” Abdullah, Hüsrev Perviz’e hitap eden mektubu götürdü. Böylece Abdullah, Rasûlullah (s.a.v)’in bu mektuplar› göndererek bafllatt›¤› ‹slam’›n di¤er ülkelere ve toplumlara uzanmas› ve ‹slam düflüncesinin yay›lmas› do¤rultusundaki bu tarihi yolculukta yer ald›. Rasûlullah (s.a.v.) her müslüman›n inand›¤› ve de bütün milletlere ve ›rklara bilinç, fluur ve hürriyet vermek sorumlulu¤unu tafl›d›¤› evrensel ve alemflümul vazifesini yerine getiriyordu. Uzun yolculuk boyunca kendisine laz›m olacak fleyleri haz›rlayan Abdullah kar›s›na ve o¤luna veda etti. ‹ran ‹mparatorlu¤unun baflkentine ulaflana kadar uzun bir yolculuk yapt›. Tafl›d›¤› mesaj› krala vermek üzere kral›n huzuruna ç›kmak için izin istedi. Kral›n huzura kabul salonuna girdi. Kral› ve onun de¤erli tafllarla süslenmifl, büyük bafll›klar tak›nm›fl, en pahal› kaftanlarla donanm›fl maiyetini gördü. Kendisi Medineli müslümanlar›n k›yafeti olan basit, sert esvap giyiyordu. Fakat Abdullah iman›n›n verdi¤i onurla bafl›n› dik tuttu. Kral kendisine do¤ru gelmekte olan Abdullah’› görünce ondan mektubu almas› için bir yaver ça¤›rd›. Abdullah, mektubu kral›n kendisinden baflkas›na vermeyi reddetti. Ondan sonra Hüsrev Perviz ileri do¤ru ad›m atmas› için Abdullah’a izin verdi. Abdullah mektubu eliyle krala uzatt›. Mektupta flunlar yaz›l›yd›: “Allah’›n elçisi Muhammed’den ‹ran kral› Hüsrev’e. Selam, do¤ru yolu takip edenlerin, Allah’a ve O’nun Peygamberine itaat edenlerin, Tek Allah’a tapanlar›n ve Allah’›n kulu Muhammed’in peygamberli¤ine flahadet edenlerin üzerine olsun. Ben sizi sadakatle Allah’›n Emri’ne itaat etmeye ve ‹slam’› kabul etmeye ça¤›r›yorum. Ben Allah’›n bütün insanlara gönderdi¤i Elçisiyim. Böy186
lelikle yaflayan kalpler uyand›r›lacak ve ayd›nlat›lacak, kafirlerin ise hiçbir mazereti olmayacak. ‹slam’a boyun e¤. Böylece güven içinde ve korunmufl olacaks›n ve e¤er bana itaat etmez ve ça¤r›m› reddedersen Mecusi günahlar›ndan sorumlu tutulacaks›n. Kral Arapça konuflan katibi yan›na gelmesi ve mektubu kendi dillerine çevirmesi için ça¤›rd›. Katip bafllad›: “Rahman ve Rahim olan Allah’›n ad›yla. Allah’›n Elçisi Muhammed’den ‹ran Kral› Hüsrev Perviz’e. Selam do¤ru yolu takip edenlerin üzerine olsun...” Mütercim daha bu kadar›n› tercüme etmiflti ki Hüsrev Perviz’in öfkesi kontrol edilemez ölçüde artt›. Mektubu kapt› ve flöyle söyleyerek y›rtt›: “Bu ne cesaret, benim kölem bana bu flekilde nas›l hitap eder! “Kral, Peygamber’in onun ismini daha önce yazmam›fl olmas›na sinirlendi. Abdullah’›n kabul salonundan kovulmas›n› emretti. Abdullah krala ne oldu¤unu görmek için beklememiflti. Medine’ye gitmek üzere ilk f›rsatta gözden kayboldu. Hüsrev Perviz yat›flt›¤› zaman elçinin huzuruna getirilmesini istedi. Her yeri arad›lar ve Abdullah’› bulamad›lar. Onu dönüfl yolunda bulmak üzere bir grup gönderdiler. Fakat Abdullah onlar›n çok uza¤›ndayd› ve onu bulmakta baflar›l› olmad›lar. Abdullah Medine’ye döndü, neler oldu¤unu ve Hüsrev Perviz’in mektup tamamen okunmadan önce onu nas›l parçalad›¤›n› anlatt›. Rasûlullah (s.a.v.), “Allah da onun k›rall›¤›n› parçalas›n” cevab›n› verdi. Ondan sonra Hüsrev Perviz iki adam›n› Medine’ye göndermesi ve ‹ran’a mektup yazan türediyi yanlar›na al›p getirmeleri için Yemen’deki valisine emirler gönderdi. ‹ki adam vazifelerini yerine getirmek için yola ç›kt›. Taif’de birkaç Kureyflli tüccar ile karfl›laflt›lar ve onlara Muhammed hakk›nda sorular sordular. Onlara “Muhammed Yesrib’de (Medine’de) bulunuyor” denildi. Onun tahminen bulundu¤u yeri bu kadar kolay bulmufl olmak onlar› çok memnun etti. ‹lk önce Mekke’ye gittiler ve oradaki Kureyflliler’e Hüsrev Perviz’in Muhammed’i bertaraf etmek üzere oldu¤unu ve endiflelerinin gereksiz olaca¤›n› söylediler. ‹ki adam Medine’ye gitmek üzere Mekke’yi terk ettiler. ‹ki elçi o günlerdeki ‹ran saray halk›n›n 187
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
adetlerine uygun olarak bafllar›n› t›rafl etmifller ve uzun b›y›klar b›rakm›fllard›. Rasûlullah (s.a.v.) onlar› görünce hayretler içinde kald› ve sordu, “Bunu yapman›z› kim söyledi?” “Efendimiz Hüsrev” diyerek cevap verdiler. Rasûlullah (s.a.v.) flöyle buyurdu: “Benim Efendim, sakal›m› uzatmam› ve b›y›¤›m› k›saltmam› söylemiflti.” Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.) onlar› bafl›ndan savd› ve ertesi gün tekrar gelmelerini söyledi. O gece, Cebrail Ona Hüsrev Perviz’in öldürülmüfl oldu¤unu ve onun yerine o¤lunun hükümdar oldu¤unu haber verdi. Ertesi gün elçiler döndü¤ü zaman onlara, valilerine flöyle nakletmelerini buyurdu: “Benim dinim ve imparatorlu¤um Hüsrev’in krall›¤›n›n ötesine yay›lacak. Ona benden flöyle söyle: ‘‹slam’› kabul et. Sahip oldu¤un her fleyde seni destekleyece¤im. Seni Yemen’e kral tayin edece¤im.’” Mesaj› ilettiler. Vali bu haberin do¤ru olup olmad›¤›n› araflt›rmak üzere bir haberci gönderdi¤ini söyledi. Fakat o bunu yapma flans›na sahip olmadan önce bir elçi Hüsrev Perviz’in ölüm haberi ile vard› ve yeni kral için onun biat›n› istedi. Vali ve iki elçi bunu kabul etmek yerine ‹slam’› kabul ettiler ve di¤er birçok ‹ranl› da ayn› flekilde davrand›. Vali Medine’deki Rasûlullah (s.a.v)’e ahd gönderdi ve Rasûlullah (s.a.v.) de onun Yemen üzerindeki hakimiyetini destekledi. Bu, gerçekleflecek olan üç flimflekten ilki idi. Bu flimfle¤in habercisi olan Abdullah bin. Huzeyfe, Ömer bin. Hattab’›n halifeli¤i zaman›nda vefat etti. Allah ondan raz› olsun.
TANIMLAMALAR *Hüsrev *Heraklius *Necran Piskoposu DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1-Dünya liderlerini ‹slam’a davet ederken onlardan gelen tepki durumunda Rasûlullah (s.a.v)’in tasarlad›¤› ad›mlar› tart›fl›n›z. 2-Rasûlullah (s.a.v.) taraf›ndan dünya liderlerine gönderilen mek188
ÜMMÜ HABÎBE
tuplar›n muhtevas›n› tart›fl›n›z.
189
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
190
ÜMMÜ HABÎBE
ÜMMÜ HABÎBE Mürted Kocas›na ‹taat Etmeyen Kad›n
Ü
mmü Habîbe veya Ramle, Mekke’nin müflrik putperestlerinden ve sürekli olarak Allah’›n emirlerine bafl kald›ranlar›n (ta¤ut) liderlerinden olan Ebu Süfyan ve Hind’in k›z kardefli idi. Ramle, ‘hayat tarz›’ (din) birden çok tanr›ya tapma olan ve kendi elleriyle put yapanlar›n, hayatlar›n› ve kaderlerini etkiledi¤ine inand›klar› ve bu yüzden kutsal olarak kabul ettikleri bu ilahlara tapt›¤› bir evde yetiflti. Kur’an onlara flöyle hitap eder: “Yonttu¤unuz fleylere mi ibadet edersiniz!” (37:95) Onun ailesi kendilerinin dindar bir aile olduklar›na inan›yorlard›. Çünkü onlar putlar›na candan ba¤l›lard›. Di¤erlerini de Tek Allah’a karfl› isyan etmeye (bafl kald›rmaya) davet ettiler. ‹nsan yap›m› olan bir nesneye teslimiyet anlay›fl› içinde olduklar›ndan, her bir gücün veya kutbun bir s›n›f teflkil etti¤i ve her grubun bir ilaha sahip oldu¤u yüzlerce gücün esiri haline geldiler. Müflrikli¤in bir flekli olarak putperestlik, Allah’tan baflkas›na kulluk etmek ve tek ve ayn› zamanda, bir kiflinin kendi kendine yonttu¤u putlara köle olmaya ve boyun e¤meye raz› olmas› anlam›na gelir. Bu inanç, içinde bulunduklar›, asil ve asil olmayan, efendi ve köle, zelil olan ve kölelefltiren, yöneten ve yönetilen, esir ve özgür gibi mevcut durumu meflrulaflt›rmak için zulüm, cahiliyet ve hileyi art›rm›flt›r. 191
Ramle'nin anne ve babas› birdençok tanr›n›n, toplumun birden fazla katmanlar› için gereklili¤ine inan›yorlard›. Böylece her zaman birden fazla s›n›flar ve aileler olacakt›. Bu durumda, gücü elinde bulunduran kuvvetli kifliler zay›flar›, fakirleri ve zorda kalm›fllar› küçük düflürebilir ve boyun e¤direbilirlerdi. Bu anlay›fl alt›nda yetiflen Ramle, ailesinin içinde tek bafl›na Allah’›n inayeti ile bir Tek Allah’a inanan (muvahhid) kifli oldu. Bir muvahhid, Allah’›n Rasûlü (s.a.v.)taraf›ndan da tasdik edilen ‹brahimî gelene¤e inanand›r. Bu gelene¤e göre sadece Tek Güç ve Tek Yarat›c› vard›r. Canl› veya cans›z, yarat›lm›fl olan bütün dünya Tek Allah taraf›ndan yönetilir ve O’ndan baflka sebep yoktur. Ramle'nin iman›, Allah Rasûlü'nün vefat›ndan iki y›l önce ‹slam’› kabul eden babas› Ebu Süfyan gibi Allah’›n emirlerine karfl› isyan edenlerin (ta¤ut) sürekli olarak karfl›s›na ç›kan bir imand›r. Tek Tanr›ya iman›n amac› sosyal adalet oldu¤u için, ezilmifllerin ve mahrum edilmifllerin yan›nda durur. Ramle’ye nasip olan tek tanr›l› din, “Allah’›n iradesine boyun e¤mektir,” fluur ve idrakin ve Allah’a olan aflk ibadet ihtiyac›n›n ve Allah’›n r›zas›n›n ortaya ç›kmas›d›r. Ramle veya Ümmü Habîbe, Allah’›n davas›nda mücadele eden (mücahid) bir kifli, dindar, tahrib edici hareketlere, hücumlara ve olaylara veya sa¤lam iman›n› sarsacak beklenmedik fliddetli anlara müsaade etmeyen, inançl› bir müslüman kad›nd›. Ramle, içinde bulundu¤u flartlara ra¤men Tek Allah’a imana meyilli bir flekilde yetiflti. O, inanan insanlar için bir örnek haline geldi: “Allah, inananlar›n dostudur, onlar› karanl›klardan ayd›nl›¤a ç›kar›r. ‹nkar edenlere gelince, onlar›n dostlar› da ta¤uttur, onlar› ayd›nl›ktan al›p karanl›¤a götürür...” (2:257) Ramle, Allah’›n Rasûlü cezaya maruz kalanlara hicret etmelerini emredene kadar Mekke’deki Kureyfllilerin iflkence ve zulmüne karfl› mukavemetini sürdüren bir kad›nd›. Rasûlullah (s.a.v)’in emrinden sonra kocas›yla birlikte Habeflistan’a gitti. Habeflistan Hristiyan bir ülke idi. Orada yaflayan insanlar inand›klar›n›n yaflanmas› gerekti¤ini düflündükleri için imanlar›n› uygulayabiliyorlard›. Bir taraftan o günlerin Hristiyan kilisesinin merasimleri, di¤er yandan ortam›n cazibesi ve hristiyan propagandas›, müslümanlar›n imanlar›n›n ve inançlar›n›n sars›lmas›na ve onlar›n hristiyan olmalar›na sebep olabilecek hususlard›. 192
Fakat Habeflistan göçmenleri, erke¤i kad›n›, genci ve yafll›s›, imanlar›nda kuvvetliydiler. Onlar inand›klar› Allah’›n istemifl oldu¤u gibi imanlar›n› uygulamak için sahip olduklar› her fleyden vazgeçmeye raz› olmufl insanlard›. Ancak onlar›n aras›nda gücünü ve iman›n› kaybetmifl bir kifli vard›. O, Ümmü Habîbe’nin kocas› Ubeydullah b. Cahfl idi. Ubeydullah b. Cahfl, ‹lahi Kanun’dan (‹slam) döndü. Ramle de ondan yüz çevirecek kadar kuvvetli idi. Belki de bunun sebebi, Ramle'nin bu yolun sonunun nereye ulaflt›¤›n› kendi ailesinde görmüfl olmas›yd›. Ramle’nin hayat tercihi, Allah’›n Rasûlü taraf›ndan zikredilen dört mükemmel kad›ndan biri olan Firavun’un kar›s› Asiye’nin hayat›ndan ilham alm›flt›. Asiye Musa’n›n vazifesine inanmay› reddeden kibirli, imans›z ve günahkar bir adam ile evli idi. Asiye, bebek Musa’n›n hayat›n› kurtarm›fl olarak iman›n›, alçakgönüllülü¤ünü ve dindarl›¤›n› korurken muazzam bir manevi zafer baflarm›flt›. Kur’an’da flöye ifade edilir: “Allah, inananlara da Firavun’un kar›s›n› misal gösterdi. O: ‘Rabbim! Bana kat›nda, cennette bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun (kötü) iflinden koru ve beni zalimler toplulu¤undan kurtar’ demiflti.” (66:11) Asiye’nin manevi basireti Firavun’un saray›n›n heybetinden ve dünyevi ba¤l›l›ktan ziyade Allah’a do¤ru yöneldi. Onun duas›, erifltirilebilece¤i flehadeti dilemeyi içeriyordu. Allah’›n Kur’an’da imans›zlarla ilgili verdi¤i örneklerle Ümmü Habîbe tezat teflkil ediyordu: “Allah, inkar edenlere, Nuh’un kar›s› ve Lut’un kar›s›n› misal verdi. Bu ikisi, kullar›m›zdan iki salih kiflinin nikahlar› alt›nda iken onlara hainlik ettiler. Kocalar› Allah’tan gelen hiçbir fleyi onlardan savamad›. Onlara: Haydi, atefle girenlerle beraber siz de girin! denildi.” (66:10) Bu iki kad›n, Allah’›n emirlerine uyan kocalar›n› aldatt›lar ve her kifli kendi yapt›klar›n›n karfl›l›¤›n› görece¤inden, dindar erkeklerin han›m› olmalar› onlara herhangi bir fayda vermeyecekti. Allah karfl›s›nda flahsi sorumluluk eses oldu¤u için hiç kimse ne di¤erinin meziyetlerinden kendi ad›na yararlanabilir ne de saf, temiz bir ruh, bozuk bir ruhla biraraya gelmek suretiyle zarar görebilir. Temiz olan ruh, Ramle’n›n yapt›¤› gibi safl›¤›n› zarar görmemifl bir flekilde korumal›d›r. 193
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Peki, onun bu karar› Kur’an’da geçen Meryem’e inananlar›n örne¤ine benzemekte midir:? “‹ffetini korumufl olan, ‹mran k›z› Meryem’i de (Allah örnek gösterdi). Biz ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplar›n› tasdik etti. O gönülden ittat edenlerdendi.” (66:12) Meryem, o¤lu ‹sa vas›tas›yla flahitlik etti¤i, ‹sa’n›n nübüvvetine ve onun teyid etmek üzere geldi¤i di¤er nübüvvetlere gerçek bir iman tafl›yordu. Meryem tarih boyunca Bir Allah’a tapm›fl olan, itaatli ve dindar inananlar aras›nda idi. Ve Allah flöyle buyurdu: “Onu ve o¤lunu cümle alem için bir ibret k›ld›k. Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.” (21: 91-92) Ümmü Habîbe’nin kocas›, bozuk hayat tarz›n›n bir neticesi olarak öldü ve Ümmü Habîbe Habeflistan’da tek bafl›na kald›. Babas› ve annesi, Ebu Süfyan ile Hind, onun mücadele etti¤i fleylerin önderi olma konumlar›n› hala muhafaza ettikleri için onlar›n yan›na dönmedi. Gerçi, onlara karfl› olan cazibe Ümmü Habîbe için hâlâ tabii olarak kuvvetliydi. Kur’an flöyle buyurmam›fl m›yd›: “Ama bizim u¤rumuzda cihad edenleri elbette kendi yollar›m›za erifltirece¤iz. Hiç flüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” (26:69) Allah, Ümmü Habîbe’yi unutmam›flt›. Bir zaman sonra Ümmü Habîbe, birisinin kendisine ‘inananlar›n annesi’ (Ümmü’l-mü’minîn) diyerek seslendi¤ini gördü¤ü bir rüyay› aktard›. “Rüyam› yorumlad›m” dedi, Ümmü Habîbe, “Allah’›n Rasûlü ile evlenece¤imi anlad›m.” Birkaç gün sonra Necafli ona bir elçi görderdi. Elçi Ümmü Habîbe’ye flöyle söyledi: “‹slam’›n Peygamberi sizden kendisi ile evlenmenizi talep etti. Karar›n›z› verin ve e¤er kabul ederseniz sizin nam›n›za hareket etmek üzere birisini seçin. Biz evlilik merasimini tertip edece¤iz.” Ümmü Habîbe kendisine vekil olarak Halid b. Sa’id’i seçti ve o anda çok mesut oldu¤unu hissederek mücevherlerinin hepsini kendisine gönderilmifl olan köleye verdi. Necafli Habeflistan’daki müslümanlar›n lideri Cafer b. Ebi Talib’i ve di¤er bütün müslümanlar› merasime davet etti ve evlilik ifllemi tamamland›. Bu evlilikle Allah’›n Rasûlü, Ümmü Habîbe gibi, iman› için çok fley feda etmifl kad›nlar›n kendilerini yaln›z hissetmemeleri gerekti¤ini, aksine, Allah’›n Rasûlü gibi, onun arkas›nda duran bir deste¤in oldu¤unu göstermek istedi. Ümmü Habîbe dü¤ün hediyelerinin hepsini kad›n 194
ZEYD B‹N HÂR‹SE
köleye vermek istedi. Fakat köle flöyle söyleyerek hediyeleri almay› reddetti: “Ben hediyeleri Necafli’den al›r›m. Benim müslüman olmufl oldu¤umu biliniz. Allah’›n Rasûlü’nü gördü¤ünüz zaman, ona benim selamlar›m› iletin.” Miladi 628/hicri 7’de Ümmü Habîbe Rasûlullah (s.a.v.) ile buluflaca¤› Medine’ye göç etti ve ona Habeflistan’daki hayat ve evlilik merasimini anlatt›. Ayr›ca Ümmü Habîbe, Rasûlullah (s.a.v)’e kad›n kölenin selam›n› iletti ve Rasûlullah (s.a.v.) da ona hay›r duada bulundu. Bir dindar ve ‘inananlar›n annesi’ olan Ümmü Habîbe miladi 644/ hicri 44’de vefat etti. Allah ondan raz› olsun.
TANIMLAMALAR *fiirk *Muvahhid *Mücahid DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1-Birçok tanr› veya ilaha imandan meydana ç›kan sosyal sistemi tart›fl›n›z. 2-Tek tanr›ya inanan bir toplumun nas›l bir fley olabilece¤ini tart›fl›n›z.
195
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
196
ZEYD B‹N HÂR‹SE
ZEYD B‹N HÂR‹SE Mute Savafl›’n›n Sancaktar›
K
üçük yaflta köle olarak sat›ld›¤›nda Zeyd b. Hârise, Allah Rasûlü'nün han›m› Hatice’nin bir ye¤eni taraf›ndan sat›n al›nm›flt›. Hatice onu, nübüvvet vazifesine bafllamadan önce Muhammed (s.a.v.)’e verdi. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.) onu azad etti ve evlat edindi. Bundan dolay›, flu ayet nazil olana kadar o, Muhammed’in o¤lu Zeyd olarak biliniyordu: “Allah, bir adam›n içinde iki kalp yaratmad›¤› gibi, ‘z›har’ yapt›¤›n›z efllerinizi de analar›n›z yerinde tutmad› ve evlatl›klar›n›z› da öz o¤ullar›n›z olarak tan›mad›. (...) Onlar› (evlat edindiklerinizi) babalar›na nisbet ederek ça¤›r›n. Allah yan›nda en do¤rusu budur.” (33:4-5) Zeyd’in babas›, o¤lunun hayatta oldu¤unu ö¤rendi¤i zaman onun kendi kabilesinin insanlar› aras›na geri dönmesini sa¤lamak üzere Mekke’ye gitti. Muhammed (s.a.v.) Zeyd’i bu konuda serbest b›rakt›. O, Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte kalmay› tercih etti. Fakat yukar›daki ayet vahyolunduktan sonra ailesinin ismi olan Hârise’yi kullanmaya bafllad›. Zeyd, ‹slam’› ilk kabul edenlerdendi. Medine’ye hicret zaman›nda Rasûlullah (s.a.v)’in k›zlar› Fât›ma ile Ümmü Gülsüm’e ve Rasûlullah (s.a.v)’in Hatice vefat ettikten sonraki han›m› Sevde binti Zem‘a’ya 197
refakat etmiflti. Cesur bir savaflç› olan Zeyd b. Hârise Bedir, Uhud ve Hendek’te savaflt› ve Hudeybiye’de bulundu. Miladi 629 Eylül’ü/hicri 8’de gerçekleflen ve onun flehit edildi¤i Mute savafl›nda müslüman kuvvetlerin kumandanl›¤›n› yapt›. Bu Mücahid insan›n, bu savafltaki hat›ralar› o zamandan itibaren fliirlerde ölümsüzleflti. Rasûlullah (s.a.v.) Zeyd’i Mute’ye kumandan olarak göndermiflti. Rasûlullah (s.a.v.), e¤er Zeyd öldürülürse Cafer b. Ebi Talib’in kumanday› ele almas›n› ve e¤er o da öldürülürse Abdullah b. Revâha’n›n komutan olmas›n› uygun gördü. Savafla gidecek kuvvetler, Bizans imparatoru Heraklius’un kuvvetleri ile karfl›laflmak üzere 3000 erkekten teflekkül ediyordu. Ordu yola ç›kmak üzereyken Rasûlullah (s.a.v)’in ileri gelen ashab›na veda ettiler ve onlar› selamlad›lar. Abdullah b. Revaha ileri gelenlere veda edece¤i vakit a¤lad›. A¤lamas›n›n sebebi soruldu¤u zaman flöyle söyledi: “Vallahi bunun sebebi dünyay› sevmem ve size afl›r› derecede ba¤lanmam de¤il, ancak Rasûlullah (s.a.v)’in Kur’an’dan içinde cehennemi zikretti¤i bir ayet okudu¤unu iflittim. ‘Sonra biz, Allah’tan sak›nanlar› kurtar›r›z; zalimleri de diz üstü çökmüfl olarak orada b›rak›r›z.’ (19:72) ve ben ona kat›ld›ktan sonra nas›l dönebilece¤imi bilmiyorum.” Müslümanlar flöyle söylediler: “Allah seninle beraber olsun ve seni korusun ve senin bize sa¤ salim dönmeni nasip etsin.” Abdullah bunun üzerine flu dizeleri söyledi: “Fakat ben, Rahman olan Allah’tan yarl›¤anmak, kanlar› f›flk›rt›p köpürten bir k›l›ç darbesiyle yahut ci¤er ve barsaklar› kas›p kavuran bir karg› saplamas›yla flehid olmak isterim ki kabrime u¤rayanlar flöyle desin: Allah bu savaflç›ya do¤ru yolu göstermifl, o da do¤ru yolu bulmufltur.” Daha sonra insanlar Rasûlullahla birlikte, flehrin kenar›na kadar orduya refakat ettiler. Vedalaflarak geri döndüler. Abdullah flu dizeleri söyledi: Selam, en salih sahabi ve arkadafla olsun, 198
Hurma a¤açlar› aras›nda veda etti¤im insana. Heraklius’un Lahm ve Cudam’dan 100.000 adamla birleflerek ayr›ca 100.000 Bizansl› ile yak›nda bir flehre gelmifl olduklar›n› duydu¤u zaman ‹slam ordusu Suriye’deki Ma’an’a ulaflm›flt›. Müslümanlar bu haber üzerine Ma’an’da iki geceyi, ne yapmalar› gerekti¤ini tart›flarak geçirdiler. Rasûlullah (s.a.v)’e mektup yazarak düflman›n say›s›n› bildirmeyi düflündüler. E¤er Rasûlullah (s.a.v.) takviye kuvvet gönderirse mesele yoktu, e¤er göndermezse onun emirlerini bekleyeceklerdi. Abdullah b. Revâha flu sözlerle erkeklere cesaret verdi: “Ey insanlar, flu anda hofllanmad›¤›n›z fley flehitliktir. Biz düflmana karfl› say›m›zla veya gücümüzle veya çoklu¤umuzla savaflm›yoruz. Belki biz, Allah’›n bizi flereflendirdi¤i bu dinle onlar›n karfl›s›na dikiliyoruz. Haydi! Zafer veya flehadet, her iki ihtimal de güzeldir.” Erkekler cevap verdi: “Vallahi ‹bn Revâha do¤ru söylüyor.” Müslümanlar, Heraklius’un kuvvetleriyle karfl› karfl›ya geldikleri Meflârif ad›ndaki köyün bulundu¤u Belkâ’n›n s›n›rlar›na ulaflana kadar ilerlediler. Düflman yaklafl›nca müslümanlar Mute adl› bir köye do¤ru geri çekildiler. Savafl bafllad›¤› zaman, Zeyd b. Hârise düflman›n m›zraklar› aras›nda kan kayb›ndan ölene kadar Rasûlullah (s.a.v)’in sanca¤›n› tutarak savaflt›. Onun ard›ndan Cafer b. Ebi Talib idareyi ele ald› ve o da flehit edilene kadar savaflt›. Cafer flehit olunca ensardan Abdullah b. Revâha bayra¤› ald› ve ilerledi. ‹leri gitmek için isteksiz oldu¤unu hissedince kendi kendisine bask› yapmak zorunda kald›. O vakit flunlar› söyledi: “Ey nefsim! Ben, seni kendime boyun e¤direce¤im (flehit olaca¤›m) diye yemin ettim, Sen buna ya kendili¤inden raz› olursun, ya da sana bunu zorla kabul ettiririm. Müslümanlar toplanm›fllar, ba¤›r›yorlar ve içlerinden a¤lamakl› sesler yükseliyor, Görüyorum ki sen cennetten pek hofllanm›yorsun! Y›llar uzay›p giti¤i halde sen, hâlâ tatmine ermifl de¤ilsin Sen, beden k›rbas› içinde bir damla su durumunda olmaktan baflka 199
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
nesin ki?” Hadislere göre, orduya bu flekilde sald›r›ld›¤› esnada Rasûlullah (s.a.v.) ashab›na flöyle buyurmufltu: “Zeyd bayra¤› ald› ve flehit olarak öldürülünceye kadar savaflt›, daha sonra onu Cafer ald› ve flehit olarak öldürülünceye kadar savaflt›.” Daha sonra Rasûlullah› (s.a.v.)’ bir sessizlik ald›. Öyle ki bundan dolay› ensar›n surat› as›ld›. Ensar Abdullah b. Revâha’ya feci bir fley olmufl oldu¤unu düflündüler. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) devam etti: “Abdullah onu ald› ve flehit olarak ölünceye kadar onunla savaflt›. Rüyamda onlar›n, alt›ndan yap›lm›fl yataklar›n üzerinde bana getirildiklerini gördüm.” Rasûlullah (s.a.v)’in Mu’te’de flehit olan ashab› üzerine söylenmifl olan a¤›tlar aras›ndan Hassân b. Sabit’in söyledi¤i fliir flöyleydi: Yesrib’de yaflad›¤›m o bedbaht gece Di¤erleri deliksiz uykuya dalm›flken o vakit endifle beni uykusuz b›rakt› Bir dostu hat›rlamaktan dolay› gözyafllar›m sicim gibi akt› (Hat›rlama, ekseriya gözyafl› sebebidir) Hatta bir dostun kayb› tam bir felakettir Ve nice asil insanlar felakete düçar olur da sabreder Mü’minlerin en iyilerinin ölüme giderken birbirini takip etti¤ini gördüm Her ne kadar baz›lar› onlardan geri kalm›fl olsa da Allah Mu’te’de birbirini takip ederek öldürülenleri rahmetinden uzak tutmas›n Onlar aras›nda Cafer gibi iki kanatl›lar› vard›r Ve Zeyd ve Abdullah hep birbirini takip etti Ölümün ipleri faaliyette iken Mü’minlerle birlikte yürüdükleri o gün Parlak ve mübarek bir varl›k onlar› ölüme sevketti Dolunay gibi parlak Haflimo¤ullar› Yanl›fla karfl› ma¤rur, at›lganca cesur Yast›ks›z kalana dek savaflt› Muharabe meydan›nda vücudunda k›r›k bir ok O, flehitlerin sevab›na nail oldu 200
A‹fiE B‹NT‹ EB‹ BEK‹R
Bahçeler, yemyeflil a¤açlar Cafer’de Muhammed’e sad›k bir adam gördük Kati emirler veren bir adam ‹slam’da Haflim’den bir soy bulunucakt›r ‹zzeti tafl›yan sütunlar ve sonsuz gurur kayna¤› Yine o, Zeyd b. Hârise ve Abdullah b. Revâha’ya duydu¤u özlemi flöyle dile getirdi: Ey göz, gözyafllar›n›n son damlas›na kadar cömert ol Ve kabirlerinde onlar›n hafiflediklerini (rahata erdiklerini) hat›rla Mute’yi ve orada olanlar› hat›rla Ma¤lubiyetlerine gittikleri zaman› Zeyd’i orada b›rakarak döndükleri zaman› Mutlu ol, (kabirde) hapsedilmifl zavall›n›n mekan› Bütün mahlukat›n en iyi arkadafl› Sevgisi yüreklerini doldurdu¤u insanlar›n efendisi Dengi bulunmayan Ahmed Kederim ve neflem onun içindir Zeyd’in mevkii bizimle beraber Bu aldat›lm›fl bir adam›nki de¤il Bu Hazrecli için dökülen gözyafllar›nda cömert ol O, oraya özgürce verilmifl olan bir reisti Onlar›n vefat›yla yeterince ac› çektik Ve geceyi kahredici bir hüzünle yafla!
TANIMLAMALAR *Mute Savafl› *Sevde binti Zem’a DÜfiÜNÜNÜZ VE TARTIfiINIZ 1-Müslümanlar›n ezici bir düflmanla yüzyüze geldikleri zaman ne yapmalar› gerekti¤ini tart›fl›n›z. 2-Kur’an niçin evlatl›k bir o¤ulun üvey babas›n›n ismini almas›na müsade etmedi? 201
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
202
A‹fiE B‹NT‹ EB‹ BEK‹R
203
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
E B‹NT‹ EB‹ BEK‹R A‹fifiE Bir Hadis Râvisi
A
llah Rasûlü'nün ‘Hümeyra’ olarak da zikretti¤i sevgili han›m› Aifle, efli öldü¤ü zaman genç bir kad›nd›. Kur’an, Rasûlullah (s.a.v)’in han›mlar›n›n, hayatlar› boyunca tekrar evlenmelerini yasaklam›flt›. Güzelli¤i ve zekas› ile bilinen Aifle Rasûlullah (s.a.v)’in binlerce hadisini tarihe nakletti. Pekçok bilinen sahabe ve tâbiîn onun genifl bilgisinden faydaland›lar. Onun Allah’›n Rasûlü ile evlenifli çok sade bir dü¤ünle gerçekleflmiflti. Aifle Bahreyn yap›m› k›rm›z› fleritli kumafltan dikilmifl bir elbise giyindi. Annesi onu yeni evine götürdü. Onlara bir kase süt ikram edildi. Rasûlullah (s.a.v.) ondan içti ve sütü içmesi için Aifle’ye sundu. Aifle nazikane bir flekilde reddetti. Fakat Rasûlullah (s.a.v.) ›srar etti. Nihayet Aifle kaseyi yan›nda duran üvey k›zkardefli Esma’ya sundu. Di¤erleri de sütten içtiler. Bu yaflananlar, Aifle’nin dü¤ününün sade ve vakur k›sm›yd›. Bunun d›fl›nda baflka bir merasim yoktu. Daha sonra Aifle Rasûlullah (s.a.v)’e “Bana olan sevgini bir fleyle mukayese et” dedi. Rasûlullah (s.a.v.), güçlü ve güvenli anlam›nda “ipin dü¤ümü gibi” cevab›n› verdi. Sonralar› Aifle tekrar tekrar ona sorard›: “Dü¤üm ne halde?” ve o da cevap verirdi: “Ayn› durumda.” 204
A‹fiE B‹NT‹ EB‹ BEK‹R
Aifle Rasûlullah (s.a.v)’i, di¤erlerine alaka gösterdi¤i zaman mutsuz olacak kadar çok severdi. O son y›llarda bu hissini flöyle dile getiriyordu: “Rasûlullah (s.a.v)’in s›k s›k Hatice’yi anmas›ndan ve Allah’›n Rasûlullah (s.a.v)’e Cennette k›ymetli tafllardan yap›lm›fl bir köflkün kutlu müjdesini Hatice’ye vermesini emretmifl olmas›ndan dolay› Rasûlullah (s.a.v)’in di¤er han›mlar›n›, ondan Hatice’yi k›skand›¤›m kadar k›skanm›yordum. Rasûlullah (s.a.v.) bir koyun kurban etti¤i zaman ondan hat›r› say›l›r bir pay da Hatice’nin samimi arkadafllar›na gönderirdi. Birçok kez Rasûlullah (s.a.v)’e, ‘Sanki dünyada Hatice’den baflka hiç kad›n yokmufl gibi’ derdim.” “Bir seferinde s›zland›¤›m ve neden son derece ‘yafll› bir Kureyfl kad›n›ndan’ bu kadar çok bahsetti¤ini sordu¤um zaman, Rasûlullah (s.a.v.) çok incindi ve ‘Hatice, di¤erleri beni reddederken bana inanan eflti’ dedi. ‘‹nsanlar beni yalanc›l›kla itham ederken, o benim do¤rulu¤umu tasdik etti. Ben terkedilmifl dururken o servetini benim ›st›rab›m›n yükünü hafifletmek için harcad›.’ buyurdu”. Aifle Rasûlullah (s.a.v)’in evinde s›k s›k bafla gelen k›tl›k ve yoksullu¤un bütün meflakkatlerine tahammül etmek durumundayd›. Rasûlullah (s.a.v)’in sade bir flekilde döflenmifl evinde yemek yapmak veya f›r›nda ekmek piflirmek için günlerce atefl yanmad›¤› olurdu. Onlar hayatlar›n› hurma ve su ile devam ettirdiler. Yoksulluk Aifle’ye ›st›rap vermedi, onun onurunu k›rmad›. Hayber Muharebesinden hemen sonra Rasûlullah (s.a.v.), sahip olmad›¤› fleyleri kendisinden isteyerek onu s›k›nt›ya sokmalar›ndan dolay› bir ay boyunca kendisini han›mlar›ndan uzak tuttu. Bu tek tarafl› ayr›l›¤›n bitiminde Rasûlullah (s.a.v.) ilk olarak Aifle’nin evine gitti. Aifle Rasûlullah (s.a.v)’i gördü¤ü için memnun oldu. Fakat Rasûlullah (s.a.v.), di¤er han›mlar›n›n ve Aifle’nin önüne iki durumdan birini seçme hakk› koymas›n› emreden iki vahiy ald›¤›n› söyledi. Daha sonra ayetleri okudu: “Ey Peygamber! Efllerine flöyle söyle: E¤er dünya dirli¤ini ve süsünü (refah›n›) istiyorsan›z, gelin size boflanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle sal›vereyim. E¤er Allah’›, Peygamberini ve ahiret yurdunu istiyorsan›z, bilin ki Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükafat haz›rlam›flt›r.” (33:28-29) Aifle cevap verdi: “Muhakkak ki ben, Allah’›, Rasûlünü ve ahiret yurdunu taleb ediyorum.” 205
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Aifle’nin rivayet etti¤i hadisler aras›nda Allah Rasûlü'nün Veda Hacc› ile ilgili olanlar› da vard›r. Allah Rasûlü'nün önemli görevi sona ermek üzereydi. Hicretin bafllang›c›ndan beri geçen onuncu y›ld›. Yap›lacak ilk fley, Allah’›n ve insanlar›n evi olan Kabe’nin yan›s›ra, Mekke’deki insanlara veda etmekti. Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte hacc etmek isteyen Müslümanlara Medine’ye gitmeleri gerekti¤i iki ay önce duyuruldu. Oradan Müslümanlar hep birlikte Kabe’ye hareket edeceklerdi. Bu, Rasûlullah (s.a.v)’in ilk hacc› idi. Allah’›n Rasûlü ile birlikte Mekke’ye hareket etmek üzere ilk kez yüzbinden fazla çad›r Medine’nin d›fl›na kurulmufltu. Ayn› zamanda bu, Rasûlullah (s.a.v)’in veda ya da son hacc› idi. Zilkadenin yirmibeflinde Müslümanlar Medine’den ayr›ld›lar. Rasûlullah (s.a.v.) bütün han›mlar›n› yan›na ald›. Gece Zu’l-Huleyfe’de kald›lar ve sabahleyin erkenden ihram giyindiler ve yol boyunca flöyle söyleyerek harekete geçtiler: Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyke lâ flerîke leke lebbeyk. ‹nne’l-hamde ve’n-ni‘mete leke ve’l-mülk. Lâ flerîke lek. (Allah›m, buyur, Senin emrine geldim, Senin orta¤›n yoktur, buyur. Hamd ve nimet Sana mahsustur, mülk de Senindir. Senin orta¤›n yoktur.) Kelimeler çölün bir ucundan di¤er ucuna yank›lan›yordu. Yar›madan›n kavuran günefli alt›nda, kavrulan topra¤›n üzerinde, tarihte ilk kez, Müslümanlar tek bir k›bleye do¤ru hareket ettiler. Orada renk, rütbe, süs veya merasimler yoktu. Herfley tek renkti: Beyaz. K›yafetlerin tamam› iki parçayd›: Bir kumafl omuzlar üzerine at›ld› ve bir kumafl da belin etraf›na sar›ld›. Burada güzelli¤in teflhiri, insano¤lunun renklerden uzak hayat› idi. Sahne toplumun gözü önünde idi. Hiç kimse di¤er kifliyi tan›mamal›yd›. Erkekler için dikiflli kumafl giymek yasakt›. Hatta öyle ki birini di¤erinden ay›rt etmenin imkan› yoktu. Burada herkes ademo¤luydu ve insanl›k d›fl› ay›r›mlar söz konusu de¤ildi. Zü’l- Huleyfe’de renklerin ve iflaretlerin hepsi terkedilmiflti. Rasûlullah (s.a.v.) tek renk ve tek k›yafet içinde bulunan Müslümanlar› kendisi ile birlikte harekete geçirdi. Kraliyet saray›n›n, konaklar›n, sultanlar›n ve firavunlar›n faaliyetlerini kaydetmesine al›fl›lm›fl olan tarihten, burada, yoksullu¤un, kederin ve zulmün kurbanlar›n› tespit etmesi istenmekteydi. Onlar Zilhiccenin dördünde Mekke’ye girdiler. Burada herfley birarada idi: Allah, ‹brahim, Kabe, Muhammed (s.a.v.)ve insanlar. 206
Rasûlullah (s.a.v.), hayat›n›n son birkaç y›l›n›n flafl›lacak faaliyetinin meyvesini Allah’a sunmak için befleriyette ve tarihteki ünlü put k›r›c›s› ‹brahim’in makam›na gelmiflti. Rasûlullah (s.a.v.) bafllang›çta insanlardan, görevini yerine getirmek için mümkün olan her gayreti üstlendi¤i gerçe¤ine flahit olmalar›n› istedi. O, yar›n›n tarihine “ümmet” nedir ö¤retmek istedi; yeryüzündeki gelecek insan hayat› bunun gibi olacakt›; ve nihayet, son defa insanlar›n bütününe konuflmak, onlar› görmek, onlara veda etmek ve sürekli olarak çölün d›fl›nda görünen ve kuvvete ve alt›n›n gücüne dayanan tanr›lar›na karfl› ç›kan sevgili çobanlar›n›n fevkalade hikayesini sona erdirmek istiyordu. Tavaftan sonra, ‹brahim’in makam›nda iki rekat namaz k›ld›lar, iki defa Hacerü’l-esvedi öptüler ve sonra hemen Safa’ya do¤ru hareket ettiler. Safa ile Merve aras›nda yürüdüler. Bu esnada, kurban etmek için hayvan› olmayan kimselerin k›sa hacc› ifa etmeleri ve ihramdan ç›kmalar› bildirildi. Bu, birçok Müslüman için yerine getirilmesi son derece zor bir fleydi ve onlar bu durumdan kuflku duydular. Rasûlullah (s.a.v.) öfkelendi. Öyle ki, öfkesi yüzünden okunuyordu. Öfkesinden sars›lan kelimelerle flöyle buyurdu: “Ben size ne yapman›z› emrediyorsam onu yap›n.” Aifle korku içinde sordu: “Kim seni bu kadar öfkelendirdi?” Rasûlullah (s.a.v.) cevap verdi: “Ben nas›l üzülmemeyim. Onlara bir fleyi yapmalar›n› söylüyorum ve onlar bunu dinlemiyorlar.” Bir sahabi içeri girdi. Rasûlullah (s.a.v.) onun çok kederli oldu¤unu görebiliyordu. Sahabi büyük bir ›st›rapla, “Ey Allah’›n Rasûlü, seni k›zd›ran her kim ise, Allah taraf›ndan ateflte cezaland›r›lacak.” dedi. Rasûlullah (s.a.v.): “Benim bir emir verdi¤imi ve insanlar›n nas›l ondan kuflku duyduklar›n› görmedin mi? E¤er bilseydim, kurban etmek için ben de yan›mda bir hayvan getirmezdim, onlar gibi, ben de ihram›m› ç›kar›rd›m.” ‹nsanlar Rasûlullah (s.a.v)’in üzgün oldu¤unu anlad›lar, yapt›klar›ndan utand›lar. Hemen ihramlar›n› ç›kard›lar. Rasûlullah (s.a.v)’in k›z› Fât›ma da böyle yapt› ve onunla birlikte, yan›nda kurban getirmemifl olan bütün kad›nlar ayn› fleyi yapt›. Rasûlullah (s.a.v)’in Aifle’yi çad›r›nda ziyaret etti¤i o gece, Rasûlullah (s.a.v.) Aifle’yi a¤larken buldu. Aifle hay›zl› idi ve ibadetleri ifa edemiyordu. Aifle, “Rasûlullah (s.a.v)’e problemimin ne oldu¤unu ve Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte bu seneki yolculu¤a gitmemifl olmay› Allah’tan diledi¤imi söyledim” dedi. 207
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’‹N ASHABI
Rasûlullah (s.a.v.), ‘Böyle söyleme, zira sen Kabe’yi tavaf d›fl›nda di¤er vazifelerini yapabilirsin” buyurdu ve Aifle öyle yapt›. Daha sonra da tavaf borcunu yerine getirdi. Zilhicce’nin sekizinde Mina’ya gittiler. Sonraki günün sabah› Allah’›n Rasûlü Arafat’a ç›kt›. Günefl tam tepedeydi ve adeta s›cak, insanlar›n üzerine ya¤›yordu. Rasûlullah (s.a.v.), kendisini çevreleyen kad›n erkek, her yandan gelmifl insanlar›n ortas›nda, üstüste y›¤›lm›fl çal›lar›n üzerine oturdu. Safvan’›n erkek kardefli Rebi’a, kuvvetli sesinden dolay› Rasûlullah (s.a.v)’in söylediklerini tekrar etmekle görevlendirilmiflti. onun söylediklerini herkes iflitmeliydi. Bütün sözler, mümkün oldu¤u kadar çok kimseye duyurulmal›yd›. Her fley s›rad›fl› idi; bu kelimeler için seçilen an, yer, Rasûlullah (s.a.v)’in mevkii ve durumu, bilhassa, onun kelimelerinin özelli¤i. Rasûlullah (s.a.v.) söze bafllad›: “Allah’›n Rasûlü buyuruyor: Söyleyin bu ay hangi ayd›r?” Onlar bir fley söylemeyince Rasûlullah (s.a.v.) kendisi cevap verdi: “Mukaddes ayd›r.” Sonra tekrar sordu, “Söyleyin bu toprak hangi toprakt›r?” Onlar yine sessizlerdi ve Rasûlullah (s.a.v.) cevaplad›: “Mukaddes toprak”. Ondan sonra yine sordu: “Bu gün hangi gün?” Buna da Rasûlullah (s.a.v.) cevap verdi: “Uzun hacc›n günü”. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ve Rebi’a tekrar etti: “Ey insanlar! Kanlar›n›z, mallar›n›z, Rabbinizle buluflaca¤›n›z güne kadar bu mahalde, bu ayda bu günün mukaddes olmas› gibi mukaddes ve mükerremdir.” Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.) hutbesine bafllad›: “Ey insanlar, benim sözlerimi dinleyiniz. Zira bilmiyorum, bu y›ldan sonra bu yerde belki de sizlerle buluflamayaca¤›m. Kan›n›z ve mal›n›z siz Rabbiniz ile bulufluncaya kadar mukaddestir. Bu günün ve bu ay›n mukaddes oldu¤u gibi, muhakkak ki siz Rabbinizle buluflacaks›n›z ve O size benim size söyledi¤im sözleri soracak. Elinde emanet olan bir kimse, onu kendisine emanet eden kifliye geri vermelidir. Faiz tamamen kald›r›lm›flt›r. Ama sermayeleriniz sizindir. Ne baflkalar›na zulmedin ne de zulmolunun. Allah bundan böyle riban›n mevcut olmayaca¤›na hükmetti. Abbas ibn Abdi’l-Muttalib’in ribas› kald›r›lm›flt›r. Cahiliyye Devri’nin bütün kan davalar› kald›r›lm›flt›r. Kald›raca¤›m ilk kan davas› Amir ibn Rebi’a ibni Abdi’l-Muttalib’in kan davas›d›r.” 208