hhh
1
Türk fiehir Tarihi
TAL‹D, 1(1), Ocak 2003, M. Koraltürk
2
Cilt: 3 • Say›: 6 • 2005 • Y›lda iki defa yay›nlan›r Sahibi Bilim ve Sanat Vakf›
Yaz› ‹flleri Müdürü Salih Pulcu
Yay›n Kurulu fievket K. Akar, Yücel Bulut, Ebubekir Ceylan, Coflkun Çak›r, Ahmet Davuto¤lu, ‹hsan Fazl›o¤lu, F. Samime ‹nceo¤lu, Abdülhamit K›rm›z›, Mustafa Özel, Yunus U¤ur Dan›flma Kurulu Engin Deniz Akarl›, Brown Üniversitesi, ABD Gökhan Çetinsaya, ‹stanbul Teknik Üniversitesi Mehmet Genç, Bilgi Üniversitesi Tevfik Güran, ‹stanbul Üniversitesi Mehmet ‹pflirli, Fatih Üniversitesi
Cemal Kafadar, Harvard Üniversitesi, ABD Mustafa Kara, Uluda¤ Üniversitesi Kemal Karpat, Wisconsin Üniversitesi, ABD Sabri Orman, Marmara Üniversitesi (emekli)
Redaksiyon: Yücel Bulut Adres Vefa Cad. No. 56 34134 Vefa ‹stanbul Tel 0212. 528 22 22 pbx Fakss 0212. 513 32 20 e-mail
[email protected] internet http://www.talid.org, http://www.literaturdergisi.com Abonelik ABONET Tel 0212. 222 72 06 Fakss 0212. 222 27 10 e-mail
[email protected] internet www.abonet.net Abone Da¤›t›m› AKT‹F DA⁄ITIM Dergiye gönderilen yaz›lar hakemler taraf›ndan de¤erlendirilir. Dergide yer alan yaz›lardan yazarlar› sorumludur. Dergiye gönderilen yaz›lar yay›nlans›n yay›nlanmas›n iade edilmez.
hhh
3 Cilt 3 | Say› 6 | 2005
Türk fiehir Tarihi S A Y I S I
Sunufl
5-8
fiehir Tarihi ve Türkiye’de fiehir Tarihçili¤i: Yaklafl›mlar, Konular ve Kaynaklar Yunus U⁄UR 9-26 Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar› Halil ‹NALCIK-Bülent ARI 27-56 Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri Mehmet ÖZ 57-88 Survey of Urban History of Arab Cities in the Ottoman Period Nelly HANNA 89-102 Osmanl› Dönemi Arap fiehir Tarihi Üzerine Bir ‹nceleme Nelly HANNA 103-116 Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri Fatma SEL TURHAN-Özgür KOLÇAK-M. Ali GÖKAÇTI 117-150 Siyah Afrika’da Osmanl› fiehirleri Tarig Mohamed NOUR 151-159 Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar) Yunus KOÇ 161-210 Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle Ahmet UZUN 211-235 Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehane Literatürü Ahmet YAfiAR 237-256 Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar Tarkan OKTAY 257-281 Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar› Alim ARLI 283-352 ‹mparatorlu¤un ‹htiflam Aray›fl›ndan Cumhuriyet’in Radikal Modernleflme Projesine: Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l› Mehmet Bengü ULUENG‹N - Ömer TURAN 353-436 Suraiya Faroqhi ile Türk fiehir Tarihi Üzerine
437-455
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire Kathryn A. EBEL 457-486 Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar› Kathryn A. EBEL 487-515 fiehir Tarihi Çal›flmalar›nda Yazma Eserlerden Nas›l ‹stifade Edilebilir? ‹hsan FAZLIO⁄LU 517-526
4
TAL‹D, 1(1), Ocak 2003, M. Koraltürk
Sancak (Liva) Kanunnameleri Göknur KARADUMAN 527-538 Osmanl› Salnâmelerinin fiehir Tarihi Bak›m›ndan Önemi Ahmet Zeki ‹ZGÖER 539-552 Osman Nuri Ergin: Cumhuriyet Döneminin ‹lk fiehir Tarihçisi Abdullah Taha ‹MAMO⁄LU 553-569 André Raymond: Arap fiehir Tarihinde Bir Dönüm Noktas› N. Bilge ÖZEL 571-587 Bir Osmanl› Balkan Tarihçisi Machiel Kiel Fatma SEL TURHAN 589-599 Nikolai Todorov ve Balkan fiehri Kitab› Hatice U⁄UR 601-606 ‹stanbul fiehir Rehberleri Üzerine Bir Çal›flma Kaz›m BAYCAR 607-616 Türkiye’de fiehircilik Kongreleri Evren AYDIN 617-632 Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü Bilgehan PAMUK 633-688 Van fiehir Tarihi Bibliyografyas› Zeki TEK‹N 689-731 Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar Adem KARA 733-752 TANITIMLAR Ethel Sara Wolper, Cities and Saints: Sufism and the Transformation of Urban Space in Medieval Anatolia Fatih BAYRAM 753-758 Jens Hanssen, Thomas Philipp ve Stefan Weber (haz.) The Empire in the City: Arab Provincial Capitals in the Late Ottoman Empire Ebubekir CEYLAN 759-762 Çi¤dem Kafescio¤lu, “The Ottoman Capital in the Making: The Reconstruction of Constantinople in the Fifteenth Century” Fatma TUNÇ YAfiAR 763-774 Kathryn Ann Ebel, “City Views, Imperial Visions: Cartography and the Visual Culture of Urban Space in the Ottoman Empire, 1453-1603” Nicole KANÇAL FERRAR‹ 775-783 Meltem Toksöz, “The Çukurova: From Nomadic Life to Commercial Agriculture, 1800-1908” Fatih ERM‹fi 785-788 Leila Olga Hudson, “Cultural Capital: Wealth and Values in Late Ottoman Damascus” Zahit ATÇIL 789-793 Biray K›rl›, “From Ottoman Empire To Turkish Nation-State: Reconfiguring Spaces And Geo-Bodies” Nazan GECE 795-798 EK: Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar› Temmuz 2005–Aral›k 2005 799-839
hhh
5
Sunuş Yakın geçmişte görülen iki gelişme şehir tarihinin önemini artırmıştır: Bir tanesi son yüzyılda şehirlere doğru gerçekleşen büyük akım, diğeri de “aşağıdan yukarıya” tarih yaklaşımına veya sosyal tarih çalışmalarına yapılan vurgu. Şehir çalışmalarının tarihî seyrine baktığımızda; ilk dönemlerde, şehirleşme ve sorunları öncelikli konular olarak çalışılmış, özellikle 1960’lardan sonraki dönemde ise şehirlerin tarihi verimli bir çalışma alanı haline gelmiştir. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi’nin bu sayısı, Türk şehir tarihi literatürünü konu ediniyor. Bu sayıda; şehir tarihi alanında yapılmış çalışmaları kaynakları, konuları, yaşamış olduğu değişimleri ve özellikleri bağlamında derli toplu bir değerlendirmesini yapmayı ve bu alanda yapılmış çalışmaların bir envanterini çıkarmayı amaçladık. Bu sayının da, önceki sayılarımız gibi, başvuru eseri niteliği taşıyacağını ve kısa zamanda bu alanın vazgeçilmezleri arasına gireceğini düşünüyoruz. Derginin bu sayısında yer alan yazılar, -kabaca- ‘değerlendirme’, ‘söyleşi’, ‘kaynaklar’ ve ‘tanıtım’ niteliği taşıyan yazılar şeklinde tasnif edilerek sıralandı. Türk şehir tarihi disiplininin özelliklerine ve temel çalışmalarına yönelik değerlendirme yazılarının ilki, bu disiplinin gerek Batı’daki ve gerekse de Türkiye’deki durumuna ışık tutan Yunus Uğur’un önemli tespitler içeren yazısıdır. Yunus Uğur, bir disiplin olarak şehir tarihinin durumunun bugüne kadar sürekli olarak tartışılmış olduğunun, fakat esasen bu tartışmaların şehir tarihi disiplinini son derece zenginleştirdiğinin altını çiziyor. Diğer disiplinlerin erime potası olarak tanımladığı şehir tarihinin; toplumların hâlini ve tarihini anlama hususunda Batı’da iyi bir konuma sahip olduğunu, fakat Türkiye’de henüz böyle bir konuma gelemediğini belirtiyor. Şehir tarihçiliğindeki belli yöntemlerin ve temel yaklaşımların geniş perspektifli ve eleştirel bir değerlendirmesini yapan Uğur; şehir tarihi araştırmalarının –arşive dayalı çalışmalardan, şehri çeşitli kaynakları mukayeseli bir tarzda kullanmak ve farklı coğrafyaları da dikkate almak suretiyle daha bütüncül bir tarzda ele alan çalışmalara doğru- yaşadığı dönüşümü gözler önüne seriyor. Şehrin ekonomisi, demografik yapısı, nüfus ve şehirlerdeki sosyal sınıflar üzerine yoğunlaşan ve özelde de İstanbul ve Bursa şehirleri hakkındaki çalışmalarıyla tanınan Halil İnalcık’ın eserlerinin muhtevası, Türk şehir tarihi çalışmaları içerisindeki ayrıcalıklı yeri ve önemi Halil İnalcık ve Bülent Arı’nın ortak çalışmasında değerlendirilmektedir. Yazı, temelde, Bülent Arı’nın Halil İnalcık’la yapmış olduğu söyleşiye dayanıyor. Bülent Arı, İnalcık’la yapmış olduğu söyleşiyi daha sonra derleyip düzenleyerek bir makale formuna sokmuş ve başına, İnalcık’ın şehir tarihi alanındaki çalışmaları ile ilgili genel bir giriş eklemiştir. Böylece, ortaya Türk şehir tarihi ve bunun Türk-İslam-Osmanlı kökleri hakkında ufuk açıcı ve zevkle okunan bir metin çıkmış oldu. Osmanlı coğrafyasındaki şehirler üzerine yapılan çalışmalarını; Anadolu, Arap, Balkan ve Afrika şehirleri özelinde ayrı ayrı değerlendirerek bir bütünlük sağlamayı hedefledik. Klasik dönem Anadolu coğrafyasındaki Osmanlı kentlerine ilişkin tarih yazımının belli başlı özellikleri Mehmet Öz’ün yazısında gözler önüne seriliyor. Öz; Osmanlı dönemi kentleri hakkında dikkate değer bir birikimin oluşmasına rağmen, henüz layıkıyla ele alınmamış –özellikle küçük boyutlu- kentsel yerleşimlerin çokluğu, tüketilmeyi bekleyen arşiv malzemesinin bolluğu ve Osmanlı araştırmalarının dünya tarih yazıcılığındaki yerini alması-
6
TAL‹D, 1(1), Ocak 2003, M. Koraltürk
nı sağlayacak yeni açılımlar gibi bir dizi faktör dolayısıyla yapılacak daha çok şeyin bulunduğu tespitini yapıyor. Bu sayıda, yabancı akademisyenlerin Türkçe dışındaki herhangi bir dilde kaleme aldıkları yazılarına da –hemen peşinden Türkçe tercümesini de yayınlamak suretiyle– yer vermeye başladık. Nelly Hanna’nın Osmanlı dönemi Arap şehir tarihini değerlendiren yazısı, bu yeni uygulamanın ilk örneği. Nelly Hanna, yazısında, Kahire’yi merkez alarak Biladü’ş-Şam ve Kuzey Afrika’nın bazı şehirleri üzerine son 10–15 yılda yapılan çalışmaların mukayeseli bir değerlendirmesini sunuyor. Bu çalışmalarda belli temayüllerin öne çıktığından söz eden Hanna, son yıllarda vakıflar ve mahkeme davaları gibi gerek kronik, gerekse arşiv belgelerinden oluşan kaynak materyallerin yayınlanmasının, araştırmacılara ‘İslam şehri’ ya da ‘Orta Doğu şehri’ gibi modeller dışında yaklaşımlar geliştirme imkânı sunduğunu vurguluyor. Ortaya çıkan bu eğilimlerden bir diğeri de tarihsel demografi, ticaret ağları ve insan hareketleri ile şehir yatırımı çalışmalarına duyulan ilgidir. Bu, Hanna’ya göre, şehirlerin birbirleriyle ilişkili birimler olarak incelenmesine ve neticede de, ortaya canlı, bütünlüklü bir şehir anlayışının çıkmasına vesile olacaktır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki varlığı; mimarîsi, gündelik yaşam biçimi ve kendine özgü formuyla “Osmanlı dönemi Balkan şehirleri” olarak adlandırılabilecek bir şehir hayatını ortaya çıkarmıştır. Osmanlı sonrası dönemdeki hâkim milliyetçi yaklaşımların şekillendirdiği tarih yazıcılığı sebebiyle ihmal edilen bu alana ait sınırlı sayıdaki çalışma; Fatma Sel Turhan, Özgür Kolçak ve M. Ali Gökaçtı’nın ortak çalışmalarında, Bosna, Macaristan ve Yunanistan şehirleri özelinde örnekler sunulmak suretiyle değerlendiriliyor. Osmanlı şehir tarihinde çokça ihmal edilen Afrika şehirleri ile ilgili çalışmaları ise, bazı arşiv kaynaklarına da dikkat çekerek, Tarig M. Nour “Siyah Afrika’da Osmanlı Şehirleri” başlıklı yazısında değerlendiriyor. İskân ve demografi hareketleri, şehir hayatının önemli problemlerindendir. Bu problemler etrafından gerçekleştirilen çalışmaları, “Osmanlı’da Kent İskânı ve Demografisi” başlıklı yazısında değerlendiren Yunus Koç, öncelikle “Osmanlı kenti” kavramı üzerindeki tartışmalara değiniyor. Bu konudaki mevcut çalışmaları dönemsel bir değerlendirmeye tabi tutan ve bu dönemdeki kentleri, tarihî kaynaklardan ve mimarî eserlerden hareketle araştıran çalışmalar arasında ayrım yapan Koç; araştırmaları, kullandıkları kaynak türleri, uyguladıkları yöntem, iskân ve nüfusu ele alış biçimleri ve vardıkları sonuçlar açısından değerlendiriyor. Ahmet Uzun, “Osmanlı Devleti’nde Şehir Ekonomisi ve İâşe” başlıklı yazısında, Osmanlı şehirlerinde ve XIX. yüzyıla kadar bütün dünyada önemini korumuş bir sorun olan şehrin temel ihtiyaçlarının karşılanması meselesini ele alan çalışmaları değerlendiriyor. Uzun; çalışmaları değerlendirirken, bir yandan da şehirlerin, özellikle başkent İstanbul’un ve sefere çıkan ordu birliklerinin iaşesinin nasıl temin edildiği sorusunu merkeze alarak, Osmanlı Devleti’nin iaşe konusunda izlemiş olduğu politikaların çerçevesi de sunuyor. Yakın dönem şehir çalışmalarında, mekân ve mekânsal faaliyetlere yönelik ilginin arttığı görülüyor. Bu yeni eğilim çerçevesinde şehir mekânları, mimarî mekân olmanın ötesinde, sosyal mekân olarak incelenmekte ve otorite ile yönetilenler arasında bir karşılaşma alanı olarak ele alınmaktadırlar. Bu bağlamda, Osmanlı şehir tarihçileri de hamam, tekke, pazar, mahalle, sokak ve kahvehane gibi şehir mekânları üzerinden kamusallık ve toplumsallık temalarına yoğunlaşıyorlar. “Osmanlı Şehir Mekânları: Kahvehaneler” başlıklı yazısında Ahmet Yaşar da; gerek ‘kamusal alan’ ve ‘sivil toplum’ tartışmaları için elverişli
hhh
7
bir konu olan, gerekse popüler ve akademik çevrelerde hatırı sayılır bir ilgi gösterilen kahvehaneler üzerine yapılmış çalışmaların genel bir değerlendirmesini sunuyor. Tarkan Oktay, “Osmanlı Belediye Tarihi Araştırmaları ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar” başlıklı yazısında; Osmanlı klasik dönem şehir yönetiminde görülen, “başka alanda sahip oldukları fonksiyonlar yanında yerel birtakım hizmetleri de üstlenmiş” kurumların oluşturduğu beledî organizasyon yapısının, Tanzimat döneminde yerini, söz konusu hizmetlerin tek elden yürütüldüğü belediye yapılarına bıraktığını belirtiyor. Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında ortaya çıkan modern belediye yapılarını ve gelişimlerini inceleyen çalışmaları; belediyeleri XIX. yüzyılda yaşanan modernleşme sürecinin şehirdeki etkileri çerçevesinde inceleyen çalışmalar, belediyelerin kurumsal yapılarıyla ilgili araştırmalar, yerel hizmetlerle ilgili araştırmalar ve belediyelerin hukukî altyapısıyla ilgili araştırmalar başlıkları altında değerlendiriyor. Alim Arlı, “Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Şehirleşme ve Gecekondu Araştırmaları” başlıklı yazısında; Türkiye’de Cumhuriyet dönemindeki şehirleşme sorununu ve bunun belirli bir dönemden sonra temel bir parçası olan gecekondu olgusunu, bu konuda üretilmiş bilimsel literatürün dökümünü yapmak suretiyle tartışıyor. M. Bengü Uluengin ve Ömer Turan ise Osmanlı’nın son döneminden 1950’lere kadar yaklaşık 100 yıllık dönemde kentlere yönelik planlama çalışmalarını değerlendirmektedirler. Uluengin ve Turan; dünyadaki gelişmelere paralel olarak çok hızlı bir şehirleşmenin yaşandığı bu dönemde, belki de en önemli araç veya hedef olarak görülen kent planlamasının çeşitli ideolojik amaçlar çerçevesinde nasıl ele alındığının tarihî seyrini, literatürdeki gelişmelerle birlikte sunuyorlar. Türk şehir tarihi çalışmaları literatürünün tanıtımına ve değerlendirilmesine ayrılan bu sayının söyleşisi de, bu alandaki çalışmalarıyla tebarüz eden Suraiya Faroqhi ile gerçekleştirildi. Faroqhi ile yapmış olduğumuz söyleşinin; özelde Faroqhi’nin akademik serüveni ve genelde de Türk şehir tarihçiliğinin özellikleri, gelişimi ve sorunları hakkında aydınlatıcı olacağına inanıyoruz. Kathryn A. Ebel’in “Osmanlı Şehir Tarihinin Görsel Kaynakları” başlıklı yazısı, bu sayımızda başladığımız Türkçe dışındaki dillerde kaleme alınmış yazılara yer verme uygulamamızın bir diğer örneği. Yazının hem İngilizce orijinaline, hem de Türkçe tercümesine yer verdik. Bu yazı aynı zamanda, Türk şehir tarihinin kaynaklarını konu edinmiş yazıların da ilkini oluşturuyor. Ebel, Osmanlı şehir tarihinin görsel kaynaklarını tanıttığı yazısında, bu alandaki görsel malzemeyi kronolojik bir sıralama halinde ve beş ana başlık altında ele alıyor: Osmanlı şehir tasvirleri ve topografik resimler, Osmanlı mimarî planları, Avrupalı kaynaklar, Oryantalist resim ve fotoğrafçılık. İhsan Fazlıoğlu, ilgi çekici yazısında, şehir tarihini doğrudan ilgilendiren yazma eserler yanında yazma kültürün doğasından kaynaklanan nedenlerle şehir tarihiyle bir şekilde ilişkili olan ancak araştırmalarda gözden kaçırılan hususlara dikkat çekiyor ve bu malzemeden şehir tarihi çalışmalarında nasıl yararlanılabileceğine ilişkin önerilerde bulunuyor. Osmanlı şehir tarihi çalışmaları içinde birincil derecede önem taşıyan arşiv kaynaklarından birisi olan “Sancak (Liva) Kanunnameleri” ve bu alanda yapılmış çalışmaların bir tanıtımı Göknur Karaduman tarafından sunuluyor. A. Zeki İzgöer de; il, ilçe ve hatta bazen köy ve meraların topografik, demografik, ticarî, sosyal, siyasî, hukukî ve kültürel tarihleri hakkında sağlıklı bilgiler veren Salnâmeleri tanıtıyor. Her sayımızda, belirlediğimiz konunun öncüsü olmuş kişileri, hayat hikâyeleri ve eserleri çerçevesinde tanıtmaya çalışıyoruz. A. Taha İmamoğlu, Cumhuriyet döneminin ilk şe-
8
TAL‹D, 1(1), 2003, M. Koraltürk
hir tarihçisi olarak kabul edilen Osman Nuri Engin’i ve eserlerinin tanıtımını sunuyor. Bu gruptaki yazılar; N. Bilge Özel’in, Arap şehirleri tarihi söz konusu olduğunda sayılacak isimlerin başında gelen ve Arap şehirlerine yönelik araştırmalardaki oryantalist “İslam şehri” tanımlamalarına eleştirel bir yaklaşım içerisinde olan Fransız şehir tarihçisi André Raymond’u tanıtan ve değerlendiren yazısıyla devam ediyor. Fatma Sel Turhan’ın “Bir Osmanlı Balkan Tarihçisi Machiel Kiel” başlıklı yazısı, hayatını Balkanlardaki Osmanlı eserleri hakkında bilgi toplamaya adamış ve sayesinde, birçok Osmanlı dönemi eseri hakkında malumat sahibi olabildiğimiz Machiel Kiel hakkında dikkat çekici değerlendirmeler sunuyor. Bu bölümün son yazısında Hatice Uğur, genel olarak Balkan şehirleri ve özelde Osmanlı dönemi Bulgaristan şehirleri ile ilgili, klasik ulusalcı bakış açısını değiştirip Osmanlı arşivlerini kullanarak dengeli bir şehir tarihi yazımına girişen öncü isim Nikolai Todorov’u tanıtıyor. Tanıtımlar bölümünde; Kazım Baycar’ın İstanbul şehir rehberleri ile ilgili çalışması da, İstanbul hakkında çeşitli dillerde yazılan şehir rehberi literatürüne dair ilgi çekici bir sunum olarak göze çarpıyor. Kongreler, herhangi bir disiplinin sahip olduğu –yerel ve evrensel– tüm birikimin, sergilendiği ve daha geniş bir akademisyenler grubu ile paylaşıldığı toplantılardır. Bu anlamda, sosyoloji kongrelerinin, oryantalist kongrelerin, tıp kongrelerinin vs. kendi disiplinleri üzerinde yaptığı olumlu etkiler yadsınamaz. Evren Aydın da, “Türkiye Şehircilik Kongreleri” başlıklı yazısında; Dünya Şehircilik Günü toplantılarının Türkiye’deki kısa geçmişinden bahsediyor. Dünya Şehircilik Günü etkinliği olarak düzenlenen ve şehircilik ile ilgili önemli konuların tartışıldığı Türkiye Şehircilik Kongreleri’nde ve Habitat II Kent Zirvesi’nde tartışılan konuların bir dökümünü yapıyor. Bu sayıda çok zengin bir kültürel mirasa ve tarihsel öneme sahip üç şehir hakkındaki bibliyografyaya kısa değerlendirmelerle beraber yer veriyoruz. Bilgehan Pamuk, Erzurum; Zeki Tekin, Van ve Adem Kara da Antakya hakkındaki kitap, makale ve tez çalışmalarından arkeolojik kazı çalışmalarına kadar çok zengin bir literatürü bu alanda çalışmak isteyeceklerin istifadesine sunuyorlar. Derginin -Ek bölümünden önceki- son kısmında, konuyla ilgili bazı kitap ve tez çalışmalarının tanıtım yazıları yer almaktadır. Bu sayının yazıları İstanbul ile ilgili literatüre pek yer veremedi. Doğrusu, biz de İstanbul için gelecekte ayrı bir sayı düşündüğümüzden dolayı bu durumu hoş gördük. Sizin de mazur göreceğinizi ümit ediyoruz. Ayrıca Osmanlı öncesi Türk şehirleri, sosyal çalkantılar ve tabiî afetler, sinema, fotoğraf ve roman gibi kaynakların şehir tarihi çalışmalarında kullanımı hakkındaki literatüre dair değerlendirmelerin ve Ç. Gülersoy, H. Lowry gibi bazı önemli şehir tarihçileri ve bazı önemli tezlerle ilgili tanıtım yazılarının bu sayıda olmasını istedik fakat elimizde olmayan bazı nedenlerden ötürü bu konuları başka bir sayıda değerlendirmek üzere kenarda bıraktık. Türk Şehir Tarihi sayısına, başından sonuna kadar her aşamada büyük katkı sağlayan Yunus Uğur’a, tüm yazarlarımıza ve redaksiyon ekibine Yayın Kurulu olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bu sayıyı onlara borçluyuz. Katkılarınızı arzuladığımız Türk Edebiyat Tarihi–Yeni Edebiyat literatürünün konu edileceği 7. (Bahar 2006) sayı ve Türk Edebiyat Tarihi–Eski Edebiyat literatürünün değerlendirileceği sonraki sayılarda tekrar buluşmak dileğiyle…
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
9
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 9-26
fiehir Tarihi ve Türkiye’de fiehir Tarihçili¤i: Yaklafl›mlar, Konular ve Kaynaklar Yunus U⁄UR*
ŞEHİR TARİHİ ALANINDA yapılan çalışmaları, konuları ve kaynakları çerçevesinde değerlendirmeden önce; şehir tarihi tanımlarını ve yaklaşımları incelemek daha isabetli görünmektedir. Şehir tarihinin, kendine ait soru, konu, yöntem ve kaynakları olan bir disiplin veya bilim dalı olup olmadığı hem Batı’da, hem de Türkiye’de tartışılan bir konudur. Batı’da buna neredeyse olumlu cevap verilmiş ve çeşitli merkezler bünyesinde bir disiplin olarak şehir tarihi bölümleri kurulmuştur. Türkiye’de ise, mahallî idareler bölümlerini istisna edersek, şehir tarihi varlığını henüz bir ilgi alanı olarak devam ettirmektedir. Bu yazı boyunca, hem ilgili tartışmaları gözden geçirmek, hem de şehir tarihinin, sonuçları itibariyle tarih ve sosyal bilim araştırmaları için iyi bir ‘imkan’ olduğunu vurgulamak istiyoruz. Bizce şehir tarihi birbirinden bağımsız olarak havada uçuşan bilgilere bir ‘mekan’ sağlama kapasitesine sahip, kendi soru ve yöntemleri olan bir disiplindir. Çalışmamızda önce, Batı’da bir disiplin olarak şehir tarihinin gelişim sürecini inceleyecek ardından Türkiye’deki şehir tarihçiliğinin durumunu tespit etmeye çalışacağız. I. Bir Disiplin Olarak Batı’da Şehir Tarihi Şehirlerin tarihinin yazılması çok eski dönemlere kadar götürülebilirse de bağımsız bir disiplin olarak şehir tarihi yazımı çok geriye gitmez. Coğrafî keşifler ve aydınlanma düşüncesinin bir izdüşümü olarak XVIII. ve XIX. yüzyıllarda kendisini açıkça gösteren siyasî, iktisadî ve sosyal dönüşümler şehirleri de hareketlendirmiştir. Hatta bu dönüşümlerin meydana geldiği mekanlar olarak şe* Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi. Bu makaleyi okuyup görüşlerini benimle paylaşan herkese ayrı ayrı teşekkür ederim.
10
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. U¤ur
hirler olağanüstü önem kazanmıştır. 1800’lerden 1900’lara kadar şehir nüfusu oranının yaklaşık 10-15 kat artması ve günümüz dünyasında artık nüfusun çoğunluğunun şehirlerde yaşıyor olması gerçeği, sözünü ettiğimiz olağanüstülüğün göstergelerinden sadece biri sayılmalıdır. Durumu böyle ortaya koymak şüphesiz şehirlere pasif bir konum vermek anlamına gelir. Birçok şehir tarihçisinin vurguladığına göre, şehirler dönüşümlere sadece şahit olan değil aksine onları etkileyen ve yön veren birer güçtür. Oscar Handlin, derlemesini yaptığı The Historian and the City’nin girişinde, bu durumu iyi bir şekilde ifade eder.1 Teknolojik buluşlarda, iktisadî ve fikrî dünyadaki gelişmelerde geçmişte ve şimdi aldığı rolü görmek, Handlin’e göre, şehrin kendi dışındaki dünyaya olan etkisini anlamak için gereklidir. Şehirler aynı zamanda içinde var oldukları dünya hakkında bizlere fikir verir. Mumford’un “Her nesil, inşa ettiği binalara biyografisini yazar” ifadesi şehrin, fiziksel yapılarıyla da insanların ona yükledikleri işlev ve amaçları yansıttığını gösterir.2 Batı’da XIX. yüzyılda şehirle uğraşanları en çok meşgul eden sorular, bu kadar fazla insanın şehirlerde niçin ve nasıl toplandığı ve bir arada yaşamayı nasıl başardıkları gibi sorulardı.3 Dolayısıyla XIX. yüzyılda şehirle ilgili çalışmalar, şehrin iktisadî ve idarî gelişimi, şehri oluşturan nüfus ve gruplar, şehirli olma kimliği, ulus-devlet ile şehirlerin ilişkisi gibi konulara yoğunlaşıyordu. Batı’da şehir tarihi çalışmalarının seyrini analiz ederken ABD ile Avrupa arasındaki bazı farklılıklara dikkat çekmemiz gerekiyor. Örneğin ABD’de, şehirde yaşayanların bir bütün olarak kendilerine bir kimlik edinmelerine ve beraber yaşamalarına, yani sosyolojik boyuta daha fazla vurgu yapılırken Avrupa’da ve özellikle Fransa’da şehir ile içinde bulunduğu bölge arasındaki ilişkiye4 ve ulaşıma yani coğrafî boyuta;5 İngiltere’de ise daha çok fiziksel yapılara yani mi1 Oscar Handlin ve John Burchard (der.), The Historian and the City, Cambridge: M.I.T. Press, 1963, s. vi. 2 Donald L. Miller, “Lewis Mumford: Urban Historian, Urban Visionary”, Journal of Urban History, 1992, c. XVIII, sy. 3, s. 281. 3 C. Abbot, “Thinking About Cities: The Central Tradition in U.S. Urban History”, Journal of Urban History, 1996, c. XXII, sy. 6, s. 688. 4 Bu ilişkiye [regionalism] Carl Abbot ve John M. Findlay özel bir önem vermekte ve şehirlerin şekillenmesinde bölgelerin önemine vurgu yapmaktadırlar. Bkz. Judith R. Raftery, “Western Urban History Comes of Age”, Journal of Urban History, 1997, c. XXIII, sy. 6, s. 744. 5 Fransa’da coğrafyacılardan sonra şehir planlamacıları şehrin formu ile ilgilenmişler, hukukî bakış açısına sahip olanlar da Pirenne’den etkilenerek, kurumları çalışmışlardır. Sonraları Febvre ve Bloch Orta Çağ şehirlerini çalışmışlar ve şehirleri medeniyetin en önemli birimi olarak görmüşlerdir. Louis Chevalier’nin yaklaşımı ise şehrin biyolojik yönüne vurgu yaparak nüfus hareketlerini ve demografik özellikleri önplana çıkarmıştır. Bkz. François Bédarida, “The Growth of Urban History in France: Some Methodological Trends”, H. J. Dyos (der.). The Study of Urban History, 1971, s. 47-60.
fiehir Tarihi ve Türkiye’de fiehir Tarihçili¤i: Yaklafl›mlar, Konular ve Kaynaklar
11
marî boyuta vurgu yapılmıştır.6 Amerikan şehir çalışmalarında şehrin mimarisine çok az yer verilmesini, tarihî binaların hem azlığına hem de bunların tarihî eser olmaktan öte ulus bilinciyle ilişkilendirilmesine bağlayanlar vardır.7 Buna ilave olarak, Amerika’da şehir anlayışına ve özellikle de kıyı-şehir [sub-urban] çalışmalarına çok fazla önem verilirken Avrupa’da bu tür bir yoğunlaşma görülmez.8 1960’lı yıllar, bugün bir disiplin olarak artık kendisine bir yer ediniyor gibi gözüken şehir tarihinin dönüm noktası sayılabilir.9 Sutchliffe, tarihçilerin 1960’larda en anlamlı araştırma birimi olarak şehri keşfettiklerini söyler.10 Bunun belki en önemli nedeni 2. Dünya Savaşı sonrası yeni inşa edilen şehirler ve bunun için gerekli planlamalardı. 1980’lerdeyse şehrin değer kaybettiği ve sınıf ve devletin önplana çıktığı, şehir ile kırsal kesim arasındaki ayrımın kalktığı söylenir.11 Görünen o ki bu dönemde şehir tarihi, tarih, coğrafya, sosyal tarih, mimari tarih, yerel tarih gibi alanlarla ilişkisini yeniden belirleme ve kendi tanımını yapma eğilimine girmiştir. Şehre sosyoiktisadî, politik ve fiziksel bakış açılarından bakma; ele alınacak soruların belirlenmesi ve bu anlamda daraltılması; hem zaman hem de mekan olarak karşılaştırmalı ve daha geniş çerçeve içerisinde düşünebilme12 gibi tartışmalar bu dönemin belirleyici özellikleridir. Son on yılda karşılaştığımız eğilimleri anlamak aslında 1960’lardan bugüne kadar yukarıda bahsedilen şehir tarihi disiplininin kapsamını ve diğer alanlar6 Dyos, İngiltere’deki şehir tarihi çalışmalarının özelliklerini ve konularını şöyle sıralamaktadır: XIX. yüzyıl ağırlıklıdır; belirli mekanlar üzerinde durulur; tarihî coğrafya perspektifi hakimdir; genelde orta büyüklükteki şehirler çalışılır; konu olarak ise şehir peyzajı, binalar, çarşılar, konutlar, şehirlerin işlevleri, iaşesi, yolları, şehirdeki nüfus hareketleri, sosyal yapı, siyaset, gruplar, dinî ayrımlar ve büyük şehirlerin idaresi gibi meseleler ele alınır. Bkz. H. J. Dyos, “Agenda for Urban Historians”, a.mlf. (der.), The Study of Urban History, 1971, s. 44. 7 Bkz. J. L. Arnold, “Architectural History and Urban History: A Difficult Marriage”, Journal of Urban History, 1990, c. XVII, sy. 1, s. 71. 8 Bkz. Anthony R. Sutchliffe, “Urban History in the Eighties”, Journal of Urban History, 1984, c. X, sy. 2, s. 137. 9 Abbot şehir tarihinin tarihini dört döneme ayırır: Birinci nesil (1840-1875); İkinci nesil (1875-1930); Yeni şehir tarihi (1930-1960) ve Karşılaştırmalı Nesil. Bkz. Abbot, a.g.m. 1960 öncesi, yaygın olan biyografi ve diğer tür çalışmalar için Richard Wade’in The Urban Frontier’i (Camridge: Harvard University Press, 1959) ve Asa Briggs’in Victorian Cities’i (Londra: Odhams Press, 1963) önemli iki örnek olarak verilebilir. 10 Sutchliffe, a.g.m., s. 125. 11 Bu ayrım Dyos’un şehir tarihi tanımında çok önemli yer tutuyordu: “Şehir tarihi, kırsal grupların karşısında şehir gruplarının davranışları ve bunların biçimleri arasındaki farklılıkları tanımlamak ve açığa çıkarmaktır.” Bkz. Elizabeth Baigent, “Typologies of Urban History”, Journal of Urban History, 1999, c. XXV, sy. 4, s. 543. 12 Dyos, bu noktayı çok iyi ifade eder: “Şehir tarihi çalışması sadece tek tek grupları çalışmak değildir, az veya çok zaman ve mekan kısıtlaması da (…) ve fakat çok daha geniş tarihi süreçleri ve eğilimleri hep beraber araştırmaktır. Bu, belirli bir grubun tecrübelerinin ve hayat alanının kapsamını tamamen aşan bir bakış açısıdır.” Bkz. Dyos, a.g.m., s. 7.
12
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. U¤ur
la ilişkilerini, kısaca bu disiplinin tanımıyla ilgili tartışmaları bilmekle doğrudan ilişkilidir. Diğer bir ifadeyle 30-40 yıldır süregelen hesaplaşmalar ve tartışmalar bugün şehir tarihinin disiplinlerarası bakış açısını daha da netleştirmiş, önceden göz ardı edilen bazı noktaların gün yüzüne çıkmasını ve sorunların daha bütüncül bir şekilde ele alınmasını sağlamıştır. Şehir tarihinin tanımı yapılırken belki en önemli unsur diğer disiplinlerle ilişkisidir. Günümüzde yaygın olan disiplinlerarası yaklaşım anlayışından farklı olarak 1960’larda, disiplinlerin sınırları katı bir şekilde çizilmiştir. Yani şehir tarihi, kendi başına bir disiplin olmaktan öte, kültür çalışmaları ile birlikte farklı disiplinleri buluşturan bir alan olarak görülmüştür. Şehir tarihinin, siyasî ve sosyal tarihi bir araya getirip ‘total tarih’ anlayışına gidişte çok büyük yardımı olabileceğini söyleyen Sutchliffe bu noktada iyi bir örnektir. Literatüre bakacak olursak Samuel P. Hays ve S. Blumin gibi şehir tarihçilerinin tarih ile şehir tarihini birbirlerinden ayrı düşünmek istemediklerini görürüz. Hays’e göre tarihçi kalarak bazen şehir tarihçiliği yapmak söz konusuyken, Blumin’e göre şehir tarihi kendisini tarihin genel tartışma ve ajandasından soyutlamamalıdır.13 Sosyal tarih ile şehir tarihi ilişkisi ise daha yoğun bir tartışmayı içermektedir. Örneğin, C. Tilly şehir tarihinin sosyal tarihin bir alt alanı olması gerektiğini iddia eder.14 Günlük hayat ile büyük ölçekli sosyal ve ekonomik yapıların birbirini tamamlayan alanlar olarak düşünülmesinin zorunluluğuna inanan Tilly’ye göre, şehir tarihi bu buluşmayı sağlamada çok önemli bir konumdadır ve fakat şehir tarihçilerinin dar kapsamlı konularla uğraşmayı sevmeleri yüzünden büyük bir imkan yitirilmektedir. Ona göre, tüm süreçlerde zaman ve mekanın köklü bir yeri vardır; çünkü onların nerede ve ne zaman oldukları, nasıl olduklarını belirler. Şehirler de “nerede” sorusu açısından burada temel bir birimdir. Bu noktada şehir tarihçilerinin sorması gereken hayatî soruların olduğunu, bunun da şehir tarihini sosyal tarih içerisinde düşünmekle mümkün olacağını vurgular.15 Tilly, tek bir şehri örnek alarak yapılan çalışmaların birbiriyle etkileşimli olgu ve süreçleri fark edeme13 Michael H. Ebner ve diğerleri, “Making Urban History: Samuel P. Hays and the Social Analysis of the City: A Symposium”, Journal of Urban History, 1993, c. XIX, sy. 4, s. 91. 14 Lampard da, şehir tarihini önce yerel tarihin bir parçası, sonra da sosyal tarihin bir parçası olarak görür. Bkz. Eric E. Lampard, “Urbanization and Social Change: On Broadening the Scope and Relevance of Urban History”, O. Handlin ve J. Burchard (der.), The Historian and the City, 1963, s. 226. Eric Hobsbawm ve Oliver Zunz da aynı fikirdedirler. Bkz. Z. Çelik, “New Approaches to the ‘Non-Western’ City”, Journal of the Society of Architectural Historians, Architectural History 1999/2000, A special Issue of JSAH, 1999, c. LVIII, sy. 3, s. 374-381. 15 Tilly’nin sorulmasını istediği sorular şunlardır: Gündelik hayat ve bunun ulusal/uluslararası güç politikasına etkileri; siyasî sistemleri ayrıştıran farklılıklar; teknoloji ile hayat ilişkisi; kapitalizm ve Batı toplumunda ortaya çıkmasının sebepleri ve ulus-devletlerin şehir devletlerinin yerini niçin ve nasıl aldığı. Bkz. C. Tilly, “What Good is Urban History?”, Journal of Urban History, 1996, c. XXII, sy. 6, s. 702-719.
fiehir Tarihi ve Türkiye’de fiehir Tarihçili¤i: Yaklafl›mlar, Konular ve Kaynaklar
13
diklerini söyler ve Mumford’un şehirdeki hayat ile onun içinde bulunduğu iktidar ve üretim sistemlerinin çok yakın ilişkili olduğu savıyla kendi görüşünü destekler. Bir mimarlık tarihçisinin, coğrafyacının, iktisatçının, siyaset bilimcinin, sosyal bilimcinin ve hatta bir dilbilimcinin şehir tarihi çalışması sırasında kendi disiplininin sınırları içerisinde kalması son yılların belki en çok eleştirilen noktasıdır. Sanat tarihçisinin şehir tarihi çalışırken fizikî yapıları, içinde yaşayan insan unsurundan soyutlayarak incelemesi; bir coğrafyacının hem insan unsurunu göz ardı etmesi, hem de harita, plan gibi kaynaklardan başka bir kaynağa müracaat etmemesi yeni şehir tarihi yazımı yaklaşımlarınca ciddi olarak eleştirilmiştir. Örneğin Arnold, şehirleşmeyi ve hatta tek bir şehri çalışanların mimarî boyutu; mimariyi çalışanların da şehrin sosyoiktisadî ve siyasî boyutlarını göz ardı etmesini eleştirmektedir.16 Ne ilginçtir ki şehir tarihine hayat veren en önemli noktalardan bir tanesi belki de çerçevesinin çizilemeyişidir.17 Kapsamı her bir yeni çalışma ile genişlemektedir. Farklı yöntem önerileri, şehir tarihinin verimli çalışmalara kapı aralamasını sağlamaktadır. Bu noktada, yapılması gereken sanırız, şehir tarihi kapsamında değerlendirilen çalışmaların sınıflamalarının yapılması, metotlarının, kaynaklarının ve kurduğu bağlantıların tutarlılığının tartışılmasıdır. Genel olarak bu dönemde şehir tarihleri; şehirleşmeyi veya bir şehrin evrimini ele alan çalışmalar,18 herhangi bir şehir hakkında yazılan biyografiler ve belirli bir konu veya konular bağlamında yapılan çalışmalar gibi sınıflamalara tâbi tutulmaktadır.19 Şehirleşme çalışmaları, meseleleri indirgemeci bir bakış açısı ile ele alması veya kısıtlı zaman ve mekan perspektifiyle tüm bir süreci açıklama eğiliminde olması gibi sebeplerden ötürü eleştirilmektedir. Diğer 16 Arnold, a.g.m., s. 70. Krş. Handlin ve Burchard, a.g.e. Diane Favro, “Meaning and Experience: Urban History from Antiquity to the Early Modern Period”, Journal of the Society of Architectural Historians, Architectural History 1999/2000, A special Issue of JSAH, 1999, c. LVIII, sy. 3, s. 364-373. Burada eleştirilen bakış açısını aşarak iyi birer model haline gelen bazı çalışmalar şunlardır: Mark Girouard, Cities and People: A Social and Architectural History, New Haven: Yale University Press, 1985; Kenneth Severens, Charlston: Antebellum Architecture and Civic Destiny, Knoxville: Tennesse University Press, 1988 ve Michele Bogart, Public Sculpture and the Civic Ideal in New York City, 1890-1930, Chicago: Chicago University Press, 1989. 17 Dyos şehir tarihinin tanımı, içeriği, metotları, kaynakları nelerdir gibi sorular sorar ama bunlara cevap veremeyeceğini söyler. Dyos, a.g.m., s. 2. 18 Bkz. S. Blumin, “City Limits: Two Decades of Urban History in the JUH”, Journal of Urban History, 1994, c. XXI, sy. 1, s. 7-30. 19 Checkland, İngiliz tarihçilerin şehir olgusunu anlamada üç biçimi kullandıklarını söyler: Seküler eğilim (evrim, sınır tezi, sosyoekolojik yaklaşım); tema yoğunluklu biçim (konut, inşaat, iaşe...) ve bağlam ağırlıklı biçim (şehir biyografileri). Bkz. S. G. Checkland, “Toward a Definition of Urban History”, Dyos (der.), a.g.e., s. 345.
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. U¤ur
14
yandan şehir biyografileri ise iç organizasyonu ve yoğunlaşma ölçüsü gibi noktalardan eleştiriler almaktadır.20 Tema/lar çerçevesinde yapılan şehir tarihi çalışmaları ise dışladıkları konular ve en önemlisi de şehir tarihi tanımından çıkma gibi iddialarla yüzleşmek zorunda kalabilmektedir. Bu çalışmalar, iktisadî bir konu çalışılıyorsa iktisat, siyasî-idarî bir konu çalışılıyorsa siyaset bilimi içerisinde değerlendirilebilmektedir. Tüm bunlara rağmen şehir tarihinin neyle uğraşması gerektiğini açık bir şekilde ifade edenler de yok değildir. Örneğin Arnold şehir tarihinin beşerî kurumlara yoğunlaşması gerektiğini söylerken,21 Schwartz, şehir tarihçisinin sosyal bilimlerin konularından öte şehir mekanında meydana gelen değişimlere yoğunlaşması gerektiğine vurgu yapar.22 Diğer taraftan Abbot, şehrin iktisadî değişmenin motoru; modernleşme, metalaşma, ulusallaşma gibi süreçlerin aracı ve idarî varlıklar olarak ele alındığını belirttikten sonra, son dönemde ABD’de iki eğilimin olduğunu söyler: Bir tanesi çağdaş sivil toplumların geçmişten gelen izlerini anlamaya, diğeri de Amerikan şehirlerinin iktisadî merkez olarak durumunu analiz etmeye yoğunlaşmak.23 Lampard ise, nüfus çalışmalarını önplanda tutar ve şehir tarihinde incelenen şehirleşme gibi konuların aslında sosyal değişme şemsiyesi altında incelenmesi gerektiğini vurgular.24 Hays’in iktisadî ve politik tarih dışında bir şehir tarihi anlatmanın imkanını araştırırken sorduğu soru, şehir tarihinin nasıl olup da bunların hepsini kapsayacak bir konuma getirilebileceğiydi. Bu çerçevede o, şehir tarihinin ilgilenebileceği konuları şu şekilde vermiştir: Nüfusun kırsal kesimden şehre göçü ve değişimi; politika ve yönetim; şehir ve kırsal kesimler; şehirli toplumun kültürü ve değerleri; nüfus ve kaynaklar ve şehir topluluklarının evrimi. Hays bu tartışmadan şu somut sonucu çıkarmıştır: Şehir tarihi, şehirleri değil tam olarak şehirli karakterini kazanmış toplumun tarihini araştırmalıdır. Ona göre bu, şehir tarihine çok daha verimli bir bağlam sağlayacaktır.25 Başka bir keskin çizgiyi de Checkland çizmektedir. “Şehrin sürecini belirleyen en önemli faktör nedir?” sorusuna Checkland’in verdiği cevap iktisattır. Yöntem ise şehir gruplarının tespiti ve bu grupların bir ferdinden çalışılmaya 20 Gutheim bu tip çalışmalara monografi der ve en iyi örnekleri olarak Pierce’in Chicago’sunu, McKelvey’in Rochester’ını, Green’in Washington’ını verir. Bkz. Frederick Gutheim ve Atlee E. Shidler, “The Building Blocks of Urban History”, Handlin ve Burchard, a.g.e., s. 249. 21 Arnold, a.g.m., s. 77. 22 J. Schwartz, “Postindustrial New York and the End of Urban History”, Journal of Urban History, 1995, c. XXI, sy. 2, s. 273. Krş. Sutchliffe, a.g.m., s. 133. 23 Abbot, a.g.m., s. 695 vd. 24 Lampard, a.g.m., s. 247. Krş. Sutchliffe, a.g.m., s. 132. 25 Samuel P. Hays, “From the History of the City to the History of the Urbanized Society”, Journal of Urban History, 1993, c. XIX, sy. 4, s. 3-25.
fiehir Tarihi ve Türkiye’de fiehir Tarihçili¤i: Yaklafl›mlar, Konular ve Kaynaklar
15
başlanmasıdır. Genel olarak şehirleşmeden bahsetmek Checkland’e göre anlamlı değildir.26 Gutheim da bu noktada şehir tipleri çıkarmaktan bahseder ve iktisadî tarih için endüstri şehirleri gibi bir tipleme çıkarır.27 Şehir tarihinin diğer disiplinlerle ilişkisi ve çerçevesi hakkındaki bu tespitlerden sonra, şehir tarihi tanımının ve yerinin sağlamlaştığı 1990’lı yıllarda yaşanan sürece bakmakta fayda vardır. 1990’lardan sonra literatürde görülen en büyük yeniliğin, bakış açısı ile ilgili, yani metodolojik olduğunu söyleyebiliriz. Konular temelde çok farklılaşmamaktadır.28 Sorulan sorulardan çok sorulara verilen cevaplarda, soruyu ele alma yönteminde ve kullanılan kaynaklarda bir değişim gözlenmektedir. 1980’lerin yapısalcı ve antropolojik bakışı29 biraz daha derinleşmiş, postmodern teorilerle dilbilimsel ve göstergebilimsel yönelimlere girmiştir. Örneğin fiziksel yapıların inşa edenleriyle, mekanıyla, içerdiği sembollerle, temsil ettiği sosyal, iktisadî, idarî, dinî bağlamla değerlendirilmesi, başka bir ifade ile göstergebilimsel yöntemlerle de analizi son derece yaygınlaşmıştır. 1960’ların aksine yalnız mimarî çalışmalar ve siyasî boyut oldukça geri planda kalmıştır.30 Zeynep Çelik’in yaptığı analizler ve bu analizlerin sonucunda ortaya koyduğu konular da benzer bir bakış açısını göstermektedir: Gündelik hayat, kamusal ve özel alanların yapısı ve şehir imgesinde gösterilen siyasî güç.31 Buraya şehir hafızası ve toplumsal hafıza gibi konuların da eklenmesi gerekmektedir.32 Nancy Stieber son yıllarda çalışılmaya başlayan yeni konuları anlatırken bunları mikro tarihçiliğe doğru olan eğilim ile açıklar. Bu çerçevede ele alınan konular ise iktidar, patronaj, temsil, sosyal kontrol, şehir kimliği, bölgeler, mekanın kullanımı ve gündelik hayattır. Stieber’in vurgulamak istediği nokta, soyut olarak tartışması yapılabilen bu yaklaşımların ampirik olarak tarihyazımına henüz aktarılamadığıdır.33 26 Checkland, a.g.m., s. 352, 359. 27 Gutheim ve Shidler, a.g.m., s. 249. 28 Blumin, Journal of Urban History dergisinin 20 yıllık değerlendirmesini yaparken konu dağılımını şöyle veriyor: Şehir fikri ve tasavvuru 8-9 makale; şehir sistemleri (şehrin bölge ve dış dünya ile yapısal ilişkisi) 10 makale; şehirleşme süreci 12 makale; şehir tarihi teorisi ve şehir tarihi yazımı 20 makale; şehir siyaseti 35 makale; fiziksel yapı 50 makale; şehircilik (insanların yaşadığı mekanlar olarak şehrin anlamı ve yapısı) 80 makale; planlama 92 makale. Blumin, a.g.m. s. 7-30. 29 P. Burke ve Phytian-Adams’ın çalışmaları bu bakışaçısının iyi örnekleri olarak verilebilir. 30 Sutchliffe, a.g.m., s. 138. 31 Çelik, a.g.m., s. 374. 32 Bu konuda iyi bir örnek için bkz. M. Christine Boyer, The City of Collective Memory: Its Historical Imagery and Architectural Entertainments, Cambridge: M.I.T. University Press, 1994. 33 Nancy Stieber, “Microhistory of the Modern City: Urban Space, its Use and Representation”, Journal of the Society of Architectural Historians, Architecutral History 1999/2000, A special issue of JSAH, 1999, c. LVIII, sy. 3, s. 384.
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. U¤ur
16
Bağlam analizleri ve şehri çok yönlü okuma yöntemleri kullanılan kaynakları da çeşitlendirmiştir.34 Anılar ve fotoğraflar tarihî kaynaklar arasına girmiş ve aynı zamanda bunlardan yararlanmanın ve bunları okumanın usulü üzerinde de durulmaya başlanmıştır. Başta bilgisayar teknolojisi olmak üzere diğer teknolojik gelişmelerin genel olarak şehir tarihinde ve özellikle fizikî yapıları ve şehrin formunu yeniden oluşturabilmede ciddi olanaklar sağlayacağı da düşünülmektedir. 35 Belirli zaman ve mekanlarla sınırlı kalmak, ulusal sınırların ötesine geçememek,36 Batı dışı toplumları dışlamak37 ve karşılaştırmalı analizler yapamamak gibi çok eleştirilen sorunlu noktalar hâlâ varlığını devam ettirse de son birkaç senenin eğilimleri, bu tür eleştirileri en aza indirebilecek çalışma sayısının çok yakın bir gelecekte oldukça artacağının sinyallerini vermektedir.38 II. Türkiye’de Şehir Tarihçiliği Türkiye’deki şehir tarihi çalışmalarına baktığımızda Osmanlı dönemi şehirleri ile ilgili çalışmaların ön planda olduğu görülmektedir. Beylikler dönemi şehirleri ile Cumhuriyet dönemi şehirleri hakkında yapılan çalışmalar nispeten azdır. Osmanlı ve öncesinin şehirleri hakkındaki çalışmalara özellikle üniversitelerin tarih bölümlerinde ağırlık verildiği görülür. Cumhuriyet dönemi şehirleri ile ilgili ise, tek tek şehirlerin tarihleri yerine, çeşitli sosyal bilim dallarında, mahallî idarelerde ve şehircilik-planlama bölümlerinde yapılan, genel olarak şehirleşme ve sonuçları eksenli çalışmalar daha fazla göze çarpmaktadır. Osmanlı dönemi şehirleri çalışılırken farklı coğrafyalarda yer alan şehirlerin farklı yaklaşımlarla çalışıldığına şahit olmaktayız. Örneğin Anadolu şehirleri çalışılırken İslam şehri tartışmaları gündemde değildir. Ancak Balkan, Arap ve 34 Doyle, son birkaç yılın tez çalışmalarını değerlendirdiği makalesinde, sorulan sorulara çok yönlü bakış açısıyla yaklaşıldığını ve yalnızca alışılagelen kaynakların değil günlüklerin, mektupların, mahkeme kayıtlarının, hesap defterlerinin (...) kullanıldığını ve ayrıca fiziksel yapıların yeni gözle okunmasıyla da yazılı materyallerden elde edilemeyen sonuçlara ulaşılabildiğini söylüyor. Barry M. Doyle, “Research in Urban History: A Review of Recent Theses”, Urban History, 2000, c. XXVII, sy. 2, s. 283-291. 35 Favro, a.g.m., s. 370-371. 36 Bkz. Blumin, a.g.m., s. 19, 23. 37 Bkz. Çelik, a.g.m. Favro, Peter Hall’ün Cities and Civilizations’ını bu açıdan eleştirir. Bkz. Favro, a.g.m., s. 365. 38 Margadant’ın Paris ile Edo (Tokyo) arasında yaptığı karşılaştırmalı analiz, Kostof’un değişik kültürleri kapsayan ve geniş bir perspektife sahip The City Shaped ve The City Assembled çalışmaları burada örnek verilmektedir. Bkz. Ted W. Margadant, “Comparative Perspectives on Cities and States”, Journal of Urban History, 1998, c. XXV, sy. 1, s. 130-144; Spiro Kostof, The City Shaped: Urban Patterns and Meaning Throughout History, Londra ve Boston: Little Brown, 1991; a.mlf., The City Assembled: The Elements of Urban Form Throughout History, Londra ve Boston: Little Brown, 1992. Ayrıca bkz. Favro, a.g.m.
fiehir Tarihi ve Türkiye’de fiehir Tarihçili¤i: Yaklafl›mlar, Konular ve Kaynaklar
17
Afrika coğrafyasındaki şehirler çalışılırken İslam şehri tartışmaları her zaman tam da araştırmaların merkezinde yer alır. Özellikle son yıllara gelinceye kadar İslam şehri tartışmaları Osmanlı şehirleri çalışmalarında karşımıza çıkan en önemli meydan okumaydı. Şimdilerde bu tartışmanın kısırlığı ve indirgemeci yaklaşımı kısmen de olsa anlaşılmış ve daha bütüncül yaklaşımlar denenir olmuştur. İslam inancının tesirini gösteren topografik, mimarî ve toplumsal ortak öğeler inkâr edilemeyecek düzeyde bu coğrafyadaki şehirlerde görünmekle beraber, erken modern döneme ait veya her coğrafyanın geçmişinden gelen özellikler de bu şehirlerde izlenebilmektedir. Biz de burada, öncelikle İslam şehri tartışmalarının kısa bir seyrini verdikten sonra Osmanlı şehir tarihi yazımını genel olarak değerlendirmeye çalışacağız. İslam şehri gibi ‘kavramsallaştırmaları’ tartışırken öncelikle şehrin ne olduğu ile ilgili sorular gündeme gelmektedir. Şehrin tanımında kullanılacak faktörler ortaya çıkmadan İslam veya başka bir etkinin bu faktörlerde ne kadar belirgin olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Örneğin bazı ilim adamlarının İslam şehri gibi bir kavramsallaştırmaya karşı çıkmasının sebebi, şehrin tanımında İslam’ın yer alması mıdır? Eğer sınıflandırmayla ilgili bir sorun varsa, bu sefer İslam şehri yerine, Osmanlı şehri, Türk şehri veya Arap şehri gibi alternatif sınıflandırmalar mı gündeme gelecektir? Ya da “Her şehir; kırsalla ilişkisi, şehirleşmesi, topografik, mimarî ve toplumsal yapılanması açısından farklı süreçler yaşamıştır” denilip hiç mi sınıflandırma yapılmayacaktır? İslam coğrafyasındaki şehirlerin İslam şehri sınıflamasına tâbi tutulması William ve Georges Marçais kardeşlerin 1920’lerde yaptıkları çalışmalarla başlamıştır.39 İslam’ın şehirli bir din olduğu vurgulanmış ve İslam şehrini Cuma camisi, pazar ve hamamın karakterize ettiği iddia edilmiştir.40 Georges Marçais daha sonra, bu unsurlara mesken mahallinin ayrıştırılması, esnafın pazarda hiyerarşik olarak yer alması ve beledî örgütlerin yokluğu gibi özellikleri ilave etmiştir.41 Önce fizikî unsurların, sonra bazı sosyal unsurların eklendiği bu tanıma Robert Brunschvig, sürecin altyapısını oluşturması açısından dinî örfî hukuku eklemiştir.42 Son olarak 1950’lerde Gustave von Grunebaum tüm bu söy39 İslam şehri ve genel olarak Orta Doğu şehirlerinin tarihi ile ilgili olarak genel bir bibliyografya için bkz. Michael E. Bonine, The Middle Eastern City and Islamic Urbanism: An Annotated Bibliography of Western Literature, Bonn: Ferd. Dümmlers Verlag, 1994; M. Haneda ve Toru Miura, Islamic Urban Studies: Historical Review and Perspectives, Londra: Kegan Paul, 1994. 40 William Marçais, “l’Islamisme at la vie urbaine”, Comptes-rendus de l’Académie des Inscriptions et Belles-Letters, 1928, s. 86-100. 41 Georges Marçais, “l’Urbanisme Musulman”, Revue africaine, 1939-1940, s. 13-34; a.mlf., “La conception des viles dans l’Islam”, Revue d’Alger, 1945, sy. 2, s. 517-533; a.mlf., “Considerations sur les ville musulmanes et notammet sur le rôle du mohtasib”, Recueils Société Jean Bodin, 1954, sy. 6, s. 249-262. 42 Robert Brunschvig, “Urbanisme médiéval et droit musulman”, REI, 1947, sy. 15, s. 127-155.
18
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. U¤ur
lenenleri bir araya getirerek İslam şehrini tasvir etmiştir.43 Böylece belli bir çerçeveye kavuşan İslam şehri kavramsallaştırması, Jean Sauvaget ve Ira Lapidus’un çalışmalarıyla literatürde yerini almıştır. Sauvaget daha çok İslam şehirlerine Bizans şehir yapılarının etkilerini araştırırken; Lapidus İslam şehirlerindeki toplumsal yapı ve bağların analizini yapmıştır.44 İslam şehri yaklaşımına ilk ciddi eleştiri, 1965’de yapılan bir panelden derlenerek 1970’te yayınlanan çalışmadan gelmiştir.45 Hourani ve Stern’in derlediği bu kitaptaki temel eleştiriler, özellikle Afrika şehirleri tecrübesinin yani buradaki şehirlerde görülen fizikî ve sosyal yapıların tüm İslam coğrafyasına genelleştirilmesi; loncalar ve fizikî yapıların çok net tipolojilerle tanımlanması ve bu şehirlere etki etmiş olması muhtemel başka faktörlerin tamamen göz ardı edilmesi şeklinde sıralanabilir. Sonraki yıllarda Claude Cahen, Oleg Grabar,46 Eugen Wirth,47 Dale F. Eickelman,48 Baber Johansen49 ve Janet Abu-Lughod50 gibi 43 Gustave von Grunebaum, “The Structure of the Muslim Town”, a.mlf., Islam, Studies in the Nature of a Cultural Tradition, Londra, 1955, s. 141-158; a.mlf., “The Sacred Character of Islamic Cities”, A. Bedevi (der.) Mélanges Taha Hussain, Kahire, 1962, s. 25-37. 44 Bkz. Ira M. Lapidus, Muslim Cities in the Later Middle Ages, Cambridge: Harvard University Press, 1967; a.mlf. (der.), Middle Eastern Cities, Los Angeles ve Londra, 1969; a.mlf., “The Evolution of Muslim Urban Society”, Comparative Studies in Society and History, 1973, sy. 15, s. 21-50; a.mlf., The History of Islamic Societies, Cambridge, 1988 [Türkçesi: İslam Toplumları Tarihi, çev. Yasin Aktay, İstanbul: İletişim Yay., 2002]; a.mlf., “Muslim Cities as Plural Societies: The Politics of Intermediary Bodies”, The Proceedings of International Conference on Urbanism in Islam, Tokyo, 1989, c. I, s. 134-163. 45 A. H. Hourani ve S. M. Stern, (der.), The Islamic City: A Colloquium, Oxford: University of Pennsylvania Press, 1970 (Bu kitap, Klasik tarafından yayına hazırlanmaktadır). 46 O. Grabar, “The Architecture of the Middle Eastern City from Past to Present: the Case of Mosque”, I. M. Lapidus (der.), Middle Eastern Cities, 1969, s. 26-46; a.mlf., The Formation of Islamic Art, New Haven: Yale University Press, 1973 [Türkçesi: İslam Sanatının Oluşumu, çev. Nuran Yavuz, İstanbul: YKY, 1998 ve İstanbul: Kanat Kitap, 2004]; a.mlf., “Cities and Citizens”, Bernard Lewis (der.), The World of Islam, 1976, s. 89-116; a.mlf., “Reflections on the Study of Islamic Art”, Muqarnas, 1983, c. I, sy. 8, s. 1-14. 47 E. Wirth, “Zum Problem des Bazars. Versuch einer Begriffsbestimmung und Theorie des Bazars”, Islam, 1974, sy. 51, s. 203-260 ve sy. 52, s. 6-46; a.mlf., “Die orientalische Stadt. Ein Überblick aufgrund jüngerer Forschungen zur materiallen Kultur”, Saeculum, 1975, sy. 26, s. 45-94. 48 D. F. Eickelman, “Is There an Islamic City?”, IJMES, 1974, sy. 5, s. 274-294. 49 B. Johansen, “The All-Embracing Town and its Mosques”, a.mlf., Contingency in a Sacred Law: Legal and Ethical Norms in the Muslim Fiqh, Leiden: Brill, 1999, s. 77-106. 50 Janet Abu-Lughod, Cairo: 1001 Years of The City Victorious, Princeton, 1972; a.mlf., “Comments on the Form of Cities: Lessons from the Islamic City”, L. Orlin (der.), Janus: Essays in Ancient and Medieval Studies, Michigan, 1975; a.mlf., “The Islamic City: Historic Myth, Islamic Essence, and Contemporary Relevance”, IJMES, 1987, sy. 19, s. 155-176; a.mlf., “What is Islamic about a City? Some Comparative Reflections”, The Procedings of International Conference on Urbanism in Islam, Tokyo, 1989, c. I, s. 194-217; a.mlf., “Dependency Theory and Middle Eastern Cities”, Research in Community Sociology, 1990, c. I, s. 35-52.
fiehir Tarihi ve Türkiye’de fiehir Tarihçili¤i: Yaklafl›mlar, Konular ve Kaynaklar
19
yazarlar da İslam şehri kavramsallaştırmasına farklı açılardan eleştirilerde bulunmuşlardır. Temel eleştirilerden bir tanesi İslam şehri tanımları ile Max Weber’in şehir sınıflamaları, yani bir “ötekileştirme” faaliyeti olarak oryantalist yaklaşım arasındaki ilişkidir. Weber’in Batılı şehirler için yaptığı ideal tipleme adeta İslam coğrafyasındaki şehirlerin tasvirinde temel ölçüt olarak alınmıştır.51 Oysa Weber’in tasvir ettiği İslam şehri, kendisinin tanımlamaya çalıştığı Batılı şehrin tam da tersidir; daha doğrusu Weber için İslam şehri tasviri modern dünyanın ve kapitalizmin oluşumuna sebep olan Batılı şehrin tanımı için bir araçtır. Abu-Lughod 1987 yılında yayınladığı kısa fakat çok etkili makalesinde bütün İslam şehri literatürünü iyi bir değerlendirmeye tâbi tutmakta ve iddiaların çoğunun birbirinin tekrarı olduğu tespitini yapmaktadır. Abu-Lughod bu eleştirilerinden sonra, “çok farklı coğrafyalarda Müslümanların yaşadığı şehirlerde görülen ortak özellikleri nasıl açıklayabiliriz” diye bir soru sorar ve cevabı İslamî kurallarda aramak gerektiğini söyler. Ona göre İslam’ın bu şehirlerdeki etkisi dinî gruplar, cinsiyet ve mülk hakkındaki kuralları yoluyla olmuştur. Bu kurallar da, şehirlerdeki mekânsal düzenlemeleri etkilemiş ve bahsi geçen benzerliğe sebep olmuştur.52 Sonuç olarak hem eleştirenler, hem de eleştirilenler İslam şehri kavramını İslam, şehir ve İslam şehri gibi kavramları ayrıştırarak inceleyecek kadar bütüncül davranmamışlardır. Oysa bu üç birim öncelikle ayrı ayrı sorgulanmalıydı: İslam’ın çerçevesi belirlenmeli, şehir tanımlanmalı ve bu şehrin hangi taraflarına İslam’ın ne ölçüde etki ettiği netleştirilmeliydi. Bunlar yapılmadan, İslam’ın, genel olarak ‘şehir’ tanımının bir parçası mı yoksa şehri şekillendiren bir etken mi olduğu gibi sorular pek anlam ifade etmeyecektir. İslam şehri kavramını, mevcut karmaşıklığı dolayısıyla, bu haliyle çalışmalarda kullanmak da mümkün gözükmemektedir. Bu tartışmalardan sonra, ele aldıkları konular, kullanılan yaklaşımlar ve kaynaklar dikkate alınarak bu literatüre tekrar bakmak gerekmektedir. Örneğin şehirdeki kurumlar ve fizikî yapılar bu literatürde çalışılan başlıca konulardır. Ne var ki yaklaşım olarak şehirde farklı olan bir şey arandığı için şehirdeki dinî binalara, çarşı, hamam ve loncalara bakarken çok katı bir tasvir yapılır. Birbiriyle ilişkili canlı bir organizmadan çok, katı bir kurumlar ve fizikî binalar resmi ortaya konulur. Böylece, analizlerdeki katılık, farklı coğrafyalar arasındaki mukayese eksikliği ve şehrin unsurları arasındaki saklı ağların göz ardı edilmesi bu çalışmaların ana eksiklikleri olarak ortaya çıkmaktadır. 51 Weber’in iddialarının eleştirisi için bkz. Martin J. Daunton, “The Social Meaning of Space: The City in the West and Islam”, The Proceedings of International Conference on Urbanism in Islam, Tokyo, 1989, c. I, s. 26-58. Hukukî metinlerin şehrin tanımında ve biçimlenmesinde kullanılması ile ilgili çok daha ciddi çalışmaları Johansen yapmıştır. Bkz. a.g.m. 52 Janet Abu-Lughod, “The Islamic City”.
20
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. U¤ur
Sorunun önemli bir parçası da kullanılan kaynaklarla ilgilidir. Kronikler ve bazı hukukî belgeler çokça kullanılırken şehirdeki fizikî yapılar, yani mesela binaların kendileri, bir kaynak olarak çoğu zaman göz ardı edilebilmektedir. Arşiv kaynakları ve şehir hayatının detaylarını verebilecek diğer bazı kaynaklar da benzer şekilde bu tür çalışmalarda pek kullanılmamaktadır. Osmanlı şehirleri bu çalışmaların bir parçası yapılsaydı, belki de İslam şehri ile ilgili yaklaşımlar, çok çeşitli kaynakların verebileceği imkân ile bambaşka bir hal alabilirdi. Kullanılmayan kaynaklar bir tarafa bırakılırsa, kullanılan kaynakları kullanma biçimi de başka bir sorundur. Hatta bazen kullanılan kaynaktan ziyade kullanma biçimi çok daha önemli olmaktadır. Yukarıda sözü geçen katı ve kategorileştirmeye dayalı yaklaşımlar hem bazı kaynakların kullanılmasını engellemekte, hem de kullanılan kaynakların detaylı ve özgün okumalarını imkansız kılabilmektedir. Son olarak bu tartışmalarla ilgili bir nokta daha burada zikredilmelidir. İslam şehri kavramsallaştırması ile ilgili iddialar, İnalcık’ın çalışması53 istisna edilirse, neredeyse son yıllara kadar Osmanlı dönemi Anadolusunun yerel şehir tarihi çalışmalarında gündeme gelmemiştir. Orta Asya’nın ve Anadolu’daki Türk devletleri ile Bizans’ın şehirlere etkisi bile ancak mimarî tarih çerçevesinde gündeme gelmiş gibi gözükmektedir. İslam şehri tartışması, ancak ‘Osmanlı şehri’ gibi bir sınıflama ile birlikte tarihçilerimizin gündemine girmiştir.54 Genelde Osmanlı şehir tarihçileri arşiv kaynaklarına yoğunlaşmışlar ve bu kaynakları çalışarak konu edindikleri şehirleri tasvir etmişlerdir. Bir dönem bu çalışmaların ana kaynağı tahrir defterleri iken, özellikle 1960’lardan sonra şer’iyye sicilleri ön plana çıkmıştır. Daha sonraki yıllarda ise temettuat ve sâlnâme kayıtları önemli arşiv kaynakları olarak şehir tarihçilerince çokça kullanılmıştır. Bu ilk dönemin önemli tarihçilerinden Ö. Lütfi Barkan, Halil İnalcık, M. Çağatay Uluçay, Ronald C. Jennings, Özer Ergenç, Haim Gerber, Suraiya Faroqhi, Tevfik Güran gibi tarihçiler Anadolu şehirleri; André Raymond, Abdul Karim 53 Halil İnalcık, “Istanbul: An Islamic City”, Journal of Islamic Studies, 1990, sy. 1, s. 1-23 [Türkçesi: “İstanbul: Bir İslam Şehri”, Dergâh, çev. İbrahim Kalın, 1992, sy. 24, s. 14-15 ve sy. 25, s. 15-17). 54 Özer Ergenç’in 1970’li yıllardaki kullanımından sonra bir yaklaşım olarak Osmanlı şehri kavramsallaştırmasını ilk kullanan çalışmalardan biri için bkz. I. Bierman, R. Abou-el-Haj ve D. Preziosi (der.), The Ottoman City and Its Parts: Urban Structure and Social Order, New Rochelle, 1991 (Bu kitap, Klasik tarafından yayına hazırlanmaktadır). Dikkat edecek olursak aynı yıllarda Suraiya Faroqhi’nin, çalışmalarında Osmanlı şehri yerine ya Anadolu şehirleri genellemesini ya da tek tek şehir isimlerini kullandığını görürüz. Osmanlı şehri kullanımı ile ilgili daha güncel yayınlara örnek olarak bkz. E. Eldem, D. Goffman ve B. Masters, The Ottoman City between East and West: Aleppo, Izmir, and Istanbul, Cambridge, 1999 [Türkçesi: Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti: Halep, İzmir ve İstanbul, çev. Sermet Yalçın, İstanbul: Tarih Vakfı Yay., 2003]; M. Maurice, Osmanlı Kenti: Osmanlı İmparatorluğunda XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Kent Uygarlığı ve Mimarisi, çev. Aslı Ataöv, İstanbul: Yapı Kredi Yay., 1999.
fiehir Tarihi ve Türkiye’de fiehir Tarihçili¤i: Yaklafl›mlar, Konular ve Kaynaklar
21
Rafeq, M. A. Bakhit, Nelly Hanna gibi tarihçiler Arap şehirleri ve Nikolai Todorov, Machiel Kiel gibi tarihçiler de Balkan şehirleri üzerine çok farklı kaynakları kullanarak öncü çalışmalar yapmışlardır. Bu döneme ait çalışmaların getirdiği yenilik, tarihî kaynakların çeşitleri ile ilgilidir. Kaynakların kullanımı noktasında ise; ne metinlerin analizi ne de kaynakların mukayeseli kullanımı açısından yeni bir yaklaşım sergiledikleri söylenebilir. Bu ilk çalışmaların konulara yaklaşımları da tematik veya analitik olmaktan ziyade tasvirî olmuştur. Belirli bir kaynağa dayanarak, bu kaynaktaki bilgiler çerçevesinde şehir tarihi monografileri yazılmıştır. Hatta şehir tarihi olarak hazırlanan çoğu tezin içindekiler bölümü, bu sebeple olsa gerek, şehrin iktisadî, siyasî, sosyal tarihi gibi klişeleşmiş başlıklar içerir. Şehrin ne olduğu, unsurları, şehirler arasındaki ilişki ve etkileşim, şehirlerin genel siyasî ve iktisadî sistem içerisindeki yeri gibi sorular bu çalışmalarda, belki de ilk çalışmalar olduğu için, cevabı aranan sorular olmamıştır. Sanırız bu çalışmaların ortak özelliği, şehrin daha çok iktisadî ve idarî taraflarını çalışmış olmalarıdır. Raymond, Faroqhi ve Hanna gibi bazı tarihçiler şehrin mekansal ve toplumsal yapılarını da incelemişlerdir. Ne var ki bu, onların şehri, birçok farklı unsurun bir bütünü olarak algıladıkları anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla bu nesil tarihçileri şehri, ya iktisat tarihçisi ya siyaset tarihçisi ya da sosyal tarihçi gözüyle değerlendirmişlerdir. Bir şehir tarihçisi yaklaşımı ise henüz yoktur. Sonraki dönem Osmanlı tarihçilerinden Bruce Masters, Abraham Marcus, Daniel Goffman, Zeynep Çelik, Edhem Eldem gibi isimler Anadolu şehirleri; Dror Ze’evi, Amy Singer, Doris Behrens-Abouseif, Richard van Leeuwen, A. Saqqaf, D. R. Khoury, Chase Robinson, Brigid Keenan, T. Beddow, Masashi Haneda, T. Miura, A. A. Elmahmudi ve Michael E. Bonine gibi tarihçiler Arap şehirleri ve Meropi Anastassiadou, Geza David gibi tarihçiler ise Balkan şehirleri üzerine çalışmalar yapmışlardır. Şüphesiz bu isimlere ilave edilebilecek birçok isim daha vardır. Biz burada sadece genel eğilimleri temsil ettiğini düşündüğümüz bazı isimlere yer verebildik. Ayrıca önceki nesil ile bu nesil arasında da çok katı bir ayrım yapmak zordur. Örneğin Raymond ve Hanna iki dönemin özelliklerini taşıyan çalışmalar yapmışlardır. Deyim yerindeyse bu dönemdeki tarihçiler, İslam şehri gibi bir kavramsallaştırmayı eleştirel bir şekilde ele alırken bir yandan şehri çok daha geniş ilişkiler ağı içerisinde değerlendirmiş, diğer yandan da oldukça farklı teori ve yaklaşımları daha analitik olarak kullanmışlardır. Üstelik bunu yaparken tarihî kaynakları metinsel bir analize tâbi tutup daha etraflı okuyabilmişlerdir. Bu sayılan özellikleri yukarıda ismi geçen tarihçilerin çalışmalarında değişik derecelerde görmek mümkündür. Bu dönem çalışmalarında eksiklik olarak görülebilecek taraf ise yaygın olarak gündemde olan disiplinlerarası yaklaşımın henüz çalışmalara yansıtılama-
22
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. U¤ur
mış olmasıdır. Örneğin Goffman,55 Masters56 ve Singer57 çalışmalarında şehrin fiziksel yapısını pek dikkate almamışlardır. Çelik58 ve Ze’evi59 ise çalışmalarında şehirdeki toplumsal ve mekansal yapıları birbirinden ayırt ederek incelemişlerdir. Yani bu ikisini bir bütünün birbirini etkileyen parçaları olarak çalışmalarına yansıtamamışlardır. Örneğin Çelik, fizikî yapıları yorumlarken, sosyal, iktisadî ve siyasî tarihin bulgularını kullanmış fakat bunları yeteri kadar birbirine entegre edememiştir. Başka bir ifadeyle, XIX. yüzyıl Osmanlı İstanbul’unun fizikî ve mekansal dönüşümlerini, diğer disiplinlerin teori ve yaklaşımlarının bir uygulama alanı olarak ele almıştır. Bu durumda ne disiplinlerin karşılıklı etkileşiminden, ne de şehir tarihinin ‘birçok disiplinin erime potası’ olarak görüldüğünden bahsedebiliriz. Özetle, yukarıda bahsi geçen isimlerden her biri bir unsuru esas alarak şehri incelemişlerdir: Ze’evi’de idarî, Masters ve Goffman’da iktisadî ve Çelik’te mimari unsur ön plandadır. Behrens-Abouseif,60 Leeuwen61 ve Singer’ın çalışmalarında da benzer bir eğilim vardır. Belli bir soru ile çalışmalarına başlamışlar fakat meseleyi ele alırken sürecin farklı boyutlarını göz ardı etmişlerdir. Leeuwen’in vakıflar örneğinde devlet-toplum ilişkileri ve bu ilişkilerin kurumsallaşmasını incelediği çalışması, bu çok karmaşık sorun şehrin diğer kurumları göz ardı edilerek incelendiği için, indirgemeci bir analize dönüşmüştür. Bu dönemde şehir tarihi çalışmalarına en iyi katkıyı sanırız Anastassiadou,62 Hanna63 ve Eldem’in64 çalışmalarında görüyoruz. Bu yazarlar şehir 55 Daniel Goffman, Izmir and the Levantine World 1550-1650, Seattle: University of Washington Press, 2000 [Türkçesi: İzmir ve Levanten Dünya (1550-1650), çev. A. Anadol ve N. Kalaycıoğlu, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay, 1995]. 56 Bruce Masters, The Origins of Western Economic Dominance in the Middle East: Mercantilism and the Islamic Economy in Aleppo, 1600-1750. New York: New York University Press, 1988. 57 Amy Singer, Palestinian Peasants and Ottoman Officials: Rural Administration Around Sixteenth-Century Jerusalem, Cambridge: Cambridge University Press, 1994 [Türkçesi: Kadılar, Kullar, Kudüslü Köylüler, çev. Sema Bulutsuz, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1996]. 58 Z. Çelik, The Remaking of Istanbul: Portrait of an Ottoman City in the Nineteenth Century, Seattle, 1986 [Türkçesi: XIX. Yüzyılda Osmanlı Başkenti: Değişen İstanbul, çev. Selim Deringil, İstanbul: Tarih Vakfı Yay., 1996]. 59 Dror Ze’evi, An Ottoman Century: the District of Jerusalem in the 1600s, SUNY Press, 1996 [Türkçesi: Kudüs: XVII. Yüzyılda Bir Osmanlı Sancağında Toplum ve Ekonomi, çev. Serpil Çağlayan, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 2000]. 60 Doris Behrens-Abouseif, Egypt’s Adjustment to Ottoman Rule: Institutions, Waqf and Architecture in Cairo, in the XVIth and XVIIth Centuries, Leiden: Brill, 1994 (Bu kitap, Klasik tarafından yayına hazırlanmaktadır). 61 Richard van Leeuwen, Waqfs and Urban Structures. The Case of Damascus, Leiden: Brill, 1999. 62 Meropi Anastassiadou, Salonique, 1830-1912: une ville ottomane à l’âge des Réformes, Leiden: Brill, 1997 [Türkçesi: Selanik Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri, çev. Işık Ergüden, İstanbul: Tarih Vakfı Yay., 2001]. ✒
fiehir Tarihi ve Türkiye’de fiehir Tarihçili¤i: Yaklafl›mlar, Konular ve Kaynaklar
23
analizlerinde hem disiplinler arası yaklaşımı iyi dengelemişler, hem de şehrin farklı unsurlarını, yani kurumları, gündelik hayatı, topografyayı ve fiziki yapıları birbiriyle ilişkili olarak bütüncül bir şekilde ele almışlardır. Anastassiadou’nun çalışması Selanik’in çeşitli yönlerini ele alan birçok bölümden oluşmaktadır. Bu çalışmada sosyal, iktisadî ve siyasî tarih, antropoloji, etnografi, demografi, sosyoloji gibi birçok bilim dalının konuları, kaynak ve yaklaşımları bütün bir şehri anlamak için beraber kullanılmaktadır. Hanna ve Eldem ise çalışmalarında kişilerden yani mikro öğelerden yola çıkarak şehrin iktisadî ve sosyal sistemini bir bütün halinde analiz etmeye çalışmaktadırlar. Kullandıkları dil ve kurgu da şehir hayatını ve canlılığını daha esnek bir şekilde ortaya koymaktadır. Gerçi her iki çalışma da temelde iktisadî konularla ilgilenmektedir, ancak iktisâdi faktörlerle şehrin diğer unsurları birbiriyle iyi bir şekilde entegre edilerek anlatılmaktadır. Kullandıkları kaynakların –Hanna’da şer‘iyye sicilleri; Eldem’de tüccarların mektup ve notları- ve metinlerin analizinde gösterdikleri hassasiyetin, ele aldıkları şehirlerin tarihini bu şekilde yazmalarında şüphesiz büyük payı vardır. III. Sonuç ve Değerlendirme Özetlemek gerekirse, Osmanlı şehir tarihi yazıcılığındaki gelişmeler genel olarak tarih yazıcılığındaki gelişmelere paraleldir. Soru üzerinde yoğunlaşmak, değişik kaynakları metin analiz yöntemlerini kullanarak okumak, mukayeseli bir yöntem ile çalışmak ve değişik disiplinlerin yaklaşımları ile olayları çok yönlü analiz edebilmek bu yeni eğilimin özelliklerinden bazılarıdır. Bu anlamda, Batı’daki şehir tarihi yazımı ile benzer bir süreç yaşanmıştır. Ne var ki Türkiye’deki şehir tarihi çalışmaları, Batı şehir tarihlerinde görülen teferruatlı konu başlıklarına ulaşamamış, şehir tarihi de bir bilim dalı olarak henüz Türkiye üniversitelerinde yer alamamıştır. Bununla birlikte, Avrupa ve ABD’deki şehirler ile mukayese edildiğinde özellikle Osmanlı şehirleri, geniş bir coğrafya ve uzun bir tarihî sürekliliğin verebileceği yatay ve dikey mukayese imkanına sahiptir. Türkiye’deki şehir tarihi çalışmalarında Osmanlı öncesi döneme ilişkin çalışmalar arttıkça Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde var olan şehirlere bu dönemlerin etkisi daha belirgin bir şekilde ortaya konabilecektir. Benzer şekilde Osmanlı dönemi şehirleri ile ilgili çalışmalar detaylandırılıp derinleştikçe Cumhuriyet döneminde görülen şehirleşme ve şehir sorunlarına yaklaşımlar 63 Nelly Hanna, Making Big Money in 1600: The Life and Times of Isma’il Abu Taqiyya, Egypitian Merchant, New York: Syracuse University Press, 1998 (Bu kitap, Klasik tarafından yayına hazırlanmaktadır). 64 Edhem Eldem, “Istanbul: From Imperial to Peripheralized Capital”, E. Eldem, D. Goffman ve B. Masters, The Ottoman City Between East and West: Aleppo, Izmir, and Istanbul, s. 135206.
24
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. U¤ur
da tarihî derinlik kazanarak daha yerel hale gelecektir. Şehirlerin tarihini ve sorunlarını ele alırken tarihten gelen süreklilik unsurları ve şehir tanımları dikkate alınmazsa teori ile uygulama arasındaki açmazın çözülmesini beklememek gerekir. Şehirleri var kılan süreklilik unsurlarının dikkate alınmaması, bir taraftan onları ideolojik bazı tasavvurların araçları konumuna düşürmekte, diğer taraftan da şehirlere edilgen rollerin biçilmesine yol açmaktadır. Bu da sonuçta, yerel veya merkezî iktidarlara şehir mekânlarında yüzeysel dönüşüm projelerini rahatlıkla uygulayabilme cesaretini vermektedir. Son yıllarda hızla şahit olduğumuz estetik kaygıdan yoksun ve kargaşa yaratan şehir görünümlerinin sebeplerini burada aramak gerekir. Tanzimat’tan başlayarak günümüze kadar gelen dönemin şehirlerinin tarihini yazmak bu açıdan çok hayatî öneme sahiptir. Özellikle Osmanlı dönemi şehirlerini ele alırken –ulus-devlet olma sürecinden kalan bazı ideolojik önyargı ve engellerin kısmen ortadan kalktığını düşünerek- farklı coğrafyalarda yer alan şehirler arasında yapılacak mukayeseli çalışmaların literatüre katılması gerekmektedir. İstanbul kadar Anadolu, Balkan, Arap ve Afrika coğrafyasındaki diğer Osmanlı dönemi şehirleri de detaylı çalışmalar beklemektedir. Şehirleri kategorileştirmeden önce yaklaşım, yöntem ve kaynakları geliştirip bu şehirlerin tarihlerinin yeterli düzeyde yazılması gelecekte yapılacak iyi bir teorik sınıflama için kaçınılmaz gözükmektedir. Örneğin birbiri ile bağlantılı olarak Osmanlı dönemi şehirlerinin vakıf, lonca, tekke ve idarî kurumlarını çalışmak, bunları vakfiye, sicil, tahrir gibi kayıtlar ve görsel malzeme ve yapılarla hem bir mekana büründürmek, hem de sosyal bir organizma içerisinde anlatmak iyi bir şehir tarihi yazımının habercisi olacaktır. Mukayeseli çalışmalar da, eğer yapılmak isteniyorsa, şehir tarihinde büyük tasniflerin yolunu açacaktır. Özellikle teknolojik gelişmeler sayesinde arşiv bilgileri ile örneğin coğrafi bilgilerin bütünleştirilmesi, şehir tarihi çalışmalarındaki derinliğin artması konusunda bizi çok ümitlendirmektedir. Şehir tarihi, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi şehirleri, birbiriyle ilişkili unsurlara sahip olarak canlı ve bütüncül bir şekilde çalışmak için tarihçilere ciddi bir imkân tanımaktadır. Bahsi geçen, son dönemdekine benzer çalışmalar da yakın gelecekte, şehir tarihinin verdiği bu imkan ile, Osmanlı ve genel olarak Türk tarihine büyük katkı sağlayacaktır.
fiehir Tarihi ve Türkiye’de fiehir Tarihçili¤i: Yaklafl›mlar, Konular ve Kaynaklar
25
Urban History in the West, Urban Historiography in Turkey: Approaches, Issues and Sources Yunus U⁄UR Abstract Cities, as it is very well known, witnessed enormous growth in the XIXth century both physically and demographically. Therefore, studies of urbanization and possibility of life within these huge areas were the pioneer works of urban history. 1960s was the turning point for urban history in the way of to be an independent discipline. The main two themes of the debate at that period were, first, the definition of the urban history and hence its interaction with the other disciplines and, second, the shifts occurred in the topics of urban history and the methods of urban historians. Even the debates on these themes have been continuing nowadays. I think, by means of a coherent definition and permanent redefinitions, urban history could have the opportunity of benefiting from other disciplines in a more fruitful way. It other words, combining the space, time, societal and other contextual variables in a problematique that one urban historian seeks to analyze could give it the distinguished place as a melting pot of different aspects, sources, methods and questions of many disciplines. Today urban history gets a good place within the academia of the West. However, it is not yet so in Turkey. Nevertheless, there occurred a shift from urban studies depending only one kind of archival sources to those using many different sources comparatively and taking city as a living organism. However, the existing studies have not been sufficient in using the comparative perspective in analyzing the cities both from the different regions of the Empire and of the World. Besides, thematic studies those take a problematic within the city and examine it from the different angles comparing, in some instances, with other cities have not been on the agenda of urban historians so far. Nevertheless, the group of studies that we mentioned in the last part of this paper gives us the signs of the expected kind of urban studies for the near future. This paper examines, first, history of urban history in the West. Then, it is focusing on urban historiography in Turkey, discussing concept of the Islamic city, as well. Keywords: Urban Historiography, Urbanization, Islamic City, The Ottomans, Turkey.
26
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. U¤ur
fiehir Tarihi ve Türkiye’de fiehir Tarihçili¤i: Yaklafl›mlar, Konular ve Kaynaklar Yunus U⁄UR Özet Son iki asır içerisinde şehirlere doğru olan büyük akım, şehir çalışmalarına da büyük bir ivme kazandırmıştır. İlk dönemlerde, şehirleşme ve sorunları öncelikli konular olarak çalışılmışsa da şehirlerin tarihi özellikle 1960’lardan sonra verimli bir çalışma alanı olmuştur. Bu noktada, şehir tarihinin tanımı, diğer disiplinlerle ilişkisi, konusu ve kaynakları gibi sorular gündeme gelmiştir. Bir disiplin olarak şehir tarihinin durumu bugüne kadar devamlı tartışılmış ve esasen bu tartışmalar şehir tarihini çok zenginleştirmiştir. Bugün, diğer disiplinlerin erime potası olarak şehir tarihinin, toplumların hâlini ve tarihini anlamada, Batı’da iyi bir konuma sahip olduğu söylenebilir. Türkiye’deki şehir tarihçiliği ise henüz şehir tarihini böyle bir konuma getirememiştir. Bir arşiv kaynağı türüne dayanılarak yazılan şehir tarihi yazımı bugün neredeyse tükenmiştir. Değişik kaynakları mukayeseli bir şekilde kullanan ve şehri daha bütüncül bir şekilde –ve farklı coğrafyaları da dikkate alarak- ele alan çalışma örnekleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Ne var ki, İslam şehri gibi bir kavramsallaştırmaya pek bulaşmayan tarihçilerimiz, alternatif bir şehir tanımı ve kavramsallaştırması da henüz yapamamışlardır. Kurumsal olarak da şehir tarihi yeterli bir mevkie kavuşamamıştır. Bu çalışmada önce, Batı’da bir disiplin olarak şehir tarihinin gelişim sürecini inceleyecek, ardından Türkiye’deki şehir tarihçiliğinin durumunu, İslam şehri tartışmalarına da bakarak tespit etmeye çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Şehir Tarihi Yazımı, Şehirleşme, Kent, İslam Şehri, Osmanlı, Türkiye.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
57
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 57-88
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri Mehmet ÖZ*
Giriş OSMANLI KLASİK DÖNEMİ kent tarihçiliği denince akla gelen ilk isimlerden birisi olan Suraiya Faroqhi; yaklaşık on yıl kadar önce yaptığı bir değerlendirmede,1 en büyük kentler hakkında fazlaca bilgi sahibi olabilmekle birlikte, ikinci derecede kentler -ki Anadolu bağlamında bunlar; Bursa, İzmir, Ankara ve Kayseri gibi şehirlerdir- hakkında daha kıt bilgilere sahip bulunduğumuz ve daha küçük kentlerin ise, “büyük ölçüde terra incognita [meçhul topraklar]” durumunda olduğu tespitini yapmıştı. Bu tespitin şüphesiz ki doğru yanları var, ama doğrudan kent tarihçiliği alanında olmamakla birlikte özellikle sancak-kaza monografisi tarzında yazılmış ve büyük çoğunluğu XV.-XVI. yüzyıl tahrir defterlerine dayalı çalışmalarda orta ve küçük boy kentlerin demografik, toplumsal ve ekonomik tarihi hakkında hatırı sayılır bilgilere ulaştığımızı da dikkatten kaçırmamalıyız.2 Bu makalede; münhasıran kent tarihi monografilerine ağırlık verilmek suretiyle, klasik dönem kentleri hakkındaki araştırmaların genel bir değerlendirmesi yapılmaya çalışılacaktır. Bunu yaparken, kent tarihinin, kent hayatının çeşitli yönleri üzerine ışık tutmuş veya ortaya yeni bir bakış açısı koymuş ya da bir kaynak türünü gündeme getirmiş araştırmalara da mümkün * Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. Makalenin ilk müsveddesini okuyarak eleştirilerini bildiren ve bazı noksanları gidermeme yardımcı olan değerli dostum ve meslektaşım Oktay Özel’e müteşekkirim. Araştırma Görevlisi Biray Çakmak’a da yardımları için teşekkür ediyorum. 1 Suraiya Faroqhi, “Krizler ve Değişim, 1590–1699”, H. İnalcık ve D. Quataert (ed.), Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, çev. A. Berktay, S. Andıç ve S. Alper, İstanbul, 2004 [İngilizce orijinali: Cambridge, 1994], c. II, s. 699. 2 Tarih araştırmaları da dahil Türkiye’de kent araştırmaları hakkında kapsamlı bir bibliyografya Tarih Vakfı tarafından hazırlanıp yayınlanmıştır. Bkz. Kent Araştırmaları Bibliyografyası, İstanbul: Toplumsal Tarih Vakfı, 2001.
58
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
olduğu ölçüde atıfta bulunacağız. Zaman boyutundaki sınırlamamız başlığa yansımakla birlikte, “klasik dönem” tabirinin başı ve sonu kesin tarihler arasında bir dönemi ifade etmediğini, burada daha esnek bir kullanımla aslında XVIII. yüzyılı da kapsayan bir değerlendirme yapacağımızı belirtmeliyim.3 Osmanlı kent tarihi denilince şüphesiz İstanbul hakkındaki yayınlar en önde gelen yeri tutar. Ancak biz, bu imparatorluk başkentinin istisnaî konumunu nazar-ı dikkate alarak münhasıran bu konuya hasredilmiş çalışmaları değerlendirmemiz kapsamına almadık. İstanbul’a ancak Osmanlı kentleşme tarihine dair genel bazı noktalarda değinmekle yetindik. Aksi halde çalışma büyük ölçüde İstanbul ile ilgili olurdu. İstanbul, Fatih tarafından fethinden sonra bir Türk-İslam imparatorluk kenti olarak çok büyük bir gelişme göstermiştir4 ve Osmanlı tarih yazıcılığında bu hikayenin çeşitli yönleriyle ilgili eserler5 ortaya konulduğu gibi İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kent tarihi ve bu tarihin kaynakları ile ilgili yayınlarını vs. içeren muazzam bir literatür ortaya çıktığı da vurgulanmalıdır. Bir başka sınırlandırma da, sanat tarihi ağırlıklı çalışmalara ilişkidir. Uzmanlık alanımız gereği, kendimizi özellikle sanat tarihi açısından bir değerlendirme yapmaya yetkili görmediğimiz için, Anadolu’da Osmanlı klasik dönemi kent tarihi çalışmalarında gerçekten de önemli açılımlar getiren bu çalışmaları yazımızın dışında tuttuk. Tabiatıyla bütün bu sınırlılıkları dolayısıyla yaptığımız değerlendirme, Osmanlı klasik döneminde kentler konusunu eski tabiriyle “ağyarını mâni ve efrâdını câmi” bir şekilde ortaya koymamış olacaktır. Özellikle Arap kentleri hakkındaki literatür çok geniş olup İslam şehri, Osmanlı kentinin İslam kent tarihi içindeki yeri vb. hususların tartışılması bakımından önem taşımaktadır. Bu yüzden konuya dair bazı çalışmalara yeri geldikçe değinmeden geçmeyeceğiz. Batı Avrupa’da ve İslam Dünyasında Kent ve Osmanlı Kenti: Tanım ve Nitelikler Kent tarihi araştırmalarının en temel sorunsallarından birisi; kentin, Osmanlı kentinin ve İslam kentinin tanımları, Osmanlı kentinin İslam kenti için3 Klasik dönem terimini, Osmanlı tarihini dönemlendirme çabalarının genel bir sorgulaması ve bu terimin çağrışımları çerçevesinde ele alan bir tartışma için bkz. Oktay Özel, “Osmanlı Tarihyazımında ‘Klasik Dönem’”, Klasiği Yeniden Düşünmek Sempozyumu, Bilim ve Sanat Vakfı, Kasım 2004, İstanbul, (baskıda). Balkanlar, Anadolu ve Arap ülkelerindeki Osmanlı kentleri hakkında genel bir değerlendirme için bkz. Fatma Acun, “A Portrait of the Ottoman Cities”, The Muslim World, 2002, c. XCII, sy. 3-4, s. 255-286. 4 Halil İnalcık, “The Re-building of Istanbul by Mehmed the Conqueror”, Cultura Turcica, 1967, c. IV, sy. 1–2, s. 5-15. 5 Robert Mantran, XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, 2 cilt, çev. M. A. Kılıçbay ve E. Özcan, Ankara, 1986.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
59
deki konumu ve İslam kenti hakkındaki Batı-merkezli ve Şarkiyatçı bakış açılarına karşı takınılan tavırdır. Max Weber’in XX. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya koyduğu kent tanımı6 ve bu tanıma İslam kentinin dahil edilmeyişine tepki olarak, öncelikle İslam bilahare Osmanlı kenti çalışmalarının, Weber’in görüşlerinin aksine bir İslam kentinin ve bir Osmanlı kentinin kendi özgüllükleri içinde var olduğunu ortaya koymak üzere şekillendiği söylenebilir.7 Gerçekten de Weber’in kent tanımında Batı Avrupa kenti merkezî bir yer tutar. Daha doğru bir ifadeyle, Weber Avrupa kentinin özgüllüğü ve sahip olduğu vasıfların gelişmeye yön verici etkileri konusunda ısrarlıdır. Weber’e göre bir yerleşmenin şehir sayılabilmesi için şu özellikleri sergilemesi icap eder: “(1) Bir kale; (2) bir pazar; (3) kendine mahsus bir mahkeme ve hiç değilse özerk bir hukuk; (4) ilgili birlik biçimi; ve (5) en azından kısmî bir özerklik ve kendi kendini yönetebilme ve sonuçta seçilmelerinde şehir sakinlerinin katılımının gerçekleştiği yetkililerce yönetilme.”8 Şehirleri iktisadî açıdan tüketici, üretici ve tüccar şehirler olarak tasnif eden Weber; böyle bir tasnif mümkünse, bunun “şehirlerin hakim ekonomik bileşeni açısından” yapılması gerektiğini ekler.9 Kanaatimizce, Braudel’in “Kapitalizm ve Medeniyet” hakkındaki anıtsal eserinde dediği gibi, “Bir şehir -nerede olursa olsun- her zaman şehirdir”. Hepsi benzer olmamakla birlikte ortak bir dil kullanır. Küçük veya büyük bir iletişim ağının merkezinde bulunurlar ve çevrelerindeki kırsal alanla sürekli bir diyalog içindedirler. Kentte işbölümü vardır ve pazar yeri olmayan kent yoktur. Kentin bulunduğu her yerde bir çeşit -koruyucu veya zorlayıcı- iktidar vardır. Kentlerin nüfusunun en az ne kadar olması gerektiği yönündeki görüşleri de tahlil eden Braudel, 1000 kişinin altında nüfusa sahip kasaba örneklerini de zikrederek şu sonuca varır: “(…) kent tarihi bu küçük toplulukları kapsayacak şekilde genişletilmelidir, zira, Spengler’in gözlemlediği üzere, küçük kasabalar nihai kertede etraflarındaki kırsal alanı ‘fetheder’, ‘kentli bir bilinç’ ile ona nüfuz ederler; öte yandan onlar da daha kalabalık ve daha faal yığınlar tarafından yutulur ve boyun eğdirilirler.”10 Osmanlı kentinin tanımında da benzer noktalar ön plana çıkar ama dinsel farklılıklardan kaynaklanan öğeler de kendini gösterir. Osmanlı bakış açısından kent, belgelerin ifadesiyle “Cuma kılınur, bazar durur” yerdir. Bir dinî 6 Max Weber, The City, Don Martindale ve Gertrud Neuwirth (İng. çev. ve ed.), Illinois: The Free Press, 1958 [Türkçesi: Şehir: Modern Kentin Oluşumu, çev. Musa Ceylan, İstanbul, 2000]. 7 Edhem Eldem, Daniel Goffman ve Bruce Masters, Doğu İle Batı Arasında Osmanlı Kenti: Halep, İzmir ve İstanbul, çev. Sermet Yalçın, İstanbul, 2003, s. 1. 8 Max Weber, The City s. 91–92. 9 A.g.e., s. 79. 10 Fernand Braudel, Civilization and Capitalism, XVth-XVIIIth Century: The Structures of Everyday Life, İng. çev. S. Reynolds, 2. Baskı, New York, 1986, s. 479-482.
60
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
merkez ve pazar yeri. Buna ek olarak Osmanlı kasaba ve kentlerinin bulundukları idarî birimin merkezi oldukları, yani bir idarî merkez oldukları da iyi bilinen bir husustur. Osmanlı dönemi Anadolu kentleri hakkındaki araştırmasında Faroqhi; bu ve benzeri ölçütlere ek olarak, nüfus büyüklükleri açısından kentleri büyük, orta ve küçük ölçekli olarak üç kategoriye ayırmış ve kentsel niteliklerini yadsımaksızın 400 vergi yükümlüsünden az nüfusa sahip yerleşimleri araştırmasına dahil etmemiştir.11 Kasaba ve kentlerde iktisadî faaliyetlerde tarım dışı üretim ve hizmetler sektörünün ağır bastığı, fakat bütün sanayi-öncesi toplumlarda olduğu gibi tarımsal üretimin -özellikle de bağ bahçe üretimi şeklinde ama aynı zamanda hububat vb. ürünlerin- de belli ölçüde yer aldığı malumdur. Anadolu-Türk kentleri üzerindeki meşhur makalesinde Doğan Kuban, o zamana kadar yazılan eserlerin de etkisiyle, İslâm şehrinin fiziksel ve sosyal yönden mahallelere bölünmüş olmakla dikkati çektiğini, sosyal yönden şehrin kendi kendini idare etmesinin “İslamî bir kavram” olmadığı, “kültürel bakımdan, bütün İslâm şehirlerinin baş özelliği”nin “politik bilinçsizlik ve kendini idare yokluğu” olduğunu ifade etmekteydi.12 Kuban’a göre konut ve ticaret alanlarının ayrılığı, cami ve çarşının merkezî rolü, mahalle biriminin şehrin yapıcı molekülünü teşkil edişi, şehir halkının çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması ve örgütlenmesinin temeli olan vakıf kurumu, toplumsal dayanışmayı sağlayan loncalar ve XVI. yüzyıldan sonra önemi artan eşraf, Osmanlı-Türk şehrinin temel özellikleridir. Sonuçta, “Osmanlı şehrinin sosyal strüktür bakımından pek de gevşek olmadığını görüyoruz. Onun bir Avrupa şehri gibi örgütlenmemiş olması, değişik tarihî koşullar içinde gelişmesinden ileri gelmiştir” diyen Kuban, aslında bir anlamda Weber’in ve diğerlerinin Batı-merkezli kent tanımına karşı eleştirel bir tavır ortaya koyuyordu. Kuban’ın bahsettiği unsurların büyük kısmının Osmanlı kentleri açısından önemi, daha ayrıntılı tahlillerle Ergenç tarafından vurgulanacaktır.13 11 Suraiya Faroqhi, Towns and Townsmen of Anatolia: Trade, Crafts and Food Production in an Urban Setting, Cambridge, 1984 [Türkçesi: Osmanlıda Kentler ve Kentliler, çev. N. Kalaycıoğlu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1993]. 12 Doğan Kuban, “Anadolu-Türk Şehri, Tarihî Gelişmesi Sosyal ve Fizikî Özellikleri Üzerinde Bazı Gelişmeler”, Vakıflar Dergisi, 1968, sy. 7, s. 54–55. 13 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteliği Üzerinde Bazı Düşünceler”, VIII. Türk Tarih Kongresi, c. II, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1981, s. 1265–1274; a.mlf., “Osmanlı Klâsik Dönemindeki ‘Eşraf ve A‘yan’ Üzerine Bazı Bilgiler”, Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, 1982, sy. 3, s. 105–118; a.mlf., “XVI. Yüzyıl Ankara’sı: Ekonomik, Sosyal Yapısı ve Kentsel Özellikleri”, Tarih İçinde Ankara (Eylül 1981 Seminer Bildirileri), Ankara, ODTÜ, 1984, s. 49–59; a.mlf., “Osmanlı Şehirlerindeki ‘Mahalle’nin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, 1984, sy. 4, s. 69–78; a.mlf., “Osmanlılarda Esnaf ve Devlet İlişkileri”, Tarihte Türk Devletleri, Ankara, 1987, c. II, s. 627-631. Özer Ergenç’in, bu yazının sonunda verilen Kaynakça’da yer alan diğer çalışmaları da bu bağlamda zikredilmesi gereken eserlerdir.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
61
Osmanlı kent tarihçiliğinin en yetkin isimlerinden Özer Ergenç’e göre “(...) Osmanlı kenti bir sentezdir ve bu sentezde İslamî öğeleri, Orta Asya Türk uygarlığının etkilerini bulmak mümkündür”.14 Ona göre “Osmanlı kentlerini karakterize eden ve diğer İslam kentlerinden üstün kılan bir husus, dinsel ve sosyal yapılar topluluğu olan imaretler tesis ederek şehirleri geliştirmektir”.15 Bu noktada Ergenç, Kuban’ın16 yanı sıra, Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihçiliğinin kurucu babalarından Barkan’ın17 ve İnalcık’ın18 aynı kurumsal etken üzerindeki vurgularını paylaşmaktadır. Hem Faroqhi hem de Ergenç Batı merkezli Webergil kent tanımında yer alan İslam ve dolayısıyla Osmanlı kentine yönelik iddialara karşı kanıtlar ve açıklamalar getirmişlerdir. Ergenç; Weber’in yanı sıra Gideon Sjoberg’in de, farklılıklardan ziyade genel özellikleri belirlemek için ideal tipler üzerinde durduklarını belirtir.19 Sjoberg’e dayanan bir araştırmacı, Fatma Acun ise onun şehirleşmenin ön şartları olarak ileri sürdüğü uygun çevre, yeterli teknolojik seviye ve karmaşık sosyal teşkilatlanma ölçütlerini Karahisar-ı Şarkî örneğinde Osmanlı kentlerine uyarlar.20 Özer Ergenç’in kent tarihçiliğinin -öğrencilerine de yansıyan- en dikkat çekici yanı, kanaatimce, teoriden uzak olmamakla veya teoriye karşı önyargılı olmamakla birlikte; ampirik bilgiye verdiği önem ve eğer bir Osmanlı şehri modeli ortaya konulacaksa, bunun somut verilerle desteklenerek yapılması konusunda gösterdiği hassasiyettir. Bu bakımdan Weber’in İslam kentleri hakkındaki teorik fikirlerini eleştirel bir gözle değerlendirdiği gibi, bazı teoriler veya modeller çerçevesinde genelde Osmanlı tarihi, özelde de Osmanlı kent tarihi hakkında getirilen yeni açıklamalara ihtiyatla yaklaşan Özer Ergenç, mesela deniz ticaret yollarının değişmesinin ekonomik hayat ve özellikle Anadolu şehirleri üzerindeki etkisinin büyütüldüğü kanaatindedir.21 14 Özer Ergenç, Osmanlı Klasik Dönem Kent Tarihçiliğine Katkı: XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara: Ankara Enstitüsü Vakfı Yayını, 1995, s. 48. 15 A.g.e., s. 49. 16 Doğan Kuban, a.g.m. 17 Ömer Lütfi Barkan, “Şehirlerin Teşekkül ve İnkişafı Bakımından Osmanlı İmparatorluğu’nda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Ait Araştırmalar”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1962-1963, c. XXIII, sy. 1-2, s. 239-296. 18 Halil İnalcık, “The Re-building of Istanbul by Mehmed the Conqueror”. 19 Sjoberg, kentleri “sanayi-öncesi”, “sanayileşmekte olan” ve “sanayi şehirleri” olarak tasnif eder ve sanayi öncesi şehirlerin dinî ve idarî fonksiyonlarının baskın olduğunu, iktisadî faaliyetlerin ikinci planda kaldığını belirtir. Bkz. Özer Ergenç, “Şehir Tarihi Araştırmaları Hakkında Bazı Düşünceler”, Belleten, 1988, c. LII, sy. 203, s. 668. 20 Fatma Acun, “Osmanlı Döneminde Anadolu Şehirlerinin Gelişmesinde Devletin Rolü: Karahisar Örneği”, Belleten, 2001, c. LXV, sy. 242, s. 161–192. 21 Özer Ergenç, “Şehir Tarihi Araştırmaları Hakkında Bazı Düşünceler”, s. 677.
62
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
Osmanlı şehrinin tarihsel arka planını, Tuncer Baykara’nın22 da belirttiği üzere, Selçuklu ve Bizans şehir kültürü ile Arap-İslam şehir kültürü oluşturmuştur. Osmanlı şehirleri de bu temeller üzerinde şekillenmiş ve örgütlenmiştir. Bu çerçevede Osmanlı şehrinin Batı şehirlerinden farklı özelliklere sahip olduğu, benzer süreçlerin yaşanmaması sebebiyle farklılıkların olmasının gayet doğal olduğu belirtilmelidir. Öte yandan Osmanlı döneminde kentlerinin kendine has özellikler kazandığını belirtmekte de fayda vardır. Örneğin şehirlerde ortaya çıkan demografik vb. büyümelerin doğal sonucu olarak kurulan mahallelerin şehreküstü şeklinde adlandırılması,23 imaret sitelerinin kurularak kentsel gelişmenin sağlanması/genişletilmesi, mahalle teşkilatı, fiziksel yapının gelişmesinde esnafın etkisi belirtilebilir. Öte yandan, Fatma Acun Anadolu kentlerinin Türkleşmesinin üç yolla vuku bulduğunu belirtir: Eski Bizans kentlerinin nüfuslandırılması ve geliştirilmesi, yeni kasaba ve şehirlerin kurulması ve konar-göçerlerin kentlere yerleştirilmesi. Derviş zaviyelerinin ve genelde vakıfların kentlerin kurulup gelişmelerindeki başat rolü de vurgulanmaktadır.24 Osmanlı kentinin Batı kentiyle farklılıkları noktasında gündeme gelen özerklik-bağımlılık tartışmaları bağlamında Faroqhi; Osmanlı kentlerinin doğrudan merkezî hükümet tarafından yönetildikleri varsayımına karşı, Osmanlı kentlerinde yerel seçkinlerin siyasal konularda inisiyatif kullandığına dair bolca kanıt bulunduğundan hareketle Osmanlı taşra kentlerinin yarı-bağımlı yapıda olduğunu, yine bu kentlerin yeni ve yakın çağların teritoryal hükümdarlarının egemenlik içinde yer alan ‘tâbi’ kentleriyle aynı kategoriye girdiğini ifade etmektedir.25 Ergenç’in Osmanlı kentlerinde mahallî âyân ve eşrafın, mahalle biriminin ve esnaf örgütlerinin rolleri hakkındaki araştırmalarındaki26 tespitler de bu görüşün dayanakları arasındadır. Öte yandan, Eldem, Goffman ve Masters’ın temel yaklaşımı, “Arap ve Anadolu kentlerinin aynı zamanda Osmanlı kentleri ve bunlardan Halep, İzmir ve İstanbul’un aynı zamanda Akdeniz kentleri olduğunu çeşitli yollardan belirlemek ve tartışmaktır”.27 Yazarlar şehir tiplerinin olduğunu kabullenmekle birlikte Avrupa kenti ve Arap kenti tanımlarının, diğer uygarlıkların kentlerini değerlendirmede ideal ölçüt olarak kullanılmasına itiraz ederler. Normatif ve diğerlerinden farklı şehir tipleri arayanların, daha ziyade, Osmanlı kentlerinin kuru22 Tuncer Baykara, “Osmanlı Devleti Şehirli Bir Devlet midir?”, Osmanlı: Toplum, c. V, Ankara, 1999, s. 529. 23 Tuncer Baykara, Türk Kültürü Araştırmaları, İzmir, 1997, s. 84–89. 24 Fatma Acun, “A Portrait of the Ottoman Cities”, s. 255-286. 25 Suraiya Faroqhi, “Krizler ve Değişim, 1590–1699”, s. 699–700. 26 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteliği Üzerinde Bazı Düşünceler”; a.mlf., “Osmanlı Klâsik Dönemindeki ‘Eşraf ve A‘yan’ Üzerine Bazı Bilgiler” ve a.mlf., “Osmanlı Şehirlerindeki ‘Mahalle’nin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, 1984, sy. 4, s. 69–78. 27 Ethem Eldem ve diğerleri, Doğu İle Batı Arasında Osmanlı Kenti, s. 17.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
63
luş/oluşum ve modernleşme dönemlerine eğildiğini, kendilerinin ise farklı bir yol takip ederek Halep, İstanbul ve İzmir’in orta dönemlerine odaklandıklarını belirtmekte ve “Osmanlı kentinin doğası ve karakterini araştırmak için (...) bu orta döneme” bakılması gerektiğini ileri sürmektedirler.28 Osmanlı veya İslam kentinin nev’i şahsına münhasırlığına aşırı vurgu yapmaya karşı olan yazarlar, karşılaştırmalı perspektifle, bu kentlerle başka alanlara ait kentlerin paylaştıkları hususları olduğu kadar kentlerin her birinin özgüllüklerini de hesaba katan bir analiz çerçevesi öngörmektedirler. Osmanlı Kenti Çalışmaları: Belge Yönelimli Tarihçilikten Problem Yönelimli Tarihçiliğe XX. yüzyıl başları Osmanlı-Anadolu kentlerine dair çalışmalarda ön planda olanlar çoğunlukla bir bölge hakkında tarihî kaynakları derleyen tarihçilerin eserleridir. Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak genelde illerin özelde de il merkezi durumundaki kentlerin tarihleri hakkında çoğunluğu amatör araştırmacılar tarafından kaleme alınan eserlerin, metodolojik açıdan eksikleri bulunmakla beraber bilgi birikimimizin oluşmasındaki katkıları inkar edilemez. Bu bağlamda özellikle Hüseyin Hüsameddin [Yasar] tarafından yazılan ve çoğu kimse tarafından kaynaklarını yeterince belirtmediği için güvenilmez bulunan meşhur Amasya Tarihi29 zengin malzemesi ve çok yönlülüğü ile özellikle zikredilmelidir. Henüz akademik-profesyonel tarihçiliğin emekleme aşamasında, M. Çağatay Uluçay,30 Fahri Dalsar31 gibi araştırmacılar, Manisa, Bursa ve başka yerlere ait şer‘iye sicilleri başta olmak üzere arşiv malzemesi ve diğer kaynakları yayınlamışlar ve bu kentler ya da çevrelerindeki belirli toplumsal ve ekonomik olguları (eşkıyalık, ipekçilik gibi) aydınlatmaya çalışmışlardır. İ. Hakkı Konyalı ve başkaları ise, abide ve kitabeler gibi “statik” malzemelerden yola çıkarak Konya Ereğlisi, Niğde, Aksaray, Şereflikoçhisar, Konya, Erzurum,32 Diyarbakır,33 Bursa34 vb. Anadolu şehirlerinin fizikî ve siyasî tarihinin ana hatlarını ortaya koy28 Aynı yerde. 29 Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, İstanbul, 1327/1912–1928. 30 M. Çağatay Uluçay, XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Saruhan’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri, İstanbul, 1955. 31 Fahri Dalsar, Bursa’da İpekçilik, İstanbul, 1960. 32 İ. Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi, İstanbul, 1960; a.mlf., Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Ereğlisi Tarihi, Konya, 1970; a.mlf., Abideleri ve Kitabeleri ile Niğde Tarihi, İstanbul, 1974. 33 Şevket Beysanoğlu, Bütün Cepheleriyle Diyarbakır, İstanbul, 1963; a.mlf., Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır Tarihi: Başlangıçtan Akkoyunlulara Kadar, Akkoyunlulardan Cumhuriyete Kadar, 3 cilt, Ankara, 1987-2001. 34 Hikmet Turhan Dağlıoğlu, XVI. Asırda Bursa, Bursa: Vilayet Matbaası, 1934.
64
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
muşlardır. Birkaç istisnayla birlikte, bu tür çalışmalar, işlenmemiş hammaddenin sunumunun ötesine pek geçememiştir. Bununla birlikte bu tür çalışmaların Kent tarihi çalışmaları açısından önemi de inkar edilemez. Belgeleri tasnif ve aktarma, kentlerin kökeni, fizik yapıları ve sosyo-ekonomik durumlarını tasvirden öte Osmanlı kenti hakkında sentetik değerlendirme ve teorik model ortaya koyma gibi herhangi bir iddiası olmayan bu çalışmaları, kendi mantıkları çerçevesinde değerlendirdiğimizde önemleri anlaşılır. Bu noktada, M.E.B. İslam Ansiklopedisi, halen çıkmakta olan Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi gibi başvuru eserlerinin de genelde Türkiye kentleri hakkında özlü ve bilimsel zemine dayalı bilgiler içermeleri açısından kent tarihi araştırmaları arasında anılmaları gerekir. Yine Türkiye’deki bütün illerin, kentlerin tarihî, kültürel, coğrafî, sosyal ve iktisadî manzarası hakkında, dönemin bilgilerinin derli toplu yer aldığı Yurt Ansiklopedisi’ni anmadan geçmek haksızlık olurdu. Bizim buradaki asıl değerlendirmelerimiz, akademik tarihçiliğin -yukarıda anılan başvuru kaynağı niteliğindeki eserler dışındaki- ürünlerine yönelik olacaktır. Bu bakımdan yukarıda anılan türdeki amatör veya erken tarihli ilmî çalışmaları daha derinliğine bir şekilde ele almayacağız. Akademik tarihçilik alanında ortaya konulan ürünler belge neşrinin ötesinde kent tarihinin ve tarihçiliğinin problematikleri üzerinde durmaya çalışmıştır. Annales ekolünden ilham aldığı bilinen Ömer Lütfi Barkan’ın35 ve Mustafa Akdağ’ın36 genel nitelikli araştırmaları ile Halil İnalcık’ın Bursa’yı,37 Ronald Jennings’in Kayseri’yi ve Trabzon’u,38 Necmi Ülker’in İzmir’i,39 H. Lowry’nin Trabzon’u40 ele alan çalışmaları Osmanlı kentleriyle ilgili olarak yapılan ampirik nitelikli ilk incelemeleri teşkil eder. Osmanlı kentleri hakkındaki genel nitelikli bir eserde41 ise, XV. yüzyıl Osmanlı kentindeki idarî örgütlenme biçimi üzerinde durulmakta; özellikle, kadı, muhtesib, subaşı gibi idarî/adlî teşkilatın temsilcilerinin atanma, görev ve sorumluk alanları ve birbirleriyle ilişkileri in35 Ömer Lütfi Barkan, “Edirne Kassamına Ait Tereke Defterleri”, Belgeler, c. III, sy. 5-6, 1966, Ankara. 36 Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, 1453–1559, 2. Baskı, Ankara, 1979, c. II. 37 Halil İnalcık, “Bursa XVI. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten, 1960, c. XXIV, sy. 93, s. 45–99. 38 Ronald Jennings, Studies on Ottoman Social History in the Sixteenth and Seventeenth Centuries: Women, Zimmis and Shari’a Courts in Kayseri, Cyprus and Trabzon, İstanbul, 1999. 39 Necmi Ülker, “The Rise of İzmir, 1688–1740”, Doktora Tezi, University of Michigan, AnnArbor, 1974 (Bu tezi görme imkanımız olmadı). Aynı yazar, XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda İzmir Şehri Tarihi I - Ticaret Tarihi Araştırmaları, İzmir 1994. 40 Heath W. Lowry, Trabzon’un Türkleşmesi ve İslamlaşması 1461-1583, İstanbul, 1981. 41 Nicoara Beldiceanu, Recherche sur la ville ottomane au XV e siècle: etude et actes, Paris: A. Maisonneuve, 1973.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
65
celenmektedir. Bu araştırmanın ana kaynağını ferman ve kanunname mecmuaları oluşturmaktadır. Belirli bir bölge veya kent üzerine yoğunlaşmak yerine genel/soyut kent kavramı ön plana çıkmaktadır. Ayrıca kentteki zanaat üretimi, esnaf örgütlenmesi ve ticarî faaliyetlerin denetimi konularına yukarıdaki görevliler bağlamında yer verilmektedir. Genel nitelikli olarak belirtilen araştırmalar ile belirli kurumlar hakkındaki çalışmalar; kent tarihinin çeşitli yönlerine, mesela Barkan’ın42 tabiriyle imaret sitelerinin -daha yakın bir zamanda B. Yediyıldız’ın43 deyişiyle hayrat sitelerinin- kentlerin fizik, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatındaki yerlerine; esnaf örgütlerinin kentlerin gelişmesine katkılarına vb. dair açılımlar getirebilmektedir. Araştırmamızda münhasıran kent tarihine odaklanmış araştırmalara ağırlık verilmekle birlikte, bunlar üzerinde de bir ölçüde durulacaktır. Osmanlı kent tarihçiliğinin önde gelen isimlerinden Suraiya Faroqhi; merhum Nejat Göyünç’ün Mardin, İnalcık’ın Bursa, Jennings’in Kayseri, Ülker’in İzmir, Ergenç’in Ankara şehirlerini ele alan müstakil ve münferit çalışmalarını öncelikli olarak belirterek, yapılan çalışmalar çerçevesinde kentler hakkında bilinenler yanında bilinmesi gerekenlere de işaret etmektedir. Belirtilen araştırmacılar; çalışmalarında, genelde Osmanlı arşivlerindeki tapu tahrir defterleri ile şer‘iye sicillerini kullanmıştır. Faroqhi’nin belirttiği gibi, bu bağlamdaki istisnayı Necmi Ülker’in XVII. yüzyılda ticaret şehri olarak İzmir’in doğuşunu ele aldığı “The Rise of İzmir (1688-1740)” isimli doktora tez çalışması oluşturmaktadır. İlgili eser, Osmanlı dönemi şer‘iyye sicillerinin günümüze ulaşmaması sebebiyle, Fransız ve İngiliz arşivlerindeki malzemeye dayanmaktadır.44 Bu araştırmalar bilgilerimizi genişletmekle beraber boşlukları görmemizi de sağladı. Anadolu kentlerinin Osmanlı dönemindeki tarihi hakkındaki bütüncül sentez arayışları kısmen de olsa başarıya ulaştı. Bunlarda görülen en önemli eksiklerden birinin, Osmanlı arşiv belgelerinin, zenginliğine karşılık yerel sesleri yeterince aksettirmeyen yapısı olduğu, biyografik eserlerin ve yerel vakayinamelerin yokluğunun da önemli bir eksik olduğu vurgulanmıştır. Bu eksikliğin, şer‘iye sicillerinin yeni bir bakış açısı ve yaklaşımla ele alınması ve kent halkının kendilerini nasıl kimliklendirdiğinin ortaya konulmasıyla kısmen giderilebileceği fikri45 ilgi çekicidir. Gerçekten de, mesela, C. Ginzburg’un meşhur eseri Peynir ve Kurtlar46 ve benzeri pek çok esere bakıldığında, Batı Avrupa’da özellik42 Ömer Lütfi Barkan, “Şehirlerin Teşekkül ve İnkişafı Bakımından Osmanlı İmparatorluğu’nda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Ait Araştırmalar.” 43 Bahaeddin Yediyıldız, “Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları ya da Hayrat Sistemi”, Osmanlı: Toplum, 1999, c. V, s. 17–33. 44 Faroqhi, Towns and Townsmen, s. 7. 45 Ethem Eldem vd., a.g.e., s. 13. 46 Carlo Ginzburg, Peynir ve Kurtlar: Bir XVI. Yüzyıl Değirmencisinin Evreni, çev. Ayşen Gür, İstanbul, 1996.
66
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
le Engizisyon mahkemesi kayıtları gibi veriler sayesinde sıradan insanların fikir ve zihin dünyasına ışık tutulabildiğini, buna mukabil Osmanlı kayıtlarının adeta bu tür analizlere elverişsiz olduğu akademik tarihçilerin öteden beri yakındıkları bir durumdur. Bununla birlikte özellikle şer‘iye sicilleri üzerinde yapılabilecek çok yönlü okumaların Osmanlı kentlerinin sosyal ve kültürel hayatına dair yeni açılımlar getirebileceği ümidini biz de paylaşıyoruz.47 Osmanlı Anadolusu’nun bazı önde gelen kentleri şüphesiz araştırıcıların daha fazla ilgisine mazhar olmuştur. Mesela, Bursa önde gelen Osmanlı kent tarihçileri için en çekici kentlerden birisidir. Ergenç, Gerber, Faroqhi, Lowry gibi tarihçiler İnalcık üstattan sonra bu kentin cazibesine kapılan önemli tarihçilerdir. Ergenç, Gerber ve Lowry’nin monografilerine karşılık Faroqhi’nin de, çeşitli çalışmaları ile48, bu kentin tarihinin çeşitli yönlerine eğildiğini görmekteyiz. Lowry; eserinde, Osmanlı Dönemi’nde Bursa’yı ziyaret eden seyyahların, günümüze ulaşan yazılarının ve seyahatnamelerinin ışığında, Bursa’nın sosyal ve ekonomik tarihini ortaya koymaktadır.49 Seyahatnamelerin yanında, arşiv belgeleri ve konu hakkındaki araştırmaları da kullanmak suretiyle ilginç bir monografi ortaya koyan Lowry, kent hayatında ve ekonomisinde ipeğin oynadığı rol, gayrimüslimlerin kent tarihine katkıları gibi hususlara özel bir vurguda bulunmaktadır. Esasen Osmanlı İmparatorluğu’nun çok-kültürlü yapısına, gayrimüslimlerin toplumsal ve siyasal hayattaki rollerine ve Osmanlı başarısına yaptıkları katkılar Lowry’nin bütün çalışmalarında dikkati çeker.50 Bazılarınca belki de önyargılı sayılabilecek bu tutumu bir yana, Lowry’nin Trabzon ve Bursa ile ilgili çalışmaları Osmanlı kent çalışmalarına önemli birer katkıdır. Osmanlı klasik dönemi kent tarihi araştırmaları açısından en önemli araştırmalardan bazılarına imza atan bir tarihçi de Özer Ergenç’tir. Gerek doktora, gerekse doçentlik çalışmalarında Ankara, Konya ve Bursa gibi Osmanlı Anadolusu’nun önde gelen üç kenti üzerinde, arşiv dışı birincil kaynakların yanında başta şer‘iye sicilleri ve tahrir defterleri gibi belgelere dayanmak suretiyle, metodolojik yönü kuvvetli ürünler ortaya koymuştur. Yetiştirdiği öğrencilerin bir 47 Şer‘iye sicilleri hakkındaki çalışmalara dair kapsamlı bir bibliyografya ve sicillerin kullanımları üzerinde özlü bir literatür değerlendirmesi için bkz. Yunus Uğur, “Mahkeme Kayıtları (Şer‘iye Sicilleri): Literatür Değerlendirmesi ve Bibliyografya”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. I, sy. 1, s. 305–344. 48 Suraiya Faroqhi, Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak, çev. G. Çağalı-Güven ve Ö. Türesay, İstanbul, 2003, s. 97-216. 49 Heath W. Lowry, Seyyahların Gözüyle Bursa (1326-1923), çev. S. Alper, İstanbul: Eren Yayıncılık, 2004. 50 Lowry’nin -son çalışmalarından birisi olan The Nature of Early Ottoman State (2003) adlı eserinde- Gibbons’un tezini yeni bulgu ve yorumlarla canlandırdığı ve Osmanlı Devleti’nin Müslümanlarla Bitinyalı gayrimüslimler tarafından kurulan ortak bir girişim olduğu tezi ilgi çekici olmakla birlikte bazı boşlukları da barındırır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda rol oynayan önemli aileleri anlatırken Çandarlı vezir ailesi adeta yok sayılır.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
67
kısmı da aynı alana takdire şayan katkılarda bulunmuşlardır. Ergenç’in danışmanlığında Jülide Akyüz tarafından hazırlanan tez;51 Ankara’nın XVIII. yüzyıldaki tarihini ele alırken, Ergenç’in gerek doktora, gerekse doçentlik tezinden ele alınan konular ve plan bakımından- son derece etkilendiği görülmektedir. İlgili tezin literatüre ve şer‘iye sicillerine dayandığı da görülmektedir. Yine Ergenç’in yönettiği Cenk Reyhan’ın doktora çalışması,52 XVIII. yüzyılda Bursa kentini ele almakta, Batılı teoriler çerçevesinde Bursa şehrinin sosyo-ekonomik ve kültürel analizini yapmaktadır. Ankara ile ilgili bir diğer çalışmada ise Hülya Taş, yine şer‘iye sicillerinden hareketle XVII. yüzyılda Ankara merkezinin ve çevresinin toplumsal tarihine dair aydınlatıcı ve ilgi çekici bir çalışmaya imza atmıştır.53 “Mekan organizasyonu içinde Ankara”nın anlatıldığı kısımda Taş, sancak-kaza ilişkisi ve sof üretim faaliyetleri içinde Ankara’nın idarî konumunu tartışır. Tezin önemli bölümlerinden biri de kamusal ve özel alanda hayatın tasvir ve tahliline ayrılmıştır. Burada tarih yazıcılığındaki yeni eğilimlere paralel olarak Taş, kamusal ve özel alanlarda hayatın akış temposu hakkında ilginç tespitlerde bulunmaktadır. Ankara hakkındaki en mühim ve gerçekten de kelimenin tam anlamıyla büyük emek mahsulü bir çalışmaya Rifat Özdemir imza atmıştır. Şer‘iye sicilleri başta olmak üzere muhtelif arşiv malzemesinin yanında seyahatnameler, salnameler, vakayinameler vb. bir dizi kaynaktan hareketle, 1785-1840 arasında, Tanzimat öncesi yeniliklerin kent hayatına yansımalarını da ortaya koymayı hedefleyen yazar, incelediği dönemde şehrin fizik yapısında (şehirdeki dinî, sosyal ve iktisadî yapılarda), nüfusunda, yönetiminde ve ekonomisinde meydana gelen değişimleri ortaya koymuştur. Bu bağlamda Ankara’nın XIX. yüzyıl başında gerek sof ve şal gibi mamul maddeler, gerek tiftik ipliği vb. hammaddeler dolayısıyla ve gerekse de tarihî Kral Yolu üzerindeki konumundan dolayı yerli-yabancı tüccarların ilgisini -bir ölçüde de olsa-çekmeye devam ettiği anlaşılmaktadır.54 Klasik sonrası dönem olarak da adlandırılan ve klasik Osmanlı düzeninin belirli bir ölçüde dönüşüme uğradığı XVII.-XVIII. yüzyıllar da kent tarihi araştırmalarında, giderek önemiyle mütenasip olarak ilgi çekiyor. Bu döneme ait önemli bir katkının Hülya Canbakal’ın “Ayntab at the End of the Seventeenth 51 Jülide Akyüz, “Ankara’nın Bütüncül Tarihi Çerçevesinde XVIII. Yüzyılda Ankara (Şer‘iye Sicillerinin Sayısal ve Muhteva Analizi Denemesi)”, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı, 2003. 52 Cenk Reyhan, “XIII. Yüzyılda Bir Kuzey-Batı Anadolu Kenti: Bursa Örneği Şehir Toplumunun Sosyal-Ekonomik ve Kültürel Analizi”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı, 2002. 53 Hülya Taş, “XVII. Yüzyılda Ankara”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, 2004. 54 Rifat Özdemir, XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, Kültür Bakanlığı, Ankara 1998, s. 244-245.
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
68
Century: A Study of Notables and Urban Politics”55 başlıklı doktora tezi olduğunu belirtmek gerekir. Âyânlık çağının hemen öncesinde kent ileri gelenleri ve kent siyaseti hakkında, yine şer‘iye sicilleri esas alınarak yapılan bu çalışma; özgün bir plan dahilinde Antep’te âyânlığın maddî ve sosyal köklerini, niteliğini, seyyidilik olgusunu, mahkeme çevresinde günlük karşılaşmaları ve bireyleri, kurumları ve halkı temsil meselelerini işlemektedir. Özetle bu tez, klasiksonrası dönemde kent ve bölgede (taşrada) âyânın önemini vurguluyor. Aynı kentin şer‘iye sicilleri başta olmak üzere diğer arşiv malzemesi de kullanılmak suretiyle XVIII. yüzyılın ilk yarısındaki idarî, sosyal ve iktisadî yapısının bir tablosu, Hüseyin Çınar tarafından çıkarılmıştır.56 Bu araştırmada kullanılan malzemenin, titizlikle tasnif ve tahlil edildiğini müşahede etmekteyiz. Yazar, Antep kentinin özgün yanlarını, ele aldığı dönemde ön plana çıkan hususları (malikâne sisteminin uygulanması vb.) layıkıyla vurgulamıştır. Kentsel büyüme perspektifinden bakıldığında Antep’in -verilerin sınırları dikkate alınmak kaydıyla- bu dönemde nüfus açısından değil, ama fizik mekan bakımından genişlediğini ortaya koyan Çınar, vakıf kurucuları arasında kadınların kayda değer yerinin de altını çizer. Genç kuşak arasında şer‘iye sicilleri kullanılarak yapılan dikkat çekici bir araştırma da Boğaç Ergene’nin “Kastamonu-Çankırı” çalışmasıdır. Yazar; XVII. yüzyılın ikinci yarısından XVIII. yüzyılın başlarına uzanan süreçte, bu iki yörede taşra yönetimi, kadı mahkemesi ve davaların çözümlenmesi ekseninde Osmanlı yönetim anlayışı ve pratiği konularında olduğu gibi bölge/şehir tarihçiliğinde de başarılı bir eser ortaya koymuştur. Ergene’nin çalışması, sicillerini incelediği kentlerin tarihine ağırlık vermekten ziyade toplumsal ilişkilerde kadı mahkemesinin kullanımı üzerine yoğunlaşmaktadır. Ergene, araştırmacıların özellikle Anadolu kentlerine ait sicilleri, devletin toplumu kontrolü perspektifinden incelemesine karşı eleştirel bir tutum alır ve bu yaklaşımın, mahkemeler ve toplumun dış tesirlerden nispeten bağımsız olarak nasıl bir etkileşim içinde bulunduklarını göz ardı ettiğini vurgular.57 Ergene, Osmanlı mahkeme sisteminin suiistimallere karşı zayıfı koruduğu tezinin gerçeği yansıtmadığını, bu mahkemelerin siyasî ve sosyo-ekonomik etkilerden bağımsız olmadıklarını çıkış noktası olarak almaktadır. Ergene; Osmanlı mahkeme sisteminde, kadıların toplumsal ilişkileri sürdürmek ve cemaatin siyasî ve ideolojik açıdan kendini yeniden üretmesini sağlamaya yardım etmek yönündeki amaçlarının, davaları çözme biçimlerine yansıdığına dikkat etmeyen ve Osmanlı sisteminin 55 Harvard University, 1999. 56 Hüseyin Çınar, “18. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntab Şehrinin Sosyal ve Ekonomik Durumu”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü, İstanbul 2000. 57 Boğaç Ergene, Local Court Provincial Society and Justice in the Ottoman Empire: Legal Practice and Dispute Resolution in Çankırı and Kastamonu (1652-1744), Leiden: Brill, 2003, s. 2.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
69
kurallarla yönlendirilen kanuncu niteliğine göre sicilleri yorumlayan araştırmacılara karşı eleştiriler yöneltir. 58 Osmanlı kentine dair çalışmalarda Fikret Yılmaz; kamusal ve özel hayat hakkında daha önceki çalışmalarda bir anlamda göz ardı edilmiş konuları gündeme getirerek, özellikle marjinal grupların veya daha önce tarih yazıcılığında ihmal edilen konuların tarih alanına dahil edilmesi yönünde çağdaş tarihçilikteki eğilimlere paralel çalışmalarıyla dikkat çeken bir isimdir. Yılmaz’ın ağırlıklı olarak şer‘iye sicilleri ve tahrir defterlerine dayalı araştırmasına59 konu olan Edremit kazası, yazarın ifadesine göre, tahrir verilerinin noksanlıklarını telafi için aynı dönemde siciller ve başka belgeler yönünden elverişli bir yöre olduğu için seçilmiştir. Yılmaz’ın eserinde, klasik tahrir çalışmalarında eksikliği hissedilen sıradan insanların gündelik hayatına dair enstantaneler ara ara karşımıza çıkar.60 Yılmaz’ın Osmanlı kentlerinde toplumsal ilişkiler bağlamında zikredilmesi gereken bir çalışması da, Osmanlı toplumunda mahremiyetin sınırlarına dair makalesidir.61 Büyük ölçüde, -tezinde de kullandığı- Edremit şer‘iye sicillerine dayalı olan bu çalışmada Yılmaz, daha ziyade cinsellikle ilgili konular etrafında, hakkında yeterli bilgimiz bulunmayan XVI. yüzyıl Osmanlı toplumunda kamusal ve özel alanlar arasındaki ilişki, özel hayatın toplum ve otoriteler tarafından denetlenme biçimleri, bu bağlamda -Ergenç tarafından işlevi ve niteliği vurgulanmış olan62- mahallenin rolü ve kamunun bir anlamda ahlâkın ve nizamın koruyucusu olarak ifa ettiği fonksiyon vb. hususları tahlil etmektedir. Osmanlı mahkeme sisteminin işleyişinin, verilen kararların içeriği açısından gerek özel gerekse kamusal alanlara ait uygulamaların niteliklerinin tartışıldığı bir başka çalışma ise; yine Bursa kenti örneğinde Nurcan Abacı tarafından gerçekleştirilmiştir. Kentlerde mahallenin, hukukun uygulanmasındaki rolleri açısından önemini vurgulayan yazarın özellikle toplumsal hayat bakımından vardığı önemli sonuçlardan birisi, “XVII. yüzyıl kişilerinin dünya gö58 Ergene, niza çözme literatüründe iki ana model olarak Mahkeme ve Pazarlık modellerinin geliştirildiğini, ilkinin kurallara bağımlı bir sorun çözme modeli olduğunu, ikincisinin ise toplumsal uyumu sağlamaya yönelik olarak tarafların uzlaşmasını amaçlayan bir niteliği haiz bulunduğunu vurgular. Osmanlı sisteminin bu ikisinden hangisine uyduğu kesin olarak ifade edilmezse de esnekliğini vurgulamak yanlış olmaz. Bkz. Boğaç Ergene, a.g.e., s. 200-202. 59 Fikret Yılmaz, “XVI. Yüzyılda Edremit Kazası”, Doktora Tezi, İzmir: Ege Üniversitesi, 1995. 60 Mesela köylerde gündelik hayata dair kısım için bkz. a.g.t., s. 143 vd. Burada, cemaat içi ve aileyle ilgili çeşitli toplumsal ilişkiler, özel hayat, suçlar vb. konularda ilginç örnekler zikredilmektedir. 61 Fikret Yılmaz, “XVI. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Mahremiyetin Sınırlarına Dair”, Toplum ve Bilim, 1999–2000, sy. 83, s. 92–110. 62 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki ‘Mahalle’nin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, 1984, sy. 4, s. 69-78.
70
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
rüşleri ile bağlantılı olarak şehirde ‘tutucu’, ‘liberal’ ve ‘marjinal’ diye tanımlanabilecek bölgeler[in]” bulunduğudur.63 Klasik dönem Osmanlı kentleri üzerinde yoğunlaşan monografilerin yanında, genel nitelikli ve akademik çerçevede tasarlanarak gerçekleştirilmiş bazı çalışmalar özellikle dikkati çeker. Mardin64 ve Ankara65 üzerinde yapılan ve yazarlarının çoğu akademik anlamda tarih disiplini dışından gelen iki çalışmada, bütüncül bir perspektifle ve disiplinlerarası bir yaklaşımla bu iki kentin tarihleri çeşitli açılardan ele alınıyor. Yazarların yaklaşımlarında seçilen kentlerin tarihsel açıdan çokkültürlü yapılarına vurgu açık bir şekilde seçiliyor. Görsel malzeme, tablo ve grafikler bolca kullanılmakta, Ankara hakkındaki kitapta çerçeve yazılara çok geniş yer ayrıldığı görülmektedir. Mardin kitabında Osmanlı klasik dönemi ile ilgili değerlendirmede, hem kentin özgün yanları hem de içinde yer aldığı Osmanlı-İslam kenti geleneği çerçevesindeki özellikleri (vakıfların yeri, Osmanlı yönetim yapısının tesirleri vb.) vurgulanmaktadır. Önceki Müslüman-Türk siyasî oluşumları dönemindeki yapısını Osmanlı klasik döneminde fazlaca değiştirmeden devam ettirdiği üzerinde durulmaktadır.66 Başka bazı kentler gibi burası da XVIII. yüzyılda yerel eşrafın, XIX. yüzyılda ise modernleşmenin etkilerine sahne olacaktır. Mahallî Sancak/Kaza Araştırmalarında Osmanlı Kenti Ömer Lütfi Barkan’ın 1940’lı yıllarda Tapu Tahrir Defterlerini esas alarak Türkiye’de başlattığı süreç, zamanla inceleme konularının çeşitliliğinde görülen bir renklilikle hızlanarak devam etmiştir. 1960’larda Nejat Göyünç’le başlayan “sancak/kaza” esaslı çalışmalar; İsmet Miroğlu, Bahaeddin Yediyıldız vb. tarihçilerin önemli eserleriyle devam etmiş ve 1990’lı yıllardan itibaren de, benzer metotlarla çok sayıda ilgili kaynak grubunu esas alan akademik çalışmalar yapılmıştır.67 İlgili çalışmalar sancakları genel olarak çeşitli yönleriyle ele almakla birlikte, ele alınan sancaklar içindeki şehirlere dair de bilgiler ortaya konmuş ve değerlendirmeler yapılmıştır. Bu çalışmaların hem genel olarak, hem de Osmanlı kent tarihine yaklaşımları ve bu tarihe yaptıkları katkılar açısından ayrıntılı bir tahlile ihtiyaç duydukları açıktır. Bunların bir kısmı zaten kentsel açıdan 63 Nurcan Abacı, “Osmanlı Hukukunun Uygulanmasına Yönelik Bir İdari-Sosyal Tarih Araştırması: Bursa Örneği (1650–1700)”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, 1999. 64 Suavi Aydın, Kudret Emiroğlu, Oktay Özel ve Süha Ünsal, Mardin: Aşiret-Cemaat-Devlet, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 2000. 65 Suavi Aydın, Kudret Emiroğlu, Ömer Türkoğlu, Ergi D. Özsoy, Küçük Asya’nın Bin Yüzü: Ankara, Ankara 2005. 66 Suavi Aydın ve diğerleri, Mardin, s. 118. 67 Adnan Gürbüz, XV.-XVI. Yüzyıl Osmanlı Sancak Çalışmaları Değerlendirme ve Bibliyografik Bir Deneme, İstanbul, 2001.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
71
önemi olmayan bölgeler hakkındadır;68 bazıları da kentsel açıdan kayda değer olmayan, küçük boy kasabaların bulunduğu sancaklara69 dairdir. Buna mukabil; Amasya,70 Ankara,71 Manisa,72 Harput73 vb. kentlerin merkezinde bulunduğu kaza ve sancaklar hakkındaki monografilerde ise kente ayrılan yer doğal olarak oldukça geniştir ve bu çalışmaların da burada değerlendirilmesi gerekir. Merhum Göyünç’ün -yukarıda anılan- prototip özelliğindeki çalışması,74 tahrir defterlerinin yanında Mardin’e dair seyahatname vs. eserlerdeki anlatıları da ihtiva eden gerçekten de önemli bir katkıdır. Göyünç Mardin hakkındaki çalışmalarını daha sonra W. D. Hütteroth ile genişleterek sürdürmüştür.75 Kent tarihi açısından, defteroloji çalışmaları içinde Feridun Emecen’in Manisa hakkındaki kitabı, zengin arşiv malzemesinin yanında şer‘iye sicillerini de kullanması itibariyle önemlidir. Bu alanda yapılan araştırmalar 1980’lerin sonundan itibaren adeta bir moda halini almış ve çoğu, plan olarak önceki çalışmaları taklit eden, ele aldığı yöre ile ilgili tahrir verilerini -kısmen başka belgeleri de kullanmakla birlikte- tasnif ve anlamlandırmaktan ve önceden ortaya konulmuş genel sonuçları, ele alınan sancak-kaza düzeyinde teyid etmekten öte gitmeyen çalışmalar olarak değerlendirilmişlerdir.76 Burada bu tür araştırmalar hakkında genel bir tartışmaya girmeyecek ve yalnızca bu tür çalışmaların kent tarihi araştırmacılığı açısından bir değerlendirmesini yapacağız. 68 Bahaeddin Yediyıldız, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1985. Yunus Koç, XVI. Yüzyılda Bir Osmanlı Sancağının İskân ve Nüfus Yapısı, Ankara1989. 69 Mehmet Öz, XV.-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1999. 70 Adnan Gürbüz, “Toprak-Vakıf İlişkileri Çerçevesinde XVI. Yüzyılda Amasya Sancağı”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993. 71 Emine Erdoğan, “Ankara’nın Bütün Tarihi Çerçevesinde Ankara Tahrir Defterlerinin Analizi (TÜSOKTAR Veri Tabanına Dayalı Bir Araştırma)”, Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, SBE, Tarih ABD, Ankara 2004. 72 Feridun M. Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1989. 73 M. Ali Ünal, X VI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1989. 74 Nejat Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, İstanbul, 1969 [2. baskı: Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1991]. 75 Nejat Göyünç ve W. D. Hütteroth, Land an der Grenze: Osmanische Verwaltung im heutigen türkisch-syrisch-irakischen Grenzgebiet im XVI. Jahrhundert, İstanbul, 1997. 76 Tahrir defterlerine dayalı çalışmalar hakkında eleştirel bazı değerlendirmeler için bkz. Erhan Afyoncu, “Türkiye’de Tahrir Defterlerine Dayalı Olarak Hazırlanmış Çalışmalar Hakkında Bazı Görüşler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. I, sy. 1, s. 267–286; Oktay Özel, “Bir Tarih Okuma ve Yazma Pratiği Olarak Türkiye’de Osmanlı Tarihçiliği”, Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek-Sempozyum Bildirileri, Toplum ve Bilim/Defter Dergileri Ortak Çalışma Grubu, İstanbul, 1998, s. 147–160. Özel’in makalesi; münhasıran defteroloji alanındaki çalışmaların bir eleştirisi olmamakla birlikte, yaptıkları tarihçiliği “bir problematiği ya da kavramsal/kuramsal bir çerçevesi olmayan (…) büyük ölçüde işlenmemiş bir ‘belge’-bilgi tarihçiliği” (s. 155) olarak tavsif ettiği, tahrir defterlerini kaynak olarak kullanmak suretiyle sancak-kaza monografisi tarzında çalışmalar yapan yeni kuşak tarihçilere esaslı eleştiriler getirmektedir.
72
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
Göyünç’ün Mardin hakkındaki eserinin planı ve konuları ele alış şeklini -sonraki tarihçileri büyük ölçüde etkilemiş olduğundan- kısaca vermenin yararlı olduğunu düşünüyoruz. Coğrafî yeri, tarihî isimleri, kökeni ve Osmanlılara kadar kısa tarihçesini içeren ve sonraki çalışmalarda genellikle aynı plan dahilinde tekrarlanan Giriş’ten sonra bölümler sırasıyla şu başlıkları taşır: 1- Osmanlılar tarafından fetih, 2- İlk idarî taksimat ve sonrası, 3- İskan yerleri ve topluluklar, 4- Mardin Şehri, 5- İktisadî hayat ve faaliyetler, 6- Haslar, zeâmet ve timarlar. Görüldüğü gibi burada şehrin fizikî yapısı, nüfusu ve çeşitli bina ve vakıf eserlerine bir bölüm ayrılmış, iktisadî hayat ve dirlik sistemi ile ilgili bölümlerde kent ve kırsal kesim birlikte değerlendirilmiştir. Bu planı birtakım değişikliklerle sonraki sancak/kaza monografilerinin çoğunda görürüz.77 Bu bağlamda daha sonraki yıllara ait eserlerden bazılarının planlarına ve kentlere ayırdıkları yere dair kısaca bazı bilgiler vermek; bu tür çalışmaların hem yaklaşımlarını anlamak, hem de kent tarihi araştırmacılığına yaptıkları katkılara dair bir fikir sahibi olabilmek açısından yararlı olacaktır. Mesela, Erzincan ve Kemah ile ilgili kitabında Miroğlu, dördüncü bölümü bu iki şehrin fizik yapısı, tahmini nüfusu ve vakıflarına tahsis etmiş, toprak idaresi ve iktisadî durumla ilgili müteakip bölümlerde ise kırsal yapının yanında kentsel vergi gelirleri ve ekonomik faaliyetleri de incelemiştir.78 1980’lerde yapılan ve yayınlanan en yetkin sosyoekonomik tarih çalışmalarından birisi olan Feridun M. Emecen’in Manisa hakkındaki eserinde, ele alınan kentin -şehzade sancağı merkezi olarak- önemine binaen üç temel bölümden ilki Manisa kazasının merkezi olarak Manisa şehrine tahsis edilmiştir.79 Zengin bir arşiv malzemesine dayanan çalışmada, tahrir defterleri verileri şer‘iye sicilleri ile desteklenmiştir. Harput Sancağı üzerindeki mühim çalışmasında Ünal, kitabın dördüncü ve son bölümünü şehre hasretmiştir. Kale, mahalleler, dinî ve sosyal yapılar, sosyal ve ekonomik hayat konuları ele alınmıştır. Önceki bölümler sancak geneliyle ilgili olduğundan doğal olarak şehirle ilgili konulara buralarda da temas edilir.80 Bu konudaki diğer araştırmalarda da, aşağı yukarı benzer bir ele alış biçimi gözlemlenmektedir. Defter araştırmalarında kentlere dair kısımlar genellikle belirli bir plan dahilinde işlenmiştir. Kentlerin kuruluşu ve Osmanlı öncesi tarihleri mevcut literatürden özetle anlatıldıktan sonra, kentlerin fizikî durumu, nüfus, iktisadî faaliyetler ve vakıflar gibi alt başlıklar etrafında genelde tahrir verileri etrafında 77 B. Yediyıldız’ın Ordu yöresine dair eseri (Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1985) farklı bir plan dahilinde yazılmışsa da kent tarihçiliği açısından değerlendirmeye alınmadı. 78 İsmet Miroğlu, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1990. 79 Feridun M. Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası. 80 M. Ali Ünal, X VI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1989.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
73
konular işlenmektedir. Bazı araştırmalarda kısmen ele alınan kent aynı dönemdeki diğer kentlerle mukayeseye tabi tutulmakla birlikte defteroloji çalışmalarının genelinde görülen eksiklik, kent tarihiyle ilgili kısımlarına da yansımıştır: İncelen olguyu tam olarak tarihsel bağlamına oturtmadan ve ülke ve dünya ölçeğinde karşılaştırmalı bir perspektifle ele almadan tekilliği içinde değerlendirmek. Tarihçi, daha çok, tekil olay ve olgularla ilgilenmeyi tercih eder ve genellemelerden mümkün mertebe kaçınmak tarihçilerin genel eğilimidir. Bununla birlikte incelenen konuların tarihsel bağlama oturtulmaları ve mukayeseli bir bakış açısıyla değerlendirilmelerinin, onları “anlama” ve “anlamlandırma” ameliyesini daha mümkün hale getireceği de hesaba katılmalıdır. Bu satırların yazarının konuyla bağlantılı çalışmaları dahil, sancak-kaza monografilerinin en önemli eksiklerden birisi de, seçilen bölge/kent ve dönem hakkında her türlü bilgi, belge vb. kaynağı -bu kaynakların sağlam bir tenkidi yapılmak suretiyle- bir araya getirmeden genel tahlillere gidilmesidir. Kurumsal ve Sosyal Araştırmalar ve Kent Tarihçiliği İmaret Sitelerinin Kent Organizasyonu ve Sosyal Hayatındaki Yeri Yukarıda Barkan, İnalcık gibi öncü isimlerin vakıf kurumunun Osmanlı toplumsal hayatındaki şümullü etkilerini vurguladığından söz edilmişti. Daha sonra hem vakıf eksenli araştırmalarda, hem de kent tarihi çalışmalarında vakıflar önemli bir yere sahip oldu. Bahaeddin Yediyıldız’ın çığır açan araştırması vakıf kurumunun dinamizmini XVIII. yüzyılda da devam ettirdiğini ortaya koydu.81 Kendi ifadesiyle Yediyıldız’ın XVIII. yüzyıl için yaptığının bir benzerini XVII. yüzyıla uyarlayan Hasan Yüksel’in, bu yüzyılı temsil edebilecek bir örneklem seçerek (313 vakfiye) söz konusu vakıfları incelediği eseri82 büyük ölçüde kent hayatı ile ilgilidir. Vakıf kurucuları, vakıfların yönetimi, iktisadî boyutları ve vakıf hizmetlerinin toplumsal gruplara dağılımı gibi konular yetkinlikle ele alındığı gibi eserin beşinci bölümünde şehirlerin gelişiminde vakıfların rolü ayrıntılarıyla izah edilmiştir. Ömer Demirel’in Sivas şehri83 ve Adnan Gürbüz’ün Amasya84 örneğindeki çalışmaları da; kent ve yöre bağlamında, vakıf eserlerle mahalleler arasındaki ilişkiden vakıf gelirlerinin kent ekonomisindeki yerine kadar vakıf kurumunun toplumsal ve iktisadî hayat üzerindeki etkileri, Osmanlı yönetim sistemi ve sos81 Bahaeddin Yediyıldız, XVIII.Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi: Bir Sosyal Tarih İncelemesi, Ankara, 2003. 82 Hasan Yüksel, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Hayatında Vakıfların Rolü (1585-1683), Sivas, 1998. 83 Ömer Demirel, Osmanlı Vakıf-Şehir İlişkisine Bir Örnek: Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 2000. 84 Adnan Gürbüz, “Toprak-Vakıf İlişkileri Çerçevesinde XVI. Yüzyılda Amasya Sancağı”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993.
74
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
yal örgütlenmesi açısından sonuçları, üzerinde düşünülmeye değer çalışmalardır. Saim Savaş’ın85 bir zaviye etrafındaki çalışması ise, Osmanlı dönemi kentlerinde genel bir özellik olan, zaviye çekirdeği üzerinde oluşmuş bir mahallenin gelişimini de içeren bir boyuta sahiptir. Osmanlı kentinin temel birimi olan mahallelerin kuruluş ve gelişmelerine dair ilgi çekici bir örnek de Ömer Demirel’in yine Sivas’taki bir başka mahalleye, Küçük Minare mahallesine dair bildirisidir.86 Burada mahallenin kuruluşunda Osmanlıların Safevî propagandasına karşı aldığı siyasî-dinî tavrın merkezî önemi vurgulanmakta ve mahallenin gelişimi, sosyal ve ekonomik boyutlarıyla birlikte tahlil edilmektedir. Vakıfların kentlerin gelişmesinde, sosyal ve iktisadî hayatındaki yeri açısından önemli bir çalışma da Cafer Çiftçi tarafından, Özer Ergenç’in danışmanlığında hazırlanan tezdir. Yayınlanan bu çalışmadaki bulgulara göre, Bursa’da vakıf kurucuları arasında kadınların, özellikle hanedan kadınlarının çarpıcı bir yeri vardır. XVI. yüzyılda vakıf kurucularının %14’ü, XVIII. yüzyılda ise %23’ü kadındır. Tereke defterlerinde de ekonomik yönden güçlü kadınlara rastlanıyor.87 Zaman içerisinde avarız vakıflarının sosyal amaçlarının arka plana itilmesi, iktisadî yönlerinin ağır basması88 dikkat çekici bir yön olarak vurgulanmaktadır. Bu araştırmada, üç bölümden birisi para vakıflarına hasredilmiş ve bunların kent hayatı içerisindeki yeri ve önemi etraflıca ele alınmıştır.89 Askerî sınıf mensuplarının kredi kullanımı XVIII. yüzyılda, XVI. yüzyıla göre kayda değer ölçüde artmıştır. Bu da askerî sınıf (seyfiye, kalemiye ve ilmiye) mensuplarının giderek artan bir şekilde ticaret ve zenaat faaliyetlerine katılmalarının bir göstergesi olarak okunmalıdır. Zaten Bursa’da kredi kullanan esnafın takriben %20’sinin askerî kökenli oldukları anlaşılmaktadır.90 Yönetim Kurumları Hakkında Osmanlı kentlerinin fizik yapıları, yönetim binalarının niteliği gibi konular, aynı zamanda hanedanın ve yönetimin meşruiyetini sembolize eden unsurlar açısından da değerlendirilebilir. Bu bağlamda Donald Preziosi; kentsel mimarinin tarihsel olarak özgül okunulabilirliklerinin, bizleri, Osmanlı kent yapısı ile siyasî iktidar arasındaki ilişkiyi çok büyük dikkatle ele almaya teşvik ettiğini belirtiyor. Yazar, bir kent dokusu içindeki binaların boşluk içinde algılanmadığını, binaların resmî ve fonksiyonel niteliklerinin diğer yapılarınkilerle ilişkileri 85 Saim Savaş, Bir Tekkenin Dinî ve Sosyal Tarihi: Sivas Ali Baba Zaviyesi, İstanbul, 1992. 86 Ömer Demirel, “Kuruluşundan Günümüze Çeşitli Yönleriyle Bir Osmanlı Mahallesi: Sivas Küçük Minare Mahallesi”, XIII. Türk Tarih Kongresi (Ankara 4-8 Ekim 1999), Kongreye Sunulan Bildiriler, Ankara, 2002, c. III, Kısım 3, s. 1947-1960. 87 Cafer Çiftçi, Bursa’da Vakıfların Sosyo-Ekonomik İşlevleri, Bursa, 2004, s. 50. 88 A.g.e., s. 21. 89 A.g.e., s. 159-234. 90 A.g.e., s. 183.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
75
çerçevesinde anlaşıldığını vurgular.91 Öte yandan, Osmanlı-öncesinde İslam dünyasında idarî komplekslerin gelişmesi, merkez camiinin idarî rolünün süreç içerisinde kaleye kayması, zamanla siyasî ve idarî merkezin kent dokusundan ayrışması, daha sonra Selçuklularla birlikte ise idarî yapıların hem kent dokusu içinde, hem de dışında kaleler ve hisarlar içinde bulunması92 gibi olgular Osmanlı kentinin tarihî temellerinin bir kısmının oluşum sürecini anlamamıza yardımcı olur. Osmanlı kentlerinde yönetim kurumları üzerindeki değerlendirmelerinde Ö. Ergenç, devlet tarafından atananlar yani kadı ve beyin yanında eşraf ve âyânın, mahalle ve esnaf örgütlerinin nitelikleri ve yönetime katkıları üzerinde durur ve dolayısıyla şehrin idaresinde şehirlilerin iradesinin payını irdeler.93 Özellikle devlet ile reâyâ arasındaki rolüyle eşraf ve âyânın zaman içerisinde yönetimdeki rollerinin ve etkinliklerinin arttığı bilinmektedir. Canbakal ve Çınar’ın Antep hakkındaki araştırmaları bu hususta kayda değer bilgiler içermektedir. Kentin, en azından beledî ve adlî anlamda en önemli yöneticisi olan kadının konumu ve kadı mahkemesinin işlevi, üzerinde en çok durulan hususlardan biridir. Bu alanda İlber Ortaylı’nın, hukuk ve idare adamı olarak kadının eğitimi, görev ve yetkileri, görevlendirilmesi vb. bütün yönlerini ortaya koyan muhtasar ama kapsamlı eseri özellikle anılmalıdır.94 Kent tarihi çalışmalarının çoğunda, ele alınan kentteki kadılık makamını işgal eden kişiler, bunların görev ve yetkileri, şahsiyetleri vb. hususlarda bilgiler bulunmaktadır. Klasik sonrası dönemde kentlerin gelişmesi ve kent hayatı ile ilgili olarak bazı hususlara dikkati çekmek yerinde olacaktır. Osmanlı kentlerinin nüfus bakımından gelişim çizgileri tahrir defterlerine dayalı olarak XV-XVI. yüzyıllar için ortaya konulmuş ve malum olduğu üzere XVI. yüzyılın ikinci yarısında genel nüfus artışına paralel bir büyüme tespit edilmiştir.95 XVII. yüzyılda ise, bazı istisnalar dışında tahrir yapılmadığı için nüfus araştırmaları bakımından şanssız durumdayız. Bu açığı bir ölçüde telafi eden mufassal avarız defterleri96 91 Donald Preziosi, “Introduction: Power, Structure and Architectural Function”, Irene A. Bierman, Rifa’at A. Abou-El-Haj ve Donald Preziosi (ed.), The Ottoman City and Its Parts, New York: New Rochelle, 1991, s. 104. 92 Jere L. Bacharah, “Administrative Complexes, Palaces, and Citadels: Changes in the Loci of Medieval Muslim Rule”, Irene A. Bierman, Rifa’at A. Abou-El-Haj ve Donald Preziosi (ed.), The Ottoman City and Its Parts, s. 111-128. 93 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteliği Üzerinde Bazı Düşünceler”, VIII. Türk Tarih Kongresi, c. II, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1981, s. 1265–1274; a.mlf., “Osmanlı Klâsik Dönemindeki ‘Eşraf ve A’yan’ Üzerine Bazı Bilgiler”, Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, 1982, sy. 3, s. 105–118; a.mlf., “Osmanlı Şehirlerindeki ‘Mahalle’nin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”. 94 İlber Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, Ankara, 1994. 95 Ömer Lütfi Barkan, “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, Türkiyat Mecmuası, 1953, sy. 10, s. 1–26; Suraiya Faroqhi, Towns and Townsmen of Anatolia. 96 Oktay Özel, “XVII. Yüzyıl Osmanlı Demografi ve İskan Tarihi İçin Önemli Bir Kaynak: Mufassal Avarız Defterleri”, XII. Türk Tarih Kongresi, Ayrıbasım, Ankara, 2000, s. 735–743.
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
76
ve cizye defterleri gibi kaynaklara dayalı çalışmalar, genel nüfusta bir düşüş eğiliminin varlığını ima eder.97 Buna mukabil, büyümeye ve gelişmeye devam eden kentler ve bu kentlerin gelişmelerinin ardındaki dinamiklere dair bazı ilginç çalışmalar da vardır. Mesela, Tokat kentinin XVII. yüzyılda hem nüfus açısından hem de bir sanayi ve ticaret kenti olarak geliştiğini ve bu gelişmenin ancak XIX. yüzyılda tersine döndüğünü Mehmet Genç’in araştırması ortaya koymaktadır.98 Bu süreçte Tokat’ın hem büyük uluslararası ticaret yollarının, hem de bölgesel ulaşım şebekesinin kavşak noktasında bulunmasının yanında ham ipeğin işlenmesi, pamuklu dokumacılık ve bakır metalürjisi gibi sınaî alanlardaki gelişmeler de önemli rol oynamıştır.99 Kent nüfusunu oluşturan çeşitli sosyal ve meslekî gruplar hakkındaki çalışmalar, aile, kadın-erkek ilişkileri, suç ve ceza vb. sosyal tarihi ilgilendiren meseleler üzerindeki incelemeler kent tarihi araştırmaları içerisinde önemli bir yer tutar. Bu konular, genel kent monografilerinde yer aldığı gibi münhasır araştırmalara da konu olmaktadır. Mesela Bursa örneğinde, kentlerin sosyal ve iktisadî hayatında, gerek esnaf ve zenaatkâr zümrede gerekse ailede istihdam edilen kölelerin yeri hakkında Sahillioğlu100 ve Faroqhi101 gibi araştırmacıların yapmış oldukları gerçekten de aydınlatıcı araştırmaları zikredilmelidir. Mesela Faroqhi, şehirde işgücü pazarındaki değişimin, yani ipek sektöründe kölelerin eskisi kadar gerekli olmayışının sonucu olarak kadın köle sayısının azaldığını öne sürer.102 Bu bağlamda ailenin yapısı, evlenme-boşanma, miras, vasilik vb. bir dizi konu hakkındaki bilgilerimiz genişlemiştir.103 Yine Müslüman-gayrimüslim ilişkilerinin seyri, gayrimüslimlerin kadı mahkemeleriyle ilişkileri gibi hususlar da 97 Oktay Özel, “Changes in Settlement Patterns, Population and Society: A Case Study of Amasya (1576–1642)”, Doktora Tezi, University of Manchester, 1993. 98 Mehmet Genç, “XVII.-XIX. Yüzyıllarda Sanayi ve Ticaret Merkezi Olarak Tokat”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu (2-6 Temmuz 1986) , Ankara, 1987, s. 145-169. 99 Tokat’ın nüfusu, ulaşım ve ticaretteki rolü, kentteki fiyatlar vb. hakkında Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu kitabındaki (Ankara, 1987), M. İpşirli, N. Öztürk, R. Özdemir, M. Öztürk gibi araştırmacıların makaleleri de kentin bu dönemdeki tarihinin önemli veçhelerine değinmektedir. 100 Halil Sahillioğlu, “Onbeşinci Yüzyılın Sonu ile Onaltıncı Yüzyılın Başında Bursa’da Kölelerin Sosyal ve Ekonomik Hayattaki Yeri”, ODTÜ Gelişme Dergisi, 1979–1980, Özel Sayı; a.mlf., “XV. Yüzyıl Sonunda Bursa’da Dokumacı Köleler”, Atatürk Konferansları, c. VIII. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1983. 101 Suraiya Faroqhi, Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak. 102 A.g.e., s. 121 ve 233. 103 Bu açılardan önemli kaynaklar olan tereke defterleri üzerinde pek çok araştırma yapılmıştır. Örneğin bkz. Ömer Lütfi Barkan, “Şehirlerin Teşekkül ve İnkişafı Bakımından Osmanlı İmparatorluğu’nda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Ait Araştırmalar”; Hüseyin Özdeğer, 1463–1640 Yılları Bursa Şehri Tereke Defterleri, İstanbul: Türk İktisat ve İçtimaiyat Tarihi Araştırmaları Merkezi Neşriyatı, 1988; Said Öztürk, Askeri Kassama Ait Onyedinci Asır İstanbul Tereke Defterleri (Sosyo-Ekonomik Tahlil), İstanbul: OSAV Yay., 1995.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
77
çokça değinilen temalar olarak karşımıza çıkıyor.104 Münhasıran gayrimüslim bir cemaat hakkındaki bir araştırmayı örnek olarak zikredersek; Emecen’in Manisa Yahudilerine dair eserinin, zengin malzemesi ve ilginç konusuyla dikkat çektiğini söylemeliyiz. Burada, XV. yüzyıl sonlarından XX. yüzyıl başlarına kadar uzanan süreçte Yahudi cemaatinin iç yapısı, Müslüman, Rum ve Ermeni komşularıyla ilişkileri, iktisadî hayattaki rolleri ayrıntılı olarak irdelenmektedir.105 Paradigma Değişiklikleri ve Osmanlı Kent Tarihçiliği Osmanlı tarihi alanındaki çalışmaların niteliğini ve yönünü etkileyen bir faktör de, tarih yazıcılığında zaman zaman değişen anlayışlar ve ortaya atılan yeni tezlerin, Osmanlı tarihine uyarlanması çabalarının cazibesidir. Haile-i Osmaniye’ye dair, kendi ifadesiyle “(…) postmodernist çıkışın rasgele reddedilemeyecek ya da yok sayılamayacak kadar içerikli olduğu gerçeğini kabul eden ve hatta buna bir anlamda boyun eğen bir temel zihinsel çerçeve” olarak tanımladığı bir “orta zemin” arayışının106 ürünü bir yaklaşımla yazdığı ilginç eserde G. Piterberg, Osmanlı Devleti üzerine yapılan çalışmaların geçtiği kuramsal aşamaları ve bugün vardığı noktayı şu şekilde özetler:107 “İslam devleti ya da klasik devlet (Hegelci özcülük) ya da Asya Tipi Üretim Tarzı’nı yansıtan bir Oryantal-despot devlet (Marksist özcülük) gibi entelektüel olarak engelleyici ve tarihsel olmayan kavramlara yıllarca süren bağlılıktan sonra, bugünlerde Osmanlı devleti kavramı üç şekilde artan bir biçimde tarihselleştiriliyor. Birincisi artık salt İslam devletinin artzamanlı bir evrimi olarak değil, eşzamanlı olarak -yani çağdaşı olan hanedanlık devletleriyle karşılaştırmalı olarak- görülüyor. İkincisi, esas soru, Osmanlı devletinde nelerin ve neden yaşanmadığından, nelerin ve neden yaşandığına dönmüş durumda. Üçüncüsü, gerileme anlatısının gücünü kaybetmesinin bir sonucu olarak (…) yaşanan değişimlerin klasik bir modelden sapmalar ya da bozulmalar değil, devletin tarihselliği içinde doğal değişimler olmuş olduğu hissediliyor.”
Tarih yaklaşımındaki bu değişiklikler, Osmanlı tarihinin geneli için olduğu gibi kent tarihi araştırmaları için de geçerlidir. Gerçekten de dünya tarihi hakkındaki hakim paradigmalardaki değişiklikler sınırlı –veya dolaylı- da olsa Osmanlı tarihçiliğini etkilemiştir. Annales Okulunun Osmanlı sosyo-ekonomik tarihçiliği üzerindeki etkileri açıktır. Ömer Lütfi Barkan, Halil İnalcık ve Musta104 Bu konuda örnek vermek belki de gereksiz, zira konuyla ilgili literatürün çoğunda bunlara temas edilir. 105 Feridun M. Emecen, Unutulmuş Bir Cemaat: Manisa Yahudileri, İstanbul, 1997. 106 Gabriel Piterberg, Osmanlı Trajedisi: Tarih-Yazımının Tarihle Oyunu, çev. Uygar Abacı, İstanbul: Literatür Yay., 2005, s. 4-5. 107 A.g.e., s. 187-188.
78
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
fa Akdağ gibi kurucu babaların ortaya koydukları çerçevede, N. Göyünç’ün yukarıda anılan öncü çalışmasının da önemli etkisiyle ivme kazanan defteroloji araştırmaları kısmen, seyahatnameleri ve şer‘iye sicillerini daha yoğun olarak kullanan çalışmalar ise büyük ölçüde kent tarihiyle ilgilidir. Bu tür çalışmalar arasında ana kaynakların (tahrir defterleri ve şer‘iye sicilleri) niteliğinden kaynaklanan farkların olması kaçınılmazdır. Hiç şüphesiz bir kısmında, her iki kaynak türü de kullanılmıştır, ama genelde bu ayırım dikkati çeker. Defterlerin daha statik, belirli anlara yönelik veri sağlamasına karşılık, seri halindeki şer‘iye sicillerinin ait oldukları mekanın sosyal hayatını daha canlı olarak tasvir ve tasavvur etmemize yardımcı olduğu genelde kabul edilen bir varsayımdır. Osmanlı sosyal tarihinin ve bu arada kent tarihinin kuşkusuz başkaca çok önemli arşiv kaynakları vardır ama çalışmaların odağında genelde bu iki kaynak grubu yer aldığından biz değerlendirmemizde bunlara ağırlık verdik.108 Annales Okulunun uzun döneme, sosyal ve ekonomik tarihe ağırlık veren yaklaşımı kadar olmasa da Immanuel Wallerstein’ın Dünya Sistemi Teorisi de Osmanlı tarihi araştırmalarında etkili olmuştur. Klasik dönemle sınırlarsak, Suraiya Faroqhi, Huricihan İslamoğlu-İnan, Murat Çizakça bu alanda akla ilk gelen tarihçilerdir. Özellikle kent tarihi alanında Suraiya Faroqhi’nin ampirik araştırma ile teorik yaklaşımları sınama ve karşılaştırma niteliğindeki katkıları çok önemlidir. Ancak 1990’larda Dünya Sistemi Teorisi etkisini yitirmiş ve gözden düşmüştür. Bu teorinin kent tarihi çalışmaları açısından önemi; Osmanlı Devleti’nin dünya sistemine eklemlenmesi sürecini açıklamaya yönelik çalışmalar yapan araştırmacıların, uluslararası ticaretin oynadığı rol ve bu rolün belirli özelliklere sahip kentlerin (özellikle liman kentlerinin) tarihî gelişimlerindeki etkisi üzerinde yoğunlaşmasıdır.109 Osmanlı tarihinin yükseliş-duraklama-çöküş şeklindeki eski açıklamasına karşı yöneltilen eleştiriler kent tarihi araştırmaları üzerinde de etkisini göstermiştir. Nitekim Suraiya Faroqhi’nin XVII. yüzyılda Ankara ve Kayseri kentlerinde ev sahipliği üzerine yaptığı çalışma,110 Osmanlı tarih yazıcılığının 1970’lerden itibaren sorguladığı yükseliş-çöküş paradigmasına yöneltilen eleştirilere 108 Yunus Uğur’un şer‘iye sicillerine dayalı çalışmalar hakkındaki makalesinde yer alan bir grafikte, araştırmalarda sicillerin en çok şehir konusunda kullanıldığı anlaşılmaktadır. Uğur, sicil çalışmalarında sorunsal eksikliğine ve kaynakların yeterince tenkit edilmeden kullanılmasına dikkat çeker (s. 309). Fatma Acun ise, sicillerin sıra dışı olan niteliğinden hareketle gündelik, olağan hayatı aksettirmede şer‘iye sicillerinin elverişsiz olduğunu, tahrir defterlerinin ise “tahrir esnasındaki mevcut durumu yansıtması nedeniyle, sıradan günlük hayatı incelemeyi” kolaylaştırdığı fikrini ileri sürer. Bkz. Fatma Acun, “Osmanlı Döneminde Anadolu Şehirlerinin Gelişmesinde Devletin Rolü: Karahisar Örneği”, s. 164. 109 Ebubekir Ceylan, “Dünya Sistemi Teorisinin Osmanlı Tarihi Çalışmalarına Yansımaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. I, sy. 1, s. 81-94. 110 Suraiya Faroqhi, Men of Modest Substance: House Owners and House Property in Seventeenth Century Ankara and Kayseri, Cambridge, 1987.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
79
ampirik kanıtlar ortaya koyma çabasının bir ürünüdür. Bu çalışmada ve daha sonra döneme dair yazdığı bir genel değerlendirmede111 yazar, XVII. yüzyıl boyunca sürekli bir gerilemeden bahsedilemeyeceği fikrini işlemiştir. Gerek Jennings’in araştırmaları,112 gerekse Faroqhi’nin Ankara ve Kayseri hakkındaki çalışması113 aynı zamanda tarihçilikte 1980’lerden itibaren iyice ön plana çıkan aile, kadın, dinî gruplar-arası ilişkiler (kompartımanlar halinde veya bir arada yaşama) vb. sorunlara da yeni yaklaşımlar getirmeye çalışmıştır. Braude114 tarafından ortaya atılan klasik dönemde millet sisteminin mevcut olmadığı tezini destekleyici ampirik bulgulara ulaşılmıştır.115 Bilindiği üzere, esnaf örgütlenmeleri hakkındaki araştırmalar kent tarihçiliğinin önemli bir boyutunu teşkil eder. Özer Ergenç’in araştırmalarında bu örgütlerin yapısı ve kentlerin fiziki yapısına tesirleri tahlil edilmiştir. Osmanlı kent tarihçiliğinin bir başka önemli ismi olan Faroqhi, Bursa loncalarına dair bir çalışmasında, loncaların dış etkilere kapalı olmadığı, vakıflarla yoğun ilişkilerinin bulunduğu tespitini yapıyor ve Ergenç’e116 atfen, kent sakinlerinin devlete karşı bağımsız girişim gücü geliştirebildiklerini, dolayısıyla loncaların yapısal açıdan güçlenmelerinin ve kent çevresiyle artan şekilde eklemlenmelerinin kentlilerin hareketlilik yeteneğini arttırdığını ileri sürüyor.117 Öte yandan, loncaların en önemli özelliklerinden olan kısıtlamaların dönemlere göre değişkenlik arz edebileceğini, gedik usulünün XVIII. yüzyıl öncesinde de aynı katılıkla uygulandığı düşüncesinin yanlış olabileceğini öne süren Yi’ye118 göre, loncalardaki usta-kalfa-çırak hiyerarşisi zannedildiği gibi olmayabilir; zira burada kesin olan usta-çırak ayırımıdır, kalfalar her zaman görülmez. Bu da gedik usulü gibi daha sonraki dönemin bir özelliği olabilir. Yi’nin yaklaşımında da Osmanlı kurumlarının tarihselliğine gösterilen özen dikkati çeker. Yani ele aldığı XVII. yüzyılın özgüllüklerini vurgular, sonraki dönemlerin uygulamalarının geçmiş dönemlere teşmil edilerek genelleştirilmelerine itiraz eder. Bu yaklaşım da, Osmanlı tarihinin durağan olmayan yapısına vurgu yapan ve 1970’lerden beri çeşitli arayışlar içine giren Osmanlı tarihçilerinin görüşlerine paraleldir. 111 Suraiya Faroqhi, “Krizler ve Değişim, 1590–1699”. 112 Ronald Jennings, Studies on Ottoman Social History in the Sixteenth and Seventeenth Centuries: Women, Zimmis and Shari’a Courts in Kayseri, Cyprus and Trabzon, İstanbul, 1999. 113 Suraiya Faroqhi, Men of Modest Substance. 114 Benjamin Braude, “Foundation Myths of the Millet System”, B. Lewis ve B. Braude (ed.), Christians and Jews in the Ottoman Empire, New York ve Londra, 1982, c. II, s. 69-88. 115 Suraiya Faroqhi, “Krizler ve Değişim, 1590–1699”, s. 727. 116 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteliği Üzerinde Bazı Düşünceler.” 117 Suraiya Faroqhi, Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak, s. 149–150. 118 Eunjeong Yi, Guild Dynamics in Seventeenth-Century İstanbul-Fluidity and Leverage, Leiden ve Boston: Brill, 2004.
80
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
Sonuç Osmanlı klasik döneminde veya bir başka ifadeyle modernleşme öncesi dönemde Anadolu kentleri hakkındaki bu kısa değerlendirme, hiç şüphesiz, bu alanda yapılanların tamamını içermemektedir. Bununla birlikte, klasik dönemde, özellikle Anadolu coğrafyasındaki Osmanlı kentleri hakkındaki tarih yazımının önemli noktaları tebarüz ettirilmeye çalışıldı. Osmanlı tarihçiliğinin başka boyutlarıyla kent tarihinin kesişim noktaları üzerinde çokça durulmadıysa da, bu husus bütünüyle ihmal de edilmemeye çalışıldı. Neticede gerek ülkemizde, gerekse başka ülkelerde Osmanlı tarihçilerinin Osmanlı dönemi kentlerinin nitelikleri, hakim özellikleri, kent hayatının değişik vecheleri üzerinde gerçekten de önemli bir birikim oluşturdukları söylenebilir. Bununla birlikte, henüz layıkıyla ele alınmamış –özellikle küçük boyutlu- kentsel yerleşimlerin çokluğu, tüketilmeyi bekleyen arşiv malzemesinin bolluğu ve Osmanlı araştırmalarının dünya tarih yazıcılığındaki yerini almasını sağlayacak yeni açılımlar gibi bir dizi faktör, yapılacak daha çok şeyin bulunduğunu ortaya koyuyor. Kaynakların niteliği ve sınırları, bu kaynaklardaki verilerden bilgi üretmede izlenmesi gereken yöntemler, Osmanlı kentlerinin hangi yaklaşımla ele alınması gerektiği gibi noktalar üzerinde epeyce yol kat edilmişse de yine de ciddi problemler devam etmektedir. Kentleri, kentlerin art-alanları ve içinde bulundukları ilişkiler ağı çerçevesinde ele almak gereği açıktır ama bazı araştırmalarda bu her zaman gözetilen bir husus olmayabiliyor. Kaynakların niteliği bilinmekle birlikte, yorumlarda bundan kaynaklanan sakıncaların dikkate alındığına dair bir emare görülmeyebiliyor. Özetle demek istediğimiz; genelde bütün tarih araştırmalarında, özelde de kentlerin tarihine dair çalışmalarda, daha incelikli ve dikkatli, verilerin niteliği bağlamını daima göz önünde bulunduran, moda görüşleri takip etmekle birlikte rüzgâra kapılmayan ama dünyadaki tarih yazıcılığının açılımlarına aşina bir yaklaşımı benimsememizin gerektiğidir. Kaynakça119 Abacı, Nurcan, “Osmanlı Hukukunun Uygulanmasına Yönelik Bir İdari-Sosyal Tarih Araştırması: Bursa Örneği (1650-1700)”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, 1999. Acun, Fatma, “Osmanlı Döneminde Anadolu Şehirlerinin Gelişmesinde Devletin Rolü: Karahisar Örneği”, Belleten, 2001, c. LXV, sy. 242, s. 161-192. Acun, Fatma, “A Portrait of the Ottoman Cities”, The Muslim World, 2002, c. XCII, sy. 3-4, s. 255-286. 119 Kaynakçada konu hakkındaki bütün tezler bulunmamaktadır. Bunlarla ilgili olarak, künyeleri daha önceki dipnotlarda verilmiş olan Erhan Afyoncu’nun ve Yunus Uğur’un çalışmalarına bakılabilir.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
81
Acun, Fatma, “Ottoman Administration in the Sancak of Karahisar-ı Şarkî (1485-1569): An Analysis Based on Tahrir Defters”, Doktora Tezi, Birmingham: University of Birmingham, 1993. Acun, Fatma, “XVI. Yüzyılda Diyarbakır Şehrindeki Ekonomik Faaliyetler”, I. Bütün Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu, Ankara, 27-28 Ekim 2000, Ankara, 2001, s. 201218. Afyoncu, Erhan, “Türkiye’de Tahrir Defterlerine Dayalı Olarak Hazırlanmış Çalışmalar Hakkında Bazı Görüşler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. I, sy. 1, s. 267-286. Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, 1453-1559, 2. Baskı, Ankara, 1979, c. II. Aköz, Alaaddin, “XVI. Asırda Karaman Kazâsı”, Doktora Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, 1992. Akyüz, Jülide, “Ankara’nın Bütüncül Tarihi Çerçevesinde XVIII. Yüzyılda Ankara (Şer‘iye Sicillerinin Sayısal ve Muhteva Analizi Denemesi)”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı, 2003. Arıkan, Zeki, XV-XVI. Yüzyıllarda Hamit Sancağı, İzmir, 1988. Armağan, Mustafa, “Osmanlı Şehrine Kavramsal Bir Yaklaşım”, Osmanlı: Toplum, 1999, c. V, s. 536-544. Aydın, Dündar, Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilatı: Kuruluş ve Gelişme Devri, Ankara, 1998. Aydın, Suavi, Kudret Emiroğlu, Oktay Özel ve Süha Ünsal, Mardin: Aşiret-Cemaat-Devlet, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 2000. Aydın, Suavi, Kudret Emiroğlu, Ömer Türkoğlu, Ergi D. Özsoy, Küçük Asya’nın Bin Yüzü: Ankara, Ankara, 2005. Bacharah, Jere L., “Administrative Complexes, Palaces, and Citadels: Changes in the Loci of Medieval Muslim Rule”, Irene A. Bierman, Rifa’at A. Abou-El-Haj ve Donald Preziosi (ed.), The Ottoman City and Its Parts, New York: New Rochelle, 1991, s. 111-128. Baer, Gabriel, “The Administrative, Economic and Social Functions of Turkish Guilds”, International Journal of Middle East Studies, 1970, sy. 1, s. 28-50. Barkan, Ömer Lütfi, “Edirne Kassamına Ait Tereke Defterleri”, Belgeler, 1968, c. III, sy. 56, 1-479. Barkan, Ömer Lütfi ve E. Meriçli, Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1988. Barkan, Ömer Lütfi, “Şehirlerin Teşekkül ve İnkişafı Bakımından Osmanlı İmparatorluğu’nda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Ait Araştırmalar”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1962-1963, c. XXIII, sy. 1-2, s. 239-296. Barkan, Ömer Lütfi, “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, Türkiyat Mecmuası, 1953, sy. 10, s. 1-26. Barkan, Ömer Lütfi, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defterleri I”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1940, c. II, sy. 1, s. 20-59. Barkan, Ömer Lütfi, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defterleri II”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1941, c. II, sy. 2, s. 214-247. Baykara, Tuncer, “Osmanlı Devleti Şehirli Bir Devlet midir?”, Osmanlı: Toplum, c. V, Ankara, 1999.
82
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
Baykara, Tuncer, Denizli Tarihi, İstanbul, 1969. Baykara, Tuncer, İzmir Şehri ve Tarihi, İzmir, 1969. Baykara, Tuncer, Türk Kültürü Araştırmaları, İzmir, 1997. Beldiceanu, Nicoara, Recherche sur la ville ottomane au XV e siècle: etude et actes, Paris: A. Maisonneuve, 1973. Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır Tarihi: Başlangıçtan Akkoyunlulara Kadar, Akkoyunlulardan Cumhuriyete Kadar, 3 cilt, Ankara, 1987-2001. Beysanoğlu, Şevket, Bütün Cepheleriyle Diyarbakır, İstanbul, 1963. Birinci Kastamonu Kültür Sempozyumu Bildirileri 21-23 Mayıs 2000, Kastamonu, 2001. Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, Samsun, 1988. Bizbirlik, Alpay, XVI. Yüzyılın Ortalarında Diyarbakır Beylerbeyliğinde Vakıflar, Ankara, 2002. Bostan, Hanefi, XV.-XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadî Hayat, Ankara, 2002. Braude, Benjamin, “Foundation Myths of the Millet System”, B. Lewis ve B. Braude (ed.), Christians and Jews in the Ottoman Empire, New York ve Londra, 1982, c. II, s. 69-88. Braudel, Fernand, Civilization and Capitalism XVth-XVIIIth Century: The Structures of Everyday Life, İng. çev. S. Reynolds, 2. Baskı, New York, 1986. Bulduk, Üçler, “XVI. Asırda Karahisar-ı Sahib Sancağı”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı, 1993. Canbakal, Hülya, “Ayntab at the End of the Seventeenth Century: A Study of Notables and Urban Politics”, Doktora Tezi, Harvard University, 1999. Cansever, Turgut, “Osmanlı Şehri”, Osmanlı: Toplum, Ankara, 1999, c. V, s. 509-527. Cansever, Turgut, İslamda Şehir ve Mimari, İstanbul, 1997. Ceylan, Ebubekir, “Dünya Sistemi Teorisinin Osmanlı Tarihi Çalışmalarına Yansımaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. I, sy. 1, s. 81-94. Çakar, Enver, “998 Numaralı Tapu - Tahrir Defterine Göre 1523 Yılında Aintab ve Birecik Sancakları”, Türk Dünyası Araştırmaları, Ekim 1994, s. 112 -121. Çınar, Hüseyin, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntab Şehrinin Sosyal ve Ekonomik Durumu”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2000. Çınar, Hüseyin ve Osman Gümüşçü, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Çubuk Kazası, Ankara, 2002. Çiftçi, Cafer, Bursa’da Vakıfların Sosyo-Ekonomik İşlevleri, Bursa, 2004. Çizakça, Murat, “Price History and the Bursa Silk Industry: a Study in Ottoman Industrial Decline”, Journal of Economic History, 1987, c. XL, sy. 3, s. 533-550. Dağlıoğlu, Hikmet Turhan, XVI. Asırda Bursa, Bursa: Vilayet Matbaası, 1934. Dalsar, Fahri, Bursa’da İpekçilik, İstanbul, 1960. Demirel, Ömer, “1700-1730 Tarihlerinde Ankara’da Ailenin Niceliksel Yapısı”, Belleten, 1991, c. LIV, sy. 211. Demirel, Ömer, “Kuruluşundan Günümüze Çeşitli Yönleriyle Bir Osmanlı Mahallesi: Sivas Küçük Minare Mahallesi”, XIII. Türk Tarih Kongresi (Ankara 4-8 Ekim 1999), Kongreye Sunulan Bildiriler, Ankara, 2002, c. III, Kısım 3, s. 1947-1960. Demirel, Ömer, Osmanlı Vakıf-Şehir İlişkisine Bir Örnek: Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 2000. Doğru, Halime, XVI. Yüzyılda Eskişehir ve Sultanönü Sancağı, İstanbul, 1990.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
83
Doğru, Halime, XVI. ve XVI. Yüzyıllarda Sivrihisar Nahiyesi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1997. Doğru, Halime, XVI. Yüzyılda Sultanönü Sancağında Ahiler ve Ahi Zaviyeleri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayını, 1991. Doğru, Halime, XVIII. Yüzyıla Kadar Osmanlı Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Görüntüsü, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, 1995. Eldem, Edhem, Daniel Goffman ve Bruce Masters, Doğu İle Batı Arasında Osmanlı Kenti: Halep, İzmir ve İstanbul, çev. Sermet Yalçın, İstanbul, 2003. Emecen, Feridun M., “Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Tahrir Defterleri”, Tarih ve Sosyoloji Semineri, İstanbul, 1991, s. 149-155. Emecen, Feridun M., Unutulmuş Bir Cemaat: Manisa Yahudileri, İstanbul, 1997. Emecen, Feridun M., XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1989. Erdoğan, Emine, “Ankara’nın Bütün Tarihi Çerçevesinde Ankara Tahrir Defterleri’nin Analizi (TÜSOKTAR Veri Tabanına Dayalı Bir Araştırma)” Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih ABD, Ankara 2004. Erdoğru, M. Akif, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522-1584), İzmir, 1998. Ergenç, Özer, “Osmanlı Şehrinde Esnaf Örgütlerinin Fiziki Yapıya Etkileri”, Osman Okyar ve Halil İnalcık (ed.), Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920), Birinci Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, Tebliğler, Hacettepe Üniversitesi, Ankara 1977, Ankara, 1980, s. 103-109. Ergenç, Özer, “XVI. Yüzyıl Ankara’sı: Ekonomik, Sosyal Yapısı ve Kentsel Özellikleri”, Tarih İçinde Ankara (Eylül 1981 Seminer Bildirileri), Ankara, ODTÜ, 1984, s. 49-59. Ergenç, Özer, “Osmanlı Şehirlerindeki ‘Mahalle’nin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, 1984, sy. 4, s. 69-78. Ergenç, Özer, “Osmanlı Klâsik Dönemindeki ‘Eşraf ve A‘yan’ Üzerine Bazı Bilgiler”, Osmanlı Araştırmaları/The Journal of Ottoman Studies, 1982, sy. 3, s. 105-118. Ergenç, Özer, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteliği Üzerinde Bazı Düşünceler”, VIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1981, c. II, s. 1265-1274. Ergenç, Özer, “Osmanlılarda Esnaf ve Devlet İlişkileri”, Tarihte Türk Devletleri, Ankara, 1987, c. II, s. 627-631. Ergenç, Özer, “Şehir Tarihi Araştırmaları Hakkında Bazı Düşünceler”, Belleten, 1988, c. LII, sy. 203, s. 667-683. Ergenç, Özer, “XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa: Yerleşimi, Yönetimi, Ekonomik ve Sosyal Durumu Üzerine Bir Araştırma”, Doçentlik Tezi, Ankara, 1979. Ergenç, Özer, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Taşra Yönetiminin Mâlî Nitelikleri”, Journal of Turkish Studies/Türklük Bilgisi Araştırmaları, 1986, sy. 10, Harvard University, Washington, s. 87-96. Ergenç, Özer, “XVIII. Yüzyılın Başlarında Edirne’nin Demografik Durumu Hakkında Bazı Bilgiler”, IX. Türk Tarih Kongresi, Bildiriler, Ankara, 21-25 Eylül 1988, c. III, Ankara, 1989, s. 1415-1424. Ergenç, Özer, Osmanlı Klasik Dönem Kent Tarihçiliğine Katkı: XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara: Ankara Enstitüsü Vakfı Yayını, 1995. Ergene, Boğaç, Local Court Provincial Society and Justice in the Ottoman Empire: Legal Practice and Dispute Resolution in Çankırı and Kastamonu (1652-1744), Leiden: Brill, 2003.
84
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
Faroqhi, Suraiya, “Krizler ve Değişim, 1590-1699”, Halil İnalcık ve Donald Quataert (ed.), Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, çev. A. Berktay, S. Andıç ve S. Alper, İstanbul, 2004 [İngilizce orijinali: Cambridge, 1994], c. II, s. 543757. Faroqhi, Suraiya, Men of Modest Substance: House owners and House Property in Seventeenth century Ankara and Kayseri, Cambridge, 1987. Faroqhi, Suraiya, Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak, çev. G. ÇağalıGüven ve Ö. Türesay, İstanbul, 2003. Faroqhi, Suraiya, Towns and Townsmen of Anatolia: Trade,Crafts and Food Production in an Urban Setting, Cambridge, 1984 [Türkçesi: Osmanlıda Kentler ve Kentliler, çev. Neyyir Kalaycıoğlu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1993]. Genç, Mehmet, “XVII.-XIX. Yüzyıllarda Sanayi ve Ticaret Merkezi Olarak Tokat”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu (2-6 Temmuz 1986), Ankara, 1987, s. 145-169. Gerber, Haim, Economy and Society in an Ottoman City, Bursa 1600-1700, Kudüs, 1988. Ginzburg, Carlo, Peynir ve Kurtlar: Bir XVI.Yüzyıl Değirmencisinin Evreni, çev. Ayşen Gür, İstanbul: Metis Yay., 1996. Giresun Tarihi Sempozyumu, 24-25 Mayıs 1996-Bildiriler, İstanbul, 1997. Goffman, Daniel, İzmir and the Levantine World, 1550-1650, Seattle ve Londra, 1990. Göğebakan, Göknur, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya, 2002. Gökçe, Turan, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Lâzıkiyye (Denizli) Kazası, Ankara, 2000. Göyünç, Nejat ve W. D. Hütteroth, Land an der Grenze: Osmanische Verwaltung im heutigen türkisch-syrisch-irakischen Grenzgebiet im XVI. Jahrhundert, İstanbul, 1997. Göyünç, Nejat, “Onaltıncı Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 1968, sy. 7, s. 76-80. Göyünç, Nejat, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, İstanbul, 1969 [2. baskı: Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1991]. Gümüşçü, Osman, XVI. Yüzyıl Larende (Karaman) Kazasında Yerleşme ve Nüfus, Ankara, 2001. Güneş, Ahmet, “XVI. Yüzyıl Başlarından XVII. Yüzyıl Başlarına Kadar Kocaeli Sancağı”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1994. Gürbüz, Adnan, “Toprak-Vakıf İlişkileri Çerçevesinde XVI. Yüzyılda Amasya Sancağı”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993. Gürbüz, Adnan, XV.-XVI. Yüzyıl Osmanlı Sancak Çalışmaları Değerlendirme ve Bibliyografik Bir Deneme, İstanbul, 2001. Heywood, Colin, “Between Historical Myth and ‘Mytho-history’: The Limits of Ottoman History”, Byzantine and Modern Greek Studies, 1988, sy. 12, s. 315-345. Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, İstanbul, 1912-1928. İkinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, Samsun, (1-3 Haziran 1988), Samsun, 1990. İnalcık, Halil, “Bursa XVI. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten, 1960, c. XXIV, sy. 93, s. 45-99. İnalcık, Halil, “The Re-building of Istanbul by Mehmed the Conqueror”, Cultura Turcica, 1967, c. IV, sy. 1-2, s. 5-15. İslamoğlu-İnan, Huricihan, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Köylü, İstanbul, 1991.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
85
Jennings, Ronald, “Urban Population in Anatolia in the Sixteenth Century: A Study of Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon and Erzurum”, International Journal of Middle East Studies, 1976, sy. 7, s. 21-57. Jennings, Ronald, Studies on Ottoman Social History in the Sixteenth and Seventeenth Centuries: Women, Zimmis and Shari’a Courts in Kayseri, Cyprus and Trabzon, İstanbul, 1999. Kankal, Ahmet, “Tapu Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Çankırı Sancağı”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı, 1993. Kent Araştırmaları Bibliyografyası, İstanbul: Toplumsal Tarih Vakfı, 2001. Kılıç, Orhan, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548-1648), Van, 1997. Kılıç, Orhan, XVI. Yüzyılda Adilcevaz ve Ahlat (1534-1605), Ankara, 1999. Koç, Yunus, XVI. Yüzyılda Bir Osmanlı Sancağının İskân ve Nüfus Yapısı, Ankara, 1989. Konyalı, İ. Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi, İstanbul, 1960. Konyalı, İ. Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Ereğlisi Tarihi, Konya, 1970. Konyalı, İ. Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, Konya, 1964. Konyalı, İ. Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Niğde Tarihi, İstanbul, 1974. Konyalı, İ. Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Şereflikoçhisar Tarihi, İstanbul, 1971. Kuban, Doğan, “Anadolu-Türk Şehri, Tarihî Gelişmesi Sosyal ve Fizikî Özellikleri Üzerinde Bazı Gelişmeler”, Vakıflar Dergisi, 1968, sy. 7, s. 53-74. Kurt, Yılmaz, “XVI. Yüzyıl Adana Tarihi”, Doktora Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı, 1992. Kütükoğlu, Mübahat, XV. ve XVI. Asırlarda İzmir Kazası’nın Sosyal ve İktisadi Yapısı, İzmir, 2000. Lowry, Heath W., Seyyahların Gözüyle Bursa (1326-1923), çev. S. Alper, İstanbul: Eren Yayıncılık, 2004. Lowry, Heath W., Trabzon’un Türkleşmesi ve İslamlaşması 1461-1583, İstanbul, 1981. Mantran, Robert, XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, 2 cilt, çev. M. A. Kılıçbay ve E. Özcan, Ankara, 1986. Miroğlu, İsmet, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1990. Miroğlu, İsmet, XVI. Yüzyılda Bayburt Sancağı, İstanbul, 1975. Ortaylı, İlber, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, Ankara, 1994. Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu (22 Ekim 1999), Gaziantep, 2000. Öz, Mehmet, “Tahrir Defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması Hakkında Bazı Düşünceler”, Vakıflar Dergisi, 1991, sy. 22, s. 429-439. Öz, Mehmet, XV.-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1999. Özdemir, Rifat, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1998. Özdeğer, Hüseyin, 1463-1640 Yılları Bursa Şehri Tereke Defterleri, İstanbul: Türk İktisat ve İçtimaiyat Tarihi Araştırmaları Merkezi Neşriyatı, 1988. Özel, Oktay, “Bir Tarih Okuma ve Yazma Pratiği Olarak Türkiye’de Osmanlı Tarihçiliği”, Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek: Sempozyum Bildirileri, Toplum ve Bilim/Defter Dergileri Ortak Çalışma Grubu, İstanbul, 1998, s. 147-160. Özel, Oktay, “Changes in Settlement Patterns, Population and Society: A Case Study of Amasya (1576-1642)”, Doktora Tezi, University of Manchester, 1993. Özel, Oktay, “Osmanlı Tarihyazımında ‘Klasik Dönem’”, Klasiği Yeniden Düşünmek Sempozyumu, Bilim ve Sanat Vakfı, Kasım 2004, İstanbul, (baskıda).
86
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
Özel, Oktay, “XVII. Yüzyıl Osmanlı Demografi ve İskan Tarihi İçin Önemli Bir Kaynak: Mufassal Avarız Defterleri”, XII. Türk Tarih Kongresi, Ayrıbasım, Ankara, 2000, s. 735-743. Özsoy, Ergi D., K. Emiroğlu, Ö. Türkoğlu ve S. Aydın, Küçük Asya’nın Bin Yüzü: Ankara, Ankara, 2005. Öztürk, Mustafa, “1616 Tarihli Halep Avârız-hâne Defteri”, OTAM [Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırmaları Merkezi Dergisi], 1997, sy. 8, s. 249-293. Öztürk, Said, Askeri Kassama Ait Onyedinci Asır İstanbul Tereke Defterleri (Sosyo-Ekonomik Tahlil), İstanbul: OSAV Yay., 1995. Piterberg, Gabriel, Osmanlı Trajedisi: Tarih-Yazımının Tarihle Oyunu, çev. Uygar Abacı, İstanbul: Literatür Yay., 2005. Preziosi, Donald, “Introduction: Power, Structure and Architectural Function”, Irene A. Bierman, Rifa’at A. Abou-El-Haj ve Donald Preziosi (ed.), The Ottoman City and Its Parts, New York: New Rochelle, 1991, s. 103-109. Reyhan, Cenk, “XIII. Yüzyılda Bir Kuzey-Batı Anadolu Kenti: Bursa Örneği Şehir Toplumunun Sosyal-Ekonomik ve Kültürel Analizi”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı, 2002. Sahillioğlu Halil, “XV. Yüzyıl Sonunda Bursa’da Dokumacı Köleler”, Atatürk Konferansları, c. VIII. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1983. Sahillioğlu, Halil, “Onbeşinci Yüzyılın Sonu ile Onaltıncı Yüzyılın Başında Bursa’da Kölelerin Sosyal ve Ekonomik Hayattaki Yeri”, ODTÜ Gelişme Dergisi, 1979-1980, Özel Sayı. Savaş, Saim, Bir Tekkenin Dinî ve Sosyal Tarihi: Sivas Ali Baba Zaviyesi, İstanbul, 1992. Sevim, Sezai, “XVI. Yüzyılda Balıkesir Şehri ve Nüfusu Hakkında Bazı Bilgiler”, Türk Dünyası Araştırmaları, 1993, sy. 82, s. 69-81 Şimşirgil, Ahmet, “Osmanlı Taşra Teşkilâtında Tokat (1455-1574)”, Doktora Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı, 1990. Tanyeli, Uğur, Anadolu Türk Kentinde Fiziksel Yapının Evrim Süreci (XI. ve XV. Yüzyıl), İstanbul, 1987. Taş, Hülya, “XVII. Yüzyılda Ankara”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, 2004. Taş, Kenan Ziya, “Tapu Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Bolu Sancağı”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, 1993. Taştemir, Mehmet, XVI. Yüzyılda Adıyaman (Behisni, Hısn-ı Mansur, Gerger, Kâhta) Sosyal ve İktisadi Tarihi, Ankara, 1999. Todorov, Nikolai, The Balkan City, 1400-1900, Seattle, 1983. Todorova, M. N., “Was There a Demographic Crisis in the Ottoman Empire in the Seventeenth Century?”, Etudes Balkaniques, 1988, sy. 2, s. 55-63. Trabzon Tarihi Sempozyumu (Trabzon, 6-8 Kasım 1998), Bildiriler, Trabzon, 1999. Turan, Ahmet Nezihi, “XVI. Asırda Ruha (Urfa) Sancağı”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih ABD, Ankara, 1993. Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu, 2-6 Temmuz 1986, Ankara, 1987. Uğur, Yunus, “Mahkeme Kayıtları (Şer‘iye Sicilleri): Literatür Değerlendirmesi ve Bibliyografya”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. I, sy. 1, s. 305-344. Uluçay, M. Çağatay, XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Saruhan’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri, İstanbul, 1955.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri
87
Ülker, Necmi, The Rise of İzmir, 1688-1740, Doktora Tezi, University of Michigan, Ann Arbor, 1974. Ülker, Necmi, XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda İzmir Şehri Tarihi I - Ticaret Tarihi Araştırmaları, İzmir 1994. Ünal, Mehmet Ali, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1989. Ünal, Mehmet Ali, “1056/1646 Tarihli Avârız Defterine Göre XVII. Yüzyıl Ortalarında Harput”, Belleten, 1987, c. LI, sy. 199, s. 119-129 [Yeniden Basımı: Osmanlı Devri Üzerine Makaleler-Araştırmalar, Isparta, 1999, s. 110-118). Weber, Max, The City, Don Martindale ve Gertrud Neuwirth (İng. çev. ve ed.), Illinois: The Free Press, 1958 [Türkçesi: Şehir: Modern Kentin Oluşumu, çev. Musa Ceylan, İstanbul, 2000]. Yavuz, Erdal ve Nevzat Uğurel (der.), Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981-Seminer Bidirileri, Ankara, 1984. Yediyıldız, Bahaeddin, “Osmanlılar Döneminde Türk Vakıfları ya da Hayrat Sistemi”, Osmanlı: Toplum, 1999, c. V, s. 17-33. Yediyıldız, Bahaeddin, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1985. Yediyıldız, Bahaeddin, XVIII. Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi: Bir Sosyal Tarih İncelemesi, Ankara, 2003. Yılmaz, Fikret, “XVI. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Mahremiyetin Sınırlarına Dair”, Toplum ve Bilim, 1999-2000, sy. 83, s. 92-110. Yılmaz, Fikret, “XVI. Yüzyılda Edremit Kazası”, Doktora Tezi, İzmir: Ege Üniversitesi, 1995. Yi, Eunjeong, Guild Dynamics in Seventeenth-Century İstanbul - Fluidity and Leverage, Leiden ve Boston: Brill, 2004. Yüksel, Hasan, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Hayatında Vakıfların Rolü (1585-1683), Sivas, 1998.
Anatolian Cities in the Ottoman Classical Age Mehmet ÖZ Abstract A main problematic of the academic research on the nature and characteristics of the Ottoman cities and towns has been the Weberian concept of Islamic- and Ottomantown. Therefore, some examples in the literature dealing with this issue have underlined that, instead of adopting a Euro-centric approach, researchers should pay attention to the particularities of Ottoman urban centres as well as to the common criteria applicable to towns and cities everywhere. Ottoman historians, in the footsteps of the such founding fathers of Ottoman socio-economic history as Barkan, İnalcık and Akdağ, have made a great deal of contribution to the Ottoman social and economic history in general and Ottoman urban history in particular. They emphasised the signifi-
88
TAL‹D, 3(6), 2005, M. Öz
cance of pious foundations (evkaf ), guilds and the mahalle (urban quarter) unit in the formation and development of Ottoman urban centres. It is observed that while many researchers followed the guidelines of exemplary studies of the founding fathers, applying them to various regions and towns and thus contributing to our understanding of Ottoman urban history, influenced by paradigmatic changes in historical thinking, some researchers have attempted to use new approaches developed by western historians and thinkers in Ottoman studies with a view to integrate Ottoman studies in general world historiography. Keywords: Ottoman History, Classical Age, Anatolia, Urban History, Socio-economic History.
Osmanl› Klasik Döneminde Anadolu Kentleri Mehmet ÖZ Özet Klasik dönem Osmanlı kentlerinin niteliği ve özellikleri hakkındaki akademik çalışmaların temel problematiklerinden birisi İslam kentinin ve Osmanlı kentinin niteliğine dair Weberci anlayışın tenkididir. Bu bağlamda, konuya dair literatürün bazı örneklerinde, Osmanlı kentlerinin Avrupa-merkezci bir bakışla değerlendirilmesi yerine, bütün kentler için geçerli olabilecek genel kıstasların yanında kendi özgüllüklerine de dikkat edilmesi gereği vurgulanmıştır. Barkan, Akdağ ve İnalcık gibi Osmanlı sosyoekonomik tarihçiliğinin kurucu babalarının izinde Osmanlı tarihçileri genelde sosyal ve ekonomik tarih, özelde de kentlerin ve kent kurumlarının tarihi hakkında kayda değer bir birikim meydana getirmişlerdir.Osmanlı kentlerinin oluşumunda ve bu kentlerdeki hayatta vakıf kurumu, esnaf teşkilatı ve mahalle birimi gibi etkenlerin önemi belirtilmiştir. Öte yandan, prototip niteliğindeki çalışmaların izinden giderek -tabiri caizse- bir ölçüde belirli bir şablonu değişik kent ve yörelere uyarlayan ama Osmanlı şehir tarihi hakkındaki bilgilerimize önemli katkılar sağlayan araştırmaların yanında, dünyada tarihçilik alanında yaşanan paradigma değişikliklerini kısmen de olsa Osmanlı kentlerine dair çalışmalarına yansıtan araştırmacıların varlığı da gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Tarihi, Klasik Dönem, Anadolu, Kent Tarihi, Sosyoekonomik Tarih.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
89
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, v. 3, n. 6, 2005, 89-102
Survey of Urban History of Arab Cities in the Ottoman Period Nelly HANNA*
THE SUBJECT OF the urban history of Arab cities is a very vast one, since we have a scholarly literature dating back from the early decades of the XXth century for cities like Cairo, Fez and Aleppo and given the vast territory where these cities lie. The present paper cannot claim to cover all the Arab cities of the Mashriq and the Maghrib nor can it claim in these few pages to cover all the major studies that were undertaken with regard to Arab cities, many of which are changing the way that we today look at the field.1 It will therefore use Cairo as a basis and bring up occasional comparisons with some other cities in Bilad al-Sham and the Maghrib, each of these deserving separate studies, since the literature is very rich. Space limitations will allow for the consideration of a few of the trends in the scholarly works of the last ten to fifteen years. Many other themes will be left out. It is to be hoped that other scholars may pursue this work at more length. The recent interest in Ottoman studies has brought to light a much larger number and wider range of primary sources from the XVIth – XVIIIth centuries than was available to earlier researchers.2 These works include some new sources that were recently unearthed in addition to the publication of certain sour* Prof. Dr., Department of Arabic Studies, American University in Cairo. 1 For an overview of the literature on cities, see Masashi Haneda and Toru Miura, Islamic Urban Studies, Historical Review and Perspectives, London: Kegan Paul International, 1994. This comprehensive work surveys the literature on cities. It includes a section on the Maghrib, one on the Mashriq, as well as sections on Turkey, Iran and Central Asia. 2 In recent years, the Temimi Centre in Zeghouan, Tunis, has been very active in activities related to Ottoman studies. Since 1990, it has undertaken the publication of Arab Historical Review for Ottoman Studies. Moreover, the center has a series about the Arab provinces in the Ottoman period which has been publishing among other things the symposiums that the center sponsors regularly. It has a second series, the Etudes d’Histoire Morisque which also includes many titles relevant to urban history among its publications.
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
90
ces which were known but not published, thus making them more accessible. These publications, which include historical manuscripts as well as archival material, tax registers, waqfs and court records, are voluminous.3 They have added enormously to research possibilities. One consequence of bringing these sources to light has been that, in recent years, scholars on Arab cities have been able to do extensive empirical work. As a result, their approaches to these studies have to a large extent moved away from models like the ‘Middle Eastern city’ or the ‘Islamic city,’ which many historians do not find to be useful tools for the study of cities in the Ottoman period. The ‘Islamic city’ model has in fact been criticized by many historians in the last few years. 4 The questions that many earlier studies asked, as to whether or not a city was Islamic and their attempts to elaborate on what 3 These are too numerous to mention the totality, but a few examples regarding the recent publication of such documentation for Cairo will illustrate the trend. The historical manuscripts recently published include: Ahmad al-Damurdashi Katkhuda Azaban, Al-Durra al-Musana fi Akhbar al-Kinana, Daniel Crecelius and Abdul Wahab Bakr (ed.), Cairo: Dar al-Zahra, 1992; Mustafa b. Ibrahim tabi’ Hasan Agha Azaban al-Damurdashi, Tarikh Waqai Misr al-Qahira al-Mahrusa, Salah al-Haridi (ed.), Cairo: Dar al-Kutub wal Wathaiq, 2002; Al-‘Awfi. Yawmiyyat Ibrahim Abi Bakr al-Sawalhi al-‘Awfi, Abdul Rahim Abdul Rahman Abdul Rahim (ed.), Cairo: Dar al-Kitab al-Jami’, 1997; Al-Bakri al-Siddiqi, Muhammad b. Abil Surur (Shaykh al-Islam), Al-Nuzha al-Zahiyya fi Dhikr Wulat Misr wal Qahira al- Mu’iziyya, Abdul Raziq Isa (ed.), Cairo: Al-Arabi Publisher, 1997; Al-Damiri,Qudat Misr fil Qarn al‘Ashir wal Rub’ al-Awal min al-Qarn al-Hadi Ashir, Abdul Raziq Isa and Yusuf al-Mahmudi (eds.), Cairo: Al-Arabi Publisher, 2000; Yusuf al-Malawani,Tuhfa al-Ahbab biman Malaka Misr min al-Muluk wal Nuwwab, Imad Hilal and Abdul Raziq ‘Isa (eds.), Cairo: Al-Arabi Publisher, 2000; Khalil b. Ahmad al-Burji, Tarikh al-Wazir Muhammad Ali Basha, Daniel Crecelius, Hamza Badr and Husam al-Din Ismail (eds.), Cairo: Dar al-Afaq al-Arabiyya, 1997. The publication of cases from the court records include: Abdel Rahim Abdelrahman, The Documents of the Egyptian Courts related to the Maghariba, Zaghouan: Publications du centre d’etudes et de la recherche ottomans, morisques, de documentation et d’information, vol. I: 1992, vol. II: 1994, vol, III: 1999, vol. IV: 2004; Salwa Ali Milad, Al-Wathaiq alUthmaniyya, Dirasa Arshifiyya Wathaiqiyya li Sijillat Mahkama al-Bab al-Ali , 2 volumes, Alexandria: Dar al-Thaqafa al Ilmiyya, 2003; Ismail al-Khashshab, Le Diwan du Caire, 18001801, Mohammad Afifi and Andre Raymond (eds.), Cairo: IFAO, 2003. The publication of historical sources on Bilad al-Sham is also impressive: Muhammad al-Makki Ibn Khanqah, Tarikh Hums, Umar Najib Umar (ed.), Damascus: Institut Français de Damas, 1987; Ibn alSiddiq,-Gharaib al-Badai wa Ajaib al-Waqai, Yusuf Nuaysa (ed.), Damascus: Dar al-Marifa, 1988; Ibn Kannan al-Dimishqi, Al-Mawakib al-Islamiyya fil Mamalik wal Mahasin alShamiyya, Hikmat Ismail (ed.), Damascus: Manshurat Wizarat al-Thaqafa, 1993. Mikhail Brayk al-Dimishqi, Tarikh al-Sham 1720-1782, Ahmad Ghassan Sabano (ed.), Damascus: Dar Qutayba, 1982; Muhammad al-Khalili, Tarikh al-Quds wal-Khalil, Muhammad Adnan Bakhit and Nufan Raja al-Sawariah (eds.), London: Furqan Foundation, 2004; Sharaf al-Din al-Ansari, Nuzha al-Khatir wa Bahja al-Nadhir, Adnan Ibrahim and Adnan Darwish (eds.), Damascus: Ministry of Culture, 1991. 4 To cite an example, Andre Raymond, “Islamic City, Arab City: Orientalist Myths and Recent Views”, BRISMES, 1994, vol. XXI, no. 1, s. 3-18.
Survey of Urban History of Arab Cities in the Ottoman Period
91
was an Islamic city,5 questions perhaps relevant with regard to the towns evolved or created by the early Muslim armies in newly conquered territories, are generally regarded as irrelevant by the time we reach the 16th century. Empirical studies have explored other approaches. They have considered other kinds of urban categories such as ‘port cities,’ ‘large cities’ and ‘medium cities.’ The model of the ‘port cities,’ with certain shared features in common at a particular moment in time, is a useful one. It has been proposed as a theoretical model, based on the Anatolian experience, to understand the role of port cities as the doors through which European capitalism found its way into the Ottoman territories.6 It has also been used empirically, in studies of Mediterranean and Red Sea ports. Daniel Panzac’s work showed a distinction in structure between the inland cities of Bilad al-Sham, which had politicial, religious, economic functions, and its Mediterranean ports (Lazaqiyya, Tripoli, Beirut, Saida, Sur, Akka, Haifa, Yaffa) which underwent, in the XVIIIth century, a dramatic expansion of activity because of the increase of international trade.7 Likewise, using the Red Sea ports of Jedda, Suez, Tur, Mukha, as focal point, Michel Tuchscherer, shows certain common geographical and cultural aspects, along the lines proposed by Braudel for the Mediterranean and studied by Chaudhuri for the Indian Ocean, which gave a certain coherence to these ports, in spite of the distance between them and the borders that separate them. They all shared such features as their meager resources, their involvement in trade, the fact that they were very relevant to state finance and the instability of their populations.8 In this respect, the Dutch documents related to Yemen (1614-1630) which C. G. Brouwer and A. Kaplanian translated into Arabic, are particularly interesting for a region about which we still have a lot to learn.9 5 Among these are: Kenneth Brown, “The Uses of Concept: ‘The Muslim City,” Middle Eastern Cities in Comparative Perspective, London: Ithaca Press, 1986, p. 73-82; Janet Abu-Lughod, “What is Islamic About a City? Some Comparative Reflections” Urbanism in Islam, Proceedings of the International Conference held October 22-28, 1989, Middle Eastern Culture Center, Tokyo, 1989, p. 193-217. 6 Caglar Keyder, Y. Eyup Ozvered and Donald Quataert, “Port-Cities in the Ottoman Empire, Some Theoretical and Historical Perspectives”, Review, vol. VI, no. 4, 1993, 519-558; Leila Tarazi Fawaz and C. A. Bayly (eds.), Modernity and Culture, From Mediterranean to the Indian Ocean, NY: Columbia University Press, 2002. 7 Daniel Panzac, “Commerce et commercants des ports du Liban sud et de Palestine (17561787)”, Villes au Levant, Hommages a Andre Raymond, Revue du Monde Musulman et de la Mediterranee, 1990, no. 55-56, p. 75-93. 8 Michel Tuchscherer, “Trade and Port Cities in the Red Sea –Gulf of Aden Region in the sixteenth and seventeenth century”, Leila Tarazi Fawaz and C. A. Bayly (eds.), Modernity and Culture, Culumbia University Press, 2002, p. 28-42. 9 C. G. Brouwer and A. Kaplanian, Early Seventeenth-century Yemen, Dutch Documents relating to the economic history of Southern Arabia, 1614-1630, Leiden: E. J. Brill, 1988.
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
92
Andre Raymond’s numerous works on the ‘great’ Arab cities has tended to emphasize some of the parallels that Cairo, Aleppo, Tunis, Damascus, Algiers, shared in the Ottoman period.10 Studies on smaller cities or medium sized cities have also been undertaken although they are still limited in number. This is important insofar as it helps us to move away from the larger metropolis that have always been the focus for historians and as it brings to light the variants that distinguish certain cities from others. One should recall that the trend to study medium and small cities is more apparent in some regions than in others. In Bilad al-Sham, it is much more evident than it is in Egypt for instance, where scholarship is still largely focused on Cairo.11 One could add that in comparison to other cities in the region, Cairo is probably the best covered in secondary scholarship. On the other hand, historians have explored numerous towns and cities in Syria, where studies have covered other than the capital Damascus and the commercial capital Aleppo. There are books and/or articles about the urban history of Jerusalem, Gaza, Hama, Acre, Aleppo and Damascus. One issue of concern has been to study the way that the size of a city could distinguish it from a large metropolis: The town of Hama in terms of its society and economy;12 or that of Constantine in Algeria in terms of urban activities.13 These studies reach several conclusions. Whereas the smaller towns often shared a parallel structure as the one found in large cities, social polarization was much less accentuated; populations were less diverse in terms of inhabitants, with fewer if any non-indigenous communities which most of the large cities had; relationships with the rural hinterland was somewhat different from that of large cities. Abdul Karim Rafeq’s study of the sijjil of Hama in 942-943/15351536, for instance, shows the presence of rurals in this register to an extent that was probably more noticeable than one would find them in a metropolis.14 10 Grandes villes arabes a l’epoque ottomane, Paris: Sindbad, 1985. 11 A project, involving the Institut francais d’archeologie orientale, the Centre d’etudes et de Documentation (CEDEJ); and the Egyptian Society for Historical Studies is under way for the study of Alexandria. It involves a team of researchers from Egypt and a number of European countries who are systematically studying court records, consular reports, shipping documents etc. of the Mediterranean ports that had dealings with Alexandria. It will take some time before the results are published. 12 Vladimir Glasman, “Les Documents du tribunal religieux de Hama. Leur importance pour la connaissance de la vie quotidienne dans une petite ville de Syrie centrale a l’epoque ottomane”, Daniel Panzac (ed.), Les Villes dans l’Empire Ottoman: Activites et Societes, Marseilles: CNRS, 1991, p. 17-40; Abdul Karim Rafeq, “Madhahir Iqtisadiyya wa Ijtima’iyya min Liwa Hama, 942-943/1535-1636”, Abdel Karim Rafeq (ed.), Dirasat Iqtisadiyya wa Ijtimaiyya fi Tarikh Bilad al-Sham al-Hadith, Damascus, 2002, p. 11-60; James Reilly, A Small Town in Syria, Ottoman Hama in the Eighteenth and Nineteenth Centuries, Bern: Peter Land, 2002. 13 Andre Raymond, “Les caracteristiques d’une ville arabe ‘moyenne’ au XVIIIe siecle: le cas de Constantine”, Andre Raymond, Arab Cities in the Ottoman Period, Hampshire: Ashgate Variorum, 2002, p. 113-133. 14 Rafeq, “Madhahir Iqtisadiyya”, p. 22-23.
Survey of Urban History of Arab Cities in the Ottoman Period
93
Thomas Philipp’s study of Acre in 1740-1830, highlights a city that was relatively small (twenty five to thirty thousand inhabitants), and of which, during this period, was oriented to overseas export trade and dealing with one major cash crop that was a government monopoly. The despotic governorships of Ahmad Pasha al-Jazzar and of Sulayman Pasha, and the fact that the city had a population almost entirely made up of immigrants were possibly behind a singular situation of the absence of guilds in the city, long thought to be an essential part of all cities.15 Advances have been made in the domain of historical demography. Research on the population of Arab cities was confronted by the absence of systematic tax registers such as those which Omar L. Barkan used for Anatolia. They were either too incomplete, as in Bilad al-Sham, or non existent, as in Egypt and North Africa.16 Those taxation registers that do exist in Bilad al-Sham are few and far apart. On the basis of one of these census, of 955/1548 and 977/1569 in Damascus, Jean-Paul Pascual suggested an increase of population in the first half of the century followed by a decrease, a trend parallel to the one that Omar Barkan found in Anatolia.17 On the other hand, for the period of the French Expedition in Egypt (1798-1801), estimations of the population of Cairo were made, which included a certain amount of details about the composition of its inhabitants. More important, even though less well known, is the population census of 1846-1848 undertaken by Muhammad Ali, the first one in the Ottoman Empire to count individuals rather than households. Today it is kept in the Egyptian National Archives in several thousand volumes.18 For periods or regions where such sources were not available, some scholars developed various other mechanisms to measure population. Andre Ray15 Thomas Philipp, ‘Social Structure and Political Power in Acre, 1740-1830,’ Etudes sur les villes du Proche-Orient, XVI e-XIX e siecle, Hommage a Andre Raymond, Şam: Institut Français de Damas, 2001, p. 166-171. 16 Halil Inalcik, An Economic and Social History of the Ottoman Empire, vol. I, 1300-1600, Cambridge University Press, 1994, Suraiya Faroqhi, Approaching Ottoman History, An Introduction to the Sources, Cambridge University Press, 1999, p. 90-92. 17 Jean-Paul Pascual, Damas a la fin du 16 eme siecle d’apres trois actes de waqf ottoman, Damas: IFEAD, 1983, p. 22-24; see also Zohair Ghazzal, L’economie Politique de Damas Durant le XIX e siecle, structures traditionelles et capitalisme, Damascus: Institut francais de Damas, 1993, p. 33-46. 18 A major project, started in 1994 by the Centre de Documentation (CEDEJ), Cairo, on this census has resulted in a few articles, but the main publication of the project has yet to appear. See Ghislaine Alleaume and Philippe Fargues, “La naissance d’une statistique d’Etat, le recensement de 1848 en Egypte”, Histoire and Mesure, 1998, vol. XIII, no. 1-2, p. 147-193 and “Voisinage et frontiere: Resider au Caire en 1846”, Jocelyne Dakhlia (ed.), Urbanite Arabe, Hommage a Bernard Lepetit, Paris: Sindbad, p. 77-112. On an earlier census, in 1821, in which houses were counted, see Muhammad Hakim, “Al-A‘tab wal Ru’us, al-Takwin al-Ijtima‘i lil raqam fi Misr ma bayn 1821 wa 1824”, Mutun ‘Asriyya, 2000, no. 1, p. 89-99.
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
94
mond tried to identify elements that could be used as indicators of population growth in urban areas. One of these indicators was a phenomena taking place in Tunis, Cairo and Aleppo towards the end of the XVIth century, on the basis of which Raymond postulated an increase in urban expansion of population.19 He has suggested that certain public buildings of current use, such as public baths and elementary schools, could also be used as indicators of urban expansion because they could commonly be found in most parts of the city and used by large sectors of the urban population. The urban expansion that could be detected by one method or another was a way of challenging the decline paradigm, urban growth being usually linked to a dynamic economy. Recent studies on cities have made it possible to characterize certain sectors like the trade and merchant sectors, thus opening up avenues for exploration along various channels. One approach is to show the existence of similarities or parallels between cities in Anatolia and in the Arabic speaking world in commercial activities which were a primary function in the cities of these different regions of the Ottoman Empire.20 Another approach is that of inter-city relationships, of inter-dependence and of movement from one city or region to another. The study of trading networks, whether local or long distance, and of the movement of people and of commodities, the study of communities settling in a city for trading purposes, the investments made by people living in one city in another city, the role of the courts, which recognized the deeds issued in a city as valid in another city, all these factors indicate some ways in which cities were connected by trade. The same applied to the pilgrimage, another form of movement which linked cities and people to each other. The yearly pilgrimage to Mecca linked the towns and cities along the long route that brought the pilgrims from faraway regions, to some of the important stopping centers like Damascus on the Anatolia-Mecca route. Studies of Damascus as a main stopping place for the pilgrimage stop show the importance that this function gave to it at a time when its commercial activities were overtaken by Aleppo. On the human side, the multiplicity of peoples of different classes and backgrounds arriving there on their way to or from their destination had to be accommodated for periods of variable length.21 19 Andre Raymond, “Le deplacement des tanneries a Alep, au Caire et a Tunis a l’epoque ottomane: un indicateur de croissance urbaine”, Revue d’Histoire maghrebine, January 1977, p. 192-200. 20 Edhem Eldem, Daniel Goffman and Bruce Masters, The Ottoman City between East and West, Aleppo, Izmir and Istanbul, Cambridge University Press, 1999. 21 Suraiya Faroqhi, Pilgrims and Sultans, the Hajj Under the Ottomans, London: I. B. Tauris, 1994; Colette Establet and Jean-Paul Pascual, Ultime voyage pour la Mecque, les inventaires après deces de pelerins morts a Damas en 1700, Damascus: Institut francais de Damas, 1998.
Survey of Urban History of Arab Cities in the Ottoman Period
95
This research challenged the concept of the city as an isolated entity. It put cities in a larger regional framework which could imply a hierarchy between different cities and which further work could incorporate into a historical process. Antoine Abdel Nour in his book on the cities of Bilad al-Sham, one of the earliest and most complete attempts to study a series of cities in a single book, explored the relationships to each other and the networks that tied some of them to the others or to their hinterlands, implying the existence of a hierarchy.22 He showed the structural relations tying up some of the urban centers. He essentially showed that there was certain coherence between the cities he studied. Another dimension of the interaction between cities is through the movement of people. The Temimi Center in Tunis has held a number of seminars and has published several studies on the Andalusian population which settled in North Africa following the expulsion of Muslims and Jews from Spain, addressing issues of integration and interaction between these newcomers and the indigenous societies where they settled.23 Several works explore the migration, settlement, integration of various communities in different urban centers. Syrians and North Africans figure prominently among them. Husam Abdul Mu’ti has found that there was a significant migration of merchants from Fez to Cairo in the XVIIIth century, attributing it to the unrest in that city and to the structures that these merchants could fit into upon arrival in Cairo. Within a short time they had managed to reach great prominence among the merchant community of the city. Trade was a major factor in these migrations but certainly not the only one. The influx of Christian Syrians into Egypt was in fact the consequence of inter religious conflict. 24 These studies challenge the idea of the isolation of cities by showing an inter connectedness, both in the population move and in its integration in a new urban environment. One of the features which characterized large cities was precisely the existence of non indigenous communities of different origins. The presence of Maghribis in Cairo was but one of several such communities which included Turks, Syrians, Armenians, and others. Maghribis were also present in Damas22 Antoine Abdel Nour, Introduction a l’Histoire urbaine de la Syrie Ottomane (XVI e–XVIII e siecles), Beirut: Librairie orientale, 1982, esp. Chapter 8. 23 Abdeljelil Temim (ed.), Famille Morisque: femmes et enfants, Zaghouan: Fondation Temimi, 1997; Le gouvernement ottoman et le probleme morisque, (in French and in Arabic), Zaghouan: Fondation Temimi, 1989; Los praticas musulmanes de los moriscos musulmans (1492-1609), (in Arabic and in Spanish), Zaghouan, 1989. These represent a few of a much larger list of works on the subject. 24 Andre Raymond, Grandes Villes arabes a l’epoque ottomane, Paris: Sindbad, 1985, p. 101107. Thomas Philipp, The Syrians in Egypt 1725-1975, Stuttgart, 1985; Husam Abdul Mu’ti, “Fez Merchants in XVIIIth century Cairo”, Raouf Abbas and Nelly Hanna (eds.), Society and Economy in Egypt and the Levant, 1600-1900, Essays in honor of Andre Raymond, American University in Cairo Press, forthcoming 2006.
96
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
cus, as were numerous Kurds and Turks. In Tunis resided a large number of Algerians and an important community of refugees having fled from Andalusia. Christians of Bilad al-Sham came in significant numbers to Egypt in the XVIIIth century. Coming at different times and from different geographic regions, these populations brought significant cultural diversity to many large cities of the region. Another dimension of this issue goes around urban investment. There were patterns of long-term investment by the XVIth century Ottoman governors in cities to which they had only a transitory connection. The extensive building of some of these pashas in Egypt, Sulayman Pasha, Sinan Pasha, Ahmad Pasha, in the port cities of Bulaq, and the Mediterranean port of Rashid, of commercial structures (wikalas, qaysariyyas, shops and store rooms), and secular structures like baths and living units, suggest a commercial motive. More important, the large financial investments involved in such construction contrasted with the short periods of the governorship of most pashas, an indication that these long term investments could be overseen from Istanbul when the pashas returned there and contrasted favorably with other investments they could make far from home.25 This kind of perspective offers is a more nuanced way of looking at center-province relations, one that explores the province without marginalizing it. Moreover, all these aspects that link one city to another, by the movement of people, goods or money, bring up a more coherent perspective on the regional level. Urban studies are in fact also showing the diversities between one Arab city and another and consequently indicating that one cannot take for granted that conditions in one city necessarily applied to the other. One subject in which this is evident is the involvement of non Muslim merchants in long distance trade. For long, the dominant presence of non Muslims in international trade was taken for granted throughout the Ottoman Empire. Doubtless, in some regions, non Muslims played a dominant role in long distant trade. Sadok Boubaker’s study of XVIIth century Tunisian trade with the Mediterranean indicates the preponderance of Europeans in this trade;26 likewise, the silk trade of Aleppo was in the hands of Armenians and Christian Arabs from Aleppo.27 On the other hand, non Muslims are absent from the long distance trade of Egypt, 25 Nelly Hanna, An Urban History of Bulaq in the Mamluk and Ottoman Periods, Cairo: Institut francais d’archeologie orientale, 1984. For a different perspective of the issue, see Richard van Leeuwen, Waqfs and Urban Structures, The Case of Ottoman Damascus, Leiden: E. J. Brill, 1999. 26 Sadok Boubaker, La Regence de Tunis au XVII e siecle: ses relations commerciales avec les ports de l’Europe mediterraneene, Marseille et Livourne, Zaghouan: Centre d’Etudes de Recherches Ottomans et Morisco-Andalouses, 1987. 27 Edhem Eldem, Daniel Goffman and Bruce Masters, The Ottoman City Between East and West.
Survey of Urban History of Arab Cities in the Ottoman Period
97
whether the transit trade for coffee and Indian textiles or the trade within Ottoman lands, or even from local trade as far as we can tell, all of it being in Muslim hands. Comparisons of this kind dispel long-held views about Muslim merchants and at the same time show the range of diversity that existed within certain regions and periods. Recent advances also allow us to look at the administration of cities in a more complex way than had been done in earlier studies. Andre Raymond considered the involvement of different urban groups, the guilds, the inhabitants of residential areas (hara) and of religious communities in the administration of the city. The functions that these groups undertook was not fixed or set down clearly, but depended upon circumstances. They could be called upon to keep security in a hara, to maintain law and order in a time of crisis, or to help run a residential area, supervising entries or exits, in more ordinary times.28 The role of the qadi as seen in the court records has added an important dimension to the picture. The qadi’s role in urban administration also touched on a function that had previously been within the domain of the muhtasib, notably the inspection of buildings, windows, doors, and streets that were illegal; in the pricing of basic commodities. The role of the courts and the qadi in the urban setting represent a subject worthy of further study and of comparisons between the different regions that formed the Ottoman Empire.29 The advances made in the study of social life in Arab cities have been numerous. We know, thanks to many studies which appeared in the past few years, much more about gender and family history, about households. Various dimension have been explored, such as the households as a political structure, in relation to the Mamluks of Cairo; families in relation to their sources of wealth and investment in Tunis and in Mosul; family strategies in Aleppo; family in the context of the home and use of private space in Cairo.30 The studies undertaken about guilds and urban waqf are too numerous to treat here. 28 Andre Raymond, “The Role of Communities (Tawa’if) in the Administration of Cairo in the Ottoman Period”, Nelly Hanna (ed.), The State and its Servants, Administration in Egypt From Ottoman Times to the Present, American University in Cairo Press, 1995, p. 32-43. 29 The Egyptian Society for Historical Studies in Cairo has been holding a monthly ‘Ottoman Seminar’ for the past ten years. Recently some of the presentations have been published, see Nasir Ibrahim and Imad Hilal, Al-‘Adala bayn al-Shari’a wal Waqi’ fi Misr fil Asr alUthmani, Cairo: Markas al-Buhuth wal Dirasat al-Ijtima’iyya, Faculty of Arts, Cairo University, 2002. 30 Jane Hathaway, The Politics of Households in Ottoman Egypt, Cambridge University Press, 1997; Margaret Meriwither, The Kin Who Count in Ottoman Aleppo, Austin: Texas University Press, 1999; Dina Khoury, State and Provincial Society in the Ottoman Empire: Mosul, 1540-1834, Cambridge University Press, 1997; Abdelhamid Henia, Propriete et Strategias Sociales a Tunis (XVI e-XIX e siecles), Faculte des Sciences humaines et sociales de Tunis, Tunis, 1999; Nelly Hanna, Habiter au Caire, les Maisons moyennes et leurs habitants aux XVII e et XVIII e siecles, Institut francais d’archeologie orientale, 1991.
98
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
Each of these topics deserves a separate survey of recent literature which is very abundant.31 There have moreover been some breakthroughs in the study of religious communities between the XVIth and the XVIIIth centuries. Magdi Guirguis has questioned the usefulness of the categories that are usually used to study non Muslims in the Ottoman Empire. He finds the terms ‘non Muslim community’ and ‘religious community’ to be meaningful only to denote the relationship between such a community and the state, but otherwise they are too static and unchanging. He proposes a more dynamic analysis when talking of these communities in their social context. His study of Copts in the Ottoman period emphasizes not only the changes in relationship between them and the state but also within the community and its leadership.32 By the XVIIIth century, Coptic notables had reached a position of wealth and influence not only within the community but in society as a whole, the leadership of the community falling as a result in their hands rather than with the religious leadership. Nasir Ibrahim’s study of the French Expedition brings out another important dimension of the Coptic mubashirin (secretaries) who were in the employment of Mamluk beys in the XVIIIth century and were installed in the financial department by the French Expedition. Their power, vis-a-vis the French occupants, rested on their monopoly of knowledge about the financial system in general and about taxation in particular. They only imparted it to the French when severe pressures were used, and then only in a partial and imprecise way. These studies move the Copts into the historical process and away from the perspective of pre-modern societies as made up of a religious mosaic, with each religious group having clear cut characteristics. The question remains as to the extent that such approaches could be applied to non-Muslim communities elsewhere than in Cairo or whether these conditions were peculiar to this city.33 Whereas Raymond, in his landmark book, Artisans et Commercants au Caire au XVIII e siecle was concerned with those groups which were economically active, as producers, traders and merchants, providers of services and to those who exploited them through the tax farming system, new work is appearing 31 A survey of trends in recent scholarship abot guilds is Nelly Hanna, “Guilds in Recent Historical Scholarship”, the Islamic City, MIT, (forthcoming). 32 Magdi Guirguis, “The Organization of the Coptic Community in the Ottoman Period”, Raouf Abbas and Nelly Hanna (eds.), Society and Economy in Egypt and the Levant, 16001900, Essays in honor of Andre Raymond; Magdi Guirguis, “Athar Al-‘Arâkhina ‘alâ ‘Awdâ’ Al-Qibt fî Al-Qarn Al-Thâmin ‘Ashir”, Annales Islamologiques, 2000, sy. 34, p. 23-44. 33 Nasir Ibrahim, Al-Fransiyyun fi Sa’id Misr: al-Muwajaha al-Maliyya (1798-1801), Cairo: Silsilat Misr al-Nahda, Dar al-Kutub wal Wathaiq al-Qawmiyya, 2005, (chapter 4), p. 135191. Recent work on non Muslims in Bilad al-Sham, unlike that in Egypt, has tended to focus on the transformations of the XIXth century and their sources in the period before that. See for instance Bruce Masters, Christians and Jews in the Ottoman Arab World, the Roots of Sectarianism, Cambridge University Press, 2001.
Survey of Urban History of Arab Cities in the Ottoman Period
99
precisely on those who were not always able to play an economically active role, or who were on the margins of the economy, whether in the services, or in entertainment. In the past decade, scholars have sought ways to study those that did not have a voice, that were on the margins of society or of the economy, those that did not make use of the written word, and those on the margins of the law or acting outside the law. Sayyid Ashmawi has addressed this issue by his consideration of the poor and the social rejects of society in Ottoman Cairo through the proverbs, poems and songs that the chroniclers of the period recorded; in other words by taking a close look at the language and the words that they themselves used rather than that which was said about them by others. His studies of marginal groups highlight their culture, their language, those that they considered to be their heroes, in short a culture on itself, with a rich vocabulary of resistance to authorities expressed by these proverbs and poems. Ashmawi also explored the violence, real or verbal, linked to bread and to hunger, a phenomenon which was very real in the city.34 Those on the margins of the law or outside the law, such as prostitutes, have aroused the interest of scholars, not only with regard to their conduct, but also on the way that they were perceived by the inhabitants of their quarters and by the courts and qadis.35 A full length study of marginals and poor in Tunis (18th-19th centuries) by Abdelhamid Largueche traces the evolution of attitudes and relations of the state, the police and of society towards the poor and marginals, including prostitutes and male and female prisoners.36 Along similar lines, Abdelhamid Henia studied prison populations in Tunis. Basing himself on an unusual document dated 1762 that provides the names of prisoners; he nevertheless manages to analyze its contents in a broader framework, exploring the issue as a mirror of the social structure and its inequalities.37 The state is much more visible with regard to the treatment of prostitution and of 34 Sayyid Ashmawi, “‘Unf al-Jiya’: Intifadat al-Khubz fi Misr al-Uthmaniyya,” Ubada Kuhayla (ed.), Al-Thawra wal Taghyir fil Watan al-Arabi abr al-‘Usur, Cairo: Markaz al-Buhuth wal-Dirasat al-Ijtima’iyya, Faculty of Arts, Cairo University, Egyptian Society for Historical Studies, 2005, p. 164-193; Sayyid Ashmawi, Al-Jama’at al-Hamishiyya al-Munharifa fi Tarikh Misr al-Hadith, Cairo: Matbu’at Markaz al-Buhuth al-Ijtima’iyya, Cairo University, 2003. See also Nasir Ibrahim, Al-Azamat al-ijtima’iyya fi Misr fil Qarn al-Sabi’-ashir, Cairo: Dar al-Afaq al-Arabiyya, 1998, the consequences of plagues and famines on the urban population. 35 Abdul Karim Rafeq, “Public Morality in XVIIIth Century Ottoman Damascus”, Villes au Levant, Hommage a Andre Raymond, p. 180-196. 36 Abdelhamid Largueche, Les Ombres de la Ville, Pauvres, marginaux et minoritaires a Tunis (XVIII e et XIX e siecles, Centre de publication universitaires, Faculte des Lettres de Manouba, 1999. 37 Abdelhamid Henia, “Prisons et prisonniers a Tunis vers 1762: systeme repressif et inegalites sociales”, Revue d’Histoire Maghrebine, vol. X, no. 31-32, p. 223-252.
100
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
poverty in the 19th century, as the work of Imad Hilal and Mine Ener show. The poor were channeled towards institutions which lodged and fed them while at the same time they were invisible in the street, prostitutes banished outside the capital.38 As a matter of fact, available sources for urban history in Egypt undergo a dramatic change between the end of the XVIIIth and the XIXth centuries, with a marked reduction of court records, an even greater reduction of chronicles and biographies, and an enormous increase of state archives, covering numerous administrative, economic and educational matters, emerging parallel to the expansion of state competences and activities.39 Thus, available sources have not made it easy to see continuity between these two centuries. A few historians are nevertheless attempting to do just that, but they are still few in number.40 There are certain trends that have dominated urban studies in the XIXth century. The penetration of European capitalism and its consequences has been a major theme. It has touched on urban production, on social transformations and on economic relations. Scholars have considered the impact of capitalism on local producers who, unable to compete with imported merchandise, had to find a variety of ways to cope with change which ultimately impoverished them.41 They have also considered the impact of growing international trade on the size and composition of the foreign communities who settled in cities, especially port cities. Robert Ilbert’s monumental work on Alexandria 38 Imad Hilal, Al-Baghaya fi Misr, Dirasa Tarikhiyya Ijtimaiyya, 1834-1949, Cairo: Al-Arabi, 2001; Mine Ener, Managing Egypt’s poor and the politics of benevolence, 1800-1952, Princeton: Princeton University Press, 2003. 39 Of the 15 courts in Ottoman Cairo, the last registers of twelve courts date from 1811-1812 or slightly earlier; the registers of the Qismas dealing in inheritances continue till 1875 and 1880; only the Bab Ali survived to 1923, albeit with different functions than it had had: see Salwa Ali Milad, Al-Wathaiq al-Uthmaniyya, Dirasa Archifiyya Wathaiqiyya li sijillat mahkamat al-Bab al-Ali, 2 vols., Alexandria: Dar al-Thaqafa al-Ilmiyya, 2000 [vol. I, p. 148-174]. The only chronicle of the first half of the XIXth century is Shaykh Khalil b. Ahmad al-Rajabi, Daniel Crecelius, Hamza Badr and Husam al-Din Ismail (ed.),Tarikh alWazir Muhammad Ali Basha, Cairo: Dar al-Afaq al-Arabiyya, 1997. 40 Pascale Ghazaleh, “Manufacturing Myths: Al-Khurunfish, A case study”, Nelly Hanna (ed.), Money, Land and Trade, An Economic History of the Muslim Mediterranean, London: I. B. Tauris, 2002, p. 124-138; “The Guilds: Between Tradition and Modernity”, Nelly Hanna (ed.), The State and its Servants, Administration in Egypt from Ottoman Times to the Present, Cairo: American University in Cairo Press, 1995, p. 60-74; idem., “Masters of the Trade: Crafts and Craftspeople in Cairo, 1750-1850”, Cairo Papers in Social Sciences, vo. XXII, no. 3, American University in Cairo Press, 1999. 41 Abdul Karim Rafeq, “Craft Organization, Work Ethics and the Strains of Change in Ottoman Syria”, Journal of the American Oriental Society, 1991, vol. CXI, no. 3, p. 495-511; idem., “The Impact of Europe on a Traditional Economy: the case of Damascus, 18401870”, Jean-Louis Bacque-Grammont and Paul Dumont (eds.), Economie et societe dans l’Empire ottoman, Paris, 1983, p. 419-432.
Survey of Urban History of Arab Cities in the Ottoman Period
101
examines the changes that occurred in the city’s social makeup and topography, as a dual structure emerged, signifying different communities and different modes of life.42 Finally, more recently, there is a trend to bring back the Ottoman presence in the picture of late XIXth century cities. This trend is partly an answer to the studies that put the west as the only reference for change, such as those using the world-economy approach. Several articles in The Empire in the City, Arab Provincial Capitals in the Late Ottoman Empire, propose to bring the Ottoman state back into the analysis a few decades before its final demise.43 By then, of course, relations with Istanbul had become radically different between one Arab city and another, some of them partly colonized, others on the way to colonization.
Survey of Urban History of Arab Cities in the Ottoman Period Nelly HANNA Abstract The study considers a few trends in recent scholarship on the urban history of Arab cities under the Ottomans. One important development of recent years has been the publication of source material, both chronicles and archival material such as waqfs and court cases. This has helped researchers to develop approaches other than the models, like that of ‘the Islamic city’ or the ‘Middle Eastern city’. Among the recent trends has been an interest in historical demography, in the study of trading networks and the movement of people, urban investment. Thus cities are studied in relation to each other, which is in itself a significant development because it gives certain coherence to the region as a whole and moves us away from the isolation paradigm. Another theme that new research has covered is that of marginals, prisoners, prostitutes and people outside of the economy. Keywords: Historical Demography, Communities, Trading Networks, Marginals, Islamic City, Egypt.
42 Robert Ilbert, Alexandrie 1830-1930, 2 volumes, Cairo: Institut francais d’archeologie orientale, 1996 [vol. I, p. 197-202]. 43 Jens Hanssen, Thomas Philipp and Stefan Weber, The Empire in the City, Arab Provincial Capitals in the Late Ottoman Empire, Beirut: Orient-Institut der Deutschen Morgenlandischen Gesellschaft, 2002, see esp. the introduction, p. 4-10.
102
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
Osmanl› Dönemi Arap fiehir Tarihi Üzerine Bir ‹nceleme Nelly HANNA Özet Bu çalışma, Osmanlı dönemi Arap şehirleri tarihi üzerine yapılan son akademik çalışmalardaki bazı temayülleri değerlendirmektedir. Son yıllardaki önemli gelişmelerden birisi, vakıflar ve mahkeme davaları gibi gerek kronik gerekse arşiv belgelerinden oluşan kaynak materyallerin de yayınlanması olmuştur. Bu, araştırmacıların “İslam şehri” yahut “Ortadoğu şehri” gibi modeller dışında yaklaşımlar geliştirmesini sağlamıştır. Son yıllardaki temayüllerden biri de tarihsel demografi, ticaret ağları ve insan hareketleri ile şehirdeki yatırım çalışmalarına duyulan ilgidir. Böylece şehirler, birbirleriyle ilişkili olarak incelenirler. Bu durum, bir bütün olarak bölgeye bakmayı sağlaması ve bizleri tecrit paradigmasından uzaklaştırmasından ötürü başlı başına mühim bir gelişmedir. Yeni çalışmaların ilgilendiği bir diğer konu ise mahkumlar, fahişeler ve ekonominin kıyısında kalmış insanlar gibi marjinal gruplardır. Anahtar sözcükler: Tarihsel Demografi, Cemaatler, Ticaret Ağları, Marjinal Gruplar, İslam Şehri, Mısır.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
27
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 27-56
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›* Halil ‹NALCIK**-Bülent ARI***
I. Giriş: Halil İnalcık’ın Şehir Tarihi Araştırmaları İNALCIK’IN ŞEHİR TARİHİ üzerindeki çalışmaları, şehrin ekonomisi, demografik yapısı, nüfusu, dokusu ve şehirlerdeki sosyal sınıflar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Özellikle üzerinde durduğu ve araştırmalarını yoğunlaştırdığı şehirler İstanbul ve Bursa’dır. Bursa üzerindeki çalışmaları, akademik kariyerinin ilk yıllarına kadar uzanır. Türkiye’de Şer‘iyye sicillerinin henüz lâyıkıyla araştırmalara tâbi tutulmadığı yıllarda, Halil İnalcık bu kayıtların önemini kavrayarak onları araştırma konuları arasına dahil etmiştir. Bilindiği üzere Tanzimat’la birlikte mahkemelerin Şer‘iyye ve Nizamiye Mahkemeleri adları altında ikiye ayrılmaları ve Cumhuriyet ile birlikte ulemaya dayalı hakimlik görevinin tamamen devre dışı kalmasıyla, Şer‘iyye sicilleri artık sadece arşiv vesikaları durumuna düşmüştür. Fakat bu yeni dönemde, arşiv vesikası mahiyetindeki sicillerin ne şekilde korunacağı ve araştırmacıların kullanımına sunulacağı hususunda gerekli teşebbüs bulunmuyordu. Her şehre ait Şer‘iyye sicili şehir müzelerindeki mahzenlere kaldırılmıştı. Ancak bu defterler son derece elverişsiz şartlarda saklanıyordu. Kimi defterler ise ihmalkârlık ve ideolojik sebeplerle imha ediliyordu. İnalcık, bu şartlar altında saklanan Bursa sicillerini incelemeye ve toz toprak içindeki çuvallardan çıkardığı defterleri okumaya başladı. Onun teşebbüsüyle en azından Bursa sicilleri korumaya alındı. Bursa sicilleri Topkapı sarayında ciltlenerek temizlendi ve araştırmacıların kullanımına açıldı. Daha sonraları bütün sicillerin tek bir merkezde muhafaza edilmesi kararı alınarak, elde * Bu yazı; Bülent Arı’nın Türk-İslam-Osmanlı şehir tarihi ve tarihçiliği bağlamında Halil İnalcık’la yapmış olduğu söyleşinin, yine Bülent Arı tarafından derlenip düzenlenmesinden oluşmaktadır. ** Prof. Dr., Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü. *** Dr., Çankaya Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü.
28
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
bulunan bütün Şer‘iyye sicilleri Ankara’daki Millî Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu arasında toplandı. İnalcık’ın Bursa sicilleri üzerindeki araştırmalarının ardı ardına yayınlanmasıyla, Şer‘iyye sicillerinin Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi için ne kadar büyük önem taşıdığı daha iyi anlaşıldı. Bu suretle, devletin tarihinin yanı sıra halkın tarihini de aydınlatmak için Şer‘iyye sicilleri tarih araştırmacıları nezdinde öne çıktı. Bursa’daki çalışmalarını sürdüren İnalcık, öncelikle Bursa sicilleri arasından derlediği Fatih Sultan Mehmed’e ait fermanları yayınladı.1 Böylece Fatih’in fermanlarının bazıları ortaya çıkmış oldu. O devirde fermanlar ve Divan-i hümâyun kararlarının suretleri henüz “Mühimme Defterleri” adı altında kaydedilmediği için bu döneme ait fermanların neşri, tarihçiler açısından büyük önem taşımaktadır. Bursa sicilleri üzerine yaptığı derinlemesine çalışmalarını Encyclopaedia of Islam’ın ikinci baskısı için yazdığı “Bursa” maddesinde yayınladı.2 Daha sonraki yıllarda bu sicillerden seçtiği önemli vesikaları tam metin halinde ve Osmanlıca olarak Türk Tarih Kurumu Belgeler dergisinde yayınladı.3 Halil İnalcık bundan sonraki çalışmalarını İstanbul üzerine yoğunlaştırdı. Önce harap bir şehir halinde Bizans’tan devralınan İstanbul’un, fetihten itibaren, II. Mehmed’in bizzat takip ettiği siyaset sonucu nasıl iskân edildiğine dair bulgularını yayınladı.4 İstanbul’un çarşıları, hanları, hamamları, camileri, külliyeleri ve mahalleleriyle nasıl bir Türk ve İslam şehri haline getirildiğini, yine onun seri halinde neşrettiği makalelerinden takip etmekteyiz.5 Onun bu seri 1 Halil İnalcık, “Bursa Şer‘iye Sicillerinde Fatih Sultan Mehmed’in Fermanları”, Belleten, 1947, sy. 11, s. 693-708. 2 Halil İnalcık, “Bursa”, Encyclopedia of Islam, 2. Baskı, 1960, c. I, s. 1333-1336. 3 Halil İnalcık, “Bursa XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar I”, Belleten, 1960, sy. 24, s. 45-101; a.mlf., “Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihi İle İlgili Belgeler: Bursa Şer’iye Sicillerinden Seçmeler II”, Belgeler, 1988, sy. 18, s. 1-41. 4 Halil İnalcık, “The Rebuilding of Istanbul by Sultan Mehmed the Conqueror”, Cultura Turcica, 1967, sy. 4, s. 5-15; a.mlf., “The Policy of Mehmed II Toward the Greek Population of Istanbul and the Byzantine Buildings of the City”, Dumbarton Oaks Papers, 1969-1970, sy. 23-25, s. 231-249; a.mlf., “Fatih Sultan Mehmed Tarafından İstanbul’un Yeniden İnşası”, çev. Fahri Unan, 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1988, sy. 3, s. 205-214; a.mlf., “Istanbul After the Conquest”, Istanbul City and Municipality, İstanbul: Istanbul Metropolitan Municipality Department of Cultural and Social Affairs Press, 2002, s. 31-38; a.mlf., ‘Fatih, Fetih ve İstanbul’un Yeniden İnşası’, Habitat II: Dünya Kenti İstanbul, İstanbul: Tarih Vakfı, s. 22-37; a.mlf., ‘The Conqueror, The Conquest and the Rebuilding of Istanbul’, çev. Orhan Birgin, Habitat II: İstanbul-World City, İstanbul: Tarih Vakfı, s. 22-37. 5 Halil İnalcık, “Istanbul”, Encyclopedia of Islam, 2. baskı, 1973, c. IV, s. 138-140; a.mlf., “The Hub of the City: The Bedestan of Istanbul”, International Journal of Turkish Studies, 19791980, c. I, sy. 1, s. 1-17 [Türkçesi için bkz.: “İstanbul’un İncisi: Bedesten”, Mustafa Özel (haz.), İktisat ve Din, İstanbul: İz Yayıncılık, 1997, s. 119-136]; a.mlf., “İstanbul: An Islamic City”, Journal of Islamic Studies, 1990, s. 1-23 [bu yazı, yazarın Essays in Ottoman History adlı çalışması içerisinde de yer almaktadır (İstanbul: Eren Yay., 1998, s 247-271)]; a.mlf., “İstanbul: Bir İslam Şehri”, çev. İbrahim Kalın, Dergâh, 1992, sy. 24, s. 14-15 [devamı, aynı dergi, sy. 25, s. 15-17]; a.mlf., “İstanbul (Türk Devri)”, DİA, 2001, c. XXIII, s. 220-239.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
29
makalelerinde şehrin demografik, sosyal ve kültürel dokusu ile ekonomik yapısının bir fotoğrafı ortaya çıkarılmaktadır. İnalcık, ilerleyen yıllarda farklı konularda araştırmalara yönelmekle beraber, İstanbul ve Bursa’ya olan ilgisini kaybetmemiştir. Galata, Eyüp ve Üsküdar hakkındaki yayınları bunun göstergesidir.6 Eyüp Belediyesi tarafından bugüne kadar dokuzuncusu düzenlenen Eyüp sempozyumlarını örgütlemiştir. Kezâ 2003 yılından itibaren düzenlenmeye başlanan ve bu yıl üçüncüsü tertiplenen Üsküdar Sempozyumlarına katılıp akademik desteğini sürdürmüştür. Galata üzerine yayınladığı kapsamlı makalesinde Galata sicillerinden örnekler vermiştir.7 Galata’nın fetihten sonraki bir yüzyıllık tarihini ele alan bu araştırması, Bizans dönemindeki Ceneviz Galata’sının nasıl bir Osmanlı ticaret merkezi haline geldiğini açıklamaktadır. Osmanlı liman şehirlerine incelemelerine kayda değer bir örnek olarak İnalcık’ın Harvard Üniversitesi yayınları arasından çıkan Kefe Gümrük Defteri adlı eserini sayabiliriz.8 Bu çalışmasında Kefe’nin ekonomik ve sosyal hayatının yanı sıra mahallî otoritelerin bir portresini de görmek mümkündür. Liman şehri olması dolayısıyla gümrük kayıtlarından yola çıkan bu eser, şehrin ticarî trafiğini ve yapılan çeşitli yolsuzlukları aydınlatmaktadır. Halil İnalcık, yukarıda saydığımız bütün araştırmalarının özünü, 1994’te yayınladığı An Economic and Social History of the Ottoman Empire adlı kitabında yansıtmaktadır.9 Türkçe’ye de tercüme edilen bu eserde, hem Osmanlı şehirlerinin özellikleri, hem de Bursa, İstanbul, İzmir ve Halep gibi önemli şehirlerin uluslararası ticaret bakımından rolleri ve fonksiyonları yer almaktadır. İnalcık, şehir tarihi araştırmalarının yayınını henüz tamamlamış değildir. İstanbul üzerinde topladığı arşiv vesikaları büyük bir koleksiyon oluşturduğundan, kapsamlı bir İstanbul tarihi yazmak için çalışmalarını sürdürmektedir. Onun Bur6 Halil İnalcık, “Ottoman Galata, 1453-1553”, Edhem Eldem (ed.), Prèmiere Recontre Internationale sur l’Empire Ottoman et la Turquie moderne, İstanbul: Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü, 1991, s. 17-105 [bu yazı, yazarın Essays in Ottoman History adlı çalışması içerisinde de yer almaktadır (s. 275-376)]; a.mlf., “Eyüp Projesi”, Eyüp: Dün / Bugün, Sempozyum, 11-12 Aralık 1993, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1994, s. 1-23; a.mlf., “Eyüp Sultan Tarihi Ön Araştırma Projesi”, Tülay Artan (ed.), XVIII.Yüzyıl Kadı Sicilleri Işığında Eyüp’te Sosyal Yaşam, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1998, s. 1-14; a.mlf., “Eyüp Sicillerinde Toprak, Köy ve Köylü”, XVIII. Yüzyıl Kadı Sicilleri Işığında Eyüp’te Sosyal Yaşam; a.mlf., “Açış Konferansı”, I. Üsküdar Sempozyumu, 23-25 Mayıs 2003, Bildiriler, İstanbul: Üsküdar Belediyesi, 2004, c. I, s. 11-14. 7 Halil İnalcık, “Ottoman Galata, 1453-1553”. 8 Halil İnalcık, Sources and Studies on the Ottoman Black Sea, The Customs Register of Caffa, 1487-1490, Cambridge: Harvard University, Ukrainian Research Institute, 1996. 9 Halil İnalcık, An Economic and Social History of the Ottoman Empire, 1300-1600, Cambridge: Cambridge University Press, 1994 [Türkçesi: Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-1600, çev. Halil Berktay, c. I, İstanbul: Eren Yay., 2000].
30
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
sa üzerindeki araştırmaları ve yaptığı yayınların şehrin tarihine katkısına bir şükran nişanesi olarak, Bursa Osmangazi Belediye Meclisi, Muradiye Mahallesi’nde bulunan Muradiye Külliyesi’ni Sultan II. Murad Caddesi’ne bağlayan sokağa Prof. Dr. Halil İnalcık Sokağı adının verilmesi kararını almış ve 13 Ekim 2005 tarihinde yapılan bir törenle tabela yerleştirilmiştir. II. Türk-İslam ve Osmanlı Şehirciliği Bu bölümde ele alınan başlıca konular, Türklerin kullandıkları fetih metodları ve bir şehrin fethinden sonra aldıkları ilk tedbirler; şehrin iskanı ve yerleşme bakımından yapısı ve çeşitli dinî ve sosyal grupların şehirde yerleşme mekânlarıdır. Bu çerçevede, şehir araştırmalarında kullanılan başlıca arşiv malzemesi tanıtıldıktan sonra başta İstanbul olmak üzere Osmanlı şehirlerinin demografik, sosyal ve mimarî yapısı tahlil edilecektir. İstanbul’un önemli unsurlarından olan Eyüp, Galata ve Üsküdar ile bu bölgelere ait araştırmalar ve akademik faaliyetler, makalenin kalan kısmında sunulmaktadır.
A. Şehirlerin Fetih Metodları Tarihçilerimiz, Selçuklu devrinde şehirlerin ele geçirilmesi ve işgâli üzerinde fazla durmamaktadırlar. Ancak bu hususta Tuncer Baykara’nın bazı önemli çalışmaları bulunuyor. Öncelikle Batı Anadolu’nun Uc bölgesindeki önemli şehirlerin nasıl fethedildiği, fetihlerde hangi metotların kullanıldığı, şehir fethedildikten sonra ilk olarak ne gibi tedbirlerin alındığı hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır. Batı Anadolu’da, bilhassa Aydın ve Osmanlı beylikleri tarihinde şehirlerin fetih metotları üzerinde oldukça açık bilgiye sahibiz. XIV. yüzyılda genellikle Türkler şehirleri şu şekilde ele geçirmekteydiler: Osmanlılar ancak 1380’lerde, Balkan fütuhatı sırasında top kullanmaya başlamışlardır. 1389 Kosova Muharebesinde sahra topu kullanıldığını kesin olarak söyleyebiliriz. Ondan önce bir şehri teslime zorlamak için güdülen başlıca metod, uzun süre abluka altında tutarak şehri besleyen bölgeyi itaat altına almak ve şehirle bağlantısını kesmekti. Sürekli tecrit taktiği için büyük şehirlerin yakınında havale kuleleri inşa edilmekteydi. Şehrin su kaynakları da kesilirdi. Filibe’nin fethinde su kaynağının kesildiğine dair bir halk rivayeti vardır. Bu inşaat için yerel Hıristiyan usta ve işçiler kullanılmıştır. Batı Anadolu’da, Aydın’da Birgi ve Ayasluğ şehirleri bu şekilde teslime zorlanmıştır. Havale kuleleri yapıldığını kesin olarak bildiğimiz bir muhasara vardır. 1302’de İznik yakınında Draz Ali kulesi yapılmış ve bu abluka 1331’e kadar 30 yıl sürmüştür. 1334’te İznik’e gelen İbn Battuta, seyahatnamesinde bu uzun ablukadan bahseder.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
31
Bitinya’nın diğer büyük şehri olan Bursa aynı şekilde abluka altına alınmıştır. Bursa muhasarası sırasında yüksekte Balabancık kulesi ve ovada Aktimur havale kulesi inşa edildi. Aç kalan şehir de sonunda teslim oldu. Tekfur şehrin açlıktan teslim edildiğini itiraf eder. Havale kuleleri ile uzun abluka taktiği Balkanlarda şehirlerin tesliminde uygulanmıştır. Uzun abluka sırasında şehri aç bırakmak metoduyla beraber kaynaklarda tespit ettiğimiz ikinci taktik şudur: Havale kulesinde yerleşen Türk kumandanı, kaleden dışarı çıkan Hıristiyan kumandanını pusuya düşürmek için devamlı gözetleme halindedir. Şehrin kumandanını ele geçirdikten sonra şehrin önüne gidip halka teslim olmaları söylenir. Osmanlı rivayetlerinde, birçok şehir hakkında bu yöntemin kullanıldığı ifade edilmiştir. Sarp bir yerde olan Dimetoka kalesini şehre yakın bir burgazdan, devamlı sûrette gözetleyen Hacı İlbeyi sonunda kale kumandanını ele geçirmiş ve halkı teslim olmaya ikna etmiştir (1360). Başka kaleler için de, daha Orhan zamanında, bu metodun kullanıldığını görüyoruz. İlk bakışta efsane gibi görünse de bu metodun gerçek olduğu açıktır. Şehirlerin fethinde ikinci taktik, komutanın yağma ilânıdır. İslam hukukuna göre gayrimüslimlerin elindeki bir şehrin kumandanına üç kere “Teslim ol, şehir kapısını aç” ihtarı verilir. Ondan sonra saldırı başlar. Zorla alınan şehir “yağma”ya tâbi olur. Bir şehrin teslimi için üçüncü metod, şehir halkına “eman” (İslâmî) garantilerini vermektir. Meselâ 1387’de Selanik ve birçok Balkan şehirleri bu şekilde teslim alınmıştır. Eman usûlü İslâm hukukuna göre uygulanan bir taktiktir. Uzun bir kuşatma neticesi aç susuz kalan şehir halkına güvence verilir. “Teslim olursanız, canınız, malınız ve kendi dininizi serbestçe icra hakları verilecektir” denilir. Bu teklif İslamî bir yeminle teyit edilir. Hıristiyan halk, Müslümanların sözüne dînen sadık olduğunu bildiklerinden, teslim olur. Birçok şehir Türklere yeminle imzalanmış bir emannâme [ahdnâme] ile teslim olmuşlardır. Bunun en güzel misali dört sene muhasara altında sıkıntıya düşen Selanik’in teslimidir. Diğer örnek, Ceneviz Galata’sının teslimidir. Ceneviz halkına güvence belgesi, Zaganos Paşa tarafından verilmiştir. Bu güvencenin belgesinin Rumca metni günümüze ulaşmıştır.10 Emannâme veya ahdnâme denilen bir güvence neticesi, birçok şehir Osmanlı idaresine girmiştir. Daha sonra biz bu tür şehirlerde, Hıristiyan nüfusun ve kiliselerin devamını görüyoruz. Şayet emannâme teklifi üçüncü defa reddedilirse o zaman Türk komutan “yağma” ilân ederdi. Bu dinî bakımdan onaylanan bir durumdur. Yağma ilânı ne demektir? İstanbul fethi de yağma ile gerçekleşmişti. Fatih Sultan Mehmed Bizans imparatoruna -sonradan Bizans Başbakanı Lukas Notharas’ın itiraf ettiği üzere- üç defa teslim teklifinde bulunmuş, fakat bu teklifler Venediklilerin baskısıyla reddedilmişti. Fatih de o zaman 10 Halil İnalcık, “Ottoman Galata, 1453-1553”.
32
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
“yağma” ilân etti. II. Mehmed, Notharas’a yağma kararı verdiğinden dolayı üzüntü duyduğunu söyledi.11 Eğer II. Mehmed “yağma” ilân etmeseydi, İstanbul alınamazdı. Şehir halkı İslâmî güvenceleri (can–mal emniyeti) reddettiğinde, halk esir alınıp malları yağma edilir. Şehir halkının geleceğini, fetheden kumandan tayin eder. Balkanlarda birçok şehir nüfusunun Müslüman, bazı şehirlerin nüfusunun ise Hıristiyan-Müslüman olarak karışık olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi gayet açıktır: Birinci tip şehirler yağma, ikinci tip şehirler ise eman ile alınmıştır. Balkan tarihçileri bu durumu bilmediklerinden şehirlerin yapısı hakkında yanlış kanaatlere varmışlardır. Bazı sözde aydınlarımız da, güya insanî sebeplere dayanarak İstanbul’un neden yağma edildiğini sorgulayarak dövünürler. Tarihimiz, bugünkü kavram ve inançlar değil, o zamanki inançlar dikkate alınırsa daha iyi kavranabilir. İstanbul’un fethinde olduğu gibi şehir yağma ile alındığı zaman bütün şehir halkı esir edilir. O zaman da bütün İstanbul halkı çadırlarda idi. Sonradan Fatih bu harap şehri iskân etmek için kesin tedbirler aldı. Bu konuya aşağıda temas edilecektir. Bir şehir yağma ile alındığında, Fatih’in yaptığı gibi eski Hıristiyan nüfusu affedip yerleştirmek yahut sürgün usulüyle halk getirip yerleştirmek suretiyle şehir nüfuslandırılmaya çalışılıyor. Bu husus İstanbul misalinde ele alınacaktır. Genellikle yağma ile boşalan şehre, vaatlerle Türklerin gelmesi teşvik edilir veya “sürgün” usûlüyle Türk nüfus getirilip yerleştirilirdi. Emannâme ile teslim olan şehirlere yine Türk Müslüman nüfusu yerleştirmek için tedbirler alınırdı. Zirâ Hıristiyan halk tamamen bırakılırsa, direnip ilerde isyana teşebbüs etme tehlikesi vardı. Trabzon’u aldığı zaman Fatih’in etraftan Türk nüfus getirdiği biliniyor. Fatih, İstanbul’un fethinden sonra, şehre Anadolu’dan 5.000 aile getirilip yerleştirilmesi emrini vermişti. Bu metot Balkanlar’da da uygulandı. Bu uygulamalar bize şehirlerdeki Türk-Hıristiyan nüfus karışımı hakkında bilgi vermektedir. Atina da nüfusu karışık bir şehirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda şehir nüfusunun din ve kültür dokusu, alınan tedbirler ve takip edilen iskân siyasetiyle yakından alâkalıdır. B. Osmanlıların Bir Şehri Fethettikten Sonra Aldıkları Tedbirler Osmanlılar bir şehri fethedince derhal ve ilk olarak ana kiliseyi camiye çevirir ve ona Ulu Cami adını verirler. Her şehirde bir ulu cami vardır. Yani Osmanlılar şehri hemen Müslümanlaştırırlar. Fatih de İstanbul’u fethedince Ayasofya’yı şehrin “cami-i kebiri” ilan etti ve cizye gibi gelirleri bu camiye vakfetti. Kendi Fatih Külliyesi’ni yapıncaya kadar bu durum devam etti, fakat yine de 11 Bkz. Kritovulos, İstanbul’un Fethi, Muzaffer Gökman (haz.), İstanbul: Akşam Kitap Klübü, 1967. Karalidi tarafından tercüme edilen eser 1328/1912 yılında Tarih-i Osmânî Encümeni Mecmuası ekleri arasında Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi tarafından Tarih-i Sultan Mehmed Hân-ı Sânî adıyla neşredilmişti.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
33
Ayasofya daima padişahların Cuma namazına çıktıkları şehrin cami-i kebiri olma vasfını devam ettirdi, ta ki müze oluncaya kadar. Bir kilisenin camiye tevcihi, fetihten sonra şehrin İslamlaştırılması manasına gelir. Hemen ardından da şehre bir kadı tayin edilir. Osmanlı’da seyfiyye ve kalemiyye kesin olarak ayrıldığından asayiş, inzibat işlerini takip için kadıyla birlikte bir de subaşı tayin olunurdu. Fatih İstanbul’u fethettiği zaman Hızır Beyi kadı, Karışdıran Süleyman Beyi subaşı tayin etti. Osmanlılar, Balkanlarda da fetihlerden sonra her şehirde aynı usulü takip etmiştir. Bu durum, o şehrin resmî tahrîri (Defter-i Hakanî’ye kaydı) suretiyle Osmanlı arşivinde resmî bir belge altında kaydedilmiş bulunuyor. Vergiye tabi olanlar-olmayanlar, resmî şahıslar, mahalleler, mahallelerdeki Müslim ve gayrimüslimler, reâya ve askerî sınıf ayrı ayrı her şehir için mufassal bir şekilde tahrir defterine geçilir. Bu tahrirden sonra, o şehrin İmparatorluğun resmî bir parçası olma süreci tamamlanmış olur. Bilhassa büyük şehirlerde ayrıca başka askerî tedbirler de (hisar inşası gibi) alınır. Şehir, fizikî bakımdan üç genel kısımdan ibarettir. 1. Hisar. En son müdafaa kısmı ki, şehrin en sarp ve müdafaası en kolay yerindedir. Mesela Ankara’da kale içinde bugün mevcut olan Hisar. 2. Şehir büyüdükten sonra o hisarın altında, asıl şehri çevreleyen ikinci bir hisar vardır. Halkın oturduğu ve Çarşı Pazar olan yerler bu surun içindedir. Ankara’da yine Hisarın etrafında bir dış sur vardı. İstanbul’un hisarı ise Yedikule’dir. Fatih onu Yedikule olarak yeniden inşa etti. İstanbul’un bir başka özelliği daha vardır: Payitaht olduğu için, saray-i hümâyun surlarla şehirden tamamen ayrılmıştır. Birinci saray Theodosius Forumu denilen, Bayezid meydanı karşısında, bugün İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu yerdeydi. Fetihten sonra ilk olarak orada Eski Saray adıyla bilinen saray yapıldı ve duvarlarla çevrildi. I. Murad devrinde Bursa sarayının da duvarlarla çevrili olduğu biliniyor. Saray duvarları 12 kule ile çevriliydi. 3. Şehir büyüdükten sonra şehrin dışındaki varoş. Bursa Osmanlılar tarafından fethedilince hisardaki bütün Hıristiyanlar varoşa çıkarıldı. Bugünkü Hisar Mahallesi’ne, saray ve resmî devlet büroları yerleşti. Topkapı Sarayı’nın bir duvarla çevrili olması gibi Bursa’da da saray, şehirdeki hisardan bir duvarla ayrılmıştı. Genelde varoş müdafaa surlarıyla çevrilmediğinden dışardan gelen saldırıya açıktır. Oraya genellikle gayrimüslim halk ve şehre sonradan gelenler yerleşir. Şehre sonradan gelenler “cemaat” denilen grubu oluşturur. Zamanla bu cemaat gelişir ve mahalleleri oluşturur. Bu durum en çok Yahudi iskânında görülmektedir. 1492’den sonra Osmanlı topraklarına İspanya’dan tahminen 100.000 Sefardik Yahudi göç etti. Osmanlı hükümeti bunları Balkan şehirlerine, Avlonya’ya,
34
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
Selanik’e, Niğbolu’ya, İstanbul’a ve Filistin’de Safed’e yerleştirdi. Selanik adetâ bir Yahudi şehri oldu. İstanbul’da da binlerce Yahudi hanesi mevcuttu. Varoşlar zamanla büyük mahalleler halini aldı ve Osmanlı şehirciliğinde yeni bir gelişme safhasını oluşturdu. Bazen bu varoşlar duvarla da çevrilirdi. Galata’daki Ceneviz kolonisinin beş büyük kısım halinde duvarlarla ayrılmış olduğu görülür. Eski haritalarda bu açıkça bellidir. Galata’da Cenevizliler ilk kolonilerini kurduklarında Pera küçük bir mahalle gibi idi. Koloni gelişmeye başlayınca Ermeniler ve Rumlar gelip etrafta yerleşmeye başladılar. İlk Ceneviz çekirdek şehri Haliç’e doğru uzanan bugünkü Perşembe Pazarı kısmıdır. Cenevizlilerin kilise ve sarayları da oradaydı, Podestaları orada oturuyordu. İlk Ceneviz bölgesinin yapısı, sonradan surlarla çevrili olan diğer mahallelerden farklıdır. Orada bütün Ceneviz kolonilerinde olduğu gibi, sokaklar birbirine dik olarak gelir. Evliya Çelebi bu sokakları anlatırken “satrançvârî” ifadesini kullanır. Daha sonra gelenler Tophane tarafında ayrı ayrı Ermeni ve Rum mahalleleri oluşturdular, ama onların sokakları eğri büğrüdür. Orası sonradan surla çevrilmiştir. Bir asır zarfında şehrin gelişmesiyle Pera etrafa yayıldı. Göç eden Ermeniler genellikle akrabalarının yanına geliyordu. İşte bu suretle bir Ermeni mahallesi, bir Rum mahallesi teşekkül etti. Bunlar zamanla surlarla çevrildiği için Galata’nın tipik yapısı bal peteğine benzer. Galata Kulesi’nden bakılırsa şehrin nasıl bir gelişme gösterdiği görülebilir. Pera zamanla büyük bir şehir halini almıştır. Karadeniz sahillerindeki bütün Ceneviz kasabaları bu şekilde bir gelişim gösterir. Sonradan gelen halk genellikle marjinal işlerle uğraşır. Mesela Galata’da hamalların çoğu Rumlardı. Kayıkçılığı Trabzonlular yapıyordu. Seyyar satıcılığı Arnavutlar aldı. Demek ki bütün Osmanlı büyük şehirlerinde; (1) şehri müdafaa eden Hisar, (2) Çarşı ve pazarların bulunduğu surlarla çevrili kale, (3) Varoş olmak üzere üç fizikî kısım vardır. Gelibolu’da yine aynı sistemi görmek mümkündür. Hisar içinde de -sahil şehirlerinde- Patras’ta, Koron’da şehri müdafaa için kuvvetli garnizonlar vardı. Yeniçeriler, azepler ve gönüllüler yerleşir; şehir halkı muafiyetler bağışlanarak hisar müdafaasında görevlendirilirdi. Mesela Arnavutluk’ta sürekli saldırıya maruz kalan Akhisar’ın Hıristiyan halkına vergi muafiyeti bağışlandı. Böylece gelen düşmanla işbirliği yapmaları önleniyordu. Sonradan orası İskender Bey’in merkezi olmuştu. Hisar’da (mesela Ankara’da bayrak asılı olan hisar) bu sayılan askerî gruplar değil, yalnız Yeniçeriler otururdu. Yeniçeriler müdafaa hususunda en sadık askerî grup sayıldığı için hisar onlara aitti. Başlarında bir dizdar bulunurdu. Mustahfızân adı verilen bu Yeniçeriler, beylerbeği ve sancakbeyinden değil, sadece padişahtan emir alırlardı. Şehirlerde ayyâr denilen gençlerden oluşan işsiz güçsüz takımı sürekli asayişi bozucu hareketlerde bulunurlardı. Mesela Hıristiyan ve Yahudi mahallesinde yangın çıkarır, yağma yapmak isterler. Dizdarın başlıca vazifesi bu ayyâr takımını önlemektir. Bağdat’ta, Budin’de, Şam’da şeh-
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
35
ri koruyan 500 Yeniçeri vardı. Daha sonraları XVII. asırdan itibaren bu Yeniçeriler şehrin tüm idaresini ele aldılar. Cezayir’de, Tunus’ta ve Bosna’da da böyle olmuştur. Bunların başbuğuna “Dayı” adı verilirdi. Buralar bir Yeniçeri şehri haline gelmişlerdir. XVIII. asırda Bosna’ya gelen bir Fransız, “bunlar kendi kendilerini idare eden bir cumhuriyet” ifadesini kullanmaktadır. Devletin tayin ettiği vali bile onların rızası olmadan gelip göreve başlayamazdı. Belgrad da zamanla aynı duruma düştü. Evvelce bu Yeniçeriler, şehirlerde dizdarın kumandası altında küçük bir grubu oluşturuyorlardı. Fakat Celâlî isyanları üzerine padişah büyük şehirlerdeki kalelere çok sayıda Yeniçeri ve sipahi asker gruplarını yerleştirmeye başladı. Yeniçerilerin kumandanına Yeniçeri serdarı, sipahilerin kumandanına Kethüdayeri adı veriliyordu. Evliya Çelebi, her gittiği yerde Yeniçeri serdarını ve Kethüdayerini isimleriyle verir. Bunlar, Sultanın kulu oldukları ve mahalli otoritelere tâbi olmadıkları için, zamanla imtiyazlı bir grup olarak şehirlerde yerleştiler ve hakimiyet kurup mahallî otoriteleri saymamaya başladılar. Bu durum, âyanların ortaya çıkması sûretiyle Osmanlı şehir dokusunda yeni bir gelişme olarak kaydedilmelidir. Şehir tarihi için bilhassa XVII. asırdan itibaren en önemli kaynağımız Evliya Çelebi’dir. Evliya Çelebi gittiği her şehir halkının sosyal hiyerarşisini tavsif eder. Evvela şehrin resmî ve askerî zâbitlerini, sonra kadısını, muhtesibini, şehir kethüdasını sayar. Kethüda o şehri, kadı ve hükümet nezdinde temsil eder. Kadı şehri ve pazarı muhtesib vasıtasıyla teftiş eder. Asayişi muhzırla temin eder. Genel polis işleri dizdara yahut Yeniçeri serdarına bağlıdır. Evliya Çelebi her şehirde evvela bunları sayar. Sultanın gönderdiği, Ağa denilen serdar ve dizdar sahib-i siyasettir. Şehirde sahib-i siyaset olanlarla olmayanlar birbirinden ayrılır. Sahib-i siyaset olanlar tam otorite sahibidir ve bunlar suçluları yakalayıp ceza verme yetkisine sahiptir. Sahib-i siyaset olanlar el kesme gibi ağır cezaları, muhtesib ise pazar halkına falaka ve para cezası gibi hafif cezaları verir. Nüfus da Evliya Çelebi hiyerarşisinde şöyle sıralanır: Önce en imtiyazlı sınıf olarak Seyyidler, vergiden muaf, şerefli ve itibarlıdırlar. Seyyidler her büyük şehirde büyük bir grup oluştururlar. Bunların çoğu sahte seyyidlerdir. Nakibü’l-eşraftan belge alıp vergi imtiyazı sağladıklarından seyyidlik iddiasında olanlar sürekli artış göstermiştir. Bir tahrir defterinin -mesela Paşa Livası tahrir defterinin-; dört şehir, on kasaba ve dört kaleden oluştuğunu görüyoruz. Her şehrin yapısı tahrirlerde anlatılmaktadır. Paşa Livası’nda, 41 cami, 267 mescid, 18 medrese, 16 imaret, 38 zaviye, 22 kervansaray, 56 hamam vardır. Paşa Livası’nın merkezi Edirne’dir. Burada Osmanlıların Rumeli’de şehirleri nasıl imar ettiklerini görüyoruz. Camiler, medreseler, imaretler hep Osmanlı eserleridir. Mesela Evrenos Gazi Batı Trakya’yı fethedince ilk iş olarak ahi zaviyeleri, kervansaraylar ve camiler inşa etti. Yani fetih, iskân ve imarla beraber gidiyordu. Şimdi bu eserlerden ayakta ka-
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
36
lanlar Yunanistan tarafından AB fonlarıyla ve turistik maksatlarla restore ediliyor. Evrenos Gazi’nin yaptırdığı büyük han halâ ayaktadır ve ziyaret ediliyor. Demek ki şehrin yapısı, nüfus, nüfusun sosyal hiyerarşisi bizim arşiv vesikalarında ve özellikle tahrir defterlerinde tam ve ayrıntılı olarak tespit edilebilir. Balkanlar’ı adım adım dolaşan Machiel Kiel’in tespitine göre, Osmanlı devrinde yapılan mimârî eserlerin % 90’ı kasden tahrip edilmiş, sadece belli başlı eserler ayakta kalmıştır. Osmanlı şehri üzerine Nikolai Todorov’un Le Ville Balkanique adlı eseri ve arşiv vesikalarına göre yapılan çalışmalar, Edirne, Selanik, Sofya, Filibe şehirleri üzerine yapılan incelemeler; XIX. asırda Rus istilâları ve millî devletlerin kuruluşuyla ve zoraki göçlerle beraber şehirlerin nüfus yapısının tamamen değişmiş olduğunu gösteriyor. XIX. asır sonlarında Rumeli’de 4 milyon Türk/Müslüman vardı. Bunların büyük kısmı göçe zorlandı. Şehirlerden Osmanlı izlerini silmek için binalar, köprüler dahi tahrip edildi. Bu da Balkan milliyetçiliğinin kara yüzüdür. Şehircilikte bir diğer önemli nokta da şudur: Büyük Balkan tarihçisi Constantin Jirecek’e göre Osmanlı devrinde yollar, köprüler ve ticarî ilerleme sayesinde Balkan şehirleri büyümüş ve Osmanlılar hakikaten şehir kurucusu durumuna gelmişlerdir. Evvela İstanbul’u ele alacak olursak: İstanbul’un 1478 tarihli bir nüfus tahriri vardır (bkz. Tablo—1). 1478’de İstanbul için ilk defa nüfus tahriri yapıldı. İstanbul fetih esnasındaki nüfusu, Bizantinist Schneider’in araştırmasına göre 40-50 bin arasındadır. Fatih döneminde yapılan tahrire göre nüfus yaklaşık 15.000 haneye erişti. Bunu beşle çarpacak olursak 75 bin nüfus olduğunu görürüz. Pera’da o zaman 1500 hane yaşıyordu. Kanuni zamanında nüfus yaklaşık 500 bine ulaştı ve İstanbul bütün Avrupa’nın en büyük şehri haline geldi. İstanbul o zaman Paris ve Londra’dan daha kalabalıktı. İstanbul’da Hane sayısı
Galata’da Hane sayısı
Müslümanlar
8951
535
Rum Ortodokslar
3151
592
Yahudiler
1647
—
Kefe sürgün halkı
267
—
Karaman sürgün halkı
384
—
Ermeniler
372
62
Avrupalılar
—
332
Çingeneler
31
—
14803
1521
TOPLAM
Tablo-1: 1478 tarihli İstanbul nüfus sayımı.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
37
Şehir büyüyünce, Osmanlılar asayiş, iâşe ve su meseleleri için geniş tedbirler aldılar. Mesela İstanbul’un et ihtiyacının karşılanması için Rumeli ve Anadolu’dan koyun getirtilmesi işi, yani celebkeşlik, bazı zenginler üzerine yüklendi. Su işlerinin halledilmesi ilkin Fatih zamanında Kırk Çeşme ile ele alındı. Kanunî döneminde Sinan’a havale edildi ve tamir ve yeniden inşa yoluyla su kemerleri yapıldı. Osmanlı şehirciliği ciddi bir konu olarak ayrıca ele alınmalıdır. Bu hususta mimarî tarihimiz için özellikle Doğan Kuban’ın yayınları önemlidir.12 Su medeniyeti ile ilgili olarak İTÜ çalışıyor, ama bunlar yeterli değildir. Osmanlı-Türk medeniyetinin çok önemli bir veçhesi olarak bu konuda geniş araştırmalar yapılmalı, enstitüler kurulmalıdır. Mesela Kanunî Sultan Süleyman İstanbul’da her mahallede bir çeşme yaptırdığı gibi Medine ve Kudüs’te inşa veya tamir ettirdiği su yolları hâlâ kullanılmaktadır. Suyollarının devamlı bakımı için Suyolcuları diye bir teşkilat kuruldu. Sadece bu bile Osmanlı şehirciliğinin ne kadar önemli organizasyonlara vücut verdiğini açıkça göstermektedir. C. Şehir Tarihi Üzerine Önemli Arşivler Şehir tarihi üzerinde en kapsamlı kaynağımız Şer‘iyye Mahkemeleri kadı sicilleridir. Kadı; kişilerin şahsî sorunlarını, anlaşmazlıkları, ölüm halinde miras taksimi için eşya listelerini sicil defterlerine kaydeder. Kadı -aynı zamanda bir idare adamı olduğundan- siciller merkezden gelen fermanları ve yabancıların ticaretine ait belgeleri içerir. Bu suretle tüm İmparatorluk ölçüsünde Yemen’den, Mısır’dan Macaristan’a kadar kadıların günümüze gelen binlerce sicil defteri bize kadar ulaşmıştır. Yalnızca -İstanbul Müftülüğü’nün ayrı bir arşiv binasında saklanmakta olan- İstanbul’un kadı sicilleri 9 binin üzerindedir. Suriye, Makedonya ve Bulgaristan’da tahripten kurtulmuş kadı sicilleri üzerinde çok önemli şehir tarihleri yazılmış bulunmaktadır. Bu zengin kaynaklar, memleketimizdeki şehir çalışmalarında da kullanılmıştır. İlkin, Anadolu’nun başlıca şehirlerinde bulunan Halkevleri ve orada çalışan lise hocaları Halkevi dergilerinde bu sicillere dayanarak birçok makale yayınlamışlardır. En tanınmış olanları Çağatay Uluçay’ın Manisa, Dağlıoğlu’nun da Bursa sicilleri hakkındaki araştırmalarıdır. Bu çalışmalar önemli malzemeyi tanıtmış olmakla beraber, şüphesiz ki, metot bakımından mükemmel sayılmazlar. Halil İnalcık, Osmanlı şehir tarihi çalışmalarına 1950’ye doğru Bursa’da Kadı sicilleri üzerinde çalışarak başladı. Bursa’daki bir müzede bulunan kadı sicilleri üzerinde araştırmalar yaptı. Bu sicillerin tarihi de dikkate değer bir meseledir. Cumhuriyetin ilk yıllarında birtakım bağnaz kişiler bu sicilleri yok etmeye çalışıyorlardı. Bursa Yeşilcami imamı bu sicilleri çuvallar içine koyarak evine götürdü. Daha sonra da müzeye teslim etti. Bu sicillerin yardımıyla, Bursa mahalleleri konusunda ilk çalışmalar Köseoğlu ile başladı. 12 Doğan Kuban’ın İstanbul hakkındaki diğer makalelerinin yanı sıra kapsamlı çalışması için bkz. İstanbul Bir Kent Tarihi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1996.
38
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
Bu siciller Fatih devrinin ortalarından itibaren tâ XX. asra kadar gelmekte ise de arada birçok siciller kaybolmuştur. Bu sicillerin önemi, defterlerin müzeden alınıp tamir edilmesi ve araştırmalara açılması için önlem alınması, müze müdürü vasıtasıyla, Halil İnalcık tarafından Milli Eğitim Bakanlığı’na bildirilmiştir. Siciller İstanbul’da Topkapı Sarayı kitap atölyesine sandıklar içinde gönderildi, ciltlendi, sonra da Arkeoloji Müzesi’nde bir salonda tasnif edilerek araştırmacılara arz edildi. Bursa’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun uluslararası ticaret merkezi ve ipek sanayii şehri olarak önemi, bu sicillerden bütün ayrıntılarıyla tespit edilebilmektedir. İpek ticareti ve sanayii konusundaki ilk önemli eser Dalsar’ın araştırmasıdır. İnalcık, bu sicillerin önemine, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası’nda yazdığı bir makalesinde temas etti.13 İktisat tarihimizin yorulmaz üstadı Ömer Lütfi Barkan bu sicillerin tümünü kendi İktisat Enstitüsü için mikrofilm halinde almıştır. İnalcık’ın Bursa sicilleri üzerinde 30-40 seneye varan araştırmaları devam etti. İngilizce ve Türkçe makalelerden başka Bursa sicillerinden Fatih ve II. Bayezid dönemine ait siciller üzerinde yaptığı araştırmalar ve makalelerden başka bu sicillerden seçtiği yüzlerce belgeyi Türk Tarih Kurumu Belgeler dergisinde yayınladı.14 D. Halil İnalcık’ın Bazı Şehirler Üzerine Yaptığı Araştırmalar ve Görüşleri 1. Bursa Bursa’nın daha XIV. yüzyıl sonlarına doğru dünyadaki en büyük ipek sanayii ve ticaret merkezlerinden biri olduğunu Alman esir Shildberger seyahat kitabında belirtmiştir. Şehrin ilk pazar yerini Sultan Orhan bir bedestan ve han inşa ederek kurmuştur. Bu tesisler hisarın hemen dibinden başlayarak sonradan yapılan hanlar ve bedestanlar ile genişlemiş ve Bursa’nın Kapalı Çarşısına vücud vermiştir. Bugün de Bursa’nın ticaret hayatı bu bölgede toplanmış bulunmaktadır. Osmanlı şehirlerinde iki büyük ana bölge vardır: Biri halkın oturduğu mahallelerdir. O mahallelerde Müslim ve gayrimüslim cemaatler, ayrı ayrı, kendi mahallelerinde mescid, kilise veya sinagog etrafında yerleşmişlerdir. Şehrin diğer ana bölümü pazar yeridir. Orada belli başlı idarî üniteler, yani kadı mahkemesi, esnaf, gelen kervanların indiği hanlar, kervansaraylar ve günlük alışverişin cereyan ettiği pazaryerleri ve çarşılar yer alır. Bu bölgede Müslim ve gayrimüslim şehir halkı birlikte, her sınıf esnafın içerisinde beraber çalışırlar13 Halil İnalcık, “XV. Asır Türkiye İktisâdî ve İçtimâî Tarihinin Kaynakları”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1953-1954, sy. 15, s. 41-57. 14 Halil İnalcık, “Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihi İle İlgili Belgeler: Bursa Şer’iye Sicillerinden Seçmeler”, Belgeler, 1980, X-XIV, s. 1-90; a.mlf.,“Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihi İle İlgili Belgeler: Bursa Şer’iye Sicillerinden Seçmeler II”.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
39
dı. Hatta daha sonraları bağnazlık dolayısıyla ayrı ayrı bayramlarını kutlamadan önce bilhassa Nevruzlarda birlikte teferruce çıkarlardı. Yani şehrin pazar bölgesi, Müslim ve gayrimüslim unsurların işbirliği halinde birlikte çalıştıkları bir mekandı. Bursa’da bunu açık bir şekilde görüyoruz. Bursa, Osmanlı şehir tarihinde, daha sonra Edirne ve Balkanların büyük şehirleri ve İstanbul’da ortaya çıkan şehirler için bir model olmuştur. Yani Osmanlı şehirleri daima bu iki bölge üzerine kurulmuştur. Pazar yerini, genel hayatın yani kamusal hayatın toplandığı yer olarak düşünmeliyiz. Mesela bir padişahın tahta cülûsu veya padişahların fermanları, orada münadiler tarafından halka duyurulurdu. Kadı mahkemesi; esnafın nizamlarının ve şehrin mahalle nizamının korunduğu, günlük narhın tespit edildiği, pazaryerinde muhtesib vasıtasıyla kontrolün sağlandığı ve kanunsuz iş yapanların muhakeme edildiği bir yerdi ve şehrin belki de en önemli merkezi sayılabilirdi. Bütün esnafı kadı huzurunda temsil eden bir şehir kethüdası bulunur, esnaf localarını kadı önünde kethüdaları temsil ederdi. Yiyecek maddelerine narhın tayini yine kadı mahkemesinde, esnafın katılımıyla tespit olunurdu. Başka deyimle, bugün belediyeye ait bütün fonksiyonlar kadı tarafından yürütülürdü. Bunun içindir ki, kadı sicilleri Osmanlı şehir tarihi için temel kaynağımızdır. Bursa’nın önemi şuradan kaynaklanıyor: İlk Osmanlı şehirciliğinin şekillendiği şehir olması ve bu yönüyle de öteki Osmanlı şehirlerine örnek olmasının yanı sıra Bursa, daha Orhan Bey zamanından itibaren Doğu-Batı ticaretinin önemli bir merkezidir. Doğu’dan kervanların, Batı’dan İtalyan tüccarının geldiği bir merkez durumuna gelmiştir. O kadar ki, Bursa sicillerindeki belgelere göre, daha XV. asrın ikinci yarısında Rusya’dan tüccarlar Bursa’ya gelmekteydiler. Bursa, Mısır ve Suriye üzerinden Hind mallarının geldiği ve Batı’ya aktarıldığı uluslararası bir ticaret merkeziydi. Özellikle Bursa’nın uluslararası bir ticaret merkezi halinde yükselmesiyle -ki bu faaliyet daha Orhan Bey zamanında başlamıştır- şehir İran’dan gelen ipek kervanlarının merkezi olmuştu. Bu ipek Batı da kapitalizmin ilk safhasında ipek sanayiinin beslenmesi için gerekliydi. Biz Bursa sicilleri ile İtalyan kaynaklarının karşılaştırılmasından, Pera’dan gelen Yahudi ve İtalyan tüccarların İstanbul’un fethinden önce Bursa’da önemli ölçüde faaliyet gösterdiklerini tespit ediyoruz. Yani İstanbul’un fethinden önce Akdeniz Hıristiyan tüccarları ve Yahudiler, ipek, baharat, hatta Sakız Adası’nın sakızını gelip Bursa’dan alıyorlardı. Bursa’nın merkezindeki çarşı, bedestan ve büyük hanlar bu ticaretin o zamanki önemine tanıklık ederler. Yukarıda verilen bilgilerin ayrıntıları, İnalcık’ın bu konuda yazdığı makalelerde bulunabilir.15 15 Halil İnalcık, “Bursa”, Encyclopedia of Islam, 2. Baskı, 1960, c. I, s. 1333-1336; a.mlf., “Bursa and the Commerce of the Levant”, Journal of Economic and Social History of the Orient, 1960, c. III, sy. 2, s. 131-147 [bu yazı, daha sonra, The Ottoman Empire: Conquest, Organization and Economy (Londra: Variorum Reprints, 1978) içerisinde yeniden yayınlanmıştır].
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
40 2. İstanbul
Şehir tarihi için kadı sicillerinin önemi yukarıda belirtildi. Bursa’dan sonra bu siciller üzerinde İnalcık’ın yoğun araştırmaları tabiî ki İstanbul sicilleri üzerinde olmuştur. Yazık ki, 30-40 bin nüfuslu harap bir şehir olarak aldığı bu tarihî şehri, büyük bir capital ve XVI. asrında Avrupa’nın en büyük şehri durumuna getiren Osmanlı’nın şehircilik faaliyetleri maalesef ayrıntılarıyla bilinmiyor. İstanbul’un tarihi, ancak gelen seyyahların üstünkörü gözlemleri sayesinde yazılmış bulunuyor. Fatih; fetihten hemen sonra iki bedestan kurarak esnafın yerleştiği Kapalıçarşı’yı inşa etmiş, Haliç’te yağkapanı, balkapanı, unkapanı, yemişkapanı gibi kapanlar yapmış, Haliç’in İstanbul tarafında çarşılar kurmuştur. Bugün de ticarî faaliyetin yoğun olduğu bu sokaklar Fatih tarafından meydana getirilmiştir. Onun vakfiyesinde şu söz dikkat çeker: Hüner bir şehr bünyâd etmekdir Reâyâ kalbin âbâd etmekdir Üzüntüyle bildirmek gerekiyor ki, İstanbul şehrinin Türkler tarafından yeniden büyük bir payitaht olarak inşası tarihî hakkıyla bilinmemektedir. Bu alanda en önemli yayınlar, Ömer Lütfi Barkan ve Ekrem Hakkı Ayverdi ile Mehmet Canatar tarafından yayınlanan İstanbul Vakıfları Tahrir defterleridir.16 Vakıflar, bir şehirde temel ünitelerin, camilerin, külliyelerin, imaretler, han ve kervansarayların, çarşıların tesisinde temel belgelerdir. Bu vakıfları bu defterlerde tespit edilmiş görüyoruz. Bu defterlere ve İstanbul’un kadı sicillerine göre yaptığı araştırmaları, İnalcık Encyclopaedia of Islam’ın “İstanbul” maddesinde özetlemiştir. Fakat asıl yazmak istediği eser halâ tamamlanmış değildir. İstanbul tarihi üzerinde bütün ayrıntılarıyla ve her devri göz önüne alınarak yapılacak bir araştırma, ancak bahsedilen 9000 kadı sicilinin sistematik olarak incelenmesi sonrasında yapılabilir. Bunu gerçekleştirmek için İnalcık, bir araştırma merkezi kurmaya teşebbüs etti. Bunun için bir komite tesis etti. Komite Prof. Nurhan Atasoy’un kültür-sanat merkezinin bir kolu olarak faaliyete geçti. Proje şuydu: İstanbul kadı sicillerini en eski devirlerden başlayarak ve mahalle mahalle seçme yaparak bilimsel surette bir seri halinde neşretmek. Bu seri 50100 veya 200 ciltlik bir yekün tutabilir. Ama böyle bir külliyat serisi gerçek İstanbul tarihini görmek için elzemdir. Projeyi İnalcık şöyle örgütledi: Mütehassıslar sicilleri okuyup aynen tespit edeceklerdi. Her cilt özet ve indekslerle araştırmacılara arz edilecekti. Burada en mühim iş, her türlü belge yayınında olduğu gibi, belgenin tam, kusursuz ve hatasız yayınlanmasıdır. Ancak ondan sonra özetler ve diğer araştırmalar yapılabilir. Bu proje kapsamında bilgisayar ve diğer malzemenin temini için Koç 16 Ekrem Hakkı Ayverdi ve Ömer Lütfi Barkan, 953/1546 Tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti, 1979; Mehmet Canatar, 1009/1600 Tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti, 2004.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
41
firmasından malî destek sağlandı. Çalışmalara başlamak üzere üniversiteden sicilleri doğru okuyabilecek kabiliyette yedi bilim adamı davet edildi. Sayfa başına bir ücret belirlendi ve bu proje çerçevesinde işbirliği ve yardımları temin edildi. Bu arada eldeki fon sona erdi. Yapılmış olan okumaları İnalcık, Atasoy’un evinde teker teker şahsen kontrol etti. Bu belgelerin yayınlaması için gereken parayı, Amerikalı bir firmadan Cemal Kafadar sağladı. Eserin yayını, bu fon sayesinde Sabancı Üniversitesi’nin yayın faaliyetleri arasında basılacak. I. cilt yayınlanmış durumda. Bu projenin devamı için gereken malî desteği Hewlett-Packard firması desteklemektedir. İnalcık bu araştırmalara 40 yıl önce başlamış olmasına rağmen, çeşitli güçlükler ve malî desteğin yokluğu sebebiyle maalesef geliştiremedi. Bu İstanbul sicillerinden bazılarını bu ilk teşebbüsten sonra İstanbul belediyesinin görevlendirdiği bir grup bilim adamı, Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu başkanlığında yayınlamışlardır.17 Fakat bu muazzam işi, malî kaynaklarını temin etmek suretiyle bir teşkilata bağlamak gerekmektedir. 3. Eyüp İstanbul kadılıklarından çok önemli birisi de Eyüb kadılığıdır. İstanbul’dan Karadeniz’e kadar olan bütün köyler bu kadılığa bağlıdır. Hz. Eyüb, İstanbul’un patronu (koruyucu) ve kutsal kişisi olması nedeniyle bu kasaba, Osmanlı İstanbul’u için de bir çok yönden özel bir önem taşır. Şehrin koruyucusu, peygamberin bayraktarı sayılan Hz. Eyüb’ün mezarı üzerinde Fatih Sultan Mehmed bir türbe ve cami yaptırmış, imaret tesis etmiş, burasını şenlendirmiş ve Bursa’dan Müslüman halk getirip yerleştirmiştir. Kutsal bir mekan olarak Osmanlı padişahları tahta cülus etmeden önce Ahi geleneğine uyarak bu türbede kılıç kuşanırlardı (taklîd-i seyf). Bu tören Osmanlı sultanlarının gaza görevini ifade eden bir merasimdi. Osmanlı geleneğinde gazanın öneminin olmadığını ileri süren bugünkü genç tarihçiler, bu gibi ritüellerin Osmanlı devlet ve zihniyetindeki önemini göz ardı etmektedirler. Eyüb türbesi etrafında bir büyük mezarlık kurulmuştur. İslam dünyasında azizlerin, şeyhlerin türbesi etrafında bu gibi şehir ve kasabaların vücut bulduğu bilinmektedir. Anadolu’da bir çok şeyhin, kutsal kişinin türbesi etrafında kasabalar teşekkül etmiştir. Bunun kayda değer bir misali Seydişehir’de görülür. Mesela Seyyid Harun’un türbesi etrafında teşekkül eden yerleşim birimi daha sonra bir kasaba halini almıştır. Rumeli’de Sarı Saltuk Baba’nın türbesi etrafında kezâ Babadağ kasabası ortaya çıkmıştır. Yani Osmanlı şehirciliğini araştırırken bu süreci dikkatle göz önüne almamız gerekir. Zaten büyük küçük bütün şehirlerin bir kutsal koruyucusu vardır. Genellikle şeyhlerden, kutsal din adamlarından birisinin mezarı ve türbesi bu fonksiyonu görür ve türbe şehrin en hakim tepesinde yer alır. 17 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları tarafından yayınlanın bu seriden İstanbul Külliyâtı başlığı altında yayınlanan defterler: İstanbul Esnaf Tarihi, İstanbul Tarım Tarihi, İstanbul’da Sosyal Hayat, İstanbul Ticaret Tarihi, İstanbul Vakıf Tarihi, İstanbul Finans Tarihi.
42
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
Eyüb kasabası bütün İslam dünyası için bir ziyaretgâh durumuna gelmiştir. Her sene onbinlerce ziyaretçi geldiği için Eyüb kasabası aynı zamanda onları barındırma, yiyip içmelerine yardım etmek gibi fonksiyonları da geliştirmiş ve zamanla İstanbul’un bir mesiresi haline gelmiştir. Bu özelliği dolayısıyla aynı zamanda hediyelik eşya olarak çömlekçilik ziyadesiyle gelişmiştir. Eyüb çömlekleri imparatorluğun her tarafına ihraç edilen bir meta halini almıştır. Eyüb’ün tarihi, bu tür şehir ve kasabaların kuruluşunu araştırmak için çok önemlidir. Eyüb sicillerini neşretmek için Türk Tarih Vakfı ile İnalcık bir anlaşmaya varmıştı. Müftülükten sekiz nüsha kadar Eyüb sicili alındı. Sicillerin aynen yayını yapılırken her birinin özeti verilecekti. Malî sorunlar nedeniyle Tarih Vakfı tarafından bu yayın işi aksadı. Şimdi Eyüp Belediyesi Kültür ve Turizm Müdürü İrfan Çalışan bu sicillerin yayını için tekrar İnalcık’la temas halindedir. Eyüb’ün İstanbul tarihi bakımından önemi dolayısıyla araştırmaların örgütlenmesi için ayrı bir proje düşünüldü. Bir sempozyum düzenlenmesi kararlaştırıldı. Sonra bu sempozyumlar her sene tertiplenmeye başlandı. Eyüp sempozyumları uluslararası ilmî toplantılar halinde devam etmektedir. Bugüne kadar dokuz sempozyum yapıldı. Birbirinden değerli bilim adamları tebliğler sundular. 4. Üsküdar İnalcık bir taraftan da bu gibi araştırmaların organizasyonunu yapmaktadır. Aynı kaygıyla İnalcık Üsküdar sempozyumuna katıldı. Sempozyuma giderken Üsküdar’ın en eski iki kadı sicilini temin edip inceledi. Bu kadı sicilleri Yavuz Selim devrinden başlıyor. Bunlar sadece Üsküdar için değil Kocaeli tarihi için de temel kaynaktır. Üsküdar kadılığına bağlı bütün etraf kasabalarının tarihini bünyesinde barındırmaktadır. Yoros’tan itibaren Boğaziçi’nin doğu yakasındaki bütün kasabalar, sonra Pendik, Hereke ve diğerleri Üsküdar’a bağlı idi. İşte bütün bu bölgenin tarihi Üsküdar sicillerinden çıkacaktır. Mesela bu sicillerde Hereke’nin adı Herekton diye geçer. Burda Rum ahali kalmıştı. Burası emanla alındığı için yerli halk olduğu gibi yerlerinde bırakılmıştı. Pendik [Pendakhion], Herakton, Maltepe halkı yerlerinde kaldı. Timur darbesiyle Bizans bölgeyi tekrar Osmanlılardan geri aldı. Sonradan Çelebi Mehmed buraları yeniden fethetti. Yani bu yerlerin ve halkının tarihi bakımından Üsküdar sicilleri son derece önemlidir. Üsküdar aynı zamanda kaçak esirlerin de geldiği bir merkezdir. Önce Üsküdar’a geliyorlarmış, oradan da Hıristiyan gemilerine binip kaçıyorlarmış. Yani şu açıkça görülüyor ki, bu siciller araştırılmadan İstanbul’un tarihi yazılamaz. Belediye başkanları bu kaynakların araştırılması hususunda son derece duyarlı davranmaktadırlar. Üsküdar belediye başkanı da Üsküdar’ın bu ilk dönemin ait sicillerinin yayınlanması projesini kabul etmiştir. 5. Galata Galata, İstanbul tarihinde Batı Hıristiyan alemi ile ticaret ve kültür alışverişi için İmparatorluğun en mühim merkezidir. Galata’dan önce burası bir Bizans
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
43
mahallesi idi. Cenevizliler ticaret kolonisi için yer istediler. İmparatorluğun zayıf zamanında burayı bir surla çevirdiler ve adeta Bizans egemenliğinden çıkardılar. Bu yüzden Bizans imparatorları buradaki Cenevizlilerle daima düşmanlık halindeydiler. İlk Ceneviz yerleşimi bugünkü Perşembepazarı’nın olduğu yerde idi. Contrada denilen asıl çekirdek şehir, bugün sokaklarıyla yaşamaktadır. Yukarıda temas edildiği gibi Galata zengin bir kasaba olduğundan Rum ve Ermeniler gelip bu çekirdek şehrin civarına yerleşmeye başladılar. Ve her defasında Cenevizliler buraları sur ile çevirmeye devam ettiler. Bölmeler sur kapılarıyla birbirinden ayrılmıştır. Zaman zaman bu kapıları kapatırlardı Cenevizliler. Perşembepazarı büyük Ceneviz kulesine çıkar. Cenevizliler bu kuleyi XIV. asırda çok kuvvetli oldukları ve Galata bir Avrupa şehri olduğu zaman yaptılar. Surları yaparken de II. Murad’tan malî destek istediler. Bunun sebebi şudur: Pera’nın esas ticareti bir taraftan Karadeniz ve Akdeniz’den gelen gemiler, diğer taraftan da Bursa ile sürdürülüyordu. Buradaki tüccar sık sık Bursa’ya gider ipek alırdı. Orada ticaret acentaları vardı. İran ipeğini, baharatı Bursa’dan alırlardı. Bertrandon de La Brocquière, 1432’de, “Cenevizliler geldiler Bursa’dan baharat aldılar” diyor. Uluslararası ticaret merkezi olarak Pera, Bursa’ya bağlı idi. Onun için Cenevizliler “Madem ki sizinle ticaret yapıyoruz, sizin de bir katkınız olsun” diyerek surların yapımı için destek istemiş olabilirler. Galata’nın idaresi bütün Ceneviz kolonilerinde olduğu gibi Podesta denilen, 12 kişilik bir heyet tarafından yürütülürdü. Pera Cenevizlileri Osmanlı ile sıkı işbirliği halindeydiler. Bunun bir sonucu zımnında Pera Cenevizlileri daha Orhan zamanından başlayarak Osmanlı Devleti ile ittifak halinde olmuşlardır. Bu ittifak 1352’de yapılmıştır. O zaman Bizans ve Venedik’e karşı Cenevizliler savaş halinde idi. Pera’nın müdafaası için Orhan 1352’de bin kişilik bir okçu kuvveti gönderdi. Ayrıca Orhan, Cenevizlilerin Anadolu’daki Osmanlı limanlarından ikmal yapmasına izin verdi. Bu ittifak tâ İstanbul’un fethine kadar devam etti. Çünkü Osmanlı sultanları ordularını Rumeli’ye geçirmek için daima para ile tuttukları Ceneviz gemilerini kullanmışlardır. Bu gemileri Bizans ve Venedik Osmanlılara vermezdi. Bunun karşılığında Osmanlılar, Gediz şap iltizamını daima Cenevizlilere verdiler. 1352 kapitülasyonlarından sonra 1387’de bu kapitülasyonu yenilediler.18 Osmanlı diplomasisinin uzak görüşlülüğü şundan anlaşılmaktadır: Bir İtalyan deniz devleti olan Ceneviz ile sıkı ittifak, Osmanlılara ekonomik ve askerî olarak büyük avantajlar sağladı. Orhan Bey’in tarihini yazarken devletin bu uzak görüşlülüğünü mutlaka belirtmek gerekir. Osmanlıların Rumeli’de yerleşmesinde Ceneviz ittifakının büyük önemi vardır. 18 Bkz. Kate Fleet, European and Islamic Trade in the Early Ottoman State: the Merchants, Cambridge: Cambridge University Press, 1999. Eserde bahsedilen Maillana, Yenişehir’dir.
44
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
Şap iltizamı Ceneviz’i ihya ediyordu, çünkü onlara senede on bin altının üzerinde bir gelir getiriyordu. Bu yüzden Cenevizliler can ü gönülden bu ittifaka bağlıydılar ve gemilerini veriyorlardı. Sonradan XV. asırda bu iltizam Venedik’e geçti. Osmanlı diplomasisini incelerken bu ekonomik unsurları da dikkate almak gerekiyor. Osmanlılar Çandarlılar sayesinde son derece akıllı bir siyaset takip ediyorlardı. Bir taraftan ekonomik bir menfaat veriyor, ardından da siyasî ittifak kuruyorlar. Galata-Pera zamanla büyüdü ve gelişti. İstanbul tarafında ise Venedikliler hakimdi. Yahudiler ve Fransızlar da vardı. Ceneviz onlarla rekabet halindeydi. Osmanlı ittifakı Cenevizlilere Bursa’da Venediklilere temin ettiğinden daha fazla çıkar temin etmiştir. Tursun Bey, tarihinde Pera’ya kafiristan der. Galata’nın Fatih’e teslim olmasından sonra Fatih, Cenevizlilere bir emannâme verdi. Bu sayede Cenevizliler, Hıristiyan Rum ve Ermeniler şehirde kalmışlar ve şehir Hıristiyan kiliselerinin merkezi olmuştur. Elçilikler de orada yerleşmiştir. Pera zamanla Akdeniz’den gelen bütün Hıristiyan gemilerinin yanaştığı bir merkez haline geldi. Demek ki kasaba, bir taraftan Bursa, diğer taraftan Mısır ve Akdeniz ticaretinin merkezi olarak önem kazanmıştır. Bizans devrinde gümrük geliri İstanbul gümrüğünden daha fazla idi. Fatih, fetihten sonra, Galata’yı bir Osmanlı kasabası haline getirmiştir. Bir kadı ve subaşı, voyvoda tayin etti. Galata’nın gelişmesine neden olan bir başka hadise ise Kasımpaşa tarafında II. Bayezid ve Selim devrinden başlayarak Kanunî zamanında büyük tersanenin kurulmasıdır. Burada kadırgaların inşası ve bakımı için büyük gözler yapılmıştır. Kasımpaşa donanmanın merkezi olmuştur. Azep askerler Galata ile sıkı temasta olduğu için Sokollu Mehmed Paşa Azepkapısı yakınında Azepler Camii’ni yaptırdı. Galata surlarının yukarısında Hıristiyan kiliselerinin yapıldığı büyük Beyoğlu caddesi XVI. asır ortalarında kuruldu ve ondan sonra Pera dediğimiz şehir genişlemeye başladı. Bu konuda İnalcık “Galata”19 makalesini yazarken Galata sicillerini ve arşiv belgelerini kullandı. Büyük sanat tarihçimiz ve şehir tarihçimiz Doğan Kuban, İstanbul hakkındaki eserinde, Galata bölümünü yazarken verdiği notta, “buradaki bilgileri Halil İnalcık’ın bu makalesinden aktardım” demektedir. Galata tarihinin ana kaynağı yine Galata’ya ait kadı sicilleridir. Kadı sicillerinden başka 1480 yıllarına kadar Cenevizli podestaların noter kayıtları mevcuttur. Seyyahlar da genellikle burada kaldığı için Venedik ve Cenevizlilerin arşivleri Pera tarihi için önemli kaynaklardır. Bunları inceleyip Galata tarihini ciltler halinde yazmak mümkündür. Fakat bu inceleme ve araştırmalar henüz yapılmamıştır. Yahudi, Ermeni ve Rumlar XIX. asırda buraya göç edip iş buluyorlar, tercümanlık yapıyorlardı. Bunlar yabancılarla sürekli temas halinde olup Fransızca konuşuyorlardı. Zamanla Levanten denilen melez bir grup oluşturdular. Levan19 Halil İnalcık, “Ottoman Galata, 1453-1553”.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
45
tenler Türkçeyi de iyi biliyorlar. Gelen yabancı tüccara, sefirlere tercümanlık yapıyor ve yardım ediyorlardı. Yani bunlar iki taraflı ve iki yüzlüdür denilebilir: Hem Osmanlıdır, hem yabancıdırlar. Bu Levantenler ayrı bir araştırma konusudur. Levantenler ortadan kalktıktan sonra da Beyoğlu’nda onların bu iki yüzlü kültürünü devam ettiren bir Türk grup ortaya çıktı. Ne Türk, ne de yabancı. Öbür taraftan Türklerin Garplılaşması bakımından Pera’nın önemli bir işlevi vardır. Yüksek sınıf, yani İstanbul’un asilzadeleri, beyzadeleri, hanımefendileri artık Kapalıçarşı’yı bırakıp Beyoğlu’ndan alışverişe başladılar. Yani bir alafrangalık modası başladı. Orada pastanaler, tiyatrolar olduğundan Pera Batılılaşma modasına öncülük etmiştir. İlk belediye meclisi Galata’da, orada yerleşmiş olan Avrupalılarla Türklerin iştirak ettiği bir meclis olarak ortaya çıktı. İstanbul’da ilk defa yolların gazla aydınlatılması orada başladı. Büyük gemilerin yanaşması için Fransız kumpanyaları rıhtımlar yaptılar. Yani İstanbul’un Batılılaşması ve modernleşmesinde Pera ve Galata büyük rol oynadı. Galata’da yabancı ve karışık belediye meclisi daha sonra İstanbul’da kurulup benimsendi. Batılılaşma yolunda Galata’nın önemi büyüktür. 6. Uc Şehirleri Başka bir şehir tipi uclardaki şehirlerdir. Rumeli’nde Osmanlı devrinde kurulmuş belli başlı şehirler özellikle uclarda, yani serhadlerde ortaya çıkmıştır. Bilindiği üzere, Osmanlı’nın Rumeli’de yayılışına paralel olarak bu uclar her defasında ileri hatlara intikal etmiştir. Rumeli’de ilk büyük Uc I. Murad devrinde Malkara’dır. Daha sonra Evrenos’un merkezi olarak Gümülcine’dir. Evrenos orada cami ve çarşı yaptı. Gümülcine günümüze kadar bir Türk şehri olarak oradaki Türklüğün merkezi olarak kaldı. Fetihler sonucu serhad ilerleyince, Evrenos Serez’i merkez yaptı. Ondan sonra fütuhat Vardar nehrinin öbür tarafına geçtiği zaman, orada tamamen bir Türk şehri alarak Yenice-i Vardar kuruldu. Orta kolda önce Edirne, sonra Filibe Uc merkezi oldu. Beylerbeyi merkezi Filibe idi. Onun ardından sırasıyla Tatar Pazarcığı, Morava Vadisi üzerindeki Niş ve en son Belgrad. Sağ kolda ilk önemli merkez Balkan Dağları eteğindeki Aydos’tur. I. Murad zamanında Şumnu merkez oldu. Şumnu’dan sonra Silistre, Niğbolu ve Vidin, Tuna üzerinde Uc merkezleri olarak gelişti. Uc merkezlerin tarihi de ayrıca incelenmelidir. Mesela Saraybosna’yı (Sarajevo) ele alalım. Saraybosna başlangıçta İshak Beyin, sonra oğlu İsa Beyin uc merkeziydi. Önceleri küçük bir kasaba idi ve ekonomisi gelişmemiş bir yerdi. Evrenos’un kurduğu şehirlerde olduğu gibi han, külliyeler, ahi zaviyeleri şehrin temelini oluşturuyordu. Ne zaman ki, serhad daha ileriye intikal etti, o zaman gelişme arttı. Beylerbeyilik merkezi Saraybosna’dan Banyalukaya, Gümülcine’den Serez’e intikal ediyor. Uclar ilerledikten sonra bu şehirler iç bölgelerin merkezi haline geliyorlar ve şehir o zaman daha gelişiyor. Saraybosna, üç bedestanı olan büyük ticaret şehri halini alıyor, nüfus gelip yerleşiyor. Çarşıları ve bedestanı bugüne kadar geldi. Demek ki, Osmanlı şehirleri, ucların ilerlemesi-
46
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
ne göre safha safha gelişim gösterdi. Bu uc şehirleri zamanla Rumeli’de büyük Osmanlı şehirleri haline gelmiştir. Bu konuda bize öncü malzeme sağlayan Prof. Machiel Kiel’in, mahallinde yaptığı incelemeleri ve yayınlarını minnetle zikretmemiz lazım. Osmanlılar şehirlerde gelişmeyi ekonomik ve askerî bakımdan desteklemek için bütün Rumeli’de köprüler inşasına önem vererek yol sistemini oluşturmakta büyük atılımlar yapmışlardır. Rumeli’de yol sistemini Osmanlılar geliştirmişlerdir. Uclardaki şehirler de bu yol sistemi sayesinde hızla gelişme gösterdi. E. Halil İnalcık’ın Osmanlı Şehir Yapıları ile İlgili Araştırma ve Görüşleri 1. Esnaf Eski çağlardan beri şehirlerde esnafın, yani çeşitli mal satan grupların, korporasyon halinde bağımsız veya özerk olarak teşkilatlandıkları ve kendi satışlarının inhisarını sağlamak için devletle işbirliği yaptıkları görülür. Bu şekilde şehir ve kasabalarda teşkilatlanmış bu esnaf grupları, şehrin büyüklüğüne göre belli bir sayıda olur ve bu sayıyı aşmaması için devletin kontrolü istenirdi. Mesela küçük bir kasabada, tabiî ki o kasabanın iktisadî ihtiyaçlarına göre esnaf adedi mahdud sayıdadır. Yani ekmekçi, kasap gibi esnaf 20-30 civarında olurdu. Şehir büyüdükçe İngilizcede guilds denilen esnaf korporasyonları da artardı. En büyük şehir olarak İstanbul’daki esnaf grupları 150-160 çeşide ayrılıyordu. Roma’nın en gelişmiş devrinde de bu sayının hemen hemen aynı oluşu dikkat çekicidir. Esnaf teşkilâtı Roma’dan Bizans’a intikal etti. Prefekte, yani şehir belediye reisine ait bir kaynak bugüne kadar gelmiştir. Oradan Bizans’taki bu korporasyonları öğrenmekteyiz. Mesela, kıymetli malların satıldığı çarşının, Osmanlı devrindeki Kapalıçarşı ile aynı yerde olduğunu görüyoruz. Kezâ Bizans devrinde de bu merkezle Haliç arasında sokaklar vardı. Bu sokaklarda, Osmanlı devrinde olduğu gibi belli başlı esnaf faaliyet gösteriyordu. İstanbul’da bu bölgeye iki yoldan, deniz ve karayolundan mal taşınmaktaydı. Kapalıçarşı’ya, Edirne kapısından giren kervanlar mal taşırdı. Haliç’teki kapanlara, Unkapanı’na, Yağkapanı’na ve Yemişkapanı’na ise genellikle denizden gemilerle mal taşınırdı. İstanbul’daki korporasyonların ihtiyaç duyduğu hammaddeler bu iki yoldan temin edilirdi. Bu malların toplandığı depolar Kapalıçarşı ve Haliç’teki kapanlardı. Mesela Unkapanı’na gelen unu, ekmekçi, çörekçi esnafı gelerek ihtiyaçlarına göre dükkanlarına taşırdı. O zaman Eminönü baharatın ve kahvenin geldiği yerdi. Sonradan Mısır çarşısının orada kurulması da bununla ilgilidir. Gelen mal devletin kontrolü altında esnafa belli ölçülerde dağıtılırdı. Bu suretle kargaşaya, tekel ve ihtikâra geçit verilmezdi. Buna rağmen İstanbul iaşesinde ihtikâra rastlanırdı. Bilhassa yeniçerilerin malları şehir dışında kapatıp depoladıklarını ve daha sonra yüksek fiyattan sattıklarını biliyoruz. Yani esnaf her bakımdan devletin kontrolüne muhtaçtı.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
47
Esnafı tedirgin eden bir başka olay koltukçu esnaf denilen ve teşkilata dahil olmayanların başka yerlerde dükkan açması ve rekabete girmesiydi. Her esnaf grubu belli sayıda usta, kalfa ve çıraktan oluşan ünitelerden teşekkül ederdi. Mesela diyelim ki İstanbul’da kemha [ipek] satan esnaf 100 usta olarak tespit edilmişti. Bunun dışında hiç kimsenin dükkan açıp satış yapılmasına müsaade edilmezdi. Fakat nüfus artışıyla beraber talep arttığı yahut da daha aşağı kalitedeki mala talep ortaya çıktığı zaman, kenar mahallelerde koltukçu esnafı ortaya çıkardı. O zaman asıl esnaf, kethüdaları vasıtasıyla devlete yazılı müracaat eder ve yazılı olarak şikayet ederlerdi. Devletten koltukçuların kaldırılmasını talep ederlerdi. Şikayetlerinde üzerinde durdukları başlıca husus, bunların ürünü belli kalitede imal etmedikleri ve satmadıkları şeklindedir. Bu suretle halk kötü mal almaktadır, derlerdi. Devlet de genellikle onların şikayetlerini dinler ve bu dükkanları kapatırdı. Dükkan sayısının artması aslında iktisadî bir olaydır. Mesela İstanbul nüfusu 200 binden 400 bine çıkınca, talep de ona göre artıyordu ve dolayısıyla esnaf sayısının da artması gerekirdi. Devlet de bu gelişmeyi görür ve bazen esnafın sayısını artırırdı. Kemhacıların sayısının 100 iken sonra 170’e çıktığına dair elimizde vesikalar vardır. Ahmet Refik’in İstanbul Hayatı adlı 4 ciltlik eseri, İstanbul esnafı hakkında önemli bir kaynaktır.20 Ahmet Refik, Mühimmelerden İstanbul hayatına ait vesikaları yayınladı. Fakat bu hususta en esaslı kaynak, müftülükteki kadı defterleridir. Bu defterlerden esnaf hakkında binlerce vesika çıkarılabilir. Bu defterlerden biri, kadı tarafından “Esnaf Nizamnameleri” adıyla tek bir ciltte toplanmıştır. İstanbul’un esnaf teşkilatını anlamak için Rumeli ve Anadolu’daki şehirlerin esnaf sayıları ile karşılaştırma yapmak gerekir. Bunlara ait belgeler kadı sicillerinde ve İstanbul’daki Osmanlı arşivinde fazlasıyla mevcuttur. Çağatay Uluçay ve Feridun Emecen ile başka araştırmacıların taşra şehirlerindeki esnaf teşkilatları üzerinde değerli araştırmaları vardır. Esnaf nizamları hakkındaki bilgileri arşivlerde buluyoruz. Fakat şehir esnafı, ürettikleri mallar, kullandıkları ölçüler, üretim teknikleri ve aletlerin çeşitleri için mutlaka bir esnaf müzesinin yahut teknoloji müzesinin kurulması elzemdir. Tek tük bazı teşebbüsler var, ama bunlar yeterli değildir. Mesela bir ayakkabıcının bütün aletleri, ölçüler, kantarlar, teraziler, ağırlık ölçüleri gibi esnafın kullandığı her türlü aletin bilinmesi iktisat tarihimiz için bir ödevdir. Bu aletler, bilhassa dokuma tezgahları süratle kaybolmaktadır. Halbuki bu tezgahların uzmanlar tarafından incelenmesi sonucunda kaybolmuş birçok teknik öğrenilebilir. Bu tezgahlar bugünkü teknolojiye uygulanarak Batı’yla, hatta Çin’le rekabete, mesela dokuma20 Ahmed Refik’in İstanbul’a dair bu dört ciltlik eserinin çeşitli baskıları vardır: Ahmet Refik, Onuncu Asr-ı Hicride İstanbul Hayatı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1987; Ahmed Refik, Hicri Onbirinci Asırda İstanbul Hayatı (1000-1100) İstanbul: Devlet Matbaası, 1931; Ahmed Refik, Hicri Onikinci Asırda İstanbul Hayatı (1100-1200), İstanbul: Enderun, 1988; Ahmet Refik, Hicri Onüçüncü Asırda İstanbul Hayatı, 1200-1255, İstanbul: Enderun, 1988.
48
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
larda yeni uygulamalara gidilebilir. Kezâ boyacılık çok önemlidir. Kumaş boyacılığı geçmişte Osmanlı’da çok ileriydi. Edirne ve Diyarbakır kırmızısı başka hiçbir memlekette yapılamıyordu. Batılılar kendi ticaretlerini ilerletmek ve bu boyama teknolojisini elde etmek için çok uğraştılar. Ancak XVIII. asırda bazı Ermeni ve Rum ustalarını Batı’ya götürerek Türk kırmızısını elde ettiler. Anadolu’daki dokuma ve kumaş boyama teknolojisi son derece ileri seviyedeydi. Fransız ticaret odası vesikalarından öğreniyoruz ki, Batı’da Amerika’ya kadar sevk edilen Diyarbakır ve Antep bezleri, Fransız ticaretinin en önemli kısmını oluşturmaktaydı. Bizden kumaşlar Marsilya’dan Fransa’ya dağıtılıyor ve onun kaba olanları da Amerika’daki köle plantasyonlarına satılıyordu. Bu milyonlarca franklık bir gelir sağlıyordu. Türk dokumacılığının ikinci bir önemli kolu bugün Blue Jean adı verilen, kaba mavi pamuklulardır. Bunun merkezi Türkiye’de İzmir ve Batı Anadolu’ydu. Daha XVI. asırda mavi renkte çivitle boyanmış ve halkın tüketimi için büyük miktarda üretilen bu kaba mavi pamuklular İzmir’den Marsilya’ya sevk ediliyordu. Bu Hindistan çiviti ile, mavi çivit ile boyanmış pamuklular Amerika’daki plantasyonlarda köle işçilere giydirilmek üzere sevk edilmekteydi. Günümüzde ABD’de solcuların popüler yaptığı bu kaba pamuklular, Amerika’ya Anadolu’dan geçmiştir. Amerika’nın güneyindeki zenci esirlere giydirilmek üzere ucuz ve dayanıklı olduğu için bu mavi kaba pamuklular tercih edilmekteydi. Yani tek kelime ile, Bursa ipeklileri gibi mavi pamuklular yahut Bogasi denilen Burdur ince pamukluları da Türkiye’den tüm dünyaya sevk edilmekteydi. İkinci bir tekstil kalemi olarak iç pazarda fakir halkın kullandığı abalar bütün İmparatorluğa dağılmaktaydı. Doğu Karadeniz bölgesi keten ve kenevir açısından bir tekstil merkeziydi. Burdur’la beraber Konya da ince pamukluların dokunduğu birer merkezdi. Yani dünyada Türkiye tekstil ihraç eden önemli bir memleketti o zamanlar. Şehirlerdeki esnaf bununla geçiniyordu. Ne zaman ki, XIX. asırda tekstil imali için evvela İngiltere’de makine mamulleri çıktı, pamuklu yapan esnaf iflas etti. Bir kaynağa göre Üsküdar’da pamuklu kumaş dokuyan 5 bin tezgah birden kapanmıştır. Yalnız dokumacılıkta ve boyacılıkta değil, başka sahalarda da, meselâ çizme yapmakta, silah imalinde birçok yerli sanat bu esnaf tarafından üretilirdi. Türkiye’nin fakirleşmesi, bu esnaf üretiminin ve teşkilatının çökmesi ile meydana geldi. XIX. asırda Batı mallarının istilası ve Batı ekonomisine bağımlılık, iktisadî olarak bu esnafın çökmesine yol açtı. Şehir tarihi araştırılırken şehirlerdeki bu esnaf teşkilatının çökmesi de daima dikkate alınmalıdır. Esnaf teşkilatının kalkması XIX. asırda yenileşme devresinde olmuştur. Yalnız sanayi ve esnaf teşkilatı bakımından değil, beraberinde gelen şehirlerin fakirleşmesi de araştırılmalıdır. Şimdiden tek tük bazı araştırmalar yapılıyor. Şu bir gerçektir ki, Anadolu ve Rumeli’de şehir nüfusunun büyük kısmını esnaf teşkil eder. Şehir hayatına damgasını vuran esnaf, gerek teşkilat, gerek fiyatlar gerek kalite bakımın-
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
49
dan kadıya bağlıydı ve onun nezareti altındaydı. Özellikle geçim maddeleri olan ekmek, et, yağ, un gibi maddeler üzerinde kadı kontrolü vardı. Her şehirde kadının huzuruna esnaf kethüdası ve tüm esnafı temsil eden şehir kethüdası gelerek fiyatları tespit ederdi. Fiyat ve ölçüleri kadıya bağlı bir muhtesib kontrol ederdi. Başka bir deyişle, Osmanlı şehirlerinde bugünkü belediyenin görevini kadı yerine getirirdi. Esnaf arasında şeref ve statü bakımından bir hiyerarşi mevcut idi. İslam düşüncesine göre şerefli olan esnaf en yukarı katmanda sayılırdı. Mesela Kur’an istinsah eden sahaflar en yukarıda bulunurdu. Esnaf arasında üretim faaliyeti ve mallarına göre bir hiyerarşi vardı. Dinle ilgili olan esnaf en başta gelirdi. Çarşının merkezi her şehirde bedestandı. Fatih İstanbul’da iki büyük bedestan kurmuştur. Bedestanda kıymetli mallar satılırdı. Bunlar bugün de mevcuttur. Bedestan kapılarından ayrılan sokakların her iki yanında diğer esnaf yer alır. Onlar da bu hiyerarşiye göre sınıflandırılır ve sıralanırdı. Meselâ bit pazarında en eski, kötü mallar satıldığından, onlar en dışta bırakılmıştı. Özetle, bedestan şehir tarihimiz açısından çok mühim bir yer tutar. Evliya Çelebi dikkatle okunursa, o gittiği şehirleri anlatırken, “bedestanı var” ya da “bedestanı yok” diye mutlaka belirtir. Bedestanda kıymetli, çoğunlukla ithal mallar saklanırdı. Bedestanlar kale gibi muhafazalı, kubbeli taş binalardır.21 Bir şehir iktisadî ve ticarî olarak geliştikçe vezirlerden biri veya padişah oraya bedestan yaptırırdı. Rüstem Paşa, karısı Mihr ü Mah Sultanla beraber birçok şehirde bedestan ve hanlar yaptırdı. O bir ekonomik refah devriydi. Meselâ Venedik ve diğer İtalyan şehirleriyle ticaretin çok geliştiği bir şehir olarak Saraybosna’da üç bedestan yapıldı. Bu bedestanlar hâlâ ayaktadır. Bedestan inşası ve bedestanların mimarisi hakkında Vakıflar Dergisi’nde makaleler yayınlandı. Bu yapılar sanat tarihimiz bakımından da çok önemlidir. 2. Kethüda Şehir esnafını temsil eden bir şehir kethüdası vardır. Esnafın meselelerini kadıyla o konuşur. Şehir limanda ise ona şehbender denir. Osmanlı loncaları tamamıyla özerk teşkilatlardır. Teşkilatın idarecilerini ustalar kendi aralarından seçer. Osmanlı Devleti’nde her türlü beceri, teşkilatın içinde öğretilirdi. Mesela bir ipekli kumaş yahut çizmeci okulu yoktur. Esnaf bütün teknikleri orada yetişip öğrenirdi. Bir hiyerarşi vardır. Bu hiyerarşinin başında şeyh ve kethüda bulunurdu. Teşekkülün dinî başkanı olarak şeyh vardır. Orada çalışanlar bir din adamına veya bir tarikata mensup olduklarından, aslında lâ-dinî olan bu teşkilat, dinî bir hüviyet kazanmıştır. Esnaf, fütüvvetin ahlâkî esaslarına göre şekillenmiştir. Fütüvvetnâme ilk defa Kırşehir’de debbağlar şeyhi Ahi Evren’le ortaya çıktı. Fütüvvetnâmeler esnafın, işçilerin ahlâk kitabıdır. Mikail Bayram’ın bu 21 Bkz. Halil İnalcık, “The Hub of the City: The Bedestan of Istanbul”, [Türkçesi için bkz.: “İstanbul’un İncisi: Bedesten”, Mustafa Özel (haz.), İktisat ve Din, İstanbul: İz Yayıncılık, 1997, s. 119-136].
50
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
konudaki çalışmaları önemlidir.22 Bu teşkilatta asıl sorumlu kethüdadır. Kethüda devletle olan ilişkileri, hammadde temini gibi dış ilişkileri sağlayan bir görevlidir. Loncanın çalışma adabı, işçilerin disiplini, malların göreneğe ve belli bir nizama göre yapılmasından sorumlu olan kişi yiğitbaşıdır. Arapça fetâ yine fütüvvet teşkilatıyla ilgilidir. Yiğitler, yahut fetâ, çalışan işçilerdir. Yiğitbaşı işçilerin mümessilidir. İş disiplininden ve üretimden o sorumludur. Kapandan malzemeyi yiğitbaşı temin eder, malları pazara yine o götürür. Bu idarecileri ustalar kendi aralarından seçerler, bunlar devlet tarafından empoze edilmez. Bu suretle esnaf, idarî bakımdan da özerktir. Esnaf loncası bunlardan dolayı devlete sadece kendi nizamlarını korumak için başvurur. Bu sebeple devlet nezdinde her esnafın seçimle gelen kethüdası ve nizamları hem devlet kayıtlarında hem kadı sicillerinde yazılıdır. Devlet bir şikayet ortaya çıkarsa o nizamlara göre hareket eder. İhtilafları önlemek için her seçim sonunda seçilenleri defterlere kaydeder. Arşivlerde buna ait kayıtlar çoktur. Bu, devletin lonca üzerinde Osmanlı döneminde, devlet önem kazanmadan önce kontrolde bulunduğunu göstermez. Yukarda belirttiğimiz gibi her lonca özerktir. Buna rağmen İsrailli tarihçi Baer, Osmanlı devrinde loncaların tamamen devlet kontrolü altında olduğunu iddia eder. XIII.-XV. yüzyıl Anadolu’sunda şehirlerde ulemâ ve ahiler, halk üzerinde güçlü nüfuz sahibi idiler. Halkın çıkarlarını ve tutucu eğilimini temsil ettikleri için, şehre hakim olmak isteyen beyler ve hükümdarlar, onları kazanmak gereğini duyarlardı. Onları el üstünde tutar, dinî eserler, cami, medrese ve özellikle de zaviye ve hankahlar tesis ederlerdi. Şehrin ulemâsı, ahiler “şehir a‘yanı” olarak, siyasî kuvvet karşısına birleşik bir heyet olarak çıkarlar ve isteklerini kabul ettirirlerdi. Beyler, şehri rakiplerine kaptırmamak için onların direktiflerini benimserlerdi. Esnaf arasında Ahi Evren ilk debbağlar şeyhidir. Ahi Evren geleneğini devam ettiren debbağlardır. Deri sanayii, Osmanlı esnafı arasında pek çok hammaddeyi hazırlar. Ayakkabılar, at eğerleri, koşum malzemesi, hatta sofra altına serilen örtüler hep deriden yapılırdı. Yani sanayinin yüzde elliden fazlasını dericiler sağlarlardı. Debbağlar, şehirde en kalabalık ve işçileri bakımından en aşağı seviyedeki esnaf sayılır. Debbağlık çok pis bir iştir. Şehrin dışında dere kenarlarına yerleştirilirlerdi. İstanbul’da sur dışındadır. Pis kokar; derinin üzerindeki tüylerin dökülmesi için deriler köpek dışkısına yatırılırdı. Köpek dışkısı toplayıcıları vardır. Köyden yeni gelen ve henüz mahareti olmayan işçiler burada çalışırlardı. Ahi Evren geleneğine göre en bağımsız esnaftır. Kendi mahkemeleri ve hapishaneleri vardır. Kadı ve devlet bunların işine karışmaz. Bu sebepten de halk isyanlarında en başta harekete geçenler debbağlardır. Kanunî’ye atfedilen bir beyan vardır: Yeniçeriler edepsizlik yapınca, Kanunî şöyle demiş: “Biz askeriz, kimse bize dokunamaz demeyin. Benim İstanbul’da 5000 kişilik bir ordum var, onunla sizi te’dîb ederim.” Kanunî’nin bu sözüyle 22 Mikail Bayram, Ahi Evren ve Ahi Teşkilatı’nın Kuruluşu, Konya, 1991.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
51
kastettiği debbağlardır. Bütün Orta Doğu şehirlerinde halk hareketlerinin başında olurlar. Bunlara ayyâr denilir. Yağmalarda, isyanlarda bunlar başta gelirler. Karl Marx bunlara “lümpen proletarya” der. “Her şehirde isyan ve yağmaya hazır bir grup var” diyor Buharin. Bunlar komünizm literatüründe işçi sınıfının en aşağısında yer alan en talihsiz grup sayılır. İşte söz konusu grup, Osmanlı şehirlerinde tabakhane esnafıdır. Son zamanlarda Bosworth, Cahen ve Taeschner, İslam şehirlerindeki bu gibi gruplar hakkında araştırmalar yaptılar. Bizde de tek tük araştırma var. Bu grupların zengin gayrimüslim mahallelerinde yangın çıkarıp yağmaya giriştikleri bilinmektedir. Yakın Doğu tarihi için bu gibi lümpen proletarya araştırmaları eksiktir. Bizde Evliya Çelebi şehir tarihi için önemli bilgi sağlamaktadır. Esnaf hakkında şu konu üzerinde de ayrıca durmak lazım: Teşkilat ve fütüvvet bakımından Selçuklu Anadolusu çok gelişmiştir. Osmanlılar Rumeli’yi fethedince, bu sistemi Rumeli’ye taşıdılar. Evrenos Gazinin daha Ucbeyi iken kasabalar tesis ettiğini, hanlar inşa ettiğini görüyoruz. Rumeli’nde Balkan şehirlerinin ortaya çıkması bakımından Rumeli araştırmalarında bunu ayrıca belirtmek lazım. Rumeli’de büyük şehirlerin teşekkülü hep Osmanlı devrinde olmuştur. Mesela Bulgaristan’ın merkezi halen Sofya’dır. Osmanlı fethinden önce Bulgarların merkezi Tırnova idi. Osmanlılar bir kale inşa ederek Sofya’yı beylerbeyliği merkezi yaptılar. İstanbul’dan Sofya’ya giden yol üzerindeki Filibe, tüccarın ve seferlerde orduların konakladığı muazzam bir şehir haline geldi. Selanik aynı şekilde gelişti. Osmanlılar Selanik’e Yahudileri getirip yerleştirdiler. Orada Yeniçeri çuhası imalathaneleri sayesinde Selanik gelişti. Daha XIV. asır sonunda Alman esir Schildberger Edirne’yi en büyük şehirlerden biri olarak anar. Saraybosna küçük bir kasaba iken büyük bir merkez haline geldi. Bugün de Bosna devletinin merkezidir. Belgrad, Macarların elinde ufak bir kale idi. Osmanlı devrinde büyük bir şehir haline geldi. Osmanlı şehirciliği hanları, çarşıları, bedestanı, meydanları, camileri, köprüleri, kervansarayları ile tamamen Selçuklu Anadolu’sundan intikal eden ileri bir sistemdir. Sanat tarihçilerimiz evvela bütün ayrıntılarıyla bu sistemi tespit etmek ve sonra bu sistemin nasıl yayıldığını göstermek zorundadırlar. Osmanlı şehrinin sosyal yapısı da kendine özgü bir sistem dahilinde yapılanmıştır. Özel hayatın dinlere göre ayrıldığı mahalleler ve ortak mekanlar, İstanbul’da külliyeler etrafında bir sistem dahilinde kuruldu. Bunun için bugün külliye adı kullanılıyor. Bu isim yanlıştır, bunun asıl adı imârettir. Bizde şehir tarihçiliğinin babası rahmetli Osman Nuri Ergin tabiri düzeltmiştir.23 Osmanlı İmaret Sistemi adlı bir kitap yazdı. İmaret kelimesi daha dar bir manada fakirlere yemek dağıtan bir kurum olarak kullanılır. Fakat daha geniş anlamda artık yerleşmiş bir tabir olarak imaret, külliyelere tekabül eder. 23 Osman Nuri Ergin, Türkiyede Şehirciliğin Tarihi İnkişafı, İstanbul: Cumhuriyet, 1936.
52
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
Bu noktada külliyelerin nasıl oluştuğundan bahsetmek gerekir. Osmanlı şehirleri bu çekirdekler etrafında kurulmuştur. Boş bir arazide, mesela İstanbul’da harap bölgede, Sultan yahut bir devlet ricalinden birisi bir imâret tesis eder. Bu imâret, durumuna göre şu birimleri ihtiva eder: Ortada cami yahut mescit, onun yanında medrese, çocuklar için mektep ve yanında imâret bulunur. Camiye bağlı olarak çoğu kez bir kütüphane bulunur. Demek ki imaret cami, medrese ve dar anlamda imâret gibi üç temel birimden oluşur. Ayrıca bazı imaretlerde kervanlar için develik olur. Bu külliyeler iki büyük birimden oluşur: Vakıf şartlarına göre hizmet veren cami, medrese, imâret ve bazen de tekkeler yapılır. Bu birimin idamesi ve tamirat gibi külliyenin devamını sağlayan iktisadî birimler ikinci kısmı teşkil eder. Bunlar külliyeye gelir temin eden birimlerdir. Bunların başında kervansaray, han ve hamam gelir. Hamam İslam’ın temizlik hususunda koyduğu kurallar dolayısıyla büyük önem taşır. Osmanlı şehirlerinde büyük hamamlar çifte hamam diye anılır. Kadın ve erkekler için ayrı ayrı kurulur. Hamamın geliri çok iyidir. Külliye vakfının gelir kaynağını, dükkan, hamam, çarşı sağlar. Yani külliye vakıf esasına göre kurulmuştur. Bunun da sebebi, külliyenin devamını ebediyen garanti etmek arzusundan ileri gelir. Çünkü vakıflar, sultan dahil hiç kimse tarafından değiştirilemez, ilga edilemez. Bu suretle gerek ekonomik gerek idarî birimler vakıf sayesinde tamamıyla devamlı bir temele oturmuştur. Osmanlı şehirlerinin kuruluşunda bu sistem esas alınmıştır.24 Bilhassa Fatih Sultan Mehmed bu sistemi uyguladı. 1459’da vezirleri çağırdı ve onların her birine İstanbul’da birer külliye inşa etmelerini emretti. Çünkü İstanbul boş ve harap bir şehirdi. Bu suretle Mahmud Paşa, Gedik Ahmed Paşa, Murad Paşa, Hadım Ali Paşa külliyeleri ve zamanla etrafında mahalleler oluştu ve şehir bu şekilde gelişti. Bu külliyeler etrafında halk gelip yerleşmek suretiyle mahalleler büyüdü. Bu sistemin merkezi, şehrin cami-i kebiridir. İstanbul’un cami-i kebiri Ayasofya’dır. Her şehirde bir Ulu Cami vardır. Ulu cami, şehir halkının ibadet için toplandığı ve siyasî, toplumsal olayların halk tarafından konuşulduğu yerlerdir. Büyük şehirlerde nüfuzlu paşalar külliyeler kurar ve şehri geliştirirlerdi. Şehirlerde mahallenin merkezi mescittir. Hıristiyan ve Yahudi mahallelerinde sinagog yahut kilisedir. Bu durum, şehirlere dinî bir hüviyet kazandırır. 3. Vakıflar Osmanlı şehirciliğinin gelişmesinde ve idamesinde temel kurum vakıftır. Mesela İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri incelenmeden, İstanbul’un bir Osmanlı-Türk şehri olarak nasıl meydana geldiği anlaşılamaz. Ekrem Hakkı Ayverdi ve Barkan’ın neşrettiği bu defter incelenmeden İstanbul’un tarihi yazılamaz. Bu defter XVII. asır ortalarında bitiyor. Vakıfların gelirleri, toplayanlara 24 Bkz. Halil İnalcık, “Istanbul”, Encyclopedia of Islam; a.mlf., “İstanbul (Türk Devri)”.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
53
ait kayıtların tutulduğu Câbî defterleri müftülük arşivindedir. Yani İstanbul’un tarihi henüz yazılmış değildir. Başta İstanbul ve diğer liman şehirleri İzmir; İskenderun, Antalya, Selanik, Trablusşam, Beyrut, Sinop, Samsun ve Trabzon’un şehir gelişimi başka faktörlerin tesiri altındadır. Bunları ayrıca araştırmak lazımdır. Bu konuda Çağlar Keyder ve arkadaşlarının neşrettiği liman şehirleri kitabı çıktı. Selanik hakkında da bazı eserler yayınlandı. Beyrut üzerinde Abdülkerim Refik’in çalışmaları var. Liman şehirlerinin kendine özgü gelişme çizgileri vardır. F. Halil İnalcık’ın Şehir Tarihi Bibliyografyası (Kronolojik) “Bursa Şer’iye Sicillerinde Fatih Sultan Mehmed’in Fermanları”, Belleten, 1947, sy. 11, s. 693-708. “Erzurum”, İslam Ansiklopedisi, 1948, c. IV, s. 345-357. “Bursa”, Encyclopedia of Islam, 2. Baskı, 1960, c. I, s. 1333-1336. “Bursa and the Commerce of the Levant”, Journal of Economic and Social History of the Orient, 1960, c. III, sy. 2, s. 131-147 [aynı yazı, yazarın The Ottoman Empire: Conquest, Organization and Economy adlı çalışması içinde de yer almaktadır (London: Variorum Reprints, 1978)]. “Bursa XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar I”, Belleten, 1960, sy. 24, s. 45101. “Erzurum”, Encyclopedia of Islam, 2. Baskı, 1965, c. II, s. 712. “Eyâlet”, Encyclopedia of Islam, 2. Baskı, 1965, c. II, s. 721-724. “Gelibolu”, Encyclopedia of Islam, 2. Baskı, 1965, c. II, s. 983-987. “The Rebuilding of Istanbul by Sultan Mehmed the Conqueror”, Cultura Turcica, 1967, c. IV, s. 5-15. “The Policy of Mehmed II Toward the Greek Population of Istanbul and the Byzantine Buildings of the City”, Dumbarton Oaks Papers, 1969-1970, sy. 23-25, s. 231249. “Istanbul”, Encyclopedia of Islam, 2. Baskı, 1973, c. IV, s. 138-140. “The Hub of the City: The Bedestan of Istanbul”, International Journal of Turkish Studies, 1979-1980, c. I, sy. 1, s. 1-17. “Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihi İle İlgili Belgeler: Bursa Şer’iye Sicillerinden Seçmeler”, Belgeler, 1980, c. X, sy. 14, s. 1-90. “Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihi İle İlgili Belgeler: Bursa Şer’iye Sicillerinden Seçmeler II”, Belgeler, 1988, c. XIII, sy. 17, s. 1- 42. “Eyüp Sultan’da Yapılması Gerekenler”, İstanbul, 1982, sy. 3, s. 148-149. “The Appointment Procedure of a Guild Warden (Kethudâ)”, Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, 1986, sy. 76: Festschrift Andreas Tietze, s. 135-142 [bu yazı, The Middle East and the Balkans Under the Ottoman Empire (Bloomington: Indiana University Pres, 1993) adlı eser içerisinde de yer almaktadır: s. 194-201]. “Fatih Sultan Mehmed Tarafından İstanbul’un Yeniden İnşası”, çev. Fahri Unan, 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1988, sy. 3, s. 205-214.
54
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
“Istanbul: An Islamic City”, Journal of Islamic Studies, 1990, s. 1-23 [bu yazı, yazara ait Essays in Ottoman History (İstanbul: Eren Yay., 1998) başlıklı çalışma içerisinde de yer almaktadır: s. 247-271]. “Ottoman Galata, 1453-1553”, Edhem Eldem (ed.), Prèmiere Recontre Internationale sur l’empire Ottoman et la Turquie moderne, İstanbul: l’Institut Français d’Etudes Anatoliennes, 1991, s. 17-105 [bu yazı, yazara ait Essays in Ottoman History içinde de yer almaktadır: s. 275-376]. “İstanbul: Bir İslam Şehri”, çev. İbrahim Kalın, Dergâh, 1992, sy. 24, s. 14-15; sy. 25, s. 15-17; İslam Tetkikleri Dergisi, 1995, cilt 9, s. 243-269. “A Case Study of the Village Microeconomy: Villages in the Bursa Sancak, 1520-1593”, The Middle East and the Balkans Under the Ottoman Empire, Bloomington: Indiana University Press, 1993, s. 161-176. “Eyüp Projesi”, Eyüp: Dün / Bugün, Sempozyum, 11-12 Aralık 1993, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1994, s. 1-23. “Eyüp Sultan Tarihi Ön Araştırma Projesi”, Tülay Artan (ed.), XVIII. Yüzyıl Kadı Sicilleri Işığında Eyüp’te Sosyal Yaşam, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., s. 1-14. An Economic and Social History of the Ottoman Empire 1300-1600, Cambridge: Cambridge University Press, 1994. Sources and Studies on the Ottoman Black Sea, The Customs Register of Caffa, 14871490, Cambridge: Harvard University, Ukrainian Research Institute, 1996. “İstanbul’un İncisi: Bedesten”, Mustafa Özel (haz.), İktisat ve Din, İstanbul: İz Yayıncılık, 1997, s. 119-136. “Eyüp Sicillerinde Toprak, Köy ve Köylü”, XVIII. Yüzyıl Kadı Sicilleri Işığında Eyüp’te Sosyal Yaşam, İstanbul: Tarih Vakfı, 1998. Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-1600, çev. Halil Berktay, c. I, İstanbul: Eren, 2000. “İstanbul (Türk Devri)”, DİA, 2001, c. XXIII, s. 220-239. “Istanbul After the Conquest”, Istanbul City and Municipality, İstanbul: İstanbul Metropolitan Municipality Department of Cultural and Social Affairs Press, 2002, s. 31-38. “Fatih, Fetih ve İstanbul’un Yeniden İnşası”, (Habitat II) Dünya Kenti Istanbul, İstanbul: Tarih Vakfı, s. 22-37. “The Conqueror, The Conquest and the Rebuilding of Istanbul”, çev. Orhan Birgin, (Habitat II) Istanbul-World City, İstanbul: Tarih Vakfı, s. 22-37. “Açış Konferansı”, I. Üsküdar Sempozyumu, 23-25 Mayıs 2003, Bildiriler, c. I, İstanbul: Üsküdar Belediyesi, 2004, s. 11-14.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar›
55
Urbanism in Turkish-Islamic- Ottoman Tradition and Studies of Halil Inalcik Halil ‹NALCIK - Bülent ARI Abstract First part of this article focuses on the researches of Halil Inalcik on urban history. One of the basic archival sources on this topic is Ottoman Court registers (Sijills of Sharia). Prof. Inalcik has begun his early researches on these registers at Bursa. After thorough examination on these material, he published a series of articles. Besides, he discovered certain sultanic decrees of Mehmed II the Conqueror, among these registers of Bursa. After Bursa, İnalcık intensified his studies on demographic, historical, administrative, social structure of Istanbul. Second part of this article emphasises 1. Ottoman-Turkish methods of conquest, 2. Settlements within the cities, and 3. Settlements of various religious and social groups in the cities. Within this context, from early XIVth century onwards, Ottoman methods of conquest, and involvement of Islamic principles were handled. Then, the first measures, taken by the Ottomans after the conquest were examined. In this regard, a physical description of fortresses and cities are given, and military and administrative authorities of the cities are enlisted. Historical development of Istanbul after the conquest in 1453 is also emphasized in the article. Activities on rebuilding and repopulating Istanbul, carried out by the Ottomans are explained with contemporary demographic tables. Within Istanbul, researches on Eyüb, Galata, and Üsküdar constitute another special focus of interest. The artizans, the guild system, and their relationship with the state is also mentioned. The article is concluded with the characteristics and historical development of Frontier (Uc) cities. A bibliography of Halil Inalcik on history of urbanism is given at the end of the article. Keywords: Istanbul, Bursa, City, Population, Inalcik.
Türk-‹slam-Osmanl› fiehircili¤i ve Halil ‹nalc›k’›n Çal›flmalar› Halil ‹NALCIK - Bülent ARI Özet Bu makalenin birinci bölümü Halil İnalcık’ın şehir tarihi üzerine yaptığı araştırmalara odaklanmaktadır. Şehir tarihinin en önemli arşiv kaynaklarından biri, Osmanlı Şer’iyye sicilleridir. Prof. İnalcık bu konudaki ilk araştırmalarına Bursa sicilleriyle başlamış ve bu konudaki derinlemesine incelemeler sonucu bir seri makale yayınlamış-
56
TAL‹D, 3(6), 2005, H. ‹nalc›k-B. Ar›
tır. Fatih Sultan Mehmed’in bazı fermanlarını da bu siciller arasından bulup yayınlamıştır. İnalcık’ın Bursa’dan sonraki çalışmaları İstanbul’un tarihi, demografik ve sosyal yapısı üzerine yoğunlaşır. Makalenin ikinci bölümünde ise genel olarak, 1. Osmanlı – Türk fetih usûlleri, 2. Şehirlerde yerleşim ve 3. Şehirlerdeki çeşitli dinî ve sosyal grupların yerleşimi hakkında bilgi verilmektedir. Bu bağlamda, XIV. asırdan itibaren Osmanlı fetih usûlleri ve bu husustaki İslâmî ilkeler dikkate sunuluyor. Fetihten sonra, şehirlerde alınan ilk tedbirler örneklerle açıklanıyor. Bunun için de hisarlar ve şehirlerin fizikî yapısı hakkında genel bir çerçeve çizildikten sonra şehirdeki askerî, idarî otoriteler sıralanıyor. Bunun ardından, makalede 1453 yılında fethinden sonra İstanbul’un yeniden inşası ve iskânı için yürütülen faaliyetler, çağdaş kaynaklara dayanılarak ortaya konmaktadır. Ardından, ayrı bir inceleme konusu olan Eyüp, Galata ve Üsküdar üzerine yapılan çalışmalar değerlendirilir. Esnaf, lonca teşkilatı ve bunların devletle olan ilişkileri de bu çerçevede ele alınır. Makale Osmanlı Uc şehirlerinin tarihî süreç içindeki gelişimi ile tamamlanmaktadır. Son bölümde Halil İnalcık’ın Şehir Tarihi Bibliyografyası eklenmiştir. Anahtar kelimeler: İstanbul, Bursa, Şehir, Nüfus, İnalcık.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
117
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 117-150
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri* Fatma SEL TURHAN-Özgür KOLÇAK-M. Ali GÖKAÇTI**
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN Balkanlar’daki varlığı; mimarîsi, gündelik yaşam biçimi ve kendine özgü formuyla “Osmanlı dönemi Balkan şehirleri” olarak adlandırılabilecek bir şehir hayatının teşekkülüne önayak olmuştur. Balkan topraklarının Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasından sonra hâkim milliyetçi yaklaşımların şekillendirdiği tarih yazıcılığı, uzun yıllar Osmanlı dönemini yok sayma veya Balkanların tarihi içerisinde ona bir yer vermeme yolunu tercih etmiştir. Bu sebeple XX. yüzyılın son çeyreğine kadar bölgenin Osmanlı dönemi şehir hayatına dair çalışmalar bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdadır. Bu çalışmanın amacı, Osmanlı dönemi Balkan şehrini konu edinen çalışmalardan örnekler sunmak ve üç ülkeyi esas alarak bölgeye yönelik literatürdeki tartışmalarda öne çıkan temayülleri değerlendirmeye tâbi tutmaktır. Coğrafyanın genişliği ve incelenen dönemin uzunluğu, Osmanlı dönemi Balkan şehirleri ile ilgili tüm çalışmaları kapsamamıza izin vermemektedir. Konuyla ilgili olarak bölgenin yerel dillerinde yazılmış önemli ve çok sayıda eser olmakla birlikte, değerlendirmenin genel okuyucuya hitap edebilmesi açısından çalışma, uluslararası alanda tanınmış eserlerle sınırlı tutulmuştur. * Balkan şehirlerini konu edinen bu yazı, genel olarak Balkan şehirleriyle ilgili çalışmaları ele alan bir giriş ve Bosna, Macaristan ve Yunanistan şehirlerini ele alan üç ana bölümden oluşmaktadır. Her bir bölüm, ayrı bir araştırmacı tarafından kaleme alınmıştır. Yazının “Osmanlı Dönemi Balkan Şehri İle İlgili İlk Çalışmalar” ve “Osmanlı Dönemi Bosnasına Dair Bir Değerlendirme” bölümleri Fatma Sel Turhan tarafından kaleme alınmıştır. Makalenin “Osmanlı Dönemi Macar Yerleşimleri” başlıklı kısmı Özgür Kolçak tarafından, “Osmanlı Dönemi Yunanistan Şehirleri” başlıklı kısım ise Mehmet Ali Gökaçtı tarafından yazılmıştır. ** Fatma Sel Turhan, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü doktora öğrencisidir. Özgür Kolçak, İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü Araştırma görevlisi ve doktora öğrencisidir. Mehmet Ali Gökaçtı ise sosyal tarihçidir.
118
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
I. Osmanlı Dönemi Balkan Şehri İle İlgili İlk Çalışmalar Osmanlı dönemi Balkan şehri ile ilgili ilk çalışmalar 1920’ler sonrasına rastlamaktadır ve bunlar şehri mimarî merkezli inceleyen çalışmalardır. Denilebilir ki Balkanlardaki Osmanlı eserlerine yönelik ilmî ilgi, şehir tarihi ile ilgili çalışmaların da ilk örneklerini oluşturmuştur. 1923’te Henry Minetti’nin yazdığı Osmanische Provinziale Baukunst auf dem Balkan1 adlı eser, Balkanlardaki İslam mimarîsinin geniş bir araştırmasını ve bunun Sırbistan ve Makedonya’daki örneklerinin detaylı bir tanıtımını içermektedir. Bundan 30 yıl sonra yayımlanan ikinci önemli çalışma ise, Bosna-Hersek’teki Osmanlı anıtlarını teferruatlı bir şekilde inceleyen Alija Bejti´c’e aittir.2 Balkan şehir tarihine mimarîye odaklanarak katkıda bulunan en önemli çalışma ise Ekrem Hakkı Ayverdi’nin bir seri halinde kaleme aldığı, 6 kitaplık Avrupa’da Osmanlı Mimarî Eserleri3 adlı eseridir. 1. ve 2. kitapta Romanya ve Macaristan, 3. kitapta Yugoslavya, 4., 5. ve 6. kitapta ise Bulgaristan, Yunanistan ve Arnavutluk’taki Osmanlı mimarî eserlerine eğilen Ayverdi, uzun araştırmaları sayesinde, çoğu yıkılmış 15.787 adet eseri tespit etmeyi başarmıştır. Mimarî odaklı bu ilgi, şehir tarihçiliği açısından önemli birçok meseleyi doğal olarak kapsamamakla birlikte, şehir tarihinin başlıca unsurlarından olan mimarîyle ilgili önemli bilgiler sunmaktadır. Sonraki Gelişmeler Balkan topraklarının büyük kısmının fethinin Osmanlı’nın erken dönemi içerisinde gerçekleşmiş olması, Osmanlı tarih yazıcılığında önemli bir yer tutan “İslam şehri” modelinin4 Balkanlara da uyarlanmasına sebep olmuştur. Böyle bir uyarlamanın ürünü olarak Eichel’in “Balkanlarda Osmanlı Şehirleşmesi”5 olarak tercüme edilebilecek makalesi zikredilmeye değerdir. Eichel bu çalışmasında Balkan şehirlerinin ne kadar İslam şehrini ve ne kadar Osmanlı 1 Henry Minetti, Osmanische Provinziale Baukunst auf dem Balkan, Hannover, 1923. 2 Alija Bejti´c, “Banja Luka pod Turskom Vladavinom”, Nase Starine sy. I., Sarajevo, 1953; “Spomenici Osmanlijske Arhitekture Bosne i Hercegovine”, Prilozi za Orijentalnu Filologiju, sy. 3-4, Sarajevo 1952-1953; “Povijest i Umjetnost Foce na Drini”, Nase Starine, sy. III, IV, Sarajevo 1956-1957. 3 Ekrem Hakkı Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimarî Eserleri, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti, 1977. 4 Osmanlı’nın politik, ekonomik, sosyal-dinî kurumlarından yola çıkarak şehri İslamî bir kimlikle inceleyen çalışmalar arasında Claude Cahen’in Pre-Ottoman Turkey (New York: Taplinger, 1968) ve “Urban Development in the Western Balkans, 1200-1800” (Francis Carter (ed.), An Historical Geography of the Balkans, New York, 1977); Marshall Hodgson’ın The Venture of İslam (Chicago: University of Chicago Press, 1974) ve İnalcık’ın The Ottoman Empire: The Classical Age 1300-1600 (New York: Praeger, 1973) adlı çalışmaları zikredilebilir. 5 M. H. Eichel, “Ottoman Urbanism in the Balkans: A Tentative View”, The East Lakes Geographer, 1975, sy. 10, s. 45-54.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
119
şehrini temsil ettiği, bu temsilin nerede başlayıp nerede bittiği üzerinde durur. Bölgenin Osmanlı dönemi şehir kurumlarını Bizans dönemindekilerle karşılaştıran ve fetih sonrasında hangi özelliklerin Osmanlılar tarafından korunduğunu araştıran çalışmalar da İslam şehri tartışmalarının bir uzantısı olarak literatürde yer almıştır.6 İslam şehri modelinin mevcut aşamalarıyla her bölgeye uyarlanamayacağını; İslamlaşmanın her bölgede aynı aşamaları takip etmediğini gösteren çalışmalar da mevcuttur. Eran Fraenkel’in Sırplardan Osmanlılara geçiş sürecinde Üsküp’ü araştırdığı doktora tezi buna iyi bir örnektir.7 Osmanlı döneminde Balkan şehirlerinin gelişimini, tek tek şehirlere veya materyal veya kültürel kent dokusuna odaklanarak inceleyen çalışmalar olmakla birlikte, Balkan şehrinin sosyoekonomik ve demografik gelişimini monografik şekilde ele alan çok az eser mevcuttur. Nikolai Todorov’un çalışmalarına kadar Osmanlı Balkanlarındaki kent ekonomisi ve nüfusun sosyal yapısı hakkında yeterli ve kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Teorik bir genellemeyi mümkün kılacak, Yarımada’nın farklı şehirlerine ait karşılaştırmalı bir analizin eksikliği yine Todorov’un çalışmalarıyla giderilmiştir. Osmanlı dönemi Balkan şehirlerine dair ilk sistematik araştırma da Todorov’un öncülüğünde gerçekleştirilmiştir. The Committee for Balkan Economic and Social History of the Association International d’Études du Sud-est Européen tarafından 1969 yılında Moskova’da düzenlenen uluslararası bir konferans serisinin ürünü olan ve Todorov’un editörlüğünde yayımlanan La Ville Balkanique8 adlı eser bu açıdan zikredilmeye değerdir. Farklı ülkelerden akademisyenlerin görev aldığı bu çalışmada ilk mevzu, Osmanlı’nın fethi sonrasında tüccarların bölgede gösterdikleri faaliyetlerdir. Kovacevic XV. yüzyıl başında Dubrovnikli tüccarların Bosna ve Sırbistan’daki madenlere gösterdiği ilgiyi konu edinir. Bu madenlerin azalmasıyla birlikte tüccarların ilgisi Bulgar şehirlerine yönelmiş ve bu konu da Tupkova-Zaimova tarafından araştırılmıştır. Samardzi´c, Osmanlı’nın Macaristan’ı fethi sonrasında bölgedeki ekonomik faaliyetlerini artırmasından ve buna bağlı olarak Dubrovnikli tüccarların Belgrad’a yönelmesinden bahsederken; Perényi XVI. yüzyıl sonunda Dubrovniklilerin bu sahadaki güçlerini kaybetmesini ve Sırp, Boşnak gibi diğer unsurların sahneye çıkarak Macar ekonomisini 6 Bu alandaki çalışmalara örnek olarak Leften Stavros Stavrianos’un The Balkans Since 1453 (New York: Holt, Rinehart and Winston, 1958) adlı eserinin ilgili bölümleri ve Speros Vryonis’in “Religious Change and Continuity in the Balkans and Anatolia from the Fourteenth through the Sixteenth Century” (Islam and Cultural Change in the Middle Ages, Los Angeles: University of California Press, 1975) adlı çalışmaları zikredilebilir. 7 Eran Fraenkel, “Skopje from the Serbian to Ottoman Empires: Conditions for the Appearance of a Balkan Muslim City”, Doktora tezi, University of Pennsylvania, 1986. 8 Nikolai Todorov, La Ville Balkanique XVe-XIXe ss, Sofia: Éditions de l’Académie Bulgare des Sciences, 1970 (Studia Balcanica, sy. 3).
120
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
kontrol etmeye başlamasını konu edinir. Konu ile ilgili diğer çalışmalar Bur ve Ziroevi´c’e aittir. Bur, XVI. yüzyılda Tuna bölgesindeki hareketliliğe bağlı olarak sayıları artan Macar seyahat eserlerini araştırırken Ziroevi´c düşmana karşı bir savunma bölgesi ve eşkıyalara karşı bir haber alma merkezi olarak kullanılan palankaları inceler. Kitabın odaklandığı bir diğer konu, Bulgar şehirlerindeki yaşamdır. Konuyla ilgili olarak Kalitsin giyim-kuşam alışkanlıkları, Kozhukharov mimarî, Todorov ise mesken ile ilgili bir çalışma yapmıştır. Balkanlardaki kırsal hayat ise Nikitin ve Freidenberg tarafından çalışılmıştır. Nikitin 1879’da Bulgaristan’daki kırsal hayatı araştırırken, Freidenberg Dalmaçya bölgesine odaklanmıştır. Eflak ve Boğdan’daki şehirleşme Georgesco ve Şerban tarafından araştırılmış; Stoianovich de Balkan şehrinin genel özellikleriyle ilgili bir makale yazmıştır.9 Todorov’un 1400-1900 yıllarını incelediği Balkan Şehri10 adlı eseri de Osmanlı dönemi Balkan şehrini anlatan bir başvuru kitabı niteliğindedir. İki bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde yazar “Osmanlı Feodalizmi Altında Balkan Şehri, 1400-1800” başlığıyla, evvela Osmanlı öncesi dönemdeki şehir geleneğinden bahseder. Ardından, 1400-1600 yılları arasında şehirlerin büyümesine, nüfusun dinî yapılanmaya göre şehrin içindeki dağılımına, şehir piyasasının oluşumuna, lonca sistemine ve devletin bu sistemlerin işleyişindeki dahline, fiyatların oluşumuna, mülk edinme şartlarına ve paranın kullanım gücüne değinir. Balkan tarih yazıcılığındaki genel kabul-görür görüş olan “Osmanlı’nın bölgede gerçekleştirdiği; Balkanlardaki birçok toprağı çöle çeviren yok edici bir gücün işgalidir” şeklindeki yaklaşımı eleştiren Todorov; bu yaklaşımı savunan Bulgar tarihçisi Jirecek, Yunan tarihçisi Vakalopoulos ve Arnavut tarihçisi Shkodra’nın çalışmalarını uç yorumlar olarak zikrederken, Barkan’ın Balkan şehirlerinin devlet tarafından sistemli bir şekilde nüfuslandırıldığı ve yine Müslümanlaştırma ve Türkleştirme sayesinde bu şehirlerin imparatorluğun en önemli şehirleri olduğu tezine de karşı çıkar. Marksist tarih yazıcılığını benimseyen Todorov’un Osmanlı’nın bölgede kurduğu sistemi feodal bir sistem olarak betimlemesi ve Barkan’ın yorumlarını zikredilen aşırı milliyetçi yorumlara benzer, uç yorumlar olarak ele alması11 yazarın çalışmasının objektifliğine gölge düşürmektedir. Bununla birlikte kitap, alanında bir ilk olması açısından kayda değerdir. Balkan şehrinin gelişimine yön veren yeni unsurlardan da bahseden Todorov genel olarak kapitalist sisteminin doğuşunun bölgeye etkilerini masaya yatırır. Todorov’a göre Balkanlarda Osmanlı’nın ilk dönem9 Kitabın bir değerlendirmesi için bkz. Traian Stoianovich, “Review La Ville Balkanique XVeXIXe ss”, The American Historical Review, 1971, sy. 76, sy. 4, s. 1184–1185. 10 Nikolai Todorov, The Balkan City 1400-1900, Seattle ve London: University of Washington Press, 1983. 11 A.g.e., s. 13-16.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
121
lerinden itibaren şehirleşme yaygın olarak yaşanmıştır; fakat bunu tek yönlü izah etmek mümkün değildir. Osmanlı’nın Balkan şehrinin gelişimine etkisinin olduğunu söylemek, yazara göre “Osmanlı idaresinin (veya herhangi bir başka idarenin) bu büyüklükte şehirler veya onların en büyüğünü organize edecek kapasitede olduğu”12 şeklinde yorumlanmamalıdır. Marksist bakış açısıyla Asya ve Balkanlardaki şehir hayatını, feodal dönemlerinin temel bir özelliği olarak yorumlayan Todorov, hangi politik idare (sırasıyla Bizans, Bulgar, Sırp ve Osmanlı İmparatorluğu)13 olursa olsun şehirlerin bu gelişme içerisinde olacağını savunur. Yazarın gelişmeyi tek yönlü değerlendirmeme fikri önemli olmakla birlikte, idarenin rolünü neredeyse tamamen devre dışı bırakması, mesela niçin özellikle Osmanlı döneminde şehirlerin bu kadar geliştiğini izah etmeye yetmemektedir. Todorov’un konuyla ilgili üçüncü kitabı, Osmanlı idaresindeki Balkanların sosyal ve ekonomik gelişimini incelediği, 1970’ler ve 1980’lerde farklı dergilerde yayımlanan makalelerinin bir araya getirildiği eserdir.14 İngilizce ve Fransızca kaleme alınan 14 makaleden şehir tarihçiliği açısından zikredilmesi gerekenlerin ilkinde Todorov XV. ve XIX. yüzyıllar arası Bulgar topraklarında şehrin gelişimine odaklanırken,15 diğer bir makalede XV. yüzyıl sonu ve XVI. yüzyıl başı Balkan Yarımadası’nın demografik durumunu özetler.16 Yazarın, 1866’da Tuna Vilayeti’nin şehir nüfusu verilerini incelediği makalesiyle17 yine aynı vilayetteki taşınmaz malların çeşit, miktar ve değerini karşılaştırdığı diğer bir makalesi de zikredilmeye değerdir.18 XIX. yüzyılın ortalarında Bulgar işçi ailelerinin bütçelerini araştırdığı makalesiyle,19 XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Bal12 A.g.e., s. 454-455. 13 A.g.e., s. 455. 14 Nikolai Todorov, Society, the City and Industry in the Balkans, XV th-XIX th Centuries, Aldershot, Brookfield, Singapore, Sydney: Ashgate Variorum, 1998. 15 Todorov, “The City in the Bulgarian Lands from the Fifteenth to the Nineteenth Century”, T. Butler (ed.), Bulgaria: Past and Present, Proceedings of the 1st International Conference on Bulgarian Studies, University of Wisconsin, Madison, 3-5 May, 1973, Columbus, OH: American Association for the Advancement of Slavic Studies, 1975, s. 15-30. 16 Todorov, “The Demographic Situation in the Balkan Peninsula (late XVth to early XVIth century)”, [‘La Situation Démographique de la Péninsule Balkanique (fin du XVe siècle-début du XVIe siècle)’ başlıklı yazının İngilizce tercümesidir], N. Todorov ve A. Velkov (ed.), Situation Demographique de la Péninsule Balkanique, (fin du XV e siècle-début du XIX esiècle), Sofia: Editions de l’Academie Bulgare des Sciences, 1988, s. 1-34. 17 Todorov, “Données Démographiques sur la Population Urbaine de la Province Danubienne (Tuna Vilayeti) en 1866”, Colleques Internationaux du CNRS 601, Economie et Sociétés dans l’Empire Ottoman (Fin du XVIIIe-début du XX e siècle), Paris, 1983, s. 235-242. 18 Todorov, “Urban Rural Estate in the Danubian Vilayet according to the Census of 1866”, Mémorial Ömer Lütfi Barkan, Bibliothèque de l’Institut Français d’Etudes Annatoliennes d’Istanbul 28, Paris: Librarie d’Amérique et d’Orient Adreien Maisonneuve, 1980, s. 205-225. 19 Todorov, “The Budget of a Family of Bulgarian Workers in the Mid-Nineteenth Century”, First Publication in English of Bulgarian Paper in Honour of Acad. Dimitar Kosev, Sofia: Bulgarian Academy of Sciences, 1974, s. 377-404.
122
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
kanların sosyal yapısını incelediği makale de yazarın konuyla ilgili diğer makaleleridir.20 Osmanlı Balkanlarındaki kentsel gelişimi konu edinen öncü çalışmalardan birisi de Francis Carter’a aittir. Carter’ın tarihî coğrafyayı esas alarak, 12001800 yılları arasında Sırbistan, Bosna-Hersek, Slovenya, Hırvatistan gibi Batı Balkanların alt bölgelerindeki kentsel dönüşümü araştırdığı çalışması; yerel merkezlerin coğrafî özelliklerine, Balkanlardaki Doğu-Batı ticaret yollarına, Slav ve Osmanlı idarecilerinin askerî ihtiyaçlarına veya bölge yönetimlerinin genel olarak kontrolü elde tutma arzularına bağlı olarak, gelişmiş bir iletişim ve ulaşım sisteminin doğduğunun altını çizer. Osmanlı’nın geniş bir coğrafyayı elinde tutmak için geliştirdiği toprak sisteminin, merkezî otoritenin devamında anahtar unsur olduğunu belirten Carter’a göre şehirleşme politikası birçok şehirde zanaat ve ticaretin gelişmesinin de yolunu açmıştır.21 Dönemin materyal kültürü veya mimarîsine odaklanarak Osmanlı dönemi Balkanlarındaki şehirleşmeyi araştıran çalışmalar da literatürde önemli bir yer tutmaktadır. Bu anlamda Nur Akın’ın Balkanlarda Osmanlı Evi 22 adlı eseri materyal kültür odaklı çalışmalara iyi bir örnek teşkil eder. Osmanlı egemenliğindeki Balkan topraklarını fetih tarihlerine göre tek tek ele alan Akın, Osmanlı döneminde Balkan evinin oluşumunu etkileyecek; tarihî gelişim, idarî yapı, ekonomik yapı, sosyal ve etnik yapı, kültürel yapı, eğitim, din, dil gibi önemli özelliklerin bugün Bulgaristan, Yunanistan, Eski Yugoslav Cumhuriyetleri (BosnaHersek, Hırvatistan, Yugoslavya-Sırbistan, Karadağ, Voyvodina, Sancak, Kosova, Makedonya), Arnavutluk, Macaristan ve Romanya olarak adlandırılan topraklardaki değişimini inceledikten sonra çalışmanın esas amacı olan Balkan evine odaklanır. Anadolu evi ile Balkan evinin ülkelere göre bir karşılaştırmasını sunmayı amaçlayan Akın, öncelikle şehir dokusundaki ortaklıklara değinir. Bu noktada Osmanlı şehirlerinin genel olarak “ortak bir merkezin çevresinde gruplanmış az ya da çok yoğun mahallelerin biraraya gelmesinden”23 oluştuğunu belirten Akın, her şehir merkezindeki caminin, bedesten ve çevresindeki dükkanları içeren çarşının, varsa kalenin, ayrıca medrese, hamam, han, çeşme gibi yapıların Anadolu’da olduğu gibi Balkanlardaki Osmanlı şehirlerinde de ortak özellikler olduğunu belirtir. Ortaklıklar sadece şehir dokusuyla sınırlı de20 Todorov, “Social Structures in the Balkans during the Eighteenth and Nineteenth Centuries”, Etudes Balkaniques, 1985, sy. 4, s. 48-71. 21 Francis W. Carter “Urban Development in the Western Balkans 1200-1800”, F. W. Carter (ed.), An Historical Geography of the Balkans, Londra, New York ve San Francisco: Academic Press, 1977, s. 147-196. 22 Nur Akın, Balkanlarda Osmanlı Evi, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi-Mimarlık Fakültesi, Mart 1987. İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin bir yayını olarak basılan bu eser daha sonra yeniden gözden geçirilmiş şekliyle Balkanlarda Osmanlı Dönemi Konutları adı altında daha geniş bir okuyucu kitlesine sunulmuştur (İstanbul: Literatür Yayıncılık, 2001) 23 A.g.e., s. 74.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
123
ğildir; sivil mimarîde de Osmanlı’nın bölgede ne kadar kaldığına ve yönetim merkezinden ne kadar uzakta olduğuna bağlı olarak ortaklıklar yaşamıştır. Akın’ın yaptığı önemli bir vurgu, Macaristan örneğinde olduğu gibi imparatorluğun egemenliğinde kalış süresinin kısalığının veya Romanya örneğinde olduğu gibi coğrafî yakınlığına rağmen Osmanlı’ya doğrudan bağlanmamış olmasının, Osmanlı ev tipinin bu bölgelerde yerleşmesine imkân tanımamış olduğudur. Ancak bu bölgeler dışındaki Balkan coğrafyasına ait evlerle Anadolu evleri arasındaki ortaklıların yanında farklılıklar, Akın’ın deyişiyle sözü edilmeyecek kadar azdır.24 Balkanlardaki Osmanlı Mimarîsine eğilen diğer bir eser de Ömer Turan ve Mehmet Z. İbrahimgil’e ait, Balkanlardaki Türk Mimarî Eserlerinden Örnekler 25 adıyla yayımlanmış eserdir. Eserde Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Kosova, Macaristan, Makedonya, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan’daki Osmanlı dönemi eserleri dinî yapılar, eğitim kurumları, ticarî merkezler, askerî ve sosyal yapılar olarak istatistiklendirilmekte ve bu eserler içerisinden bugün varlığını devam ettirenlerin sayısı zikredildikten sonra seçme eserler görsel malzemeyle okuyucuya sunulmaktadır. Görsel malzemesinin zenginliği ve tasnifinin işlevselliği ile dikkat çeken bu çalışma Balkanlarda bugüne kadar ayakta kalmayı başarmış önemli Osmanlı eserlerini, yapı türleri arasında bir denge gözeterek yaptığı seçmeyle derli-toplu bir şekilde okuyucuya sunması açısından da önemlidir. Çalışmanın bibliyografya bölümü konu hakkında teferuatlı araştırma yapacaklara zengin bir kaynakça sunmaktadır. Konu hakkındaki bir diğer önemli eser ise “Balkanlarda Kültürel Etkileşim ve Türk Mimarisi Uluslarası Sempozyumu” bildirilerinin yer aldığı iki ciltlik eserdir. 1997’de Strazburg’da yapılan Avrupa Konseyi’ne Üye Ülke, Devlet ve Hükümet Başkanları II. Zirvesinde kararlaştırılan “Avrupa: Bir Ortak Miras Kampanyası” kapsamında 17-19 Mayıs 2000 tarihleri arasında Bulgaristan’ın Şumnu şehrinde gerçekleştirilen bu sempozyumun amacı, Azize Aktaş Yasa’nın bildirilerin sunuş yazısında belirttiği şekliyle “Osmanlı Avrupa’sı olarak da adlandırılan Rumelideki Türk varlığını ortaya koymak, Osmanlı Devleti’nin yaklaşık 500 yıl boyunca hüküm sürdüğü bu topraklardaki karşılıklı etkileşimi belirlemek, oradaki eserlerin insanlığın ortak mirası olduğunu ve korunması gerektiğini vurgulamak, Türkiye ile Avrupa’yı ortak bir miras etrafında birleştirmekti”.26 Kitaptaki bildirilerin büyük bölümü Türkçe olmakla birlikte Bulgarca, Makedonca ve İngilizce bildiriler de mevcuttur. Kitapta Türkçe bildirilerin Bul24 A.g.e., s. 126. 25 Ankara: TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, No: 97, 2004. 26 Dr. Azize Aktaş Yasa ve Yrd. Doç. Dr. Zeynep Zafer (haz.), Balkanlar’da Kültürel Etkileşim ve Türk Mimarisi Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Cilt I, s. xiv.
124
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
garca bir özeti verilirken zikredilen diğer dillerdeki tebliğlerin de Türkçe özetleri yapılmıştır.27 Konuyla ilgili zikredilmesi gereken diğer bir toplu çalışma da “Balkanlarda İslam Medeniyeti” adlı uluslarası sempozyumun bildirilerinin yer aldığı kitaptır. 13 makalenin kaleme alındığı bu eser Bosna-Hersek, Makedonya, Bulgaristan ve Romanya ile ilgili şehir tarihçiliği açısından önemli birçok konuyu masaya yatırmaktadır.28 27 53 bildirinin yer aldığı sempozyumdan seçme başlıklar, makalelerin Balkan şehir tarihi çalışanlar için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır: Hakkı Acun, “Filibe’deki Bir Kapı Tokmağı Üzerine Düşünceler”, s. 15–22; Mustafa S. Akpolat, “Selanik Atatürk Evi’nin Tarihî Önemi ve Balkanlar Geleneksel Konut Mimarlığı Bağlamında Değerlendirilmesi”, s. 23–36; M. Oluş Arık, “Balkan Kültür ve Sanat Tarihi Araştırmalarında Arkeolojik Yönün İhmali”, s. 69–70; Rüçhan Arık, “Sanatta Batılılaşma Sürecinde Balkan-Anadolu Beraberliği”, s. 71–96; H. Örcün Barışta, “Osmanlı İmparatorluğu Balkanları’ndan Bazı Kuş Evleri”, s. 107–126; Sadi Bayram, “Bulgaristan’da Bulunan Osmanlı Vakıfkarından Bir Demet”, s. 127–136; Marija Brdarevska ve Denana Zlatki´c, “Remains of Turkish Architecture in the Region of Srem”, s. 159–172; İlter Büyükdığan, “Balkanlar’daki Osmanlı Dönemi Anıtsal Yapılarında Kullanılan Strüktür Sistemlerinin Osmanlı Mimarlığı İçindeki Yeri (Cami Yapıları)”, s. 173–188; İsmail Cambazov, “Sofya’da Bugünkü Osmanlı Mimarî Eserleri”, s. 189–220; Bekir Deniz, “Macaristan Müzelerinde Bulunan Osmanlı Dönemi Halılarının Anadolu-Türk Halı Sanatı İçindeki Yeri”, s. 289–306; Kazım Hacımeyliç, “Saraybosna Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi’ndeki Nadir Cilt Örnekleri”, s. 333–346; Nazmiye Hasanova, “Bulgaristan’ın Eskicuma İli Kırtıllı Mahalleleri El Dokumalarından Örnekler”, s. 365–374; Mehmet Z. İbrahimgil, “Balkanlar’da Sarı Saltuk Türbeleri”, s. 375–390; Mustafa İsen, “Rumeli’de Türk Kültür ve Sanatını Besleyen Bir Kaynak Olarak Akıncılık”, s. 391–398; Beyhan Karamağaralı, “Romanya’da Osmanlı Etkisi Hakkında”, s. 399–400; Neval Konuk, “Anton Mitov ve Türkler”, s. 409–426; Selçuk Mülayim, “Sultan Reşad’ın Rumeli Seyahati”; İbrahim Numan, “Uçlarda Osmanlı-Türk Mimarî Kimliğinin Belirlenmesinde Form ve Biçim Özellikleri (Kıbrıs Örneklemeleri ile Bir Yaklaşım)”, s. 495-518; M. Öcal Oğuz, “Kalkandelen (Tetova) ve Tunus Modellerinden Hareketle Günümüzde Bektaşi Tekkelerinin Balkanlar ve Kuzey Afrika’daki Yapı ve İşlevi”, s. 519-534; Taciser Onuk, “XIX. Yüzyıl Sonu Osmanlı Dönemi İçel Kumaş (Bez) Dokumaları”, s. 535-542; Mustafa Özer, “Üsküp’te Osmanlı Döneminde İnşa Edilen Hanlar: Anadolu ile Mukayeseli Bir Değerlendirme”, s. 543-572; Evgeni Raduşev, “Bulgaristan’da Tarih Araştırmaları ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihi, (Yeni Bir Yaklaşıma Doğru)”, s. 589-594; Ayşen Soysaldı, “Şarköy Kilimlerinin Teknik, Renk ve Bezeme Özellikleri”, s. 627-648; Zeki Sönmez, “Balkanlar ve Karadeniz Çevresindeki Osmanlı Kale Mimarisi Hakkında Bazı Görüşler”, s. 649-666; İbrahim Tatarlı, “Yaşar Nabi Nayır’ın Balkanlar ve Güneydoğu Avrupa’daki Türk Varlığına Yaklaşımı”, s. 679-688; Ayşe Yıldız Topuz, “Balkanlar’ın Yapılandırılmasında Tasavvuf ve Tekkelerin Rolü”, s. 689-696; Gül Tunçel, “Kalkandelen (Tetova) Harabati Baba Tekkesi Haziresi’ndeki Mezartaşları”, s. 697-724; Mehmet Tunçel, “Türk Mimarîsinde Bulgaristan’daki Bedesten Binaları”, s. 725-762; Raif Vırimça, “Geçmişten Günümüze Kosova’da Osmanlı Mimarî Eserleri”, s. 781-812; Ayşıl Yavuz, “Osmanlı Kültür Varlıkları Çerçevesinde Çeşitli Katmanlardan Süzülerek Gelen Kültür Mirasının Korunması”, s. 813-832; Yıldırım Yavuz, “Rumeli Demiryolları ve Tren İstasyonları”, s. 833-850; Turgay Yazar, “Romanya’daki Osmanlı Mimarîsinden Bazı Örnekler”, s. 851-886; Filiz Çalışlar Yenişehirlioğlu, “Erken Osmanlı Döneminde Balkanlar’da Kent Oluşumu veya Değişimi”, s. 887-894. 28 Ali Çaksu (ed.), Balkanlarda İslam Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri (2000 Sofya), İstanbul: IRCICA, 2002.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
125
Balkanlardaki Osmanlı mimarîsine eğilerek Osmanlı’nın Balkan şehirlerine yaptığı katkıyı ve oluşturduğu özgün formu mimarî merkezli irdeleyen çalışmalara en iyi örnek Machiel Kiel’e aittir. Yazarın uzun yıllar bölgede çalışmasının ürünü olan makale ve kitapları, tüm Balkanlar ve özellikle Arnavutluk şehir tarihine büyük katkı sağlayacak niteliktedir.29 II. Osmanlı Dönemi Bosna’sına Dair Bir Değerlendirme Osmanlı’nın bölgeyi fethi sonrasında Bosna-Hersek’te yaşanan değişim ve şehirleşme birçok çalışmaya konu olmuştur. Bölgenin geçirdiği İslamlaşma ve buna bağlı olarak yaşanan sosyokültürel hareketlilik ise bu çalışmaların en önemli mevzusudur. Konu ile ilgili ilk tartışmalar 1940’lı yıllara kadar gitmektedir. 1940’lı yılların sonunda Aleksandar Solovjev XII. ve XV. yüzyıllara ait, ste´cci denilen Bosna mezar taşlarının süsleme ve biçimlerinden yola çıkarak Bosna Kilisesi’nin Bogomil olduğu iddiasını ortaya atmıştır. İslam’a geçişlerin gönüllülükle olduğunu belirten Solovjev’e göre bu durum, Bogomilizm ile İslam arasındaki benzerlikten kaynaklanmaktadır.30 Bu iddiaların doğruluğunu sorgulayan Maja Miletic ve Marian Wenzel ise, yaptıkları araştırmalar sonucunda Bogomil tezine karşı çıkmışlardır. Wenzel ste´ccilerin Bogomillerin bölgeye ulaşmalarından hemen sonra dikilmeye başladığını ve Osmanlı’nın bölgeye girişiyle birlikte bu mezartaşlarının artık kullanılmadığını söyleyerek onları Dubrovnik’ten gelen Ulahların dikmiş olabileceğini belirtir.31 Bu konuda yaptığı çalışmalarla literatüre önemli katkı sağlayan Fine’ın görüşleri özellikle zikredilmeye değerdir. Bosna’da yaşanan İslamlaşmanın diğer bölgelerden farklı olup olmadığı ve varsa bu farkın sebepleri üzerinde duran 29 Machiel Kiel, Ottoman Architecture in Albania 1385-1912, İstanbul: IRCICA, 1990; a.mlf., Studies on the Ottoman Architecture of the Balkans, Hampshire ve Vermont: Variorum, 1990; a.mlf., Art and Society of Bulgaria in the Turkish Period: A Sketch of Economic, Juridical and Artistic Preconditions of Bulgarian Post-Byzantine Art and its Place in the Development of the Art of the Christian Balkans, 1360/70-1700: A New Interpretation, Maastricht: Van Gorcum, Assen, 1985. [Kiel’in çalışmaları, önemine binaen, TALİD’in elinizdeki “Türk Şehir Tarihi” başlıklı özel sayısının tanıtımlar bölümünde ayrıca değerlendirilmiştir.] 30 Solovjev’in iddiaları ile ilgili daha teferruatlı bilgi için bkz. Markus Koller, “Inroduction: An Approach to Bosnian History”, International Journal of Turkish Studies, 2004, c. X, sy. 1-2, 2004; Fikret Adanır, “The Formation of a Muslim Nation”, Fikret Adanır ve Suraiya Faroqhi (ed.), The Ottomans and the Balkans A Discussion of Historiography, Leiden, Boston, Köln: Brill, 2002, s. 286-287. 31 Marian Wenzel, “Bosnian and Herzegovinian Tombstones: Who Made Them and Why?”, Südost-Forschungen, 1962, sy. 21; a.mlf., “Bosnian History and Austro-Hungarian Policy: Some Medieval Belts, the Bogomil Romance and the King Tvrtko Graves”, Peristil Zbornik Radova za Povijest Umjetnosti, 1987, sy. 30, s. 29-54; a.mlf., Ornamental Motifs on Tombstones form Medieval Bosnia and Surrounding Regions, Saraybosna: Veselin Maslesa, 1965.
126
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
Fine’a göre Bosna’nın gerek geçmişteki özel konumu, gerekse Osmanlı döneminde izlenen politikalar bölgede çok yönlü bir din değişiminin yaşanmasına sebep olmuştur. Bosna’nın tarihî geçmişi bir tolerans ortamının bölgede hâkim olduğunu göstermektedir ve bu durum Boşnakları aynı kökenden gelseler de Sırp ve Hırvatlardan farklılaştıran en önemli unsurdur. Bu tolerans ortamını özellikle coğrafî konumu sebebiyle Katolikliğin burada kök salamamasına bağlayan Fine’a göre dağlık arazi ve diğer bölgelerle olan zayıf irtibat Bosnalıların beynelmilel Katoliklikle bağlarını koparmasına sebep olmuş, bunun sonucu olarak Bosna, “Bosna Kilisesi” olarak bilinen ve bazılarınca neo-Manik veya Bogomil olduğu iddia edilen kendi Katolik teolojisini oluşturmuştur. Bu durum Bosna’da güçlü bir inanç sisteminin oluşmasına da engel olmuş ve İslamlaşma süreci bu sayede daha kolay gerçekleşmiştir. Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Zhelyazkova’ya göre ise Fransiskenlerin misyoner faaliyetlerine bölgede duyulan tepki kadar, XV. yüzyılda yaşanan politik ve sosyal güvensizlik ortamı da İslamlaşmayı kolaylaştırmıştır. Bu dönemde Bosna idaresinin Osmanlıların akınlarına karşı kendi tebaasını savunacak güçte olmayışı Bosna halkının kendi idarecilerinden soğumalarına sebep olmuştur. Zhelyazkova başka hiçbir Balkan ülkesinde İslam’ın yayılışının, Bosna’da olduğu kadar halkın genelini etkileyecek seviyede derin değişikliklere sebep olmadığını belirtir. Yazara göre bu durum rakamlardan çok Bosna’nın kendine özgü ‘Bosna İslamı’ ile alakalıdır. Bosna Müslümanları sıklıkla Katolik dünya ile İslam dünyası arasında son kale olarak tanımlanmıştır ve bu yorum özellikle XVI. ve XVIII. yüzyıllar arasında sultanın Macarlara karşı savaşlarında Bosnalıların ön saflarda yer almasıyla yakından ilgilidir.32 Bosnalıların sultana verdiği destek, Zhelyazkova’ya göre, onları Hıristiyan komşularından uzaklaştırmıştır.33 Yazarın üzerinde durduğu bir diğer nokta da, İslam’ın özellikle kırsal kesimde yayılışının tekkeler ve dervişler vasıtasıyla olduğudur. İslamlaşma meselesine eğilen bir diğer yazar olan Heywood’a göre ise dört temel sebep Bosna’nın İslamlaşmasını kolaylaştırmıştır: Bosna’nın farklı inanç sistemi, devşirme sisteminin bölgeye tanıdığı ayrıcalık ve hem zimmîlerden alınan vergilerden hem de Fransiskenlerin mezhep değiştirmeye yönelik baskılarından kurtulma arzusu.34 Fine’ın konuyla ilgili diğer bir vurgusu, fetihten sonra yaşanan din değişiminin sadece İslam’la sınırlı olmadığı, Ortodoksluğa geçişlerin de önemli mik32 Bu iddiaların historiyografik açılımlarının ayrıntısı için bkz. Antonina Zhelyazkova, “Islamization in the Balkans as an Historigraphical Problem: The Southeast-European Perspective”, Fikret Adanır ve Suraiya Faroqhi (ed.), The Ottomans and the Balkans A Discussion of Historiography. 33 Antonina Zhelyazkova, “The Penetration and Adaptation of Islam in Bosnia from the Fifteenth to the Nineteenth Centuries”, Journal of Islamic Studies, 1994, c. V, sy. 2, s. 187-208. 34 Colin Heywood, “Bosnia under Ottoman Rule, 1463–1800”, Mark Pinson (ed.), The Muslims of Bosnia-Hercegovina Their Historic Development from the Middle Ages to the Dissolution of Yugoslavia, Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press, 1994.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
127
tarda yaşandığıdır. Bunu Ortodoksluğun Osmanlı tarafından en çok iltimas gören Hıristiyan mezhebi olmasına bağlayan Fine, bu sebeple din değişimini “geniş ölçekli ve çok yönlü bir fenomen” olarak niteler. Gönüllülük esasına dayanan bu fenomen, ona göre dönme [conversion] kavramından ziyade kabul [acceptance] kavramıyla izah edilmelidir; çünkü yaşanan bu değişimde gönüllülük esastır ve değişim birden bire değil aşama aşama gerçekleşmiştir.35 Nedim Filipovi´c de İslamlaşma olgusunun çok yönlülüğü üzerine vurgu yapan bir diğer yazardır. Osmanlı kaynaklarını kullanarak yaptığı çalışmada İslam’ı tercih edenlerin sadece Bosna Kilisesi’ne üye olanlar olmadığını, hem Katolik, hem de Ortodoks Hıristiyanların İslam’a dönüş yaptığını tespit eden Filipovi´c, Fine’dan farklı olarak bu durumu Osmanlı’nın sunduğu tolerans ortamı kadar devletin İslamlaşma yönündeki baskısıyla da ilişkilendirir.36 Filipovi´c gibi Osmanlı defterlerini kullanarak İslamlaşmayı araştıran bir diğer yazar olan Handzi´c ise, Filipovi´c’in baskı ile ilgili görüşlerine katılmaz. XVI. Yüzyılda Tuzla ve Çevresi adlı eserinde Handzi´c, XV. yüzyıl ortasından XVI. yüzyıl sonuna kadar geçen dönemde Kuzeydoğu Bosna’nın demografik değişimine odaklanır. Özellikle Yukarı Tuzla ve Aşağı Tuzla’nın şehir yerleşiminde gösterdiği gelişimi ve Osmanlı’nın bölgeye gelişiyle birlikte artan ekonomik hareketliliği verilerin ışığında teferruatlı bir analize tâbi tutan Handzi´c’e göre bölgenin yaşadığı şehirleşme süreci, Bosna’da İslamlaşmanın artmasının en önemli sebebidir. Şehirler sahip oldukları kurumlarla İslam kültür hayatının merkezi olmuş ve İslam’la tanışıklığın artmasını sağlamışlardır.37 Kiel’in Osmanlı tahrir defterlerinden hareketle Balkanlardaki farklı bölgeleri karşılaştırarak yaptığı çalışmalarda vardığı sonuç, Bosna’daki İslamlaşma sürecini açıklamak açısından son derece önemlidir. Yazara göre fetihten sonraki ilk dönemlerde bölgede Müslümana pek rastlanmamaktadır. 1460-1470’li yıllar genel olarak Avrupa’da ciddi bir nüfus artışına işaret ederken, Bosna’da bunu hızlı bir İslamlaşma süreci izlemiştir. Osmanlı’nın Macarları yendiği 1526’dan kısa bir süre sonra ise % 68’lik oranla bölge nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olduğu görülmektedir.38 35 Robert J. Donia ve John V. A. Fine Jr., Bosnia and Hercegovina: A Tradition Betrayed, New York: Columbia University Press, 1994; John Fine, “Medieval and Ottoman Roots of Modern Bosnian Society”, Mark Pinson (ed.), The Muslims of Bosnia-Hercegovina Their Historic Development from the Middle Ages to the Dissolution of Yugoslavia. 36 Nedim Filipovi´c, “A Contribution to the Problem of Islamization in the Balkan under Ottoman Rule”, Ottoman Rule in the Middle Europe and Balkan in the XVI th and XVII th Centuries, Prag, 1978, s. 305-358. 37 Adem Hand´ci´c, Tuzla i Njena Okolina u XVI: Vijeku, Saraybosna: Monografija Svjetlost, 1975. 38 Machiel Kiel, “Ottoman Sources for the Demographic History and the Process of Islamization of Bosnia-Hercegovina and Bulgaria in the XVth-XVIIth Centuries: Old Sources-New Methodology”, International Journal of Turkish Studies, 2004, c. X, sy. 1-2, s. 104-105.
128
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
İslamlaşma ile birlikte bölgede yaşanan demografik değişim de çok çalışılan konular arasındadır. Kiel’in adı geçen makalesi gerek Bosna-Hersek, gerekse Bulgaristan’da Osmanlı döneminde yaşanan demografik değişiklikleri teferruatlı bir şekilde inceler ve sebepleri üzerinde durur. Konuyla ilgili bir diğer çalışma da Handzi´c’e aittir. Osmanlı döneminde Bosna’nın nüfus yapısına eğilen Handzi´c, dinî yapılanmanın şekillendirdiği Osmanlı dönemi Bosna’sında fetih öncesi dönemde genel olarak Bosna halkının Bosna Kilisesi’ne bağlılığını ve bu kilisenin Katolik Hıristiyan Kilisesi’nden kendini ayırarak özerkleşmesini; Ulahlardan müteşekkil Ortodoks Hıristiyan nüfusun miktarının Osmanlı’nın bölgeyi fethi sonrasında izlenen politikalarla nasıl arttığını ve bunun sebeplerini; Katolik nüfusun başlangıçta Fransiskenlerden oluştuğunu, misyonerlik faaliyetiyle kısmen arttığını ve fetihle birlikte hem Ulahların sayısının artışının, hem de İslam’ın yayılışının Katoliklerin tersine göçünü hızlandırdığını; İslam’ın bölgede yayılışını ve Müslüman nüfusun sayısının artmasına bağlı olarak Bosna Kilisesi’nin nasıl ortadan kalktığını izah eder. Handzi´c’in zikrettiği diğer bir grup da, Osmanlı’nın bölgeyi fethi sonrasında gösterdiği dinî tolerans sebebiyle özellikle İspanya’dan kaçan Sefaradların bölgeye gelip yerleşmesiyle oluşan Yahudi topluluğudur.39 Handzi´c’in Makedonca olarak yayımlanan ve makalelerin bir araya getirilmesinden oluşan Studijie o Bosni [Bosna Üzerine Çalışmalar] eseri de demografik çalışmalar ihtiva etmektedir. Makalelerin üzerine eğildiği konular arasında, fetih sonrası Osmanlı’nın izlediği iskân politikası ve bunun Bosna’nın demografik yapısına etkisi; İslam’ın bölgede yayılış süreci; şehir yapısının oluşumu ve gelişimi ile vakıf sisteminin buna etkisi ve Osmanlı idare sisteminin Bosna’daki tezahürü öne çıkmaktadır.40 Sugar’a göre Osmanlı’nın genel olarak Balkanlara getirdiği en önemli değişiklik, geniş ölçekli demografik dönüşümdür. Öyle ki bu dönüşüm bugün bile bölge halkının birbiriyle ilişkilerine yön vermektedir.41 Bölgenin İslamlaşmasında merkezî idarenin rolü ve katkısının ne olduğu meselesi de sıklıkla tartışılmıştır. Barkan ve İnalcık’ın görüşü, sultanın sürgün politikasıyla yeni fethedilen yerlere Anadolu’dan getirdiği insanları yerleştirdiği şeklindedir.42 Ancak buna karşı çıkan Zhelyazkova, yarı-göçebe veya göçebe Türk kabilelerinin Balkanlara yerleştirilmesinin o dönemde Anadolu’daki kar39 Adem Hand´ci´c, Population of Bosnia in the Ottoman Empire: A Historical Overview, İstanbul: IRCICA, 1994. 40 Adem Hand´ci´c, Studijie o Bosni, Historijski Prilozi iz Osmansko-Turksog Perioda (Studies on Bosnia, Historical Contributions of the Ottoman Turkish Period), İstanbul: IRCICA, 1994. 41 Peter Sugar, Southeastern Europe under Ottoman Rule 1354-1804, Seattle: University of Washington Press, 1977. 42 Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1949–1950, sy. 11, s. 524–569; 1951–1952, sy. 13, s. 56–78; 1953–1954, sy. 14, s. 209–237; Halil İnalcık, “The Policy of Mehmed II toward the Greek Population of Istanbul and the Byzantine Building of the City”, Dumbarton Oal Papers, 1969–1970, sy. 23–24, s. 231–249.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
129
maşık politik ve sosyal durumun bir sonucu olduğunu, ani ve doğal olarak geliştiğini ve devlet kontrollü olmadığını belirtir.43 Bosna ile ilgili diğer bir tartışma konusu Bosnalıların etnik orijinleri ile alakalıdır. Özellikle 1992 Bosna Savaşı sırasında gündeme gelen iddialar, konunun tarihçiler nezdinde daha çok tartışılmasına sebep olmuştur. Bu iddialar, fetih sonrasında izlenen politikalarla Bosnalıların bölgeye sonradan yerleştirildiği, dolayısıyla buraya ait olmadıkları şeklinde özetlenebilir.44 Konuyu araştıran Fine’ın çalışmaları göstermiştir ki, Bosnalılar, Sırp ve Hırvatlarla aynı etnik kökeni paylaşmaktadır; hepsi de Slaveni denilen Güney Slavlarından gelmektedir.45 Hadzijahi´c fetih sonrasındaki Bosnalı asil ailelerin kökeninin bölgedeki eski yerleşik halka dayandığını söyler. Bu durum fetih sonrasında Osmanlı’nın bölgedeki dengeleri koruduğunun iyi bir göstergesidir.46 Bu konu üzerinde duran Eren’e göre fetihten sonra Bosna aristokrasisinin hakları ve imtiyazları bir değişikliğe uğramadan korunmuş ve bu da Osmanlı’nın bölgede hâkimiyet kurmasının kabulünde en önemli etken olmuştur.47 Barkan’ın yapmış olduğu çalışmalar da göstermiştir ki, XVI. yüzyıl başında Bosna’da şehir ve kazalarda Müslümanlar çoğunluktayken, bunu çevreleyen kırsal kesim Hıristiyandır.48 İnalcık ise konuyla ilgili olarak 1469’da Bosna’da 467 tımarın 111’inin sahibinin Hıristiyan olduğunu belirtir.49 İslamlaşma tartışmaları da göstermektedir ki, bölge insanı Müslüman olmayı tercih ettiği için büyük çaplı Müslümanlaşma yaşanmış; Osmanlı’nın başka bölgelerden buraya getirip yerleştirdiği insan sayısı sınırlı olmuş ve fetih sonrasında bölgede sadece misyoner Katoliklerle sınırlı bir göç hareketi görülmüştür. Osmanlı’nın fethi sonrasında Bosna’da yaşanan kentsel büyüme ve zamanla yaşanan değişim ilgi gören konulardan bir diğeridir. Heywood özellikle XVI. yüzyılda Bosna’nın İslamlaşma ile birlikte büyük çaplı bir şehirleşme yaşadığı43 Zhelyazkova, “Islamization in the Balkans as an Historigraphical Problem: The SoutheastEuropean Perspective”, s. 245–249. 44 Roy Mottahedeh, “Foreword”, Mark Pinson (ed.), The Muslims of Bosnia-Hercegovina Their Historic Development from the Middle Ages to the Dissolution of Yugoslavia. Bir konferans kitabı olan bu çalışmanın önsözünü kaleme alan Mottahedeh, 1993’te, Sırplı bir belediye başkanının ifadelendirdiği, New York Times’ta yayımlanan bu görüşü zikreder ve benzer görüşlerin birçok eğitimli insan tarafından da paylaşıldığını görmenin konuyla ilgili bir konferans düzenlemek için kendilerini harekete geçirdiğini belirtir. 45 Fine, “Medieval and Ottoman Roots of Modern Bosnian Society”, s. 19. 46 Muhammed Had´cijahi´c’in görüşleri, Fikret Adanır’ın “The Formation of A Muslim Nation” adlı makalesinden alınmıştır. (s. 291). Orijinali için bkz. Had´cijahi´c, Porijeklo Bosanskih Muslimana, Saraybosna, 1990, s. 19–36. 47 Cevad Eren, II. Mahmud Zamanında Bosna-Hersek, İstanbul: Nurgök Matbaası, 1965. 48 Barkan, a.g.e. 49 Halil İnalcık; “Ottoman Methods of Conquest”, Studia Islamica, 1954, sy. II, s. 103-130; Heywood; “Bosnia Under Otoman Rule, 1463-1800”, s. 30-33.
130
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
nı belirtir ve bunun boyutları üzerinde durur.50 McCarthy ise XIX. yüzyıla gelindiğinde Bosna’nın şehirleşmesinde değişen durumu irdeler. Yazara göre bu tarihte Bosna, imparatorluğun en az gelişmiş ve en özerk eyaletlerinden birisi haline gelmiştir ve bunun en önemli sebebi iki yüzyıldır yönetimde yaşanan zafiyetler ile merkeziyetçiliğin azalmasıdır. Gayrimüslim nüfusun artışı XIX. yüzyılın ortalarına rastlamaktadır. Bu dönemde Bosna taşrasında nüfusun yarısı Müslümanken, diğer yarısı kmet denilen Hıristiyan köylülerdir. Bu dönemde İstanbul’da eğitim sistemi ciddi dönüşümler geçirirken Bosna bundan çok az istifade etmiştir. McCarthy’ye göre bunun en önemli sebebi Bosna ile İstanbul arasında direkt bir demiryolu ağının olmayışıdır. Bu sebeple Bosna’daki hammaddeler İstanbul yerine Avusturya’ya gitmekte ve böylelikle Bosna, Avusturya ekonomisine daha bağımlı hale gelmektedir.51 Bosna’da fetihten sonra izlenen idarî yapılanma, toprak sistemi ve zamanla yaşanan değişimler de araştırmacıların ilgi alanı içindedir. İlk idarî birim olarak Bosna sancağı fetihle birlikte 1463’te kurulmuş ve zamanla buna diğer sancaklar eklenmiştir. Önceleri Rumeli Beylerbeyiliği’ne bağlı bir eyalet olan Bosna, 1580’de paşalık olarak da adlandırılan Beylerbeyiliğe dönüştürülmüştür. Eyaletin merkezi 1639’a kadar Banyaluka, 1697’ye kadar Saraybosna, 1850’ye kadar Travnik ve ondan sonra yeniden Saraybosna’dır.52 Hickok’un Bosna’da askerî sistemle idarî yapılanmayı birbirleriyle ilişkilerini göstererek incelediği çalışması, Bosna’nın idaresini anlamak için iyi bir örnektir. Hickok’a göre Bosna’daki Osmanlı idaresinde anahtar kelime validir. Osmanlı merkez idaresi, Bosna’daki idareciler, askerî yönetim ve Bosna halkı arasındaki ilişkileri masaya yatıran yazara göre; Bosna’da kurulan sistemin işleyişindeki başarı, valilerin İstanbul tarafından atanması, askerî yapılanmanın da yerel halkla karşılanmasında yatmaktadır. Bosna askerî sınıfı özellikle savaş döneminde malzeme temini için valiye bağımlıdır; çünkü savaş malzemeleri ve silahların teminini ve dağıtımını kontrol eden kişi komutan değil, validir. Bu durum komutanların vali ile iyi ilişkiler kurmasına sebep olmuştur. Hickok bunu idare ile asker arasında ve merkez ile taşra arasında “karşılıklı bir anlaşma” olarak ifade eder ve merkezin Bosna’yı güç ve baskı mekanizmaları ile değil, malî sistemle kontrol ettiğini belirtir. Bu anlamda XIX. yüzyıl, idarî sistem açısından ciddi bir değişikliği işaret etmektedir. Bunu vergi sistemindeki değişikliğe bağlayan Hickok’a göre askerî sınıfın giderlerini karşılayan ve yıllık olarak toplanan verginin ocaklık sistemiyle ömür boyu hale getirilmesi kontrol sistemini 50 Colin Heywood, “Bosnia under Ottoman Rule, 1463-1800”, Mark Pinson (ed.), The Muslims of Bosnia-Hercegovina Their Historic Development from the Middle Ages to the Dissolution of Yugoslavia. 51 Justin McCarthy, “Ottoman Bosnia, 1800-1878”, Mark Pinson (ed.), The Muslims of BosniaHercegovina Their Historic Development from the Middle Ages to the Dissolution of Yugoslavia, s. 67-70. 52 Ivan Lovrenovi´c, Bosnia: A Cultural History, Londra: Saqi Books, 2001, s. 89.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
131
ortadan kaldırmıştır.53 Osmanlı’nın Bosna’da uyguladığı vergi sistemini diğer eyaletlerle karşılaştıran Hatid´ca c´ ar-Drnda’nın belirttiğine göre zeamet ve tımara sahip olma hakkı İmparatorluğun diğer bölgelerinden farklı olarak sadece Bosna halkına tanınmıştır; diğer eyaletlerdeki yerel halk böyle bir hakka sahip değildir. Bu özel statü, Osmanlı’nın Avrupa’daki fetih stratejisinin bir sonucudur. Bu sebeple Osmanlı’nın idarî yapısında görev almış önde gelen figürlerin Bosnalı olması şaşırtıcı değildir. Drdna bu özel durumun, bölgedeki zeamet ve tımarın miras bırakılacak şekilde yeniden düzenlenerek ocaklık tımarı olarak adlandırılmasıyla daha da pekiştiğini söyler.54 Filipovi´c de ocaklık sisteminin getirdiği değişiklikler üzerinde durmaktadır. Yazara göre bölgeye özgü ocaklık tımarının ve kapudanlık sisteminin devreye girişi daha özerk bir Bosna’nın doğmasına sebep olmuştur.55 Avusturya hükümetinin ataklarına karşı askerî bir birim olarak ilk defa 1558’de Gradiçka’da oluşturulan ve II. Mahmud döneminde sayıları 39’a ulaşan kapudanlık sistemi de literatürde sıklıkla tartışılan bir konudur. Bosna’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer eyaletlerinden farklılık gösterip göstermediği ve Boşnakların İmparatorluk içerisinde ‘özel’ bir konumunun olup olmadığı meselesi de çokça tartışılmıştır. Babuna, Bir Ulusun Doğuşu Geçmişten Günümüze Boşnaklar adlı eserinde, Bosna-Hersek’in imparatorluğun diğer bölümlerinden farklılığının altını çizer. Ona göre bu farklılık dört esastan kaynaklanmaktadır: Bosna Sancağının İmparatorluğun uç bölgesinde olması, Bosna halkının önemli bir bölümünün Müslümanlaştırılması, Bosna aristokrasisinin gelişimi ve Bosna’ya özgü kapudanlık sistemi.56 Babuna bu görüşlerinde yalnız değildir. Heywood da Bosna’nın, fethinden XIX. yüzyıl başına kadar en önemli özelliğini hiç değiştirmediğini; bunun, Bosna’nın bir sınır bölgesi olması sebebiyle bölge elitinin İmparatorluğun işlerinde hep ön planda yer alması olduğunu belirtir. Heywood’a göre bu özel durumu devam ettirme kaygısı, Bosnalıların ancien-régimei korumak için büyük mücadele vermesine sebep olmuştur.57 Suceska, Zirojevic ve Karci´c de Bosna’nın ve Boşnakların İmparatorluk içerisindeki özel konumuna vurgu yapan diğer yazarlardır. Suceska Bosnalıların özel konumunu Osmanlı’nın Avrupa’yla sınır olan uç eyaleti olma53 Michael Hickok, Ottoman Military Administration in Eighteenth-Century Bosnia, Leiden, New York ve Köln: Brill, 1997. 54 Hatid´ca c´ ar-Drnda, “Remnants of the Tîmar System in the Bosnian Vilayet in the Second Half of the Nineteenth Century”, International Journal of Turkish Studies, 2004, c. X, sy. 1–2, s. 171–172. 55 Nedim Filipovi´c, “Bosna-Hersek’te Tımar Sisteminin İnkışafında Bazı Hususiyetler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 1954, sy. 15, s. 154–188; a.mlf., “Ocaklık Timars in Bosnia and Hercegovina”, Prilozi za Orientalnu Filologiju İistoriju Jugoslovenskih Naroda pod Turskom Vladavinom, 1986, sy. 35, s. 149–180. 56 Aydın Babuna, Bir Ulusun Doğuşu Geçmişten Günümüze Boşnaklar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000. 57 Heywood, “Bosnia under Ottoman Rule, 1463-1800”.
132
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
sına bağlarken,58 Zirojevic ise Bosnalıların Osmanlı devlet hiyerarşisi içinde yüklendikleri etkin rolün altını çizer.59 Karci´c’e göre II. Mahmud döneminde Bosnalıların modernleşmeye gösterdiği tepkinin altında, eski sisteme olan bağlılıkları yatmaktadır. Yerel elitin elde ettiği imtiyazlar ve özellikle yeniçeri ordusunda sahip oldukları özel konumlar, onları her türlü yeniliğe karşı duyarlı olmaya sevk etmiştir.60 Bosna’nın şehir tarihini mimarî odaklı inceleyen çalışmalar da konu kapsamında zikredilmelidir. Amir Pasic’in Bosna-Hersek’teki İslam kültür mirasının derinlemesine bir araştırması niteliğindeki Islamic Architecture in Bosnia and Hercegovina61 adlı eseri bunlara iyi bir örnektir. Bosna-Hersek örneğinde, İslam medeniyetinin ana sanatı olan mimariyi ait olduğu coğrafyanın tarihî ve idarî yapısı içerisinde değerlendiren Pasic, İslam şehrinin ortak özelliklerini zikrettikten sonra Fojnica, Kresevo, Foça, Livno, Travnik, Banyaluka, Saraybosna ve Mostar şehirlerinin kökenlerine ve gelişimlerine dair bilgi verir. Şehrin merkezi olan çarşı, bu merkezin oluşumunda suyun önemi, mahalle düzeni ve bu düzenin çekirdeği olan cami ve külliye Pasic’e göre Osmanlı şehir kültürünün en önemli parçalarıdır. Camiler, türbeler, eğitim amaçlı yapılan mekteb, medrese ve tekkeler, sokak ve yollar, köprüler, çeşmeler, hamamlar, saat kuleleri ile ticarî hayatın bir parçası olan hanlar, kervansaraylar, bedesten ve dükkânlar ise diğer Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi Bosna-Hersek bölgesindeki şehirlerde de olmazsa olmazlardır. Balkanlardaki Osmanlı evine özel olarak eğilen Pasic’e göre; ev bir ya da birkaç odasıyla bir insan barınağından çok daha fazla bir şey, insanın temel yaşam alanı ve kültür ve kimliğini açıklayan sembolik bir birimdir.62 Ayrıca binalarda kullanılan malzeme ve uygulanan form ile kim tarafından yaptırıldığı ve yapıldığı meselesi karşılaştırmalı olarak incelendiğinde Balkanlardaki Osmanlı mimarisi hakkında önemli bilgiler elde edilecektir. Pasic’e göre Selanik’ten Edirne’ye, Sofya’dan Banyaluka’ya kadar binalar genel olarak aynı temel özelliklere sahiptir. Bu benzerliğin mantıksal izahı sadece sanatçı veya kurucuların aynı Osmanlı-İslam kültürünü paylaşıyor olmasıyla yapılamaz; bu aynı zamanda önemli mimarlık eğitim kurumlarının öğrencilerini İmparatorluğun başkentindeki modelleri esas alarak eğitmesiyle yakından alakalıdır. Eğer uygulamada farklar varsa bu, ana tema, inşa planı veya genel sanatkârlıktan çok inşa tekniği, taş işçiliği veya duvar süslemeleri gibi yan dallardadır.63 Bosna-Hersek’teki İslam mimarisinin özelliklerini ayrı bir bölüm58 Avdo Suceska, “The Position of the Bosnian Moslems in the Ottoman State”, International Journal of Turkish Studies, 1980, sy. 1-2, s. 1-24; a.mlf., “Prilozi za Orijentalnu Filologiju, 1980, sy. 30, s. 431-447. 59 Olga Zirojevic: “On the Distinctive Feature of the Bosniacs”, International Journal of Turkish Studies, 2004, c. 10, sy. 1–2, s. 168-170. 60 Fikret Karcic, The Bosniaks and the Challenges of Modernity, Saraybosna: El-Kalem, 1999. 61 Amir Pa´cic, Islamic Architecture in Bosnia and Hercegovina, İstanbul: IRCICA, 1994. 62 A.g.e., s. 103. 63 A.g.e., s. 151.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
133
de inceleyen Pasic; gerek Hıristiyan mimarî eserlerdeki İslamî unsurlara, gerekse cami ve evlerdeki Hıristiyan mimarîsinden gelen ögelere değinerek bölgenin kültürel etkileşim zenginliğini de göstermeye çalışır. Pasic’in Mostar Köprüsü’nün teknik bir değerlendirmesini yaptığı çalışması da yine aynı yıl IRCICA tarafından yayımlanmıştır.64 1992 savaşının yok ettiği İslam eserlerini inceleyen diğer bir çalışma da Candan Nemlioğlu’na aittir.65 Nemlioğlu Nisan 1992’de Foça’daki Türk-İslam eserlerinin yıkımına başlandığı haberlerinin ardından, konunun tüm dünyaya duyurulması amacıyla Bosna-Hersek Foça’da Yok Edilen Türk-İslam Kültür Eserleri adlı çalışmayı kaleme alır. Osmanlı idaresinin son yıllarında yedi sancağa ayrılan Bosna vilayetinde Foça, Hersek’e bağlı şehirlerden biridir. Önce bu şehrin kuruluşu, tarihî gelişimi ve kültürel özelliklerine eğilen Nemlioğlu, Foça’daki mimarî eserleri İslam öncesinde ve Osmanlı döneminde yapılan eserler olarak iki kategoriye ayırdıktan sonra aslı ilgi alanı olan İslam dinine ait eserlerin geniş bir dökümünü sunar. Eserlerin yapılış tarihi, kim tarafından yaptırıldığı, mimarı ve eğer yıkıldıysa yıkım tarihi ve sebebi hakkında bilgiler veren Nemlioğlu’nun bu çalışması, Foça’daki Osmanlı eseleriyle ilgili genel bir bilgiye ulaşmak açısından önemli bir kitaptır. Balkanlarda Komünist rejimlerin yıkılmasından sonra Osmanlı dönemine oluşan yeni ilgi tapu-tahrir defterleri, vakıf defterleri, yazma eserler, arşiv belgeleri gibi birçok kaynağın yeniden değerlendirilmesine veya gün yüzüne çıkarılmasına imkân tanımıştır. Handzi´c’in A Survey of Islamic Cultural Monuments until the End of the XIX th Century in Bosnia adlı eseri buna iyi bir örnektir. Handzi´c çalışmasında genel olarak vakıf sisteminin şehrin gelişimine yaptığı katkıyı vurguladıktan sonra XV.-XVII. yüzyıllar arasında tutulan vakıf defterlerinde yaptığı incelemelerin ışığında, Bosna’da şehirleşmenin ne kadar dikkatli bir devlet politikasının ürünü olduğunu göstermeye çalışır. Fethedilen bölgede ilk camilerin sultanların emriyle inşa edilmesi ve ilk yerleşim sağlandıktan sonra vakıf sisteminin kurularak yeni inşaların onlar eliyle devamının sağlanması Handzi´c’e göre bunun iyi bir göstergesidir.66 Fethedilen bölgede sultanın direktifleriyle bir yerleşim merkezi oluşturulduktan sonra civarının yerleşime açılması da yine vakıf sistemiyle olmuş; yerel otoriteler vasıtasıyla kurdurulan vakıflar sayesinde devlet hem sistemli bir yerleşim planı dâhilinde şehirleşmeyi sağlamış, hem de dinî kurumların bölge ihtiyacına uygun bir şekilde teşekkülüne imkân tanımıştır. 1992 savaşında Bosna Hersek’e yönelik saldırıların sivil halkla birlikte kültürel mirasa da yöneltilmesi sonucu 64 Amir Pa´cic, The Old Bridge (Stari Most) in Mostar, İstanbul: IRCICA, 1994. 65 Candan Nemlioğlu, Bosna Hersek Foça’da Yok Edilen Türk-İslam Kültür Eserleri, İstanbul: İslam Tarih, Sanat ve Kültürünü Araştırma Vakfı Yayınları, 1996. 66 Adem Hand´ci´c, A Survey of Islamic Cultural Monuments until the End of the XIX th Century in Bosnia, İstanbul: IRCICA, 1996, s. 2.
134
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
birçok eser ya tahrip olmuş veya tamamen yıkılmıştır. Handzi´c’in ifadesiyle burada amaç, bölgenin İslam’la ilgisini gösterecek her türlü işareti yok etmektir. Bu sebeple Bosna bölgesinin 50 yerleşim yerinde Osmanlı döneminde yapılan eserlerin teferruatlı bir dökümünü sunan bu çalışma daha da anlam kazanmaktadır. Savaşın yok ettiği Bosna’da arşivlerin de zarar görmesi; belgelerin korunması ve saklanmasına vurgu yapan çok sayıda makalenin yayımlanmasına sebep olmuştur. Konunun önemine binaen yapılan tartışmalarda, tapu-tahrir defterleri, vakıf defterleri, arşivler, yazma eserler gibi Osmanlı döneminden kalma her tür belge ve eserin toplanmasının ve kopya edilerek saklanmasının gerekliliği vurgulanmıştır.67 Son dönemlerde Osmanlı Bosna’sının ticaret ağına veya bölgede işlenen suçlara bakarak dönemi ve şehri anlamaya yönelik çalışmalar, şehrin farklı kesimlerini tanımayı mümkün kılmıştır. Bu açıdan Faroqhi’nin Venedik Arşivleri’nde bulunan 1589 tarihli bir belgeden yola çıkarak bu dönemde Bosna’daki ticaret ağı, tacirlerin faaliyetleri, borçlanma hukuku, borç aldıkları kurumlar gibi ticaretle ilgili konularda ulaştığı bulgular, şehrin tüccar sınıfını ve yapmış oldukları faaliyetleri anlamak açısından son derece önemlidir.68 Benzer şekilde Hickok da XVIII. yüzyılda Bosna’da işlenen adam öldürme suçlarına odaklanarak, hukukun yöneticiler ve özellikle vali tarafından nasıl uygulandığını göstermeye çalışır. Adam öldüren kişilerin vali tarafından merkezî idareye eşkıya olarak bildirilmesi, Hickok’a göre valinin, olayı kadının ilgi alanından çıkararak kendi alanına sokması anlamına gelmektedir. Bu durumda olay, halkın asayişini ve devlet düzenini tehdit olarak yorumlanacak ve cezası ölüm olan bu suçun davacısı, müfettişi ve hâkimi vali olacağı gibi, infazı da yine onun tarafından gerçekleştirilebilecektir. Hickok bunu, sosyal dengenin korunması ve sınır bölgesinde komşular tarafından provokatif addedilecek eylemlerin önlenmesi için valilerin alanlarını genişletmesi olarak yorumlar.69 Son dönemde, şehrin idaresine daha karmaşık ilişkiler ağı içerisinde bakmayı ve sosyal hayata nüfuz ede67 Konuyla ilgili olarak Journal of Turkish Studies’in ilgili sayısında yayımlanmış makaleler şunlardır: András Reidmayer, “The Bosnian Manuscript Ingathering Project”, s. 27–34; Lejla Gazi´c, “The Oriental Institute in Sarajevo, 1950–2001”, s. 39–42; Mustafa Jahi´c, “Historical Manuscript Material in the Ghazi Husrev-Bey Library in Sarajevo”, s. 49–54; Smail Bali´c, “Ottoman Bosnia in Vienna: Records of the Bosniacs in the Latest Catalogue of the Austrian National Library”, s. 55–62; Justin McCarthy, “Archival Sources Concerning Serb Rebellions in Bosnia 1875–1876”, s. 141–146; Behija Zlatar, “The Importance of Vakf Registers in Defters as Historical Sources”, s. 175–178; Amina Kupusovi´c, Tapu Tahrîr Defteris Relating to Bosnia”, s. 179–188; Nenad Moa´canin, “Defterology and Mythology: Ottoman Bosnia up to the Tanzimat”, s. 189–198. 68 Suraiya Faroqhi, “Bosnian Merchants in the Adriatic”, International Journal of Turkish Studies, 2004, c. X, sy. 1–2, s. 225–240. 69 Michael Hickok, “Homicide Investigations in Ottoman Bosnia: The Tension Between Legality and Stability”, International Journal of Turkish Studies, 2004, c. X, sy. 1–2, s. 205–224.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
135
bilmeyi amaçlayan bu tür çalışmalar, Osmanlı dönemi Bosna’sı hakkında daha ayrıntılı bir resme ulaşmamızı mümkün kılmıştır. Kemal Karpat başkanlığında çıkarılan ve Osmanlı Bosna’sına özel bir sayı ayıran International Journal of Turkish Studies’in bu konudaki çalışmaları özellikle zikredilmelidir. III. Osmanlı Dönemi Macar Yerleşimleri Bu bölümün öncelikli hedefi, Macaristan kentlerinin Osmanlı hâkimiyeti altında bulunduğu dönemi aydınlatmaya yönelik araştırmaların bir dökümünü sunmaktır. Bu nedenle bu makale çerçevesinde, Osmanlı dönemi Macar tarihi yazımının gelişimi ve temel sorunlarına dair ayrıntılı değerlendirmeler yapmaktan özenle uzak durulmuştur. Dolayısıyla bu çalışmanın kapsamı, Osmanlı dönemi Macar yerleşimlerini konu alan müstakil araştırmaların ortaya çıkışı, bunların birbirlerine kıyasla sergiledikleri farklılıklar veya benzerlikler ve bu tür araştırmalar esnasında kullanılan kaynakların mahiyetinin incelenmesiyle sınırlı tutulmuştur. Osmanlı dönemi Macaristan kentlerini inceleyen çalışmaların geçirdiği tarihî gelişime geçmeden önce, bu araştırmaların neredeyse bütünüyle Macar tarihçiler tarafından gerçekleştirildiğine temas edilmelidir. Osmanlı egemenliği altındaki Macaristan’ın büyük ölçüde yerli nüfustan müteşekkil olması ve bölgeye yerleşen Türklerin yalnızca birkaç garnizon şehrinde toplanması, büyük ihtimalle Türkiye’deki Osmanlı tarihçilerinin bölgeye yönelik ilgisini olumsuz etkilemiştir. Bununla birlikte Macaristan’da gerçekleştirilen çalışmaların da, birbirinden önemli ölçüde farklı iki ayrı araştırmacı grubu tarafından yürütüldüğü belirtilmelidir. XVI. ve XVII. yüzyıllara ait Latin ve Macar kaynaklarını kullanan bir kısım Macar tarihçisi, erken tarihlerden itibaren Macar kentlerinin Osmanlı hâkimiyeti altında bulunduğu devri içeren çalışmalar yapmaktadır. Fakat söz konusu araştırmacılar, yayınlarını Macarca olarak kaleme aldıklarından uluslararası tarih camiası tarafından bu çalışmaların kullanılması ve değerlendirilmesi çoğu vakit mümkün olmamaktadır.70 Buna karşın öncülüğünü Lajos Fekete’nin yaptığı diğer birkısım Macar tarihçisi, bu hususta Osmanlı tarihinin ana kaynaklarını oluşturan arşiv malzemesine yaslanan hayli farklı bir çalışma disiplini oluşturdular. XIX. yüzyılın ikinci yarısının başlarında Pázmány Üniversitesi’nden János Repiczky71 ve 70 Bu çalışmalardan bazıları, yazının sonuna eklenen listede Macarca orijinal isimlerinin yanında Türkçe tercümeleriyle birlikte verilmiştir. Bu arada, Macarca isimlerin Türkçe çevirilerini yapma zahmetine girişen ve yazdığım metni gözden geçirerek benden değerli yardımlarını esirgemeyen Macar araştırmacı Erika Hancsz’a teşekkür ederim (Özgür Kolçak). 71 Repiczky’nin Nagykörös şehrine ait Osmanlı belgelerini yayımlaması, ele aldığımız konu açısından ilk örneklerden birini teşkil etmektedir: Nagy-Körös város török levelei [Nagykörös Şehrinin Türk Mektupları], Kecskemét, 1859.
136
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
onun ardından Ármin Vámbéry’nin Macaristan’da bulunan Osmanlı belgeleri üzerine eğilmelerinin ardından, XVI. ve XVII. yüzyıl Macar tarihinin incelenmesinde Osmanlı kaynaklarının ne derece önemli bir yer tuttuğu anlaşılmaya başlandı. Áron Szilády’nin tahrir defterlerinden bazı örnekler ihtiva eden 1872 tarihli çalışması bu çerçevede değerlendirilebilir.72 Bununla birlikte Antal Velics ve Ernö Kammerer’in yüzyılın sonlarına doğru neşrettikleri Magyarországi török kincstári defterek [Macaristan’daki Türk Hazine Defterleri]73 adlı Macaristan’la ilgili tahrir defterlerini içeren iki ciltlik eserleri bir tarafa bırakılırsa, uzun bir süre boyunca Osmanlı dönemi Macar tarihini bizatihi Osmanlı resmî kayıtlarına dayanarak anlamaya yönelik ciddi bir çaba görülmedi. Bu durum József Thúry’nin ve İstanbul arşivlerinde çalışan ilk Avrupalı tarihçi olma vasfını taşıyan Imre Karácson’un araştırmalarıyla değişmeye yüz tutmakla beraber,74 konumuz açısından esas dönüşüm, Fekete’nin Osmanlı dönemi Macaristan’ını anlama yolunda Türk belgeleri üzerinde çalışmayı metodolojik yaklaşım içeren bir dala çevirmesi ile olmuştur.75 Kuşkusuz bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer alan coğrafî bir bölgenin, devlet veya yerel-resmî idareler tarafından oluşturulan resmî kayıtlara dayanılarak incelenmesi Osmanlı tarihçiliği açısından tercih edilen bir yaklaşımdır. Elbette Fekete’nin izinden giden araştırmacıların Osmanlıca birinci elden kaynakları kullanma arzusu, büyük ölçüde Osmanlı hâkimiyeti altındaki Macaristan’a ilişkin yerli kaynakları Osmanlı belgelerinin temin ettiği bilgilerle karşılaştırmak istemelerinden kaynaklanıyordu. Bu şekilde İmparatorluğun başka birçok bölgesinin siyasî, idarî veya iktisadî tarihinin incelenme72 Á. Szilády, A deftereköl [Defterler Üzerine], Pest, 1872. 73 A. Velics ve E. Kammerer, Magyarországi török kincstári defterek [Macaristan’daki Türk Hazine Defterleri], 2 cilt, Budapeşte, 1886-1890. 74 J. Thúry, Osmanlı tarihyazımının önde gelen eserlerinden birini oluşturan Török történetírók [Türk Tarihçileri] adlı kitabında birçok Osmanlı vekayinamesinin Macaristan’la ilgili bölümlerini Macarcaya çevirmiştir: J. Thúry, Török történetírók, 2 cilt, Budapeşte, 18931896. Daha sonra bu proje, I. Karácson tarafından devam ettirildi: I. Karácson, Török történetírók, c. III, Budapeşte, 1916. I. Karácson’un Osmanlı arşivlerindeki araştırmaları sonucu bir araya getirdiği vesikalar, vefatından sonra Budapeşte’de hacimli bir cilt halinde yayımlanmıştır: Thallóczy Lajos, Krcsmárik János ve Szekfû Gyula (yay. haz.), Török-magyar oklevéltár: 1533-1789 [Türk-Macar Belgeleri Derlemesi: 1533-1789], Budapeşte, 1914. Ayrıca I. Karácson, Evliya Çelebi seyahatnamesinin Macaristan’la ilgili bölümlerini Macarcaya kazandırarak, ülkesinde Osmanlı dönemi Macar tarihine yönelik akademik bir ilginin uyanmasına önayak olmuştur: I. Karácson (yay. haz.), Evlia Cselebi török világutazó magyarországi utazásai: 1660-1664 [Seyyah-ı alem Evliya Çelebi’nin Macaristan Gezileri], c. I, Budapeşte, 1904; 1664-1666, c. II, Budapeşte, 1908. 75 Erken tarihli örnekler için bkz. L. Fekete, “Debrecen város levéltárának török oklevelei [Debrecen Şehir Arşivinde Bulunan Türkçe Belgeler]”, Levéltári Közlemények [Arşiv Mecmuası], 1925, sy. 3, s. 42-67; a.mlf., “Gyöngös város levéltárának török iratai [Gyöngös Şehir Arşivinde Bulunan Türkçe Belgeler]”, Levéltári Közlemények, 1932-1933, s. 93-140.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
137
sinde karşılaşılan kaynak problemi, tarihî kaynakların çift yönlü kullanımı ile aşılabilirdi.76 Üstelik kimi durumlarda, çeşitli nedenlerden ötürü, temelde vergi listeleri hüviyeti taşıyan bu kaynak serilerinin güvenirlikleri, Osmanlı arşiv malzemesine nazaran görece zayıftır.77 Bu durum; L. Fekete, T. Halasi-Kun, Gy. Káldy-Nagy ve G. Dávid gibi sahanın önde gelen araştırmacılarını çeşitli yönlerden eksik ve yetersiz kalan Macar kaynaklarının yarattığı muhtemel boşluğu, tahrir defterleri başta olmak üzere Osmanlı arşiv malzemesi ile kapatmaya sevk etmiştir. Bu anlamda Fekete’nin 1570 yılına ait Estergon sancağı tahrir defterini neşrettiği 1943 tarihli eseri,78 bu sahada bir mihenk taşı vazifesi gördü ve kendinden sonra gelen Macar tarihçiler üzerinde tartışılmaz bir etki bıraktı. Bu etki, söz konusu tarihçilerin çalışmalarında birtakım ortak özelliklerin oluşumuna zemin hazırladı. Buna ek olarak, adı geçen tarihçilerin ortaya koydukları çalışmalar, Macaristan’daki Osmanlı iskan tarihi ve Osmanlı yönetimindeki Macar yerleşim birimlerinin tarihî gelişimi açısından birbirini destekleyen ve tamamlayan bir mahiyet de gösterdi. Örneğin Fekete, Halasi-Kun ve Káldy-Nagy, diğer çalışmalarının yanı sıra, Macaristan’ın XVI. yüzyıla ait tahrir defterlerini yayımlama yoluna giderken, Dávid ve G. Bayerle gibi daha genç kuşak araştırmacılar metin neşirleri yerine, bu defterlerdeki verileri farklı kaynaklardaki bilgilerle karşılaştırarak değerlendirmeler yapmayı tercih ettiler. Hatta yukarıda sayılan isimlerin neredeyse tamamı, aynı zamanda tahrir defterlerinin tarihî gelişimi, sosyoekonomik açıdan taşıdığı önem ve ihtiva ettiği sayısal değerlerin kullanımı üzerine birtakım fikirler dahi ortaya attılar.79 Macaristan’ın Osmanlı dönemi yerleşim tarihine ilişkin kaleme alınan eserler, belirli bir kent veya kasabaya hasredilen monografiler olmaktan ziyade, ekseriyetle ülkenin muhtelif yörelerine ait bölge çalışmaları niteliği taşımaktadır. 76 G. Dávid ve P. Fodor, “Osmanlı Tarihi ile İlgili Macaristan’daki Çalışmalar ve Bunların Değerlendirilmesi”, XIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler, Ankara: TTK Yay., 2002, c. I, s. 305-306. 77 G. Dávid, XVI. Yüzyılda Simontornya Sancağı: Osmanlı Macaristan’ında Toplum, Ekonomi ve Yönetim, çev. Hilmi Ortaç, İstanbul, 1999, “Kaynaklar”, s. 5-13. 78 L. Fekete, Az estergomi szandzsák 1570. évi adóösszeírása [Estergon Sancağı 1570 Yılı Vergi Tahriri], Budapeşte, 1943. Ayrıca bkz. a.mlf., A törökkori Vác egy XVI. századi összeirás alapjan [XVI. Yüzyıl Tahriri Temelinde Türkler Zamanındaki Vaç], Budapeşte, 1942. 79 L. Fekete, “Türk Vergi Tahrirleri”, çev. Sadettin Karatay, Belleten, 1947, c. XI, sy. 42, s. 299328; Gy. Káldy-Nagy, “The Administration of the Sanjaq Registrations in Hungary”, Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hungaricae (bundan sonra, Acta Orient. Hung.), 1968, sy. 21, s. 181-223; a.mlf., “Der Quellenwert der Tahrir Defterleri für die Osmanische Wirtschaftsgeschichte”, Osmanistische Studien zur Wirtschfats- und Sozialgeschichte: in Memoriam Vanco Boskov, Wiesbaden, 1986, s. 76-83; T. Halasi-Kun, “Some Notes on Ottoman Mufassal Defter Studies”, Journal of Turkish Studies, 1986, sy. 10 s. 163-166; G. Dávid, “Tahrir Defterlerinin Neşri Hakkında Notlar”, Osmanlı Araştırmaları, 1993, sy. 13, s. 45-48; a.mlf., “The Age of Unmarried Male Children in the Tahrir-Defters (Notes on the Coefficient)”, Acta Orient. Hung., 1977, c. XXXI, sy. 3, s. 347-357.
138
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
Macar tarihçiler, yararlandıkları belgelerin doğası gereği, akademik ilgilerini Osmanlı Macaristan’ında yer alan idarî üniteler üzerinde yoğunlaştırdılar ve bu bölgelerin idarî, sosyal ve iktisadî meseleleri üzerinde durdular. Bu durumu teyit eden örneklere geçmeden önce, neşredilmiş az sayıdaki kent ve kasaba incelemesine değinmek gerekir. Bu anlamda öncülüğü bir kez daha, Türk yönetimindeki Budin ve Peşte üzerine yaptığı çalışmalarıyla Fekete yapmaktadır. Fekete, çeşitli yerlerde neşrettiği makalelerinde özellikle eski Budin’in Osmanlı yönetimi altındaki nüfus durumunu,80 iktisadî ve ticarî hayatını81 ve kültürel yapısını82 ele almıştır. 1944 yılında yayımladığı Budapest a török korban [Türk devrinde Budapeşte] isimli kitabı ise,83 bir yandan yukarıda sıralanan konulara yer verirken, öte taraftan kentteki Osmanlı idarî sistemi hakkında bir bölüm içerir. Söz konusu kitap, bir Macar kentini neredeyse bütünüyle Türk kaynaklarına dayalı olarak incelemesiyle bu sahada açıkça çığır açmıştır. Bu eser, Fekete’nin 1969’da ölümünden yedi yıl sonra, Eötvös Loránd Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından nispeten muhtasar bir şekilde İngilizce olarak tekrar yayımlanmıştır.84 Fakat bu baskı aynı zamanda, müellifin İngilizce nüshayı kolaylaştırmak adına orijinal metinde yaptığı birtakım değişiklikleri ve son araştırmalarının bulgularını da ihtiva etmektedir. Buna benzer bir başka çalışma ise, Káldy-Nagy’a ait yine aynı kurum çatısı altında Türkçe olarak yayımlanan Macaristan’da XVI. Yüzyılda Türk Yönetimi adlı eserdir.85 Bu çalışmada Osmanlı maliyesine ait defter serileri esas alınmak suretiyle Buda, Vaç ve Peşte ticarî ve sınaî hayatlarının durumu, Estergon Türk garnizonu ve nüfusunun yerleşimi, Tolna özellikle şarap üretimi, Segedin ise kırsal hayatının güçlülüğü bakımından ele alınmıştır. Bunun yanısıra yukarıda değinildiği gibi, Macaristan’ın Osmanlı dönemi yerleşim tarihi hakkında vazgeçilmez istatistikî veriler içeren muhtelif metinler 80 L. Fekete, “Buda, Pest és Óbuda nem-mohamedán polgári lakossága 1547-ben és 1580-ban. [1547 ve 1580 Tarihlerinde Buda, Peşte ve Óbuda’nın Gayrimüslim Sivil Nüfusu]”, Tanulmányok Budapest Múltjából [Budapeşte’nin Geçmişine Dair Çalışmalar], 1938, c. VI, s. 116136; a.mlf., “Latinok a XVI. századi Budán [XVI. Yüzyılda Budin’de Latinler]”, Magyar Nyelv, 1960, sy. 57, s. 20-25; a.mlf., “Türk Devrinde Budin’de Lâtinler”, VI. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1967, s. 274-280. 81 L. Fekete, “Ofener Kaufleute zur Zeit der Türkenherrschaft”, Festschrift F. Giese: Die Welt des Islams, Sonderband, Leipzig, 1941, s. 98-108. 82 L. Fekete, “Mohamedán vallási és szellemi élet a török kori Budán [Türk Devrinde Budin’de İslamiyet ve Kültürel Hayat]”, Tanulmányok Budapest Múltjából, 1941, c. IX, s. 1-23; a.mlf., “La vie à Budapest sous la domination turque (1541-1686)”, Journal of World History, 1964, sy. 8, s. 525-547. 83 L. Fekete, Budapest a török korban [Türk devrinde Budapeşte], Budapeşte, 1944. 84 L. Fekete, “Buda and Pest under Turkish Rule”, Studia Turco-Hungarica, c. III, Budapeşte, 1976. 85 Gy. Káldy-Nagy, “Macaristan’da XVI. Yüzyılda Türk Yönetimi”, Studia Turco-Hungarica, c. I, Budapeşte, 1974.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
139
neşredilmiştir. Bunlar arasında Fekete ve Káldy-Nagy’nin ortaklaşa yayımladıkları Budin’e ait muhasebe defterleri, Osmanlı iktisat tarihi ile ilgilenenler açısından büyük önem taşır. 1550 ilâ 1580 yılları arasında Buda ve Peşte limanlarına getirilen ticarî metanın ayrıntılı dökümlerini havi bu defterler, adı geçen tarihçiler tarafından Almanca bir önsöz ve kitabın sonunda yer alan bir değerlendirme kısmıyla birlikte Osmanlı Türkçesi olarak okuyucuya sunulmuştur.86 Káldy-Nagy, Fekete ile birlikte tamamladığı bu çalışmadan sonra Budin vilayetine ait tahrir defterlerinin neşri işiyle uğraşmaya başlamıştır. Bu uzun soluklu girişimin ilk ayağı olarak 1971 yılında 1546 ve 1562 yıllarına ait Budin vilayeti tahrir defterlerini Türkçe olarak yayımlamıştır.87 1977 senesinde ise, bu kez Budin sancağına ait 1559 yılı tahrir defterini A budai szandzsák 1559 évi összeírása [1559 Tarihli Budin Sancağı Tahrir Defteri] adı altında neşretmiştir.88 KáldyNagy’nin Budin sancağı defterleri üzerinde yaptığı çalışmalar, sonradan bir araya getirilerek A budai szandzsák 1546-1590: évi összeírásai. Demográfiai és gazdaságtörténeti adatok [1546-1590 Yıllarına Ait Budin Sancağı Tahrir Defterleri: Demografi ve İktisat Tarihi Verileri] ismiyle 1985’te yayımlanmıştır.89 Zikredilen metin neşirleri dışında Osmanlı Macaristanının başka bölgelerine ait Osmanlı defterleri ve vesikaları üzerinde de çalışmalar yapılmıştır. Bunlar arasında yine Káldy-Nagy tarafından gerçekleştirilen defter neşirleri önemli bir yer tutar. Bu bağlamda Baranya’ya ait olan tahrir defterleri,90 Gyula sancağının 1567 ve 1579 tarihli tahrir defterleri91 ve 2000 yılında yayımladığı Çanad sancağına ait 1567 ve 1579 tarihli tahrir defterleri92 ilk elde sayılabilir. Káldy-Nagy, son olarak 2002 yılında Osmanlı yönetimi altındaki Szeged’e ilişkin yayımladığı kitabıyla bu alana önemli bir katkıda bulunmuştur.93 Hatvan sancağı tahrirleri ise, sırasıyla L. Fekete ve G. Bayerle tarafından ele alınmıştır. 86 L. Fekete ve Gy. Káldy-Nagy, Rechnungsbücher Türkischer Finanzstellen in Buda (Ofen) 1550-1580: Türkischer Text, Budapeşte: Akadémiai Kiadó, 1962. 87 Gy. Káldy-Nagy, Kanuni Devri Budin Tahrir Defteri: 1546-1562, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 1971. 88 Gy. Káldy-Nagy, A budai szandzsák 1559. évi összeírása. Demográfiai és gazdaságtörténeti adatok, Budapeşte, l977. 89 Gy. Káldy-Nagy, A budai szandzsák 1546-1590. évi összeírásai, Budapeşte, 1985. Ayrıca bkz. a.mlf., Magyarországi török adóösszeírások [Macaristan’la İlgili Türk Tahrir Defterleri], Budapeşte, 1970. 90 Gy. Káldy-Nagy, Baranya megye XVI. századi török adóösszeírásai [Baranya Vilayeti XVI. Yüzyıl Türk Vergi Tahrirleri], Budapeşte, 1960; a.mlf., “Török adólajstrom Baranyából a XVI. századból [Baranya’ya Ait Bir XVI. Yüzyıl Türk Vergi Listesi]”, L. Rúzsás (ed.), Szigetvári emlékkönyv: Szigetvár 1566. évi ostromának 400. évfordulójára [Szigetvár Armağanı: Szigetvár Muharebesinin 400. Yıldönümü Anısına], Budapeşte, 1966. 91 Gy. Káldy-Nagy, A Gyulai Sazandzsák 1567. és 1579. évi összeírása [Gyula Sancağına Ait 1567 ve 1579 Tarihli Tahrir Defterleri], Békéscsaba, 1982. 92 Gy. Káldy-Nagy, A csanádi szandzsák 1567. és 1579. évi összeírása [Çanad Sancağına Ait 1567 ve 1579 Tarihli Tahrir Defterleri], Szeged, 2000. 93 Gy. Káldy-Nagy, Szegedi török számadáskönyvek az 1585-1588-as és az 1670-es évekbõl [1585-1588 ve 1670’li Yıllara Ait Szeged’deki Türk Muhasebe Defterleri], Szeged, 2002.
140
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
1550 tarihli Hatvan tahrir defteri 1968 yılında Fekete tarafından neşredilirken,94 bu sancağa ait 1570 tarihli mufassal defter nispeten kısa bir süre önce Bayerle tarafından sahaya ilgi duyanların kullanımına sunulmuştur.95 Ayrıca burada konuyla ilgili kısıtlı Türkçe literatürde kendine yer bulan iki mütevazı çalışmadan bahsetmek gerekir. Bunlardan ilkinde M. Tayyip Gökbilgin, XVII. yüzyılın başlarına ait Hatvan kadılığından çıkan iki sicil kaydını neşredip değerlendirerek Osmanlı yönetimi altındaki Hatvan’ın toplumsal durumuna dair ufak bir katkıda bulunmuştur.96 Bu anlamda diğer bir çalışma ise, M. Aktepe’nin yayımladığı “Szigetvar Livâsı Kanunnâmesi”dir. Bu kanunname, Bayerische Staatsbibliothek’te muhafaza edilen ve bir kanunnameye sahip olduğu bilinen en erken tarihli Zigetvar (Szigetvár) sancağı tahririnden alınması hasebiyle önemlidir.97 Bu arada Klára Hegyi’nin Jázberény kentine ait Osmanlı belgelerini derleyip Macar dilinde yayımlayarak, bu şehrin Osmanlı dönemindeki sosyal panoramasını gözler önüne serdiğini unutmamak gerekir.98 Elod Vass’un Osmanlı dönemi Macaristan’ının muhtelif bölgelerine dair monografiler hazırladığı ve söz konusu bölgelerin mevcut tahrir defterlerini neşrettiği bilinmektedir. Bunlar arasında Mohaç sancağını ele aldığı çalışmaları,99 Kalocsa yöresi,100 Törökkoppány,101 Vásárhely,102 Szeged ve Csongrád103 nahiyelerine 94 L. Fekete, A Hatvani szandzsák 1550. évi adóösszeírása [1550 Tarihli Hatvan Sancağı Tahrir Defteri], Jászberény, 1968. 95 G. Bayerle, A Hatvani szandzsák adóösszeírása 1570-böl: Defter-i Mufassal-i Liva-i Hatvan, Hatvan, 1998. 96 M. Tayyip Gökbilgin, “Hatvan Kadılığının İki Sicili”, Gy. Káldy-Nagy (ed.), Hungaro-Turcica: Studies in Honour of Julius Németh, Budapeşte, 1976, s. 315-319. 97 M. Aktepe, “Szigetvar Livâsı Kanunnâmesi”, Kanunî Armağanı, Ankara, 1970, s. 187-202. 98 K. Hegyi, “Jászberény török levelei [Jászberény Türk Mektupları]”, Szolnok Megyei Levéltári Füzetek [Szolnok Kontluğu Arşivi Defterleri], 1988, c. XI, s. 7-177. 99 E. Vass, “A mohácsi szandzsák hatvannégy évvel a csata után [Mohaç Savaşı’ndan 64 yıl sonra Mohaç Sancağı]”, Rúzsás Lajos ve Szakály Ferenc (ed.), Mohács: tanulmányok a mohácsi csata 450. évfordulója alkalmából [Mohaç Savaşı’nın 450. Yıldönümü Hatırası Yazıları], Budapeşte, 1986, s. 355-369; a.mlf., “Two Tahrir defters of the sanjaq of Mohács from the time of Sultan Murad III, 1580-1591”, György Kara (ed.), Between the Danube and the Caucasus: A Collection of Papers Concerning Oriental Sources on the History of the Peoples of Central and South-Eastern Europe, Budapeşte, 1987, s. 339-362. 100 E. Vass, Kalocsa környékének török kori adóösszeírásai [Türk Devrinde Kalocsa Çevresinin Tahrirleri], Kalocsa, 1980. 101 E. Vass, “Törökkoppány 1556. évi els´c török adóösszeírása [1556 Yılı Törökkoppány Vergi Defteri]”, József Kanyar (ed.), Somogy megye múltjábol–Levéltari Évkönyv 3 [Somogy Kontluğu Tarihinden–Arşiv Dergisi 3], Kaposvár, 1972, s. 57-74. 102 E. Vass, “A vásárhelyi náhije 1560. évi és 1570. évi török adóösszeírása [Vásárhely Nahiyesinin 1560 ve 1570 Tarihli Türk Tahrirleri]”, Tanulmányok Csongrád megye történetébol [Csongrád Kontluğunun Tarihi Üzerine Yazılar], 1980, c. IV, s. 5-59. 103 E. Vass, “A szegedi náhije 1553-1554. évi török adóösszeírása [Szeged Nahiyesinin 15531554 Tarihli Tahrirleri], Tanulmányok Csongrád megye történetébol, 1982, c. VI, s. 67-95; a.mlf., “A szegedi és csongrádi náhije 1548. évi török adóösszeírásai [Szeged ve Csongrád Nahiyelerinin 1548 Tarihli Tahrirleri], Tanulmányok Csongrád megye történetébol, 1979, c. III, s. 5-80.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
141
ait yayımladığı tahrir defterleri sayılabilir. Fakat Vass tarafından hazırlanan çalışmaların, Macar meslektaşlarınca ihtiyatla karşılandığını belirtmek gerekir. G. Bayerle’nin XVI. yüzyıla ait Novigrad tahrirleri üzerine yaptığı çalışmasını hatırlattıktan sonra,104 sahaya katkı yapan ender yabancı araştırmacılarından biri olan B. McGowan tarafından neşredilen Sirem mufassal tahrir defterine geçebiliriz. Aslen McGowan’ın doktora tezi olarak hazırlanan bu eser, 1983 senesinde Türk Tarih Kurumu tarafından Türkçe-İngilizce bir giriş bölümü ile birlikte basılmıştır.105 Her ne kadar, coğrafî bakımdan eski Macaristan sınırları içinde yer alsa da, Sirem büyük oranda Sırp nüfusla meskun bir bölge olduğundan adı geçen defterin sağladığı verilerin ilk elde Sırp tarihi açısından daha büyük bir önem taşıdığı söylenebilir. Macaristan havalisine ait tahrir defterlerinin yayımlanmasından ve bunlar üzerinde yapılan çalışmalardan bahsedilirken öne çıkan isimlerden biri de, T. Halasi-Kun’dur. Halasi-Kun, kendi ifadesine göre, Fekete’nin Estergon sancağı tahrir defterini yayımlamasının ardından Türk Tarih Kurumu öncülüğünde bir araya gelen neşir heyetine katılır ve 1947 senesinde Segedin ve Tımışvar mufassalları üzerinde çalışmaya başlar. Daha sonra bu defterlere Banat yöresinin mufassal tahrir defterini de ekleyecektir. Halasi-Kun, söz konusu defterlerden derlediği verileri ele aldığı sayısız makale yayımlamıştır. Yazar bu makalelerinde, tahrir defterlerindeki topografik ve toponimik ipuçlarından hareketle, devrin Macar-Latin kaynaklarında bulunmayan Orta Çağ Macaristan’ının idarî sınırlarını yeniden çizmeyi denemiştir.106 Bu maksatla tahrir defterlerindeki yer isimlerini kategorilere ayırarak bunların tarihî gelişim içindeki seyrini takip ettiği makalelerden oluşan diziler oluşturmuştur. Böylece örneğin Osmanlı Modava nahiyesinin eski Haram kontluğuna,107 Pançova nahiyesinin Keve kontlu104 G. Bayerle, Ottoman Tributes in Hungary: According to Sixteenth Century Tapu Registers of Novigrad, The Hague, 1973. 105 B. W. McGowan, Sirem Sancağı Mufassal Tahrir Defteri, Ankara, 1983. 106 Segedin tahririnin kullanıldığı makaleler için bkz. T. Halasi-Kun, “Unidentified Medieval Settlements in Southern Hungary: Ottoman dolna-, sredna-, and gorna-”, Archivum Ottomanicum, 1970, sy. 2, s. 154-190; a.mlf., “Unidentified Medieval Settlements in Southern Hungary: Ottoman nam-ı diğer”, Studia Turcica Bibliotheca Orientalis Hungarica, 1971, sy. 17, s. 213-230; a.g.m., “Addenda to Ottoman: nam-ı diğer”, Archivum Ottomanicum, 1972, sy. 4, s. 85-94; a.mlf., “Unidentified Medieval Settlements in Southern Hungary: Ottoman nezd-i …, et socii”, Archivum Ottomanicum, 1971, sy. 3, s. 5-169. Banat yöresine ait verileri içeren makaleler için bkz. T. Halasi-Kun, “Unidentified Medieval Settlements in Southeastern Hungary: Alba Ecclesia, Castrum Ér-Somlyó, Castrum Somlyó and Maxond”, Gy. KáldyNagy (ed.), Hungaro-Turcica: Studies in Honour of Julius Németh, Budapeşte, 1976, s. 293308; a.mlf., “Unidentified Medieval Settlements in Southeastern Hungary: Bozvár, Cikóvásárhely, Castrum Cseri, and Sugya”, Rocznik Orientalisticzny, 1976, sy. 38, Memorial Jan Reychman (1910-1975), S. Kalu´cynski (ed.), s. 137-153. 107 T. Halasi-Kun, “Haram County, and the Ottoman Modava nahiyesi”, Archivum Ottomanicum, 1984, sy. 9, s. 27-89.
142
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
ğuna108 ve Boğça, Kıraşova-Bıtılnık ve Şemlit nahiyelerinin birlikte Krassó kontluğuna tekabül ettiğini bulmuştur.109 Bunlardan başka yine Segedin sancağı tahririni kullandığı Güney Macaristan’daki Osmanlı iskanına dair dikkat çekici bir çalışması bulunmaktadır.110 Bu nedenle Halasi-Kun, yeri geldiğinde Osmanlı belgelerinin Latin-Macar kaynaklarının temin ettiğinden çok daha ayrıntılı bilgilere sahip olduğunu ve çok daha fazla sayıda yer ismi ihtiva ettiğini ısrarla belirtmektedir.111 Burada elbette, Osmanlı hakimiyeti altındaki Macaristan’ın iskan düzeni ve idarî yapısı üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan G. Dávid’e ayrı bir yer verilmelidir. Dávid, Osmanlı Macaristanı’nın muhtelif bölgeleri hakkında hazırladığı çalışmalarında kendini tek bir kaynak türünün verileriyle sınırlı tutmamış ve tahrir defterleri dışında timar ruznamçesi, ruus, cizye ve mühimme defterleri gibi birbirinden hayli farklı tür özellikleri gösteren çeşitli Osmanlı arşiv belgelerini bir arada kullanmaya özen göstermiştir. Üstelik Dávid bu belgeleri, sayıca az olmasına rağmen incelediği konularla ilgili Macar kaynaklarıyla karşılaştırmayı ihmal etmemiştir. Dávid’in bizim açımızdan en dikkat çekici eseri, 1982 yılında A Simontornyai szandzsák a XVI. században ismiyle Budapeşte’de yayımlanan kitabıdır.112 Bu eser, 1999 yılında XVI.Yüzyılda Simontornya Sancağı: Osmanlı Macaristan’ında Toplum, Ekonomi ve Yönetim adı altında Türkçeye kazandırılmıştır.113 Söz konusu araştırmanın kırsal alanı da içine alan ve kent ve kasabalar dışında bölgede bulunan köy ve mezraaların yarattığı vergi gelirini dikkatle gözler önüne seren bir sancak tarihi çalışması olduğu öncelikle belirtilmelidir. Dolayısıyla bu kitapta, Simontornya sancağı içinde yer alan bölgenin toplam nüfusu, nüfusun yerleşim birimlerine göre dağılımı, nüfus yapısındaki değişimler, bölgenin idarî yapısı, idarî merkezler ve idarî görevliler hakkında bilgi bulunabilir.114 108 T. Halasi-Kun, “Keve County, and the Ottoman Pançova nahiyesi”, György Kara (ed.), Between the Danube and the Caucasus, s. 105-151. 109 T. Halasi-Kun, “Krassó County, and the Ottoman nahiyes: Boğça, Kıraşova-Bıtılnık, and Şemlit’, I: Boğça Nahiyesi”, Archivum Ottomanicum, 1985 [1987], sy. 10, s. 103-178. HalasiKun ayrıca, yine 1579 tarihli Tımışvar sancağı mufassalını kullanarak X.-XI. yüzyıllarda eski Keve ve Krassó kontluklarını içine alan Glad krallığının idarî sınırlarını belirlemiştir: T. Halasi-Kun, “The Realm of Glad/Gilad, Precursor of Ajtony According to Some Ottoman Data”, Studia Turco-Hungarica, 1981, sy. 5, s. 113-128. 110 T. Halasi-Kun, “Sixteenth-Century Turkish Settlements in Southern Hungary”, Belleten, 1964, c. XXVIII, sy. 109, s. 1-72. 111 Halasi-Kun’un Osmanlı dönemi Macaristan yerleşimleri için ayrıca bkz. T. Halasi-Kun, “Ottoman Data on Lesser Cumania: Keçkemet nahiyesi-Varoş-i Halaş-Kariye-i Kökut”, Archivum Eurasiae Medii, 1984, sy. 4, s. 89-149. 112 G. Dávid, A Simontornyai szandzsák a XVI. században [XVI. Yüzyılda Simontornya Sancağı], Budapeşte, 1982. 113 G. Dávid, XVI. Yüzyılda Simontornya Sancağı: Osmanlı Macaristan’ında Toplum, Ekonomi ve Yönetim, çev. Hilmi Ortaç, İstanbul, 1999. 114 Simontornya sancağının Osmanlı merkezî yönetimi tarafından vergilendirilmesi hakkında bkz. G. Dávid, “Financial Policy in a Hungarian Sanjaq (The Case of Simontornya)”, György Kara (ed.), Between the Danube and the Caucasus, s. 23-29.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
143
G. Dávid, araştırmalarını yürütürken başvurduğu kaynakların temin ettiği bilgiler doğrultusunda ilgisini özellikle iki husus üzerinde teksif etmiştir. Bunlardan biri Macaristan’ın Osmanlı yönetimi altına giren parçalarının yaşadığı idarî dönüşümdür. Dávid bu amaçla sancak sistemi ile yakından ilgilenir.115 Örneğin seçili bir bölgede kurulu idarî yapının başında bulunan yönetici kadroların görev süreleri ve görevde kaldıkları müddetçe kendilerine bağlanan gelir kalemlerinin dökümünü çıkararak Macaristan’daki Osmanlı idaresinin karakteristik özelliklerini saptamaya çalışır.116 Hatta bu şekilde, oldukça kısa zaman dilimlerinde aralıklarla varlığını sürdüren Veszprém sancağının ortaya çıkış şartlarını inceleme fırsatını bulmuştur.117 Dávid’in yoğunlaştığı diğer konu ise, Türk devri Macaristan’ında yaşanan nüfus değişimleridir. Bu husus, Osmanlı dönemi Macar tarihinin en tartışmalı konularından birisi olmuştur. XX. yüzyılın başlarında Macar tarihçileri arasına yerleşen geleneksel kanaat; Macaristan’ın Osmanlılar tarafından fethedilmesinin, bir nüfus gerilemesine ve asırlardır bölgede hakim olan nüfus düzenini sarsarak ciddi bir yıkıma yol açtığıdır. Dávid, bu iddialara karşı bir yandan Osmanlı hakimiyeti altındaki Macaristan’ın toplam nüfusunu takribî değerlerle hesaplamaya çalışmış,118 öte yandan konuyla ilgili Osmanlı belgelerini 1500’lerin başına ait Macar kaynaklarının verileriyle karşılaştırarak Osmanlı fethinden sonraki varsayımsal nüfus azalışının derecesini saptamayı denemiştir.119 Bu araştırmalarının sonunda, mezraalaş115 G. Dávid, “The Sancak as the Framework for Research on Ottoman Regional Studies”, Türkische Wirtschafts und Sozialgeschichte von 1071 bis 1920. Akten des IV. Internationalen Kongresses, Herausgegeben von Hans Georg Majer und Raoul Motika, Wiesbaden, 1995, s. 51-58. 116 G. Dávid, “Incomes and Possessions of the Beglerbegis of Buda in the Sixteenth Century”, Gilles Veinstein (ed.), Süleymân the Magnificient and his Time: Acts of the Parisian Conference Galeries Nationales du Grand Palais, 7-10 March 1990, Paris 1992, s. 385-398; a.mlf., “The Sancakbegis of Arad and Gyula”, Acta Orient. Hung., 1992-1993, c. XLVI, sy. 2-3, s. 143162; a.mlf., “Die Bege von Szigetvár im XVI. Jahrhundert”, Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, 1992, sy. 82, s. 88-91. 117 G. Dávid, “The Sancaq of Veszprém”, Acta Orient. Hung., 1994, c. XLVII, sy. 1, s. 57-65. 118 G. Dávid, “Demographische Veränderungen in Ungarn zur Zeit der Türkenherrschaft”, Acta Historica Scientiarum Hungaricae, 1988, c. XXXIV, sy. 1, s. 79-87; a.mlf., “Data on the Continuity and Migration of the Population in XVIth Century Ottoman Hungary”, Acta Orient. Hung., 1991, sy. 45, s. 219-252; a.mlf., “XVI.-XVII. Yüzyıllarda Macaristan’ın Demografik Durumu”, Belleten, 1995, c. LIX, sy. 225, s. 341-352; a.mlf., “Demographic Trends of Urban Population in XVIth Century Ottoman Hungary”, Histoire économique et sociale de l’Empire ottoman et de la Turquie (1326-1960), Actes du sixième congrés international tenu á Aix-en-Provence du 1er au 4 juillet 1992. Sous la responsabilité de Daniel Panzac (Collection Turcica, VIII), Paris, 1995 [1996], s. 331-340; a.mlf., “Magyarország népessége a XVI.XVII. században [XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Macaristan’ın Nüfusu]”, J. Kovacsics (ed.), Magyarország történeti demográfiája, 896-1995 [Macaristan’ın Tarihî Demografisi, 896-1995], Budapeşte, 1997, s. 141-171. 119 G. Dávid, “Some Aspects of XVIth Century Depopulation in the Sanjaq of Simontornya”, Acta Orient. Hung., 1974, c. XXVIII, sy. 1, s. 63-74.
144
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
ma ve nüfus seyrekleşmesi süreçlerinin Osmanlı ordularının gelmesinden çok daha önce başladığını ve hatta bu gidişatın Osmanlı egemenliğinin tesisiyle nispeten yavaşladığını bulgulaması, konumuz açısından atlanmaması gereken bir tespittir. Üstelik yine Dávid’in ifadesine göre, mezraalaşma süreci önceden tahmin edilen sayıda köyü etkilememiş ve Osmanlı fethinin ardından yaşadıkları bölgeleri terk ederek Habsburg topraklarına sığındıkları varsayılan köylüler, büyük oranda eski yerleşim alanlarına yakın bölgelere kaymakla yetinmişlerdir. Dávid’in söz konusu çalışmaları, diğer bazı makaleleriyle birlikte bir kitapta toplanarak İstanbul’da yeniden yayımlanmıştır.120 Son olarak Macaristan’daki Osmanlı dönemi yerleşimleri hakkında B. Özgüven tarafından Türkçe yayımlanan bir eser, burada anılmaya değer. Doktorasını mimarlık tarihi alanında hazırlayan ve bu arada Macaristan’daki Osmanlı askeri yapıları üzerinde çalışan Özgüven, Osmanlı Macaristanı’nda Kentler, Kaleler adıyla 2001 yılında basılan kitabında, coğrafî dağılımlarına göre sıraladığı Osmanlı dönemi Macar yerleşimlerinin nispeten kısa monografilerini vermektedir. Özgüven bunu yaparken, kent içindeki Osmanlı yapılarına da değinmektedir. Söz konusu çalışmanın en özgün tarafı, hiç şüphesiz, ele alınan kentlerin askerî yapıları ve nizamlarına dair bilgi vermesi ve muhtemel saldırılara karşı düşünülen savunma planlarından bahsetmesidir.121 Günümüzde Osmanlı dönemi Macar yerleşimlerinin iskan ve gelişim tarihleri ile ilgilenenlerin, eskiden olduğu gibi genellikle Macar asıllı araştırmacılar olduğu dikkati çekmektedir. Osmanlı arşiv malzemesine dayanan metin neşirleri halen yapılmaktadır, fakat gün geçtikçe, söz konusu malzemenin yeni bir anlayışla ele alınarak bir sentez yaratılmaya çalışıldığı görülmektedir. Ciddi bir Türkoloji geleneğine sahip olan Macaristan’da, genel olarak Osmanlı tarihi çalışmalarının, konumuz bakımından ise Osmanlı dönemi kent ve kasaba tarihî araştırmalarının önündeki en önemli engel maddî imkansızlıklar gibi görünmektedir. Macaristan Şehirleri İçin Ek Kaynakça Állami, G. K., Érsekújvár és vidéke a török hódoltság korában [Türk Hakimiyeti Devrinde Érsekújvár ve Çevresi], Budapeşte, 1989. Engel, P., A Temesvári és a Moldovai szandzsák törökkori települései (1554-1579) [Türk Devrinde Temeşvár ve Moldova Sancaklarının Kasabaları (1554-1579)], Szeged, 1996. Göndöcs, B., “Békés megye a török vralom idején [Osmanlı Döneminde Békés Kontluğu], A Békés vármegyei Régészeti és Mívelodéstörténelmi Társulat Évkönyve, 1877-1878, sy. 4. 120 G. Dávid, Studies in Demographic and Administrative History of Ottoman Hungary, İstanbul: Isis Press, 1997. 121 B. Özgüven, Osmanlı Macaristanı’nda Kentler, Kaleler, İstanbul: Ege Yayınları, 2001.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
145
Jankovich, M., “Buda város keresztény tanácsa a török hódoltság korában [Türk Hakimiyeti Devrinde Budin Kent Meclisi]”, Tanulmányok Budapest Múltjából, 1961, sy. 14. Karácsonyi, J., “Törökvilág Békésmegyében 1559-1604-ig [1559-1604 Arasında Békés Vilayetinde Osmanlı Hakimiyeti]”, A Békés vármegyei Régészeti és Mívelodéstörténelmi Társulat Évkönyve, 1884-1885, sy. 11. Kristó, Gy., Békés megye a honfoglalástól a törökvilág végéig. Nyolczáz esztendo a források tükrében [Macar İskanından Osmanlı Hakimiyetinin Sonuna Kadar Békés Kontluğu: Kaynakların Tanıklığında 800 Yıl], Békéscsaba, 1981. Mérey, T. K., “Somogy megye pusztulása Szigetvár eleste után [Zigetvar’ın İşgalinden Sonra Somogy Kontluğu’nun Çöküşü]”, Lajos Rúzsás (der.), Szigetvári emlékkönyv. Szigetvár 1566. évi ostromának 400. évfordulójára [1566 Zigetvar Kuşatmasının 400. Yıldönümü Armağanı Kitabı], Budapeşte, 1966. Mészáros, L.-K. Hausfatter, “A hódoltsági mezövárosok népességszámának kérdéséhez (1546-1562) [Türk devrindeki Şehirlerde Yaşayan Ahalinin Sayısı Üzerine (1546-1562)]”, Demográfia, 1974, sy. 1-2. Néma, S. (ed.), A Gyori Fokapitányság története a XVI.-XVII. században [XVI.-XVII.Yüzyıllar Gyor Kaptanlığı Tarihi], Gyõr, 1999. Rúzsás, L., Az egri vár gazdálkodása a XVI. században [Eğri Kalesinin XVI. Yüzyıldaki İktisadi Durumu], Budapeşte, 1939. Rúzsás, L., “Városi fejlödés a Dunántúlon a XVI-XVII. században [XVI-XVII. Yüzyıllarda Dunántúlon Şehirlerinin Gelişimi]”, Lajos Rúzsás (der.), Szigetvári emlékkönyv. Szigetvár 1566. évi ostromának 400. évfordulójára, Budapeşte, 1966. Szabo, P. Z., A Török Pécs [Türk Döneminde Peç Kenti], Peç, 1958. Szakály, F., “Sziget mezöváros (Somogy megye) lakosságának “connumerátiója” 1551ben. Adalékok XVI. századi mezövárosaink demográfiai és társadalmi képéhez [Zigetvar Şehrinin 1551 Senesi Nüfus Sayımı: XVI. Yüzyıl Kasaba Demografyası ve Toplum Manzarasına Katkılar]”, Történeti Statisztikai Évkönyv, 1967-1968. Szakály, F., “Tolna megye megyven esztendeje a mohácsi csata után (1526-1566) [Mohaç Savaşı’ndan Sonra Tolna Kontluğunun 40 yılı (1526-1566)]”, Attila Puskás (der.), Tanulmányok Tolna megye történetébol, Szekszárd, 1969, c. II, s. 5-86. Szakály F., Pest-Pilis-Solt megye XVI-XVII. századi dica- és dézsmajegyzékei [Pest-PilisSolt Kontluklarının XVI-XVII. Yüzyıllara Ait “Dica” ve “Dézsma” Vergi Defterleri], Budapeşte, 1995. Szarka, Gy., A váci egyházmegye történeti földrajza a török hóditás korában [Türk Hakimiyeti Devrinde Vác’daki Piskoposluğun Tarihî Coğrafyası], Vác, 1940. Szíj, R., Várpalota a török világban [Türk Devrinde Várpalota Şehri], Budapeşte, 1966. Veres, M., “Szabolcs megye adózó népessége a XVI.-XVII. században” [“XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Szabolcs Kontluğunda Vergi Ödeyen Nüfus”], Történeti Statisztikai Évkönyv 1960, Budapeşte, 1960, s. 5-32. Virágh, F., Török hódoltság Gyula térségében [Gyula Vilayetinde Osmanlı Hakimiyeti], Békéscsaba, 1960.
146
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
Zsolt, P., Veszprém vármegye története a török hódoltság korában a rovásadó összeírás alapján (1531-1696) [Rovásadó Vergisine Göre Türk Hakimiyetinde Veszprém Kontluğu], Veszprém, 1942.
IV. Osmanlı Dönemi Yunanistan Şehirleri Osmanlı şehirlerinin gelişim çizgisi o şehirlerin mevcut durumlarına göre iki ana eksende gelişme göstermiştir. Eğer söz konusu şehirler yeni baştan kurulmuşsa, bu yerleşim birimleri Osmanlı-Türk şehirlerinin tipik gelişme çizgisini izlemiştir. Buna karşın, bir Osmanlı şehri kendinden önceki mevcut şehrin üzerinde şekillenmişse, orada ortaya çıkan şehir kendine özgü melez desenler yansıtan bir mekan olmuştur. Bu bağlamda ilk değerlendirmeye dâhil olacak örneklerin arasında günümüz Batı Trakya’sındaki şehirler ile Kavala, Yanya, Tırhala ve Yenişehir (Larisa) yer almaktadır. İkinci tip gelişme çizgisine dâhil olan şehirlere ise örnek olarak Rodos ve Girit adalarındaki Kandiye ile Hanya şehirlerini gösterebiliriz. Osmanlı dönemindeki Yunanistan şehirleri çok farklı süreçlerden geçerek, farklı yapısal özellikler içinde ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Dolayısıyla da belirlenmiş birtakım genel standartlara göre tanımlanmaları da mümkün görünmemektedir. Osmanlı döneminde bu iki ana doğrultuda gelişen Yunanistan şehirlerinin söz konusu özelliği, bu şehirleri ele alarak inceleyen bilimsel çalışmalara da bir şekilde yansımış bulunmaktadır. Bir başka deyişle, Osmanlı dönemi Yunanistan şehirlerini konu alan bilimsel çalışmalar her yerleşim biriminin kendine özgü özelliklerini ve tarihî şartlarını yansıtacak tarzda kaleme alınmış bulunmaktadır. Dolayısıyla da, Osmanlı ve Türk mimarisinin genel özelliklerini ortaya koyan eserler bir yana bırakılırsa, Yunanistan’daki Osmanlı şehirlerini ele alan çalışmaların tıpkı şehirlerin kendine özgü oluşum hikâyeleri gibi kendi özgün hikâyeleri etrafında kurgulandığını görürüz. Bu noktadan hareketle konuyu bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, ilk olarak bu konu hakkından derli toplu ve genel bir malumat arayanların bunu gerçekleştirebilmelerinin zor hatta imkânsız olduğunu bilmeleri gerekiyor. Bunun yerine araştırmacıların değişik mecralarda yayınlanmış ve dağınık durumdaki kaynaklara ulaşmaları ve yapacakları çalışmalar için gerekli bilgiyi oradan devşirmeleri zorunluluk arzediyor. Ta ki, bu alanda yapılan çalışmalar belirli bir safhaya ulaşıp da bütünlük arzedene değin. Yunanistan Şehirleri İçin Kaynakça Akın, Nur, Balkanlarda Osmanlı Dönemi Konutları, İstanbul: Literatür Yayınları, 2001. Arslan, H. Çetin, Türk Akıncı Beyleri ve Balkanların İmarına Katkıları (1300-1451), Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
147
Ayverdi, Ekrem Hakkı, Avrupa’da Osmanlı Mimari Eserleri: Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti, 1982, c. IV, 4. 5. 6. Kitap. Balducci, Hermes, Rodos’ta Türk Mimarisi, çev. Celalettin Rodoslu, 2. baskı, Ankara: TTK Yay., 1987. Bierman, I., R. Abou-El-Haj ve D. Presiozi, The Ottoman City and Its Parts: Urban Structure and Social Order, New York: Aristide D. Caratzas Publisher, 1991. Cerasi, Maurice M., Osmanlı Kenti: Osmanlı İmparatorluğu’nda XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Kent Uygarlığı ve Mimarisi, çev. Aslı Ataöv, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999. Cezar, Mustafa, Typicial Commercial Buildings of the Ottoman Classical Period and the Ottoman Construction System, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yay., 1983. Curcic, Slobodan ve Evangelia Hadjitryphonos (ed.), Secular Medieval Architecture in the Balkans 1300-1500 and its Preservation, Selanik: Yunanistan Kültür Bakanlığı, 1997. Çelikkol, Zeki, Rodos’taki Türk Eserleri ve Tarihçe, Ankara: TTK Yay., 1986. Dimitriadis, Vasili, Topographia tes Thessalonikis Kata ten Epokhi tes Tourkokratias 1430-1912 [Osmanlı Yönetimi Altındaki Selanik’in Topoğrafyası 1430-1912], Selanik: Eteria Makedonikon Spoudon [Makedonya Araştırmaları Merkezi], 1983. Dumont, Paul ve François Georgeon (ed.), Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, çev. Ali Berktay, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996. Eyice, Semavi, “Atatürk’ün Doğduğu Yıllarda Selanik”, Doğumunun 100. Yılında Atatürk’e Armağan, İstanbul: İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1981, s. 461-499. Eyice, Semavi, “Yunanistan’da Türk Mimari Eserleri”, Türkiyat Mecmuası, 1955, sy. 12, s. 205-223. Gökbilgin, Tayyip, XV. ve XVI. Asırlarda Edirne ve Paşa Livası: Vakıflar-Mülkler-Mukataalar, İstanbul: İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1952. Gökbilgin, Tayyip, “Kanunî Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti Livaları Şehir ve Kasabaları”, Belleten, 1956, c. XX. , sy. 78, s. 247-286. Gökbilgin, Tayyip, “Yunanistan’da Türk Eserleri”, Bilgi Dergisi, 1953, c. VIII., sy. 76, s. 14-18. Göyünç, Nejat, “XVIII. Yüzyılda Türk İdaresinde Nauplia (Anabolu) ve Yapıları”, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Armağan, Ankara: TTK Yay., 1976, s. 461-485. Göyünç, Nejat, “Mora’da Osmanlı Türk İnşa Faaliyetleri”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1972, c. I, sy. 1, s. 13-18. Halaçoğlu, Yusuf, “Teselya Yenişehiri ve Türk Eserleri Hakkında Bir Araştırma”, GüneyDoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1973-1974, c. II, sy. 2-3, s. 89-97 İlgürel, Mücteba, “Sakız’da Türk Vakıfları”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1972, c. I, sy. 1, s. 7-12. Karidis, D. N., “Town Development in the Balkans XVth-XIXth Centuries: the Case of Athens”, Etudes Balkaniques, 1982, c. I, s. 48-68. Kiel, Machie, “Yenice-i Vardar: A Forgotten Turkish Cultural Center in Macedonia of the XVth and XVIth Centuries”, Studia Bizantina et Neoellenica Neerlandica, 1972, c. I, s. 300-329.
148
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
Kiel, Machie, “Some Reflections on the Origins of Provincial Tendencies in the Otoman Architecture of the Balkans”, Jennifer M. Scarce (ed.), Islam in the Balkans: Persian Art and Culture of the XVIII th and XIX th Centuries, Edinburgh, 1979, s. 19-28. Mackenzie, Molly, Türk Atinası: Unutulan Yüzyıllar ( 1456-1832), çev. Mehmet Harmancı, İstanbul: Aksoy Yayıncılık, 1999. Orhonlu, Cengiz, “Oniki Ada’da Türk Eserleri ve Türk Nüfusu”, Türk Kültürü Dergisi, 1964, sy. 24, s. 29-34. Ortaylı, İlber, Tanzimattan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, İstanbul: Hil Yayınları, 1985. Sokolovski, Metodi, “Towns in Macedonia in the Fifteenth and Sixteenth Centuries”, Macedonian Rewiew, 1974, sy. 3 s. 229-235. Sönmez, Zeki, İslam Mimarisi Kaynakçası, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yay, 1989. Stoianovich, Traian, “Model and Mirror of the Premodern Balkan City”, Studia Balcanica, 1970, sy. 3, s. 189-248. Tafrali, O., Thessalonique au XVI e siécle, Paris: Geuthner, 1913. Todorov, Nikolai, La Ville Balkanique sous les Ottomans, Londra: Variorum Reprints, 1977. Todorov, Nikolai, The Balkan City (1400-1900), Seattle ve Londra: University of Washington Press, 1983. Tomovski, Krum, “Islamic Architecture and Art in Macedonia”, Macedonian Rewiew, 1976, sy. 3, s. 244-249. Ünver, Süheyl, “Selanik’te Yüz Eserimiz Hakkında”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1972, c. I, sy. 1, s. 257-260. Vacalopoulos, Apostolos, A History of Thessaloniki, Thessaloniki: Institute of Balkan Studies, 1972. Yenişehirlioğlu, Filiz, Ottoman Architectural Works Outside of Turkey / Türkiye Dışındaki Osmanlı Mimari Yapıtları, Ankara: Dışişleri Bakanlığı Kültür Yayınları Departmanı, 1990. Yerolympos, Alexandra, Urban Transformation in the Balkans (1820-1920), Selanik: University Studio Press, 1996.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri
149
Urban History of the Ottoman Balkans: Cities in Bosnia, Hungary, and Greece Fatma Sel TURHAN-Özgür KOLÇAK-M. Ali GÖKAÇTI Abstract The aim of this work is to evaluate the Ottoman Balkan city historiography and its main trends based on the studies about Ottoman Bosnia, Hungary and Greece. For a long period the region was ruled by closed regimes which restricted researchers and thus the Ottoman heritage of the region became one of the least known issues. But after 1980s the changes in political systems enabled historians to make new researches on various topics and documents concerned with the region’s Ottoman city history. The main issues as related the Ottoman Bosnia city historiography are the Islamization process of the region and socio-cultural mobility based on this development; the demographic changes after the conquest and urban growth, the administrative structure, land tenure system and changes on those systems as time went on; and, comparison of those systems with other parts of the empire in terms of similarities and differences. After the 1992 war, the protection and saving of the Ottoman cultural heritage, such as architectural monuments or archival documents also became one of the main themes because of the destructive effects of the war. The new studies which concentrate on the Ottoman Bosnia’s trading networks or crime patterns enabled researchers to look at the city life in a more complex relationship framework. In the Hungary section of this paper, the studies on the Hungarian city establishment during the Ottoman period are analyzed and the structure of those cities are compared and contrasted. The role played by the Ottoman archival documents to fill the gap of the Hungarian records as related to this issue and the enrichment of the literature thanks to this contribution which brings a variousness of research perspective is discussed as well. In the section where the paper focuses on the Greece, the peculiarity of the Ottoman period Greek urban establishment is emphasized. Keywords: Ottoman Balkans, Balkan City, City Development, Urban Growth, Demographic Changes, Bosnia, Hungary, Greece.
Osmanl› Dönemi Balkan fiehir Tarihi: Bosna, Macaristan ve Yunanistan fiehirleri Fatma Sel TURHAN-Özgür KOLÇAK-M. Ali GÖKAÇTI Özet Bu çalışmanın amacı, Osmanlı dönemi Balkan şehir tarihçiliğinin gelişimi üzerinde durmak ve Bosna, Macaristan ve Yunanistan örneklerinden yola çıkarak önemli temayülleri değerlendirmektir. Bölgenin genel olarak uzun yıllar kapalı rejimle yönetilme-
150
TAL‹D, 3(6), 2005, F.S. Turhan-Ö. Kolçak-M.A. Gökaçt›
si konuyla ilgili az sayıda çalışmanın yapılmasına sebep olmuştur. Ancak 1980’lerden sonra ilginin çeşitlendiği ve bölgenin şehir tarihi ile ilgili farklı konu ve kaynakların devreye sokulduğu görülmektedir. Osmanlı dönemi Bosna’sının şehir tarihi açısından öne çıkan konuları; bölgenin yaşadığı İslamlaşma, buna bağlı gelişen sosyokültürel hareketlilik, bölgede yaşanan demografik değişim ve kentsel büyüme, idarî yapılanma, toprak sistemi ve zamanla yaşanan değişim ve bu yapılanmaların Osmanlı’nın diğer eyaletlerinden farklılık gösterip göstermediği meseleleri olarak zikredilebilir. Osmanlı’dan kalma mimari doku veya arşiv malzemesi gibi kültürel mirasın korunup saklanması meselesi de özellikle 1992 savaşının yaptığı yıkımın ardından çalışmalara sıklıkla yansımıştır. Son dönemlerde ise Osmanlı dönemi Bosna’sını, şehirlerin ticaret ağına veya bölgede işlenen suçlara bakarak tanımaya yönelik çalışmalar, bölgenin şehir tarihine daha karmaşık ilişkiler çerçevesinde bakmayı sağlaması açısından hayli önemlidir. Çalışmanın Macaristan bölümünde Osmanlı dönemi Macar yerleşimlerine yönelik çalışmalar incelenmiş ve şehirlerin benzerlik ve farklılıkları üzerinde durulmuştur. Bu bölümün üzerinde durduğu diğer bir konu da, Macar kaynaklarının yarattığı boşluğun doldurulmasında Osmanlı arşiv kaynaklarının oynadığı rol ve bu sayede çeşitlenen bakış açılarıdır. Yunanistan örneğinde ise Osmanlı dönemi Yunanistan şehirlerinin kendine özgü yapıları vurgulanmış ve bu şehirleri konu edinen çalışmaların, her yerleşim biriminin kendine özgü özelliklerini ve tarihî şartlarını yansıtacak tarzda kaleme alındığı belirtilmiştir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Balkanları, Balkan Şehri, Şehir Gelişimi, Kentsel Büyüme, Demografik Değişim, Bosna, Macaristan, Yunanistan.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
103
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 103-116
Osmanl› Dönemi Arap fiehir Tarihi Üzerine Bir ‹nceleme Nelly HANNA* Çev: Mustafa Macit Karagözo¤lu
ARAP ŞEHİR TARİHÇİLİĞİ oldukça kapsamlı bir konudur. Zira Kahire, Fez ve Halep gibi şehirler çok geniş bir coğrafyaya yayıldıkları gibi, bu şehirler hakkında XX. yüzyılın başlarına kadar uzanan akademik bir literatüre de sahip bulunmaktayız. Bu çalışma; ne Maşrık’taki ve Mağrib’deki bütün Arap şehirlerini kapsama iddiasındadır, ne de Arap şehirleriyle ilgili yapılan ve pek çoğu, bugün konuya bakış açımızı değiştiren temel çalışmaların tamamını içerme iddiasındadır.1 Kısaca bu makale, Kahire’yi esas alarak, Bilâdü’ş-Şâm [Suriye, Ürdün, Lübnan, İsrail, Filistin] ile Mağrib’de yer alan -ve haklarındaki zengin literatürden dolayı esasen her biri müstakil çalışmaları hak eden- diğer bazı şehirlerle zaman zaman mukayeseler sunacaktır. İncelenecek saha ise, son 10-15 yılın akademik çalışmalarındaki bazı temayüllerin değerlendirilmesiyle sınırlı olup, diğer pek çok konu dışarıda bırakılacaktır. Başka bilim adamlarının uzun vadede bu çalışmayı ilerletmesi ümit edilmektedir. Osmanlı çalışmalarına son yıllarda gösterilen ilgi, XVI.-XVIII. yüzyıllara ait, önceki araştırmacıların ulaşabileceğinden çok daha fazla sayı ve çeşitteki ikinci elden kaynağı gün yüzüne çıkarmıştır.2 Bu çalışmalar yakın zamana kadar keşfedilmemiş bazı yeni kaynakları ihtiva etmenin yanı sıra, bilinen fakat neş* Prof. Dr., Kahire Amerikan Üniversitesi Arap Çalışmaları Bölümü Başkanı. 1 Şehirler hakkındaki literatürün genel bir değerlendirmesi için bkz. Masashi Haneda ve Toru Miura, Islamic Urban Studies: Historical Review and Perspectives, Londra: Kegan Paul International, 1994. Bu kapsamlı çalışma; şehirlere dair literatürü incelerken, Mağrib, Maşrık, Türkiye, İran ve Orta Asya’ya ilişkin müstakil bölümler içermektedir. 2 Son yıllarda Zağvan’daki Temimi Vakfı (Tunus), Osmanlı çalışmalarıyla ilgili çok faal bir rol oynamıştır. 1990’dan beri Arab Historical Review for Ottoman Studies’in yayınını üstlenmiştir. Ayrıca, Osmanlı dönemindeki Arap vilayetleriyle ilgili başka şeylerin yanında, Vakfın düzenli olarak desteklediği sempozyumların metinlerini de içeren bir yayın dizisi vardır. Vakfın yayınları arasında, şehir tarihiyle alakalı pek çok konuyu da kapsayan “the Etudes d’Histoire Morisque” adlı ikinci bir yayın dizisi daha bulunmaktadır.
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
104
redilmemiş bazı kaynakların yayınlanarak daha kolay temin edilebilmesini de sağlamıştır. Yazma eserler, arşiv belgeleri, tapu tahrir defterleri ile vakıf ve mahkeme kayıtlarını da içeren bu yayınlar ciltlerce tutmakta olup araştırma imkanlarına büyük katkıda bulunmuşlardır.3 Bu kaynakların gün ışığına çıkarılmasının bir sonucu da, Arap şehirleri üzerine çalışan araştırmacılara son yıllarda geniş ampirik çalışmalar yapma imkanı sağlamış olmasıdır. Sonuçta, onların bu çalışmalardaki yaklaşımları; çoğu tarihçinin Osmanlı dönemindeki şehirleri çalışmak için yararlı birer vasıta olarak görmediği “Ortadoğu şehri” yahut “İslam şehri” gibi modellerden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Esasında, “İslam şehri” modeli son birkaç yılda pek çok tarihçi tarafından tenkit edilmiştir.4 Önceki pek çok çalışmanın bir şehrin İslamî olup olmadığına dair sorduğu sorular ile İslamî bir şehrin nasıl olduğu3 Oldukça fazla sayıdaki yayının tamamını burada zikretmek mümkün olmamakla birlikte, Kahire’ye ait belgelerin yayınıyla ilgili birkaç örnek, bu faaliyeti tavsif etmeye yetecektir. Yakın zamanda yayınlanan tarihî el yazmaları şunları kapsamaktadır: Ahmed ed-Dimirdaşî Kethüda Azaban, ed-Dürratü’l-musâne fî ahbâri’l-Kinâne, Daniel Crecelius ve Abdülvahab Bekr (ed.), Kahire: Dârü’z-Zehra, 1992; Mustafa b. İbrahim tâbi‘ Hasan Ağa Azaban ed-Dimirdaşî, Târîhu vekâyi‘i Mısri’l-Kahirati’l-mahrûse, Salah el-Heridî (ed.), Kahire: Dâru’l-Kütüb ve’l-Vesâik, 2002; el-Avfî, Yevmiyyâtü İbrahim Ebî Bekr es-Sevalhî el-Avfî, Abdurrahim Abdurrahman Abdurrahim (ed.), Kahire: Dâru’l-Kitâbi’l-Câmi‘, 1997; el-Bekrî es-Sıddıkî, Muhammed b. Ebi’s-Surûr (Şeyhu’l-İslam), en-Nüzhetü’z-zekiyye fî zikri vulâti Mısr ve’l-Kâhireti’l-mu‘âziyye, Abdürrezzak İsa (ed.), Kahire: el-Arabî li’n-Neşr, 1997; Demirî, Kudâtü Mısr fi’l-karni’l-‘âşir ve’r-rub‘i’l-evvel mine’l-karni’l-hâdî ‘aşer, Abdürrazık İsa ve Yusuf el-Mahmudî (ed.), Kahire: el-Arabî li’n-Neşr, 2000; Yusuf Melvânî, Tuhfetü’lahbâb bi men meleke Mısr mine’l-mülûk ve’n-nüvvâb, İmad Hilal ve Abdürrazık İsa (ed.), Kahire: el-Arabî li’n-Neşr, 2000; Halil b. Ahmed el-Burcî, Târîhu’l-vezîr Muhammed Ali Bâşâ, Daniel Crecelius, Hamza Bedir ve Hüsameddin İsmail (ed.), Kahire: Dâru’l-Afaki’lArabiyye, 1997. Mahkeme kayıtlarındaki davaların yayınlandığı çalışmalar ise şunlardır: Abdel Rahim Abdelrahman, The Documents of the Egyptian Courts Related to the Maghariba, Zaghouan: Publications du centre d’etudes et de la recherche ottomans, morisques, de documentation et d’information, c. I: 1992; c. II: 1994, c. III: 1999; c. IV: 2004; Selva Ali Mîlâd, el-Vesâiku’l-Usmâniyye: Dirâse arşîfiyye vesâikiyye li sicillâti mahkemeti’l-Bâbi’l-Âlî, 2 cilt, İskenderiye: Dâru’s-Sekâfeti’l-İlmiyye, 2003; Ismail Khashshab, Le Diwan du Caire, 1800-1801, Mohammad Afifi ve Andre Raymond (ed.), Kahire: IFAO, 2003. Bilâdü’ş-Şam hakkındaki tarihî kaynakların neşri de oldukça etkileyicidir: İbn Hankâh, Târîhu Hums, Ömer Necib el-Ömer (ed.), Şam: IFEAD, 1987; İbnü’s-Sıddîk, Garâibü’l-Bedâyi‘ ve ‘acâibü’l-vekâi‘, Yusuf Nuayse (ed.), Şam: Dâru’l-Marife, 1988; Muhammad al-Makki Ibn Hankâh, Tarikh Hums, Umar Najib Umar, Şam: Institut français de Damas, 1987; İbn Kennân ed-Dimaşkî, el-Mevâkibü’l-İslâmiyye fi’l-memâlik ve’l-mehâsinü’ş-Şâmiyye, Hikmet İsmail (ed.), Şam: Menşûrâtü Vizâreti’s-Sekâfe, 1993; Mihayil Berik ed-Dımaşkî, Târîhu’şŞâm, 1720-1782, Ahmed Gassân Sebanu (ed.), Şam: Dâru Kuteybe, 1982; Muhammad alKhalili, Tarikh al-Quds wal-Khalil, Muhammad Adnan Bakhit ve Nufan Raja al-Sawariah (eds.), Londra: Furqan Foundation, 2004; Şerefüddin el-Ensârî, Nüzhetü’l-hatîr ve behcü’n-nezîr, Adnan İbrahim ve Adnan Darwish (ed.), Şam: Ministry of Culture, 1991. 4 Bir örnek için bkz. Andre Raymond, “Islamic City, Arab City: Orientalist Myths and Recent Views”, BRISMES, 1994, c. XXI, sy. 1, s. 3-18.
Osmanl› Dönemi Arap fiehir Tarihi Üzerine Bir ‹nceleme
105
nu izah etme teşebbüsleri,5 muhtemelen ilk Müslüman ordular tarafından yeni fethedilen bölgelerde kurulan yahut yeniden düzenlenen şehirlerle ilgili sorular olup, XVI. yüzyıla geldiğimizde bu sorgulama anlamını yitirmiştir. Ampirik çalışmalar başka yaklaşımları da ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmalarda “liman şehirleri”, “büyük şehirler” ve “orta ölçekli şehirler” gibi diğer şehir kategorileri incelenmiştir. Mesela, belirli bir zaman diliminde yaygın bazı ortak özelliklere sahip “liman şehirleri” kullanışlı bir modeldir. Avrupa kapitalizmi Osmanlı bölgelerine girerken, liman şehirlerinin oynadığı rolü anlamak için, Anadolu tecrübesine dayanan, teorik bir model olarak öne sürülmüştür.6 Bu model, Akdeniz ve Kızıldeniz limanları hakkındaki çalışmalarda da ampirik olarak kullanılmıştır. Bu baptan olarak Daniel Panzac’ın çalışması, Bilâdü’ş-Şam’ın siyasî, dinî ve iktisadî fonksiyonlara sahip iç şehirleri ile XVIII. yüzyılda uluslararası ticaretin artması sebebiyle dramatik bir faaliyet artışına mâruz kalan Akdeniz limanları (Lazkiye, Trablus, Beyrut, Sayda, Sur, Akka, Hayfa, Yafa) arasındaki yapısal farklılığı gözler önüne sermiştir.7 Cidde, Süveyş, Tur, Moha gibi Kızıldeniz limanlarını esas alan Michel Tuchscherer de benzeri bir yaklaşımla, Braudel’in Akdeniz için önerdiği ve Chaudhuri’nin Hint Okyanusu için uyguladığı hususlar arasından bazı ortak coğrafî ve kültürel yönleri göstermektedir. Bu yaklaşım, aralarındaki mesafe ve birbirlerini ayıran sınırlara rağmen mezkûr limanları birbirine çok benzeştirmiştir. Bu limanların hepsi kaynak yetersizliği, ticaretle iştigâl, devlet maliyesine yatkınlık ve nüfus dengesizliği gibi benzer özellikler taşımaktadır.8 Bu bakımdan, C. G. Brouwer ve A. Kaplanian’ın Arapçaya tercüme ettiği Yemen’le (1614-1630) ilgili Felemenkçe belgeler, hâlâ öğrenecek çok şeyimizin olduğu bir bölge için, özellikle ilginçtir.9 Andre Raymond’un “büyük” Arap şehirleri üzerine yaptığı pek çok çalışma; Kahire, Halep, Tunus, Şam ve Cezayir’in Osmanlı döneminde taşıdığı bazı or5 Bunlardan bazıları: Kenneth Brown, “The Uses of Concept: The Muslim City”, Middle Eastern Cities in Comparative Perspective, Londra: Ithaca Press, 1986, s. 73-82; Janet Abu-Lughod, “What is Islamic About a City? Some Comparative Reflections”, Urbanism in Islam, Proceedings of the International Conference Held October 22-28, 1989, Tokyo: Middle Eastern Culture Center, 1989, s. 193-217. 6 Çağlar Keyder, Y. Eyüp Özveren ve Donald Quataert, “Port-Cities in the Ottoman Empire, Some Theoretical and Historical Perspectives”, Review, 1993, c. VI, sy. 4, s. 519-58; Leila Tarazi Fawaz ve C. A. Bayly (ed.), Modernity and Culture: From Mediterranean to the Indian Ocean, New York: Columbia University Press, 2002. 7 Daniel Panzac, “Commerce et commercants des ports du Liban sud et de Paletsine (17561787)”, Villes au Levant, Hommages a Andre Raymond, Revue de Monde Musulman et de la Mediterranee, 1990, sy. 55-56, s. 75-93. 8 Michel Tuchscherer, “Trade and Port Cities in the Red Sea-Gulf of Aden Region in the Sixteenth and Seventeenth Century”, Modernity and Culture, s. 28-42. 9 C. G. Brouwer ve A. Kaplanian, Early Seventeenth-century Yemen, Dutch Documents Relating to the Economic History of Southern Arabia, 1614-1630, Leiden: E. J. Brill, 1988.
106
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
tak özellikleri vurgulama yoluna gitmiştir.10 Sayıca hâlâ sınırlı olmakla beraber, küçük ya da orta ölçekli şehirlere dair çalışmalar da gerçekleştirilmiştir. Bu tür çalışmalar; bizi tarihçiler için her zaman odak noktası olan daha geniş metropollerden uzaklaştırdıkları ve bazı şehirleri diğerlerinden ayıran farklılıkları gözler önüne serdikleri için önem taşımaktadır. Küçük ve orta ölçekli şehirleri çalışma temayülünün, bazı bölgelerde, diğerlerine kıyasla daha bariz olduğu da unutulmamalıdır. Bu durum Bilâdü’ş-Şam’da, sözgelimi, ilmî mesâinin halen büyük ölçüde Kahire üzerinde odaklandığı Mısır’a göre çok daha aşikâr olduğu ortadadır.11 Hatta Kahire’nin ikincil çalışmalarda bölgedeki diğer şehirlere kıyasla belki de en iyi incelenen şehir olduğu da eklenebilir. Diğer taraftan tarihçiler Suriye’de, idarî başkent olan Şam ile ticarî başkent olan Halep’ten başka pek çok kasaba ve şehri araştırma sahasına çekmişlerdir. Mesela, Kudüs, Gazze, Hama, Akka, Halep ve Şam’ın şehir tarihine dair çok sayıda kitap ve makale mevcuttur. İlgi gören konulardan biri de, bir şehrin genişliği ile o şehrin büyük bir metropolden nasıl farklılaştığını çalışmaktır: Toplumsal yapısı ve iktisadî ilişkileri bakımından Hama şehrinin,12 şehir faaliyetleri bakımından Cezayir’deki Konstantin’in çalışılması gibi.13 Bu çalışmalar pek çok sonuçlara ulaşmaktadır. Daha küçük şehirler büyük şehirlerdekine benzer şekilde paralel bir yapıyı paylaşsalar da, sosyal polarizasyon çok daha belirsiz, nüfus çeşitliliği ise sâkinler bakımından büyük şehirlere göre çok daha azdır. Ayrıca kırsal kesimle ilişkiler, büyük şehirlerdekinden biraz farklıdır. Mesela Abdülkerim Refik’in 942-943/1535-1536’daki Hama sicillerine dair çalışması; kırsal kesimle ilgili bilgilerin bu kayıtlarda, bir metropolde bulunabileceğinden daha net biçimde bulunabileceğini göstermektedir.14 10 Grandes villes arabes a l’epoque ottomane, Paris: Sindbad, 1985. 11 İskenderiye çalışması için; Fransız Doğu Arkeoloji Enstitüsü [Institut français d’archeologie orientale], Araştırma ve Dokümantasyon Merkezi [the Centre d’etudes et de Documentation, (CEDEJ)] ve Mısır Tarih Araştırmaları Derneği [Egyptian Society for Historical Studies]’nin katıldığı bir proje halen devam etmektedir. Bu projeye katılan Mısır ile bazı Avrupa ülkelerine mensup bir grup araştırmacı, İskenderiye ile ilişkisi bulunan Akdeniz limanlarının mahkeme kayıtlarını, büyükelçi raporlarını, gemicilik belgelerini ve diğer dokümanlarını sistematik olarak incelemektedir. Sonuçların yayınlanması, belli bir süre alacaktır. 12 Vladimir Glasman, “Les Documents du tribunal religeux de Hama. Leur importance pour la connaissance de la vie quotidienne dans une petite ville de Syrie centrale a l’epoque ottomane”, Les Villes dans l’Empire Ottoman: Activites et Societes, Daniel Panzac (ed.), Marsilya: CNRS, 1991, s. 17-40; Abdülkerim Rafek, “Mezâhir iktisâdiyye ve’l-İctimâiyye min livâ Hama, 942-943/1535-1536”, Şam: Dirâsât iktisâdiyye ve’l-ictimâiyye fî târîhi Bilâdi’şŞâm el-Hadîs, 2002, s. 11-60; James Reilly, A Small Town in Syria Ottoman Hama in the Eighteenth and Nineteenth Centuries, Bern: Peter Land, 2002. 13 Andre Raymond, “Les caracteristiques d’une ville arabe ‘moyenne’ au XVIIIe siecle: le cas de Constantine”, a.mlf., Arab Cities in the Ottoman Period, Hampshire: Ashgate Valorium, 2002, s. 113-133. 14 Rafeq, Mezâhir iktisâdiyye, s. 22-23.
Osmanl› Dönemi Arap fiehir Tarihi Üzerine Bir ‹nceleme
107
Thomas Philipp’in 1740-1830 yılları arasındaki “Akka” çalışması, nispeten küçük (yirmi beş ilâ otuz bin sâkini olan), mezkûr dönem boyunca deniz aşırı ihracata merkezlik eden ve devlet tekelinde tarımsal üretim yapan bir şehre ışık tutmaktadır. Tüm şehirlere ait başlıca bir özellik olarak uzun müddet kabul gören loncanın bu şehirde bulunmayışı Cezzâr Ahmet Paşa ile Süleyman Paşa’nın despotik idareleri ve şehrin neredeyse tamamen göçmen bir nüfusa sahip oluşundan kaynaklanmaktadır.15 Tarihsel demografi sahasında da ilerleme kaydedilmiştir. Arap şehirlerinin nüfusu hakkındaki araştırmalar, -Ömer L. Barkan’ın Anadolu için kullandığı türden- düzenli vergi defterleri bulunmaması engeliyle yüz yüze kalmıştır. Bu defterler ya Bilâdü’ş-Şam’dakiler gibi çok eksikti ya da Mısır ve Kuzey Afrika’dakiler gibi zaten mevcut değildi.16 Bilâdü’ş-Şam’da mevcut vergi defterleri çok az ve dağınıktır. Jean-Paul Pascual; bu sayımlardan olan 955/1548 ve 977/1569 tarihli Şam sayımlarını esas alarak, bu yüzyılın ilk yarısında nüfusun bir düşüşü müteâkiben arttığını öne sürmüştür.17 Bu artış, Barkan’ın Anadolu’da tespit ettiği duruma paralellik arz eder. Diğer taraftan Mısır’da, Fransız seferi boyunca (17981801) Kahire sâkinlerinin bileşimi hakkında oldukça detaylı nüfus tahminleri yapıldı. Daha az bilinen fakat daha önemli olanı, 1846-1848 yıllarında Mehmet Ali [Paşa] tarafından yapılan ve Osmanlı İmparatorluğu’nda hane sayısından ziyade fert sayısını tespit eden ilk nüfus sayımıdır. Bu sayım sonuçları günümüzde, binlerce cilt halinde Mısır Millî Arşivi’nde muhafaza edilmektedir.18 Bazı araştırmacılar, bu gibi kaynakların bulunmadığı dönem yahut bölgeler için nüfusu tespit amacıyla değişik mekanizmalar geliştirmiştir. Andre Raymond, şehir merkezlerindeki nüfus artışının göstergesi olarak kullanılabilecek öğeleri belirlemeye çalışmıştır. Bu göstergelerden biri, XVI. yüzyılın sonlarına 15 Thomas Philipp, “Social Structure and Political Power in Acre, 1740-1830”, Etudes sur les villes du Proche-Orient, XVl e-XIX e siecle, Hommage a Anre Raymond, Şam: Institut francais de Damas, 2001, s. 166-171. 16 Halil İnalcık, An Economic and Social History of the Ottoman Empire, c. I, 1300-1600, Cambridge University Press, 1994, s. 28-8; Suraiya Faroqhi, Approaching Ottoman History: An Introduction to the Sources, Cambridge University Press, 1999, s. 90-92. 17 Jean Paul Pascual, Damas a la fin du 16 eme siecle d’apres trois actes de waqf ottoman, Şam: IFEAD, 1983, s. 22-24; ayrıca bkz. Zohair Ghazzal, L’economie Politique de Damas Durrant le XIX e siecle, structures traditionelles et capitalisme, Şam: Institut français de Damas, 1993, s. 33-46. 18 1994’te, Kahire’deki Dökümantasyon Merkezi [CEDEJ] tarafından, bu nüfus sayımı üzerine başlatılan mühim proje, birkaç makale ortaya koymuşsa da, projenin esas yayınları henüz gerçekleştirilmemiştir. Bkz. Ghislaine Alleaume ve Philippe Fargues, “La naissance d’une statistique d’Etat, le recensement de 1848 en Egypte”, Histoire & Mesure, 1998, c. XIII, s. 1-2, s. 147-193; Philippe Fargues, “Voisinage et frontiere: Resider au Caire en 1846”, Jocelyne Dakhila (ed.), Urbanite Arabe, Hommage a Bernard Lepetit, Paris, s. 77-112. Evlerin sayıldığı 1821’deki daha erken bir sayım için bkz. Muhammed Hakim, “el-A‘tâb ve’r-Ruûs, et-Tekvînü’l-İctimâ‘ li’r-rakam fî Mısr mâ beyne 1821 ve 1824”, Mütûn asriyye, 2000, c. I, s. 89-99.
108
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
doğru Tunus, Kahire ve Halep’te gerçekleşen -Raymond’un nüfus artışı ve şehir büyümesi için esas aldığı- bir vâkıaydı.19 Raymond hamam ve ilk mektep gibi halen kullanımda olan umumî binaların, şehir büyümesinin bir göstergesi olarak da kullanılabileceğini öne sürmüştür. Zira bu yapılar, şehrin çoğu bölgesinde bulunduğu gibi, şehir nüfusunun büyük kesimi tarafından da kullanılmaktaydı. Şehir büyümesi hangi metotla tespit edilirse edilsin, bu durum, büyümenin genellikle dinamik bir ekonomiye bağlı olduğuna dair varolan çöküş paradigmasına bir meydan okuma idi. Şehirler hakkındaki son çalışmalar, esnaf ve tüccar gibi bazı kesimleri tanımlamayı mümkün kılmış ve böylece çeşitli araştırma kanalları arasına yenileri ilave edilmiştir. Bu yaklaşımlardan birinin amacı, Anadolu şehirleri ile Arapça konuşulan şehirler arasındaki -ticarî faaliyetlerin Osmanlı İmparatorluğu’nun bu farklı bölgelerindeki şehirlerde başat bir fonksiyon olması gibibenzerliklerin ya da paralelliklerin varlığını göstermektir.20 Bir diğer yaklaşım ise; şehirler arasındaki ilişki, ihtiyaç ve bir şehir yahut bölgeden diğerine yapılan göçleri incelemektedir. Yerel veya uzak mesafedeki ticaret ağlarını, insan ve ticarî eşya hareketlerini, bir şehirde ticarî gayelerle ikâmet eden toplulukları, başka bir şehirde yaşayanlar tarafından yapılmış yatırımları, bir şehirde yayınlanan hükümleri diğer bir şehirde de geçerli sayan mahkemelerin rolünü çalışmak gibi faktörlerin hepsi, şehirlerin ticaretle kurdukları bağın bazı biçimlerine işaret etmektedir. Aynı yaklaşım, şehirleri ve insanlarını birbirine bağlayan bir başka hareket tarzı olan hacca da uygulanmıştır. Mekke’ye her yıl yapılan hac, hacıları uzak bölgelerden Anadolu-Mekke hattındaki Şam gibi önemli duraklara getiren uzun yol boyunca kasabaları ve şehirleri birbirine bağlamıştır. Hac yolculuğundaki temel bir durak şehri olarak Şam çalışmaları, ticarî faaliyetlerin Halep tarafından üstlenildiği bir dönemde bile, böyle bir fonksiyonun Şam’a sağladığı önemi gösterir. İnsanî bakımdan da hac çalışmaları çok önemlidir çünkü hacca gidiş veya dönüş esnasında oraya ulaşan değişik sınıf ve geçmişe sahip insan topluluklarının, değişik uzunluktaki dönemler boyunca kalacak yerlerinin temin edilmesi gerekmektedir.21 Bu araştırmalar, şehrin tecrit edilmiş bir varlık şeklinde kavranması iddialarına meydan okumaktadır. Şehirler daha geniş bir çerçeveye oturtularak hem 19 Andre Raymond, “Le deplacement des tanneries a Alep, au Caire et a Tunis a l’epoque ottomane: un indicateur de croissance urbaine”, Revue d’Histoire Maghrebine, Ocak 1977, s. 192-200. 20 Edhem Eldem, Daniel Goffman ve Bruce Masters, The Ottoman City Between East and West: Aleppo, Izmir and Istanbul, Cambridge University Press, 1999. 21 Suraiya Faroqhi, Pilgrims and Sultans: the Hajj Under the Ottomans, Londra: I. B. Tauris, 1994; Colette Establet ve Jean-Paul Pascual, Ultime voyage pour la Mecque, les inventaires aprés deces de pelerins morts a Damas en 1700, Şam: Institut français de Damas, 1998.
Osmanl› Dönemi Arap fiehir Tarihi Üzerine Bir ‹nceleme
109
şehirler arasındaki hiyerarşi vurgulanabilmiş, hem de sonraki çalışmaların tarihî süreçle irtibatı sağlanabilmiştir. Antoine Abdel Nour, tek eserde birkaç şehri çalışmaya yönelik ilk ve en kapsamlı çabalardan biri olarak yazdığı Bilâdü’ş-Şam şehirleri hakkındaki kitabında, bu şehirlerin birbiriyle olan ilişkilerini ve bir şehri diğerine veya onun bölgesine bağlayan ağlar aralarındaki hiyerarşiyi incelemiştir.22 Bazı şehir merkezlerini birbirlerine bağlayan yapısal ilişkileri gösterirken, çalıştığı şehirler arasında kesin bir tutarlılığın bulunduğunu da ortaya koymuştur. Şehirler arası ilişkinin bir diğer boyutu ise insan hareketliliği yoluyla olur. Tunus’taki Temimî Merkezi, Müslüman ve Yahudilerin İspanya’dan çıkarılmasını müteâkip Kuzey Afrika’ya yerleşen Endülüs nüfusu hakkında bir dizi seminer düzenlemiş ve pek çok çalışma yayınlamıştır.23 Bu seminer ve çalışmalar, bölgede ikâmet edegelen yerliler ile yeni yerleşimciler arasındaki bütünleşme ve etkileşim konularını ele almaktadır. Sayısız çalışma, değişik şehir merkezlerindeki muhtelif toplumların göç, yerleşim ve bütünleşme sürecini inceler. Bunlar içinde Suriye ve Kuzey Afrikalılar önde gelmektedir. Husam Abdul Muti; XVIII. yüzyılda Fez’den Kahire’ye mühim bir tüccar göçü olduğunu tespit etmiş ve bunu, Fez şehrindeki karışıklık ile tacirlerin Kahire’ye vardıktan sonra kolayca uyum sağlayabildikleri yapılara bağlamıştır. Bu tacirler, şehrin tüccarları arasında da kısa sürede büyük bir üne kavuşmayı başarmışlardır. Ticaret şüphesiz bu göçlerde temel bir etkendi, fakat kesinlikle yegane faktör değildi. Mesela Suriyeli Hıristiyanların Mısır’a gelişi, aslında dinî kavgaların bir sonucuydu.24 Yukarıda zikredilen çalışmalar, gerek nüfus hareketini ve gerekse bu nüfusun yeni bir şehir çevresiyle bütünleşmesi ve şehirlerin karşılıklı bağımlılığını esas alan yaklaşımlarıyla, şehirlerin kendi başlarına ele alınmaları fikrine karşı çıkmaktadırlar. Büyük şehirleri karakterize eden özelliklerden biri de farklı kökenlere ait, yerli olmayan toplumların varlığı idi. Mağribîler; Kahire’deki Türk, Suriyeli, Ermeni ve diğerlerini de kapsayan bu tarz sayısız topluluktan sadece biriydi. Mağribîler -pek çok Kürt ve Türk gibi- Şam’da da mevcuttu. Tunus’ta çok sayı22 Antoine Abdel Nour, Introduction a l’Histoire urbaine de la Syrie Ottomane (XVI e-XVIII e siecles), Beyrut: Librairie orientale, 1982, özellikle bkz. 8. Bölüm. 23 Abdeljelil Temim (ed.), Famille Morisque: femmes et enfants, Zaghouan: Fondation Temimi, 1997; a.mlf., Le gouvernement ottoman et le probleme morisque (Fransızca ve Arapça), Zaghouan: Fondation Temimi, 1989; a.mlf., Los praticas musulmanes de los moriscos musulmans (1492-1609) (Arapça ve İspanyolca), Zaghouan, 1989. Bunlar, konu hakkında yapılmış sayısız çalışmadan sadece birkaç tanesidir. 24 Andre Raymond, Grandes Villes arabes a l’epoque ottomane, Paris: Sindbad, 1985, s. 101107; Thomas Philipp, The Syrians in Egypt 1725-1975, Stuttgart, 1985; Husam Abdul Mu’ti, “Fez Merchants in XVIIIth Century Cairo”, Raouf Abbas ve Nelly Hanna (ed.), Society and Economy in Egypt and the Levant, 1600-1900, Essays in honor of Andre Raymond, American University in Cairo Press, 2006’da yayınlanacak.
110
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
da Cezayirli ile Endülüs’ten kaçmış kalabalık bir mülteci topluluk ikâmet etmekteydi. Yine, önemli miktarda Bilâdü’ş-Şamlı Hıristiyan, XVIII. yüzyılda Mısır’a gelmişti. Farklı zamanlarda, farklı coğrafî bölgelerden gelen bu insanlar, bölgenin pek çok büyük şehrine gözle görülür bir kültürel çeşitlilik getirmişlerdi. Bu konunun bir diğer boyutu da şehir yatırımlarıdır. Şehirle sadece geçici ilişkileri olmasına rağmen, XVI. yüzyıl Osmanlı valilerinin uzun vadeli yatırım eğilimleri bulunmaktaydı. Mısır’daki Süleyman Paşa, Sinan Paşa ve Ahmet Paşa gibi bazı paşaların, Bulak ve Akdeniz’de Râşid gibi liman şehirlerinde bulunan büyük ticarî binaları (acentalar, kayseriyye -kapalı çarşı-, dükkan ve depolar) ile hamam ve ev gibi sivil yapıları ticarî bir gayeyi akla getirmektedir. Daha da önemlisi, böyle bir yapının içindeki geniş finansal yatırımlar, çoğu paşanın kısa süreli valilikleri ile ters orantılıdır. Fakat bu da gösteriyor ki, paşalar İstanbul’a döndüklerinde uzun vadeli bu yatırımlarını oradan yönetebiliyor ve uzakta yapabilecekleri diğer yatırımlarla bunları, olumlu anlamda, kıyaslayabiliyorlardı.25 Böyle bir perspektif, merkez-vilayet ilişkilerini araştırmanın farklı bir yolu olup, vilayetleri marjinalize etmeden inceleyen bir yaklaşımdır. Ayrıca nüfus, mal ve para hareketiyle bir şehri diğerine bağlayan bütün bu bakış açıları bölgesel düzeyde daha tutarlı bir perspektif sunmaktadır. Şehir çalışmaları ayrıca, bir Arap şehri ile diğeri arasındaki farklılıkları da göstermekte ve bir şehirde var olduğu benimsenmiş şartların, bir başka şehre zorunlu olarak uygulanamayabileceğine işaret etmektedir. Bu durumun açıkça görüldüğü bir örnek, uzak mesafeli ticarette gayrimüslim tüccarların rolü meselesidir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, uluslararası ticarette gayrimüslimlerin baskın varlığı fikri uzun süredir doğru olarak kabul edilmekteydi. Şüphesiz gayrimüslimler, bazı bölgelerdeki uzak mesafeli ticarette başat bir rol oynamıştır. Nitekim, Sadok Boubaker’in XVII. yüzyıl Tunus-Akdeniz ticareti hakkındaki çalışması, Avrupalıların bu ticaretteki üstünlüğüne işaret etmektedir.26 Benzer şekilde Halep’in ipek ticareti, Ermenilerin ve yerli Hıristiyan Arapların elindeydi.27 Fakat diğer taraftan gayrimüslimler, gerek transit kahve ve Hint tekstil malı ticaretinde, gerekse de Osmanlı topraklarıyla ticarette olsun, Mısır’ın uzak mesafeli ticaretinde yer almamaktadırlar. Bu şehrin yerel ticareti bile, görebildiğimiz kadarıyla, Müslümanların elindeydi. Bu tarz muka25 Nelly Hanna, An Urban History of Bulaq in the Mamluk and Ottoman Periods, Kahire: Institut français d’archeologie orientale, 1984. Konuya daha farklı bir yaklaşım için bkz. Richard van Leeuwen, Waqfs and Urban Structures, The Case of Ottoman Damascus, Leiden: Brill, 1999. 26 Sadok Boubaker, La Regence de Tunis au XVII e siecle: ses relations commerciales avec les ports de l’Europe mediterraneene, Marseille et Livourne, Zaghouan: Centre d’Etudes de Recherches Ottomans et Morisco-Andalouses, 1987. 27 Edhem Eldem, Daniel Goffman ve Bruce Masters, The Ottoman City Between East and West, s. 33.
Osmanl› Dönemi Arap fiehir Tarihi Üzerine Bir ‹nceleme
111
yeseler, Müslüman tacirler hakkında uzun süredir benimsenen görüşleri ortadan kaldıracağı gibi, bazı bölge ve dönemlerde mevcut çeşitliliği de göstermeye yarayacaktır. Son çalışmalar, şehirlerin idaresine, önceki çalışmalarda yapıldığı gibi yeknesak değil, daha kompleks bir biçimde bakmamızı da önermektedir. Andre Raymond; loncalar, meskûn mahallelerdeki [hara] yerel insanlar ve dinî topluluklar gibi farklı grupların şehir idaresine katılımını incelemiştir. Bu grupların üstlendiği işlevler tespit edilmiş veya açıkça belirtilmiş olmayıp şartlara göre değişiklik arz ediyordu. Mesela bir kriz anında mahalledeki güvenliği sağlamak, hukuk ve düzeni muhafaza etmek ya da bir meskûn mahalle yardım etmek gibi işlevler yüklenirken; normal zamanlarda, giriş ve çıkışları denetlemek gibi işlevler yüklenebiliyordu.28 Mahkeme kayıtlarında görülen kadının şehirdeki rolü, şehir ile ilgili tasavvurumuza önemli bir boyut eklemiştir. Kadının şehir idaresindeki rolü, özellikle kanunsuz bina, pencere, kapı ve caddeleri teftiş ve temel malların fiyatını tayin gibi önceden muhtesibe ait olan bazı görevleri de kapsamaktaydı. Mahkemeler ve kadının şehir yapısındaki rolü, daha detaylı çalışmalar ile Osmanlı İmparatorluğu’nu oluşturan farklı bölgeler arasında yapılacak mukayeseleri hak eden bir konudur.29 Arap şehirlerindeki sosyal hayata dair yapılan çalışmalarda da büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Son birkaç yılda yapılan pek çok çalışma sayesinde cinsiyet, aile tarihi ve hane yapıları hakkında artık çok daha fazla şey bilmekteyiz. Kahire Memlukluları’nda siyasî bir yapı olarak haneler, Tunus ve Musul’daki yatırımları ve servetleri ile ilişkili olarak aileler, Halep’teki aile stratejileri ve Kahire’de ev ve mahrem alan kullanımı bağlamında aile gibi konunun çeşitli boyutları incelenmiştir.30 Lonca ve şehir vakıfları hakkındaki çalışmalar, burada ele alınamayacak kadar fazladır. Çok yaygın olan bu konuların her biri için ayrı ayrı literatür çalışmalarına ihtiyaç vardır.31 28 Andre Raymond, “The Role of Communities (Tawa’if) in the Administration of Cairo in the Ottoman Period”, Nelly Hanna (ed.), The State and its Servants, Administration in Egypt From Ottoman Times to the Present, American University in Cairo Press, 1995, s. 32-43. 29 Kahire’deki Mısır Tarih Araştırmaları Derneği, son on yıldır her ay ‘Osmanlı Semineri’ düzenlemektedir. Tebliğlerin bir kısmı yakın zamanda yayınlanmıştır. Bkz. Nasır İbrahim ve İmad Hilal, el-Adâle beyne’ş-şerîa ve’l-vâki‘fî Mısr fi’l-asri’l-Usmânî, Kahire: Kahire Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Merkezü’l-buhûs ve’d-dirâsâti’l-ictimâiyye, 2002. 30 Jane Hathaway, The Politics of Households in Ottoman Egypt, Cambridge University Press, 1997; Margaret Meriwether, The Kin Who Count in Ottoman Aleppo, Austin: Texas University Press, 1999; Dina Khoury, State and Provincial Society in the Ottoman Empire: Mosul, 1540-1834, Cambridge University Press, 1997; Abdelhamid Henia, Propriete et Strategies Sociales a Tunis (XVI-XIX e siecles), Tunus: Faculte des Sciences humaines et sociales de Tunis, 1999; Nelly Hanna, Habiter au Caire, les Maisons moyennes et leurs habitants aux XVII e et XVIII e siecles, Institut français d’archeologie orientale, 1991. 31 Loncalar üzerine yapılan son akademik çalışmalardaki temayüllerin değerlendirilmesi için bkz. Nelly Hanna, “Guilds in Recent Historical Scholarship”, Islamic City, (MIT, baskıda).
112
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
XVI.-XVIII. yüzyıllar arasındaki dinî gruplarla ilgili çalışmalarda da bazı yeni atılımlar gerçekleştirilmiştir. Mesela Magdi Guirguis, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gayrimüslimleri araştırmak için sıklıkla kullanılan kategorileri sorgulamıştır. “Gayrimüslim topluluk” ve “dinî topluluk” kavramlarının, sadece böyle bir topluluk ile devlet arasındaki ilişkileri ifade ettikleri zaman anlamlı olduğunu, bunun dışında ise bu kavramların çok statik ve değişmez olduğunu söylemiştir. O, bu toplulukların sosyal bağlamlarında konuşurken daha dinamik bir analiz yapılmasını önermektedir. Magdi Guirguis’in Osmanlı dönemindeki Kıptîlere dair çalışması, sadece Kıptîlerle devlet arasındaki ilişkilerde meydana gelen değişikliği değil, toplumun bizzat kendisindeki ve liderlik yapısındaki değişmeleri de vurgulamaktadır.32 XVIII. yüzyılla beraber Kıptî seçkinler; sadece kendi cemaatleri içinde değil, bir bütün olarak toplumda servet ve nüfuz sahibi bir konuma ulaşmış ve bu sayede, dinî liderlikten ziyade cemaatin liderliğini ellerine geçmişlerdir. Nâsır İbrahim’in Fransız istilası hakkındaki çalışması ise; XVIII. yüzyılda Memluk beylerinin hizmetindeyken, bu dönemde malî kurumlarda göreve getirilen Kıptî mübaşirlerin mühim bir diğer yönünü ortaya koymaktadır. Onların gücü, Fransız işgalcilerle karşılaştırıldığında; genelde malî sistem, özelde ise vergilendirme hakkındaki bilgilerinden kaynaklanıyordu. Onlar Fransızlara bu bilgiyi ancak yoğun baskılara maruz kaldıkları zaman, kısmî ve muğlak bir şekilde verdiler. Bu çalışmalar Kıptîleri tarihî sürece dahil etmiş ve her grubun kalın çizgilerle diğerinden ayrıldığı dinî mozaik şeklindeki modern öncesi algıyı kırmıştır. Burada bizi bekleyen soru, ‘bu tarz yaklaşımların acaba Kahire dışındaki gayrimüslimlere de uygulanıp uygulanamayacağı ya da bu şartların sadece o bölgeye özgü olup olmadığı” sorusudur.33 Raymond, dönüm noktası olan kitabı Artisans et Commercants au Caire au XVIII e siecle’de üretici, tüccar, hizmet sektörü ve mültezimler gibi ekonomik bakımdan faal gruplarla ilgilense de; yeni çalışmalar, hizmet ve eğlence sektöründe ekonomik olarak aktif bir rol oynamayanları ya da ekonominin kıyısında kalmış kimseleri ele almaktadır. Araştırmacılar; son on yıldır toplum yahut ekonominin kıyısında kalıp seslerini duyuramamış, yazılı bir metni bulunmayan, hukukun kıyısında kalmış yahut hukuk dışı davranan kesimleri incelemenin yollarını aramaktadır. 32 Magdi Guirguis, “The Organization of the Coptic Community in the Ottoman Period”, Raouf Abbas ve Nelly Hanna (ed.), Society and Economy in Egypt and the Levant, 1600-1900: Essays in honor of Andre Raymond, American University in Cairo Press, 2006’da yayınlanacak; Magdi Guirguis, “Athar Al-‘Arâkhina ‘alâ ‘Awda’ Al-Qibt fî Al-Qarn Al-Thâmin ‘Ashir”, Annales Islamologiques, 2000, sy. 34, s. 23-44. 33 Nâsır İbrahim, el-Feransiyyûn fî Saîd Mısr: el-Müvâcehetü’l-mâliyye (1798-1801), Silsilâtü Mısr en-Nehda, Dâru’l-kütüb ve’l-vesâiki’l-kavmiyye, Kahire, 2005, (4. Kısım), s. 135-191. Bilâdü’ş-Şam’daki gayrimüslimler üzerine yapılan son çalışmalar, Mısır’dakinden farklı olarak, XIX. yüzyıldaki dönüşüm ve bu dönüşümün önceki dönemdeki kaynakları üzerine yoğunlaşmıştır. Mesela bkz. Bruce Masters, Christians and Jews in the Ottoman Arab World: the Roots of Sectarianism, Cambridge University Press, 2001.
Osmanl› Dönemi Arap fiehir Tarihi Üzerine Bir ‹nceleme
113
Seyyid Aşmavî, Osmanlı Kahire’sindeki toplumun fakir ve kıyıda kalmış kesimlerini atasözü, şiir ve dönemin kroniklerinin kaydettiği şarkılar vasıtasıyla incelemiştir. Bir başka deyişle; çalışmasını, bu kesimler hakkında başkaları tarafından söylenenlerden ziyade onların bizzat kullandıkları dili dikkate alarak gerçekleştirmiştir. Onun marjinal gruplara dair çalışmaları, bu grupların kültürüne, diline, kahramanları olarak gördükleri şahıslara, kısacası bu atasözü ve şiirlerle vurgulanan, otoritelere direnişi ifade eden, zengin bir kelime hazinesine sahip başlı başına bir kültüre ışık tutmaktadır. Aşmavî; ayrıca, şehirlerin bir vakıası olan, ekmek ve açlıkla bağlantılı sözlü veya fiilî şiddeti de incelemiştir.34 Fahişeler gibi hukukun kıyısı yahut dışında kalan kesimler; sadece kendi davranışları bakımından değil, semtlerindeki insanlar, mahkemeler ve kadılar tarafından nasıl algılandıkları bakımından da araştırmacıların ilgisini çekmiştir.35 Abdülhamid Largueche tarafından (XVIII.-XIX. yüzyıllarda) Tunus’taki marjinal ve fakir kesimlere dair yapılan mufassal bir çalışma; devlet, polis ve toplumun, fahişeler ile erkek ve kadın mahkumları kapsayan fakir ve marjinal kesimlere yönelik tutum ve ilişkilerindeki değişimin izini sürmektedir.36 Abdülhamid Henia da benzer biçimde, Tunus hapishanelerindeki insanlar hakkında çalışmıştır. Mahkumların isimlerini sıralayan 1762 tarihli müstesna bir belgeye dayanan Henia, meseleyi sosyal yapı ve eşitsizliklerinin bir yansıması şeklinde inceleyerek belgenin muhtevasını daha geniş bir çerçevede analiz etmeyi başarır.37 İmad Hilal ve Mine Ener’in çalışmalarının gösterdiği gibi, XIX. yüzyılda devlet fuhuş ve yoksulluk ile daha bariz biçimde ilgilenmektedir. Fakirler kendilerini barındırıp besleyen kurumlara yönlendirilerek sokaklarda pek rastlanılmaz olmuşlar, fahişelerse başkentten sürülmüşlerdi.38 Şu bir gerçek ki, Mısır şehir tarihi hakkındaki mevcut kaynaklar XVIII. yüzyılın sonu ile XIX. yüzyıl arasında dramatik bir değişime maruz kalmıştır. Mahkeme kayıtları, hatta kronik ve biyografilerin sayısında büyük bir düşüş görü34 Seyyid Aşmavî, “‘Unfü’l-ciyâ‘: İntifâdâtü’l-hubz fî Mısr el-‘Usmâniyye”, Ubâde Kühayle (ed.), es-Sevra ve’t-tağyîr fi’l-vatani’l-Arabî abra’l-‘usûr, Kahire Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Merkezü’l-Buhûs ve’d-Dirâsâti’l-İctimâiyye ve Mısır Tarih Araştırmaları Derneği, 2005, s. 164-193; Seyyid Aşmavî, el-Cemâatü’l-hâmişiyyetü’l-münharife fî târîhi Mısr elhadîs, Kahire: Kahire Üniversitesi Matbûâtü Merkezi’l-Buhûsi’l-İctimâiyye, 2003. Ayrıca salgın ve kıtlıkların şehir nüfusu üzerindeki sonuçları için bkz. Nâsır İbrahim, el-Azamâtü’l-ictimâiyye fî Mısr fi’l-karni’s-sâbi‘ ‘aşer, Kahire: Dâru’l-Afaki’l-Arabiyye, 1998. 35 Abdul Karim Rafeq, “Public Morality in XVIIIth Century Ottoman Damascus”, Villes au Levant, Hommage a Andre Raymond, s. 180-196. 36 Abdelhamid Largueche, Les Ombres de la Ville, Pauvres, marginaux et minoritaires a Tunis (XVIII e et XIX e siecles, Centre de publication universitaires, Faculte des Lettres de Manouba, 1999. 37 Abdelhamid Henia, “Prisons et prisonniers a Tunis vers 1762: systeme repressif et inegalites sociales”, Revue d’Histoire Maghrebine, c. X, sy. 31-32, s. 223-252. 38 İmad Hilal, el-Beğayâ fî Mısr, Dirâse Târîhiyye İctimâiyye, 1834-1949, Kahire: el-Arabî, 2001; Mine Ener, Managing Egypt’s Poor and the Politics of Benevolence, 1800-1952, Princeton: Princeton University Press, 2003.
114
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
lürken, pek çok idare, ekonomi ve eğitimle ilgili meseleleri içeren devlet arşivlerinde ise, devletin imkân ve faaliyetlerinin genişlemesine paralel olarak, muazzam bir artış yaşanmıştır.39 Bu yüzden eldeki kaynaklar, bu iki asır arasındaki sürekliliği görmemizi sağlayamamaktadır. Birkaç tarihçi bunu yapmaya teşebbüs etse de, sayıları oldukça azdır.40 XIX. yüzyıldaki şehir çalışmalarına hâkim olan bazı temayüller de yok değildir. Mesela Avrupa kapitalizminin nüfûzu ve sonuçları temel bir araştırma konusu olup şehir üretimi, sosyal dönüşüm ve ekonomik ilişkilere değinilmektedir. Araştırmacılar; kapitalizmin -ithal malla rekabet edemeyen, kendilerini tamamen yoksullaştıran değişimle baş etmenin çeşitli yollarını bulmak zorunda kalan- yerel üreticiler üzerindeki tesirini ele almışlardır.41 Ayrıca, artan uluslararası ticaretin; şehirlerde özellikle de liman şehirlerinde meskûn yabancı toplulukların hacim ve yapısı üzerindeki etkisini değerlendirmişlerdir. Robert Ilbert’in İskenderiye hakkındaki muazzam çalışması, ikili bir yapının ortaya çıkmasıyla şehrin sosyal yapı ve topografyasında meydana gelen değişiklikleri farklı topluluk ve hayat tarzlarını belirterek inceler.42 Son olarak, yakın zamanda, Osmanlı varlığını, geç XIX. yüzyıl şehirlerini çalışırken gündeme getirmeye çalışan bir temayül görülmektedir. Bu temayül kısmen, dünya-ekonomi gibi bir yaklaşımla Batı’yı değişimin yegane referansı olarak gösteren çalışmalara verilmiş bir cevaptır. The Empire in the City, Arab Provincial Capitals in the Late Ottoman Empire kitabı içerisindeki pek çok makale; Osmanlı Devleti’ni, nihaî çöküşünden 20–30 yıl öncesine dair analizlere 39 Osmanlı Kahiresi’ndeki 15 mahkemeden 12’sinin en son kayıtları 1811-1812 yahut bu tarihin biraz öncesine giderken, miraslarla ilgilenen Kısmet kayıtları 1875 ve 1880’e kadar devam etmektedir. Daha önce sahip olduğundan farklı fonksiyonlar taşımakla beraber, sadece Bâb-ı Âlî kayıtları 1923’e kadar uzanmaktadır: Bkz. Selva Ali Mîlâd, el-Vesâiku’lUsmâniyye: Dirâse arşîfiyye vesâikiyye li sicillâti mahkemeti’l-Bâbi’l-Âlî, 2 cilt, İskenderiye: Dâru’s-Sekâfeti’l-İlmiyye, 2000, c. I, s. 148-174. XIX. yüzyılın ilk yarısına ait yegane kronik şudur: Şeyh Halil b. Ahmed er-Recebî, Târîhu’l-vezîr Muhammed Ali Bâşâ, Daniel Crecelius, Hamza Bedr ve Hüsamüddin İsmail (ed.), Kahire: Dâru’l-Afaki’l-Arabiyye, 1997. 40 Pascale, Ghazaleh, “Manufacturing Myths: Al-Khurunfish, A Case Study”, Nelly Hanna (ed.), Money, Land and Trade, An Economic History of the Muslim Mediterranean, Londra: I. B. Tauris, 2002, s. 124-138; a.mlf., “The Guilds: Between Tradition and Modernity”, Nelly Hanna (ed.), The State and its Servants, s. 60-74; a.mlf., Masters of the Trade: Crafts and Craftspeople in Cairo, 1750-1850, Cairo Papers in Social Sciences, c. XXII, sy. 3, American University in Cairo Press, 1999. 41 Abdul Karim Rafeq, “Craft Organization, Work Ethics and the Strains of Change in Ottoman Syria”, Journal of the American Oriental Society, 1991, c. CXI, sy. 3, s. 495-511; a.mlf., “The Impact of Europe on a Traditional Economy: the Case of Damascus, 1840-1870”, Jean-Louis Bacque-Grammont ve Paul Dumont (ed.), Economie et societe dans l’Empire ottoman, s. 419-432. 42 Robert Ilbert, Alexandrie, 1830-1930, 2 cilt, Kahire: Fransız Şark Arkeoloji Enstitüsü, 1996, c. I, s. 197-202.
Osmanl› Dönemi Arap fiehir Tarihi Üzerine Bir ‹nceleme
115
yeniden dâhil etmeyi önermektedir.43 Şüphesiz bu tarihten sonra İstanbul’la ilişkiler bir Arap şehrinden ötekine oldukça farklı olmuş, kimi şehirler kısmen sömürgeleşirken, kimileri de sömürgeleşme yoluna girmişlerdir.
A Survey on Urban History of Arab Cities in the Ottoman Period Nelly HANNA Abstract The study considers a few trends in recent scholarship on the urban history of Arab cities under the Ottomans. One important development of recent years has been the publication of source material, both chronicles and archival material such as waqfs and court cases. This has helped researchers to develop approaches other than the models, like that of ‘the Islamic city’ or the ‘Middle Eastern city’. Among the recent trends has been an interest in historical demography, in the study of trading networks and the movement of people, urban investment. Thus cities are studied in relation to each other, which is in itself a significant development because it gives certain coherence to the region as a whole and moves us away from the isolation paradigm. Another theme that new research has covered is that of marginals, prisoners, prostitutes and people outside of the economy. Keywords: Historical Demography, Communities, Trading Networks, Marginals, Islamic City, Egypt.
Osmanl› Dönemi Arap fiehir Tarihi Üzerine Bir ‹nceleme Nelly HANNA Özet Bu çalışma, Osmanlı dönemi Arap şehirleri tarihi üzerine yapılan son akademik çalışmalardaki bazı temayülleri değerlendirmektedir. Son yıllardaki önemli gelişmelerden birisi; vakıflar ve mahkeme davaları gibi gerek kronik gerekse arşiv belgelerinden oluşan kaynak materyallerin de yayınlanması olmuştur. Bu; araştırmacıların, “İslam şeh43 Jens Hanssen, Thomas Philipp ve Stefan Weber, The Empire in the City: Arab Provincial Capitals in the Late Ottoman Empire, Orient-Institut der Deutschen Morgenlandischen Gesellschaft, Beyrut, 2002, özellikle bkz. “The Introduction”, s. 4-10.
116
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Hanna
ri” yahut “Orta Doğu şehri” gibi modeller dışında yaklaşımlar geliştirmesini sağlamıştır. Son yıllardaki temayüllerden biri de tarihsel demografi, ticaret ağları ve insan hareketleri ile şehir yatırımı çalışmalarına duyulan ilgidir. Böylece şehirler, birbirleriyle ilişkili olarak incelenirler. Bu durum, bir bütün olarak bölgeye bakmayı sağlaması ve bizleri tecrit paradigmasından uzaklaştırmasından ötürü başlı başına mühim bir gelişmedir. Yeni çalışmaların ilgilendiği bir diğer konu ise; mahkumlar, fahişeler ve ekonominin kıyısında kalmış insanlar gibi marjinal gruplardır. Anahtar sözcükler: Tarihsel Demografi, Cemaatler, Ticaret Ağları, Marjinal Gruplar, İslam Şehri, Mısır.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
151
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 151-159
Siyah Afrika’da Osmanl› fiehirleri Tarig Mohamed NOUR*
OSMANLILARIN doğu ve güney siyasetinin XVI. yüzyıl başlarında daha ön plana çıktığı görülmektedir. Sultan I. Selim, Kahire’yi fethederek Memluk idaresine son vermiş ve eski Memluk toprakları ile onun nüfuzu altındaki bölgeler Osmanlılara intikal etmişti. Yine Memluk nüfuzu altındaki Kızıldeniz limanları ve bazı Afrika toprakları da Osmanlı hâkimiyetini tanımıştı.1 Tarihçiler Osmanlı Devleti’nin Afrika kıtasındaki varlığından söz ettiklerinde, Afrika’daki Osmanlı toprakları olan bu Kızıldeniz limanlarına ve Sahra güneyindeki topraklara değinmemişlerdir. Diğer bir ifade ile Siyah Afrika’da Osmanlı hâkimiyetini tanıyan bölgeler üzerine ve özellikle Afrika’daki Osmanlı şehirleri üzerine yapılmış çalışmaların sayısı son derece sınırlıdır. Elinizdeki bu çalışma Osmanlı Afrikası şehirleri ile ilgili olan sınırlı literatürü değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Genel olarak baktığımızda, Afrika’daki Osmanlı şehirlerinde ortak bir şekil veya simgeden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, sahildeki şehir ve kasabaların Afrika’nın iç bölgelerindeki şehirlerden farklı özelliklere sahip olduğunu söylemek mümkündür. Örneğin, Kızıldeniz üzerinde bulunan Osmanlı liman şehirleri mimarî bakımdan bazı özeliklere sahip idi. Erken tarihlerden itibaren Osmanlı hâkimiyetine giren bu limanlarda genellikle kaleler bulunmaktaydı. Ayrıca Hanefi mezhebinin simgesi durumunda olan camiler vardır. Diğer taraftan Afrika’nın iç kısımlarındaki Osmanlı şehirlerinde ve kasabalarında daha bölgesel özelliklerin ön planda olduğunu tespit etmek mümkündür. Ancak buradaki resmî devlet konakları ve ticaret acentaları yerel kültürden farklılaşan bir mimariye sahipti. Sahil şeritlerine nazaran daha sonra Osmanlı idaresine girmiş olan bu şehirlerin inşa süreci de daha geç tarihlerde olmuştur. Afrika iç bölgelerindeki Osmanlı şehirlerinin planlı bir şekilde gelişimi için Mısır idarecileri çaba sarf etmekteydiler. Fakat Mısır’daki üst seviye idarecilere * Arş. Gör., Hartum Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Hartum, Sudan. Halen İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi. 1 Abdülkerim Rafik, el-Meşriku’l-Arabi fi’l-ahdi’l-Usmanî, Dimaşk, 1999, s. 46.
152
TAL‹D, 3(6), 2005, T. M. Nour
bu iç kısımlara fazla masraf yapmamaları için baskı yapılmaktaydı. Ayrıca bu taraflara gelen tüccarlar özellikle Avrupa’dan gelenler, şehirlere yerleşme niyetleri olmayıp sadece para kazanmak sevdasıyla gelmekteydiler. Yine bölge halkının çoğu zengin olmadığı için şehrin mimari yapısına katkıda bulunamamışlardır. Bu nedenle bu iç bölgelerdeki şehirlerin gelişimi oldukça yavaş seyretmiştir. Afrika’da Osmanlı hâkimiyetini tanıyan şehirlerin tarihine temas eden ve bu konuda bilgi veren çalışmalar aşağıda gruplar halinde sunulacaktır: Birinci Grup: Bu grubun içerisine Osmanlı klasik döneminde yazılan eserler ve seyahatnameler girmektedir. Bunların başında aslında Yemen, Mısır ve Hicaz üzerine yazılmış olan ancak Afrika’daki bazı Osmanlı şehirlerine de değinen kitaplar gelmektedir. Bu noktada özellikle Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden2 söz edilebilir. XVII. yüzyılda yazılan bu seyahatname, Afrika içindeki Osmanlı şehirleri ve Kızıldeniz limanları hakkında bilgi verilmektedir. Kaynak bakımından çok güvenilir olmamasına rağmen, XVII. yüzyıl Afrika şehirleri üzerine yazılmış başka çalışmaların yokluğu nedeniyle son derece değerlidir. Bunun yanı sıra genel tarih için yazılan kitaplardan Kutbüddin el-Mekkî’nin3 kitabında ve Afrika’ya ilgi duyan Portekizlilerin yazdıkları hatıratlarda da birtakım bilgilere rastlamak mümkündür. Ancak Portekizlilerin kitaplarının daha çok Osmanlı öncesi için bilgi ihtiva ettiği söylenilebilir. İkinci Grup: Bu grubun içerisine Afrika’ya gelen Avrupalı seyyahların ve görevlilerin yazdıkları eserler girmektedir. Bunların arasında, James Bruce4 ve John Burckhardt5 gibi şahısların eserleri zikredilebilir. XIX. yüzyılda gerek Avrupalılar tarafından Afrika’ya yöneltilen misyonerlik ve sömürge hareketleri ve gerekse Mısır eyaletinde bulunan Mehmet Ali Paşa ve ailesinin teşvikiyle Afrika’ya gelenler, Osmanlı şehirlerini konu alan eserleriyle yeni bir tür başlattılar. Aslında bu eserler daha çok Avrupalıların ihtiyaçlarına cevap vermekteydi. Bu yazmalar aynı zamanda çeşitli konular hakkında da bilgi vermektedir. Üçüncü Grup: Bu grubun içerisine Afrika’da görevlendiren Osmanlı subay ve idarecilerinin yazdıkları kitaplar ve seyahatnameler girmektedir. Bunlara Ömer Kamil,6 Mehmet Mihri,7 Sadık el-Müeyyed8 paşalar gibi isimler örnek verilebilir. 2 Evliya Çelebi, Seyahatname, (Mısır, Sudan, Habeş 1672-1680), c. X, 1. baskı, İstanbul: Devlet Basımevi, 1938. 3 Kutbüddin Muhammed b. Ahmed el-Nehrevali el-Mekkî, el-Berkü’l-yemanî fi’l-fethi’l-osmanî, Riyad: Darü’l-Yemame, 1967, 543 s. 4 James Bruce, Travels to Discover the Source of the Nile, C. F. Beckingham (ed.), New York, 1964. 5 John L. Burckhardt, Travels in Nubia, Londra, 1819. 6 Ömer Kamil Paşa, Sudan-i Mısrî, İstanbul, 1304, 41 Varak. 7 Mehmet Mihri, Sudan Seyahatnmesi, İstanbul, 1326. 8 Sadık el-Müeyyed Paşa, Habeş Seyahatnamesi, İstanbul, 1322.
Siyah Afrika’da Osmanl› fiehirleri
153
Bunların arasında Osmanlı Devleti’nin son yıllarında yazılan kitaplar, seyahatnameler ve raporlar9 bulunmaktadır. Bu eserler Afrika’nın iç kısımlarında bulunan şehirler hakkında bilgiler vermektedir. Ömer Kamil’in Sudan-ı Mısrî adlı eseri, bu grup arasında yer almaktadır. Eserde, bugünkü Sudan’da bulunan Osmanlı toprakları hakkında hem coğrafî hem de tarihî bilgiler verilmektedir. Her ne kadar bazı coğrafî yer adları yanlış verilse de eser, bu dönem için önemli bir kaynaktır. Dördüncü Grup: Bu grubun içerisine yeni yazılan kitaplar ve makaleler girmektedir. Özellikle şehir tarihi ile ilgili olan Dirar,10 Bloss11 ve Şevki el Gamal12 gibi tarihçilerin çalışmaları önemlidir. Ancak bu eserler sadece Osmanlı dönemi için yazılmamıştır ve daha çok şehrin genel tarihini anlatmaktadır. Son dönemlerde Osmanlı tarihine ilgi duyan Arap araştırmacılar bazı konferanslarda Afrika’daki Osmanlı şehirleri konusuna değinmişlerdir. Fakat onlar daha çok Kuzey Afrika’da bulunan şehirler ile ilgilenmekte, özellikle Kuzeybatı Afrika ve Mısır şehirleri ile Hicaz ve Yemen şehirlerine önem vermektedirler. Afrika’daki Osmanlı şehirleri hakkında, bazı Batılı araştırmacıların çalışmalarının yanı sıra yerli çalışmalar da bulunmaktadır. Ayrıca en son zikredilen çalışmalar oldukça geneldir ve sömürge hareketi başladıktan sonra önem kazanmışlardır. XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar Afrika’da hakimiyetini sürdüren Osmanlı Devleti için işaret edebileceğimiz en kıymetli çalışma, rahmetli Cengiz Orhonlu’nun Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti: Habeş Eyaleti13 isimli eseridir. Çok uzun yıllar önce yapılan bu çalışma, hâlâ bu konuda yegâne eser olarak gözükmektedir. Bu çalışma, XVI. yüzyılda Afrika’da Osmanlı hâkimiyetinin tesisi hakkında orijinal bilgiler verir.14 Ancak Afrika’daki şehirler hakkında detaylı bilgilere sahip değildir. Çalışma, Osmanlı hâkimiyetinin tesis edilmesinden sonraki dönem için fazla detaylı bilgi vermediği halde, son dönem hakkındaki bilgiler açısından zengindir. Bu çalışma; Afrika’daki Osmanlı şehirlerindeki limanlardan Sevakin, Akik, Masavva,15 Beylük, Assab,16 Rabayta, Tacura,17 Cibuti,18 Zeyla, Barbara,19 Ras 9 Afrika’da görevlendirilen kaymakamların layihalarında, şehirler hakkında çok önemli bilgiler mevcuttur. Bkz. BOA, İrade Mesail-i Mühimme tasnifleri. 10 Sevakin hakkında yazılan kitaplar arasında bkz. Muhammed Salih Dirar, Tarihu Sevakin ve’l-Bahru’l-Ahmer, Hartum, 1988. 11 J. F. E. Bloss, “The Story of Suakin”, Sudan Notes and Records, 1936, sy. 19, s. 271-300; a.mlf., “The Story of Suakin”, Sudan Notes and Records, 1937, sy. 20, s. 247-280, Hartum. 12 Şevki Ataullah el-Cemal, el-Vesâ’ikü’t-tarihiyye li-Siyaset Mısr fi’l-Bahri’l-Ahmer 1863-1879 (Asrî İsmail Paşa), Kahire: Lecnetü’l-Beyani’l-Arabi, 1959. 13 Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti: Habeş Eyaleti, Ankara: TTK, 1996. 14 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Cengiz Orhonlu, a.g.e. 15 Masavva hakında bkz. J. W. Crowfoot, “Some Red Sea Ports in the Anglo–Egyption Sudan”, GJ, Mayıs 1911, s. 523-50; E. van Donzel, “Masawwa”, EI, c.VI, Leiden: Brill, 1991, s. 641-644. ✒
154
TAL‹D, 3(6), 2005, T. M. Nour
Hafun hakkında sınırlı bilgiler vermektedir. İdarî ve askerî şehirler arasında Hartum, Berber,20 Sinkat, Tokar, Kassala,21 Sinnar,22 Obeyd, Faşir,23 Harar,24 Diredova, Aykut gibi şehirler bulunmaktadır. Ayrıca Osmanlılar’ın Afrika’da yeni inşa ettikleri Hartum25 ve Kassala26 gibi şehirleri bulunmaktadır. Afrika’daki Osmanlı şehirleri konusuna temas eden bir çalışma daha vardır: Salih Özbaran’a ait “Osmanlı İmparatorluğu ve Hindistan Yolu: Onaltıncı Yüzyılda Ticaret Yolları Üzerinde Türk-Portekiz Rekabet ve İlişkileri” başlıklı makale.27 Fakat bu çalışma, ticarete yönelik olduğundan sadece bu konu ile ilgili şehirler hakkında bilgiler vermektedir. Özellikle Süveyş ve Cidde ile ticarî ilişkisi olanlardan Masavva, Sevakin, Kasır ve Asab şehirlerine yer verilmiştir. Afrika’da yeni inşa edilen Osmanlı şehirleri arasında, bugünkü Sudan’ın başkenti Hartum da vardır.28 Tarihî kaynaklarda ve özellikle de Sudan’dan geçen seyyahların eserlerinde bu şehirden bahsedilmemektedir. Muhtemelen küçük bir köy olduğu için önemsenmemiştir. Fakat 1821 tarihinden sonraki kaynaklarda Hartum’dan bahsedilmektedir. Özellikle Mehmet Ali Paşa, bu bölgeyi Osmanlı Devleti’ne ilhak ettikten sonra Hartum, idarî ve ticarî bir şehir sıfatına hayiz olmuştu. Şehir 1824 yılında Sudan’ın merkezi olarak tanınmış, bu tarihten sonra mimarî bakımdan daha ileriye gitmiştir.29 İlk zamanlarda kalesi bilahare cami, kışla, hükümdar kasrı, Hartum müdürlük binası, basımevi ve mahkeme inşa 16 C. F. Beckingham, “Assab”, EI, c. I, Leiden: Brill, 1960, s. 719. 17 A. Rouaud, “Tadjurra”, EI, c. X, Leiden: Brill, 2000, s. 71-72. 18 J. Spencer Trimingham, Islam in Ethiopia, Londra: Oxford University, 1952, 299 s.; E. Chedeville, “Djibuti”, EI, c. II, Leiden: Brill, 1965, s. 535-536. 19 I. Lewis, “Barbara”, EI, c. I, Leiden: Brill, 1960, s. 1172-1173. 20 Burckhardt, Travels in Nubia, s. 207-258; Naum Şukayr, Tarihü’s-Sudan, Beyrut: Darü’l-Cîl, 1981. 21 Richard Hill, Egypt in the Sudan, 1820-1881, Londra, 1959. 22 eş-Şatir el-Busaylî Abdülcelil, Mahtutatu Kitabi’s-Shuna fi tarihi’s-saltanati’s-Sinnariyye ve’l-İdaratü’l-Mısriyye, Kahire 1961. 23 Muhammed Ali b. Zeynelabidin, Tercüme-i Risale-i Sudan, İstanbul: Matbaa-i Ceridetü’lHavadis, 1262, 91 s.; R. Slatin Pasha, Fire and Sword in the Sudan: A Personal Narrative of Fighting and Serving the Dervishes, 1879-1895, İng. çev. Sir F. R. Wingate, Londra: Edward Arnold, 1935. 24 Trimingham, Islam in Ethiopia. 25 Henry Blanc, Narrative of Captivity in Abyssinia, Londra, 1969, s. 99. 26 Orhonlu, Habeş Eyaleti, s. 143. 27 Salih Özbaran, “Osmanlı İmparatorluğu ve Hindistan Yolu: Onaltıncı Yüzyılda Ticaret Yolları Üzerinde Türk-Portekiz Rekabet ve İlişkiler,” Tarih Dergisi, 1978, İstanbul, sy. 31, s. 65–146. 28 Hartum şehrinin ortaya çıkması, tarihi ve yapısı ile ilgili geniş bilgi için bkz. Muhammed İbrahim Ebu Selim, Tarihü’l-Hartum, 2. baskı, Beyrut: Darü’l-Cîl, 1979, 214 s. 29 Ebu Selim, Tarihü’l-Hartum, s. 25. Ebu Selim’in Hartum hakkında verdiği bilgiler, Hartum’un tarihi, gelişmesi, sosyal hayatı ve İngiliz işgali hakkındadır.
Siyah Afrika’da Osmanl› fiehirleri
155
edilmişti. Devlet dayanıklı binalar yapabilmeleri için halka malzeme ve bilhassa ateş tuğlalar temin etmişti.30 Bu binalar ve şehirdeki ticaret nedeniyle Hartum şehri, özellikle 1850’lerde çok şöhret kazanmıştı. Mimarî bakımdan daha çok Osmanlı son dönemlerindeki Mısır mimarisine benzemekteydi. Genel olarak Osmanlı’nın son dönemlerinde Sudan ve Doğu Afrika’da inşa edilen yeni şehirlerdeki devlet konakları, resmî daireler ve yüksek seviyedeki devlet memurlarının evleri ile bu şehirler yeni bir mimarî tarza sahip olmuştu. Bunun için Hartum başta olmak üzere, Taka ve Kordufan bölgeleri ile Sevakin ve Masavva bölgelerine taşdar, lağımdar ve bina ustaları yanında marangozlar ve demirciler gönderildi.31 Ayrıca Afrika’da bulunan Osmanlı şehirleri ticarî bakımdan zenginleşti. Bunun neticesi olarak bu şehirlerde Avrupalı tüccarların faaliyetleri görüldü.32 Sudan’da, Mısır idaresi altında inşa edilen daha önemli bir şehir vardı. Doğu Sudan’da Taka bölgesinde 1830’da meydana gelen genişlemelerle Kassala şehri bir müdürlük merkezi olarak ortaya çıkmıştı. D. C. Cumming Kassala hakkında yaptığı çalışmalarda, Kassala’nın tarihini, gelişmesini ve ekonomik hayatını anlatmıştı. Yaptığı çalışma iki kısımdan müteşekkil olup 1937 ve 1940’da neşredilmiştir ve iyi bir çalışma olarak gözükmektedir. Yazar bu çalışmada Batı kaynaklarını ve özellikle seyahatnameleri kullanmıştır. Fakat Mısır ve İstanbul’daki belgelerden istifade edilmemiştir.33 Afrika’da eski Osmanlı şehirlerine örnek olarak, özellikle Sevakin’i verebiliriz. Şehir eski çağlardan Osmanlı dönemine kadar liman olarak kullanılmıştı. Osmanlı hâkimiyetine geçmesinden sonra da bir liman şehri olarak varlık göstermeye devam etmiştir. Fakat XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar Osmanlı idaresinde kalan bu şehirde birtakım değişiklikler yaşanmıştır. Diğer bir ifade ile bu şehir Osmanlı idaresine girdikçe Osmanlı tarzını daha çok benimsemiştir. Bu şehir hakkında genel tarih çerçevesinin dışında yapılan çalışmalar arasında, Bloss’un iki kısım halinde neşrettiği “Sevakin’in Hikayesi” başlıklı makaleleri ile Grean Law34 ve Buharî’nin35 Sevakin mimarisi hakkında yaptıkları çalışmalar bulunmaktadır. Osmanlı döneminde Sevakin hakkında yazılan makaleler ve kitaplar, daha çok, Sevakin mimarisine önem vermişlerdir. Aslında Bloss’un ça30 A.g.e., s. 17-18. 31 A.g.e., s. 30-31. 32 Paul Santi ve Richard Hill (haz.), The European in Sudan (1834-1878), Oxford: Clarendon Press, 1980, s. 169-179. 33 D. C. Cumming, “The History of Kassala and the Province of Taka”, Sudan Notes and Records, 1937, sy. 20, Part I, s. 1-47; a.mlf., “The History of Kassala and the Province of Taka”, Sudan Notes and Records, 1940, sy. 23, Part II, s. 225-270. 34 Jean–Pierre Greanlaw, The Coral Buildings of Suakin: Islamic Architecture, Planning, Design and Domestic Arrangments in Red Sea Port, Londra: Kegan Paul International, 1995. 35 Muhammed Salih Buhari, “Sudan’ın Tarihi ve Sevakin Şehrinde Bulunan Türk İslâm Mimarî Eserlerine Kısa bir Bakış”, Milletlerarası I. Türk Sanat Tarihi Kongresi, Ankara, 1962, s. 92-94.
156
TAL‹D, 3(6), 2005, T. M. Nour
lışmasına daha kapsamlı bir şekilde işaret etmek mümkündür.36 Ayrıca Bloss yazdığı bu makalelerde Sevakin’in Osmanlı Devleti’ne katılması konusunda Cengiz Orhonlu’dan farklı bilgiler nakletmiştir.37 Bu makalede, bilgiler daha ziyade kronolojik olarak verilmiş ve genelde Avrupa’dan gelen seyyahların aktardıkları bilgiler dikkate alınmıştır. Osmanlı Devleti’nin Kızıldeniz’de bulunan liman şehirleri hakkında yapılmış olan bir diğer çalışma da Şevki el-Camel tarafından yapılmış olan ve daha çok Hidiv İsmail Paşa dönemini anlatan çalışmadır.38 Ayrıca Ahmet Kavas’ın Doğu Afrika sahillerindeki Kuzey Somali’de Zeyla iskelesinin konumunu ele aldığı çalışması önemlidir.39 Zeyla limanının Osmanlı egemenliğindeki idarî durumu ve siyasî tarihi ile ilgili bilgilerin verildiği bu makale son dönemlerde rekabet halinde olan Doğu Afrika limanlarına da değinmektedir.40 Osmanlı dönemi Afrikası ve özelikle siyah Afrika üzerine yapılan akademik çalışmalar, daha ziyade, siyasî noktalara vurgu yapmaktadır. Mevcut çalışmalar çoğunlukla Batılılar tarafından yapılmaktadır. Değerli birtakım bilgiler içermelerine rağmen Osmanlı dönemini emperyalist bir dönem olarak nitelemektedirler. Ayrıca Afrika kökenli akademisyenlerin yaptıkları tezlerden de bahsedilebilir. Bu tezlerin büyük bir kısmı, milliyetçilik çerçevesi ile sınırlı kalmıştır. Ancak dönemin siyasî olayları hakkında değerli bilgiler içermektedirler. Türkiye’de son zamanlarda Afrika çalışmaları alanında birtakım gelişmeler yaşanmaktadır.41 Bu alan ile ilgili bitirme ve yüksek lisans tezleri yapılmakta ve makaleler yayınlanmaktadır. Ancak bu alanda daha verimli bir şekilde çalışmak için; bir taraftan bölgenin coğrafyasını anlamak, diğer taraftan da buralarda konuşulan farklı dillere vakıf olmak gerekmektedir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi XVI. yüzyılından beri Afrika’da hakimiyet kurmuş olan Osmanlı Devleti’nin bıraktığı zengin arşivde Afrika şehirleri hakkında değerli bilgiler bulunmaktadır. Erken tarihlerle ilgili olarak Mühimme ve Maliye defterlerinde rastlanılan bilgiler, XVIII. ve XIX. yüzyıllara doğru daha yoğun bir şekilde devam etmekte36 Bloss, “The Story of Sevakin”. 37 Bloss, yazdığı makalesinde 1516’da Sinan Paşa emrindeki bir kuvvetin Sevakin, Masavva ve Cidde’yi ele geçirdiklerinden söz etmekteydi. (Bloss, a.g.m., s. 187). Cengiz Orhonlu’ya göre Masavva’nın ele geçirilmesi çok sonra olmuştur. Buranın Sevakin’e bağlanması ve mahallî beylerin itaat altına alınması için bkz. Cengiz Orhonlu, s. 2. 38 Şevki Ataullah el-Cemal, el-Vesâ’ikü’t-tarihiyye li-Siyaset Mısr fi’l-Bahri’l-Ahmer (18631879), Kahire, 1959, s. 29-179. 39 Ahmet Kavas, “Doğu Afrika Sahilinde Osmanlı Hakimiyeti: Kuzey Somali’de Zeyla İskelesinin Konumu (1265-1334/1849-1916)”, İslam Araştırmaları Dergisi, 2001, sy. 5, s.109-134.. 40 Kavas, Zeyla İskelesi, s. 123-127. 41 Hatice Uğur, Osmanlı Afrikası’nda Bir Sultanlık: Zengibar, İstanbul: Küre Yayınları, 2005.
Siyah Afrika’da Osmanl› fiehirleri
157
dir. Ayrıca XVIII. yüzyılın sonunda bölge için daha özel tasnifler bulunmaktadır. Mısır eyaletine bağlı olan Afrika şehirleri ile ilgili olarak hem Mühime Mısır, hem de İrade Mısır tasnifleri içinde bilgiler mevcuttur. Osmanlı idaresinin Afrika şehirlerine verdiği önem Hariciye, Dahiliye ve Yıldız evraklarındaki belgelerin çokluğu ile dikkatimizi çekmektedir. Belgeler şehirlerin siyasî, idarî ve coğrafî yapıları hakkında bilgiler yansıtır. Avrupa Arşivleri XV. yüzyıldan beri Avrupa güçleri Afrika kıtasına önem vermekteydi. Özelikle Portekiz arşivinde Afrika şehirleri hakkında bilgilerin çokluğu bunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir.42 Buna göre erken tarihlerden itibaren Habeşistan ile temas halindeki Avrupa güçlerinin özellikle İtalya, Fransa ve İngiltere’nin arşivlerinde bilgiler bulunmaktadır. İngiliz Arşivi Büyük sömürge devletlerinin başında gelen İngiltere arşivinde, Afrika’daki Osmanlı şehirleri hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır. Şehirlerin coğrafî ve siyasî durumu hakkında bilgi veren İngiliz arşivi, XIX. yüzyılın tarihi için kapsamlı ve detaylı bilgilere sahiptir. İngiliz Hariciyesinin dosyalarındaki bu belgelere, Türkiye ve Mısır başlıkları altında rastlanmaktadır. Ayrıca Mısır’ın işgalinden sonraki dönem ile ilgili olarak İngiliz Harbiye nezareti evrakında da birtakım bilgiler bulunmaktadır. Afrika’daki Yerel Arşivler Mısır arşivleri başta olmak üzere bazı bölge arşivlerinde değerli bilgilere rastlamak mümkündür. Ayrıca XX. yüzyılda ortaya çıkan bağımsız Afrika devletlerinin arşivlerinde Osmalı dönemine ait bilgiler raslanmaktadır.
Konuyla İlgili Dİğer Kaynaklar Başbakanlık Osmanlı Arşivi (İstanbul), BOA: Hariciye Siyasi Dosyaları, Hatt-ı Humâyûn, İrade-i Dahiliye, İrade-i Meclis-i Vâlâ, İrade-i Mesail-i Mühimme, İrâde-i Mısır, Kâmil Kepeci Tasnifi Defterleri, Mısır Mühimmesi, Mısır Hulase Defterleri, Mühimme Defterleri, Yıldız Tasnifi, Sadaret Mektubî Umum Vilayet Yazışmalarına Ait Belgeler (A. MKT. UM), Sadaret Mektubî Kalemi Mühimme Kalemi (Odasi) 42 Ahmed Buşarb, “Musahametü’l-vesâ’ik el-Bortokaliye fî kitâbeti Tarihi’l-Gazvi’l-Burtukalîli sevahili’l-Mağrib ve’l-Bahri’l-Ahmer ve’l-Halici’l-Arabî”, el-Vesîka, 1987, sy. 10, Bahreyn, s. 144-183.
TAL‹D, 3(6), 2005, T. M. Nour
158
Belgeleri (A. MKT. MHM), Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Yazışmalarına Ait Belgeler (A. MKT. MVL), Sadaret Mektubî Kalemi Nezaret ve Devâir Yazışmalarına Ait Belgeler (A. MKT. NZD). İngiliz Foreign Office (F.O.). İngiliz War Office (W.O.). Barros, João de, ‘’Uma Geografia Quinhentista’’, [Luciano Ribeiro (ed.)], STVDIA, 1961, sy. 7, Lizbon, s. 151-318. el-Himyerî, Muhammed İbn Abdelmun‘im, er-Revzu’l-mi‘târ fî Haberi’l-aktâr, Beyrut, 1975. Emerson Peck, W., Quarantine Island Suakin, Scale 1:1200, War Office, Intelligence Branch, Londra, 1884. Fre, Zeremamiam. Pastoral Development in Eritrea and Eastern Sudan: Implications for Livestock Extension Programmes, University of Reading, 1989. Great Britain, War Office, Sketch of Country Included Between the Routes Suakin - Berber and Massawa-Kassala, War Office, Intelligence Branch, Londra, 1886-1890. İbn Cübeyr, ebu’l-Hasan Muhammed ibn Ahmed, Rihletu İbn Cübeyr, Beyrut, 1980. İbn İyâs, Bedâyi‘ü’z-zuhûr fî vekâyi‘ü’d-duhûr, c. V, Kahire, 1961. İbn Manzûr, Ebu’l-Fazl Cemaluddin Muhammed ibn Mükerrem, Lisanu’l-Arab, c. III, Beyrut, 1300. Kavas, Ahmet, “Türkiye’de Osmanlı Afrikası Araştırmaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. 1, sy. 2, s. 513-528. Kavas, Ahmet, Geçmişten Günümüze Afrika, İstanbul: Kitabevi Yay., 2005. Neillands, Robin, The Dervish Wars: Gordon And Kitchener in the Sudan 1880-1898, Londra, 1996. Robson, Brian, Fuzzy-Wuzzy: the Campaigns in the Eastern Sudan, 1884-85, Tunbridge Wells, 1993. Warner, Philip, The Rise and Fall of an African Empire, Londra, 1973.
The Ottoman Cities in Black Africa Tarig Mohamed NOUR Abstract Although the Ottomans had been ruling important part of black Africa for four centuries, there is no intensive study concerning the African cities during that period. With addition to the travelers’ collection and memories, there are rich materials in many world archives such as the Ottomans Archives in Istanbul and the British National Archives in London, beside the African states’ national record offices. Co-operative researches are recommended to draw attention to this important issue. Keywords: Africa, African Cities, Ottomans Cities, East Africa, Red Sea.
Siyah Afrika’da Osmanl› fiehirleri
159
Siyah Afrika’da Osmanl› fiehirleri Tarig Mohamed NOUR Özet Osmanlı Devleti Siyah Afrika’nın önemli bölgelerinde dört yüzyıl boyunca hâkim olmasına rağmen, Afrika şehirlerinin Osmanlı dönemi üzerinde, o oranda zengin bir araştırmanın varlığından söz etmek mümkün değildir. Seyyahların yazdıklarının yanı sıra, dünyanın önemli arşivlerinde konu ile ilgili oldukça zengin bir malzeme bulunmaktadır. Mesela, İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ni ve Londra’daki İngiliz arşivlerini örnek olarak verebiliriz. Ayrıca Afrika’da bulunan yerel arşivler de hatırlanmalıdır. Bu yazıda, Afrika şehirlerinin Osmanlı dönemi hakkında yapılan çalışmaların ve kaynakların bir değerlendirmesini yapmak amaçlanmıştır. Ancak, bu önemli konunun daha derinlikli bir biçimde araştırılması ve gündeme getirilmesi için, daha geniş bir araştırmacı grubunun birlikte yapacakları daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Anahtar kelimeler: Afrika, Afrika Şehirleri, Osmanlı Şehirleri, Doğu Afrika, Kızıldeniz.
160
TAL‹D, 3(6), 2005, T. M. Nour
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
161
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 161-210
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar) Yunus KOÇ*
Giriş KONUYLA İLGİLİ bir “literatür” değerlendirmesi yapılıp yapılamayacağı teklif edildiğinde, sorunun çok değişik boyutlarda ve farklı eksenlerde ele alınabilecek bir durumda olduğunun farkında olunarak teklif kabul edilmişti. Konu etrafında düşünme ve araştırma süreci ilerledikçe böyle bir çalışmanın epeyce çetrefil bir iş olduğuna dair kanaatleri pekiştirecek durumlar yaşandı. Buna rağmen yine de bir değerlendirme yapmanın mümkün olduğu tespitinden yola çıkılarak metin hazırlanmaya çalışıldı. Konunun çerçevesi çizilirken İstanbul ve XIX. yüzyıl kapsam dışı bırakıldı. Bunun biri öznel, diğeri nesnel iki sebebi vardı: Öznel olanı, tamamen, iş yoğunluğunun azaltılmasına dönüktü. Eldeki malzemenin sayı ve içerik olarak zaten oldukça yüklü olması böyle bir “tercihi” gerektirdi. Nesnel olanı ise hem İstanbul’un, hem de XIX. yüzyılın kendine mahsus durumlarıydı. İstanbul yüzyıllarca payitahttı ve her şeyi ile “istisnaî” bir kentti. Dahası, belki de kendi başına bir değerlendirmeye tabi tutulacak ölçüde zengin bir malzeme sunmaktaydı. XIX. yüzyıl ise “dönüşüm” dönemini simgeliyor ve işin içerisine “modernite”, “sömürgecilik”, “sanayileşme”, “milliyetçilik”, “merkezîleşme”, “modern ulaşım araçları”, “içe dönük yoğun göç” vs. gibi birbirinden farklı eksenlerdeki tartışmaların gölgesinde bulunan bir kent iskânı ve demografisi manzarası sunuyordu. Dolayısıyla, değerlendirme kriterlerinin farklılaşması gerekiyordu. Bu sınırlara rağmen, kapsam içerisinde olan birçok çalışmanın “hariçte” kaldığını itiraf etmek gerekir. Bunun da teknik, içerik ve zamanla alakalı somut gerekçeleri bulunmaktadır. Metinde eksiklikler, gözden kaçan noktalar, değinilememiş konular ya da farkında olunarak veya * Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü. Metnin son halini okuyan ve düzeltmeler konusunda yardımını esirgemeyen Biray Çakmak’a ve özetin İngilizce çevirisi için de Mehmet Öz’e müteşekkirim. Dipnotlarda atıfta bulunulan eserlere ait yayınevi ve basımevi gibi ayrıntılar, eserle ilgili tam künye Bibliyografyada verildiği için tekrarlanmamıştır.
162
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
olunmayarak değerlendirmeye dahil edilmemiş çalışmaların olacağı aşikârdır. Tüm bu eksikliklere ve “atlama”lara rağmen belirgin bir tablo ortaya çıkartılmaya çalışıldı. Yaklaşım, Metodoloji ve Tanımlama Osmanlı’da kent iskânı ve demografisi üzerine yazılanları, konunun alt birimleri ya da bağlantılarını dikkate almadan değerlendirmeye çabalamak beyhude bir girişim olacaktır. Literatür taraması yaparken nelere dikkat edilmesi gerektiği hususu, metodolojik olarak ön planda yer alması gereken bir zorunluluktur. Daha ilk etapta “kent” kavramı başlı başına sorunlar yumağı iken, “Osmanlı kenti” deyince akla ne geldiği/gelmesi gerektiği sorusuna verilen cevaplar dikkate alındığında, “alt konular”ın ne kadar çoğaldığı ve işin içinde, daha baştan “İslam kenti”, “Arap kenti”, “Akdeniz kenti”, “Balkan kenti”, “Doğu kenti”, “Anadolu kenti” vs. gibi faklı coğrafî, kültürel ve tarihî faktörlerin dahil olduğu bir “tanımlama” zincirinin, farklı kavramlaştırma biçimlerinin bulunduğu dikkati çekmektedir.1 “Osmanlı kenti” de tüm bu kavram ve tanımlamaların içinde, yanında, dışında olabilecek unsurlara sahip bir tanımlamadır. “Osmanlı kenti” mi yoksa “Osmanlı dönemi Akdeniz/Arap/Anadolu/Balkan kenti” diye mi tanımlamak daha gerçekçi olacaktır? Daha başka bir ifadeyle, farkı coğrafyalardaki bu kentler Osmanlı dönemi boyunca ne kadar “Osmanlı1 Tüm bu tanımlama biçimleri ve ileri sürülen görüşlerin “Bir Osmanlı kenti var mıydı?” başlığı altına oldukça iyi ve özgün bir değerlendirmesi için bkz. Edhem Eldem, Daniel Goffman ve Bruce Masters (der.), Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti, çev. Sermet Yalçın, İstanbul, 2003, s. 1-18. Burada İslam kenti, Arap kenti, Akdeniz kenti kavramları ve ilgili tartışmalar, araştırmalar üzerinden değerlendirilmiştir. Üretilen ampirik çalışmaların “hiçbirinde sentezlemeye ve model oluşturmaya yönelik fazla bir teşebbüs yoktur” ve Arap kentlerini çalışan “araştırmacıların çoğu, Arap örneğinin İslam kentinin temel biçimi olduğunu düşünmüştür”. Bunda en belirleyici faktör ise “Arap kentleri üzerine çalışan araştırmacıların Osmanlı belgelerini açığa çıkarmadaki kronik gönülsüzlükleridir.” (a.g.e., s. 8-9). Oysa Osmanlı coğrafyasındaki kentleri “bulundukları coğrafyayı ya da türü göz önüne alarak sınıflandırmak ve yapılacak çalışmaları kent araştırmalarına bütünüyle entegre etme çabasını” göstermek gerekir (a.g.e., s. 239). Böyle bir çabada, ticaret, zanaat ve üretim; kentsel elit ve katmanlaşma ile merkezle kentin siyasî/idarî ilişkileri, yaklaşımın parametreleri olmalıdır. Ancak bu yaklaşımla özgünlükler, farklılıklar ve benzerlikler yakalanarak Osmanlı kenti daha iyi anlaşılabilir (a.g.e., s. 231-239). Tuncer Baykara (“Osmanlı Devleti Şehirli Bir Devlet midir?”, Osmanlı, c. V, Toplum, Güler Eren (ed.), Ankara, 1999, s. 528-535) ise Osmanlı ve şehir ilişkisini önce tanımlama düzeyinde, ardından da tarihî süreç içerisinde ele aldıktan sonra, etki bakımından Bizans ve Selçuklu dönemlerine vurgu yapar. Ona göre şehir kültürü ve şehirlilik duygusu Osmanlı’da güçlüdür ve “bağımsız şehir idaresi ve şehir siyasî iradesi, Osmanlı devrinde de devam etmiştir” (s. 532). Baykara, meseleye bir bütün olarak tarihî süreç içerisinde bakar ve Osmanlı şehir ve kültürel hayatını üç döneme ayırır: (1) Geleneklerin ve eski Selçuklu etkisinin güçlü olduğu dönem (XV. yüzyıl sonuna kadar); (2) Osmanlı şehir kültürünün özgün yapısını kazandığı dönem (XVI. ve daha çok da XVII.-XVIII. yüzyıllar); (3) “Kendi değerlerinin küçümsendiği”, yani başkalaşmanın başladığı dönem (XVIII. sonlarından itibaren). Bu üç dönemden özellikle XVII. ve XVIII. yüzyıllar Osmanlı şehir ve kültürünün “en olgun çağını” oluşturur (a.g.e., s. 534).
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
163
laşmış”, ne kadar Osmanlı özelliği kazanmışlardır? Osmanlı Belgrad’ı ile Haleb’i ne türden benzerliklere ve farklılıklara sahne olarak Osmanlı kenti sayılabilecek özelliklere sahiptiler ya da sahip değildiler? Osmanlı yönetimi altında bulunmak bir Balkan veya Orta Doğu kenti için ne türden ortaklıklar ve farklılıklar yaratmıştır? Bir imparatorluğun sınırları dahilinde ve yönetiminden bulunmanın dışında bir kent, hangi belirgin özellikleriyle bir başka kategoriye sokulabilecektir? Bu ve benzeri sorularla ilgili olarak ilk akla gelen cevap, belki de kent iskânı ve kentteki demografik özelliklerdir diyebiliriz. Kısaca mimarî yapılar, mahallenin fizikî ve demografik dokusu, konuşulan ve yazılan dil, aynı zamanda kültürel çekim ve etki merkezi olan payitahtın simgelerinin diğer kentlere taşınıp taşınmamış olması gibi unsurlar belirleyici olabilecek kriterlerdir. Böylece doğrudan iskân ve nüfus alt başlığına geçilerek, kentin hakim dokusu ve kimliğinin belirginleşmesinde en önemli iki alt faktörü dikkate almak zorunluluğu ortaya çıkar. Bu sebeple kentle ilgili her ne türden bir araştırma yapılırsa yapılsın, bu iki alt başlıktan en az birisine mutlaka yer verilmesi gerekir. Osmanlı söz konusu olduğunda, buna bir de merkezî bürokrasinin taşra ve kentler bağlamında ürettiği belge ve defter koleksiyonlarının içerik, nitelik ve niceliği eklenirse, kent iskânı ve demografisine değinmek adeta kaçınılmaz olur. Kurumlar da bu iki unsur üzerinden/aracılığında ortaya çıkar, gelişir ya da yok olurlar. İskân konusu, kentlerin ve dolayısıyla kültür ve medeniyetin sürekliliği ya da kesintiye uğraması veya değişmesi perspektifinden bakıldığında, önemi inkar edilemez bir yere sahiptir. Kentsel iskânın unsurları ile bunların Osmanlı öncesi ve Osmanlı dönemi boyunca geçirdiği değişim veya süreklilik formları belirleyicidir. Kent iskânının belirleyici unsurları denince, kale, saray, cami, kilise, medrese, külliye, han, hamam, bedesten, çarşı, pazar, köprü, mahalle, sokak ve diğer sivil mimarî yapılar akla ilk gelenlerdir. Bu mekanların her biri, kentin sosyal, idarî, ticarî ve kültürel ihtiyaçlarına göre meydana getirilmiş olmaları yüzünden hem kentin, hem de kentli nüfusun kimliğini yansıtması bakımından önemlidir. Kentli nüfusun zamanla “zoraki” veya “kendiliğinden” kimlik değiştirmesi durumunda, bu yapıların da form ve biçim değiştirdiği, bazen hepten yok edildiği durumlar yaşanır. Nüfus konusu da en azından iskân kadar, hatta bazen ondan daha önemli ölçüde kent ve kent tarihi araştırmalarının alt faktörü olarak belirgin bir öneme sahip olmuştur. Her şeyden önce kentin “yaşayan” ve kimlikteki belirginleştirici dokusunu bu faktör oluşturur ve kent tarihi araştırmalarında özellikle “büyüklük” ya da “küçüklük” kriteri olarak en belirleyici unsurdur.2 Geçmişte ve 2 S. Faroqhi, Anadolu kentlerini sınıflandırırken, liman ya da idarî önemlerinin yanı sıra, büyüklük kıstası için nüfus faktörünü de ön planda tutmuştur. Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler: Kent Mekanında Ticaret, Zanaat ve Gıda Üretimi (1550-1650), çev. Neyyir Kalaycıoğlu, İstanbul, 2000, s. 12-13.
164
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
günümüzde kentlerin büyüklük referansı nüfus olmuştur. Kasaba ve kent ayrımı, nüfus faktörüne göre yapılmış, ülke genelinin kentlilik yapısı yine kentlerdeki nüfusun genel nüfusa oranına göre hesaplanır olmuştur. Tarihî demografinin en önemli sorunlarından bir tanesi de yine genel demografik gelişmenin kentlerle olan bağlantısı, kırsal ve kentsel nüfus arasındaki hareketlilik oranı gibi konulardır. Kent nüfusundaki katmanlaşma ve idarî/siyasî mekanizmayla alakası, dinî, sosyokültürel ve etnik ayrışım, özellikle kentli nüfustaki elit tabaka ve idarî/askerî görevlilerin sayısal oranları, nüfus yoğunluğu vs. yine tarihî demografinin önemli inceleme konularını oluşturur. Yukarıda ifade edilenlerden hareketle Osmanlı taşrası ve kentlerinin demografik yapısı ve iskânı ile ilgili bir literatür değerlendirmesi yapma girişiminde, ilk karşılaşılan husus, hacim ve kapsam bakımından çok eksenli ve yoğun bir tablonun ortaya çıktığıdır. Meseleye “doğrudan kentler üzerine yapılan çalışmalar” ve “içerisine kentlerin de dahil edildiği bölge ve konu eksenli çalışmalar” şeklinde genel bir tasnif yaparak bakılabilir. Diğer yandan sanat tarihi, mimarlık ve tarih disiplinlerinin bakış açılarıyla üretilmiş çalışmalar arasında da faklılıklar dikkati çekmektedir ve bu alanların her birini baz alarak da konuya yaklaşmak mümkündür. Fakat konunun kendisinden kaynaklanan ve içerisinde kent iskânı ve demografisi konularını bulabileceğimiz bu çok eksenli ve yoğun tablodaki çalışmaları, (1) dönem/kronoloji, (2) kaynak türü, (3) mekan ve konu eksenleri çerçevesinde değerlendirerek başka türden bir sınıflandırmaya tabi tutmak da mümkündür. Bu türden bir tasnifin ana unsurlarını aşağıdaki şekilde tanımlamak mümkündür: Dönemlere göre tasnif: Osmanlı kentlerinin kuruluş dönemi: XIV.-XV. yüzyıllar; Tahrirler dönemi ve kaza/sancak merkezi kentler: XVI. yüzyıl; Kriz/geçiş ve değişim döneminde kentler: XVII. ve XVIII. yüzyıllar; Batı ve Doğu arasında/ milliyetçilik/ merkezîleşme/ sömürge/ “premodern”/ dönüşüm dönemi kentleri: XVIII. yüzyılın ikinci yarısından XIX. yüzyıl sonuna kadar. Kaynak türüne göre tasnif: Erken, klasik, klasik sonrası ve modern dönemler başta olmak üzere belirli dönem ve yüzyıl ekseninde, fakat dönemin özelliğine göre belirli kaynak koleksiyonlarına (tahrir defterleri, vakfiyeler, seyahatnameler, şer‘iyye sicilleri, tereke defterleri, şikayet defterleri, temettuat defterleri ve benzeri kaynaklara) dayalı çalışmalarda kentler. Mekan ve konu eksenli tasnif: Münhasıran bir kent üzerine veya çerçeveye birçok kentin dahil edildiği idarî, siyasî, ekonomik, sosyal, kültürel ve/veya mimarî içerikli konu/mekan/bölge eksenli, bir veya birden fazla kaynak koleksiyonuna dayalı, “kısa” veya “uzun dönemli” çalışmalar. Bu tablodan hareketle, Osmanlı kentlerini, XIV.-XV. yüzyıllarda erken dönem, XVI. yüzyılda “sistem kenti”, XVII. yüzyılda “geçiş”, XVIII. yüzyılda “değişim” ve XIX. yüzyılda da “dönüşüm” kenti olarak nitelendirmek fazla yanlış sayılmaz kanaatindeyiz. Burada hem süreklilik kriteri, hem de kronolojik tasnif
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
165
biçimi esas alınarak bir değerlendirme yapılmıştır. Bunun sebebi açıktır: Kronolojik/dönemsel usûle göre yapılabilecek bir tasnifte, diğer tasnif biçimlerine göre yapılabilecek bir değerlendirmeyle örtüşen bir çok nokta bulunmaktadır. Ayrıca dönemlerin belirgin özellikler ve kaynak türlerinin kullanımı ve yorumlanması bakımından karşılaştırılması işlemi, böylece daha somut ve seçilebilir olacaktır. Ancak tüm bu çalışmaları, çalışmanın yapıldığı dönemi, o dönemdeki genel veya yerel tarih yazıcılığı akımlarını ve metodunu, çalışmayı yapan(lar)ın bakış açısı ve uygulanan yöntemleri, çalışmaların yapıldığı yer ve ülkeleri, kullanılan/erişilen kaynak türlerini dikkate almadan değerlendirmeye tabi tutmak mümkün değildir. Ayrıca yukarıdaki çok genel karakterli tasnif türlerinden başka, araştırmalarda kullanılan yöntem ve kuramsal çerçeve açılarından da bir değerlendirme yapmak mümkündür. Mesela “karşılaştırmalı kent tarihi”3 çalışmaları ile “modernleşme”4 veya “dünya ticareti”5 eksenindeki çalışmaları buna örnek göstermek mümkündür. Diğer taraftan, her türlü kentsel mikro tarih çalışması, kentsel bütünlük içerisinde değerlendirilmediği, yorumlanmadığı ve uzun dönemli çalışma ve yaklaşımlardaki bulgu ve yorumlarla alakası kurulmadığı ölçüde eksik olabilecektir. Bu sebeple belki de, bazen tarihî verilerin sınırlarını zorlayarak, bazen de sadece farklı türden kaynakların da var olduğunu hatırlayarak; kenti bir bütün olarak ele alıp, ardından, belli benzer özellikleri haiz kentler kümesini “okuyup”, oradan da genel sosyoekonomik, kültürel ve siyasal yapılarda kent ve kentlilik süreçlerini değerlendirmek suretiyle yeni açılımlar getirmek mümkün olabilecektir. Yukarıdaki değerlendirme ve tasniften sonra ilgili literatürün kent iskânı ve demografisi bakımından konu, amaç, yöntem, içerik itibariyle ne tür bir profil sunduğu, hangi açılımlar getirdiği ya da ne gibi eksiklikleri haiz olduğu meselesine geçilebilir. Yaklaşım kronolojik tasnife göre, değerlendirme ise örnekleme usulüne göre yapılacaktır. Diğer bir ifadeyle ilgili grupta yer alan eserin her biri ayrı ayrı ele alınmak yerine metod ve ana temalarda karşılaştırmalı bir yöntem izlenmeye ve ilgili bazda en dikkat çekici olanlar üzerinde durulmaya çalışılacaktır. Münhasıran belirli bir kentin muayyen bir dönemdeki “iskânı ve demografisi”ni ele alan müstakil çalışmalar da yok değildir, fakat bu türden çalışmaların sayıca azlığı dikkati çekmektedir. 3 Özer Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya: Osmanlı Klasik Dönemi Kent Tarihçiliğine Katkı, Ankara: Ankara Enstitüsü Vakfı Yay., 1995; André Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, çev. Ali Berktay, 2. Baskı, İstanbul, 2000. 4 Paul Dumont ve François Georgeon (ed.), Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, çev. Ali Berktay, İstanbul, 1996. 5 Çağlar Keyder, Y. Eyüp Özveren ve Donald Quataert, Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri: (1800-1914), çev. Gül Çağalı Güven, İstanbul, 1994.
166
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
Osmanlı Kentinin Teşekkül Döneminde İskân ve Demografi Osmanlı erken dönemi kentlerinin iskân ve demografisi konusu diğer dönemlere göre daha sorunlu ve literatür açısından daha zayıf bir tabloyu sergiler. Böyle olmasının en belirgin sebebi kaynak konusunda görülen yetersizlik, farklı kaynak türlerini kullanmada görülen isteksizlik ve kentlerin daha sonraki dönemlerde geçirdiği iskân evriminin yarattığı sorunlardır. Bu dönemde Selçuklu, Beylikler ve Bizans’tan devralınan kentlerde yaşanan yapısal değişimler ve nüfustaki hareketlilik, sorunun özünü oluşturmaktadır. Kent iskânının belirgin unsurları olan kale, cami, mescid, han, hamam, darüşşifa, bedesten, çarşıpazar ve mahalle gibi kamusal alanlar, daha çok devralınan mimarî yapılarla iç içedir ve dönüşümleri demografik gelişmeyle paralel bir seyir izler. Bununla birlikte erken dönem Osmanlı mimarî eserleri için bir “devşirmelik” tartışması yapılmıştır. Devralınan Bitinya kentlerinde (Bursa, İznik vs.) meydana getirilen cami, medrese, imaret ve diğer yapılarda kullanılan plan ve örgü malzemelerinden yola çıkarak “Bizans tesiri”nin boyutlarının vurgulanmaya çalışılmasına mukabil,6 yine aynı hususlardaki farklılıklardan yola çıkarak, devralınan mahallerden doğal etkilenme sürecine rağmen, Osmanlı kent mimarisinin “özgünlüğü”ne daha fazla vurgu yapılmıştır.7 Bu özgünlükte elbetteki Bizans, İslam ve Eski Türk geleneklerinin tesiri olacaktı. Fakat Osmanlı kenti yeni bir sentez olarak ortaya çıkmıştı8 ve bu sentezi besleyen en önemli unsursa Osmanlı toplumsal yapısı ve merkezî siyaseti idi.9 6 Bizans’ın özelikle Balkan kentlerindeki etkisi ve ilgili literatür için bkz. M. Cerasi, Osmanlı Kenti, Osmanlı İmparatorluğu’nda XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Kent Uygarlığı ve Mimarisi, 2. baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yay., 2001, s. 28-31; Fatma Acun, “Osmanlı Döneminde Anadolu Şehirlerinin Gelişmesinde Devletin Rolü: Karahisar Örneği”, Belleten, 2001, c. LXV, sy. 242, s. 118-119. 7 Albert Gabriel, “Bursa’da Murad I. Camii ve Osmanlı Mimarisinin Menşei Meselesi”, Vakıflar Dergisi, 1942, sy. 2, s. 43. 8 “İslam şehrinin üç temel öğesi: Cami, pazar, hamamdır; şehrin, mahallelere organik bir bağ endişesi duyulmadan bölünmüş olması, onun en belirgin fiziksel ve sosyal özelliğidir. Orta Aysa Türk şehirleri: iç kale, şehristan, ve rabat ana unsurlarından oluşur: İç kale, saray ve yönetim yapılarının oluştuğu alan; şehristan, aristokratların ve sanatkarların yaşadığı bölgedir; ticarî faaliyetler ve pazarlama merkezi buradadır. Rabat, şehrin dış kesimini, varoşları oluşturur. (…) Osmanlı’da eski Türk şehrinin planı daha zenginleşmiş, eski yapı ve elemanların yanına yenileri eklenmiştir. Diğer yandan dinsel ve sosyal yapılar topluluğu olan imaretler, şehrin gelişmesinde kilit rol oynamışlardır.” Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerinde Esnaf Örgütlerinin Fizikî Yapıya Etkileri”, Osman Okyar ve Halil İnalcık (ed.), Birinci Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, Ankara, 1980, s. 105-106. 9 Daha ilk dönemlerden başlayarak Osmanlı bey ve sultanlarının, devlet adamlarının ve hanedan üyelerinin bina ettirdikleri yapılar arasında imaretler, zaviyeli camiler, medrese, bedesten ve çarşılar ilk sırayı alır. Osmanlı devlet aygıtı kentleri, sadece “Müslümanların bir arada yaşadığı kültürel/dinî alanlar” olarak görmemiş, buradaki ticaret ve zanaatın gelişmesi için arasta, bedesten ve çarşılar da inşa ettirerek, ticarî ve diğer konaklama ile ilgili binalarını yaptırarak, kente farklı dinlere mensup insanların faaliyet gösterdiği “ekonomik bir ünite” olarak da baktıklarını kanıtlamışlardır. Bu da Osmanlı kentinin Bizans ve İslam ✒
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
167
Osmanlı idaresine katılan herhangi bir kentte, imaretlerin ilk inşa edilen yapılar arasında olması, toplumsal yapının özelliğini yansıtması bakımından önemlidir. Bu yapılar hem sosyal dayanışmanın, hem de devletin kentlere verdiği önemin birer göstergesidir. Böylelikle siyasî yapı, Osmanlı Beyliği, imaretler ve buralara tahsis edilen vakıflar vasıtasıyla (toplumda ihtiyaç sahiplerini doyurma biçimindeki) geleneksel meşruiyet sağlama kanallarından birisini çok iyi kullanmıştır. Bu mekanlar ve mekanlardaki hizmetlerin devamlılığını sağlamak üzere kurulan vakıflar10 aynı zamanda, kentlere yeni nüfus çekme politikasının da bir parçası olarak işlev görmüştür. İmaretlerin, siyasal yapının meşruiyet endişeleriyle birlikte, kentsel gelişmeye hem nüfus, hem de mekansal gelişme açılarından katkısını Barkan değerlendirmiştir.11 Aynı konuyu, daha önce, kendisini Türk şehir tarihi araştırmalarının modern anlamda kurucularından birisi haline getirecek bir seri makaleyi A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi’nde yayımlayan Osman Ergin12 ise bu kez, Türk şehircilik ve toplum tarihinde imaretlerin oynadığı rolü örneklerden yola çıkarak incelemiştir.13 Erken dönem Osmanlı kentlerinde, toplumsal yapı ve merkezî devlet siyasetiyle bağlantılı olarak, iskân dokusu ve fizikî yapıdaki değişim ve gelişimi, hemen hemen tüm Anadolu ve Balkan kentlerinde görmek mümkündür. Siyasal örgütlenme, kurumsallaşma ve toplumsal dokunun gereklerine paralel olarak teşekkül eden mimarî yapılar ve gelişen kentsel iskân, devralınan kentlerin “Osmanlı kenti” tanımlamasını hak edecek ölçüde belirginleşmesine ve farklılaşmasına yetmiştir. Bunu en derli toplu biçimde ortaya koyan bir çalışmadan uzunca bir alıntı yapmakta fayda vardır: “Osmanlı sosyal, politik, dinî, ekonomik ve askerî sistemini yansıtan kurumlar, mimarî yapıtlar aracılığıyla toplumsal mekâna yansır. Erken dönem Osmanlı beyleri, akıncı beyleri, Osmanlı hanedanına mensup kişiler, Osmanoğulları ailesinden gelmeyen, ama onlar kadar etkin olan diğer Türk aileleri, yönetici sınıf üyeleri ve tarikat mensupları tarafından banilikleri yapılan bu yapılar, kentkentlerinden ayrı bir fizikî doku ve şehirleşme şeklinin ortaya çıkmasına imkan vermiştir. Dahası, ticaretin öneminin oldukça erken bir zamanda kavrandığını gösteren kanıtlar mevcuttur. Sultan I. Murad’ın Venedik ve Cenevizlilerle ticarî anlaşmalar yaptığı bilinmektedir. İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Murad I”, İA, c. VIII, s. 595-596. Kentlerin gelişmesinde devletin oynadığı rol üzerine bir değerlendirme için bkz. Fatma Acun, “Karahisar Örneği”, s. 161-192. 10 Hilmi Ziya Ülken, “Vakıf Sistemi ve Türk Şehirciliği”, Vakıflar Dergisi, 1971, sy. 9, s. 13-39; Doğan Kuban, “Anadolu-Türk Şehri: Tarihi Gelişmesi, Sosyal ve Fizikî Özellikleri Üzerine Bazı Gözlemler”, Vakıflar Dergisi, 1968, sy. 7, s. 53-73. 11 Ömer Lütfi Barkan, “Şehirlerin Teşekkül ve İnkişafı Tarihi Bakımından Osmanlı İmparatorluğunda İmâret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Âit Araştırmalar”, İ. Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, 1963, c. XXIII, sy. 1-2, s. 239-296. 12 Osman Ergin, “Türkiye’de Şehirciliğin Tarihi İnkişafı”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 1936, sy. 61, s. 32-40; Osman Ergin’in aynı adı taşıyan diğer makaleleri SBF Dergisi’nin sonraki sayılarında yayımlanmıştır. 13 Osman Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul, 1939.
168
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
lerin fizikî dokusunun oluşmasına veya değişmesine sebep olur. Osmanlı kentinin karakteristikleri şöyle sıralanabilir: 1. Külliyelerin yapımı yeni mahallerin oluşumunu sağlamaktadır. Dinî, ekonomik ve sosyal günlük ihtiyaçları karşılayacak alt yapı kuruluşlarını barındıran bu külliyeler çevrelerine yeni nüfusun yerleşmesini sağlamaktaydı. Bu alt yapının sağladığı kolaylıklar kente yerleşimi çekici kılarken zorunlu göç olgusuyla gelenlere de hazır bir fizikî çevre oluşturmaktaydı. 2. Külliyeler genellikle var olan kent dokusunun veya surların veya iç kalenin dışına yapılmaktaydı. Böylece yerleşimin Orta Çağ sur duvarlarından çıkması da sağlanmış olmaktaydı. 3. Kent dışına yapılan ilk külliyeler birbirleriyle yol sistemi aracılığıyla bağlanır, yeni şehir merkezi ise, bu külliyelerden birinin çevresinde gelişirdi. 4. Orta Çağ uygulamasının tersine, sur duvarları dışında gelişen kent Osmanlı döneminde tekrar sur duvarları ile çevrilmezdi. Bazı özel durumlar buna istisna oluşturmaktadır; onları da XVI.-XVII. yüzyıllarda görmekteyiz. Kudüs kentinin surlarının Sultan Süleyman tarafından yeniden yapılması veya XVII. yüzyıl Celali isyanları nedeniyle Ankara’nın ikinci bir surla çevrilmesi gibi. 5. Sur dışına taşan kentlerde, Osmanlı öncesi var olan sur içine de küçük boyutlu mescit veya hamam gibi mahalle düzeyinde yapılar inşa edilirdi. Külliye yapıları veya ticaret yapıları bu eski doku içinde yer almaz, sur dışına inşa edilirdi. 6. Sur içinde kalan eski kale ise, bir süre hapishane görevini görür daha sonra ise, genellikle terk edilirdi. 7. Erken Osmanlı Dönemi’nde kentlerin oluşmasında ve değişmesinde iki kurum önemli rol oynamıştır. Bunların ilki çok işlevli yapılar olarak inşa edilen zaviye ve zaviyeli camilerdir. Diğeri ise, ticaret yapılarıdır. XIV. ve XV. yüzyılda inşa edilen tüm külliyelerde birinci kurum her zaman bulunmaktadır. İkincisi ise, kentlere göre değişmektedir. XV. yüzyıla gelene kadar bu dönem külliyelerinde ulu cami bulunmaz. 8. Kentlerin ticaret alanı ile, evlerin bulunduğu yoğun doku birbirinden farklı mahallelerde bulunmaktaydı. Mezarlıklar, mescit ve zaviyelerin çevresinde yer almaktaydı. Tabakhane yapısı ise, genellikle XIV. ve XV. yüzyıl kentinin dış sınırını belirlemekteydi.14
Diğer taraftan aynı türden tespit ve vurgulara sahip başka çalışmalar da bulunmaktadır: “O halde Osmanlı şehir planında egemen olan öğeler cami, bedesten ve imaret siteleridir. Şehre ulaşan yollar burada sonlanır ve aralarında düzenli bir bağlantı vardır. Şehrin asıl merkezini XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren be14 Filiz Yenişehirlioğlu, “Erken Dönem Balkanları’nda Kent Oluşumu veya Değişim”, http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/balkanlar/F.%20Yenisehirlioglu.htm. 08.12.2005.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
169
desten oluşturur. Etrafında, sadece bir geceleme yeri olma niteliği taşımayan, aynı zamanda ticaret yerleri de olan hanlar yer almıştır. Çoğunlukla kentin büyük cami veya camilerinden biri de burada yer alır. Bu merkezden diğer odak noktalarına doğru bir yayılma göze çarpar. Bu yayılmanın mihverini de bedestenden başlayan ve Uzunçarşı denilen geniş cadde oluşturur. Uzunçarşı şehirde üretilen her türlü mal ve hizmet erbabının bulunduğu yerdir. Uzunçarşıya açılan her bir sokakta, her biri ayrı işkolunda mal ve hizmet üreten esnaf örgütleri yer alır. Esnaf çarşılarının şehir planındaki yerleri camiye göre değil, bedestene göre açıklanmalıdır. Zira bedesten büyük tüccarların bulunduğu ve transit ticarete konu olan malların alınıp satıldığı kapalı pazar yeridir. Şehirde ülkeler ve şehirlerarası pazar için üretim yapan sanat dallarının bedestene en yakında bulunması, onları, bu ana uğraşı koluna katkısı olan dalların izlemesi ve özel durumlara ihtiyaç duyan kolların da daha etrafta bulunması, Osmanlı şehrinin çarşı ve pazar düzenidir. Ve şehir planı bu ana damarlar çerçevesinde yer alan mahallelerle tamamlanmış olur. Bu şemayı birbirinden uzak, fizik ve doğa yapısı farklı şehirlerde de bulabiliriz: dolayısıyla genelleştirilebilir.15 F. Yenişehirlioğlu’nun Balkanlardaki Osmanlı kentleri16 için ve Özer Ergenç’in de Ankara bağlamında yaptığı yukarıdaki tespitlerini Uğur Tanyeli’nin çalışmasında kent planları üzerinden daha net bir şekilde izlemek mümkündür.17 Söz konusu çalışmada kentlerin evrim süreci belli başlı Anadolu kentleri üzerinden ortaya çıkartılmıştır. Alanya, Antalya, Bursa, Edirne, Konya, Sivas, Erzurum, Kırşehir, Kütahya, İznik, Kastamonu vs. gibi belli başlı Anadolu kentlerinin, “açık” ve “kapalı” kategorisi çerçevesinde ele alındığı çalışmada, mekansal dokunun evrimi, Selçuklu’dan XVI. yüzyıla, değişim sürecinde izlenmiştir. Tanyeli’nin çalışması söz konusu dönem için bir ilk olma özelliğine sahiptir. Diğer taraftan, Ne Yenişehrilioğlu ve Tanyeli, ne de kent mimarisini konu alan diğer eserler kentsel nüfustan bahsederler. Dolayısıyla “insansız kentler” profili sunarlar. Mahalle ve/veya kent ölçeğinde hektar başına düşen nüfus konusunda bir tahmin yapmak ya da fikir beyan etmek mümkün olmamıştır, çünkü çalışmalar daha çok kentlerdeki mimarî yapılar ve fiziksel özellikler üzerine yoğunlaşmıştır. Belki bunu yapmak ilgili kentlerin XV. yüzyıldan itibaren 15 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerinde Esnaf Örgütlerinin Fizikî Yapıya Etkileri”, s. 106. 16 Balkanlardaki Osmanlı kentleri üzerine Todorov’ların önemli çalışmaları vardır: Mesele bkz. Nikolai Todorov, La ville balkanique aux XV e-XIXe siècles: développement socio-économique, Bükreş, 1980. Ancak bu çalışmalarda daha çok nüfus ve ekonomik yapı üzerinde durulur. Kent iskânının unsurları ise, bağımsızlık süreçleri ve sonrasında çoğunlukla ortadan kaldırıldığından, neredeyse hiç bahse konu değildir. Oysa Saraybosna gibi, Müslüman varlığının devam ettiği yerlerde Osmanlı kentsel dokusu korunmuştur. Bkz. Carel Bertram, “Ottoman Sarajevo: The Urban History of Sarajevo in the Ottoman Period and into the Period of the Dual Monarchy”, http://www.friends-partners.org/bosnia/cb1.html. 08.12.2005. 17 Uğur Tanyeli, Anadolu-Türk Kentinde Fiziksel Yapının Evrim Süreci (XI.-XV. yy), İstanbul, 1987.
170
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
“sosyoekonomik” yönünü inceleyen tarihçilere düşerdi. Bu konuya yeniden değinilecektir. Erken dönem Osmanlı kentindeki sosyal gruplar ve bu grupların fonksiyonel dağılımını ve sıralamasını yapmak gerekirse ana hatlarıyla şöyle bir tablo ortaya çıkar: Kamusal gelirlerle beslenen yönetici elit; üretici ve katma değer girdisi sağlayan ticaret ve zanaat erbabı; vakıflar gibi yine kamusal kaynaklarla beslenen kültürel elit; tarım ve hizmet sektörlerinde çalışan diğer kentli zümre. Zümreler arasında keskin çizgiler bulunmamakla birlikte yaklaşık genel tablo bu şekildedir. Akdağ18 bu hiyerarşik durumu farklı bir sırayla sunar. Ona göre “Türk tarihinde birbirlerinden belirli hukukî ya da geleneksel sınırlarla ayrılmış sosyal sınıflar mevcut değildi. Ancak, şehrin sorunlarına veya hükümetle olan ilişkilere ve başka işlere ait yazışmalarda, halkı temsil ediyorlar diye, fikirlerine başvurulan ve bazı hallerde hükümetten dileklerde bulunan kimseler olarak ‘ayan ve eşraf’ vardır” (s. 39). Sözü edilen ayan ve eşrafa ilk sırada yer veren Akdağ, ikinci sıraya hükümet mensuplarını yerleştirir. Bu grubun içinde müderrisler, vakıf nazırları, maliye memurları, askerî şefleri, subaşı ve asesbaşları ile kadı vardır. Üçüncü sırada yer alan esnaf ve tüccarlardan sonra, en alt sırada işçiler, çıraklar küçük işletmelerde kendi başına geçinen halk tabakalarından oluşan zümre bulunur (s. 39). Tüm bu sosyal gruplara dahil olan meslek ve statüler hakkında bilgi veren Akdağ, Osmanlı kentinin bu dokusuyla Selçuklu dönemi Anadolu kentlerinin bir devamı olduğunu ifade eder (s. 35-36). Bu devamlılıkta Anadolu kentlerindeki esnaf örgütleri ile medreselerin rolü birinci derecededir ve şehirlerde meydana gelen topluluk tipinin, İmparatorluğun iç gelişmesindeki önemi vurgulanır (s. 36). Bu zümreler kentin iskân dokusunun şekillenmesinde de rol oynamıştır. Mahallelerin teşekkülü, sokak ve binaların yerleşim düzeneği, bu nüfus dokusunun birer yansıması olarak belirir. Erken dönem Anadolu kentlerin kültürel dokusu, sosyokültürel geçişkenlik, ortak dinî kültürün etkileşim biçimi ve ortak alanları ile bunların gelişim seyri hakkında A. Yaşar Ocak’ın çalışmasını19 zikrederek bu dönemdeki kentli nüfusun sosyal cephesini kapatmak yerinde olur. Ocak’ın çalışmasında, pek alışık olunmayan bir tarzda, kentli kültürel hayatın Müslüman ve gayrimüslim unsurları ile karşılıklı din değiştirmelerin sosyal hayata yansımaları üzerinde durularak, medeniyetlerin birlikte yaşama biçimleri ve diyalog kanallarının, daha yeni çağ başlarında Türkiye kentlerinde nasıl gerçekleştiğinin ortaya konması bakımından, son derece ilgi çekici tespitler bulunmaktadır (s. 90-93). Erken dönem kentlerinin nüfus profiline gelince, konuyla ilgili literatürün daha zengin olduğunu ifade ederek başlamak gerekir, en azından XV. yüzyılın ikinci yarısı için. Bu dönemden itibaren belli başlı bölgelere ait tahrir defterle18 Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, c. II, s. 39. 19 Ahmet Yaşar Ocak, “XIII.-XVI. Yüzyıllarda Anadolu Şehirlerinde Dinî-Sosyal Hayat”, Ferzan Bayramoğlu Yıldırım (ed.), Kentte Birlikte Yaşamak Üstüne, İstanbul: Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi (WALD) Yay., 1999, s. 73-100.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
171
ri gibi düzenli arşiv koleksiyonlarına ulaşılmış olması, XV. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı kentlerinin nüfus vaziyetini incelemeye el verir niteliktedir. Özellikle tahrir defterlerinin nüfusla ilgili sunduğu veriler üzerinden, kentlerin bu dönemdeki tahminî nüfusunu, dinî, meslekî ve idarî gruplara göre kesitler halinde incelemek mümkün olmuştur. Tahrir defterlerinin iskan ve nüfus tarihi bakımından önemi ve ihtiva ettikleri bilgilerin nasıl yorumlanması gerektiği konusunda öncü çalışmayı Ö. Lütfi Barkan yapmıştır.20 Tahrir defterlerinin niteliği ve Osmanlı tarihi araştırmalarına getirebileceği açılımları konusunda, Barkan tarafından dile getirilen hususlar yankısını bulmuş ve daha sonraki yıllarda bu defter koleksiyonlarına dayalı çalışmalar ivme kazanmıştır. XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kesitler halinde takip edilebilen nüfus unsurunun ele alınışıyla alakalı modern araştırmalarda farklı yöntemler ve anlatım biçimleri dikkati çekmektedir. Bu farklı yöntem ve sunum şekillerini belirleyen en önemli faktör tarihçilerin bizzat kendileridir. Bazen imkansızlıklar, çoğu zaman da ihmal ve gerekli perspektif yetersizliğinden kaynaklanan sorunlu bir yaklaşım göze çarpmaktadır.21 Tahrir defterlerinde, kayıtlı nüfusun meslekî, dinî, vergi muafiyetini gerektiren hususiyetlerine dair işaretler ve bilgiler yazılmış olmasına rağmen, bu türden özellikler tablolara yansıtılmak yerine daha çok mahallenin ya da kentin toplam nüfusu aktarılarak yetinilmektedir.22 Başkaca çalışmalarda yer alan kent planlarından faydalanarak mahalle başına düşen kentsel nüfusu, yoğunluk oranları, katmanlaşma, geçişkenlik ve hareketlilik gibi konular ekseninde tartışmak ya akla gelmemekte ya da gereksiz görülmektedir. Nüfus artışı ile ilgili hususlar ise ancak aynı tür kaynak koleksiyonundan bir sonraki döneme ait veriler varsa karşılaştırmalar yapılmakta, yoksa sessizce geçilmektedir. Nüfusun kentsel mekan ve mahallelerle bağlantısı ise, sadece kent ya da mahalle adının zikredilmesi suretiyle kurulmaktan öteye götürülememektedir. Bu bağlamda iki istisnayı belki de Ekrem Hakkı Ayverdi ve Heath Lowry’nin çalışmaları oluşturur.23 Ayverdi çalışmasında her ne kadar yüzölçümü ve nüfus yoğunluk oranlarına değinmiş olmasa da İstanbul’un ilgili dönemdeki kent dokusu, mahalle yapısı, imar faaliyetleri ve nüfus 20 Ömer Lütfi Barkan, “Türkiye’de İmparatorluk Devrinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defterler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 1941, c. II, sy. 1-2, s. 20-59. 21 Tahrir defterlerine dayalı çalışmaların genel bir değerlendirmesi için Bkz. Oktay Özel, “Bir Tarih Okuma ve Yazma Pratiği Olarak Türkiye’de Osmanlı Tarihçiliği”, Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek, Sempozyum Bildirileri, 2. baskı, İstanbul: Metis Yay., 2001, s. 147-160; Erhan Afyoncu, “Türkiye’de Tahrir Defterlerine Dayalı Olarak Hazırlanmış Çalışmalar Hakkında Bazı Görüşler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. I, sy. 1, s. 267-286. 22 Irène Beldiceanu-Steinherr ve Maria-Magdeleine Lefebvre, “Brousse et ses habitants en 1487”, Turcica, Revue d’Etudes Turques, 1999, sy. 31, s. 313-373. 23 Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri: Şehrin İskânı ve Nüfusu, Ankara: Doğan Kardeş Yayınları, 1958; Heath W. Lowry, “Portrait of a City: The Population and Topography of Ottoman Selanik (Thesselaniki) in the Year 1475”, Diptycha, 1981, sy. 2, s. 254-293.
172
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
hareketlerine dikkat çekmiştir. Lowry ise 1475 yılı tahrir kayıtlarından hareketle Selanik’in sur içi kısmını, planlarla birlikte mahalle mahalle tablo ve yoğunluk oranları, meslekî ve dinî dağılımlarıyla beraber, kentsel nüfusun özelliklerini özgün bir şekilde ortaya koymuştur.24 Bu çalışmada, bir kentte demografi ile iskânın bütünleşmiş hali, Selanik üzerinden olabildiğince somut bir şekilde ele alınmıştır. Mesleklere göre nüfus kompozisyonu yine mahalle planları üzerinden tablo ve şekillerle aktarılabildiği için kentin fizikî dokusunu, toplumun fonksiyonel bölümleriyle karşılaştırmak mümkün olmuştur. Lowry’nin çalışması, kent iskânı ve demografisi incelemelerinde, “uygulanabilecek bir model” nitelendirmesini hak eder. Diğer taraftan, Balkanlarda XIV. yüzyıl ve XV. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlı idaresi altına girmiş kent sayısı az değildir. Osmanlı hakimiyeti Balkan tarihçiliğinin sorunlu bir alanıdır. Yunanistan’dan Sırbistan’a, Arnavutluk’tan Bulgaristan’a birçok Balkan şehri Osmanlı hakimiyetinde uzun yüzyıllar kalmış olmalarına rağmen, bölge kentlerinin Osmanlı dönemi tarihi (ve taşrası da) yeterince incelenmiş değildir. Bunun sebeplerini tartışmak bu çalışmanın hedefleri dışındadır. Balkan kentleri, Anadolu kentlerine nazaran Osmanlı bürokrasisinin gündeminde daha fazla yer tutmuştur. Buna rağmen hakkında özgün çalışmanın yapıldığı kent sayısı oldukça sınırlıdır ve daha çok geç dönemlere yöneliktir. Balkanlardaki Osmanlı mimarisi ile ilgili son yıllarda örnek sayılabilecek çalışmalar yayımlanmıştır. Bunlardan en dikkati çekeni, kentsel doku, yerleşme planları ve daha da önemlisi Bulgaristan bölgesindeki kentsel gelişimi bir bütün olarak inceleyen ve kentsel dokudaki “Osmanlı” yanları daha belirgin bir şekilde ele alan, M. Kiel imzalı çalışmadır.25 Osmanlı dönemi Balkan kentleri üzerine yaptığı çalışmalarla dikkati çeken bir diğer isim de N. Todorov’dur.26 1960’li yıllardan itibaren yayımlamaya başladığı makale ve kitaplarda Balkan kentlerini, hassaten Bulgar kentlerini ele alır. Todorov, 80’li yıllar ve özellikle de 90’lı yıllarından itibaren Bruce McGowan27 ve Géza David28 gibi araştırmacıların eserleri yayımlanıncaya kadar, neredeyse tek isimdir. Kent iskânı konusunda detaylı bilgiler vermeyen Todorov, nüfusun sadece sayısal oranları, Müslim-gayrimüslim ayırımı, İslamlaşma ve yerel 24 Heath W. Lowry, a.g.m., s. 266-268 ve 278. 25 Machiel Kiel, Bulgaristan’da Osmanlı Dönemi Kentsel Gelişimi ve Mimarî Anıtlar, çev. İlknur Kolay, Ankara, 2000. 26 Nikolai Todorov, La ville balkanique aux XV e-XIX e siècles. Bu eserin İngilizce geliştirilmiş versiyonu için bkz. Nikolai Todorov, The Balkan City, 1400-1900, Seattle ve Londra, 1983. 27 Bruce McGowan, Economic Life in Ottoman Europe: Taxation, Trade and the Struggle for Land, 1600-1800, Cambridge, 1981. 28 Géza David, “XVI. Yüzyıl Osmanlı Macaristan’ında Şehirleşme”, Osmanlı, c. IV, Toplum, Güler Eren (ed.), Ankara, 1999, s. 111-118; a.mlf., Osmanlı Macaristan’ında Toplum, Ekonomi ve Yönetim: XVI. Yüzyılda Simontornya Sancağı, çev. Hilmi Ortaç, İstanbul, 1998.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
173
nüfusun özelliklerine yönelerek seçici ve dahası mekan bağlantısından uzaklaşan bir yaklaşımla konuyu çok uzun ve karmaşık tablolar halinde takdim eder.29 Özellikle 1425-1535 ve 1520-1571-1580 arası dönemlerde Niğbolu, Tırnova, Rusçuk, Varna, Vidin, Sofya, Plovdiv gibi belli başlı şehirlerde nüfus ve ekonomik yapı karşılaştırması yapar. Nüfusla ilgili olarak artış oranı, doğurganlık ve göç, hane ve hane sayısı, ortalama ömür hesaplaması gibi teknik ve nüfusbilim açısında önemli açılımlara yer verir. Buna rağmen, ekonomik yapı üzerinde baskın bir şekilde durması, üretim ve ticaretten elde edilen gelirleri detaylı verilerle sunması, Todorov’un Osmanlı idaresini, tipik Sovyet dönemi tarihçilerinin zihniyetiyle “feodal” olarak nitelendirmesine zemin hazırlar adeta. Ona göre, Osmanlı “feodalizm”i Balkanlarda var olan ekonomik zenginliği kendisi için kullanmış, sosyal olarak da Balkan kentlerinin “otantik dokusunu zedelemiş ve onlara kendi unsurlarını dahletmiştir”.30 Diğer taraftan son yıllarda İmparatorluğun Balkan sancaklarının hem XVI. yüzyılı, hem de sonraki yüzyıllarına ait defterler üzerine yapılan çalışmalar dikkat çekicidir. Batılı, Bulgar ve Türk tarihçilerin nüfus konusunda yaptıkları kapsamlı ve metodik çalışmalar hem avarız ve cizye defterlerinde karşılaşılan problemleri irdelemekte, hem de nüfusa ait detaylı karşılaştırmalı tablolar sunmaktadır. Bu alanda daha özgün ve yeni açılımların yakın zamanlarda arttığını görmek,31 yakın gelecekte çok daha nitelikli çalışmaların yapılacağının sinyali olarak değerlendirilebilir. XV. yüzyıla ait nüfus verilerinin bazen XVI. yüzyıl çalışmalarında da dikkate alınması gerektiğini, özellikle 1440-1450 ve 1470’lere ait mevcut defter koleksiyonlarının bu bağlamda daha detaylı bir değerlendirmeye tabi tutularak özgün çalışmalar üretilmesinin mümkün olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Bir 29 Nikolai Todorov, The Balkan City, 1400-1900; a.mlf., “The Demographic Situation in the Balkan Peninsula (Late XVth-Early XVIth century)”, Society, the City and Industry in Balkans, XVth-XIXth Centuries, Ashgate, Variorum, 1998, Bölüm V, s. 22-23. 30 Nikolai Todorov, “The City in the Bulgarian Lands from the Fifteenth to the Nineteenth century”, Society, the City and Industry in Balkans, XV th-XIX th Centuries, Bölüm IV, s. 1618 ve 19. 31 Machiel Kiel, “The Heart of Bulgaria: Population and Settlement History of the Districts of Provodia, Novi Pazar and Shoumen from the Late-Middle Ages till the End of the Ottoman Period”, Uluslararası Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Türk-Bulgar İlişkileri Sempozyumu, 11-13 Mayıs 2005, Bildirileri, İstanbul, 2005, s. 15-39; Turan Gökçe, “XVII. Yüzyılda Filibe Şehrinin Demografik Gelişimi”, Uluslararası Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi TürkBulgar İlişkileri Sempozyumu, s. 49-64; Teodora Bakarjieva, “Ruse and Ruse Region in the Context of Demographic Processes in the Lower Danube Region”, Uluslararası Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Türk-Bulgar İlişkileri Sempozyumu, s. 39-48; Rumen Kovechev, “Nikopol Sancak at the Beginning of the XVIth Century According to the Istanbul Ottoman Archive”, Uluslararası Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Türk-Bulgar İlişkileri Sempozyumu, s. 65-76.
174
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
kısmı yayınlanmış verilerle birlikte bu dönemin defterlerinin, bir bütünlük içerisinde ele alınması ve daha önce, mesela Uğur Tanyeli32 ve M. Kiel33 tarafından yapılan çalışmada ortaya konulan kent planları, mimarî doku ve eserlerle birlikte değerlendirilmesi ve bütünlük sağlanması, XV. yüzyıl Osmanlı kent tarihçiliğine büyük katkı sağlayacaktır. Bu ise disiplinler arası düşünme, çalışma ve ortaklıklarla mümkün olabilecek bir hedeftir. Tahrirler Dönemi ve Kaza/Sancak, Merkezî/Sistemsi Kentlerde İskân ve Demografi Osmanlı tarihinin XVI. yüzyılı, hem belge çeşitliliği ve bolluğu, hem de seri halde koleksiyonların bulunduğu bir dönem olması sayesinde, niceliksel olarak “sancak/kaza” çalışmaları açısından “münbit” bir dönemdir. Çoğunlukla “XVI. Yüzyılda …. Kazası” ya da “XVI. yüzyılda …. Sancağı” başlıkları altında, 1980’li yılların başından ve nerdeyse 2000’li yıllara kadar gelen zaman zarfında, Osmanlı taşrasıyla ilgili tahrir defterlerine dayalı çok sayıda çalışma yapılmış ve bunların bir kısmı yayımlanmıştır. Tahrir eksenli böyle bir araştırma (ki bunların çoğu yüksek lisans veya doktora tezidir) ve yayın bolluğunun meydana çıkmasında Barkan’ın, bu defterlerin hazırlanış biçimi, amacı ve içeriği ile ortaya koyduğu malumatın zenginliği üzerine 1941 yılında yayımladığı çalışmasının ardından,34 1953 yılında basılan ve bu kez, Tahrir defterleri ile tarihî demografi çalışmaları arasındaki bağı doğrudan ve kapsamlı nüfus verileri ile kuran ikinci makalesi oldukça etkili olmuştur.35 İsmet Miroğlu36 ve Nejat Göyünç’ün37 yayınlarıyla bu alan iyice hareketlenmeye başlamış ve peş peşe XVI. yüzyıl Osmanlı sancak ve kazalarını konu alan çok sayıda araştırma, bilim dünyasında yerini almıştır.38 Bu yayınların çoğunda, araştırmaya konu olan kaza ya da sancaklardaki kentlerin iskânı ve demografisiyle ilgili bilgilere rastlanır. Defterlerin hazırlanış amacı, esas itibariyle kırsal alanların vergi kapasitesini, “timar ünitesi” bünyesinde tespit ve idarî/askerî statülere tevcih etmek olduğundan, ekonomik yapı ve tarımsal üretimle birlikte, vergilendirilecek nüfusun da tahrir edilmesi, söz konusu çalışmaların bu eksenlerde yürütülmesine zemin 32 Uğur Tanyeli, Anadolu-Türk Kentinde Fiziksel Yapının Evrim Süreci. 33 Machiel Kiel, Bulgaristan’da Osmanlı Dönemi Kentsel Gelişimi ve Mimari Anıtlar. 34 Ö. L. Barkan, “Türkiye’de..”. 35 Ö. L. Barkan, “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, Türkiyat Mecmuası, 1953, c. X, s. 1-26. 36 İsmet Miroğlu, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası, Ankara: TTK Yay., 1990. 37 Nejat Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara: TTK Yay., 1991. 38 Bu sancak/kaza çalışmalarının da dahil olduğu, sosyoekonomik tarih içerikli makalelerin toplu bir bibliyografya denemesi için bkz. Murat Koraltürk, Osmanlı Ekonomik ve Toplumsal Tarihine İlişkin Türkçe Makaleler Bibliyografyası Denemesi (1910-1997), İstanbul: Creative Yay., 1998.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
175
hazırlamıştır. Kent ise hem nüfus ve ekonomik yapı, hem de idarî olarak başka bir boyutta olduğundan, defterlerdekine benzer bir şekilde çalışmalarda da, ele alınan genel tablodaki konu başlıklarından veya bölümlerden sadece birisidir, eğer bölgede şehir varsa. Diğer bir ifadeyle, sancak çalışmalarından bazıları, defterlerin vergi ve yönetim eksenli ana içeriğine bağlı olarak sınırlı kalır ve kentlerdeki nüfusun ele alınış biçimi de defterlere bağlıdır, hatta bazı durumlarda defterlerin gerisinde dahi kalır.39 Daha titiz çalışmalarda ise bu defter eksenli kent tasvirinin dışına çıkılarak, en azında hedeflenen yüzyılda, kentin iskân ve demografisi, yönetim ve ticarî yapı da dahil olmak üzere kent bütünlüğü geniş bir eksende sorgulanır; ulaşılabilmiş diğer kaynaklar (Osmanlı Arşivi’ndeki MAD ve Mühimme koleksiyonları ile seyahat raporları vs. gibi) işin içerisine katılarak daha tatminkâr bir tablo sergilenir.40 Genellikle ilgili sancak/kaza merkezi olan şehrin “fizikî durum ve nüfus” başlığı altında ele alınan konular, kale ve tarihçesi, kale içindeki askerî birimler, dinî ve diğer sosyal yapılar tek tek sıralanır ve banileri, varsa vakıf gelirleri vs. irdelenir. Kentteki diğer yapılardan han, hamam, çarşı, pazar, imaret, imalathaneler ile ticarî faaliyetler ve zanaat üretim hakkında bilgiler verilir; mahalleler, adları ve belirgin hususiyetleri ile (mesela bugünkü yeri, varsa camisi, bazen de teşekkül sürecine ait bilgilerle) sıralanır. Kent mimarisinin geçirdiği değişim, yangın ve deprem gibi kente yıkıcı tesir bırakan olayların bıraktığı izler ya da yeniden yapılanma süreçlerinden bahsedilmez. Mahallelerin sayı ve nitelik itibariyle yüzyıl içerisindeki gelişimi pek sorgulanmaz. Mahallelerin Müslim-gayrimüslim sınıflaması ve nüfusun etnik yapısına göre ayrılıp ayrılmadığı sorunu, Osmanlı bürokrasisi ve tahrir eminlerininkinden daha keskin bir gözle ele alınır. Balkan kentlerinin genel bir nüfus değerlendirmesi, XVI. yüzyıl için henüz tam olarak yapılmamıştır. Yapılan çalışmalardan bazıları ise Edirne, Çirmen, Hasköy, Sirem, Simontornya ve Batı Trakya bölgelerine yöneliktir.41 Türkiye’de 39 Nilüfer Bayatlı, XVI. Yüzyılda Musul Eyaleti, Ankara: TTK Yay., 1999; Akif Erdoğdu, “Some Observations on the Urban Population of Karaman Province in the Reign of Murad III, with Regard to the Mufassal Defters”, Daniel Panzac (ed.), Histoire économique et sociale de l’Empire ottoman et de la Turquie, Paris, 1995, s. 341-347. Tahrir defterlerindeki niceliksel ve sayısal verilerin sunumunda tablo, şema, grafik vs. gibi izahatı ve anlaşılmayı kolaylaştıracak, karşılaştırmalar için okuyucuya zaman kazandıracak araçların kullanılması, modası geçmiş bir teknik olmasa gerekir. 40 Bu bağlamda bazı örnek çalışmalar için bkz. Nejat Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara, 1991, s. 89-126; Feridun M. Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara, 1989, s. 12-109; Orhan Kılıç, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548-1648), Van, 1997, s. 200-257; Mehmet Öz, XV.-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara: TTK Yay., 1999. 41 Yusuf Halaçoğlu, “XVI. Yüzyılda Sosyal, Ekonomik ve Demografik Bakımdan Balkanlarda Bazı Osmanlı Şehirleri”, Belleten, 1989, c. LIII, sy. 207-208, s. 637-678; Bruce McGowan, Economic Life in the Ottoman Europe: Taxation, Trade and the Struggle for Land, (16001800), Cambridge, 1981; Géza David, XVI. Yüzyılda Simontornya Sancağı; Sıdık Çalık, “Çirmen Sancağında İskân ve Nüfus (1466-1595)”, Doktora Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000.
176
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
yapılan çalışmalarda ana hedef bu bölgelerdeki nüfusun dağılım durumu ile Müslim-gayrimüslim nüfus oranlarının tespitidir. Ayrıca bölgede gerçekleşen Türk iskanının nitelik ve seyri üzerinde durularak Balkanlar’da yürütülen “Osmanlı iskan politikasının asıl gayesinin” bölgenin, “Türk yurdu haline getirilmesi” olduğu konusu vurgulanır.42 Devamla nüfusun kır ve kentlere göre dağılımı verilerek gayrimüslim ve Müslim nüfusun artış hızları ve oranlar tablolar halinde verilir (s. 653-675). Araştırılan konular, Anadolu’nun gayrimüslim nüfusun yoğun olduğu bölgelerindeki kentler olduğunda, mahallelerin durumu ve nüfusun dinî ayrımı daha kritik bir hal alır. Erzincan, Van, Sivas, Bitlis, Diyarbakır, Sivas gibi Doğu kentleri üzerine yapılan çalışmalarda bu konu daha anlamlı ve hassas bir hale gelir.43 Mesela Van’da Müslüman mahalle adları verildikten sonra “gayrimüslim mahalle adına rastlanmadığı”, ancak gayrimüslimlerin/Ermenilerin, çoğunlukla Hüsrev Paşa Camii, Tebriz Kapısı ve Ulu Cami mahallelerinde oturdukları bilgisi verilir.44 Evliya Çelebi de Ermenilerin üç mahallede oturduklarını teyid etmiştir zaten.45 Oysa bir mahalle; adı, topografyası, mimarisi, bulunduğu yer ve nüfusuyla bir bütün teşkil eder ve birlikte değerlendirilmesi gerekir. İlgili dönem içerisindeki değişim ve gelişimi ön plana çıkartmak, daha elverişli ve anlamlı bir tablonun ortaya çıkmasını sağlar.46 Kente ait plan ya da krokilerle mahallelerin yerleşim ve nüfus dağlımı; kentteki askerî/idarî, ticarî, sınaî ve dinî işlev alanlarını gösterme girişimi ise neredeyse birkaç çalışma ile sınırlıdır.47 Ana kaynağı tahrir defterleri olan XVI. yüzyıla ait sancak/kaza çalışmalarında, incelenen kenti, başka bir kent ya da diğer kentlerle karşılaştırma aşamasına henüz geçilmemiştir. Kentteki imaret, medrese, cami, türbe, zaviye, hamam, imaret, çarşı, bedesten, pazar gibi mimarî eserlerin gelir-gider bütçelerinden bahsedilir ama buralarda görev yapan, üreten, çalışan insanlar ya ayrı bir fasılda ele alınmıştır ya da yoktur.48 Kentlerdeki ticarî, sosyal ve kültürel faaliyetler için imar edilmiş yapıların içerisinde ve çevresinde ne olup bittiği, hayatın nasıl döndüğü, bu yapıların kente ve çevresine ne kazandırıp ne kaybettirdiği, kentte yaşayanlar ve dışarıdan gelenler için, bu yapıların içerisinde ve çevresindeki mahallelerdeki hayat; olup bitenlerin ne anlama geldiği gibi sorular sorulma42 Yusuf Halaçoğlu, a.g.m., s. 637. 43 XVI. yüzyıla ait birçok kaza ve sancağın çalışılmış olmasına rağmen Sivas’ın “gözden kaçması” dikkat çekicidir. Sivas şehrinin çalışılmasını “zorlaştıran” sebeplerden bir tanesinin de kentin bu yüzyıldaki nüfus kompozisyonu olduğu söylenmektedir. 44 Orhan Kılıç, Van, s. 245. 45 Aynı yerde. 46 Feridun M. Emecen, Manisa, s. 46-55; Mehmet İnbaşı, XVI. Yüzyıl Başlarında Kayseri, Kayseri, 1992, s. 39-50. 47 Feridun M. Emecen, Manisa, s. 46-55; Yücel Öztürk, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe 14751600, Ankara, 2000, s. 200-233. 48 Mehmet İnbaşı, Kayseri, s. 55-68. Krş. Feridun M. Emecen, Manisa, s. 87-108.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
177
mıştır. Bunun sebebi, bu türden sorular sorulmuş olsa da cevapların sadece tahrir defterlerine bakılarak verilemeyeceğinin biliniyor olması olsa gerektir. Tahrir defterlerine dayalı XVI. yüzyıl sancak/kaza çalışmalarında kentsel nüfusun ele alınış biçimi ve ortaya konulan tablo, sancak/kaza geneline dair genel yapıdan daha farklı değildir. Nüfusun kır-kent dağılımı, hane/aile ilişkisi, hanedeki fert sayısı, çocuk ve eş sayısı, ömür ortalaması, doğurganlık oranı, yatay ve dikey hareketlilik, sürgün ve göç, doğal nüfus artış oranı, evli/bekar nüfus oranları, kadın-erkek oranları, nüfusun din, meslek ve statü ve gelir gruplarına göre dağılımı vs. gibi konular tarihî demografinin temel alanlarını oluşturur. Münhasıran XVI. yüzyıla ait çok önemli bir problem ise bu yüzyılda yaşanan/görülen hızlı nüfus artışı konusudur.49 Tahrir defterlerindeki veriler, yukarıdaki temel alanlardan bazılarının, Osmanlı kenti bağlamında irdelenmesine imkan verir niteliktedir. Nüfusun sayısal olarak tespiti ve dönem boyunca geçirdiği değişimi, genel hatlarıyla değerlendiren çalışmalar çoğunluktadır. Defterlerin kayıt mantığı ve düzeneği de sorunludur. Temel hedef vergilendirme olduğundan kayıt sistemi bakımından XV. ve XVI. yüzyıl defterleri arasında farklılıklar gözlemlenir. Mesela “mücerred” nüfusun kaydedilme kriterlerinde değişim söz konusudur.50 Defterlerde daha ziyade vergiye tabi hane reisinin adının, baba adıyla kaydedilmiş olması, askerî sınıfa mensup kimselerin bazen kayıt dışında kalma ihtimali, şehirli hanedeki fert sayısı, toplamda verilen “nefer” yekunu ile hane ilişkisi, “mücerred” ve “bive”lerin durumu, nüfusun Müslim-gayrimüslim şeklinde ayrımı, statü, görev, meslek, kiracılık, şehre yeni gelmişlik gibi kimi özel durumların bazen kaydedilip bazen kaydedilmemiş olması vb. gibi hususlar defter eksenli kentsel nüfus araştırmalarının sorunlarından bazılarıdır. Bölge, kent, dönem, katip ve diğer hususlara bağlı olarak zuhur eden yukarıdaki sorunların üstesinden gelmek gerekmektedir. Bu tür sorunların üstesinden gelinse dahi münhasıran yukarıda zikredilen “temel alanlarla” ilgili çalışmalar istisnaîdir.51 Bu istisnaî örneklere geçmezden evvel genel durumu gözden geçirmekte yarar vardır. Kent iskânı konusunda titizliğin gösterildiği çalışmalarda nüfus konusu da aynı dikkatlilik ve açılımla ele alınmış gözükmektedir. Defterlerin sınırlılığı burada da belirleyici olmuştur.52 Hemen tüm sancak/kaza çalışmalarında kentte49 XVI. yüzyılda genel nüfus artışı ve bunun niteliği konusunda yapılan tartışmaların bir değerlendirmesi ve yeni bir yaklaşım için bkz. Oktay Özel, “Population Changes in Ottoman Anatolia During the XVIth and XVIIth Centuries: The ‘Demographic Crises’ Reconsidered”, International Journal of Middle East Studies, 2004, sy. 36, s. 183-205. 50 Mehmet Öz, XV.-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara, 1999, s. 41, 52. 51 Özer Ergenç, “XVI. Yüzyıl Sonunda Bursa: Yerleşimi, Yönetimi, Ekonomi ve Sosyal Durumu Üzerine Bir Araştırma”, Doçentlik Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi, 1979; Géza David, XVI. Yüzyılda Simontornya Sancağı; Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşma ve Türkleşmesi 1461-1583, çev. Demet ve Heath Lowry, 3. baskı, İstanbul, 2005. 52 Heath W. Lowry, Trabzon, s. 3.
178
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
ki sancakbeyi, kadı, dizdar, subaşı gibi yönetici ve askerî tabakadan bahsedilir. Ayrıca dinî/sosyal kurumlarda görev yapan ve vergiden muaf zümrelerden bahsetmek defterlerin gereğidir. Ancak bunlar çoğu kez topluca verilir53 ve toplumsal zümrelerde geçişkenlik, katmanlaşmanın sınırları, dikey ve yatay hareketlilik gibi konulardan bahsedilmesi ender bir durumdur.54 Defterlerde yer alan hane, mücerred ve nefer konusu, üzerinde hemen herkesin durduğu bir sorundur. Toplam haneden hareketle toplam mahalle veya kent nüfusunun hesaplanmasında kullanılacak katsayıda tereddütler devam etmektedir. Katsayı olarak genellikle 5 rakamının kabul edilmiş olduğu görülür. Ancak bu sayıya mücerredlerin dahil edilip edilmeyeceği tartışmalıdır. Son yıllarda özellikle tereke defterlerine dayalı olarak yapılan araştırmalarda, endüstrileşme öncesi toplumlarda, özelde de Osmanlı toplumunda, ilgili defterlerde yer aldığı şekliyle hanedeki fert sayısı hakkında daha fazla durulmakta ve bu miktarın ortalama 4 olduğu fikri daha somut verilerle öne sürülmektedir.55 Şurası muhakkak ki ekonomik vaziyetle aile fert sayısı arasında doğru bir orantı vardır. Zenginleşmeyle birlikte ailedeki çocuk sayısı da artmaktadır.56 Kentli nüfusun mahalle ekseninde hesaplanması ve defterin ait olduğu yıldaki genel mahalle ve kent nüfusunun verilmesi, genel bir eğilimdir. Daha sonra ikinci ve varsa üçüncü ve dördüncü dönem sayım sonuçları aynı usulde mahalle mahalle verilir ve bazen tablo ve grafiklerle dağılım oranları gösterilir. Değişik dönem defterlerindeki nüfus verilerinin karlaştırmalı bir biçimde aynı tabloda verilmesi ve yüzyılın ilgili veri dönemleri arasındaki farklılıklar üzerinde durulması yine nadir uygulamalardan birisidir.57 Söz konusu olan kırsal nüfus dahi olsa, David’in çalışmasında “ailelerin genişliği, nüfusun sürekliliği ve mezraalaşma” gibi sorunlara eğilme ve tutarlı sonuçlar elde etme girişimi başarıyla denenmiştir.58 Nüfus konusunda üzerinde durulan ve defterlerde açık bir şekilde tasnif edilen konulardan birisi de etnik ve dinî ayrımdır. Yine temel endişe vergilendirme konusu olduğundan, Osmanlı bürokrasisi dinî ayrıma özen göstermiştir. Buradan hareketle kentli nüfusta yer alan gayrimüslim grupları takip etmek mümkün olmaktadır. Bu durum özellikle nüfus bağlamında bölgesel 53 Mehmet İnbaşı, Kayseri, s. 48-50; Yücel Öztürk, Kefe, s. 221-222; Fatma Acun, “Karahisar Örneği”, s. 184. 54 Feridun M. Emecen, Manisa, s. 56-65; Fatma Acun, “Karahisar Örneği”, s. 182. 55 Yücel Öztürk, Kefe, s. 205; Colette Establet ve Jean-Paul Pascual, Familles et Fortunes A Damas: 450 Foyers Damascians en 1700, Şam, 1994, s. 53. Krş. Hüseyin Özdeğer, 1463-1640 Yılları Bursa Şehir Tereke Defterleri, İstanbul, 1988, s. 59; Géza David, XVI. Yüzyılda Simontornya Sancağı, s. 61-68. 56 C. Establet ve J. P. Pascual, Damas, s. 55. 57 Feridun M. Emecen, Manisa, s. 48-49, 55; Yücel Öztürk, Kefe, 232; Karş. Ahmet Şimşirgil, “Osmanlı idaresinde Zile şehri (1455-1574)”, MÜFEF Türklük Araştırmaları Dergisi, 1991, sy. 6, s. 234-237. 58 Géza David, XVI. Yüzyılda Simontornya Sancağı, s. 68-82.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
179
farklılıkların ortaya çıkartılmasına imkan vermektedir. Gayrimüslim ana kitlesi içerisinde Hıristiyan ve Yahudi grupları, Hıristiyanlar arasında da daha alt grupları, yüzyıl içerisinde artma ve azalma eğilimleriyle tespit etmek zor değildir. Hatta çoğu durumlarda defterlerin, etnik menşei tespite yarayacak ibareleri ihtiva etmesi Hıristiyan nüfus içerisindeki farklı grupların tespitine de imkan vermektedir.59 Kentli nüfusun dinî bakımdan arz ettiği manzaranın en önemli alt sorunu, din değiştirme olgusu ya da İslamlaşma diye adlandırılan süreçtir. XVI. yüzyıl sonları, Anadolu ve Balkanlar’da Osmanlı egemenliğinin tamamlandığı dönemdir. İdarî ve ekonomik bakımdan önem arz eden yeni kent merkezlerinin Osmanlı’ya dahil olmasıyla buraların mevcut nüfus dokusu da değişmeye başlamıştır. Bu değişim tedricen olmuştur. İslamlaşma süreciyle alakalı olarak yine defterlerden hareketle oldukça detaylı çalışmalar yapmak mümkündür. Bu bağlamda zikredilmesi gereken başlıca eser Lowry’nin çalışmasıdır.60 Tahrir defterlerinden hareketle Trabzon şehrinin 1468-1583 arası nüfus kompozisyonu dinî bakımdan sorgulanmış ve 1583 yılında Trabzon’da yaşayan Müslümanlardan, %44’ünün birinci ve ikinci nesil mühtedilerden oluştuğu sonucuna varılmıştır.61 Lowry’nin uyguladığı yöntem, karşılaştırma ve isimler üzerinden hareketle mahalle mahalle kentin dört dönem tahririnin sıkı bir denetimden geçirilmesidir. Benzer bir yöntemi belki Balkan şehirlerine de uygulamak mümkündür. Todorov’un çalışmalarında genel bir İslamlaşma eğiliminden bahsedilmekle birlikte Trabzon’daki gibi tahrir defterleri ve diğer verilerin elde bulunduğu bir örnek şehir seçilerek bu sürecin benzer bir metotla izlenmesi şeklinde bir çalışma henüz yapılmamıştır.62 İhtidaların tüm Osmanlı dönemi boyunca izlediği seyrin Bursa ölçeğindeki takibi ise Osman Çetin tarafından yapılmıştır.63 XVI. yüzyıl bahsini, ikisi doğrudan Ankara, Konya ve Bursa’yı diğeri de doğrudan Anadolu kentlerin nüfusunu konu alan üç çalışmayla tamamlamakta yarar vardır. Ankara ve Konya’nın karşılaştırmalı olarak incelendiği ilk çalışma ile Bursa’nın incelendiği çalışmanın her ikisi de Özer Ergenç’e aittir.64 Ergenç, şer‘iyye sicillerine ve diğer Osmanlı arşiv verilerine dayanarak yaptığı ilk çalışmasında Ankara ve Konya’daki ticaret ve imalat sektörünün detaylı bir incelemesini yapmakla kalmaz, kentsel iskân tarihi açısından son derece önem arz 59 Yücel Öztürk, Kefe, s. 227-233. 60 Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşma ve Türkleşmesi. 61 Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşma ve Türkleşmesi, s. 161-162. 62 Nikolai Todorov, La ville balkanique aux XV e-XIX e siècles. 63 Osman Çetin, Sicillere Göre Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları (1472-1909), Ankara, 1994. 64 Özer Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya: Osmanlı Klasik Dönemi Kent Tarihçiliğine Katkı, Ankara, 1995; a.mlf, “XVI. Yüzyıl Sonunda Bursa: Yerleşimi, Yönetimi, Ekonomi ve Sosyal Durumu Üzerine Bir Araştırma”.
180
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
eden kamu binalarının dökümünü, mevki, tarihçe ve çevrelerine ait detaylı bilgilerle ortaya koyar. Mahalle, kentsel dokunun en önemli birimidir: Oradaki gündelik hayat da kentin bir parçasıdır. Ankara ve Konya’daki idarî örgütlenme ve yönetimin zenaat ve ticaret erbabıyla olan bağlantısı örnekler üzerinden belgelerle izah edilir. Tıpkı Ankara/Konya çalışmasında olduğu gibi Bursa’da da, kenti; fizikî dokusu, mimarisi, mahalleleri, nüfusu ve ekonomik faaliyetleri ile birlikte bir bütün olarak ele alır Ergenç.65 Şehrin fizikî görünümüyle ilgili seyahatnamelerde geçen veriler diğer kaynaklar aracılığı ile irdelendikten sonra yönetim ve ekonomik fonksiyonların yoğunlaştığı alanlar ve yapılar anlatılır.66 Kent yerleşiminin ilk dönem Osmanlı sultanlarınca imar edilen alanları harita üzerinde gösterilerek kentsel büyümenin evreleri ele alınır. Yönetim örgütünün odaklandığı mekanlar fizikî değişim süreçleriyle birlikte değerlendirilir ve ticaret merkezlerinin hisar dışında nasıl ve hangi yapılarla genişlediği incelenir. Hanlar, çarşılar ve mahalleler sırasıyla hem harita üzerindeki yerleri, hem de kuruluş biçimleri anlatılır.67 Aynı sistematik içinde camiler, medreseler ve diğer yapıların kent dokusundaki yerleri ve fonksiyonları irdelenir. Osmanlı şehir planında egemen öğeler cami, bedesten ve imaret siteleridir (s. 96). Şehir planında görülen yönlendirici etkenlerin başında esnaf örgütlerinin ve vakıf kurumunun nitelikleri gelir. Sıkı kuralları olan bu örgütler ve kurumlar, yapıların, dükkanların sayı ve yerleşme düzenine, binaların dolayısıyla da fizikî çevrenin sürekliliğine yansımaktadır (s. 97). Bursa nüfusunun XVII. yüzyıldaki durağan yapısının sebepleri tartışılır ve ailedeki fert sayısı hakkındaki katsayının yeniden değerlendirilmesi, daha doğrusu XVI. yüzyıla ait rakamların revize edilmesi gerektiğini ileri sürülür. Zira ailedeki çocuk sayısı ortalaması düşüktür (s. 107), ki bu tespit Özdeğer’in çalışmasıyla da desteklenmektedir.68 Şehir nüfusunun 1531’de 3540 bin civarında olduğunu tahmin eder. Bu yoğunluğun tarihî, ekonomik ve iaşe eksenli sebeplerini tartışır. 1573’te nüfus bu kez 70 bin civarındadır. Kentsel nüfusun önemli konularından olan sosyal gruplar, bunların meslek ve statülerine göre dağılımı, kent gelişimindeki yerleri geniş bölümler halinde incelemiştir. Sosyal tarih araştırmalarının en önemli konularından olan toplumsal hareketliğin bir şehir ekseninde iki yönüyle (yatay ve dikey) ele alınması bakımından da Ergenç’in çalışması bir ilktir.69 Kentsel dokunun harita ve planlar üzerinden dönem ve yapı gruplarına göre değerlendirilmesi, Bursa’da iskân sürecinin net bir şekilde izlenmesine imkan vermektedir. Kaynakların çapraz sorgulanması veen ufak veri kırıntısı dahi dikkatle gözden geçirilerek XVI. yüzyıl 65 Özer Ergenç, “XV. Yüzyılın Sonunda Bursa”. 66 Özer Ergenç, “XV. Yüzyılın Sonunda Bursa”, s. 6-10. 67 Aynı yerde. 68 Hüseyin Özdeğer, 1463-1640 Yılları Bursa Şehir Tereke Defterleri, İstanbul, 1988, s. 59. 69 Özer Ergenç, “XV. Yüzyılın Sonunda Bursa”, s. 113-118.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
181
sonlarında Bursa’da olup bitenleri anlamaya yönelik titiz gayret, Osmanlı kent tarihçiliğinde önemli bir açılımı beraberinde getirmiştir. Diğer çalışma ise Leila Erder ve Suraiya Faroqhi tarafından yapılmış olup münhasıran Anadolu’nun tarihî demografisini konu alır.70 XVI. yüzyılda Anadolu kentlerinin demografik açıdan karşılaştırmalı bir incelemesinin yapıldığı bu çalışmada, yüzyıl sonlarına doğru kentlerin ulaştığı nüfus miktarları, nüfustaki genel hareketlenmeler, şehirleşme eğilim ve oranları başarılı bir şekilde ele alınmış, tablo ve haritalarla Anadolu kentlerinin detaylı nüfus dökümleri verilmiştir. Faroqhi’nin diğer önemli çalışmasında ise nüfus-kentleşme ilişkisine yönelik doğrudan somut tespitler vardır: “1520’lerin kent ağı, 1580’lerinkiyle karşılaştırıldığında ilk göze çarpan farklılık, kentlerin büyüklüğüdür. 1520’lerde yalnızca Bursa ve Ankara’nın vergi mükellefi sayısı 3000’in üzerindeydi. Yüzyılın sonlarına doğru ise bu düzeye ulaşmış 8 kent vardı. 1000-2999 vergi mükellefi barındıran orta büyüklükteki kent sayısında da aynı derecede belirgin bir artış gözlenebilir. Bu yerleşimlerin sayısı Kanunî döneminin ilk yıllarında yirmi kadarken altmış yıl sonra neredeyse iki katına çıkmıştı. XVI. yüzyılın başında köy olan birçok yerleşim yeri de 400 vergi mükellefi ve bir pazaryerine sahip olarak çalışmada tanımlandığı biçimiyle küçük kente dönüşmüştü. Bunun en belirgin açıklaması genel nüfus artışıdır.”71 XVI. yüzyıldaki fiyat devrimi ve bunu kentlerdeki yaşam koşullarına etkisi ile Anadolu kentlerini ele alan çalışmaların değerlendirilmesiyle başlayan çalışmada bir Anadolu kenti tanımlaması da yapılır72 ve Anadolu kent ağı, haritalar üzerinde gösterildiği gibi, belirli bölgelerdeki kentsel yoğunlaşmaya dikkat çekilir (s. 14-19). Ekler kısmındaki Tablo-1’de de, 1570-1584 arası dönemde nüfus verileri bulunan 40 kadar Anadolu kenti, nüfus büyüklüklerine göre sıralanmıştır.73 XVI. yüzyıla ait kaza merkezi bir kenti, nüfus ve iskân ekseninde ele alan sancak çalışmalarından en dikkat çekeni, Osman Gümüşçü imzasını taşır.74 DTCF Coğrafya Bölümü’nde Doktora tezi olarak yapılan araştırmanın ana kaynağı yine tahrir defterleridir. Gümüşçü, Larende (Karaman) kazasının tamamını ele aldığı çalışmasında şehrin iskân ve demografik durumuna da ayrıntılı olarak değinmiştir. Osmanlı hakimiyetine geçiş sırasında ve sonrasında yavaş bir gelişim seyri gösteren kent, 1530’lu yıllardan sonra hızla değişmeye başlamıştır ki bu durum Faroqhi’nin yukarıda zikredilen tespitiyle de uyum gösterir. 70 Leila Erder ve Suraiya Faroqhi, “The Development of the Anatolian Urban Network During the Sixteenth Century”, Journal of Economic and Social History of the Orient, 1980, c. XXIII, sy. 3, s. 265-303. 71 Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, s. 17-18. 72 Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, s. 12-14. 73 Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, Ek I, s. 377. 74 Osman Gümüşçü, XVI. Yüzyıl Larende (Karaman) Kazasında Yerleşme ve Nüfus, Ankara, 2001.
182
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
XVI. yüzyılda Hisariçi mahallesi eski kaleyi oluştururken, tıpkı Ankara, Beyşehir ve Ladik’te olduğu gibi Celali kargaşası döneminde, kenti çevreleyen sur inşa edilmiştir (s. 78, 90-91). Mahalle adlarının bir kısmı oradaki ticaret ve zanaat faaliyetlerinden türemiştir. Kent nüfusu ve yerleşmesinin birlikte ele alındığı çalışmada, vakıfların ve bölgesel ticaretin kente olan katkısı aktarılır. Mahallelerin XVI. yüzyıl boyunca gösterdiği süreklilik ve yeni mahallelerin kuruluşu tablolar halinde verildiği gibi, kent planı üzerinde de yeri tespit edilebildiği ölçüde mekan üzerine yerleştirmeler yapılmıştır. Gümüşçü, Jennings’in yerini tespit ettiği 13 mahalleye ilaveten 11 mahallenin daha yerini tespit ederek günümüze kadarki süreklilik oranını 1/4’ün üzerine çıkarmıştır.75 Larende şehir nüfusunun incelenmesine, diğer şehirlerle birlikte yıllık nüfus artışının nefer veya hane bazında karşılaştırıldığı bir tabloyla devam edilir. Buna göre XVI. yüzyılda 36 Anadolu şehrinde yıllık nüfus artış hızı, binde -1.8 ila binde 29.9 arasında değişir (s. 151-152). Ortalama binde 12.6, yani yüzde 1.26 civarındadır. Bu seviyedeki yıllık artışla yüzyılın sonlarına doğru nüfusun hemen her tarafta en az ikiye/üçe katlandığı sonucunu çıkartmak mümkündür. Larende şehir nüfusunun da 1530’lara kadar durağan bir seyir izlediği, hatta bazen gerilediği gözlenirken, bu tarihten sonra yüzde 1.27, 1.28’lik bir yıllık artış yakaladığı tespit edilir. Köylerde ise bu artış, daha net bir tablo gösterir (s. 153-154). Bu türden hesaplamalarda verilerin homojen olup olmadığı her zaman sorun yaratmıştır. Bu sebeple Gümüşçü’nün, aynı tür defterleri kullandığı için risk payını en aza indirmiş olduğu söylenebilir. Geriye sadece nüfusun doğrudan tahrir defterlerine yansıma şekli ve yansımamış olanların varlığı ihtimali kalmaktadır. Bu da kaçınılmazdır. Gümüşçü, yıllık nüfus artış hızı hesaplamasında tahrir araştırmacılarının pek kullanmadığı yöntemi (P=Po.em) kullanır76 ve XVI. yüzyıldaki yıllık artış hızını Türkiye’nin XX. yüzyıl verileriyle karşılaştırır. Nüfusun Larende mahallelerine dağılımı ise bir dizi harita üzerine yapılan yerleştirmelerle detaylı olarak anlatılır (s. 158-166). Nüfusun kır-kent oranları, meslekî, dinî/sosyal/idarî statülere göre dağılımı da yüzyıl boyunca geçirdiği değişimlerle birlikte verilir (s. 200-201). Gümüşçü’nün yaklaşımı, yöntemi ve ortaya koyduğu içerik XVI. yüzyıl kent çalışmalarına iskân ve nüfus ekseninde örnek sayılabilecek bir niteliğe sahiptir. Gümüşçü’nün, Larende kazasında nüfus artış hızı ve dağılımı kır ve kentlere göre detaylı tablolar halinde sunmasına, detaylı bölge haritaları ve planlar çıkarmasına ve nüfusu bu haritalara yerleştirme başarısını göstermiş olmasına rağmen, çalışmada nüfus yoğunluğu 75 Osman Gümüşçü, a.g.e., s. 78, 92, 93, harita 5. 76 Bu formül, bugün Devlet İstatistik Enstitüsü’nce de kullanılan ve genelde yıllık nüfus artış hızı hesaplamalarında uygulanan bir formüldür. Buna göre belirli bir tarihteki son sayım (tahrir vs.) ile ilk sayımın “e” tabanına göre logaritmaları farkının, aradan geçen yıl farkına bölünmesi işlemidir. Osman Gümüşçü, a.g.e., s. 150; yöntem hakkında daha detaylı bilgi ve formülden hareketle yapılması gereken işlemler ve örnekler için bkz. Tuncer Kocaman, Nüfus Projeksiyon Yöntemleri, http://ekutup.dpt.gov.tr/nufus/kocaman/projeksi.pdf
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
183
konusu eksiktir. Oysa sınırları nisbeten belirli coğrafî alanlarda, kır ve kent eksenine göre nüfus yoğunluğu, yani km2 başına düşen nüfusu tespit; devamla, artışla birlikte yoğunluk değişimden de bahsetmesi beklenirdi. Bu da yapılmış olsaydı, aynı dönemlerde Bursa bölgesi için bulunan nüfus yoğunluk oranları ile karşılaştırma yapmak ve bölgesel farklılıklar üzerinde durmak mümkün olabilecekti.77 Bursa bölgesinde yüzölçümleri tespit edilebilen 9 kaza ünitesinde, ortalama kırsal nüfus yoğunluğu km2 başına 20 kişidir. En seyrek nüfusa sahip kaza km2 başına düşen 5 kişiyle Domaniç, en yoğun kaza da 16 kişi ile Yenişehir’dir. Bursa şehrinin de dahil olduğu merkez kazada ise şehir nüfusundan dolayı ortalama km2 başına düşen insan sayısı 71’dir.78 XVI. yüzyıl Osmanlı kentleriyle alakalı olarak çeşitli eksen ve problematikte, daha pek çok araştırma yapılabilir. Daha özgün çalışmalar ise dönemin zengin arşiv malzemesinin yeniden değerlendirilmesi ve farklı tür kaynak koleksiyonlarının bir arada analiz edilmesiyle mümkün olacaktır. Sanat tarihi, mimarlık ve tarih disiplinlerinin farklı yöntemlerle ortaya koydukları eserlerin birlikte yeniden değerlendirilmesi gerekir. Mesela İstanbul Osmanlı Arşivi Dairesi’nce yayımlanan Muhasebe İcmal Defterleri, 1520-1530’larda tüm kentlerin nüfus tablosunu elde etmeye yarayacak önemli bir koleksiyondur. İyi bir ekip, iyi tasarlanmış güçlü bir veri tabanı ve titiz bir çalışma yöntemiyle tüm bölgelere ait bir nüfus tablosu, harita ve yüzölçümlerle birlikte değerlendirilebilir. Diğer yandan sanat tarihçileri, arkeologlar, mimarlık fakültelerinin ilgili bölümleri ve tarihçilerin ortak çalışmasına ihtiyaç vardır. Bu dönem kentlerinin iskân ve demografik yapılarını kent bütünlüğü içerisinde değerlendiren çalışmaların sayısı arttıkça ve karşılaştırmalı yaklaşımlara ağırlık verildikçe Osmanlı kentinin bu yüzyılını anlamak, değerlendirmek ve önceki ve sonraki yüzyıllarla birlikte ele alınarak zamanı gelince de kuramsal açılımlara ulaşmak mümkün olacaktır. Kriz/Geçiş ve Değişim Dönemi Kentlerinde İskân ve Demografi XVI. yüzyılın sonu Osmanlı İmparatorluğu için merkezî yönetim, tabiî sınırlar, askerî ve idarî yapı, toplumsal düzen, vergi sistemi, iktisadî parametreler vb. açılardan bir dönüm noktasına işaret eder. Dış faktörlerle bağlantısı da bulunan bu dönüşüm sürecinin en belirgin göstergesi ya da kırılma noktası Celali İsyanlarıdır. Kargaşa dönemi kısmen sona erip 1610’lu yıllara gelindiğinde ekonomik, siyasî, toplumsal, idarî ve hukukî alanlarda XVI. yüzyıla göre birçok taşın yerinden oynadığı, “şeylerin yerinde olduğu eski düzenin” artık bulunma77 B. Geyer, Yunus Koç, J. Lefort ve Ch. Châtaignier, “Les villages et l’occupation du sol au début de l’époque moderne, par”, Bernard Geyer ve Jacques Lefort (ed.), La Bithynie au Moyen Âge, Paris, 2003, s. 411-431. 78 A.g.e., s. 416-417.
184
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
dığı fark edilir ve bu bulunmayan “şeyler” özlenecektir.79 Oysa değişim kendi şartlarını ve sistemini de beraberinde getirecektir: Köylünün önemli bir kısmı toprağını, sipahiler timarlarını, öğrenciler okullarını, kadılar mahkemelerini, idareciler makamlarını terk etmiş ya da terk etmeye meyillidirler. Merkezî otorite bu duruma çareler üretme ve sistemi yeniden rayına oturtma yolunda ferman üstüne ferman veya adâletnameler yayınlamaktadır.80 Daralan ekonomiye ve artan nakit ihtiyaçlarına çözüm için eski düzenin en önemli kurumlarından olan Defterhane-i Amire yerine artık Hazine-i Amire daireleri fazla mesai yapmaya başlamış, sistem/düzen timar eksenli yapıdan iltizam eksenli yapıya evrilme yolunu tutmuştur.81 Tüm bu değişimin kentlere yansımaları, kent iskânı ve kentsel nüfustaki tezahürleri nelerdi? Kent çalışmaları ile nüfus ve iskân araştırmalarında bu durum nasıl ele alınmıştı? Değişimin bir parçası olan Osmanlı bürokrasisinin ürettiği defter ve belge koleksiyonlarındaki farklılaşma kent tarihi, iskân ve nüfus araştırmalarına nasıl yansımıştı? Kent tarihi çalışmalarına bakıldığında ilk göze çarpan noktaların, değişen sistem, faklılaşan kaynak türleri ve zorunlu olarak değişen araştırma yöntem, teknik ve içerikleri olduğunu ifade etmek mümkündür. Artık XV. ve XVI. yüzyılın tahrir defteri serileri yoktur. Ama XVII. yüzyıl ortalarından (1640’lı yıllardan) itibaren ortaya çıkan avarız defterleri, hemen tüm dönem için gayrimüslim nüfusa ait cizye defterleri, yine XVII. yüzyılın başından itibaren, muhafaza edilebilmiş koleksiyonlarının arttığını gördüğümüz mahkeme kayıtları, tereke defterleri, sayıları artan vakıf defter ve kayıtları, XVI. yüzyıla nazaran gittikçe artan seyahatnameler ve elçilik raporları, yerli yabancı ticaret erbabının tuttuğu hatıratlar ve ticarî kayıtlar vs. gibi genişçe bir kaynak manzumesi, bu dönemin karakteristik kaynaklarını oluşturur. Buna, merkezî idarenin taşrayla ilişkisinde her zaman gündemde olan mühimme kayıtları ve taşradan haber veren şikayet defterlerini de ilave etmek gerekir. Nüfus, iskân ve ekonomik tablonun birlikte sunulduğu tahrir defterleri serisinin yerini çeşitli türden ve farklı içerikli kaynakların alması, doğal olarak XVII.-XVIII. yüzyıl araştırmalarına da yansımış, çalışmaların nicelik ve nitelik olarak farklılaşmasına yol açmıştır. Hemen ifade etmek gerekir ki bu durum tarihçilerin “işini” daha da zorlaşmıştır, ama tutarlı bir tablo yakalanması için yaratıcılık gerektiren soruların sorulmasına; bazen hareketli ve zevkli, bazen zorlayıcı, bazen sürükleyici konuların işlenmesine zemin hazırlamıştır. Bu tablodan kent iskânı ve demografisi konuları da nasi79 Mehmet Öz, Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcuları, 2. baskı, İstanbul: Dergah Yay., 2005. 80 Halil İnalcık, “Adâletnâmeler”, Belgeler, 1965, c. II, sy. 3-4, s. 49-245. 81 Baki Çakır, Osmanlı Mukataa Sistemi, (XVI.-XVIII.Yüzyıl), İstanbul: Kitabevi, 2003; Erol Özvar, Osmanlı Maliyesinde Malikane Uygulaması, İstanbul: Kitabevi, 2003; Erhan Afyoncu, “Osmanlı Devlet Teşkilatında Defterhane-i Amire (XVI.-XVIII. Yüzyıllar)”, Doktora Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2001.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
185
bini almıştır. Ancak bu “unutulmuş dönem”le82 ilgili çalışmaların yeterli sayı ve nitelikte olduğunu söylemek için henüz erkendir. Kent iskânında, XVI. yüzyıldan beri süregelen bir devamlılığın yanı sıra özellikle bazı kentlerde nüfus açısından keskin değişim ve dönüşümler yaşanmıştır. Bu süreklilik ve değişimde, yönetim ekseninde meydana gelen farklılaşmaların yanı sıra en büyük pay, kırsal kesimlerde meydana gelen hareketliliğin kente tesiridir. XVII. yüzyıl Osmanlı kentlerini nüfus ve iskân açısından değerlendirirken karşımıza ilk çıkan konu, bu dönemin veri bakımından yarattığı sorunlar olmuştur. Yüzyılın başında yapılmış az sayıdaki tahrir ile ortalarına doğru 1640’lı yıllardan itibaren yapılmaya başlanan avarız sayımlarına ait defterler arasına ciddi yöntem ve içerik farklılıkları vardır.83 Bu durumun kent tarihi araştırmalarına getirdiği olumsuz durum, tarihçileri özellikle şer‘iyye sicillerine ve diğer kaynaklara sevk etmiştir. Bunun sonucu olarak da kentlerin sosyal, idarî, ekonomik ve ticarî açılardan değerlendirilmesi mümkün olurken, nüfusun sayısal olarak izlenmesi zorlaşmıştır. Kentin iskânı, mahalleleri, ticarî ve idarî yapıları, esnaf örgütleri, kentteki sosyal grupların birbiriyle münasebeti gibi konuların ön plana çıkmasına zemin hazırlamıştır. Yayımlanmış olsun, olmasın bu dönemle ilgili az sayıdaki çalışmanın temel konuları bu minvaldedir. Bu sebeple kent iskânı ve demografisini birlikte değerlendirmek, çalışmaların bu iki alanda ortaya koyduğu açılımları yakalamak yerinde olacaktır. Çalışmalar belirli ölçüde dikkat çeken kentler üzerinedir. Bu kentler, Kudüs,84 Şam,85 Halep,86 Bursa,87 İzmir,88 Selanik,89 Edirne90 ve Ankara’dır.91 And82 Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, s. 10. 83 Oktay Özel, “Osmanlı Demografi Tarihi Açısında Avarız ve Cizye Defterler”, Halil İnalcık ve Şevket Pamuk (ed.), Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, Ankara: Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Yay., 2001, s. 33-50. 84 Dror Ze’evi, Kudüs: XVII. Yüzyılda Bir Osmanlı Sancağında Toplum ve Ekonomi, çev. Serpil Çağlayan, İstanbul, 2000. 85 Jean Souvaget, “Esquisse d’une histoire de la ville de Damas”, Revue des Etudes islamiques, 1934, sy. 8, s. 421-480; Colette Establet ve Jean-Paul Pascual, Familles et Fortunes A Damas. 86 André Raymond, “The Population of Aleppo in the Sixteenth and Seventeenth Centuries”, 1984, IJMES, sy. 16, s. 447-460. 87 Haim Gerber, Economy and Society in an Ottoman City: Bursa 1600-1700, Kudüs, 1988. 88 Necmi Ülker, “The Rise of Izmir, 1688-1740”, Doktora Tezi, University of Michigan, 1974; F. Cânâ Bilsel, “Cultures et Fonctionnalités: l’Evolution de la Morphologie Urbaine de la Ville d’Izmir aux XIXe et début XXe Siècles”, Doktora Tezi, Paris: Université de Paris X – Nanterre, 1996; Necmi Ülker, XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda İzmir Şehri Tarihi I. Ticaret Tarihi Araştırmaları, İzmir, 1994. 89 Heath W. Lowry, “Portrait of a City”, s. 254-293; Gilles Veinstein (ed.), Selanik 1850-1918, “Yahudilerin Kenti” ve Balkanların Uyanışı, çev. Cüneyt Akalın, İstanbul, 1999; Meropi Anastassiadou, Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri: Selanik (1830-1912), çev. Işık Ergüden, İstanbul, 2001. 90 Sercan Yıldırım, “Kuruluşundan XVIII. Yüzyıla Kadar Rumeli Edirne Kent Kurgusu ve Yapı Grupları (Manzume, İmaret, Külliye) İlişkisinin Çağdaş Kent ve Mimarlık İlkeleri Açısından Değerlendirilmesi”, Doktora Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, ✒
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
186
ré Reymond’un Osmanlı yönetimindeki Arap kentlerini konu alan çalışmasının ana ekseninde de yine XVII. ve XVIII. yüzyıllar bulunmaktadır.92 Ze’evi’nin Kudüs çalışması ile başlamak yerinde olacaktır. XVIII.-XIX. yüzyıl İslam kentinin üç ayırt edici özelliğinden bahseder yazar. Bunlar kentin dinî cemaatlere ayrılması (tarihî kültürel süreçtir); cinsiyete dayalı (İslam’a özgü) yasaklar ki evlerin yapısı, konutlar arasındaki mesafe, mahalle, bu yasak ve normlara göre inşa edilir; ve mülkiyete dayalı hukukî sistem: İslam özel mülkiyeti tanır ve kentsel alanlarda öncelik özel mülkiyetedir.93 Yazar, Faroqhi’nin, dine yapılan bu atfı abartılı bulduğunu da ifade ederken, devlete ya da siyasal sisteme atıfta bulunmaz. Oysa siyasal iktidarın, beylerin kent formasyonuna nasıl etkide bulunduğunu Acun’un çalışmasından öğreniyoruz.94 Zira, fetihten yaklaşık yirmi yıl sonra Kudüs’ün sur ve kalesi Kanunî Sultan Süleyman tarafından yeniden inşa ettirilmiştir.95 Kendi içinde bir bütünlüğü olan kentin iç bölümlenmesi değişmez ve nüfus XVII. yüzyıl boyunca on bini aşamamıştır (s. 16). Yazar, nüfusun dinî sosyal gruplara bölünmesine ve kent dokusundaki ağırlıklarına yer vermez. Oysa 1691 tarihli cizye defterine dayalı yakın tarihli bir çalışmadan96 hem nüfus sayısını ve bu nüfusun dinî gruplara göre dağılımını, hem de kentteki gayrimüslimlerin oranları ile fizik eşkal ve meslek gruplarına göre dağılımını öğreniyoruz. Ze’evi’nin nüfusla ilgili bu ayrıntılara girmeme sebebi, muhtemelen Osmanlı Arşivi’ndeki bu kayıtlara ulaşamamış olmasıdır. Kentte büyük açık alanlar vardır ve iskânda yoğunluk yoktur. Kent, Osmanlı döneminde, Memluk dönemine nazaran daha homojendir, ama fetihten yüzyıl sonra değişmeye başlamıştır. Cemaat mahallelerinin, kentteki ruhani merkezler etrafında belirdiği ifade edilir ama sayı verilmez.97 Müslümanlar Harem-i Şerif etrafında, kuzeydoğuda Hıristiyanlar Kutsal Kabir etrafında ve Sion tepesi etrafında; Ermeniler güneybatıda, kendi manastırları etrafındaydılar. Yahudiler Ağlama Duvarı etrafında, Şeref, Mesleh ve Rişe mahallelerindeydiler, ama 1991; Oktay Aslanapa, “Edirne’de Türk Mimarisinin Gelişmesi”, Edirne: Edirne’nin 600. Fethi Yıldönümü Armağan Kitabı, 2. Baskı, Ankara, 1993, s. 223-232; Özer Ergenç, “XVIII. Yüzyıl Başlarında Edirne’nin Demografik Durumu Hakkında Bazı Bilgiler”, IX. Türk Tarih Kongresi (Ankara 21-25 Eylül 1981), s. 1415-1424. 91 Hülya Taş, “XVII. Yüzyılda Ankara”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004; Jülide Akyüz, “Ankara’nın Bütüncül Tarihi Çerçevesinde XVIII. Yüzyılda Ankara (Şeriyye Sicillerinin Sayısal ve Muhteva Analizi Denemesi)”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003. 92 André Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri. 93 Dror Ze’evi, Kudüs, s. 18-19. 94 Fatma Acun, “Karahisar Örneği”, Belleten, c. LXV, sy. 242, s. 161-192. 95 Dror Ze’evi, Kudüs, s. 4, 20. 96 Hilal Çiftçi, “XVII. Yüzyılda Kudüs Merkez ve Çevresinde Gayrimüslim Nüfus”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005, s. 33-39, 77, 80. 97 Dror Ze’evi, Kudüs, s. 25-26.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
187
bu zorunlu değildi. Her cemaat diğer yerlerde ev satın alabilirdi, ama cemaat grupları bir arada olmayı tercih ediyorlardı; zengin yoksul aynı semtte oturuyordu. Ama evler farklı, oda sayısı ve kullanılan eşyalar farklıydı (s. 26-27). Dinî cemaatler arası sosyal ve kültürel ilişkilerin bulunması normaldir. mahkeme en önemli kamusal alandır. Diğer ortak alan ise pazardır. Her üç cemaatin de ortak yaşam alanı ve onları ticaret ve zenaatte buluşturan mekan çarşıdır. 1552 yılında Hasekiye Vakfıyla, birlikte yaptırılan imarethane, dükkanlar, medreseler, tabhâneler ve camiden oluşan külliye’nin oynadığı sosyal ve ekonomik rol önemlidir (s. 30-31). Evler, diğer yapılar ve içindekiler, ev tipleri, oda sayıları, yaşam biçimi, kullanılan eşyalardaki kültürel faklılıklar, evlerin mahalleye göre konumu ve bunda İslamî cinsiyet ayrımının rolü detaylı bir şekilde verilir (s. 34-36 ve 37). Ze’evi, Kudüs’ün insan-mekan bağlamındaki portresini, XVII. yüzyıl içindeki değişimle birlikte sunmuştur. Ama şehir planı veya krokisi, mahalle dağılımı ve nüfusun alt bölümleri konusunda eksiklikler vardır. Establet ve Pascual 1700’lerde Şam’da Aileler ve Servetler başlıklı, tereke defterlerine dayalı çalışmalarında, konuya kentin fizik tasviri ile başlarlar.98 Devamla, Kale, Sultan Yolu, Osmanlı binaları, ticaret ve zanaat faaliyetlerinin toplandığı üç büyük sektör ele alınır. Nüfusun XVI. yüzyıl sonları ile 1700’lü yıllardaki mukayesesi, araştırmalara dayalı olarak sunulur. Nüfusun ayrıntılı dökümü verilmez, sadece toplam tahminî sayılar verilerek XVIII. yüzyıldaki açlık, kuraklık ve salgın hastalıkların kentte yarattığı demografik tahribat üzerinde durulur (s. 16-18). Tereke defterlerindeki verilerden hareketle nüfusun bir yönüne dair; aile yapısı, evlilik kurumu, ölümlerin ay ve yaşa göre dağılımı, aile başına düşen çocuk sayısı gibi teknik ama önemli bilgiler grafik ve tablolar aracılığı ile sunulur (s. 43-53). Aile başına düşen çocuk sayısını gösterir tablodan sonra diğer bölgelerle karşılaştırmalar yapılır ve sınırlı sayıdaki veriler topluca sunulur. Burada XVII. ve XVIII. yüzyılların Hama, Şam, Halep ve Tuna vilayetlerine ait az sayıdaki verinin karşılaştırması yapılır. Buna göre aile başına düşen ortalama çocuk sayısı 2.3 ile 2.7 arsındadır (s. 35). Bu rakam, hanede (avarız hanesi değil) bulunan fert sayısı konusunda yapılan tartışmalara ışık tutacak niteliktedir. Bursa’nın XVII. yüzyılı ile ilgili olarak Haim Gerber’in çalışması dikkat çekicidir.99 Gerber hemen nüfusla başlar. Sorunun özünde hane teriminin içeriği vardır ve kullanılan kaynak türü Cizye ve Avarız defterleridir. Bursa için 16401641, 1670 ve 1696 yıllarına ait vergi defterleri söz konusudur ve her birinde hanedeki aile ve kişi sayısı ile ilgili farklı çarpanlar kullanılarak hanenin nüfusa dönüştürülmesi yöntemi kullanılır (s. 5-8). Gayrimüslim nüfus için tutulan cizye defterlerine göre, cizye 14 yaş üzeri gayrimüslim erkeklerce ödenir. Bu da nüfusun 1/3üne tekabül eder. Yani, cizye defterindeki sayıları 3’le çarpmayı gerektirir. Filadar köyüne ait 1671 ve 1675 tarihli iki ayrı veri, normal hane ile ciz98 Colette Establet ve Jean-Paul Pascual, Familles et Fortunes, s. 11. 99 Haim Gerber, Economy and Society in an Ottoman City: Bursa 1600-1700, Kudüs, 1988.
188
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
ye mükellefi nüfus arasındaki korelasyonu göstermeye yetmiştir, ki buna göre, 191 normal hane (x5) 955 kişi, 346 cizye mükellefi de (x3) 1038 kişi eder.100 Gerber, kentteki askerlerin ve kölelerin genel nüfus içerisindeki payını da hesaplamıştır. Nüfusun, temel statü ayrımına göre böyle bir tasnifi, sıkça yapılabilen bir işlem olarak karşımıza çıkmaz. XVII. yüzyılın değişik dönemlerinde nüfusta görülen değişim, avarız defterleri ve bazı mahallelerin hariçte bırakıldığı diğer bir sayım sistemine göre tutulan defterler üzerinden takip edilmeye çalışılır. Buna göre, 1675’lerden sonra kent ve kırsal nüfusta gözle görülür bir azalma vardır (s. 12). Gerber bu azalmanın sebebini merak eder, ama bir çözüm getirmekte de zorlanır. Tahmin şeklinde üzerinde durduğu tek faktörse vebadır (s. 14-19). Tarım sektöründeki kriz, aşırı vergi yükü ve fiyat artışları gibi faktörlerin yaratabileceği göç vs. gibi hususlar üzerinde durulmaz. Hülya Taş, Ankara üzerine yaptığı doktora çalışmasında XVII. yüzyıl şer‘iyye sicillerini esas almıştır.101 Ankara şehrinin mahalle dağılımı ve yüzey şekilleri; mahallelerin sayısı, bölünmesi, “Aşağı ve Yukarı Yüz”deki mahallelerin durumu; alan itibariyle geniş, nüfusça sık olmasa da bu iki yüzün ticaret mekanlarıyla ilişkileri bir bütün olarak verilir (s. 125-129). Kentin nüfusu konusunda önceki ve sonraki yüzyıllara ait verilerle karşılaştırmalar yapılır (s. 133-134). Kent halkının yaşadığı evlerin tasviri, binaların kat sayıları, avlu ve sokak ilişkileri, mimarî özellikleri verilir. Yönetici grubun tercih ettiği mahalleler, Kale, Öksüzce, Hacı Musa ve Hace Tepesi’dir. Aile, eşlerin sayısı, çocuk sayısı gibi demografik alt hususlar şer‘iyye sicillerine yansıdığı kadarıyla incelenir. Ailedeki çocuk sayısı bakımında Müslimlere düşen 2, gayrimüslimlere düşen 5 çocuk ortalaması dikkat çekicidir (s. 269). Karşılaştırmalarda Ankara’nın bir önceki ve bir sonraki yüzyıl verilerinden istifade edilmiştir. Mekandaki değişiklikler konusu sadece ticarî alanlara yönelik olmaktan öteye gitmemiştir. Nüfus yoğunluğundaki değişim de sadece yüzyıl ekseninde kalmıştır. Plan, kroki, harita vs. kullanılmamıştır. Oysa bu türden araçlar kullanılarak yapılan mahalle çözümlemesi daha önceden yapılmış bulunmaktadır.102 XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Osmanlı kentlerindeki iskân ve demografik özellikleri bulabileceğimiz, münhasıran tek tip kent çalışmalarına dair değerlendirme girişimimize iki çalışma ile devam ediyoruz. Bunların ikisi de ortak bir eserde bulunmaktadır.103 Masters’ın Halep’i, Goffman’ın da İzmir’i konu alan çalışmaları, hem üslup hem de içerik olarak oldukça dikkat çekicidir. Masters, fetihle Halep’in gösterdiği değişimi anlatarak başlar ve kentin fizikî dokusu ile nüfus kompozisyonundaki farklılaşmayı vurgular. Merkezle ve temsilcileriyle ça100 Haim Gerber, a.g.e., s. 9. 101 Hülya Taş, “XVII. Yüzyılda Ankara”. 102 Neriman Şahin Güçhan, “XVI.-XIX. Yüzyıl Nüfus Tahminlerine Göre Osmanlı Ankara’sında Mahallelerin Değişim Süreçleri Üzerine Bir Deneme”, Yıldırım Yavuz (der.), Tarih İçinde Ankara II, Ankara, 2001, s. 123-154. 103 Edhem Eldem, Daniel Goffman ve Bruce Masters, Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
189
tışma olmadığını, kentin Mehmet ve Behram paşalar tarafından yaptırılan yeni yapılarla Türkleşmesi sürecini anlatır. Memluk döneminden kalanlarla birlikte 56 çarşı, 53 kervansaray ve diğer yapıların hepsi de kentin ticarî kalbindedir.104 Nüfus detayları yoktur, ama Hıristiyan nüfusta yaşanan nisbî artışın sebebi, civar köy ve kasabalardan gelenler, yani bölgesel göçtür. Bu arada Halep’teki Yahudi nüfusun ekonomik olarak kente getirdiği canlılığa dikkat çekilir. XVIII. yüzyılda görülen siyasî olaylar, salgınlar ve kıtlık, kent nüfusunda azalmalara neden olmuştur.105 Cemaatler arası geçişkenlik, ticarî aktiviteler ve ortak alanların kullanımı kente sosyal bütünlük vermiştir. Yönetimde yerel güçlerin etkin olduğu XVIII. yüzyılda, kentteki tabakalaşma daha belirgin hale gelmiştir. Masters’ın çalışmasında, hem şer‘iyye sicilleri, ticarî temsilciler ve elçilik raporları gibi birincil kaynakların, hem de modern araştırmaların birlikte kullanımının getirdiği zenginlik ve güçlü bir tasarımla, akıcı bir üslubun uyumunu aynı anda görmek mümkündür. Zamanın evreleri, gelişen olaylarla birlikte ifade edilerek bütünlük sağlanmıştır. Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti başlıklı eserde yer alan diğer çalışma Goffman’ın İzmir incelemesidir.106 İzmir için şer‘iyye sicillerinin yokluğu ciddi bir eksiklik getirirse de yazar bu eksikliği Avrupalı ticarî temsilcilerin gözlemlerinden ve Osmanlı Arşivi’ndeki diğer kayıtlardan yararlanıp, bunları çok iyi sorgulayarak kapatır. İzmir XVI. yüzyılda görece çok daha önemsiz bir kenttir. Ancak değişen global şartlar, İzmir’i XVIII. yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı ve Akdeniz’in en önemli kentlerinden birisine dönüştürmüştür. Kent, Osmanlı yönetiminin amaçlarından dolayı değil ona rağmen gelişmiştir (s. 92). Avrupalı tüccarların İzmir’e ilgisi 1610-1620 yıllarında başlamış ve kısa sürede artarak kenti dönüştürmeye başlamıştır. Endüstri ve ticaret transferi, kentin topografyasını, nüfusunu ve ruhunu değiştirmiştir (s. 105). 1650-1660 tarihlerinde nüfus 60-70 bin ve çoğunluk Müslümandır. 1620’lerde çeşitli kilise inşaatı için Frenkler İstanbul’dan izin koparmışlardır. “Gözü doymaz tüccarlarla haris memurların çatışması” tabakalaşmanın sert göstergeleridir. Bu arada Yahudilerin kenti keşfetmeleri ve kültürel, sosyal ve ticarî olarak kente getirdikleri dikkat çekicidir. Köprülü Fazıl Ahmet Paşa, kente kaldırım döşetir, şehre su getirtmek için kemerler inşa ettirir, büyük bir han, hamamlar, bedesten ve çok geniş bir gümrük binası yaptırır.107 Bunlar merkezin İzmir’i fark etmesinden sonra yapılanlardır. 10 Temmuz 1688 deprem ve yıkımı, ardından gelen yangın, salgın, kaçış, ölüm (15 bin kişi); 1742’de çıkan yangınla kentin 2/3’ünün tahrip oluşu; 1757 ve 1772 salgınlarıyla nüfusun yüzde 15-20’sinin yok oluşu sırayla ve kentteki 104 Bruce Masters, “Halep: Osmanlı İmparatorluğu’nun Kervan Kent”, Edhem Eldem, Daniel Goffman ve Bruce Masters, Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti, s. 28, 29. 105 Bruce Masters, “Halep”, s. 40-43. 106 Daniel Goffman, “İzmir: Köyden Kolonyal Liman Kentine”, Edhem Eldem, Daniel Goffman ve Bruce Masters, Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti, s. 88-151. 107 Daniel Goffman, “İzmir”, s. 122.
190
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
hayatın akışı içinde canlı bir üslupla anlatılır. Tüm bunlar İzmir’in kent olarak büyümesini sadece bir süreliğine, geçici olarak engellemiştir. Her iki çalışmada da Osmanlı kenti “kendi şartları içerisinde” değerlendirilmiş, kentin sakinlerinin, kent ve çevresinin yaşadığı olumlu ve olumsuz ana çizgiler, “kentin hayatı”nın zaman içindeki seyri dikkatli ve bütüncül bir gözle sergilenmiştir. Detayla bütün arasındaki denge korunmak istenmiştir. Döneme ait “çok kentli” araştırmalardan belki de en fazla tartışılanı André Raymond’un eseridir.108 Arap, İslam, Doğu ya da Osmanlı kenti tartışmasına girmeden, Raymond’un Osmanlı egemenliğinin Arap kentlerine iskân ve demografi bakımından ne kattığı ya da katmadığı sorununa değinmekte fayda vardır. Eserde kaynak zenginliği dikkat çeker. Osmanlı verileri, seyyahların yazdıkları, yerel kaynaklar, döneme ait çağdaş Fransız kent planı ve çalışmaları kullanılmış ve bunlar modern araştırmalarla birlikte değerlendirilmiştir. Osmanlı egemenliği, bölgede güvenliğin sağlanması ve sınırların kalkması şeklinde yansıdığı için malların ve insanların, en azından hukukî olarak serbest dolaşımı anlamına gelir. Bu da kentlerin hem nüfus olarak heterojenliğinin artmasına, hem de ticarî olarak gelişmesine katkı sağlar (s. 18-21 ve 23). Kentlerin büyüme şekilleri birbirine benzer: Büyüme şekli, içerdeki yoğunlaşma ve kent dokusundaki boşlukların doldurulması, dışarıda ise dış mahalleler şeklinde gerçekleşir. İç büyüme, gayrimenkulde fiyat artışı ve alım satım sıklığı şeklinde tezahür eder. Halep, Kahire ve Tunus’ta büyüme sonucu tabakhaneler kentin dışına taşınır (s. 31-34). En orijinal bilgiler ise kentlerdeki nüfus yoğunluğuna dair sunduğu somut verilerdir. Buna göre, XVIII. yüzyıl sonuna doğru, kent ortalaması ve hektar başına düşen insan sayısı, Halep’te 327, Şam’da 288, Musul’da 238, Bağdat’ta 265 ve Tunus’ta 364 kişidir. Benzer bir araştırmayı Anadolu kentleri için yapan Aktüre, XIX. yüzyıl sonunda kişi/hektar olarak Ankara’da 260, Tokat’ta 240 ve Afyon’da 255 rakamlarını vermektedir.109 Yüzyıl farkına rağmen Arap kentlerinin daha yoğun olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır. Bu tespitlerle birlikte, plan ve krokiler üzerinde kentsel büyüme alanları ve nüfus yoğunluğu gösterilir (s. 36-37). Kentlerin nüfusu, egemen zümreler, diğer katmanlar ve halk şeklinde sıralanarak her birinin, genel içerisindeki yeri ve oynadığı roller üzerinde durulur. Kentlerin mahalleleri de ihmal edilmez: Sayıları, yüzölçümleri, nüfus yoğunlukları ve mekansal örgütlenmeleri ele alınır, bunlar sayısal verilerle desteklenir (s. 89-115). Kent yapısı, merkezi, topografyası, ikamet alanları, çevre semtleri ve varoşları iskân ve demografik özellikleri ile birlikte değerlendirilir (s. 123-137). Tüm bunlar anlatılırken plan, kroki ve istatistik yöntemleri sıkça başvurulan araçlardır. Böylece hem karşılaştırmaların sayısal düzeyde yapılması kolaylaştırılır, hem de okuyucuya daha rahat bir izleme fır108 André Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri. 109 Sevgi Aktüre, XIX. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekansal Yapı Çözümlemesi, Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi, 1978.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
191
satı tanınır. Raymond’un çalışması bir bakıma, Faroqhi’nin farklı bir yüzyıl dilimindeki Anadolu kentleri için yaptığı çalışmayla örtüşür niteliktedir. Kentler üzerine monografiler arttıkça, bu türden genel değerlendirme ve karşılaştırma çalışmalarının daha rafine ve sentezci bir hale geleceğine kuşku yoktur. XVII. ve XVIII. yüzyıl Osmanlı toplumu üzerine çalışmalarda dikkati çeken iki önemli ana tema daha vardır. Bunlardan ilki, devletin maliye, askeriye, vergilendirme ve taşra idaresi gibi alanlarda yaşadığı değişimi, merkez-taşra ilişkilerini, taşradaki tabakalaşmanın yeni boyutlarını ilgilendirmek üzere yeni ve etkin bir sosyopolitik-ekonomik grup olarak zuhur eden ayanlar konusudur. Diğeri ise konar-göçer teşekküllerin iskan süreci ve bunun kent nüfusuna muhtemel etkileridir. İmparatorluğun Anadolu, Orta Doğu ve Balkanlar’daki hemen tüm bölgelerinde, XVII. yüzyıl başlarından itibaren, Osmanlı kentleri ile bu kentlerdeki iskâna ve demografik yapıya şu ya da bu şekilde müdahil olmuş, nüfus transferleri, göçlerin kontrol ya da teşviki, makam/mansıp/meşruiyet savaşlarının yarattığı demografik kayma ve değişimler vb. hususlarda ayanlar, mevcut demografik kompozisyonun değişiminde rol oynamışlardır. Bu bağlamda yeni bir sosyopolitik ve ekonomik grup olarak ayanların zuhuru, kentin iskan ve imarı ile kentleşme sürecine de etki etmiştir. Tüm bu ve benzeri konular farklı başlıklar altında da olsa, son yıllarda, araştırmacıların dikkatini çekmiş ve bazı özgün çalışmalar ortaya konmuştur. Bunlardan ilki, belki de en dikkati çekeni, Dina Rızk Khoury’ye ait olandır.110 Khoury’nin XVI. yüzyıldan itibaren merkez-taşra ilişkilerindeki değişim ve dönüşümü, Musul örneğinden hareketle ele aldığı çalışmasında, zaman dilimi olarak XVII.-XIX. yüzyıllar ön plana çıkmaktadır. Kentin iskanı ve demografisine yönelik değerlendirmeler münhasıran bir bölümde toplanmamış olmakla beraber kentli nüfus ve mimarî doku hakkında yeri geldikçe bilgiler aktarılmıştır. Mesela Musul kent nüfusunun 1541-1575 arasında %30 artması, daha çok göçe bağlanmaktadır (s. 37). Aşiret saldırıları, Celali kargaşası ve asayiş eksikliği, kentli nüfusun kırsala nazaran daha az etkilenmiş olmasına rağmen yine de XVII. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde nüfusu, 1575’teki miktarından %15 azalmış durumdadır (s. 47). 1672 ile 1688 yılları arasından Musul bölgesi bir dizi felaket yaşar ve kırsaldan kaçarak sığınılan yer olan kentin nüfusu, bu yüzden yeniden artışa geçer (s. 47). Bu değişim, kentli nüfustaki gayrimüslim yetişkin erkek sayısının 1691’den 1729 yılına kadar geçen zaman içinde, 1583’ten 2307’ye çıkarak yüzde 68 artması şeklinde, sonraki yüzyılda da devam eder (s. 125). Bu değişimin sonucu Musul’da devlete bağlı yeni bir yerel sınıf oluşarak yönetime ve paya ortak olma sürecine girer (s.48). Yazarın atıfta bulunduğu C. Tilly’nin deyimiyle “zorbalık ve sermayenin evliliğinden doğan” yeni tür toplumsal katmanlar (s. 48, 126127), güç ve sermayelerini kent mekanına da yansıtırlar ve yeni yeni cami, ha110 Dina Rızk Khoury, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Taşra Toplumu: Musul, 15401834, çev. Ülkü Tansel, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1999.
192
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
mam, dükkan ve konutlar yaptırırlar (s. 142, 155, 160, 224-229). Khoury, çalışmasında, XVII ve XVII. yüzyıllardaki dönüşümü ve taşrada zenginleşen bir sınıfın iktidara ortak olma sürecini ele alırken, bu dönüşümle ortaya çıkan yeni sınıfın, diğer alanlara olduğu gibi nüfus ve mimariye etkilerini de gözler önüne sermiştir. Kaynak zenginliği ve çeşitliği, kurgusu ve üslubu ile ayrıcalıklı bir görünümdedir. Girişte verdiği Musul kent planı ve krokilerini, yeni katmanların zenginliğinin, kente mimari eserler olarak nasıl yansıdığını daha somut olarak göstermek amacıyla, metin içerisinde fazlaca yararlanmamış olması, bağlam gereği bir eksiklik sayılamaz. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Osmanlı taşra idaresinin dönüşümü ve ayanların sosyal, ekonomik ve siyasal güçlerinin yerel ve bölgesel etkileri ile merkez-taşra ilişkilerinde ortaya koyduğu seyir hakkında başka çalışmalar da vardır. Işık Tamdoğan111 Adana’yı, Hülya Canbakal112 Anteb’deki değişimi ve Robert Zens113 de Pazvantoğlu Osman ve faaliyetlerini incelemişlerdir. Bu çalışmaların, yukarıda değinilen Khoury’nin Musul çalışmasıyla yapılacak bir karşılaştırması, bu dönemin genel kompozisyonu, özelde de iskan ve nüfus konularındaki değişime dair yeni açılımlar getirebilir. Böylece Musul, Antep, Adana ve Vidin gibi birbirinden farklı dört bölgede, benzer süreçlerin yaşanıp yaşanmadığını görmek bir hayli ilgi çekici sonuçların elde edilmesine ve Osmanlı taşrasında neler olup bittiğinin daha iyi anlaşılmasına imkan verecektir. Ancak bu çalışmaların yayımlanmasından sonradır ki, XVIII. yüzyıl kentlerini daha kapsamlı bir şekilde değerlendirmek ve XIX. yüzyılda merkezîleşme ve modernleşme sürecine girilirken, Osmanlı kentinin geçirmekte olduğu evrimi yakalamak mümkün olacaktır. Zira ayanlar bazen diğer bütün idarî, askerî, siyasî, toplumsal ve ekonomik faaliyetlerinin yanı sıra kendi bölgelerinde, kent iskanı ve nüfusu konusuna da doğrudan müdahil olmuşlardır. Bunun en somut örneği ise Çapanoğulları ve Yozgat şehrinin kuruluşudur.114 Çapanoğullarına kadar “mamur bir şehir bulunmayan” Bozok sancağı, bölgede yönetimi ele geçiren Çapanoğlu Ahmet Ağa’nın, 1753 yılında küçük bir köy olan Yozgat’a bir medrese yaptırması ve kurduğu vakıfla köyün imarını başlatmış olması kente doğru evrilmenin başlangıcını oluşturur. Yavaş yavaş bir kasaba haline gelen Yozgat, aynı sülaleden Mustafa Bey’in inşa ettirdiği büyük bir cami ve kurduğu vakıflarla, XVI111 Işık Tamdoğan-Abel, “Les modalités de l’urbanité dans la ville ottomane, Les habitants d’Adana au XVIIIème siècle d’après les registres de cadis”, Doktora Tezi, Paris: EHESS, 1998; Işık Tamdoğan, “Büyükleri Saymak Küçükleri Sevmek: XVIII. Yüzyıl Adanası’nda Ayanların İlişki Ağları ve İki Farklı İlişki Geliştirme Üslubu”, Tarih ve Toplum — Yeni Yaklaşımlar, Bahar 2005, sy. 1, s. 77-96. 112 S. Hülya Canbakal, “Ayntab at the End of the Seventeenth Century: A Study of Notables and Urban Politics”, Doktora Tezi, Harvard University, 1999. 113 Robert Zens, “Pasvantoğlu Osman Paşa and the Paşalık of Belgrade 1791-1807”, International Journal of Turkish Studies, 2002, c. VIII, sy. 182, s. 89-105; Robert Zens’ın Pazvantoğlu Osman’ı konu alan doktora çalışması tamamlanmış bulunmaktadır. 114 Özcan Mert, XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Çapanoğulları, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., 1980.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
193
II. yüzyıl sonlarında şehir kimliği kazanmıştır.115 Çapanoğulları, Mamalu aşiretine mensup bir sülaledir (s. 24). Bu aşiret 1690’lı yıllarda Rakka’da iskan edilmeleri istenmiş olmasına rağmen “şekavet”e devam ettikleri gerekçesiyle, önceden beri yayla mahalli olarak kullanageldikleri yer olan Bozok bölgesine 1700’lü yılların başlarında iskan edilmişlerdir.116 Orhonlu bu aşirete mensup diğer oymakların nerelerde yerleştirildiklerini sıralar (s. 85, 86). Bu yüzyıllarda aşiretlerin iskanı ve devletin iskan politikası konusu, başlı başına bir inceleme sahasıdır. Aşiretlerin alıştıkları konar-göçer hayattan yerleşikliğe geçirilmesi, Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyıl sonlarından itibaren uygulamaya çalıştığı bir politikadır. Devletin iskan politikası, nerelere hangi tarihlerde kimlerin nasıl yerleştirildiği ve bu süreçte karşılaşılan sorunları Cengiz Orhonlu117 ve Yusuf Halaçoğlu118 ele almışlardır. Aşiretlerin iskan süreci kolay olmamış, hem yerleşmeye zorlanan aşiretler, hem de devlet ciddi sorunlarla karşılaşmıştır. Aynı dönemlerde devlet diğer bazı aşiretleri de Adana, Hama, Sivas, Afyon, Humus ve Anadolu’nun muhtelif yerlerine iskan etmekle uğraşmıştır. Çoğu yerde köyler halinde iskan edilen bu grupların yerleştikleri bazı yerler, Yozgat örneğinde olduğu gibi şehir haline dönüşmese bile, sonradan kasaba ve kaza merkezine dönüşmüştür. Osmanlı kentinin fiziksel dokusu ve bu dokunun XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki evrimi konularında yapılmış üç çalışmayla değerlendirmeyi tamamlamak yerinde olur. Bunlar Sevgi Aktüre,119 Maurice Cerasi120 ve Neriman Şahin Güçhan’a aittir.121 Cerasi’nin çalışması modern araştırmalara dayalı olarak Osmanlı kentini daha soyut düzlemde ele alır. Kent kavramı ve Osmanlı kenti tanımlamalarından sonra, kent sistemi ve nüfus konusuna değinir. Balkan ve Anadolu kentlerinin Osmanlı karakteri yansıtılır. Buna göre kent işlevsel olarak üç gruba ayrılır: Dinî kültürel etkinlikler alanı, ekonomik etkinlikler alanı ve konut alanı. Bu işlevsel ayırım morfolojiye de yansır.122 Merkezîlikte ibadet ve ticaret önplandadır. Konut dokusunda mahremiyet anlayışı sokak ve ev düzeneğini belirler ve sokaklar ticaret alanına bağlanır. Burası imalat sektörü alanı ya da çarşıdır. Kamuya açık alanlarda meydan kavramı, ibadet ve ticaret mekanlarının arasındadır (s. 197). Kültür, coğrafî şartlar ve mimarinin konumu, kentin 115 Özcan Mert, a.g.e., s. 27, 45, 46. 116 Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, İstanbul, 1987, s. 82, 83. 117 Cengiz Orhonlu, a.g.e., s. 29-48. 118 Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, 3. baskı, Ankara: TTK Yay., 1997. 119 Sevgi Aktüre, XIX. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekansal Yapı Çözümlemesi, s. 224. 120 Maurice M. Cerasi, Osmanlı Kenti: Osmanlı İmparatorluğu’nda XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Kent Uygarlığı ve Mimarisi, 2. Baskı, İstanbul, 2001. 121 Neriman Şahin Güçhan, “XVI.-XIX. Yüzyıl Nüfus Tahminlerine Göre Osmanlı Ankara’sında Mahallelerin Değişim Süreçleri Üzerine Bir Deneme”, s. 123-154 122 Maurice M. Cerasi, a.g.e., s. 82.
194
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
bütün bir organizma olarak algılanılmaması, heterojen ama sade öğeler ile karmaşık bir biçimde birleşmesi; öğelerin önceden belirlenmiş ve geleneksel hiyerarşik ilişkiler yoluyla güçlü ve berrak bir imgeye ulaşması, Osmanlı kenti bağlamındaki kapsamlara arkaplan oluşturur. Bu da karşılıklı, birbirlerine biçim vermeksizin tek tek veya gruplar halinde yan yana bulunan öğelerden oluşmuş bir kent biçimini ortaya çıkarır (s. 242). Diğer iki çalışma Osmanlı kentini mekan ve insan boyutunda ele alır. Her ikisi de tarihçilerin sunduğu nüfus verilerinin, mekana ve mahalleye dağılımını verir. Aktüre123 esas olarak XIX. yüzyıla odaklanmış olsa da XVI. yüzyıldan itibaren üç kentin, Ankara, Tokat ve Afyon’un mekansal evrimini inceler. Her üç kentte de nüfus, ticaret ve yönetim yapılarındaki değişimler, kent dokusunu da şekillendirmiştir. İşlevsel alanlardaki farklılaşmalar ve yapı alanlarının kent dokusu içerisindeki oranları yine planlar üzerinden aktarılır. Mahalle bazında nüfus yoğunlukları124 ve hektar başına düşen nüfus hesaplaması dikkat çekici yönlerdir. Bu hesaplamalarda seyyahların verdiği nüfus bilgilerinden ve modern araştırmaların bulgularından yararlanılır. Arazi kullanımı, konut, ticaret, yönetim merkezi nitelikli yerlerin kent dokusunda işgal ettiği oranlar, yüzdeler, hektar bazında değerlendirilir. Güçhan’ın çalışması daha da detaylı ve tekniktir. Amaç, geleneksel konut dokusunun fiziksel özelliklerini sosyoekonomik yapıyla ilişkili olarak irdelemektir. Çalışmanın amacı şu sorulara cevap aramaktır: “(1) Mahallenin nüfus yoğunluklarına göre kentin fiziksel mekanındaki dağılımları nasıldır? (2) Mahallelerdeki nüfusun ekonomik özelliklerinin oluşturduğu sosyal tabakalaşma (üst/orta/alt gelir grupları gibi) fiziksel mekanda alt bölgeler/alanlar (zengin/fakir mahalleleri gibi) oluşturuyor mu? (3) Nüfusun etnik özellikleri mahallelerin oluşumunda ve kente dağılımında belirleyici olmuş mudur? (4) Nüfus özelliklerine dayalı ekonomik (üst/orta/alt gelir grupları ya da zengin/fakir sınıflar gibi) ve sosyal tabakalaşma (yatayda: etnik kökene dayalı; düşeyde: askerî/ilmî/tüccar/zanaatkâr/reaya sınıfı gibi) kentin fiziksel yapısını etkilemiş midir?”125 Nüfus verilerinin kaynağı Ergenç, Aktüre, Göyünç ve Özdemir’in çalışmalarıdır. XVI.-XIX. yüzyıllarda Ankara’da nüfus hareketliliği, XVI. yüzyılda nüfus tablosu, mahallelerin dağılımı, siyasî olayların kentsel dokuya etkisi ve sonraki yüzyılın nüfus verileri ele alınır (s. 127-129). Avarız hanesinden hareketle gerçek haneye ulaşım tekniği sorgulanarak standart bir yol takip edilir (s. 133). 1522-1607 yılları arasında mahalle nüfuslarındaki değişimin kentsel mekanda dağılımı, tablo, rakam ve haritayla aktarılır. 1607-1830 yılları arası mahalle nü123 Sevgi Aktüre, XIX. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekansal Yapı Çözümlemesi. 124 Buna göre XIX. yüzyıl sonunda Ankara, Afyon ve Tokat’ta kişi başına düşen metrekare kullanım alanı farklı sektörler için hesaplanmış olup toplamda da Ankara ve Tokat’ta 39,5 ve Afyon’da ise 37,5 metrekaredir. 125 Neriman Şahin Güçhan, a.g.m., s. 123-124.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
195
fuslarındaki değişimin kentsel mekanda dağılımı da yine harita, tablo ve rakamsal verilerle, nüfus büyüklüklerine göre sosyal gruplar da dahil edilerek değerlendirilir. Genel nüfus içinde 1701-1902 arası azınlık oranının, 1/8’den 1/3’e çıkış süreci, tablo ve seyyahların verilerinden yola çıkılarak, yine mahalle planları üzerinde uygulanır (s. 147). Kent iskânı ve demografisi konusunda mimarî altyapı, yerleşim düzeni ve nüfusun bütüncül yaklaşımla ele alındığı örnek çalışmalardan biridir. Sonuç Osmanlı kentinde iskân ve demografi konusu hemen her yüzyılda, bazen seçilen tek bir kent, bazen de birçok kent üzerine yapılmış çalışmalarda ele alınan önemli alt hususlardandır. Kentlerin topografyası, morfolojik özellikleri, sosyal, iktisadî ve dinî sektörlere göre şekilleniş biçimleri, daha çok mimarlık ve sanat tarihi eksenli çalışmalarda irdelenmiştir. Bu çalışmalardan bazılarında insan unsuru hiç bulunmaz, sadece yapılar vardır. Ama çoğu örnek çalışmada insan unsuru, nüfusun alt birimleri ile işe katılarak insan-mekan bütünlüğü, kent düzleminde sağlanır. İdeal olan da budur. Ama çoğu zaman nüfusa ait verilerin eksikliği, kronolojik takip sorunu ve var olan verilerin de farklı ifade ve içerikleri (hane gibi) mekana insanın yerleştirilmesini zorlaştırmaktadır. Diğer taraftan tahrir defterleri, şer‘iyye sicilleri, seyahat raporları ve diğer kaynak türlerinden hareketle, yine bir ya da birçok kenti ele alan, tarih eksenli çalışmalarda da karşıt bir eksiklik gözlenir. Ele alınan kente ya da kentlere dair kent morfolojisi ve iskânı gibi konular bazen, daha önceden biliniyor olmasına rağmen, söz konusu çalışmalarda değerlendirilmemektedir. Bir bakıma sadece seçilen kaynak türü ve alanın belirli sorunlarının tartışıldığı, temel referanslardan başka çalışma yokmuş farz edilir. Diğer bir ifadeyle sağırlar diyalogu sürer gider. Tüm eksiklik ve sorunlarına rağmen yazılı kaynak, mimarî eser ya da kalıntılar üzerinden yapılan kent araştırmalarından bir kısmı, hiç olmazsa bu alanda neler yapılması gerektiğini ve neler yapılabileceğini göstermesi açısından sevindirici bir tablo sunar. Belirli bir veri koleksiyonlarına dayalı, özellikle tahrir ve şer‘iyye sicillerinden hareketle yapılan çalışmalarda, kentlerdeki çok eksenli toplumsal yapı tasvir edilmekle kalınmaz, diğer kaynaklar ve araştırmalar da dikkate alınarak, sonuçlar tablo ve bazen de kent planlarıyla birlikte değerlendirilirse çok daha kapsamlı bir yöntem izlenmiş olur ki bu tür eserlerin bazıları yukarıda zikredilmiştir. Anlatım konusunda “senkronizasyon”a dikkat edilmesi gerekir. Elbette ki sadece belirli dönemlere ait bir kesit sunan tahrir defterlerinin değerlendirilmesinde kronolojik senkronizasyonu yakalamak zordur, ama imkansız gözükmemektedir. Kısa veya uzun dönemde etkili kırılma noktaları veyahut sadece kaynaklara yansıyış anlarından hareketle kent iskânı ve demografisiyle birlikte,
196
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
bir kent analizi yapılabilir. Burada iç-dış siyasî olaylar, afetler, kıtlıklar, salgınlar, yangınlar, sürgünler, göçler önemli kırılmaları getirebilir. Ya da sadece bir seyyahın herhangi bir zamandaki kaydı, olup biteni topyekün anlamada yardımcı olabilir. Aradaki kaynak boşluklarını dolduracak diğer veriler kullanılabilir ya da farklı bir metot izlenebilir. Kenti çevresiyle, sancak veya kazanın idarî sınırlarındaki kırsal alanla birlikte değerlendirme zorunluluğu, konunun içeriğine ve hedefe göre değişmelidir. Temel eksiklikse planlardaki tekdüzelikten kurtulamamadır. Bunun da sebebi, kaynakları değerlendirirken soru sorma yerine, eldeki kaynağın araştırıcısını yönlendirecek şekilde öne çıkartılmasıdır. Karşılaştırma geleneği neredeyse yok gibidir. Bunun temelinde yatan faktör ise tarihçinin, araştırdığı kent, bölge, olay vs. yer neyse onun, “başka yerlerde eşi benzeri olmayan, biricik” olduğuna dair yanlış kanaatidir. Benzer bir durum avarız, cizye ve temettuat defterleri ve mahkeme kayıtlarına dayalı çalışmalarda da görülür. Mahkeme kayıtlarına dayalı çalışmaların kentte “neler olup bittiğine” dair verdikleri ipuçları inanılmaz boyuttadır. Bunları “ayıklamak”, ehemle mühimi amaç ekseninde tefrik etmek ve bir bütün sunmak, zengin veri ortamında uzun ve zahmetli bir uğraşıyı gerektirir. Zira her bir kayıt çok yönlü bir bilgi kırıntısı içerir. Bu sebeple ne arandığının ön araştırma ile tespit edilmesi, sonra da bir sorun veya ilişkiler ağını sorgulamak üzere yola çıkılması gerekir. Diğer taraftan sorunun anlaşılması ve daha iyi anlatılabilmesi için mutlaka harita, plan, tablo ve grafiklere başvurulmalıdır. Kent iskânı ve demografisi içinse bu bir zorunluluk halini alır. Hedef belli eksenler üzerinde, “kentte neler olup bittiğini” anlamaksa; kısa, orta ve uzun vadede etkili olanı/olmayanı, değişeni, kalıcı olanı, kırılarak dönüşeni, kendiliğinden olanı, dış-iç ve başka faktörlerle kalanı/değişeni ve bunların ne anlama geldiğini yakalamak/algılamak ve anlatmaksa, her bir özel durumda genele ait bir şeylerin olduğunu, her bir genel durumun da birçok özelin bir araya gelerek teşkil ettiği bir bütün olduğunu hatırdan çıkartmamakla mümkündür. Seçilmiş Bibliyografya Abraham, Marcus, The Middle East on the Eva of Modernity: Aleppo in the Eighteenth Century, New York, 1989. Acun, Fatma, “A Portrait of Ottoman Cities”, Etudes Balkaniques, 2001, sy. 4, s. 116-139. Acun, Fatma, “Osmanlı Döneminde Anadolu Şehirlerinin Gelişmesinde Devletin Rolü: Karahisar Örneği”, Belleten, 2001, c. LXV, sy. 242, s. 161-192. Acun, Hakkı, “Manisa Kentinin Gelişimi: Eski Eserlerin Şehrin Gelişimine Etkileri ve Manisa’nın Eski Mahalleleri”, Manisa Dergisi, 1983, sy. 5, s. 21-39. Adıyeke, Nuri, “XIX. Yüzyılda Milas’ın Sosyal, Demografik, Ekonomik ve Kültürel Değişimi”, Doktora Tezi, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1994. Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, c. II, 2. baskı, İstanbul: Tekin Yay., 1979.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
197
Akkuş, Tacettin, Tanzimat Başlarında Balıkesir Kazası (1840-1845), Balıkesir: Zağanos Vakfı Yay., 2001. Aksel, Filiz ve Bahar Öğretmen (haz.), Kent Araştırmaları Bibliyografyası, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yay., 2001. Aktan, Ali, “Tanzimat’a Kadar Kayseri’deki Zımmilerin Genel Durumu”, CIEPO XIX. Sempozyumu Bildirileri, 18-22 Eylül 2000, Çeşme, Ankara: TTK Yay., 2004, s. 1-26. Aktepe, Münir, “İstanbul’un Nüfusu Meselesine Dair Bazı Vesikalar”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 1958, c. IX, sy. 13, s. 1-31. Aktepe, Münir, “İzmir Hanları ve Çarşıları Hakkında Ön Bilgi”, İÜEF Tarih Dergisi, 1971, sy. 25, s. 105-154. Aktepe, Münir, “İzmir Suları, Çeşme ve Sebilleri ile Şadırvanları Hakkında Bir Araştırma”, Tarih Dergisi, 1976, sy. 30, s. 105-154. Aktepe, Münir, “İzmir Şehri Osmanlı Medreseleri Hakkında Ön Bilgi”, İÜEF Tarih Dergisi, 1972, sy. 26, s. 97-118. Aktüre, Sevgi, “Osmanlı Devleti’nde Taşra Kentlerindeki Değişmeler”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul, 1985, c. IV, s. 891-904. Aktüre, Sevgi, “XVI. Yüzyıl Öncesi Ankara’sı Üzerine Bilinenler”, Erdal Yavuz ve Ümit Nevzat Uğurel (ed.), Tarih İçinde Ankara (Eylül 1981, Seminer Bildirileri), Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yay., 1984, s. 1-47. Aktüre, Sevgi, “XVII. Yüzyıl Başından XIX. Yüzyıl Ortasına Kadarki Dönemde Anadolu Osmanlı Şehrinde Şehirsel Yapının Değişme Süreci”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 1975, c. I, sy. 1, s. 101-128. Aktüre, Sevgi, XIX. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekansal Yapı Çözümlemesi, Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi, 1978. Akyüz, Jülide, “Ankara’nın Bütüncül Tarihi Çerçevesinde XVIII. Yüzyılda Ankara (Şeriyye Sicillerinin Sayısal ve Muhteva Analizi Denemesi)”, Doktora Tezi, Ankara: AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003. Alemdar, Korkmaz, “Seyahatnamelerde Ankara”, Erdal Yavuz ve Ümit Nevzat Uğurel (ed.), Tarih İçinde Ankara (Eylül 1981, Seminer Bildirileri), Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yay., 1984, s. 97-105. Anastassiadou, Meropi, Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri: Selanik (1830-1912), çev. Işık Ergüden, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 2001. Arel, Ayda, XVIII. Yüzyıl İstanbul Mimarisinde Batılılaşma Süreci, İstanbul: İÜ Mimarlık Fakültesi Yay., 1975. Arıkan, Zeki, “Şeyhülislam Zekeriya Efendi’nin İstanbul Sayımı”, Tarih Boyunca İstanbul Semineri 29 Mayıs-1 Hazran 1988, Bildiriler, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Basımevi, 1989, s. 39-57. Arıkan, Zeki, “Tapu Tahrir Defterlerinin Kent Tarihi Kaynağı Olarak Önemi”, Kent Tarihçiliği ve İstanbul, s. 116-119. Arıkan, Zeki, XV-XVI. Yüzyıllarda Hamit Sancağı, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., 1988. Armağan, Mustafa, “Osmanlı Şehrine Kavramsal Bir Yaklaşım”, Osmanlı, c. V, Toplum, Güler Eren (ed.), Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 1999, s. 536-544.
198
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
Arslan, Esat, “Türk İzleri Açısından Suriye’ye Genel Bakış Yüzyıl Öncesi Şam ve Lazkiye Kentleri”, Askeri Tarih Bülteni, 1995, sy. 38, s. 125-155. Artan, Tülay (ed.), XVIII.Yüzyıl Kadı Sicillerine Göre Eyüp’te Sosyal Yaşam, İstanbul: Tarih Vakfı Yay., 1998. Aslanapa, Oktay, “Edirne’de Türk Mimarisinin Gelişmesi”, Edirne, Edirne’nin 600. Fethi Yıldönümü Armağan Kitabı, 2. baskı, Ankara: TTK Yay., 1993, s. 223-232. Avcı, Yasemin, Değişim Sürecinde Bir Osmanlı Kenti: Kudüs (1890-1914), Ankara: Phoenix Yay., 2004. Aydın, Mehmet, “Konya Şer‘iyye Sicillerine Göre XVIII. Yüzyılda Konya’da Gayri Müslimlerin Oturdukları Mahalleler, Nüfus Durumları ve Sosyo-kültürel Çevre”, XIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler, c. III, Kısım: III, Ankara: TTK Yay., 2002, s. 1389-1396. Aydın, Suavi, Kudret Emiroğlu, Ömer Türkoğlu ve D. Ergi Özsoy, Küçük Asya’nın Bin Yüzü: Ankara, Ankara: Dost Yay., 2005. Ayverdi, Ekrem Hakkı, Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı ve Nüfusu, Ankara: Doğan Kardeş Yayınları, 1958. Bakarjieva, Teodora, “Ruse and Ruse Region in the Context of Demographic Processes in the Lower Danube Region”, Uluslararası Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Türk-Bulgar İlişkileri Sempozyumu, 11-13 Mayıs 2005, Bildirileri, İstanbul: Osmangazi Üniversitesi, Bayrak Matbaacılık, 2005, s. 39-48. Bakırer, Ömür ve Emre Madran, “Ankara Kent Merkezinde Özellikle Hanlar ve Bedestenin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi”, Tarih İçinde Ankara (Eylül 1981, Seminer Bildirileri), s. 107-130. Bakırer, Ömür, “Ankara Kalesi Duvarları Üzerindeki Belge ve Bilgiler”, Yıldırım Yavuz (der.), Tarih İçinde Ankara II, Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yay., 2001, s. 173-197. Balta, Evangelia, L’Eubée A la Fin du XV e Siècle, Economie et Population, Les registres de l’année 1474, Atina, 1989. Balta, Evangelia, Rural and Urban Population in the Sancak of Euripos in the Early XVI th Century, Atina, 1992. Barkan, Ömer Lütfi, “Şehirlerin Teşekkül ve İnkişafı Tarihi Bakımından: Osmanlı İmparatorluğunda İmâret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Âit Araştırmalar”, İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası, 1963, c. XXIII, sy. 1-2, s. 239-296. Barkan, Ömer Lütfi, “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, Türkiyat Mecmuası, 1953, sy. 10, s. 1-26. Barkan, Ömer Lütfi, “Türkiye’de İmparatorluk Devrinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defterleri”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 1941, c. II, sy. 1-2, s. 20-59. Baykara, Tuncer, “Osmanlı Devleti Şehirli Bir Devlet midir?”, Osmanlı, c. V, Toplum, s. 528-535. Baykara, Tuncer, “Osmanlılar ve Şehir Hayatı”, XIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler, c. III, Kısım: III, Ankara: TTK Yay., 2002, s. 1923-1932.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
199
Baykara, Tuncer, “Türk Şehircilik Tarihinden: Hatun Şehirleri”, Belleten, 1980, c. XLIV, sy. 175, s. 497-510. Baykara, Tuncer, “XIX. Yüzyılda Urla Yarımadası’nda Nüfus Hareketleri”, Osman Okyar ve Halil İnalcık (ed.), Birinci Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, Hacettepe Üniversitesi, 11-13 Temmuz 1977, Ankara, 1980, s. 279-286. Behar, Cem, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin Nüfusu, 1500-1927, Ankara: DİE Yay., 1996. Beldiceanu, Nicoara, Recherche sur la ville ottomane au XV e siècle: études et actes, Paris 1973. Beldiceanu-Steinherr, Irène ve Maria-Magdeleine Lefebvre, “Brousse et ses habitants en 1487”, Turcica, Revue d’Etudes Turques, 1999, c. 31, s. 313-373. Beyru, Rafet, “Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında İzmir’de Kent İçi ve Kent Çevresi Ulaşımı ve Trafik Düzeni”, Son Yüzyıllarda İzmir ve Batı Anadolu Uluslararası Sempozyumu Tebliğleri, s. 7-23. Bierman, Irene A., “The Ottomanisation of Crete”, Irene A. Bierman, Rifa’at Ebou-ElHaj, Donald Preziosi (ed.), The Ottoman City and its Parts: Urban Structure and Social Order, New York, 1991, s. 53-76. Bierman, Irene, Rifa’at Eboul-el-Haj ve Donald Preziosi (ed.), The Ottoman City and Its Parts: Urban Structure and Social Order, New York: Aristide D. Caratzas, 1991. Bilsel, Cânâ, “Cultures et Fonctionnalités: L’Evolution de la Morphologie Urbaine de la Ville d’Izmir aux XIXe et début XXe Siècles”, Doktora Tezi, Paris: Université de Paris X – Nanterre, 1999. Bostan, M. Hanefi, “XV. ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Yönetiminde Niksar Şehri (14551574)”, XIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler, c. III, Kısım: III, s. 1485-1512. Bulut, Rukiye, “XVIII. Yüzyılda İstanbul Nüfusunun Artmaması İçin Alınan Tedbirler”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 1967, sy. 3, s. 30-33. Bur, Marta, “Macar Seyyahlarının Günlük Defterlerine Göre XVII. Yüzyılda Bulgar Kentleri”, çev. Murat Özyüksel, Tarih ve Toplum, 1987, c. VIII, sy. 45, s. 6-8. Canbakal, S. Hülya, “Ayntab at the End of the Seventeenth Century: A Study of Notables and Urban Politics”, Doktora Tezi, Harvard University, 1999. Cerasi, Maurice M, Osmanlı Kenti, Osmanlı İmparatorluğu’nda XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Kent Uygarlığı ve Mimarisi, 2. baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yay., 2001. Cezar, M., Tipik Yapılarıyla Osmanlı Şehirciliğinde Çarşı ve Klasik Dönem İmar Sistemi, İstanbul, 1985. Cook, M. A., Population Pressure in Rural Anatolia 1450-1600, Londra: Oxford, 1972. Çadırcı, Musa, “1830 Genel Sayımına Göre Ankara Şehir Merkezi Nüfusu Üzerinde Bir Araştırma”, Osmanlı Araştırmaları, 1980, sy. 1, s. 109-132. Çadırcı, Musa, “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Karadeniz Kentleri”, İkinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, 1990, s. 15-23 Çalık, Sıddık, “Çirmen Sancağında İskân ve Nüfus (1466-1595)”, Doktora Tezi, İstanbul: İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Çayırdağ, Mehmet, “Kayseri’nin Mahalleleri, Erciyes Dergisi, 1981, sy. 38.
200
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
Çelik, Zeynep, XIX. Yüzyılda Osmanlı Başkenti, Değişen İstanbul, çev. Selim Deringil, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 1996. Çiftçi, Hilal, “XVII. Yüzyılda Kudüs Merkez ve Çevresinde Gayrimüslim Nüfus”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005. David, Géza, “XVI.-XVII.Yüzyıllarda Macaristan’ın Demografik Durumu”, Belleten, 1995, c. LIX, sy. 225, s. 341-352. David, Géza, “XVI. Yüzyıl Osmanlı Macaristan’ında Şehirleşme”, Osmanlı c. IV, Toplum, Güler Eren (ed.), Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 1999, s. 111-118. David, Géza, Osmanlı Macaristan’ında Toplum, Ekonomi ve Yönetim: XVI. Yüzyılda Simontornya Sancağı, çev. Hilmi Ortaç, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1998. Delilbaşı, Melek, “1564 Tarihli Mufassal Yanya Livası Tahrir Defterine Göre Yanya Kenti ve Köyleri”, Türk Tarih Kurumu Belgeler, 1996, c. XVII, sy. 21, s. 1-40. Demirel, Ömer, “Kuruluşundan Günümüze Çeşitli Yönleriyle Bir Osmanlı Mahallesi: Sivas Küçük Minare Mahallesi”, XIII. Türk Tarih Kongresi, (Ankara 4-8 Ekim 1999), Kongreye Sunulan Bildiriler, c. III, Kısım: III, Ankara: TTK Yay., 2002, s. 1947-1960. Demirel, Ömer, “Sivas Çeşmeleri”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma Uygulama ve Merkezi Dergisi, 1992, sy. 3, s. 169-178. Demirel, Ömer, Osmanlı Vakıf-Şehir İlişkisine Bir Örnek: Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü, Ankara: TTK Yay., 1999. Denel, Serim, “Batılılaşma Sürecinde Ebniye Nizamnameleri ve Kentsel Mekanların Değişimine Etkileri Üzerine Bir Deneme”, IX. Türk Tarih Kongresi (Ankara 2125 Eylül 1981), Kongreye Sunulan Bildiriler, c. III, Ankara: TTK Yay., 1989, s. 1425-1435. Denel, Serim, “XIX. Yüzyılda Ankara’nın Kentsel Formu ve Konut Dokusundaki Farklılaşmalar”, Tarih İçinde Ankara (Eylül 1981, Seminer Bildirileri), s. 107-131. Denny, W., “Tipik Yapıları İle Osmanlı Şehirciliğinde Çarşı ve Klasik Dönem İmar Sistemi”, Sanat Çevresi, 1986, sy. 94, s. 48-49. Doğru, Halime, “Osmanlı Devletin’de Toprak Yazımından Nüfus Sayımına Geçiş ve Bir Nüfus Yoklama Defteri Örneği”, Anadolu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi, 1989, c. I, sy. 2, s. 233-285. Doğru, Halime, XVI. Yüzyılda Eskişehir ve Sultanönü Sancağı, İstanbul: AFA Yay., 1992., Doğru, Halime, XVIII. Yüzyıla Kadar Osmanlı Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Görüntüsü, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, 1995. Dumont, Paul ve François Georgeon (ed.), Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, çev. Ali Berktay, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1996. Eldem Edhem, Daniel Goffman ve Bruce Masters, Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti, çev. Sermet Yalçın, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 2003. Emecen, Feridun M., XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara: TTK Yay., 1989. Emir, Sedat, Erken Osmanlı Mimarlığında Çok İşlevli Yapılar: Kentsel Kolonizasyon Yapıları Olarak Zaviyeler, İzmir: Akademi Kitabevi, 1994. Eravşar, Osman, “Ortaçağda Kayseri Kent Dokusunun Gelişimi”, Doktora Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
201
Erder, Leila ve Suraiya Faroqhi, “Population Rise and Fall in Anatolia, 1550-1620”, MES, 1979, c. XV, sy. 3, s. 328-345. Erder, Leila ve Suraiya Faroqhi, “The Development of the Anatolian Urban Network During the Sixteenth Century”, Journal of Economic and Social History of the Orient, 1980, c. XXIII, sy. 3, s. 265-303. Erder, Leila, “The Measurement of Preindustrial Population Changes: the Ottoman Empire from the Fifteenth to the Seventeenth Century”, Middle East Studies, 1975, c. XI, sy. 3, s. 284-301. Erdoğan, Emine, “XVI. Yüzyılda Kudüs Merkez ve Nahiyesinde Nüfus ve Etnik Yapı”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Erdoğdu, Akif, “Some Observations on the Urban Population of Karaman Province in the Reign of Murad III, with Regard to the Mufassal Defters”, Daniel Panzac (ed.), Histoire économique et sociale de l’Empire ottoman et de la Turquie, Paris: Peeters, 1995, s. 341-347. Ergenç, Özer, “Osmanlı Şehirlerinde Esnaf Örgütlerinin Fiziki Yapıya Etkileri”, Osman Okyar ve Halil İnalcık (ed.), Birinci Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, s. 103-109. Ergenç, Özer, “Osmanlı Şehrindeki Mahallenin İşlevi ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları, 1984, sy. 4, s. 69-78. Ergenç, Özer, “Şehir Tarihi Araştırmaları Hakkında Bazı Düşünceler”, Belleten, 1988, c. LII, sy. 203, s. 667-683. Ergenç, Özer, “XVI. Yüzyıl Ankara’sı Ekonomik ve Sosyal Yapı ve Kentsel Özellikleri”, Tarih İçinde Ankara (Eylül 1981, Seminer Bildirileri), s. 49-61. Ergenç, Özer, “XVI. Yüzyıl Sonunda Bursa: Yerleşimi, Yönetimi, Ekonomi ve Sosyal Durumu Üzerine Bir Araştırma”, Doçentlik Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi, 1979. Ergenç, Özer, “XVIII. Yüzyıl Başlarında Edirne’nin Demografik Durumu Hakkında Bazı Bilgiler”, IX. Türk Tarih Kongresi (Ankara 21-25 Eylül 1981), Kongreye Sunulan Bildiriler, c. III, Ankara: TTK Yay., 1989, s. 1415-1424. Ergenç, Özer, “XVIII. Yüzyılın Başlarında Ankara’nın Yerleşim Durumu Üzerine Bazı Bilgiler”, Osmanlı Araştırmaları, 1980, sy. 1, s. 85-108. Ergenç, Özer, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya: Osmanlı Klasik Dönemi Kent Tarihçiliğine Katkı, Ankara: Ankara Enstitüsü Vakfı Yay., 1995. Ergin, Osman Nuri, Türk Belediyecilik ve Şehircilik Tarihi Üzerine Seçmeler, İstanbul, 1987. Ergin, Osman, “Türkiye’de Şehirciliğin Tarihi İnkişafı”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 1936, sy. 61, s. 32-40. Ergin, Osman, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul, 1939. Ergin, Osman, Türkiye’de Şehirciliğin Tarihi İnkişafı, İstanbul, 1936. Establet, Colette ve Jean-Paul Pascual, Familles et Fortunes A Damas. 450 Foyers Damascians en 1700, Şam: Institut Français d’Etudes Arabes de Damas, 1994. Eyice, Semavi, “Bedesten”, DİA, c. V, İstanbul, 1992, s. 302-311.
202
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
Faroqhi, Suraiya, “Urban Development in Ottoman Anatolia (XVI.-XVII. Centuries)”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 1982, c. VII, sy. 1, s. 35-51. Faroqhi, Suraiya, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler: Kent Mekanında Ticaret, Zanaat ve Gıda Üretimi (1550-1650), çev. Neyyir Kalaycıoğlu, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 2000. Feher, Geza, “XVI. Yüzyıl’da Macaristan’da Padişah Haslarına Bağlı İki Şehir”, Belleten, 1972, c. XXXVI, sy. 144, s. 469-482. Gabriel, Albert, “Bursa’da Murad I. Camii ve Osmanlı Mimarisinin Menşei Meselesi”, Vakıflar Dergisi, 1942, sy. 2, s. 37-43. Galanti, Avram, Ankara Tarihi, 2 cilt, İstanbul, 1950-1952. Gerber, Haim, Economy and Society in an Ottoman City: Bursa 1600-1700, Kudüs: The Hebrew University, 1988. Geyer, B., Y. Koç, J. Lefort ve Ch.. Châtaignier, “Les villages et l’occupation du sol au début de l’époque moderne, par”, Bernard Geyer ve Jacques Lefort (ed.), La Bithynie au Moyen Âge, Paris: P. Lethielleux, 2003, s. 411-431. Göğebakan, Göknur, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya: Malatya Belediyesi Kültür Yay., 2002. Gökbilgin, M. Tayyip, “Kanuni Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livaları, Şehir ve Kasabaları”, Belleten, 1956, c. XX, sy. 78, s. 247-294. Gökçe, Turan, “1830 Genel Nüfus Sayım Sonuçlarına Göre Denizli Şehri Nüfusu Hakkında Bir Değerlendirme”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 1991, sy. 6, s. 169-182. Gökçe, Turan, “XVII. Yüzyılda Filibe Şehrinin Demografik Gelişimi”, Uluslararası Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Türk-Bulgar İlişkileri Sempozyumu, 11-13 Mayıs 2005, Bildirileri, İstanbul: Osmangazi Üniversitesi, Bayrak Matbaacılık, 2005, s. 49-64. Gökçe, Turan, XVI.-XVII. Yüzyıllarda Lâzıkiyye (Denizli) Kazası, Ankara: TTK Yay., 2000. Gölen, Zafer, “XIX. Yüzyılda Bosna-Hersek’in Nüfusu”, Toplumsal Tarih, 1998, c. IX, sy. 54, s. 36-42. Göyünç, Nejat, “XVI. Yüzyılda Ankara”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 1967, c. I, sy. 1, s. 71-75. Göyünç, Nejat, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara: TTK Yay., 1991. Güçhan, Neriman Şahin, “XVI.-XIX. Yüzyıl Nüfus Tahminlerine Göre Osmanlı Ankara’sında Mahallelerin Değişim Süreçleri Üzerine Bir Deneme”, Tarih İçinde Ankara II, s. 123- 154. Gümüşçü, Osman, XVI. Yüzyıl Larende (Karaman) Kazasında Yerleşme ve Nüfus, Ankara: TTK Yay., 2003. Güneş, Ahmet, “Bilecik ve Çevresinde XVI. Yüzyılda Sosyal ve Ekonomik Durum”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 1999, sy. 10, s. 87-118. Halaçoğlu, Yusuf, “XVI. Asırda Çirmen Sancağı’nın Sosyal ve Demografik Tarihi”, X. Türk Tarih Kongresi (Ankara, 22-26 Eylül 1986), Kongreye Sunulan Bildiriler, Ankara: TTK Yay., 1994, s. 1795-1801.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
203
Halaçoğlu, Yusuf, “XVI. Yüzyılda Sosyal, Ekonomik ve Demografik Bakımdan Balkanlarda Bazı Osmanlı Şehirleri”, Belleten, 1989, c. LIII, sy. 207-208, s. 637-678. Halaçoğlu, Yusuf, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, 3. baskı, Ankara: TTK Yay., 1997. Hanciç, Adem, “XV. Yüzyılda Bosna’da Şehir Yerleşmelerinin Kuruluşundaki Dervişlerin Rolleri”, Çevren Dergisi, 1982, c. IX, sy. 34, s. 33-36. Hanciç, Adem, “XVI. Yüzyılda Bosna’da Şehir Halkının Teşekkülü Hakkında”, Çevren Dergisi, 1977, c. V, sy. 15, s. 61-68. Hanciç, Adem, “Yolların XVI. ve XVII. Yüzyılda Bosna’da Şehir Yerlerinin Gelişmesi İçin Olan Önemi”, çev. Niyazi Süleyman, Çevren Dergisi, 1976, c. IV, sy. 11, s. 2732. Hourani, Albert H. ve S. M. Stern, (ed.), The Islamic City, Oxford, 1970. Hütterot, Wolf, “The Demographic and Economic Organisation of the Southern Syrian Sancaks in the Late of XVIth Century”, Osman Okyar ve Halil İnalcık (ed.), Birinci Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, s. 35-47. İlhan, M. Mehdi, “XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır Şehrinin Nüfusu ve Vakıfları: 1518 ve 1540 Tarihli Tapu Tahrir Defterlerinden Notlar”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 1994, c. XVI, sy. 27, s. 45-113. İnalcık, Halil, “The Foundations of the Ottoman Economico-Social System in Cities”, Studia Balcanica, 1970, sy. 3, s. 17-24. İnbaşı, Mehmet, “Fatih’ten İtibaren Üsküp’te Türk Nüfusu”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 1995, sy. 2, s. 1-80. İnbaşı, Mehmet, XVI. Yüzyıl Başlarında Kayseri, Kayseri: İl Kültür Müdürlüğü Yay., 1992. İpşirli, Mehmet, “XVII. Asır Ortalarında Tokat Şehri”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu, 2-6 Temmuz 1986, Bildiriler, Ankara, 1987, s. 57-70. Jennings, Ronald C., “Urban Population in Anatolia in the Sixteenth Century: A Study of Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon and Erzurum”, International Journal of Middle East Studies, 1976, c. VII, sy. 1, s. 21-57. Kara, Hamdi, “Cumhuriyet’e Kadar Çukurova Nüfusu”, Coğrafya Araştırmaları, 1990, c. I, sy. 1, s. 115-121. Karaboran, H. Hilmi, “İslahiye ve Hassa’da Şehirsel Fonksiyonlar Açısından Nüfusun Gelişmesi-Dağılışı ve Şehirleşme Hareketleri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1987, c. I, sy. 1, s. 95-129. Karaca, Behset, XV. ve XVI. Yüzyıllarda Teke Sancağı, Isparta: Fakülte Kitabevi, 2002, Karadağ, Arife, “Geographical Factors Which Define Urban Existence and Continuance of Izmir Since Centuries”, CIEPO, XIV. Sempozyumu Bildiriler, 18-22 Eylül 2000, Çeşme, Ankara: TTK Yay., 2004, s. 393-402. Karagöz, Mehmet, “Osmanlı’da Şehir ve Şehirli Mekan-İnsan-Beşeri Münasebetler (XV-XVIII. Yüzyıl)”, Osmanlı, c. V, Toplum, Güler Eren (ed.), s. 103-110. Karal, Enver Ziya, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı 1831, 2. baskı, Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Yay., 1997. Karpat, Kemal H., Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Demografik ve Sosyal Özellikleri, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 2003.
204
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
Kaynar, Hakan, “Siyasal İktidar ve Şehir: XIX. Yüzyıl Osmanlı Şehirlerindeki Mekansal Değişimler Üzerine”, Kebikeç, 2000, sy. 10, s. 146-156. Kaynar, Hakan, “Şehir İktidar İlişkisi Çerçevesinde Osmanlı Modernleşmesi ve Osmanlı Şehirleri”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Keyder, Çağlar, Y. Eyüp Özveren ve Donald Quataert, Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri: (1800-1914), çev. Gül Çağalı Güven, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yay., 1994, 157+5 s. Khoury, Dina Rızk, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Taşra Toplumu: Musul, 1540-1834, çev. Ülkü Tansel, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1999. Kılıç, Orhan, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548-1648), Van: Van Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Yay., 1997. Kiel, Machiel, “The Heart of Bulgaria: Population and Settlement History of the Districts of Provodia, Novi Pazar and Shoumen from the Late-Middle Ages till the End of the Ottoman Period”, Uluslararası Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Türk-Bulgar İlişkileri Sempozyumu, 11-13 Mayıs 2005, Bildirileri, İstanbul: Osmangazi Üniversitesi, Bayrak Matbaacılık, 2005, s. 15-39. Kiel, Machiel, Bulgaristan’da Osmanlı Dönemi Kentsel Gelişimi ve Mimari Anıtlar, Çev. İlknur Kolay, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., 2000. Koç, Yunus, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Nüfus Yapısı: 1300-1900”, Osmanlı, c. IV, Toplum, Güler Eren (ed.), s. 535-550. Koç, Yunus, “XVI. Yüzyılın ilk Yarısında Kığı Sancağı’nda İskân ve Toplumsal Yapı”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Güz 2004, sy. 16, s. 129-156. Konyalı, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi, İstanbul, 1960. Konyalı, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Ereğlisi Tarihi, İstanbul, 1970. Konyalı, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, İstanbul, 1964. Konyalı, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Niğde Tarihi, İstanbul, 1974. Konyalı, İbrahim Hakkı, Ankara Camileri, Ankara, 1978. Koraltürk, Murat, “Kentleşme, Kentiçi Ulaşım, İstanbul ve Şirket-i Hayriye’nin Kuruluşu”, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 1995, c. X, sy. 1-2, s. 53-113. Kos, Karoly, İstanbul Şehir ve Tarihi Mimarisi, çev. Naciye Güngörmüş, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1995. Kovechev, Rumen, “Nikopol Sancak at the Biginning of the XVIth Century According to the Istanbul Ottoman Archive”, Uluslararası Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Türk-Bulgar İlişkileri Sempozyumu, 11-13 Mayıs 2005, Bildirileri, İstanbul: Osmangazi Üniversitesi, Bayrak Matbaacılık, 2005, s. 65-76. Kuban, Doğan, “Anadolu-Türk Şehri: Tarihi Gelişmesi, Sosyal ve Fiziki Özellikleri Üzerine Bazı Gözlemler”, Vakıflar Dergisi, 1968, sy. 7, s. 53-73. Kuban, Doğan, “VII. Yüzyıldan XVIII. Yüzyıla İstanbul’un Kullanımı. Koloni Şehrinden İmparatorluk Başkentine”, İstanbul, 1993, sy. 4, s. 10-24. Kunter, Halim Baki, “Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri Şehrin İskânı ve Nüfusu Adlı Eser Hakkında”, Vakıflar Dergisi, 1958, sy. 4, s. 245-249.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
205
Kuzucular, Kani, “Amasya Kenti’nin 16-19. Yüzyıllar Arasındaki Fiziksel Yapısının Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre İrdelenmesi”, Prof. Doğan Kuban’a Armağan, İstanbul: Eren Yay., 1996. Küçük, Cevdet, “Tanzimat Devrinde Erzurum’un Nüfus Durumu”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, 1976-1977, sy. 7-8, s. 185-224. Lapidus, Ira, Muslim Cities in the Later Middle Ages, Cambridge MA, 1967. Lowry, Heath W., “Portrait of a City: The Population and Topography of Ottoman Selanik (Thesselaniki) in the Year 1475”, Diptycha, 1981, sy. 2, s. 254-293. Lowry, Heath W., Seyyahların Gözüyle Bursa, 1326-1923, çev. Serdar Alper, İstanbul: Eren Yay., 2004. Lowry, Heath W., Trabzon Şehrinin İslamlaşma ve Türkleşmesi 1461-1583, çev. Demet ve Heath Lowry, 3. baskı, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yay., 2005. Madran, Emre, “1700-1730 Tarihlerinde Ankara’da Ailenin Niceliksel Yapısı”, Belleten, 1991, c. LIV, sy. 211, s. 945-961. Madran, Emre, “Seyahatnamelerde Anadolu Kenti”, IX. Türk Tarih Kongresi (Ankara 21-25 Eylül 1981), Kongreye Sunulan Bildiriler, c. III, Ankara: TTK Yay., 1989, s. 1303-1322. Mantran, Robert, XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul: Kurumsal, İktisadi, Toplumsal Tarih Denemesi, çev. M. A. Kılıçbay ve E. Özcan, Ankara, 1986. Mantran, Robert, XVI-XVII. yüzyılda İstanbul’da Gündelik Hayat, çev. M. A. Kılıçbay, İstanbul: Eren Yay., 1991. Maxim, Mihai, “Osmanlı Döneminde Bir Tuna Liman Kenti: İbrayil (Braila)”, Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1998, sy. 12, s. 173-187. McGowan, Bruce, Economic Life in the Ottoman Europe: Taxation, Trade and the Struggle for Land, (1600-1800), Cambridge: Cambridge University Pres, 1981. Miroğlu, İsmet, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası, Ankara: TTK Yay., 1990. Ocak, Ahmet Yaşar, “XIII.-XVI. Yüzyıllarda Anadolu Şehirlerinde Dini-Sosyal Hayat”, Ferzan Bayramoğlu Yıldırım (ed.), Kentte Birlikte Yaşamak Üstüne, İstanbul: Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi (WALD) Yay., 1999, s. 73-100. Orhonlu, Cengiz, “Oniki Ada’da Türk Eserleri ve Türk Nüfusu”, Türk Kültürü, 1964, c. II, sy. 24, s. 29-34. Orhonlu, Cengiz, “Osmanlı İmparatorluğunda Şehircilik ve Ulaşım Üzerine Araştırmalar”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 1984, sy. 2, s. 265-293. Orhonlu, Cengiz, “Şehir Mimarları”, Osmanlı Araştırmaları, 1981, sy. 2, s. 1-30. Orhonlu, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Şehircilik ve Ulaşım, İzmir, 1998. Orhonlu, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, İstanbul: Eren Yay., 1987. Ortaylı, İlber, “Eski Türk Şehirlerinde Yapı İşlerinin Fonksiyonel Düzenlenişi ve Yapı Örgütü”, Mimarlık, 1974, c. XI, sy. 129, s. 11-16. Oymak, İskender, “Osmanlı Döneminde Malatya Şehrinin Demografik Yapısı”, Osmanlı, c. V, Toplum, Güler Eren (ed.), s. 614-623. Öz, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara: TTK Yay., 1999. Özbaran, Salih (ed.), Osmanlı İmparatorluğu’nda Şehircilik ve Ulaşım Üzerine Araştırmalar, İzmir, 1984, viii+157 s.
206
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
Özdeğer, Hüseyin, 1463-1640 Yılları Bursa Şehir Tereke Defterleri, İstanbul: İÜ Yayınları, 1988. Özdemir, Rıfat, “Osmanlı Döneminde Antakya’nın Fiziki ve Demografik Yapısı 17091860”, Belleten, 1994, c. LVIII, sy. 221, s. 119-157. Özdemir, Rıfat, “Osmanlı Döneminde Antalya’nın Fiziki ve Demografik Yapısı (18001867)”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 1992, sy. 7, s. 133-167. Özdemir, Rıfat, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara: (Fizikî, Demografik, İdarî ve SosyoEkonomik Yapısı 1785-1840), Ankara, 1986. Özdeş, G., Türk Kenti, İstanbul, 1998. Özel, Oktay, “Changes in Settlement Patterns, Population and Society in Rural Anatolia: A Case Study of Amasya, 1576-1642”, Doktora Tezi, University of Manchester, 1993. Özel, Oktay, “Population Changes in Ottoman Anatolia During the XVIth and XVIIth Centuries: The “Demographic Crises” Reconsidered”, International Journal of Middle East Studies, Mayıs 2004, c. XXXVI, sy. 2, s. 183-205. Özel, Oktay, “XVI.-XVII. Yüzyıllarda Anadolu’nun Demografi Tarihi, Yeni Bulgular Işığında Bir Değerlendirme”, VIII. Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, Bursa, 18-21 Haziran 1998. Öztürk, Mustafa, “1616 Tarihli Halep Avarız-hane Defteri”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 1997, sy. 8, s. 249-294. Öztürk, Said, Askerî Kassama Ait Onyedinci Asır İstanbul Tereke Defterleri (Sosyo-Ekonomik Tahlil), İstanbul, 1995. Öztürk, Yücel, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe 1475-1600, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., 2000. Pamukciyan, Kevork, “Osmanlı İmparatorluğunda Ermeni Nüfusu”, Tarih ve Toplum, 1995, c. XXIV, sy. 142, s. 16-18. Panzac, Daniel, (ed.), Les Villes dans l’Empire Ottoman: Activités et Sociétés, c. I, Paris: CNRS, 1991; c. II, Paris: CNRS, 1994. Pascual, Jean-Paul, Damas, à la fin du XVI e siècle d’après trois actes de waqf ottomans, Şam: Institut Français d’Etudes Arabes de Damas¸ 1983. Peierce, Leslie, Morality Tales: Law and Gender in the Ottoman Court of Aintab, Berkeley, 2003 (Türkçesi; Ahlak Oyunları - 1540-1541 Osmanlı’da Ayntab Mahkemesi ve Toplumsal Cinsiyet, çev.: Ülkün Tansel, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2005). Peremeci, Osman Nuri, Edirne Tarihi, İstanbul: Resimli Ay Matbaası, 1940. Raymond, André, “Les grands waqfs et l’organisation de l’espace urbain à Alep et au Caire à l’époque ottomane”, Bulletin d’Etudes Orientales, 1980, sy. 31. Raymond, André, “Signes urbains et études populations des grandes villes arabes à l’époque ottomane”, Bulletin d’Etudes Orientales, 1974, sy. 27. Raymond, André, “The Population of Aleppo in the Sixteenth and Seventeenth Centuries”, International Journal of Middle East Studies, 1984, sy. 16, s. 447-460. Raymond, André, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, çev. Ali Berktay, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1995. Renda, Günsel, Dünya Kenti İstanbul, İstanbul, 1996.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
207
Samur, Sabahattin, “XIII.-XV. Yüzyılda Anadolu Şehirleri ve Burada Teşekkül Eden Türk-İslam Medeniyetinin Menşei”, Erciyes Dergisi, 1990, sy. 156, s. 7-10. Sarı, Hüseyin, “Şer’iyye Sicillerine Göre II. Mahmud Döneminde Mudurnu’da Nüfus Hareketleri ve Toplumsal Hayattan Bir Kesit”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 1996, sy. 7, s. 173-208. Schneider, Alfons Maria, “XV. Yüzyılda İstanbul’un Nüfusu”, Belleten, 1952, c. XVI, sy. 61, s. 35-48. Serjeant, R. B. (ed.), İslam Şehri, çev. Elif Topçugil, İstanbul, 1993. Sinclair, Thomas, “Ahlat Şehri’nin Geç Orta Çağ ve Erken Osmanlı Çağı Tarihi”, CIEPO XIX. Sempozyumu Bildirileri, 18-22 Eylül 2000, Çeşme, Ankara: TTK Yay., 2004, s. 679-696. Souvaget, Jean, “Esquisse d’une histoire de la ville de Damas”, Revue des Etudes islamiques, 1934, sy. 8, s. 421-480. Şahin, Burhan, “Osmanlı Döneminde Kastamonu Şehir Nüfusu”, Kastamonu Eğitim Fakültesi Dergisi, 1995, c. I, sy. 2, s. 67-71. Şahin, İlhan, “Osmanlı Devrinde Kırşehir’in Sosyal ve Demografik Tarihi (1485-1584)”, Türk Kültürü ve Ahilik, XXI. Ahilik Bayramı Sempozyumu Tebliğleri, 13-14 Eylül 1985, Kırşehir, s. 227-233. Şahin, İlhan, “Vakıf Şehirler”, Tarih ve Medeniyet, 1994, sy. 3, s. 60-63. Şahin, İlhan, “XV. ve XVI. Yüzyıllarda Sofya-Filibe-Eski Zağra ve Tatar Pazarı’nın Nüfus ve İskân Durumu”, Türk Dünyası Araştırmaları, 1987, sy. 48, s. 249-256. Şahin, İlhan, “XV.-XVII. Yüzyıllarda Urfa’nın Demografik ve Sosyal Durumuna Dair”, Tarihi ve Kültürel Boyutları İçerisinde Şanlıurfa ve GAP Sempozyumu, s. 90-94. Şahin, İlhan, “XVI. Yüzyılda Akkerman’ın Demografik ve Sosyal Durumu”, Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1998, sy. 12, s. 315-323. Şimşirgil, Ahmet, “Osmanlı İdaresinde Zile Şehri (1455-1574)”, MÜFEF Türklük Araştırmaları Dergisi, 1990, sy. 6, s. 231-243. Tamdoğan, Işık, “Büyükleri Saymak Küçükleri Sevmek: XVIII. Yüzyıl Adanası’nda Ayanların İlişki Ağları ve İki Farklı İlişki Geliştirme Üslubu”, Tarih ve Toplum –Yeni Yaklaşımlar, Bahar 2005, sy. 1, s. 77-96. Tamdoğan-Abel, Işık, “Les modalités de l’urbanité dans la ville ottomane, Les habitants d’Adana au XVIIIème siècle d’après les registres de cadis”, Doktora Tezi, Paris: EHESS, 1998. Tankut, Gönül, “Osmanlı Şehrinde Ticari Fonksiyonların Mekânsal Dağılımı”, VII. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, c. II, Ankara: TTK Yay., 1973, s. 773-779. Tankut, Gönül, “Urban Transformation in the Eighteenth Century Ottoman Century”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 1975, c. I, sy. 2, s. 247-262. Tanyeli, Gülsüm, “Bir Osmanlı Kale-Kentinin Yapımı: Anavarin Örneği”, Prof. Doğan Kuban’a Armağan, s. 85-93. Tanyeli, Uğur, “XI.-XV. Yüzyıllar Denizli Kenti’nin Yapısal Evrimi”, Tarih ve Toplum, 1990, c. XIV, sy. 82, s. 40-43. Tanyeli, Uğur, Anadolu-Türk Kentinde Fiziksel Yapının Evrim Süreci (XI.-XV.Yüzyıllar), İstanbul, 1987. Taş, Hülya, “XVII. Yüzyılda Ankara”, Doktora Tezi, Ankara: A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004.
208
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
Taş, Kenan Ziya, “XVIII. Yüzyılın Son Çeyreğinde Adana”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 1998, sy. 9, s. 367-388. Tekeli, İlhan, “Anadolu’daki Kentsel Yaşantının Örgütlenmesinde Değişik Aşamalar”, Toplum ve Bilim, 1980, sy. 9-10, s. 36-65. Tekeli, İlhan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Kent Planlama Pratiğinin Gelişimi ve Kültürel Mirasın Korunmasındaki Etkileri”, İslam Mimari Mirasını Koruma Konferansı 22-26/4/1985 İstanbul Bildirileri, s. 159173. Tekeli, İlhan, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer Değiştirmesi ve İskân Sorunu”, Toplum ve Bilim, 1990, sy. 50, s. 49-71. Tekeli, İlhan, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’ Kentsel Dönüşüm”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul, 1985, c. IV, s. 878-890. Todorov, Nikolai, “La situation démographique de la Péninsule balkanik au cours des XVe et XVIe siècles”, Annuaire de l’Université de Sofia, Faculté de Philosphie et d’Histoire, 1959, c. LIII, sy. 2, s. 193-266. Todorov, Nikolai, La ville balkanique aux XV e-XIX e siècles: développement socio-économique, Bükreş, 1980. Todorov, Nikolai, Society, the City and Industry in Balkans, XV th-XIX th Centuries, Ashgate, Variorum, 1998. Todorov, Nikolai, The Balkan City, 1400-1900, Seattle ve Londra: University of Washington Press, 1983. Todorova, Maria ve Nikolai Todorov, “The Historical Demography of the Ottoman Empire: Problems and Tasks”, Richard B. Spence ve Linda N. Nelson (ed.), Scholar, Patriot, Mentor: Historical Essays in Honor of Dimitrije Djordjevvic, Boulder, Colo: East European Monographs, 1992, s. 151-172. Todorova, Maria, “Was There a Demographic Crises in the Ottoman Empire in the Seventheenth Century”, Etudes Balkaniques, 1988, sy. 2, s. 55-63. Toprak, Zafer, “Tarihsel Nüfusbilim Açısından İstanbul’un Nüfusu ve Toplumsal Topografyası”, Toplum ve Ekonomi, 1992, sy. 3, s. 109-120. Tuğlacı, Pars, Osmanlı Şehirleri, İstanbul: Milliyet Yay., 1985, 411 s. Tuncel, Metin, “Tarih Boyunca Türkiye’de Kent Kuruluşları”, Doğumunun Yüzüncü Yıldönümünde Atatürk’e Armağan, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1981, s. 309-351. Uluçay, Çağatay, XVIIinci Yüzyılda Manisa’da Ziraat, Ticaret ve Esnaf Teşkilatı, İstanbul, 1942. Ülgen, A. Sami, “Kırşehir’de Türk Eserleri”, Vakıflar Dergisi, 1942, sy. 2, s. 253-261. Ülker, Necmi, The Rise of İzmir, 1688-1740, University of Michigan, Doktora tezi, MI, 1974. Ülker, Necmi, XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda İzmir Şehri Tarihi I. Ticaret Tarihi Araştırmaları, İzmir: Akademi, 1994. Ünal, Mehmet Ali, “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Harput Sancağının Demografik Yapısına Kısa Bir Bakış”, Fırat Havzası Coğrafya Sempozyumu (1986), 14-15 Nisan, s. 263-271. Ünal, Mehmet Ali, XVI. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı, Ankara: TTK Yay., 1999.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar)
209
Ünal, Mehmet Ali, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı, Ankara: TTK Yay., 1989. Ülken Hilmi Ziya, “Vakıf Sistemi ve Türk Şehirciliği”, Vakıflar Dergisi, 1971, sy. 9, s. 1339. Varlık, M. Çetin, “XVI. Yüzyılda Kütahya Sancağında Yerleşme ve Vergi Nüfusu”, Belleten, 1988, c. LII, sy. 202, s. 115-167. Veinstein, Gilles (ed.), Selanik 1850-1918, “Yahudilerin Kenti” ve Balkanların Uyanışı, çev. Cüneyt Akalın, İstanbul: İletişim Yay., 1999. Yavuz, Erdal, “XIX. Yüzyıl Ankarası’nda Ekonomik Hayatın Örgütlenmesi ve Kent-İçi Sosyal Yapı”, Erdal Yavuz ve Ümit Nevzat Uğurel (der.), Tarih İçinde Ankara (Eylül 1981, Seminer Bildirileri), Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yay., 1984, s. 195-209. Yazan, Ümit Meriç, “Bir Asır Boyunca (1840-1940) İstanbul Şehrinin Nüfusunda Meydana Gelen Değişmelerin Tahlili”, Tarih Boyunca İstanbul Semineri (29 Mayıs-1 Haziran 1988)-Bildiriler, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Basımevi, 1989, s. 59-74. Yediyıldız, Bahaeddin, “Türk Hayrat Sistemi ve Balkan Şehirleri”, Ali Çaksu (ed.), Balkanlar’da İslam Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Sofya, Nisan 21-23, 2000, İstanbul: IRCICA Yay., 2002, s. 97-106. Yediyıldız, Bahaeddin, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1985. Yenişehirlioğlu, Filiz, “Erken Dönem Balkanları’nda Kent Oluşumu veya Değişim”, 08.12.2005, http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/balkanlar/F.%20Yenisehirlioglu.htm Yenişehirlioğlu, Filiz, “XIV.-XV. Yüzyıl Mimari Örneklere Göre Bursa Kentinin Sosyal Ekonomik ve Kültürel Gelişimi”, IX. Türk Tarih Kongresi (Ankara 21-25 Eylül 1981), Kongreye Sunulan Bildiriler, c. III, Ankara: TTK Yay., 1989, s. 1345-1353. Yerasimos, Stefanos, “XVI. Yüzyıl İstanbul Nüfusu”, Toplumsal Tarih, 1995, c. III, sy. 14, s. 26-27. Yıldırım, Sercan, “Kuruluşundan XVIII. Yüzyıla Kadar Rumeli Edirne Kent Kurgusu ve Yapı Grupları (Manzume, İmaret, Külliye) İlişkisinin Çağdaş Kent ve Mimarlık İlkeleri Açısından Değerlendirilmesi”, Doktora Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1991. Yılmaz, Leyla, “Antalya: Bir Ortaçağ Türk Şehrinin Mimarlık Mirası ve Şehir Dokusunun 16. Yüzyılın Sonuna Kadar Gelişimi (Bir Ortaçağ Arkeolojisi Surveyi)”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997. Yılmaz, Serap, “J. D. Barbie de Bocage’ın İzmir-Şehir ve Çevresi-Planı Üzerine Bir Çalışma (1780 Yılına Doğru)”, V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi (21-25 Ağustos 1989), Ankara: TTK Yay., 1990, s. 765-785. Ze’evi, Dror, Kudüs: XVII. Yüzyılda Bir Osmanlı Sancağında Toplum ve Ekonomi, çev. Serpil Çağlayan, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 2000. Zens, Robert, “Pasvantoğlu Osman Paşa and the Paşalık of Belgrade 1791-1807”, International Journal of Turkish Studies, 2002, c. VIII, sy. 182, s. 89-105. Zlatar, Behiya, “XVI. Yüzyılda Saraybosna”, Osmanlı, c. V, Toplum, Güler Eren (ed.), s. 595-600.
210
TAL‹D, 3(6), 2005, Y. Koç
Urban Settlement and Demography in the Ottoman Empire (XVth- XVIIIth Centuries) Yunus KOÇ Abstract In this study an attempt is made to evaluate the bulk of the previous research about the urban settlement and demography in the Ottoman lands. First we have touched upon the debate on the concept of the “Ottoman city”. Our evaluation is also based on a periodisation regarding Ottoman history. We have tried to discern the common and different aspects of the scholarly studies dealing with urban history on the basis of historical sources and architectural works. We have dwelt upon the source material and methodology used in the research, the ways in which researchers treated settlement and population as well as the results they reached. Particular emphasis is put on the works dealing with the urban integrity, changes in urban development with a medium and long term approach. We have tried to demonstrate, by evaluating some rare examples among the previous research, the possible contributions that could be made to Ottoman urban history through an interdisciplinary approach. Keywords: Ottoman City, Urban Settlement, Urban Population, Research on Settlement and Population, Urban Studies.
Osmanl›’da Kent ‹skân› ve Demografisi (XV.-XVIII. Yüzy›llar) Yunus KOÇ Özet Bu çalışmada Osmanlı kentinin iskân ve demografik özelliklerini ele alan çalışmaların bir kısmı değerlendirilmiştir. Önce Osmanlı kenti kavramı üzerindeki tartışmalara değinilmiştir. Yapılan çalışmaların değerlendirilmesinde dönemsel bir ayırıma gidilmiştir. Belirli dönemlerdeki kentleri, tarihî kaynak ve mimarî eserler üzerinden araştıran çalışmalar arasındaki ortak ve farklı yönler üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Araştırmalarda kullanılan kaynak türleri, uygulanan yöntem, iskân ve nüfusu ele alış biçimleri, ifade ve varılan sonuçlar üzerinde durulmuştur. Kentin bütünselliği ve dönemlere göre geçirdiği değişimi, uzun ve orta vadede ele alan ve bütüncül bir yaklaşım sergileyen çalışmalar ön plana çıkartılmıştır. Disiplinler arası yaklaşımın, Osmanlı kentinin anlaşılmasına getirebileceği katkılar, mevcut istisnaî eserler üzerinden hareketle gösterilmeye çalışılmıştır. Anahtar kelimeler: Osmanlı Kenti, Kent İskânı, Kentsel Nüfus, İskân ve Nüfus İncelemeleri, Kent İncelemeleri.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
283
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 283-352
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›* Alim ARLI**
I. Şehirleşme ve Gecekondu Araştırmalarının Tarihi A. Çalışmanın Muhtevası ve Yöntemi BU ÇALIŞMADA Türkiye’de Cumhuriyet dönemindeki şehirleşme sorunu ve bunun belirli bir dönemden sonra temel bir parçası olan gecekondu olgusu, bu konuda üretilmiş bilimsel literatürün dökümü yapılarak tartışılmaya çalışılacaktır. Bu dökümü yaparken, bir taraftan çalışmaların içinde üretildiği dönemin şehirleşme konusundaki temel doğrultuları belirlenmeye; diğer taraftan da, bu dönemdeki tartışmaların yönünü belirleyen ve tartışılan temel literatür ortaya konulmaya çalışılacaktır. Çalışmanın ilk bölümünde, Türkiye şehirlerinin ortaya çıkma ve yaygınlaşma süreçlerinde bu hayat alanlarında egemen olan sosyal ve ekonomik kurumlar, bazı süreç ve kavramlar üzerinden özetlenecektir. İkinci olarak, Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin kuruluş yıllarında, siyasî seçkinlerin şehirlere yükledikleri dönüştürücü görevin tarihsel nedenleri ve bunun şehirlerin sosyal morfolojisinin gelişim sürecine etkileri kısaca ortaya konulmuştur. Üçüncü bölümde ise; Cumhuriyet dönemindeki şehirleşme ve gecekondu sorunu ile ilgili olarak yapılmış sosyal bilim çalışmalarının gelişim çizgisi, belirli zaman dilimleri dâhilinde ortaya konulmuştur. İlk olarak 1923’ten 1960’a kadar başlangıç düzeyinde ortaya konulan araştırmaların gelişim çizgisi resmedilmeye çalışılmıştır. Bu dönemdeki çalışmaların özellikle teknik bilgi istemlerine dayanmalarından dolayı birbirleriyle benzerlik arz etmesi, bu dönemde yapılan araştırmaları bir başlık altında ele almayı kolaylaştırmıştır. İkinci olarak; 1960-1980 arasında yapılan çalışmalar, gelişim bağlamları içerisinde tanıtılmıştır. Türkiye’nin hem iktisadî ve sosyal bağlamının belir* Bu çalışmanın ortaya çıkış sürecindeki yardımları için Faruk Deniz, Yücel Bulut, Fahrettin Altun, Selim Karahasanoğlu, değerli katkılarından dolayı ismini bilmediğim hakemime ve editöryel müsamahası için Yunus Uğur’a müteşekkirim. ** Araş. Gör., İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Doktora Öğrencisi.
284
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
li bir yön izlemiş olması, hem de sosyal bilim çalışmalarının işlevselci-pozitivist ve sosyal mühendislik yaklaşımlarına aşırı bağlılığı bu dönem çalışmalarını aynı başlık altında incelemeyi gerektirdi. Son olarak ise, 1980’den günümüze kadar yapılan çalışmaların genel gelişme doğrultusu ortaya konulmaya çalışıldı. Araştırmacıların ve kullanılan farklı yöntemlerin sayılarındaki belirgin artış, bu dönemde yapılan çalışmaların bütününe bakmayı zorlaştırmıştır. Fakat yine de bu dönemdeki genel yöntemsel eğilim ve ana akım tartışma hatları ortaya konulmaya ve alanın şekillenmesinde etkili olan bilim adamlarının çalışmaları öncelikli olarak verilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın sonuna, öncelikle temel amacı şehirleşme süreç ve sorunlarını açıklamak olan sosyoloji, şehir ve bölge planlama, antropoloji, coğrafya, siyaset bilimi ve demografi disiplinleri içinde yapılmış şehirleşme çalışmaları, ilgili literatür seçici bir şekilde taranarak konulmuştur. Literatür dökümünün ikinci kısmı ise, aynı yöntemle, gecekondu sorunu üzerine yazılmış olan kitap, makale ve tezler seçici bir şekilde taranarak oluşturulmuştur. Bu literatürün içeriğinde, şehirleşme ve gecekondu sorunu ile alakalı telif kitap, makale, sempozyum bildirisi, bazı deneme/değerlendirme yazıları, doktora ve yüksek lisans tezleri, kongre yayınları, resmî raporlar, bazı eleştiri yazıları ve bazı seminer notları mevcuttur. Bu konuda yazılmış olan ve kitap boyutlarında çalışmalar yapmayı gerektiren fazlasıyla geniş literatür; özellikle alana yöntem ve tartışmaları ile katkı yapmış bilim adamlarının eserlerinin yanı sıra yine son dönemlerde değişik üniversitelerde yapılmış yüksek lisans ve doktora tezleri ile sınırlandırılmaya çalışılmıştır. Alanın bütününü gösterecek, tam anlamıyla yetkin bir bibliyografya çıkarılması -böyle bir çalışmanın, bir makalenin boyutlarını fazlasıyla aşacağı aşikâr olduğundan- hedeflenmemiş; aksine, sadece mevcut araştırma alanını genel hatlarıyla gösterecek bir bibliyografya çıkarılması amaçlanmıştır. B. Şehir Sosyolojisi Çalışmaları İçin Tarihsel Bir Giriş Türkiye şehirleri, sosyal gelişme sürecinin çok boyutlu özelliklerinin görülebileceği toplumsal mekânlar olarak çözümlenebilecek tarihin en eski hayat dünyalarıdır. Bu şehirlerin birçoğu; şehir devletlerinden devletsiz sosyal örgütlenmelere, coğrafî olarak geniş ölçekli çeşitli imparatorluk sistemlerinden günümüzün ulus-devletleri düzenine kadar pek çok siyasî örgütü, bunların iktisadî ve sosyal kurumlarını oluşturmuş ve çoğu zaman da merkezlik yapmıştır. Anadolu coğrafyası üzerindeki şehirlerin pek çoğu, içiçe geçmiş sayısız arkeolojik katmanın ve bunların halen süregelen kültürel mirasının taşıyıcısı olan hayat alanlarıdır. Milattan önce 7000’li yıllara kadar giden bu şehirler, farklı dönemlerde çeşitli dinî, iktisadî, sosyal durumlarla ilgili merkezî roller oynamış ve pek çok kültürel gelişmenin doğrultu kazanmasında eksen mekânlar olmuşlardır. Bu şehirlerin hemen tamamı, yerleşik sosyal hayata geçildikten sonra, geniş
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
285
ölçüde tarım topluluklarının yaşadığı ve iktisadî üretimin ziraî temelde geliştiği toplumsal mekânlardır. Bazı kıyı şehirleri XIX. yüzyıldan itibaren bu konuda istisna teşkil etseler de, Anadolu şehirleri 1950’lere kadar tarım toplumları veya kısmen hidrolik toplumlar olarak nitelendirilebilecek bir sosyal morfolojinin egemen olduğu hayat alanlarıdır. Bu tarz şehirsel kurumların oluştuğu sürecin tarihi, dünya tarihinin ‘eski dünya’ kısmının hatırı sayılır bir bölümünü oluşturur. Dağınık tarım toplumlarından imparatorluk sistemlerine geçilmesiyle birlikte bu şehirlerin farklı kültürel unsurlarının günümüze kadar gelen cemaat yapıları ve bunun kurumları da şekillenmeye başlamıştır.1 Osmanlı Devleti’nin siyasî ve askerî etkinlik ve güç bakımından baskın olduğu dönemlerden itibaren, Türk şehirlerinde, bugün de birçok yerde varlığını sürdüren geleneksel hayat alanlarının hukukî ve sosyal altyapıları ile ticarî ilişkiler ağı da istikrarlı bir sosyal değişme ve kurumsal aktarım örüntüleri istikametinde kurulmaya/oluşmaya başlanmıştı. Bu durum, tarihsel gelişimin başladığı en kadîm alan olan Batı Asya tarihindeki eklektik siyasî ve sosyal yapıların, ilk kez farklılaşmış sosyal yapılara ve bütünleşmeye dönük attığı bir adım olarak da belirir.2 Bu şehirlerdeki sosyal hayatı düzenleyen iktisadî ilkeler ise, idarî sistemin yüzyıllar içinde kurumlaştırdığı “iaşecilik (provizyonizm), malî disiplincilik (fiskalizm) ve gelenekçilik (tradisyonalizm)”3 olarak ortaya çıkan unsurlardı. Toplumsal hayattaki üretim, bölüşüm ve dolaşım ilişkilerinin ve koşullarının, sosyal işleyişin/önceliklerin mantığına bağlı olduğu bir ahlâkî görüşe gömülü olan bu şehirlerin hayat alanlarının düzenlenmesi de bu yapılar çerçevesinde gerçekleşmekteydi.4 Osmanlı ekonomisinin XX. yüzyıl başlarına ka1 Her şeyden önce şehirlerin gelişmesi sorununun ilk elde tarihsel bir boyutu olduğu dikkate alınmalıdır. Şehirlerin temsil ettikleri orta ölçekli toplumsal, siyasî ve iktisadî güç; daha makro düzeylerdeki toplumsal gücü temsil eden devlet yapıları ve bölgesel siyasal güçlerle ilişkileri çerçevesinde şehirlerin şekillenmesindeki en ciddi faktörlerden birisidir. Bu tür bir yaklaşım açısından şehirlerin ait oldukları geniş siyasal ve kültürel havzaların etkileri ve Batı şehirlerinin gelişimiyle Batı-dışı toplumların şehirlerinin gelişiminin farklı yönlerini vurgulandığı tarihsel bir yaklaşım çerçevesinde bir tahlil için bkz. Korkut Tuna, Şehirlerin Ortaya Çıkışı ve Yaygınlaşması Üzerine Sosyolojik Bir Deneme, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1987. 2 Şerif Mardin, “Historical Determinants of Stratification: Social Class and Class Conciousness in Turkey” Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 1967, sy. 22, s. 111-142. 3 Bu ilkelerin Osmanlı Devleti özelinde ayrıntılı ve tek yetkin çözümlemesi için bkz. Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2000, s. 43-52. 4 Burada, kısmen, Karl Polanyi’nin kapitalist mülkiyet, üretim ve bölüşüm ilişkilerinin mantığını anlatırken geliştirdiği ve kapitalizmin Avrupa’da tüm toplumsal ilişkileri ekonomist bir mantığın içine gömülü hale getirdiği dönüşüm tartışmasını temel alıyorum. Bu çerçevede Osmanlı şehir ekonomilerini, Polanyi’nin tartışmasına atıfla, ekonominin sosyal tabanı geniş bir değer bağımlı ahlâkî vizyona gömülü olduğu geleneksel iktisadî formasyonlarla aynı çerçevede ele alıyorum. Korumalı piyasalar bu geleneksel ekonomilerin en önemli ilkesi ve karakteridir. Bkz. Karl Polanyi, Büyük Dönüşüm: Çağımızın Siyasal ve Ekonomik Kökenleri, çev. Ayşe Buğra, İstanbul: İletişim Yayınları, 2000.
286
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
dar, kapitalist üretim ve birikim modellerinin gelişme şekliyle çatışan boyut ve özellikleri, şehirlerde kurumlaşmış toplumsal makro-kozmosun işleyiş mekanizmalarının niteliği ile doğrudan bağlantılıdır. Osmanlı Devleti’nin ve eklektik son imparatorlukların da yıkılışına yol açan dünya-tarihsel dönüşümün katalizör unsurları da, Amsterdam, Londra ve New York gibi devasa sanayi ve ticaret şehirlerinde kurumlaşan sosyal ve iktisadî sistemlerdi. Batı’da şehirler, Weber’in vurguladığı anlamda bağımsız kitlesel pazarın, şehir kamusunda temellenmiş hukukî organların (etats), sistemsel bütünleşmede sosyal ağı perçinleme gücü yüksek bir sivil toplumun ve yaygın bir sosyal sözleşme mantığının egemen olduğu siyasî bakımdan yarıözerk kapitalist piyasa toplumlarıydı.5 Şehirlerin bu yapıları ve işleyiş mekanizmaları doğal bir biçimde, kapitalist üretim araçlarının/ilişkilerinin/koşullarının yaygınlaşmasında sermayedarlar açısından geniş manevra alanları açıyordu. Aynı zamanda -Richard Sennett’in ortaya koyduğu şekliyle- bu yapılar, Avrupa tarihinde, özgür bir kamusal alanın doğuşunu ve yeni bir kültürel kamunun oluşumunu da içeren şehir mekânının düzenlenmesiyle zuhur eden yeni sosyal ve kültürel mekanizmaların karşılıklı etkileşimlerinin bir sonucuydu.6 XIX. yüzyılın korumasız piyasa toplumları zamanında bile Batı’da yeni bir sosyal ilişkiler ağını haber veren şehirlerdeki bu yarı-özerk mekanizmalar işlevlerini sürdürdüler. Batı-dışı toplumlardaki yaygın durum, piyasaların tüm sosyal alanlara egemen olmasını sınırlandırıcı bir siyasî mantığın egemen olduğu ve bazı yerlerde bürokratik, bazı yerlerde despotik, bazı yerlerde ise anayasal meşrutî idarelerin hâkim olduğu siyasî yapılardı. Bu dönem zarfında tüm Batı-dışı dünyayı yaklaşık 200 yıl boyunca sömürgecilik ve milliyetçi hareketler yoluyla kasıp kavuran medenîleştirme/modernleştirme süreçleri/hareketleri/hamleleri, şehirlerin, toplumun temel değişim/dönüşüm dinamiğini temsil edeceği bir sosyal-kültürel-ekonomik dönüşüm mantığını bu toplumlarda yaygın bir şekilde kurumsallaştırdı. Bu dönüşümün mekânsal bakımdan temel göstergeleri; geniş emekçi kesimler için inşa edilen apartman tarzı çok katlı konut yapıları, orta sınıf kentsoylular için planlanmış bahçeli evler ve lojmanlar, yaygın demiryolu ağları, karayolları, fabrikalar, büyük ticarî işletmeler, merkezî kültür kurumları, çeşitli konularda ihtisaslaşmış müzeler, büyük yerleşkeli üniversiteler, yaygın bir orta öğretim okulları ağı, hastaneler, hapishaneler, büyük spor tesisleri, geniş şehir meydanları, merkezî orduyu ikmal edecek devasa askerî kışlalar gibi modern sosyal kurumları temsil eden ve karmaşık bir ağ şeklinde ve hiyerarşik olarak örgütlenen müesseselerdi. Modern toplumların yüksek düzeyde farklılaşmış yapısı; iktisadî dünyanın denetimini, 5 Max Weber, Şehir: Modern Kentin Oluşumu, çev. Musa Ceylan, 4. baskı, İstanbul: Bakış Yayınları, 2003. 6 Richard Sennett, Kamusal İnsanın Çöküşü, çev. S. Durak ve A. Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1996.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
287
tarımsal ürünün pazar değerini, siyasî ve sosyal alanın7 hiyerarşik bürokratik ağını, merkezî ordularını, okullarını, sanayisini, hastanelerini, kültürel yapılarını şehirlerde, şehirler üzerinden ve şehirler aracılığıyla yapılandıran bir değişim sürecinin sonucudur.8 7 Alan kavramını Pierre Bourdieu’nün kastettiği anlamıyla, birbirinden görece olarak uzak, farklılaşması ve oluşması için farklı sermaye birikimlerinin yoğunlaşmasının gerektiği, diğer alanlardan belirli ölçülerde bağımsız işleyen iç işleyiş kurallarının olduğu ve kendi iç mücadele ilkelerini yapılaştıran sosyal uzaylar olarak kullanıyorum. Bkz. Pierre Bourdieu ve Loic J. D. Wacquant, Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar, çev. Nazlı Ökten, İstanbul: İletişim Yayınları, 2003, s. 79-101. 8 Bu konuların en ince ayrıntılarına kadar inmiş hatırı sayılır bir sosyolojik kuram ve ampirik araştırma literatürü mevcuttur. Şehirlerdeki farklı gelişme kalıplarının demografik, iktisadî, siyasî ve ekolojik bakımdan oluşumu, farklılaşması ve dönüşümü ile ilgili Chicago Okulu’nun klasikleşen çözümlemelerinden, farklı mekân kuramcılarının katkılarına ve yeni şehir sosyolojisi akımlarına uzanan ve Türkiye’deki şehir çalışmalarının gelişimini de etkileyen bir birikim mevcuttur. Manuel Castells’in 1970’lerin başında başlattığı yeni şehir sosyolojisiyle ilgili tartışmalar, Henri Lefebvre’ün şehir sosyolojisi ve sosyal mekânın gelişimi üzerine neo-Marxist perspektifleri, coğrafyacı David Harvey’nin alana yaptığı derin kuramsal müdahaleler Chicago Okulu’nun ampirik temelli açıklama geleneğine karşı yapılmış önemli meydan okumalardır. 1980’li yıllardan sonra bu isimlere -iktisattan coğrafyaya, sosyolojiden şehir planlamacılığına- farklı disiplinlerden gelen Saskia Sassen, Charles Tilly, Richard Sennett ve Doren Massey’nin realist ve tarihsel yaklaşımlarıyla yeni boyutlar eklenmiştir. Özet olarak şu eser ve tartışmalara dikkat çekilebilir: Bu tartışmaları temellendiren bazı önemli makale ve kitapların Türkçe basımları için bkz. Georg Simmel, “Metropol ve Zihinsel Yaşam”, Defter, 1991, sy. 16, s. 83-93; Louis Wirth, “Bir Yaşama Biçimi Olarak Kentlileşme”, Bülent Duru ve Ayten Alkan (haz.), 20. Yüzyıl Kenti, Ankara: İmge Yayınları, s. 77-106; David Harvey, “Sınıfsal Yapı ve Mekânsal Farklılaşma Kuramı”, 20. Yüzyıl Kenti, s. 147-172; David Harvey, Şehir ve Sosyal Adalet, çev. Mehmet Moralı, İstanbul: Metis Yayınları, 2003; Manuel Castells, Kent, Sınıf, İktidar, çev. Asuman Erendil, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 1997; Gaston Bachelard, Mekânın Poetikası, çev. Aykut Derman, İstanbul: Kesit Yayınları, 1996; Henri Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat, çev. Işın Gürbüz, İstanbul: Metis Yayınları, 1998. Devlet sistemlerinin oluşum süreçlerinde şehirlerin iktidar alanı çerçevesindeki durumları ve etkileşim rolleri için bkz. Charles Tilly, Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu, çev. Kudret Emiroğlu, Ankara: İmge Yayınları, 2001, s. 17-101. 1990 sonrası temel tartışmaları içinde barındıran derli toplu bir derleme için bkz. Susan Fainstein ve Scott Campbell (haz.), Readings in Urban Theory, New York: Blackwell Publishers, 1996. Mekânsal dönüşümleri açıklamaya çalışan farklı kuram ve yöntemlerin, yerel bilgiyle ilişkileri ekseninde bir eleştirisi için bkz. Ayda Eraydın, “Bölgesel/Yerel Gelişme Yazınına Eleştirel Bakış: Farklı Kuramsal Yaklaşımlar Mekânsal Gelişme Süreçlerini Ne Ölçüde Açıklayabiliyor?”, Selim İlkin, Orhan Silier ve Murat Güvenç (haz.), İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004, s. 349-374. Türkiye’deki şehirleşme sürecinin, planlama ve rasyonalite arasındaki ilişki çerçevesinde, disipliner anlamda bir tür kendi hakkında düşünme çalışması olarak da değerlendirilebilecek, realist açıklama modelinin göz ardı edildiği aşırı rasyonalist ve sert bir eleştirisi için bkz. Uğur Tanyeli, “Düşlenmiş Rasyonalite Olarak Kent: Türkiye’de Planlama ve Çifte Bilinçlilik”, İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, s. 503-537. Şehir araştırmalarında disiplinlerarası eğilimi temellendiren epistemolojik realizmin nadir bir uygulaması olarak ilişkisel yaklaşım temelinde kaleme alınmış güçlü bir örnek için bkz. Murat Güvenç, “Kent Araştırmasına İlişkisel Yaklaşım; İşyeri Statü Farklılaşması ve Mekânsal İzdüşümleri”, Fulya Atacan vd. (haz.), Mübeccel Kıray İçin Yazılar, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2000, s. 261-272.
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
288
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde toplumsal değişime dönük bu kurguyu yüksek bürokratik alanın otokratik mantığı içinden planlayan zümre, reformcu Türk bürokratlarıydı. “Medenî dünya”da yer alabilmek için geniş çaplı bir değişimi mümkün kılacak bir sosyal düzenin oluşturulması amacı, şehir alanlarının dönüştürülmesi fikri ve uygulamaları üzerinden yürütüldü.9 Türkiye’deki şehirlerin kurumsal modernleşmeyi taşıyacak merkezî alanlar olarak düzenlenmesi fikri, öncelikle, kökleri Osmanlı Batılılaşmasından gelen tarihsel olarak yapılanmış “reformcu zümrelerin bilinç içerikleri”nde şekillenmişti.10 Öte yandan doğal bir değişim sürecinde geleneksel şehirlerin iaşeci ve malî disiplinci iktisada, hukukî ve sosyal bakımdan ise cemaatsel ahlâkî değerler düzenine bağlı olan sosyal ve iktisadî boyutları XIX. yüzyılın ortalarından itibaren aşırı merkezîleşen devletin değişim uygulamalarıyla paralel olarak belirgin biçimde değişmeye başlamıştı.11 Yüksek bürokrasi alanında bir yönüyle mimarideki tepeden inmeci eğilimde kendini görünür kılan bu değişim; daha derindeki boyutları itibariyle bakıldığında ise, şehirlerdeki kurumsal örgütler üzerinden sosyal düzenin yeniden yapılandırılmasına ilişkin yaşanan mantık değişimiyle kendini görünür kılıyordu.12 Şehirleşme süreçleriyle ilişkili sosyal dönüşüme etki eden bu tarihsel gelişim çizgisi sadece Türk şehirlerinin gelişme kalıbını tayin etmekle kalmadı, bu hat üzerinde Türk toplumunun kültürel, sınıfsal ve iktisadî şekillenmesini de önemli ölçüde tayin etti. C. Cumhuriyet Şehirlerinin Dönüşümü Meselesi ve Osmanlı Dönemi Arkaplanı Osmanlı Devleti’nin büyük savaşlar sonucu parçalanmaya yüz tuttuğu 1876-1918 yılları arasında Türkiye’de şehirleşme süreçlerini de derinden etkileyen geniş ölçekli bir iç ve dış göç dalgasının (Balkanlar, Kafkaslar ve Anadolu’da) hem kimlik ve kültür tartışmalarını hem de şehirlerin dönüşüm süreçlerinin kaderini derinden tayin eden bir boyutu vardır. Kemal Karpat bu durumu; mirî arazinin özel mülkiyete dönüşmeye başladığı (bu durum Cumhuriyet dönemindeki sosyal tabakalaşma biçimlerini önemli ölçüde tayin eden ciddi belirleyicilerden birisidir), köylü nüfusların orta sınıf şehirli ahâli haline geldiği ve kapitalist piyasa şartlarının (korumalı ilkelerle de olsa) iktisadî hayata daha fazla nüfuz etmeye başladığı dönemler olarak nitelendirmekte ve Türkiye’nin 9 Bu temayülün Cumhuriyet elitleri için ne kadar dikkate değer bir şekilde oluşturulduğu ile ilgili görüşlere olumlu bir bakış için bkz. İlhan Tekeli, “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması”, Yıldız Sey (haz.), 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, İstanbul: YKY, 1998, s. 4-11. 10 Şerif Mardin, “The Mind of The Turkish Reformer: 1700-1900”, Sami A. Hanna ve George H. Gardner (ed.), Arab Socialism: A Documentary Survey, Leiden: E. J. Brill, 1969, s. 24-45. 11 Halil İnalcık, “Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri”, Belleten, 1964, sy. 27, s. 624690. 12 Mardin, “The Mind of The Turkish Reformer”, s. 24-30.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
289
sosyal dönüşümünün çok özel bir dönemi olarak görmektedir.13 Türkiye ve Yunanistan devletleri arasında yapılan nüfus mübadelesi anlaşması ile bu süreç, 1920’li yıllarda da geniş ölçeklerde devam etti. 1950’li ve 1980’li yıllarda iki büyük sosyal değişim dalgası halinde Balkanlar, Kırım ve Kafkasya bölgelerinden Türkiye’ye doğru yaşanan dış göçler, şehirlerin dönüşümü açısından belirtilmesi gereken en ciddi dönüştürücü göç/değişim hareketleridir. Aynı zamanda Türkiye’den mübadele yoluyla göç eden gayrimüslim toplulukların sosyal hayattan çekilmelerinin, şehirlerin kültürel ve sosyal dönüşümünde ciddi bir şekilde etkili olduğu da vakidir. Bu göç hareketleri sadece bir yer değiştirme hareketi değil aynı zamanda sosyal ve kültürel dönüşüm hareketleridirler. Bu yıllarda şehirlerin dönüşümü, geniş ölçekli bir demografik farklılaşma ve değişim yoluyla ve bunun kültürel ve sosyal maliyeti ağır sosyal sorunlarının belirdiği şekillerde neticelendi.14 Cumhuriyet’in kuruluş ve gelişme döneminde şehirleşme ve gecekondulaşma meselesi etrafında yapılagelen tartışmaların ve faaliyetlerin, şehrin hangi sosyokültürel ilkeler temelinde işleyen ve çalışan bir yaşama alanı olarak tahayyül edildiğiyle bağlantılı olarak düşünülmesi gerekmektedir. Bu bakış, sosyal dönüşüm sorunlarının kapsamlı bir modelinin çıkarılabilmesi için gerekli olan araştırma programının temeli olarak da düşünülebilir. Cumhuriyet dönemi ile birlikte sosyal “alan”ların temel düzlemlerinde, Osmanlı yüksek bürokrasisinin değişim stratejisinden daha derin dönüşümler öngören radikal bir değişim modeli egemen oldu.15 Genel itibariyle, -Habermas’ın çizdiği çerçeveden bakıldığında- toplumsal sistemin alt alanları olan davranış sistemini düzenleyen araç ve kaynaklar, kişilik sistemini düzenleyen hedefler, sosyal sistemi düzenleyen kurallar ve kültürel sistemi düzenleyen değerler16 bu süreçte topyekûn bir değişim hamlesinin konusu haline geldiler. Bu süreçler, Türk ve yabancı sosyal bilimciler tarafından modernleşme veya Batılılaşma kavramları çerçevesinde bugüne kadar birçok perspektiften çözümlenmiştir. Bizzat bu çözümlemelere temel sağlayan, adlandırma siyasetlerinin ve kavramsal stratejilerinin tekrardan çözümlenip ortaya konulması, şehirlere bağlı sosyal morfolojik ve mekânsal dönüşümlerin yeni çerçeveler dâhilinde düşünülmesi bakımından önemlidir. Cumhuriyet döneminde bu sistemsel dönüşümün merkezî alanının şehirler olması ise, sistem dönüşümünün hedefleri ile şehirsel dönüşümün hedeflerinin çoğu zaman birbirine tekabül etmesine neden olmuştur. Bu meselenin modernleşme ile şehirleşme arasındaki ilişkilerin ötesinde, başlangıçta niyetle13 Kemal Karpat, Türkiye’de Toplumsal Dönüşüm: Kırsal Göç, Gecekondu ve Kentleşme, çev. Abdülkerim Sönmez, Ankara: İmge Yayınları, 2003, s. 12-13. 14 Mehmet Ali Gökaçtı, Nüfus Mübadelesi: Kayıp Bir Kuşağın Hikayesi, 3. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2004, s. 185-221. 15 İlhan Tekeli, “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması”, s. 1. 16 Kavramların ayrıntılı tartışması için bkz. Jürgen Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, çev. Mustafa Tüzel, 2 cilt, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2001, s. 688.
290
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
nilmemiş ve ifade edilmemiş sonuçlara17 yol açarak gerçekleşmesi ise süreç içinde yepyeni sosyal gündemler ortaya çıkarmıştır. Osmanlı döneminde Anadolu’nun geleneksel şehirlerindeki sosyal ilişkilerin zembereğini kuran ve ahâlînin ahlakî kurallar sistemiyle uyumunu temel alan henüz yüksek düzeyde farklılaşmamış sosyal mekanizmalar; kendini, kamu alanındaki kadılık, vakıflar sistemi ve yerel yönetim birimlerinin uyumlu birlikteliği temelinde ve sivil kanun uygulamaları yoluyla kurumlaştırmıştı. Bu sosyal mekanizmaların gündelik hayattaki yansımaları ise; hukukla garanti altına alınmış ve görece özerkliğini bireyler arası karşılıklı sorumluluk ilkeleri çerçevesinde yapılaştırmış komşuluk, sosyal çevreyle değer temelli bir bütünleşme ve uyumluluk ile nomokratik siyasî otoriteye bağlılık gibi ilkelerle yapılaştırmış devlet ve toplum arasında bir ayrımı zorlaştıran organik bir çerçevede ortaya çıkıyordu.18 Mülkiyet ve toprak düzeninin XIX. yüzyılda devlet iktidarının genişletilmesi yönünde kamulaştırmalar yoluyla daha da yaygınlaşmış olması, adalet kavramının tüm tebaayı içeren ilahî kaynaklı “içerici” bir kavram olmaktan çıkarak zaman içinde evrilerek nihayetinde küçük köylünün korunması olarak anlaşılmasına kadar indirgendiği soyut ve genel bir ideolojileşmeye dönüşmesini beslemişti. Adaletin ideolojikleşmesine paralel giden meşrutî rejim döneminde, devlet kurumlarının toplumsal davranış örüntülerini örgütleyen zımnî ve açık kurallarıyla rejimin ideolojikleşmesi birbiriyle çelişmeye ve devlet ile toplum ayrışması belirginleşmeye başlamıştı. Bu süreçle birlikte geleneksel yapılarla güncel siyaset üretme tarzları arasındaki günümüze kadar süregelen gerilimler de tetiklenmişti.19 Şehirlerin sosyal düzenlenmesini de bu ilişkiler ağının hiyerarşik mutabakat süreçlerine havale eden toplumsal hayata dönük aşırı ideolojikleşmiş idarî sistem, formel Batılılaşma süreçleri için17 Faillerin eylemlerinin ifade edilmeyen ve niyetlenilmeyen sonuçlarının, yapıların yeniden üretimindeki rolleri ve diyalektik etkileri için bkz. Anthony Giddens, Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları: Yorumcu Sosyolojilerin Pozitif Eleştirisi, çev. Ümit Tatlıcan ve Bekir Balkız, İstanbul: Paradigma Yayınları, 2003, s. 99-170. 18 Halil İnalcık, “Türk Devletlerinde Sivil Kanun Geleneği”, Türkiye Günlüğü, 1999, sy. 58, s. 5-11. 19 Huricihan İslamoğlu-İnan, “Mukayeseli Tarih Yazını İçin Bir Öneri: Hukuk, Mülkiyet, Meşruiyet”, Toplum ve Bilim, 1993, sy. 62, s. 19-31. Osmanlı toplumsal sistemini zengin ve birbiriyle daireler halinde bağlanmış bir cemaatsel ilişkiler kumkuması olarak zengin arşiv araştırmalarına dayanarak açıklayan E. Deniz Akarlı, “çok cemaatli bir toplumdan böyle devletperest bir cemaat ve vatandaşlık anlayışının ağır bastığı bir ortama nasıl gelindiğinin karmaşık öyküsünü” Lübnan’daki vakıflar üzerinden çözümlemektedir. “Mevcut çalışmaların çoğu, Osmanlı tarihinin son yıllarına damgasını vuran katı, dışlayıcı, kızgın ve kuşkucu duyguların etkisiyle kaynaklara yaklaşıyor; ya da günümüze hakim ulusçu duyguların (türlü İslam ulusçulukları dahil) yüzyıllardır var olduğu ve cemaat ilişkilerini belirlediği gibi ciddi tarihçiliğe sığmaz saplantılar taşıyor” (s. 258) derken İslamoğlu’nun teklifiyle paralel olarak bu dönemlerdeki farklı bir sosyal durumu tanımlamakta ve tarih yazımı tartışmasını buradaki bağlamda bir adım ileriye götürmektedir. Bkz. Engin Deniz Akarlı, “Lübnan’da İki Vakıf Davası Işığında Son Osmanlı Döneminde Hukuk, Cemaat ve Kimlik”, İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, s. 237-262.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
291
de şehirlerin planlamalar yoluyla yönetimini merkezî hükümetlerin siyaset alanları içine dâhil etti.20 Osmanlı Batılılaşması şehirlerin dini yapılar ekseninde örgütlenmiş cemaatsel ilişkiler düzenini kısmen muhafaza etmiş ve fakat idarî yapılarında belediyecilik hizmetleri gibi uygulamaları başlatarak bazı köklü değişiklikleri de beraberinde getirmişti. İmparatorluğun merkezi olan İstanbul’da ise bu değişim; hem idarî ve sosyal hem de mimari ve estetik farklılaşması yaratan boyutlarıyla öne çıkmıştı. İstanbul, yüksek bürokrasi tarafından dönemin modernliğinin sembolü olan Paris görünümlü bir şehre dönüştürülmek için düşünülen tek önemli yerdi. Bu çerçevede planlama çalışmaları XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ilk olarak İstanbul için başlatılmıştı. İstanbul’da yeni kamu binalarının imarı ve daha yaygın sivil mimari örnekleri üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılan bu dönüşüm, Cumhuriyet döneminin dönüşüm paradigması için de temel bir kıstas olması bakımından ciddi etkilerde bulunmuştur.21 Bu mantık içinde oluşan Cumhuriyet paradigmasının temel yaklaşımı ise, daha radikal bir şekilde, Türk şehirlerinin Batılı şehir yapılarına ve hayat tarzlarına uygun hale getirilmesiydi. Ç. Cumhuriyet Döneminde Şehirleşme Araştırmaları 1. Cumhuriyet’in İlk Yıllarından 1960’lara Şehirleşme Süreçleri: Gecekondu’nun Ortaya Çıkışı ve Araştırmaların Başlangıç Dönemleri Cumhuriyetin ilk dönemindeki merkezî planlama faaliyetleri aracılığıyla şehirlere modern bir yapı ve karakter kazandırma isteği, döneme egemen olan modernist, milliyetçi kanaat ve yaklaşımın etkileri altında şekillendi. Bu milliyetçi söylemin oluşumu ve birey-yurttaşlardan oluşan bir ulus tahayyülü Os20 Tekeli, “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması”, s. 1-3. Formel Batılılaşma süreçleri sonucu sosyal hayatta farklı bireysel temsillerin ortaya çıkışı Tanzimat sonrası döneme denk düşer. Örneğin Bihruz Bey bu dönem İstanbul şehir hayatında boy gösteren, geleneksel halk çevrelerinde yaygın bir huzursuzluğa neden olan batılılaşmış ‘snob’ tipin en iyi örneğidir. Bkz. Şerif Mardin, “Tanzimat’tan Sonra Aşırı Batılılaşma”, a.mlf., Türk Modernleşmesi Makaleler 4, M. Türköne ve T. Önder (haz.), 8. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2000, s. 21-79. 21 İstanbul’un tarihinin ve sosyal dönüşümünün şehir planlaması ve yerel siyaset sorunları çerçevesinde ayrıntılı bir çözümlemesi için bkz. İlhan Tekeli, The Development of the Istanbul: Urban Administration and Planning, İstanbul: IULA-EMME, 1994. 1990 sonrasındaki küresel dönüşüm süreçleri içinde İstanbul’un yeniden yapılanmasını kültürel ve siyasal kuram üzerinden ve sosyal dönüşüm süreçlerine ilişkin faktörel ve alansal dönüşüm çözümlemelerine yeterince değinmeyen bir tarzda farklı perspektiflerden yorumlaması için bkz. Çağlar Keyder (der.), İstanbul: Küresel İle Yerel Arasında, çev. Sungur Savran, İstanbul: Metis Yayınları, 2000. Sürecin İstanbul özelinde, Osmanlı döneminden itibaren yapılan planların incelenmesi üzerinden bir tartışması için bkz. Mete Tapan, “İstanbul’un Kentsel Planlamasının Tarihsel Gelişimi ve Planlama Eylemleri”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, s. 75-88.
292
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
manlı’nın son dönemlerinden itibaren yavaş yavaş ortaya çıkan bir temayüldü. Arkaplanı itibariyle bu söylemin kökleri Jön Türk modernizminin şatafatlı iddialarına kadar gider. Kemalist modernleştiriciler için bir ulus olma yolunda atılan adımlar için gerekli olan toplumsal homojenizasyon bilimsel olarak da açıklanabilirdi. Bu süreçler sonucunda millî edebiyat, millî sanat, millî eğitim gibi eğilimler cumhuriyetin ilk yıllarında doğal bir kavrayış olarak öne çıkmıştı. Fakat sorun millîliğin öne çıkmasından çok bu millîliğin içeriğinin nasıl doldurulacağı idi.22 Millî bir mimarî üslup arayışındaki Türk mimarları da, çağdaş mimarlık yaklaşımlarını dönemin korporatist milliyetçi diline ve uygulamalarına paralel bir form içinde yeniden kurma amacındaydılar. Bu eğilim; kendini, şehirlerin birer Batılı hayat standartları alanı olarak düzenlenmesi ve mimarî algının geleneksel bir tarzdan milliyetçi/modern bir tarza dönüşmesi ilkeleri etrafında örgütlemişti. Şehir estetiğinin standartları Batılı standartların temel belirleyiciliği altında şekilleniyordu.23 Bu çerçevede nüfus oranlarındaki artışlarla paralel giden bir düzenli şehircilik yaklaşımının geliştirilmesi hedefi, bazı önemli kamu binalarının inşa edilmesi dışında, 1940’lı yıllara kadar çoğu toplumsal mühendislik eğiliminin örnekleri olarak soyut birer planlama taslağı düzeyinde kaldı.24 Dünya-ekonominin 1930’lu ve 1940’lı yıllardaki savaş konjonktürü ve genç Cumhuriyetin iktisadî darboğazı, bu planların ancak sınırlı biçimlerde gerçekleştirilmesine imkân tanıdı. Cumhuriyetin kuruluşundan 1950’ye kadar, şehirleşmenin ana mecrasını belirleyen bazı devrimci stratejiler uygulamaya konuldu. İmparatorluğun başkenti olan İstanbul, modern bir toplumsal mekânın oluşturulması hedefi açısından bakıldığında, yeni siyasî seçkinler tarafından kurumsal ve örgütsel bakımdan ‘eski’nin sembolü olarak kodlanmıştı. Siyasî seçkinler sosyal değişime dönük hedeflerini gerçekleştirebilmek için, ‘eski’nin sembolleri ile donanmamış tabula rasa bir mekân olarak “bozkırın ortasındaki” Ankara’yı seçerek burayı başkent yaptılar. Ankara’nın önemi, değişik zamansal bağlamlardan bakıldığında, cumhuriyetin şehirleşme siyasetleri açısından hem başarılarını, hem de başarısızlıklarını gösteren bir toplumsal mekân olarak da okunabilmesin22 Tartışmanın ayrıntıları için bkz. Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri: 1895-1908, 7. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2000; a.mlf., “Adlarla Oyunlar”, Ayşe Saktanber ve Deniz Kandiyoti (ed.), Kültür Fragmanları: Modern Türkiye’de Gündelik Hayat, İstanbul: Metis Yayınları, 2003. 23 Sibel Bozdoğan, Modernizm ve Ulusun İnşası: Erken Cumhuriyet Türkiyesi’nde Mimari Kültür, çev. Tuncay Birkan, İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s. 25-28. Bu radikal Batılılaşmacı mimarî temayülün dönemin siyasal ve toplumsal bağlamı içindeki yeri için bkz. İlhan Tekeli, Modernite Aşılırken Kent Planlaması, Ankara: İmge Yayınları, 2001, s. 61-67. 24 Demografik etkenlerin Cumhuriyetin ilk yıllarındaki sosyal değişime etkileri hususunda bkz. Frederic C. Shorter, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Nüfus Yapısı ve Sosyo-Ekonomik Değişmeye Etkisi”, Sevil Atauz (der.), Türkiye’de Sosyal Bilim Araştırmalarının Gelişimi, Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği, 1986, s. 339-364.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
293
den kaynaklanmaktadır.25 Cumhuriyetin ilk yıllarındaki şehirsel gelişmenin doğrultusunu belirleyen siyasî durum, hukukî bakımdan statü değiştirerek anayasal vatandaş olan bireylere geleneksel bağlarından kopabileceği modern bir hayat alanı sunmaktı. Fakat bu Türk burjuva ülküsünün yanında şehirlerde yaşanan gerçek gelişim çizgisi, dönemin iktisadî ve sosyal şartlarına bağlı olarak oluşmuştur. Bu dönemdeki şehirsel gelişme, vatandaşları statü bakımından köylülükten şehirliliğe terfi ettirecek bir gelişme hedefini yakalamakla özdeşleşmişti. İç göçün sonraki dönemlere nazaran daha az olduğu bu dönem devletçi ekonominin temel belirleyiciliği altında şekillenmiştir. Tekeli’nin tespitlerine göre, bu dönemin temel özelliği, daha sonraki dönemlerde tüm Türkiye’de görülecek olan yıllık % 6’lık şehirleşme hızının, o dönemde sadece başkent Ankara’da olmasıdır. Ayrıca dönemin devletçi politikalarından kaynaklanan uygulamalardan dolayı, bazı liman şehirlerinin önemi de İç Anadolu’daki şehirlere göre azalmıştı.26 Cumhuriyetin ilk yıllarındaki şehirleşme ile ilgili araştırmaların gelişmesi ise Türkiye’deki sosyal bilimlerin genel gelişim seyriyle paralel bir karakter göstermiştir. Bu yıllarda Türkiye’de hatırlanması gereken önemli bir durum, 19301935 yılları arasında peyderpey çıkarılan Belediyeler Kanunu’yla birlikte, demografik bakımdan belirli bir ölçeğin üzerindeki şehirler için şehir planlarının yapılmasının zorunlu hale getirilmesiydi. Bu kararla birlikte, o dönemde şehir planlarının sayısında bir patlama yaşanmıştır. Mevcut sorunlara teknik/mühendislik çözümler içeren bu yaklaşımlar, sorunları daha çok bir gelişme meselesi olarak kodlamışlardı. Tekeli’nin verdiği bilgilere göre, Türkiye’de şehirciliğin bilimsel bir sorun olarak anlaşılması noktasında bazı isimlerin ilk çalışmaları önem taşımaktadır. Osman Nuri Ergin’in Türkiye’de Şehirciliğin Tarihi İnkişafı ismiyle basılan konferans tebliğleri; Ankara’da Siyasi İlimler Mecmuası’nda belediyecilik ile ilgili olarak 1935’ten sonra yayımlanan Ernst Reuter ve Hasan Süknü Adal tarafından kaleme alınan bazı yazılar bu eserlerden ilk başta sayılması gerekenlerdir. Ernst Reuter’ın Mimarlık fakültelerinin dışında “Şehircilik” dersini ilk kez Siyasal Bilgiler Okulu’nda okutmaya başlaması ve daha sonra bu derslerin notlarını Komün Bilgisi Şehirciliğe Giriş adıyla yayımlaması diğer bir örnektir. Sıddık Tümerkan’ın Türkiye’de Belediyeler çalışması da yine 1940’lı yıllarda yazılmış ilk eserlerden birisi olarak zikredilmelidir.27 Bu dönemin diğer bir önemli eğilimi, hükümetler tarafından Türkiye’ye davet edilen dünyaca tanınmış çeşitli şehir planlamacı ve mimarların ortaya 25 Sevin Osmay, “1923’ten Bugüne Kent Merkezlerinin Dönüşümü”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, s. 139-142. 26 İlhan Tekeli, “Türkiye’de XIX. Yüzyıl Ortalarından 1950’ye Kadar Kentsel Araştırmanın Gelişimi”, Türkiye’de Sosyal Bilim Araştırmalarının Gelişimi, s. 253. 27 A.g.m., s. 254-255.
294
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
koydukları planlama eserlerinin üretimidir. Şehirlerin gelişmesi açısından bu çalışmaların önemli etkilerde bulunduğu bir gerçektir. Jansen, Lambert, Prost, Öelsher ve Vanderberg gibi planlamacıların Türkiye’nin birçok şehrinin ayrıntılı planlarını bizzat yaptıkları 1930 ve 1940’lı yıllarda, bu bilim adamlarının da hâkim perspektifi olan kurumsal modernleşme eğiliminin, şehircilik yaklaşımlarını etkisi altında tuttuğu söylenebilir. Bu yıllarda ayrıca, 1931 yılından itibaren Zeki Sayar’ın yayımlamaya başladığı Arkitekt dergisi; 1944 senesinde Mimarlar Derneği yayını olarak çıkmaya başlayan Mimarlık dergisi; Bayındırlık Bakanlığı’nın çıkardığı Bayındırlık İşleri Dergisi şehirleşme süreçlerinin nabzını tutan mühendislik ve mimarlık kökenli teknik kaynakların başında gelirler.28 Mimarlık fakültelerindeki yaklaşımların yanında yeni yeni filizlenen bir sosyal bilim yaklaşımı da 1930 ve 1940’larda ortaya çıkmıştır. Bu dönem birçok yönüyle şehircilik çalışmaları açısından ilginç denemelere sahne olan bir zaman dilimidir. Şehir sosyolojisi üzerine ilk önemli yazıların önemli bir serisi İstanbul Üniversitesi’nden sosyolog Hilmi Ziya Ülken’in İstanbul Belediye Mecmuası’nda 1931-1932 yıllarında kaleme aldığı makalelerdir. Tarihselci bir şehir sosyolojisi yaklaşımının egemen olduğu bu yazılar, Ülken tarafından sonraki yıllarda devam ettirilmemiştir. Ayrıca M. Ali Şevki Bey’in o dönemde Türkiye’ye gelen İtalyan şehir sosyologu Agache’den yaptığı çeviriler de yeni yaklaşımların aktarımı çerçevesinde değerlendirilebilir. Fakat daha sonraki yıllarda şehir sosyolojisindeki Chicago Okulu yaklaşımını getiren yapısal işlevselci modellerin hâkim olmasında da önemli rol oynayan bir diğer gelişme ise Ankara Üniversitesi’ndeki sosyologlar tarafından başlatılmıştır. O dönemde dünyada şehirleşme araştırmaları konusundaki hâkim yaklaşımı temsil eden Chicago Üniversitesi’nde sosyoloji doktorası yapan ve ABD’ye gitmeden önce 1930’lu yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde Hilmi Ziya Ülken’in asistanlığını yapan Niyazi Berkes’in kırsal dönüşüm süreçlerini konu edinen çalışmaları bir yönüyle bu çerçevede zikredilebilir. Esas ciddi kuramsal aktarım ise, 1939’da Michigan Üniversitesi’nde şehir sosyolojisi doktorasını bitiren Behice Boran’dan gelir. Milliyetçi idealist ve romantik yaklaşımların çok uzağında sosyal gerçekçi bir yaklaşımı evrimci ve işlevselci yaklaşımlarla harmanlayan bu yaklaşım farklı bir çizgiyi temsil ediyordu. Boran’ın Yurt ve Dünya Dergisi’ndeki makaleleri, ampirik temelli bir şehir sosyolojisine ilk önemli giriş metinleri arasında gösterilebilir.29 Bu yaklaşım, 1946 yılında Boran ve Berkes’in üniversiteden uzaklaştırılmalarıyla kesintiye uğramış; fakat sonraki on yıllarda öğrencileri Mübeccel Belik Kıray yoluyla yeniden işlenmiş ve geliştirilmiştir. Bu yıllarda bir diğer çalışma da iktisatçı Sadun Aren’e ait “Şehirleşme Hareketleri” (1949) başlıklı makaledir. 28 A.g.m., s. 255-257. 29 A.g.m., s. 264.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
295
Diğer bir yaklaşım ise yine İstanbul Üniversitesi’ndeki başka bir eğilimi temsil eden ve korporatist bir sosyal politika yaklaşımını İş ve İnsan gibi dergilerde işleyen Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun öncülük ettiği iktisadî sosyoloji eğilimidir. “Türk Şehirleri İçinde Zonguldak’ın Hususi Mahiyeti” başlıklı ve Profesör Gerhard Kessler’in ciddi etkisi altında Fındıkoğlu tarafından kaleme alınan çalışma da, bu alandaki ilk eserlerdendir. Daha sonraki yıllarda kooperatifçilik çalışmalarına temel oluşturacak bu yaklaşımın 1940’lı yıllardaki örnekleri, daha çok sanayi işçilerinin sorunları ve şehirlerdeki bütünleşme sorunları üzerine odaklanır. 1940’lı yılların sonu, araştırmacılar tarafından, sistemli bir şekilde mesken veya konut sorununa dikkat çekilen yıllardır.30 İlk gecekondular da üç büyük şehir İstanbul, İzmir ve Ankara’da yine 1940’ların sonunda ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu yılların hemen ardından yaşanacak olan nüfus patlamasının doğuracağı mesken sıkıntısı da ilk işaretlerini bu yıllarda vermiştir. İktisat Fakültesi’nde çalışan Kessler’in, 1949 yılında gecekonduların sayısının İstanbul’da 5000’i bulmasına dönük uyarıcı ve fakat kendi konutlarını kıt ekonomik imkânları içinde yapan insanlara sempatik yaklaşan yazıları ayrıca üniversitedeki asistanı Ekmel Zadil’in 1949 yılında yazdığı “İstanbul’da Mesken Meseleleri ve Gecekondular” başlıklı yazıları ilk önemli gecekondu çalışmaları olarak görülebilir. Yine bu dönemde şehir coğrafyacılığı konusunda 1933’te İstanbul ve 1935’te Ankara Üniversiteleri’nde kurulan Coğrafya Enstitüleri’nin de şehirleşme konusunda fizikî coğrafya araştırmalarını başlatmaları da bu yirmi yıllık dönem için diğer bir önemli gelişmedir.31 1920’li yıllardan 1950’ye kadar şehircilik araştırmaları konusundaki ilk temrinler, 1950 ile 1960’lı yıllarda daha ayrıntılı araştırmalara doğru bir seyir izlemiştir. Bu dönemde, hem nüfus oranlarındaki hızlı artış, hem de hızlanan iç göç hareketleri sonucu çok boyutlu toplumsal sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu on yıllık dönemde şehirleşme üzerine yapılan çalışmalarla ilgili bilgi veren Ruşen Keleş, aynı zamanda eserlerin kurumsal sınıflandırmasını da yapmaktadır. Birinci gruptaki çalışmalar akademik kurumlarda üretilen eserlerdir. İkinci gruptaki çalışmalar ise, Devlet İstatistik Enstitüsü [DİE], Belediyeler ve planlama uzmanlarının raporlarıdır.32 Üniversiteler ve araştırma kurumlarındaki çalışmalar Keleş tarafından üç başlık altında ele alınmaktadır. Bunlardan birincisi, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Mimarlık Fakültesi’nde yapılan çalışmalardır. Bu kurumda ortaya çıkan eserler daha çok Anadolu’daki meskenlerin yapılarıyla ilgili bilgilerin toplanmasına odaklanmıştır. Ankara Evleri (1950), Bursa Evleri (1950), Konya Evleri (1951), Kayseri Evleri (1952), Kütahya Evleri 30 A.g.m., s. 264-265. 31 Tansı Şenyapılı, “Cumhuriyet’in 75. Yılı Gecekondu’nun 50. Yılı”, s. 301-302; İlhan Tekeli, “Türkiye’de XIX. Yüzyıl Ortalarından 1950’ye Kadar Kentsel Araştırmanın Gelişimi”, s. 266267. 32 Ruşen Keleş, “1951-1960 Yıllarında Kent Araştırmaları”, s. 269-282.
296
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
(1955) bu dönemde yapılan çalışmalardır. Ayrıca aynı kurumda şehir imar planları üzerine etütler, farklı mesken sorunları üzerine çözüm arayışındaki eserler de zikredilebilir. Araştırmaların yapılmasındaki teknikler arasında gözlem, istatistik ve ikinci el bilgiler yoğunluklu olarak bulunurken anket ve mülakat gibi tekniklere ve etnografik yöntemlere başvurulmamıştır.33 Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İskân ve Şehircilik Enstitüsü’ndeki ikinci gruba giren çalışmalar ise daha çok monografik, siyasî ve iktisadî bilgiler çerçevesinde yapılan yayınlardır. 1955-1960 arasında yapılan 1., 2., 3., 4. İskân ve Şehircilik Haftası konferansları da yine bu kurumun katkılarıyla oluşmuştur. Bu konferansların temel tartışma konuları, şehir plancılığı, konut sorunları, gecekondu, bölge plancılığı gibi çözüm arayan başlıklara sahiptir. Fehmi Yavuz’un bu kurumun oluşumundaki katkıları önemlidir. Yavuz’un Ankara’nın İmarı ve Şehirciliğimiz başlıklı çalışması alanındaki ilk çalışmalardan birisidir.34 Bu kurumdaki en önemli çalışmalardan birisi de, İbrahim Öğretmen’in Ankara’nın Cebeci semti ile Siyasal Bilgiler Fakültesi arasındaki 158 gecekondunun sorunlarını araştırdığı incelemesidir.35 Gecekondularla ilgili ilk kapsamlı araştırma olan bu çalışma, daha sonraki yıllarda yapılacak olan gecekondu ile ilgili çalışmalara bir ölçüde yol gösteren, model olan bir eserdir. Üçüncü olarak bu konuda çalışma yapan diğer bir kurum ise, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü [TODAİE]dür. TODAİE’de yapılan çalışmalar o dönemde Türkiye’de bulunan yabancı kökenli planlama uzmanlarının eserleri ile yerel yönetimlerdeki planlama ve idare alanına ilişkin sorunların ele alındığı raporlardır.36 1950-1960 arasında yoğunlaşan bir çalışma kümesi ise, DİE ve belediyelerde yapılan teknik bilgi içerikli çalışmalardır. DİE’nin çalışmaları daha çok şehirlerin dönüşüm süreçleri ile ilgili istatistiksel analizlerdir. Belediyelerin yaptıkları planlama çalışmaları ve yayımladıkları raporlar ile yabancı uzmanların planlama ve konut sorunları ile ilgili önerilerini içeren eserleri de bu dönemde yapılmış döküm çalışmalar olarak zikredilebilir. Özellikle Türkiye’nin şehirleşme ve konut meseleleriyle ilgili olarak Charles Abrams’ın raporu önemli bir çalışma olarak nitelendirilebilir.37 1950-1960 arasındaki önemli bir gelişme ise, Türkiye’de şehirleşme çalışmalarını ve süreçlerini, bünyesindeki disiplinlerde sonradan yapılacak olan çalışmalar yoluyla derinden etkileyen Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin [ODTÜ] 33 A.g.m., s. 271-272. 34 A.g.m., s. 272-274; Fehmi Yavuz, Ankara’nın İmarı ve Şehirciliğimiz, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1952. 35 İbrahim Öğretmen, Ankara’da 158 Gecekondu, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, no. 51-69, 1957. 36 Ruşen Keleş, “1951-1960 Yıllarında Kent Araştırmaları”, s. 274. 37 A.g.m., s. 275-280.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
297
Ankara’da, 1956 yılında kurulmasıdır. Charles Abrams’ın raporundaki önerilerin bir parçası olarak kurulan bu üniversitemizin eğitim vermeye başlamasıyla birlikte, hem Mimarlık Fakültesine bağlı şehir planlama bölümü ile hem de sosyal bilimler eğitimi veren sosyal bilimler bölümünün araştırmalarıyla şehirleşme çalışmalarında ciddi bir farklılaşma/zenginleşme yaşanmıştır.38 1950 ile 1960 arasındaki şehirleşme çalışmaları, Cumhuriyet dönemindeki ilk ciddi şehirleşme dalgasının yaşandığı, bu yıllardaki sorunların teşhisi ve özellikle planlama süreçleri aracılığıyla çözümler sunulması girişimlerinin bir parçası olarak görülebilir. Bu yıllar; hükümet politikaları aracılığıyla yoğun bir popülizmin topluma dayatıldığı, denetimsiz bir yapı gelişimine göz yumulduğu, özellikle İstanbul ve Ankara gibi şehirlerdeki geleneksel şehir dokusunun tahrip edilerek enformel şehirleşme süreçlerinin arsa spekülasyonları yoluyla zımnen veya açık olarak teşvik edildiği, sonraki yıllarda içinden çıkılamaz bir sorun haline gelen gecekondulaşma sefaletinin oluşumunun ve yeniden üretiminin siyasî mekanizmaları yöneten siyasiler tarafından ciddi önlemler alınmadığı için kronik hale geldiği bir zaman dilimidir. Bu yıllardaki en dramatik süreçler, tarihî suriçi İstanbul’un tahribiyle birlikte yaşanmıştır. İlaveten Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerin gecekondulaşma yüzünden yaşadığı plansız ve altyapısız şehirleşme, dönemin bir diğer karakteristiğidir. Weber’den ilhamla bu yılları, özellikle topraksız/mülksüz köylüler ve mülksüzleşen varlıklı şehirliler açısından birçok toplumsal acının gündeme geldiği bir zaman dilimi olarak görmek mümkündür. 2. 1960’dan 1980’e Kadar Şehirleşme ve Gecekondu Süreçlerine İlişkin Çalışmalar 1960 sonrasında başlayıp 1980’lere giden süreç, şehirleşme çalışmalarının farklı disiplinler içinde temellerinin atıldığı ve mimarî yaklaşımların teknik ayrıntılar üzerinden ilerleyen egemenliğinden sosyal bilimlerdeki ampirik alan çalışmalarına doğru farklılaşmaya başladığı bir dönemdir. Bu yıllar, aynı zamanda, Türkiye’de hem sosyal bilimlerdeki disipliner farklılaşmaların, hem de sosyal farklılaşmaların da paralel gittiği bir zaman dilimidir. 1950’den sonra çok partili döneme geçilmesiyle birlikte, liberal piyasa ekonomisine geçişe yönelik ilk adımlar atılmıştı. Bu süreç 1960 sonrasında da devam etti. Bu sürecin şehirlerdeki mekânsal dönüşüm süreçleri açısından en belirgin etkileri; şehirlerdeki nüfus yoğunlaşmasının ve mekânsal/fiziksel yoğunlaşmanın gözle görünür biçimde belirgin artışıdır. Şenyapılı bu yıllarda şehirlerde iki temel ana sorun kümesi oluştuğu tespitinde bulunmaktadır: Birinci sorun kümesi, “ancak iskân sınırları dışında yer seçebilen orta gelir kooperatiflerinin öncülüğünde iskân sınırlarının genişlemesi, diğeri ise gene iskân sınırlarının dışında yayılan gece38 İlhan Tekeli, “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması”, s. 14.
298
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
kondulardır”.39 Planlı kalkınma politikalarının devlet eliyle başlatıldığı bu süreçte ortaya çıkan bir diğer gelişme ise, planlamanın hayata katılması40 ve “planlı ekonomi” yoluyla gerçekleştirilecek bir sanayileşme ve şehirleşme politikasının Devlet Planlama Teşkilatı [DPT] gibi kurumlar aracılığıyla uygulamaya konulmasıydı.41 Üç büyük şehir dışındaki sanayi ve ticaret şehirlerinin de (özellikle Bursa, Zonguldak, Ereğli, Adana, İzmit, İskenderun vd.) ciddi bir fiziksel dönüşüm geçirmeye başladığı bu yıllarda, şehirleşme süreçlerinin şekillenmesindeki temel etkenlerin başında, sanayileşmeyle bağlantılı gelişmeye başlayan iş ve emek piyasalarının yeni bir fırsatlar yapısını ortaya çıkarması gelmektedir. Bu durum siyasal ve toplumsal açıdan birkaç önemli sonuca yol açsa da, şehirleşme süreci açısından bakıldığında temelde şu iki neticeyi doğurmuştur: Sanayileşmeye bağlı sınıfsal farklılaşmanın artmaya başlaması ile beraberinde yeni statü ve toplumsal güç/baskı gruplarının ortaya çıkması ve bunların şehrin fiziksel ortamındaki örgütsüz dağılımıyla beliren kent ve köy farkını belirsizleştiren bir saçaklanma.42 Kıray’ın bu ve benzeri çıkarımlarına daha sonraları birçok sosyal bilimci tarafından eleştiriler getirilmiş olsa da, belirli bir toplumsal kesitin olgusal tasvirine dayanarak durumun tanımlanması açısından geçerli olduğu söylenebilir. Güvenç’in de belirttiği şekilde, diğer azgelişmiş ülkeler gibi (azgelişme kavramının bağımlılık boyutu unutulmadan ciddi sorunları akılda tutularak) “Türkiye’de de demografik ve kentsel geçiş süreçleri birlikte deneyimlenmektedir”.43 Bu sürecin en ciddi sonuçlarından birisi; arsa spekülasyonu sonucu ortaya çıkan ve konut sorununun çözümü için kat yüksekliklerinin artışıyla kendini gösteren yaygın bir apartmanlaşma ve şehir habitatının dış çeperine doğru enformel sosyal ağları örgütlemek suretiyle yayılma olarak ortaya çıkan kronik bir gecekondulaşmadır.44 Türkiye’de 1960’dan sonra şehirlerin gelişme kalıplarının oluşumuna konut çevreleri açısından bakıldığında iki tür süreç yaşanmıştır: Birincisi, “doğal” bir gelişme kalıbı içinde üst gelir gruplarının hayat habitatı olarak öne çıkan lojman ve yerleşke tipi konut çevreleri; ikincisi ise, patolojik bir gelişme kalıbı içinde şekillenen çevre işçilerin ve alt gelir gruplarının toplumsal mekânı olan 39 Tansı Şenyapılı, “1960-1970 Yılları Arasında Kent Planlama Araştırmalarının Gelişimi”, Türkiye’de Sosyal Bilim Araştırmalarının Gelişimi, s. 283 ve 287. 40 A.g.m., s. 283-284. 41 Attila Sönmez, “Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Sanayileşmeye Etkisi”, İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, s. 338-340. 42 Mübeccel Kıray, “Azgelişmiş Ülkelerde Metropolitenleşme Süreçleri”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, s. 99-106. 43 Murat Güvenç, “Beş Büyükşehirde Statü-Gelir Temelinde Mekânsal Farklılaşma; İlişkisel Çözümlemeler”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, s. 116. 44 Tansı Şenyapılı, “1960-1970 Yılları Arasında Kent Planlama Araştırmalarının Gelişimi”, s. 283.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
299
gecekondu ve çok katlı bakımsız apartman konut çevreleri.45 İlişkisel bir çözümleme temelinde yaklaşıldığında, bu süreç, şehir alanlarına doğru yaşanan bir iç göç süreciyle desteklenen ve sosyal alanlar arasındaki ilişkileri istikrarsızlaştıran ve böylece plansız bir yapılaşmayı istikrarlı hale getiren, “çevre kalitesi düşük, denetimsiz, örgütsüz, kompleks, heterojen bir yerleşme dokusunun”46 şehirde egemen hale gelmesidir. Türkiye’deki şehirleşme ve mekânsal gelişme sürecinin yapılanmasında önemli bir dönem olarak nitelendirilebilecek 1960’lı yıllar, bu dönüşümün araştırılması açısından da ilginç bir dönemdir. Bu yıllarda yapılan çalışmaların, farklı sosyal bilim disiplinleri içinde pek çok önemli örneğinden söz etmek mümkündür. Sosyolojik işlevselciliğin Türkiye’deki ilk önemli örneği olarak öne çıkan Mübeccel Belik Kıray’ın uluslararası bir araştırma projesinin bir bölümü olarak hazırladığı Ereğli çalışması ilk elde zikredilmesi gereken çalışmalardan birisidir.47 Kıray’ın sonradan yaptığı çalışmalarının yöntem ve içerik açısından kök tartışması olan bu eser, diğer sosyolojik çalışmalar için de uzunca bir dönem model olmuştur. Kapsamlı bir diğer çalışması olan İzmir ve önemli birçok makalesi de aynı evrimci-işlevselci yaklaşımın bir diğer örneğidir.48 Kıray’la birlikte bu dönemde -gecekondulaşma özelinde- şehirleşme süreçleri üzerine eserler veren diğer sosyologlar Ayda Yörükan ile Turhan Yörükan’dır. 1958 yılında 7116 sayılı yasa ile kurulan İmar ve İskân Bakanlığı bünyesindeki Mesken Genel Müdürlüğü’ne bağlı Sosyal Araştırma Dairesi’nde çalışan bu sosyologlar, 1962-1968 yılları arasında 13 büyük şehirde geniş bir ampirik temelli gecekondu araştırması yapmış ve araştırma sonuçlarını yayımlamışlardır.49 Oğuz Arı ve Cavit Orhan Tütengil’in göç süreçleri eksenli şehir sosyolojisi çalışmaları da 1960’lı yıllarda yapılmıştır.50Amiran Kurtkan-Bilgise45 Tansı Şenyapılı, Gecekondu: ‘Çevre’ İşçilerin Mekânı, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayını, 1981. 46 Murat Güvenç, “Beş Büyükşehirde Statü-Gelir Temelinde Mekânsal Farklılaşma”, s. 116. 47 Mübeccel Belik Kıray, Ereğli: Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası, Ankara: DPT Yayınları, 1964. 48 Mübeccel Belik Kıray, Örgütleşemeyen Kent: İzmir’de İş Hayatının Yapısı ve Yerleşme Düzeni, Ankara: Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, 1972. 49 Ayda Yörükan, İzmir Gecekonduları, Ankara: İmar ve İskan Bakanlığı Mesken Genel Müdürlüğü, 1966; Ayda Yörükan, Gecekondular ile İlgili Rapor, Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977), Konut Özel İhtisas Komisonu için hazırlanmış rapor, 1971; Ayda ve Turhan Yörükan, Gecekondu Bölgelerinin Sosyo-Kültürel Özellikleri, Ankara: İmar ve İskân Bakanlığı Mesken Genel Müdürlüğü Sosyal Araştırma Dairesi, 1968. Ayrıca bu çalışmaların müstakil baskıları (künyelerine bu çalışmanın gecekondu literatürü bölümünde bakılabilir) bakanlık tarafından yayımlanmıştır. 50 Oğuz Arı ve Cavit Orhan Tütengil, Adapazarı’nda Göç ve Çalışma Hayatına İntibak Araştırması, İstanbul-Adapazarı: Sakarya Sosyal Araştırmalar Merkezi, 1968. Arı’nın diğer yayınları için bu çalışmanın sonundaki bibliyografyaya bakılabilir.
300
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
ven’in51 ve Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun sosyolojik monografileri de52 bu yıllarda yapılmıştır. 1960’lı yıllarda antropolog Charles W. M. Hart’ın ilk gecekondu bölgesi olan Zeytinburnu üzerine yaptığı çalışmalar bir diğer araştırma kümesini oluşturmaktadır. İstanbul Üniversitesi Sosyal Antropoloji ve Etnoloji kürsüsünü 1959 yılında ABD’den gelerek kuran Hart’ın kentsel antropoloji üzerine Türkiye’de ilk kez yaptığı ve öğrencilerine de yaptırdığı araştırmalarla, gecekondular üzerine yapılmış nadir sistematik döküm çalışmaları başlamıştır. İşlevselci sosyal bilimin bir diğer kolunu temsil eden bu çalışmalar, 1960 ve 1970’li yıllar boyunca Hart’ın kendisi ve öğrencileri tarafından devam ettirilmiştir.53 Aynı üniversite bünyesinde devam eden bir diğer çalışma öbeği ise, 1930’larda kurulan Coğrafya Enstitüsü’nün 1960’lı yıllar boyunca devam ettirdiği şehir coğrafyası araştırmalarıdır. Erol Tümertekin’in 1960 ve 1970’li yıllarda öncülük ettiği önemli araştırmalar;54 daha önceleri fizikî coğrafya ağırlıklı olarak çalışan enstitüde, beşerî şehir coğrafyası uygulamalarını ve Türkiye’de yer seçme kuramına dayalı olarak yerleşme sorunlarını çalışan bir araştırma programını başlatmıştır.55 Şehirleşme ve gecekondu sorununun araştırıldığı bir diğer akademik alan ise Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’dir. Fakülte’nin Şehircilik Enstitüsü’nde 1960’lı yıllarda yapılan çalışmaların iki önemli özelliği vardır: Birincisi, şehirleşme süreçlerine ilişkin “(…) tanım ve kavramların açıklanması, çeşitli planlama türlerinin tartışılması, diğeri ise özellikle kentleşmenin uygulama boyutunun (arsa, yasa, yönetim, vb.) açıklanmasıdır”.56 Fehmi Yavuz, Ruşen Keleş ve Cevat Geray’ın araştırmaları bu kurum bünyesinde yapılmıştır. Günümüzde de şehirleşme süreçlerinin geniş bir disiplinler arası çerçevede araştırıldığı bu kurum, ilk ciddi çalışmalarının sonuçlarını 1960’lı yıllarda yayımlamıştır.57 Bu ku51 Amiran Kurtkan-Bilgiseven, Şehirleşen Erzurum ve Sosyal Mobilite, İstanbul: Tortum Kalkınma Derneği-Sermet Matbaası, 1964. Kurtkan-Bilgiseven’in diğer eserlerine bu çalışmanın sonundaki bibliyografyadan bakılabilir. 52 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Şehir Sosyolojisi, İstanbul: Fakülteler Matbaası, 1963. Fındıkoğlu’nun diğer eserlerine bu çalışmanın sonundaki bibliyografyadan bakılabilir. 53 Charles W. M. Hart, “Gecekondu Bölgelerinde Yapılan Araştırmalardan Bazı Sonuçlar”, Teksif Konut Semineri, İstanbul, 1964; Charles W. M. Hart, “Şehire Gelen Köylüler”, İktisadi Kalkınmanın Sosyal Meseleleri, Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferansına sunulan bildiri, İstanbul, 1964; Charles W. M. Hart, Zeytinburnu Gecekondu Bölgesi, çev. N. Saran, İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Yayını, 1966; Taylan Akkayan, Göç ve Değişme, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1979. 54 Erol Tümertekin, Şehirsel Fonksiyonların Sınıflandırılması, İstanbul: İ. Ü. Coğrafya Enstitüsü Yayını, 1965. Tümertekin’in diğer çalışmaları için bu çalışmanın sonundaki bibliyografyaya bakınız. 55 Tansı Şenyapılı, “1960-1970 Yılları Arasında Kent Planlama Araştırmalarının Gelişimi”, s. 291. 56 A.g.m., s. 289. 57 Bu çalışmaların dökümüne, bu çalışmadaki şehirleşme ve gecekondu literatüründen bakılabilir.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
301
rumda yapılan bir diğer önemli çalışma ise İbrahim Yasa’nın gecekondular üzerine yaptığı sosyolojik araştırmadır.58 1956 yılında kurulan ODTÜ’de şehirleşme ile ilgili çalışmalar 1960’larda henüz başlangıç evresindedir. Bu yıllarda İlhan Tekeli’nin ilk dönem eserleri bu çerçevede zikredilebilir.59 Şenyapılı’nın değerlendirmesine göre,60 İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki Şehircilik Enstitüsü’nde Tekin Aydın,61 Kemal Ahmet Aru,62 Hande Süher63 ve Ayten Çetiner’in64 yayınları da kentsel yerleşme sorununa dair yapılan şehir planlamalarının teknik boyutuna odaklanmış önemli şehir planlama çalışmalarıdır.65 1970’li yıllarda şehir çalışmalarındaki nitelik ve nicelik yönündeki gelişme seyri devam etmiştir. Farklı disiplinlerden (sosyoloji, antropoloji, şehir ve bölge planlama, çevre bilimleri, iktisat, psikoloji, tarih vd.) birçok araştırmacının çalıştığı bu alanda kentsel süreçlerde yaşanan dönüşümler tespit edilmeye ve gerekli çözüm önerileri sunulmaya çalışılmıştır. Bu anlamda şehir ve bölge planlama bölümlerinin alana müdahil olma karakteri çok daha önplandadır. Mekânların planlanması sürecinde yerel yönetimlerin teknik bilimsel altyapıya duyduğu öncelikli ihtiyaç, bu disiplini doğal olarak sorunlara daha müdahil kılmıştır. Fakat kentsel alanın tüm toplumsal eylem ve etkinlik biçimlerinin ortaya çıktığı bir mekân olması, müdahil olma noktasında geniş bir disiplinlerarası bilginin bu süreçte işlev kazanmasını da zorunlu hale getirmiştir. Bu nedenle, hangi disiplinden olursa olsun şehir araştırmalarının bu tür disiplinler arası bir zemine kayması pratikte esasen kendiliğinden gelişmiştir. 1970’li yıllarda bu tür bir eğilimin Türkiye’de de ciddi bir ihtiyaç olarak belirdiğini ve ilk örneklerinin görüldüğünü söylemek mümkündür. 58 İbrahim Yasa, Ankara’da Gecekondu Aileleri, Ankara: SSYB Yayını, 1966. 59 İlhan Tekeli, “Regional Planning for Underdevelopment Countries”, Yüksek Lisans Tezi, İTÜ, 1964; İlhan Tekeli, Sosyal Sistemler, Sosyal Değişme ve Yerleşme Yapısı, İstanbul: İTÜ Mimarlık Fakültesi, 1969. Türkiye’deki şehir araştırmalarının duayeni Tekeli’nin bazı çalışmalarının listesine, bu makalenin sonundaki bibliyografya kısmında bakılabilir. Tekeli’nin toplam 1064 başlık altında toplanan çalışmalarının eksiksiz bir bibliyografyası için bkz. Elvan Gülöksüz, “İlhan Tekeli Bibliyografyası 1963-2004”, İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, s.131-218. 60 Tansı Şenyapılı, “1960-1970 Yılları Arasında Kent Planlama Araştırmalarının Gelişimi”, s. 291. 61 Tekin Aydın, Anadolu’da İnsan Toplulukları ve Yerleşme İlkeleri Üzerinde Bir Deneme, İstanbul: İTÜ Yayını, 1964. 62 Kemal Ahmet Aru, Yayalar, Taşıtlar, İstanbul: İTÜ Yayını, 1965. 63 Hande Süher, İstanbul’da Bölge Planlamasına Yardımcı Bir Araştırma, İstanbul: İTÜ Yayını, 1963; Hande Süher, Yerleşmeler ve Özel Foksiyon İlişkileri, İstanbul: İTÜ Yayınları, 1966. 64 Ayten Çetiner, Türkiye’de İmar Planlama Eylemleri ve Dayanması Gereken Bilimsel Kurallar, İstanbul: İTÜ Yayını, 1965. 65 Tansı Şenyapılı, “1960-1970 Yılları Arasında Kent Planlama Araştırmalarının Gelişimi”, s. 291.
302
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
1970’lerdeki sosyolojideki şehir araştırmalarının işlevselci bir çizgide gelişmeye devam ettiği gözlemlenmektedir. 1980 ve 1990’lı yıllarda yapacakları şehir çalışmalarının ilk örneklerini veren sosyologlar kuşağı, ilk eserlerini de bu yıllarda ortaya koymuştur. Bahattin Akşit’in,66 Emre Kongar’ın,67 Belgin Tekçe’nin,68 Yakın Ertürk’ün,69 Ayşe Öncü’nün,70 Barlas Tolan’ın,71 Ferhunde Özbay’ın,72 Orhan Türkdoğan’ın73 ve İbrahim Yasa’nın74 tez, kitap ve makale düzeyindeki çoğunlukla işlevselci epistemolojiyle yaptıkları araştırmalar şehir sosyolojisi çalışmalarının niceliksel olarak da geliştiği ve farklılaştığı bir görüntü arz etmektedir. Yine Atauz’un sosyal psikolojik çalışmasının da alanındaki ilk örneklerden birisi olduğu söylenebilir.75 Karşılaştırmalı ve tarihsel bir çözümlemenin diğer örnekleri ise Butler ve Butler76 ile Leila Erder’inkidir.77 1970’lerde gecekondu sorunu araştırmalarında da, bazı önemli çalışmaların bu çalışma alanındaki tartışmaları etkilemesi söz konusudur. İbrahim Öğretmen, İbrahim Yasa, Mübeccel Kıray, Ayda ve Turhan Yörükan 1960’lı yıllarda yaptıkları ampirik çalışmalarla sorunun çözümlenmesi noktasında belirli bir mesafe alınmasını sağlamışlardır. 1970’li yıllarda bu alana yapılmış en ciddi katkıların başında Kemal Karpat’ın78 gecekondu sorununu tarihsel bir çözümleme içine oturtmaya çalıştığı çalışması gelir. Bugün itibariyle gecekondu çalış66 Bahattin Akşit, “Two Turkish Towns”, Yüksek Lisans Tezi, Chicago Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, 1971; a.lmf., “Social Change and Cleavage in a Middle Sized Turkish City”, Doktora Tezi, Chicago Üniversitesi, 1975. 67 Emre Kongar, İzmir’de Kentsel Aile, Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, 1972. 68 Belgin Tekçe, “Urbanization and Migration in Turkey 1955-1965”, Doktora Tezi, Princeton Üniversitesi, 1974. 69 Yakın Ertürk, “Rural Change in Southeastern Anatolia: An Analysis of Rural Povety and Power Structure as a Reflection of Center-Periphery in Turkey”, Doktora Tezi, Cornell Üniversitesi, 1980. 70 Ayşe Öncü, “Perspectives on Urban Research”, Current Turkish Thought, 1974; a.mlf., “City Size and Occupational Structure”, Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, 1975, sy. 3. 71 Barlas Tolan, Büyük Kent Sorunlarına Toplu Bir Bakış, Ankara: AİTİA Yayını, no. 99, 1977. 72 Ferhunde Özbay, “Türkiye’de Kırsal/Kentsel Kesimde Eğitimin Kadınlar Üzerindeki Etkisi”, N. Abadan Unat (der.), Türk Toplumunda Kadın, İstanbul: TSBD, 1979. 73 Orhan Türkdoğan, Yoksulluk Kültürü: Gecekonduların Toplumsal Yapısı, Dede Korkut Yayınları, 1977. 74 İbrahim Yasa, “Gecekondu Ailesi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, sy. 25, Aralık 1970. 75 Sevil Atauz, “Köyden Kente Göç ve Kentlileşme Olgusuna Sosyal Psikolojik Bir Yaklaşım”, Doktora Tezi, Ankara, Hacettepe Üniversitesi, 1978. 76 M. H. Butler ve Nedret Tayyibe Butler, Urban Dwelling Environments: İstanbul, Turkey Six Case Studies, Urbanization Model, Cambridge, Massachusetts, 1976. 77 Leila Erder, The Making of Industrial Bursa: Economic Activity and Population in a Turkish City 1835-1975, New Jersey: Princeton University, 1976. 78 Kemal Karpat, Türkiye’de Toplumsal Dönüşüm: Kırsal Göç, Gecekondu ve Kentleşme. 2003 yılında Türkçeye çevrilen çalışmanın ilk hali İngilizce olarak keleme alınmıştır: Kemal H. Karpat, The Gecekondu: Rural Migration and Organization, Cambridge: Cambridge University Press, 1976.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
303
maları alanında sonuçları ve yöntemsel sorunları yeterince işlenmiş ve birçok yönüyle aşılmış olan bu çalışma, ilk yayımlandığı dönemde bu alana yapılmış en ciddi katkıyı temsil eder. Başka bir çalışma ise Birsen Gökçe’nin79 bu yıllarda yaptığı, süreci tarihsel olarak çözümlemekten ziyade işlevselci bir ampirizme dayanmayı tercih ettiği sosyolojik alan araştırmalarıdır. Bu yıllarda yapılmış ve gecekondu sorununu bir siyaset bilimi ve sosyal politika sorunu olarak temellendiren bir diğer çalışma Metin Heper’e aittir.80 İlhan Tekeli ve arkadaşlarının bir diğer çalışması ise;81 şehirsel mekân organizasyonlarındaki çarpık gelişime odaklanarak, gecekonduları şehir hayatının sadece kenarıyla ilgili bağımsız bir sorun olarak değil, ulaşım, üretim ve dolaşım süreci içinde bir ağ biçiminde şehrin tüm dokularını dönüştüren bir olgu olarak tanımlamaktadır.82 Eserin disiplinlerarası bir kavrayışla yazılmış olması dönemde çok yaygın olmayan bir eğilimdir. 1960 ve 1970’li yıllarda şehirleşme ve gecekondu ile ilgili yapılan araştırmalar hakkında belirtilmesi gereken bir diğer nokta, bu çalışmaların Türkiye’de sosyal bilim çalışmalarının alt-disipliner ve disipliner anlamda belirli bir çeşitlenme yaşadığı gerçeğidir. Bu yıllardaki şehir çalışmaları; şehirsel mekân sorununu, iktisat, toplumsal değişim, kültürel dönüşüm, mekânsal farklılaşma ve örgütlenme, sınıfsal farklılaşma, mekândaki fiziksel yoğunlaşma, mülkiyet sorunları ve yerel yönetimler gibi birçok farklı sürecin konusu haline getirmişlerdir. Raci Bademli 1970’li yıllarda yapılan şehir araştırmalarının özellikleri hususunda şunları kaydetmektedir: (…) kentsel araştırma konuları 1970’lerin başında daha çok politik düzeyde çeşitlenme, 1970’lerin ikinci yarısında uygulama düzeyinde ayıklanma ve 1980’lerin başlarına gelindiğinde akademik düzeyde derinleşme süreçlerinden geçmiştir diyebiliriz.83
1980’e kadarki şehirleşme süreçleri ve şehir araştırmaları için belirtilmesi gereken bir diğer husus; bu yıllarda, Batı-dışı dünyada ithal ikameci sanayi politikalarının egemen olmasıdır. Ayrıca ulus-devlet mekanizmalarının toplumsal işleyişe geniş ölçeklerde müdahale ettiği ve şehirlerin yerel ve bölgesel bakımdan gelişimlerinin bu makro-politikalardan derin bir şekilde etkilendiğidir. Aynı şekilde akademik alanda da modernleşme paradigmasının sorgusuzca ka79 Birsen Gökçe, Gecekondu Gençliği, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 1976. 80 Metin Heper, Gecekondu Policy in Turkey: An Evaluation with a Case Study of Rumelhisarüstü Squatter Area in İstanbul, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayını, 1978. 81 İlhan Tekeli, Y. Gülöksüz ve T. Okyay, Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı Şehir, İstanbul, 1976. 82 Bu yıllarda yapılan diğer gecekondu araştırmalarına, bu çalışmanın sonundaki bibliyografyadan bakılabilir. 83 R. Raci Bademli, “Türkiye’de Kentsel Araştırmaların Gelişim: 1979-1984”, Türkiye’de Sosyal Bilim Araştırmalarının Gelişimi, s. 301.
304
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
bul edildiği ve bunun da dönemin yerel ve küresel konjonktürü ile birebir uyumlu olduğu da bir diğer boyuttur. Özellikle bir “üçüncü dünya” sorunu olan gecekondu sorununun doğrudan doğruya iktisadî gelişme sürecinin ve küresel emek ve sermaye pazarının bir boyutunu teşkil ettiği de sosyal bilim literatüründe fazlasıyla işlenmiştir. “Üçüncü dünya”daki çoğunlukla patolojik şehirleşme kalıplarının gelişmesi, sadece birim olarak “şehir” üzerinden çözümlenmesi imkânsız bir konudur. Sebepleri ve sonuçları itibariyle şehirlerin, iktisadî ve toplumsal süreçlerdeki dönüşümlerin doğal bir sonucu olarak gelişen bir alan olduğu gerçeği; hem siyasî, hem toplumsal, hem de akademik faillerin sosyal yapıların ve kendi eylemlerinin hakkında düşünerek belirli cevaplar bulabilecekleri bir sorundur. 3. 1980’den 2005’e Şehirleşme ve Gecekondu Süreclerine İlişkin Çalışmalar Türkiye’nin yerleşim sorunlarının bibliyografik bir tahlili, araştırmacılara ülkedeki yerel bilgi gündemi ile dünyanın değişik coğrafyalarındaki tartışmaların farkları hakkında da bir perspektif verebilir. Şu anda şehirleşme süreçlerinin araştırılması ile ilgili olarak bu tür bir kapsamlı karşılaştırma yapılmış değildir. Türkiye’deki tartışmaların dünyadaki belirli kuramsal ve ampirik çalışmaların tercümesi olma konumunu aşma yönünde herhangi bir çaba göstermediği 1980’li yıllara kadar genel durumun büyük ölçüde pozitivist-ampirist yaklaşımların egemenliğinde oluştuğu iddia edilebilir. Türk akademisyenlerin göç, ticaret, işçileşme, kültürel habitus değişimleri, sosyal örgütlenme gibi temel toplumsal sorunlarla ilgili özgün çerçeveler geliştirme çabalarının çok sınırlı olması da bu durumun en önemli sonuçlarından birisidir. 1980 sonrası dönemde Türk akademik alanındaki disipliner değişim süreçlerinin aynı zamanda araştırma süreçlerinin içeriğini de derinden etkilediği bir gerçektir. Sosyal bilimler gündeminin dünyadaki egemen gündemlerle daha hemhâl olmaya başladığı 1980 sonrası dönemde şehir çalışmaları açısından özgün bir tartışma gündemi olduğunu söylemek çok zordur. 1980 öncesi dönemden kalma tek boyutlu ampirik teşhisler koyma tarzının, bu dönemde de büyük ölçüde devam ettiği söylenebilir. Avrupa ve ABD’de bir grup akademisyen bu tek boyutluluğu kamusal bir tartışmayla eleştirmenin gerekliliğine işaret etmişlerdir.84 Postmodernizm tartışmalarının Türkiye’de de birçok akademik tabuyu tartışmalı hale getirdiği 1990 sonrası dönemde bile, bazı disiplinlerarası ve pozitivist olmayan araştırma programlarına artık çokça rastlansa da, ana akım itibariyle işlevselci pozitivizmin hakim paradigma konumunu sürdürdüğü görülmektedir. Türkiye’nin derin sosyal ve ekonomik dönüşümler geçirdiği bu dönemde, sosyal bilimlerin bu durumun sebep, sonuç ve sürecini tanımlama ve müdahil olma noktasında ne derecede etkili ve yeterli olduğu da tartışmalıdır. 84 Gulbenkian Komisyonu, Sosyal Bilimleri Açın: Sosyal Bilimlerin Yeniden Yapılanması Üzerine Rapor, çev. Şirin Tekeli, 4. Baskı, İstanbul: Metis Yayınları, 2003.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
305
1980’den günümüze şehirlerin geçirdiği demografik, etnografik, sosyal ve iktisadî dönüşümle ilgili olarak pek çok araştırma yapıldı. Yine birçok çalışma kaleme alındı. Bu çalışmaların bütün bibliyografik bir dökümünü ortaya koymak oldukça zordur. Bunun iki sebebinden bahsedilebilir: Birincisi, Türkiye’de sosyal bilim alt-disiplinlerindeki farklılaşmanın artmasıdır. İkincisi ise, disiplinler arası faaliyet, tartışma ve mevcut sorunların yapısını ortaya çıkarmaya çalışan araştırmaların sayısındaki belirgin artıştır. Daha birçok sebep eklenebilecek bu tablonun bilimsel sonuçları ile ilgili olarak da, iki ön saptama yapılabilir: Birincisi, şehirlerdeki yapıların ve süreçlerin araştırılması için güçlü bir disiplinlerarası bilimsel programın gerekliliği; ikincisi, düşünümsel bir sosyal bilimsel bilginin üretilebilmesi için tek boyutlu bir ampirik pozitivizmin terk edilerek daha eleştirel, realist ve ilişkisel epistemolojilerin öne çıkarılması. Şehir çalışmaları alanında 1980’lerde yapılan araştırmalar; önceki bölümlerde bahsedilen birçok akademik ve bürokratik kurumun yanı sıra, yeni kurulan pek çok üniversite, sivil toplum kuruluşu ve birçok bürokratik kurumun katkılarıyla artış eğilimini sürdürmüştür. Önceki dönemlerde üç büyük şehir ile -Zonguldak, Adapazarı, Erzurum, Karabük, Ereğli, İzmit vb. gibi- bazı Anadolu şehirlerindeki değişimleri ortaya koymaya dönük olarak yapılan çalışmalara, diğer pek çok şehirle ilgili araştırmalar da eklenmiştir. Konular temelinde de, aynı farklılaşmanın oluştuğunu ve kültürel dönüşümler ile ilgili konulara ilgide de bir artış yaşandığı söylenebilir. 1980’li yıllarda yapılan şehir çalışmalarına bakıldığında; hem Türkiye’de, hem de Türkiye dışında yapılan doktora tezlerinin ve diğer akademik çalışmaların özellikle şu sorunları öne çıkardıkları görülmektedir: Şehirleşme süreçleri içinde sermaye birikimi modellerinin oluşumu, orta ve uzun dönemli sosyal yapı değişimleri, küçük zanaat türlerinin ve yapılarının sanayi süreçleri içerisindeki mevcut durumu, göçe bağlı yoksullaşma, yeni iş süreçlerine, sermaye ve emek örgütlenmesine bağlı yoksullaşma ve mülksüzleşme, şehirleşme aşamalarında çevre-merkez ilişkilerinin ekonomik niteliği, kırsal alanların dönüşümünde şehirleşmenin etkileri, suç artışları ve farklı toplumsal faktörlerce belirlenen yoğun demografik değişimler. Daha önceki dönemlerde yapılan çalışmalardaki saha yönelimli işlevsel epistemolojiye dayanan yaklaşımın bu dönemde de belirgin bir ağırlığı söz konusudur. Ayrıca birçok Anadolu şehrindeki dönüşümlerin çalışılmasında da niceliksel olarak belirgin bir artış görülür. Yukarıda da değinildiği gibi, bunun nedenleri, araştırmacı ve üniversite sayılarındaki belirgin artıştır. Bu yıllarda, işlevselci bir epistemolojiyi eksik bulan ve tarihsel bir temellendirme amacıyla şehirlerin yaygınlaşma süreçlerini açıklamaya çalışan nadir çabalar da mevcuttur.85 Bu dönemde yapılan, hem ana 85 Korkut Tuna, Şehirlerin Ortaya Çıkışı ve Yaygınlaşması Üzerine Sosyolojik Bir Deneme, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1986.
306
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
akım yaklaşımları temsil eden, hem de alandaki temel örnekleri oluşturan çalışmaların bir dökümü yapılmak istendiğinde bazı belirgin isimler öne çıkarılabilir. Özellikle aşağıdaki isimlerin çalışmaları 1980’li yıllardaki başat paradigmayı ve tartışma ve sorun gündemlerini anlamak açısından incelenebilir: Tekeli’nin,86 Kartal’ın,87 Çelik’in,88 Keleş’in,89 Güvenç’in,90 Şenyapılı’nın,91 Ayata’nın,92 Ertürk’ün,93 Ayata’nın,94 Çelebi’nin,95 Çelik’in,96 Ersoy’un,97 Özbay ve Köksal’ın,98 Atay’ın,99 Shorter ve Macura’nın,100 Gülersoy’un,101 Tatlıdil’in,102 86 İlhan Tekeli, Türkiye’de Kentleşme Yazıları, Ankara: Turhan Kitabevi, 1982. 87 Kemal Kartal, Ekonomik ve Sosyal Yönleriyle Türkiye’de Kentlileşme, Ankara: Yurt Yayınları, No. 6, 1983. 88 Zeynep Çelik, Remaking of Istanbul, Seattle: University of Washington Press, 1986 (Türkçesi: Değişen İstanbul, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996). 89 Ruşen Keleş, Kentbilim İlkeleri, Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, 1976; Ruşen Keleş, 100 Soruda Şehirleşme, Konut ve Gecekondu, 3. Baskı, İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1983. 90 Murat Güvenç, “Metropoliten Ölçekte Nüfus ve Yoğunluk Artışları”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, 1979; Murat Güvenç, “Introduction to Structural Landscape Analysis: Overviews on the Industrial Landscapes of Greater İstanbul”, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992. 91 Tansı Şenyapılı, Gecekondu: ‘Çevre’ İşçilerin Mekânı; yayınlayan: Tansı Şenyapılı, Ankara Gecekondularının Ekonomik Profili, Kentsel Bütünleşme, Türkiye Gelişme Araştırmaları Vakfı Yayını, 198; Tansı Şenyapılı, Ankara Kentinde Gecekondu Gelişimi: 1923-1960, Ankara: Batıkent Konut Üretim Kooperatifleri Birliği, 1985. 92 Sencer Ayata, “Differentiation and Capital Accumulation: Case Studies in Kayseri (Turkey)”, Doktora Tezi, Kent Üniversitesi, 1982; Sencer Ayata, “Toplumsal Çevre Olarak Gecekondu ve Apartman”, Toplum ve Bilim, sy. 42, Yaz, 1988. 93 Yakın Ertürk, bkz. 69 numaralı dipnot. 94 Ayşe Ayata, “Participation and Organization in Local Politics: A Comparative Study of Class and Clientage in Two Small Towns”, Doktora Tezi, Kent Üniversitesi, 1984; Ayşe Ayata, “Gecekondularda Kimlik Sorunu, Dayanışma Örüntüleri ve Hemşehrilik”, Türkiye II. Sosyal Bilimler Kongresinde Sunulan Tebliğ, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1989. 95 Nilgün Çelebi, Aydın’daki Küçük Sanayicilerin Sosyolojik Açıdan İncelenmesi, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1983. 96 Zeynep Çelik, 88 numaralı dipnot. 97 Melih Ersoy, “A Critique of Modernization and Dependency Schools in Urban Industrial Sector”, Doktora Tezi, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1982; Melih Ersoy, Göç ve Kentsel Bütünleşme, Ankara: Türkiye Gelişme Araştırmaları Vakfı, 1985. 98 Ferhunde Özbay ve Sema Köksal, İstanbul Metropolitan Kenti ve Marmara Bölgesinin Kentsel Gelişim Örüntüsü, İstanbul, 1988. 99 Mahmut Atay, “Keban Barajı Nedeniyle Elazığ’ın 1800 Evler Mahallesine Göç Edenlerin Kentleşme Sorunları”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 1985. 100 Miroslav Macura ve Frederic C. Shorter, Türkiye’de Nüfus Artışı (1935-1975) Doğurganlık ve Ölümlülük Eğilimleri, Ankara: Yurt Yayınları, 1983. 101 Çelik Gülersoy, Taksim: Bir Meydanın Hikayesi, İstanbul: Çelik Gülersoy Vakfı İstanbul Kitaplığı, 1986. 102 Ercan Tatlıdil, Kentleşme ve Gecekondu, İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi, 1989.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
307
Alioğlu’nun,103 Atalay’ın,104 Kıstır’ın,105 Görgülü’nün,106 Sezal’ın,107 Pınarcıoğlu’nun,108 İsbir’in109 ve Aksoylu’nun110 farklı disiplinlerde ve farklı entelektüel ve bilimsel yaklaşımlarla şehirleşme süreçlerinin anlaşılmasına katkılar yaptıkları görülmektedir. Bu katkıları yapan bilim adamlarının birçoğu 1990 yıllarda da bu alandaki araştırma yönelimli bir sosyal bilim çalışmasını devam ettirmişlerdir. Türkiye’de ve Türkiye dışında yüksek lisans ve doktora çalışmalarını şehir hayatındaki çok boyutlu sosyal ve kültürel sorunların açıklanması için yapan bu araştırmacıların ortak katkısı, 1980’li yıllardaki şehirleşme süreçlerini farklı büyüklüklerdeki şehirlerde farklı sorun kümeleri temelinde araştırarak açıklamalarıdır. Bu bilim adamlarının şehir çalışmaları alanında, 1980 sonrasında araştırma yönelimli bir sosyal bilimi kurumsallaştırma yönündeki katkıları, 1990’dan günümüze kadar gelen araştırma yönelimli sosyal bilim çalışmalarının artışında ve yapılanmasında da etkili olmuştur. Bu dönemde, başat paradigmaya en tutarlı muhalefeti temsil eden Turgut Cansever’in111 çalışmaları da farklı yayın organlarında yayınlanmış ve sonradan toplu olarak basılmıştır. 1990’dan 2005’in sonuna uzanan zaman dilimi ise, Türkiye’nin çok ciddi toplumsal ve ekonomik yapı, kültürel ve sosyal habitus112 değişimleri geçirdiği bir dönem olarak yaşandı. Bu süreç içerisinde şehirler de demografik, sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda ciddi bir dönüşüm geçirdiler. 1990 sonrasında Türkiye’nin farklı dönemlerde yaşadığı önemli demografik dönüşümlerden birisi, iç göç süreçlerinin yoğun etkileri altında gerçekleşti. Bu sürecin tüm dün103 Füsun Alioğlu, “Geleneksel Mardin Şehir Dokusu ve Evleri Üzerine Bir Deneme”, Doktora Tezi, İTÜ, 1989. 104 Beşir Atalay, Sanayileşme ve Sosyal Değişme: Kırıkkale Örneği, Ankara: DPT Yayınları, 1983. 105 R. Kıstır, “Kentsel Gelişme Potansiyelinin (KGP) Belirlenmesinde Bir Yöntem: Ekolojik Yaklaşım”, Doktora Tezi, Trabzon: KTÜ Yayınları, 1981. 106 A. Z. Görgülü, “İstanbul Metropolitan Alanında Gecekondu Önleme Bilgilerinin Mekânsal Konumları ve Fizik Mekân Çözümlemeleri”, Doktora Tezi, İstanbul: Yıldız Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, 1982. 107 İhsan Sezal, “Sosyal Yapı Değişmesi Açısından Türkiye’de Şehirleşme”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, 1981. 108 M. Melih Pınarcıoğlu, “Transition From Development Problematic to Crisis Problematic and Its Spatial Implications”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1990. 109 Eyüp G. İsbir, Kentleşme, Metropoliten Alan ve Yönetimi, Ankara: AİTİA Yayını, 1982. 110 Sevin Aksoylu, “Türkiye’de Yeni Kent Politikası İçin Bir Araştırma, Örnek: Eskişehir”, Doktora Tezi, İTÜ, 1989. 111 Turgut Cansever, Şehir ve Mimari Üzerine Düşünceler, İstanbul: Ağaç Yayınları, 1992; Turgut Cansever, Ev ve Şehir Üzerine Düşünceler, İstanbul: Ağaç Yayınları, 1994; Turgut Cansever, İslam’da Şehir ve Mimari, İstanbul: İz Yayıncılık, 1997; Turgut Cansever, Kubbeyi Yere Koymamak, İstanbul: İz Yayıncılık, 1997; Turgut Cansever, İstanbul’u Anlamak, İstanbul: İz Yayıncılık, 1998. 112 Kavram için bkz. Pierre Bourdieu ve Loic J. D. Wacquant, Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar, s. 116-133.
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
308
yadaki neo-liberal ekonomi politikalarının egemenliğinin Türkiye’deki “yolsuz” kapitalist örneklerinden birisinin içinde yaşanması, cari açığı artarak büyüyen konut sorunlarından gecekonduların varoşlara dönüşmesine ve şehirlerde yeni yerel politikaların ortaya çıkması zorunluluğuna kadar pek çok sorunun yeni çerçeveler içinde değerlendirilmesi ve açıklanması gerekliliğini de getirdi. Cumhuriyet dönemi şehirleşmesinin temel şehircilik sorununu karakterize eden gecekondu sorunu; 1990’larda pekişmiş, farklılaşmış ve toplumsal oluşumunu farklı bir aşamaya taşımış olması bakımından en ciddi dönüşümlerden birisi olarak görülebilir. Bu durum esasen mekân ve toplumsal değişimin karşılıklı ilişki ve etkileşimleri açısından çift taraflı bir dönüşümün habercisidir. Hem mekânın örgütlenme mantığı, hem de sosyal sınıfların örgütlenme ve farklılaşma mantık ve yapıları bir değişim sürecinin konusu olmuştur. Tansı Şenyapılı’nın tespitleri hem gecekondunun gelişim sürecini, hem bunun iş süreçleri açısından anlamını, hem de şehir mekânının bütünsel değişimi açısından ne anlama geldiğini oldukça iyi özetlemektedir: 50 yılda gecekondu olgusu inanılmaz bir gelişme göstererek altyapısız, derme çatma barakalardan apartmanlara dönüştü, gecekondu nüfusu da ‘marjinal sektör’ kapsamındaki işlerden ‘enformel’ ve küçük çaplı işlere geçti. Gecekondu, kente ‘eklenen’ bir öğe olmaktan çıkıp, kentin temel rantlarından birinden paylaşma hakkı isteyen bir güce erişti. Bu çalışmada, bu geçişin, – gecekondu nüfusunun Türkiye’nin benimsediği ekonomik dönem modellerine uyum gösteren ve destekleyen özel bir işgücü olduğu; – ekonomik mekânda bu modeller kapsamında giderek artan ve temelleşen rolleri paralelinde bu nüfusun yaşadığı sürecin kent mekânına yansıdığı; – bu mekândaki ‘hareketli’ yaşam dönemlerinin kent mekânındaki yansımasının ‘esnek’ bir konut türü olan gecekonduyu yarattığı; – bu nüfusun zaman içinde ekonomik mekânda üstlendiği rollerin öneminin artması ile birlikte ekonomik mekânda daha olumlu koşullar kazanmasına neden olduğu ama bu konudaki esas ‘ödül’ ve ‘taviz’lerin kent mekânında verildiği; – ekonomik mekânda artan örgütlenme ile ‘hareketliliğin’ kısıtlandığı ve bu ‘durağanlaşmanın’ kent mekânına ‘esnek’ gecekondu türünün yerine ‘mekanda donuk’ apartmanlaşma biçiminde yansıdığı bir süreç içinde gerçekleştiği öne sürülmüştür.113
Gecekondulaşmadan apartmanlaşmaya doğru bir gelişme seyri izleyen kentsel fiziksel yapı ve mekân örgütlenmesi değişimleri, bir taraftan da katılımcı bir yerel yönetim ve şehircilik politikasını da gündeme getirdi. Yerel yönetimlerin şehirlerdeki sorunları çözme yolunda yeni bir örgütlenme mantığını be113 Tansı Şenyapılı, “Cumhuriyet’in 75. Yılı Gecekondu’nun 50. Yılı”, s. 315.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
309
nimsemesi yönünde bazı öneriler bu dönemde daha sıklıkla ifade edildi. Bu görüşler, demokratik karar mekanizmalarını öldüren bürokratik olarak etkili dikey hiyerarşik bir örgütlenmeden, yatay ve katılımcı demokratik bir örgütlenmeye gidilmesi gerektiği yönünde bir beyandı.114 1990’ların başından 2005’in son dönemlerine kadar şehirleşme çalışmalarındaki konu, sorun ve eğilimlerin egemen gündemini ekonomi ve siyaset oluşturmuştur. Bir taraftan şehir ölçeklerindeki toplumsal örgütlenmelerin en önemli siyasî mekanizmasını teşkil eden yerel yönetimlerdeki yolsuzluk, kötü karar alma mekanizmalarının kurumlaşıp taşlaşması, altyapı sorunlarının artması gibi sebepler yerel siyasetin yeniden örgütlenmesi noktasında yeni bir kamusal bilinç ve baskıyı gündeme getirmiştir. Öte taraftan neo-liberal ekonominin tüm dünyadaki hegemonyası kırsal yoksulluk, kentsel yoksulluk, siyasetin teknokratikleşmesi, yeni kentsel dışlama ve engelleme mekanizmalarının oluşumunu tetikleyen bir seri kurumsal ve sosyal setin oluşumuna yol açtı. Her iki sorunun şehir hayatındaki toplumsal ve siyasal sonuç ve süreçlerini inceleyen pek çok araştırma bu dönemin araştırma programlarını karakterize eder. Daha kenarda kalan farklı araştırmalar da burada unutulmamıştır; fakat bu çalışmaların, dönemin temel sosyal ve iktisadî sorunlarını kavrama düzeyleri tartışma konusudur. Bu dönemde yapılan çalışmaların kısa bir dökümü çıkarıldığında tablo daha da netleşecektir. 1990’lardan günümüze kadar yapılan çalışmalar içinde pek çok bilim adamının katkısı vardır. Bunların pek çoğu ilk çalışmalarını, 1980’li yıllarda yapmışken; bazıları ilk eserlerini 1990’lı ve 2000’li yıllarda vermiştir. Bu 1990’larda şehirlerdeki dönüşümleri farklı sorunsallarla araştıran Keyder ve Öncü’nün,115 Ersoy’un,116 Eraydın’ın,117 Erder’in,118 Bozdoğan’ın,119 Özbay ve Köksal’ın (Erder),120 Güvenç ve Işık’ın,121 Işık ve Pınarcıoğlu’nun,122 Güvenç’in,123 Ayata ve 114 İlhan Tekeli vd., Katılımcı Demokrasi, Kamusal Alan ve Yerel Yönetim, İstanbul: Demokrasi Kitaplığı, 1999. 115 Çağlar Keyder ve Ayşe Öncü, İstanbul and Concept of World Cities, İstanbul: Frederich Ebert Vakfı, 1993. 116 Melih Ersoy, Yeni Liberal Politikalar ve Kentsel Sanayi, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 1993. 117 Ayda Eraydın, Post-Fordizm ve Değişen Mekânsal Öncelikler, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, 1992. 118 Sema Erder, İstanbul’a Bir Kent Kondu: Ümraniye, İstanbul: İletişim Yayınları, 1996; Sema Erder, Kentsel Gerilim ve Enformel İlişki Ağları, Ankara: Um-ag Yayınları, 1997. 119 Sibel Bozdoğan, Modernizm ve Ulusun İnşası. 120 Ferhunde Özbay ve Sema Köksal, İstanbul Metropolitan Kenti ve Marmara Bölgesinin Kentsel Gelişim Örüntüsü, İstanbul, 1988. 121 Murat Güvenç ve Oğuz Işık, “İstanbul’u Okumak: Statü Konut Mülkiyeti Farklılaşmasına İlişkin Bir Çözümleme Denemesi”, Toplum ve Bilim, 1996, sy. 71, s. 5-60; Murat Güvenç ve Oğuz Işık, “İstanbul’u Okumak: Mahalle Düzeyinde Konut Mülkiyeti Statü Farklılaşmasına ✒ İlişkin Bulgular Nasıl Genellenebilir?”, Toplum ve Bilim, 1997, sy. 72.
310
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Ayata’nın,124 Erbaş’ın,125 Wedel’in,126 Kurtuluş’un,127Akder ve Güvenç’in,128 Dikmen’in,129 Kazgan’ın,130 Demir’in131 ve Aslanoğlu’nun132 çalışmaları öne çıkan eserlerdir. Ayrıca 1996 yılında İstanbul’da yapılan Habitat II’deki gündemin, tüm dünyada ve Türkiye’de kronik boyutlara ulaşmış konut/mesken sorununa çözüm bulma arayışlarına odaklanmış olması da 1990’ların temel gündemlerinden bir diğerini oluşturmuştur.133 Yoksulluk oranlarındaki dramatik artış ve buna bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal sorunlar; yaşanılabilirlik, sürdürülebilirlik, sosyal ekoloji gibi sorunlar odağında bir tartışma kümesini de bu yılların gündemine getirmiştir. Özellikle kentsel ekoloji kavramına Robert Ezra Park, Mc Kenzie ve Burgess gibi şehir sosyologlarının çalışmalarından aşina olunsa da,134 kavramın özellikle 1980’den sonra gündeme gelmesinde topyekün bir ekolojiyi temellendiren bir çok ekolojist düşünür ve hareketin etkisi olmuştur. Murray Boockhin, André Gorz, Ivan Illich, Rudolf Bahro, Arne Naess gibi pek çok ekolojist düşünür ve Ulrich Beck, Niklas Luhmann gibi isimler tarafından ekolojik krizlerden hareketle geliştirilen Risk Toplumu tartışmaları da Türkiye’deki şehirleşme tartışmalarına taşındı. Şehir sosyolojisi çalışmalarının en önemli isimlerinden Ma122 Oğuz Işık ve M. Melih Pınarcıoğlu, Nöbetleşe Yoksulluk: Sultanbeyli Örneği, İletişim Yayınları: İstanbul, 2001. 123 Murat Güvenç, “Beş Büyükşehirde Statü-Gelir Temelinde Mekânsal Farklılaşma: İlişkisel Çözümlemeler”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık; Murat Güvenç, “Kent Araştırmasına İlişkisel Yaklaşım: İşyeri-Statü Farklılaşması ve Mekânsal İzdüşümleri”, Mübeccel Kıray İçin Yazılar. 124 Sencer Ayata ve Ayşe Ayata, Konut, Komşuluk ve Kent Kültürü, Ankara: TC Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, 1996. 125 Hayriye Erbaş, “Class and Culture: The Cases of Kırıkkale and Ankara”, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993. 126 Heidi Wedel, Siyaset ve Cinsiyet: İstanbul Gecekondularında Kadınların Siyasal Katılımı, İstanbul: Metis Yayınları, 2001. 127 Hatice Kurtuluş (der.), İstanbul’da Kentsel Ayrışma, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2005. 128 A. Halis Akder ve Murat Güvenç (ed.), Devlet Reformu, Yoksulluk: Bölgesel Gelişme ve Yoksulluk: Kent Yoksulluğu, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, 2000. 129 Ahmet Alpay Dikmen (der.), Kentleşme, Göç ve Yoksulluk, Türk Sosyal Bilimler Derneği Yay., Ankara: İmaj Yayıncılık, 2002. 130 Gülten Kazgan (der.), Kuştepe Araştırması 1999, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1999. 131 Erol Demir, “Kentsel Farklılaşma ve Kimlik: Ankara’da Konut Çevreleri Üzerine Bir Araştırma”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. 132 Rana Aslanoğlu [Akdiş], “Kent Kuramları İçinde Çöküntü Bölgeleri Analizi: Bursa-Reyhan Örneği”, Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi, 1990; Rana Aslanoğlu, Kent, Kimlik ve Küreselleşme, Bursa: Asa Yayınları, 1998. 133 Habitat II, Turkey: National Report and Plan of Action, İstanbul: International Union of Local Administrations, 1996. 134 Rana Aslanoğlu, Kent, Kimlik ve Küreselleşme, s. 25-30.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
311
nuel Castells’in Enformasyon Toplumu tartışmalarının da bu tartışmalarda her dönemde belirgin bir ağırlığı olmuştur.135 Bu tartışmalar muhtemel bir şehir alanının sosyal, ekonomik ve doğal sınırlarının düşünülmesi noktasında derinden belirleyici olmuştur. Sürdürülebilirlik kavramının bu sorunları aşma noktasında 1990’lar boyunca öne çıkması da bu tartışmalarla bağlantılıydı. 1990’lardaki ve 2000’in ilk yıllarındaki şehir çalışmalarının, bu araştırma alanının hem teorik, hem ampirik olarak çeşitlenmesine ciddi katkıları olmuştur. Bu durumun oluşmasında; sosyal bilim disiplinleri arasındaki sınırların aşınmasının ve Türkiye’deki şehir çalışmalarının belirli bir düzeye gelmesiyle de ilişkili boyutlar vardır. Araştırma programlarındaki çeşitlenmeler ve daha müdahil bilim çalışmalarının artışının, orta vadede bu alandaki gelişmeyi olumlu etkileyeceği söylenebilirse de; uzun vadede, bu alandaki çalışmalarda daha derinlikli yöntemlerle çalışılmasını ve kendi üzerine düşünme faaliyeti daha yüksek bir bilimin gelişmesini ne kadar etkileyeceği şüphelidir. D. Sonuç Sosyal bilimlerin farklı araştırma alanlarının Türkiye’deki gelişim çizgisi incelendiğinde tüm disiplinlerin en derin kesişim kümesi olarak, şehirlerdeki sorun alanlarını konu edinen çalışmalar öne çıkmaktadır. Bu anlamıyla şehirlerdeki herhangi bir sorunu kavramaya çalışan bir bilim adamının mimariden antropolojiye, şehir planlamadan siyaset bilimine, ekonomiden sosyolojiye kadar pek çok bilimin araştırmalarına başvurma zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Her ne kadar şehir çalışmalarındaki disiplinler uzunca bir dönem birbirlerine kapalı çalışma faaliyetleri sürdürerek araştırmalarını örgütleseler de, bu durumun sürdürülebilirliliği gittikçe ortadan kalkmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren tüm bilimsel alanlarda olduğu gibi farklı disiplinler dâhilinde şehirlerin sorunlarını araştıran bilimler de pozitivist bilim yaklaşımlarının etkisi altında kurumlaşmalarını tamamladılar. 1980’lere kadar yöntem ve teorilerde sosyal evrimci bir pozitivizmin belirgin ağırlığı görülmektedir. 1980’den sonra bu tabloda bazı önemli değişiklikler yaşanmış ve fakat pozitivist bilimsel habitusun egemenliği belirli düzeylerde devam etmiştir. 1990’dan sonra bu tablodaki değişim hızlanmış ve düşünümsel bir sosyal bilim için bazı önemli adımlar atılmıştır. Araştırmaların etik sorumluluğunu üstlenecek bir bilim için bu durum oldukça önemli bir gelişme sayılabilir. Toplumsal sorunların gittikçe daha bütünsel yaklaşımlarla ele alınmasının zorunluluğu sadece yöntemsel kaygılardan değil bizzat etik ve siyasî sorumluluk almanın zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Saf ampirisizme veya gösterişçi 135 Manuel Castells, The Information Age: Economy, Society and Culture: The Rise of Network Society, c. I, Oxford: Blackwell Publishers, 1996 (Türkçesi: Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür: Ağ Toplumunun Yükselişi, c. I, çev. Ebru Kılıç, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005).
312
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
kuram oluşturmaya meyilli bilim adamlarının kısa sürede araştırmalarının sınırlılıklarını görmeleri, teori ile pratik arasındaki ayrıştırılamaz ilişkinin tabiatından kaynaklanmaktadır. Sosyal bilimler arasındaki sunî ayrımların abartılması, toplumsal sorunları açıklama çabalarının önündeki en ciddi engellerin başında gelmektedir. İnsanî ve toplumsal gerçekliğe, ürettiği bilgi ile müdahil olan bu bilimlerin, benzer türde ortodoks ayrımları öne çıkarması, sayısız etik ve sosyal riski doğurmakla kalkmamakta; aynı zamanda toplumsal gerçekliğin tam ve doğru bir bilgisine ulaşmanın önünde de durmaktadır. Şehirlerdeki sosyal hayatın tüm boyutlarının, daha girift bir ilişkiler ağıyla birbirine bağlandığı günümüzde; bu alanlardaki sorunları teşhis edecek bilimsel çalışmaların disipliner sınırları öne çıkarması, bilimin nesnesiyle kuracağı ilişkide daha başlangıçta, ilk adımı yanlış atacağı anlamına gelecektir. Günümüzde eleştirel, kamusal kaygılarla hareket eden ve toplumsal sorunlara karşı ciddi bir duyarlılıkla yaklaşan136 bir şehir çalışmaları alanının oluşumu için, Bourdieu’nün sosyal bilimin bilimselliği için şart gördüğü, üç önemli araştırma alanını ve yaklaşımını önemseme zorunluluğu ortaya çıkıyor. Bunların başında, şehir alanının yapılanması noktasında ciddi bir etkiye sahip olan iktidar alanının çözümlenmesi ve diğer alt alanlarla, özellikle de kültürel alanın oluşumuyla karşılıklı belirleyiciliğinin ortaya konması gelmektedir. İkinci olarak, şehirlerdeki engelleme ve dışlama mekanizmalarının oluşumunda önemli bir belirleyici olan kentsel etnografik farkların ve şehirlerde faillerin var olma alanlarını derinden sınırlandıran farklı tahakküm yapılarının çözümlenmesidir. Son olarak ise, özellikle iktisadî alandaki üretim, bölüşüm ve paylaşım mücadelelerinde alandaki eşitsiz konumların farklı araçlar yoluyla yeniden-üretim ve dağıtım mekanizmalarının ortaya çıkarılmasıdır. Ayrıca bu tür bir araştırma programını takip eden bilim adamlarının aynı zamanda kendi konumlarını da nesneleştirerek bilimin konusu haline getirmeleri,137 sorumlu bir sosyal bilimin en ciddi gereklerinden birisidir.
II. Şehirleşme ve Gecekondu Bibliyografyası A. Cumhuriyet Döneminde Şehirleşme Bibliyografyası Abadan-Unat, Nermin, Türkiye’nin Üç Büyük Şehri: Radyo İle İlgili Halkoyu Araştırması, Ankara, 1963. Abadan-Unat, Nermin ve diğerleri, Migration and Development A Study of the Effects of International Labor Migration on Boğazlıyan District, Ankara: Ajans Türk Press, 1976. 136 Michael Burawoy, “Response: Public Sociology: Populist Fad or Path to Reneval”, The British Journal of Sociology, 2005, sy. 56, s. 417-432; Craig Calhoun, “The Promise of Public Sociology”, The British Journal of Sociology, 2005, sy. 56, sy. 355-363. 137 Pierre Bourdieu ve Loic J. D. Wacquant, Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar, s. 49217.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
313
Acar, Mehmet, “Denizli’nin Kentsel Gelişimi”, 21. Yüzyıla Doğru Denizli Sanayi Sempozyumu (TMMOB Makine Mühendisleri Odası, 17-19 Ekim 1997), Denizli: Makine Mühendisleri Odası Yayını, No. 199, 1997. Açıkel, Fethi, “Mikro Mekân Paradigmasında Giriş”, Toplum ve Bilim, 1995, sy. 66, s. 122-139. Açma, Bülent, Sanayileşme Perspektifinde Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu Projesi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, 1991. Adam, Mehmet, “Alt-Kültürlerin Mekânı”, Birikim, Haziran-Temmuz 1996, sy. 86-87, s. 96-100. Akalın, Halil İbrahim, “Şehirleşme Süreci ve Metropoliten Alanlar”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1984. Akansel, Şennur vd., “Tarihi Kentlerde Atıl Kaynakların Kullanılabilirliğinin Kentsel Tasarım Boyutu: Edirne Kaleiçi-Maarif Caddesi”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 1819-30 Mayıs 2003 bildirileri içinde, İstanbul: MSÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Akçiçek, Selahattin, İzmir Belediye Reisliğinin 1955 Yılı Çalışma Raporu, İzmir: Meşher Matbaası, 1955. Akçura, Tuğrul, “Doğu Marmara Bölgesi Ön Planı”, Yedinci İskân ve Şehircilik Haftası Konferansları, Ankara: İskân ve Şehircilik Derneği, 1964. Akçura, Tuğrul, Ankara: Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti Hakkında Monografik Bir Araştırma, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 1971. Akçura, Tuğrul, “Türkiye’de Şehirleşme ve Bazı Şehir Örnekleri”, Erol Tümertekin vd. (der.), Türkiye: Coğrafi ve Sosyal Araştırmalar, İstanbul, 1971. Akdeniz, Halil, “Ankara’nın Kentsel Gelişimine Haritalarla Bakış”, Harita Dergisi, 1997, c. 64/118. Akder A. Halis ve Murat Güvenç (ed.), Devlet Reformu, Yoksulluk: Bölgesel Gelişme ve Yoksulluk - Kent Yoksulluğu, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, 2000. Akın, O., “Küreselleşme Olgusu ve Kent Mekânı Üzerine Etkileri: İstanbul Metropoliten Alanı”, 3. Bin Yılda Şehirler: Küreselleşme, Mekân-Planlama, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, 2000. Akkayan, Taylan, Göç ve Değişme, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1979. Aksakal, Haşim, “1980 Sonrası İstanbul’daki Yeni Yerleşme Alanları Üzerinde Bir Değerlendirme”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 1998. Aksoylu, Sevin, “Türkiye’de Yeni Kent Politikası İçin Bir Araştırma, Örnek: Eskişehir”, Doktora Tezi, İTÜ, 1989. Aksu, R. Tanju, “Bursa’da Kentleşme ve Hava Kirliliği Sorunu”, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, 1996. Aksoy, Asu ve Kevin Robins, “Istanbul between Civilization and Discontent”, New Perspective on Turkey, İlkbahar 1994, sy. 10, s. 57-74.
314
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Akşit, Bahattin, “Two Turkish Towns”, Yüksek Lisans Tezi, Chicago Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, 1971. Akşit, Bahattin, “Social Change and Cleavage in a Middle Sized Turkish City”, Doktora Tezi, Chicago Üniversitesi, 1975. Akşit, Bahattin, Kayhan Mutlu, H. Ünal Nalbantoğlu, A. Adnan Akçay, Mustafa Şen, “Population Movements in Southeastern Anatolia: Some Findings of an Emprical Research in 1993”, New Perspective on Turkey,1996, sy. 14, s. 53-74. Aktüre, Sevgi ve Tansı Şenyapılı, “Safranbolu’da Mekânsal Yapının Gösterdiği Nitelikler ve Koruma Önerilerinin Düşündürdükleri”, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi, 1976, c. II, sy. 1. Aktürk, Dilek, “Kent İçi Dönüşüm Alanlarının Benimsenmesinde Geçmişle Kurulan Kültürel Bağın Önemi”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 18-19-30 Mayıs 2003 bildirileri içinde, İstanbul: MSÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Ala, Efkan, “Ordu İlinin Sanayileşmesi: Giresun İliyle Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1996. Alada (Bayramoğlu), Adalet, “Osmanlı-Türk Şehrinde Mahalle”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Alhan, Fatih, “Tokat Merkez İlçesi Sınırları İçerisinde Sürdürülen Kentleşme Çalışmalarının Arazi Kullanımı Üzerindeki Olumlu-Olumsuz Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, 1992. Alioğlu, Füsun, “Geleneksel Mardin Şehir Dokusu ve Evleri Üzerine Bir Deneme”, Doktora Tezi, İTÜ, 1989. Alioğlu, Füsun, Mardin: Şehir Dokusu ve Evler, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000. Alptekin, İ. V., “Van Gölü Çevresinin Peyzajı ve Geliştirilmesi Yönünden Yapılması Gereken Çalışmalar”, Doktora Tezi, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, 1970. Altaban, Ö. ve Murat Güvenç, “Urban Planning in Ankara”, Cities, 1990, c. VII, sy. 2. Altın, C. Mete, “Azgelişmiş Sosyo-Ekonomik Yapılarda Kentleşmenin Getirdiği Çevre Sorunları: İstanbul Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 1993. Altunbaş, Derya, “Marmara Bölgesinde Kentlerin Ekonomik Mekân Etkileşimleri” Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi, 1996. Ansal, Hacer, “Türk Sanayinde Ücretli Kadın Emeğinin Değişen Konumu”, Toplum ve Bilim, 1995, sy. 66, s. 17-28. Apak, Suat, “Toplu Konut Alanlarında Güvenli Çevrelerin Oluşturulmasında Kullanılabilecek Kavramsal Bir Model”, Doktora Tezi, İTÜ, 1998. Apak, Suat, “Komşuluğun Zayıfladığı Bir Semt ve Güvenlik”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 18-19-30 Mayıs 2003 bildirileri içinde, İstanbul: MSÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Arat, Z., Gelişmekte Olan Ülkelerde Sanayileşmenin Kentleşmeye Etkisi: Türkiye İçin Bir Sınama, Ankara: DPT Yayını, 1975.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
315
Aren, Sadun, “Şehirleşme Hareketleri”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 1949, sy. 4. Arı, Oğuz, İzmir’de Kitle Haberleşmesi, Ankara: Sosyal Bilimler Derneği yayınları, 1972. Arı, Oğuz ve Cavit Orhan Tütengil, Adapazarı’nda Göç ve Çalışma Hayatına İntibak Araştırması, İstanbul-Adapazarı: Sakarya Sosyal Araştırmalar Merkezi Yayını, 1968. Arıbaş, K., “İskân Sorunu”, (“Problems of Settlement”), Cumhuriyetin Ellinci Yılında İstanbul’un İdari Sorunları Semineri, İstanbul, 1973. Arkon, Cemal ve S. Özdemir, Kentsel Gelişme ve Çevre İlişkisi İzmir’in Çevre Sorunları, İzmir: İzmir Ticaret Odası, ts. Arkon, Cemal, “Kıyı Kentleri İmar Planının Hazırlanmasında Ortaya Çıkan Planlama Sorunları”, Türkiye 8. Dünya Şehircilik Günü: 1-3 Kasım, Adana: Kemal Matbaası, 1984. Arpad, Burhan, Yok Edilen İstanbul, İstanbul: TTOK, 1983. Arslan, Adile ve Yonca Al, “Van’da “Diğerleri”nin Mekânları”, Birikim, Haziran-Temmuz 1996, sy. 86-87, s. 154-161. Aslanoğlu [Akdiş], Rana, “Kent Kuramları İçinde Çöküntü Bölgeleri Analizi: BursaReyhan Örneği”, Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi, 1990. Aslanoğlu, Rana, “Kentleri Zaman-Mekân Etkileşiminde Değerlendiren Yaklaşımlar ve Değişen Kentli Kimlikleri”, Doçentlik Tezi, Uludağ Üniversitesi, 1995. Aslanoğlu, Rana, “Globalleşme ve Dünya Kenti”, Toplum ve Bilim, 1996, sy. 69. Aslanoğlu, Rana, Kent, Kimlik ve Küreselleşme, Bursa: Asa Yayınları, 1998. Atalay, Beşir, Sanayileşme ve Sosyal Değişme: Kırıkkale Örneği, Ankara: DPT Yayınları, 1983. Atauz, Sevil, “Köyden Kente Göç ve Kentlileşme Olgusuna Sosyal Psikolojik Bir Yaklaşım”, Doktora Tezi, Ankara, Hacettepe Üniversitesi, 1978. Atauz, Sevil, “Dünya Kentlerinin Yeni Olgusu: Sokak Çocukları”, Birikim, Aralık 1999, sy. 116, s. 68-78. Atauz, Akın, “Bir Kent Parçasına Nasıl Sahip Çıkılabilir?”, Birikim, Mayıs 1991, sy. 25, s. 73-75. Atauz, Akın, “Kenti Okumak - Kenti Yazmak”, Birikim, Haziran-Temmuz 1996, sy. 8687, s. 17-30. Atay, Mahmut, “Keban Barajı Nedeniyle Elazığ’ın 1800 Evler Mahallesine Göç Edenlerin Kentlileşme Sorunları”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 1985. Atay, Mahmut, “Gelişmekte Olan Ülkelerde Kentleşme ve Problemleri”, Yayınlanmamış Profesörlük Başlıca Eseri, Fırat Üniversitesi, 1996. Ateş, Ece, “Kent Planlamasına Halkın Katılımı”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999. Avralıoğlu, Z., Üç Şehirde Tüketim Fonksiyonları, Ankara: A.İ.T.İ.A. Yayınları, no. 86, 1976. Ayan, M., “Sanayinin Kentleşmeye Etkisi (Seydişehir Örneği)”, Türkiye 8. Dünya Şehircilik Günü: 1-3 Kasım, Adana: Kemal Matbaası, 1984. Ayata, Ayşe, “Participation and Organization in Local Politics: A Comparative Study of Class and Clientage in Two Small Towns”, Doktora Tezi, Kent Üniversitesi, 1984.
316
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Ayata, Sencer, “Differentiation and Capital Accumulation: Case Studies in Kayseri (Turkey)”, Doktora Tezi, Kent Üniversitesi, 1982. Ayata, Sencer, Kapitalizm ve Zenaat Üretimi: Kayseri’de Halı Dokumacılığı, Ankara: Yurt Yayınları, 1986. Ayata, Sencer, “Kasabada Zanaat Üretimi ve Toplumsal Tabakalaşma: Buldan”, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gelişme Dergisi, 1988, sy. 15 (1-2), s. 49-72. Ayata, Sencer, “Kentsel Orta Sınıf Ailelerde Statü Yarışması ve Salon Kullanımı”, Toplum ve Bilim, Güz 1988, sy. 42, s. 5-25. Ayata, Sencer, “Bir Yerel Sanayi Odağı Olarak Gaziantep’te Girişimcilik, Sanayi Kültürü ve Ekonomik Dünya İle İlişkiler”, Selim İlkin, Orhan Silier ve Murat Güvenç (haz.), İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004. Ayata, Sencer ve Ayşe Ayata, Konut, Komşuluk ve Kent Kültürü, Ankara: TC Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, 1996. Ayata, Sencer, “Yeni Orta Sınıf ve Uydu Kent Yaşamı”, Deniz Kandiyoti ve Ayşe Saktanber (der.), Kültür Fragmanları: Türkiye’de Gündelik Hayat, çev. Zeynep Yelçe, İstanbul: Metis Yayınları, 2003. Aydın, Suavi ve diğerleri, Mardin: Aşiret-Cemaat-Devlet, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 2000. Aydıngün, İsmail, “Kentsel İmgeler ve Kent Kimliği: Bursa’da Üç Yaşam Çevresi Üzerine Bir Araştırma”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Aydınlı, H. İbrahim, “1950 Sonrası Sanayileşme Sürecinde Türkiye’de SanayileşmeKentleşme İlişkisi: Bursa Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 1997. Aydoğan, Feramuz, Kırsal Kesimden Kente Gelen Ailelerin Kentleşme Süreçleri ve Sorunları, Sivas, 1990. Aysu, Emre, “Trabzon Kenti Planlama Çalışmaları ve Tarihsel Çevre Koruma İlişkileri”, Yiğit Gülöksüz (der.), Türkiye Birinci Şehircilik Kongresi, c. II, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, 1982. Aysu, Emre, “İstanbul Anakent Alanında Kentiçi Devingenlik Örüntüsü Üzerine Bir Deneme”, Doçentlik Tezi, İstanbul, 1984. Ayten, Asım Mustafa, “Konuttan İşyerine Dönüşüm Süreci: Ankara “Kızılay” Örneği”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Babalık, Ela, “Urban Transformation Policies in Ankara with Special Emphasis on Car Ownership and Car Use”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1996. Bademli, Raci, “Ankara Kent Planlama Deneyi ve Sonuçlar”, Ankara 1985’ten 2015’e, EGO Yayını, 1986. Bademli, Raci, “Kent Merkezlerini Anlamalı mı, Planlama mı? Azgelişmiş Ülkelerde Kent Merkezleri Nasıl Dönüşüyor”, İstanbul, 2000, sy. 35, s. 82-87. Bakır, İbrahim, “Sosyal Değişim Sürecinde Konut Planları Farklılaşması: Konya Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 1986. Balamir, Murat, “Türkiye’de Kentleşme ve Kat Mülkiyeti”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
317
Balamir, Murat, “Making Cities of Apartment Blocks”, Housing and Settlement in Anatolia: A Historical Perspective, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Habitat II Sergisi Kitabı, İstanbul, 1996. Baran, Tülay Alim, Bir Kentin Yeniden Yapılanması: İzmir 1923-1938, İstanbul: Arma Yayınları, 2003. Barbaros, Banu Nur, “Urban Transportation-Antalya as a Case Study”, Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 1999. Barkul (Sıfıoğlu), Ömür, “İstanbul’da İlk Apartmanlaşmalar ve Yel değirmeni Evleri”, İstanbul, 1993, sy. 6, s. 102-105. Basmacı, Yakup, Habitat II İstanbul Konferansı, İstanbul, 1996. Başaran, Bilge, “From a Garden Suburb to an Urban District: An Evaluation on the Spatial Qualities of Bahçelievler District”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Estitüsü, 2002. Bayazıt, Itır, “Population Distributions of Spatial Organizations on Macro Scale a Case Study From Turkey”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1990. Baydar, Oya (ed.), 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999. Bayındır, Hüseyin Hilmi, Fehmi Poyrazoğlu, Aydın Kenti Tarihi, Coğrafyası ve Bugünü, Aydın: Kolalı Matbaası, 1996. Bayırbağ, Mustafa Kemal, “Changing Municipal Practise in Turkey and Manucipal Firms: The Case of Ankara Metropolitan Manucipality”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1999. Bayraktar, Bülent, “Sosyal ve Ekonomik Yönleriyle Sakarya’nın Sanayileşmesi”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1996. Belediyecilik ve Şehircilik Açısından Malatya Uygulaması, Malatya: İki Nokta Yay., ts. Benedict, P., E. Tümertekin ve F. Mansur (eds.), Turkey: Geographic and Social Perspective, Leiden: E. J. Brill, 1974. Beyazıt, Sema, “Approach for the Identification of Trip Generation Characteristics of Households in Turkish Cities: A Case Study of Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1989. Beygo, S., “Anadolu’da Şehirleşmenin Bölgesel Özellikleri”, İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Şehircilik Enstitüsü Dergisi, no. 1, 1971. Beyru, Rauf, İzmir Şehri Üzerine Bir İnceleme, Şehir Nüfusları Gerçekler ve İstatistikler, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fak. Yayınları, 1970. Beyru, Rauf, İzmir Kentinin Tarihi Gelişme ve Planlama Kavramı, İzmir, 1979. Bilgin, İhsan ve Mehmet Karaören, “İkili Yapıda Bir Şehir”, İstanbul, 1993, sy. 7, s. 3639. Bilsel, F. Cana, “Ideology and Urbanism During the Early Republican Period: Two Master Plans for İzmir and Scenarios of Modernization”, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi, 1996, c. XVI, sy. 2. Bimay, Muzaffer, “Kentlileşme Sürecinde Sosyo-ekonomik Faktörlerin Siyasal Katılma Olgusu Üzerindeki Etkisi: Batman İli Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002.
318
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Birlik, Süheyla, “Kimlik-Değişim-Tasarım: Trabzon Örneği”, Değişimde Kentsel Tasarım: 15. Uluslararası Kentsel Tasarımlar ve Uygulamalar Sempozyumu bildirileri içinde, 26-28 Mayıs 2004, İstanbul: MSGSÜ Matbaası, 2005. Bischof, N. von, Ankara: Türkiye’de Yeni Bir Oluşun İzahı, çev. B. Belge, Ankara: Ulus. Bozbay, Sema, “Kütahya Şehir Coğrafyası”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1991. Bozdoğan, Sibel, “Architecture, Modernism and Nation-Building in Kemalist Turkey”, New Perspective on Turkey, 1994, sy. 10, s. 37-55. Bozdoğan, Sibel, Modernizm ve Ulusun İnşası: Erken Cumhuriyet Türkiyesi’nde Mimari Kültür, çev. Tuncay Birkan, İstanbul: Metis Yayınları, 2002. Buksur, Hüdaverdi, “Ümraniye’de Şehirsel Gelişme”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Butler, M. H. ve Nedret Tayyibe Butler, Urban Dwelling Environments: İstanbul, Turkey Six Case Studies, Urbanization Model, Cambridge, Massachusetts, 1976. Can, Aynur, “İstanbul Kent Dokusunda Bir Tür Konut Tercihi ve Kültürel Yapı Etkileşimi: Rumelihisarı Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 1998. Caner, Dilek İnci, “Ankara as the Capital of Turkey: Its Planning and Development in the Early Republican Period”, Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 1996. Cansever, Turgut, Şehir ve Mimari Üzerine Düşünceler, İstanbul: Ağaç Yayınları, 1992. Cansever, Turgut, Ev ve Şehir Üzerine Düşünceler, İstanbul: Ağaç Yayınları, 1994. Cansever, Turgut, Kubbeyi Yere Koymamak, İstanbul: İz Yayınları, 1997. Cansever, Turgut, İslam’da Şehir ve Mimari, İstanbul: İz Yayınları, 1997. Cansever, Turgut, İstanbul’u Anlamak, İstanbul: İz Yayınları, 1998. Cömertler, Seval, “A Discussion for Alsancak District Urban Design Idea Competition in The Context of Urban Design and Regeneration”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 18-19-30 Mayıs 2003 bildirileri içinde, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Çabuk, Nilay, “Sanayileşme Sürecinde Manisa’nın İzmir Metropolüne Uyumu”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, 1988. Çağlayandereli, Mustafa, “Bir Sosyal Sorun Olarak Kentsel Doku Değişimi ve Çöküntü Mahalleleri: Gedikpaşa Örneği”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2005. Çalgümer, Tahir, “Application of Ecological Urban Planning Approach to Problem of Utilisation Agricultural Lands for Urban Purposes in SAP Region”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1995. Çalt, Gökhan, “Mekânsal Planlama, Tabakalaşma ve Farklılaşma”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Çamur-Cihangir, Küpra, “Yeni Liberal Politikaların Kentsel Arazi Kullanım Yapısına Etkileri: Çankaya (Ankara) İlçesinde Yapılaşmanın Çözümlemesi, 1985-98”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Çavdar, Tevfik, “Türkiye’de Şehirleşme Hareketleri”, DPT’ye sunulmuş rapor (teksir), Ankara, 1965. Çavdar, Ülkü ve M. Selçuk Sayan, “Tarihi Kent Dokularında Dönüşüm ve Süreklilik: Antalya Kaleiçi Örneği”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
319
14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 18-19-30 Mayıs 2003 bildirileri içinde, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Çelebi, Nilgün, Aydın’daki Küçük Sanayicilerin Sosyolojik Açıdan İncelenmesi, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1983. Çelik, Celaleddin, “Şehirleşme ve Din: Konya Örneği”, Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Çelik, Zeynep, The Remaking of İstanbul, Seattle: University of Washington Press, 1986 (Türkçesi: Değişen İstanbul, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996). Çenberci, A., “Historical Perspective of Mass Housing Process in Turkey, 1923-1970”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, 1977. Çetik, Suat, Türkiye Şehir ve Köy Nüfusunun Yaş ve Cinsiyet Yapısı (1980-1985), Ankara: DPT Sosyal Planlama Genel Müdürlüğü, Mart 1992. Çetin, Murat, “Tarihsel Açıdan Gaziantep’in Kentsel Gelişimi”, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001. Çevik, Sonay, “Mekân, Kimlik, Kimliklendirme: Trabzon Sokakları Örneği”, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1991. Çezik, Asuman, Kentleşme-Yerleşme Sektör Raporu, Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Hazırlık Çalışmaları, Ankara: DPT Yayın No. 1851, Kasım 1982. Çezik, Asuman, Kent Eşiği Araştırması, Ankara: DPT Yay. No. 1938, 1982. Çubuk, Mehmet, Türkiye’de 19. Dünya Şehircilik Alanya’nın Geleceği Semineri, Alanya: TMMOB Alanya Temsilciliği, 1996. Çulpan, Oya, “Kent Yaşamında Bir İşlev Türü: Kapıcılık”, Doçentlik Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi, Ankara, 1979. Dede, Remzi Süha, “Türkiye’de Metropolleşme ve Örnek Şehir Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 1986. Demir, Erol, “The Impact of Economic Policies on the Survival Strategies of The Urban Poor Families in the Post 1980 Turkey”, Yüksek Lisans Tez, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1991. Demir, Erol, “Ekonomi Politikaları ve Kent Emekçi Aileleri: İşgücü Piyasasında Geçim Stratejileri”, Birikim, 1993, sy. 48, s. 68-77. Demir, Erol, “İşgücü Piyasası ve Kent Emekçi Sınıfının Yeniden Kavramlaştırılması”, Birikim, 1993, sy. 53, s. 35-45. Demir, Erol, “Türkiye’de İşçileşme Süreçleri”, Toplum ve Bilim, 1995, sy. 66, s. 69-85. Demir, Erol, “Kentsel Farklılaşma ve Kimlik: Ankara’da Konut Çevreleri Üzerine Bir Araştırma”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Demirarslan, Ekrem, “Kent Stratejileri ve Bir Uygulama: Yenice Kenti”, Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 1998. Demirkan, Yaşar, “Kentleşme Sürecinde Dini Yaşam (Eryaman örneği)”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003. Denel, S., Batılılaşma Sürecinde İstanbul’da Tasarım ve Dış Mekânlarda Değişim Nedenleri, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yayınları, 1982.
320
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Dener, Aytonga, Sosyal ve Mekansal Değişmenin Etkileşimi Cumhuriyet Sonrası İstanbul Konutları, İstanbul: İTÜ Yayınları, 1990. Denizli’de Sanayileşme ve Kentleşme Sempozyumu, (15-16-17 Ekim 1999, Bildiriler), Ankara, Makine Mühendisleri Odası, 1999. Dikmen, Ahmet Alpay (derleyen), Kentleşme, Göç ve Yoksulluk, Türk Sosyal Bilimler Derneği Yay., Ankara: İmaj Yayıncılık, 2002. Dinçer, Recai, “Bursa Tarımı ve Endüstrileşmenin Ortaya Çıkardığı Sorunlar”, Bursa 1997 Semineri içinde, tarihsiz. Dipevliler, Neslihan, “Kentsel Büyüme Yönetiminde Etkinlik ve Bursa Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, 1996. Doğan, Ebül Muhsin, “Erzurum Alt Bölgesinin Ekonomik Analizi 1984-1993”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1995. Doğan, H. Z., Gürdal, M., İçöz, O., “Kuşadası-Davutlar Bölgesinde Turistik Kentleşmenin Sonuçları”, Türkiye 8. Dünya Şehircilik Günü: 1-3 Kasım, Adana: Kemal Matbaası, 1984. Dökmeci, Vedia ve Lale Berköz, “İstanbul’un Tekmerkezliden Çokmerkezli Bir Kente Dönüşümü”, İstanbul, 2000, sy. 35, s. 88-95. Dökümcü, Fatma Güliz, “Beşiktaş Semt Pazarı ve Pazarcı Esnafı: Gelişen Ülke Kentlerinde Örgütlenmiş-Örgütlenmemiş Kesimlerin Eklemlenmesine Bir Örnek ”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1983. Döş, Mehmet, “Kavak İlçe Merkezinde Şehir Fonksiyonlarının Gelişimi ve Samsun-Kavak İlişkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Duben, Alan, “The Significance of Family and Kinship in Urban Turkey”, Çiğdem Kağıtçıbaşı (der.), Sex Roles, Family and Community in Turkey, Bloomington, IN.: Indiana University Press, 1982. Duben, Alan ve Cem Behar, İstanbul Haneleri- Evlilik, Aile ve Doğurganlık 1880-1940, İstanbul: İletişim Yayınları, 1996. Duben, Alan, Kent, Aile, Tarih, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002. Duman, Selami, “Göç Olgusunun Kentleşme ve Metropol Oluşumuna Etkisi”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Duruöz-Uzun, Nil, “Eski Kentte Yeni Konut Dokusu: Cihangir ve Kuzguncuk’ta Sosyal ve Mekânsal Yenilenme”, İstanbul, 2000, sy. 35, s. 54-61. Ecevit, Yıldız, “Kentsel Üretim Sürecinde Kadın Emeğinin Konumu ve Değişen Biçimleri”, Kadın Bakış Açısından Kadınlar, Ş. Tekeli (der.), İstanbul: İletişim Yayınları, 1990. Efe, Fikret, “Geleneksel Toplum, Sanayileşme, Sosyal Değişme ve Din İlişkileri: Bayburt ve Kocaeli Örnekleri”, Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997. Eke, Feral, “The Absorbtion of Low Income Groups in Ankara”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, University of College, University of London, Londra, 1979. Emiroğlu [Özgen], L., “The Formation of Laborforce and the Transformation Diversification of Economic Activities at the Metropolitan Fringe a Case Study in
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
321
Ankara Metropolitan Area”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1987. Emiroğlu, Kudret, “Türkiye’nin Kalesi: Trabzon”, Birikim, Haziran/Temmuz 1996, sy. 86/87, s. 129-134. Engin, Feridun, “Kentsel Korumaya İlişkin Model Araştırması: Balat Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997. Engiz, Alper Erden, “Urban Design Project for the Conservation of Balıkpazarı Vunction/Antalya Citadel”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1996. Eraydın, Ayda, “Factors at the Choice of Industrial Location Determination and Test: a Case Study”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölü, 1977. Eraydın, Ayda, Post-Fordizm ve Değişen Mekânsal Öncelikler, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, 1992. Eraydın, Ayda, “Kentleşme, Kalkınma ve Nüfus”, Türkiye’nin Nüfus ve Kalkınma Yazını: Eleştirel Bir Değerlendirme, TÜBA Raporları, 2003. Eraydın, Ayda, “Bölgesel/Yerel Gelişme Yazınına Eleştirel Bakış”, Selim İlkin, Orhan Silier ve Murat Güvenç (haz.), İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004. Erbaş, Hayriye, “Class and Culture: The Cases of Kırıkkale and Ankara”, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993. Erbaş, Mehmet, “Two Modes of Urbanization and Urbanism in a Peripheral Town of Turkey: The Case of Beypazarı”, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995. Ercan, Fuat, “Kriz ve Yeniden Yapılanma Sürecinde Dünya Kentleri ve Uluslararası Kentler: İstanbul”, Toplum ve Bilim, 1996, sy. 71, s. 61-96. Erder, Leila, From Trade to Manufacture in Bursa: Population and Economic Activity in a Turkish City 1835-1975, Princeton: Princeton University Press, 1975. Erder, Leila, The Making of Industrial Bursa: Economic Activity and Population in a Turkish City 1835-1975, New Jersey: Princeton University, 1976. Erder, Leila, City Population Issues and Strategies in The Middle East with Country Studies of Egypt, Syria and Turkey, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi-SCRP Course Outline Series, No: 6, 1978. Erder [Köksal], Sema, “Yerlisi Yok Sahibi Çok İstanbul’un En Önemli Özelliği Çeşitliliği ve Benzemezliği”, İstanbul, 1992, sy.1, s. 38-43. Erder, Sema, “İstanbul’un Yeni Sakinleri: Nerelisin Hemşerim?”, Görüş Dergisi, Kasım 1993, sy. 12, s. 74-80. Erder, Sema, Enformel Konut Alanında Yaşayanların İlişki Ağları ve Devingenlik Kanalları, ME AWARDS Araştırma Projesi Raporu, 1994. Erder, Sema, “Yeni Kentliler ve Kentin Yeni Yoksulları”, Toplum ve Bilim, 1995, sy. 66, s. 106-121. Erder, Sema, İstanbul’a Bir Kent Kondu: Ümraniye, İstanbul: İletişim Yayınları, 1996. Erder, Sema, Kentsel Gerilim ve Enformel İlişki Ağları, Ankara: Um-ag Yayınları, 1997. Erder, Sema, “Kentteki Enformel Örgütlenmeler, ‘Yeni’ Eğilimler ve Kent Yoksulları”, Yıldız Sey (der.), 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık içinde, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998.
322
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Erder, Sema, “Göç, Yerleşme ve ‘Çok’ Kültürel Tanışma”, Birikim, Temmuz 1999, sy. 123, s. 68-75. Erder, Sema ve Nihal İncioğlu, “Yerel Politikanın Yükselişi: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deneyimi 1984-2004”, Selim İlkin, Orhan Silier ve Murat Güvenç (haz.), İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004. Erder, Türköz (der.), Kentsel Bütünleşme, Ankara: Türkiye Geliştirme Vakfı Yayınları, Yay. No. 4, 1982. Erdoğan, Nihat, “Kentleşme Sürecinde Sosyolojik Açıdan İşsizlik”, Doçentlik Tezi, 1981. Erendil, A., “Using Critical Realist Approach in Geographical Researh: An Attempt to Analyze the Transforming Nature of Production and Reproduction in Denizli”, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Şehircilik ve Bölge Planlama Bölümü, 1998. Ergin,
Osman Nuri, Türkiye’de Şehirciliğin Tarihi İnkişafı, İ.Ü. Hukuk Fakültesi İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü Neşriyatı, no. 3, 1936.
Ergin,
Osman Nuri, İstanbul’da İmar ve İskân Hareketleri, İstanbul: İstanbul-Eminönü Halkevi, 1938.
Ergun, Nilgün, “İstanbul Metropoliten Yerleşme Alanında İşlevsel İlişkiler ve Yeni Alışveriş Merkezleri”, Yapı, 1995, sy. 158. Ergüden, S., İstanbul Gelişimi, Geçirdiği İmar ve Planlama Aşamaları Üzerine Bir Araştırma, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yayınları, 1974. Ergün, Hülya, “Ankara Ne Değildir?”, Birikim, Ekim 1997, sy. 102, s. 89-91. Erkin, Engin, “Zonguldak Kömür Havzasında Kentleşme ve Yerleşme Sorunları”, Mimarlık, 1977, sy. 150. Erkin, Engin, Dört Maden Kentinin Değişim Öyküsü 1973-1996 Karşılaştırmalı Bir Analiz: Zonguldak, Kozlu, Kilimli, Çatalgazı, İstanbul: Kapid Print, 1999. Erman, Tahire, “Becoming ‘Urban’ or Remaining ‘Rural’: The Wiews of Turkish Ruralto-Urban Migrants on the ‘Integration’ Question”, International Journal of Middle East Studies, 1998, c. XXX, sy. 4. Erol, Metin, “Kentsel Bütünleşme Üzerinde Köy-Kent Farklılaşması ve Aile Kurumuna Etkileri: Sivas Örneği”, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, sy. 17, 1994. Eronat, İlhan, Türkiye’de Konut Sorunu ve Politikası, Ankara: AİTİA Yayınları, no. 111, 1977. Ersoy, Melih, The Political Economy of Urban Areas, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi -SCRP Course Outline Series, No:6, 1978. Ersoy, Melih, “A Critique of Modernization and Dependency Schools in Urban Industrial Sector”, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi: Ankara, 1982. Ersoy, Melih, Göç ve Kentsel Bütünleşme, Ankara: Türkiye Gelişme Araştırmaları Vakfı, 1985. Ersoy, Melih, “Kentsel Sanayi Birimlerini Sınıflandırmak”, Melih Ersoy (der.), Gelişme ve Planlama, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 1992. Ersoy, Melih, Yeni Liberal Politikalar ve Kentsel Sanayi, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 1993.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
323
Ertan, K., “Kentin Tükenişi ve Ütopyalar”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Ertürk, Yakın, “Rural Change in Southeastern Anatolia: An Analysis of Rural Poverty and Power Structure as a Reflection of Center-Periphery in Turkey”, Doktora Tezi, Cornell Üniversitesi, 1980. Eryıldız, H. S., “Çevreyi Geliştirici Kentleşme”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1994. Eryiğit, Hülya, “Trabzon’da Konut Sektörünün Yapısı: Konut Sorununun Çözümündeki Etkileri ve Konut İstem Sunumunun Kent Yapısı Üzerindeki Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1996. Evyapan, Gönül, Kentleşme Olgusunun Hızlanması Nedeniyle Yapılar Yakın Çevresi Düzeyinde Açık Alan ve Mekânların Değişimi, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, 1981. Eyüpgiller, Kemal Kutgün, “Kastamonu Kent Tarihi: Fiziksel Gelişimi, Anıtsal Yapıları ve Konutları”, Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 1995. Fidan [Laleoğlu], A. Nalan, “Bursa’da Kentleşme Sürecinde Kaçak Yapı Olgusu ve Gelişimi”, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999. Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, “Türk Şehirleri İçinde Zonguldak’ın Hususi Mahiyeti”, Doğu Mecmuası, 1943, sy. 4. Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, Kuruluşunun 25. Yılında Karabük: Türk Şehir Sosyolojisine Yardım Denemesi, İstanbul: Türkiye Harsi ve İçtimai Araştırmalar Derneği, 1962. Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, Adapazarı’nın Şehirleşmesi ve Sosyolojik Problemleri, İstanbul-Adapazarı: Sakarya Sosyal Araştırmalar Merkezi Yayını, 1969. Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, Doğu Kalkınması ve Erzurum Şehirleşmesi ile İlgili Sosyolojik Meseleler, İstanbul: Tortum Kalkınma Derneği, 1970. Gedikli, Reyhan, “Trabzon Kenti Geleneksel Konutlarında Konut-Bahçe İlişkisi Üzerine Bir İnceleme”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1993. Geray, Cevat, “Urbanization in Turkey”, The Role of Local Government in National Develeopment, Beyrut, 1965. Geray, Cevat, “Şehirleşme ve Nedenleri”, Büyük Belediyelerde Şehirleşme Sorunları, Ankara: Türk Belediyecilik Derneği, 1968. Geray, Cevat, “Urbanization in Turkey”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 1970, c. XXIV, sy. 4. Gibson, Michael S., “Safe Neighbourhoods For Istanbul”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 1819-30 Mayıs 2003 bildirileri içinde, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Göçer, O., Adapazarı ve Fiziki Planlaması, İstanbul-Adapazarı: Sakarya Sosyal Araştırmalar Merkezi Yayını, 1968. Gök, Tamer (der.), Kent Planlamasında Kuram ve Kılgı, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi SBPB, 1980.
324
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Gökçay, Gülbin ve Frederic Shorter, “Who Lives with Whom in Istanbul”, New Perspective on Turkey, 1993, sy. 9, s. 47-73. Gökçe, Birsen, Şehirleşme Sürecinin Gençlik Üzerine Etkileri, Ankara: SBF Yayınları, 1973. Göksoy, M. Şükrü, “Taşköprü’de Şehirleşme”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1990. Göksu, Sezai, “İzmir’de Taşınmaz Sermayenin Kentleşme Stratejileri Üzerine Düşünceler”, Ege Mimarlık, 1996, c. VI, sy. 18. Göktürk, Atilla, “Zorunlu Göç ve Bir Kent: Diyarbakır”, Ulusal Sosyoloji Kongresi: Toplum ve Göç, (20-22 Kasım), Mersin, Ankara: DİE ve Sosyoloji Derneği ortak yayını, 1997. Göymen, K., “Kentle Bütünleşme Sürecinin Yönetsek Boyutu: Hizmetlerin Sunulmasında Kent Yönetiminin Politika Seçenekleri ve Katılım”, Ankara: TGAV ve Türk Sosyal Bilimler Derneği Kentleşme Sürecinde Bütünleşme Sorunları ve Çözümler Semineri bildiri metni, 1981. Görgülü, Z., “İstanbul Metropolitan Alanında Gecekondu Önleme Bölgelerinin Mekânsal Konumları ve Fizik Mekân Çözümlemeleri”, Doktora Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İstanbul, 1982. Görmez, Kemal, “Türkiye’de Şehirleşme Sürecinde Şehire İntibaksızlık ve Sosyo-kültürel Sonuçları”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1985. Güçlü, Muhammet, “XX. Yüzyılın İlk Yarısında Antalya Şehri (1908-1950), Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, 1994. Gül, Candan Umut, “Ussal ve Sürdürülebilir Bir Kentleşme Olgusu ve Süreci Yaratılması Koşulları Üzerine Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2002. Güler, Mahmut, “Türkiye’de Kentleşme ve Konut Politikaları: Edirne Belediyesi İncelemesi”, Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, 1997. Güler, Şevki, “Sosyal ve Ekonomik Yapısı İtibariyle Babadağ Dokumacıları”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, 1972. Gülersoy, Çelik, Boğaziçi: Sorunlar Çözümler, İstanbul: Çelik Gülersoy Vakfı İstanbul Kitaplığı, 1978. Gülersoy, Çelik, Taksim: Bir Meydanın Hikâyesi, İstanbul: Çelik Gülersoy Vakfı İstanbul Kitaplığı, 1986. Gülmeral, İlker, “Türkiye’de Spor ve Kentleşme”, Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001. Gülöksüz, Elvan, “Planning for the Creation of the Metropolitan Form With Urban Open Space”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1994. Gülöksüz, Elvan, “The Role of Landowner Behaviour in the Growth Pattern of Cities”, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998. Gülöksüz, Elvan, “İlhan Tekeli Bibliyografyası: 1964-2004”, Selim İlkin, Orhan Silier ve Murat Güvenç (haz.), İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
325
Gülöksüz, Yiğit (der.), Türkiye Birinci Şehircilik Kongresi, 2 cilt, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yayınları, 1982. Gültekin, Yasemin, “Şanlıurfa İlinde Meydana Gelen Kentsel Değişimin Uzaktan Algılama Teknikleri Yardımıyla Belirlenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Harran Üniversitesi, 1999. Gümrükçüoğlu, O., “Yurdumuzda Şehirleşme ve Şehirleşmenin Finansmanı”, İller ve Belediyeler Dergisi, Ocak 1972. Günal, Veysi, “Mardin’in İktisadi Coğrafyası”, Yüksek Lisans Tezi, Harran Üniversitesi, 1999. Günay, Kadir, “Kentleşme ve Kentsel Çevre Düzenleme Çalışması Trabzon Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1995. Güngör, Neşat, “Kentleşme ve Aile Yapısında Değişme: Köy ve Kent Aile Yapısındaki Değişmeler Açısından Rizeli Aileler Üzerinde Bir Araştırma Denemesi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1993. Güner, Aynur, “Ankara’da Kentleşme Olgusu: Sosyo-Ekonomik Açıdan Farklılaşmış Bölgelerde Kentsel Davranışlar Araştırması”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 1997. Güneş, Hülya, “Nüfus Hareketlerinin Diyarbakır Üzerindeki Sosyo Ekonomik Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Dicle Üniversitesi, 1998. Güven, Nilüfer, “Mardin Şehri”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1945. Güvenç, Bozkurt (ed.), Social Change in İzmir, Ankara: Türkiye Sosyal Bilimler Derneği, 1975. Güvenç, Murat, “Metropoliten Ölçekte Nüfus ve Yoğunluk Artışları”, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Yüksek Lisans Tezi, 1979. Güvenç, Murat, “Introduction to Structural Landscape Analysis: Overviews on the Industrial Landscapes of Greater Istanbul”, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992. Güvenç, Murat, “Metropol Değil Azman Sanayi Kenti”, İstanbul, 1993, sy. 5, s. 75-81. Güvenç, Murat, “Örtük Bir Çatışma Şüphesi”, Ankara Ankara, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1994. Güvenç, Murat, “Beş Büyükşehirde Statü-Gelir Temelinde Mekânsal Farklılaşma: İlişkisel Çözümlemeler”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998. Güvenç, Murat, “Kent Araştırmasına İlişkisel Yaklaşım: İşyeri-Statü Farklılaşması ve Mekânsal İzdüşümleri”, Mübeccel Kıray İçin Yazılar, Bağlam Yayınları: İstanbul, 2000. Güvenç, Murat, “Toplumsal Coğrafyalar: Farklılıklar-Benzerlikler”, İstanbul, 2001, sy. 36, s. 80-83. Güvenç, Murat, “Tekeli Araştırmalarının Düşünsel Arkaplanı Üzerine”, Selim İlkin, Orhan Silier ve Murat Güvenç (haz.), İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004. Güvenç, Murat, “İstanbul’un İstihdam Profilinde Dönüşüm”, İstanbul, 2004, sy. 50, s. 43-45.
326
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Güvenç, Murat ve Oğuz Işık, “İstanbul’u Okumak: Statü Konut Mülkiyeti Farklılaşmasına İlişkin Bir Çözümleme Denemesi”, Toplum ve Bilim, 1996, sy. 71, s. 6-60. Güvenç, Murat ve Oğuz Işık, “İstanbul’u Okumak: Mahalle Düzeyinde Konut Mülkiyeti Statü Farklılaşmasına İlişkin Bulgular Nasıl Genellenebilir?”, Toplum ve Bilim, 1997, sy. 72. Güzelsu, K., “Metropolitan İstanbul 1982”, International Society of City and Regional Planners, XVIII th International Congress, İstanbul, İstanbul, 1-7 Eylül 1982. Habitat II, Turkey: National Report and Plan of Action, İstanbul: International Union of Local Administrations, 1996. Habitat II, Kent Zirvesi İstanbul ’96: Uluslarası Bilimsel Toplantılar, 2 Cilt, 3-12 Haziran 1996, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1997. Henden, Elgiz, “Türkiye’de Şehirleşme Hareketlerinin İller Bazında İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992. Heper, Metin, Türkiye’de Kent Göçmeni ve Bürokratik Örgütler, İstanbul: Üçdal Neşriyat, 1983. Irmak, Yakut, Türkiye’de Kentleşme, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayını, 1979. Işık, Oğuz, “The penetration of capitalism into housing production: speculative house building in Turkey, 1950-1980”, Doktora Tezi, College London Üniversitesi, 1991. Işık, Oğuz, “Modernizmin Kenti/Posmodernizmin Kenti”, Birikim, sayı-53, Eylül 1993. Işık, Oğuz, “Değişen Toplum/Mekân Kavrayışları: Mekânın Politikleşmesi ve Politikanın Mekânlaşması”, Toplum ve Bilim, Güz-Kış, 1994, sy. 64-65, s. 7-38. Işık, Oğuz, “Globalleşme Süreci ve Kentin/Kentliliğin Değişen Anlamları”, Birikim, Aralık 1994-Ocak 1995, sy. 68-69, s. 98-105. Işık, Oğuz, “Türkiye’de Kentlerin Geleceği Üzerine Gözlemler: Denizli ve İstanbul Dersleri”, Birikim, 1996, sy. 86, s. 42-47. Işık, Oğuz ve M. Melih Pınarcıoğlu, “Development and Conflict: Two Faces of the Local Transformation- the Case of Denizli, Turkey”, City: Analysis of Urban Trends, Culture, Theory, Policy and Action, 1996, sy. 3-4. Işık, Oğuz ve M. Melih Pınarcıoğlu, “Sultanbeyli Notları”, Birikim, Temmuz 1999, sy. 123, s. 47-52. Işık, Oğuz ve M. Melih Pınarcıoğlu, Nöbetleşe Yoksulluk-Sultanbeyli Örneği, İletişim Yayınları: İstanbul, 2001. Işık, Oğuz ve M. Melih Pınarcıoğlu, “Nöbetleşe Yoksulluktan Kuralsız Yoksulluğa”, Görüş: Türkiye Sanayicileri ve İşadamaları Derneği Yayın Organı, 2003, sy. 55, s. 50-53. Işın, Ekrem, İstanbul’da Gündelik Hayat: Tarih, Kültür ve Mekan İlişkileri Üzerine Toplumsal Denemeler, İstanbul: YKY, 1999. İçli, Gönül, “Sosyal Sorunlar Çerçevesinde Kentsel Ailede Aile İçi İlişkileri-Sivas İli Örneği”, Doktora Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, 1994. İlkin, Selim, Silier, Orhan ve Murat Güvenç (der.), İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004. İmar ve İskân Bakanlığı (İ. İ. B.), Büyük İstanbul Bölgesi Kent İşletmesi Sorunları Uluslararası Semineri Bildirileri, İstanbul, Aralık 1974.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
327
İmar ve İskân Bakanlığı (İ. İ. B.), P. ve İ. G. M., AMANPB, Ankara’da Bugünkü Çevre Standartları 1975, Ankara, 1975. İnsel, Ahmet, “Demokrasi ve Kentlileşen Yurttaşlar”, Birikim, Mayıs 1990, sy. 13, s. 6264. İpek, Melek, “Yeni Kentsel Alanlar Olarak Uydu Kentlerin Sosyolojik Boyutları (Ankara İli Örneği Uygulamalı Bir Araştırma)”, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 1997. İpek, Melek, “Uyku Kentler”, Yaşam, 1998, sy. 7. İsbir, Eyüp G., Kentleşme, Metropoliten Alan ve Yönetimi, Ankara: AİTİA yayını, 1982. İskenderoğlu, Zeynep, “Konut Alanlarında Kentsel Boşlukların Kullanım Değerinin Artırılmasına Yönelik Bir Araştırma: Trabzon Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1998. İslam, Tolga, “Gentrification in Fener and Balat, Istanbul”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 1819-30 Mayıs 2003, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. İstanbul Araştırmaları 1, İstanbul: İBKY, 1997. İstanbul Araştırmaları 2, İsmail Kara (haz.), İstanbul: İBKY, 1997. İstanbul Araştırmaları 4, İsmail Kara (haz.), İstanbul: İBKY, Kış, 1998. İstanbul Araştırmaları 5, İstanbul, İBKY, Bahar, 1998. İstanbul Araştırmaları 6, İstanbul, İBKY, Yaz, 1998. İstanbul Araştırmaları 7, İstanbul, İBKY, Güz, 1998. İstanbul Boğazı ve Çevresi Sorunları Sempozyumu, Besalet Pamay (der.), İstanbul: Çevre Koruma ve Yeşillendirme Derneği, 1973. İstanbul’un Kentsel Sorunları ve Avrupa Metropolleri, 2-8 Kasım 1992 İstanbul, Mehmet Çubuk (ed.), Ankara: Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 1994. Kandil, Mustafa, “Mimari Çevre Değişme Sürecinin Analizi Ulus-Çankaya Aksı (Ankara) Üzerinde Bir Deneme”, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1987. Kapil, Iris, Urbanization and Modernization in Turkey: A Case Study, Ankara: USAID, 1972. Kaplan, Hülagü ve diğerleri, “Kentsel Sit Kapsamındaki Ada Yerleşmesinde Kentsel Tasarım ve Yenileşme Sorunları: Bozcaada Örneği”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 1819-30 Mayıs 2003, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Karaçizmeli, Şeyda, “Yöresel Kültürün Sunumunda Kent Ölçeğinde Sergileme: Şanlıurfa Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, 1998. Karaduman [Taş], Ayşe Beyhan, “İstanbul’un Demografik Yapısı”, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 1996. Karaman, İ., “Karabük İlçesi Monografisi”, Esnaf ve Sanatkarların Sosyal ve Ekonomik Sorunları Araştırması, III, Ankara: DPT Yayınları, No. 975, 1971. Karataş, Halil, “Ceyhan’da Şehirsel Gelişme ve Mekânsal Değişim”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999.
328
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Karatepe, Fulya, “Use of Agricultural Lands Out of Agricultural Purposes: Urbanization and Agriculture”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Karpat, Kemal, “Kent Toprağında Özel Mülkiyet Hakkının Doğurduğu Sorunlar”, Amme İdaresi Dergisi, Haziran 1977, c. X, sy. 2. Kartal, S. Kemal, Kentleşme ve İnsan: Kentleşme Sürecinde İnsan Tutum ve Davranışlarında Meydana Gelen Değişmeler: Çankırı Köylerinden Ankara’ya Göç Edenler Üzerinde Bir Araştırma, Ankara: TODAİE, 1978. Kartal, Kemal, Ekonomik ve Sosyal Yönleriyle Türkiye’de Kentlileşme, Ankara: Yurt Yayınları, No. 6,1983. Kartal, Kemal ve Çankaya-Özden, Ö., Kıyı Kentlerimizin Temel Sorunları, Kuşadası Belediyesi, Ankara, 1980. Kaya, Özgür, “Ankara’nın Kentsel Gelişme Sürecinde Eskişehir ve İstanbul Eksenlerinde Konut Alanlarının Gelişimi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001. Kaya, Tunçer, “Post Evaluation of Physical Planning Experience of Ankara: 1957 Uybadın-Yücel Plan”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2002. Kayapınar, Yavuz Erdal, “Planlama Sürecinde Sivas’ın Kentleşmesi ve Kent Formu”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1991. Kaygalak, Sevgi, “Zaman ve Mekân Boyutuyla Göç ve Kentlileşme: Mersin-Demirtaş Mahallesi”, Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999. Kaymaz, Elif Duman, “Evaluation of the Lost Space Problem: Atatürk Cultural Center Area in Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1995. Kazgan, Gülten (der.), Kuştepe Araştırması 1999, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1999. Keleş, Ruşen, Şehir ve Bölge Planlaması Bakımından Şehirleşme Hareketleri, Ankara: SBF Yayınları, 1961. Keleş, Ruşen, Türkiye’de Şehirleşme Hareketleri (1927-1960), Ankara: SBF Maliye Enstitüsü Yayınları, 1961. Keleş, Ruşen, Türkiye’de Konut Kooperatifleri, Ankara: İmar ve İskân Bakanlığı Yayınları, 1967. Keleş, Ruşen, Eski Ankara’da Bir Şehir Topolojisi, Ankara: SBF Yayınları, 1971. Keleş, Ruşen, Şehirciliğin Kuramsal Temelleri, Ankara: SBF Yayınları, 1972. Keleş, Ruşen, “Şehirleşme Süreci”, Fehmi Yavuz (ed.), Şehircilik, Ankara, 1972. Keleş, Ruşen, İzmir’in Mahalleleri: Bir Tipleştirme Örneği, Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, 1972. Keleş, Ruşen, “A Study of Socio-Economic Stratification in the City of İzmir (A Social Area Analysis Bozkurt Güvenç (ed.), Social Change in İzmir: A Collection of 5 Paper, 1975. Keleş, Ruşen, Kentbilim İlkeleri, Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, 1976. Keleş, Ruşen, Kentbilim Terimleri Sözlüğü, Ankara: TDK Yayınları, no: 474, 1980.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
329
Keleş, Ruşen, 100 Soruda Şehirleşme, Konut ve Gecekondu, 3. Baskı, İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1983. Keleş, Ruşen, Kentleşme ve Konut Politikası, Ankara: SBF Yayınları, 1984. Keleş, Ruşen ve Artun Ünsal, Kent ve Siyasal Şiddet, Ankara: AÜSBF Yayınları, 1982. Kent Araştırmaları Bibliyografyası, Bahar Öğretmen ve Filiz Aksel (yay. haz.), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2001. Kentleşme Sorunları ve İstanbul Kenti, Ankara: TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Yayınları, 1980. Keskin, Ahmet, “1980’den Sonra İstanbul’un Planlanması, Planlama Çalışmasının Sorunları”, İstanbul, 1993, sy. 4, s. 38-47. Keskinok, Cumhur, “Urban Development and an Architectural Proposal for a Mixed Use Subcenter Development for Ankara: Balgat-Söğütözü Subcenter”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1990. Kessler, Gerhard, “İstanbul’un Mesken Meselesi”, Siyasi İlimler Mecmuası, Ağustos 1946, sy. 185. Kessler, Gerhard, “İstanbul’da Mesken Darlığı, Mesken Sefaleti, Mesken İnşaatı”, Arkitekt, 1949, sy. 5-6. Keyder, Çağlar ve Ayşe Öncü, Istanbul and Concept of World Cities, İstanbul: Frederich Ebert Vakfı, 1993. Keyder, Çağlar ve Ayşe Öncü, “Küresel Ekonomiye Entegrasyon Süreci İstanbul Yol Ayrımında”, İstanbul, 1993, sy. 7, s. 28-35. Kılınçaslan, İsmet, İstanbul Kentleşme Sürecinde Ekonomik Yapı ve Mekân İlişkileri, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 1979. Kır, İbrahim, “GAP’tan Önce Harran Kasabasının Sosyal Yapısı”, Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, 1993. Kıray, Mübeccel Belik, Ereğli; Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası, Ankara: DPT Yayınları, 1964. Kıray, Mübeccel Belik, “Ereğli’de Bazı Şehirleşme ve Sosyal Değişme Eğilimleri”, VIII. İskân ve Şehircilik Haftası Konferansları, Ankara: İskân ve Şehircilik Enstitüsü Yayınları, 1966. Kıray, Mübeccel Belik, “Squatter Housing: Fast de-peasentization and Slow Workerization in Under-Developed Countries”, Yedinci Dünya Sosyoloji Kongresinde sunulan tebliğ, Varna, 1970. Kıray, Mübeccel Belik, Örgütleşemeyen Kent: İzmir’de İş Hayatının Yapısı ve Yerleşme Düzeni, Ankara: Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, 1972. Kıray, Mübeccel Belik, “Social Change in Çukurova”, P. Benedict (ed.), Turkey: Geographic and Social Perspective, 1974. Kıray, Mübeccel Belik, “Metropoliten Kent Olgusu”, İstanbul Teknik Üniversitesi Şehircilik Enstitüsü Dergisi, 1975, sy. 10. Kıray, Mübeccel Belik, Toplumbilim Yazıları, Ankara: Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yayınları No. 4, 1982. Kıray, Mübeccel Belik, “Az Gelişmiş Memleketlerde Şehirleşme Eğilimleri: Tarihsel Perspektif İçinde İzmir”, Toplumsal Bilim Yazıları, 1982, c. 7. Kıray, Mübeccel Belik, “İstanbul: Metropolitan Kent”, Mimarlık, 1984, sy. 199.
330
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Kıray, Mübeccel Belik, “Azgelişmiş Ülkelerde Metropolitenleşme Süreçleri”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998. Kırgıl, Bilal, “Gelenekselden Modernizme Kentleşme (Kütahya örneği)”, Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Kıstır, R., “Kentsel Gelişme Potansiyelinin (KGP) Belirlenmesinde Bir Yöntem: Ekolojik Yaklaşım”, Karadeniz Teknik Üniversitesi Yayınları, Doktora Tezi, Trabzon, 1981. Kızıltan, A., “An Evaluation of Development Plans for Istanbul Süleymaniye Area”, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü,1984. Kocabaş, Arzu, “Urban Conservation Planning and Development Outcomes in Conservation Areas in Central Istanbul and Central London: 1969-1989”, Doktora Tezi, Londra: South Bank University, 2000. Kocabaş, Arzu, “Sustainable Community Buildings In London and Issues for İstanbul”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 18-19-30 Mayıs 2003, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Kocacık, Faruk, Sivas’ta Kentsel Aile, Sivas: Dilek Matbaası, 1997. Koç, Hamza, “Erzurum’un Kentleşme Sürecinde Kültürel Yapılanma”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Koçman, Asaf, İzmir’in Kentsel Gelişimi ve Bunu Etkileyen Faktörler, Kurtuluşunun 70. Yılı Dolayısıyla İzmir Sempozyumu (9-10 Eylül), İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, 1992. Koçyiğit, Rıfat Gökhan, “Mimari Tasarımda Süreklilik Kavramı ve Galata Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2002. Komut, Emine M., Diğerlerinin Konut Sorunları, Ankara: TMMOB Mimarlar Odası Yayınları, 1996 Kongar, Emre, İzmir’de Kentsel Aile, Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği yayınları, 1972. Korat, Gürsel, “Bir Anakronik Panoroma: Kayseri Kenti”, Birikim, Haziran-Temmuz 1996, sy. 86-87, s. 135-139. Korkmaz, Abdullah, “Şehirleşme ve Suç: Malatya Araştırması (1981-1985)”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1988. Köksal, Sema, “Küresel Düzlemde Yeni Eğilimler”, İstanbul, 1993, sy. 7, s. 50-55. Köse, Ahmet Cengizhan, “Yöresel Dayanışma Örgütlerinin Kentlileşme Sürecindeki Rolü: Konya İli Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 1996. Köse, M. Ruhi, “Ekonomik Büyüme, Ekonomik Gelişme, Kentleşme, Okullaşma ve Dış Borçlanmanın Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkileri: 1930-1990 Döneminde Türkiye’deki Durum”, Milli Eğitim, 1995, sy. 128. Kuban, Doğan, “Kentin Gelişmesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt IV, İstanbul: Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, 1994, s. 527–547. Kuban, Doğan, “Metropoliten İstanbul”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt V, İstanbul: Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını,1994, s.415–420. Kuban, Doğan, “İstanbul ve Kentleşme”, Türkiye Mühendislik Haberleri Dergisi, 2001/3, sy. 413, s. 30–31.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
331
Kuban, Doğan, Türkiye’de Kentsel Koruma, Kent Tarihleri ve Koruma Yöntemleri, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2001. Kubat, Sema, “Türkiye’de Şehirleşme Sürecinde Şehir Merkezi ve Merkezi İş Alanlarının Gelişmesine Yönelik Bir Araştırma (Bir Plan Bölge İçinde Örnekleme)”, Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 1985. Kuleci, Emine, “Kent Merkezinin Yenilenmesi, Kırşehir Kent Merkezinin Gelişim Sürecini Etkileyen, Merkez İş Alanlarının Gelişim ve Değişime Neden Olan Etmenlerinin (Eşiklerin) Belirlenmesi ve Yenilenmesine Yönelik Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 1995. Kuloğlu, Nilgün, “Konuttaki İşlevsel Değişimin Tarihi Çevrelerin Korunmasında Oluşturduğu Güçlükler ve Çözüm Önerileri: Ortahisar Örnek Çalışması”, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1994. Kultufan, Songül, “Trabzon Kenti Semerciler ve Semeraltı Sokaklarının Tarihi Dokusunun İncelenmesi, Koruma ve Restorasyon Önerileri”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1994. Kuntay, Orhan, Tokat Kenti’nin Tarihsel Gelişmesi ve İmar Planı Çalışmalarına Yardımcı Bir Araştırma, Trabzon, 1982. Kuran, Ercüment, “Cumhuriyet Döneminde Samsun’un Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Gelişmesi”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1992, sy. 7. Kurt, Hacı, “Türkiye’de Kent-Kır Karşıtlığı”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003. Kurtkan-Bilgiseven, Amiran, Şehirleşen Erzurum ve Sosyal Mobilite, İstanbul: Tortum Kalkınma Derneği-Sermet Matbaası, 1964. Kurtkan-Bilgiseven, Amiran, Adapazarı’nın Sanayileşmesi, İstanbul-Adapazarı: Sakarya Sosyal Araştırmalar Merkezi Yayını, 1968. Kurtoğlu, Ayça, “Kentleşme Sürecinde Hemşehricilik Dernekleri: İstanbul Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, 1989. Kurtoğlu, Ayça, Hemşehrilik ve Şehirde Siyaset: Keçiören Örneği, İstanbul: İletişim Yayınları, 2004. Kurtuluş, Hatice, “The Roles of Çiftliks on the Formation of the Metropolitan Fringe in the Expansion of İstanbul Metropolitan Area”, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1999. Kurtuluş, Hatice, “Ferhat Paşa Çiftliği: İstanbul Metropoliten Alanının Oluşumunda Büyük Özel Mülk Çiftliklerin Rolü Üzerine”, Mübeccel Kıray İçin Yazılar içinde, Bağlam Yayınları: İstanbul, 2000. Kurtuluş, Hatice (der.), İstanbul’da Kentsel Ayrışma, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2005. Kuvanç, Yıldırım, “Manisa Şehri’nde Sanayiinin Alansal Dağılışı”, Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 1995. Küçük, Salim, “Kentleşme Politikalarında Araç Olarak Organize Sanayi Bölgeleri”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1994. Kütahya Sosyo-Ekonomik Durumu ve Gelişme İmkanları, Kütahya: Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası, 1974. Macura, Miroslav ve Frederic C. Shorter, Türkiye’de Nüfus Artışı (1935-1975) Doğurganlık ve Ölümlülük Eğilimleri, Ankara: Yurt Yayınları, 1983.
332
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Mahmud, Shihibuddin, “Evaluation of Outdoor Activities in Downtown Areas within the Context of Time and Provided Space: Case of Kızılay”, Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi, 1996. Manisa, Kunter, “Türkiye’deki Turizm Olgusu Çerçevesinde Alanya’nın Fiziksel ve Kentsel Sorunlarına İlişkin Bir İrdeleme”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001. Manisa’nın İktisadi Durumu ve Gelişime İmkânları Hakkında Etüd, Manisa: Manisa Ticaret Odası ve Ticaret Borsası Manisa Sanayi Bölgesi Tesbit Komisyonu Başkanlığı Yayını, 1963. Mardin: Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, Ankara: DİE Matbaası, 1998. Mardin, Ebulula, Kat Mülkiyeti, İstanbul: İ. Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, 1948. Mazı, Fikret, “Sosyo-ekonomik Statü ve Kentlileşme İlişkisi Üzerine Bir Alan Araştırması”, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997. Mimar Sinan Üniversitesi Şehircilik Araştırma Merkezi Dünya Şehircilik Günü Daimi Komitesi, Türkiye’de Kentleşme Süreci ve Kırsal Alan Sorunları Kolokyumu 30. Dünya Şehircilik Günü, İstanbul: MSÜ FBE Yayınları, Yay. Haz., M. Çubuk, 1985. Mimarlar Odası, 1. Milli Fiziki Plan Semineri, Ankara, 1968. Mimarlar Odası, Kent Toprakları Sorunu, Ankara, 1973. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Türkiye’de Kentleşme, Ankara, 1971. Mortan, Kenan, Mardin İli Gelişme Stratejisi, Ankara: TOBB Yayınları, 1998. Mutioğlu, Halil, “Sanayileşme-Şehirleşme Açısından Küçük Sanayi İşçisinin SosyoEkonomik Profili Konya Örneği”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1993. Mutlu, N., “Gaziantep Kenti Monografisi”, Esnaf ve Sanatkarların Sosyal ve Ekonomik Sorunları Araştırması, II, Ankara: DPT Yayınları, No. 975, 1971. Mutluer, Mustafa, Gelişimi, Yapısı ve Sorunlarıyla Denizli Sanayii, İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi, 1995. Mülkiyeliler Birliği, Büyük Kent Belediyeleri ve Sorunları, Ankara, 1977. Nalbantoğlu, Oktan, “Kentsel Yenilenme Projelerinden Öğrendiklerimiz: Dikmen Vadisi Örneği: Ankara”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 18-19-30 Mayıs 2003, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Nalçakan, Meral, “Toplumsal Değişme Bağlamında Eskişehir Kentinin Fiziksel Gelişiminin Değerlendirilmesi”, Yapı: Toplumsal Araştırmalar, 1994, sy. 149. Nalçaoğlu, Halil, “Yarılamayan Kentin Batısı: Ankara ve Batıkent üzerine”, Birikim, Temmuz 1999, sy. 123, s. 63-67. Neyzi, Leyla, İstanbul’da Hatırlamak ve Unutmak- Birey, Bellek ve Aidiyet, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998. Nişancıoğlu, Şule Takmaz, “Kentlere Dönüş”, Birikim, Temmuz 1999, sy. 123, s. 83-86. Ocak, Ersan, “Kentin Değişen Anlamı”, Birikim, Haziran-Temmuz 1996, sy. 86-87, s. 32-41. Okçu, Murat, “Organizational Change: A Case Study of Sivas and Çorum Cement Factories”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
333
Oksay, K., “Van Şehri Monografisi”, Esnaf ve Sanatkarların Sosyal ve Ekonomik Sorunları Araştırması, III, Ankara: DPT Yayınları, No. 975, 1971. Okumuş, B. Cenk, “1950-1960 Dönemi İstanbul: Mimarisi, Kentleşmesi ve Mimar Emin Onat”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1999. Orgun (Çetinkaya), Suat, “Bodrum Kentindeki Turizm Potansiyelli Planlama ve Uygulama Süreçleri, Sonuçlar ve Özgün Kentsel Öğelerle Çatışmalar”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1990. Osmay, Sevim, “1950-1987 Döneminde Muğla Kenti”, İlhan Tekeli (der.), Tarih İçinde Muğla, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, 1993. Ödül, Yaşar, “Sakarya İlinde Konut Sorununa İlişkin İstatistiksel Bir Analiz”, Yüksek Lisans Tezi, Osmangazi Üniversitesi, 1996. Ökmen, Mustafa, “Türkiye’de Kentleşme Sorunları ve Sivas Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 1996. Ökmen, Mustafa, “Ekonomik Dönüşüm Sürecinde Adem-i Merkeziyetçi Eğilimler ve Kentleşme”, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999. Öksüz, Ahmet Melih, “İmar Bağışlamalarının Kent Planları Üzerine Getirdiği İmar Yükleri (2981 Sayılı Yasa Uygulaması ve Sonuçları: Trabzon Örneği)”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1988. Öktem, Binnur, “Küresel Kent Söyleminin Kentsel Mekânı Dönüştürmedeki Gücü”, Hatice Kurtuluş (der.), İstanbul’da Kentsel Ayrışma, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2005. Ökten, Nermin, “İmar Planlı Alanlarda Konut Bölgelerinin Gelişimi: Trabzon İçin Bir Çözümleme”, Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 1989. Öncü, Ayşe, “The Myth of the ‘Ideal Home’: Travels Across Cultural Borders in Istanbul”, Ayşe Öncü ve Petra Weylan (der.), Space, Powers and Culture, Londra: Zed, 1997 (Türkçesi: “‘İdeal ev’ mitolojisi sınırları aşarak İstanbul’a ulaştı”, Birikim, Temmuz 1999, sy. 123, s. 26-34). Öncü, Ayşe, “The Politics of Urban Land Market in Turkey: 1950-1980”, International Journal of Urban and Regional Research, 1988, sy. 12, n. 1, s. 38-64. Öncü, Ayşe, “1990’larda Küresel Tüketim, Cinselliğin Sergilenmesi ve İstanbul’un Kültürel Haritasının Yeniden Biçimlenmesi”, Deniz Kandiyoti ve Ayşe Saktanber (der.), Kültür Fragmanları: Türkiye’de Gündelik Hayat, çev. Zeynep Yelçe, İstanbul: Metis Yayınları, 2003. Önen, Zeynep, “Yenimahalle: A Problem of Conservation in Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1995. Ören, Sevil Işıl, “Geleneksel Urfa Evleri: Eski Kent Merkezinin Bir Bölümünün İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1996. Örnek, A. Yılmaz ve diğerleri (ed.), XXI. Yüzyılda İstanbul Metropoliten Alanının Geleceği, 17-10 Nisan 1996, İstanbul 2020 Sempozyumu, İstanbul: İ.T.Ü Mimarlık Fakültesi Yayınları, 1996. Özaydın, Gülşen, “İstanbul’un Örnekleri Üzerinden Kentsel Tasarım Projelerinde ‘Yer’in Anlamı”, Değişimde Kentsel Tasarım: 15. Uluslararası Kentsel Tasarım-
334
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
lar ve Uygulamalar Sempozyumu, 26-28 Mayıs 2004, İstanbul: MSGSÜ Matbaası, 2005. Özbay, Fatih, “Kentleşmenin Sosyal Boyutları ve Anomi”, Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Özbay, Ferhunde, “Differential Fertility in Rural Turkey: Individual and Environmental Factors”, Doktora Tezi, Cornell University, 1975. Özbay, Ferhunde, “İstanbul’un Nüfusu ve Göçler”, İstanbul, 1992, sy. 1, s. 32-26. Özbay, Ferhunde, “Migration and Intra-Provincial Movements in Istanbul Between 1985-1990”, Boğaziçi Journal, 1997, c. XI, sy. 2. Özbay, Ferhunde, “İstanbul’da Göç ve İl İçi Nüfus Hareketleri (1985-1990)”, 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 1998. Özbay, Ferhunde ve Sema Köksal, İstanbul Metropolitan Kenti ve Marmara Bölgesinin Kentsel Gelişim Örüntüsü, İstanbul, 1988. Özcan, Ümit, “Zonguldak’ın Ölümü”, Birikim, Haziran-Temmuz 1996, sy. 86-87, s. 149-151. Özdamar, Azize, “Marmara Ereğlisi Nüfus ve Kentsel Gelişim Eğilimlerinin Gelişme Modelleri ile Değerlendirilmesi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 1994. Özdemir, A. Dilek, P. Pınar Özden ve R. Turgut Sırma (ed.), Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu: İstanbul 2004, İstanbul: Küçükçekmece Belediyesi Atölye Çalışması, 2005. Özdemir, Uğur, “Büyükşehir Belediye Yönetimi ve İmar Planlarının Şehirleşme Üzerine Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997. Özdeş, G., Şehirciliğe Giriş ve Toplum Ölçeği, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Yayını, 1972. Özel, Fuat, “Vefa’nın Mekânsal Gelişim Süreci”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümü, 2003. Özelçi, T., “Technological Change in Industry and Regional Development Case Study: Determination of Eskişehir’s Regional Indigenous Potential for Technological Change and Industrial Development”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1994. Özer, Yunus Emre, “Organize Sanayi Bölgeleri ve Kentsel Gelişmeye Etkileri (Manisa Organize Sanayi Bölgesi Örneği)”, Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Özerkmen, Necmettin, “Structure of the Retail Petty Trade Connected in a Sociological Study of an Urban Informal Sector in Ankara”, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995. Özge, Sezan L., “Study of a Group of Traditional Houses and New Buildings in an Old Setting of Old Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1988. Özgür, E. Murat, “Türkiye’deki İç Göçlerde Ankara İlinin Yeri”, Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 1995, sy. 4.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
335
Özinan, Cemil, “Kentlerde Hızlı Büyümenin Getirdiği Sorunların Konuta ve Mekânsal Yaşantıya Etkisi: Gaziantep Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi FBE, 1997. Özkan, A., “The Process of Depeasantisation Kızılcahamam-Çeltikçi Region”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000. Özmen, Ünsal, Kent Kent Türkiye: Adana, Ankara: Pamukbank Kültür Yayınları, 1968. Özmen, Ünsal, Kent Kent Türkiye: Afyon, İstanbul: Pamukbank Kültür Yayınları, 1969. Özmen, Ünsal, Kent Kent Türkiye: Ağrı, Ankara: Pamukbank Kültür Yayınları, 1969. Özmen, Ünsal, Kent Kent Türkiye: Amasya, İstanbul: Pamukbank Kültür Yayınları, 1969. Özmen, Ünsal, Kent Kent Türkiye:Antalya, İstanbul: Pamukbank Kültür Yayınları, Ankara: Öz Yayınları ,1969. Özmen, Ünsal, Kent Kent Türkiye:Aydın, İstanbul: Pamukbank Kültür Yayınları, 1969. Özmen, Ünsal, Kent Kent Türkiye:İçel, Ankara: Öz Yayınları ,1970. Özügül, Mehmet Doruk, “Sürdürülebilir Şehirleşme ve Toplu Konut Projelerinde Etkin Enerji Kullanımı”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998. Özyeğin, Gül, “Kapıcılar, Gündelikçiler ve Ev Sahipleri: Türk Kent Yaşamında Sorunlu Karşılaşmalar”, Kültür Fragmanları: Türkiye’de Gündelik Hayat içinde, (Haz.) Deniz Kandiyoti ve Ayşe Saktanber, çev. Zeynep Yelçe, İstanbul: Metis Yayınları, 2003. Payzın, Z., Türkiye’de Yerleşim Sorunları ve Bölgelerarası Dengesizlikler, Ankara, 1968. Petruccioli, Attilio, “Contunity And Disruption in the Typological Processes of the Islamic Mediterranean Building Lanscape”, Değişimde Kentsel Tasarım: 15. Uluslararası Kentsel Tasarımlar ve Uygulamalar Sempozyumu, 26-28 Mayıs 2004, İstanbul: MSGSÜ Matbaası, 2005. Pınarcıoğlu, M. Melih, “Transition From Development Problematic to Crisis Problematic and Its Spatial Implications”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1990. Pınarcıoğlu, Melih “Industrial Development and Local Change: The Rises of Textiles and Clothing since 1980 and Transformation in the Local Economies of Bursa and Denizli”, Doktora Tezi, University College, University of London, 1998. Pınarcıoğlu, M. Melih, Development of Industry and Local Change, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2000. Reisoğlu, S., Kat Mülkiyeti, Ankara: Sevinç Basımevi, 1966. Rivkin, M., “Creation of Growth Regions-Experience from Turkey”, Ekistics, Eylül, Atina, 1964, sy. 18. Sabancılar, Serpil, “Transfer of Passengers Between Models and Transit Lines in Urban Transportation Feasibility of Improvements: A Case Study of Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1993. Sancar, Cenap, “Trabzon’da İç Göçler: Kentle Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Bütünleşme”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1992. Sanlı, İbrahim, Yücel Ünal ve İsmet Kılınçaslan, Internal Migration and Metropolitan Development in Turkey: Istanbul, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Şehircilik Enstitüsü Yayınları, 1976.
336
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Saran, Nephan, “İstanbul’da Gecekondu Problemi”, Türkiye: Coğrafi ve Sosyal Araştırmalar, 1971. Sarç, Ö. Celal, “Türkiye’de Şehirleşme Temayülleri”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 9 Ekim 1947-Ocak 1948. Sarı, Semra, “Manisa Şehri’nin Nüfus ve Yerleşme Özellikleri”, Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 1995. Saysel, A. K., “Effects of Urbanization on the Climate Fluctiations and Trends in İstanbul within the Years”, Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü, 1993. Sazak, Şazuman, “Metropoliten Kentin Etki Alanında Kalan Kentlerin Çeperindeki Arsaların Dönüşüm Süreci: Çorlu/Büyükkarıştıran Örneği”, Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Dergisi, B Serisi, 2002, c. 3, sy. 2, s.102-111. Sencer, Yakut, Türkiye’de Kentleşme, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1979. Sevim, Nalan, “Coping with the Impact of Globalisation on Urban Develoment: The Case of Kocaeli/Turkey”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997. Sezal, İhsan, “Sosyal Yapı Değişmesi Açısından Türkiye’de Şehirleşme”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, 1981. Sezer, Eray, “Peculiarities of Turkish Planning History, FIS Quality and Problems, Regarding Planning User Equiribrium Case Study: Batıkent: Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1998. Silier, Orhan, “Bir Sivil Toplum Aktivisti ve Teorisyeni Olarak İlhan Tekeli”, Selim İlkin, Orhan Silier ve Murat Güvenç (haz.), İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004. Shorter, Frederic C., “Turkish Population in the Great Depression”, New Perspective on Turkey, 2000, sy. 23, s. 103-124. Sinan, Hanefi, “Trabzon Kenti İçin Alternatif Bir Yeşil Alan Modeli Olarak Çatı Bahçeleri”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1994. Sökmen, Polat, “İstanbul Planlaması Üzerine Düşünceler”, İstanbul, 1996, sy. 17, s. 8994. Sönmez, Mustafa, “A Statistical Survey: Istanbul in the 1990s”, Istanbul Biannual, 96 Selections, 1996. Sönmez, Mustafa, İstanbul’un İki Yüzü: 1980’den 2000’e Değişim, Ankara: Arkadaş Yayınları, 1996. Sönmez, Mustafa, “İstanbul’da Kuzey-Güney Kutuplaşması ve Rantlar”, İstanbul, 2000, sy. 35, s. 105-108. Süel, A., Kentsel Yapı Oluşumu: İzmir Üzerine Bir Uygulama, İzmir: Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yay., 1977. Şengül, H. Tarık, “Privatization of Manucipal Services in Turkey: Adana Case”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1989. Şengül, Tarık, “Siyaset ve Mekânsal Ölçek Sorunu: Yerelci Stratejilerin Bir Eleştirisi”, E. Ahmet Tonak (ed.), Küreselleşme: Emperyalizm, Yerelcilik, İşçi Sınıfı, Ankara: İmge Yayınları, 2000.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
337
Şengül, Tarık, “Sosyal Adalet, Kent Mekânı ve Küreselleşme”, 3. Bin Yılda Şehirler: Küreselleşme, Mekân-Planlama, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, 2000. Şenol, Güven, “Şarköy Şehir Coğrafyası”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 1985. Şenyapılı, Önder, “Kentlileşen Köylüler”, Karacan Armağanı 77, İstanbul: Milliyet Yayınları, 1978. Şenyapılı, Önder, Kentleşemeyen Ülke Kentlileşen Köylüler, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Yayınları, 1981. Şenyapılı, Tansı, Bütünleşmemiş Kentli Nüfus Sorunu, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yayınları, 1978. Talay, H. İlkden, “Sürdürülebilirlik Kavramı ve Uygulaması Üzerine Bir Araştırma: Şanlıurfa Örneği”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 1997. Tan, Kezban, “Ankara Evresinde Kırdan Kente Gelen Ailelerin Kentle Bütünleşme Düzeylerinin Belirlenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 1993. Taner, İsmail, “Türkiye’de 1960-2001 Arası Merkezi Yönetim ve Siyasal Yaklaşımlarda Kentleşme Politikaları”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora, 2002. Tankut, Gönül vd. (der.), Değişik Siyasal Seçeneklere Göre Gaziantep Kent Planlaması, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Yayınları, 1980. Tankut, Gönül, “Jansen Planı Uygulama Sorunları”, Tarih İçinde Ankara Semineri, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1984. Tankut, Gönül, “Ankara’nın Başkent Olma Süreci”, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi, 1988, c. 8, sy. 2. Tankut, Gönül, Bir Başkentin İmarı 1929-1939, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara, 1990. Tansel, Fatoş, “Kentleşmenin Geleneksel Konut Dokusuna Etkileri. Eski Ankara Örneği”, Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997. Tanyeli, Uğur, “Türk Modernleşmesinin Kentsel Sahnesini Yeniden Düşünmek”, Arradamento, s. 81/82, 1997/3 Taş, İ. Ethem, “Türkiye’de Kentleşmenin Özellikleri, Sorunları ve Kahramanmaraş Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996. Tatar, Hüsniye Conbay, “Şehirleşme ve Dini Cemaatleşme (Malatya Uygulaması)”, Doktora Tezi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996. Tatlıdil, Ercan, Kentleşme ve Gecekondu, İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi, 1989. Tavşan, Cengiz, “Trabzon Kenti Geleneksel Konut Cepheleri Örneğinde Kullanıcı Biçim Tercihleri Üzerine Bir Çalışma”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1993. Tek, Murat, “Türkiye’de Kentleşme Politikalarında Bölge Planlaması ve Çukurova Bölgesi Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999. Tekçe, Belgin, “Urbanization and Migration in Turkey 1955-1965”, Doktora Tezi, Princeton University, 1974. Tekçe, Belgin, Türkiye’de Şehirler, Göçler 1955-1960 ve 1960-1965, Ankara: DİE, ts. Tekel, Ayşe, “Türkiye’de Metropoliten Planlama ve Planlamanın Yönetimi (1969-1984 Dönemi Ankara Deneyimi)”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000.
338
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Tekeli, İlhan, “Regional Planning in Turkey and Regional Policy in the First 5 Year Development Plan”, Planning in Turkey, Ankara: İdari Bilimler Fak. Yayını No. 9, 1967. Tekeli, İlhan, Bölge Planlaması Üzerine, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Yayınları, 1972. Tekeli, İlhan, Bağımlı Kentleşme, Ankara: Mimarlar Odası Yayınları, 1977. Tekeli, İlhan, Mekân Organizasyonlarına Makro Yaklaşım, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yayınları, 1979. Tekeli, İlhan, “Türkiye’de Kent Planlamasının Tarihsel Kökleri”, Türkiye’de İmar Planlaması Semineri, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Şehir-Bölge Planlama Bölümü, 1980. Tekeli, İlhan, “Anadolu’da Kentsel Yaşantının Örgütlenmesinde Değişik Aşamalar”, Toplum ve Bilim, 1980, sy. 9-10, s. 36-65. Tekeli, İlhan, “II. Dünya Savaşı Sonrasında Türkiye’nin Kent Planlama Pratiğindeki Gelişmeler”, İmar Planları Yapım ve Uygulama Süreçleri, Ankara: Şehir Planlama M. M. Odası, 1981. Tekeli, İlhan, Türkiye’de Kentleşme Yazıları, Ankara: Turhan Kitabevi, 1982. Tekeli, İlhan, “Ankara’nın Başkentlik Kararı”, Tarih İçinde Ankara Semineri, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yayınları, 1984. Tekeli, İlhan, “Türkiye’de XIX. Yüzyıl Ortalarından 1950’ye Kadar Kentsel Araştırmanın Gelişimi”, Sevil Atauz (ed.) Türkiye’de Sosyal Bilim Araştırmalarının Gelişimi, Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği, 1986. Tekeli, İlhan, “1839-1980 Arasında İstanbul’un Planlama Deneyimleri İcabında Plan”, İstanbul, 1982, sy. 4, s. 26-37. Tekeli, İlhan, “1923-1950 Döneminde Muğla’da Olan Gelişmeler”, İlhan Tekeli (der.), Tarih İçinde Muğla, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, 1993. Tekeli, İlhan, The Development of the Istanbul Metropolitan Area: Urban Administration and Planning, İstanbul: IULA-EMME, 1994. Tekeli, İlhan, Türkiye’de Yaşamda ve Yazında Konut Sorununun Gelişimi, Ankara: T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Yayını, no. 2, 1996. Tekeli, İlhan, “Habitat II İstanbul Konferansından Ne Türdeki Beklentiler Gerçekçidir”, Yeni Türkiye, 1996, c. II, sy. 8. Tekeli, İlhan, “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998. Tekeli, İlhan, “Kent Yoksulluğu ve Modernite’nin Bu Soruya Yaklaşım Seçenekleri Üzerine”, A. Halis Akder ve Murat Güvenç (ed.), Devlet Reformu,Yoksulluk: Bölgesel Gelişme ve Yoksulluk: Kent Yoksulluğu, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, 2000. Tekeli, İlhan, “Dünya Kenti Olma Süreci İçinde Akımlar Mekanını Yeniden Biçimlendiren İstanbul”, İstanbul, 2001, sy. 37, s. 88-93. Tekeli, İlhan, Modernite Aşılırken Kent Planlaması, İstanbul: İmge Yayınları, 2001. Tekeli, İlhan ve Leila Erder, Yerleşme Yapısının Uyum Süreci Olarak İç Göçler, Ankara: HÜ Yay., D-26, 1978.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
339
Tekeli, İlhan ve Selim İlkin, Bahçeli Evlerin Öyküsü: Bir Batı Kurumunun Yeniden Yorumlanması, Ankara: Kent Koop, 1984. Tekeli, İlhan, Ali Şenyapılı ve Murat Güvenç, Development of İstanbul Metropolitan Area and Cast Housing, İstanbul, Turkish Social Science Association, 1992. Tekeli, İlhan ve diğerleri, Katılımcı Demokrasi, Kamusal Alan ve Yerel Yönetim, İstanbul: Demokrasi Kitaplığı, 1999. Tekin, H. H., “Kentleşme Sürecinde Belediyelerin Sorunları Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme”, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997. Tekin, Ercüment, “Edirne’de Kentleşme Sürecinde, Kentsel Alanların Değişimi ve Gelecekteki Kentsel Alanların Kullanımına Bir Öneri”, Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, 1999. Tekin, Nevzat, “Çatalca’da Şehirleşme ve Şehirsel Fonksiyonlar”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1990. Tekşen, Adnan, “Kentleşme Sürecinde Bir Tampon Mekanizma Olarak Hemşehrilik: Ankara’daki Malatyalılar Örneği”, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Terzioğlu, Günsel, “Malatya İli Kırsal ve Kentsel Alanlarında Yaşayan Ailelerin Ev Yönetimi Biçimi ve Kadının Ev Yönetimindeki Etkinliği Üzerine Bir Araştırma”, Ekonomik Yaklaşım, 1981, c. II, sy. 5. TMMOB, “Denizli, Gaziantep ve Kilis İlleri İmalat Sanayii İşyerleri Hakkında Genel Bilgiler”, XXI. Yüzyıla Doğru Denizli Sanayi Sempozyumu, Ankara: MMO Yayın No. 199, 1997. Tolan, Barlas, Büyük Kent Sorunlarına Toplu Bakış, Ankara: A.İ.T.İ.A Yayını, yayın no. 99, 1977. Toplum ve Göç, II. Ulusal Sosyoloji Kongresi, Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, 1997. Topçuoğlu, Abdullah, “Konya’da Büyük Sanayiler”, Doktora Tezi, Konya Selçuk Üniversitesi, 1990. Torlak, Sülün Evinç, “Üç Başkan, Üç Siyaset, Bir Kent: Ankara”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001. Tuna, Korkut, Şehirlerin Ortaya Çıkış ve Yaygınlaşması Üzerine Bir Deneme, İstanbul: İ.Ü.E.F. Yayınları, 1987. Tuna, Korkut, “Kentsel Dönüşüm Sorunları ve İstanbul Kimliği”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi, 2004, III. Dizi, sy. 8, s.1-7. Tunçdilek, Necdet, Türkiye İskân Coğrafyası, İstanbul: İstanbul Matbaası, 1967. Tunçdilek, Necdet ve Erol Tümertekin, Türkiye Nüfusu, İstanbul: İstanbul Matbaası, 1959. Tunçer, Mehmet, “Sürdürülebilir Kalkınma İçin Tarihsel Çevreyi Koruma Politikası: Ankara, Bergama ve Şanlıurfa Örnekleri”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995. Tümertekin, Erol, Şehirsel Fonksiyonların Sınıflandırılması, İstanbul: İ. Ü. Coğrafya Enstitüsü Yayını, 1965.
340
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Tümertekin, Erol, “Growth and Changes in the Central Business Distritcs of Istanbul”, Review of the Geographical Institute of the University of Istanbul, 1968-1969. Tümertekin, Erol, İstanbul Şehri ve Çevresinde Sanayi, Özellikler ve Dağılış, İstanbul,1970. Tümertekin, Erol, Türkiye’de Şehirleşme ve Şehirsel Fonksiyonlar-Urbanization and urban functions in Turkey, İstanbul: İ.Ü. Edebiyat Fakültesi ve Coğrafya Enstitüsü Yayını, 1973. Tümertekin, Erol, İstanbul’da Nüfus Dağılışı: La Distribution de la Population en Istanbul, İstanbul: İÜEF Yayınları, 1979. Tümertekin, Erol, İstanbul: İnsan ve Mekân, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997. Türk, Ali, “Kentsel Koruma Yaklaşımlarında Kentsel Kimliğin Korunması, Isparta Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 1995. Türk, Yelda A., “Örnek Ülkeler ve Türkiye’de Kentsel Tasarım: Yasal Çerçeve”, Değişimde Kentsel Tasarım: 15. Uluslararası Kentsel Tasarımlar ve Uygulamalar Sempozyumu, 26-28 Mayıs 2004, İstanbul: MSGSÜ Matbaası, 2005. Türkeş, Ömer, “Romanda Kentleşme: Gecekondudan Villakentlere”, Birikim, Temmuz 1999, sy. 123, s. 110-118. Türkiye’de Kentleşme, Ankara: Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 1971. Türkiye’de İç Göç, Sorunsal Alanları ve Araştırma Yöntemleri Konferansı, 6-8 Haziran 1997 Bolu-Gerede, Ahmet İçduygu, İbrahim Sirkeci ve İsmail Aydıngün (haz.), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998. Türkiye’nin Fırsat Penceresi: Demografik Dönüşüm ve İzdüşümleri, İstanbul: TÜSİAD, 1999. Tüzün, Sezgin, “Kentsel Türkiye Hane ve Bireyleri İçin Bir Tabakalaşma Modeli Olarak ‘Veri Sosyo-Ekonomik Statü İndeksi’ (Veri S.E.S.İ.)”, Mübeccel Kıray İçin Yazılar, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2000. Uğur, Aydın, “Küreselleşen İstanbul’a Nasıl Bakmalı? Kent Kentliyi, Kentli de Kenti Iskalarsa”, İstanbul, 1993, sy. 7, s. 12-17. Ulu, Ali, “Kentlerdeki Kaynak Kullanım Sorunu Olarak Merkezi İş Alanlarının Mekansal Yeniden Yapılanması: Eskişehir Örneği”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 18-19-30 Mayıs 2003, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Ulusoy, Hülya, “Modifications in Development Plans: A Case Study of Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1999. Uykucu, R. E., Cumhuriyetin 50. yılında İlçeleriyle Birlikte İstanbul, İstanbul: Kahraman Yayınları, 1973. Uysal, Ercan, “Konya’da Kentleşme Kentlileşme ve Kent İçi Nüfus Hareketleri”, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Uykucu, Kürşat Ekrem, İlçeleriyle Birlikte Muğla Tarihi: Coğrafyası ve Sosyal Yapısı, İstanbul: As Matbaası, 1968; İstanbul: Gümüş Matbaası, 1983. Üçışık, Süheyla, “Türkiye’de Şehirleşme ve İç Göçler”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1991. Ülken, Gökhan, “Tarihi Çevrede Kentsel Dönüşümün Etkileri”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyu-
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
341
mu 18-19-30 Mayıs 2003, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Ülken, Hilmi Ziya, “Büyükşehir ve Genişleme Meselesi”, Barış Dünyası, 14 Nisan 1949, Yıl: 1, sy. 11. Ülken, Hilmi Ziya ve Ayda N. Tanyeli, Gönen Bölge Monografisi, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, ayrı basım, 1956. Ünal, M., “Bursa Şehri Monografisi”, Esnaf ve Sanatkarların Sosyal ve Ekonomik Sorunları Araştırması, II, Ankara: DPT Yayınları, No. 975, 1971. Ünlü, Alper ve Erincik Edgü, “Kent Merkezindeki Konut Alanları ve Suç”, İstanbul, 2001, sy. 38, s. 86-88. Ünlü, Alper ve diğerleri, “İstanbul’da Kentleşme ve Suç Üzerine Toplu Bakış”, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Uluslararası 14. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu 18-19-30 Mayıs 2003, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2003. Ürekli, İsmail, “Şehir ve Türkiye’de Şehirleşme”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1990. Vergin, Nur, Industrialisation et Changement Social. Etude Comparative dans Trois Villages d’Ereğli (Turquie), İstanbul: İktisat Fakültesi Yayınları, 1978. Von Bischoff, Norbert, Ankara: Yeni Oluşan Bir İzah, çev. Burhan Belge, Ulus Basımevi, 1936. White, Jenny B., Para ile Akraba: Kentsel Türkiye’de Kadın Emeği, İstanbul: İletişim Yayınları, 1999. Yakar, Hülya Berkmen, “Kadıköy ve Üsküdar Çarşıları: Küreselleşen Kentte Küreselleşmeyen Çarşılar”, İstanbul, 2000, sy. 35, s. 119-127. Yalman [Noyan], İlkay, “Sivas’ta Kırsal ve Kentsel Alanda Kadınların İşgücündeki Yeri”, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, 1996. Yanık, Uğur, “Kırdan Kente Göç Edenlerin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapılarında Meydana Gelen Değişiklikler Ayyıldız Köyü Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, 1993. Yaramış, Engin, “Tokat Meydan Area: An Urban Redevelopment Proposal”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1988. Yaren, Serap Şehnaz, “Sağlıklı Kentleşme: Yaklaşımlar, Göstergeler ve Örnek Kent Bazında Karşılaştırmalı Analiz”, Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Yasa, İbrahim, “The Impact of Rural Exodus on the Occupational Patterns of Cities (Ankara’s Case)”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 1967, c. XXII, sy. 2. Yavuz, Fehmi, Ankara’nın İmarı ve Şehirciliğimiz, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1952. Yavuz, Fehmi, Şehircilik, Ankara: SBF Yayınları, 1962. Yavuz, Fehmi, R. Keleş ve C. Geray, Şehircilik: Sorunlar, Politikalar ve Uygulama, Ankara: SBF Yayınları, 1978. Yavuz, Fehmi, Kentsel Topraklar, Ankara: Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1980. Yavuz, Fehmi, “Başkent Ankara ve Jansen”, METU Journal of The Faculty of Architecture, 1981, c. VII, sy. 1.
342
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Yavuz, Neşe, “Türkiye’de Kentleşme ve Adana İl Merkezinde Kentleşmenin Gelişimi Üzerine Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, 1985. Yavuz, Y., “1923-40 Arası Ankara’da Mimari”, Ankara Ankara, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1994. Yazar, Kadir Hakan, “Metropolleşme Sürecinde Kent Çeperlerinde Gelişmeler: Ankara ve Pursaklar Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2002. Yazgan, Nazlı, “İstanbul Batı Yakası Vadilerinin Şehirleşme Süreci İçinde Ekolojik Açıdan İrdelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1996. Yenen, Zekiye, Oya Akın ve Hülya Yakar, Eyüp Dönüşüm Sürecinde: Sosyal, Ekonomik, Mekansal Yapı, İstanbul: Eyüp Belediyesi Yayınları, 2000. Yener, S., 1960-65 Döneminde Köyden Şehire Göçler, Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı, 1971. Yenileşen İstanbul: 1939 Başından 1947 Sonuna Kadar İstanbul’da Neler Yapıldı?, İstanbul: Belediye Matbaası, 1947. Yeşilorman, Mehtap, “Demokratik Kültürün Edinilmesinde Şehirleşmenin Rolü: Elazığ Örneği”, Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi, 1997. Yetişkul, Emine, “Effects of Land Ownership on Urban Transformation Processes: A Case Study Öveçler (Ankara)”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1999. Yıldız, Murat, “Şehirleşme Hızı ve Oranının Belirlenmesinde Kriterlerin Saptanması Ege Bölgesinde Bir Çalışma”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001. Yılmaz, Nail, Kentin Alevileri, İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2005. Yılmaz, Şahsene, “Konya Şehri Sanayi Coğrafyası”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 1997. Yırtıcı, Hakkı, Çağdaş Kapitalizmin Mekânsal Örgütlenmesi, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005. Yörükan, Ayda, Şehir Sosyolojisinin Teorik Temelleri, Ankara: İmar ve İskan Bakanlığı Genel Müdürlüğü, 1968. Yudulmaz, Sezer, “Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Ölçütler Açısından Kentte Aile (Sivas İli Örneği)”, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, 1992. Yurtkuran, Semra, “Kentleşme Sürecinde Geleneksel Yaşam Tarzının Değişimi: Ankara’da Yaşayan Tillolular Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996. Yurtören, S. G., “Fertility and Related Attitudes Among Two Social Classes in Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Cornell University, 1965. Yücel, Asuman, Büyükşehir Yönetimi, İstanbul İçin Model ve İç Göç Göçlerin Yönlendirilmesi, Ankara: DPT Yayınları, 1994. Yücel, R. T., “Türkiye’de Şehirleşme Hareketleri ve Şehirler”, Türk Coğrafya Dergisi, 1960, sy. 20. Şehircilik ve Meseleleri, V. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara: DPT Yayın No. 1951, 1984.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
343
Türkiye’de 16. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu: İstanbul’un Kentsel Gelişim Sorunları ve Avrupa Metropolleri, 3-8 Kasım 1992, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 1994. Türkiye Konut Araştırması: 1999, T.C. Başbakanlık Devler İstatistik Enstitüsü ve T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Ankara, 1999. 76 İlin İnsani ve Ekonomik Gelişmişlik Düzeyi, İstanbul: Capital, 1995. 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1998. 21. Yüzyıl Karşısında Kent ve İnsan, Mimar Sinan Üniversitesi Sempozyum, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2001 21. Yüzyılın Eşiğinde İzmir: Sorunlar ve Çözümler Sempozyumu (Tebliğler) 9-10 Ekim 1997 İzmir Büyük Efes Oteli Kongre Merkezi, Ege Üniv. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve İzmir Ticaret Odası, İzmir: İzmir Belediyesi Yayınları, 1998. I. Uluslararası Kentsel Tasarım Buluşması: Küreselleşme Sürecinde Kentsel Tasarım ve Yerel Özellikler (I. International Urban Design Meeting: Urban Design And Local Spesifities in The Process of Globalisation), 22-29 Eylül 2001, Mehmet Çubuk (ed.), İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 2002.
B. Cumhuriyet Döneminde Gecekondu Bibliyografyası Acar, E., “İşçi Konutu Olarak Gecekondu” Türkiye Birinci Şehircilik Kongresi, Ankara, 1981. Acaroğlu, İrem, Türkiye’de Kentlerde Gecekondu Önleme Bilgiler İçin Yer Seçimi Ölçütleri, Ankara: TÜBİTAK, 1973. Acaroğlu, İrem, “Conditions of Socio-economic and Spatial Change in the (squatter) Areas Around Turkish Cities”, Existics, 1970, c. XXXVIII, sy. 224. Adam, M. Y., Gecekondu Potansiyelinden Yararlanacak Bir Endüstriyel Konut Üretim Süreci, rapor, Ankara: TÜBİTAK Yapı Araştırmaları Enstitüsü, Yay. No. h 14, 1977. Akçay, Faik, Zeytinburnu: Gerçek Yönleriyle Bir Gecekondu Kenti, İstanbul: Akçay Yayınları, 1974. Akman, Ahmet Zahid, “Ankara Gecekondu Gençliğinin Eğitimine ve Kentleşmesine Televizyon Yayınlarının Etkisi”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995. Aksoy, Sadrettin, “İstanbul Vilayeti Zeytinburnu Kazasının Nuri Paşa Mahallesinde 1962 Kış Aylarına Kadar İkâmet Edip Bilâhare 1967 İlkbaharına Kadar Bölgeyi Terk Edenlerin İncelenmesi”, Mezuniyet Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü, 1967. Aksoy, Suat, “Zeytinburnu Nuri Paşa Mahallesinde Zeytinburnu’nun Dışına Göç Edenlerin Sosyal ve Ekonomik Durumları”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü, ts. Aktüre, Sevgi, “Konut ve Konut Çevresi Olarak Ankara Gecekondularına İlişkin Bazı Gözlemler”, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yapı Araştırmaları Kurumu Bülteni, no. 3-4, 1977. Alkış, N., “Siyasette Gecekondu Damgası”, Cumhuriyet, Dizi yazı, 22-28 Ocak 1995.
344
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Alpar, İ. ve Yener, S., Gecekondu Araştırması, Ankara: DPT Sosyal Planlama Dairesi, 1991. Arı, Oğuz, “Türkiye’de Nüfus Hareketleri ve Gecekondular”, Cavit Orhan Tütengil Armağanı, İstanbul: İktisat Fakültesi Yayınları, 1982. Arı, Oğuz ve M. Sarmay, “İbrahim Yasa’nın Ankara’da Gecekondu Aileleri üzerine bir İnceleme”, İbrahim Yasa’ya Armağan, Ankara: Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1983. Arıkanlı-Özdemir, Maya, “Kentsel Dönüşüm Sürecinde Eski Bir Gecekondu Mahallesi: Karanfilköy - Kentlere Vurulan ‘Neşter’ler”, Hatice Kurtuluş (der.), İstanbul’da Kentsel Ayrışma, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2005. Arkonaç, Sibel A., “İstanbul Şehirli ve Gecekondulu Grupların Karşılıklı Sosyal Algıları ve Sosyal Değişme Eğilimleri”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1989. Armatlı, Bilge, “The New Beaning of Community and Rethinging Planning: ‘The Case Study of Pamuklar Gecekondu Area in Ankara as a Possible New Community’”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1999. Atalık, Gündüz ve diğerleri (haz.), İstanbul Gecekondu Yerleşmelerinde Alan Araştırmaları, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayınları, 1986. Ayan, Şahin, “Şehirleşme ve Gecekondu”, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993. Ayata, Sencer, “Toplumsal Çevre Olarak Gecekondu ve Apartman”, Toplum ve Bilim, Yaz 1988, sy. 42, s. 101-127. Aydan-Büyükgöçmen, N., “Effects of Improvement Plans on Squatter Areas: Ankara Case”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997. Bayraktar, Nuray, “Kentleşme-Gecekondu İlişkisi Ankara Örneği”, Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1996. Belli, Serap, “Gecekondu Bölgelerinde Yaşayan Seçmenlerin Siyasi Eğilimleri”, Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999. Bildirici, Melike, “Tüketim Fonksiyonu Üzerine Bir Deneme: Rami Havuzbaşı Çıkmazlı Gecekondu Bölgesi Üzerine Bir Çalışma”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1991. Boratav, Korkut, “Şehirleşme, Düzenli Yerleşme, Gecekondulaşma ve İskan Sorunlarının, Gelir Dağılımının Fonksiyonu Olarak Ele Alınması”, Mimarlık Semineri, Ankara: Mimarlar Odası, 1969. Bozbulak, Serpil, “‘Gecekondu’dan ‘Varoş’a: Gülsuyu Mahallesi”, Hatice Kurtuluş (der.), İstanbul’da Kentsel Ayrışma, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2005. Cebir, Haluk Kemal, “Yasadışı Yapılaşan Alanların Planlanmasında Bir Yöntem Denemesi: İstanbul-Ümraniye Çakmak Mahallesi Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1996. Çağdaş, Ali Haydar, “Mahmutbey’de Sanayi ve Gecekondu İlişkisi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1990. Çelik, Hüseyin, “Türkiye’de Gecekondu Sorunu”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
345
Çevik, Pınar, “Ankara’da Gecekondu Sorununa Çözüm Olarak Geliştirilen Önerilerin Değerlendirilmesi: Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2002. Çorbalı, Halim, “Hukuk Açısından Gecekondular ve Tapu Hizmetleri”, Türkiye’de Gecekondu Semineri’nde Sunulan Rapor, Şubat 12-13, Ankara: TMMOB, ts. Dalgıç, Duygu, Kentleşme Sürecinde Gecekondu: Aliağa Örneği, İzmir: Aliağa Belediyesi, 1996. Danış, Didem ve Ebru Kayaalp, “Bir Bağlamlandırma Denemesi: Elmadağ’da Göçmenlik Deneyimleri”, Hatice Kurtuluş (der.), İstanbul’da Kentsel Ayrışma, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2005. Demirağ, Ö., “Haliç ve Çevresinin Gecekondu Probleminin Kadastral Yönden İncelenmesi ve Arsa Spekülasyonu,”, Semih Tezcan ve diğerleri (ed.), Haliç Sorunları ve Çözüm Yolları Ulusal Sempozyumu, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi, 1977. Demircan, Mehmet, “Türkiye’de Gecekondu Sorunu”, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Dergisi, 1969, sy. 5. Dinçer, Şahika, “Zeytinburnu-Osmaniye Bölgeleri Mukayesesi”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü, ts. Doğan, M. Cihangir, “Türkiye’de Gecekondu Meselesi ve Ümraniye-Mustafa Kemal Paşa Gecekondu Bölgesinde Bir Saha Araştırması”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1990. Dursun, Pelin, “Gecekondu ve Yarı Gecekondularda Morfolojik Analiz”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1995. Düzköylü, Ahmet, “Kırsal Alandan Kente Göç ve Gecekondu Gençliğinin Sorunları: İstanbul-Sultanbeyli Gecekondu Bölgesi”, Doktora Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995. Ekiz, Ş., “Zeytinburnu Nuri Paşa Mahallesi Gecekondularında 1962-68 Yılları Süresinde Tapu Durumunda Değişmeler”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü, ts. Erdoğmuş, Zeki, Kırsal Bölgelerden Ankara-Kıbrıs Bayraktar İlkokulu Gecekondu Bölgesine Göç ve Göç Edenlerin Kentleşmesi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yay., C-20, 1977. Ergun, Nilgün, “Gecekondu Islah Bölgelerinin Yeniden Planlanmasında Kullanılabilecek Bir Yöntem Önerisi”, Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1990. Erkan, Rüstem, “İstanbul-Şişli Yayla Mahallesi Gecekondu Bölgesinin Kentle Bütünleşme Eğilimleri”, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1989. Ersoy, Yasemin, “Sosyal Değişme Sürecinde Mutfak Kültürü: Gecekondu Ailelerinde Örnek Bir Uygulama”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Ertüzün, Serap, “Zeytinburnu Gecekondu Bölgelerinde Ailelerin Sosyal Yapıları ve Bölgeden Göç”, Antropoloji ve Etnoloji Bölümü Dergisi, Güz, 1971, sy. 1. Etöz, Zeliha, “Gecekondudan Varoşa”, VI. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi’ne Sunulan Bildiri, 17-19 Kasım 1999, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi.
346
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Gecekondu Sorunu ve Kuşcağız, (Teksir), Ankara Sanatoryumu Sosyal Servis Yayını, Ankara, 1969. Gençay, Mahir, Gecekondu Problemi, Ankara: İ.İ.B. Yayınları, 1962. Gençay, Mahir, Gecekondu Problemi, Komisyon Raporu, Ankara İ. İ. B. F. Yayınları, 1963. Geray, Cevat, “Gecekondu Sorununa Toplu Bakış”, Amme İdaresi, Eylül 1968, c. I, sy. 2. Gökçe, Birsen, Gecekondu Gençliği, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayını, C-15, 1971. Gökçe, Birsen ve diğerleri, Gecekondularda Ailelerarası Geleneksel Dayanışmanın Çağdaş Organizasyonlara Dönüşümü, Ankara: Başbakanlık Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı Yayını, No: 75, 1993. Gölbaşı, Sevim, “Gecekondu Bölgelerinde Yaşayan Kadınların Eğitim İhtiyaçları: Derbent Mahallesi Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Gönen, E., “Ankara’da Abidin Paşa Gecekondu Bölgesi Aile Yapısı, Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Durumlarıyla Şehirleşme Dereceleri Üzerinde Bir Araştırma”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Ev Ekonomisi Kürsüsü, Ankara, 1972. Görgülü, A. Z., “İstanbul Metropolitan Alanında Gecekondu Önleme Bilgilerinin Mekânsal Konumları ve Fizik Mekân Çözümlemeleri”, Doktora Tezi, Yıldız Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İstanbul, 1982. Güney, M., “Üsküdar Kazasında Gecekondu Problemi ve Başlıca Meseleleri”, Sosyoloji Konferansları, İstanbul: İ. Ü. İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü, 1964. Güneş-Ayata, Ayşe, “Gecekondularda Kimlik Sorunu, Dayanışma Örüntüleri ve Hemşehrilik”, Toplum ve Bilim, 1991, sy. 51-52, s. 89-101. Gürçeşme Gecekondu Araştırması, Ankara, 1965. Gürsoy, Tahsin ve Olcay Neyzi (der.), İstanbul’un Rami Gecekondu Bölgesinde Çocuk Sağlığı Konusunda Araştırmalar, İstanbul, 1996. Hart, Charles W. M., “Gecekondu Bölgelerinde Yapılan Araştırmalardan Bazı Sonuçlar”, Teksif Konut Semineri, İstanbul, 1964. Hart, Charles W. M., “Şehire Gelen Köylüler”, İktisadi Kalkınmanın Sosyal Meseleleri, Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferansı, İstanbul, 1964. Hart, Charles W. M., Zeytinburnu Gecekondu Bölgesi, çev. N. Saran, İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Yayını, 1966. Helling, G. C. ve B., Rural Turkey: A New Socio-statistical Appraisal, İstanbul: İ.Ü. İktisat Fakültesi yayını, no. 795, 1975. Heper, Metin, Gecekondu Policy in Turkey: An Evaluation with a Case Study of Rumelihisarüstü Squatter Area in Istanbul, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayını, 1978. İmar ve İskan Bakanlığı [İ. İ. B.], Büyük Şehirde Gecekondu, Sosyal Araştırmalar Dairesi, 1964. İ. İ. B., Bursa-İzmir-İstanbul Anadolu Yakası Gecekondu Bölgelerinin Tamamında Yapılan Örneklemeli Araştırma, Ankara: Sosyal Araştırmalar Dairesi, 1964. İ. İ. B. Konut Özel İhtisas Komisyonu, Ankara-Esat-Çankaya ve Dikmen Gecekonduları, Ankara, 1964.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
347
İ. İ. B. Konut Özel İhtisas Komisyonu, Ankara-Gülveren-Çinçinbağları-Topraklık Gecekonduları, Ankara, 1964. İ. İ. B. Konut Özel İhtisas Komisyonu, Ankara-Gülveren Gecekondu Araştırması, Ankara, 1964. İ. İ. B. Konut Özel İhtisas Komisyonu, Ankara-Topraklık Gecekondu Araştırması, Ankara, 1964. İ. İ. B. Konut Özel İhtisas Komisyonu, İzmir-Gürçeşme Gecekondu Araştırması, Ankara, 1964. İ. İ. B. Konut Özel İhtisas Komisyonu, Şehirleşme, Gecekondular ve Konut Politikası, Turhan ve Ayda Yörükan (haz.), Ankara, 1966. İ. İ. B. Konut Özel İhtisas Komisyonu, 13 Büyük Şehirde Gecekondu, Ankara, 1965. İ. İ. B. Konut Özel İhtisas Komisyonu, Ankara-Çinçinbağları Gecekondu Araştırması, Ankara, 1965. İ. İ. B. Konut Özel İhtisas Komisyonu (1971), Gecekondu Raporu, Ankara, 1974. İlhan, Mustafa, “Türkiye’de Gecekondu Bölgelerindeki Teknik Altyapı Sorunları: Ankara İli Keçiören İlçesi Osmangazi Mahallesi Teknik Altyapı Olgusunun Örneklenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1989. İnal, Kemal, “Organizational and Institutional Integration of the Gecekondu Dwellers into the Organized Urban Structures in Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992. İstanbul Gecekonduları, Ankara: İmar ve İskân Bakanlığı Mesken Genel Müdürlüğü, ts. İzgü, M., Gecekondu, İstanbul: Remzi Yayınları, 1970. İzmir Gürçeşme Gecekondu Araştırması, Ankara: İmar ve İskan Bakanlığı Mesken Genel Müdürlüğü, 1964. Kara, Murat, “Application of GIS in Planning as a Decision Support Tool: A Case Study Related to Squatter Settlements”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001. Karagöz, Mehmet, “Gecekondu Sorununun Hukuki Yönleri”, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995. Karataş, Kasım, “Gecekondu Ailelerinin Kentte Bütünleşmelerini Engelleyen Nedenler ve Ortaya Çıkan Toplumsal Sorunlar”, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1987. Karpat, Kemal, “Sosyal Yapı Değişmeleri Açısından Türkiye’de Gecekondu Sorunu”, Milliyet, 15-30 Haziran 1969. Karpat, Kemal, Gecekondu Sorunu Üzerine, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Konferansları Dizisi, No. 1, 1973. Karpat, Kemal H., The Gecekondu: Rural Migration and Organizaion, Cambridge: Cambridge University Press, 1976. Keleş, Ruşen, Türkiye’de Şehirleşme, Konut ve Gecekondu, İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1972. Kıray, Mübeccel B., “Gecekondular”, Mimarlık Semineri, Ankara: Mimarlar Odası Yayını, 12-13 Şubat 1970.
348
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Kıray, Mübeccel B., “Gecekondu: Az Gelişmiş Ülkelerde Hızla Topraktan Kopma ve Bütünleşememe,”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cem Sar’a Armağan,, 1973, c. XXVII, sy. 23. Kırıklı, Şaziye (ed.), Değişimin Simgelendiği Kent Kahramanmaraş, İstanbul: Creative Yayıncılık, 1998. Koç, Ercan, “Planlara ve Düzenleyici Yasal Kurallara Uygun Olmayan Yapılaşma Alanlarının Dönüşüm Sürecinde Planlamanın Etkinliği”, Doktora Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998. Kongar, Emre, “Survey of Familial Change in Two Turkish Gecekondu Areas”, Sosyal Antropoloji Konferansı, İznik, Eylül 1970. Kongar, Emre, “Altındağ Gecekondu Bölgesi”, Amme İdaresi Dergisi, Eylül 1973, c. VI, sy. 3. Kongar, Emre, “Altındağ’da Kentle Bütünleşme, Amme İdaresi Dergisi, Aralık 1974, c. VI, sy. 4. Kongar, Emre, “Toprak Fabrika İşgalleri ve Öğrenci Eylemlerine Karşı Gecekondu Halkının Bakışı”, Prof. Dr. Cavit Tütengil’e Armağan, İstanbul: Fakülteler Matbaası, 1982. Konuşkan, Işıl, “Cost of Squatter (Gecekondu) Housing Areas to Urban Economies from the Point of View of Infrastructural Services: A Case Study from Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1989. Köksal, Sema, Sosyal Demokrat Belediye Başkanları ve Gecekondu, İstanbul: TÜSES. Köksal, Sema, “Ticarileşen Gecekondu ve Kent Yöneticileri”, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Kıray’a Armağan Sayısı, c. VII, sy. 12, s. 260-276. Kuzu, Aylin, “Urban Redevelopment Approaches for the Squatter Areas Within a Changing Context of Urban Planning Case Study Ankara: Geçak Urban Redevelopment Project”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997. Mangır, M. ve Y. Aktaş, Gecekondu Gençliğinde Boş Zaman Etkinlikleri, Ankara: AÜ ZF Yayını, No:1268, 1992. Odabaş, Aysel, “Ankara Kenti Gecekondu Yerleşim Bölgelerinde Açık Yeşil Alan İlişkileri Bu Yüzden Karşılaşılan Sorunlar ve Keçiören Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 1990. Onat, Ümit, “Gecekondu Kadınının Kente Özgü Düşünce ve Davranışlar Geliştirme Süreci”, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992. Onat, Ümit, Gecekondu Kadınının Kente Özgü Düşünce ve Davranışlar Geliştirme Süreci, Ankara: Başbakanlık Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı, 1993. Ongun, M. Tuba (ed.), Anadolu’da Hızla Sanayileşen Kentler: Kahramanmaraş Örneği, Ankara: Türkiye Ekonomi Kurumu, 1999. Ortabostan, Şule, “Gecekondu Bölgelerinde Ev Kadınlarına Yönelik Tüketici Eğitim Programı Kapsamının Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1999. Öğretmen, İbrahim, Ankara’da 158 Gecekondu, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, no. 51-69, 1957.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
349
Ökdem, Şeyda, “Gecekondu Bölgesinde Yaşayan Kadınların Karşılaştıkları Krize Neden Olabilecek Yaşam Olaylarının Saptanması ve Ruhsal Belirtilerinin Değerlendirilmesi”, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 1997. Özar, Ş., “Kentsel Kayıtdışı Kesimde İstihdam Sorununa Yaklaşımlar ve Bir Ön Saha Çalışması”, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gelişme Dergisi, 1996, c. XXIII, sy. 4. Özer, İnan, “Türkiye’de Gecekondu Olgusu ve Özellikleri”, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1984, sy. 2. Öztürün, Binnur, “Ankara Gecekondu Bölgelerinde Yaşayan Ailelerin Ekonomik Problemleri Üzerinde Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1995. Saran, Nephan, “İstanbul’da Gecekondu Problemi”, E. Tümertekin, F. Mansur ve P. Benedict, Türkiye Coğrafi ve Sosyal Araştırmalar, İstanbul, 1971. Sevgi, Cezmi, Kentleşme Sürecinde İzmir ve Gecekondular, İzmir: Konak Belediyesi, 1988. Sevinç, Bekir, “Sosyo-kültürel Değişim Sürecinde 1950 Sonrası On Türk Romanında Göç ve Gecekondu”, Yüksek Lisans Tezi, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Şen, N., Plan ve Yapı Bakımından Gültepe, Kuştepe, Harmantepe, Çağlayan ve Zeytinburnu Gecekondularının İncelenmesi, İstanbul, 1966. Şenyapılı, Tansı, “A New Component in Metropolitan Areas: Gecekondu Women”, Nermin Abadan-Unat (der.), Women in Turkish Society, Leiden: E. J. Brill, 1981. Şenyapılı, Tansı, Gecekondu: ‘Çevre’ İşçilerin Mekânı, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yayını, 1981. Şenyapılı, Tansı, “Economic Change and the Gecekondu Family”, Çiğdem Kağıtçıbaşı (der.), Sex Roles, Family and Community in Turkey, Bloomington, IN.: Indiana University Press, 1982. Şenyapılı, Tansı, Ankara Gecekondularının Ekonomik Profili, Kentsel Bütünleşme, Türkiye Gelişme Araştırmaları Vakfı Yayını, 1982. Şenyapılı, Tansı, Ankara Kentinde Gecekondu Gelişimi: 1923-1960, Ankara: Batıkent Konut Üretim Kooperatifleri Birliği, 1985. Şenyapılı, Tansı, “Planlama Açısından Gecekondu Olgusunda Mekansal Öğelerin Etkisi: Örnek Alan, İstanbul-Kahire”, Toplum ve Bilim, 1990, sy. 48-49, s. 187-199. Şenyapılı, Tansı, “A New Stage of Gecekondu Housing in Istanbul”, Development of Istanbul Metropolitan Area and Low Cost Housing, İstanbul: İstanbul Turkish Social Science Associaton, Municipality of Greater İstanbul ve IULA-EMME Publication, 1992. Şenyapılı, Tansı, 1980 Sonrasında Ruhsatsız Konut Yapımı, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Konut Araştırmaları Dizisi: 8, Ankara, 1996. Şenyapılı, Tansı, “Cumhuriyetin 75. yılı, Gecekondunun 50. yılı”, Yıldız Sey (der.), 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998. Şenyapılı, Tansı, “Enformel Sektör: Devingenlikten Durağanlığa/Gecekondulaşmadan Apartmanlaşmaya”, A. Halis Akder ve Murat Güvenç (ed.),Devlet Reformu, Yoksulluk: Bölgesel Gelişme ve Yoksulluk, Kent Yoksulluğu, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, 2000.
350
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
Şenyapılı, Tansı, “Baraka”dan Gecekonduya Ankara’da Kentsel Mekânın Dönüşümü: 1923-1960, İstanbul: İletişim Yayınları, 2004. Tapan, Mete, “Kaçak Yapılaşma ve Gecekondu”, İstanbul, 1994, sy. 11, s. 55-57. Tekeli, İlhan, “Gecekonduları Planlama ve Sorunları”, Mimarlık Semineri, Ankara: Mimarlar Odası Yayını, 1970. Tekeli, İlhan, Y. Gülöksüz ve T. Okyay, Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı Şehir, İstanbul, 1976. Temren, Belkız, “Yıldız Gecekondu Ailelerine Genel Bir Bakış”, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1995, c. XXXVII, sy. 2. Tankut, G., “Ankara’da Gecekondu Problemi ve Akdere Mahallesi”, (teksir), Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1968. Tok, Neslihan, “A Critical Approach to Gecekondu Studies in Turkey with a Reference to the Modernization Theory”, Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999. Tuna, Orhan, İstanbul Gecekondu Önleme Bölgeleri Araştırması, İstanbul: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, no. 391, 1977. Tutan, Hızır, “Türkiye’de Gecekondu Sorunu”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995. Tüfekçioğlu, Hayati ve Ayşen Şatıroğlu, “İstanbul’da Enformel Yerleşim Bölgelerine Bir Örnek”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi, 2004, III. dizi, sy. 8, s. 59-66. TÜBİTAK-YAE, Gecekondu ve Gecekondu Önleme Bölgelerinde Konutların İyileştirilmesi, Ankara: TÜBİTAK YAE, Rapor no. h 22, 1984. Uğur, Naci, “Gecekondularda Suç ve Suçluluk: Ankara Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 1986. Ulukaya, İ. Ertan, Antalya’da Kentleşme ve Gecekondu Sorunu, İstanbul, 1979. Uysal, Yıldız, “Çarpık Kentleşmenin İllegal Yüzü”, İstanbul, 1994, sy. 11, s. 71-74. Üstün, Metin Zafer, “Kentleşme Sürecinde Gecekondu Oluşumları ve Fikirtepe Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1995. Wedel, Heidi, Siyaset ve Cinsiyet: İstanbul Gecekondularında Kadınların Siyasal Katılımı, İstanbul: Metis Yayınları, 2001. Yalçın, Özen, “Konut ve Konut İçi Mekansal ve Anlamsal Bölünmenin Dielektrik Analiz Modeli, Örnek: Gecekondu Yerleşimleri”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998. Yasa, İbrahim, Ankara’da Gecekondu Aileleri, Ankara: Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü Yayınları, 1966. Yasa, İbrahim, “Gecekondu Topluluklarında İş-Güç Çeşitleri ve Ekonomik Düzen”, Sekizinci İskân ve Şehircilik Haftası Konferansları, Ankara: İskân ve Şehircilik Derneği Yayınları, no. 3, 1966. Yasa, İbrahim, “Gecekondu Ailesi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Aralık 1970, sy. 25. Yavuz [Töre], Candan, “Some Hints for Improvement Alternatives of “Gecekondus” Case Study: Altındağ”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar›
351
Yavuz, Fehmi, “Önsöz”, İbrahim Öğretmen, Ankara’da 158 Gecekondu, Ankara: Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, no. 69-51, 1957. Yavuz, Fehmi, “Gecekondu Konusu”, Dördüncü İskân ve Şehircilik Haftası Konferansları, Ankara: Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, no. 119-101, 1961. Yayla, Y., Şehir Planlamasının Başlıca Hukuki Meseleleri ve İstanbul Örneği, İstanbul: İstanbul Üniversitesi yayını no. 2098, 1975. Yener [Alataş], Zerrin, “Analysis and Evaluation of the Improvement Plans and the Relevant Model Developed Within the Context of the Çukurova Urban Development Project: Determination of its Replicability in Other Similar Problem Areas”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1991. Yörükan, Ayda, İzmir Gecekonduları, Ankara: İmar ve İskan Bakanlığı Mesken Genel Müdürlüğü, 1966. Yörükan, Ayda, Gecekondular ile İlgili Rapor, Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (19731977), Konut Özel İhtisas Komisyonu için hazırlanmış rapor, 1971. Yörükan, Ayda ve Turhan, Gecekondu Bölgelerinin Sosyo-Kültürel Özellikleri, Ankara: İmar ve İskân Bakanlığı Mesken Genel Müdürlüğü Sosyal Araştırma Dairesi, 1968. Yurdseven, Cem, “Bir Gecekondu İyileştirme Stratejisi Olarak Katılım: Trabzon Zafer Mahallesinde Bir Örnek Çalışma”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1993. Zadil, Ekmel, “İstanbul Mesken Meseleleri ve Gecekondular”, İçtimai Siyaset Konferansları, c. II, İstanbul: İstanbul Üniversitesi İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü, 1949.
On the Studies of Urbanization and Squatter Houses (Gecekondu) in the Republican Period Alim ARLI Abstract This paper is a review of the literature on the processes of urbanization in Turkey in the period of 1923-2005. The studies on the cities which are the major spaces in the modernization efforts in the Republican Era constitute a major part of Turkish social sciences. This paper introduces the substantial ones among these studies and gives a detailed bibliography at the end. The historical line in urbanization process has been explained in the specific context of Anatolia. In the review part of this paper, scholars who were the major contributors in the foundational stage of the urban studies and contributed to that process in a prominent way have been evaluated. The basic works of the scholars from a variety of disciplines have been included. One of the crucial dimensions of the urbanization studies has been the question of squatter house after 1950. The formation of informal housing spaces which deeply influenced the urbanization processes of non-Western societies generated the question of squatter houses
352
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Arl›
as a single topic for research. Squatter houses literature basically focuses on large cities and especially Istanbul, Ankara and Izmir. For that reason, bibliography has been divided into two parts at the end. This paper seeks to argue the main trends in urban studies and in the literature. Keywords: Turkey, Urbanization, Squatter House, Modernization, Social Transformation
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de fiehirleflme ve Gecekondu Araflt›rmalar› Alim ARLI Özet Bu çalışmada, 1923-2005 yılları arasında Türkiye’nin şehirleşme süreçlerinin bibliyografik bir değerlendirmesi yapılmaktadır. Cumhuriyet dönemi modernleşme hareketlerinin temel alanı olan şehirlerle ilgili çalışmalar, Türk sosyal bilimlerinin önemli bir yekûnunu tutmaktadır. Bu bibliyografik çalışmada, bu çalışmalar içinde etkili olan eserler tanıtılmakta ve bunların ayrıntılı bir dökümü çalışmanın sonunda verilmektedir. Ayrıca şehirleşme sürecinin tarihsel çizgisi Anadolu coğrafyası özelinde özetlenmeye çalışılmıştır. Araştırmanın tanıtım kısmında, şehirleşme çalışmalarının kuruluşunda emek veren ve bu sürece ciddi akademik katkılar yapan bilim adamları merkeze alınmıştır. Farklı disiplinlerden şehircilik çalışmalarına katkı yapan temel isimlerin başlıca eserleri dikkate alınmıştır. Şehirleşme araştırmalarının 1950’den sonraki en önemli boyutlarından birisi ise gecekondu sorunu olmuştur. Batı-dışı toplumların şehirleşme süreçlerini derinden etkileyen enformel konut alanlarının oluşumu müstakil bir konu olarak gecekondulaşmayı da doğurmuştur. Gecekondu literatürü İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere çoğunlukla büyük şehirlerde yapılan araştırmaları ihtiva etmektedir. Bu açıdan metnin sonuna eklenen litaratür, şehirleşme ve gecekondu başlıkları altında ikili olarak tasnif edilmiştir. Bu çalışma, şehircilik alanının genel hatlarını tartışma ve bibliyografik gelişimini seçici olarak sunma amacı taşımaktadır. Anahtar Sözcükler: Türkiye, Şehirleşme, Gecekondu, Modernleşme, Sosyal Dönüşüm.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
211
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 211-235
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle Ahmet UZUN*
EN YAYGIN TANIMIYLA EKONOMİ, sınırsız insan ihtiyaçlarının kıt olan kaynaklarla en iyi şekilde karşılanmasının yollarını araştıran bir bilim dalıdır. Bu yönüyle ekonomi kıtlıkla mücadeleye yönelik tercihleri ele almakta ve dolayısıyla bir tercih bilimi hüviyeti kazanmaktadır. Ekonomik tercihler mikro ve makro olmak üzere iki ana düzeyde incelenmektedir. Mikro ekonomi; bireylerin, firmaların kıtlıkla mücadele ederken yaptıkları tercihleri ve devletin kıtlıkla mücadelede yaptığı tercihlerin karar birimleri (bireyler, firmalar) üzerindeki etkilerini ele almaktadır. Makro ekonomi ise; bir ekonomide hayat standartlarını, fiyat istikrarını belirleyen faktörlerin neler olduğunu ele almakta ve ayrıca ekonomik dalgalanmaların hangi sebeplerden kaynaklandığını incelemektedir.1 İktisat tarihi ise, bu iki alandaki teorilere tarihî veriler sağlayan önemli bir disiplindir. Bu yönüyle bakıldığında Osmanlı şehir ekonomisi kapsamındaki incelemelerden, Osmanlı ekonomisinin çeşitli yönleri hakkında önemli bazı bilgiler elde etmenin mümkün olduğu görülecektir. Bu veriler Osmanlı ekonomisinin teorik çerçevesi hakkında sağlıklı genelleştirmeler yapabilmek için de büyük öneme sahiptirler. İşte bu makalede; Osmanlı’da şehir ekonomisinin önemli bir yönünü oluşturan iaşe konusundaki çalışmaları değerlendirip, bu çalışmalarda ortaya konan temel bulguları özetle aktarmak ve daha sonra, onların ortak saptamalarını tespit edip bunlardan hareketle Osmanlı şehir ekonomisinin önemli yönlerini iktisat teorisinin ışığı altında irdelemek hedeflenmiştir. Osmanlı Devleti’nde şehir ekonomisi içerisinde ele alınabilecek önemli bazı konular bulunmaktadır. Bu kapsamda şehirlerde hangi iktisadî faaliyetlerin gelişmiş olduğu, bu faaliyetlerle ne kadar istihdamın yaratıldığı, nasıl bir üretim teknolojisinin kullanıldığı, maliyetlerin nasıl gerçekleştiği yanında şehir sakinlerinin gelir ve talep yapıları, tüketim eğilimleri gibi konular iktisadî tarih * Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü. 1 Michael Parkin, Economics, 6. Baskı, Addison Wesley, 2003, s. 2.
212
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
açısından hayli öneme sahiptirler. Osmanlı şehirlerinde ekonomik yapılara ilişkin bazı ortak özelliklerden bahsedilebilir elbette, ancak şehirlerin iktisadî açıdan çok çeşitli biçimlere sahip olduğu unutulmamalıdır. Osmanlı şehirlerinde iktisadî tarih açısından üzerinde önemle durulması gereken bir konu da şehrin temel ihtiyaçlarının karşılanması idi. Aslında bu konu, ulaşım ve sanayi alanında büyük dönüşümün gerçekleştiği XIX. yüzyıla kadar bütün dünyada önemini korumuş bir meseleydi. Osmanlı ise XIX. yüzyılın gelişmelerine ayak uyduramadığı için bu meseleyi çöküşe kadar yakından hissetmiş ve hatta Cumhuriyet Türkiye’sinde de aynı mesele bir süre daha önemini korumuştur. Aslında iaşe olarak adlandırdığımız bu sorunu Osmanlı açısından incelerken bazı ön saptamalar yapmak lazımdır. Öncelikle belirtmek gerekir ki; iaşe meselesi tüm şehirler için önemli olmakla beraber başkent İstanbul için her zaman ayrı bir kategoride değerlendirilmiştir. Bunun sebeplerini tahmin etmek zor değildir. Çünkü başkent olması ve kalabalık bir nüfusu beslemesi yanında, siyaseten aktif sınıfların mevcudiyeti şehrin iaşesi sorununa ayrı bir mana kazandırıyordu. İaşe konusunda diğer önemli bir husus, sefere çıkan ordu birliklerinin ihtiyaçlarının karşılanmasıydı. Bu konuda Osmanlılar, zamanına göre son derece karmaşık ve gelişmiş bir lojistik düzen kurabilmişlerdi. İaşe konusunun bir diğer yönü ise şehirlerde temel ihtiyaç maddelerinin karşılanmasının sadece tüketim açısından değil, aynı zamanda üretim açısından da büyük önem taşımasıydı. Çünkü iaşe uygulamaları içerisinde şehre getirilen temel malların önemli bir kısmı da esnafa hammadde olarak gidiyordu. İaşenin, bir bütün olarak, Osmanlı şehir ekonomisinin vazgeçilmez bir yönünü oluşturduğu ve üretim, tüketim, fiyatlar, fayda ve refah düzeyi gibi mikro ve makro temel göstergeleri yakından etkilediği görülmektedir. Bu makalede Osmanlı Devleti’nde şehir ekonomisinin en önemli yönlerinden birisini oluşturan iaşe konusunda Türkçe ve İngilizce olarak yapılmış temel çalışmaların (kitap ve makaleler ile yüksek lisans ve doktora tezleri) değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Bunu yaparken, çalışmaları dört genel kategori içerisinde ele almak uygun gözükmektedir. Bu çerçevede Osmanlı şehirlerinde iaşe konusunu genel olarak ele alan çalışmalara öncelikle göz atmak faydalı bir başlangıç olabilir. İkinci olarak, İstanbul’un iaşesi meselesini konu edinen çalışmaları değerlendirmek uygun olur; çünkü İstanbul, iaşe düzenlemeleri açısından apayrı bir öneme sahipti. Çok sık seferlerin düzenlendiği Osmanlı Devleti’nde askerlerin ihtiyaçlarının karşılanması konusunu, iaşe politikalarından ayrı düşünmek mümkün olmadığı için, sefere çıkan ordunun iaşesiyle ilgili çalışmaları ayrıca incelemek ve son olarak da İmparatorlukta iaşe sorununu teorik düzlemde ele alan birkaç çalışma hakkında bilgi vermek makalenin amaçları içerisinde yer almaktadır. Sonuç kısmında tüm çalışmalardaki incelemelerden hareketle genel bazı değerlendirmelerin yapılmasına çalışılacaktır.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
213
Şehirlerin İaşesiyle İlgili Çalışmalar Osmanlı şehirlerinde halk kitlelerinin ihtiyaç duyduğu en önemli yiyecek maddesi hububat idi. Bu önemi nedeniyle tüm yöneticiler, hububat iaşesi konusuna ayrı bir önem ve öncelik vermekte ve bu konuda gerekli gördüklerinde her türlü tedbiri almaktaydılar. Ancak belirtmek gerekir ki, burada, İstanbul’un kesin bir önceliği vardı ve bu şehrin iaşesiyle ilgili düzenlemeler çok daha farklı ve karmaşık prosedürleri içermekteydi. Dolayısıyla iaşe konusundaki çalışmalar başkent üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak iaşe sorununu Osmanlı genelinde ele alan çalışmalar az da olsa bulunmaktadır. Bu kategoride en önemli tetkikleri, tanınmış iktisat tarihçisi Lütfi Güçer yapmıştır.2 Güçer iaşe konusuna, o ana kadar yapılmış olan incelemelerde gördüğümüzden daha farklı bir perspektifle yaklaşmış ve bu özelliğiyle kendisinden sonra gelen araştırmacıları da etkilemiştir. Klasik döneme ait vesikalar üzerinde yoğunlaşarak ilk defa Osmanlı Devleti’nin bir iaşe politikası takip ettiğinin delillerini ve sistematik uygulamalarını ortaya koyan Güçer ayrıca hem şehirlerin hem de seferdeki ordunun temel ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla tesis edilen kurumsal yapıyı açığa çıkarmıştır. Çalışmada ayrıca devletin, hububat üretiminden dağıtıma kadar çeşitli aşamalarda neden müdahalelerde bulunduğunun ekonomik, malî ve askeri gerekçeleri ortaya konmuş ve bu çerçevede hububattan alınan hem olağan hem de olağanüstü vergiler tanıtılmıştır. Güçer’in incelemeleri bize Osmanlı Devleti’nde hububattan alınan olağanüstü vergilerin bir harp finansmanı yöntemi olarak kullanıldığını göstermektedir. Netice olarak kitap, XVI. ve XVII. yüzyıl Osmanlı’sındaki hububat meselesine yoğunlaşması nedeniyle, ilerleyen yüzyıllarda iaşe politikasında meydana gelen değişmeleri irdelememekte, ancak öne sürdüğü sağlam argümanlar sayesinde iaşe konusunda hâlâ temel başvuru kaynaklarından birisini teşkil etmektedir. Güçer’in Osmanlı şehirlerinin iaşesini genel olarak ele aldığı iki çalışması daha bulunmaktadır. Yazarın XVI. yüzyıl sonlarına doğru hububat ticaretinde geçerli esasları ele alan çalışmasında,3 Osmanlı ülkesinde hububatın taşınması ve satılmasında hükümetçe getirilen kısıtlamalar anlatılmaktadır. Makalede arşiv belgelerinden (Mühimme Defterleri) yararlanılarak, ihtiyaç fazlası hububata sahip kazalardan ihtiyacını kendi olanaklarıyla karşılayamayan önemli merkezlere hububat aktarımında hükümetçe getirilen düzenlemelerin detayı ve bu arada İstanbul için geçerli olan birtakım istisnaî kaidelerin muhtevası anlatılmaktadır. Diğer çalışmada ise yazar şehirlerin iaşe meselesini ihracat ya2 Lütfi Güçer, Osmanlı İmparatorluğu’nda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul: Sermet Matbaası, 1964, vii+231 s. 3 Lütfi Güçer, “XVI. Yüzyıl Sonlarında Osmanlı İmparatorluğu Dahilinde Hububat Ticaretinin Tâbi Olduğu Kayıtlar”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 1951-1952, c. XIII, sy. 1-4, s. 79-98.
214
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
sakları kapsamında değerlendirmektedir.4 Güçer dışında Osmanlı Devleti’nde iaşe konusunu genel olarak ele alan çalışmalar arasında, Şapolya’nın5 kısa değerlendirmesi ile Erefe’nin yüksek lisans tezi olarak yaptığı incelemesini6 zikredebiliriz. Erefe’nin tezinde arşiv belgeleri kullanılarak, XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde ekmek ve iaşe meselesi ele alınmakta ve özellikle İstanbul’un buğday ve ekmek ihtiyacının karşılanması konusu ve devletin burada üstlendiği işleve değinilmektedir. Tezde Osmanlı yönetiminin, buğdayın üretiminden ekmek olarak tüketiciye ulaşımına kadar, geniş müdahalelerde bulunduğu ve burada pragmatik bir yaklaşımın esas alındığı savunulmaktadır. Osmanlı Devleti’nde şehirlerin iaşesi meselesi kırsal kesimle şehirler arasında kurulan ekonomik ve ticarî ilişkilerle yakından alakalıydı. Gerçekten de başkent İstanbul hariç tutulursa, genellikle, önemli sayılabilecek şehirlerin en azından temel yiyecek ve hammadde ihtiyaçlarının karşılanmasında, yakın kırsal bölgeyle olan ihtisaslaşmanın ve buna bağlı olarak kurulan ticarî ilişkilerin önemli rolü bulunmaktaydı. İstanbul’un temel ihtiyaçlarının karşılanması ise nüfusunun büyüklüğüne bağlı olarak, çok daha uzak mesafeli pazarlarla ticarî bağlantıları gerektirmekteydi. Dolayısıyla Osmanlı şehir ekonomisinin en önemli yönünü oluşturan iaşe konusunu incelerken İmparatorluğun ekonomi ve ticaret tarihiyle ilgili genel kaynaklar yanında, spesifik olarak şehir ekonomisiyle ilgili yapılmış çalışmalara da göz atmak gerekmektedir. Bu kapsamda Faroqhi’nin çalışmasını özellikle zikretmek gerekir.7 Giriş ve sonuç hariç on bir bölümden oluşan bu çalışma, 1550-1650 arasında Osmanlı kent hayatını genel olarak incelemekte ve özellikle de ticaret, tarımsal üretim ve sanayi faaliyetleri konusuna eğilmektedir. Aslında kitap, bütünüyle iaşe, yani şehirlerin temel ihtiyaçlarının karşılanması konusuyla yakından ilgilidir; ancak özellikle üçüncü ve dokuzuncu bölümler doğrudan iaşe konusuyla alakalıdır. “Deniz Ticaretindeki Olanaklar ve İniş-Çıkışlar” başlığıyla yazar, kitabın üçüncü bölümünde İstanbul’un temel ihtiyaçlarının karşılanmasında Karadeniz, Marmara ve Ege havzasının önemini anlatmakta ve bu çerçevede söz konusu bölgelerden başkente hangi malların taşındığına değinmektedir. Yine bu bölümde İmparatorluktaki deniz ticaretiyle Anadolu şehirlerinin gelişimi arasındaki bağlantılar ele alınmaktadır. Yazar İzmir dışındaki Anadolu limanlarının esas olarak iç ticaretle uğraştıklarını ve Anadolu liman kentlerindeki ticaretin, bu yerleşimlerin bü4 Lütfi Güçer, “Osmanlı İmparatorluğunda Şehirlerin İaşesi ve İhracat Yasakları”, Üniversite Haftası içinde, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayını, no. 777, 1958. 5 Enver Behnan Şapolyo, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İaşe Teşkilatı, XVI.-XIX. Asırlar”, Çınaraltı Mecmuası, 1942, sy. 49, s. 10-11. 6 Oya İklil Erefe, “Bread and Provisioning in the Ottoman Empire (1750-1860)”, Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi, 1997. 7 Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, çev. Neyyir Kalaycıoğlu, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1993, 457 s.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
215
yük önem kazanmasını sağlayamadığını tespit etmektedir. Kitabın dokuzuncu bölümünde ise Faroqhi, Osmanlı şehirlerinde özellikle de Anadolu’da, koyun ticaretini ve şehirlerin et ihtiyacının sağlanmasını ele almakta ve bununla bağlantılı olarak İstanbul’un et ihtiyacının karşılanmasının diğer şehirlerde yarattığı ekonomik etkileri değerlendirmektedir. Yazar incelediği dönem içerisinde şehirlerin et iaşesi açısından kasapların gördüğü fonksiyonlara ve sistemin işlemesi için tesis edilen malî yapıya da değinmektedir. Bruce McGowan’ın Economic Life in Ottoman Europe8 başlıklı kitabı da Faroqhi’nin çalışmasına benzer şekilde, doğrudan iaşe meselesini ele almamasına rağmen konu hakkında önemli bilgiler edinilebilecek bir çalışma niteliğindedir. Beş kısımdan oluşan kitabın “Ottoman Exports to Pre-Industrial Europe” başlığını taşıyan birinci bölümünde, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nin takip ettiği iaşe politikaları, bu politikalarda meydana gelen değişmeler, hububat ve et gibi temel malların nerelerden temin edildiği ve bu çerçevede ticaret rotalarında ortaya çıkan eğilimler değerlendirilmektedir. Tabii ki bu bilgiler içerisinde, şehirlerin ve bilhassa İstanbul’un iaşesi konusunda da önemli değerlendirmeler yer almaktadır. Charles Issawi’nin The Economic History of Turkey, 1800-19149 başlığıyla yayımlanan kitabı da yine iaşe konusu için başvurulabilecek bir kaynak niteliğindedir. Kitapta, XIX. yüzyıl Osmanlı sosyal ve iktisadî hayatına dair konu başlıkları bulunmaktadır. Çalışmada, İstanbul’un hububat ve su ihtiyacının teminini konu alan başlıklar yanında, ticaret konusunun işlendiği ayrı bir bölüm mevcuttur. İç, dış ve transit ticaret hakkında bilgiler bulunan bu bölüm, ele aldığı konunun niteliği nedeniyle, Osmanlı kentlerinin ve özellikle de İstanbul’un iaşesi hususunda da malumat içermektedir. Osmanlı hakkında çok sayıda eser vermiş tarihçi Halil İnalcık’ın çalışmaları da şehir ekonomisi ve iaşe konusunu inceleyecekler için öncelikle okunması gereken yayınlar arasında değerlendirilebilir. Bu yayınlar içerisinde de, özellikle iki çalışmadan bahsetmek gerekir. Bunlardan ilki hâlâ Osmanlı Klasik Dönemi (1300-1600) hakkında temel başvuru kaynağı olmayı sürdüren ve yakın tarihte Türkçe’ye de çevrilen kitaptır.10 Kitabın “Ekonomik ve Toplumsal Yaşam” başlığını taşıyan üçüncü bölümü, klasik dönemde Osmanlı ticareti ve şehir ekonomisi hakkında önemli bilgiler içermektedir. Gerçekten de bu bölümde Osmanlı’nın Avrupa, Uzak Doğu ve Karadeniz havzasıyla yürüyen ticareti, ticareti yapılan mallar, ticaret yollarının zamanla farklılaşması gibi konular değerlendirilirken, Osmanlı kentlerinin ve İstanbul’un temel mallar açısından nerelere bağımlı olduğu ortaya konmaktadır. Yine aynı bölümde kent ekonomisi 8 Cambridge: Cambridge University Press, 1981, xii+226 s. 9 Chicago: The University of Chicago Press, 1980, xvii+390 s. 10 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu: Klasik Çağ (1300-1600), çev. Ruşen Sezer, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003, 285 s.
216
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
içerisinde hangi faaliyetlerin, kimler tarafından ve nasıl organize edildiği ve yürütüldüğü ayrıntılı olarak tartışılmakta ve bu arada özellikle de İstanbul’un fetihten sonra nasıl büyük bir merkez haline geldiği anlatılmaktadır. Tabii ki tüm bu konular, şehir ekonomisi ve iaşe açısından büyük önem taşımaktadır. İnalcık ve Quataert tarafından edite edilen11 ve daha sonra iki cilt halinde Türkçe’ye de çevrilen kitap,12 Osmanlı sosyal ve ekonomi tarihi üzerine yazılmış en kapsamlı ve önemli çalışma niteliğindedir. Çalışmanın her iki cildinde de hem İstanbul’un, hem de genel anlamda Osmanlı şehirlerinin iaşesi, iaşe politikaları ve bunların Osmanlı iktisat düşüncesindeki yeri gibi konularda yararlanılabilecek bilgiler yer almaktadır. Osmanlı Devleti’nde kıtlıkla ilgili yapılmış çalışmaları iaşe konusu içerisinde değerlendirmek mümkündür. Ancak taşıdığı öneme rağmen konuyla ilgili az sayıda çalışma vardır. Kuneralp13 ve Beyoğlu14 tarafından yapılmış çalışmalar çok sınırlı da olsa bazı bilgiler aktarmaktadır. Kuneralp, 1873-1875 arasında Orta Anadolu’da egemen olan ve yiyecek bulamayan köylülerin yerlerini terk etmesine yol açan kıtlık hadisesine yer vermiş ve yokluğun giderilmesi için, gerekli yardımların genel anlamda teminine rağmen, ulaşım imkanlarının yetersizliğine bağlı başarısızlıkların ortaya çıktığını aktarmıştır. Beyoğlu ise; I. Dünya Harbi’nin başlamasıyla birlikte tüm ülkede beliren zahire sıkıntısını, Hicaz örneğini esas alarak incelemekte ve Osmanlı yönetiminin buradaki problemi çözmek için yapmış olduğu girişimleri anlatmaktadır. Arşiv belgelerinden yararlanılarak hazırlanan makalede, alınan tüm tedbirlere rağmen, bölgedeki iaşe sıkıntısının giderilemediği ve bu durumun bölge halklarının Osmanlı’ya karşı isyan etmesi için bir istismar vasıtası olarak kullanıldığı vurgulanmaktadır. Zikredilen iki çalışmada olduğu gibi, belirli yer ve zamanlarda yaşanan iaşe sıkıntılarını ele alan çalışmalar, Osmanlı Devleti’nin iaşe krizlerini nasıl yönettiğini saptamak açısından da önem taşımaktadır. Yine Osmanlı’da iaşe politikalarının başarıları olup olmadığını değerlendirirken kıtlıkların ve iaşe darlıklarının sıklığı ve süresiyle ilgili yapılmış çalışmalara mutlaka bakılması gerekmektedir. Ancak Osmanlı için bu konular üzerinde henüz yeterli ölçüde çalışıldığını söylemek zordur. Yine de, iaşe politikalarının da etkisiyle, Osmanlı yurdunda uzun süreli ve şiddetli buhran ve kıtlıkların yaşanmadığına vurgu yapmak gerekmektedir. 11 Halil İnalcık ve Donald Quataert (ed.), An Economic and Social History of the Ottoman Empire, 1300-1914, Cambridge: Cambridge University Press, 1994, xxxi+1026 s. 12 Halil İnalcık ve Donald Quataert, (ed.), Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, c. I, 1300-1600, çev. Halil Berktay, İstanbul: Eren Yayıncılık, 2000; c. II, 1600-1914, çev. Ayşe Berktay ve Serdar Alper, İstanbul: Eren Yayıncılık, 2004. 13 Sinan Kuneralp, “Orta Anadolu’da Kıtlık (1873-1875)”, Tarih ve Toplum, 1990, sy. 13/76, s. 54-56. 14 Süleyman Beyoğlu, “Birinci Dünya Harbi Başlarında Hicaz’da Zahire Buhranı”, Türk Dünyası Araştırmaları, 1993, sy. 83, s.173-183.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
217
Osmanlı’da şehirlerin iaşesi konusuyla ilgili literatürü değerlendirirken konuyla ilgili arşiv malzemelerinin yerine ve önemine de kısaca değinmek gerekir. Öncelikle arşiv belgeleri, iaşe konusunda hâlâ en önemli başvuru kaynağı olmaya devam etmektedir. Bu konuda Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki muhtelif belge ve defter kataloglarında çok sayıda belge mevcuttur. Cevdet tasnifi (özellikle Cevdet-i Belediye) başta olmak üzere, Hattı Humayun, İradeler, Meclis-i Vala, Meclis-i Mahsus, Mektubî gibi belge tasnifleri yanında, Maliyeden Müdevver Defterler, Baş Muhasebe ve alt fonları, Ahkam Defterleri, Kamil Kepeci vs. gibi defter kataloglarında da iaşe meselesine dair çok sayıda belge bulmak mümkündür. Bu arada Topkapı Sarayı Arşivi’nde ve hatta Şer‘iyye Sicillerinde yine bu konuyla ilgili malzeme bulunmaktadır. Arşiv kaynaklarının çok cüzî bir kısmı tıpkıbasım, özet ve transkripsiyon şeklinde basılmıştır. Bu çerçevede Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nce yayımlanan Mühimme Defterlerinin transkripsiyonlarında15 Osmanlı şehirlerinin ve bilhassa İstanbul’un iaşesi konusunda belgeler mevcuttur. Bu tür çalışmalar İstanbul için müstakil olarak da yapılmıştır ve bunlardan takip eden başlıkta bahsedilecektir. Bunların haricinde vak’anüvis Ahmed Lütfi Efendi Tarihi16 ile Cevdet Tarihi’nde17 iaşe konusuyla ilgili bazı bilgiler bulmak mümkündür. İstanbul’un İaşesiyle İlgili Çalışmalar Daha önce belirtildiği gibi, iaşeyle ilgili çalışmalar İstanbul üzerinde yoğunlaşmıştır. Başbakanlık Arşivi’nde bu konuya dair çok sayıda belgenin olması, konunun daha yoğun araştırılmasının temel nedenlerinden birisi sayılabilir. Gerçekten de İstanbul’un iaşesi, yüzyıllar boyunca bazı kurumsal düzenlemelerle temin edildiği için, bunun teferruatı çok daha iyi belgelenebilmiştir. İstanbul’un iaşesiyle ilgili çalışmaları da iki ana grupta toplayabiliriz. Bunlardan ilki şehrin iaşesini genel olarak ele alan, ikincisi ise hububat ve et başta olmak üzere belirli bir malın teminini konu edinen çalışmalardır. İstanbul’un iaşesini genel anlamda ele alan ilk yazarlardan birisi Ahmet Refik Altınay’dır. Onun konuyla çok yakın ilişkisi olan dört önemli çalışması bulunmaktadır. Bunlardan birisi Osmanlıca olarak yayımlanmış, diğer üçü ise bugünkü harflerle basılmıştır. Osmanlıca olarak yayımlanan çalışmada18 Refik; İstanbul’un buğday, et, pirinç, mercimek, soğan ve yağ gibi temel ihtiyaç 15 Şimdiye kadar 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 12 numaralı Mühimme Defterlerinin tıpkıbasımı ile transkripsiyonu ayrı ayrı yayımlanmıştır. 16 Bu çalışmanın ilk sekiz cildi Tarih Vakfı ve Yapı Kredi Yayınları (İstanbul, 1999, 1336 s.), diğer yedi cildi ise Türk Tarih Kurumu (Ankara, 1989-1993) tarafından yayımlanmıştır. 17 Ahmet Cevdet, Tarih-i Cevdet, 6 cilt, Dersaadet: Matbaa-yi Osmaniye, 2. Baskı, 1271 [1854]. 18 “Sultan Süleyman Kanuni’nin Son Senelerinde İstanbul’un Usul-i İaşe ve Ahval-i Ticariyesi”, TOEM, 1332/1916, sy. 37, s. 23-42.
218
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
maddelerinin nerelerden sağlandığını ve hükümetin malların fiyatlarının belirlenmesinden dağıtımına kadar, iaşe sürecinde ne gibi işlevler yerine getirdiğini anlatmaktadır. Ayrıca madrabazların öncülüğünde gerçekleşen kaçakçılık faaliyetlerine, hükümetin bu tür faaliyetleri engellemek için aldığı önlemlere de yer veren yazar, bu konularla ilgili çeşitli hüküm örnekleri aktarmıştır. Yazar ayrıca, başkentin önemli bir ihtiyaç maddesi olan etin teminine ve burada görev yapan celep ve kasapların tayin ve vazifelerine de yer vermiştir. İçeriği itibariyle makale, İstanbul’un iaşesini tüm yönleriyle özet olarak değerlendirmektedir. A. Refik’in diğer üç çalışmasından birini oluşturan ve Abdullah Uysal tarafından yayına hazırlanmış olan kitap, konuyla ilgili ihtiva ettiği belgeler nedeniyle bir başvuru kaynağı niteliğindedir.19 On bölümden oluşan kitapta, İstanbul şehir hayatının muhtelif yönleriyle ilgili 262 belge bulunmaktadır. Kitabın sekizinci bölümünde, iaşe ve erzak meselesiyle ilgili 46 belge mevcuttur. 32 belgenin bulunduğu ve Saray-ı Amire’nin idaresinin konu edildiği birinci bölümde yine iaşe meselesiyle ilgili önemli belgeler yer almaktadır. Altınay’ın kitabında mevcut olan bu belgelerden hareketle, Osmanlı idaresinin XVI. yüzyıl içerisinde iaşe konusunda yaptığı temel düzenlemelerin ana hatlarını çıkarmak mümkündür. Yazarın diğer iki çalışması da aynı serinin devamı niteliğindedir. On Birinci Asr-ı Hicride İstanbul Hayatı (1592-1688)20 ile On İkinci Asr-ı Hicride İstanbul Hayatı (1689-1785) 21 başlıklı çalışmalar da, bir önceki çalışması gibi, İstanbul hayatına ilişkin Divan’dan yazılan emirleri içermektedir. Bu vesikalar içerisinde; hicri XI. ve XII. yüzyıllarda saray idaresi, sosyal ve iktisadî hayat, ticaret, eğitim, gümrük işleri ve sanayi gibi toplum hayatının çeşitli yönlerini içeren konularla ilgili önemli bilgiler mevcuttur. Zikredilen çalışmalardan ilkinde vesikalar, sekiz kategoriye ayrılmış ve bunlar içerisinde iaşe ve erzak başlığı altında dokuz belge verilmiş; ikincisinde ise, evraklar on kategoriye ayrılmış, iaşe ve erzakla ilgili yedi adet belge zikredilmiştir. Bununla birlikte her iki kitapta da belediye işleri, ticaret, sanayi ve gümrük işlemleriyle saray idaresine dair çok sayıda belge aktarılmış olup, bunlar içerisinde İstanbul’un iaşe meselelerini ilgilendiren önemli bilgi ve vesikalar yer almaktadır. Dolayısıyla İstanbul’un iaşesi konusunda yapılacak bir çalışma için Ahmet Refik’in incelemelerinin iyi bir başlangıç olabileceğini söylememiz mümkündür. Çünkü onun çalışmalarında, İstanbul’a, nerelerden hangi malların getirildiğinden, bunların nasıl ve hangi yöntemler içerisinde dağıtıldığına kadar, iaşe sürecinin her aşamasıyla ilgili bilgi ve belge bulmak mümkündür. 19 A. Refik Altınay, Onuncu Asr-ı Hicride İstanbul Hayatı, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2000, xlvi+ 328 s. 20 İstanbul: Enderun Kitabevi, 1988, ix+59 s. 21 İstanbul: Enderun Kitabevi, 1988, xvi+240 s.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
219
İstanbul’un iaşe mevzuunu inceleyen çalışmalara belirli bir kitabın ayrı bir başlığı altında da rastlamak olasıdır. Yücel Özkaya22 ve R. Mantran’ın kitaplarında yer alan bölümleri bu türden çalışmalara örnek olarak gösterebiliriz. Özkaya; kitabının on birinci bölümünde (s. 318-356), arşiv ve ikincil kaynaklar yardımıyla XVIII. yüzyılda İstanbul’un temel ihtiyaçlarının nasıl karşılandığını ve ayrıca zahire, et, yakacak ve kereste, giyim, pirinç, kahve, zeytinyağı ve sabun gibi önemli tüketim mallarının teminini ayrı ayrı incelemektedir. Mantran’ın kitabı23 ise, XVII. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’un sosyal ve ekonomik tarihi hakkında kaleme alınan önemli bir başvuru kaynağı niteliğindedir. Çalışmanın birinci cildinde (özellikle s. 167-197) İstanbul’un ihtiyacı olan yiyecek kaynaklarının ve hammaddelerin nerelerden ve hangi yöntemlerle temin edildiği konusunda aydınlatıcı bilgiler bulmak mümkündür. Öte yandan Sarıcaoğlu, Edirne örneğinden yola çıkarak malî tarih açısından merkez-taşra ilişkilerini değerlendirdiği kitabında,24 İstanbul’un ve ordunun ihtiyacı için Edirne ve çevresinden, başta hububat ve koyun olmak üzere çeşitli ürünlerin mübayaası hakkında bilgiler aktarmaktadır. Osman Nuri Ergin’in temel başvuru kaynağı niteliğindeki kitabının ikinci cildinde, yedinci bab olarak verilen ve İstanbul’da İaşe Umuru başlığını taşıyan bölümü,25 Osmanlı başkentinin iaşesi konusunda önemli değerlendirmeler ve belgeler içermektedir. Altı başlıktan oluşan bölüm içerisinde zahire ve ekmek iaşesiyle, bal ve yağ gibi maddelerin dağıtımıyla, umumî pazar yerlerinin [hallerin] fonksiyonlarıyla, meyve ve sebze getirtilmesiyle, sarayın, askerin ve halkın ihtiyacı için gerekli olan etin nasıl temin edildiğiyle, odun ve kömürün mübayaası ve halka dağıtılmasıyla ilgili hem kısa ama önemli değerlendirmeler, hem de birtakım arşiv belgeleri mevcuttur. Yazar, bu konuları ele alırken, genellikle hükümetin temel malların teminindeki rolü üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bölümün son faslını eski ve yeni iaşe usullerinin mukayesesine ayıran yazar, ağırlıklı olarak Cihan Harbi yıllarında İstanbul’un iaşesi konusunu ele almakta ve Tanzimat’a gelinceye kadar İstanbul’un her zaman iaşe sıkıntısı çektiğini, tüm malların tedarikinde ve dağıtımında devletin önemli fonksiyonlar üstlendiğini, şehrin iaşesinin Harb-i Umumide olduğundan daha zor temin edildiğini, ancak bu harp dönemindeki iaşe usullerinin eskiye nisbetle pek de farklı olmadığını tespit etmektedir. 22 Yücel Özkaya, XVIII. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985, 459 s. 23 Robert Mantran, XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, çev. M. Ali Kılıçbay ve Enver Özcan, 2 Cilt, Ankara: TTK Basımevi, 1990. 24 M. Esat Sarıcaoğlu, Mali Tarih Açısından Osmanlı Devletinde Merkez Taşra İlişkileri (II. Mahmut Döneminde Edirne Örneği), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001, xiii+274 s. 25 Osman Nuri Ergin, “İstanbul’da İâşe Umuru”, Mecelle-i Umur-ı Belediyye, İstanbul, 1995, c. II, s. 737-837.
220
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
Yerli ve yabancı çeşitli araştırmacıların ilgisini çekmiş bir konu olan İstanbul’un iaşesi hakkında hayli makale kaleme alındığı görülmektedir. Murphey’nin, İstanbul’un hububat ihtiyacının temini ve devletin bunda oynadığı rolü ağırlıklı olarak ele aldığı makalesi, yurt dışından gelen önemli bir katkıyı temsil etmektedir.26 Murphey, Osmanlı hükümetinin iaşe konusunda, müdahalede tereddüt etmeyen, ancak keyfi ve baskıya dayalı uygulamalardan da kaçınan dengeleyici bir yaklaşıma sahip olduğunu öne sürerken; devletin iaşe konusunda üstlendiği fonksiyonlara ve özellikle başkent İstanbul’da olmak üzere vakıf, imaret ve menzil-hane gibi kurumların şehirlerin iaşesi açısından taşıdığı öneme vurgu yapmaktadır. Yine makalede 1718-1774 yılları arasında, Osmanlı Devleti’nin Avrupa dünyasından izolasyonunun arttığı ve Osmanlı bürokrasisinin, bu tarihten sonra Anadolu’daki hububat üretimine dayalı bir kendi kendine yeterliliğe daha fazla önem verdiği belirtilmektedir. Gerçekten de, Osmanlı yönetiminin iaşe işlerine daha yoğun ve sistematik tarzda müdahale etmeye başlaması bu tarihlerden itibaren gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, Murphey ve diğer önemli yazarlar27 tarafından öne sürülen bu görüş, hükümetin sistematik bir iaşe politikasını neden benimsemek zorunda kaldığını genel hatlarıyla ortaya koymaktadır. Murphey’nin çalışması aynı zamanda devletin hububat dağıtımında kullandığı araçlar, hububat ticaretinin ve taşımacılığının örgütlenmesi, hububatın stoklanması ve dağıtımı gibi konularda önemli bilgiler içermektedir. İstanbul’un iaşesini tüm yönleriyle değerlendiren bir diğer makale Tevfik Güran’a aittir.28 Kısa bir makale olmasına karşın, çalışmada, İstanbul’un iaşesiyle ilgili önemli özet bilgi ve değerlendirmeler verilmiştir. Makalede sanayi öncesi ekonomilerin genel bir özelliği olarak, Osmanlı’da da büyük şehirlerin iaşesinin idarî ve örgütsel düzenlemeleri gerektirdiği belirtilmiştir. Yazar; tarihte büyük şehirlerin iaşesi için yönetimlerin, birisi piyasa mekanizmasını destekleyici, diğeri de müdahaleci ve sınırlayıcı olmak üzere iki farklı iaşe siyaseti izlendiğini Osmanlı’nın ise koşullara göre her iki sistemi de kullandığını belirtmekte; başta hububat ve et olmak üzere çeşitli malların nerelerden getirtildiğine ve hangi miktarlarda tüketildiğine dair bilgiler vermekte ve ayrıca iaşe politikasında zaman içerisinde meydana gelen değişmelere ve bunların sebeplerine değinmektedir. Uzun’un Türkiye Günlüğü’nde,29 Küçükalay ve 26 Rhoads Murphey, “Provisioning Istanbul: The State and Subsistence in the Early Modern Middle East”, Food and Foodways, 1988, c. II, s. 217-263. 27 Örnek olarak bkz. Bruce McGowan, Economic Life in Ottoman Europe, s. 14; Tevfik Güran, “İstanbul’un İaşesinde Devletin Rolü (1793-1839)”, T. Güran, On Dokuzuncu Yüzyılda Osmanlı Tarımı, İstanbul, 1988, s. 15. 28 Tevfik Güran, “İstanbul’un İaşesi”, İstanbul: Şehir ve Medeniyet, İstanbul: Klasik Yayınları, 2004, s. 319-325. 29 Ahmet Uzun, “Tarihsel Perspektifte İstanbul’un İaşesi (1783-1857)”, Türkiye Günlüğü, 1997, sy. 48, s. 60-65.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
221
Topuz’un ise Tarih ve Medeniyet dergisinde30 yayımlanan çalışmaları da Osmanlı başkentinin iaşesini genel olarak ele alan çalışmalar arasında zikredilebilir. Şeref’in31 yiyecek noksanlığıyla ilgili bazı belgeleri aktardığı makalesiyle, Emecen’in,32 İstanbul ve Saray için Anadolu’dan yapılan sevkıyatı; Faroqhi’nin, Tekirdağ-Rusçuk limanının XVI. ve XVII. yüzyıllarda başkentin iaşesinde taşıdığı önemi değerlendirdiği33 çalışmaları da bu kategori içerisinde saymak mümkündür. İstanbul’un iaşesiyle ilgili çalışmaların bir kısmı Sarayın ihtiyaçlarının karşılanması sorununa yönelmiştir. Aslında başkentin iaşesini Sarayın iaşesiyle birlikte düşünmek yanlış bir yaklaşım değildir; çünkü İstanbul’un ve Sarayın iaşesiyle ilgili düzenlemeler çoğu zaman iç içe geçmiş uygulamalardan oluşmaktaydı. Dolayısıyla Sarayın iaşesi hakkında yapılmış çalışmalardan İstanbul için de önemli bilgiler edinmek mümkün olmaktadır. Bu konuda daha detaylı bilgi edinmek için Bilgin’in çalışmalarına34 ve ayrıca Ahmet Refik’in daha önce zikredilen yazılarına bakılabileceğini belirtmekte fayda vardır. İstanbul’un iaşesi meselesini genel çerçevede ve tarihsel devamlılık içerisinde ele alan çalışmalara bazı ansiklopedilerin ilgili maddelerinde de rastlamak mümkündür. Bunların içerisinde ikisi özellikle zikredilebilir. İslam Ansiklopedisi’nde yer alan “İstanbul” maddesinde, iaşe konusuna da çok kısa yer verilmektedir.35 Keza Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı tarafından ortaklaşa yayınlanan İstanbul Ansiklopedisi’nde “iaşe” başlığıyla bir madde bulunmaktadır.36 İstanbul’un iaşesinin tarihsel devamlılık içerisinde kısaca incelendiği bu konu başlığı, Nevra Necipoğlu ve Halil İnalcık tarafından ortaklaşa yazılmıştır. Necipoğlu İstanbul’un Bizans dönemindeki, İnalcık ise Osmanlı dönemindeki iaşe sorununu ve özellikle de devletin temel malların temin edilmesi ve dağıtımındaki rolünü incelemektedir. Yine bu tür bir inceleme olarak Yurt Ansiklopedi30 Mesud Küçükalay ve Hüseyin Topuz, “Gerileme Döneminde Osmanlı İstanbul’un İaşesi: İstanbul Nasıl Beslenirdi?”, Tarih ve Medeniyet, 1999, sy. 58, s. 22-24. 31 Abdurrahman Şeref, “İstanbul’da Mekülat Muzayakası: 1179 Senesine Ait Bazı Vesaik”, TOEM, 1332/1916, sy. 40, s. 193-204. 32 Feridun Emecen, “XVI. Asrın İkinci Yarısında İstanbul ve Sarayın İaşesi İçin Batı Anadolu’dan Yapılan Sevkıyat”, Tarih Boyunca İstanbul Semineri, 29 Mayıs-1 Haziran 1988, Bildiriler, s. 197-230. 33 Suraiya Faroqhi, “İstanbul’un İaşesi ve Tekirdağ-Rusçuk Limanı (XVI.-XVII. Yüzyıl)”, Gelişme Dergisi, Özel Sayı (1979-1980). 34 Arif Bilgin, “Osmanlı Sarayının İaşesi (1453-1650)”, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, 2000. Bu çalışma daha sonra (2004) Kitabevi Yayınları tarafından Osmanlı Saray Mutfağı başlığıyla yayımlanmıştır (312 s.); a. mlf., “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Sarayın İâşesi”, Osmanlı, Ankara, 1999, c. IX, s. 204-213. 35 İslâm Ansiklopedisi, “İstanbul” maddesi, c. V/2, MEB, 1997, s. 1207-1208. 36 Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: Kültür Bakanlığı-Tarih Vakfı, 1994, c. IV, s.116-119.
222
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
si’nde, İstanbul’un Osmanlı döneminde et ve tahıl ihtiyacının karşılanmasıyla ilgili prosedürler hakkında özet bilgiler bulunmaktadır.37 Yakın geçmişte İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından İstanbul Külliyatı üst başlığında İstanbul Ahkâm Defterlerinin transkripsiyonu ile ortaya çıkarılan yayınlar da iaşe konusunda başvurulabilecek kaynaklar arasında sayılabilir. Bu seri dahilinde, İstanbul Esnaf Tarihi ve İstanbul Tarım Tarihi başlıklarıyla ikişer cilt olarak çıkarılan yayımlarda bazı hükümler, İstanbul’un iaşesiyle ilgili bilgiler içermektedir. Özellikle seri içerisinde İstanbul Ticaret Tarihi38 başlığıyla iki cilt olarak yayımlanan çalışma, şehrin ticaret hayatıyla ilgili birçok önemli belgeyi ihtiva etmektedir. Bu belgeler içerisinde zahire, odun, kömür ve benzeri eşyanın temini ve kara ve deniz yoluyla nakledilmesi konusunda çok sayıda belge transkripsiyonu mevcuttur. Belgelerde, söz konusu malların temini için getirilen düzenlemeler yanında, bu düzenlemelere yönelik muhalefetin engellenmesi, ulaşım süreciyle ilgili problemler, getirtilen malların depolanması, dağıtılması ve benzeri hususlarda bilgiler bulunmaktadır. Yukarıda zikredilenler dışında bir de I. Dünya Savaşı ve ardından mütareke döneminde İstanbul’un iaşesi sorunuyla ilgili çalışmalara rastlıyoruz. İmparatorluğun çöküp Türkiye devleti’nin kurulduğu bu zaman aralığı, tarihimizin zorlu dönemlerinden birisidir ve o dönemde yaşanan güçlüklerin önemlilerinden birisi, yiyecek ihtiyacının karşılanması olmuştur. Bu zorluk İstanbul’da tüm yurtta olduğundan çok daha fazla hissedilmişti. Dolayısıyla bu zaman aralığında İstanbul’un iaşesinin sağlanması yine özel çabaları gerektirmişti. Konuyu irdeleyen öncü çalışmalar Zafer Toprak tarafından yapılmıştır. Yazarın bu konu hakkında yayımlanan bir makalesi39 ile İttihat ve Terakki dönemini içeren ve özellikle devletin ekonomide artan rolünü ele alan kitaplarının içerisinde de aynı konuda bilgiler bulunmaktadır. Özellikle İttihat-Terakki ve Devletçilik40 adlı eserin beşinci ve altıncı bölümlerinde, konuyla ilgili değerlendirmeler vardır ve burada İttihat-Terakki’nin harp yıllarında şehrin iaşesinde oynadığı rol, iaşe için yapılan kurumsal düzenlemeler ve alınan tedbirler ile bu dönemde iyice artan spekülasyonlar ve onlara yönelik mücadeleler anlatılmaktadır. Savaşın bitiminden sonra İstanbul’un iaşesinde karşılaşılan güçlükler devam etmiştir. Bu konuda biri doktora tezi,41 diğeri de özet bir değerlendirme niteliğin37 Yavuz Cezar, “Osmanlı Devrinde İstanbul’un İaşesinde Et ve Ekmek”, Yurt Ansiklopedisi, c. V, s. 3816-3822. 38 Ahmet Kal’a ve diğerleri, İstanbul Ahkam Defterleri: İstanbul Ticaret Tarihi (1742-1779), 2 cilt, İstanbul: İstanbul Araştırmalar Merkezi, 1997. 39 Zafer Toprak, “Cihan Harbi Yıllarında İttihat ve Terakki’nin İaşe Politikası”, Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, Beşeri Bilimler, 1978, sy. 6, s. 211-225. 40 İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1995, xiv+226 s. 41 Mehmet Aydın, “Mütareke Döneminde İstanbul’un İaşesi (1918-1922)”, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, 2002.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
223
de olan iki çalışmaya rastlıyoruz.42 İlk zikredilen çalışma; konuyla ilgili kapsamlı bir araştırma niteliğinde olup, mütareke döneminde İstanbul’un ağır bir iaşe meselesiyle karşı karşıya kaldığını ve alınan tedbirlere rağmen bu meselenin tam anlamıyla çözülemediğini ortaya koymaktadır. Giriş ve dört bölümden oluşan tezde, harp yıllarında hükümetin iaşe meselesiyle ilgili aldığı tedbirler, tesis edilen iaşe teşkilatı (iaşe nezareti, iaşe umum müdürlüğü, iaşe encümeni), ulaşımdan kaynaklanan sorunlar, kaçakçılık, üretim yetersizliği, iaşe malzemelerinin dağıtımı meselesi, hayat pahalılığı ve yolsuzluklar gibi konular üzerinde durulmuştur. M. Temel’in makalesinde ise arşiv belgelerinden hareketle Balkan ve I. Dünya savaşlarının olumsuz etkilerine bağlı olarak mütareke döneminde, İstanbul’da baş gösteren gıda sıkıntısının önemli nedenleri sıralanmakta ve bu problemi hafifletip hayat pahalılığına çözüm bulma çabaları aktarılmaktadır. Alınan tedbirler içerisinde denetleyici ve zorlayıcı unsurların ağırlığı dikkati çekmektedir. Ayrıca bu süreçte Anadolu’dan zahire getirtilmesi çabalarının hız kazandığı da görülmektedir. İstanbul’un iaşesiyle ilgili bazı çalışmalar, hububat ve et başta olmak üzere şehir sakinlerinin ihtiyaç duyduğu temel mallardan birinin nasıl sağlandığı konusunu spesifik olarak ele almıştır. Burada en fazla, hububat konusunda çalışma yapıldığı görülmektedir. Bu, şehrin en hayatî ve öncelikli ihtiyaç maddesinin hububat olduğunu göstermekteydi. Konuyla ilgili öncü çalışmalar Yaman43 ve Güçer44 tarafından yapılmıştır. Güçer bu makalede, İstanbul’un hububat ihtiyacının karşılanmasında hem özel, hem de devlet sektörünün rolünü ayrı ayrı değerlendirmektedir. Makaleden de anlaşıldığı üzere, XVIII. yüzyılın ortalarına kadar özel sermaye, İstanbul’un hububat ihtiyacının karşılanmasında bilhassa önemli bir rol oynamaktaydı. İlerleyen dönemlerde ise hububat temininde devletin rolünün daha fazla önem kazandığı görülmektedir. Nitekim XVIII. yüzyılın sonlarına doğru bu amaçla yeni bir kurumsal yapı ortaya çıkmıştı. Bu yapıyı ilk inceleyen yazarlardan birisi Güran’dır.45 Makalede arşiv belgelerine dayalı olarak İstanbul’un zahire ihtiyacının nasıl karşılandığı konusu ele alınmıştır. Makaleden, 1793-1839 yılları arasında başkentin önemli miktarlara varan zahire gereksinimini karşılamak amacıyla Zahire Nezareti ismiyle bir müessese kurulduğunu öğreniyoruz. Araştırmada devletin iaşe sorununa doğru42 Mehmet Temel, “Mütareke Döneminde İstanbul’un İaşe Sorunu”, Toplumsal Tarih, 1998, sy. 9/52, s. 40-45. 43 Talat Mümtaz Yaman, “İstanbul’un Zahire İşlerine Dair İki Vesika”, Tarih Vesikaları, 1942, sy. 1/5, s. 341-344. 44 Lütfi Güçer, “XVII. Yüzyıl Ortalarında İstanbul’un İaşesi İçin Lüzumlu Hububatın Temini Meselesi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1949-1950, c. XI, sy. 1-4, s. 397416. 45 Tevfik Güran, “İstanbul’un İaşesinde Devletin Rolü (1793-1839)”, a.mlf., On Dokuzuncu Yüzyılda Osmanlı Tarımı, İstanbul, 1988, s. 15-42.
224
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
dan müdahalesinin ilginç bir uygulamasını temsil eden Zahire Nezareti’nin faaliyetleri ve bunlarla ilgili sayısal bilgiler yanında, iaşe politikasına yönelik resmi ilginin çerçevesi de çizilmektedir. Cezar’ın makalesi de, yine zahire temini için kurulan bu hazine hakkındadır.46 Makalede Zahire Hazinesinin kuruluşunu hazırlayan koşullar yanında, hazinenin hem yıllık gelir gider hesapları ve hem de nizamnamesi verilmiştir. Utkan’ın yüksek lisans tezi ise; Zehair-i Rikab defterlerinde yer alan hükümlerden hareketle İstanbul’un iaşe sorununa eğilmekte ve başkentin iaşesini temin etmenin neden önemli olduğu, hangi besin maddelerinin nerelerden sağlandığı, iaşe politikalarının ardında yatan düşünsel yapı, hangi tür ulaşım tipinin tercih edildiği, mübayaa fiyatları, iaşe darlıklarında yaşanan kaçakçılık, taşıyıcı yerli ve yabancı tüccarlar için var olan kefalet sisteminin keyfiyeti, ihtikar yapan kimselerin takip edilmesi ve cezalandırılması gibi konular üzerinde yoğunlaşmaktadır. Ek bazı arşiv belgelerinin de yer aldığı tezde, yabancı tüccarların başkentin iaşesi için önemli rol oynadıklarına işaret edilmektedir.47 Salih Aynural’ın kaleme aldığı İstanbul Değirmenleri adlı kitap, hububat iaşesi konusundaki önemli çalışmalardan birisidir.48 Giriş ve dört bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümünde, başkentin ihtiyaç duyduğu zahirenin temin edilmesinde devletin rolü üzerinde durulmuş ve bu kapsamda zahirenin nerelerden ve ne miktarda tertib edildiği, mübayaasının hangi çerçevede ve kimler vasıtasıyla gerçekleştirildiği ve İstanbul’a nasıl getirtildiği gibi konular yanında, bu uygulamalar esnasında yaşanan yolsuzluklar ve kaçakçılık olayları ve devletin bunlarla mücadele için aldığı tedbirler ele alınmıştır. İkinci bölümde zahire ihtiyacının karşılanmasında özel sektörün oynadığı rol üzerinde durulmuş ve bu, özellikle zahirenin dağıtımı açısından irdelenmiştir. Üçüncü bölüm, tamamen, İstanbul’daki değirmen ve fırınların tanıtımına ayrılmıştır. Çalışmada başkentte at, su ve yel değirmenlerinin bulunduğu ve bunların ekmekçi ve unculara ait olduğu belirtilmektedir. Yine başkentte ekmek, francala, simit ve çörek fırınlarının mevcut olduğu, fırınların çeşitli denetim ve kalite kontrollerine tabi oldukları ve belirlenen nizama uymayan fırınlara cezalar verildiği ifade edilmektedir. Kitabın son bölümünde ise üretim bölgelerinde zahirenin, İstanbul’da un ve unlu mamullerin fiyatlarının nasıl belirlendiği ele alınmakta ve ge46 Yavuz Cezar, “Osmanlı Devletinin Mali Kurumlarından Zahire Hazinesi ve 1795/1210 Tarihli Nizamnamesi”, Toplum ve Bilim, 1978, sy. 6-7, s. 111-156. 47 Halil Utkan, “Başbakanlık Osmanlı Arşivi 17 numaralı Zehair-i Rikab Defteri’ne (1788-1791) Göre İstanbul’un İaşesinin Temini”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1995. 48 Salih Aynural, İstanbul Değirmenleri ve Fırıncıları, Zahire Ticareti (1740-1840), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002, xii+204 s. İstanbul’un iaşesi konusunda yazarın şu çalışmalarına da bakılabilir: “Selim III Döneminde İstanbul’da İktisadî Hayat (1789-1807)”, Doktora Tezi, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1989 ve “XVIII. Yüzyılda İstanbul’un Odun ve Kömür İhtiyacının Karşılanması”, Osmanlı, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 1999, c. V, s. 563-569.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
225
nel olarak zahirenin satış fiyatının üretim bölgelerindeki fiyatlarla orantılı olarak saptandığı aktarılmaktadır. Çalışmada son olarak fırın ve değirmenlerde çalışanların ücretlerinin belirlenmesi üzerinde durulmaktadır. Bu çalışma; yüz yıllık bir dönem içerisinde, İstanbul’un hububat ihtilacının karşılanmasıyla ilgili tüm süreçleri geniş biçimde ve belgelere dayalı olarak ortaya koymakta ve bu yönüyle de bir başvuru kaynağı olma vasfını kazanmaktadır. İstanbul’un hububat iaşesi konusunda bir diğer çalışma Yıldırım’a aittir. XVIII. yüzyılda İstanbul’un iaşesinin değerlendirildiği bu makale bir working paper olarak hazırlanmıştır.49 İkincil kaynaklar yanında arşiv belgelerinin de (Ahkam Defterlerinden) kullanıldığı bu çalışma, özellikle XVIII. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’un hububat iaşesi üzerinde yoğunlaşmakta ve bu çerçevede zahirenin ilk üreticiden alınıp başkentte nihaî tüketiciye ekmek olarak ulaştırılmasında hangi spesifik kurumların rol oynadığı sorusu cevaplandırılmaktadır. Doğal olarak böyle bir inceleme, zahirenin başkente taşınması yanında onun öğütülmesi ve ekmek haline getirilmesi sürecini de ayrıntılı olarak ele almıştır. Makalede Karadeniz havzası ve Tuna çevresindeki bölgelerin İstanbul’un zahire ihtiyacı için önemli yerler olduğu, bu yörelerden İmparatorluğun güç ve toprak kayıplarına paralel olarak hububat alımlarında yaşanan zorluklarla birlikte alternatif yerlerin aranmaya başlandığı aktarılmıştır. Yazara göre XVIII. yüzyıl içerisinde siyasî ve malî koşulların değişimine bağlı olarak, İmparatorluğun çeşitli yerlerinde bu tür yer değiştirmeler yaşanmıştı ve bu, başkentin zaman zaman kronik olmasa da periyodik yetersizlikler geçirdiğini göstermekteydi. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki İstanbul, devletin tüm düzenlemelerine rağmen, her dönem temel malların arzı açısından yetersizlik tehdidiyle karşı karşıyaydı. Çünkü ulaşım imkanlarının yetersizliği, Boğazlar ve narh politikası başkente mal akışını her zaman; aşırı soğuklar veya üretici yerlerde yaşanan hasat başarısızlıkları da hava koşullarına bağlı olarak zaman zaman ciddi biçimde olumsuz etkileyebilmekteydi. Ulaşım imkanlarının yetersizliğine değinmişken, D. Quataert’in, İstanbul’un iaşesinde Anadolu demiryollarının rolünü inceleyen bir çalışma yaptığını hatırlatmakta fayda vardır.50 İstanbul’un hububat iaşesi konusunda Özveren tarafından kaleme alınan makale,51 ikinci el kaynaklardan hareketle hazırlanmış ve özellikle iaşe konusunda Osmanlı’nın Roma-Bizans geleneğiyle etkileşimini ortaya koymaya ça49 Onur Yıldırım, “Bread and Empire: The Workings of Grain Provisioning of Istanbul during the Eighteenth Century”, ERC Working Paper in Economics, 01/04, METU, Ankara, Mayıs 2002, 26 s. http://www.eh.net/XIIICongress/cd/papers/6Yildirim51.pdf 50 Donald Quataert, “Limited Revolution: the Impact of the Anatolian Railway on Turkish Transportation and the Provisioning of Istanbul, 1890-1908”, The Business History Review, Yaz 1977, c. LI, sy. 2, s. 139-160. 51 Eyüp Özveren, “Black Sea and the Grain Provisioning of Istanbul: Imperial Legacies in Retrospect”, http://www.eh.net/XIIICongress/cd/papers/6%d6zveren48.pdf
226
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
lışmıştır. Makalede önce, XVIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra İstanbul’un iaşesinin temini amacıyla kurulmuş olan (Zahire Nezareti, İaşe Nezareti vs.) müesseseler, onların rolüne ve aynı zamanda şehre nerelerden ve ne miktar zahire geldiğine değinilmiş ve bu çerçevede Osmanlının geleneksel iaşe politikasının esaslarına vurgu yapılmıştır. Yazara göre klasik Osmanlı iaşe politikasının temelleri, XV. yüzyılın ikinci yarısına kadar gitmekteydi. Bu tarihlerde coğrafî genişleme İstanbul’un ihtiyaçlarının temini politikasıyla el ele yürütülmüş ve bu süreçte Karadeniz, şehrin iaşesi için neredeyse fiilî bir tekel konumuna yükselmiştir. Yazar Karadeniz’in, İstanbul’un iaşesi açısından taşıdığı bu önemi yüzyılların mirası içerisinde incelemek amacıyla, şehrin Roma ve özellikle de Bizans dönemindeki iaşesini ayrıntılı olarak ve tarihsel süreklilik içerisinde incelemiştir. Bizans döneminde, özellikle hububatta olmak üzere İstanbul’un iaşesi konusunda Karadeniz’in nasıl önemli hale geldiğini ve daha sonra bu önemin nasıl azaldığını açıklayan yazar; ayrıca, Roma zamanında, yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine geniş ve sistematik bedava ekmek dağıtımı yönünden Roma’dan İstanbul’a kadar önemli bir devamlılığın bulunması, İstanbul’da İmparator Konstantin (MS. 333) zamanında 80 bin kişiye bedava ekmek verilmesi uygulamasına geçilmesi, zahire fiyatları üzerinde sıkı kontrollerin getirilmesi gibi Roma ve özellikle de Bizans dönemi İstanbul’unda devletin zahire iaşesine her yönüyle müdahalede bulunduğunu gösteren deliller aktarmıştır.52 Kısacası yazar; Bizans-Osmanlı etkileşimi açısından İstanbul’un iaşesini inceleyerek, iaşe kurumları (ve bu kapsamda iaşe politikasının içeriği, ekmek dağıtım uygulamaları ve piyasayı kontrol mekanizmaları vs.) yönünden Bizans’tan Osmanlı’ya doğrudan bir geçişin yaşandığını ve belirli bir sürekliliğin bulunduğunu ve hatta bu sürekliliğin, erken Roma dönemine kadar götürülebileceğini belirtmiştir. Ancak yazara göre bu delilleri, süreklilik tezi için yeterli saymak hatalı olacaktır. Çalışmanın son kısmında yazar, bu görüşünün gerekçelerini açıklamaktadır. Hububattan sonra İstanbul’un en önemli ikinci iaşe maddesi et idi. Bu konuda yakın tarihe kadar birkaç sayfalık çalışmalar dışında önemli bir inceleme yapılmış değildi.53 Aslında et iaşesi hububat teminiyle paralel uygulamalar yanında, kendine has bazı düzenlemeleri de gerektiren bir konuydu. Çünkü İstanbul’un et ihtiyacının sağlanması şehre düzenli canlı hayvan sevkıyatına bağlıydı ve bu nedenle hububat teminine göre daha karmaşık düzenlemeleri gerektirmekteydi. Bu konuda iki önemli kurumsal yapı ortaya çıkmıştı. Bunlardan ilki, uzun yıllar devam eden celepkeşan sistemi idi. Bu sistemin detayları 52 Bu konuda bkz. T. Talbot Rice, Bizans’ta Günlük Yaşam, çev. Bilgi Altınok, İstanbul: Göçebe Yayınları, s. 177. 53 Bkz. Eşref Eşrefoğlu, “İstanbul’un Tarihi Et Meselesi”, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, 1972, sy. 55, s. 13-14; Hâki Aydın, “1565 Yılında Bolu’dan İstanbul’a Gönderilecek Koyunlara Dair”, Çele, 1965, sy. 28, s. 21-22.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
227
hakkında en ciddi inceleme Greenwood tarafından yapılmıştır.54 Giriş, sonuç ve ekler dışında dört ana bölümden oluşan tezde, öncelikle İstanbul’un iaşe sorunu genel olarak değerlendirilmiş, ardından celepkeşan sisteminin teferruatı anlatılmış, diğer iki bölümde ise XVI. yüzyılda et arzının finansmanı ve sistemin dönüşümü ele alınmıştır. Tezdeki bilgilerden sistem hakkında özetle şunları öğreniyoruz: Celepkeşan sistemi, Osmanlı yönetiminin başkent sakinleri ve tayinat sahipleri için istikrarlı ve düşük fiyatlı et arzı temini çabalarının bir neticesiydi. Sistemin özünde, İstanbul kasaplarına satmak için her yıl belirli miktarlarda koyunu sağlamakla yükümlü bir topluluk oluşturma vardı. Devlet koyunların toplanmasından İstanbul’daki tüketicilere satışına kadar tüm sürece nezaret ediyordu. Burada hedeflen şey, et arzını garanti altına almak ve fiyatların, nüfusun ekonomik gücünü aşmayacak bir düzeyde kalmasını sağlamaktı. Uygulamaya göre, sisteme dahil edilen kişiler [celepkeşler] hizmetleri karşılığında tüm olağanüstü vergilerden ve devlete yönelik öteki hizmet şekillerinden muaf tutuluyorlardı. Celepkeşan sistemi şu aşamaları ihtiva ediyordu: Belirli miktarda koyunu İstanbul’a getirmek üzere vilayetlerden celepkeşan kaydedilmesi [atanması]; koyunların belirlenen zamanda İstanbul’a getirilmesi; kadı ve muhtesip tarafından istenilen miktarda koyunun getirilip getirilmediğinin kontrol edilmesi; kadı ve muhtesibin yardımıyla celepkeşin bir salhane ve kasap dükkanı bulması ve koyununu kestirmesi, ardından da belirlenen yasal fiyattan [narh] satılması; celepkeşe talep edilen miktarda koyunu getirip sattığına dair bir belgenin verilmesi. İstanbul’a her yıl belirli sayıda koyun getirme zorunluluğuna dayanan celepkeşan sistemi, 1580’li yıllarda ortaya çıkan bir dizi ekonomik ve siyasal gelişmeyle farklı bir yapı kazanmaya başladı. İlk yüzyıllık süre içinde celepkeşler, minimum enflasyon ve eyaletlerdeki etkin düzenleyici mekanizmalar sayesinde küçük kârlar elde etmeyi başarmışlar veya zararlarını, muaf oldukları öteki vergilerden telâfi edebilmişlerdi. 1580’lerde başlayan hızlı enflasyon, eyaletlerde koyun fiyatlarını hızla yükseltmiş, ancak aynı artış İstanbul fiyatlarına yansımamıştı. Ayrıca siyasî ve askerî krizler devletin eyaletlerdeki düzenleme gücünü sekteye uğratmıştı. Böylece celepkeşanın masrafları nedeniyle ekonomik yükü hızla artmış ve neticede İstanbul’a gelen koyun sayısında ciddi azalmalar olmuştur. Bu süreçte, koyunlarını getirmeyen celepkeşlerden nakdî bir aidat alınmaya başlandı. 1580-1595 arasındaki 15 yıl zarfında, aynî koyun getirme yükümlülüğü nakdî bir ödemeye dönüştü. Bu bedel, kazalara göre tesbit ediliyor ve iltizamla toplanıyordu. Burada ihaleler kasaplara veya onların birimlerine veriliyordu. Kendisine bedel toplama yetkisi verilen kişi veya kişilerin, bu54 Antony Greenwood, “Istanbul’s Meat Provisioning: A Study of the Celepkeşan System”, Doktora Tezi, The University of Chicago, 1988, vi+299 s.
228
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
nun karşılığında İstanbul’a belirli sayıda koyun getirme zorunluluğu vardı. Kısacası, celepkeş artık sadece bir aidat ödemekle sorumlu hale gelirken, getirilecek koyunlar kazalara dağıtılmaya başlanmıştı. Bunun anlamı, fert olarak celepkeşin sorumluluğunun bir bütün olarak halka yüklenmesiydi. Artık bedeller maktu olarak alındığı için tek tek celepkeş tayinine gerek kalmamış ve onun sorumluluğu toplumun tümü tarafından üstlenilmiştir. İstanbul’un et iaşesinin özellikle XVIII. yüzyılın sonlarından başlayarak XIX. yüzyıl içerisinde celepkeşan sisteminden daha farklı uygulamalara konu olduğunu görüyoruz. Bu değişiklik; devletin canlı hayvan alımına daha yoğun müdahalesini temsil eden yeni prosedürleri ihtiva etmekteydi. İşte 1857 yılına kadar süren ve aktif devlet müdahalesini temsil eden bu uygulamalar Uzun tarafından ayrıntılı olarak incelenmiştir.55 Tezde, XVIII. yüzyılın son çeyreğinden itibaren ortaya çıkmaya başlayan ve daha çok başkentte bulunan askerî birliklerin ve memurların et ihtiyacını karşılamayı hedefleyen ondalık ağnam uygulamalarının bir bütün olarak tanıtılmasına çalışılmıştır. Çalışmada, koyunların alımından nihaî tüketiciye et olarak ulaştırılmasına kadar ne gibi işlerin icra edildiği, bunların hangi kurumsal yapı içerisinde gerçekleştirildiği anlatılmış ve uygulamaların konu olduğu yolsuzluklar incelenmiştir. Ancak ondalık ağnam uygulamalarının et iaşesindeki yerini iyi anlayabilmek için sistemin öncesine ve sonrasına kısaca değinilmiştir. Tez, giriş ve sonuç hariç yedi bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, İstanbul’da bulunan çeşitli askerî birliklerin ve başkent halkının hububat ve et gibi ihtiyaçlarının karşılanmasına dair genel bir inceleme yapılmıştır. İkinci bölümde, Osmanlı Devleti’nde koyunlardan alınan vergiler ele alınmış, böylece ondalık ağnamın koyun vergileri içerisindeki yeri ve önemi ortaya konmuştur. Üçüncü bölümde ise, ondalık ağnam uygulamasının nerelerde ve nasıl başladığı ve zaman içerisinde önemli bir vergi haline nasıl dönüştüğü anlatılmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümünde, koyunların özellikle kış mevsiminde düzenli olarak sağlanmasında büyük rol oynayan kışlaklar ile hayvanların kesim işleminin gerçekleştirildiği salhaneler tanıtılmış ve bunların işletim sistemi üzerinde durulmuştur. Beşinci bölümde; ondalık ağnam vergisiyle ilgili sayısal bilgiler aktarılmış, aynen ve bedelen tahsil edilen vergi miktarları ile ondalık ağnam idaresinin bir bütün olarak gelir ve harcama kalemleri incelenmiştir. Altıncı bölüm ise, kesilen etin nerelere/kimlere hangi miktarlarda dağıtıldığı ve bu işlemin nasıl gerçekleştirildiğinin açıklanmasına ayrılmıştır. Son bölümde, verginin tahsilinden nihai tüketiciye ulaşmasına kadar çeşitli aşamalarda yaşa55 Ahmet Uzun, “İstanbul’un Et İhtiyacının Sağlanması: Ondalık Ağnam Uygulaması (17931858)”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1997. Bu çalışmanın gözden geçirilmiş hali İstanbul’un İaşesinde Devletin Rolü: Ondalık Ağnam Uygulaması (1793-1857) başlığıyla Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanmak üzeredir.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
229
nan yolsuzluklar ele alınmıştır. Özellikle Sayıcı İsmail Ağa ile Hacı Zekeriya Ağanın hayli önemli miktarlara ulaşmış olan yolsuzlukları detaylı bir şekilde incelenmiş ve ayrıca devletin yolsuzluklarla mücadele için gerçekleştirdiği teşebbüsler üzerinde durulmuştur. Seferdeki Ordunun İaşesi Üzerine Yapılan Çalışmalar Osmanlı Devleti’nde sefere çıkan ordu birliklerinin ihtiyaçlarını temin etmek iaşe siyaseti içerisinde son derece önemli bir yer tutmaktaydı. Ordunun iaşesini sağlamak zaman zaman genel iaşe düzenlemeleri içerisinde gerçekleştirilirken bazen de apayrı düzenlemeleri gerektirmekteydi. İstanbul’da bulunan askerî birliklerin (donanma dahil) iaşesi, İstanbul halkı ve devlet görevlileri için getirilen düzenlemeler çerçevesinde karşılanmaktaydı. Ancak esas problem, bir sefer düzenleneceği zaman doğuyordu. Çünkü ordunun başarısının, bir ölçüde iaşe ve ikmal düzeninin aksamamasına bağlı olduğu Osmanlı yöneticileri tarafından çok iyi bilinen bir husustu. Bu nedenle Osmanlılar; İran, Selçuklu ve Bizans geleneğinin etkisi altında oldukça karmaşık bir lojistik örgütlenmesi kurmayı başarmışlardı.56 Ordunun iaşesi genel olarak avarız adı verilen olağanüstü vergiler tarafından karşılanmaktaydı; ancak yine de ikmal ve iaşe için uygulanan sistemler oldukça karmaşıktı ve bunlar zaman içerisinde farklılıklar kazanmıştı. Ayrıca bu uygulamalar yerel üretici için son derece ağır koşullar ortaya çıkardığından, ordunun iaşe meselesi, her zaman genel ekonomik faaliyetlerle yakından alakalıydı. Bu kısa açıklamadan da anlaşılacağı üzere, Osmanlı’da sefere çıkan ordu birliklerinin ikmal ve iaşesi; askerî tarih kadar, iktisadî, siyasî ve sosyal tarih açısından da önem taşımaktadır. Gerçekten de bu hususta, değişik alanlarla uğraşan tarihçilerin incelemeler yapmasını, konunun bu niteliğine atfedebiliriz. Yukarıda bahsedilen ve hem Osmanlı şehirlerinin, hem de İstanbul’un iaşesini konu edinen çalışmalar içerisinde, seferdeki ordunun iaşesinin nasıl temin edileceğine dair bilgiler de bulmak mümkündür. Bu kategoride özellikle Lütfi Güçer’in kitabına (İstanbul, 1964), İnalcık ve Quataert’in birlikte hazırlamış oldukları çalışmaya57 ve Uzun’un tezine (bilhassa, birinci bölüme) özellikle vurgu yapılabilir. Bunun haricinde, Osmanlı’da seferdeki ordunun iaşesini müstakil bir konu olarak ele alan yayınlar da vardır. Rıza Bozkurt iki çalışmasıyla, bu alandaki öncü isimlerden birisidir. Konu itibariyle birbirine yakın bu çalışmalardan birisi, Osmanlı’da iaşe menzillerini konu edinmektedir.58 Çalış56 İnalcık ve Quataert, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, c. I, s. 138. 57 Bu kitapta, özellikle s. 136-141 arasında konuyla ilgili kısa, ama önemli bilgiler verilmiştir. 58 Rıza Bozkurt, Osmanlı İmparatorluğunda Kollar, Ulak ve İaşe Menzilleri, Ankara: Genel Kurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları, 1966, 43 s.
230
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
mada seferlerde kullanılmak üzere ana ve tali yollarda mevcut olan iaşe menzillerini, buralardaki malzemelerin nerelerden sağlandığını ve yine bu menzillerde bulundurulacak iaşe maddelerinin cins ve miktarlarını gösteren cetveller bulunmaktadır. Diğer çalışmada ise Osmanlı ülkesinin askerî harekat bakımından hangi bölgelere ayrıldığı ve ikmal ve iaşe işlerinin nasıl yürütüldüğü incelenmektedir.59 Makalede ordunun ikmal maddelerinin beş sınıfa ayrıldığı; birinci sınıfta yer alan yiyecek ve yemin en önemli kalemi oluşturduğu ve her sefer esnasında bu malzemelerin hükümetçe hesaplanıp tedariki için sefer tertip defterleri hazırlandığı kaydedilmektedir. Makalede, ayrıca, Anadolu ve Rumeli’deki çeşitli iaşe menzillerinin listesi de verilmiştir. Sefere çıkan birliklerin iaşesiyle ilgili diğer çalışmalar iaşe temini meselesine genellikle belirli bir savaşı esas alarak eğilmişlerdir. Öztürk60 ve Kılıç’ın61 makaleleri bu tür çalışmalara örnek verilebilir. Öztürk’ün makalesinde; subay, er, cephane vs. temini yanında, Çanakkale savaşları esnasında ordunun yiyecek ihtiyacının ve aynı zamanda hayvanlar için yemin sağlanması konusu incelenmiştir. Kılıç’ın yazısında ise arşiv belgelerinden yararlanılarak, 1585 yılında yapılan Tebriz seferinde hem gerekli askerin hem de onun levazımatının temini hakkında geniş bilgi bulunmaktadır. Bu makaleden, ordunun levazım hizmetlerini yerine getirmek için çeşitli bölgelerden “orducu” namıyla esnaf ve sanatkarların görevlendirildiği anlaşılmaktadır. Aynı makalede, ordunun ihtiyaç duyduğu malzeme ile zahirenin hangi yöntemlerle ve nerelerden alındığı hakkında da geniş izahat vardır. Yine Bülent Çelik’in arşiv belgelerini de kullanarak yaptığı çalışma62 bu konuda başvurulabilecek bir diğer kaynaktır. Bu çalışmada; Osmanlı askerlerinin seferdeki lojistiği, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda sistemde meydana gelen değişiklikler, seferlerin niteliği ve yapılan seferlerde orducu esnafının rolü üzerinde durulmakta ve bütün başlıklarda iaşe konusunda bilgiler verilmektedir. Gilles Veinstein’in, Kanuni’nin Macaristan seferleri esnasında ordunun iaşesi üzerinde değerlendirmelerini içeren makalesini63 de bu kategori içerisinde değerlendirmek mümkün gözükmektedir. Son olarak Osman59 Rıza Bozkurt, “Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Ülkenin Harekat Bakımından Bölgelere Ayrılması, İkmal ve İaşe İşleri, Haberleşme Sistemleri”, Askeri Tarih Bülteni, 1988, sy. 13/25, s. 1-20. 60 Mustafa Öztürk, “Çanakkale Muharebelerinde Türk Ordusunun İkmal ve İaşe Durumu”, Askeri Tarih Bülteni, 1987, sy. 12/22, s. 151-162. 61 Orhan Kılıç, “1585 Yılında Tebriz Seferi’ne Çıkan Osmanlı Ordusunun İkmal ve İaşesi”, Askeri Tarih Bülteni, 1999, sy. 46, s. 109-136. 62 Bülent Çelik, “Osmanlı Sefer Organizasyonlarında Kentli Esnafın Getirdiği Çözümler: Orducu Esnafı”, EJOS, 2004, c. VII, sy. 11, s. 1-163. www2.let.uu.nl/Solis/anpt/ejos/pdf7/Bulent-fin.pdf 63 Gilles Veinstein, “Some Views on Provisioning in the Hungarian Campaigns of Suleyman the Magnificent”, Osmanistische Studien zur Wirtschafts- und Sozialgeschichte: In memoriam Vanco Boskov/Hrsg. von Hans Georg Majer, Wiesbaden: Otto Harrasowitz, s. 177-185.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
231
lı’da ordunun iaşesini ele alan çalışmalar içerisinde iki de doktora tezine rastlıyoruz: İşbilir, XVII. yüzyıl başlarında doğuya yönelik seferlerdeki iaşe meselesini,64 Öğün ise I. Dünya Savaşı’nda doğu cephesinin iaşesinin nasıl karşılandığını ele almaktadır.65 İaşe Meselesini Teorik Olarak Ele Alan Çalışmalar Şimdiye kadar zikretmiş olduğumuz çalışmalar Osmanlı Devleti’nde geniş kitlelerin ve ordunun temel ihtiyaçlarının karşılanmasına büyük önem verildiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, neredeyse, bütün Osmanlı araştırmacılarının dikkatini çekmiş bir husustur. İaşeyle ilgili çalışmalar arttıkça, bu konudaki bilgiler daha da sistematik hale gelmiş ve böylece Osmanlı iktisadi düşüncesinin en önemli ilkelerinden birisini iaşe politikalarının oluşturduğu tespit edilmiştir. Belirtmek gerekir ki, Osmanlı’da iaşe endişeleri çoğu zaman malî endişelerle iç içe geçmiş durumdaydı ve bu karmaşık ilişkiler, Osmanlı ekonomik zihniyetini önemli ölçüde biçimlendirmekteydi. Tanınmış Osmanlı araştırmacılarından Halil İnalcık ve Mehmet Genç, iaşe politikalarının ekonomik düşüncede oynadığı rolü ortaya koyan ilk isimler olarak karşımıza çıkmaktadır. İnalcık, Osmanlı ekonomik zihniyeti hakkında değerlendirmeler yaparken,66 Osmanlı yönetiminin, kitlelerin zorunlu ihtiyaç maddelerini uygun fiyatlarla temin etmeyi devletin en önemli vazifesi olarak gördüğünü anlatmakta ve bu yönüyle Osmanlı iktisadî dünya görüşünün, işgücü maliyetlerini düşürüp dünya pazarlarında üstünlük elde etmeye çalışan merkantilist Avrupa ekonomilerinden önemli ölçüde farklılaştığına vurgu yapmaktadır. Mehmet Genç iaşe probleminin Osmanlı iktisat düşüncesi içerisinde ne anlam ifade ettiğini çok daha detaylı bir biçimde analiz etmiştir. Yazarın muhtelif yerlerde ve zamanlarda yayımlanan ve daha sonra tek bir kitapta toplanan çalışmaları67 içerisinde bu konu üzerinde yeterince ayrıntı bulmak mümkündür. Kitabın Birinci Bölümünde (s. 43-96) yer alan dört çalışma da Osmanlı iktisat düşüncesiyle alakalı olup, hepsinde iaşe hakkında bilgiler vardır. Genç, Osmanlı iktisat zihniyetini bölge ve sektörlere göre değişen bileşimlerden müteşekkil üç ilkeye dayandırmaktadır: Provizyonizm [iaşecilik], fiskalizm ve gelenekçilik. Yazar, mirî toprak rejiminden narh uygulamasına, kapitülasyonlardan 64 Ömer İşbilir, “XVII. Yüzyıl Başlarında Şark Seferlerinin İaşe, İkmal ve Lojistik Meseleleri”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1996. 65 Tuncay Öğün, “Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi İaşesi”, Doktora Tezi, İnönü Üniversitesi, 1997. 66 Bkz. İnalcık ve Quataert, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, c. I, s. 8191. 67 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2000, 367 s.
232
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
devlet tekellerine kadar birbirine tezat gibi görünen Osmanlı iktisat politikalarının bu üç temele dayandığını ve böylece anlaşılabilir ve açıklanabilir hale geldiğini savunmaktadır. İaşe; iktisadî faaliyetlere tüketici açısından bakılmasına imkan veren, yani üretilen malın mümkün olduğu kadar bol, kaliteli ve ucuz olmasını hedefleyen bir ilkeydi. Yazar; böyle bir ilkenin uzun süre yaşamasını haklı olarak ekonomik verimliliğin düşük, ulaştırma imkanlarının zor ve pahalı olmasıyla açıklamaktadır. Neticede gerekçesi ne olursa olsun, iaşe endişelerinin, malî endişelerle birlikte Osmanlı iktisat politikalarına her dönem damgasını vurduğu görülmektedir. Osmanlı Devleti’nde şehir ekonomisi ve iaşe hakkındaki literatürü değerlendirirken, pek tabii ki Ülgener hocanın çalışmalarından bahsetmeden geçmek mümkün değildir. Ülgener, sanayileşmeden önce bütün dünyanın temel ekonomik problemi olan bu meseleyi enine boyuna tetkik etmiştir. Bunu yaparken elbette Osmanlı’daki iaşe problemi üzerinde de geniş biçimde durmuştur. Ülgener’in konuyla ilgili muhtelif tarihlerde yayımlanmış çalışmaları bulunmaktadır. Ancak onun konu üzerindeki fikirleri hakkında yeterince bilgi sahibi olmak için, ona ait değişik yazıları ihtiva eden ve 1984 yılında yayımlanan kitabına bakmak yeterlidir.68 Dört bölümden oluşan kitabın en hacimli kısmını oluşturan ikinci bölüm (s. 33-115), tamamen iaşe meselelerinin teorik izahına ayrılmıştır. Yazar, burada, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden hissedilen iaşe sıkıntıları ve ondan kaynaklanan hayat pahalılığı ve benzeri sorunların de etkisiyle, tarihte yaşanan darlık buhranlarının teorik tahlillerine yönelmiştir. Bu çerçevede özellikle buhranları, bir tip olarak tarif etmenin ve böylece sebepleri ve etkilerini incelemenin yollarını aramaktadır. Ülgener hoca; özellikle Orta Çağı referans alarak, darlık buhranları hakkında [tanımı, sebepleri, etkileri, izahı vs.] ortaya konmuş fikirleri geniş biçimde incelemekte ve bu arada bilhassa büyük İslam düşünürü İbn Haldun’un konu hakkındaki fikirlerini tahlil etmektedir. Yazar, bundan sonra XVI. ve XVIII. yüzyıllar arasında İstanbul hayatından örnekler vermek suretiyle, darlık buhranlarını Osmanlı özelinde incelemiştir. Burada da aynı yöntemi kullanan yazar, şehrin iaşesinde dengesizlik yaratan sebepleri ayrıntılı olarak tetkik etmiş ve yaşadığı dönem (1950’li yıllar) ile Osmanlı dönemi buhranlarının farklı ve benzer yönlerini oraya koymayı denemiştir. Tüm bu ayrıntılı incelemeler içerisinde yazarın, iaşe buhranlarının sebeplerini tabiî [kuraklık, sert kışlar ve salgın hastalıklar], siyasî, idarî ve malî [abluka, savaş nedeniyle üretimin azalması, idarî yolsuzluk, fiyat tespitindeki zorluklar, ödeme problemleri, para değerindeki bozulmalar] sebeplere ayırması dikkat çekmektedir. Özet bir değerlendirme yapmak gerekirse, Ülgener’in; iktisat teorisini kullanarak, iaşe meselesini tarihsel perspek68 Sabri F. Ülgener, Darlık Buhranları ve İslam İktisat Siyaseti, Ankara: Mayaş Yayınları, 1984, 159 s.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
233
tifte analiz etmesi Türkiye’de pek rastlamadığımız, ancak gerekli ve önemli bir yaklaşımı temsil etmekte ve bu yönüyle de onun yazıları, iaşe üzerinde çalışacaklar için öncelikle okunması gereken bir kaynak niteliğini kazanmaktadır. Sonuç ve Değerlendirme Osmanlı Devleti’nde iaşe meselesi hakkında yapılmış çalışmaları değerlendirdiğimiz bu makalede, şimdiki literatürün ışığı altında bazı saptamalarda bulunmak mümkün gözükmektedir. Öncelikle şehirlerin iaşesi; temelde ekonomik bir problem olmasına rağmen, dönemin zorlukları nedeniyle, kurumsal ve idarî bazı düzenlemeleri gerektirmekteydi. Tarım teknolojisinin geriliği, ulaşım imkanlarının yetersizliği ve tarımın, hava koşullarına aşırı bağımlılığı; özellikle, İstanbul gibi büyük merkezlerde her an ciddi bir iaşe krizine yol açabilecek olgulardı. Bu risk, Sanayi Devriminin gerçekleştirilmesine kadar bütün Avrupa şehirleri için de mevcuttu. Osmanlı’ya bakıldığında ise; İstanbul dışında çok büyük bir merkezin bulunmaması nedeniyle, genellikle çok ayrıntılı iaşe düzenlemelerinin bu şehirle sınırlı kaldığı görülmekteydi. O nedenle Osmanlı iaşe sistemi üzerindeki incelemelerin genellikle İstanbul üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. İaşe literatüründe genellikle 1600-1800 arasında yoğunlaşan ve toprak kayıpları ve devletin taşradaki gücünün zayıflamasıyla sonuçlanan gelişmelerin, devletin geniş müdahalelerine dayalı bir iaşe politikasını zorunlu hale getirdiği belirtilmektedir. Daha önce Roma ve Bizans zamanında da benzer gelişmeler yaşandığı bilinmektedir. Devlet, güç kaybedince sosyal ve iktisadî hayata müdahaleleri de artmaktaydı. Osmanlı da aynı girdaba düşmüştür. Özellikle toprak kayıplarıyla birlikte Karadeniz havzasından mal temininin zorlaşması, müdahalelerin artmasında önemli bir gerekçeyi oluşturmuştur. Genel anlamda geçerli olmasına rağmen, bu tezle ilgili gözden kaçan bir hususu hatırlatmakta fayda vardır. Devletin iaşe politikası dahilinde, -özellikle de, fiyatlarla ilgili- iktisadî hayata yaptığı müdahaleler ve getirdiği kontroller çoğu zaman iaşe teminini daha da zorlaştırmaktaydı. Çünkü İstanbul’da narhın, tüketiciyi koruma adına düşük tutulması, kaçakçılığı ve tüccarların başka pazarlara mal sevkıyatını teşvik etmekteydi. Fiyat kontrolleri olmasaydı iaşe probleminin ne ölçüde hissedileceği, hipotetik bir değerlendirme olur. Ancak devletin iaşe problemlerini hafifletmek için getirmiş olduğu fiyat ve benzeri sınırlamaların, ciddi yoklukları önlese bile, çoğu zaman da bir kısır döngü yarattığı ve temel malların arzında hissedilen sıkıntıların önemli bir kaynağını oluşturduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu noktada Osmanlı yönetiminin iaşe açısından gerekli gördüğü tedbirleri almakta tereddüt etmemesine karşın bu gücü keyfî olarak kullanmadığına da vurgu yapmak gerekir. Murphey’nin belirttiği gibi, devletin iaşe sürecine yönelik müdahalesi, genellikle selektif biçimde olmuş; müdahaleler, gıda arzını te-
234
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
min etme hususunda genel kabul görmüş ve herkesin mutabık olduğu sosyal normları yürürlüğe koymak şeklinde gerçekleşmiştir. Yaptırım gücü, genellikle keyfî olarak değil, kitle refahının desteklenmesi yolunda kullanılmıştır. Ancak, bu tür müdahaleler sonucunda, üreticilerin ve tüccarların kayba uğraması şeklinde bir alternatif maliyet kaçınılmaz oluyordu. Yine de Osmanlı, çok eski zamanlardan beri devam eden bir geleneği takip ederek, piyasada çeşitli faktörlerden kaynaklanabilecek aşırı fiyat dalgalanmalarına karşı müdahaleyi gerekli görmekteydi. İstanbul’un ihtiyaç duyduğu en önemli yiyecek kaynakları içerisinde hububat ve et başı çekiyordu. XIX. yüzyılın başları itibariyle şehirde 100.000 ton civarında hububat, 850.000 baş dolaylarında da koyun tüketildiği tahmin edilmektedir. Bunlar çok yüksek rakamlar olmasa da, dönemin koşulları açısından, tüketim imkanları yönüyle ortalama bir İstanbul sakinini diğer bölgelerde yaşayanlara göre daha avantajlı konuma getirmekteydi. Ancak iaşe düzenlemelerinin daha önemli yönü, merkez ile taşra sakinleri arasında gelir dağılımı açısından yarattığı eşitsizlikti. Çünkü devletin, taşradaki üreticiden temel malları piyasa rayicinden daha düşük bir fiyatla satın alması, gelir dağılımını taşradaki üreticinin aleyhine bozması anlamına gelmekteydi.
Urban Economy and Provisionalism in the Ottoman State Ahmet UZUN Abstract Main topic of this article is to evaluate academic researches -in the Turkish and English literature- on provisioning of Ottoman towns and cities, which was very important in both aspects of consumption and production. It includes presentation of studies concerned with provisioning of Ottoman towns and cities, especially capital city of Istanbul, and the military forces in cities and on the move. A number of studies on Ottoman economic and social life are interested in provisioning cities, especially Istanbul. In these researches, it has been observed that the Ottoman Empire has a complex policy of provision which reserved for towns and cities. The economic and political developments in the Ottoman Empire after the seventeenth century led to increase the state involvement and control on provisioning mechanism. The fundamental concern of Ottoman Administration was to ensure an uninterrupted flow of foodstuffs as wheat and meat because of shortages of staples among the masses that caused serious problems for the government. Keywords: Provisioning, Ottoman Empire, Istanbul.
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle
235
Osmanl› Devleti’nde fiehir Ekonomisi ve ‹afle Ahmet UZUN Özet Bu çalışmanın ana amacı, Osmanlı Devleti’nde şehirlerin temel ihtiyaç maddelerinin karşılanması (iaşe) üzerine yapılmış olan Türkçe ve İngilizce çalışmaları değerlendirmektir. Çalışmalar ele alınırken, şehirlerin, özellikle de başkent İstanbul’un ve sefere çıkan ordu birliklerinin iaşesinin nasıl temin edildiği sorusuna cevap aranarak, Osmanlı Devleti’nin iaşe konusunda izlemiş olduğu politikaların çerçevesi tanıtılmıştır. Makalede Osmanlı’da iaşe meselesini teorik yönüyle analiz eden incelemelere de yer verilmiştir. Konuyla ilgili literatür, Osmanlı yönetimince iaşe konusuna büyük önem verildiğini, gerekli görüldüğü zaman bu konuda teşvik edici, sınırlayıcı ya da zorlayıcı her türlü tedbirin alındığını ortaya koymaktadır. Anahtar kelimeler: İaşe, şehir ekonomisi, Osmanlı, İstanbul.
236
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Uzun
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
237
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 237-256
Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehane Literatürü Ahmet YAfiAR*
YAKIN DÖNEM ŞEHİR ÇALIŞMALARINDA, mekân ve mekânsal performanslara yönelik ilginin arttığı görülüyor. Bu yeni eğilim içerisinde; şehir mekânları, mimari mekân olmanın ötesinde sosyal mekân olarak incelenmekte ve otorite ile yönetilenler arasında bir karşılaşma alanı olarak ele alınmaktadırlar. Bu bağlamda, Osmanlı şehir tarihçileri de çeşme,1 tekke,2 pazar,3 mahalle,4 sokak5 ve kahvehane gibi şehir mekânları üzerinden kamusallık ve toplumsallık temalarına yoğunlaşmaktadırlar. Gerek ‘kamusal alan’ tartışmaları için elverişli olması, gerekse popülerliği dolayısıyla bu kamusal mekânlar içerisinde kahvehanelere popüler ve akademik çevrelerde hatırı sayılır bir ilgi gösterilmektedir. Tarih dergilerinde,6 atölye çalışmalarında,7 tarihçilerle röportajlarda8 ve popüler kültür dergilerinde9 kah* Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi. 1 Shirine Hamadeh, “The City’s, Pleasures: Architectural Sensibility in Eighteenth Century İstanbul”, Doktora Tezi, MIT, 1999 2 Ethel Sara Wolper, Cities and Saints: Sufism and the Transformation of Urban Space in Medieval Anatolia, Penn State University Press, 2003. 3 Maurice M. Cerasi, Osmanlı Kenti. Osmanlı İmparatorluğu’nda, 18. ve 19. Yüzyıllarda Kent Uygarlığı ve Mimarisi, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001. 4 Cem Behar, A Neighborhood in Ottoman Istanbul: Fruit Vendors and Civil Servants in the Kasap İlyas Mahalle, Albany: State University of New York Press, 2003. 5 Zeynep Çelik, Diane Favro ve Richard Ingersoll (ed.), Streets: Critical Perspectives on Public Space, Berkeley: University of California Press, 1994. 6 Toplumsal Tarih dergisinin Haziran 2004 tarihli sayısındaki “Kahvenin Hatırı” başlıklı dosya. 7 Uğur Kömeçoğlu, “Public Sphere and the Coffeehouses”, International Workshop on New Islamic Imaginaries and Public Space, Center for Transcultural Studies, Chicago University ve Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul, 12-17 Haziran 2001; Cengiz Kırlı, “Coffeehouses and Spies: Popular Opinions in the Mid-Nineteenth Century Ottoman Empire”, Middle East History and Theory Workshop, 31 Ekim 2001, University of Chicago; Selma Akyazıcı Özkoçak, “Coffeehouses: The Emergence of a Public Sphere in Early Modern Istanbul”, Reconceptuali- ✒
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Yaflar
238
vehanelere yer verilmekte ve çeşitli fonksiyonlarıyla Osmanlı kahvehanelerinin önemine değinilmektedir. Ayrıca çok sayıda yüksek lisans ve doktora tez çalışmasında10 Osmanlı kahvehanelerinin tarihî, sosyal ve siyasî işlevleri irdelenmektedir.11 Bu makale, Osmanlı kahvehaneleri ile ilgili bahsi geçen literatürü değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede öncelikli olarak Osmanlı kahvehaneleri ile ilgili literatür irdelenecek, öne çıkan araştırma mevzuları ve kullanılan kaynaklar değerlendirilecek ve makalenin sonunda da Osmanlı kahvehaneleri ile ilgili popüler ve akademik bibliyografyaya yer verilecektir. Bu yazı çerçevesinde literatürdeki ilgili bütün eserlerin mevzu bahis edilmesi mümkün olamayacağından öne çıkan çalışmalar üzerinde durulacaktır. Osmanlı Kahvehaneleri: Tarihî Derkenar12 İsminden hareketle kahvehane ‘kahve evi’ anlamına gelmektedir, ancak ilk ortaya çıktığı tarihten itibaren sosyal ilişkileri şekillendiren ve toplumun geçirdiği toplumsal dönüşümleri yansıtan bir kamusal mekân olagelmiştir. Kahvezing Public Spheres in the Middle East and North Africa, 2003; Saïd Amir Arjomand, “Coffeehouses, Guilds and Oriental Despotism: Government and Civil Society in Late XVIIth Early XVIIIth Century Istanbul and Isphahan, and as seen from Paris and London”, Conference: Civil Society. Europe Encountering the Other, MSH, Paris, 12-14 Haziran 2003; Alan Mikhail, “The Heart’s Desire: Gender, Urban Space, and the Ottoman Coffeehouse”, Conference: Rethinking Culture in the Ottoman XVIIIth Century, Princeton University, 8-9 Ocak 2005; Ali Caksu, “The Janissary Coffeehouses in Late XVIIIth Century Istanbul”, Conference: Rethinking Culture in the Ottoman XVIIIth Century, Princeton University, 8-9 Ocak 2005. 8 Nuriye Akman’ın 17 Nisan 2004 tarihli Zaman Gazetesi’nde Prof. Dr. Cemal Kafadar ile yapmış olduğu röportaj. Nitekim röportajın manşeti, kahvehanenin İstanbul’daki tarihinin başlamasından mülhem “Osmanlı, modernleşme serüvenini kendi dinamikleriyle XVI. yüzyılda yaşadı” idi. 9 Güzin Yalın, “Kahve”, Sofra, Mart 2004; Abdurahman Kılıç, “Tulumbacı Kahvehaneleri”, 1 Haziran 2005, http://www.yangin.org/articles/1.htm. 10 Cengiz Kırlı, “The Struggle Over Space: Coffeehouses of Ottoman Istanbul, 1780-1845”, Doktora Tezi, The State University of New York at Binghamton, 2000; Uğur Kömeçoğlu, “Historical and Sociological Approach to Public Space: The Case of Islamic Coffeehouses in Turkey”, Doktora Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2001; Ahmet Yaşar, “The Coffeehouses in Early Modern Istanbul: Public Space, Sociability and Surveillance”, Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2003. Diğer yüksek lisans tezleri için bu yazının sonundaki bibliyografyaya bakınız. 11 Osmanlı kahvehanelerine ilgi sadece onunla ilgili literatür oluşturmakla kalmayıp, bu geleneğin günümüz şehir yaşamına taşınması yönünde uygulamalara da yol açmıştır. ‘Kentim İstanbul Projesi’ bağlamında “Kahvehane Seminerleri” adında bir programın yürütülmesi ve İstanbul’da tarihî yarımada içerisinde bazı eski medreselerin caféye çevrilmesi bu durumun örnekleri olarak kabul edilebilir. 12 ‘Osmanlı kahvehaneleri’ ifadesi, mevcut durum itibariyle, ‘İstanbul Kahvehanelerini’ kapsamaktadır. İmparatorluğun Kahire ve Şam gibi büyük yerleşim yerlerindekileri haricinde kahvehanelerle ilgili kayda değer bir literatür söz konusu değildir. Osmanlı kahvehaneleriyle ilgili literatür ya İstanbul ile ilgilidir ya da genel kahvehane yazıları şeklindedir.
Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehane Literatürü
239
hane tipi mekânların ilk örnekleri XVI. yüzyılın başlarında Mekke, Kahire ve Şam’da ortaya çıkmış, yüzyılın ortalarında ise İstanbul’a gelmiştir.13 Ancak kahvenin daha geniş bir tabanda rağbet görmesi ve kahvehanenin evrensel bir toplumsal kurum olarak yaygınlaşması İstanbul’a gelmesiyle gerçekleşmiştir. Tarihçi Peçevî’ye göre, ilk kahvehaneleri Halepli Hakem adında bir tüccar ile Şamlı Şems adında bir efendi, İstanbul Tahtakale’de 1554 tarihinde açtılar.14 Kahve satılan/tüketilen bir yer olarak kurulan kahvehane, kısa zaman içerisinde bir tüketim mekânından ziyade gündelik hayatın tecrübe edildiği bir mekân haline geldi. Kısa zaman içerisinde kahvehane sayısı hızla arttı, kahve içmek ve yarenlik etmek amacıyla buralarda toplanan muhtelif zümrelerden ve değişik kültür seviyelerinden insanlar, çok hızlı gelişen bir kültürel birikim ortamı, sosyalleşme mekânı, siyasî iktidar karşısında seslerini duyurabildikleri bir kamusallık meydana getirdiler. Ancak Osmanlı geleneksel toplum kültürünü şekillendiren saray, medrese ve cami dışında, “sivil” bir anlayışla ortaya çıkan kahvehane, XVI. ve XVII. yüzyılların İstanbul’unda, pek sık rastlanmayan bir tepkiyle karşılaştı. ‘Miskinlerin buluşma mekânı ve fitne yuvası’ olarak görülen kahvehane, başta iktidar olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinin tepkisini çekti. 1567 yılında başta Suriçi İstanbul olmak üzere İstanbul’daki bütün kahvehaneler kapatıldı.15 Hatta IV. Murat, bu gerekçelerle kahvehaneleri topyekûn kapatmaya yönelik şiddetli ve kapsamlı girişimlerde bulundu. Sadece Eyüp ve çevresinde 120 kahvehane kapatıldı.16 XVI. yüzyılın ikinci yarısında ve XVII. yüzyılın ilk yarısında ‘tehlikeli yerler’ olarak görülen kahvehaneler ‘külliyen’ kapatılırken17 XVII. yüzyılın ortalarından itibaren otorite, ‘tehlikeyi’ önlemek için toptan kapatmak ve yıkmak yerine, yekdiğerlerine ‘ibret olsun’ babında tek tek bazı kahvehaneleri kapatarak bir tür yıldırma siyaseti takip etti.18 13 Ralph S. Hattox, Coffee and Coffeehouses: The Origins of a Social Beverage in the Medieval Near East, Seattle ve Londra: University of Washington Press, 1985. 14 Tarihçi İbrahim Peçevî; bu bilgileri ilk kahvehanelerin İstanbul’da açılmasından yaklaşık yüzyıl sonra kaydetmektedir. Devrinin bakışıyla dile getirdiği bu anlatıyı, tarihî gerçek olarak kabul edebilmek zor gözükmektedir. Nitekim Hafız Hüseyin Ayvansarayî’nin ilk kahvehanelere ilişkin tarih düşürdüğü mısraa (“Kahvehâne mahall-i eğlence”) göre ilk kahvehaneler 1551 tarihinde açılmıştır: Hafız Hüseyin Ayvansarayî, Mecmuâ-yı Tevârih, F. Ç. Derin ve V. Çabuk (haz.), İstanbul: Türk Tarih Kurumu, 1985, s. 429. Tarihçi Mustafa Ali’ye göre ise ilk kahvehaneler 1553 tarihlidir: Mustafa Ali bin Ahmet, Gelibolulu Mustafa Ali ve Mevaidün-nefais fi kavaidil-mecalis, Mehmet Şeker (haz.), Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1997, s. 363. İlk kahvehanenin tam olarak ne zaman ve nerede açıldığı müphem olmasına rağmen, ilk kahvehanelerin 1550’lerin başlarında İstanbul’un şehir yaşamına dâhil olduğu muhakkaktır. 15 Mühimme Defterleri 7/155, 975/1567. 16 BOA, Bab-ı Asafi, A.DVN. 25/47, 1043/1633. 17 “(...) kahvehaneleri ref’ idüp min-ba’d kahvehane itdürmeyüp (...)”, Mühimme Defterleri 7/155, 975/1567. 18 “İbreten li’l-ğayr”, BOA, Cevdet Zaptiye 774, 1207/1794; “Merkumun te’dibi ve emsalinin terhibi lazıme olmakdan”, BOA, Cevdet Zaptiye 698, 1218/1804.
240
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Yaflar
Ancak kahvehanelerin sayısı günden güne artmaya devam etti. Kanuni Sultan Süleyman’ın hükümdarlığının son dönemlerinde İstanbul’da 50 kahvehane bulunduğu belirtilirken, bu sayı, XVI. yüzyılın sonunda altı yüze ulaştı.19 XIX. yüzyılın başlarında ise 2.500’lere kadar çıktı.20 Hem sayı hem de itibar olarak önemi artan kahvehaneler zaman içerisinde mevcut kültürel ve toplumsal hayata dâhil olmayı başardı. Kültürün üretildiği ve tüketildiği bir mekân haline geldi. Birçok değişikliklere uğrayarak hayatiyetini devam ettirdi. Her ne kadar sadece erkek sosyalliğini barındırsa da Osmanlı şehrindeki kamusal yaşamın önemli bir kısmını oluşturdu. İlk başlarda marjinal bir yenilik olarak görülen kahvehane, çok geçmeden normalleşti ve toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayan merkezî bir konuma geldi. Geçmişini Arayan Kahvehane Osmanlı kahvehaneleri son zamanlara kadar araştırmacıların pek dikkatini çekmemiştir. Ancak son yirmi yıldır hem akademik, hem de popüler çevrelerin şehir yaşamının bu temel kurumuna ilgisinin arttığı görülmektedir. Kahvehanelerle, özellikle İstanbul kahvehaneleriyle ilgili popüler literatür çoğunlukla Türkçedir ve son yıllardaki geçmişe dönük nostaljik eğilimin bir parçasıdır. Kitapçıların raflarında, eski İstanbul’un içe dönük ve nostaljik gündelik yaşamını konu edinen çok sayıda kitap yer almaktadır. Bu kitaplar çoğunlukla, Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Abdülaziz Bey, Mehmet Tevfik gibi yazarlara ait XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başı anıları kapsamaktadır. Bu mitsel geçmiş anlatısı trendi içerisinde, hiç şüphesiz kahvehaneler İstanbul’un nostaljik ve toplumsal olarak iç içe geçmiş ortamında merkezî bir yere sahiptir. Burçak Evren’in Eski İstanbul’da Kahvehaneler, Taha Toros’un Kahvenin Öyküsü, Elias Petropoulos’un Yunanistan’da Türk Kahvesi, Neriman Cahit’in Eski Lefkoşa Kahveleri ve Kahve Kültürü, Levent Kavas’ın Kahve ve Nargile ve yine çevirilerden Ulla Heise’nin Kahve ve Kahvehane, Wolfgang Schivelbusch’un Keyif Verici Maddelerin Tarihi: Cennet, Tat ve Mantık isimli kitaplar bu trendin bir yansıması olarak ortaya çıktılar ya da bu trendi oluşturdular. Ancak bu yeni eğilim öncesinde, kahvehaneleri çeşitli yönleriyle inceleyen öncü çalışmalar da söz konusudur. Genel itibariyle bunlar; birbirini tekrar eden, sistematik olmayan ve metodolojik soyutlamadan yoksun çalışmalardır. Mesela, Türk Etnografya Dergisi’nde 1962 yılında yayımlanan “Türkiye’de Kahve ve Kahvehaneler” makalesi, A. Süheyl Ünver’in yılların birikimiyle kahvehanelerle ilgili topladığı dokümanların bir envanteri şeklindedir. Yine Salah Bir19 Mouradgea d’Ohsson, Tableau General de l’empire Ottoman, c. IV, Paris, 1788, s. 76. 20 Kırlı, “The Struggle Over Space: Coffeehouses of Ottoman Istanbul, 1780-1845”, s. 282.
Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehane Literatürü
241
sel’in Kahveler Kitabı, Reşat Ekrem Koçu’nun “İstanbul Kahvehaneleri”, Osman Cemal Kaygılı’nın İstanbul’da Semai Kahveleri ve Meydan Çalgıları, Tahir Alangu’nun Çalgılı Kahvelerdeki Külhanbey Edebiyatı ve Numuneleri isimli yayınları da bu bağlamda değerlendirilebilecek diğer eserlerdir. Son zamanlarda çok sayıda dergide, gazetede ve broşürde kahvehanelerle ilgili yayımlanan bir iki sayfalık yazıların hemen hepsi de bu çalışmalardan istifade edilerek kaleme alınmıştır. Öte yandan kahvehanelerle ilgili akademik literatür, tarih yazıcılığının güncel eğilimlerinden kültür tarihi ve sosyal tarihin bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmalar kahvehanelerle ilgili çağdaş kronikleri ve seyahatnameleri kullanmakta ve öne çıkan kahve tartışması ve kahvehane yasaklaması gibi konularla ilgilenmektedir. Osmanlı kahvehaneleri ile ilgili olarak dikkati çeken ilk akademik eser Ralph Hattox’un Kahve ve Kahvehaneler: Bir Toplumsal İçeceğin Yakındoğu’daki Kökenleri isimli çalışmasıdır.21 1985 yılında İngilizce olarak yayımlanan bu doktora tez çalışması22 1996 yılında Türkçeye çevrildi. Hattox eserinde genel olarak Arap yazmalarına, Osmanlı kroniklerine ve Avrupalı gezginlerin anlatılarına dayanarak kahve ve kahvehanelerin Orta Doğu’daki toplumsal kökenlerini incelemektedir. Hattox’ın üzerinde bilhassa durduğu mesele, XVI. yüzyılda kahvehanelerin yayılmaya başlaması ile ulema arasında ortaya çıkan “kahve tartışması”dır. Tarafların düşüncelerini detaylı bir şekilde tartışan Hattox, tartışmadaki en önemli noktanın, ‘toplumun en yüksek anayasası sayılan şeriatın yeni bir sorun karşısında gösterdiği uyum sağlama yeteneği ve esnekliği’ olduğunu belirtmektedir. Hattox, erken dönem kahvehaneleri ile ilgili olarak çok önemli açılımlarda bulunmakla birlikte, oldukça legalistik bir bakış açısına sahiptir. Şeriatın Müslim ile gayrimüslim arasında açık hukukî engeller koyduğunu savunan Hattox, bu anlayışla da şu sonuca ulaşır: “Sözü edilen engeller son derece çetindi ve bir fincan kahve, bir çubukluk tütün ve gevşetici bir satranç oyunuyla yıkılmaları bir hayli zordu. Bütün dinlerden müşterileri ağırlayan kahvehanelerin var olup olmadığı bile kesin değildir.” Ancak çağdaş seyyahların anlatıları ve yapılan çalışmalar, kahvehane müdavimlerinin heterojenliğine dikkat çekmektedirler. Orta Doğu kahvehaneleri üzerine derlenen bir kitap çalışmasında23 yer alan Ayşe Saraçgil’in kahve ve kahvehanenin XVI. yüzyılda İstanbul’a girişi ve Fran21 Ralph S. Hattox, Coffee and Coffeehouses: The Origins of a Social Beverage in the Medieval Near East, Seattle: University of Washington Press, 1985 [Türkçesi: Kahve ve Kahvehaneler: Bir Toplumsal İçeceğin Yakındoğu’daki Kökenleri, çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996]. 22 Ralph S. Hattox, “Coffee-Houses and Urban Society in the Memluk and Ottoman Lands in the Fifteenth and Sixteenth Centuries”, Doktora Tezi, Princeton Universitesi, 1982. 23 Helene-Desmet Gregoire ve François Geoergeon (haz.), Doğuda Kahve ve Kahvehaneler, çev. Meltem Atik ve Esra Özdoğan, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999.
242
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Yaflar
çois Georgeon’ın geç XIX. yüzyıl İstanbul kahvehaneleri üzerine makaleleri de kahvehane literatürü içerisinde önemli bir yere sahiptir. Saraçgil, kahve karşısındaki menfi duruşun kahvenin bireysel tüketimine değil de kahvenin kamusal olarak tüketildiği kahvehanelere karşı olduğunu ileri sürmektedir.24 Georgeon ise XIX. yüzyıl İstanbul’unun ‘Büyük Bir Kahvehane’ye dönüştüğünü ve modern cafélerle geleneksel kahvehanelerin dönemin İstanbul’unun çoğulculuğunu yansıttığını vurgulamaktadır.25 Bir başka araştırmacı Ekrem Işın, İstanbul’da gündelik hayat ve kültür-mekân ilişkileri üzerine kaleme aldığı çalışmalarında kahvehanelere oldukça geniş yer vermekte; kroniklerden ve ikincil literatürden faydalanarak, İstanbul’un ‘tanrısız tapınakları’ olarak ifade ettiği bu mekânların toplumsal tarihine önemli katkılarda bulunmaktadır.26 Ayrıca kahve etrafında oluşan edebî kamuoyu bağlamında, edebiyat tarihçilerinin önemli çalışmaları olmuştur. Özellikle Namık Açıkgöz’ün kahve ve kahvehane ile ilgili yazıları topladığı Kahvename ve Kahvehane Etrafında Teşekkül Eden Edebi Kamuoyu isimli eserleri bu bağlamda zikredilebilir.27 Bu çalışmalarında Açıkgöz, kahvehanelerin divan şiirine ve halk deyişlerine yansımalarını nakletmekte ve kahve ve kahvehane üzerinden oluşturulan edebî kamuoyuna dikkat çekmektedir. Kahvehanelerin tarihçilerin gündemine girmesi aslında son on, on beş yıllık sürece tekabül etmektedir. Kahvehanenin popüler bir çalışma konusu olmasında Habermas’ın Kamusallığın Yapısal Dönüşümü isimli kitabının 1989 yılında İngilizceye çevrilmesini müteakiben başlayan kamusal alan tartışmalarının önemli bir yeri vardır. Dolayısıyla da kahvehane çalışmaları “geleneksel” tarihçilikten ziyade, sosyal bilim yönelimli tarihsel çalışmaların bir parçası olmuştur. Nitekim kahvehanelerle ilgili yapılan tez çalışmalarında ve ilgili çalışmalarda, kamusal mekân, toplumsallık, sosyal kontrol, söylenti, heterotopya, kamuoyu, yönetim zihniyeti ve gözetim gibi sosyoloji, siyaset bilimi ve antropolojinin güncel kavramları çokça yer almaktadır. Bu türden çalışmalar, genellikle kahvehanelerin tarihinden ziyade, kahvehaneler üzerinden bu kavramları tartışmaktadır. 24 Ayşe Saraçgil, “Kahve’nin İstanbul’a Girişi: XVI. ve XVII. Yüzyıllar”, Helene-Desmet Gregoire ve François Geoergeon (haz.), Doğuda Kahve ve Kahvehaneler, çev. Meltem Atik ve Esra Özdoğan, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999. 25 François Georgeon, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde İstanbul Kahvehaneleri”, Heiene-Desmet Gregoire ve François Geoergeon (haz), Doğuda Kahve ve Kahvehaneler. 26 Ekrem Işın, “İstanbul’un Tanrısız Tapınakları: Kahvehaneleri”, Çağdaş Şehir, 1988, sy. 14, s. 82–85; Ekrem Işın, “More Than A Beverage: A Social History of Coffee and Coffeehouses”, Tanede Saklı Keyif, Selahattin Özpalabıyıklar (haz), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001, s. 10–43. 27 Namık Açıkgöz, Kahvename: Klasik Türk Edebiyatında Kahve, İstanbul: Akçağ Yayınları, 1999; Namık Açıkgöz, Kahvehane Etrafında Teşekkül Eden Edebi Kamuoyu, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1994.
Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehane Literatürü
243
Osmanlı kahvehaneleri ile ilgili, gerek arşiv malzemesinin kullanılması, gerekse ortaya attığı tartışmalar itibariyle ilk derli toplu çalışma Cengiz Kırlı’nın “The Struggle Over Space: Coffeehouses of Ottoman Istanbul, 1780-1845” isimli doktora tez çalışmasıdır.28 Kırlı; çalışmasında genel olarak XVIII. yüzyılın sonu ve XIX. yüzyılın ilk yarısında, İstanbul’da kahvehanelerin sıradan insanların gündelik pratikleri ve sosyal ilişkilerindeki rolleri ve işlevleri üzerinde durmaktadır. Bu bağlamda, kahvehaneleri devlet ile halk arasında bir karşılaşma alanı olarak ele alıp, Osmanlı başkentindeki devlet ve toplum ilişkilerini şekillendiren ve dönüştüren çatışma, uzlaşma ve diyalogları incelemektedir. Beş bölümden oluşan doktora tez çalışmasının ilk bölümünde Kırlı; kahvehanelerin, Osmanlı İstanbul’una girişi esnasında ve sonrasında devlet erkânı ve ulema arasındaki kötü şöhretini incelemektedir. XVI. yüzyılın ikinci yarısındaki ekonomik, toplumsal ve siyasî krizler algısının kahvehaneleri iktidarın gözünde toplumsal çözülme ve ahlakî yozlaşmanın bir metaforu kıldığını iddia etmektedir. Tezin zaman periyodu itibariyle asıl odağı olan XVIII. yüzyılın sonuna ve XIX. yüzyılın başlarına ilişkin analizler ikinci bölümle birlikte başlamaktadır. Bu bölümde Kırlı, kahvehaneleri İstanbul’un mekânsal ve toplumsal topografyasına yerleştirerek göç ağları içerisinde kahvehanelerin merkezî konumuna değinmektedir. Ayrıca bu bölümde, kahvehane sahiplerinin profilini incelemekte ve yeniçerilerin kahvehane işletmeciliğindeki ve göç ağlarındaki ağırlıklarını ortaya koymaktadır. XIX. yüzyılın başlarına ait bir esnaf yoklama defterine göre kahvehane işletmecilerinin hemen hepsi Müslümandır ve bunların üçte birini de esnaflaşmış yeniçeriler oluşturmaktadır.29 Sonraki bölümde de 1840’lı yıllara ait jurnal kayıtlarına yansıdığı şekliyle, mezkûr dönemdeki kahvehane müdavimlerinin sınıfsal ve dinî profilini ortaya koymaktadır. Bu kayıtlara göre kahvehane müşterileri arasında en göze çarpan meslek gruplarının esnaflar, tüccarlar, taşradan geçici olarak İstanbul’a gelmiş kişiler, kavas, kâtip gibi düşük-orta dereceli devlet memurları ve askerler olduğu görülmekte ve müdavimlerin heterojenliği dikkat çekmektedir. Sonrasında ise Kırlı, kahvehanede sahnelenen teatral performanslara odaklanmakta ve Karagöz ve Meddah gösterilerini analiz ederek, bunların sıradan insanların arzularını dile getiren, gündelik tecrübelerini aktaran, resmî normlara meydan okuyan ve popüler yıkıcı siyasî söylemler üreten bir medya vazifesi gördüğünü iddia etmektedir. Dördüncü bölümde, 1840-1845 yılları arasındaki döneme ait “havadis jurnalleri” adını taşıyan bir seri belge üzerinden, mezkur dönemde sıradan İstanbul insanının kahvede, sokakta, çarşı ve pazarda ve hatta evlerinde yaptıkları sohbet ve dedikoduları incelemektedir. Kahvehanelerde hayat bulan “söylenti”nin 28 Cengiz Kırlı, “The Struggle Over Space: Coffeehouses of Ottoman Istanbul, 1780-1845”, Doktora Tezi, Binghamton: The State University of New York, 2000. 29 BOA, Başmuhasebe DBŞM 42648.
244
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Yaflar
gücünü vurgulayan Kırlı; beşinci bölümde, bu dönemdeki sosyal kontrol mekanizmalarındaki değişiklikler, kamuoyunun keşfi ve ortaya çıkan yeni yönetim zihniyeti üzerinde durmaktadır. Genel olarak kahvehane üzerinden devlet ve toplum arasındaki çatışma ve uzlaşma alanlarını incelediği doktora tez çalışmasında Kırlı; kahvehaneyi, kendi içinde bir kurum olmanın ötesinde, çok yönlü bir mekân olarak ele almaktadır. Kırlı’nın tez çalışması, diğer bir ifadeyle, salt bir kahvehane tarihi değil bilakis devlet ve devletin toplumla ilişkisi üzerinedir. Kahvehanenin bizatihi kendisinin tezdeki konumu, “Gönül ne kahve ister ne kahvehane / Gönül sohbet ister kahve bahane” özlü sözünü hatırlatır mahiyette, ‘Gönül iki asır önceki devleti ve devletin toplumla ilişkisini anlamak ister, kahvehane bahane’ şeklinde gözükmektedir. Osmanlı kahvehanelerine ilişkin kavramsal açılımın daha yoğun olduğu bir başka çalışma ise Uğur Kömeçoğlu’nun “Historical and Sociological Approach to Public Space: The Case of Islamic Coffeehouses in Turkey” başlıklı doktora tez çalışmasıdır.30 Kömeçoğlu; tez çalışmasında, Nilüfer Göle’den esinlenerek kamusallığı toplumsal mekânlar üzerinden incelemekte ve kamusal alan çalışmalarının sosyallik boyutuna dikkat çekmektedir. Özelde 1990’lı yılların sonunda İstanbul şehir yaşamına dâhil olan İslamî caféler ve bu mekânlardaki sosyallik biçimlerinin ele alındığı tez çalışmasının ilk iki bölümü, geleneksel Osmanlı kahvehaneleri ile ilgili kavramsal tartışmalara ayrılmıştır. Bu iki bölümde “Osmanlı’da kamusal bir mekân olarak kahvehane üzerinden, tarihi mekânsallaştırmak gibi büyük bir iddianın peşinden gitmekten ziyade, yaşam çevrelerinin ürettiği mekânsal performansların kamusal önemine ağırlık verilmektedir.” Bu tez çalışması, Habermas’ın “kamusal alan” kavramsallaştırmasının bir çeşit kritiği ve sosyallik boyutu itibariyle kahvehane kamusallığını anlama çabasıdır. Yukarıda da belirtildiği üzere kahvehane, Habermas’ın kamusal alan tartışmalarında önemli bir yer işgal etmektedir. Habermas kahvehaneleri kamusal alanın minör kurumlarından biri olarak göstermekte ve buralarda ortaya çıkan tartışmaların ve forumların modern siyasî kamunun oluşması için bir zemin hazırladığını belirtmektedir. Ancak Habermas’ın rasyonel ve modern kamusal alan kavramsallaştırması, kökleri XVI. yüzyılın ortalarına dayanan Osmanlı kahvehanelerinin kamusal niteliğini anlama noktasında eksiklikler barındırmaktadır. Habermas “kamusal alanın mekânlarıyla değil, buralarla ilişkilendirdiği söylemsel pratiklerle ilgilenmekte”, dolayısıyla kamusal alan “salt aklın kullanımıyla karakterize edildiği bir normatif değerlendirme kategorisine” dönüştürülmektedir. Habermas’ın sunduğu kamusalın aktörleri de adeta “me30 Uğur Kömeçoğlu, “Historical and Sociological Approach to Public Space: The Case of Islamic Coffeehouses in Turkey”, Doktora Tezi, Boğaziçi Universitesi, 2001.
Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehane Literatürü
245
kânda birer gövde değil, sayfa üzerinde ifade edilen birer zihin yapılarıdır”. Kömeçoğlu’nun değindiği üzere; Habermas’ın “kamusal alan” kavramsallaştırmasındaki en önemli eksiklik, mekânsal performansların ve gündelik kültürün dikkate alınmamasıdır. Bu bağlamda Kömeçoğlu, kahvehaneleri Sennett’in “aktör olarak insan” kavramsallaştırması ve kamusal alanı bir sosyallik formu olarak okuması üzerinden irdelemekte ve bu mekânda gerçekleşen meddah, karagöz, ortaoyunu, âşık gösterileri gibi toplumsal performansları mekânsal ve eleştirel kamusallığın öğeleri olarak sunmaktadır. Sonuçta, “Osmanlı kahvehanelerinin, çelişkili toplumsal pratikler içeren –edebî, siyasî, tiyatrovari, hicivli, dinsel, hazcı- alternatif düzenlemeler yaratan mekânlar” olduğunu ortaya koymaktadır. Kömeçoğlu gibi, diğer sosyolog ve sosyal bilimcilerin kahvehane incelemeleri de yoğun kavramsal tartışmalar barındırmaktadır. Bu incelemelerde, özellikle kamusallık, toplumsal cinsiyet, popüler kültür, gündelik hayat, toplumsal performans, cinsiyet, hiyerarşi, kontrol, heteretopya, kimlik, toplumsallık, temsil gibi kavramsal düzlemlerde açılımlar yapılmaktadır. Bu kavramsal tartışmalar birçok durumda, kahvehanenin kendisinden ziyade, daha çok tahayyülî bir kahvehane ortaya koymaktadırlar.31 Nitekim kimi zaman Osmanlı kahvehaneleri “tarihî derkenar” olarak, biraz da tarih mukabilinde yazılara dahil edilmekte ve anekdot mahiyetindeki bilgiler, yazıların bu bölümlerine eklenmektedir.32 Bazen de bu bilgiler, alıntı yapıla yapıla birçok değişikliğe uğramaktadır. Peçevî’nin yazdıklarına göre; ilk kahvehane Tahtakale’de, Suriyeli iki kişi tarafından kahve satan karşılıklı iki kahve dükkânı şeklinde kurulmuştur. Ancak kimi çalışmalarda bu bilgiler değişikliğe uğrar. Mekân bazen Kapalıçarşı, bazen Tahtakale olur. Kahvehane sayısı bazen bir, bazen iki olur. Birçok durumda da, ikincil literatürde yer alan bilgiler doğru bilgiler olarak kabul edilir ve bu bilgiler üzerinden kavramsal tartışmalar sürdürülür. Genellikle de bu bilgiler “Kanuni Sultan Süleyman döneminde ülkeye getirilen kahve, o dönemlerde yasaklanmayla karşılaşır”, “Kahvenin Avrupa’ya gelişi ise XVI. yüzyılın ortalarına rastlar” gibi genel ifadelerle dile getirilir.33 Arşiv çalışması ile kavramsal analizlerin bir aradalığı eğilimi Ahmet Yaşar’ın “The Coffeehouses in Early Modern İstanbul: Public Space, Sociability and Surveillance” isimli yüksek lisans tez çalışmasında da görülmektedir.34 Yaşar, çalışmasında erken modern dönem İstanbul’unda kamusal mekânın kullanımı ve 31 Kerem Ünüvar, “Osmanlı’da Bir Kamusal Mekan: Kahvehaneler”, Doğu Batı, Kasım-AralıkOcak 1998-1999, sy. 5, s. 186-197 32 Ömer Aytaç, “Kimlik, Kamusal Alan ve Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kahvehaneler”, Akademik Araştırmalar Dergisi, 2005, sy. 24, s. 15-40. 33 A.g.m. 34 Ahmet Yaşar. “The Coffeehouses in Early Modern Istanbul: Public Space, Sociability and Surveillance”, Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2003.
246
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Yaflar
bu mekân üzerindeki gözetim mekanizmaları bağlamında şehir tecrübesini incelemekte ve bilhassa, yeni bir kamusal mekân, teatral toplumsallık tarzları için bir mahal ve otorite ile yönetilenler arasında bir karşılaşma alanı olarak kahvehane üzerinde yoğunlaşmaktadır. Genel olarak “heterojen müşterileriyle, teatral ifade tarzlarıyla, siyasî hicivleriyle ve popüler siyasî söylemleriyle kahvehanenin, şehir yaşamında erkekler için yaşanılabilir bir kamusallık meydana getirdiğini”35 ileri sürmektedir. Tezin alt başlığındaki üç kavram, tezdeki üç bölüme tekabül etmektedir. Yaşar, tezin “Yeni Bir Kamusal Mekân: Kahvehaneler” başlıklı ilk bölümünde, kahvehaneleri İstanbul’un mekânsal ve sosyal topografyası içerisine yerleştirerek bozahane, meyhane, hamam ve cami gibi diğer kamusal mekânlarla karşılaştırmaktadır. Yeni bir kamusal mekân olarak kahvehanenin XVI. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul şehir yaşamına dâhil olduğunu ve zaman içerisinde şehirdeki mekânsal örgütlenmeyi yeniden şekillendirerek ve mevcut sosyal etkileşim kalıplarını dönüştürerek şehrin kamusal yaşamının önemli parçası haline geldiğini vurgulamaktadır. “Yeni Bir Sosyalleşme Mekânı: Kahvehaneler” başlıklı ikinci bölümde, minyatürler ve görsel malzeme eşliğinde kahvehanenin içerisini ve arşiv belgeleri üzerinden de müdavimlerinin ve sahiplerinin genel tasvirini yaptıktan sonra, bu mekân içerisindeki Karagöz ve Meddah gibi boş zaman etkinliklerine değinmektedir. Teatral ifade tarzları ile kahvehanelerin popüler toplumsallık biçimleri için yaşanılabilir bir alan meydana getirdiğini ve erkekler için toplumsal bir mekân ürettiğini ileri sürmektedir. “İktidar ile Yönetilenler Arasında Bir Karşılaşma Alanı: Kahvehaneler” başlıklı son bölümde ise, erken modern dönem Osmanlı’sında kahvehanelerin dinî ve idarî elit tarafından toplumsal düzene ve kamusal ahlâka karşı neden bir tehdit olarak algılandığı üzerinde durmaktadır. Sözlü kültürün egemen olduğu mezkûr dönemde, kahvehanelerin ev sahipliği yaptığı “devlet sohbeti”nin, diğer bir ifade ile söylentinin, siyasî otorite tarafından tehdit olarak algılandığını ve otoritenin ilk zamanlarda bu mekânları külliyen kapatma yoluna giderken, XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren “ibreten lil-gayr” [başkalarına örnek olması] bağlamında birkaçını kapatma yoluna gittiğini dile getirmektedir. Yaşar’ın tezi, kahvehanelere ilişkin çok az malumatın olduğu erken modern dönemi konu edinmesi bağlamında önemli bir çalışmadır. Bununla birlikte kullanılan arşiv kaynaklarının önemli bir kısmının XVIII. yüzyılın ikinci yarısına ait olması dikkati çeken en önemli eksikliklerden birisi. Mezkur döneme ait arşiv malzemesinin yetersizliği dolayısıyla, bazı durumlarda çalışma, ikincil literatürün tekrarı mahiyetinde. Ancak çalışma; kahvehanenin şehir mekânsal örgütlemesi içerisindeki konumu, kahvehane sahiplerinin profili, kahvehane35 A.g.t., s. 1.
Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehane Literatürü
247
lerin fiziksel yapısı ve devletin kahvehaneler üzerindeki kontrolü gibi pek çok mevzuda literatüre önemli katkılarda bulunmaktadır. Kaynaklara Dair Osmanlı kahvehaneleri ilgili bu çalışmalarda akla gelen ilk kaynaklar Osmanlı kronikleridir. Özellikle kahvehanelerin ortaya çıktığı ve toptan kapatma yoluna gidildiği XVI. yüzyılın ikinci yarısına ve XVII. yüzyıla ait kroniklerde kısa bölümler halinde de olsa kahvehanelere, müşterilerine ve kahvehanelerin kapatılmalarına ilişkin yazılar yer almaktadır. Selanikî Mustafa Efendi, Mustafa Naima, Mustafa Âli, Kâtip Çelebi, İbrahim Peçevî, Hezarfen Hüseyin Efendi, Hafız Hüseyin Ayvansarayî, Evliya Çelebi ve Defterdar Sarı Mehmet Paşanın kroniklerinde bu türden kısa gözlem ve aktarımlar yer almaktadır. Ancak, çoğu durumda kronikler birbirlerinin tekrarı mahiyetindedir. Özellikle kahvehanenin tarihinin başlangıcı konusunda hemen hepsinin Peçevî’nin anlatısını referans kabul etmesi dikkati çekmektedir. Kroniklere ilişkin bir başka boyut da, bu anlatıların kahvehanenin kendisinden ziyade yazarların kahvehaneye bakışıyla ilgili duruşlarını temsil etmesidir. XVII. yüzyılda yazan Peçevî’nin (15741650) kahvehaneye dair ‘devrinin daha ağırbaşlı ve makul insanlarının ciddi kaygılarını yansıtan’ bir bakış açısı vardır. Peçevî’nin perspektifinden bakarsak; “Kahve bidatini iki yabancı, iki Suriyeli İstanbul’a taşımış. İstanbul’un zevk ve estetik sahibi kimseleri, kahve etrafında teşekkül eden kahvehanelerde bir araya gelip sohbet edip, şiirler söylemişler. Ne var ki zaman içerisinde buralar işsiz güçsüz takımının mekânları haline gelmiş. Hatta atama bekleyen memurlar, istemeyerek de olsa devlet büyükleri ve halk buralara doluşmuşlar ve mescitler boş kalmış. Dolayısıyla tabiî ki buralar yasaklanmalıydı” şeklinde bir anlatı ile karşı karşıya gelmiş oluruz ve bu da Peçevî’nin iktidar merkezli bakış açısını yansıtır. Öte yandan, kahvehanelerin iktidarla daha bir uyum içerisinde olduğu sonraki dönemlere ait kroniklerde, kahvehanelere pek yer verilmemektedir. Ancak, XIX. yüzyılın başlarına ait, İstanbul’un gündelik yaşamına ve yeniçerilerin kahvehanelere dahline ilişkin canlı gözlemler içeren Cabi Tarihi’nin ayrı bir yeri vardır. Kahvehanelere ilişkin bir diğer kaynak ise Osmanlı arşivleridir. Özellikle Cevdet-Zaptiye, Cevdet-Belediye, Başmuhasabe ve Hatt-ı Hümayun evrakları içerisinde kahvehanelerle devlet arasındaki ilişkiyi anlaşılır kılacak çok sayıda ferman ve emir bulunmaktadır. Ayrıca Mühimme Defterleri’nde ve Ahkâm Defterleri’nde de, nadir de olsa, kahvehanelerle ilgili kayıtlara rastlanmaktadır. Bu arşiv belgeleri çoğunlukla normatif bir resim sunmalarına rağmen derin ve çapraz inceleme sayesinde kahvehanelerle ilgili önemli detaylara ulaşılabilmektedir. Kırlı’nın bir esnaf defteri üzerinden Surdışı İstanbul’undaki esnaf dükkanları ve Yaşar’ın benzer defterler üzerinden Eyüp ve Tophane’deki esnaf
248
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Yaflar
dükkanları ve kahvehane ile ilgili mekansal ve toplumsal topografya çalışmaları, Kırlı’nın 1840-1845 yıllarına ait havadis defterleri üzerinden kahvehane müşterileri ve dedikoduları ile ilgili analizleri, Yaşar’ın XVIII. yüzyıla ait kahvehane kapatma fermanları üzerinden iktidarın kahvehane karşısındaki tavrını konu alan çalışması bu türden kaynak kullanımlarına örnek olabilir. Görülen o ki, Osmanlı arşivlerinde yoğun bir çalışma ile kahvehanelerle ilgili çok sayıda belgeye ulaşmak mümkündür. Ancak daha önceki dönemlere ait bu türden esnaf kayıtlarına ve havadis defterlerine ulaşılamamış olması genel bir değerlendirmeyi engellemektedir. Sadece devlet arşivi değil, Şer‘iyye Sicilleri’nde de kahvehanelerle ilgili evraklar bulmak mümkündür. Bu sicillerde kahvehane satışlarına ve kahvehanelerdeki vukuatlara dair kayıtlara rastlanmaktadır. Seyahatnameler de sıkça kullanılan bir başka kaynaktır. Seyyah kayıtları, kahvehane müdavimleri ve kahvehanedeki teatral performanslar ile ilgili detaylı bilgiler sunmaktadır. Hatta kahvehanelerdeki Karagöz ve Meddah gösterileri ile ilgili XIX. yüzyıl öncesi döneme ait en önemli kayıtlardır. Ancak bu seyahatnameler, egzotik ve eğlence konularına olduğundan fazla dikkat çekmektedirler. Aynı durum, kahvehane mimarisine ve iç mekân örgütlenmesine ilişkin oldukça detaylı bilgiler ihtiva eden gravürler için de geçerlidir. Birçok durumda kahvehane gravürleri hayal ürünü öğeler barındırmaktadırlar. Nitekim Melling’in XIX. yüzyılın başlarına ait Tophane’deki Boğaz manzaralı büyük kahvesine, arşiv belgelerinde rastlanamamaktadır.36 Aynı şekilde XVI. yüzyılın ikinci yarısına ait bir kahvehanenin içini resmeden bir minyatür de, hayalî bir kahvehane tasviri sunmaktadır.37 Hatta bu minyatür, Peçevî’nin kahvehaneye ilişkin anlatısının resmedilmiş hali gibidir. Ancak her iki görsel kaynak da geleneksel büyük kahvehanelerin iç mekânsal örgütlenmesi hakkında önemli ipuçları sunarlar. XIX. yüzyıl öncesine ait kahvehanelerden günümüze herhangi bir mimarî yapı kalmadığından, kahvehanelerin planlarını çıkarmak pek mümkün gözükmemektedir. Ancak XIX. yüzyılın sonlarına ve XX. yüzyılın başlarına ait kahvehane fotoğrafları ve Ali Rıza Bey’in çizimleri bu dönemdeki kahvehanelerin mimarî planlarını ortaya çıkarmaya imkân tanımaktadırlar.38 Sonuç Yerine Yukarıda da özetlenmeye çalışıldığı üzere, Osmanlı kahvehaneleri ile ilgili çalışmalar henüz yenidir. Popüler ve akademik olmak üzere ikiye ayırdığımız 36 Antoine Melling, Voyage pittoresque de Constantinople et des rives du Bosphore, İstanbul: Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayii, 1969. 37 Yazma 439, folio 9, Chester Beatty Library; Ralph S. Hattox, Coffee and Coffeehouses, s. 52. 38 Süheyl Ünver, Ressam Ali Rıza Bey’e Göre Yarım Asır Önce Kahvehanelerimiz ve Eşyası, Ankara: Ankara Sanat Yayınları, 1967.
Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehane Literatürü
249
literatürde; genel olarak kahve tartışması, kahve içmenin yasaklanması ve kahvehanelerin kapatılması, iktidarın kahve üzerindeki kontrolü, kahvehane etrafında teşekkül eden edebî kamu, kahvehane sosyalliği ve kahvehane kamusallığı gibi mevzuların işlendiği görülmektedir. Bu konu başlıkları, kahvehanelerle ilgili en göze batan ve kaynakların doğrudan yönlendirdiği konuların ötesine geçmemektedir. Özellikle doktora ve yüksek lisans tez çalışmalarında, kahvehane ile ilgili konular derinleştirilmekte; gerek arşiv malzemelerinin kullanılması, gerekse sosyal bilimlerin güncel tartışmaları bağlamında kahvehanelerin geçmişi ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Ancak bu tez çalışmaları da, kahvehane çalışmalarının ortaya çıktığı muhitten olsa gerek, sosyal bilim yönelimli tarihsel çalışmaların bir parçası olmaktadırlar. Bu da çoğu durumda kahvehanenin kendisini ikincil plana itmektedir. Özellikle kahvehanenin geçmişine ilişkin bilgilerin yetersiz olduğu bir durumda kahvehane üzerinden ‘büyük’ kamusal alan tartışmaları yürütmenin eksiklikleri ortadadır. “XIX. yüzyıl öncesi dönemde kahvehanelere kimler giderdi, kahvehane mimarisi nasıldı, kahvehanede zaman nasıl geçerdi, kahvehanede ne türden dedikodular yapılırdı, nerede kaç tane kahvehane vardı, kahvehaneler şehir mekânları içerisinde nasıl örgütlenmişti” türünden soruların cevapları hâlâ muallâktadır. Kahvehanelerle ilgili bilgiler ihtiva eden mevcut kaynaklar da, kendi içlerinde sıkıntılar barındırmaktadırlar. Kroniklerin monolitik bakış açısı, arşiv belgelerinin normatif betimlemeleri, seyahatname ve görsel malzemelerin egzotik unsurları çok fazla ön plana çıkarması gibi pek çok soruna rağmen; bu belgelerin çapraz ve detaylı incelenmesi sonucunda, kahvehanelerin geçmişi hakkında kayda değer bilgilere ulaşılabilmektedir. Tarihçilerin ve araştırmacıların bu birincil kaynaklar üzerinden çalışmaları, belki de bir müddet sonra, Akif’in Berlin kahvehaneleri için söylediği mısraların, Osmanlı kahvehaneleri için de söylenebileceğini gösterecektir: Bu, kahve… Öyle mi? Lakin hakikaten hayret! Feza içinde feza… Bir harim-i nuranur.39
Osmanlı Kahvehaneleri Bibliyografyası Açıkgöz, Namık, “Kahvenin Edebi Serüveni”, Osmanlı Ansiklopedisi: Kültür Sanat, c. IX, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 1999. Açıkgöz, Namık, Kahvehane Etrafında Teşekkül Eden Edebi Kamuoyu, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1994. 39 Mehmet Akif Ersoy, “Berlin Hatıraları”, Safahat, İstanbul: Hisar Yayınevi, ts., s. 405.
250
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Yaflar
Açıkgöz, Namık, Kahvename: Klasik Türk Edebiyatında Kahve, İstanbul: Akçağ Yayınları, 1999. Açıkgöz, Namık, “Şeyhülislam Bostan-zade’ye Verilen Manzum Bir Kahve Dilekçesi ve Cevabı”, Fırat Üniversitesi Dergisi (Sosyal Bilimler), Elazığ, 1990, c. IV, sy. 2, s. 1–18. Adıvar, Abdülhak Adnan, “Kahve ve Okuma”, Bilgi Cumhuriyeti Haberleri, İstanbul: Tasvir Neşriyatı, 1945, s. 198–201. Adler, Cyrus ve Ramsay, Allan, Told in the Coffee House: Turkish Tales, New York: The Macmillan Company, 1898. Akozan, Sıtkı, Küllükname, İstanbul: Burhaneddin Basımevi, 1936. Alangu, Tahir, Çalgılı Kahvelerdeki Külhanbey Edebiyatı ve Numuneleri, İstanbul, 1943. Alçın, Sami, “XIX. Yüzyıl Osmanlı Kahvehanelerinin Eğitim Açısından Fonksiyonu”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2002. Altınay, Ahmet Refik, “Kahve ve Tütün”, İkdam, 5 Ocak 1924. Altınay, Ahmet Refik, “Eski İstanbul Kahvehaneleri”, Akşam, 24 Şubat 1936. Alyanak, Şermin, “Alafranga Kahve Makineleri ve Cezveleri”, Tanede Saklı Keyif, Selahattin Özpalabıyıklar (ed.), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001, s. 64-75. And, Metin, A History of Theater and Popular Entertainment in Turkey, Ankara: Forum Yayınları, 1963. And, Metin, “Eski İstanbul’da Meddah Kahvehaneleri”, Folklor, Temmuz 1969, sy. 3, s. 7–8. And, Metin, Geleneksel Türk Tiyatrosu, İstanbul: İnkılâp Yayınları, 1985. Arendok, C. V., “Kahwa”, EI2, c. IV, s. 449-455 Aytaç, Ömer, “Kimlik, Kamusal Alan ve Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kahvehaneler”, Akademik Araştırmalar Dergisi, 2005, sy. 24, s. 15-40. Ayvazoğlu, Beşir, “Tarık Buğra Küllük’te”, Türk Edebiyatı, 1994, sy. 20 (246), s. 9-11. Bahçekapılı, Nalan, “‘Kahvehane’ – Aylaklık Mekânı, Kamusal Mekân, Heterotopya”, Varlık, Temmuz 2005, s. 19-25. Batur, Enis, “Kahverengi Tanede Saklanan Keyif”, Tanede Saklı Keyif, s. 6-9. Bayrı, M. Halit, “Semai Kahveleri”, TFA, Haziran 1950, c. I, sy. 11, s. 163-165. Baytop, Turhan, “Kahve Ağacı ve Kahve Çekirdeği”, Tanede Saklı Keyif, s. 44-46. Beeley, Brian W., “The Turkish Village Coffeehouse as a Social Institution”, Geographical Review, Ekim 1970, c. LX, sy. 4, s. 475-493. Bingöl, İlyaz, “Kahvehane ve Eğlence”, Toplumsal Tarih, Haziran 2004, sy. 126, s. 70-75. Bingöl, İlyaz, “İstanbul’da Bir Cinsellik Mekânı: Kahvehane”, Varlık, Mart 2004, sy. 1158. Birinci, Ali, “Kesriyeli M. Sıtkı ve Küllüknamesi”, Müteferrika, Yaz 2001, sy. 19, s. 35-49. Birsel, Salah, Kahveler Kitabı, İstanbul: Koza Yayınları, 1975. Buğra, Tarık, “Küllük”, Yarın Diye Birşey Yoktur, İstanbul: Yenilik Basımevi, 1952, s. 6-9. Büyükşekerci, Hilmi, “Beyazıt Kahvehaneleri, Pera Meyhaneleri”, Adam Sanat, 1986, s. 27-31. Cahit, Neriman, Eski Lefkoşe Kahveleri ve Kahve Kültürü, Girne: Şadi Kültür ve Sanat Yayınları, 2001.
Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehane Literatürü
251
Cohen, Amnon, “Osmanlı Kudüs’üne Kahvehanelerin Girişi: Edebe Aykırı Bir Yeniliğin Muteber Hale Gelişi”, çev. Nurettin Elhüseyni, Toplumsal Tarih, Haziran 2004, sy. 126, s. 58-64. Cowan, Brian, “The Social Life of Coffee: Commercial Culture and Metropolitan Society in Early Modern England, 1600-1720”, Doktora Tezi, Princeton University, 2000. Çubukoğlu, Zühtü, “Kahvehaneler”, İller ve Belediyeler Dergisi, 1955, sy. 10/116. Çağlayan, Savaş, “Enformasyon Toplumu: İnternet Kafelerin ve Kahvehanelerin Karşılaştırmalı Araştırması”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001. Çetinkanat, Z. Esra, “Türk Kahve Kültürü ve Kahve Takımları”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, 1997. Dağlıoğlu, H. Turhan, “Kahve Hakkında”, Halk Bilgisi Haberleri, 1940, s. 141. Dawud, Ali, “Coffee”, Encyclopedia Iranica, c. V, California: Costa Mesa, 1992, s. 893–896. Dawud, Ali, “Coffeehouse”, Encyclopedia Iranica, c. VI, California: Costa Mesa, 1993, s. 1-4. Ebuziyya Tevfik, “Kahvehaneler”, Mecmua-i Ebüziyya, 1914, sy. 129, s. 15–21; sy. 130, s. 44–49; sy. 131, s. 65–70. Eken, Ahmet, “Resimli Kahveler Kitabı”, Virgül, Temmuz 2000, sy. 32, s. 66–67. Elgin, Ahmet Güner, Marmara Kitabeleri: Bir Semt Kıraathanesinin Mahremiyetinde Geçen Uzun Gecelerin ve Günlerin Hikâyesi, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2003. Emiroğlu, Kudret, “Trabzon’da XIX. Yüzyıldan XX. Yüzyıla Kahvehane ve Kitabevi Bağlamında Toplumsal Tabakalanma, Kültür ve Siyaset”, Kebikeç, 2000, sy. 10, s. 187–222. Evren, Burçak, Eski İstanbul’da Kahvehaneler, İstanbul: Milliyet Yayınları, 1996. Faroqhi, Suraiya, “Coffee and Spices: Official Ottoman Reactions to Egyptian Trade in the Later Sixteenth Century”, Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, 1986, sy. 76, s. 87-93. Genç, Mehmet, “Contrôle et taxation du commerce du café dans l’Empire ottoman fin XVIIe – premiére moitié du XVIIIe siécle”, Michel Tuncscherer (ed.), le commerce du café: avant l’ére des plantations coloniales espaces, réseaux, sociétés (XVe XIXe siécle), Cahier des annales islamologiques 20 – 2001, s. 161-179. Georgeon, François, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde İstanbul Kahvehaneleri”, Helene-Desmet Gregoire ve François Georgeon (haz.), Doğuda Kahve ve Kahvehaneler, çev. Meltem Atik ve Esra Özdağan, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999. Gökşen, Enver Naci, “Kahvehaneler Nasıl Kuruldu ve Ne Oldu?”, Yeni Adam, 1943, sy. 12/460, s. 8-9. Gregoire, Helene-Desmet ve Geoergeon, François (haz.), Doğuda Kahve ve Kahvehaneler, çev. Meltem Atik ve Esra Özdoğan, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999. Gregoire, Helene-Desmet, “Kahvenin Dili”, Toplumsal Tarih, Haziran 2004, sy. 126, s. 76–81. Güral, Sema, “Türk Kültüründe Kahvenin Yeri”, Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999.
252
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Yaflar
Hattox, Ralph S., Coffee and Coffeehouses: The Origins of a Social Beverage in the Medieval Near East, Seattle: University of Washington Press, 1985 [Türkçesi: Kahve ve Kahvehaneler: Bir Toplumsal İçeceğin Yakındoğu’daki Kökenleri, çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996]. Heise, Ulla, Kahve ve Kahvehaneler, çev. Mustafa Tüzel, İstanbul: Dost Yayınları, 1996. Işın, Ekrem, “Kahvehaneler”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. IV, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 1994, s. 386–392. Işın, Ekrem, “Semai Kahvelerinde İnsan ve Kültür”, Sanat Dünyamız, 1990, sy. 40, s. 26–29. Işın, Ekrem, “İstanbul’un Tanrısız Tapınakları: Kahvehaneleri”, Çağdaş Şehir, 1988, sy. 14, s. 82–85. Işın, Ekrem, İstanbul’da Gündelik Hayat: İnsan, Kültür ve Mekân İlişkileri Üzerine Toplumsal Tarih Denemeleri, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,1999. Işın, Ekrem, “More Than A Beverage: A Social History of Coffee and Coffeehouses”, Selahattin Özpalabıyıklar (haz.), Tanede Saklı Keyif, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001, s. 10-43. İşli, Emin Nedret, “Küllük Kahvesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. V, s. 169. İşli, Emin Nedret, “Beyazıt Meydanı II: Küllük Kahvesi”, Arkitekt, 1994, sy. 416, s. 68–73. İşli, Emin Nedret, “Küllük Güldestesi”, Toplumsal Tarih, Haziran 2004, sy. 126, s. 90–93. Kafadar, Cemal, “A History of Coffee”, The XIIIth Congress of the International Economic History Association (IEHA), Buenos Aires, Arjantin, 22-26 Temmuz 2002, www.eh.net/XIIICongress/cd/papers/64Kafadar16.pdf Kabacalı, Ayfer, “İlk Kıraathane ve Basın Tarihimize İlişkin Bir Not”, Tarih ve Toplum, 1984, c. I, s. 3. Kaygılı, Osman Cemal, İstanbul’da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri, İstanbul: Burhaneddin Basımevi, 1937. Kırlı, Cengiz, “Kahvehaneler ve Hafiyeler: XIX. Yüzyıl Ortalarında Osmanlı’da Sosyal Kontrol”, Toplum ve Bilim, Kış 1999-2000, sy. 83, s. 58-77. Kırlı, Cengiz, “The Struggle Over Space: Coffeehouses of Ottoman Istanbul, 1780-1845”, Doktora Tezi, Binghamton: The State University of New York, 2000. Kırlı, Cengiz, “A Profile of the Labor Force in Early Nineteenth-Century Istanbul”, International Labor and Working Class History, Kış 2001, sy. 60, s. 125-140. Kırlı, Cengiz, “İstanbul: Bir Büyük Kahvehane”, İstanbul Dergisi, Ekim 2003, sy. 47, s. 7578. Kırlı, Cengiz, “Coffeehouses: Public Opinion in the Nineteenth Century Ottoman Empire”, Armando Salvatore ve Dale F. Eickelman (haz.), Public Islam and the Common Good, Brill Academic Publishers, Mayıs 2004. Kocabaşoğlu, Uygur, “İlk Kıraathane’nin Açılışı”, Tarih ve Toplum, 1984, c. I, s. 65-67. Koçu, Reşat Ekrem, “Eyüp’te Piyer Loti Kahvehanesi”, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Belleteni, Ocak 1969, sy. 21/300, s. 11. Koçu, Reşat Ekrem, “Kahve Yasağı”, a.mlf, Osmanlı Tarihinde Yasaklar, İstanbul: Saka Matbaası, 1950, s. 11–16. Korhan, Gümüş, “Çamlıca’da Bir XVIII. Yüzyıl Kahvehanesi”, Çağdaş Eleştiri, 1983, sy. 2/3, s. 28-29.
Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehane Literatürü
253
Koz, M. Sabri, “İhsan Kıraathanesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. IV, s. 142. Koz, M. Sabri, “İkbal Kıraathanesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. IV, s. 144. Koz, M. Sabri, “Meserret Kıraathanesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. V, s. 405. Koz, M. Sabri, “Sarafim Kıraathanesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. VI, s. 459. Kömeçoğlu, Uğur, “Geçmişte Bir ‘Heterotopya’: Kahvehane”, Firdevs Gümüşoğlu (haz.), XXI. Yüzyıl Karşısında Kent ve İnsan, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2001, s. 93-105. Kömeçoğlu, Uğur, “Islamicizing the Coffeehouse as a New Spatial Practice”, Kulturwissenschaftliches Institut, Jahrbuch, Essen: KWI Publications, 2001, s. 148-181. Kömeçoğlu, Uğur, “Historical and Sociological Approach to Public Space: The Case of Islamic Coffeehouses in Turkey”, Doktora Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2001. Kömeçoğlu, Uğur”, The Publicness and Sociabilities of the Ottoman Coffeehouse”, Javnost-The Public, Haziran 2005, c. XII, sy. 2, s. 5–22. Matthee, Rudi, “Exotic Substance: The Introduction and Global Spread of Tobacco, Coffee and Cocoa, Tea and Distilled Liquor, Sixteenth to Eighteenth Centuries”, Roy Porter ve Mikulas Teich (eds.), Drugs and Narcotics in History, Cambridge: Cambridge University Press, 1995. Numan, İbrahim, “Eski İstanbul Kahvehanelerinin İçtimai Hayattaki Yeri ve Mimarisi Hakkında Bazı Mülahazalar”, Kubbealtı Akademi Mecmuası, 1981, c. X, sy. 2, s. 57-74. Okay, M. Orhan, “Yavrunun Çayhanesi’nde”, Bir Başka İstanbul, 2002, s. 211-215. “Osmanlı Toplumunda Kahvehaneler”, Beymen Status, 1989, sy. 17, s. 70-76. Olson, Robert, “Jews, Janissaries, Esnaf and the Revolt of 1740 in Istanbul”, Journal of the Economic and Social History of the Orient, 1978, c. XXII, s. 185-207. Olson, Robert, “The Esnaf and the Patrona Halil Rebellion of 1730: A Realignment in Ottoman Politics”, Journal of the Economic and Social History of the Orient, 1976, c. XX, s. 329-344. Oral, Timur, “A Contemporary Turkish Coffeehouse Design Based on Historic Traditions”, Yüksek Lisans Tezi, Virginia Polytechnic Institute ve State University, 1997. Ors, I., “Coffeehouses, Cosmopolitanism and Pluralizing Modernities in Istanbul”, Journal of Mediterranean Studies, c. XII, sy. 1, s. 119–145. Osman, Rıfat, “Memleketimiz Tarihinde Mükeyyifata Bir Bakış: Kahvehaneler”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1931, sy. 78/6, s. 235-244. Özdemir, Nutku, Meddahlık ve Meddah Hikayeleri, Ankara: İş Bankası Yayınları, 1976. Özpalabıyıklar, Selahattin (ed.), Coffee, Pleasures Hidden in A Bean / Kahve, Tanede Saklı Keyif, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001. Öztürk, Göksel-Gürcan, “İstanbul’da Nargile Mekanları”, Emine Gürsoy Naskali (der.), Tütün Kitabı, İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2003, s. 567-571. Öztürk, Serdar, “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında ‘Asri Kahvehaneler’”, Toplumsal Tarih, Haziran 2004, sy. 126, s. 84–89. Petropoulous, Elias, Yunanistan’da Türk Kahvesi, çev. Herkül Milas, İstanbul: İletişim Yayınları, 1995.
254
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Yaflar
Pakalın, Mehmet Zeki, “Kahvecibaşı”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. II, İstanbul: M.E.B. Devlet Kitapları, 1971. Quataert, Donald, “Janissaries, Artisans and the Question of Ottoman Decline, 1730–1826”, Donald Quataert (ed.), Workers, Peasants and Economic Change in the Ottoman Empire, 1730–1914, İstanbul: The Isis Press, 1993, s. 197–203. Rado, Şevket, “Sanatkârlar ve Kahvehaneler”, Hayat Tarihi Mecmuası, 1977, sy. 1, s. 13–15. Sakaoğlu, Necdet, “Divriği’de Asırlık Bir Yeniçeri Kahvehanesi: Hacı Milli’nin Kahvesi”, Toplumsal Tarih, Haziran 2004, sy. 126, s. 66–69. Sait Faik, “Kıraathaneler”, Yedigün, 14 Ağustos 1948, s. 20–24. Salzmann, Ariel, “The Age of Tulips: Confluence and Conflict in Early Modern Consumer Culture (1550-1730)”, Donald Quataert (ed.), Consumption Studies and the History of the Ottoman Empire: An Introduction, Albany: SUNY Press, 2000. Saraçgil, Ayşe, “Kahve’nin İstanbul’a Girişi: XVI. ve XVII. Yüzyıllar”, Helene-Desmet Gregoire ve François Georgeon (haz.), Doğuda Kahve ve Kahvehaneler. Selönü, Beliğ, Tekaütler Kahvesi, İstanbul: Varol Matbaası, 1958. Tansuğ, Sabiha, “Eski İstanbul’da Kahve İkram Töreni”, İstanbul Armağanı III: Gündelik Hayatın Renkleri, İstanbul, 1997, s. 161-167. Tokman, Aslı, “Negotiating Tradition, Modernity and Identity in Consumer Space: A Study of a Shopping Mall and Revived Coffeehouse”, Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001. Toros, Taha, Kahvenin Öyküsü, İstanbul: İletişim Yayınları, 1988. Tuncscherer, Michel (ed.), Le commerce du café: avant l’ére des plantations coloniales espaces, réseaux, sociétés (XVe - XIXe siécle), Cahier des annales islamologiques 20 – 2001. Ünlü, Selçuk, “Viyana Edebiyatçı Kahvehâneleri ve Kahvehane Edebiyatçıları”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Konya, 1999, sy. 6, s. 19-34. Ünüvar, Kerem, “Osmanlı’da Bir Kamusal Mekan: Kahvehaneler”, Doğu Batı, Kasım-Aralık-Ocak 1998-1999, sy. 5, s. 186-197. Ünver, Süheyl, “Türkiye’de Kahvenin 400’üncü Yıldönümü”, Tarih Dünyası, 1950, sy. 10, s. 419–423. Ünver, Süheyl, Ressam Ali Rıza Bey’e Göre Yarım Asır Önce Kahvehanelerimiz ve Eşyası, Ankara: Ankara Sanat Yayınları, 1967. Ünver, Süheyl, “Türkiye’de Kahve ve Kahvehaneler”, Türk Etnografa Dergisi, 1963, c. V, s. 39-84. Ünver, Süheyl, “Yayın Hayatımızda Önemli Bir Yeri Olan Sarafim Kıraathanesi”, Belleten, 1979, c. XLIII, sy. 170, s. 481-489. Yaman, Talat Mümtaz, “Türkiye’de Kahve ve Kahvehaneler”, Karacadağ Halkevi Dergisi, Eylül 1942, sy. 53, s. 667–672; Ekim 1942, sy. 54–55, s. 691–696; Aralık 1942, sy. 56-57, s. 707-712; Şubat-Mart 1943, sy. 58-59, s. 727-728; Nisan-Mayıs 1943, sy. 60-61, s. 739-744. Yaşar, Ahmet, “The Coffeehouses in Early Modern Istanbul: Public Space, Sociability and Surveillance”, Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003.
Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehane Literatürü
255
Yaşar, Ahmet, “XVIII. Yüzyılın Sonunda Eyüp Kahvehaneleri”, VIII. Eyüp Sultan Sempozyumu, İstanbul: Eyüp Belediyesi Yayınları, Aralık 2004, s. 262–265. Yazıcı, Mustafa, “Tarihe Malolmuş Türk Kahvehanelerin (Kıraathaneler) Kültür Hayatımızdaki Yeri ve Bugünü”, Karınca, Şubat 1991, sy. 57, s. 31–33. Yener, Cemil, “Kahve ve Kahvehaneler”, Hayat Tarihi Mecmuası, 1970, sy. 12, s. 85-87. Yücer, R. R., “Sicillere Göre Eski Bursa: Bozahane, Meyhane ve Kahvehane Yasakları”, Uludağ Bursa Halkevi Dergisi, Temmuz 1940, s. 38–43.
Ottoman Urban Spaces: An Evaluation of Literature on Coffeehouses Ahmet YAfiAR Abstract There has been an interest to the space and spatial performance in recent urban studies. In this new trend, Ottoman urban historians have intensified to the publicness and sociability through urban spaces such as public bath, dervish lodge, market, neighborhood, street and coffeehouse. Owing to both its suitability to the studies of ‘public sphere’ and its popularity, the coffeehouses among other public gathering spaces arouse a considerable notice in the popular and academic milieu. This paper is an attempt to review this popular and academic literature on Ottoman coffeehouses. After giving a brief history of Ottoman coffeehouses, the paper concentrates on the literature and research themes on coffeehouse, sources used widely in these studies and lastly gives the popular and academic bibliography on Ottoman coffeehouses. Keywords: Ottoman State, Urban Life, Public Space, Coffeehouse, Sociability.
Osmanl› fiehir Mekânlar›: Kahvehaneler Literatürü Ahmet YAfiAR Özet Yakın dönem şehir çalışmalarında, mekân ve mekânsal performanslara yönelik ilginin arttığı görülmektedir. Bu bağlamda, Osmanlı şehir tarihçileri de hamam, tekke, pazar, mahalle, sokak ve kahvehane gibi şehir mekânları üzerinden kamusallık ve toplumsallık temalarına yoğunlaşmaktadırlar. Gerek ‘kamusal alan’ tartışmaları için elverişli olması, gerekse popülerliği dolayısıyla popüler ve akademik çevrelerde bu kamusal me-
256
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Yaflar
kânlar içerisinde kahvehanelere hatırı sayılır bir ilgi gösterilmektedir. Bu makale, Osmanlı kahvehaneleri ile ilgili bu popüler ve akademik literatürü değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede, Osmanlı kahvehanelerinin kısa tarihçesi verildikten sonra, kahvehaneler ile ilgili literatür irdelenmekte, öne çıkan araştırma mevzuları ve kullanılan kaynaklar değerlendirilmekte ve makalenin sonunda da Osmanlı kahvehaneleri ile ilgili popüler ve akademik bibliyografyaya yer verilmektedir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Şehir Hayatı, Kamusal Mekan, Kahvehane, Sosyallik.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
257
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 257-281
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar Tarkan OKTAY*
OSMANLI KLASİK DÖNEM şehir yönetiminde görülen, “başka alanda sahip oldukları fonksiyonlar yanında yerel birtakım hizmetleri de üstlenmiş” kurumların oluşturduğu beledî organizasyon yapısı; modernleşme ve yönetimde merkezîleşme anlayışının egemen olduğu Tanzimat döneminde, yerini, sözkonusu hizmetlerin tek elden yürütüldüğü belediye yapılarına bırakmaktaydı. Yeni beledî yapıların kurulmasındaki itici güç, Sanayi Devrimi sonrasında düzenlenen üretim ve tüketim ilişkilerinin, Doğu Akdeniz liman şehirlerindeki yansımaları çerçevesinde şekillenen “yerel hizmet” kavramının yeniden tanımlanma sürecinden sağlanmaktaydı. Ortaya konulacak yeni beledî modellerin inşası ise, “değişime karar veren” ve “değişimi uygulayan” Osmanlı devlet adamlarınca, Kanun-ı Kadîm’den Batı Avrupa kaynaklı kriterlere doğru yer değiştiren meşrutiyet zemini üzerinde gerçekleştirilmekteydi. Yukarıda belirtilen ortamda hayat bulan Osmanlı belediyeleri, bugün Türkiye’de uygulanan modellerin de ilk örneklerini oluşturmaktadır. Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında ortaya çıkan modern belediye yapılarının gelişimini; “beledî uygulama” ve “kurumsal gelişim” temel kriterleri çerçevesinde üç ana döneme ayırmak mümkündür. Söz konusu yöntemle literatür konusundaki değerlendirmeler için daha sağlıklı bir zemin sağlanması amaçlanmaktadır. Buna göre birinci dönem, 1855-1876 yıllarını kapsayan “kuruluş” dönemidir. 1855’te İstanbul Şehremâneti ve 1858’de Altıncı Daire-i Belediye’nin kurulması, dönemin ilk gelişmeleridir. 1864’te çıkarılan Vilayet Nizamnamesi’nde her köyün bir belediye olarak kabul edilmesi ve 1867’de çıkarılan iki talimatname1 ile de -ülkenin tümünde olmamakla birlikte- Tuna, Selanik, * Yard. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi Yerel Yönetimler Bölümü Öğretim Üyesi. 1 Bu iki talimatname şu şekildedir: “Vilâyât Dâhilinde Olan Şehir ve Kasabalarda Teşkîl Olunacak Dâire-i Belediye Meclislerinin Sûreti Tertibi ve Me’mûrlarının Vezâifi Hakkında Ta’lîmâttır” (Düstur, Tertip I, c. II, s. 491-493) ve “Dâire-i Belediye Meclislerinin Vezâif-i Umûmiyyesi Hakkında Ta’lîmâttır” (Düstur, Tertip I, c. II, s. 493-497).
258
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
İzmir ve Bağdat gibi yerlerdeki belediye uygulamalarına yasal bir zemin sağlamaktaydı. 1868’de çıkarılan “Dersaadet İdare-i Belediye Nizamnamesi”, uygulamadaki problemlere rağmen yeni belediye modelinin İstanbul için somutlaşmasını ifade etmekteydi. 1871 yılına gelindiğinde, taşrada uygulanmak üzere çıkarılan Vilayet Nizamnamesi’nde belediyeler için bir bölüm düzenlenerek daha ayrıntılı hükümlere yer verilmişti. “Durgun gelişme” olarak adlandırabileceğimiz ikinci dönem, 1877-1908 yılları arasındaki I. Meşrutiyet dönemini kapsamaktadır. İstanbul için “Dersaadet Belediye Kanunu” ve taşra için “Vilayet Belediye Kanunu”nun çıkarıldığı dönem, belediyeler bakımından sınırlı bir gelişmeye sahne olmuştur. OsmanlıRus Savaşının ortaya çıkardığı olumsuz gelişmeler nedeniyle yeni belediye kanununun uygulanamaması karşısında, pratik bir çözüm olarak üretilen Şehremâneti ile on belediye dairesinden oluşan yönetim yapısı, İstanbul’da dönem sonuna kadar uygulamada kalmıştır. Belediye kanunu taşrada uygulamaya konulmakla birlikte, uygulama belli başlı şehirler dışında yaygınlaşma imkanı bulamamıştır. Bu bağlamda dönemin genel özelliği, hukukî altyapı bakımından önemli adımlar atılmasına rağmen uygulamanın aynı paralelde gelişme imkanı bulamaması olarak tanımlanabilir. Üçüncü dönem, “kurumsallaşma” olarak nitelendirdiğimiz, 1908-1922 yılları arasındaki zaman dilimini kapsamaktadır. II. Meşrutiyet’in ilanı sonrasında İstanbul’da Dersaadet Belediye Kanunu’nun uygulamaya konulması ve bu çerçevede yirmi belediye dairesi ile Cemiyet-i Umumiye-i Belediye’nin açılışı, dönemin ilk gelişmelerini oluşturmaktadır. 1912 yılına gelindiğinde çıkarılan “Dersaadet Teşkilat-ı Belediyesi Hakkında Kanun-ı Muvakkat” ile İstanbul’daki belediye organizasyonu yeniden düzenlenerek Şehremâneti ve dokuz belediye şubesinden oluşan bir yapı kurulmuştur. Taşra’daki belediyeler konusunda 1877 tarihli kanun geçerliliğini sürdürmekle birlikte, uygulamada -sınırlı da olsaolumlu gelişmeler kaydedilmiştir. Bunların yanında, özellikle malî alandaki kodifikasyon çalışmaları, dönemin önemli gelişmeleri arasında yer almaktadır. Ağırlıklı olarak İstanbul’daki beledî gelişmelerin damgasını vurduğu üçüncü dönem, merkezî yönetimin Tanzimat’tan sonra etkisini yoğun olarak hissettiği kurumsallaşma ve bürokratikleşme çabalarının, uygulamada görülen nisbî artışa paralel olarak belediyeler alanında da hızlandığı bir zaman dilimi olmuştur. I- Osmanlı Belediyeleriyle İlgili Arşiv Belgeleri Osmanlı belediyeleri konusundaki araştırmaların başta gelen kaynağını kuşkusuz dönemle ilgili arşiv belgeleri oluşturmaktadır. “Belediye”nin devlet teşkilatında yer alan bir kurum olması nedeniyle İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), bu konuda çalışma yürüten araştırmacılar için temel çalışma alanı durumundadır. Devletin resmî yazışmalarının yer aldığı arşivde-
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
259
ki belgeler; devletin olaylara yaklaşımı, ürettiği kararlar ve süreçlerin yönetimi konusunda önemli bilgiler sunmaktadır. Araştırılan konuyla ilgili dönemin gazete, dergi, kitap vb. yayınlarında yer almayan konular yanında, fikir ya da proje aşamasında kalmış birçok girişim hakkında bilgi edinebilme imkanı bulunmaktadır. Araştırma kapsamındaki dönemlendirme çerçevesinde I. ve II. dönem olarak adlandırdığımız 1855-1908 yıllarıyla ilgili belge potansiyeli, diğer faktörler göz ardı edildiğinde belediye uygulamalarının yoğunluğunun düşüklüğüne paralel olarak daha sınırlı düzeylerdedir. Buna karşın, uygulamaların nispeten gelişmesine paralel olarak III. dönem (1908-1922)’de belediyeler hakkında daha çok veriye rastlamak mümkündür. Bu çalışmada, BOA’da yer alan ve belediye tarihi konusunda sahip olduğu potansiyel bakımından önde gelen belge tasnifleri hakkındaki değerlendirmelerle yetinilecektir. BOA’da belediyelerle ilgili en önemli belge potansiyeline “Dahiliye Nezareti” tasnifi sahiptir. Bunun temel nedeni, belediyelerin devlet örgütü içinde Dahiliye Nezareti’ne bağlı bulunmasıdır.2 Belediyeler; organların belirlenmesi, bütçe uygulamaları, personel düzeni, gelir ve harcamalar, yerel hizmetler, idarî denetim, kanun yorumları, yönetim reformu çalışmaları vb. alanlarda birinci derece Dahiliye Nezareti ya da söz konusu nezaret üzerinden diğer ilgili nezaretlerle yazışma yürütmekteydi. Benzer şekilde, devletin çeşitli kurumları belediyelerle Dahiliye Nezareti üzerinden yazışmaktaydı. Ağırlıklı olarak 19081922 yıllarına ait belgelerin yer aldığı Dahiliye Nezareti tasnifinde içerdikleri belge zenginliği bakımından sırasıyla İdarî Kısım (DH. İD) ve Umur-ı Mahalliye-i Vilâyât Müdüriyeti (DH. UMVM) belgeleri başta gelmektedir. Bunların yanında Muhaberât-ı Umumiye İdaresi (DH. MUİ), İdare-i Umumiye (DH. İUM) ve Hukuk Müşavirliği (DH. HMŞ) belgeleri potansiyel bakımından ikinci düzeyi oluşturmaktadır. Dahiliye Nezareti altında yer alan diğer tasniflere genel olarak bakıldığında, daha sınırlı bilgi potansiyeline sahip ya da diğer tasniflerdeki belgelerin tekrarı biçiminde olduğu söylenebilir. Bâb-ı Âlî Sadaret Dairesi kalemlerine ait belgeler içinde yer alan İrâdeler, konumuz bakımından incelenen ikinci tasniftir. Birçok alt tasnife ayrılan İrâdeler içinde; belgelerin ait oldukları nezaret veya dairelere göre değil, konularına göre tarihî bir süreklilik içinde ayrıldığı Dosya Usûlü Îrâdeler (DUİT) başta gelen tasnifi oluşturmaktadır. Konuya göre değişiklik göstermekle birlikte, genel olarak, 1855-1922 yıllarını kapsayan belgelerde; şehirde imtiyaz yöntemiyle yürütülen yerel hizmetler, belediyelerin yapısal gelişimi, reformların hayata geçiş aşamaları ve önemli mevzuat değişiklikleri konusundaki belgeler 2 Örneğin İstanbul Şehremaneti, 1869’da çıkarılan “Dahiliye Nezareti Teşkilat Nizamnamesi” ile resmi olarak Dahiliye Nezaretine bağlandı. 1920 yılında kısa bir süre Nafıa Nezaretine bağlanması dışında Cumhuriyet dönemine kadar Dahiliye Nezaretine bağlı konumunu sürdürdü.
260
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
dikkat çekmektedir. İrâdelerin konuyla ilgili diğer önemli tasnifleri araştırma kapsamında I. ve II. dönem olarak adlandırdığımız 1908 yılından önceki zaman dilimine ait belgelerin yer aldığı İrâde Şehremâneti (İ. ŞH), İrâde Meclis-i Vâlâ (İ. MVL) ve İrâde Dahiliye (İ. DH)’dir. Araştırmamız kapsamında ele alınan üçüncü tasnif, Bâb-ı Âlî Evrak Odası tasnifi içinde yer alan Şûra-yı Devlet belgeleridir. 1868 yılında kurulan Şûra-yı Devlet’in bugünkü Danıştay benzeri fonksiyonlara sahip olması yanında, kanun hazırlama yetkisini de üstlenmiş olması, kuruma ait evrakın önemini daha da arttırmaktadır. Şûra-yı Devlet Katalogu’nda İstanbul, vilayet ve nezaretler biçiminde yapılan tasnif yanında, bir belediye olan Şehremâneti’yle ilgili olarak özel bir tasnif de bulunmaktadır. 1868-1922 yıllarını kapsayan Şûra-yı Devlet belgelerinde, belediye tarihiyle ilgili olarak; temel kanunlarının hazırlanması, mevcut mevzuatla ilgili içtihatlar, belediye reformu konusunda başka kurumların hazırladığı önerilerin değerlendirilmesi, yürütülen hizmetler dolayısıyla belediye ile halk arasında ortaya çıkan ihtilaflar, belediyenin iç yapısıyla ilgili idarî işlemlerden doğan ihtilaflar vb. gibi geniş bir alana yayılmış konular yer almaktadır. Ayrıca belirtilmesi gerek bir konu, Şûra-yı Devlet gündemine gelen -yukarıda örnekleri belirtilen- konularla ilgili belgelerin BOA kapsamında sadece Şûra-yı Devlet Katalogu ile sınırlı bulunmadığıdır. Örneğin; Dahiliye Nezareti tasnifindeki dosyalarda, konuyla ilgili çok sayıda Şûra-yı Devlet kararına rastlamak da mümkündür. Bu tür kararların bir kısmının hem sayısı hem de içeriği itibarıyla Şûra-yı Devlet Katalogu’nda bulunmadığı göz önüne alındığında, Şûra-yı Devlet’in belediyelerle ilgili kararlarının BOA’daki farklı bir çok tasnifte yer alabileceği dikkate alınmalıdır. Yukarıda ele alınanlar yanında, belediye tarihi bakımından daha sınırlı veri içeren tasnifler de bulunmaktadır. Bu çerçevede ilk olarak I. ve II. dönemle ilgili verilerin yer aldığı Sadaret Dîvân-ı Hümâyûn Mühimme Kalemi (A. DVN. MHM) tasnifi, Sadâret-Mebtubî Kalemi (A. MKT.) tasnifleri, Muallim Cevdet Tasnifi Belediye belgeleri sayılabilir. Ayrıca burada belirtilmesi gerekli diğer bir kaynak, bugünkü Bakanlar Kurulu benzeri bir yapılanma olan Meclis-i Vükela ile ilgili katalogdur. 1885-1918 yıllarıyla ilgili belgeleri içinde barındıran Meclis-i Vükela Mazbataları (MV.), devletin en üst yönetiminin belediyelerle ilgili yapısal ve fonksiyonel gelişmeler karşısındaki görüşlerini ve diğer önemli kararlarını içermesi bakımından önemlidir. Yine II. dönemle (1877-1908) ilgili belgelerin yer aldığı Yıldız Sarayı Arşivi Katalogu da burada zikredilmesi gereken diğer bir kaynaktır. II- Osmanlı Belediyeleriyle İlgili Arap Harfli Türkçe Basma Eserler Osmanlı belediyeleri alanındaki diğer önemli orijinal kaynakları dönemin basılı eserleri oluşturmaktadır. Bu çalışmanın bibliyografya bölümünde verilen
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
261
söz konusu eserler incelendiğinde; öncelikle, tamamına yakın bir kısmının, -yukarıda “III. dönem” olarak adlandırdığımız- II. Meşrutiyet’in ilanı sonrasına ait olduğu görülmektedir. Bu dönemde, beledî uygulamanın yaygınlaşmasına paralel olarak belediye örgütünün iç işleyişi, birimler arası ilişkiler ağı, kayıt düzenleri, bütçe uygulamaları, personel giriş ve çıkış standartları, iç denetim mekanizması ve hizmet standartları konusundaki düzenlemelerin artması kurumsallaşma düzeyini yükseltmiştir. Bunlar arasında özellikle Şehremâneti’nin çıkardığı kitaplar dikkat çekmektedir. Söz konusu yayınlar, ağılıklı olarak, mevzuat alanında olmakla birlikte; bütçe uygulamaları, hizmet standartları, meclis zabıtları, projeler ve vergiler gibi değişik alanlarda da örnekleri görmek mümkündür. Şehremâneti’nin yürüttüğü yayın faaliyetine benzer bir çabanın, en azından eldeki tespit edilebilen az sayıdaki esere bakılarak, taşra belediyeleri için geçerli olmadığı söylenebilir. Basılı eserlerin diğer bir kategorisini ise, bir belediye kurumu olmamakla birlikte şehir içi kara ve deniz toplu ulaşımı, enerji üretim ve dağıtımı, aydınlatma ve su temini gibi yerel bir hizmeti üstlenmiş durumdaki özel şirketler tarafından, hizmete ilişkin olarak çıkarılan yayınlar oluşturmaktadır. Dönemin basılı eserleri; arşiv belgelerinde özet olarak yer alan belediyelerin kurumsal özellikleriyle ilgili birçok konuda kitap hacminde hazırlanmalarının bir sonucu olarak ayrıntılı bilgiler içermektedir. Örneğin, bütçe gerekçesi ve tüm malî hesaplarının ayrıntılı olarak yer aldığı bir bütçe kitapçığı; gündemine gelen bir beledî konu hakkında belediye meclisi üyelerinin görüşleri, belediyenin iç yönetim düzeniyle ilgili bir talimatname, yerel hizmetlerle ilgili istatistikî bilgi veya belediye başkanlarının yıllık icraatlarını anlattıkları bir konuşma metni, arşiv belgelerinde –bu denli geniş kapsamlı olarak- bulunması zor bilgiler arasında sayılabilir. Bununla birlikte, dönemin basılı eserlerinden bir kaynak olarak yararlanırken; resmî tüm belgelerde olduğu gibi, sübjektiflik öğesi ve dönemin teknik yetersizliklerinin yol açtığı veri güvenirliliği problemleri de göz ardı edilmemelidir. III- Osmanlı Belediyeleriyle İlgili Araştırmalar Türkiye’de belediye tarihi konusundaki ilk önemli çalışma, İstanbul Şehremâneti’nde 1901-1946 yılları arasında düz memurluktan mektupçuluğa kadar çeşitli görevlerde bulunan Osman Nuri Ergin tarafından ortaya konulmuştur. Ergin’in eserleri, her ne kadar dönemin basılı kaynakları arasında yer almaktaysa da birlikte öneminden dolayı araştırmanın bu bölümünde ayrıca ele alınmıştır. Ergin’in belediye tarihi konusundaki en önemli eseri beş cilt olarak yayımlanan Mecelle-i Umur-ı Belediye’dir. Söz konusu eser, içerdiği malzeme ve yaklaşımıyla Osmanlı belediye tarihi kaynaklarının baş yapıtı durumundadır. İstanbul yanında taşradaki belediyeler için bir rehber olarak hazırlanmaya baş-
262
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
lanan eserin belediyelerle ilgili mevzuatın bir arada verildiği ikinci cildi 1914’te yayımlanmıştır. Aynı yıl; gaz depoları, su, tramvay, elektrik, şehir içi deniz taşımacılığı gibi yerel hizmetleri imtiyaz yöntemiyle yürüten şirketlere ilişkin sözleşme ve bilgilerin yer aldığı üçüncü cildi çıkarılmıştır. 1915’te belediyelerin sağlık alanındaki hizmetleriyle ilgili bilgi ve mevzuatın toplu halde sunulduğu dördüncü cilt yayımlanmıştır. 1919’da çıkan beşinci cilt; belediyelerdeki memurların atanma, azil, emeklilik vb. konularıyla ilgili uygulamalar yanında imar işleri, vergiler, belediye seçimleri ve imtiyazlı şirketlerin yürüttüğü hizmetlerde yaşanan ihtilaflı noktalar hakkında başta Şûra-yı Devlet olmak üzere ilgili diğer kamu birimlerinin görüşlerine yer vermektedir. Mecelle-i Umur-ı Belediye’nin birinci cildi, diğer ciltlerden sonra, 1922 yılında çıkarılmıştır. Birinci cilt; belediyelerle ilgili mevzuat ve resmî belgelerin konularına göre toplu halde sunulduğu diğer ciltlerden farklı olarak, Avrupa ve Orta Doğu şehirlerinde tarihî süreç içinde yerel hizmetleri yürüten yönetim kurumlar, esnaf teşkilatı, İstanbul’un iaşesi, yangınları, zabıta hizmetleri ve imar düzeni, Şehremâneti’nin kuruluşu ve gelişimi gibi konular içermektedir. Söz konusu eserin beş ciltlik baskısı yanında, tek kitap olarak kısaltılmış (muhtasar) biçimi de 1921’de çıkarılmıştır. Mecelle-i Umur-ı Belediye, 1995 yılında herhangi bir sadeleştirme yapılmadan -tıpkı basım olarak- Latin harfleriyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yeniden yayımlanmıştır. Yeni baskı, sekiz adedi orijinal eser ve bir adedi yeni baskıya uygun olarak hazırlanmış indeksten oluşan toplam dokuz cilt olarak düzenlenmiştir. Osman Nuri Ergin’in belediye tarihi bakımından diğer önemli bir eseri, biyografik bir çalışma olan 1927 tarihli İstanbul Şehreminleri kitabıdır. Eserde 1855’ten 1924’e kadar İstanbul Şehremâneti’nde şehreminliği görevini yürütmüş 46 kişi yer almaktadır. Kronolojik bir yaklaşımla şehreminlerinin kökenleri, eğitimleri, kişisel yetenekleri, şehreminliği sırasındaki önemli gelişmeler, şehreminlerinin beledî konulardaki görüşleri ve yürüttükleri hizmetler bilgi verilen temel konuları oluşturmaktadır. Bu özelliğiyle; arşiv belgelerinde, dönemin basılı eserlerinde veya gazetelerinde yer almayan birçok konuya ışık tutmaktadır. Osmanlı tarihi konusundaki biyografik çalışmaların yetersizliği düşünüldüğünde eserin önemi daha iyi anlaşılmaktadır. İstanbul Şehreminleri kitabı, 1996’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Latin harfleriyle yeniden basılmıştır. Ahmed Nezih Galitekin tarafından hazırlanan yeni baskıda; metin sadeleştirilmiş, ilgili resimler, lügat ve indeks bölümleri yanında bazı ek bilgilerin yer aldığı notlar eklenmiştir. Mecelle-i Umur-ı Belediye ve İstanbul Şehreminleri eserleri, gerek yazarın görev yaptığı kurum ve gerekse zaman dilimi göz önüne alındığında “içeriden” analize imkan veren kaynaklardır. Bununla birlikte, yazarın bakış açısı çerçevesinde şekillenen yorumlar içerdiği de unutulmamalıdır. Osman Ergin’in belediye tarihiyle ilgili diğer eserleri Beledî Bilgiler, Cumhuriyet ve İstanbul Mahalli
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
263
İdaresi, Türkiye’de Şehirciliğin Tarihî İnkişafı ile Türk İmar Tarihinde Vakıflar, Belediyeler, Patrikhaneler’dir. Söz konusu eserlerde Osmanlı belediyeleriyle ilgili bilgilerin Mecelle-i Umur-ı Belediye’nin birinci cildindeki konular çerçevesinde işlenmesinden dolayı araştırma kapsamında ayrıca analize gerek görülmemiştir. Osman Ergin’in eserlerinden sonra, uzun yıllar araştırma konusu olarak tercih edilmeyen Osmanlı belediyeleri konusunda, Cumhuriyet dönemindeki ilk kayda değer eser, 1946 yılında İçişleri Bakanlığı Tetkik Müşaviri Sıddık Tümerkan’ın hazırladığı Türkiye’de Belediyeler (Tarihi Gelişim ve Bugünkü Durum) adlı çalışmadır. Eserde belediye tarihi; Şehremâneti’nin kuruluşu olan 1855’den önceki dönem, 1855’den Vilayet ve Dersaadet Belediye kanunlarının ilan tarihi olan 1877’e kadar geçen dönem, 1877’den 1930 tarihli Belediye Kanunu’na kadar olan dönem ve 1930’dan sonraki dönem şeklinde 4 ana zaman dilimi çerçevesinde incelenmektedir. Ayrıca her dönem; belediyelerin “Vazife ve Hizmetleri”, “Uzuvları”, “Gelirleri”, “Zabıtası”, “Personeli” ve “Taalluk Eden Diğer Hususlar” başlıkları altında ele alınmaktadır. Eserde kaynakçaya yer verilmediği gibi, açıklayıcı nitelikteki bir kaçı hariç dipnot da kullanılmamıştır. Arşiv belgelerinin yer almadığı araştırmada, oldukça ayrıntılı biçimde ele alınan konuların Osman Ergin’in çalışmaları ve ilgili dönemin mevzuatı çerçevesinde işlendiği anlaşılmaktadır. Tümerkan’ın eseri; metot bakımından bazı problemleri içinde barındırmakla birlikte, gerek Osmanlı ve gerekse Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki belediyelerin özellikleriyle ilgili bilgileri toplu halde sunması ve yazıldığı tarih itibariyle Latin harfleriyle basılmış olması nedeniyle kayda değer bir eser özelliğine sahiptir. Osmanlı belediyeleri konusunda Tümerkan’ın eserinden sonra yaklaşık 30 yıl boyunca kayda değer bir çalışmanın ortaya konamadığı görülmektedir. 1974 yılına gelindiğinde, İlber Ortaylı’nın Tanzimat’tan Sonra Mahalli İdareler (18401878) adlı eseriyle Osmanlı belediyeleri konusunda önemli bir gelişme sağlanmıştır. Osmanlı Devleti’nin bir çok alanda yeniden yapılanma içine girdiği Tanzimat dönemiyle Anayasa ve parlamentonun uygulamaya konulduğu I. Meşrutiyet’in ilk yıllarını kapsayan zaman dilimini inceleyen eserde; halkın yerel düzeyde yönetime katılmasının ilk örnekleri, uygulama ve gelişme süreçleriyle birlikte işlenmektedir. Bu çerçevede taşradaki meclisler, modern belediyeyi ortaya çıkaran nedenler, İstanbul ve taşradaki belediye yapıları, gerek halkın ve gerekse devletin yeni yönetim yapıları karşısındaki yaklaşımları ve modern şehir hizmetleri ele alınan konuların başında gelmektedir. Geniş bir yelpazeyi oluşturan konulardan da anlaşılacağı gibi, işlenen başlıklar genel hatlarıyla ele alınmaktadır. Değinilen süreçte, kurum ve hizmetlerle ilgili ayrıntılı analizlere girilmemekle birlikte, uygulamayı yansıtan örneklere de yer verildiği görülmektedir. Tanzimat’tan Sonra Mahalli İdareler, Osmanlı belediye tarihinin ana hatlarını ortaya koyarak bir zemin oluşturan ve diğer araştırmacıların dikkatini bu
264
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
alana çekebilecek bir niteliğe sahip olmasına karşın, araştırmalarda önemli bir gelişme olduğunu söylemek mümkün değildir. Ortaylı’nın; ilk baskısı 1974’te yapılan eserinin 1985 yılındaki ikinci baskısının3 önsözünde “Konu üzerinde aradan geçen on yıl içinde, birkaç makale dışında bir çalışma yapılmış değil XIX. yüzyıl XVI.-XVII. yüzyıllar kadar ilgi çekmiyor. (…) Kitabımı yeniden baskıya verme cesaretini; ele aldığım konu ve zaman kesitini içeren önemli bir araştırmanın yapılmamasında buldum. XIX. yüzyılın tersine, ülkemiz tarihçileri XVI.-XVII. yüzyıl Osmanlı şehirleri konusunda kamuya mal edilemeyen değerli araştırmalar yaptılar” ve aynı eserin 2000 tarihli 3. baskısının4 önsözünde “O günden beri yirmi beş yıl geçmiş olmasına rağmen bu dalda çok sayıda araştırmalar yapıldığı söylenemez.” şeklinde dile getirdiği değerlendirmeleri, araştırmaların yoğunluğu hakkında önemli ipuçları vermektedir. Osmanlı belediye tarihi konusundaki az sayıda araştırma içinde, Doğu Akdeniz liman şehirlerinin XIX. yüzyılda yaşadığı ekonomik, sosyal ve fizikî dönüşüm bağlamında belediyelerin ortaya çıkış süreci ve ilk uygulamaları inceleyen eserler geniş bir yer işgal eder. Bunların başlıcaları Gabriel Baer,5 William L. Cleveland,6 Steven Rosenthal7 ve Ruth Kark’ın8 çalışmalarıdır. Baer’in çalışmasında; Mısır’da modern belediyenin kurulma süreci, ağırlıklı olarak İskenderiye’deki uygulamalar çerçevesinde incelenmektedir. Yabancı vatandaşlar ve gayrimüslimlerin şehrin modernleşmesi sürecindeki rolleri, belediye meclisinin oluşumu ve niteliği, belediyelerin gelir yapısı, hizmet alanları, İstanbul’daki belediye uygulamalarının etkileri başlıca ele alınan konuları oluşturmaktadır. Makalede ikincil kaynaklar yanında seyahatname ve resmî raporların ağırlıkta olduğu orijinal kaynaklardan da yararlanılmıştır. Yine Kuzey Afrika’da, Tunus’taki belediye pratiği konusunda Cleveland’ın çalışması dikkat çekmektedir. Makalede, bir liman şehri olan ve Doğu Akdeniz’deki benzer özelliğe sahip Osmanlı şehirlerine paralel modernleşme eksenli bir dönüşüm içine giren Tunus’taki gelişmeler ele alınmaktadır. Belediyelerin kurulma süreci ve oluşturulan yapılar, yürütülen hizmetler ve şehirde sağlanan düzen, işlenen başlıca konuları oluşturmaktadır. Araştırma konusu olan döne3 İlber Ortaylı, Tanzimattan Cumhuriyet’e Yerel Yönetim Geleneği, İstanbul: Hil Yayınları, 1985. 4 İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2000. 5 Gabriel Baer, “The Beginnings of Municipal Government in Egypt”, Middle Eastern Studies, 1968, c. IV, sy. 2, s. 118-140. 6 William L. Cleveland, “The Municipal Council of Tunis, 1858-1870: A Study in Urban Institutional Change”, International Journal of Middle East Studies, 1978, c. IX, sy. 1, s. 33-61. 7 Steven Rosenthal, “Foreigners and Municipal Reform in Istanbul: 1855-1865”, International Journal of Middle East Studies, 1980, c. II, sy. 2, s. 227-245. 8 Ruth Kark, “The Jerusalem Municipality at the End of Ottoman Rule”, Asian and African Studies, 1980, c. XIV, sy. 2, s.117-141.
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
265
min basılı kaynakları yanında, özellikle Tunus’taki arşivlerden de yararlanıldığı görülmektedir. Rosenthal’ın çalışmasında İstanbul’daki gelişmeler incelenmiştir. Ağırlıklı olarak Galata-Beyoğlu bölgesinde ikamet eden Avrupa vatandaşları ve gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının sahip olduğu nüfuzun şehir ve beledî kurumların dönüşümü sürecine etkileri çerçevesinde; günlük hayattaki değişimler, mevcut şehir kurumlarının yetersiz kalması, İhtisap Nezareti ve Şehremâneti gibi yeni kurumlar, İntizam-ı Şehir Komisyonu ve çalışmaları, Altıncı Daire ve faaliyetleri ele alınmaktadır. Rosenthal’ın yararlandığı kaynaklar incelendiğinde; ağırlıklı olarak dönemin gazeteleri başta gelmekle birlikte, dönemin basılı eserleri ve arşiv belgelerinden oluşan bir malzemenin kullanıldığı görülmektedir. Kark’ın çalışması; Osmanlı Devleti’nde, belediyenin ilk kurulduğu şehirler arasında yer alan Kudüs üzerinedir. Kudüs’te belediyenin kuruluşu, fonksiyonları, yürütülen faaliyetler ve belediye seçimleri başlıca ele alınan konuları oluşturmaktadır. Özellikle belediye tarafından yürütülen hizmetler; aydınlatma, sağlık, inşaat, planlama, su temini ve nüfus kaydı gibi başlıklar altında ayrıntılı olarak incelenmektedir. Araştırmanın kaynakları arasında; ilgili dönemde yayınlanmış yıllık, seyahatname ve yerel arşivlerdeki belgeler gibi birincil niteliğe sahip malzeme de bulunmaktadır. Osmanlı belediyelerini şehirdeki modernleşme süreci çerçevesinde ele alan eserler yanında, yine bu olguyu ihmal etmemekle birlikte ağırlıklı olarak hukukî altyapı, kurumsal özellikler vb. konulara ağırlık veren çalışmalar da bulunmaktadır. Bunların ilki Erkan Serçe’nin İzmir’de Belediye: Tanzimat’tan Cumhuriyet’e: 1868-1945 adlı eseridir. Osmanlı döneminde İzmir’de belediyenin kurulması, yönetim yapısı, gelir düzeni, personel özellikleri gibi kurumsal yapı özellikleri yanında belediye seçimi, yürütülen hizmetler ve bunlara ilişkin problemler ele alınmaktadır. Çalışmada, dönemin gazetelerinin yanı sıra arşiv belgeleri ve salname gibi birincil kaynaklardan da yararlanıldığı görülmektedir. Kurumsal analizlere diğer bir örnek Tarkan Oktay’ın “II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e İstanbul Şehremâneti (Teşkilat ve Mali Yapı Analizi)” adlı doktora tez çalışmasıdır. Şehremâneti’nin kurumsal analizi üzerine yoğunlaşan çalışmada; II. Meşrutiyet sonrasında İstanbul’da belediye kurumunun yeniden yapılanma çabaları, belediye seçimleri, Şehremâneti’nin organları, alt örgütlenmesi, personel özellikleri, gelirleri ve bütçe analizi gibi konular ele alınmaktadır. Söz konusu eserde kullanılan malzeme; arşiv belgelerine, salnamelere ve dönemin basılı kaynaklarına dayanmaktadır. Bu çalışmaların yanında, Halil İbrahim Koca’nın “Kanun ve Nizamnameler Işığında Dersaadet Belediye Teşkilatı (Şehremâneti) (1855-1913)” ve Akın Yeşilbaş’ın “İstanbul Şehremâneti Teşkilatı” adlı, ilgili dönemin mevzuatı çerçevesinde konuların işlenmeye çalışıldığı yüksek lisans tezleri de bulunmaktadır. Genel kurumsal analizler yanı sıra, Nilüfer
266
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
Uğurlu’nun “1910 Tarihli Bursa Belediye Meclisi Karar Defterinin Değerlendirilmesi” adlı yüksek lisans tezi gibi belediyenin bir birimi üzerine yoğunlaşan çalışmalar da yapılmıştır. Osmanlı belediyeleriyle ilgili diğer bir araştırma alanı, yerel hizmetlerle ilgilidir. Osmanlı döneminde şehir içi ulaşım, su temini, enerji vb. yerel hizmetlerin yürütülmesi, merkezî yönetim tarafından imtiyaz yöntemi çerçevesinde özel şirketlere verilmekteydi. Bununla birlikte, belediyelere, özellikle hizmetin yönlendirilmesi ve denetlenmesi konularında yetki verildiği görülmektedir. Bu konudaki az sayıda çalışmadan ikisi; İbrahim Murat Bozkurt’un “İstanbul Kentiçi Kara Toplu Ulaşım Hizmetlerinin Başlaması ve Gelişimi (1850-1900)” adlı doktora tezi ve Murat Koraltürk’ün “İstanbul’da Şehiriçi Ulaşımında Şirket-i Hayriye (1850-1945)” adlı yüksek lisans tezi olarak belirtilebilir. Ayrıca, günümüzde yerel hizmetleri üstlenmiş yönetim yapılarının kurumsal tarih konusundaki girişimleri çerçevesinde üretilen eserler bulunmaktadır. Bunlardan önde gelenleri R. Sertaç Kayserilioğlu’nun hazırladığı üç ciltlik Osmanlıdan Günümüze Havagazının Tarihçesi, yine aynı yazar tarafından hazırlanan Dersaadet’ten İstanbul’a Tramvay ve Nuran Yıldırım’ın İstanbul Darülaceze Müessesesi Tarihi olarak belirtilebilir. Osmanlı belediyeleri konusunda yukarıda belirtilen çalışmalar yanında, benzer yaklaşımlara sahip çalışmaların yetersizliği nedeniyle herhangi bir gruplandırma çerçevesinde ele alınamamakla birlikte, konu bakımından dikkat çeken çalışmalar da bulunmaktadır. Bunların ilki; Adalet B. Alada’nın, konuyu 1980 yılından sonra Türkiye’de uygulanmaya başlanan Büyükşehir belediye sistemi tartışmaları paralelinde ele alan makalesidir.9 Alada; Osmanlı İstanbul’unda 1877 tarihli Dersaadet Belediye Kanunu’nun öngördüğü yönetim yapısı ve söz konusu yapının uygulandığı 1908-1912 yıllarını kapsayan zaman dilimine, Türkiye’de Büyükşehir yönetiminin ilk örneği olarak dikkat çekmekte ve bu konudaki tartışmalara tarihsel bir bakış açısı eklemektedir. Osmanlı belediyeleri konusunda eserleri bulunan diğer bir yazar olan Mehmet Seyitdanlıoğlu, belediyelerinin özellikle hukukî altyapısının tanıtılmasına dönük çalışmalar ortaya koymuştur. Ağırlıklı olarak İstanbul’daki örnekleri ele alan makalelerinde; belediye yapıları, imar düzeni, sağlık, gelirler, personel düzeni vb. konulardaki mevzuat tanıtılmaktadır. Mevzuat metni, Latin harfleriyle tıpkı metin biçiminde verilmektedir. Ayrıca, söz konusu mevzuatı ortaya çıkaran gelişmeler ve ilgili kurumla ilgili bilgilendirme de yapılmaktadır. Osmanlı belediyeleri alanına “kentlilik bilinci” gibi farklı bir açıdan yaklaşan Alexandra Yerolympos; modernleşen Selanik’in -toplumsal farklılıklarıyla birlikte- belediye hiz9 Adalet Bayramoğlu Alada, “Bir Erken Büyükşehir Yönetimi Denemesi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 1988, c. LXIII, sy. 3-4, s. 135-142.
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
267
metlerini yönlendirici ve katılımcı özelliğe sahip hemşerilik örneklerini, dönemin yerel gazetelerinden yararlanarak işlemektedir.10 Osmanlı belediyeleri gibi hakkında sınırlı çalışma yapılmış bir alanla ilgili araştırmacıların kuşkusuz gözardı edemeyeceği diğer bir grup kaynağı, farklı konuları ele almakla birlikte belediyelerle ilgili bölümlere de yer veren eserler oluşturmaktadır. Bu tür eserler iktisat tarihi araştırmaları, şehir monografileri, şehir planlama tarihi çalışmaları, XIX. yüzyıl Osmanlı modernleşmesi üzerine çalışmalar vb. gibi geniş bir yelpazede bulunmaktadır. Örneğin Zafer Toprak’ın birbirine paralellik içinde bulunan İttihad-Terakki ve Cihan Harbi, 1914-1918 ve İttihat-Terakki ve Devletçilik adlı eserleri, I. Dünya Savaşı sırasında İstanbul’un iaşesiyle ilgili olarak Şehremâneti’nin rolü konusunda önemli bilgiler içermektedir. Zeynep Çelik’in XIX.Yüzyılda Osmanlı Başkenti: Değişen İstanbul adlı kitabında, İstanbul’un modernleşme sürecinde yaşadığı imar ve şehir planlaması çabaları bağlamında belediyenin rolü de ele alınmaktadır. 1922 tarihli bir şehir monografisi olan İstanbul 1920 adlı eserde yer alan William Wheelock Peet’in “Kent Yönetimi” başlıklı yazısında, özellikle belediyelerin yönetim yapısı konusunda bilgi verilmektedir. Meropi Anastassiadou’nun; Selanik’in modernleşme sürecini, sosyal, ekonomik, fizikî ve siyasî faktörler gibi çok yönlü bir analizle ele aldığı çalışması Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri Selanik’te, içme suyu, havagazı ve tramvay gibi yerel hizmet uygulamaları da işlenmektedir. Ali Akyıldız’ın Osmanlı Dönemi Tahvil ve Hisse Senetleri adlı çalışmasında, Osmanlı döneminde imtiyaz yöntemiyle yerel bazı hizmetleri yürüten şirketler ve bunların belediyelerle olan çok yönlü ilişkiler üzerine ipuçları bulmak mümkündür. Osmanlı belediye tarihi alanındaki çalışmalar genel olarak incelendiğinde, henüz söz konusu alanla ilgili yeterli bir kapsama ulaşılamadığı görülmektedir. Bununla birlikte, Ortaylı’nın da belirttiği gibi, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Osmanlı Devlet yapısıyla ilgili çalışmalarda da benzer bir durumu gözlemlemek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, belediye tarihinin aynı yüzyılla ilgili diğer konulara göre daha avantajlı bir konumda olduğu görülmektedir. Tanzimat dönemiyle başlayan her alanda modernleşme sürecinin toplumla doğrudan ilişki kurduğu ve en önemli kazanımları elde ettiği Doğu Akdeniz liman şehirleri, bu özellikleri nedeniyle, araştırmacıların ilgisini çekmiş ve çekmektedir. Modernleşme sürecinin ortaya çıkardığı şehir kurumlarının başında “belediye”nin gelmesi, çalışmalardaki sınırlılıkla birlikte, sözkonusu alanın Osmanlı Devleti merkez yapısından daha çok ilgi çekmesini sağladığı söylenebilir. 10 Alexandra Yerolympos, “XIX. Yüzyıl Sonunda Selanik’te Kentlilik Bilinci ve Belediyeye İlgi”, Francois Georgeon ve Paul Dumont (eds.),Osmanlı İmparatorluğu’nda Yaşamak, İstanbul: İletişim Yayınları, 2000, s. 147-174.
268
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
Osmanlı belediyeleriyle ilgili yapılacak çalışmalarda başlıca inceleme alanı olarak karşımıza çıkan İstanbul dışında, Balkan ve Orta Doğu vilayetlerindeki örnekler de ele alınmalıdır. Araştırmaların gelişmesiyle birlikte genel incelemelerden daha özel konulara doğru bir kaymanın olması beklenebilir. Kurumsal incelemelerde dönemin mevzuatı yanında diğer arşiv malzemesi çapraz analizler çerçevesinde daha yoğun olarak kullanılmalıdır. Kurumsal analizler yanında yerel hizmetlerle ilgili incelemeler de önem taşımaktadır. Ayrıca, belediyelerin şehirde yaşayanlar üzerindeki siyasî, sosyal ve ekonomik etkileri, farklı disiplinlerin bir arada kullanılmasını gerektiren araştırma alanlarını oluşturmaktadır. Osmanlı belediyeleri alanındaki diğer önemli bir konu mukayeseli çalışmalardır. Bu yöntem çerçevesinde aynı veya farklı şehir, vilayet ya da bölge ele alınabileceği gibi diğer ülkelerdeki örnekler üzerinde çalışma yapılabilir.
IV- Bibliyografya A- Arap Harfli Türkçe Basma Eserler 1324 ve 1325 Senelerine Mahsûs Sıhhiye İstatistiki, Dersaâdet: Arşak Garoyan Matbaası, 1326. 1325 Senesine Mahsûs Umûr-ı Belediye Mecmûası, İstanbul: Bağdâdliyan Matbaası, 1325. 1329 Senesi İstanbul Beldesi İhsaiyât Mecmûası, Dersaâdet: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1330. 1330 Senesi İstanbul Beldesi İhsaiyât Mecmûası, Dersaâdet: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1331. 1335 Senesi İstanbul Beldesi İhsaiyât Mecmûası, Dersaâdet: Matbaa-i Osmâniye, 1337. Bakkallar ve Yemişciler Hakkında Talimâtnâme (İstanbul Şehremâneti), İstanbul, ts. Basra Kasabasına Kabil-i Şürb Su İsalesi İmtiyazına Dair Mukavele Lâyıhasıdır, İstanbul: Necm-i İstikbâl Matbaası, ts. Beyrut Belediyesiyle Beyrut Osmanlı Mahdud Su Şirketi Arasındaki Davaya Ait Evrak ve İlâm, yy., ts. Beyrut Tramvay ve Elektrik Anonim Şirket-i Osmaniyesinin Mukavelenâme ve Şartnâmeleriyle Nizamnâme-i Dahilisi, İstanbul: Mihran Matbaası, 1323. Birinci Daire-i Belediye, İstanbul: Tercüman-ı Hakikat Matbaası, 1328. Boğaziçi Şirket-i Hayriye Tarihçe, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1330. Celal Esad [Arseven], Belediyelerde Evrakın Kayd ve Tasnifi Nasıl Olmalıdır, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbacılık Osmanlı Şirketi, 1331. Celal Esad [Arseven], Belediyelerde İnşaatın Emâneten İdaresi, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbacılık Osmanlı Şirketi, 1331. Celal Esad [Arseven], Kadıköy Hakkında Tedkikât-ı Belediye, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1329.
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
269
Celal, 1337, Şehremini Celâl Beyefendi Tarafından Kıraat Olunmuştur, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1337. Cemil Paşa [Topuzlu], 1329 Senesi Cemiyet-i Umûmiye-i Belediyenin Küşadında Şemremini Cemil Paşa Tarafından Okunan Nutuk, İstanbul: Şehremâneti Neşriyatı, 1329. Cemil Paşa [Topuzlu], 1335 Senesi Cemiyet-i Umûmiye-i Belediyenin Küşadında Şehremini Cemil Paşa Tarafından Kıraat Olunan (Nutuk), İstanbul, 1335. Cemiyet-i Umûmiye-i Belediye Mukarrerâtı, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1330. Cemiyet-i Umûmiye-i Belediye Tedkik-i Hesab Encümeninden Tanzim Kılınan Şehremânet-i Âliyesinin 338 Senesi Hesab-ı Kat‘i Raporu, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, ts. Cemiyet-i Umûmiye-i Belediye Zabıt Ceridesi, c. II, İstanbul: Evkâf-ı İslâmiye Matbaası, 1339. Cemiyet-i Umûmiye-i Belediye Zabıt Ceridesi, c. III, İstanbul: Şehremâneti Matbaası, 1341. Cemiyet-i Umûmiye-i Belediye Zabıtnâmeleri (1337–1338), c. I, İstanbul: Matbaa-i Bahriye, 1339. Cemiyet-i Umûmiye-i Belediye’nin Nizâmnâme-i Dâhilîsi, Dersaâdet: Selanik, 1328. Cisreyn İdaresi Talimâtnâmesi, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1331. Dersaâdet Belediye Kanunu ve Ebniye Kanunu, İstanbul: Karabet Matbaası, 1324. Dersaâdet Belediye Kanunu, İstanbul: Hacı Hüseyin Efendi Matbaası, 1324. Dersaâdet Belediye Kanunu, İstanbul: Karabet Matbaası, 1324. Dersaâdet Belediye Kanunu, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1294. Dersaâdet Belediye Kanununun 64’üncü Maddesi Makamına Kaim Olmak Üzere Ahîren Tasdik-i Âliye İktiran Eden Madde-i Muaddele-i Kanuniyye ve Rüsûm-ı Belediyye Bakayasının Sûret-i Tasfiyesi Hakkında Talimâtnâme, İstanbul: Matbaa-i Hiye ve Şürekâsı, 1327. Dersaâdet Haliç Vapurları Şirketi Hissedârânının Sene 1340 İçin On Altıncı Def ’a Olarak Sûret-i Adiyeye İctima Eden Heyet-i Umûmiyesinde Kıraat Olunan (1 - Meclis-i İdare Raporu), İstanbul: Kağıtçılık ve Matbaacılık Anonim Şirketi, 1341. Dersaâdet Hammallarına Mahsûs Talimât ve Tarife, İstanbul: Nazir Matbaası, ts. Dersaâdet Müessesât-ı Hayriyye-i Sıhhiye İdaresiyle Şehremâneti Sıhhiye Dairesi Teşkilâtına Dair Vesâik-i Resmiye, İstanbul, ts. Dersaâdet Rıhtım Dok ve Antrepo Şirketi (Mukavelenâme, Şartnâme, Tarife ve Melfufat), İstanbul: Murkides Matbaası, 1334. Dersaâdet Su Şirketi (Suların Tevzii ile Umûr-ı Zabıtaya Dair Nizamnâmedir. Compagne des Eaux de Constantinople. Reglements de La Distribution des Eaux et de Police), İstanbul: Murkides Matbaası, 1327. Dersaâdet Teşkilât-ı Belediyesi Hakkında Kanun-ı Muvakkat, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık,1329. Dersaâdet Teşkilât-i Belediyesi Hakkında Kanun-ı Muvakkat, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1332.
270
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
Dersaâdet Tramvay Şirketi Mukavelenâme ve Şartnâmeler (Société des Tramways de Constantinople Conventions et Caklers des Charges), İstanbul: Fratelli Haym Matbaası, 1341. Dersaâdet Tramvay Şirket-i Osmaniyesi Meclis-i İdaresi Tarafından 10 Kânûn-i Evvel Sene 1908 Tarihinde İn’ikad Eden Hissedârân-ı Meclis-i Umûmî-i Fevkalâdesinde Kıraat Olunan Rapordur, İstanbul: Suma Matbaası, 1908. Dersaâdet Tramvay Şirketi Seyr ü Sefer Nizamnâmesidir (1 - Zabıta Nizamnâmesi), İstanbul: Matbaa-i Zelliç, 1330. Dersaâdet Tramvay Şirketi Seyr ü Sefer Nizamnâmesidir (1 - Zabıta Nizamnâmesi), İstanbul: Fratelli Haym Matbaası, 1332. Dersaâdet Tramvay Şirketi Seyr ü Sefer Nizamnâmesidir (2 - Demiryollar Usûl-i Zabıta Nizamnâmesine Dair Kanun-ı Muvakkat ve Zeyli), İstanbul: Matbaa-i Zelliç, 1330. Dersaâdet Tramvay Şirketi Seyr ü Sefer Nizamnâmesidir (2 - Demiryollar Usûl-i Zabıta Nizamnâmesine Dair Kanun-ı Muvakkat ve Zeyli), İstanbul: Fratelli Haym Matbaası, 1332. Dersaâdet Tramvay Şirketi Vatmanlarına Talimât, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık, 1338. Dersaâdet Tramvay Şirketi Yevmiyeli Müstahdemîne Mahsûs İhtiyat ve Muavenet Sandıkları Nizamnâme-i Dahilisi, İstanbul: Kağıtçılık ve Matbaacılık Anonim Şirketi, 1338. Dersaâdet Tramvay Şirketinin Yevmiyeli Müstahdemîne Hizmet Esnasında Ârız Olabilecek Kazalardan Mütevellid Hasarâtın Tazminine Dair Nizamnâme (Réglement sur la Répartion des Dommages Résultant des Accidents du Travail des Agents Salariés), İstanbul: Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekâsı, 1338. Dersaâdet Tramvaylarının Elektrikle Cerri İmtiyazının Şirket-i Hâzıraya İhalesi Hakkında, ts. Dersaâdet ve Havalisinin Hava Gazıyla Tenvirine Dair Mukavele ve Şartnâmedir, İstanbul: Matbaa-i Tahir Bey, 1318. Dersaâdet Zabıta-ı Belediye Talimâtı, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1328. Dersaâdet’de Tramvay Tesisine Dair 26 Temmuz Sene 1285 Tarihli Birinci Şartnâmedir, İstanbul: A. Serviçen Matbaası, ts. Dersaâdet’de Üsküdar ve Kadıköy Su Şirketi 1916 Senesi Muamelâtı, İstanbul: Matbaa-i Henri Zelliç ve Şürekâsı, 1917. Dersaâdet’e Câri Suların İhtiyac-ı Hakikî ve Sıhhîye Göre Kemmiyeten ve Keyfiyyeten Temin ve Islahı Çarelerini Teemmül Etmek Üzere Meclis-i Mahsûsda Mürekkeben Teşekkül Eden Komisyonca Kaleme Alınan Mazbata ve Müteferriatı, İstanbul: Evkâf-ı İslâmiye Matbaası, 1340. Dersaâdet’in Anadolu Cihetinde Üsküdar ve Kadıköy Dahil ve Haricinde Bir Elektrikli Tramvay Şebekesi Tesisi İmtiyazının İtâsı Zımnında İcra Edilecek Münakaşa Şerâitini Mübeyyin Nâfia Nezareti Kararnâmesiyle Mukavelenâme ve Şartnâme Lâyıhaları, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1328. Dersaâdet’in Rumeli Cihetiyle Mülhakâtında Kudretü’l-elektrikiyye Tevziât-i Umûmiyesi İmtiyazına Dair Mukavelenâme ve Şartnâme (Conventions et Cahier des Charges), İstanbul: Zelliç Biraderler Matbaası, 1336.
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
271
Edirne Sancağı Dahilinde Kudret-i Elektrikiyye Tevziât-i Umûmiyesine ve Edirne Şehrinde Tesis Kılınacak Elektrikli Tramvaylara Aid İmtiyaz Şartnâmesi, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1326. Elektrikli Tramvay İmtiyazâtına Esas İttihaz Olunacak Mukavalenâme Lâyıhası, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1325. Emlâk Vergisi Hakkında Şûra-yı Devletden Tâdilen Kaleme Alınıb Mer’iyet-i Ahkâmına Bi’l-İstizan İrade-i Seniyye-i Cenâb-ı Padişahî Müteallik ve Şeref-sudûr Buyurulan Nizamnâmedir, İstanbul: Matbaa-i Ebüzziya, 1303. Esnafın Riayete Mecbur Olduğu Emâvir-i Belediye Hakkında Talimât, İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1335. Fî 20 Mart Sene 329 Tarihinde Fevkâlade Olarak İctimaa Davet Edilen Şirket-i Hayriye-i Hamidiyye Hissedârân Meclisinde Kıraat Olunacak Meclis-i İdare Raporudur, İstanbul, ts. Galata ve Beyoğlu Beyninde Tahte’l-arz Demiryolu İmtiyazının Ferman-ı Âlisi ile Mukavelât ve Şartnâme ve Nizamnâme-i Dahilisi, İstanbul: Fidel Lefter Litoğrafyası, 1906. Haleb Şehrinde Kudret-i Elektrikiyye Tevziatı Umûmiyesine ve Tesis Kılınacak Elektrikli Tramvaylara Aid İmtiyaz Şartnâmesi, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1327. Haleb Tevziât-ı Elektrikiyyesi ve Elektrikli Tramvaylar İmtiyazı ve Şartnâmesi, İstanbul: Matbaa-i Hayriye, 1329. Haliç Dersaâdet Vapurları Mukavelenâmesi, İstanbul: Matbaa-i Ebüzziya, 1327. Haliç Vapurları Şirket-i İmtiyaz Mukavelesi Şartnâmesi Nizamnâme-i Dahilisi, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1326. Haliç Vapurları Şirket-i İmtiyaz-ı Muaddel Mukavelenâmesi Muaddel Şartnâmesi Muaddel Nizamnâme-i Dahilisi, Societe Anonyme Ottomane des Bateaux de la Corne d’Or. I.Convention modifie’e 2. Cahier des charges modifie 3. statuts modifiee, İstanbul: Kader Matbaası, 1329. Harb-i Umûmi ve Şirket-i Hayriye, 1330-1334, İstanbul: Bahriye Matbaası, 1337. Hazine-i Mâliye ile Şirket-i Hayriye Beynindeki Muhtelefün fih Mevaddan 26 ve 27 Numaralı Araba Vapurlarının Harb-ı Umûmideki Mikdar-ı Ücretlerine Müteallik Evrâk ve Vesâik, İstanbul: Kader Matbaası, 1341. Hükümet-i Osmaniye Cânibinden Tenvirat ve Tramvaylara Müteallik Kudret-i Elektrikiyye ve Tevziat-ı Umûmiyesi İçin İta Kılınacak İmtiyazlara Dair Ticaret ve Nafia Nezaretince Tanzim Olunacak Şartnâme Beyannâmesidir, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1326. Hükümet-i Seniyye ile Şirket-i Hayriye Beyninde Akd ve Teâti Olunan Mukavelenâme ile Şartnâme, İstanbul: Der Nersisyan Matbaası , 1326. Hükümet-i Seniyye ile Şirket-i Hayriye Beyninde Akd ve Teâti Olunan Mukavelenâme ile Şartnâme, İstanbul: Dersaâdet Ticaret Odası Gazetesi Matbaası, 1306. İsmail Hakkı, Beledî Bankalar Hakkında İştişaremiz, İstanbul: Asır Matbaası, 1324. İstanbul Beldesi İhsaiyât Mecmûası, Dersaâdet: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1329. İstanbul Belediye Daireleri ile Bu Dairelere Bağlı Mahallelerin İsimleri, İstanbul, ts. İstanbul Şehremâneti ile Üsküdar ve Kadıköy Gaz Şirketi Arasında Tanzim Edilen Müzeyyel Mukavelenâme, Ankara: Yenigün Matbaası, İstanbul Şehremâneti, 1339.
272
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
İstanbul Şehri Belediyesi 1329 Muvâzene-i Umûmiyesi, İstanbul. ts. İstanbul Şehri Belediyesi 1330 Muvâzene-i Umûmiyesi, İstanbul: Âmire Matbaası, 1330. İstanbul Şehri Dahilinde Dersaâdet Mülhakatından Galata ile Beyoğlu Beyninde Tahte’larz Demiryolu Osmanlı Şirketi Nizamnâme-i Dahilîsidir. Statuts de la Societe Anonyme Ottomane de Chemin de Fer Metropolitain de Constantinople Entre Galata et Pera, İstanbul: Fidel Lefter Matbaası, 1911. İstanbul Şehri ile Civarında Bir Tramvay Şebekesi Tesisi İmtiyazına Dair Mukavelenâme, İstanbul: Ebüzziya Matbaası, 1326. İstanbul Şehri Rüsûm-ı Belediyesi Hakkında Kanun-ı Muvakkat, İstanbul: Serviçen Matbaası, 1328. İstanbul Şehri Rüsûm-ı Belediyesi Hakkında Kanun-ı Muvakkat, Mecmua-i Kavanîn-i Cedide-i Osmaniye’den, İstanbul: Cihan Matbaası, 1330. İstanbul Tramvay Şirketi İşçileri Tesanüd ve Teavün Cemiyeti Nizamnâme-i Esasîsi, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1340. İstanbul Tramvay Şirketinin Nizamnâme-i Esasiyesidir. Status De La Societe Des Tramvays De Constantinople, İstanbul: Minasse Matbaası, 1890. İstanbul Umûmî Planının Münakaşaya Vaz’ı Hakkında Şehremânetinin Kararnâmesidir, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1328. İstanbul Zabita-i Belediye Talimâtı, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1328. İstanbul’da Bir Şehremâneti Binası Projesinin Tanzimi İçin Beynelmilel Müsabaka Programıdır, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1329. İstanbul’da Hava Gazı ve Elektrik ve Teşebbüsât-ı Sınaiye Türk Anonim Şirketi Nizamnâme-i Dahilîsidir, İstanbul: İkdam Matbaası, 1341. İzmir Göztepe Tramvay Şirketi Mukavele ve Şartnâmesidir, İzmir: Pol Vidori Hurûfat ve Litoğraf Matbaası, ts. Kantar Rüsûmunun Sûret-i İdare ve Cibayetine ve Memurlarının Vezâif ve Harekâtına Dair Talimâttır, İstanbul, ts. Kemal, İttihad ve Terakki Umûmî Kongresine İstanbul’un Bir Sene Üç Aylık İaşesi Hakında Takdim Kılınan İzahnâmedir, İstanbul, ts. Muhtasar Mecelle-i Umûr-ı Belediye, İstanbul: Bahriye Matbaası, 1339. Muhtasar Mecelle-i Umûr-ı Belediye, İstanbul: Ceride Matbaası, 1341. Muhtasar Mecelle-i Umûr-ı Belediye, İstanbul: Hilâl Matbaası, 1337. Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye İdaresi, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1326. Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdiriyeti, Direction Generale de l’Assistance Publique de Costantinople, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1911. Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye Nizamnâmesi, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1326. Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye Talimâtnâmesi, İstanbul: Selânik Matbaası, 1328. Müvellid-i Buharlarla Buhar Hazinelerinin Sûret-i Muayenesine Dair Memurîn-i Fenniyeye Talimât, İstanbul: Hukuk Matbaası, 1331. Müzayede Şartnâmesi, İstanbul, ts. Müzayede Talimâtnâmesi, İstanbul: Hilâl Matbaası, 1335.
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
273
Nazım [Nirven], İstanbul Vilâyeti Şehremânetine Evkâfdan Devr Olunan Sular, İstanbul: Şehremâneti Matbaası, 1341. Osman Nuri [Ergin], İstanbul Şehreminleri, İstanbul: Şehremâneti Neşriyatı, 1927. Osman Nuri [Ergin], Mecelle-i Umûr-ı Belediye. Evamir ve Mukarrerat-ı Belediye, c. V, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1335. Osman Nuri [Ergin], Mecelle-i Umûr-ı Belediye. İmtiyazat ve Mukavelat-ı Belediye, c. II, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1330. Osman Nuri [Ergin], Mecelle-i Umûr-ı Belediye. Kavanin, Nizamat ve Talimât-ı Belediye, c. IV, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1331. Osman Nuri [Ergin], Mecelle-i Umûr-ı Belediye. Kavanin, Nizamat ve Talimât-ı Belediye, c. III, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1330. Osman Nuri [Ergin], Mecelle-i Umûr-ı Belediye. Tarih-i Teşkilât-ı Belediye, c. I, İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1338. Osman Nuri [Ergin], Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdiriyeti, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1327. Rifat Müeyyed, Şehremânet-i Celîlesi’ne İstanbul Şehri Umûr-ı Belediyesine Dâir Lâyıha, İstanbul: Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekâsı, 1330. Rüsûm-ı Belediye Kanunu, Arşak Garoyan Matbaası, 1332. Rüsûm-ı Belediye Kanunu, İzmir: Ahenk Matbaası, 1330. Rüsûm-ı Belediye ve Varidât-ı Saire-i Emâneti Keyfiyet-i Tahakkuk ve Tahsili Hakkında Tarifnâme, İstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1331. Samsun Şehrinde Elektrik Fabrikası Tesisi ve Bu Fabrikadan İstihsal Olunacak Kuvvetle Şehre Su Tevzi ve İsalesiyle Şehrin Elektrikle Tenviri ve Tramvay Tesisi ve Bunların İşletilmesine Dair Mukavelenâmedir, Sada-yı Millet Matbaası, ts. Selânik ve İzmir Elektrik Osmanlı Anonim Şirketi Mukavelenâme ve Şartnâme ve Dahilî Nizamnâmesidir, İstanbul: Agob Matyosyan Matbaası , 1322. Selânik ve İzmir Elektrik Osmanlı Anonim Şirketi Mukavelenâme ve Şartnâme ve Dahilî Nizamnâmesidir, İstanbul: Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1316. Sıhhiye Müfettişlerine ve Etıbbâ-yı Belediyeye Aid Vezâif, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1326. Şam-ı Şerîf Elektrik Tramvay ve Tenvîri Şirket-i Şahâne-i Osmâniyesi Mukâvele Şartnâme ve Nizamnâme-i Dahilisi. İstanbul: Nefaset Matbaası, 1911. Şehremâneti 1331 Senesi Bütçesinin Esbâb-ı Mûcibe Lâyıhası ve Bütçesi, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1331. Şehremâneti 1332 Senesi Bütçesi, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1332. Şehremâneti 1333 Senesi Bütçesi, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1333. Şehremâneti 1335 Cemiyet-i Umûmiye-i Belediye’nin Küşâdında Şehremini Cemil Paşa Tarafından Kıraat Olunmuşdur, İstanbul, 1335. Şehremâneti 1339 Sene-i Mâliyesi Bütçesi, İstanbul: Nazir Matbaası, 1339. Şehremâneti 1340 Sene-i Mâliyesi Bütçesi, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1339 Şehremâneti Cemiyet-i Umûmiye-i Belediye Mukarrerâtı, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1330. Şehremâneti Cemiyet-i Umûmiye-i Belediye Nizâmnâme-i Dahilîsi, İstanbul: Selânik Matbaası, 1328.
274
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
Şehremâneti Dâiresi Hademelerinin Vezâifi, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1334. Şehremâneti Heyet-i Fenniye Müdiriyeti ile Memurîn-i Fenniyesinin Vezâifini Hâvî Talimâttır, ts. Şehremâneti Heyet-i Fenniyesinin Muamelâtını Mübeyyin Tanzîm Olunan Rapor-ı Umûmî, İstanbul: Karabet Matbaası, 1327. Şehremâneti Heyet-i Teftişiye Talimâtnâmesi, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1331. Şehremâneti Hudûdu Dahilinde Bulunan Mahallât Esâmîsi, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1329. Şehremâneti Kaldırım, Sokak ve Meydanları İşgal Edecekler Hakkında Ruhsatiye Talimâtnâmesi, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1336. Şehremâneti Kalem-i Mahsûs Müdiriyeti Talimâtnâmesi, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1331. Şehremâneti Maktuan İhale Olunan İnşaat Mukâvelenâmesi, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1331. Şehremâneti Memurîn Müdiriyeti Talimâtnâmesi, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1331. Şehremâneti Memuriyetiyle Teferruâtına Dair Meclis-i Âli-i Tanzîmat Mazbatası ve Nizamnâme Lâyıhası, İstanbul, 1271. Şehremâneti Muvâzene-i Umûmiyesi 1328 Mâlî Senesi, İstanbul: Karabet Matbaası, 1328. Şehremâneti Muvâzene-i Umûmiyesi, İstanbul: Karabet Matbaası, 1327. Şehremâneti Muvâzene-i Umûmiyesi, İstanbul: Tercüman-ı Hakikat Matbaası, 1327. Şehremâneti Müzâyede-i Aleniye ve Mezâd Memurları Nizâmnâmesi, İstanbul: Garoyan Matbaası, 1334. Şehremâneti Nezâfet-i Fenniye Talimâtnâmesi, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1331. Şehremâneti Rüsûm-ı Belediye Kanunu, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1332. Şehremâneti Sıhhiye Müdiriyeti Toptaşı Bimarhânesi ile Mecânîn Müşâhedehânesi Talimâtnâmesidir, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1329. Şehremâneti Sıhhiye Müdiriyeti Vezâifine Dair Talimâttır, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1329. Şehremâneti Sıhhiye Müdiriyetine Merbût Tebhirhâneler Memurîn ve Müstahdemîni Talimâtnâmesi, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1329. Şehremâneti Şefkat Sandığı Nizamnâmesi, İstanbul: Garoyan Matbaası, ts. Şehremâneti Şişli Müessesesi’nde Emrâz-i Akliyye ve Asabiyye Müsâmereleri, İstanbul: Şirket-i Mürettibiye ve Karabet Matbaaları, 1317-1325. Şehremâneti Şoförler Talimâtnâmesi, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1331. Şehremâneti Şuabât-ı İdariyye Muamelât-ı Hesâbiyesine Müteallik Tarifnâme, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1330. Şehremâneti Tarafından Sinema, Tiyatro, Çalgılı Kahve Gibi Umûmî Mahallere Mahsûs Tathîrat Vesikasıdır, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1333. Şehremâneti Umûr-ı Hukukiyye Müdiriyeti Talimâtnâmesi, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1331.
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
275
Şehremâneti Vâhid-i Kıyâsî ile Verilen İnşaat Mukâvelenâmesi, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1331. Şehremânetince Vezâif-i Umûmiyye-i Belediyye ve Muamelât-ı İdariyyenin Sûret-i İfasına Dair Nizamnâme Sûretidir, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1332. Şehremâneti’ne Aid Bi’l-Umûm Müzâyede, Münâkaşa, Mübâya’a Muamelâtına Aid Talimâtnâme, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1331. Şehremâneti’nin 1334 Sene-i Mâliyesi Bütçesi, İstanbul: Garoyan Matbaası, 1334. Şehremâneti’nin 1335 Sene-i Mâliyesi Bütçesi, İstanbul: Karabet Matbaası, 1335. Şehremâneti’nin 1336 Sene-i Mâliyesi Bütçesi, İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1336. Şehremâneti’nin 1336 Senesi Vâridât Bütçesi, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye, 1336. Şehremâneti’nin 1337 Sene-i Mâliyesi Bütçesi, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1337. Şehremâneti’nin 1338 Sene-i Mâliyesi Bütçesi, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1338. Şehremâneti’nin 1339 Sene-i Mâliyesi Bütçesi, İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1339. Şehremâneti’nin 1339 Sene-i Mâliyesi Bütçesi. Emânetçe 1339 Sene-i Mâliyesi İçin Teklîf Olunan, İstanbul: Nazir Matbaası, 1339. Şehremini Cemil Paşa Tarafından Emânetin Bir Senelik Muamelât-ı Umûmiyesi Hakkında Kıraat Olunan Rapora Cemiyet-i Umûmiye-i Belediye’nin Cevabı, İstanbul: Matbaa-i Hayriye ve Şürekâsı, 1329. Şehremini Operatör Emin Beyefendi Tarafından Cemiyet-i Umûmiye-i Belediye’nin 19 Haziran 1340 Tarihli Üçüncü İctimâ, Üçüncü İn’ikâdında Îrâd Olunan Nutka Encümen-i Mahsûs’un Mazbata-i Cevâbiyesi, İstanbul: Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekâsı, 1340. Şehremini Terakkî ve Te‘âvün Kulübü Talimâtnâme-i Esâsîsi, İstanbul: Matbaa-i Arşak Garoyan, 1326. Şirket-i Hayriye 1338 Senesi Haziranının Birinci Perşembe Günü Sabahından Mu’teber Seyr ü Sefer Tarifesidir, İstanbul: Zelliç Biraderler Matbaası, 1338. Şirket-i Hayriye 1339 Senesi Haziranının 12. Salı Günü Sabahına Kadar Müteber Seyr ü Sefer Tarifesidir, İstanbul: Zelliç Biraderler Matbaası, 1339. Şirket-i Hayriye 1341 Senesi İlkbahar Mevsimine Mahsûs Seyr ü Sefer Tarifesidir, İstanbul: Zelliç Biraderler Matbaası, 1341. Şirket-i Hayriye İdaresinde Bulunan Bi’l-Cümle Memûrîn ve Müstahdemînin Vezâifine Dair Kararnâmedir, İstanbul: Matbaa-i Ahmed İhsan, 1324. Şirket-i Hayriye ile Bank-ı Osmanî Beyninde Teati Olunan Mukâvelenâme Sûretidir, İstanbul: 1920 Matbaa-i Bahriye, 1336. Şirket-i Hayriye Memurîn ve Müstahdemînine Mahsûs Tekaüd Sandığı Nizamnâmesi Müsveddesidir, İstanbul: Nersisyan Matbaası, 1307. Şirket-i Hayriye’nin 1322, 1323, 1324 Seneleri Vâridât ve Masârifât-ı Vâkıasıyla Muvâzene-i Umûmiyesini Mübeyyin Cetveldir, İstanbul, Agob Matyosyan Matbaası, ts. Şirket-i Hayriye’nin 1325 Senesi Vâridât ve Masârifât-ı Vâkıasıyla Muvâzene-i Umûmiyesini Mübeyyin Cetveldir, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1326.
276
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
Şirket-i Hayriye’nin 1326 Senesi Vâridât ve Masârifât-ı Vâkıasıyla Muvâzene-i Umûmiyesini Mübeyyin Cetveldir, İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1327. Şirket-i Hayriye’nin 1339 Senesi Martından 1340 Senesi Şubatı Gâyesine Kadar Vâridât ve Masârifât-ı Vâkıasıyla Muvâzene-i Umûmiyesini Mübeyyin Cetveldir, İstanbul: Matbaa-i Bahriye, 1340. Şirket-i Hayriye’nin 333 Senesi Martından 334 Senesi Şubatı Gâyesine Kadar Vâridât ve Masârifât-ı Vâkıasıyla Muvâzene-i Umûmiyesini Mübeyyin Cetveldir, İstanbul: Matbaa-i Bahriye, 1334. Şirket-i Hayriye’nin 334 Senesi Martından 335 Senesi Şubatı Gâyesine Kadar Vâridât ve Masârifât-ı Vâkıasıyla Muvâzene-i Umûmiyesini Mübeyyin Cetveldir, İstanbul: Matbaa-i Bahriye, 1335. Şirket-i Hayriye’nin 335 Senesi Martından 336 Senesi Şubatı Gâyesine Kadar Vâridât ve Masârifât-ı Vâkıasıyla Muvâzene-i Umûmiyesini Mübeyyin Cetveldir, İstanbul: Matbaa-i Bahriye, 1336. Şirket-i Hayriye’nin 336 Senesi Martından 337 Senesi Şubatı Gâyesine Kadar Vâridât ve Masârifât-ı Vâkıasıyla Muvâzene-i Umûmiyesini Mübeyyin Cetveldir, İstanbul: Matbaa-i Bahriye, 1337. Şirket-i Hayriye’nin Ta‘dîlen Kaleme Alınan Nizamnâme-i Dahilîsi ile Esbâb-i Mûcibe Lâyıhası ve Elyevm Mer’î Bulunan Nizamnâme-i Dahilîsi, İstanbul: Matbaa-i Askeriye, 1331. Tepebaşı Belediye Tiyatrosu, İstanbul: Şant Matbaası, ts. Türkiye, Kanunlar, Belediye Vergi ve Resimleri Kanun, Talimat ve Tarifeleri, İstanbul: Şehremâneti Matbaası, 1340. Üsküdar, Kadıköy ile Boğaz İçinin Anadolu Sahilinin Hava Gazı ile Tenviri İmtiyazına Aid Mukavele-i Munzammadır, İstanbul, ts. Üsküdar ve Kadıköy Su Şirketi İmtiyazına Mütedâir 21 Mart 1305/2 Nisan 1899 Tarihli Mukâvelenâmeye Müzeyyel Mukâvelenâme-i Munzamme, İstanbul: Matbaa-i M. Karvana ve Şeriki, 1332. Üsküdar ve Kadıköy Türk Anonim Su Şirketi. Mukavelat ve Nizamât, İstanbul, ts. Vezâif-i Umûmiye-i Belediye ve Muamelât-ı İdariye-i Emânetin İfasına Müteallik 25 Nisan 1332 Tarihli Nizamnâmenin Sûret-i Tatbikine Dair Talimâtnâme-i Umûmîdir, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1332. Vezâif-i Zabıta-i Belediyeyi Mübeyyin Talimât, İstanbul: Arşak Garoyan Matbaası, 1328. Zabıta-i Belediye Talimâtnâmesi, İstanbul: Şehremâneti Matbaası, 1341. Zabita-i Belediye Talimâtı, İstanbul, 1331.
B. Kitap, Makale ve Tezler Akar, Şevket Kamil, “İstanbul’da Emlak ve Akar Vergisi Uygulaması: Dersaadet Vergisi”, Türkler, Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek ve Salim Koca (ed.), c. XIV, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 351-358. Akyıldız, Ali, Osmanlı Dönemi Tahvil ve Hisse Senetleri, İstanbul: Türk Ekonomi Bankası Yayınları, 2001.
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
277
Alada, Adalet Bayramoğlu, “Bir Erken Büyükşehir Yönetimi Denemesi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 1988, c. LXIII, sy. 3-4, s. 135-142. Al-Ozair, Abdulkerim, “Osmanlı Devrinde Yemen’de Mahalli İdare (1266-1337/18501918)”, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Anastassiadou, Meropi, Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri Selanik, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998. Baer, Gabriel, “The Beginnings of Municipal Government in Egypt”, Middle Eastern Studies, 1968, c. IV, sy. 2, s. 118-140. Bengiserp, Saim Polat,“İstanbul’da İlk Belediye Hastahanesi, Beyoğlu Zükur Hastahanesi’nin Dünü ve Bugünü”, I. Türk Tıp Tarihi Kongresi: İstanbul Şubat 1988: Bildiriler, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1992, s. 277-286. Bozkurt, İbrahim Murat, “İstanbul Kentiçi Kara Toplu Ulaşım Hizmetlerinin Başlaması ve Gelişimi (1850-1900)”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2004. Cleveland, William L, “The Municipal Council of Tunis, 1858-1870: A Study in Urban Institutional Change”, International Journal of Middle East Studies, 1978, c. IX, sy. 1, s. 33-61. Çadırcı, Musa, “Tanzimat’a Girerken Türkiye’de Şehir İdaresi”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, 1972. Çadırcı, Musa, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1991. Çavdar, Tevfik, “Kentiçi Ulaşımının Tarihsel Gelişimi (Şirket-i Hayriye)”, Türkiye Birinci Şehircilik Kongresi: ODTÜ Kasım 1981: Bildiriler, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, 1982. Çelik, Zeynep, XIX. Yüzyılda Osmanlı Başkenti: Değişen İstanbul, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996. Tural, Erkan, “Osmanlı Kenti, Romanov-Osmanlı Belediyeciliği ve 1868 Nizamnamesi”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 2003, c. XII, sy. 4, s. 95-105. Eryılmaz, Bilal, “Osmanlı Yerel Yönetiminde İstanbul Şehremâneti”, İslam Geleneğinden Günümüze Şehir ve Yerel Yönetimler, Vecdi Akyüz ve Seyfettin Ünlü (ed.), İstanbul: İlke Yayınları, 1996, 331-353. Güler, Birgül, “Yerel Yönetim Tarihine Yaklaşım Sorunu”, Amme İdare Dergisi, 1993, c. XXVI, sy. 1, s. 87-96. Gülersoy, Çelik, Tramvay İstanbul’da, İstanbul: İstanbul Kitaplığı, 1989. Karasu, Tufan (haz.), 1915 Alanya Belediyesi Encümen Kararları Defteri, Alanya: Doğu Akdeniz Kültür ve Tarih Araştırmaları Vakfı, 2003. Kark, Ruth, “The Jerusalem Municipality at the End of Ottoman Rule”, Asian and African Studies, 1980, c. XIV, sy. 2, s. 117-141. Kayserilioğlu, R. Sertaç, Dersaadet’ten İstanbul’a Tramvay, 2 cilt, İstanbul: İETT Genel Müdürlüğü Yayını, 1998. Kayserilioğlu, R. Sertaç, Mehmet Mazak ve Kadir Kon (haz.), Osmanlıdan Günümüze Havagazının Tarihçesi, 3 cilt, İstanbul: İGDAŞ Yayını, 1999. Keyder, Çağlar, Eyüp Özveren ve Donald Quataert (ed.), Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1994.
278
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
Koca, Halil İbrahim, “Kanun ve Nizamnameler Işığında Dersaadet Belediye Teşkilatı (Şehremâneti) (1855-1913)”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996. Koraltürk, Murat, “İstanbul’da Şehiriçi Ulaşımında Şirket-i Hayriye (1850-1945)”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992. Oktay, Tarkan, “II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e İstanbul Şehremâneti (Teşkilat ve Mali Yapı Analizi)”, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005. Oktay, Tarkan, “Osmanlı Devleti’nde Modern Belediyeciliğin Ortaya Çıkışı ve İstanbul’da Mahalli Hizmetlerin Yeniden Örgütlenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Oktay, Tarkan, “Tanzimat Dönemi İstanbul’da Bir Belediye Örgütlenmesi Örneği: Altıncı Dâire-i Belediye”, Öneri Dergisi, sy. 15 (2001), s. 157-166. Ortaylı, İlber, “İstanbul’un Mekansal Yapısının Tarihsel Evrimine bir Bakış”, Amme İdare Dergisi, 1977, c. X, sy. 2, s. 78-97. Ortaylı, İlber, “Osmanlı İmparatorluğunda İdari Modernleşme ve Mahalli İdare Alanındaki Gelişmeler”, İdare Hukuku ve İlimler Dergisi, 1982, c. III, sy. 1-3, s. 137-148. Ortaylı, İlber, “Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Yerel Yönetimler”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul: İletişim Yayınları, 1985, c. I,s. 231-244. Ortaylı, İlber, “Türk Belediyesinin Denetim Yetkisinin Tarihi Gelişimi ve Günümüzdeki Durumu”, Amme İdare Dergisi, 1973, c. VI, sy. 4, s. 14-24. Ortaylı, İlber, “Yerel Yönetim: Devraldığımız Miras”, Türk Belediyeciliğinde 60 Yıl Sempozyumu, Ankara: 23-24 Kasım 1990: Bildiri ve Tartışmalar, Ankara: Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayını, s. 63-74 Ortaylı, İlber, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2000. Ortaylı, İlber, Tanzimat’tan Sonra Mahalli İdareler (1840-1878), Ankara: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları, 1974. Ortaylı, İlber, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Yerel Yönetim Geleneği, İstanbul: Hil Yayınları, 1985. Osman Nuri [Ergin], Cumhuriyet ve İstanbul Mahalli İdaresi, İstanbul, 1933. Osman Nuri [Ergin], İmar Tarihinde Vakıflar, Belediyeler, Patrikhaneler, İstanbul: Eminönü Halk Evi Tarih ve Edebiyat Şubesi Neşriyatı, 1938. Osman Nuri [Ergin], İstanbul Şehreminleri, Ahmed Nezih Galitekin (haz.), İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayını, 1996. Osman Nuri [Ergin], Mecelle-i Umûr-ı Belediye, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yay., 9 c., 1995. Osman Nuri [Ergin], Türkiye’de Şehirciliğin Tarihi İnkişafı, İstanbul: İstanbul Hukuk Fakültesi Yayını, 1936. Peet, William Wheelock, “Kent Yönetimi”, Clarence Richard Johnson (ed.), İstanbul 1920, çev. Sönmez Taner, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1995, s. 83-108. Rosenthal, Steven, “Foreigners and Municipal Reform in Istanbul: 1855-1865”, International Journal of Middle East Studies, 1980, c. II, sy. 2, s. 227-245.
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
279
Rosenthal, Steven, Politics of Dependency: Urban Reform in Istanbul, Westport: Greenwood Pub Group, 1980. Serçe, Erkan, İzmir’de Belediye: Tanzimat’tan Cumhuriyet’e: 1868-1945, İzmir: Dokuz Eylül Yayıncılık, 1998. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (II): Sokaklara Dair Nizamname”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1996, c. V, sy. 1, s. 59-70. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (IV): Şehremâneti’nin Kuruluşu ve Şehremâneti Nizamnamesi”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1996, c. V, sy. 4, s. 75-82. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (V): Turuk ve Ebniye Nizamnameleri ve Getirdikleri”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1996, c. V, sy. 3, s. 67-81. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (VIII): Tababet-i Belediye Nizamnamesi”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1997, c. VI, sy. 1, s. 80-83. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (IX): Rüsum-ı Belediye Kanunu”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1997, c. VI, sy. 2, s. 106-111. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (XI): Devair-i Belediye Çavuşlarının Vezaifine Dair Talimat”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1997, c. VI, sy. 4, s. 125130. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (XII): Ekmekçilik Hakkında Nizamname”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1997, c. VII, sy. 1, s. 123-128. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (XIII): Şehremâneti Çavuşları Hakkında Nizâmnâme”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1998, c. VII, sy. 2, s. 133-137. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (XIV): Her Nev’i Ebniyyeden Alınacak Harç ve Rüsûmât Nizâmnâmesi”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1998, c. VII, sy. 3, s. 130-135. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (XV): Daire-i Belediye Meclislerinin Tertibi Hakkında Talimat”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1998, c. VII, sy. 4, (1998), s. 133-139. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, Yerel Yönetim Metinleri (XVII): Eshab-ı Hayvanatdan Ahz ve İstihal Olunacak Rüsumat Nizamnamesi”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1999, c. VIII, sy. 2, s. 137-139. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (XVIII): Men’-i Harik Hakkında Nizamname ve Düşündürdükleri”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1999, c. VIII, sy. 3, s. 168-172. Seyitdanlıoğlu, Mehmet, “Yerel Yönetim Metinleri (XIX): Dersaadet Belediye Kanunu ve Getirdikleri”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 1999, c. VIII, sy. 4, s. 168-172. Şimşek, Halil, “Tanzimat Dönemi Modern Belediye Örgütünün Kuruluşu”, Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Şimşek, Rasim, Trabzon Belediye Tarihi: Osmanlı Dönemi, Trabzon: Trabzon Belediyesi Kültür Yayınları, 1993. Tekeli, İlhan, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kentsel Dönüşüm”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul: İletişim Yayınları, 1985, c. IV, s. 878-904. Toprak, Zafer, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Şehremâneti”, Türk Belediyeciliğinde 60 Yıl Sempozyumu, s. 63-74
280
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
Toprak, Zafer, İttihad-Terakki ve Cihan Harbi 1914-1918, İstanbul: Homer Yayınları, 2003. Toprak, Zafer, İttihat-Terakki ve Devletçilik, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1995. Topuzlu, Cemil, İstibdat-Meşrutiyet-Cumhuriyet Devirlerinde 80 Yıllık Hatıralarım, İstanbul: Güven Yayınevi, 1951. Tümerkan, Sıddık, Türkiye’de Belediyeler (Tarihi Gelişim Bugünkü Durum), İstanbul: İçişleri Bakanlığı Yayını, 1946. Uğurlu, Nilüfer, “1910 Tarihli Bursa Belediye Meclisi Karar Defterinin Değerlendirilmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Yaman, Tâlat Mümtaz, Osmanlı İmparatorluğu Mülki İdaresinde Avrupalılaşma Hakkında “Bir Kalem Tecrübesi”, İstanbul: Cumhuriyet Matbaası, 1940. Yayla, Yıldızhan, “Türkiye’de Belediyelerin Temel Sorunu”, Sıddık Sami Onar’a Armağan, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, 1977, s. 951-1020. Yayla, Yıldızhan, Anayasalarımızda Yönetim İlkeleri, Tevsi-i Mezuniyet ve Tefrik-i Vezaif, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, 1984. Yerolympos, Alexandra, “XIX. Yüzyıl Sonunda Selanik’te Kentlilik Bilinci ve Belediyeye İlgi”, Francois Georgeon ve Paul Dumont (ed.), Osmanlı İmparatorluğu’nda Yaşamak, s. 147-174. Yeşilbaş, Akın, “İstanbul Şehremâneti Teşkilatı”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Yıldırım, Nuran, İstanbul Darülaceze Müessesesi Tarihi, İstanbul: Darülaceze Vakfı Yayını, 1996. Ziyaoğlu, Rakım, İstanbul Kadıları, Şehreminleri, Belediye Reisleri ve Partiler Tarihi (1453-1971 İdari Siyasi), İstanbul: İsmail Akgün Matbaası, 1971.
On the Sources and Studies of the Ottoman Municipalities Tarkan OKTAY Abstract Ottoman institutions of local government (municipalities-councils) displayed a successful development in the XIX. century modernization trend, particularly in the harbor cities because of the international trade. The archive documents are the primary sources for the studies on the Ottoman municipalities-councils. Şura-yı Devlet, İrade and Dahiliye Nezareti catalogs of the Primeministerial Ottoman Archives in Istanbul, contain rich information on the Ottoman local government system. Additionally, some other published Turkish works (which are in Arabic alphabet) on the above mentioned period contains reliable and important sources. The studies on the Ottoman Empire local government system can be examined under several headlines, such as studies on the 19th century modernization trend’s effects on local authorities studies
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar
281
on corporate internal organization of local government authorities; legal base of the local government system; and studies on local government services. Keywords: Istanbul, Ottoman, Municipality, Modernization, Ottoman Archives.
Osmanl› Belediye Tarihi Araflt›rmalar› ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar Tarkan OKTAY Özet Osmanlı belediyeleri XIX. yüzyılda yaşanan modernleşme sürecinde, özellikle uluslararası ticaretin yoğunlaştığı liman şehirlerinde gelişme göstermiştir. Osmanlı belediyeleri konusunda yapılacak araştırmaların birincil kaynağı arşiv belgeleridir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Dahiliye Nezareti, İrade ve Şûra-yı Devlet katalogları Osmanlı belediyeleri konusunda zengin bir malzemeye sahiptir. Ayrıca, incelenen dönemde yayımlanan Arap harfli Türkçe basılı eserler, birçok konu hakkında önemli bilgiler içermektedir. Osmanlı belediyeleri üzerine yapılan çalışmaları birkaç başlık altında toplamak mümkündür. Bu başlıklar, belediyeleri XIX. yüzyılda yaşanan modernleşme sürecinin şehirdeki etkileri çerçevesinde inceleyen çalışmalar, belediyelerin kurumsal yapılarıyla ilgili araştırmalar, yerel hizmetlerle ilgili araştırmalar ve belediyelerin hukukî altyapısıyla ilgili araştırmalar olarak belirtilebilir. Anahtar Kelimeler: İstanbul, Osmanlı, Belediye, Modernleşme, Osmanlı Arşivi.
282
TAL‹D, 3(6), 2005, T. Oktay
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
487
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 487-515
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar› Kathryn A. EBEL* Çev. N. Bilge ÖZEL
I. Giriş GÖRSELLİK, ŞEHİR TARİHİNİN içkin bir unsurudur. Aslında şehir tarihi araştırmalarının ilk “görsel malzemesi” şehrin kendisidir. Şehir nedir? Savunulabilir sınırlarda (rahat ve güzel) bir yer, iktisadî oluşumların kavşak noktası, başka başka hayat tarzlarının buluşma alanı, sosyokültürel süreçlerin yan ürünü, işlenmiş bir toprak parçası, kökten değiştirilmiş hatta tahrip edilmiş bir çevre, bir yaşam alanı ve ilaveten görsel bir malzemedir. Şehir mekânının gözlemlenmesi ve bu gözlemi tasvir etme isteği şehir tarihinin en erken dönemlerinden beri vardır. Bu resmetme isteğinin en erken örneklerinden biri, bu makaleme konu olan topraklarda bulunmuştur. Çatal Höyük’teki meşhur duvar resminden bahsediyorum, yeryüzünün ilk sakinlerinden olup Konya Ovası’nda yaşayan Neolitik Anadolu insanı tarafından yapılmış bir şehir manzarasından. Makalemizin konusunun -Osmanlı şehirleri ve şehir tasvirleri- olduğu göz önüne alındığında, bu alandaki tarih öncesi örneklerin bir kısmının da bu coğrafyada bulunmuş olması hoş bir tesadüften öte birşey değil aslında. Çatal Höyük’teki duvar resminin, aynı coğrafyada binlerce yıl sonra kurulan Osmanlı şehirleriyle hiç ilgisi yoktur. Kaldı ki bu duvar resminin işaret ettiği tasvir etme isteği sadece Anadolu’ya özgü değildir. Ancak Çatal Höyük duvar resminin bize söylediği çok önemli bir nokta var: Resmetme ihtiyacı ister bir şehre, ister başka bir şeye ait, ister harita bilimine ait bir malzeme, ister “güzelliği” yakalama çabasındaki sanata dönük bir çalışma olsun hep olagelmiştir. Şöyle düşünelim: Söz konusu duvar resmi modern, pratik anlamda bir “harita” değildir. Çatal Höyük sakinleri yollarını bulmak için böyle bir haritaya ihtiyaç duymuyorlardı ve eğer bir “sanat” mefhumuna sahip idilerse bu kesinlikle bugün bizim ona yüklediğimiz anlamdan çok farklıydı. Bu duvar resmi bizi bir * Doç. Dr., Ohio Wesleyan Üniversitesi Jeoloji ve Coğrafya Bölümü.
488
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
başka ihtimali daha düşünmeye zorluyor: Bilimsel gerçeklik ve sanatsal güzellik, şehir tahayyülü hakkında düşünmenin tek veya en önemli biçimi değildir. Bunun yerine, bu tasviri şehrin bütüncül bir parçası olarak, şehirli olma halinden neşet eden, şehirliliğin özünde var olan bir durum olarak algılamak gerekir. Bu makale, Osmanlı şehir tarihinin görsel kaynaklarının tanıtımı mahiyetindedir. Geniş bir coğrafî alana ve yüzlerce yıllık bir zaman dilimine yayılmış olan bu kaynaklar, sayı ve çeşit bakımından sınırsızdır. Ayrıca, zaman içerisinde şehir tasvirlerinin yapılış amaçları değişime uğramış, tercih edilen tarz ve yöntemler farklılaşmıştır. Hakkıyla yapılan bir tanıtım ciltler tutabilir; fakat böylesi bir iş, bu makale kapsamında mümkün değildir. Konuyu karmaşıklaştıran bir diğer nokta ise Osmanlı şehirlerinin hem içeriden (Osmanlı halkını kastediyorum), hem de dışarıdan (özellikle Batı Avrupalılar tarafından) gözlemlenmesi ve tasvir edilmesidir. Avrupa üstünlüğünün kendini hissettirmeye başladığı bir dönemde, tıpkı ticarî terimler gibi, görsel tasvir terminolojisi de geri dönülmez bir şekilde Avrupaî görme ve algılama biçimlerinin etkisi altına girmişti. Osmanlı dünyası çevresinden soyutlanmış değildi; sanat, mimarî ve şehirleşme pratiklerinde -Avrupa etkileri de dâhil olmak üzere- dış etkiler içermekteydi. Bu etkileşim neticesinde ortaya çıkan yeni ve yeniliklere açık sentez, zamanla yerini şehrin yalnızca Avrupa’ya özgü biçimlerle algılanmasına bırakmıştır. Bu yazıda görsel malzemeyi beş ana başlık altında ele aldım: (i) Osmanlı şehir tasvirleri ve topografik resimler; (ii) Osmanlı mimarî planları; (iii) Avrupalı kaynaklar; (iv) Oryantalist resim ve (v) fotoğrafçılık. Bu sınıflandırmanın, görsel malzemenin tamamını kapsadığı iddia edilemez; ama böyle bir sınıflandırma, bu sahadaki en temel kaynakları belirlemenin yanı sıra, Osmanlı şehirlerinin görsel kültürüne alışılagelmişin dışında yollardan ulaşmayı da mümkün kılar. Her birinin nasıl bir sosyopolitik bağlamın ürünü olduğuna ve nasıl kullanıldıklarına bilhassa dikkat ettim; zira bu farklı tasvirlerin Osmanlı şehirleri hakkında neler söylediğini ancak farklı bağlam ve amaçları dikkate aldığımızda anlayabiliriz. Konuyu kabaca kronolojik bir sıralama içinde ele aldım, ancak önceliği Osmanlı tasvirlerine verdim. Osmanlı tasvirlerine öncelik vermem; kısmen, Osmanlı İmparatorluğu’nun görsel tasvirini inceleyen bir yazıda Osmanlı’nın kendisini nasıl algıladığına öncelik verilmesinin daha doğru olacağı kanaatiyle ilintilidir. Fakat bu önceleme aynı zamanda, yukarıda değinilen sentetik yerel bakışın, yerini şehre dışardan bir bakışa bırakması sürecine dair de veriler sağlayacaktır. II. Osmanlı Şehir Tasvirleri ve Topografik Minyatürler Saray tarafından ve yine saray için üretilen şehir tasvirleri ve topografik resimler, Osmanlı şehirleri hakkında bilgi veren en önemli görsel malzemeler-
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
489
dendir. Bunları; Osmanlı askerî ve/veya deniz haritacılığı bağlamında üretilen şehir tasvirleri ile fetih ve büyüme konulu Osmanlı anlatı tarih kitaplarını süslemek için yapılanlar olmak üzere iki ana kategoriye ayırabiliriz. Her iki grupta da şehir tasviri, fetih ve genişleme içerikli askerî bir projeyle ilintilidir. Farkları ise şudur: Birinci grupta yer alan tasvirler, uygulamaya dönük harita yapımcılığı kapsamında bizzat yön ve yol bulmak, denizde seyrüseferi mümkün kılmak için üretilirken, ikinci grup, fetih anlatılarını süslemek içindir ve kartografik unsurlar ile hayal gücüne daha fazla yer veren minyatür tarzını birleştirir. Osmanlı haritacılığında temsil edilen şehirlerin coğrafî dağılımı manidardır. Doğaldır ki, İstanbul gözde bir konuydu ve tasvirleri hem deniz atlaslarında hem de Osmanlı tarih kitaplarında yer alıyordu. Ancak Osmanlı kaynaklarında tek, standart bir İstanbul imgesi veya tasviri yoktur. Her ne kadar resimli bir kitabın farklı nüshalarında (örneğin Pîrî Reis’in deniz atlası Kitab-ı Bahriye’nin farklı nüshaları) tasvirlerin birbirine uygunluğu gözetilse de; şehir dokusunun işlenişinde, detaydan boyamaya hatta biçime kadar farklılıklar görülebilir. Diğer eserlerde ise İstanbul’un yeni tasvirleri yapılırken bir prototip esas alınmaz ve teknik ressamlar şehir dokusunu farklı bakış açıları ve yeni yöntemler deneme rahatlığı içinde yansıtırlar. Bu sebepledir ki, XVI. yüzyılın en meşhur üç İstanbul tasviri-Matrakçı Nasuh’un Mecmu‘a-i Menazil’inde, Lokman’ın Hünername’sinde ve Şehinşahname’sinde yer alanlar- birbirinden farklı şehir görünümleri sunar.1 İleride de değineceğimiz üzere bu durum, Avrupalılarca çizilen Osmanlı tasvirlerinde gözlenenden oldukça farklı bir durumdur, zira Avrupalı tasvirlerin hemen tamamı bir veya iki modeli esas alır. Hem İstanbul tasvirlerinin Osmanlı ve Avrupa kaynaklarında bolca bulunması, hem de söz konusu şehrin Osmanlı başkenti olması dolayısıyla İstanbul imgesi diğer şehirlere kıyasla daha fazla çalışılan bir konudur. Kafescioğlu’nun ve Orbay’ın, Osmanlı ve Avrupalılarca yapılmış çok sayıdaki İstanbul tasvirini karşılaştırmalı olarak ele aldıkları detaylı çalışmaları bu durumu örneklendirir. Kafescioğlu’nun çalışması şehrin fetih sonrası geç XV. yüzyılda yeniden yapılanmasını ele alırken; Orbay, şehrin XVI. ve XVII. yüzyıllardaki sunulma biçimleriyle ilgilenir.2 1 Matrakçı Nasuh’un Mecmu‘a-i Menazil’i İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi T. 5964, fol. 8b9a’da; Lokman’ın Hünername’si Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H 1523, fol. 158b-159a’da ve Şehinşahname’si İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi F. 1404, fol. 58a’da yer almaktadır. 2 Çiğdem Kafescioğlu, “The Ottoman Capital in the Making: The Reconstruction of Istanbul in the Fifteenth Century”, Doktora Tezi, Harvard University, 1996; İffet Orbay, “Istanbul Viewed: The Representation of the City in Ottoman Maps of the Sixteenth and Seventeenth Centuries”, Doktora Tezi, Massachusetts Institute of Technology, 2001. Osmanlı minyatürlerindeki İstanbul tasvirlerini ele alan çalışmalar için bkz. Walter Denny, “The Urban World of the Matrakî Manuscript”, Ars Orientalis, 1970, sy. 8, s. 49-63; Johnson Norman, “The Urban World of the Matrakî Manuscript”, Journal of Near Eastern Studies, 1971, c. XXX, sy. 3. Osmanlı sarayı ve çevresinin Osmanlı ve Avrupalılarca yapılan İstanbul tasvirlerindeki yansıması için bkz. Gülru Necipoğlu, Architecture, Ceremonial, and Power: The Topkapı Palace in the Fifteenth and Sixteenth Centuries, New York: The Architectural History Foundation, Inc. ve Cambridge, MA: M.I.T. Press, 1991.
490
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
İstanbul haricindeki şehirlere ait Osmanlı tasvirleri, sınır bölgelerine veya sorunlu bir sınır bölgesine doğru sefere çıkmış ordunun güzergâhına odaklanır. Bu odaklanma, söz konusu görüntülerle özdeşleşen fetih konulu anlatılara işaret eder. Bu durum merkezle çevre arasında ilginç bir karşıtlık yaratır: İmparatorluk gücünün kaynağı olan İstanbul, Balkanların ve Kafkasların uzak ve mütevazi sınır şehirleri ile yan yana getirilir. Bursa, Edirne, Şam ve Kudüs gibi Osmanlı-İslam dünyasının tarihi ve kültürel bakımlardan önemli şehirleri, Avrupa atlaslarında yer almalarına rağmen Osmanlılarca yapılan şehir tasvirleri içinde görülmezler. Çünkü Osmanlılar için şehir tasvirleri, büyük ve güzel şehirler panteonu oluşturmanın değil, genişleyen imparatorluk topraklarına dikkat çekmenin, fethin hikayesini anlatmanın ve daha açıkçası bir Osmanlı haritası oluşturmanın yoluydu. A. Osmanlı Askerî Haritalarında Şehir Tasvirleri XVI. yüzyıla ait sınırlı sayıda kuşatma planları -ki bunlardan bir kısmı Belgrad, Malta ve Zigetvar’a ilişkin tasvirler barındırır- Topkayı Sarayı Müzesi koleksiyonlarında bulunmaktadır.3 Kuşatma planları tarz olarak oldukça farklıdır; ancak kullanım amaçlı olmaları ve atlaslarda yer alan şehir tasvirlerine benzerlikleri bu planların Osmanlı askerî programının doğal bir parçası olduğuna işaret ediyor. Günümüze az sayıda örnek gelmiş olması, bu planların o dönemlerde de ender olduğunu göstermez. Bu durum daha ziyade bu planların kullanıma dönük ve kolay yıpranan yapısıyla ilişkilidir. Hatta mevcut planların savaş alanlarında kullanılmış gerçek planlar olmak yerine saray için yapılmış kopyalar olduğunu ileri sürmek makul görünmektedir. Osmanlı kuşatma planlarına paralel olarak Osmanlı deniz haritalarında da şehir betimlemelerinin yer aldığı görülür. Deniz haritacılığı, XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı donanma teşkilatının temel birimlerinden birisi idi.4 Bu yüzyıllarda Osmanlı donanmasının bu birimi, Akdeniz deniz haritacılığı geleneğine uygun harita ve atlaslar üretmiştir. Tek sahifelik portolan haritaları ve buna bağlı Akdeniz sahil ve adalarını gösteren el yazması atlaslar [isolarii] bunlara örnektir. Portolan haritaları, liman şehirlerini göstermesine rağmen, küçük ölçekli olmaları sebebiyle detaylı bir şehir manzarası vermekten uzaktır. Şehir kartoğrafyasının gelişimine zemin hazırlayan, isolarii yazmaları olmuştur. 3 Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi E. 9440 (Belgrat); Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Y.Y. 1118 (Malta); Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi E. 12356 (Zigetvar). Az sayıda Osmanlı kuşatma planı da Türkiye dışındaki koleksiyonlarda bulunmaktadır. Osmanlı kuşatma planları hakkında daha kapsamlı bir tartışma için bkz. Ahmet Karamustafa, “Military, Administrative, and Scholarly Maps and Plans”, J. B. Harley ve D. Woodward (ed.), The History of Cartography, c. II, 1. kitap, Cartography in the Traditional Islamic and South Asian Societies, Chicago ve Londra: University of Chicago Press, 1992, 11. bölüm, s. 209-227. 4 Andrew C. Hess, “The Evolution of the Ottoman Seaborne Empire in the Age of the Oceanic Discoveries, 1453-1525”, American Historical Review, 1970, sy. 75, s. 1882-1919.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
491
Osmanlı deniz haritacılarının en meşhuru Muhyiddin Pîrî Reis (yak. 14701554)’tir. En önemli Osmanlı isolarii’si olan Kitab-ı Bahriye onun eseridir. Bu eserde Akdeniz sahilleri, İstanbul’dan başlayıp saat yönünün tersine hareket edilerek yine İstanbul’da daireyi tamamlayacak şekilde tasvir edilir. Pîrî Reis bu çalışmasını 1521’de tamamlar, ancak saraydan beklediği ilgiyi göremeyince, 1526 yılında eserinin ikinci versiyonunu hazırlar. Daha tafsilatlı olarak hazırlanan 1526 tarihli Kitab-ı Bahriye, ilkinden daha fazla şehir manzarası içerir. Her iki nüsha da, gerek Pîrî Reis’in sağlığında gerekse daha sonraki dönemlerde çoğaltılarak geniş coğrafyalara yayılmıştır.5 Kitab-ı Bahriye’de yer alan şehir tasvirlerinin bir kısmının, örneğin 1526 versiyonunda yer alan çift sayfa Venedik betimlemesinin, daha önceki prototiplere dayanarak oluşturulduğu belirtilmekle beraber, diğerlerinin doğrudan gözleme dayanarak yapıldığı açıktır. Tunus sahilleri, Trablusgarp ve Alanya gibi Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’de yer alan şehirlerin betimlemelerinin bu şekilde doğrudan gözleme dayanıyor olması şaşırtıcı olmasa gerek; zira bir Osmanlı gölü olan Akdeniz’in doğu sahillerine ulaşmak ve oraların bilgisine sahip olmak Pîrî Reis ve halefleri için son derece kolaydı. Kitab-ı Bahriye’nin kimi nüshalarının son sayfasında bir de İstanbul manzarası yer alır; ancak bu tasvir, söz konusu nüshanın sonunda yer alan Adalar haritasının üzerine sonradan çizilmiş izlenimi vermektedir. Pîrî Reis’in deniz atlası Kitab-ı Bahriye’de yer alan İstanbul tasviri bilhassa ikoniktir. Bu tasvir, atlasın daha sonraki birçok nüshasında kopyalanmakla kalmamış; tasvirin, şehri Boğaziçi’nden, yüksekçe bir yerden gören (Adalar sol üst köşede yer alacak şekilde) bakış açısı da daha sonraki tasvirlerde taklit edilmiştir. B. Osmanlı Resmî Tarih Yazıcılığında Şehir Tasvirleri XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde şehir manzaraları ve haritalar, tarih yazmalarını süsleyen unsurlar olarak belirmeye başladılar. Yüzyıl ortalarına doğru iyice popüler hale gelen bu eğilim, yüzyıl sonuna kadar sürmüştür. XVI. yüzyıla ait bu şehir görünümleri ve topografik haritalar, Osmanlı şehir tarihinin paha biçilmez kaynakları arasındadır. 5 Kitab-ı Bahriye’nin günümüze ulaşan tüm nüshalarının eksiksiz listesi için bkz. J. B. Harley ve David Woodward (ed.), The History of Cartography, c. II, 1. kitap, Cartography in the Traditional Islamic and South Asian Societies, Ek: 14.2, s. 290-291. İstanbul’un önemli tasvirleri çeşitli yazmalarda yer almaktadır. Örneğin, Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya 2612 (1526 versiyonu, 1574 kopyası) ve Nuruosmaniye Kütüphanesi MS. 2997 (1521 versiyonu, 1628-1629 kopyası). Pîrî Reis ve Kitab-ı Bahriye hakkında daha fazla bilgi için bkz. Svat Soucek, “Islamic Charting of the Mediterranean”, Harley and Woodward, a.g.e., s. 263292; a.mlf., Piri Reis and Turkish Mapmaking After Columbus: Studies in the Khalili Collection, c. II, Londra ve Oxford: Oxford University Press, 1996.
492
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
Kanunî Sultan Süleyman döneminin Osmanlı topoğrafyası Matrakçı Nasuh tarafından hazırlanan ve Osmanlı seferlerini anlatan bir dizi resimli eser sayesinde tespit edilebilmiştir. Askerî stratejist ve amatör bir tarihçi de olan Matrakçı Nasuh, yazmaları resimleme uygulamasının öncülerindendir. Nasuh; başlangıçta Kanunî Sultan Süleyman, daha sonra ise vezir-i azam Rüstem Paşa’nın patronajı altında, Osmanlı sultanlarından II. Beyazıt, I. Selim ve I. Süleyman döneminin seferlerini anlatan çok ciltli bir tarih kitabı kaleme almıştır. Eserin günümüze ulaşan nüshaları arasında dört tanesi resimlidir. Bunlardan biri II. Beyazıt’ın, ikisi ise Kanunî Süleyman’ın bazı seferlerine ayrılmıştır. Dördüncüsü ise adı geçen üç padişahın da seferlerini içerir. 1537-1555 yılları arasında tamamlanan bu yazmalarda görsel malzeme olarak şehir tasvirleri ve topografik çizimler yer alır. Bu tasvirler, ordunun takip ettiği güzergâhı gösterir biçimde düzenlenmiştir. Matrakçı Nasuh’un resimli dört el yazması içinde en meşhuru olan Mecmu‘a-i Menâzil aynı zamanda şehir tarihi bakımından da en önemlisidir. 1537 tarihli bu eser, Kanunî Süleyman’ın Safevîler üzerine düzenlediği 1534-1535 seferini -bu seferde hem İran sınırı güvenceye alınmış, hem de Irak Safevîlerden alınmaya çalışılmıştır- konu edinir.6 Şaşılacak derecede bol resimli bu yazmada olaylar, sözcüklerden ziyade resimlerle anlatılmaktadır. Günümüzde pek meşhur olan çift sayfa İstanbul görüntüsüyle başlar eser. İstanbul, hem seferin başlangıç noktası hem de Osmanlı’nın gerçek ve sembolik gücünün timsalidir. Eser, İran ve Mezopotomya sınırına doğru seyrüsefer eden ordunun Anadolu’da ana yollar üzerindeki güzergâhını takip eder. Mecmu‘a-i Menâzil’de yer alan şehir ve kasaba tasvirleri, İslamî el yazmaları resimleme geleneğinin en sıradışı örnekleridir. Minyatürden, deniz haritacılığından, Avrupaî kuşbakışından unsurlar barındırmakla birlikte bu resimler, üç kategoriden hiçbirisine tam anlamıyla dâhil edilemez. Resimler doğrudan gözleme dayanmaktadır. Askerî stratejist sıfatıyla orduda yer alan Nasuh, büyük bir ihtimalle kuşatma planlarını ve hatta deniz haritalarını hazırlayan ve kullanan kişiydi. Dolayısıyla Matrakçı Nasuh’un sefer güzergâhının mola yerlerini kabataslak çizme imkânını nasıl bulduğu anlaşılmaktadır.7 Bu çizimleri bir tarih kitabını süsleyen resimlere dönüştürme sürecinde Matrakçı Nasuh’un saray nakkaşhanesinin nakkaş ve müzehhiblerinden yardım aldığı anlaşılıyor. Boyanmış resimlerin tek elden çıkmadığı açıktır. Aslında bu durum, o dönem el yazma süslemelerinin neredeyse tamamı için geçerlidir; ancak nakkaşların, Matrakçı Nasuh’un hazırlamış olduğu çizimlere bağlı kal6 Hüseyin Yurdaydın eserin tıpkıbasımını yayımlamıştır: Beyan-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han [Mecmu‘a-i Menâzil] Ankara: TTK Yay., 1976. 7 Nasuh’un, muhtemelen hiç görmediği yerler -örneğin, II. Beyazıt ve I. Selim için hazırladığı eserlerde yer alan kimi şehirler- için yaptığı tasvirler detaya daha az yer veren ve fazla gerçekçi olmayan tasvirlerdir.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
493
maya çalışması kendi stillerindeki tutarlılığın kaybolmasına ve böylelikle farklı ellerin, Matrakçı Nasuh’un eserindeki varlığının daha da belirginleşmesine sebep olmuştur. Resimlerin bir kısmı deniz haritacılığından, bir kısmı minyatürden, bir kısmı da Avrupa şehir manzaralarından esintiler taşımakta, ancak hiçbiri tam olarak bir prototipe uymamaktadır. Matrakçı Nasuh’tan sonra, tüm tasvirlerini Osmanlı şehir manzaralarına ayıran bir eser hazırlayan çıkmamıştır. Ancak takip eden dönemlerdeki yazma eser müellifleri ve nakkaşlarının, İmparatorluğun tasvirindeki bu yenilikçi yaklaşımlara bigâne kalmadıkları görülmektedir. XVI. yüzyılın ikinci yarısına ait tarih yazmalarında şehir manzaraları ve mimarî görsel malzeme sıkça kullanılmıştır. Bu eserlerdeki görsel malzeme, tarz itibariyle, Matrakçı Nasuh’un eserlerindekilere benzemekle beraber bir kısmı da Matrakçı Nasuh etkisini geleneksel minyatür tekniğiyle birleştirmiştir. Nasuh, halefleri üzerinde yalnızca tarzıyla değil, fikir bazında da etkili olmuştur. Nasuh’un bir şehir görünümünü, Osmanlı İmparatorluğu’nu genel anlamda yansıtan bir simge olarak sunma fikri, XVI. yüzyılın ikinci yarısında müelliflerce kullanılmıştır.8 Bu müellifler, Osmanlı Devleti’nin sınırlarında yer alan şehirlerin tasvirine bilhassa önem vermişlerdir. Sınırları güvence altına alma fikri, geç XVI. yüzyıla ait eserlerde sıkça göze çarpar. Bu döneme ait birçok yazmada, kuşatma tasvirleri ve yeni veya yeniden fethedilen bir sınır şehrinin fetih sonrası imar faaliyetlerini gösteren tasvirler yer alır. Bu tasvirler, üslup olarak, Matrakçı Nasuh’un aksine, şehir görüntülerini insan faaliyetlerini resmeden minyatür tarzıyla birleştirilmiştir. Böylelikle bu resimlerdeki şehir imgesi belirli bir tarihsel anlatıya eklemlenmiş oluyordu. Bu resimlerin bir kısmında; şehri surlarıyla gösteren ikonik bir tasvir, kuşatmayı veya kuşatma sonrasını gösteren eylem içerikli tasvirlerle birleştirilmiştir. Şehir ve devlet arasında kurulan analoji bu tasvirlerde kolaylıkla görülebilir: Kuşatma, temelde, kuşatılan şehrin surlarını yıkmayı hedefler. Şehrin alınması, düşman topraklarına girmeyi ve dolayısıyla Osmanlı sınırlarının, komşu devlet aleyhine genişlemesi anlamına gelir. Böylelikle, surları zarar görmüş bir şehir görüntüsü, ülke sınırının güvensizliğine işaret eden bir metafora dönüşür. Kuşatma altındaki şehirlerin etrafı surlarla çevrili ikonik tasvirleri -bu tasvirlerin gerçeği ne kadar yansıttığı tartışmalı olmakla birlikte- yerel bir tarihî olayı resmetmenin ötesinde analoji yoluyla bu olayın devlet bazında jeopolitik sonuçlarına da gönderme yapar. Osmanlı’nın zaferiyle sonuçlanan kuşatmalarda, yani kuşatılan şehir alındığında, ilk iş kuşatmada en çok zararı gören surların tamirine girişmektir. Tehditlere açık sınır bölgelerindeki şehirlerde bu surların mevcudiyetini sürdürmesi bilhassa önemsenmiştir. (Daha güvenli 8 Bu konunun daha geniş kapsamlı bir tartışması için bkz. Kathryn Ebel, “Image of the City, Image of the State: The Representation of the Frontier in Ottoman Town Views of the Sixteenth Century”, Imago Mundi’de yayımlanacak.
494
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
bölgelerde şehir surlarının zaman içinde harap olmasına göz yumulduğu görülür. Nasuh’un Orta Anadolu şehirlerine ilişkin tasvirlerinde bu durum açıkça görülmektedir.) Böylelikle, sınır bölgelerindeki şehir surlarının tamiri, tarihsel bir olaya işaret etmenin ötesinde sınırların yeniden belirlenmesi ve tahkim edilmesi anlamını da taşıyordu. Benzer örnekleri geç XVI. yüzyıl tarih yazmalarında bolca bulabiliriz. Örneğin, Asafî Paşa’nın 1586 tarihli Şeca‘atname’si Erivan’a yapılan ve zaferle sonuçlanan seferi konu alır ve Kafkasya’da kuşatma altındaki şehir manzaralarına yer verir. Gürcistan’ın Gence şehri bir dizi resimle fethin farklı aşamalarında betimlenirken,9 başka resimlerde de savaşın yaşandığı doğu sınırındaki surlarla çevrili diğer şehirler gösterilmektedir. Yazma içine serpiştirilmiş tüm bu tasvirler, Osmanlı sınır bölgesini tanıtmaktan başka bu bölgenin güvenliğini sağlamanın ne denli zorlu bir iş olduğunun da kanıtı durumundadır. Gürcistan’ın Gence ve Lori şehirlerindeki kalelerin tamirini gösteren tasvirler 1589-1590 tarihli Kitab-i Gencine-i Feth-i Gence adlı eserde yer almaktadır.10 Lokman’ın 1592-1593 tarihli muhteşem eseri Şehinşahname’nin ikinci cildinde yine bu sefere dair tasvirler yer almaktadır. Erivan’ı işgal eden Osmanlı ordularının çift sayfa tasvirine ilaveten Erivan, Lori ve Tomanis’teki istihkamların tamiri de resmedilmiştir.11 Bu eserlerden birkaçı eserin girişine bir İstanbul manzarası koyarak Mecmu‘a-i Menâzil’i taklit etmiştir. XVI. yüzyıl Osmanlı İstanbul’unda üretilmiş bol resimli iki yazma; Lokman’ın Şehinşahname’si (I. cildi 1581, II. cildi ise 15921593 tarihli olmak üzere toplam iki cilt) ve Mustafa Âli’nin 1584 tarihli Nusretnâme’si açılışı İstanbul resmiyle yapan çalışmalara örnek gösterilebilir.12 Her iki eserdeki İstanbul manzarasında da aynı hayırlı olay, 1579’da gökyüzünde bir kuyrukluyıldızın görülmesi resmedilmektedir. Kuyrukluyıldızın, yaklaşan doğu seferinin zaferle sonuçlanacağını muştuladığına inanılırdı. Yine hem Lokman’ın, hem de Âli’nin eserinde Safevîlerden geri alınan Kars şehrinin tasviri yer alır.13 Lokman’ın tasvirinde şehir çok net değildir, tamamiy9 İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, T. 6043, fol. 144a, 146b, 147b. 10 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi R. 1296, fol. 35b (Gence) ve 14b (Lori). 11 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi B. 200, fol. 101b-102a (Erivan), 107a (Erivan), 152a (Tomanis) ve 153b (Lori). 12 İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi F. 1404, fol. 58a (Lokman) ve Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1365, fol. 5b (Ali). Yalnızca Lokman’ın tasviri gerçek anlamıyla bir şehir görünümü olarak adlandırılabilir, fakat bu, Osmanlı yazma tasvirlerinde yer alan en ilginç ortogonal [perspektifi dikkate almayan çev.] görünümlerden biridir. Şehri, Matrakçı Nasuh’un İstanbul tasvirinin aksine, topografik detayıyla göstermez, bilakis şehrin izlenimsel kuşbakışı görünümünü verir. Söz konusu tasvir, Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinin XVI. yüzyıl ortalarından sonlarına kadar olan sürede hazırlanan nüshalarında yer alan tasvirlere dayanmaktadır ve bu da deniz haritacılığı ile tarih yazmaları süslemeciliği arasındaki çaprazlamanın somut bir örneğidir. 13 İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi F. 1404, fol. 125b (Lokman) ve Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1365, fol. 196a (Ali).
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
495
le Osmanlılaştırılmıştır. Perspektif açısından bakıldığında şehrin tutarlı bir kuşbakışı ile resmedildiği gözlenir. Şehir surlarını ise düşman askerlerinin kelleleri süslemektedir. Şehir, Osmanlı zafer alayına da arkaplan oluşturmuş durumdadır. Âli’nin Kars tasviri ise daha detaylı ve kalenin tamiri hakkında bilgi veren bir tasvirdir, hatta bu tasvirde farklı işlere nezaret eden Osmanlı kumandanları dahi tespit edilebilir. Perspektif açısından bozuk ve tutarsız olmakla birlikte bu tasvir, Kars topoğrafyasını daha sağlıklı yansıtmaktadır.14 Âli’nin Nusretnâme’si Kars’tan başka İran’ın Şirvan bölgesinde yer alan Tiflis ve Şeki şehirlerine ait tasvirler de içerir.15 Osmanlı-Safevî mücadelesinin uzun ve yoğun olmasına bağlı olarak Doğu sınırı daha fazla resmedilmekle birlikte, geç XVI. yüzyıla ait resimli Osmanlı tarihi yazmalarında batı sınır bölgelerinin de tasvirleri yer almaktadır. Arifî’nin 1557 tarihli yazmasında Transilvanya’nın Temeşvar bölgesini kuşatan Osmanlı ordusunun çift sayfa tasviri yer alır.16 Ancak, bir Macar şehri, Zigetvar, Osmanlı tarihinde daha sık gündeme gelmiş ve XVI. yüzyıl ikinci yarısında en fazla tasvir edilen şehirlerden biri olmuştur. 1566 tarihinde Ferhad Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Zigetvar’a dramatik bir sefer düzenler. Yaşlı ve hasta olan Kanunî Sultan Süleyman’ın vefatı da bu kuşatma esnasındadır. Tıpkı Matrakçı Nasuh gibi askeriyeye mensup Ahmed Feridun Paşa kuşatmadan birkaç yıl sonra tamamladığı Nüzhetü’l-Ehbar der Sefer-i Zigetvar (1568-1569) adlı eserinde tamamen bu kuşatmayı anlatır. Bu eser, insan gruplarını betimleyen geleneksel minyatürlere ilaveten, Zigetvar’ın hepsi birbirinden farklı üç adet kuşbakışı görünümünü de içerir.17 Osmanlı yazmalarında başka Avrupa şehirlerinin tasvirlerine de rastlanır. Lokman’ın 1580’lerde iki cilt olarak hazırladığı ve bir hayli resim barındıran Hünernâme’si,18 Matrakçı Nasuh’tan sonra, Avrupa şehirlerinin en fazla tasvir 14 Lokman ve Ali’nin Kars tasvirleri karşılaştırıldığında, her iki çizerin de, XVI. yüzyıl Avrupa kuşbakışı çizimlerindekine muadil tutarlılıkta bir perspektifle çizim yapabilmiş oldukları görülür. Ancak perspektif kurallarına uygun olan bu tür resimler, şehir topografyasını daha çarpık yansıtırken, çoklu perspektifle yapılmış optik gerçekçiliğe aykırı tasvirler daha gerçekçidir. Benzer durum, Lokman’ın İstanbul tasviri ile Matrakçı Nasuh veya Piri Reis’in Akdeniz’in doğu ve batı uçlarındaki şehirlere dair tasvirleri karşılaştırıldığında da ortaya çıkar. Buna bakarak, Osmanlı tasvirlerinde topoğrafik ve mimari detayların yansıtılmasının, perspektif ve diğer optik gerçeklik kurallarının ihlali pahasına başarıldığı sonucuna varılabilir. 15 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1365, fol. 80a (Tiflis), 99b (Şeki) ve 113a (Şeki kalesinin tamiri). 16 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1592, fol. 18b-19a. 17 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1339, fol. 28a, 32b-33a, 42a, 43b. Dikkat edilirse 42a ve 43b’nin, aslında karşılıklı iki sayfadan müteşekkil tek bir resmin iki yarısı olduğu görülür. Bir tamir veya birleştirme esnasında aralarına, yanlışlıkla bir başka sayfa girmiş olmalıdır. 18 Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1523 (1584-85 tarihli) ve H. 1524 (1588 tarihli)
496
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
edildiği yazma durumundadır. Bu tasvirler arasında, iki adet Zigetvar manzarasına ilaveten, Budapeşte ve Szekesfehervar’a ve kuşatma altındaki Viyana’ya ait resimler sayılabilir. Hünernâme’de bir Tebriz manzarası ve Arap eyaletlerinin nadir tasvirleri de yer alır. Anadolu ve Balkan topraklarındaki Osmanlı şehirlerinin bu yazmalarda çok nadir tasvir edilmiş olmaları dikkat çekicidir. Her ne kadar XVI. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen meşhur deniz atlası Kitab-ı Bahriye kuşbakışı İstanbul manzaraları içerse de, geri kalan XVI. yüzyıl yazmaları içinde İstanbul tasvirleri iki ya da üçü geçmez. İmparatorluğa başkentlik yapmış olan Bursa ve Edirne’ye dair ise hiçbir Osmanlı tasviri mevcut değildir. Matrakçı Nasuh’un, ordu güzergâhındaki mola yerlerini gösteren Mecmu‘a-i Menâzil adlı çalışması dışında, Anadolu topraklarındaki şehirlere dair tek tasvir, Osmanlı şehzadelerinin idarecilik yaptığı Manisa’ya ait -yakın zamanda ortaya çıkarılmış- olağanüstü bir çift sayfa tasvirdir. Tarz olarak en çok Nasuh’u çağrıştıran bu tasvir, Ta‘lîkîzâde’nin Şemâ‘ilnâme’sinde yer alan tek tasvirdir.19 İstanbul’a ait bir tasvir içermekle birlikte Anadolu ve Balkan şehirlerine dair tasvir barındırmayan Hünernâme bu sahada tipik kabul edilebilir. Bu eser daha ziyade Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları arasında gider gelir, Macaristan’dan Safevî sınırındaki Tebriz’e, oradan Macaristan’a ve tekrar Mezopotomya’ya. Bu gidiş geliş bir başka görsel karşılaştırmayı mümkün kılar: Merkez ile uç arasındaki ikileme ilaveten doğu ve batı sınırlarının yan yana getirilmesi. İlki, gücün kaynağı ve sınırları arasındaki hattı tekrar tekrar belirginleştirirken; ikincisi, okuyucuyu Osmanlı İmparatorluğu’nun ne kadar geniş bir alana yayılmış olduğu hakkında hayrete düşürür. Tarih yazımında yeni yöntemlerin benimsenmesi ve harita yapımında (askerî stratejistlerce) modern Avrupaî haritacılığın örnek alınması gibi sebeplerle, XVI. yüzyılın resimli tarih yazmalarını süsleyen boyama topoğrafya haritaları, XVII. yüzyıldan itibaren hızla gündemden düşmeye başlar. XVIII. yüzyıla kadar çoğaltılmaya devam edilen Kitab-ı Bahriye -ki bu da rehber olarak kullanılmak üzere değil, koleksiyonerler için çoğaltılıyordu- dışında şehir manzaraları, XVII. ve XVIII. yüzyıllar Osmanlı idarî sınıfının harita veya resim imgeleminde yer almadı. Osmanlı tarihinin bu dönem haritacılığı hakkında detaylı çalışma yapılmadığı düşünüldüğünde, yeni verilerin gün yüzüne çıkması ihtimali göz ardı edilmemelidir. Evliya Çelebi XVII. yüzyıla ait seyahatnamesinde, şehir tasvirleri ve haritalar sergileyen ve satan “haritacılar loncası”ndan söz eder. Bundan hareketle, Osmanlı imparatorluk vizyonunun oluşturulmasında bir araç olarak kullanılan şehir manzaralarının, merkezî idarenin gözünden düşmesine rağmen, halk bazında etkisini ve etkileyiciliğini sürdürdüğü varsayılabilir. 19 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi A. III. 2592, fol. 10b-11a. Günümüze hiçbir kalıntısı ulaşmamış olan Manisa’daki Osmanlı sarayının tek tasviri budur. Bu tasviri fark etmemi sağlayan Topkapı Sarayı Müzesi müdürü Dr. Filiz Çağman’a minnettarım.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
497
III. Mimarî Planlar ve Modeller Osmanlı İmparatorluğu’nda mimarî plan, çizim ve model kullanımının da XVI. yüzyılda yaygınlaştığını gözlemlemek bir tesadüf olmasa gerek.20 Tarih kitaplarında şehir tasvirlerinin yer almasını sağlayan saikler ile sarayın mimarî faaliyetlerindeki artışı teşvik edenler aynıdır. Netice itibariyle, -ellerinde kuşatma planları ve çizim aletleriyle- savaşları idare edenler, mevzu bahis tarih yazmalarına önayak olanlar ve fethedilen toprakları mimarî faaliyetlerle yeniden tasarlayanların hepsi Osmanlı idarî sınıfının seçkin tabakasıdır. İdarî zümre mensupları, özellikle fetihler sayesinde servet ve mevki sahibi olmuş olanlar, İmparatorluk çapında şehirleri mimarî eser ve kentsel kurumlarla donatıyorlardı. Bu şekilde vakıflar oluşturmak, bir yandan hayır kazanmaya dönük bir eylem; öte yandan, fetihler yoluyla kazanılan geliri, Osmanlı şehirlerinin altyapı gelişimine hizmet edecek yatırımlara dönüştürmenin etkili bir yolu olarak görülüyordu.21 Ancak bu girişimlerin sembolik ve siyasî bir boyutu da vardı. Nasıl ki idarî zümrenin tekelinde olan şehir tasvirleri, bu kişilere, İmparatorluğun gücünün hâkim olduğu coğrafyayı hatırlatıyorsa; bu çok geniş coğrafya halkına da bu gücün daha görünür bir şekilde hissettirilmesi gerekiyordu. Bunun platformu da şehrin görsel ve fizikî dokusu idi. İmparatorluk coğrafyasında yer alan şehirler, mimarî projeler sayesinde Osmanlı boyasıyla boyanıyor, Osmanlı silüeti kazanıyordu. Şehirde gündelik hayata dair pratikler, Osmanlı İstanbul’unun kurumsal kültürü ve mimarî geleneği çerçevesinde ye20 Osmanlı mimarî plan ve modellerini bir grup olarak incelemeye ilk teşebbüs eden kişi Behçet Ünsal ve çalışması, “Topkapı Sarayı Arşivinde Bulunan Mimarî Planlar Üzerine”, Türk Sanat Tarihi Arastırma ve İncelemeleri, 1963, sy. 1, s. 168-197’dir. Bu çalışma, kendisinin Topkapı Müzesi Arşivinde bulduğu bazı planların fotoğrafik reprodüksiyonunu içermektedir. Ünsal’ın, bu planları, XVII. yüzyıl ve sonrasına tarihlendirirken yaptığı hatayı 1980’lere kadar ona atıfta bulunan birçok kişi de tekrarlamıştır. Gerçekte ise bu planların bazıları çok daha eski tarihlere aittir. Bkz. Gülru Necipoğlu, “Plans and Models in XVth and XVIth Century Ottoman Architectural Practice”, Journal of the Society of Architectural Historians, 1986, sy. 15, s. 224-243; Gülru Necipoğlu, “Architectural Drawings and Scrolls in the Islamic World”, a.mlf, The Topkapi Scroll: Geometry and Ornament in Islamic Architecture, Santa Monica, CA: The Getty Center for the History of Art and the Humanities, 1995. 21 Fethedilen toprakların Osmanlılarca asimilasyonunda mimarinin ve kentsel kurumların rolüne ilişkin bkz. Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I: İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, 1942, sy. 2, s. 279-386; Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Ait Araştırmalar”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1962-1963, c. XXIII, sy. 1-2, s. 239-296; Halil İnalcık, “Ottoman Methods of Conquest”, Studia Islamica, 1954, sy. 2, s. 103-129; Mustafa Cezar, Typical Commercial Buildings of the Ottoman Classical Period and the Ottoman Construction System, İstanbul: Kültür Yayınları İş-Türk Ltd. Şirketi, 1983; Heath Lowry, “From Lesser Wars to the Mightiest War: The Ottoman Conquest and Transformation of Byzantine Urban Centers in the Fifteenth Century”, A. Bryer ve H. Lowry (ed.),, Continuity and Change in Late Byzantine and Early Ottoman Society, Birmingham ve Washington: University of Birmingham ve Dumbarton Oaks, 1986, s. 261-274.
498
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
niden şekilleniyordu.22 O halde, daha somut bir alana tekabül eden mimarî plan, çizim ve modeller ile daha önce bahsedilen şehir tasvirleri aynı sosyopolitik projenin farklı ayaklarıydı: Osmanlı imparatorluk gücünün şehir imgesi vasıtasıyla görünür kılınması ve sürekli yeniden üretilmesi projesi. Osmanlı şehrinin mimarî imgesi, hassa mimarlar ocağına da ev sahipliği yapan İstanbul patentlidir. Bu ocak, XVI. yüzyılda bilhassa üst sınıfın mimarî girişimlerini gerçekleştirmek üzere kurulmuştu. Ocağın başında hassa mimarbaşı bulunuyordu. XVI. yüzyılın büyük bölümünde bu görevde bulunan Mimar Sinan, Osmanlı hassa mimarlarının gelmiş geçmiş en meşhuru ve üretkeni, dünya tarihinin belki de en büyük mimarî dehalarından biriydi.23 Sinan’ın idaresindeki ocak, abidevî külliyelerden ticarî yapılara, türbe, köprü ve çeşmelere kadar çok sayıda mimarî girişimin planlarını hazırlamıştır. Özellikle İstanbul’da hanedan mensuplarınca inşa ettirilen belli başlı mimarî eserlerin sadece planları değil, inşa süreçleri de hassa mimarbaşı ve ocağın sair kadrosu tarafından denetleniyordu. Ancak, İmparatorluğun uzak noktalarındaki daha küçük çaplı girişimlerde planlar yerel mimarlara gönderilir, bu mimarlar da yerli ustalarla çalışarak binayı ortaya çıkarırlardı. Böylelikle; bu binalar plan, şekil ve şehrin silüetinde aldığı biçim itibariyle XVI. yüzyıl İstanbul’unu çağrıştırmakla birlikte, dış cephelerinde yerel kaynaklı düzenleme ve süslemeler barındırmaktaydı. Tıpkı kuşatma planları gibi mimarî çizimler de pratik bir amaca hizmet için vardı ve bu süreçte yıpranıp tahrip olabiliyorlardı. Ayrıca işleri bittikten sonra da onlarla pek ilgilenen olmuyordu. Bu sebeplerden günümüze gelebilen mimarî plan sayısı oldukça azdır, model ise hiç gelmemiştir. Ancak mimarî planların ve abidevi yapılar söz konusu olduğunda üç boyutlu modellerin kullanılmakta olduğunu, Osmanlı arşiv kaynaklarındaki yazılı -modeller söz konusu olduğunda çizimler de içeren- verilerden öğreniyoruz. Bu verilerden hareketle, eyaletlere gönderilen yazılı metinlere zaman zaman plan ve çizimlerin de eklendiğini ve bu görsel malzemenin İmparatorluk çapında İstanbul seçkinleri, yerel seçkinler ve ustabaşılar arasında dolaştığını varsayabiliriz. Mevzu bahis planların sayıca az ve zor ele geçen bir mahiyette oldukları göz önüne alındığında, haklarında yeterince çalışma yapılmamış olması veya kopyalanmamış olmaları şaşırtıcı değildir. Herhangi bir şehrin herhangi bir zaman dilimindeki tarihi veya gelişimi hakkında yalnızca görsel kaynaklara dayanarak birtakım sonuçlara ulaşmak mümkün değildir. Ancak, mimarî plan ve model22 Çiğdem Kafescioğlu, “‘In the Image of Rum’: Ottoman Architectural Patronage in Sixteenth-Century Aleppo and Damascus”, Muqarnas, 1999, sy. 16, s. 70-96; Heghnar Zeitlian Watenpaugh, The Image of an Ottoman City: Imperial Architecture and Urban Experience in Aleppo in the XVI th and XVII th Centuries, Leiden ve Boston: E. J. Brill, 2004. 23 Gülru Necipoğlu, The Age of Sinan: Architectural Culture in the Ottoman Empire, Londra: Princeton University Press, 2005.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
499
ler, Osmanlı mimarları ve tarihçilerince üretilip günümüze ulaşan arşiv malzemeleri, hesap defterleri, kadastro kayıtları, biyografik ve topografik eserler gibi şehir tarihinin yazılı kaynakları ile birlikte kullanıldığında, Osmanlı dönemi şehir planlama sürecini anlamamıza katkı sağlayacaklardır.24 IV. Avrupalı Kaynaklar Kuşbakışı şehir görünümleri Avrupa’da XV. yüzyılda popüler olmaya başladı. Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi, bu türün ilk örnekleri deniz haritacılığından geldi. Akdeniz sahillerini ve adalarını konu edinen ve kimi önemli liman şehirlerinin görünümlerini de içeren, “adalar kitabı” tabir olunabilecek isolarii bu gruba bir örnektir. İtalyan Cristoforo Buondelmonti, XV. yüzyılın ilk yarısında tamamladığı -ve XVII. yüzyıl başlarına kadar da kopyalanıp dolaşımını sürdüren- Liber Insularum Archipelagi adlı eserinde İstanbul tasvirine de yer verir. Buondelmonti’nin yazmasının günümüze ulaşan çok sayıdaki nüshasında yer alan bu tasvirler, şehrin Osmanlılarca fethi ve içselleştirilmesi dönemini yansıtıyor olması sebebiyle bilhassa önemlidir. Sözkonusu İstanbul tasvirlerini çalışan Manners, 1453 yılında Osmanlılarca fethedilmiş olan İstanbul’un, Liber Insularum Archipelagi’de bir Bizans şehri olarak gösterildiğini söyler. Eserin Düsseldorf Üniversitesi ve Devlet Kütüphanesi’nde yer alan 1480 tarihli nüshası, şehrin bir Bizans şehrinden Osmanlı şehrine doğru evrilmesini gösteren önemli ve etkileyici bir tasvir barındırıyor olması dolayısıyla bir istisna teşkil eder.25 İstanbul’un Avrupalılarca yapılan bir diğer tasviri Hartmann Schedel’in Liber Cronicarum adlı eserinde yer alır. Bu eser, İngilizce’de, 1493 yılında ilk defa basıldığı Alman şehrine atfen, Nürnburg Chronicle diye bilinir. Nürnburg Chro24 Sâi Mustafa Çelebi tarafından kaydedilen, Mimar Sinan’ın biyografisine dair anlatısı Rıfkı Melûl Meriç ve daha yakın bir zamanda da Necipoğlu tarafından çalışılmıştır: R. M. Meriç, Mimar Sinan: Hayatı, Eseri, Ankara: TTK Yay., 1965; Gülru Necipoğlu, The Age of Sinan: Architectural Culture in the Ottoman Empire. Şehir tarihçileri için son derece faydalı olan bu eserin yakınlarda yapılan tıpkıbasımı; eserin günümüz Türkçesine yapılmış çevirisini, mimarî çizim, plan ve fotoğraflarla birlikte sunmaktadır: Samih Rıfat Develi, Yapılar Kitabı, İstanbul: K Kitaplığı, 2003. İstanbul’un Osmanlı mimarisine ait görünümü için diğer ilk el kaynaklar, Sultanahmet Camii mimarı Cafer Efendi’nin Risale-i Mi‘mariyye’si [Risale-i Mi‘mariyye: An Early Seventeenth-Century Ottoman Treatise on Architecture, İng. çev. Howard Crane, Leiden ve New York: E. J. Brill, 1987] ve Hafız Hüseyin Ayvansarayî’nin İstanbul’un XVIII. yüzyıl camilerine odaklanan Hadikatü’l-Cevâmi [The Garden of the Mosques: Hafız Hüseyin Ayvansarayî’s Guide to the Muslim Monuments of Ottoman İstanbul, İng. çev. Howard Crane, Leiden ve Boston: E. J. Brill, 2000] adlı eseridir. 25 Ian R. Manners, “Constructing the Image of a City: The Representation of Constantinople in Christopher Buondelmonti’s Liber Insularum Archipelagi”, Annals of the Association of American Geographers, 1997, c. LXXXVII, sy. 1, s. 72-102.
500
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
nicle’ın ağaç baskı tekniğiyle basılan çok sayıdaki nüshasından iki tanesi İstanbul Topkapı Sarayı kütüphanelerine kadar gelebilmiştir.26 Bu eserde yer alan iki İstanbul tasvirinden biri genel bir görünüm, diğeri ise Ayasofya ve Sultan Ahmet Meydanı’nın kısa zaman önce geçirmiş olduğu yangın sonrası halini gösteren tasvirdir.27 Buondelmonti’nin eserinde tasvirler her nüshada yeniden çizilmesine rağmen Schedel’in kroniğinde görünümler her yeni nüshada aynen kopya edilmiştir, yani, Chronicle’ın tüm nüshaları aynı tasvirleri içerir. Bu tasvirler arasında çok sayıda Avrupa şehri resmi vardır, ancak bunlar bire bir gerçekçi olmak zorunda değildir. Birinci el bilgiye dayalı resimleri mevcut olmayan şehirler için yaygın bir Avrupa şehri görüntüsü ikame edilir. Fakat İstanbul görünümleri topoğrafyaya uygun gerçekçi tasvirlerdir. Schedel’in genel tasviri; şehrin genel durumu ve limanları ile Thedosius surları ve Ayasofya gibi birkaç anıtsal yapıyı gösterir, ancak detaya ilişkin fazla bilgi vermez. Fetihten tam elli yıl sonra yapılmış olmasına karşın burada tasvir edilen şehir yine Bizans şehridir. Bizans sarayları ön planda yer alırken şehrin görünümünde hiçbir Osmanlı menşeli değişim göze çarpmaz. Ancak ilginçtir, şehir merkezinin yangın sonrası harap halini gösteren küçük boyutlu fakat detaylı resim, bir Osmanlı şehrine bakmakta olduğumuzu hissettirir. Aya Sofya üç minaresiyle resme dahil olurken (dördüncü minare XVI. yüzyılda eklenmiştir), sağ tarafta, dış surları ve birinci avlusuyla Topkapı Sarayı göze çarpar. Resmin bu bölümünde “Büyük Türk’ün ikametgâhı” anlamına gelen “Dom. Mag. Turci” ibaresi yer alır. Schedel’in Chronicle’ı ve Buondelmonti’nin yazmasının Düsseldorf nüshası, özelde Osmanlı başkentinin, genelde ise tüm Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupalılarca yansıtılma biçiminde bir dönüm noktasıdır. Adı geçen eserlerde yer alan İstanbul görünümleri, Osmanlılarca vücuda getirilen kentsel dönüşümü -tutarsız bir şekilde de olsa- ilk defa teslim eder. İstanbul’un 1453 yılında Osmanlılarca fethinin Avrupa’da yarattığı şoku takip eden dönemde Batı Avrupalı düşünürler şehir üzerindeki Hıristiyan egemenliğinin daimî olarak sona erdiğine inanmak istemediler. Fetihten sonraki Osmanlı İstanbul’unu Bizans dönemindeki haliyle yansıtmaya devam ederek bu tutumlarını somutlaştırdılar. Düsseldorf nüshası dışındaki Buondelmonti’ye ait tüm nüshalar, Schedel’in eserindeki genel manzaraya benzer şekilde, Bizans imparatorluk şehrini betimler. Şehrin eskiye dair [Bizans] siyasî ve mimarî yapısının, bile isteye, yeni dönemde [Osmanlı] de geçerliymiş gibi gösterilmesi, şehir hakkında doğrudan gözleme dayalı bir görünümün mevcut olmadığı hallerde genel bir görün26 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Y.B. 3470 ve H. 2878. Nürnburg Chronicle’da bir de Kudüs tasviri yer alır, ancak bu tasvirin yapıldığı tarihte Kudüs, Osmanlı hâkimiyetinde değildir. 27 Albrecht Berger ve J. Bardill, “The Representations of Constantinople in Hartmann Schedel’s World Chronicle, and Related Pictures”, Byzantine and Modern Greek Studies, 1998, sy. 21, s. 2-37.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
501
tüyle yetinme pratiği revaçta olduğu müddetçe sürmüştür, ki Schedel’in Chronicle eseri de bu kapsamdadır. Bu bağlamda, İstanbul’un belirli bir ölçüde topoğrafyaya uygun olarak tasvir edilmesi, şehrin Batı Avrupalılar nezdindeki öneminden kaynaklanır. (Chronicle’da -İstanbul dışında- resmedilen tek Avrupa harici şehir Kudüs’tür.) Bununla birlikte, Düsseldorf tasviri ve Schedel’in yangın sonrası -İstanbul- şehir merkezini gösteren çalışması yeni bir kuralın da başlangıcına işaret ediyordu: Tasvir, mümkün mertebe gerçeğe ayna tutmalıdır, velev ki bu gerçeklik siyasî bağlamda kabul edilemez dahi olsa. Takip eden yüzyılda şehir betimlemeleri artık bir sembol, bir ikon veya siyasî gündemin görsel ifadesi olarak değil, bir yeryüzü gerçekliğinin yansıtılması şeklinde tasarlanacaktı. XVI. yüzyıl Avrupa şehir betimlemeleri bu kural çerçevesinde şekillenmiştir. XVI. yüzyılda Avrupa’da şehir tasvirleri realist bir mahiyet kazanırken bir yandan da popüler hale geliyordu. Yüzyıl ortalarından itibaren şehir tasvirleri; tarih, coğrafya ve seyahat kitaplarında yer almaya başlarken, Avrupalı kartograflar, eğitimli seçkin tabakanın cartographica ilgisini tatmin etmek üzere şehir tasvirlerinden müteşekkil atlas üretimine soyunmuşlardı. Georg Braun ve Franz Hogenburg’un son derece başarılı bulunan Civitates Orbis Terrarum adlı eseri bu sahanın tartışmasız en iyilerindendir. 1572-1618 yılları arasında yayımlanan 6 ciltlik bu eserde şehir tasvirleri bakır levhalardan basılmıştır. Zamanında çokca taklit edilen Braun ve Hogenburg’un Civitates Orbis Terrarum’undaki levhalar tek-sayfa şehir tasvirleri üretiminde de kullanılmıştır. Satış ve/veya miras yoluyla birçok harita yapımcısına ve basımevine ulaşabilen bu levhalar çok sayıda atlas, el kitabı ve seyahatnameyi süslemiştir, ta ki XVIII. yüzyılın ortalarında miadını dolduruncaya kadar. Civitates ve taklitlerinde yer alan İstanbul manzarası, söz konusu eserin yaygın oluşuna binaen, Osmanlı İstanbul’unun Avrupalılarca tasvirinin en iyi bilinen örneğidir. Aslında Civitates’teki İstanbul görünümü orijinal değildir, bilakis Giovanni Andreas di Vavassore’nin meşhur kuşbakışı görünümüne istinaden hazırlanmıştır. Vavassore’nin, İstanbul betimlemesini 1535-1540 yılları arasında hazırlamış olduğu tahmin edilir.28 Şehrin merkez ve çevresiyle birlikte gösterildiği Vavassore betimlemesi ölçek ve perspektif kullanımı bakımından oldukça etkileyicidir ve Buondelmonti ve Schedel’e kıyasla daha detaylı ve sofistike bir İstanbul görünümü ortaya koyar. Bu tasvirdeki şehrin Osmanlı başkenti olduğuna şüphe yoktur, bilhassa 1453 sonrasında Fatih Sultan Mehmed’in şehirde yaptığı düzenlemeleri göz önüne alır. Roma akropolü olan tarihî yarımadanın uç noktasında Topkapı Sarayı göze çarparken, Thedosius sur28 Yakın zamana kadar Vavassore tasvirinin 1520 yılında yapıldığı düşünülüyordu. Esas yapılış tarihinin 1535-1540 arası olduğu yeni anlaşılmıştır. Eski tarihli ikincil kaynaklar, tarih olarak 1520’yi vermeye devam ederler (Manners , a.g.e., s. 91). Bkz. Albrecht Berger, “Zur sogenannten des Vavassore”, Istanbuler Mitteilungen, 1994, sy. 44, s. 329-355.
502
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
larında Yedikule zindanları ve II. Mehmed’in eski şehir merkezinde yer alan külliyesi de görülebilmektedir. Ancak Vavassore tasviri detaylı incelendiğinde, şehrin görünümüne ilişkin hatalar içerdiği hatta tamamen uydurma olduğu farkedilir. Resmi yapanın; ne betimlediği yerler, ne de şehrin geneli hakkında doğrudan bilgiye sahip olduğu açıktır. Dahası, şehrin Fatih ve Kanunî Süleyman dönemleri arasında geçirmiş olduğu dönüşüm de hiçbir surette yansıtılmamıştır. İstanbul’un, aynı dönemlerde Osmanlılarca yapılan tasvirleri, örneğin Matrakçı Nasuh’un Mecmu‘a-i Menâzil’inde veya Pîrî Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinin bazı nüshalarında yer alanlar, tamamen farklı bir şehir betimlerler. Bu şehrin silüetinde, tepelerini taçlandıran külliyelerin kademe kademe sıralanmış kubbeleri ve minareleri görülür. Bu Osmanlı tasvirleri de bir miktar hata ve abartı içerir; ancak bunların, ölçek ve perspektif kullanımlarındaki tutarsızlık sebebiyle, “kartografik” olmak yerine, daha naif ve “piktoral” bir izlenim uyandırıyor olmalarından hareketle Avrupalı çağdaşlarından daha az güvenilir kabul edilmesi pek de adil değildir. Bilakis, Vavassore’nin Osmanlı çağdaşlarınca yapılan bu betimlemelerin, naif izlenimlerine rağmen, Vavassore’de yer alan meşhur Osmanlı başkenti tasvirinden daha gerçekçi oldukları iddia edilebilir. Vavassore’de yer alan tasvirin kaynağı da çok net değildir. Manners, bu tasvirin Buondelmonti’nin Liber Insularum Archipelagi adlı eserinin Düsseldorf nüshasında yer alan İstanbul manzarasına ve 1490’larda İtalyan bir asilzadenin Gonzaga şehrinde yer alan villası için yapılan duvar resimleri arasında olduğu varsayılan -ancak mevcut olmayan- İstanbul tasvirine dayanıyor olabileceğini makul bir şekilde tartışır. 1480’lerde Fatih Sultan Mehmed’in sarayında bulunmuş ve dolayısıyla o dönem İstanbul’u hakkında doğrudan gözlem sahibi olan meşhur İtalyan ressam Gentile Bellini’nin Gonzaga’daki bu duvar resimleri için modeller hazırladığı bilinir. O halde, Vavassore tasvirinin menşeindeki kayıp halkanın Bellini olduğu düşünülebilir.29 Kaynaklarının müphemliğine ve tüm hatalarına rağmen Vavassore, kendinden sonra üretilen tüm kuşbakışı İstanbul manzaralarına kaynaklık etmiştir. Bunlar arasında en meşhuru; Braun ve Hogenburg’un metal baskı tekniğiyle yaptıklarıdır, ancak çok sayıda başka örnekleri de vardır. Vavassore’nin bu tasviri XVI. ve XVII. yüzyıllar boyunca, hatta XVIII. yüzyıl başlarında, İstanbul’u tanımlayan tasvir olarak gündemde kalmış ve metal baskı, gravür, tahta baskı ve litografi gibi çeşitli baskı teknikleriyle kopyalanmıştır. Bu tasvirin çeşitli örnekleri Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde mevcuttur. Eserin farklı nüshalarındaki tasvirler, detay ve doğruluk bakımlarından birbirlerinden farklı olmakla birlikte hepsi şehre Vavassore’yle aynı yerden bakar. Tarihî yarımadayı, Galata, Haliç ve Boğaziçi’ni gören bu yerin Asya yakasında Üsküdar olduğu düşünülebilir. Aynı şablonu benimsemeleri, tasvirler arasında karşılaştırma yapmayı kolay29 Ian R. Manners, “Constructing the Image of a City”, s. 93-94.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
503
laştırmaktadır. Dahası, göz ardı edilemeyecek boyutta hatalar barındırmalarına rağmen bu tasvirler, Osmanlı İstanbul’unun değişen görünüşünü takip etmemize imkân sağlamaktadır. Zira Fatih’ten itibaren her yeni sultan kendi külliyesini yaptırmakta, kubbe ve minarelerle örülü bu yeni siluet Osmanlı başkentinin simgesi olmaktadır. Avrupalılarca tasvir edilen tek Osmanlı şehri İstanbul değildir. XVI., XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait tarih kitaplarında ve seyahatnamelerde başka Osmanlı şehirleri de betimlenmektedir. Avrupa’da hazırlanan resimli tarih kitapları -tıpkı İstanbul’dakiler gibi- şehir tasvirlerini, özellikle Doğu Avrupa ve Akdeniz bölgesine yapılan Osmanlı seferlerinin görsel malzemesi olarak kullanmışlardır. Ancak, bu tasvirleri zaferlerinin tahkimi için kullanan Osmanlı’nın aksine, Avrupalı kuşatma tasvirleri bir sınır aşımının endişesini yansıtırlar. Zira Osmanlı’nın bir şehrin eteklerinde karargâh kurması Avrupalılar için tehdit anlamı taşıyordu. XVIII. ve XIX. yüzyıllar, Osmanlı şehirlerinin Avrupalılarca betimlenme biçimlerine bazı yenilikler getirdi. Panoramik şehir görüntülerindeki yüksek artış bu yeni eğilimlerden en göze çarpanıdır. Panoramik manzaralar daha önceki dönemlerde bilinmiyor değildi. XVI. yüzyıla kadar giden böyle birkaç manzara vardır ki bunların çoğunda Suriçi, Galata Kulesi’nden gözlemlenmiştir. Hollandalı gezgin ressam Melchior Lorichs’in 1559 yılında çizdiği meşhur İstanbul panoramasında olduğu gibi.30 Dolayısıyla panoramalar, şehir tasviri dağarcığına tamamen yeni değillerdi fakat XVIII. ve XIX. yüzyıllarda, çok hızlı bir şekilde, en popüler şehir manzaraları haline geldiler: Önce çizimlerde, daha sonra gravürlerde ve nihayet fotoğraflarda. Gerçekten Vavassore veya Braun ve Hogenburg gibi kişilerin dikey kuşbakışı manzaraları, XVI. ve XVII. yüzyıllarda en yüksek yaygınlığa ulaşmışken, bunların hissetmeye başladığı eskilik ve çekicilikten sonra panaromik manzaraların yaygınlığı artarak devam etmiştir. Panoramalar modern şehir ölçeğine en uygun görüntüleme formudur; zira bu şehirler artık kuşbakışı görüntülenmeye müsait derli toplu, sınırları belli alanlar olmaktan çıkmış, surların dışına doğru genişlemiştir ve dolayısıyla kuşbakışı görünümler artık yetersiz kalmaktadır. Köhnemiş surların dışına doğru, Boğaziçi ve Haliç sahillerine kadar genişleyen bu modern şehri artık hiçbir kuşbakışı görünüm tümüyle içermeyi vaadedemezdi, en azından uydudan görüntüleme çağına kadar. Aynı zamanda, yüzyıllar boyunca Osmanlı sultanlarının mimarî yapılarıyla anlam kazanan İstanbul silüeti de, çarpıcı bir panorama için oldukça elverişliydi. Şehrin tarihi yarımadası, en iyi Galata Kulesi’nden görüntülenirdi. Bu tasvirler Suriçi’ne odaklanmaya devam etmişlerdir. Şimdi ise, 30 Bu önemli panoramanın, ilmî yorumuyla birlikte, iyi bir tıpkıbasımı yeni yayınlandı: Cyril Mango ve Stephan Yerasimos, Melchior Lorichs Panorama of Istanbul - 1559, Bern: Ertug ve Kocabıyık Publications, 2001.
504
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
şehrin diğer bölümleri de artık panoramalarda çokça gösterilmiştir. Galata Kulesi Süleymaniye’nin bahçesinden ve XIX. yüzyıl ortalarından itibaren de, bu dönemde inşa edilen Beyazıt yangın kulesinden görüntülenebilirdi. Boğaziçi sahilleri ise suyun eşsiz doğal manzarasıyla süslenmişti. V. Oryantalist Tasvirler Osmanlı şehir tarihçileri, XVIII. ve XIX. yüzyıllarda yapılan oryantalist şehir tasvirlerini resim, çizim ve gravür gibi farklı tekniklerle bir hayli kullanmışlardır.31 Şehir tasvirleri; Doğu Akdeniz şehirlerinin antik çağları, farklı medeniyet katmanları ve Osmanlı şehir sakinlerinin etnik farklılığının büyüsüne kapılan oryantalist sanatçı ve mimarların gözde konuları arasıydaydı. Hemen belirtmek gerekir ki oryantalist ressam ve teknik ressamların kullandıkları çok çeşitli araçların (resim, çizim, oyma, yazı vb) her biri teknik, temsil, seyirci, mesaj ve kullanım açısından farklı özellikler taşır. Bu farklılıkların daha ayrıntılı bir çalışmada ele alınması gerekir. Ne var ki bu kısa çalışmada ben, şehir peyzajı konularından çokça yaygın olan bazılarına odaklandım. Mimari ve etnografik konular dâhil olmak üzere, ilk defa oryantalist ressamların gündeme taşıdığı birçok konu, XIX. yüzyılda fotoğrafçılığın ilgi alanına girdi. Bunda, söz konusu yöntemin XIX. yüzyılda daha popüler ve mümkün hale gelmesi temel etmen olmuştur. Ancak resim ve teknik resim tekniğiyle karşılaştırıldığında, erken dönem fotoğrafçılığın bazı dezavantajları vardı. Birincisi, erken fotoğraf teknolojilerine bağlı olarak fotoğraf çekme süresinin [enstantene süresi] uzun olması, fotoğrafçının istediği sahneyi etkili bir biçimde görüntüleyememesi anlamına geliyordu. İkincisi, mahrem kabul edilen ev içinin veya genel olarak kadınların fotoğrafının çekilmesine veya toplum içinde teşhirine karşı kültürel itirazların olması, fotoğrafçının bu konulara dair fotoğraf çekememesi demekti. Yanı sıra, fotoğrafçılar, objektifleriyle yakalayamadıkları kareleri tamamlamak için hayal güçlerine veya hafızalarına da başvuramıyorlardı. Ressamlar ve oymacılar ise, kuşkusuz, manzaraları hafıza ve hayal güçleriyle yoğuruyorlardı ve bu sayededir ki XIX. yüzyılın ortalarında fotoğrafçılık Osmanlı topraklarına girmiş olmasına rağmen; bunlar, Osmanlı şehirlerini betimleme aracı olarak güncelliğini sürdürmüştür. Bu sahada en önemli birkaç ismi zikredecek olursak: İngiliz oryantalist ressamlar David Roberts (1796-1864), John Frederick Lewis (1805-1876) ve Edward Lear (1805-1888); Fransız Jean-Léon Gérôme, Gustave Boulanger, Charles-François Daubigny ve Pierre Désire Guillemet. Bu ressamların büyük çoğunluğu, Osmanlı topraklarında bir hayli 31 Osmanlı İmparatorluğu’nda şehir peyzajının tarihini araştırmada bu tür tasvirleri iyi kullanan örnekler için bkz. Doğan Kuban, Ahşap Saraylar, İstanbul: Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, 2001; Shirine Hamadeh, “The City’s Pleasures: Architectural Sensibility in Eighteenth-Century İstanbul”, Doktora Tezi, Massachusetts Institute of Technology, 1999.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
505
gezmiş kişilerken; bir kısmı da, Fransız-Alman Antoine Ignace Melling (17631831) gibi, yalnızca İstanbul’a odaklanmıştı. Osmanlı sarayı hâmiliğinde çalışan mimar Melling’in, Osmanlı İstanbul’unu ayrıntılı bir şekilde tasvir eden ve ilk defa 1826 yılında basılan resimleri, şehrin bu döneme ait en detaylı görünümleridir. Melling’in eseri, Boğaziçi’nde Osmanlı saraylarının sıralanmaya başladığı dönemi yansıtıyor olması nedeniyle de bilhassa önemlidir; zira bunlar yeni bir şehirleşme aksı oluşturuyordu. Guillemet ise Sultan Abdülaziz döneminde sarayda görev yapmıştır. Abdülaziz, sarayda ücretli Avrupalı oryantalist manzara ressamı bulunduran tek Osmanlı padişahı değildi. Halefi II. Abdülhamit döneminde de Maltalı Amadeo Preziosi (1816-1882) sarayda görevli idi. Oryantalist betimlemeler, fotoğraf tekniğiyle mümkün olamayacak çeşitli şekillerde dramatize edilebiliyordu. Bu dramatizasyon -ve egzotik bir hava vermeözgürlüğü beraberinde daha canlı, daha insanî bir şehir tasviri getiriyordu. Özellikle ilk dönem fotoğraflarla karşılaştırıldığında bu özellik daha da göze çarpar; zira fotoğraf çekme süresinin uzunluğundan dolayı bu fotoğraflar ya tamamen insansız idiler ya da özellikle düzenlenmiş olduklarından doğallıktan uzaktılar. O halde, bu resimler arasında, Avrupa piyasasında rağbet görecek olan oryantalist harem fantazileri ve nargileler gibi tipik betimlemeler dışında; hassas, ince gözleme dayalı gündelik şehir hayatı manzaralarıyla da karşılaşabiliriz. Örneğin, Amadeo Preziosi’nin çalışmasında XIX. yüzyılın ortalarında gündelik hayata ilişkin, bir fotoğraf makinesiyle yakalanamayacak betimlemeler yer alır: Bir kahvehanenin içi; sokak çeşmesinden su içen bir grup kadın ve çocuk; su içmek için peçesini açan bir kadının kınalı elleri gibi.32 Çarşılar, pazarlar ve hatta daha sakin olan ara sokaklar bile erken fotoğraf teknikleriyle fotoğraflanmak için çok kalabalık ve yetersiz ışık alan yerlerdi. Ancak tüm bu yerler, oryantalist resimde kendilerine yer bulmuştur. Özellikle John Frederick Lewis, Kahire’nin sokak hayatını davetkâr bir biçimde tasvir ettiği resimleriyle meşhurdur. Frank Dillon (1823-1909) ve William Simpson (1823-1899) ise geç dönem Osmanlı Kahire’sini ele alan diğer iki ressamdır. Sokak hayatının, insan unsurunu da kapsayacak şekilde tasvir edilmesi, oryantalist ressamların ilgi alanlarından sadece biriydi. Bu ressamlara belki daha fazla cazip gelen bir diğer konu, şehrin -sosyal hayat hakkında da bilgi verenmimarî yapısıydı. Firavunlar dönemi, Hitit, Yunan, Roma, Bizans, Memluk, Osmanlı ve daha başka uygarlıklara ait abidevî mimarî, oryantalist ressamların vazgeçemedikleri en gözde konuydu. Arkeolojik buluntuların oryantalistler üzerinde yarattığı büyüleyici etki, Avrupa modernitesinin oluşumunda arkeolojinin rolüne işaret etmektedir. XVI. yüzyılda klasik antik çağın Avrupalılarca “yeniden keşfi”nden sonra sanatçılar ve entelektüeller, Batı Avrupa’yı, antik Yu32 “Coffeehouse, Istanbul (Kahvehane, İstanbul)” (1854) ve “Women at a Street Fountain (Sokak Çeşmesinde Kadınlar)” (1845). Her ikisi de Londra Victoria ve Albert Museum’da Searight Collection’da yer almaktadır.
506
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
nan ve Roma’nın siyasî ve hukukî varisi gibi gösterme çabasına girmişlerdi. Böylelikle arkeoloji, Avrupa’nın Rönesans ve Aydınlanma gibi dönüştürücü etkiye sahip fikir akımlarında merkezî bir yer tutmuştur. Bu kültürle beslenen Avrupalı seyyahların zihinleri, Osmanlı topraklarına yayılmış olan arkeolojik kalıntılarla bir hayli meşgul olmuştur. Klasik çağ ve eski Orta Doğu medeniyetlerine (Asur, Frig, Hitit, Firavunlar dönemi vd.) ait kalıntılar bilhassa önemseniyordu ve Avrupalılar bu medeniyetlerin mirasını, İslam dünyasından daha ziyade kendi mirasları sayıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nda yürütülen ilk dönem arkeoloji çalışmaları bu alanlar üzerine yoğunlaşmış, bu kazılarda günyüzüne çıkarılan göz kamaştırıcı “buluntular” düzenli olarak ve utanıp sıkılmadan Batı Avrupa’ya taşınmıştır. Bugün İngiltere, Almanya ve Fransa’daki arkeoloji koleksiyonlarının en temel parçalarını, Batı Avrupa milletlerine, “Batı medeniyetinin kökleri”ni gösteren bu eserler oluşturur. Bu koleksiyonlara bütün herşey taşınamayacağından, çok sayıdaki buluntu da oryantalist resimler yoluyla “toplanmış”tır. İstanbul ve Kudüs gibi “yaşayan” şehirlerde, klasik döneme ait kalıntılar, karmaşık ve çok katmanlı arkeolojik yapının sadece bir tabakasını oluşturur. Klasik antik çağın izleri daha sonraki dönemlerin gelişim sürecinde yok olup gitmiş olabileceği gibi, yeni kullanımlara uyarlanmış da olabilir. Oryantalist ressamlar; klasik dönemin terkedilmiş şehirlerini, Ege ve Akdeniz sahillerinin görkemli şehirlerine -Efes, Bergama, Eriha, Petra ve Gize gibi- ait köhne kalıntılarını ve Mısır’da Firavunlar dönemi eserlerini tasvire de düşkündürler. Bir hayli romantize edilerek betimlenen bu “kayıp şehirler”, görkemli bir geçmişle inhitat halinde olduğu varsayılan bugün arasındaki zıtlığın göstergesi olarak sunulmuştur. Arkeolojik verilerin ortaya koyduğu geçmiş ile Osmanlı’nın o gününü karşılaştırıp Osmanlı aleyhine değerlendirmeler yapmak, Osmanlı topraklarına Avrupalılarca yapılan kolonyal müdahaleyi meşru kılmak için geliştirilen Avrupa-merkezli mantığın bir parçasıdır. (Osmanlı topraklarındaki arkeolojik buluntuların kendi mirasları olduğu gerekçesiyle Avrupa’ya taşınması da bu kapsamda değerlendirilmelidir.) Bu konuyla ilintili olarak, Avrupa’nın Osmanlı topraklarına ilk kolonyal müdahalesi olan Mısır’ın Napolyon tarafından işgalinin, askerî bir sefer olmanın yanısıra bilimsel bir girişim olduğunu hatırlamakta da fayda var. Şehir görüntüleri, haritalar, mimarî, tarihî ve arkeolojik yüzey araştırması içeren Description de l’Egypte bu seferin mahsulü olan kapsamlı bir çalışmadır.33 Böylelikle, -hem yaşayan Osmanlı şehirlerine, hem de antik çağın kayıp şehirlerine ait- şehir imgesi, Avrupa’nın kolonyal müdahale ideolojisinin tamamlayıcı parçası olmuştur. 33 Description de l’Egypte hakkında bkz. Anne Godlewska, “Map, Text, and Image: The Mentality of Enlightened Conquerors: A New Look at the Description de l’Egypte”, Transactions of the Institute of British Geographers NS, 1995, sy. 20, s. 5-28.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
507
Oryantalist ressamların şehir tasvirlerinde antik dönemin idealize (ve kurnazca politize) edildiği şüphe götürmeyecek kadar açık olmakla birlikte; aynı ressamların Osmanlı şehirlerindeki İslamî eserleri -son derece zengin ve gösterişli olarak- betimleme biçimlerinde tam tersi bir eğilim göze çarpar. Cami içleri -ki teknik ve kültürel sebeplerle fotoğraflanması zor mekânlardan birisidirbu resimlerde bolca tasvir edilir. Sokak ve çarşılar -estetik de olsa- bakımsız bir halde gösterilebilirken, camiler çevreleriyle birlikte daima gösterişli ve zengin bir görünüm arzederler. Bahçeler, mezarlıklar, ince ince işlenmiş ve her dem akar vaziyetteki çeşmeler de Osmanlı şehirlerinin birer parçası olarak oryantalist tasvirlerde kendilerine yer bulmuştur. Böylelikle, zaman zaman egzotik/tuhaf bir şekilde tasvir edilmekle birlikte, İslam ve Osmanlı dönemlerinin, şehir gelişimine katkıları hiçbir zaman hepten reddedilmemiştir. Bu noktada bir ikilemden söz edilebilir. Bir yandan, hem eski medeniyetlerin yerini Osmanlı İslam dünyasının almış olmasına hayıflanmak hem de Osmanlı topraklarına yapılan sömürgeci müdahaleyi haklı göstermek için Osmanlı dönemi ile geçmiş arasında tarafgir bir karşılaştırma yapılırken; öte yandan da İslam dünyasının mimarî alandaki başarılarının ve şehir hayatındaki canlılığın hakkıyla takdir edildiğini görüyoruz. Kaldı ki bu ikilem sadece Avrupalı oryantalistlerin ürünlerinde değil, Avrupa eğitimi almış XIX. yüzyıl Osmanlı sanatçılarında da göze çarpar. Örneğin, Fransa’da eğitim görmüş olan Osman Hamdi Bey (1841-1910) ve Şeker Ahmed Paşa (1841-1906), hocaları Fransız oryantalistler Gérôme ve Boulanger’in izinden giderek benzer tarzlarda eserler üretmiş ve Osmanlı sultanlarını oryantalist çalışmaların koleksiyonunu yapmaya teşvik etmişlerdir. Osman Hamdi Bey, Osmanlı reform ve modernizasyon sürecinin önemli bir ayağı olduğunu düşündüğü arkeoloji ve modern müzecilik alanlarının Osmanlı’da gelişimine önayak olan kişidir. Hem Osman Hamdi Bey, hem de Ahmed Paşa, Avrupa eğitimli Osmanlılar olarak, Osmanlı şehirlerinin estetiğine, sosyal ve tarihsel hareketliliğine hayranlık duymakla birlikte donukluğunu ve kalabalıklığını da, modern haller olmadığı için, esefle karşılarlar.34 Oryantalist resimde kapsamlı bir şekilde yer bulan şehir tasvirleri, şehir tarihçilerince daha fazla önemsenmelidir. Ancak bu önemseme, sözkonusu resimler şehir hayatını yansıtan “gerçekçi/doğru” belgeler olduğu için değil; bilakis, Avrupalıların ve Avrupa eğitimli Osmanlıların bu çok katmanlı şehirleri belirli bir tarihsel bağlamda nasıl değerlendirdiklerine dair ipuçları barındırdıkları için gereklidir. 34 Bkz. Wendy M. K. Shaw, Possessors and Possessed: Museums, Archaeology, and the Visualization of History in the Late Ottoman Empire, Berkeley: University of California Press, 2003; Ahmet Ersoy, “On the Sources of the “Ottoman Renaissance”: Architectural Revival and its Discourse during the Abdülaziz Era (1861-76)”, Doktora Tezi, Harvard University, 2000. Bu çalışmalar, XIX. yüzyıl Avrupalı ve Osmanlı oryantalist ressamların temsil ile ilgili çeşitli gündemlerini da tartışmaktadır ki bu, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönem görsel kültürünü anlamamız açısından yeni ve önemli bir araştırma usulüdür.
508
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
VI. Fotoğrafçılık Bu söz konusu tarihsel bağlam, fotoğrafçılık metoduyla -yetersiz olmakla birlikte- biraz daha kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır.35 İlk modern fotoğrafçılık 1820’lerde Fransa’da ortaya çıkmış ve bu teknoloji hızla Batı Avrupa’ya yayılmıştır. 1840’lara gelindiğinde fotoğrafçılık teknolojisi portatif bir hal almış, Avrupalı seyyahlar ve kolonyalistler seyahatlerini fotoğrafla belgelemeye başlamışlardır. Fotoğraflanan bu gezilerin ilk örneklerinden birisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap eyaletlerine 1839-1840 yıllarında yapılan Fransız seferidir. Bunu; Fransız, Alman, İtalyan ve İngiliz fotoğrafçılar takip etmiştir. Fotoğrafçılar genellikle, Avrupa entelijansiyasından yazar, sanatçı, düşünür ve diplomat gibi bireyleri de barındıran gruplar halinde seyahat ederlerdi. Bir fotoğrafçının Osmanlı başkentinde bir müddet ikamet ettiği durumlar da vakidir. Örneğin İtalyan Carlo Naya, İstanbul’un ilk ticarî fotoğraf stüdyosunu 1845 yılında Pera’da açmıştır. Osmanlı sarayı, bu gezgin aydınların farkındadır ve çalışmalarına bigâne kalmamıştır. Avrupa’dan ilham alarak saraylarını portre ve manzara resimleriyle süsleyen Osmanlı ileri gelenleri için fotoğraf, bu uygulamanın bir üst aşaması anlamına geliyordu. İtalyan Ernest de Caranza, İstanbul ve Anadolu seyahati esnasında çekmiş olduğu 55 fotoğraftan müteşekkil bir albümü, 1852 yılında Sultan Abdülmecid’e (1839-1861) sunmuştur. Memnuniyetle karşılanan bu hediye karşılığında Caranza, -resmî olmamakla birlikte- “Sultan’ın fotoğrafçısı” ünvanını almıştır. Hemen akabinde, 1855 yılında, Osmanlı darphane-i hümayununda görev yapan bir İngiliz, James Robertson, Kırım Savaşı’nda çektiği fotoğrafları yayımlayarak fotoğraf gazeteciliğini Osmanlı topraklarında tanıtan ilk kişi olmuştur. 1870’te, İsveçli Guillaume Berggren İstanbul’a o denli meftun olur ki burada kalıp, Pera’da, İstanbul manzaralarına yoğunlaşan bir stüdyo açar. Osmanlı halkının fotoğrafçılığa yönelmesi de fazla gecikmedi. Osmanlı İmparatorluğu’nun yerel fotoğrafçıları çoğunlukla etnik azınlıklar, özellikle Ermeni, Rum ve Levanten Hıristiyanlar arasından çıkmıştır. Bu azınlık grupları, bir hayli zamandır, Avrupa’yla fikrî ve ticarî alanlarda ilişki içindeydiler ve bu sayede bu yeni teknolojiden ve ticarî getirilerinden ilk haberdar olan grup oldular. Fotoğraf stüdyosu açan ilk Osmanlı vatandaşı, 1850’de Pera’da açtığı stüdyosuyla Basile Kargopoulo olmuştur. Kargopoulo asıl geçimini portre fotoğrafçılığından sağlamakla birlikte aynı zamanda önemli bir manzara fotoğrafçısıydı ve asıl ününü çektiği panoramik İstanbul fotoğraflarıyla yapmıştır. 35 Osmanlı İmparatorluğu’nda fotoğrafçılığı ele alan üç önemli eser: Engin Özendeş, Osmanlı İmparatorluğu’nda Fotoğrafçılık, 1839-1919, İstanbul: İletişim Yayınları, 1995; a.mlf., Abdullah Frères, Osmanlı Sarayının Fotoğrafçıları, İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1998; Bahattin Öztuncay, The Photographers of Constantinople: Pioneers, Studios, and Artists from XIX th Century Istanbul, İstanbul: Aygaz, 2003.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
509
Pera’da birkaç yıl sonra kurulan iki stüdyo bu alanda kendinden öncekileri gölgede bırakmıştır. Sabah & Joaillier ile Abdullah Frères’ye ait firmalar, Osmanlı şehir ve mimarî tarihinin en kapsamlı görsel malzeme kaynaklarından birini vücuda getirmişlerdir. Levanten Pascal Sabah, El Chark adlı stüdyosunu Pera’da 1857 yılında açmıştır. 1888’de Policarpe Joaillier de bu oluşuma katılır ve stüdyo artık Sabah & Joaillier adını alır. Abdullah Frères stüdyosu ise 1858’de üç Ermeni kardeş, Kevork, Vichen ve Hovsep Abdullah tarafından kurulmuştur. Vichen, Osmanlı paşalarına ve diğer önde gelenlere portreler ve minyatürler yapan tanınmış bir ressamdır. Daha sonraları Vichen, İstanbul Beyazıt’ta stüdyosu olan Alman fotoğrafçı Rabach ile çalışır. Abdullah kardeşler, 1878’de, işi Rabach’tan devralırlar ve Pera’ya taşınırlar. Sabah, Joaillier ve Abdullah Frères tarzı şehir fotoğrafları; hem ticarî, hem de belge/leme amaçlı kullanılmıştır. Osmanlı’da manzara fotoğrafçılığının ticarî maksatlı en yaygın kullanım alanı kartpostallardır. XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başlarında kartpostalların yaygınlaşması, iktisadî hayatta hissedilir ölçüde artan Batı Avrupa etkisiyle bağlantılı olarak Osmanlı’daki yabancı gezginlerin de sayıca arttığına işaret eder. Avrupalılar Osmanlı şehirlerinde büyükelçi, tüccar, müşavir, finansör olarak bulunuyor ya da çalışmak veya gezmek için geliyorlardı. Eskiye nazaran sayıca daha fazla idiler ve artık İstanbul, İzmir gibi kozmopolit liman şehirleriyle sınırlı kalmıyor, Anadolu şehirlerini de tercih ediyorlardı. Aynı yıllarda, merkezî posta hizmetleri de verilmeye başlanmıştı. Avrupalı ziyaretçiler, Avrupa’da henüz yerleşmekte olan kartpostal gönderme alışkanlığını Osmanlı’ya da getirmişler ve Osmanlı şehirlerindeki ticarî fotoğrafçılar bu piyasaya yönelmişlerdi. Osmanlı topraklarını ziyarete gelen Avrupalı tüccar, bankacı ve uzmanlarla ilişkiler kuran Osmanlı şehir sakinlerinin sayısı gittikçe artmakta ve kartpostallar bu ilişkiyi canlı tutma işlevi görmekteydi. Modern posta hizmetlerinin başlaması, İmparatorluğun farklı yerlerinde yaşayan Osmanlılar arasında yazışmaların artması anlamına geliyordu ve kısa zamanda Osmanlılar kartpostalları, yabancılara ilaveten, birbirlerine de göndermeye başladılar. Manzaralar kartpostallarda her daim sıkça kullanılmıştır, zira kartpostalların bir amacı da -belki de en önemlisi- o yeri hatırlatıcı olmalarıydı. Manzara fotoğrafçılığı yalnızca ticarî ve turistik amaçlara hizmet etmiyordu. Osmanlı sarayı da, İmparatorluğun görsel kılınması kapsamında bunlara ihtiyaç duymaktaydı. Bu durum, bir bakıma, Matrakçı Nasuh’un yaptığı işin modern versiyonuydu: Temsil etme/fotoğraflama suretiyle, İmparatorluk toprakları hatırlanıyor, korunuyor ve sembolik olarak tekrar sahipleniliyordu. Değişen sadece yöntemdi, altın varak ve boyanın yerini fotoğraf emülsiyonu almıştı. Abdullah Frères, 1860’ların başlarında saray-ı hümayunun resmî fotoğrafçıları tayin edilmiş, 1880’de II. Abdülhamit zamanında gözden düşüp yerlerini Sabah & Joaillier’e bırakana kadar da bu görevi sürdürmüşlerdir. Saray halkı tarafından yaptırılan işin büyük bir bölümü portre ve kartvizitlerden müteşekkil olmakla
510
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
birlikte daha sonraki dönemlerde Abdülhamit, Sabah & Joaillier’e Osmanlı İmparatorluğu’nu resimlerle belgeleyen bir albüm serisi sipariş etmiştir. II. Abdülhamit albümleri, negatifleriyle birlikte, British Library, Library of CongressABD ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi koleksiyonlarında saklanmaktadır.36 Bunlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun uzun ömrünün son demlerine dair önemli kayıtlar olmanın yanı sıra, İstanbul ve diğer Osmanlı şehirlerinin XIX. yüzyıl modernleşme hareketi çerçevesinde yaşadığı değişime de ışık tutmaktadır. İster ticarî amaçlı, isterse Osmanlı sarayı için yapılmış olsun, şehir fotoğrafçılığında, meşhur tarihî abidelerin yanı sıra modern caddeler ve meydanlar da sıkça fotoğraflanan mekanlar arasındadır. Değişmekte olan Osmanlı şehirlerine bu dönemde dâhil olan yenilikler arasında; modern ve geniş bulvarlar, “rasyonel” sokak ağı, toplu taşıma sistemleri, meydanlar ve parklar, Avrupaî mimariden mülhem çok katlı apartmanlar ve büyük iş yerleri sayılabilir.37 Fotoğraflar sayesinde hem bu dönüşüm kaydedilip teşvik ediliyor, hem de Osmanlı şehirlerinin modern, Avrupalı bir imaja kavuşması kutlanıyordu. Ancak fotoğrafçıları, bu sahaları fotoğraflamaya iten, yalnızca şehirlerin modernleşmesini gösterme isteği değildi. Bu alanlar aynı zamanda fotoğraflanması en kolay alanlardı. Geniş bulvarlar, büyük ve açık parklar fotoğraf için gerekli ışığa sahip olduklarından rahatlıkla fotoğraflanabiliyordu ve bu sayede değişik şehir manzaraları görüntülenebiliyordu. Oysa şehrin eski mahallelerinde, dar ve gölgeli sokaklarında bunu başarmak mümkün değildi. Bu farklı ve cazip alanları fotoğraflamak isteyen mimarlık ve şehir tarihçileri bunun ne kadar zorlu bir iş olduğunu iyi bilirler. Hatta fotoğrafçılıkta modern teknolojiler sayesinde yaşanan gelişmeler (pozlandırma sürecine daha gelişkin müdahale imkânı gibi) bile bu soruna kesin çözüm sağlayamamıştır -son zamanların dijital ayarlıları da dâhil olmak üzere. İlk fotoğrafçılar için; dar, karanlık ve kalabalık sokakların arzettiği sorunları, mevcut sınırlı teknolojilerle aşmak imkânsızdı. Şehrin modernize edilmiş bölgelerinde tatmin edici sonuçlar almak daha kolaydı. Bir bakıma; modern şehrin gerçekliği ile temsili, varoluşsal olarak, birbirini besliyordu: Kameranın ışık ve panoramik manzara tutkusu, modern şehirlinin rasyonel planlı ve aydınlık şehir tutkusuyla birebir örtüşmekteydi. Modern ekonominin çarklarını döndüren ve Osmanlı şehirlerinde modern bir ruh vücuda getiren kentsel birimler fotoğraflanmaya da en uygun formlardı. Osmanlı şehir kartpostalları içinde tramvayları, bulvarları veya meydanları gösterenlerin sayısı çarpıcı boyutlardadır. 36 Carney E. S. Gavin ve the Harvard Semitic Museum (ed.) “Imperial Self Portrait: The Ottoman Empire as Revealed in the Sultan Abdul Hamid II’s Photographic Albums”, Journal of Turkish Studies, 1988, c. 12. Ayrıca, son dönem Osmanlı’sında temsil ile ilgili gündemi zenginleştirmede fotoğrafın oynadığı rol ile alakalı bkz. Ahmet Ersoy, “A Sartorial Tribute to Tanzimat Ottomanism: The Elbise-i Osmaniyye Album”, Muqarnas, 2003, sy. 20. 37 Zeynep Çelik, The Remaking of Istanbul: Portrait of an Ottoman City in the Nineteenth Century, Seattle: University of Washington Press, 1986.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
511
Şehrin eski mahallelerinin otantik havasını yakalama isteği elbette vardı, bilhassa kartpostal piyasasında. Dolayısıyla fotoğrafçılar, yerel tatları ve özgün etnografik yapıyı yakalamaya çalışmışlardır. Ancak; mahalle ve sokakları, insanlarıyla birlikte görüntüleyen kimi fotoğraflar çekilebilmişse de, ilk dönem fotoğraf teknolojilerinin uzun pozlandırma süresi ve kültürel sınırlamalar yüzünden etnografik yapıyı samimi ve gerçekçi bir şekilde yansıtan fotoğraf çekimleri pek kolay olmamıştır. Bu durumda “etnografik” fotoğraflar büyük ölçüde; etnik kimliği ve belirli bir aşiret veya loncaya aidiyeti simgeleyen “geleneksel” kıyafetleri içinde poz verenlerin fotoğraflarıyla sınırlı kalmıştır, “Oduncu”, “Kürt Lider”, “Baca Temizleyicisi”, “Tulumbacı”, “Çingene Ailesi”, “Ermeni Kadın” örnekleri gibi. XIX. yüzyıl sonlarında fotoğraf teknolojisinde yaşanan gelişmeler sayesinde sokak görüntüleri daha yaygın bir hal almış, fotoğrafçılar bunlar üzerinden, mahalle hayatının dokusunu hissettirmeye çalışmışlardır. Osmanlı konut mimarisi de bu dönemde fotoğraflanmıştır. Bu mimarinin az sayıda örneğinin günümüze gelebildiği ve bunların büyük bir kısmının da aslına uygun olmayan biçimlerde restore edildiği düşünüldüğünde; bu fotoğrafların, Osmanlının gündelik hayatını anlayabilmemize yol verecek önemli bir kaynak grubu olduğu anlaşılır. Sokak fotoğrafları; mimarî eserleri ve şehir görünümlerini belgelemenin yanı sıra şehir mekânının cinsiyet bazında nasıl keskin bir ayrıma tabi olduğunu da yansıtmaktadır. Tüm İslam dünyasında olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nda da kamusal alan erkeklere, özel alan/ev ise kadınlar ve çocuklara münhasır kabul edilirdi. Kadın bedeninin mahremiyeti, evin mahremiyetinin ayrılmaz bir parçasıydı ve dolayısıyla, ideal olarak, hem kadın bedeni, hem de ev içi umumî bakışlardan korunmalıydı. Erkekler hem sokak resimlerinde, hem de stüdyoda çekilen “etnografik tarz” fotoğraflarda boy gösterirken, kadınlar çoğunlukla stüdyo fotoğraflarında görülebilmektedir. XX. yüzyıl başlarına kadar, Müslümanları gösteren etnografik fotoğrafların, Hıristiyanların Müslüman gibi giyinmeleri suretiyle çekildiği bilinmektedir. Bunun sebebi, bir kadının -tamamen giyinik ve peçeli dahi olsa- kendini göstermesi (bu örnekte fotoğraf çektirmesi) fikrinin, birçok müslüman tarafından ailenin mahremiyetine halel getiren bir durum olarak değerlendirilmesiydi.38 Etnografik tarz erkek fotoğraf38 Modeller, Müslüman olmadıkları gibi, bazen kadın da olmayabiliyorlardı. Özendeş’in [Abdullah Frères, Osmanlı Sarayının Fotoğrafçıları, s. 84-85] de kaydettiği gibi, bu durumun görünüşteki sebebi, Müslüman kadın modellerin yokluğu idi. Ancak, resimlerdeki modellerin erkek olduğu son derece aşikârken -yirmili yaşlarına gelmiş kimi modeller, bir kadını inandırıcı bir şekilde yansıtmaktan uzaktır- bu açıklama naif kalmaktadır. Resimlerde daha başka tuhaflıklar da göze çarpar: Kadınların şeffaf peçe taktıkları, kapalı giysiler giydikleri, ancak erkekler gibi bacak bacak üstüne attıkları görülür. Bu figürlerin, cinsiyet prototiplerini kasten ihlal ettiğini söylemek çok da abartılı olmasa gerek. Bu, şehre ait bir cinsellik biçimidir ve fotoğraf stüdyolarıyla aralarında sadece birkaç blok bulunan Avrupaî Pera’nın arka sokaklarının uzun zamandır aşina olduğu bir durumdur.
512
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
larının bir kısmının da yapay olduğu ihtimal dahilindedir, ancak bu mahremiyete saygıdan ziyade uygun modellerin bulunamamasıyla alakalıdır. Kültürel olarak, erkeğin kamusal alana, kadının ise özel ev alanına yakıştırılması geleneği, stüdyo çekimlerinde dahi kendini gösterir. Etnik kimliğe veya lonca aidiyetine gönderme yapan fotoğraflarda erkekler hemen daima dışarı kıyafetleriyle ve kamusal alan izlenimi veren fonlar veya sahneler önünde fotoğraflanırlardı. Buna mukabil kadınlar daima iç mekânlarda veya bu izlenimi veren fonlar önünde gösterilirlerdi. Bu tip fotoğraflar, kartpostal piyasasında, özellikle Avrupalı müşteriler arasında revaçtaydı; zira Müslüman Osmanlı kadınının görece ayrı bir mekâna aidiyeti, bu kadınların -Avrupalı erkeklerden- gizli iç dünyaları hakkında merak uyandırıyor ve müstehcen fantazi konusu oluyordu. İç mekân fotoğrafları, turistik ve röntgenci amaçlara hizmet etmekle birlikte, tamamen kartpostal piyasası için de üretilmiyordu. Etnografik tip fotoğraflar, saray albümlerinde de yer alıyordu; zira şehir hayatının önemli bir unsuru olan etnik farklılık, Sultanlar nezdinde iktisadî hayatın çeşitliliğini ve serpilip gelişen ticarî kültürü simgeliyordu. Her türlü etnik yapıdan varlıklı aileler de, sarayın izinden giderek, fotoğraflı aile arşivleri oluşturmaya başladılar. Özel aile albümlerinden sonra fotoğraflı kartvizitler de Osmanlı burjuvazisi arasında yaygınlaşmaya başlamıştı. Bu resimlerde, Osmanlı önde gelenleri, hanedan halkı ve şehrin önde gelen ailelerinin çocukları da tipik bir şekilde iç mekânlarda fotoğraflanıyordu. Sokak manzaralarının aksine, poz vererek çektirilen yapay etnografik fotoğraflar, şehre belgesel bir göz atış imkânı sağlamadıklarından, şehir tarihçilerince nadiren kullanılırlar. Ancak yine de, bu resimlerin, XX. yüzyıl başlarındaki Osmanlı şehir hayatına ilişkin söylecek sözleri vardır. Fotoğraflardaki kahramanların, “otantik” ve “tipik” etnografik çeşitliliği temsil ettiği varsayılırsa, fotoğraf fonları/sahneleri de ideal şehir mekânlarını yansıtıyor olmalıdır. Dış mekânların temsil edildiği fonlardan yola çıkarak, o günün Osmanlısına göre Osmanlı şehrinin temel unsurlarının neler olduğunu öğrenebiliriz. Gerçek sokak fotoğraflarında bolca yer alan anıtsal mimarî, özellikle hanedanın yaptırdığı külliyeler ve bunların bir parçası olan süslü çeşmeler, stüdyo resimlerinin fonlarında da tercih edilmekteydi. Kadın, çocuk ve kimi seçkinlerin fotoğraflarında kullanılan iç mekân fonları ise, Osmanlı şehirlerinde yaşayan üst sınıfın ideal ev içi hayatına dair ipuçları barındırır. Avrupai tarzda süslü koltuklar ve yazı masaları, trompe l’oeil duvar resimleri, saksıda bitkiler, Avrupa modasından elbiseler bu resimlerde göze çarpar. Müslüman kadın fotoğrafları da bu unsurların birçoğunu içermekle birlikte, “egzotik” elbiseler, nargile, vazo, su testisi, Suriye tarzı ince oymalı, bağa ve sedef kakmalı ahşap masa gibi detaylar barındırdığı için, geçmiş dönemlerin oryantalist resminde bolca işlenen odalisque [odalık] temasını da hatırlatır.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
513
VII. Sonuç Osmanlı şehir hayatına ışık tutan görsel malzemeler en fazla sanat ve mimarlık tarihçilerince kullanılagelmiştir. Son yıllarda sanat ve mimarlık tarihçileri arasında, şehir imgesi ve bu imgenin Osmanlı İmparatorluk vizyonunu belirlemedeki rolüne ilişkin bir ilgi artışı yaşanmaktadır. Bununla birlikte, Osmanlı tarihi çalışmalarında görsel kaynaklara ilgi de, özellikle şehir tarihi için, artmaktadır. Böyle bir gelişme, son dönem Osmanlı tarihi ve dönemin Avrupalı temsilleri için çok açıktır. Osmanlı tarihi ile ilgili son yılların belki de en canlı ve öncü çalışmaları bu tür çalışmalardır. Sebebi de, büyük ölçüde görsel ve yazılı kaynakların -ve tabiî ki en temel kaynağımız olan Osmanlı şehirlerinin yaşayan dokusunu da katarak- yaratıcı bir şekilde kullanılmasıdır. Osmanlı şehir tarihçileri uzun yıllar görsel kaynakların güvenilirliği üzerine kafa yormuşlardır. Bu kaynaklar ne kadar gerçekçidir? Ne kadar saptırma ve idealizasyon barındırırlar? Tuhaftır, en başta Osmanlı kaynaklarına bilimsel kuşkuyla yaklaşılır. Ancak, bu yazıda da gösterebilmiş olmayı ümit ettiğim nokta, Avrupalı tasvirlerin de benzer şekilde belki de daha fazla saptırma ve idealizasyon içerdiğidir. Perspektifi ve ışığı ustaca kullanarak ortaya koydukları mimetik etkiye aldanarak bunların daha güvenilir, daha “sahici” olduğunu düşünürüz, ancak bu her zaman doğru değildir. Aslında, ilk bakışta naif bulunan erken dönem Osmanlı betimlemeleri alıcı gözle incelendiğinde, bunlardaki Osmanlı şehirlerini anlamaya dönük gayret ve bu şehirlerle olan aşinalık dikkat çeker. Osmanlı kaynaklarının da atladıkları veya abarttıkları noktalar vardır, ancak bunlar Avrupalı muadillerinde olandan daha fazla değildir. Görüntüleme yöntemlerinin en mimetik olanı kabul edilen fotoğraf bile kusursuz bir belgeleme metodu değildir. Teknik ve kültürel kısıtlamalar ve fotoğrafçının nesnelliği gibi sebeplerden ötürü fotoğrafın da “yeryüzüne tutulan sahici bir ayna” olduğu iddia edilemez. Şehir mekanının temsillerine (ister Osmanlı veya Avrupalı olsun isterse “sanatsal” veya “kartografik” olsun) yaptığımız ilmî yaklaşımda “kesinliğe” kilitlenmek, Osmanlı şehir ve mimari tarihinde topografik ve mimari temsilleri dümdüz (literal) okuma eğiliminde olduğumuzu gösterir. Görsel kaynakların sınırlılığı ve hataları üzerine kafa yormayı bırakıp bunların bize neler söylediğini sorgulamaya başladığımızda, bu kaynakları daha yaratıcı bir şekilde kullanmaya ve onlardan daha fazla şey öğrenmeye başlayacağız. Çatal Höyük’teki duvar resmi örneğinde olduğu gibi, bu imgeleri günümüzün “sanat” ve “kartografi” terimleriyle sorgulamak yerine, bu imgeleri ortaya koyan insanların ve mekânların dilini kullanmaya çalışmalıyız. Bu çalışmada, arkaplan ve bağlamlarına dair bilgiler de sunarak beş çeşit imgelem üzerinde durdum. Amacım, bu kaynaklarla çalışmanın yolunu açabilmek. Bu kaynaklardan ne bekleyebiliriz? Bize neler söylerler? Onları şekillendiren tarihî ve teknolojik güçler nelerdir ve
514
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
bunlar hangi amaçlara hizmet etmişlerdir? Görsel kaynakları; veri madenleri ya da coğrafî mekanın düz temsilleri gibi görmekten ziyade bizzat şehri oluşturan sosyopolitik ve ekonomik faktörler bileşenince şekillenen ürünler olarak algılamalıyız. İmgeler, şehrin yalnızca -doğru veya yanlış- yansımaları değil, aynı zamanda birer parçasıdırlar; tıpkı taş ve tuğla duvarlar, mürekkep ve kalemin şekil verdiği tapu kayıtları ve şehir hayatını belirleyen -bitkilerden kakma levhalara kadar- çok sayıdaki kültürel eser gibi. Aynı zamanda; görsel kaynakları, arşiv malzemelerini, yazılı ve materyal verileri birarada ve iç içe kullanmayı da öğrenmeliyiz. Ancak o zaman şehri gerçekten “görmeye” başlarız.
Visual Sources for the Urban History of the Ottoman Empire Kathryn A. EBEL Abstract This essay surveys visual sources for the urban history of the Ottoman Empire, including maps, town views, photography, and painterly representations from both Ottoman and European sources. I have chosen to explore five broad categories of image: (i) Ottoman town views and topographic paintings; (ii) Ottoman architectural plans; (iii) European city views; (iv) orientalist images; and (v) photography. This is by no means a complete typology of visual sources, which would require an encyclopedic work. Rather, I aim here to identify some of the most essential sources (and secondary literature written about them) while at the same time suggesting some less conventional routes into the visual culture of urban space in the Ottoman Empire. For each grouping, I have given particular attention to the types of images, vantage points, and landscape themes popular at particular moments in the history of the Ottoman Empire, and social and political context in which the images were created and used. In this way we may begin to understand what these diverse images reveal about the urban world of the Ottoman Empire and different junctures in its long history of territorial expansion and contraction and political evolution. Keywords: Ottoman Empire, Maps, Images, Cities, Landscape.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar›
515
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar› Kathryn A. EBEL Özet Bu makale, Osmanlı şehir tarihinin görsel kaynaklarını incelemektedir. Osmanlı ve Avrupalılara ait haritalar, şehir tasvirleri, fotoğrafçılık ve resmi kapsayan bu kaynakları beş ana başlık altında toplamayı tercih ettim: (i) Osmanlı şehir tasvirleri ve topografik resimler; (ii) Osmanlı mimarî planları; (iii) Avrupalı kaynaklar; (iv) Oryantalist tasvir ve (v) fotoğrafçılık. Bu elbette görsel kaynakları bütünüyle kapsayan bir sınıflandırma değildir, çünkü böyle bir sınıflandırma ansiklopedik boyutta bir iştir. Benim amacım, kaynakları ve bunlar hakkındaki ikincil literatürü belirlemek, bir yandan da Osmanlı şehir mekânının görsel kültürüne alışılmamış yollardan yaklaşmayı denemektir. Tasvirlerin çeşitlerine, baktıkları yerlere, Osmanlı İmparatorluğu tarihinin belli başlı dönemlerine ait meşhur peyzaj konularına ve bu tasvirlerin nasıl bir sosyopolitik bağlamın ürünü olduğuna ve nasıl kullanıldıklarına bilhassa dikkat ettim; zira ancak böylelikle bu farklı tasvirlerin Osmanlı şehirleri hakkında neler söylediğini ve -toprakların genişlemesi, daralması, siyasi evrimi gibi- uzun tarihi boyunca görülen farklı anları anlayabiliriz. Anahtar kelimeler: Osmanlı İmparatorluğu, Haritalar, Tasvirler, Şehirler, Peyzaj.
516
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
437
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 437-455
Suraiya Faroqhi ile Türk fiehir Tarihi Üzerine
Hocam, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi’nin her sayısında, o sayının konusunda duayen olmuş ilim adamlarımızdan biriyle söyleşi yapıyoruz. Bu; bir anlamda, o konunun kaynaklarını, konuyla ilgili neler yapıldığını, sahanın sorunlarını konuşma imkanı veriyor bize. Müsaadenizle, okuyucularımız için, biz sizin önce kısa bir biyografinizi vermek istiyoruz. Hocamız Berlin’de doğdu. Hamburg, İstanbul ve Indiana üniversitelerinde okudu. 1971-1987 yılları arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde çalıştı. 1980’de doçent, 1986’da da profesör oldu. 1988’den beri de Münih Ludwig Maximilians Üniversitesi’nde Orta Doğu Tarihi, Türk Kültürü ve Türk Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışmalarına devam etmektedir. Biyografinize olduğu gibi eserlerinize de çok kısa değinmek istiyoruz ve özellikle de Türkçe’ye çevrilmiş olanları zikretmek istiyoruz. Konumuzu da düşünürsek Osmanlı’da Kentler ve Kentliler: Kent Mekânında Ticaret Zanaat ve Gıda Üretimi, 1550-16501 bunlardan en önemlisi. Anadolu’da Bektaşilik2 de yeni çıktı. Benim Almanya’da doçentlik tezi olarak yaptığım çalışmadır. Çok meşakkatli oldu ama sonunda çıktı. Bektaşiler ve zaviyeler belki de sizin ilk gözde konularınızdan olduğu için onu sormayı da planlıyorduk doğrusu. Diğer kitaplar ise; Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam: Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla,3 Hacılar ve Sultanlar (Osmanlı Döneminde Hac 1517-1638),4 Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak,5 Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir?6 ve editörleri arasında yer aldığı Osmanlı ve Türkiye tarihi ile ilgili iki büyük çalışma. Stories of Ottoman Men and Women,7 Ottoman Costumes: From 1 Çev. Neyyir Kalaycıoğlu, İstanbul: Tarih Vakfı Yay., 2000. 2 Çev. Nasuh Barın, İstanbul: Simurg Yay., 2004. 3 Çev. Elif Kılıç, İstanbul: Tarih Vakfı Yay., 1997. 4 Çev. Gül Çağalı Güven, İstanbul: Tarih Vakfı Yay., 1995. 5 Çev. Gül Çağalı Güven ve Özgür Türesay, İstanbul: Yapı Kredi Yay., 2003. 6 Çev. Zeynep Altıok, İstanbul: Tarih Vakfı Yay., 2001. 7 İstanbul: Eren Yay., 2001.
TAL‹D, 3(6), 2005, Söylefli
438
Textiles to Identity,8 Men of Modest Substance: House Owners and House Property in Seventeenth-Century Ankara and Kayseri9 ve The Ottoman Empire and the World Around It10 kitapları ise son zamanlarda yayınlanan ve henüz Türkçe’ye çevrilmemiş kitaplarınızdan bazıları. İzin verirseniz tarih çalışmalarınızın başlangıcına dair ilgili bir soru ile başlayalım. Bir yabancı olarak, Osmanlı tarihi maceranız nasıl başladı ve gelişti? Arşivle nasıl buluştunuz? Hocalarımızla yollarınız nasıl kesişti? İlk yolculuğun ilk aşamalarını bize biraz özetleyebilir misiniz? Sağ olun. Efendim, biliyorsunuz gençler maceraperest olurlar. Ben de, 1920 yaşında iken Avrupa Orta Çağ tarihiyle başlamıştım ve orada özellikle aldığım seminer dersi nedeniyle köy hayatına merak sardım. Bir de, o yaşta biraz da romantik olunuyor. Daha önce el değmemiş arşiv belgesi özellikle çekici geliyordu ve açıkçası bugün de, itiraf etmeliyim, halen de kullanılmayan veya çok az kullanılan bir belge elime geçerse bundan büyük bir haz duyarım. Tülay Artan’la birlikte hazırladığımız ve üzerinde uzun zamandır çalıştığımız bir 1720 şenliği çalışması var. Bununla ilgili olarak dokümanlar zor bulunuyor. Bugün bir tanesini buldum ve müthiş moralim düzeldi. Çok önemli bir belge değil aslında, fakat gerçekten büyük bir sevinç duydum, bunu en nihayet bulduk diye. O haz halen de var, 20 yaşındayken de vardı. Öte yandan o yaşta insan, kendi hayatını kendi kurmak ister. Hamburg’da anne babamla ve kardeşimle oturuyordum ve açıkçası bu durumdan da sıkılıyordum. Kendime bir hayat kurmak istedim ve bu hayatı uzakta bir yerde kurayım istedim. Beni kimse tanımasın, oranın dilini de sıfırdan öğreneyim. Farklı bir şey olsun ve bu, benim kurduğum bir şey olsun dedim. Anneden babadan, şuradan buradan miras olarak geçen bir şey olmasın istedim. Tabii ki, şimdi bunlar, böyle anlatılırsa safça düşünceler. Ama 19-20 yaşındayken böyle olunuyor. Gideceğim yere karar verme aşamasında, İran’ın çok müsait bir yer olmadığını tahmin ettim. O zaman da öyle imiş demek ki. Çünkü kendi hayatımı kuracağım yerin; bir bayanın tek başına seyahat edebileceği, tek başına yaşayabileceği bir yer olması gerekiyordu. Ben bu yerin İstanbul ya da Kahire olabileceğini düşünmüştüm. Aslında üçüncü bir şık olarak, 19 yaşındayken kafamda bir de Cezayir seçeneği vardı. Fransızca biliyordum. Arapçayı da öğrenebilirdim. Fakat Cezayir Savaşı bitmek bilmeyen bir bela idi. Kaç zamandır anlaşmanın eli kulağındaydı ve nihayet 1962 ilkbaharında imzalandı, ama bu tarih benim için artık çok geçti. Çünkü ben 1962 sonbaharında 21 yaşıma basacak ve o zamanın kanunlarına göre reşit sayılacaktım. Reşit olur olmaz uzaklara gitmek niyetindeydim. Mesela Beyrut da olabilirdi, ama ben Beyrut’tan haberdar bile değildim. Aklımda ciddi ihtimal olarak Kahire ve İstanbul vardı. Öte yandan, biliyorsunuz, 8 Christoph K. Neumann ile birlikte, İstanbul: Eren Yay., 2004. 9 Cambridge University Press, 2. Baskı, 2002. 10 I. B. Tauris, 2005
Suraiya Faroqhi ile Türk fiehir Tarihi Üzerine
439
Nazilerden Türkiye’ye sığınmış birçok değerli bilim insanı vardı. Onlardan bir tanesi olan rahmetli Curt Kosswig, emekliliğinden sonra İstanbul’a geri geldi ve bildiğim kadarıyla, mezarı Rumelihisarı’ndadır. Kosswig, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde zooloji profesörü olarak görev yapmıştı. Ben de hatırlıyorum, Anadolu’da seyahat ettiğim zamanlar bu kişiden söz ettiğimde kasabanın doktoru ‘tabii ki tanıyorum, benim hocam olmuştu’ derdi. O yıllarda pek çok doktor, Curt Kosswig’den ders görmüştü. Kosswig sonunda Almanya’ya dönmeye karar vermiş, Hamburg’a gelmiş ve o zaman üniversiteler arası bir mübadele başlatmıştı. İstanbul’dan bir öğrencisi Hamburg’a gelecekti, Hamburg’tan bir öğrencisi de İstanbul’a gidecekti. Ben o burstan yararlanan ilk kız oldum. Erkek bir rakibim olsaydı, belki de bu bursu bana vermezlerdi. Ama bu bursu alabilmek için, biraz Türkçe öğrenmiş olmak gerekiyordu ve ben de öğrenmiştim. O sıralarda Türkiye’den gelip Almanya’da yetişmiş öğrenciler henüz yoktu. Yani sadece Türkçeyi orada öğrenmiş olanlar bu işe talip olabiliyorlardı. Ben de bunu yaptım ve şansım oldu. Dediğim gibi rakibim de yoktu zaten ve o yıl kazandım. Kendimi 1962 sonbaharında, Cumhuriyet Bayramı’nda İstanbul’da buldum. Bana, özellikle de benimle birlikte öğrencilik yapanlar, ‘Şunları şunları arayacaksın, bunların arasında özellikle önemli olan bir insan var’ falan diye söylüyorlardı. Çünkü, daha önce de belirttiğim gibi, köyle ilgili çalışmak istiyordum. Teze başlamak için acele ettim, ama yaşım henüz 21 idi. Fakat işte o yaşlarda iken insanlar hırslı oluyorlar. Ben de illâ kendime İstanbul’da iken bir tez konusu bulacağım diye ortaya çıktım. Yani bütün bunlar bana komik ve fazla iddialı geliyor. 1962 sonbaharında Barkan’ı ofisinde ziyaret ettim ve ‘Efendim’ dedim. Biraz daha fazla biliyor olsaydım, kesinlikle çekinirdim. Yani 25, 26, 27 falan yaşlarında olsaydım, bu kadar kolay yapamazdım. Ama insan hiç bir şey bilmiyorsa; o cehalet, bir yerde koruyucu bir şeydir. Çünkü korkmuyorsunuz, nasıl olsa bilmiyorsunuz. Bir de gençlik enerjiniz var. Gençlik enerjisi bambaşka bir şey... Elbette. Ben de Barkan’ın ofisine daldım ve ‘filan filan makalenizi okudum’, -doğru idi, gerçekten de okumuştum-, ‘ve bunları çok sevdim; öğrenciniz olmak istiyorum’ dedim. Barkan da, o zaman benden 40 yaş büyük olan, ağırbaşlı, yaşlı başlı bir hocaydı. Bana şöyle bir baktı. ‘Sen nereden çıktın da geldin?’ diye sordu. Anlattım. O gün çok güzel bir sonbahar günüydü ve İktisat Fakültesi’nin bahçesi kaynıyordu. ‘Bak’, dedi, ‘bu insanların çoğu benim İnkılap Tarihi dersimden geçmiştir. Benden istedikleri, sadece bir devam imzasıdır.’ O zamanlar hocanın bir deftere imza atması gerekiyormuş. ‘Halbuki sen uzak yerden gelmişsin. Ben sana şimdi bir şeyler öğretmeye çalışayım.’ Daha sonra beni asistanların arasına oturttu. Halbuki benim asistan olacak halim yoktu. Yaşım yoktu, akademik durumum da yoktu. ‘Bunlar sana yardım edecek ve sen
440
TAL‹D, 3(6), 2005, Söylefli
de, her Pazartesi günü bana geleceksin’ dedi. Bana ödevler verirdi. Ömer Barkan’ın yazılarını okumuş olanlar yazılarının dilinin ağır olduğunu ve üstelik upuzun cümlelerden kurulu olduğunu bilirler. Türkçem de henüz o kadar gelişkin değildi. Nasıl yapacaktım? Öte yandan Barkan’a, ‘Hocam, bu zor geldi’ de denmezdi ki. Sonunda çaresini buldum. İktisat Fakültesi Mecmuası o zaman çok uzun özetler yayınlıyordu; yani makalenin yarısı kadar. Barkan’ınkiler de Fransızca oluyordu. Önce bunları okudum. Ondan sonra Türkçesiyle karşılaştırdım. Tamam şu şu bölümler var; dolayısıyla sadece Fransızcasında olmayan bölümleri okudum. İşim yarı yarıya inmiş oldu ve böylece okumaları bitirebildim. Böyle küçük hilelerle. Bir de toprağı bol olsun, Uriel Heyd vardı o zaman Süleymaniye’de. Heyd, benim için daha az korkutucu idi. 40’lı yaşlarının ortasındaydı. Heyd’le orada tanıştım. Zaman zaman, Osmanlıcayı zor becerdiğim zamanlarda, Heyd çeviride bana yardım ederdi. Ben de tıpış tıpış Barkan’a gider ve bu yeni öğrendiğim çeviriyi söylerdim. Oysa tek başıma yapacak durumda değildim henüz. Fakat Barkan da çok müsamaha gösterdi. Hatırlıyorum, ilk başta ciddi konuşmalar Fransızca olarak yapılırdı. Ancak altı ay kaldıktan sonra benimle Türkçe konuşmaya başladı. İlk başta selamlar kelamlar Türkçe olurdu, ciddi işler yine Fransızca. Bir altı ay sonra tümüyle Türkçe yapıldı. Fakat hatırlıyorum daha ilk başta, bir kucak dolusu dergi ile geldi. Biliyorsunuz o zaman 50’li yıllarda Ömer Lütfü Barkan Annales dergisinin yayın kurulundaydı. Bu dergileri masaya koydu ve “Bunlara şimdi bir gözat ondan sonra ne anladığını bana anlat” dedi. Bu müthiş bir olaydı benim için. Çünkü o zamana kadar ben daha çok ne yapmak istemediğimi biliyordum. Filan ve filan ve filanın şeyini okudum ve açıkçası çok korkunç hatta iğrenç bulduğum bazı şeyler vardı. İlk kez o zaman, yani Annales’ları okurken, benim yapmak istediğim tarihçiliğin o doğrultuda bir tarihçilik olması gerektiğini anladım. Barkan olmasaydı, bunu çok daha geç öğrenecektim. Zaten sonunda tezimin konusunu seçen de Barkan oldu. Ben bu tezi Hamburg’da bitirdim. Biliyorsunuz orada 1960’lı yıllarda halen hakim olan ordinaryüs profesör anlayışı vardı ve o dönemde orada profesör olan kişinin uzmanlık dalı Moğollar ve İran idi. Osmanlı tarihiyle çok fazla bir ilgileri yoktu. Fakat ordinaryüs profesör oldukları için, bu konudan da anlar havalarına girerlerdi. Oysa kısa bir süre içinde konunun uzmanı olmadıklarını anladım, fakat insanlarla bir şekilde geçinmek de gerekiyor. Ankara’da bir olaya şahit oldum. Arkadaşımın çocukları, okulda olan birtakım olayları annelerine anlattılar. Anneleri çocukları dinledikten sonra, ‘Hocalarınızı siz idare etmelisiniz’ dedi. Bence çok yerinde bir laf. Ben de durumu bir şekilde idare ettim sanırım. Sonuç olarak, sosyo-ekonomik tarihe çok eskiden beri bir merakım vardı. Bu en nihayetinde dallar arasındaki ayrımlara çok dikkat etmeden yapılmış bir tarihçilik. Barkan’ın Süleymaniye kitabında da bu vardı. Ekonomi, siyaset ve sanat tarihlerinin birleştiği bir noktada duruyordu.
Suraiya Faroqhi ile Türk fiehir Tarihi Üzerine
441
Bir de, çocuklarda bir olgunlaşma süresi yani yetişkin hayata geçiş dönemi vardır. İşte ben o geçişi, İstanbul’da yaptım. Gülriz Sururi - Engin Cezzar Tiyatrosu bizim mahalledeydi. Arena Tiyatrosu Taksim’deydi. Ben bu tiyatrolara çok gittim. Bu şekilde, kendime İstanbul’da bir yer yapmaya kalkıştım. O zamanlar, dükkanlarda toplantılar olduğunu hatırlıyorum. Bir köşede dururdum, birisi beni fark etsin de benimle bir konuyu konuşsun diye. Genellikle pek olmazdı, çünkü nihayetinde, kimsenin tanımadığı bir öğrenciydim. Ama bu şekilde, tarih ile yaşam eşgüdümlü olarak gitti ve bir sene kaldıktan sonra sonunda Hamburg’a dönmeden önce Ankara’ya gittim. Ürgüp’te kaldım. Kayseri’yi, Konya’yı ziyaret ettim. Çok hoş, maceralı bir hava içinde cereyan etti bütün bunlar. Bunu yaptıktan sonra, sahiden Osmanlı tarihini can-ı gönülden istediğimi o anda anladım. Ankara için bir parantez açıp, belki de İstanbul-Ankara kıyası yapmak bakımından, ODTÜ’deki yıllarınızı açabilir misiniz? Belki böylece Türkiye’deki yaşam öykünüzün oradaki yıllarını da özetlemiş oluruz. ODTÜ’yü birkaç yıldır görmedim. Duyduğuma göre değişmiş. Fakat 1970’li 1980’li yılların ODTÜ’sü çok hoş ve çok aydınlık bir yer idi. Hoca-öğrenci ilişkileri sıcaktı. Tabii, benim de yaşım henüz küçük olduğu için, özellikle geldiğim yıl -yani 1971 yılında 29 yaşında idim ve sınıfımda 23-24 yaşında insanlar vardı- aradaki fazlaca bir yaş farkı yoktu ve o zaman ilişkiler çok güzeldi. İlk bir yıl İngilizce hocalığı yaptım. Benim İngilizce hocalığından mastırım var. Orada birinci sınıflara İngilizce dersi verdim, 2,5 dönem boyunca. ODTÜ’de aslında çok güzel bir sistem vardı. Mühendisler için, beşerî bilimlerden bir ders almak zorunluydu. Bu ders; edebiyat, felsefe, mantık veya tarih olabilirdi. Mühendislikle ilgisi olmayan bir iki tane ders alacaktınız. Bizim o zamanki beşerî bilimler bölümü, daha çok diğer bölümlere hizmet veren bir bölüm idi. Aslında öğrenciler tarihe karşı çok meraklı değildiler. Liselerde bunun nasıl okutulduğunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Bazen, ‘Böyle ders olacağına hiç olmasın; öğrenciler o ders saatinde bahçede oynasınlar, belki daha iyi’ diye düşündüğüm oluyor. Çünkü derse geliyorlar ve köklü bir biçimde nefret ediyorlar. Bu duyguyu anlayabilirim. Bu durum, benim için -İngilizcedeki challenge anlamıyla- bütünüyle bir meydan okumaydı. Bu insanları tarihçi yapmayacağız ama tarihe karşı bir ilgi uyandıracağız. Bu, benim çok hoşuma gitti. Yani anlatacaksınız, örnek vereceksiniz ve hatta biraz -herhalde vardı bir tarafımda- komedyenlik yapacaksınız. Gerçi kötü bir komedyenlik. Öyle olmasa da, birtakım şamatalar yapıp öğrencilerin ilgisini çekeceksiniz; çünkü bir kısmı mışıl mışıl uyuyor ve uyumakta da haklı. Sabahleyin ders var, öğleden sonra da laboratuar. Üstelik çoğu seçmeli ders olduğu gün yemek saatini dahi kaçırıyorlarmış. Tabii sonuç hüsran. O zaman herkes uyuyor. O nedenle ben de, bu çocukların ilgisini çekmek için her fırsatı değerlendirmek gerektiğini öğrendim. Mesela bir örnek anlatayım size:
442
TAL‹D, 3(6), 2005, Söylefli
Bir keresinde, pencerelerden bir tanesi bozukmuş ve neredeyse kafamıza düşüyordu. Son anda tutabildik. Bir öğrenci de yardım etti. Bunu fırsat bilip, hemen ‘Osmanlı’da yapı nasıl denetleniyordu?’ deyip lafa başladım. Üstelik sınıflar çok kalabalıktı aslında. Ders sayısı öğrenci sayısına oranla yeterli olmadığından, derste çok rahat 200 kişi olurdu. Böyle bir ortamda, insan sürekli olarak sahnede oluyor. Maksat zaten olayı biraz da sevimli kılmak. Bir önemli maksat da, -bugün bize pek olmayacakmış gibi geliyor ama o dönemde öyleydi- tarihî yapılara derin bir ilgisizlikle bakan mühendislerde böyle bir ilgi oluşturmaktı. Hatta hatırladığım, şaşırtıcı bir olayı anlatayım size. Bir toplantıda, mühendis olan birisi anlatmıştı. Samsun civarında tarihî kalıntılar bulunmuş. Böyle durumlarda müzeye haber verilmesi gerekirken, işlerin kontrata göre gecikeceğini düşünen sorumlu kişi, makineleri çalıştıran adama sür emrini vermiş. Elbette, böyle bir icraat neticesinde, eserler darmadağın edilmiş. Bu işi yapan kişi, bunu hepimizin önünde anlattı. Toplantıda hazır bulunanlar, adama “Böyle bir şeyi nasıl yapabildin” der gibi biraz şüpheli şüpheli baktıklarında adam neye uğradığını şaşırdı. Herhalde kendini teknoloji kahramanı olarak görürdü. Bu anlattığım olay, 1972 veya 1973 yılında Ankara’da bir aile toplantısında oldu. Buna benzer şeyleri birkaç defa dinledikten sonra, kendi kendime, ‘Demek ki, bu dersin maksadı başka türlü bir mühendis tipi yetiştirmek olmalı’ diye düşündüm. O nedenle, ben bu dersleri çok sevdim. Uzun da sürdü. YÖK başımıza çökünceye kadar bu sistem vardı. Sonradan maalesef kayboldu ve bugün bile, bunun bir kayıp olduğunu sanıyorum. Böyle bir yöntem, öğrenciler için yararlıydı. Biraz da o düşünceyi teyit eden bir şeyle, zaman zaman karşı karşıya geliyorum. Özellikle havaalanlarında oluyor. Orta yaşlı bir bey geliyor, ‘Hocam beni hatırladınız mı’ diyor. Genellikle hatırlamıyorum, çünkü sınıflar 200 kişilik falandı. Ardından, derslerde neler anlattığımızı bana anlatıyorlar; halbuki ben çoktan unutmuş oluyorum. Demek ki, karınca kararınca da olsa yapmak istediğimiz şeyi yapmışız. Bazen de hayal kırıklığı düşüyordu payıma. Çünkü bunların sınav kağıtlarını okuyunca, sonradan, şuradan buradan kopya ettiklerini anladık ve o zaman da feci moralim bozuldu. Hatırlıyorum, bir çocuk vardı. Birkaç kere buna rastladım. ‘Şimdiye kadar Osmanlı tarihçiliği, Osmanlıca olan belgeleri Türkçeye çevirmekten ibarettir’ şeklinde bir yargıda bulunuyor. Bence bu durum biraz abartılmış gibi; ama, insanların düşüncelerine saygım var. Sonra bir gün Doğan Avcıoğlu’nu okudum. Meğerse o cümle aynen orada varmış. Bizim bütün çocuklar onu oradan kopya etmişler. İşte o zaman hiç saygım kalmadı. Ama yine de, kendimi bu tür öğrencilerle ilgilenmek gerektiğini hissettim. Öte yandan; malum, o zamanlar kadı sicilleri Ankara Müzesi’ndeydi, yani Etnografya Müzesinde. Orada çalışan çok az insan vardı. Mesela, Özer Ergenç. Malumunuz, Ankara çalışmasını yapmıştı. Toprağı bol olsun Ronald Jennings o
Suraiya Faroqhi ile Türk fiehir Tarihi Üzerine
443
yıllarda Kayseri üzerinde de çalışmıştı. Ben onlardan biraz sonra geldim. Aşağı yukarı 1970’li yılların sonunda ve 1980’li yılların başında. O zaman araştırmacılar için ayrı bir masa da yoktu. Kim izin kullandıysa, onun masasına oturuluyordu. Santral memuru için, kulübemsi bir yer vardı. Bayan santral görevlisi izindeyken, o mekanda uzunca bir süre çalıştığımı hatırlıyorum. Fakat müzeci olan arkadaşlarla bir tanışıklık oldu ve o da benim için çok yararlı oldu. Bir de Tapu Kadastro arşivinde çok hoş bir kuyûd-ı kadîme bölümü var. III. Murat döneminde yapılan tahrirler orada. Bir de bir sürü vakıf dokümanı orada bulunuyordu; ama ben daha çok XVI. yüzyılın son yıllarında yapılmış tahrirler üzerinde dururdum. Orada da sayımız az idi. Huricihan İslamoğlu, rahmetli Cengiz Orhonlu gelirdi. O zaman belgelerin yanında çay içilebiliyordu. Orada, beraber çay içtiğimizi gayet iyi hatırlıyorum. Burada çalışırken bir de şöyle bir şey olmuştu. Malum, saat beşte paydos oluyordu; fakat o akşam benim canım biraz daha çalışmak istedi. Görevlilerin ayak seslerini duydum ama içimden ‘Şimdi bir şey söylemeyeceğim, kapatıp gitsinler. Daha sonra bekçiye haber verir, dışarı çıkarım. Kimse de bana kızmaz çünkü o zaman odayı içeriye bakmadan kapattıkları anlaşılacaktı. Gerçekten de öyle oldu. Saat yedi gibi bekçiyi çağırdım, durumu anlattım. Benim için kapıları açtı. Buna benzer birtakım komik olaylar oldu. İki tez hazırladım ben. Aslında delice bir şey bu, yapmamak gerekir. Ama ne olup biteceğinden tam da emin değildim; çünkü yabancılarla, birer senelik sözleşme ile çalışılıyordu ve 1970’li yıllarda işlerin nasıl gelişeceği de hiç belli olmazdı. O nedenle, ‘Almanya’da da doçent olayım, yani gerekirse elimde altın bilezik bulunsun’ diye düşündüm ve sonunda, daha sonraları Kent ve Kentliler adıyla yayınladığım eserimin çekirdeğini oluşturan tezi -kitabın altı bölümünü- yazdım. Sonradan genişlettim. Daha Türkçesi yeni yayınlanabilen Bektaşi kitabıyla Almanya’da, Kent ve Kentliler’le de burada doçent oldum. Bu da İstanbul Üniversitesi’nde oldu. Jürimde Münir Aktepe vardı. O da, zaten lisans öğrencisiyken hocam olmuştu. Beni çok eskiden tanıyordu. Rahmetli Nejat Göyünç, Şehabettin Tekindağ, Bekir Kütükoğlu ve Yuluğ Tekin Kurat vardı. Onu, herhalde Ankaralı olduğu için koymuşlardı jüriye. Jüri çok hoş bir hava içinde cereyan etti. Benden önce de doçent olan yabancılar vardı. Fakat bildiğim kadarıyla, bunlar daha çok psikoloji veya matematik gibi dallardaydı. Osmanlı tarihinde doçent olmuş bir yabancı yoktu. Jüri üyeleri bunu bana hiçbir zaman hissettirmediler. Her şey gayet normal gerçekleşti, bu konu ile ilgili olarak da hiçbir soru gelmedi. Bu durumu çok takdir ettim, çünkü başka türlü de olabilirdi. Neyse komik bir hikaye daha anlatayım. Rahmetli Şahabettin Tekindağ da jürimdeydi. Malumunuz, çok sayıda makale yazmıştı. O zaman şöyle bir adet vardı. Jüri üyelerinin tüm çalışmalarını okumuş olmak gerekirdi. Şahabettin Bey’in de yazılarını okudum, ama bir de kitabı vardı Memluklular üzerine. Eser
444
TAL‹D, 3(6), 2005, Söylefli
Tarih Kurumu’nda yoktu. 50 makalesini okuduktan sonra, herhalde o kitap okunmadan da sınava girilebilir diye düşündüm. Derken deneme dersinde, prosopografi ile ilgili bir çalışma sundum. O dönemde bu tür çalışmalar Osmanlı tarihinde çok fazla değilken Memluk tarihinde biraz vardı. İran tarihinde var. Münir Aktepe de yapmıştı. David Ayalon’un Memluklularla ilgili böyle bir çalışması olmuştur. Ben de derste, bir şekilde bundan bahsettim. Meğerse hata yapmışım. Şahabettin Beyin büyük rakibi David Ayalon’muş. Deneme dersinde Şahabettin Bey de jüri başkanıydı. Biz Mustafa Çetin Varlık’la birlikte doçent olduk. Ondan sonra Şahabettin Bey, ‘Sınavınız iyi geçmiştir; fakat eğer Ayalon’un kitabını değil de, benimkini kullansaydınız daha da iyi ederdiniz’ dedi. Böyle hepimiz gülümsedik, jüri üyeleri de dahil olmak üzere. O zaman çok hoş bir alışkanlık vardı: Jüri üyelerinden birisi cübbesini omuzlarından alır, yeni doçente giydirirdi ve bu şekilde fakültede olan insanlar tebrike gelirlerdi. Ondan sonra da, elbette, cübbe iade edilirdi. Sınav, böylelikle son derecede hoş ve uyum içinde yapıldı. Sene 1980 sonbaharı. Ondan sonra, dediğim gibi, ODTÜ’de YÖK başımıza çöktü. İllâ bir tarih bölümü açmak zorundaydık. Buna bir itirazım yok. Tarih bölümü pekala olabilir, ama bu mühendislere veya ekonomi öğrencilerine yapılan dersin kaldırılmış olmasına çok hayıflandım. Halen de üzülüyorum. Çünkü hem öğrenciler için, hem de benim için güzel bir şeydi. Hocam şehir tarihine olan ilginiz, anlattığınız kadarıyla, ODTÜ’lü yıllarda başlıyor ve ardından doçentlik tezi olarak verdiğiniz Kentler ve Kentliler kitabınız çıkıyor. Sizi şehir tarihine yönelten şey nedir? ODTÜ’deki mimar ve şehir planlamacısı arkadaşların kapı komşum olması çok önemli bir faktör. Bir arkadaşım, dördüncü sınıflar için bir Bursa semineri açmıştı. Bu dersi veren arkadaş, bir miktar Osmanlıca biliyordu ama öyle çok da fazla değil. Onun için ‘Bize katılır mısın?’ dedi. Ben de katıldım. Restorasyon bölümü vardı, halen var. O bölümün öğrencilerine de, bir restorasyoncu Osmanlı belgelerinden ne anlayabilir türünden bir ders verilirdi. Bir de öğrenciler için, genel Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihine giriş gibi dersler vardı. Hayatta unutmam, bu mimarlık öğrencileri kitap okumaktan hiç hoşlanmazlar, her şey görsel olsun isterlerdi. Bana bir konu hakkında, dönem sonuna kadar hiçbir kitap bitiremediğinden emin olduğum bir öğrenci gelmişti. Sanırım, ödevini kitaplara şöyle yüzeysel bir biçimde bakarak yazmıştır. Arkadaşına da yazdırmış olabilir, zira o tür şeyler olurdu orada. Bilmiyorum, belki bugün kalkmıştır ama o zaman çocuklar arkadaşlarına öyle şeyler yazdırıyorlardı. Zaman zaman da yakalıyorduk. Böyle öğrencilerden hocaları olarak ben pek bir şey öğrenemezken daha ciddi olanlar da vardı. Aslında benim için asıl yararı şehircilerin somut sorularla gelmeleriydi. Mesela, ‘Muğla hakkında bir proje yapacağım. Acaba Muğla hakkında ne gibi belgeler var ve bunlar bize ne söylüyor?’ Bu türden somut sorular gelirdi. İşte o zaman, bu yaptığımız işin bir
Suraiya Faroqhi ile Türk fiehir Tarihi Üzerine
445
işe yaradığını anladım. Şehircilik bölümünde İlhan Tekeli ve Sevgi Aktüre vardı. Bunlar da bu konularla ilgiliydiler. Bir de, hiç öğrencisi olmadığım halde, çok önemli bir ilham kaynağım olan Mübeccel Belik Kıray vardı. Mübeccel Belik Kıray, 1950’li ve 1960’lı yılların kentleri üzerinde çalışmıştı, ama sorduğu sorular, yine de, Osmanlı tarihine yeni başlamış olan birisi için gerçekten ilham kaynağı oldu. Sizin şehir tarihi çalışmalarına yaklaşımınız biraz daha farklı gibi gözüküyor. O dinamik yapıyı, biraz daha sosyal hayat olgusu olarak değerlendiriyorsunuz. Daha önceleri savaşlar ve siyasî olaylarla şekillenen şehir tarihi çalışmaları var. Bu bağlamda siz, şehir tarihi çalışmalarınızı nereye oturtuyorsunuz? Burada tekrar Barkan’a gönderme yapmak gerekir. Çünkü Barkan’ın “Kent Oluşumunda Vakıfların Rolü” çerçevesinde birkaç çalışması var. Bir de, Annales okumaya başladıktan sonra, Fransa’daki şehir monografisi geleneğiyle tanıştım. Fransa’da hemen hemen biraz önemli olan her kent üzerinde asgari bir, genellikle de ikişer üçer tane monografi kaleme alınmıştır. Örneğin XVI. yüzyıl Lyon’u üzerinde çok gelişkin, çok hoş iki ciltlik bir çalışma var. Bunlardan birkaç tanesi Tarih Kurumu’na gelmişti. Çünkü Tarih Kurumu, biliyorsunuz, o zaman Atatürk’ün miras olarak bıraktığı bir paraya sahipti. Kütüphane başkanı da bu bütçeyi çok akıllıca kullanmıştı. Kent konulu çalışmalara orada ulaşmak mümkündü. André Raymond’ın Kahire kitabı da zaten bu geleneğin bir devamıdır. İlk başta bu kitap, sadece Tarih Kurumu’nda vardı. Fransızca’yı sevdiğim için bu Fransız kent monografilerini 1970’li yıllarda okumaya çalıştım. Bu yıllarda ODTÜ’nün de kütüphane için ayırmış olduğu bütçe fena değildi. Hocalar istekte bulunabiliyorlardı ve o zaman bazı monografilerin birkaç tanesini istemek durumunda kaldık ve geldi. Bu nedenle bana herhalde yön veren bu çalışmalar oldu. Lyon veya Metz üzerinde, hatta Tunus üzerinde çok güzel çalışmalar vardı. Bunlara ulaşmak her zaman kolay değildi ama karınca kararınca o zamanın Ankara’sında bulmak mümkündü ve bu çok önemli bir etkiydi benim için. Osmanlı’da Kentler ve Kentliler kitabının hemen önsözünde, Fransız tarihçilerinden etkilendiğinizi söylüyorsunuz. Kısmen cevaplandırdınız aslında ama bunların kimler olduğunu ve bu etkinin hangi düzeyde olduğunu lütfeder misiniz? Ben maalesef Fransa’da okuyamadım. Öğrencilikte, Türkiye’den döndükten sonra, gerçekten çok istediğim bir şey vardı: Braudel’in öğrencisi olmak. Bugün böyle bir şey isteyen bir öğrenci için bu imkansız bir şey değildir. Fransızcayı normal düzeyde bilen bir öğrenci için bu tür kapılar açık. Ama 1960’lı yıllarda durum öyle değildi. Ben İstanbul’a gitmeyi becerdim. Daha sonra Amerika’ya gitmeyi de becerdim, ama Paris’e gitmeyi beceremedim doğrusu. Onun için be-
446
TAL‹D, 3(6), 2005, Söylefli
nim bütün tanışıklığım kitaplar aracılığıyla oldu. Benim ilk Fransa ziyaretim 1980 yılına rastladı, yani benim doçent olduğum yıla. Ama dediğim gibi, Ankara’da o zaman hem ODTÜ Kütüphanesi, hem Tarih Kurumu Kütüphanesi iyi idi. Milli Kütüphane’de de bazı şeyler bulmak mümkün idi. Fakat Milli Kütüphane öyle çok sevimli bir mekan değildi çalışmak için. Tarih Kurumu çok daha iyiydi. Milli Kütüphane o zaman eski yerindeydi Kızılay’da. Aslında orası gayet zengindi. Ama okuyucuya hizmet vermek gibi bir anlayış çok yoktu. Bir sabah, kütüphanenin önünde bir kalabalıkla karşılaştığımı hatırlıyorum. Neden biliyor musunuz? Bir tek anahtar varmış. O anahtar da bir memurda imiş ve o memur da geç kalınca, kütüphanenin önünde kütüphanenin açılmasını bekleyen kalabalık bir kuyruk oluşmuştu. Öyle bir durum Tarih Kurumu’nda veya ODTÜ’de hiç olmayan bir şeydi. Sadece Milli Kütüphane’de olabiliyordu bu. Ama kitaplar açısından orası da zengince bir yerdir. Bildiğimiz kadarıyla “Osmanlı’da Maddi Kültür” başlığı altında bir dizi atölye çalışması yaptınız... Evet, üç tanesini yayınladık iki tanesinin eli kulağında. Orient Enstitüsü’nün dizisinde çıktı. Fakat biraz meşakkatli oldu. Çünkü tam biz her şeyi bitirmişken Orient Enstitüsü, bizde para yok dedi. Bunun üzerine oradan buradan sponsor bularak biraz para topladık. Orient Enstitüsü’nün bütçelerine de bir ek para gelmiş, sonunda 2003 yılının Ekim ayında çıktı: Osmanlı Maddi Kültürü. Yemek yeme, içme ve ev kültürüyle ilgili. Türkçe çevirisi da hazır olmak üzere. Ayşen Anadol tarafından, Kitap Yayınevi için çevrilmiş. Çeviri bitmiş, şu ara dizilmek üzeredir. Bir de beşincisi kıyafetler hakkında. 2004 yılının sonbaharında İstanbul’daki Eren Yayınevinden çıkmıştır; Muhittin bey resimler iyi çıksın diye çok gayret göstermiştir. Sizin “maddi kültür” tanımınızla Braudel’in “maddi medeniyet veya uygarlık” kavramı aynı şeyi mi ifade ediyor yoksa farklı bir şeyi mi? Ana ilkeler aynı olmakla birlikte ayrıntılarda farklılıklar vardır: Braudel kentleri büyük bir rahatlıkla eserinin, birinci cildinde anlatmıştır, sanki en basit düzeyde maddi uygarlığın bir parçası imiş gibi. Halbuki bana kalırsa ikinci ciltte, yani ticari ilişkiler bağlamında anlatılsaydı daha iyi olurdu. Kent olgusu şüphesiz ki maddi kültürün bir bölümüdür; fakat aynı zamanda ticaret ve devlet olgularıyla yakından ilgilidir. Ekmek, meyve veya hırka ile aynı kefeye konmaz diye düşünüyorum. Bununla birlikte çalışmalarımızı yön veren yapıt, Fernand Braudel’in 1970’li yılların sonunda ve 1980’li yılların başında elimize geçen büyük üç ciltlik Maddi Kültür kitabıdır. ‘Bizim elimizde de bir miktar malzeme var. Bu malzemeyi, biz niye bu şekilde değerlendirmiyoruz?’ diye düşündüm. Birinci ciltte yeme içme ve ev fasılları var. Hiç şüphesiz kafamda bir yerde duruyordu. İkincisi de yine ODTÜ’deki arkeolog arkadaşların katkısıyla ol-
Suraiya Faroqhi ile Türk fiehir Tarihi Üzerine
447
du. Fizikçi veya kimyager olup da arkeolojiye bir yerde hizmet eden insanlar vardı ve bizler de zaman zaman bunların konferanslarına giderdik. Bu arkadaşlar, eşyadan hareketle çalışan insanlardı. Bize, ‘belgeler bize bu konu hakkında neler söylüyor?’ şeklinde sorularla gelirlerdi. Bazen de ben onlara bazı sorular sorardım, ancak bu arkadaşların yardımıyla belgelir değerlendirebildim. Bir örnek vereyim: Ömür Bakırer’le birlikte bir küçük tekkeyi yayınladık. Ömür bunun fotoğrafını çekti ve sanat tarihi açısından değerlendirdi. Suat Sinanoğlu, sağ olsun, bir Bizans mezar taşını bizim için okudu. Ben ise vakıf defterlerinde bu tekkeyle ilgili kayıtları arayıp buldum. Hayatta unutmam. Oraya gittik. Ömür fotoğraf çekti, sonradan filmin bozuk olduğu anlaşıldı ve biz ikinci kez gittik. İkinci kez gidişimiz de enteresandır. O zaman öyle özel arabalar çok yaygın değildi. Yardımcı doçentler arasında hiç yaygın değildi. Biz de otobüsle gittik ve geri dönüşü yapamadık bir keresinde. Doğanhisar diye bir kasabada geceyi geçirmek zorunda kaldık. Kasabada bir tek otel varmış ve o da yalnızca kasabada pazar varken çalışıyormuş. ‘Eğer yatak çarşaflarını değiştirirseniz kalırız’ dedik. Oteli işletenler de ‘olmaz’ dediler. Kalmadık. Sonra Öğretmenler Derneği’ne gittik. Durumu oradaki arkadaşa anlattık. Çok güldü. ‘Evet’ dedi, ‘tek otel budur, ama hiç merak etmeyin çarşaflar değişecek’. Gerçekten de birazdan, bize hayır diyen adamı sırtında bir değnek ve kocaman bir torba ile gördük. Anlaşılan, nasıl olsa değişmesi gerekir diye düşünüp bütün çarşafları toplayıp yıkamak için evine götürüyordu. Sonra akşam biz orada iken çok hoş bir bayan yanımıza geldi. Orada öğretmenmiş. Gazi Eğitim mezunu çok zevk sahibi, çok zarif bir bayan. Üçümüz birlikte, mahalli sinemada bir yeniçeri filmi seyrettik. Hayatta bu kadar eğlendiğimizi hatırlamıyorum. Çünkü, malumunuz, ucuz filmlerde yapılan basitlikler. Mesela, aynı aktörler değişik kıyafetlerle, değişik rollerle karşımıza çıkıyorlardı. ‘Biz bu adamı daha önce görmemiş miydik? Bu aşık, şimdi cellat mı oldu?’ türünden konuşmalar yapıp kahkahaları koyuveriyorduk. Bizden başka seyirci de olmadığı için, istediğimiz kadar gülebiliyorduk. Kimse rahatsız olmadı. Çok hoştu. Neyse öyle bir olay da oldu. Ben geç evlendim. Evlenmeden önce bir İzmirli kimyager bayan ile uzun süre aynı evi paylaştım. Ev arkadaşım hanım, arkeologlara çalışan bir kimyagerdi. Çoktan profesör oldu. O zamanlar ikimiz de gençtik ve yardımcı doçenttik. Bu bayan, özellikle, bozulan taşlar üzerinde çalışıyordu. Biz de bol bol dalga geçtik. İşte ‘Bozulan Taşlar Kongresi’ falan filan gibi. Fakat bu da, benim için çok yararlı oldu. Çünkü orada yine somut sorunlar var. Bozulan kimyevi bir süreç söz konusu. Bu hanım bunun üzerinde çalışıyordu. O zaman, ‘Ulaştığım belgelerde sözü edilen nesneler aynı zamanda gerçek dünyada var olan nesnelerdir. Teknik sorular arzeder, havakirliliği nedeniyle bozulur, yani salt kağıtta varlığını sürdüren hayali şeyler değildir’ düşüncesi, bilincime iyice yerleşti. O açıdan ODTÜ’deki ortam, yani sanat tarihçilerinin, arkeologların, arkeolojiye meraklı olan fizikçi ve kimyagerlerin aynı anda ve birbirine bitişik binalarda bulunması, eminim, beni bir ölçüde şekillendirdi.
448
TAL‹D, 3(6), 2005, Söylefli
Efendim, şehirle ilgili somut çalışmalar yanında teorik olarak şehir üzerine yazılan birtakım şeyler de var. Diyelim yüzyılın başında bunlardan biri Weber’dir. Meşhur Kent kitabında, mesela, bir şehri şehir yapan beş özellik sayıyor... Ben bundan çok memnun kalmadım açıkçası. Onun için de bilerek bahsetmiyorum. Weber elbette çok önemli bir adamdır. Fakat o zaman Osmanlı kentleri hakkında bilinenler sıfıra yakındı. Sıfıra yakın somut bilgi varken, tabii ki, teori çok kolay üretilir. Goethe’nin bu konuda bir sözü vardır: “Eğer hiçbir fikriniz yoksa kelime çok kolay bulunur” şeklinde. Bana sorarsanız, kent üzerine kaleme alınan bu tür yazıları rafa kaldırsak ve orada bıraksak daha iyi olur. Çünkü sonuç olarak, bunlar, öyle somut bir bilgiye dayanan varsayımlar değildirler. Weber, en nihayet, yanlış hatırlamıyorsam 1920 yılında öldü. Oysa benim gözümde Osmanlı tarihi, bilimsel bir çalışma olarak Köprülü’nün kitabıyla ortaya çıktı ve Köprülü’nün kitabı o yıllarda ancak basıldı. Onun için evet adam çok önemli bir adam ama kahin mahin değil. Braudel’in kitabında aynı sorunun başka bir tezahürünü görürsünüz. Başka bir deyişle Braudel’in somut enformasyon ne kadar olursa, o kadar bir şey yapılabiliyor. 1979 yılında, belli ki Osmanlı tarihi hakkındaki bilgileri şaşılacak derecede güncelmiş. Barkan gibi bu konudaki çalışmalardan haberdar olan insanlar, eminim ki o zamanlar Braudel’e gerekli olan bilgileri kendisine vermişler. Ancak o zamandan bu yana yirmialtı yıl geçmiş ve eskiden kabul edilen bazı savlar bugün bize yüzde yüz bir doğru gibi görünmeyebilir. Başka bir örnek vereyim. Perry Anderson’un ‘Lineages of the Absolutist State’ adlı kitabı çok güzel bir kitaptır. 1975 civarında basıldı. Çok hoştur. Avrupa söz konusu olunca hayret verecek derecede güzel bir sentezdir. Ama sıra Osmanlılara gelince, hiç de öyle değil. Önce hayal kırıklığına uğradım. Sonra düşündüm. Bu adamcağızın kabahati yok. Çünkü orada literatür listesinde o zaman var olan bütün eserler gözükmektedir. Yani adam ihmal falan etmiş değil. Bizler buna daha iyi bir şey verememişiz, onun için bu bölüm öyle olmuş. Bence teori ile pratik araştırma hep eşgüdümlü olarak gitmelidir ve hiçbir pratik araştırmaya dayanmaksızın üretilen teoriler güncelliğini çabuk yitirir. Weber’in dışlayıcı tavrı Osmanlı şehir tarihçiliğini etkilemiş midir? Sanmıyorum. Çoğu insan, haberdar bile değildi. Genellikle doktora tezini yazarken görmüştür insanlar bunu . Ondan sonra herkes yapabildiği kadarıyla bunun niye geçerli olmadığını anlatmaya çalışmıştır. Weber’in prestiji, böyle bir etki yapabilmek için yeteri kadar yüksek değildi. Osmanlı şehir tarihi çalışmalarına genel olarak bakıldığında Arap eyaletlerinin ve nispeten de Balkan şehirlerinin daha çok çalışıldığı görülüyor. Anadolu şehirleriyle ilgili çalışmalar ise daha az. Belki halen de daha az çalışılıyor. Siz de Kentler ve Kentliler’de kaynakların çok olmasına
Suraiya Faroqhi ile Türk fiehir Tarihi Üzerine
449
rağmen, az çalışılmış bir alan olduğunu söylüyorsunuz zaten. Anadolu şehirlerinin az çalışılmış olmasını, temelde neye bağlayabiliriz? Bu gerçekten, biraz zor bir soru. 1960’lı ve 1970’li yıllarda, hatta belki 1980’li yılların başında insanın aklına hemen bir cevap geliyordu. Çünkü o zaman arşive girmek çok zordu. Suriye’de arşivde çalışmak için de izin tabi ki gerekiyordu, fakat çok daha kolayca alınabiliyordu. Mesela, Bruce Masters –İnalcık’ın doktora öğrencisi olarak- Halep üzerinde çalıştı. Aslında isteği Halep değildi, Osmanlıların Ayntap dedikleri kentti. Gaziantep için bir türlü izin alamadığı için, çalışma konusu Halep’e kaymıştı. Ama bu eski bir hikaye tabii ki. Kitap 1988 yılında çıktı. Masters ise doktora araştırmalarını 1970’li yıllarda yapmıştır. Yani, tez çalışmasını yaptığı yıllar ile kitabın yayınlandığı yıl arasında aşağı yukarı 10-15 yıl var. Malumunuz arşivlerden yararlanma konusu tamamen değişti bugün. Çünkü o zamandan bu yana İstanbul’daki arşiv diğer arşivlerden farksız hale geldi. İnsan Venedik’te nasıl çalışırsa buradaki arşivde de aynı şartlarda çalışabiliyor. Ama daha öncesi için bence koşulların zorluğu çalışmaları çok etkiledi. O zamanlarda kadı sicilleri çok zor ulaşılan yerlerde idi. 1975 yılında Antalya sicilleri üzerinde çalışmak için izin aldım, bu izin ise fotokopi iznini de kapsıyordu. Ekim ayında Antalya’ya gittim. Ama Ekim’de Antalya’da hava hâlâ çok güzeldi. Müzede kimsecikler yoktu. Önce insanları aramak zorunda kaldım. Onları buldum bir yerlerde. ‘Tamam, fotokopi çektirebilir yazısı yazılmış. Fakat bizde fotokopi makinesi yok. Siz bunu eğer bir yerden bulursanız, o zaman çektirebilirsiniz’ dediler. Bir gün boyunca bütün fotoğrafçıları gezdim ve hepsine ‘Acaba fotokopi makineniz var mı?’ diye sordum. Sonunda bir tanesinde buldum. O çektirdiğim fotokopiler hala duruyor. Kalitesi iyiymiş. Ama böyle şeyler, çalışmak isteyen doktora öğrencilerini korkutan bir durumdu. Şimdi bu işler bitti. Artık Milli Kütüphane’de çalışmak gayet rahattır. O açıdan hiçbir sorun yok. Başbakanlık Arşivi’nde çalışmak daha da rahattır. Ama dediğim gibi, arşivin yeniden düzenlenmesi olgusu 1980’li yıların sonuna rastlıyor. Kadı sicillerinin Milli Kütüphane’ye transfer edilmesi 1990’lı yıların ortalarına rastlıyor. Umarım artık bundan sonra bu iş düzelecek. Az çalışılmasına rağmen diyelim ki biri Arap şehirlerini çalışmaya karar verdi. Kaynaklar sorunu gündeme geldiğinde Osmanlı kaynaklarını destekler mahiyette başka hangi kaynaklardan bahsedilebilir? Evet var. Şu şekilde. Biliyorsunuz burada herhalde göçler çok olduğu için özel arşiv yok gibi. Özellikle biraz eskiye inen arşivler ender bulunmaktadır. Ben hep Ahmet Yaşar Ocak Bey’e imrendim. Çünkü o, böyle bir arşiv buldu ve yayınladı. Enfes bir şey. Ama normal olarak böyle şeyler pek yoktur. Halbuki özellikle Suriye’de ve Lübnan’da özel arşivler oldukça çoktur. Ailelerin elinde kalmış oluyor. Özellikle Lübnan’da manastırların elinde XVIII. yüzyıla kadar ge-
450
TAL‹D, 3(6), 2005, Söylefli
riye giden çok malzeme var. Onun için, mesela, Kadı sicilleri Şam’da devlet arşivindedir. Fakat bunun dışında bir de özel arşivlere de gitmek mümkün olmaktadır. Keşke bizde de böyle bir imkan olsaydı. Özellikle Arap şehirleri söz konusu olduğunda hem o bölgedeki eşraftan, hem de idarî sınıflardan oluşan elit grupların varlığından ve bunların böyle bir literatür ortaya koyduğundan bahseder biyografiler. Bir de sizin bahsettiğiniz manastırlardan hareket edersek, bölgedeki farklı din mensuplarının kaynakları var. Anadolu şehirleri için belki bunların her ikisine de ulaşılamıyor. Ne şehir önde gelenlerinin ürettiği bir literatür var, ne de şehirlerdeki gayrimüslimlerin kendilerine özgü bir literatürleri var. Varsa da, bize kadar ulaşmamış. Bu ciddi bir boşluk yaratır mı sizce Anadolu şehir tarihi çalışmalarında? Evet öyledir. Hatta bu sadece kitap konusunda değil, maddi kültürde de aynı şey söz konusu. İnsan her gün yeni bir şey öğreniyor. 2003 baharında Atina’da bir konuşma yapmak üzere çağrıldım. Biraz vaktim vardı. Benaki Müzesi yeni açılmıştı. Oraya gittim. İnanmayacaksınız belki. Aslında dokümanlarda var olduğunu bildiğimiz fakat burada hiçbir zaman görmediğimiz bir sürü eşya orada vardı. Örneğin tarihi belli olan ipekli kumaşlar. Niye tarihi belli? Çünkü genellikle birisi bunu bir manastıra vakfetmiş oluyor. Vakfedilişinin tarihi yazılı. O zaman hiç değilse daha önce yapılmış olduğunu anlıyorsunuz. Halbuki, malumunuz, genellikle kumaşın tarihini saptamak çok zordur. Veya işleme yapan birtakım bayanların atölyeleri varmış. Bu hatunlar, kilise için bir şey yaptıkları zaman imza koyuyorlar. Hiç değilse adı, bulunduğu kent ve tarihi. Oysa piyasa için çalışan nakışçı bayanların varlığını ancak bu parçalardan hareketle saptamak mümkündür. Bildiğim kadarıyla biz piyasa için iş yapanların genellikle erkek olduğunu düşünmekte idik, öyle değilmiş kazın ayağı. Bir de en nihayet bir âyânın karısı, bir kocabaşın karısı veya zengin bir tüccarın karısı birtakım takıya sahiptir. Tereke listelerinden bu anlaşılmaktadır. Oysa Topkapı Sarayı’nda gördüğümüz şeyler; sultanlara ve hanım sultanlara, yani bir şekilde hanedana ait olan parçalardır. Daha mütevazı insanların takılarına gelince XIX. veya XX. yüzyılda yapılmış ve etnografya müzelerine gelmiş olan birtakım şeyler var. Oysa Benaki’inn vitrinlerine baktığınızda XVII. ve XVIII. yüzyılda İstanbul’da yapılmış takılar ve küpeler vardır. Ayrıca Makedonya’dan geldiği anlaşılan iki tam teşkilatlı misafir odası bulunmaktadır. XVIII yüzyılın ortasında hazırlanan bu iki oda bir kocabaşı ailesine ait imiş. Herhalde bina 1930’lu yıllarda yıktırılmış. O zaman koleksiyoncu bir bayan içindeki eşyayı satın almış. Tabandan tavana kadar her bir şeyi. Önce kendi evinde bulundurmuş. Sonra da müzeye bağışlamış. Orada, bizim sadece resimlerden veya zengin evlerin içini gösteren birtakım gravürlerden bildiğimiz şeyleri, başka bir deyişle XVIII. yüzyıla ait olan bir konaktaki büyük odayı olduğu gibi
Suraiya Faroqhi ile Türk fiehir Tarihi Üzerine
451
görebiliyorsunuz. Yani bu şeyler demek ki varmış. Fakat savaşlar, göçler nedeniyle büyük bir kısmı kaybolmuş. Kitaplar konusunda bir şey söylemek daha zor. Fakat Benaki’deki eşyayı gördükten sonra ‘Demek ki, kaybımız çoktur’ diye düşünüyorum. Bunu görmeden insan yeteri kadar idrak edemiyor durumu. Ben orada 1,5 gün kaldım. Görevli personel artık, ‘Bu hanım burada ne arıyor?’ diye dik dik bakmaya başladılar. Ama inanılmaz bir şey; çünkü, tereke listeleri üzerinde çok çalıştım ve tereke listelerinde bahsi geçen eşyayı orada görebiliyorsunuz. Yine belki kaynaklarla da ilgili olan bir soru. Kentler ve Kentliler’de; Batı ve Orta Anadolu’yu, hem çekirdek alan olması, hem de İstanbul’a yakın olması yani İstanbul’la olan ilişkisinden dolayı seçtiğinizi söylüyorsunuz. Daha doğuya gidildiğinde ise, kaynaklarının daha az sayıda ve daha az güvenilir olduğu söyleniyor. Peki, daha doğuya gitmek istersek nasıl bir stratejiyle çalışmalıyız? Çok sayıda olmasa bile, bir miktar kadı sicili var. Bunlar artık Ankara’da Milli Kütüphane’de hazır bulunmaktadır. Ben olsaydım oradan başlardım. İkinci bir öneri, XVIII. yüzyıla yönelmeniz. Baş Muhasebe defterleri var, ayrıca genel anlamda Maliye’den, Müdevver katalogundan ilgili olan pek çok malzemeye ulaşabilirsiniz. Ancak tüp bilgiler kataloglarda bulunmaz; bunu gözardı etmemek gerekir. Örnek olarak Maliyeden Müdevver kataloğu belirli bir defterin Başmuhasebe defteri olduğunu genellikle belirtmemektedir. Ancak defteri okuduktan sonra anlarsınız Ama mesela Mehmet Genç’e sorarsanız o bu konuda uzmandır ve çok da cömerttir. ‘Ben filan dönem üzerinde çalışacağım siz o döneme ait bir Baş Muhasebe defterini biliyor musunuz?’ diye sorduğunuzda, eğer öyle bir şeyi biliyorsa size söyler. Baş Muhasebe defterlerinde özellikle Erzurum ve Diyarbakır üzerinde çok bilgi var. Ama bu ikisi üzerine var, diğer kentler ayrı birer sorun. Mesela Van üzerinde çalışmak isterseniz, durum çok zor. Maalesef, belgeler tarihçi için değil, muhassıl, kadı ve diğer idareciler tarafından kendi amaçlarına uygun olarak meydana getirilmiş -ne yapalım. Erzurum ve Diyarbakır gümrük kapıları olduğu için orada malzeme bolcadır. Ayrıca Osmanlı ordusunun bir seferi olunca malzeme bollaşır. Örneğin Fariba Zarinebaf-Shahr, XVIII. yüzyılın Tebrizi üzerinde külliyetli bir çalışma yaptı. Gerçi Osmanlılar Tebriz’i ancak beş altı yıl tutabilmişler; fakat o sırada büyük bir doküman yığınını meydana getirmişler. Gittiklerinde bunu beraberlerinde götürmüşler ve Fariba, bu malzemeyi Başbakanlık Arşivi’nde bulmuştur. Ama dediğim gibi, ben olsaydım Erzurum veya Diyarbakır üzerinde yoğunlaşırdım. Öteki kentlerin bukadar az belgelenmiş olması Osmanlı idari yapısıyla ilgilidir. Zira II. Mahmud dönemine kadar Doğu Anadolu’yu birtakım Osmanlı’ya tâbi, ama içişlerinde belirli bir ölçüde bağımsız olan bey ve prensler
452
TAL‹D, 3(6), 2005, Söylefli
yönetmişlerdir. Bunlar bazı Bitlis hakimleri gibi gayet zengin adam imişler. Ama bir ölçüde eyaletlerini özerk olarak yönettikleri için, Başbakanlık Arşivi’nde çok fazla doküman bulamazsınız. En kötüsü ise Cizre. Çünkü ‘Cizre’de tahrir yapılmayacak’ diye bir kural benimsendiği için XVI., XVII. veya XVIII. yüzyıl Cizre’siyle ilgili bilgileri genellikle boşuna ararsınız. Bir de bu şehir tarihi ve kırsal tarihi ile ilişkili ütopik bir soru soralım. Kırsalı nasıl konumlandırmak lazım? Kırsal tarih ya da bir şehrin kırsal çevresini o şehir çalışılırken tamamlayıcı bir unsur olarak mı ele almalıyız yoksa kendine özgü farklı dinamikleri olan iki ayrı çalışma sahası olarak mı görmeliyiz? Herhalde kırsal alanın kendine özgü bir dinamiği var idi. Ancak bunu yakalamakta güçlük çekiyoruz. Bu bir yerde, bir mercek meselesidir. Kadılar kentte oturuyor. Kazalara zaman zaman şu veya bu kâtibi, şu veya bu nâibi gönderirler. Kendileri çok gitmezler. O zaman bizim elimizdeki kaynaklar genellikle kırsal alana kentten bakar. Oysa köylüler tabii ki öyle bakmamışlar. Ama köylülerin bakış açısını yakalamak şu anda sanırım neredeyse imkansız. Belki bir yerde çok özel bir belge bulunursa ileride, bu bakış açısı yakalanabilir ama şu anda XVII. veya XVIII. yüzyılın kırsal alanlarını ancak kent merkezli bir perspektif içinde görebiliriz. Bununla birlikte bazı sınırlı alanlar, Anadolu’nun genelinden daha ümit vericidir. Kırsal alan çalışmak istiyorum derseniz, Bursa tavsiye edilir. Niye? Çünkü orada XVIII. yüzyılda idari yapıda bir değişiklik yapılmıştır. Bildiğiniz gibi oralarda bolca olan Osmanlı hanedanı vakıfları için ayrı bir makam açmışlar. Yani “Darüssaâde Ağası’nın tayin ettiği ulemadan bir kişi, bu insanların davalarına bakar” deniyor. Demek ki vakıf topraklarında oturan insanlar normal kadı sicilinden çıkar ve kendileri için ayrı bir defter açılır. Tabii, söz konusu insanların sayısı her şeye rağmen sınırlı olduğu için siz o defterlerde kırsal kesime daha yakın olan belgeler bulabiliyorsunuz. Bir de, eğer sabrınız varsa -gerçekten sabır gerektiren bir iş- küçük eyaletlerin 1750’den sonra açılmış Ahkam Defterleri var. Büyük eyaletlerin Ahkam Defterlerini kırsal alan çalışmaları için almamalısınız. O zaman istenen yoğunlukta belge bulamazsınız. Kastamonu’dan Antalya’ya kadar büyük bir araziyi kapsayan Anadolu vilayeti, bu tür bir araştırma için işe yaramıyor. Ama Karaman olur, zira daha küçük. Daha başka küçük eyalet de bulunabilir. Böyle Ahkam Defterlerini gerçekten sabır ile tararsanız, kırsal alanlarla ilgili epey malzeme bulabilirsiniz. Bir de daha önce sözü edilen Maliyeden Müdevver kısmından Baş Muhasebe defterlerine eğer bakılırsa, oradan da bir şeyler çıkar. Fakat şunu gözardı etmemek gerekir ki orada yine başka bir bakış açısı söz konusudur. Bu sefer kadının bakış açısı değil malikânecinin bakış açısı; yani yine bir kent soylu. Ama yapılabilir. Hiç yoktansa kentten bakarak böyle bir araştırmayı ele almak da iyidir.
Suraiya Faroqhi ile Türk fiehir Tarihi Üzerine
453
En azından köy halkının kendi bakış açılarıyla bakamasak bile hem kentten bakılabilir, hem de malikâne sahibinin farklı bakış açısı yakalanabilir... Evet. Hocam, izin verirseniz son bir soru sormak istiyoruz. Aslında bir son soru olmaktan öte, biraz da hülasa-i kelam netice-i meram olarak da alabilirsiniz. Esasen sorunun cevabı, yer yer sorulan soruların cevapları içerisinde verildi. Teşekkür ediyoruz. Özetlemek gerekirse bugün, sizin işe başladığınız zamandaki gibi değil envanter. O zamanlar bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar şehir tarihçiliği parantezinin içerisine sokabileceğimiz kişi vardı. Ama sizin de buyurduğunuz gibi, özellikle 1980’li yıllardan sonra arşivin değişen şartları içerisinde çok sayıda çalışma başladı. Özellikle burada iki kategori var: Birisi tapu tahrirlerinden kaynaklanan çalışmalar. Diğeri de XIX. yüzyıl tarihi açısından önemli bir kategori olarak temettuat çalışmaları. Çok sayıda kent tarihi XVI. yüzyılda falan yer veya XIX. yüzyılda filan yer başlığıyla önümüzde duruyor. Bu çalışmalar yeterli midir sizce? Ne tür problemler var? Bir de, bunların en azından dünyada yapılan şehir tarihçiliğiyle kaba bir kıyaslaması yapılabilir mi? Bence elimizdeki dokümanlar çoktur ve zengindir, fakat çok büyük bir kısmı yani ezici çoğunluğu bir şekilde devlet kaynaklıdır. Esas sorun da budur. Bugünkü kent tarihçiliğinde ise; bireylere, eskisine göre çok daha fazla değer verilmektedir. Bu alanda, marjinal bir kesim bile araştırmalara konu olabilir hatta çok güzel çalışmalar var. Örneğin bir Polonyalı tarihçi var: Bronislaw Geremek. Yoksullar ve marjinal kesim üzerinde genellikle Rönesans dönemi ve Fransa merkezli çalışıyor. Devlet için çok enteresan olmayan birtakım kesimlere bu çalışmada önem verilmektedir. Niye devlet için çok fazla önemli değil. Çünkü fakir olduğu için çok da fazla vergi vermezler değil mi? İkinci bir grup kadın konusudur. Biliyorsunuz bu, Osmanlı tarihçileri arasında da merak uyandırdı. Leslie Peirce’in son kitabı, Antep üzerinden bu konuyu tartışmaktadır. Kentlerde aşağı yukarı eşit sayıda erkekle kadın oturmaktadır. Halbuki çoğu kitapta, kadınlardan çok fazla söz edilmemektedir. Birkaç istisna var. Kahire kadınları üzerinde yapılmış çalışmalar var. Memluklu hanımlarla ilgili bir kitap var. Halep kadınları üzerinde yapılmış çalışmalar var. Ama şimdiye kadar kentin erkek ve kadınlardan oluşan bir yerleşme olduğunu biz Anadolu tarihçileri olarak bence yeteri kadar kavramış değiliz. Tamam zor olduğunu hepimiz kabulleniyoruz. Belgelerin azlığı falan filan. Ama imkansız da değil. Zaten bunu anladık. 1975 yılında, saraylı olmayan bayanlar konusunda yapılmış ilk ciddi çalışma çıktı: Ronald Jennings’in Kayseri’deki kadınlar hakkındaki makalesi.11 O zama11 Ronald C. Jennings, “Women in Early Seventeenth Century Judicial Records: The Sharia Court of Anatolian Kayseri”, JESHO, 1973, sy. 16, s. 168-216.
454
TAL‹D, 3(6), 2005, Söylefli
na kadar hatta o dönemde insanlar, “Kadınlar enteresan, ama ne yazık ki kaynak bulamıyoruz” derlerdi. Oysa o zamandan bu yana 30 yıl oldu ve o 30 yıl içinde oldukça fazla doküman bulundu. Ama yine kadınları bu kadar ihmal edilişi, bence bizde önemli bir eksiklik. Fakirler ve hatta marjinaller gerçek hayatta dışlanmış oluyorlar önemli ölçüde. Ama tarihçi olarak bizim gözümüzde bunun böyle olmaması gerekir. Araştırmacı üstelik biraz sabır ile ararsa bu insanlarla ilgili kayıt bulabilmektedir. Bir keresinde, İzmir’le ilgili ilginç bir belge gördüm. Orada birtakım kahvehaneler varmış, hırsızların toplandığı kahvehanelermiş. Bu nedenle, bu kahvehaneler kapansın deniyormuş. Hatta kapanması için, kadı ve diğer yerel yöneticiler kahvehane sahipleriyle anlaşmışlar. Ancak bu önlem ne ölçüde etkili olmuştur? Hırsız takımı herhalde kendine başka bir kahvehane bulmuştur. Ama hiç değilse böyle kahvehanelerin varlığı ve tespit edilebilirliği XVIII. yüzyıldan bize kadar gelen bu belgeden anlaşılmaktadır. Ben hac üzerinde çalışırken de hırsızlıkla ilgili birtakım şikayetler gördüm. İşte Evliya Çelebi’nin anlatımı: Kahire’nin hırsızları varmış. Geri dönen hacılar kervanını karşılamaya gidiyorlarmış ve Evliya o andan itibaren hacıların çok dikkatli olması gerektiğini söylemiştir. Çünkü hac dönüşü mevsiminde Kahire’de pek hırsız kalmazmış. Hepsi hacıların eşyasını çalmak üzere yola diziliyorlarmış. Kahire gibi büyük bir kentte marjinal kesim herhalde az olmamıştır. Bugün de olduğu gibi bu kesim kent toplumunun ayrılmaz bir parçasıdır ve bizce ihmal edilmemelidir. Dilenciler, seyyar satıcılar, köşe berberleri vs. Bunlara zaman zaman belgelerde rastlıyoruz, çünkü esnaf şikayet ediyor. Bu adamlar dükkanımızın önünde iş görüyorlar, vergi vermezler falan filan diye. Siz de biliyorsunuz ki, pek çok Osmanlı kent monografisinde idarî tarihe çok fazla önem verilmektedir. Her seferinde kadılar, muhtesipler, koloğlanları, muhzırlar hakkında bilgi verilmektedir. Bu tabii ki, önemli bir şey ama en nihayetinde idarî yapı. Bunu merkezden koymuşlar. Ayrıca çoğu yerlerde hep aynı tiptendir, kentin kendi bünyesinden kaynaklanmış bir olgu değildir. Halbuki insan kesimi bizi ilgilendiren kent soyluların ta kendileri. Dediğim gibi, büyük kentler için bu tür çalışmalar daha kolay yapılabilir. İstanbul dipsiz bir kuyu. İstanbul üzerinde çalışınca her türlü şeyi bulabilirsiniz. Zaten o yayımlanan on tane Ahkam Defteri var ya, müthiş bir şeydir. İçinde bolca malzeme var. Umarım devamı gelir, çünkü ben derste çok kullanıyorum. Uzun lafın kısası: Eskilerin deyimiyle, orta direk denilen mütevazı insanlara daha çok yönelmemiz gerekir. Kentin erkek ve kadınlardan oluştuğunu unutmamamız gerekir. Her büyük kentte bir marjinal kesimin olacağını unutmamalıyız. Bir yerde biz yöneticilerin bakış açısını fazlasıyla benimsemişiz. Bir yöneticinin gözünde tercih edilecek kesim, elbette, kadınlar veya marjinal kesim olmayacaktır değil mi? Yönettiği güzelim kentte hırsız kahvehaneleri olmayacaktır. Ama fiiliyatta var. Hiçbir liman kentinde bunlar eksik değildir. Çalışacağınız döneme gelince XVI-
Suraiya Faroqhi ile Türk fiehir Tarihi Üzerine
455
II. yüzyıl daha elverişli. XVI. yüzyıl kent toplumu hakkında çok fazla bilgi bulamayabilirsiniz. Ama XVIII. ve XIX. yüzyıllara yöneldiğinizde bulursunuz. Bence ileride buna daha çok ağırlık vermemiz gerekir. Hocam, çok teşekkür ediyoruz. Biz esas itibarıyla, bu konuşmamızda iki şeyi aramıştık. Bunlardan birisi; sizin bu çok renkli, çok kutsiyetli tarihçi olarak yaşam öykünüz. Diğeri de; bizim önemsediğimiz, burada biraz da öne çıkardığımız Osmanlı şehir tarihçiliğinin temelleri, problemleri, örnekleri... Genel olarak bunları konuşmuş olduk. Peki hocam şu anda neler çalışıyorsunuz? Şu anda ben, henüz çok ham olan XVIII. yüzyıl kentleriyle ve kentin hinterlandıyla ilgili bir şey yapmaya hazırlanıyorum. Ama bu henüz çok hamdır, sürekli olarak şekli değişmektedir. Demek ki olgunlaşmamış, yoksa bu kadar çabuk değişmezdi. Bunun dışında kentlerde oturan kadınlarla ilgilenmeye başladım. Kadınlar söz konusu olunca, bence, bazen tek belgeden hareketle konuya yaklaşmak gerekebilir. Yani elinizde hoş bir belge var, güzel bir tesadüf olarak bulmuşsunuzdur. Bir kadının maceralarıyla ilgili olarak, maalesef genellikle kötü bir macera sözkonusu olmaktadır. Zira kötü bir olay olmayınca belge çok olmaz. Bulduktan sonra insan gider, ana kaynağını şu veya bu açıdan destekleyici başka belgeler arar ve o şekilde esas belgenin etrafında bir şeyler örmek durumunda kalır. Bu tür çalışmalar benim çok hoşuma gider, ayrıca araştırma konumuz kadın olunca, bir yerde, başka çaremiz yoktur. Çünkü XIX. yüzyıla kadar kadınlarla ilgili kitlesel veri çok azdır. 1840’larda temettuat defterleriyle ancak başlıyor. Alan Duben ve arkadaşlarının kullandığı İstanbul nüfus defterleri XIX. yüzyılın son çeyreği için kadınların durumuna bir ölçüde ışık tutmaktadır. Daha önceki dönemler için belge, enteresan olmasına enteresan ama, genellikle tek tük. Onun için biz bulduğumuz kaynakların etrafında bir şey kurmak zorundayız, akıl ve yaratıcılığımız yettiği kadarıyla. Hocam bu zevkli sohbet için size çok teşekkür ediyoruz.
Hazırlayanlar: Coşkun Çakır, Ebubekir Ceylan, N. Bilge Özel Faruk Deniz, Yunus Uğur.
456
TAL‹D, 3(6), 2005, Söylefli
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
353
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 353-436
‹mparatorlu¤un ‹htiflam Aray›fl›ndan Cumhuriyet’in Radikal Modernleflme Projesine: Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l› Mehmet Bengü ULUENG‹N* - Ömer TURAN**
I. Giriş BU ÇALIŞMANIN AMACI, Tanzimat döneminden 1950’ye kadar geçen sürede, Türkiye’de şehir planlama faaliyetlerinin ve bunların ürünü olan kent planlarının kent tarihini incelemede kaynak olarak nasıl kullanılabileceklerini irdelemektir. Çalışma kapsamında ele alacağımız şehirler; İstanbul, Ankara ve İzmir’dir. Bu, kullandığımız yöntemin ya da elde olan kaynakların getirdiği bir sınırlama değil, daha çok makaleyi uygun boyutta tutabilme kaygısıyla bizim koyduğumuz bir sınırlamadır. Ancak yine de bu üç şehir için her döneme ait eşit miktarda kaynak bulunduğu söylenemez. Osmanlı dönemine bakacak olursak, İstanbul’un Osmanlı başkenti olması sebebiyle haiz olduğu “özel” statüyü Edhem Eldem, “İstanbul: İmparatorluk Payitahtından Periferileşmiş Bir Başkente” başlıklı çalışmasında detaylı biçimde ele alır. Eldem’in de dediği gibi, Osmanlı tarihçileri arasında İstanbul bağlamında geçerli olan birtakım gözlemlerden İmparatorluk bütününe genelleme yapma eğilimi vardır.1 Oysa Haim Gerber, Osmanlı siyasî elitinin ideal olarak gördüğü yönetim biçiminin ancak İstanbul’da –o da belirli bir ölçüde– uygulanabildiğine dikkatimizi çeker.2 Gerçekte, özellikle merkezden uzaktaki vilayetlerde, fetih öncesinden süregelen idarî gelenekler kısmen devam etmekteydi. * Dr., Bahçeşehir Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi. ** Central European University-Budapeşte, Sosyoloji ve Sosyal Antropoloji Bölümü. 1 Edhem Eldem, “İstanbul: İmparatorluk Payitahtından Periferileşmiş Bir Başkente”, Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti: Halep, İzmir ve İstanbul, Edhem Eldem, Daniel Goffman ve Bruce Masters (ed.), çev. Sermet Yalçın, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 2000, s. 158-159. 2 Bkz. Haim Gerber, State, Society and Law in Islam: Ottoman Law in Comparative Perspective, Albany: State University of New York Press, 1994, s. 84, 134-135 ve 136-137.
354
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
Merkez ile merkezden uzak bölgeler arasında var olan bu farklılık, planlama alanında kendini belki de daha belirgin biçimde gösterir. Aşağıda daha ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz gibi, özellikle Batı’da anlaşıldığı biçimde planlama çalışmalarının görüldüğü ilk yıllarda, merkezî yönetim, İstanbul dışındaki şehirlerde planlama çalışması yapmayı dahi gündemine almaz. Başta salt İstanbul için çıkarılan birtakım nizamnamelerin, İmparatorluğun diğer şehirleri için de geçerli olabileceği fikri, ilk kez, 1863 yılında yayımlanan Ebniye ve Turuk Nizamnamesi ile gündeme gelir.3 Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, başlangıçta İstanbul kaderine terk edilir ve tüm dikkatler Ankara üzerine çevrilir. Dolayısıyla, kabaca bir tasnifle, Osmanlı döneminde en zengin tarihî kaynaklar İstanbul, Cumhuriyet dönemindeyse Ankara bağlamında bulunur. İzmir’in de kendine has bir durumu vardır. İzmir, Osmanlı döneminde 1880’lerden sonra oldukça yoğun planlama çalışmaları yaşadıysa da, 1922 Yangınında şehirdeki çoğu resmî kaydın yanmış olması bu döneme ait birincil kaynakları sınırlı kılmaktadır. Ancak, Cumhuriyet döneminde, özellikle yangın sonrası yapılan imar hareketlerine ait kayıtların çoğu mevcuttur. Konuya girmeden önce, giderek daha fazla ilgi toplayan bir disiplin olan kent tarihinin hangi soru ve sorunlarımıza “çözüm” getirdiğine bir göz atmak yararlı olacaktır. Sosyal tarihçi Eric Hobsbawm’a göre; disiplin olarak kent tarihinin değeri, toplum yapısına ve sosyal değişimlere ışık tutabildiği ölçüde artar.4 Ancak kent tarihinin, kentin biçimsel özellikleriyle daha fazla ilgilenen şehir plancılığı, mimarlık tarihi, korumacılık vs. gibi bilim dallarına da eşit derecede katkısı olduğu düşünülürse, Hobsbawm’ın görüşünün tek yönlülüğü ortaya çıkar. Yine de biz, bu makalede, kent tarihini giderek önem kazanan sosyal tarih disiplini içinde değerlendireceğiz. Böyle bir tutum, özellikle kent tarihini araştırmak için seçtiğimiz kaynaklar bağlamında kaçınılmaz hale gelir. Çünkü kent planlaması, kendisini doğuran –ve kendisinin de bir ölçüde biçimlendirdiği– sosyal ve politik ortamdan bağımsız olarak düşünülemez. İlhan Tekeli de Türkiye’de kent planlamasının bir “modernleşme projesi” olarak görülebileceğini söyleyerek,5 bunun, aslında toplumun geçirdiği (ya da toplu3 İlhan Tekeli, “İcabında Plan”, İstanbul, 1993, sy. 4, s. 27. Turuk ve Ebniye Nizamnamesi’nin tam metni için bkz. Serim Denel, Batılılaşma Sürecinde İstanbul’da Tasarım ve Dış Mekanlarda Değişim ve Nedenleri, Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım İşliği, 1982, s. liilxiv. 4 Eric J. Hobsbawm, “From Societal History to the History of Society”, Historical Studies Today, Felix Gilbert ve Stephen Richards Graubard (yay. haz.), New York: W. W. Norton, 1972, s. 14-16. 5 İlhan Tekeli, “Bir Modernleşme Projesi Olarak Türkiye’de Kent Planlaması”, Sibel Bozdoğan ve Reşat Kasaba (ed.), Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1999, s. 136-152.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
355
ma dayatılan) çok daha kapsamlı değişimlerin bir parçası olduğuna işaret eder. Bu bağlamda Tekeli, Türkiye’de kentsel planlamanın gelişme tarihinin dış tarih yaklaşımı ile yazılmasını önerir.6 Bu yaklaşıma göre; planlama alanındaki gelişmeler toplumsal gereksinimlere ve gelişmelere paralel olarak ele alınmalıdır. Bu makale boyunca Tekeli’nin dış tarih yaklaşımına ilişkin önerisi belirleyici olmuştur. Konuya bir tarihçi açısından bakıldığında da böyle bir yaklaşım, tarih disiplininin sosyal bilimlerin diğer dallarıyla daha fazla işbirliğine girerek toplumların tarihlerine eğildiği bir dönemde, akla yakın gözüküyor. Gerber’in de dediği gibi, tarih biliminin seçkin (yönetici) zümreye olan inhisarî bağlılığının kendisi tarih olmak üzeredir.7 Sosyal tarihin gelişmesiyle, tarihin sosyal bilimlerin daha çok niteliksel/yorumsamacı perspektifleriyle işbirliği artmakta, örneğin sözlü tarih gibi yeni metodlar tam da bu çerçevede önem kazanmaktadır.8 Fakat niteliksel/yorumsamacı bakışın, eskinin “belge fetişizmi”ne karşı konumunu güçlendirmesi; aynen kent planları örneğinde olduğu gibi, belgelerin önemsiz ya da geçersiz olduğunu göstermez. Tam tersine, bu iki uç arasında bir dengeyi gözetmenin gerekliliğine işaret eder. Kent tarihini planlama ve planlar aracılığıyla anlamaya çalışmak gibi bir hedefle yola çıkınca, ister istemez “hesaplaşılması” gereken bir diğer konuyu da mikro-makro ilişkiler teşkil eder.9 Çünkü kent tarihi; dönemin toplumsal, iktisadî ve düşünsel genel çerçevesinden soyutlandığında pek bir anlam ifade etmez. Benzer şekilde, belirli lokalliklerde yansımalarına bakmadan, söz konusu genel çerçeveler de anlam kazanamaz. Bu bağlamda kent tarihi, birinci mikromakro bağlantısında mikro düzey olarak tanımlanabilir. Bunun bir adım ötesinde, ikinci mikro-makro bağlantısında ise, kent planı, bir bütünlük olarak makroyu ifade ediyor gibi görünür. Bu durumda, planın “hedef alanı” olan mekânın, yani kentin değişik bölgelerinin ve gerçekte burada olup bitenlerin, mikroyu ifade ettiği söylenebilir. Ve elbette yine bu ikinci mikroyu yani kentsel mekânı da, makro ile (yani kent planları ve belki dahası devlet düzeyi ile) olan 6 İlhan Tekeli, “Kent Planlaması ve Kent Araştırmaları”, Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Bilim: “Sosyal Bilimler-II”, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları, 2001, s. 97-159. 7 Haim Gerber, State, Society and Law in Islam, s. 3-4. 8 Son dönemde ötekileştirilmişlerin, unutulmuşların ve madunların sesine kulak verme çabası da sözlü tarihi önplana çıkartan unsurlar arasında. Bu konuda daha geniş bir perspektif için bkz. Paul Thompson, Geçmişin Sesi: Sözlü Tarih, çev. Şehnaz Layıkel, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999 ve Stephen Caunce, Sözlü Tarih ve Yerel Tarihçi, çev. Bilmez Bülent Can ve Alper Yalçınkaya, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2001. 9 Son dönemde mikro-makro entegrasyonunun sosyal bilimlerdeki artan önemine ilişkin bir değerlendirme için bkz. George Ritzer, “Micro-Macro Linkage in Sociological Theory: Applying a Metatheoretical Tool”, George Ritzer (ed.), Frontiers of Social Theory: The New Syntheses, New York: Columbia University Press, 1990, s. 347-370.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
356
bağlantıları çerçevesinde ele almak gerekir. Bu ilişkiselliğin üç düzeyinden söz edebiliriz: – Makro düzeyin plandan beklentileri: Bu düzlem kısaca siyasal yapının, plandan beklentilerini kapsar. – Dönemin plancılarının plan ve kent algıları.10 – Planlamanın uygulama boyutu: Kısaca planın ne kadarının hayata geçirildiği ya da geçiril(e)mediği, hazırlanan planların karşısına çıkan bürokratik engellerin neler olduğu, planla oluşan ve yok olan rantların uygulamayı nasıl etkilediği vb. gibi soruların da sürekli akılda tutulması gerekmektedir. II. Dönemlendirme Sorunu Kent tarihini anlamak için şehir planlarının daha sağlıklı kullanılabilmesi adına, ele alınan sürecin dönemlere ayrılması faydalı olur. Henri Lefebvre’in de dediği gibi, sosyal mekân bir dizi katmandan oluşur.11 Bu katmanların oluşumunda önemli dönüm noktaları vardır.12 Örneğin, İstanbul bağlamında, Konstantinopolis’in II. Mehmed tarafından fethi ya da Osmanlı döneminin ardından Cumhuriyet dönemine geçiş gibi. Dönemlendirmenin amacının, bu kat10 Kent planlaması, Osmanlı döneminde, özellikle mevziî imar planları söz konusu olduğunda, genellikle haritacılık olarak görülüyordu. Bunu, plan hazırlama görevinin harita mühendislerine verilmesinden anlıyoruz (bkz. İlhan Tekeli, “İcabında Plan”, s. 27). Belirli bir noktada –belki de mevziî imar planlarından giderek nazım plan çalışmalarına yönelindiğinde– planlama mimarlığa yakın bir sanat dalı olarak algılanmaya başladı. Planlamanın mimarlık bünyesinden ayrılıp, bir bilimsel faaliyet olarak algılanmasıysa 1960’lı yıllara doğru olmuştur (İlhan Tekeli, Modernite Aşılırken Kent Planlaması, Ankara: İmge Kitabevi, 2001, s. 30). Bu bağlamda ele alınan dönemdeki mimarlık yaklaşımlarını, mimarlığa atfedilen görevleri (örneğin Bozdoğan’ın ısrarla altını çizdiği “uygarlaştırma misyonu” gibi [Sibel Bozdoğan, Modernizm ve Ulus İnşası: Erken Cumhuriyet Türkiye’sinde Mimari Kültür, çev. Tuncay Birkan, İstanbul: Metis Yayınları, 2002]) de dikkate alarak kent planlarından kaynak olarak yararlanmak gerekiyor. 11 Lefebvre’e göre, “büyüme ve gelişme sürecinde hiçbir mekân kaybolmaz... Sosyal mekân ve özellikle kentsel mekân, klasik (Öklidyen/Kartezyen) matematiğin öngördüğü izotropik mekândan çok, pul pul olan mille-feuille hamuruna benzeyen bir yapıya sahiptir” (Henri Lefebvre, The Production of Space, İng. çev. Donald Nicholson-Smith, Oxford: Blackwell, 1998, s. 86). Bu konuda Şengül de, Massey ve Jess’ten esinlenerek, “Eğer belirli bir kentin oluşum sürecine dönecek olursak, Massey ve Jess’i izleyerek, ‘her katmanı, yeni özellikler ekleyen ve mevcut olanları değiştiren, hatta ‘eski’ye ait özellikleri aşındıran ve ortadan kaldırabilen bir süreç içerisinde, önceki katmanlar ile etkileştiğini ve birleştiğini’ ileri sürebiliriz” (H. Tarık Şengül, Kentsel Çelişki ve Siyaset: Kapitalist Kentleşme Süreçleri Üzerine Yazılar, İstanbul: Demokrasi Kitaplığı, 2001, s. 63) der. 12 Bu görüşle ilgili detaylı bilgi için bkz. Berin F. Gür, “Transformation of Urban Space Through Discursive Representations in Sultanahmet, Istanbul”, Space & Culture, 2002, c. V, sy. 3, s. 241-250.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
357
manların “serilmesi” (yani yaratılması) sürecinde meydana gelen önemli dönüm noktalarını belirlemek olduğu söylenebilir. Bu konuda çeşitli araştırmacılar farklı önerilerde bulunmaktadır. Örneğin Tekeli, Modernite Aşılırken Kent Planlaması başlıklı kitabında, modernite projesinin Türkiye’ye yansıyış biçiminin dört ayrı dönemde ele alınabileceğini öne sürer.13 Tekeli’ye göre bu dönemleme: 1. XIX. yüzyılın ikinci yarısından Cumhuriyet’e kadar geçen süre, 2. Cumhuriyetin ilk yıllarından 1950’li yılların ikinci yarısına kadar olan süre, 3. 1950’li yılların ikinci yarısından 1980’lerin başına kadar olan süre, ve 4. 1980’ler sonrası, şeklinde yapılabilir.14 Daha önce kaleme aldığı çalışmalarında biraz farklı bir dönemlendirme15 kullansa da; yukarıdaki dönemlendirmenin, Tekeli’nin kuram oluşturma sürecinde ulaştığı en son nokta olduğunu varsaymak yersiz olmaz. Çelik de Değişen İstanbul başlıklı kitabında Tekeli’ye yakın bir yol izlemiş, ele aldığı dönem olan XIX. yüzyılı Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile başlatıp İkinci Meşrutiyet’in ilanına kadar götürmüştür. Biz bu makalede Tekeli’nin Modernite Aşılırken Kent Planlaması başlıklı kitabında önerdiği dönemlendirmeyi benimseyeceğiz. Makalenin kapsadığı süreci belirlemek açısından da, ilk iki dönemi seçeceğiz. Ancak tabiî XIX. yüzyılın ikinci yarısında hız alan planlama çalışmalarını anlayabilmek için, Osmanlı’nın moderleşme projesi başlamadan önce kent yönetimini ne şekilde ele aldığına kısaca bir bakmamız ve XIX. yüzyılın ilk yarısında, kabaca Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla aynı zamanlarda planlama adına atılan ilk adımları belirlememiz gerekli. 13 Tekeli, Modernite Aşılırken Kent Planlaması, s. 19. 14 Dönemlendirmeye dair biraz daha “başlıklandırmalı” bir yaklaşım, H. Tarık Şengül tarafından “Türkiye’de Kentleşmenin İzlediği Yol Üzerine: Bir Dönemleme Girişimi” (Şengül, a.g.e., s. 61-93) başlıklı makalede geliştirilmiştir. Şengül, aşağıdaki dönemlendirmeyi önermektedir: 1) Osmanlı Kenti: Tarihsel ve Coğrafi Geri Plan; 2) (Ulus) Devletin Topraksallaşması ve Kentleşmesi: 1923-1950; 3) Emek Gücünün Kentleşmesi: 1950-1980; ve 4) Sermayenin Kentleşmesi: 1980 ve sonrası. 15 Örneğin bkz. İlhan Tekeli, “İcabında Plan” ve a.mlf., The Development of the Istanbul Metropolitan Area, Istanbul: International Union of Local Authorities-Section for the Eastern Mediterranean and Middle East Region (IULA-EMME), 1994. Bu çalışmalarda Tekeli’nin kullandığı dönemler şu şekildedir: 1) Mevziî planlar ve ebniye nizamnameleri ve yasalarla yönlendirme dönemi (1839-1908); 2) İkinci Meşrutiyet’ten 1930’lu yıllara daha kapsamlı, daha ciddî bir planlamaya geçiş için yapılan arayışlar; 3) Prost Planı ve Lütfi Kırdar imar operasyonu dönemi (1936-1949); 4) Hızlı kentleşme dönemi ve Menderes imar operasyonu dönemi (1950-1960); 5) Uygulanmayan bölge planlama çalışmaları dönemi (1960-1966); 6) Büyük İstanbul Nazım Plan Bürosu ve Dünya Bankası Projesi (19661980).
358
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
III. “İcat Edilmiş Gelenekler” ve Kentsel Mekân: Osmanlı Dönemi’nde Kentsel Planlama A. Tanzimat Öncesi Osmanlı Dönemi Şehirlerin gelişimi üzerine kuram üreten Batılı düşünürler, uzun süre organik biçimli şehirlerin (örneğin Osmanlı dönemi İstanbul’u), “tümüyle toprak üzerinde yaşayan halkın biçimlendirdiği bir gelişim gösterdiğini” savunmuştur.16 Bu sav zaman içinde çürütüldüyse de,17 organik biçimli şehirlerin plansız olduğu yanılgısı yine de süregelmektedir. Ancak Osmanlı dönemine ait kaynakların yüzeysel bir incelemesi bile bunun aksini kanıtlar. İstanbul şehrini örnek olarak ele alırsak, Tanzimat öncesinde dahi, şehrin gelişimini denetim altında tutmaya çalışan en az iki kurum karşımıza çıkar. Bunlardan ilki merkezî yönetim, yani Padişah,18 diğeri ise dinî kurumlar, daha doğrusu şer‘î mahkemelerdir. Bu kurumların şehrin gelişimine ilişkin müdahaleleri, yangın riskini azaltmak,19 şehrin düşmana karşı savunulabilirliğini sağlamak,20 şahıs arsalarının kamu alanlarına taşmasını engellemek,21 şehir sakinlerinin mahremiyet ve sıhhî ihtiyaçlarını karşılamak,22 gayrımüslimlerin cami çevrelerinde mülk edinmelerini engellemek23 ve yine gayrımüslimlerin ikamet edecekleri binaların, Müslümanların oturacağı binalardan daha alçak inşa edilmesini sağlamak24 gibi amaçlara hizmet etmektedir. 16 Ferdinando Castagnioli, Orthogonal Town-Planning in Antiquity, Cambridge, Mass. ve Londra: MIT Press, 1971, s. 124. 17 Örneğin bkz. Besim Selim Hakim, Arabic-Islamic Cities: Building and Planning Principles, Londra ve New York: Routledge and Kegan Paul Inc., 1986; Jamel Akbar, Crisis in the Built Environment, Singapur ve New York: Concept Media, 1988; Abraham Marcus’un The Middle East on the Eve of Modernity: Aleppo in the Eighteenth Century (New York: Columbia University Press, 1989) başlıklı kitabın da “Chapter 8: The Urban Experience: Space, Services, and Public Spirit” ve “Chapter 9: The Urban Experience: Neighborhood Life and Personal Privacy”; Spiro Kostof’un The City Shaped: Urban Patterns and Meanings Through History (Boston, Toronto ve Londra: Bulfinch Press; Little, Brown and Company, 1991) başlıklı kitabın da “Chapter 1: ‘Organic’ Patterns”; James C. Scott’un Seeing Like a State: How Certain Schemes to Improve the Human Condition Have Failed (New Haven: Yale University Press, 1998) başlıklı kitabının “Chapter 2: Cities, People, and Language” bölümleri. 18 Merkezî yönetim, şehrin denetimini burada örnekleri verilen padişah ahkâmlarının yanısıra, Hassa Mimarlar Ocağı, Su Yolu Nazırı, İstanbul Ağası vs. kurum ve kişiler yardımıyla gerçekleştiriyordu. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Denel, a.g.e., s. 13-14. 19 Örneğin bkz. İstanbul Ahkam Defteri 1/227/1016 (Ahmet Kal’a ve diğerleri, İstanbul Ahkâm Defterleri: İstanbul’da Sosyal Hayat 1. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Merkezi, 1997, s. 15); İstanbul Ahkam Defterleri 3/352/1279 (Kal’a ve diğerleri, a.g.e., c. II, s. 57). 20 Örneğin bkz. İstanbul Ahkam Defterleri 3/77/298 (Kal’a ve diğerleri, a.g.e., c. II, s. 25). 21 Örneğin bkz. İstanbul Ahkam Defterleri 4/80/243 (Kal’a ve diğerleri, a.g.e., c. II, s. 87). 22 Örneğin bkz. İstanbul Ahkam Defterleri 1/24/106 (Kal’a ve diğerleri, a.g.e., c. I, s. 17). 23 Örneğin bkz. İstanbul Ahkam Defterleri 1/219/986 (Kal’a ve diğerleri, a.g.e., c. I, s. 154). 24 Örneğin bkz. İstanbul Ahkam Defterleri 3/362/1304 (Kal’a ve diğerleri, a.g.e., c. II, s. 58-59).
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
359
Bu müdahalelerin, tek bir merci tarafından hazırlanmış bütüncül bir (nazım) plan çerçevesinde gerçekleşmiyor olması ve hatta söz konusu müdahalelerin her zaman aynı ciddiyetle uygulanmıyor olması,25 şehrin plansız olduğu anlamına gelmez. Günümüzde bile şehrin gelişimi, planları uygulayan mercilerin (görünür) arzularının kimi zaman hayli dışına çıkmakta, yani makro ölçekle mikro ölçek arasında tutarsızlıklar doğmaktadır. Yine de bu gözlem, ortada bir plan olduğu gerçeğini değiştirmez. Yalnızca, şu ya da bu sebeple, plan uygulan(a)mamaktadır. Gerçekte, Osmanlı döneminde de şehrin gelişimi denetim altında tutuluyor, şehir sakinleri arasında oluşan anlaşmazlıklar şeriat temelli içtihat hukuku çerçevesinde26 çözümleniyor ve böylece, ufak ama tutarlı müdahaleler sonucunda şehir, çoğunlukla arzulanan biçimde gelişiyordu. B. Tanzimat Sonrası Osmanlı Dönemi 1. İstanbul: İmparatorluğa Yaraşır Bir Başkent Osmanlı İmparatorluğu’nda şehir planlaması dendiğinde XIX. yüzyıl İstanbul’u özel bir yer tutar. İstanbul’un yenilenmesi ve planlanması adına harcanan çabanın, İmparatorluğun başka hiçbir şehri için harcanmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. XIX. yüzyılda İstanbul’un “planlı” bir şehir olması için yapılan baskılar –daha doğrusu bir dizi itme-çekme güçleri– aşağıdaki şekilde özetlenebilir: – Osmanlı siyasî elitinin modernleşme çabaları ve Osmanlı İmparatorluğu’na yaraşır, çağdaş bir başkent oluşturma arzusu; – İstanbul’da yaşayan Avrupalıların baskıları; – Demografik ve fiziksel büyüme sonucu oluşan baskılar; – İdarî ve ticarî kuruluşların işleyiş biçimlerinin değişmesi ve bunların yeni bina tiplerine ihtiyaç duymaları; – Halkın tüketim ve eğlence alışkanlıklarının değişmesi ve bunlara uygun yeni bina ve mekânlara ihtiyaç duyulması; – Giderek sıklaşan ve büyük can ve mal kaybına yol açan yangınlar; – İstanbul’un dünya ticaret sistemine eklemlendirilmesi ve bunun yol açtığı olgu ve olaylar; – İstanbul’da bir yerel sanayi kurma çabaları. Böyle kısa bir listenin söz konusu dönemdeki olayların gerçek karmaşıklığını yansıtmak konusunda yetersiz kaldığı açıktır. Ancak bu dönemde meydana 25 Bkz. Tülay Artan, “Architecture as a Theatre of Life: Profile of the Eighteenth Century Bosphorus”, Doktora tezi, Massachusetts Institute of Technology, 1989, s. 164; Eldem, a.g.e., s. 175. 26 Osmanlı hukukunun şeriattan ne derecede etkilendiği, hangi noktalarda şeriattan uzaklaştığı konusunda detaylı bilgi için bkz. Gerber, a.g.e., s. 58-78.
360
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
gelen köklü değişikliklerin ne denli çeşitli sebepleri olduğu konusunda bize ipucu vermesi açısından faydalıdır. Aşağıda serimlenecek olayları hep bu itmeçekme dinamikleri bağlamında değerlendirmek, hem daha kolay anlaşılmalarını sağlayacak, hem de esas amacımız olan şehir planlarının kent tarihini anlamak açısından kullanımını daha etkili kılacaktır. a. İlk Planlama Girişimleri: Moltke Planı İstanbul’da –ve Osmanlı İmparatorluğu’nda– yapılan ilk geniş ölçekli şehir planlama çalışması 1836-1837 yılları arasında Helmuth von Moltke tarafından gerçekleştirilmiştir.27 Bu; Çelik’in “büyük projeler” olarak adlandırdığı,28 İstanbul için yapılmış önemli planlardan ilkidir. Ancak bu tarihten önce –küçük çaplı olsa da– mevziî imar planları yapılmamış değildi. Örneğin Selimiye Kışlası’nın çevresindeki Selimiye Mahallesi böyle bir imar planı sonucunda oluşmuştu. Moltke’nin 1837 yılında tamamladığı haritada, bu bölgenin ızgara biçiminde birbirini dik açılarla kesen bir sokak dokusuna sahip olduğu ve bu yönüyle çevresindeki geleneksel dokudan farklılaştığı görülür.29 Tekeli bu mahalleden bahsederken, III. Selim’in, sokak köşelerinde inşa edilecek binaların sokağın geri kalanını etkileyebilecek “model” binalar olmasını istediğini ifade eder.30 Selimiye Mahallesi’nde bunun ne derece geçerli olduğunu bilmiyoruz, ancak zamanla köşe parsellere verilen önemin İstanbul’da önemli bir tema haline geleceğini, o dönemlerden günümüze kalan görkemli köşe binalara dayanarak söyleyebiliriz. Ergin, Melling’in 1802 yılında Topkapı Sarayı çevresi için hazırladığı mevzii imar planına dayanarak, Selimiye Mahallesi’nin Melling tarafından planlanmış olabileceğini iddia eder.31 27 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 27; Zeynep Çelik, 19. Yüzyılda Osmanlı Başkenti: Değişen İstanbul, çev. Selim Deringil, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 1998, s. 84. Moltke ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Meryem Müzeyyen Fındıkgil Doğuoğlu, “XIX. Yüzyıl İstanbul’unda Alman Mimari Etkinliği”, Doktora tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 2002. 28 Bkz. Çelik, a.g.e., aynı başlıklı bölüm. 29 Moltke’nin haritası ilk kez 1842’de Berlin’de Simon Schropp tarafından 1/25.000 ölçekte basılmıştır. Harita sonra düzeltilerek 1853’te H. Kiepert tarafından 1/100.000 ölçekte basılmıştır. Gül ve Lamb’e göre harita, ayrıca 1849 yılında “askerî okul” (military school, muhtemelen Mühendishane-i Hümayun) tarafından basılmıştır (Murat Gül ve Richard Lamb, “Mapping, Regularizing and Modernizing Ottoman Istanbul: Aspects of the Genesis of the 1839 Development Policy”, Urban History, 2004, c. XXXI, sy. 3, s. 433); ancak İstanbul’a ait haritaların bir kataloğunu veren İstanbul Haritaları başlıklı eserde [Cahit Kayra (ed.), İstanbul Haritaları, İstanbul: Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, 1990, s. 177-186], 1849 yılında Mühendishane-i Hümayun tarafından basılmış harita bulunmamaktadır. Katalogda, Moltke’nin imzasını taşıyan yegâne harita 1852 tarihli, “Dâr’ül Hilafet’ül Aliyye ve Civarı” başlıklı haritadır (Kayra, a.g.e., s. 110). Kayra’ya göre; haritanın orijinali, Atatürk Kitaplığı’nda bulunmaktadır (Kayra, a.g.e., s. 178). 30 Tekeli, The Development of..., s. 31. 31 Osman Ergin, İstanbul’da İmar ve İskan Hareketleri, İstanbul: Bürhaneddin Matbaası, 1938, s. 27. Ayrıca bkz. Osman Ergin, “İstanbul’da Türklerin Beş Asırlık İmar ve İskan Hareketleri”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1944, c. XIV, sy. 163-165, s. 815.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
361
Yukarıda sözünü ettiğimiz Moltke’ye ait ilk plan kayıptır, ancak varlığını 1839 yılında yayımlanan İlmuhaber’den anlıyoruz.32 Çelik’in de dediği gibi, “(...) Moltke’nin başlıca amacı, İstanbul yarımadasının ticarî ve idarî işlerinin yürütüldüğü kalbiyle eski Bizans kapıları arasında geniş yollar açarak kesintisiz ve kolay bir ulaşım ağı geliştirmekti.”33 Ayrıca, sık sık yaşanan yangınları önlemek için konutlar ahşap değil kâgir olarak inşa edilecek, Haliç’in iki yakasındaki sahil temizlenip yeniden düzenlenecekti. Bir diğer önemli husus, “sokak planında düzenlilik”ti; “[s]okak hattı, binaların sınırlarını kesin olarak belirleyecek, sokağa taşmalara izin verilmeyecekti”.34 Tabiî bu yol açma işlerinin tarihî eserlerle dolu bir alanda gerçekleştirildiğini unutmamak gerekir. Her ne kadar bu tarihte günümüzde geçerli olan koruma bilinci gelişmediyse de, tarihî (ya da o günün bağlamı içinde “eski”) eserlere ne şekilde müdahale edileceği konusunda Moltke planının birtakım ilkeler getirmiş olması ilginçtir. “Yeni güzergâhların tayininde engel oluşturabilecek çeşme veya diğer kamu binaları uygun yerlere taşınacak (...) Ancak camilere dokunula[mayacaktı]; yollar camilerin korunmasına yönelik olarak düzenleniyordu.”35 Moltke’nin planında değinilen bir diğer konu da İstanbul’un imajıydı. Planın amacı, İstanbul’u “Tanzimat felsefesine uygun bir Avrupa kentine dönüştürmek”ti.36 Esasında, Sadrazam Reşid Paşa, Tanzimat Fermanı’nın ilanından önce bile, İstanbul için geometrik esaslara göre düzenlenmiş geniş yollar üzerinde muntazam sıralar halinde duran kâgir binalardan oluşan bir kentsel imajı uygun görüyordu.37 Kendi hayalleri doğrultusunda yapılan bu planın, Mustafa Reşid Paşanın uygun gördüğü kentsel imajı yaratmaya çalışıyor olması hiç de şaşırtıcı değildir. Moltke’nin İstanbul’un planlanmasında oynadığı önemli role dair iddialar son zamanlarda eleştiri konusu olmuştur. Murat Gül ve Richard Lamb’e göre, Ergin ve Çelik gibi araştırmacılar, “(...) bazı küçük ancak önemli detayları –örneğin 32 Ergin, bu belgenin Moltke planının bir özeti olduğunu iddia eder (Osman Nuri Ergin, Mecelli-i Umûr-ı Belediye, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1995, c. II, s. 1340-1343 [Bu eser ilk olarak 1922 yılında Matbaa-i Osmaniyye tarafından Eski Türkçe harflerle beş cilt olarak basılmıştır; bu çalışmadaki referanslarda 1995 baskısı esas alınmıştır]; Ergin, İstanbul’da İmar…, s. 28-30). Ancak son zamanlarda Mustafa Cezar (Osmanlı Başkenti İstanbul, İstanbul: Erol Kerim Aksoy Kültür, Eğitim, Spor ve Sağlık Vakfı, 2002, s. 325) ve Gül ve Lamb, (a.g.m., s. 434-436) gibi yazarlar, bu iddianın geçerliliğini sorgulamaya başlamıştır (bu konuya aşağıda daha detaylı biçimde değineceğiz). Cezar’a göre bu belgenin yazarı, o sırada Ebniye-i Hassa Müdürü olan Abdülhalim Efendi olabilir (a.g.e., s. 325). 33 Çelik, a.g.e., s. 84. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Ergin, İstanbul’da İmar…, s. 28-30 ve ayrıca bkz. a.mlf., a.g.e., Üçüncü Bölüm. 34 Çelik, a.g.e., s. 85. 35 Aynı yer. 36 Çelik, a.g.e., s. 86. 37 Tekeli, The Development of..., s. 23. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Cavit Baysun, “Mustafa Reşit Paşanın Siyasi Yazıları”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, c. XI, sy. 15, s. 121-127.
362
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
[belgelerin] tarihlerindeki tutarsızlıklar– gözden kaçırdıkları” için, von Moltke planı ile İlmuhaber arasında abartılı parallelikler kurmuşlardır.38 Gül ve Lamb, Moltke’nin çalışmalarıyla daha sonra Osmanlı yönetimi tarafından uygulamaya koyulan planlama faaliyetleri arasında ilişki bulunmadığını iddia ederler.39 Yukarıdaki paragraflardan da anlaşılabileceği üzere, Moltke’nin planının ardından şehrin planlanmasına dair en önemli girişim İlmuhaber’in yayımlanması olmuştur. Bu belge gereğince mahallelerde yollar “kevâid-i hendese”ye (geometri kurallarına) göre düzenlenecek; yollar arasında bir hiyerarşi bulunacak; uygulamalar bir “resm”e (plan) göre yapılacak; ekonomik gücü olanlar kâgir binalar yapacak; ahşap bina yapılacaksa da komşu ile arasında muhakkak kâgir duvar olacaktı.40 İlmuhaber, uygulamaya koyulmak üzere Ebniye-i Hassa Müdürlüğü’ne, İhtisab Nezareti’ne ve Bâb-ı Hazret-i Seraskeriye’ye gönderilmiştir.41 Buna rağmen Tekeli, İlmuhaber’deki esasların hemen hemen hiç uygulamaya koyulamadığını belirtir.42 Çelik ise kitabında İlmuhaber’e yer dahi vermez. Yine de bu belge, 1848 senesinde çıkarılacak Ebniye Nizamnamesi ve Ebniye Beyannamesi’ne esas teşkil edeceğinden, önemlidir.43 Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da, söz konusu belgenin uygulanmak üzere gönderildiği kurumlardır. Bu kurumların merkezî yönetimin birer parçası olması, İstanbul’un planlanması sorununa –Osmanlı’da bu dönemde girişilmiş merkezîleşme çabalarına uygun olarak– devletin en üst kademelerinde çözüm arandığını gösteriyor. Zaten Moltke planının da Mustafa Reşid Paşanın çabalarıyla yaptırılmış olması, hem yukarıda belirtilen gözlemi hem de İstanbul’un imajı meselesinin sadece kentin değil merkezî yönetimin de sorunu olduğu düşüncesini kuvvetlendiriyor. Ebniye Nizamnamesi, İlmuhaber’in benzeri maddeler içeriyordu. Bunlara ek olarak ise bina yüksekliklerine sınırlamalar getiriyordu. Nizamnameye göre ahşap binalar 22 zirayı (15,00 m.), kâgir binalar 30 zirayı (22,50 m.) geçmeyecekti.44 Aynı yıl çıkarılan Ebniye Beyannamesi ile bu yükseklikler 18 (13,65 m.) ve 22 ziraya (16,70 m.) indirilmiş,45 bir sene sonra Ebniye Nizamname38 Gül ve Lamb, a.g.m., s. 420-436. 39 Gül ve Lamb, a.g.m., s. 434-436. 40 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 27. Ayrıca bkz. Mustafa Cezar, Osmanlı Başkenti İstanbul, s. 325; Gül ve Lamb, a.g.m., s. 427-428. 41 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 24. 42 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 27; Tekeli, The Development of..., s. 31. 43 Bu dönemde çıkartılan nizamname ve beyannamelerle ilgili detaylı bilgi için bkz. Gül Güleryüz Selman, “Urban Development Laws and Their Impact on the Ottoman Cities in the Second Half of the Nineteenth Century”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1982. Ebniye Nizamnamesi ve Ebniye Beyannamesi’nin tam metinleri için bkz. Denel, a.g.e., s. xxxiv-xlv. 44 Tekeli, The Development of..., s. 25; Denel, a.g.e., s. 57. 45 Denel, a.g.e., s. 57.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
363
si’nde yapılan değişiklikle de 14 (10,61 m.) ve 20 ziraya (15,16 m.) kadar düşürülmüştür.46 Bu gelişmeleri, Tanzimat Fermanı öncesindeki yükseklik sınırlamalarıyla karşılaştırınca ilginç bir gözlem ortaya çıkar. Daha önceleri kısıtlama kriteri dinî inanışken, şimdi bu kısıtlama Tanzimat Fermanı’nın getirdiği eşitlik kavramı doğrultusunda ortadan kaldırılmış, bunun yerine ahşap bina inşa etmekte ısrar edenlere kısıtlama getirilmiştir. Bu dönemde –kısmen de ekonomik sebeplerle– gayrımüslimlerin Müslümanlara kıyasla daha çok kâgir bina inşa etme eğiliminde oldukları göz önünde bulundurulursa, daha önceki kısıtlamaların tamamiyle tersine döndüğü söylenebilir.47 Hem Ebniye Beyannamesi’nde hem de iki nizamnamede, boş arazilerin ve tarım alanlarının imara açılması padişahın iradesine bağlanmıştır. Bu, İstanbul’un gelişimini hâlâ merkezî kontrol altında tutma çabası olarak okunabileceği gibi, spekülasyonu frenleyici bir önlem olarak da algılanabilir. Bu dönemde toprak ve gayrimenkul spekülasyonunun artışını, Tekeli, 1849 tarihli Ebniye Nizamnamesi’nin, yükseklik sınırlarının bir-iki arşın aşılmasına izin vermesine dayandırarak açıklamaktadır.48 Bu dönemde meydana gelen ve İstanbul’u etkileyecek bir diğer gelişme de, Osmanlı’da devlet eliyle girişilen sanayileşme çabasıdır. Başta, 1838 senesinde İngiltere, ardından da sırasıyla diğer Avrupa devletleriyle imzalanan ticaret anlaşmaları sonucunda İmparatorluğun geleneksel el sanatları, piyasaya akan ucuz ve kaliteli sanayi ürünleri karşısında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Yerel üretimi canlandırmak adına Osmanlılar, 1840’lı yıllarda birtakım sanayi kalkınma projelerine giriştiler.49 Bunların hemen hepsi İstanbul çevresinde yer alıyordu. Bu dönemde Zeytinburnu, Bakırköy ve Küçük Çekmece sanayi alanları olarak belirlendi. Kısıtlı da olsa, bu bölgelerde inşa edilen sanayi tesislerinin ve fabrikaların İstanbul’un fiziksel yapısı üzerinde etkileri oldu. Bu fabrikalar –çoğu zaman ezici olan– kendi kütlelerinin yarattığı etki dışında, hammadde temini ve bitmiş ürünlerin taşınması için gerekli taşıma ağı, etraflarındaki mahallelerin sosyal yapısını değiştirmeleri ve İstanbul’da uzun yıllar sanayinin nereye yerleşeceğini belirlemeleri açısından, şehrin fiziksel yapısında kalıcı izler bıraktılar. 46 Tekeli, The Development of..., s. 25, Denel, a.g.e., s. 57-58. 47 Mehmet Bengü Uluengin, “Preservation Under the Crescent and Star: Using New Sources for Examining the Historic Development of the Balat District and Its Meanings for Historic Preservation”, Doktora tezi, Teksas Üniversitesi, 2004, s. 42. 48 Tekeli, The Development of..., s. 25. 1849 tarihli Ebniye Nizamnamesi’nin tam metni için bkz. Denel, a.g.e., s. xlvi-li. 49 Rifat Önsoy, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii ve Sanayileşme Politikası, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1988, s. 48-54.
364
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
b. Aksaray Yangını ve Storari Planı Yürürlüğe giren nizamnamelerin ilk büyük ölçekli uygulamaları 1856’da, en az 650 binayı50 kül eden büyük Aksaray Yangınının ardından yapıldı.51 Bu, İstanbul’un planlanması açısından yeni bir dönemi başlattığı için önemlidir. Tekeli’nin de dediği gibi, bu dönemde “kentin gelişmesi, büyük yangın alanları ve yeniden yerleşmeye açılacak alanlar için yapılan mevzii imar planlar[ı] ve ebniye nizamnamelerinin uygulanmasıyla yönlendirilmeye çalışılmıştır”.52 Yani planlama çalışmaları genellikle bütüncül bir yaklaşım olmadan yapılmıştır. Aksaray yangınından sonra “(...) İstanbul’un tarihinde ilk kez, yangın yerinin sistematik bir haritası çıkarıldı ve alternatif bir kent tasarımı projesi hazırlanarak uygulamaya konuldu”.53 Proje için İtalyan bir mühendis olan Luigi Storari seçildi.54 Storari, bölge için çıkan irade-i seniyye uyarınca “yeni düzene göre (heyet-i cedide) geniş ve düz caddeler”55 tasarladı. Tasarımın en dikkat çekici yönü, mahalle ortasındaki önemli bir kavşakta, yapı bloklarının kenarları pahlanarak küçük bir meydancık oluşturulmasıydı. Bu, Batı şehirlerinde görülen meydanlarla boy ölçüşebilecek büyüklükte olmasa da, İstanbul’un dokusunun değişimi açısından önemli bir adım teşkil eder. Yangın sonrası planlama çalışmalarının yapılabilmesi açısından 1855 yılında çıkarılan İstimlak Kanunu kritik önem taşır. Kentin planlanabilmesi için özel mülkiyetteki toprağın kamu mülkiyetine geçirilebilmesine yönelik etkin bir yöntem bulunması gerektiği, bilinen bir gerçekti. İstimlaklerin uzlaşmacı bir politikayla gerçekleştirilemeyeceği de biliniyordu.56 Bu bakımdan, çıkarılan İstimlak Kanunu plancıların yangın sonrası yol genişletmek için kullanacakları “malzeme”yi temin etmiş oldu. Yangın sonrası planlama çalışmalarıyla ilgili iki önemli kaynak, Pinon’un kaleme aldığı “The Parcelled City” ve Yerasimos ile Pinon’un birlikte kaleme aldıkları “Relevés Après Incendie et Plans d’Assurances”dır. Aralarında pek çok paralellik bulunan bu makalelerden ilkinde Pinon, XIX. yüzyılın ikinci yarısın50 Çelik’in de ifade ettiği gibi, Başbakanlık Arşivi BBA, İrade, Dahiliye, 20937 numaralı belgeye göre yanan bina sayısı 666’dır. Ergin, Mecelle’de bu sayıyı 748 olarak belirtmiştir (Tekeli de, 1994 tarihli kitabında bu sayıyı verir). Daha detaylı bilgi için bkz. Çelik, a.g.e., s. 45, dipnot 27. 51 Çelik, a.g.e., 45; Tekeli, The Development of..., s. 32. 52 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 27. Bu yıllarda yangınlar tarafından tahrip edilen bölgelerin haritası için bkz. Kayra, a.g.e. s. 155-156. 53 Çelik, a.g.e., s. 45. Söz konusu belgeler için bkz. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, no. E9433. 54 Pierre Pinon, “The Parcelled City: Istanbul in the Nineteenth Century”, Attilio Petruccioli (ed)., Rethinking XIX th Century City, Cambridge, Massachusetts: The Aga Khan Program for Islamic Architecture, 1998, s. 54. Storari ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Stefanos Yerasimos, “Quelques Elements sur l’Ingenieur Luigi Storari”, Architettura e Architetti Italiani ad Istanbul tra il XIX e il XX Secolo, Istanbul: Istituto Italiano di Cultura di Istanbul, 1997. 55 Çelik, a.g.e., s. 45. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Journal de Constantinople, 3 Ocak 1856. 56 Tekeli, The Development of..., s. 22.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
365
da İstanbul’un yangın sonrası ve yeni imara açılan alanlarında yapılan planlama çalışmalarının –ki kendisi bunu “parselleme” olarak niteler– genel özelliklerini inceler ve bunları kısaca Avrupa’nın diğer kentlerinde yapılan çalışmalarla karşılaştırır. Kendi deyimiyle amaç, İstanbul’un bir “parselasyon atlası”nın oluşturulmasıdır.57 Bunu gerçekleştirmek için en güvenilir kaynağın İstanbul Belediyesi Arşivi’ndeki haritalar olduğunu belirtir. “Morfolojik kriterler” bazında araştırma yapmak içinse sigorta şirketleri tarafından yaptırılan detaylı haritaların58 kullanılmasını önerir. Makalesine kaynak olan parselasyon çalışmalarının bir listesini sunduktan sonra, bu dönemde yürürlükte olan nizamnameleri inceler ve yapılan parselasyon çalışmalarının ortak noktalarını serimler. Pinon, bu yeni “otoriter” planlama anlayışının, sokakların nasıl tasarlanacağına dair oldukça açık kriterler belirlemekle birlikte, yeni parsellerin –büyüklüklerinin orijinal parsele oranlı olması haricinde– ne şekilde oluşturulacağı konusunda yeterince açık olmadığını belirtir.59 İncelediği parselasyon planlarının içinde yalnızca Salmatomruk’un parselasyon haritasında60 parsellerin belirli olduğunu, diğerlerinde yalnızca yolların çizilmiş olduğunu söyler ve buna dayanarak, yeni parsellerin ne büyüklükte olacağının, planlama otoritesi ile parsel sahipleri arasında pazarlık sonucunda belirlenmiş olabileceğini öne sürer. Pinon’un makalesinde ayrıca yapılan parselasyon çalışmalarının biçimsel özelliklerine dair oldukça zengin bilgiler bulunmaktadır.61 Pinon’un 1863 tarihli Stolpe haritasına62 dayanarak yaptığı ilginç bir gözlem de, XIX. yüzyılda parselasyonu gerçekleştirilen mahallelerin genellikle azınlıkların oturdukları mahalleler olduğudur.63 Böyle bir gözlemin, yeni araştırmalara ilham kaynağı olacağı muhakkaktır; ancak bu gözlem Pinon’un kullandığı kaynakların sınırlılığı göz önünde bulundurularak ciddi bir “sağlama” işlemine tabi tutulmalıdır.64 57 Pinon, a.g.m., s. 48. 58 Pinon; bunlara örnek olarak, 1904 ile 1906 seneleri arasında tarihi yarımada, Pera-Galata ve Kadıköy’ün toplam 55 haritasını yapan Charles Edward Goad’un haritalarını ve 1922 ilâ 1943 arasında İstanbul’un çeşitli bölgelerine ait yüzlerce harita çizmiş olan Jacques Pervititch haritalarını verir (s. 49). Bu haritalar için bkz. Jacques Pervititch, Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul, İstanbul: Tarih Vakfı, 2000. 59 Pinon, a.g.m., s. 56. 60 Söz konusu harita için bkz. Kayra, a.g.e., s. 111. 61 Pinon, a.g.m., s. 57-59. 62 Bkz. Karya, a.g.e., s. 116-117. 63 Pinon, a.g.m., s. 60. 64 Pinon’un gözlemini dayandırdığı Stolpe haritasının bir özelliği, mahallelerin etnik/dinsel yapısını göstermesidir. Ancak bu verilerin güvenilirliği tartışılır. Kaldı ki Stolpe haritası –çizildiği dönem için– mahallelerin etnik/dinsel yapısını gerçekçi biçimde yansıtabilse bile, bu yapının yüzyıllar boyu sabit kaldığını düşünmek yanlış olur. Gerçekte, mahallelerin etnik/dinsel yapısı sürekli devinim halindeydi ve mahalleler eskiden düşünüldükleri ölçüde homojen değil, çok daha heterojen bir yapıya sahipti (bu konuda detaylı bilgi için bkz. Cem Behar, A Neighborhood in Ottoman Istanbul: Fruit Vendors and Civil Servants in the Kasap İlyas Mahalle, Albany: State University of New York Press, 2003, sy. 4; Uluengin, a.g.t., s. 175-182).
366
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
Pinon ve Yerasimos’un birlikte kaleme aldıkları “Relevés Après Incendie et Plans d’Assurances” başlıklı makale de Pinon tek başına kaleme aldığı makaleye benzer.65 Yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi Arşivi’ndeki parselasyon haritalarından ve sigorta şirketi haritalarından faydalanarak İstanbul’un kentsel dokusunda yangın sonrası meydana gelen değişiklikleri takip edip, bir “parselasyon tipolojisi” çıkarma denemesi yaparlar.66 Bu bağlamda Salmatomruk (1856), Sakızağacı (1857), Kumkapı (1865), Balat (1866) ve HocaPaşadaki (18661887) parselasyon çalışmalarını incelerler. Bu dönemde meydana gelen yangınlar ve yangınların önlenmesi için çıkarılan nizamnameler hakkında geniş bilgi, yukarıda adı geçen kaynaklar dışında, Ergin’in Mecelle’sinde bulunur.67 1863, Osmanlı İmparatorluğu’nun şehir planlama tarihi adına kayda değer bir tarihtir. Bu yıl çıkarılan Turuk ve Ebniye Nizamnamesi içeriği bakımından çok dikkat çekici olmasa da, nizamnamenin sadece İstanbul’da değil İmparatorluğun tüm şehirlerinde uygulanacak olması, ayrıca imar hareketlerinin bundan böyle daima bir plana dayandırılması şartını getirmesi sebebiyle çok önemlidir. Çelik’in dediği gibi, “(...) herhangi bir özel şahıs veya şirket boş bir alanda yeni bir inşaata başlayacağı zaman, hükümetin onayına sunacağı proje ‘menfaat-ı umumiye’ açısından değerlendirilecekti”.68 Böylece, İstanbul’da yapılan planlama çalışmaları, en azından teoride, diğer şehirlere de uzatılmış, şehir planlamasının sadece başkentin “hakkı” olan bir olgu değil, şehirleşmenin bir gereği olduğu görüşü benimsenmiş, ayrıca planlama çalışmalarının hukukî dayanağı olan umumî yarar kavramı getirilmiştir. Nizamname, ayrıca ilk kez kentsel altyapıdan bahsettiği için de ilgi çekicidir.69 Tekeli’ye göre, bu nizamnamenin getirdiği yenilikler arasında sokak genişliklerinin hiyerarşik bir sıralama içinde en az 15, 12, 10 ve 8 zira olması (çıkmaz sokaklar için 6 zira genişliğe izin veriliyordu), mevcut yolların bu genişliklere çıkarılması ve eğri yolların düzeltilmesi gereği bulunuyordu.70 Nizamname ayrıca sokak tabelalarını ve kapı numaralarını mecburi hale getiriyordu.71 Turuk ve Ebniye Nizamnamesi kapsamında, menfaat-ı umumiye kavramı kendisini istimlak söz konusu olduğunda da gösteriyordu. Çelik’in de dediği gibi, “istimlak kurallarının yeniden belirlenmesi amacıyla önerilen değişiklikler, 65 Pierre Pinon ve Stefanos Yerasimos, “Relevés Aprés Incendie et Plans d’Assurances: Les Précurseurs du Cadastre Stambolioute”, Attilio Petruccioli (ed.), Environmental Design: Journal for the Islamic Environmental Design Research Centre, 1993, sy. 13-14, s. 112-129. 66 Bkz. “Essai de Typologie de Lotissements” başlıklı bölüm, s. 123-126. 67 Bkz. “İstanbul Yangınları ve İtfâiye Teşkilâtı” başlıklı bölüm (c. II, s. 1077-1097; c. III, s. 11191239). 68 Çelik, a.g.e., s. 43. Bu Nizamname’nin tam metni için bkz. Denel, a.g.e., s. lii-lxiv. 69 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 27. 70 Tekeli, The Development of..., s. 26. 71 Aynı yer.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
367
1840’lardan sonra Avrupa’da yaşananlarla uygunluk içindedir”.72 Bu kurallar kapsamında, “sokak genişletilmesi için istimlak gerektiğinde, sokağın iki yanından da eşit oranda ev yıkılması öngürülüyor, mal sahiplerine temyiz hakkı tanınmıyor, hatta mülklerinin çalışmaların gerektirdiği parçasını bağışlamaları bekleniyordu”.73 Planlama çalışmalarının sonunda mal sahiplerine eski mülklerinin değerine karşılık gelen hisseler verilecekti.74 Pinon’un eleştirdiği, istimlak konusundaki kriter yoksunluğu, kendisini muhtemelen bu aşamada göstermekteydi. c. Hocapaşa Yangını ve Islahat-ı Turuk Komisyonu Turuk ve Ebniye Nizamnamesi, çıkarıldıktan hemen iki yıl sonra75 büyük bir alanda uygulanma imkânı buldu. Harîk-i kebîr (Büyük Yangın) olarak da anılan Hocapaşa Yangını, İstanbul’u “bahirden bahire” (denizden denize, yani Haliç’ten Marmara Denizi’ne) yakan, şehrin tarihinde gördüğü en büyük yangındı.76 Yangının büyüklüğü ve İstanbul’un prestijli bir bölgesinde77 meydana gelmesi, hükümeti temelden sarstı. Bir çözüm bulunması için harekete geçildi. Çelik’in de dediği gibi, “Bu çözüm devrim yapacak bir alternatif değil, Mustafa Reşid Paşanın 1836’da koyduğu temel çerçevenin ısrarla uygulanmasından ibaretti”.78 Sorun kısaca iki başlık altında özetleniyordu: Binaların inşa olunacakları malzeme ve sokakların durumu. Söz konusu sorunları çözmek için, “(...) daha sonra 1882 Kanununda yer alacak olan ‘tarla’ kuralına benzer bir uygulama getiriliyor ve on veya daha fazla hanenin yandığı durumlarda yeniden parsellenme zorunlu kılınıyordu”.79 Pinon’un da önerdiği üzere, “Bu uygulama hane sahiplerinin yangın öncesi durumlarına göre mağduriyetleri demekti”.80 Bu konudaki ihtilaflara çözüm bulmak için Islahat-ı Turuk Komisyonu (buradan sonra ITK olarak anılacaktır) kuruldu ve 1869 senesine kadar verimli bir şekilde çalıştı.81 72 Çelik, a.g.e., s. 43. 73 Aynı yer. 74 A.g.e., s. 44. 75 Tekeli’ye göre yangın, Turuk ve Ebniye Nizamnamesi’nin bir yıl sonrasında, yani 1864 yılında çıkmıştır. 76 Çelik, a.g.e., s. 44-45; yangında yanan bölgenin sınırlarını görmek için bkz. a.g.e., s. 47, şekil 27. 77 İleride, 1875 yılında yayımlanacak nizamnamelerin de açık edeceği gibi, tarihî İstanbul Yarımadası’nın en prestijli kısmı, Unkapanı-Aksaray aksının doğusunda kalan kısmıydı. Adı geçen nizamnamelere göre bu bölgede ancak kâgir inşaata izin verilecekti (Tekeli, The Development of..., s. 28). Haliç’in kuzeyinde yalnız kâgir inşaata izin verilen bölge Galata, Azapkapı ile Ortaköy arasındaki kıyı hattı ve Cadde-i Kebir boyu ile Şişli’yi içeriyordu. Bunun haricinde kalan bölgelerde, yangına karşı önlemler alındığı taktirde, ahşap bina inşa edilebilecekti (Tekeli, The Development of..., s. 28). 78 Çelik, a.g.e., s. 47. 79 Aynı yer. Söz konusu zorunluluğun getirildiği irade için bkz. Başbakanlık Arşivi, İrade, Meclis-i Vala, no. 24667. 80 Çelik, a.g.e., s. 47. Ayrıca bkz. Pinon, a.g.m., s. 56-59. 81 Çelik, a.g.e., s. 47; ayrıca bkz. Ergin, İstanbul’da İmar..., s. 41; Ergin, Mecelle, c. II, s. 937-962.
368
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
ITK görünürde yangında yanan bölgelerin planlanmasını üstlenecek bir kurumdu, ancak kuruma diğer -yanmamış- bölgelerde de yetki tanınıyordu. Böylece ITK, kentteki çağdaş planlama çalışmalarına önderlik edecek bir kurum olarak ön plana çıkıyordu. Zaten ITK’nın icraatleriyle ilgili yayımladığı üçüncü rapor olan 1869 tarihli raporda, daha önceki raporların aksine, Hocapaşa Yangını’nın sözü dahi edilmiyor, ileriye yönelik projelerden bahsediliyordu.82 1866 ve 1868 tarihli raporlardan (ITK’nın yayımladığı ilk iki rapor) anlaşıldığı üzere, Komisyon kısa sürede hedeflediği projeleri tamamlamıştı.83 Divanyolu ana arter olmak üzere pek çok cadde açılmış, yollar parke taşı döşenmiş,84 yolların altına kanalizasyon boruları döşenmişti.85 Bunlara ek olarak, yeni yapılan binaların kâgir olarak inşa edilmesi için elden gelen her şey yapılıyordu. Bu alanda da ITK bir yenilik getirmiş, günümüzde sıkça kullanılan “teşvik”lere başvurmuştu. Bu bağlamda ITK, tuğla ve çimentodan alınan vergileri kaldırtmış ve kendi kurduğu tuğla fabrikasından ucuz tuğla satışına başlamıştı.86 Çelik’in de dediği gibi “ITK’nın tamamladığı projelerin boyutları XVI. yüzyıldan beri imparatorluk tarihinde görülmemiş çaptaydı”.87 1870’lere gelindiğinde, ITK’nın tarihi yarımadadaki izlerini görmemek mümkün değildi. Bu izlerin bir kısmı da, ister istemez, tarihî eserler üzerinde gözleniyordu. ITK bu yıllarda, Haussmann’ın yaygınlaştırdığı, anıtların etrafının açılması fikrini benimsemişti.88 Ayrıca genişliğinin 19 metre olması öngörülen Divanyolu’nun “iki tarafında geniş çaplı yıkım çalışmaları gerekmekteydi. Ancak İstanbul’un en eski ana arteri boyunca yer alan anıtların çokluğu, bu çalışmayı zorlaştır[ıyordu]”.89 ITK, genellikle anıtların korunmasından yana olsa da, yeri değiştirilebilecek olanların yerini değiştiriyor, zaman zaman da külliyelerin bir kısmını kesiyordu.90 Bu anıtlar arasında Çemberlitaş Hamamı da bulunuyordu. Çelik’in de dediği gibi, hamam, “kesilmiş kubbesiyle ITK’nın Divanyolu’ndaki faaliyetlerinin işareti olarak günümüze kadar gelmiştir”.91 Daha planlı ve modern biçimde gelişmesine rağmen, Pera da bir harîk-i kebîrin kurbanı oldu. 1870 yılında Cadde-i Kebir’in batısına doğru yayılarak Tarlabaşı, Taksim ve Galatasaray semtlerini kısmen tahrip eden yangının ar82 Çelik, a.g.e., s. 52. 83 Bu raporlarla ilgili detaylı bilgi için bkz. Çelik, a.g.e., 48-51. Raporların özeti için bkz. Pinon, a.g.m., s. 56-57. 84 Çelik, a.g.e., s. 48; Tekeli, The Development of..., s. 34. 85 Çelik, a.g.e., s. 49. 86 Aynı yer; Tekeli, The Development of..., s. 34. 87 Çelik, a.g.e., s. 48. 88 Çelik, a.g.e., s. 49. 89 Çelik, a.g.e., s. 50. 90 Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Çelik, a.g.e., s. 50-51. 91 Çelik, a.g.e., s. 50.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
369
dından, Hocapaşa Yangını sonrası girişilen planlama çalışmalarının benzerlerine girişildi.92 Bu plan, gerçekleştirilmemiş olmasına rağmen, “arzulanan prototip kent imajını açıkça göstermesi bakımından başkentin tasarım tarihinde önemli bir aşama oldu”.93 Plan, Galatasaray’daki İngiliz Konsolosluğu’nun, Cadde-i Kebir’e paralel giden geniş bir caddeyle Taksim’e bağlanmasını, yangın bölgesini çapraz yönde kat eden yolların ortada bulunan geniş bir meydanda kesişmesini ve tali yolların genişletilmesini öngörüyordu.94 Proje; planın yangın öncesi sokak alanı olan 83.220 metrekareyi 143.070 metrekareye çıkarması, bölge topoğrafyasına duyarsız olması, semt sakinlerinin şiddetli itirazları ve projenin çok pahalıya mal olacağından korkulması gibi sebeplerle rafa kaldırıldı.95 ç. Altıncı Belediye Dairesi Tekeli’nin de dediği gibi, XIX. yüzyılın ortalarına kadar olan gelişmelere bakıldığında Osmanlı yönetiminin İstanbul’un sorunlarına merkezden çözüm üretme eğiliminde olduğu gözlenir.96 Bu eğilim 1855 senesinde Şehremanet’in kurulmasıyla değişecek, bu tarihten sonra şehrin planlanması için –kısmen de olsa– yerel seviyede çözümler aranacaktır.97 Ancak görünüşte yerel bir kurum olan Şehremanet’in yine de bağımsız bir bütçesi yoktu. Çalışması için gerekli maddî kaynaklar hükümetin bütçesinden çıkıyordu.98 Dolayısıyla merkezî yönetimin şehir yönetimindeki söz hakkı gerçekte azalmamıştı.99 Şehremanet kurumunun beklentileri yerine getirememesi sebebiyle, yine 1855 yılında İntizam-ı Şehir Komisyonu kuruldu.100 Komisyon’un hazırladığı raporda, diğer konular arasında, İstanbul’un 14 belediye dairesine bölünmesi de öneriliyordu.101 Olumlu karşılanan raporun uygulamaya geçirilmesi için 1857 yılında bir Nizamname-i Umumî yayınlandı ve İstanbul’da 14 belediye dairesi oluşturuldu.102 92 Çelik, a.g.e., s. 53, Tekeli, The Development of..., s. 37. 93 Çelik, a.g.e., s. 45. 94 Çelik, a.g.e., s. 53-55; Tekeli, The Development of..., s. 37. 95 Çelik, a.g.e., s. 54. 96 Tekeli, The Development of..., s. 15. 97 Ergin, İstanbul’da İmar..., s. 35; Tekeli, The Development of..., s. 15. Çelik bu kurumun Fransız “préfecture de la ville” kurumundan etkilendiğini belirtir (Çelik, a.g.e., s. 37). 98 Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Rosenthal, Steven, The Politics of Dependency, Urban Reform in Istanbul, Westport, Connecticut: Greenwood Press, 1980, s. 37. Ayrıca bkz. Rosenthal, Steven, “Foreigners and Municipal Reform in Istanbul: 1855-1865”, International Journal of Middle East Studies, 1980, c. XI, sy. 2, s. 227-245. 99 Tekeli, The Development of..., s. 15. 100 Çelik, a.g.e., s. 37. Tekeli’ye göre; Komisyon, 1856 yılında kurulmuştur (The Development of..., s. 16). 101 Söz konusu daireler: Ayasofya, Aksaray, Fatih, Eyüp, Kasımpaşa, [Galata-Pera-Tophane], Beşiktaş, Emirgan, Büyükdere, Beykoz, Beylerbeyi, Üsküdar, Kadıköy ve Adalar’dır (Tekeli, The Development of..., s. 16. Tekeli listesinde Galata-Pera-Tophane’yi içeren daire eksiktir). 102 Bu belediye dairelerinin bir kısmını gösteren harita için bkz. Çelik, a.g.e., s. 29, şekil 20.
370
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
Bunların içinden, Galata, Pera ve Tophane’yi içeren Altıncı Daire’nin özel bir konumu olduğu baştan beri belliydi: Yalnızca Altıncı Daire doğrudan Sadaret’in altında görev yapacaktı; diğer daireler Şehremanet’e bağlıydı.103 Altıncı Daire, ayrıca, belediye uygulamaları açısından bir pilot bölge seçilmişti; tüm yenilikler ilk kez bu dairede uygulanıyordu. 1857 yılında Takvim-i Vekayi’de yayımlandığı üzere, bunun sebebi şu şekilde açıklanmıştır: “Altıncı Daire’de birçok değerli emlak ve bina bulunduğundan ve ayrıca bu bölgede ikamet edenler bu gibi düzenlemeleri başka memleketlerde görmüş olup, kıymetini bildiklerinden, ıslahat programı önce Altıncı Daire’de uygulanacaktır.”104 “Altıncı Daire’nin giriştiği ilk iş bölgede kadastro çalışması yapmak oldu; Osmanlı başkentinde ilk kez böyle bir çalışma gerçekleşiyordu.”105 Kadastro haritasının amacı, tabiî ki vergi toplama işini kolaylaştırmaktı. Bu altyapı çalışmasına rağmen, Tekeli’den, verginin düzgün biçimde toplanamadığını öğreniyoruz.106 Toplanamayan vergiden dolayı artan bütçe açığı borçlanma yoluyla kapatıldı; bunun üzerine bir de yolsuzluk söylentileri çıkınca Bâb-ı Âlî Altıncı Daire yönetimini değiştirdi ve başa Server Paşayı getirdi.107 Tıpkı Mustafa Reşid Paşa gibi, Server Paşa da şehrin planlanması açısından önemli bir isim olarak karşımıza çıkacaktır. Fiili icraat olarak Altıncı Daire, hemen Beyoğlu ve Pera’da yolların genişletilmesi, sokak aydınlatılması ve çöp toplama işlerine girişti.108 1870 Pera yangınından sonra kâgir bina zorunlu hale getirildi. Ayrıca (aşağıda daha detaylı biçimde inceleyeceğimiz gibi) iki park düzenlendi.109 Bunun dışında, “Yeni yönetim (...) iki hastahanenin ve belediye sarayının yapımını üstlendi. Eskiden hastahaneler İslâmi hayırseverlik geleneği uyarınca vakıflar tarafından kurulur ve işletilirdi. Bu nedenle bu belediye projesi, giderek geleneksel kurumların Avrupai kurumlarla değiştirilmesi sürecinin başlangıcı olarak görülebilir.”110 Altıncı Daire’nin gerçekleştirdiği en önemli projelerden birisi de Galata surlarının yıkılması oldu.111 Çelik’in de dediği gibi, “1863 tarihli bir iradede surların yararsız ve engelleyici konumu üzerinde duruluyor, yıkılmaları emrediliyor ve yıkım sırasında elde edilen malzemenin ve arsaların mezat yoluyla satılarak belediyelere hatırı sayılır bir gelir getireceği savunuluyordu.”112 Tekeli, bu sıra103 Tekeli, The Development of..., s. 16. 104 Ergin, Mecelle, c. II, s. 1314. 105 Çelik, a.g.e., s. 39; ayrıca bkz. Ergin, İstanbul’da İmar..., s. 36. 106 Tekeli, The Development of..., s. 17. 107 Aynı yer. 108 Çelik, a.g.e., s. 39; Tekeli, The Development of..., s. 17; Ergin, İstanbul’da İmar..., s. 36. 109 Çelik, a.g.e., s. 39. 110 Aynı yer. 111 Rosenthal, “Foreigners and Municipal Reform in Istanbul,” s. 239-240; Tekeli: The Development of..., s. 35. 112 Çelik, a.g.e., s. 58.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
371
larda Viyana’da sur duvarlarının yıkılmış olmasının Osmanlı siyasî elitini etkilemiş olabileceğini savunur; sebep her ne olursa olsun, yıkım kararının Pera halkınca da onaylanması üzerine, 1864 yılında yıkıma başlandı.113 Yıkım bir seneden kısa sürdü. Şüphesiz böylesine büyük bir projenin bu kadar kısa sürede tamamlanmasında Hocapaşa ve çevresinin (büyük yangının ardından) yeniden inşa ediliyor olması önemli bir etken olmuştur. Yıkılan surların yerine Altıncı Daire bir dizi yol öngördü. Açılan bu yollarla ilgili ayrıntılı bilgi, Çelik’in kitabında bulunmaktadır.114 d. Atlı Tramvaylar XIX. yüzyılın ortalarından itibaren İstanbul’da ulaşımı kolaylaştıran önemli bir değişiklik, çeşitli semtleri birbirine bağlayan vapur hizmetinin gelmesi olduysa da115 şehrin çehresini değiştiren gelişme, çeşitli güzergâhlarda atlı tramvayların işlemeye başlamasıydı. Deniz ulaşımındaki kolaylaşmaya rağmen, Çelik’in dediği gibi, “(...) karada İstanbul yarımadasının iç tarafları ve Marmara sahilleri hâlâ oldukça ücra kalmışlardı. Ayrıca, Galata sırtlarından Şişli’ye doğru gelişen yeni mahallelere doğru kara ulaşımına şiddetle ihtiyaç duyuluyordu”.116 Çeşitli başarısız denemeler sonrasında 1869 yılında İstanbul Tramvay Şirketi kuruldu ve sistemin gelişmesini denetlemek üzere 1869, 1881 ve 1907 yıllarında üç nizamname yayımlandı. Nizamnamelerin öngördüğü hatlar, tarihî yarımadada Eminönü ve Sultanahmet’i kara surlarına, Galata ve Pera’da ise Karaköy’ü Taksim ve Şişli’ye, ayrıca sahilden Beşiktaş ve Ortaköy’e bağlıyordu.117 Planlanan hatların tümü inşa edilemediyse de “[y]eni ulaşım sisteminin İstanbul’un kent imajı üzerinde belirgin bir çağdaşlaştırıcı etkisi oldu”.118 Ancak, planlama faaliyetlerinin çoğunda olduğu gibi, öncelik Galata ve Pera’ya verildi. Hüseyin Rahmi’nin Aksaray-Topkapı hattına ilişkin gözlemleri şu şekildedir: “Tramvay Şirketi arabalarının en köhnelerini bu hatta işletmekte olduğundan sokağın tozu çamuru hadd-i aslisindeki soluk yeşil boyaya galebe etmiş ve dört lâgar hayvan koşulmuş bulunan araba[lar bulunur].”119 e. Bekir Paşa Planı Bekir Paşa Planı, İstanbul’un tümünü kapsayan bir nazım plan olması sebebiyle, Çelik’in “büyük projeler” olarak tanımladığı projeler arasında yer almaya yaraşır. Ancak Çelik, kitabında ne bu plandan, ne de Bekir Paşadan bah113 Çelik, a.g.e., s. 35; Tekeli, The Development of..., s. 35. 114 Çelik, a.g.e., s. 58-59. 115 Bu konuda detaylı bilgi için bkz. a.g.e., s. 68-72. 116 A.g.e., s. 74. 117 Bu tramvay hatlarının güzergâhları için bkz. a.g.e., s. 78, şekil 57. 118 A.g.e., s. 78. 119 Nkl. Çelik, a.g.e., s. 79.
372
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
seder. Dolayısıyla bu plan hakkında bilgi edinmek için Tekeli ve Albati’nin kaleme aldığı çalışmalara döneceğiz. Tekeli, bu planı büyük ölçüde Haussmann’dan etkilenmiş, cami ve diğer anıtların açılacak büyük meydanların ortasında yer almasını öngören ve bu meydanları ana caddelerle birleştiren bir plan olarak niteler.120 Planın diğer bir dikkat çekici yönü; Avrupa’dan gelecek tren bağlantısının Kazlıçeşme’de inşa edilecek bir terminalde son bulup, şehre Yıldızlı Kapı’nın yerine inşa edilecek bir takın altından girilecek ve şehir içindeki ulaşımın atlı tramvayla yapılacak olmasıdır.121 Bekir Paşanın planı kayıp olduğundan ve neredeyse hiç uygulanma imkânı bulmadığından, hakkında bilinenler oldukça sınırlıdır.122 Planın ne zaman yapıldığı da tam olarak bilinmemektedir; ancak Tekeli, planda konu edilen sorunları göz önünde bulundurarak, planın 1860’ların ikinci yarısında yapılmış olabileceğini tahmin eder.123 f. Parklar ve Yeni Arterler Daha önce de belirtildiği gibi, bu dönemin bir diğer önemli gelişmesi, şehir içinde parkların oluşturulması oldu. Çeşitli kaynaklardan öğrendiğimiz gibi, bu olgu farklı sebeplerin bir araya gelmesi sonucu meydana geldi. Bir yandan da, şüphesiz, halkın eğlence alışkanlıklarının değişmesi, bu konuda etken olmuştur. Ancak, Tekeli’nin açıkladığı gibi, 1865 yılında İstanbul’da yaşanan veba salgını ve bunun ardından şehir içindeki mezarlıklara ölü gömülmesinin yasaklanmasıyla, bazı mezarlıkların şehir dışına taşınması bu konuda katalizör oldu. Taksim’deki Katolik mezarlığının böylece yerinin değişmesiyle boşalan arazide, Beaux-Arts prensiplerine uygun bir park yapıldı. Parkın yapımı beş sene gibi uzun bir süre devam ettiyse de, bittiğinde Pera halkının gözde mekânı haline geldi.124 Bu dönemde gerçekleşen bir diğer gelişme, bazı yeni arterlerin açılmasıdır. 1869 senesinde Taksim ile Pangaltı arasında, iki tarafı ağaçlıklı geniş bir cadde yapıldı. Daha sonra Şişli’ye kadar uzatılan bu cadde ileride yapılacak projeler için bir model teşkil edecekti. Bu sıralarda açılan diğer arterleri Çelik “Yeni Arterler” başlığı altında inceler.125 g. Sahil Şeridinin Düzenlenmesi Çelik’in ifade ettiği gibi, İstanbul’un denizle olan ilişkisi çok özeldir: Şehirde “her yerde” olan deniz, hem bir ulaşım aracı, hem bir pazaryeri, hem de temiz hava alıp manzara seyretme imkânı sağlayan bir varlıktır: “[İ]nsanla deni120 Tekeli, The Development of..., s. 33-34. 121 Eşref Albati, “Bekir Paşa – Ethem Paşa: İstanbul’un İlk Planı,” Canlı Tarihler, c. II, s. 6-7. 122 Tekeli, The Development of..., s. 33-34. 123 Tekeli, The Development of..., s. 33. 124 Çelik, a.g.e., s. 57; Tekeli, The Development of..., s. 36. 125 Bkz. Çelik, a.g.e., s. 56-57.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
373
zin bu ilişkisi [ise] İstanbul’un XIX. yüzyıl plancılarına bir hedef daha vermişti”.126 Çelik’e göre sahil şeridinin düzenlenmesinin üç ana nedeni vardı:127 1. Artan deniz trafiği ve ticaretin düzenli rıhtımlara ihtiyaç duyması, 2. Kamu sağlığına zarar veren koşulların ortadan kaldırılması ihtiyacı, ve 3. Kentin imajının düzeltilmesi. Yol genişletme çalışmaları gibi, rıhtım düzeltme çalışmaları da XIX. yüzyılın ortalarında başladı. “Eminönü rıhtımı 1848’de geniş kapsamlı yenilemeye tabi tutulurken, Sirkeci’den Yalıköşkü mevkiinden, Eminönü’ne kadar olan kesim 1858’de büyük ölçüde düzenlendi. (…) Beşiktaş rıhtımı 1857’de tamamen yenilenirken Domabahçe rıhtımı 1864’te yapıldı.”128 Bu çalışmalara önemli bir ivme kazandıran bir etken de, “1851’den sonra düzenli şehir hatları vapur seferlerinin yapılması (...)” olmuştur.129 Bir kısım rıhtım inşaatı da, özel şirketlere verilen imtiyazlar yoluyla gerçekleştirilmeye çalışıldı. Örneğin, Galata sahilinin yenilenmesini gerçekleştirmesi için Marius Michel’e ait şirkete, “rıhtımdan geçen navlundan alınan vergiden belli bir yüzde alacağı 75 yıllık bir imtiyaz verildi”.130 ğ. Banliyö Trenleri Şehrin her iki yakasında da banliyö trenlerinin hizmete girmesiyle birlikte (Haydarpaşa-İzmit hattı 1873’te, İstanbul’u Sofya’ya bağlayan demiryolu ise 1874 yılında hizmete girdi), istasyon çevrelerinde banliyöler oluşmaya başladı. Bunların arasında, Avrupa yakasında Yeşilköy ve Bakırköy, Asya yakasındaysa Kızıltoprak, Göztepe, Erenköy ve Bostancı sayılabilir.131 XIX. yüzyılın sonuna gelindiğinde İstanbul’da kamu ulaşımının ne denli gelişmiş olduğu, Çelik’in aşağıdaki sözlerinde de kendini belli eder:132 1800’lü yılların sonları da gelindiğinde artık İstanbul’da muhtelif kamu vasıtalarının kolayca ulaşılabilen noktalarda kesiştiğini ve aktarmaların zahmetsizce yapıldığını görürüz. Vapurlar Galata Köprüsü’nün İstanbul tarafından hareket ediyor, Eminönü, değişik ulaşım biçimlerini “harmanlayan” bir bölge olarak tren, vapur ve tramvayın birleştiği noktayı oluşturuyordu. Karaköy de benzer bir işlevi yerine getiriyordu: Tramvayın ana istasyonu ve Tünel’in alt istasyonu buradaydı. Bugün bu iki nokta kentin ulaşım odakları olmayı sürdürüyorlar.
h. Tünel “İstanbul Tüneli’nin açılışı kentte büyük bir olay oldu.”133 The Levant He126 Çelik, a.g.e., s. 61. 127 Aynı yer. 128 A.g.e., s. 62. 129 Aynı yer. 130 Aynı yer. 131 Tekeli, The Development of..., s. 39. 132 Çelik, a.g.e., s. 83. 133 A.g.e., s. 80.
374
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
rald’dan anlaşıldığı üzere, açılış esnasında konuşan şirket genel müdürü, “Tünel, Dersaadet’te birbiriyle yaşayan Şark ve Garb unsurlarını kaynaştırıcı bir tesir yaratacaktı[r]” gibi ulvi sözler sarf ettiyse de, gerçekte bu “amme hizmeti”nden en çok faydalanacak kişiler İstanbul’da yaşayan Avrupalılardı.134 Son derece başarılı bir proje olan Tünel’i, 1923 yılına kadar, sahip olduğu imtiyaz sayesinde, Metropolitan Railway şirketi işletti.135 Projenin başarısı ayrıca (hiçbiri gerçekleştirilemeyen) bir dizi yeni projeye ilham kaynağı oldu. Bunların arasında İstanbul Yarımadası’nın Marmara sahillerinden başlayıp Galata Köprüsü aracılığıyla Ortaköy’e kadar ulaşan bir metro önerisi ve Sarayburnu’nu Üsküdar’a bağlayan bir “kıtalararası” tren yolu tüneli de bulunmaktaydı.136 ı. Merkezî İş Alanı [MİA] XIX. yüzyılın ikinci yarısında Eminönü ve Karaköy, kısmen de Beyoğlu, İstanbul’un Merkezî İş Alanı [MİA]137 olarak gelişti.138 Tanzimat öncesi dönemde merkezî ticaret alanı olan Kapalı Çarşı ve bunun kuzeyindeki bölge (hanlar bölgesi),139 giderek önemini yitirdi. Özellikle Karaköy, limana kolayca ulaşımı olduğundan, “uluslararası ticaretle ilişkileri olan bankalar ve diğer binalar[ın]” odaklaştığı yer oldu.140 Tekeli ise “geleneksel merkez”in (bundan Kapalı Çarşı’nın kastedildiği varsayılmaktadır) “Saraçhanebaşı aksı”na doğru kaydığını ifade eder.141 Karaköy’ün MİA’nın parçası haline gelmesi, bu semt ile Eminönü arasındaki bağlantıyı daha da önemli hale getirdi. Bu gelişme ışığında (ve Pera’daki nüfusun zaten iyiden iyiye artmış olması sebebiyle) Eminönü ve Karaköy arasında, oldukça sık aralıklarla yenilenen bir köprü kuruldu. Bu iki semt arasındaki ilk köprü 1845 yılında kuruldu; ardından, 1863, 1878 ve 1912’de omak üzere üç kez yenilendi.142 134 Aynı yer. 135 A.g.e., s. 81. 136 Bu projelerle ilgili detaylı bilgi için bkz. a.g.e, s. 81-82. 137 Gerçekte, MİA’nın üstlendiği işlevleri Tanzimat öncesi Osmanlı döneminde Kapalı Çarşı ve Hanlar bölgesinin üstlendiği, MİA kavramının ekonomik entegrasyon teorisi ışığında anlam kazanan bir terim olduğu ileri sürülebilir. Ancak yine de entegrasyon teorisiyle doğrudan ilintili olmayan, taşımacılık yöntemlerindeki değişiklikler (ve bunun Tanzimat öncesinde yaygın olan depo-dükkan ünitesinin giderek antrepo ve satış noktası şeklinde ikiye ayrılması); Tanzimat’la birlikte devlet işlerinin paşa konaklarından değil, devlet memurlarının çalıştığı dairelerden yürütülmeye başlanması vs. etkenleri göz ardı etmemek gerekir (söz konusu etkenlerle ilgili detaylı bilgi için bkz. Tekeli, “İcabında Plan”, s. 26; a.mlf., The Development of..., s. 6-7). 138 İstanbul MİA’sının gelişimiyle ilgili veriler, incelenen kaynaklarda belirli bir noktada toplanmış halde bulunmamaktadır. Tekeli, MİA’nın oluşumunu XIX. yüzyılın en önemli olaylarından saysa da, bu oluşumun ne şekilde gerçekleştiğini pek de detaylı biçimde açıklamaz. Çelik ise MİA’dan net bir biçimde söz etmez; kitabında bu gelişimi “Mimari Çoğulculuk ve Bir Üslup Arayışı” başlıklı bölümde ancak kısmen takip etmek mümkündür. 139 Bkz. Eldem, a.g.e., s. 171. 140 Çelik, a.g.e., s. 102. 141 Tekeli, The Development of..., s. 7. 142 Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Çelik, a.g.e., s. 73-74.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
375
i. II. Abdülhamit ve Gerçekleşmeyen “Büyük Projeler” 1870’li yıllara gelindiğinde, yeni Arazi Kanunnamesi’nin yürürlüğe girmesi,143 1870 yılında Altıncı Daire’nin lağvedilmesi ve Osmanlı sultanlarının, aslında 1850’lerin ortasından bu yana, ama esaslı olarak bu senelerde yeni saray ve köşklerin yapımına hız vermeleri sebebiyle,144 İstanbul’da şehir planlaması açısından yeni bir dönemin başladığı kabul edilebilir. Bu dönemin bir diğer özelliği, şehir için üretilen planların daha çok ulaşım sorununu çözme amaçlı olmalarıdır. Buradan da anlaşılabileceği gibi, artık şehir, etkili bir ulaşım ağına ihtiyaç duyacak kadar büyümüştür. Şüphesiz, 1876 yılında tahta çıkacak olan II. Abdülhamid’in İstanbul’un planlanmasında aktif rol almasının da bu dönemin farklı bir görünüm arz etmesinde etkisi büyüktür. 1850’lerin ortasından sonra giderek yerel ölçekte ele alınan ve yabancıların etkisi altında gelişen planlama faaliyetleri, bu dönemde siyasî elitin ilgisini yeniden çekmeye başlamıştır. Bunu, Çelik’in “büyük projeler” olarak nitelediği planlama çalışmalarından ikisinin, II. Abdülhamid dönemine denk gelmesinden de anlayabiliyoruz. Ancak bu ilgi, Tanzimat’ın ilanından sonraki dönemde olduğu gibi, fiiliyata dönüşemedi. “Abdülhamid’in saltanat dönemi hayal gücü açısından zengin, ama uygulamada yoksuldu. (…) Kentin güzelleştirilmesi ve düzenleme çalışmaları Abdülhamid’in uzun saltanat döneminde ihmale uğramıştı”.145 Çelik’in “büyük proje” olarak adlandırdığı ikinci kentsel müdahale önerisi, II. Abdülhamit döneminde yapıldı. İstanbul’da, “II. Abdülhamit döneminde, özellikle 1880’lerden sonra, yabancı imtiyaz sahipleri ve şirketlerin devreye sokulmasıyla, demiryolu inşaatında adeta bir patlama yaşanmıştı”.146 Bu şirketlerden biri olan Compagnie Internationale du Chemin de Fer de Bosphore, 1900 yılında İstanbul’un iki yakasını demiryolu köprüleriyle birbirine bağlamayı önerdi. Proje sadece iki yakayı demiryoluyla bağlamakla kalmıyor, aynı zamanda bir “çevre yolu” öneriyor ve yaya ve araç trafiğinin de düzenlenmesini öngörüyordu.147 Arnodin’in projesi, ilk kez, İstanbul’u, bugün metropoliten alan olarak adlandırılan geniş çevresiyle birlikte ele alan ve kentin gelişme sı143 Osmanlı hükümeti toprak mülkiyeti konusunda çok hassastı. Baştan beri kanunların modernleştirilmesinde Batı’nın kanunları model olarak alınsa da, Arazi Kanunnamesi tamamen Osmanlı’ya özgüydü (Tekeli, The Development of..., s. 21). Bu kanunnameye göre yabancıların Osmanlı sınırları dahilinde toprak sahibi olması yasaktı. Yabancıların şikayet ve baskıları sonucunda bu kanun, 1868’de değiştirildi ve yabancıların da Osmanlı sınırları dahilinde toprak sahibi olmaları sağlandı (Tekeli, The Development of..., s. 22.) Bu gelişme sonucunda şehirdeki toprak spekülasyonu arttı. 144 Bu yıllarda yapılan saray ve köşkler ve bunların başkentteki konut mimarisine etkileri konusunda detaylı bilgi için bkz. Nevin Kurtay, “İstanbul’da XIX. Yüzyıl Kentsel Yaşamına Koşut Olarak Değişen Saray ve Konut Mimarlığı”, Doktora tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 2001. 145 Çelik, a.g.e., s. 60. Bu konuda ayrıca bkz. Ergin, İstanbul’da İmar..., s. 46. 146 Çelik, a.g.e., s. 86. 147 Çelik’e göre bu projeye ait çizimler Başbakanlık Arşivi’nde bulunmaktadır (Yıldız, kısım 35, evrak 2370, zarf 43, kutu 110), s. 86, dipnot 2.
376
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
nırlarını çizdiğini varsayabileceğimiz bir bağlam içinde ele aldı. Proje, muhtemelen ekonomik sebeplerden ötürü uygulanmadı. Çelik’in değindiği üçüncü “büyük proje”, XX. yüzyılın başlarında Fransız mimar Joseph Antoine Bouvard’ın İstanbul için hazırladığı projedir. Bouvard, projeyi hazırladığı sırada Paris Belediyesi mimari bölümü müfettişiydi. Çelik’e göre, “Paris, Osmanlı elitinin gözünde Batı kültürünün ve estetiğinin doruğu olarak görülüyordu. Bu nedenle Paris’in bu seçkin mimarının sahip olduğu bilgi, yetenek ve incelikten dolayı İstanbul’un çağdışı kalmış imajını yenileyecek kişi olduğuna yürekten inanılıyordu”.148 Bizzat II. Abdülhamid’in de bu kanıda olduğunu; Osmanlı İmparatorluğu’nun Paris elçisi olan Salih Münir Paşayı, İstanbul’u “(...) temiz (...), süslü (...) ve mamur bir hale koyma[k]” için “(...) anlayışlı ve cidden ehliyetli adamları toplayıp (...) [İstanbul’a] getir[me]”149 işiyle görevlendirmesinden anlıyoruz. Salih Münir Paşa, bu iş için Bouvard’ın uygun olacağını düşündü ve İstanbul için bir nazım plan geliştirmesini istedi. Bouvard bu görevi kabul ettiyse de, planlama işine İstanbul’a gelmeden (sadece şehrin büyük boy fotoğraflarını kullanarak) girişmiş olmasından, işi pek de ciddiye almadığını anlıyoruz. Sonuçta ortaya çıkan “avan proje,” aslında Bouvard’ın kentsel tasarım alanı olarak seçtiği dört bölge (At Meydanı, Beyazıt Meydanı, Galata Köprüsü ve Yeni Cami Meydanı) için öneriler getiren bir dizi perspektiften ibaretti. Çelik’ten, bu avan projeye ait yaklaşık 70 x 100 cm. ebadındaki beş çizimin150 İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunduğunu öğreniyoruz.151 Çelik’e göre, “Bouvard’ın avan projesi İstanbul için tamamiyle yeni bir imaj öneriyordu”.152 Bu imaj, şehrin “(...) bazı muteber mekânlarında beaux-arts ilkelerini kent dokusuna uygulayarak, düzenlilik, simetri, anıtların meydana çıkarılması ve temaşa alanlarının açılması”153 yoluyla hayata geçirilecekti. Çelik, genel olarak, Bouvard’ın çalışmasını “bir biçim egzersizi”154 olarak nitelemekte ve bu çalışmanın “düzenlenecek mekânlar arasında[ki] bağlantıları belirleme[diğini], (…) kentin karmaşık topoğrafyasını tamamen göz ardı [ettiğini ve] 148 Çelik, a.g.e., s. 89. 149 Ergin, İstanbul’da İmar..., s. 47. 150 Söz konusu çizimler: “Nouveaux Pont de Galata” (Yeni Galata Köprüsü), no. 90591; “Place de l’Hippodrome” (At Meydanı), no. 90592; “Place de Sultan Bayezid” (Beyazıt Meydanı), no. 90593, 90594; “Place de la Sultane Valide” (Valide Sultan Meydanı), no. 90595. Ancak Çelik, bunlara ek olarak en az iki çizimin daha olması gerektiğini belirtmektedir. Bunlardan biri, kütüphane kataloğunda 90696 numarayla gözüken “Yeniköy’de Avusturya Sefarethanesi”dir. Çelik bunun kütüphanede bulunamadığını belirtmektedir. Bunun dışında Ergin, Marmara sahilinde planlanan caddeleri betimleyen bir çizimden söz eder (Ergin, İstanbul’da İmar..., s. 46-47). 151 Çelik, a.g.e., s. 91. Bu konuda ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz. Ergin, İstanbul’da İmar..., s. 4647. 152 Çelik, a.g.e., s. 91. 153 Aynı yer. 154 A.g.e., s. 98.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
377
(…) kentin kendine özgü yaşam dokusunu hiçbir şekilde dikkate (…) [almadığını]” belirtmektedir.155 Tekeli, Bouvard’ın projelerini en az Çelik kadar eleştirir.156 Bouvard’ın “işe ciddiyetle eğilme[diğini], (...) fotoğraflara bakarak kentin (...) meydanları için Beaux-arts yaklaşımı içinde gösterişli perspektifler çiz[diğini]” belirtir.157 Son derece soyut kalmasına rağmen, Osmanlı siyasî eliti Bouvard’ın projesini hemen benimsedi ve bir irade-i seniyye çıkarılarak projeye ödenek ayrılmasına karar verdi.158 Ancak bu dönemde rafa kaldırılan pek çok büyük proje gibi, Bouvard projesi de uygulanamadı.159 Bu dönemde meydana gelen en önemli nizamî değişiklik, 1882 yılında yeni bir ebniye nizamnamesinin yayımlanması oldu. Tekeli’ye göre bu nizamnamenin getirdiği yenilikler arasında, sokak genişliklerinin en az 20, 15, 12 ve 10 ziraya çıkarılması (çıkmaz sokaklar için 6-8 zira genişliğe izin veriliyordu); ana yolların 40 zira veya daha geniş olacak şekilde tasarlanması; yoldan geri çekilme mesafesinin tüm yol boyunca eşit olmasının sağlanması (bu konuda belediyelere binaların kısmî yıkımı için yetki veriliyordu) bulunur. Nizamname ayrıca yol genişletme çalışmaları için bedelsiz istimlak edilebilecek alanı, ilk arsanın dörtte biriyle sınırlı tutuyor, ayrıca on ev ya da daha fazlasının yandığı bölgeleri “afet bölgesi” ilan ediyor ve imar edilirken yeniden parsellenmelerini mecburî kılıyordu.160 j. İkinci Meşrutiyet ve Sonrası İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonraki dönemde –kendisi sadece Tanzimat’tan İkinci Meşrutiyet’e kadar olan dönemi incelediği için– Çelik’in kitabını kaynak olarak kullanamayacağız. Dolayısıyla bu dönem için ağırlıkla kullanacağımız kaynak, Tekeli’nin 1994 tarihli kitabı ve kısmen de 1993 tarihli makalesi olacaktır. Tekeli, bu dönemle ilgili aşağıdaki yorumları yapar:161 Bu dönem, kentin büyük siyasal dönüşümleri yaşadığı, savaş içinden geçtiği, işgal edildiği ve başkentlik işlevini yitirdiği, nüfusun yarı yarıya düştüğü yıllardır. Böyle bir bunalımlı dönem olmasına karşın kent planlamasının harita mühendisliğinden ayrı bir uzmanlık alanı olduğu anlaşılmış, kent planlamasına ilişkin olarak ilk kez bilimsel nitelikli yayınlar yapılmış ve kentin bir plana kavuşması için ilk ciddi adımlar atılmıştır.
İkinci Meşrutiyet’in ilanının hemen ardından, 1908 yılında Bouvard tekrar İstanbul’a davet edildi. “Bu kez İstanbul’a gelen Bouvard incelemeler yaptıktan 155 A.g.e., s. 92. 156 Tekeli, “İcabında Plan”, 29; a. mlf., The Development of..., s. 41. 157 Tekeli, “İcabında Plan”, 29. 158 Ergin, İstanbul’da İmar..., s. 48. 159 Çelik, a.g.e., s. 99. 160 Tekeli, The Development of..., s. 28. Nizamname’nin tam metni için bkz. Denel, a.g.e., s. lxvlxxx. 161 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 29.
378
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
sonra, kentin yeterli duyarlılıkta ve ölçekte haritası olmadan, plan yapılamayacağını”162 belirtti. Böylece, Halil Ethem Beyin şehreminliği döneminde, Fransız Topoğrafya Cemiyeti’nce harita alma işine başlandı.163 Galata Kulesi’ni nirengi alan bu işlem, I. Dünya Savaşının çıkması üzerine bir Alman firmasına devredildi. Savaşın ardından işi sırasıyla İnşaat ve Keşfiyat A.Ş. (1922-1928)164 ve Rahmi Arı firması (1928-1940) üstlendi. Böylece, “[k]entin nüfusunun çok hızlı artmadığı bu dönemde bile haritaların tamamlanması otuz yıl al[dı].”165 Tekeli’ye göre, 1911-1912 yıllarında, Tevfik Beyin şehreminliği döneminde İstanbul’da yapılan en önemli planlama faaliyeti, Kasımpaşa Deresi’nin üzerinin kapatılması oldu.166 Böylece, son derece kirlenmiş olan ve kolera ve diğer salgın hastalıklara yol açan derenin yol açtığı sağlık sorunları sona erdi. Görüldüğü gibi, Avrupa’da şehir planlama faaliyetlerinin gelişmesine yol açan sağlık sorunları, İstanbul’da ancak XX. yüzyıla gelindiğinde kendini gösterir olmuştu. 1911 yılında, İstanbul için yeni bir nazım plan yapmak üzere Fransa’nın Lyon kenti belediyesinde baş mimar olan Auric İstanbul’a çağrılmıştır. “[Ü]ç yıl süreyle İstanbul Şehremaneti Fen Heyeti Müdürü olarak”167 görev yapan Auric, “yangın yerlerinin planlarını yapması[nın] yanısıra İstanbul’un tümü için de bir plan yaparak bunun açıklayıcı bir raporunu yazmıştır. Bu plan ve rapor (...) kayıptır”.168 Tekeli’nin de dediği gibi, bu döneme damgasını vuran, Şehremini Operatör Cemil Paşa olmuştur. Cemil Paşanın görev başında kısa bir süre kalmış olmasına rağmen büyük bir imar operasyonu yapabilmesini, Tekeli, yurtdışından belediyeye doğrudan kredi bulmasına bağlar.169 Cemil Paşanın operasyonları çoğunlukla tarihî yarımadayla sınırlıdır. Çırçır-Fatih, Mercan-Aksaray ve İshakpaşa-Sultanahmet bölgelerinde çıkan yangınların ardından yollar, kanalizasyon da döşenerek yenilenmiştir. Cemil Paşa, Sultanahmet’te çıkan yangının ardından, buraya “Pariste’ki Place de la Concorde’a benzeyen” bir meydan yapmaya çalışmış, bu proje kapsamında meydanı engelleyen bir hamamı yıkmaya çalışmış, ama Muhafaza-i Asar-ı Atika Cemiyeti’nce durdurulmuştur.170 Tekeli, bunun “(...) belki de Türkiye’de ilk kez korumacılarla imarcıların çatışmasını başlat[tığını]”171 savunur. Böylece Cemil Pa162 Aynı yerde. 163 Aynı yerde. Tekeli, The Development of..., s. 56-57. 164 İnşaat ve Keşfiyat A.Ş. tarafından hazırlanmış haritalara birkaç örnek için bkz. Kayra, a.g.e., s. 156-158. 165 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 29. 166 Tekeli, The Development of..., s. 58. 167 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 29; ayrıca bkz. Ergin, İstanbul’da İmar..., s. 49. 168 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 29. 169 Tekeli, The Development of..., s. 59. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Operatör Cemil Paşa, “Operatör Cemil Paşa Hatıraları”, Canlı Tarihler, c. VIII, s. 112-113. 170 Tekeli, The Development of..., s. 59. 171 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 30.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
379
şa meydanı yapamamış, ancak Ayasofya ile Sultanahmet Camii’nin arasına, bugün de kullanılan parkı yaptırmayı başarmıştır. Tekeli, bu dönemde şehir içinde yapılan yeşil alanların artık “bahçe” değil, “park” diye anıldığına dikkatimizi çeker.172 Cemil Paşa, şehreminliği süresince, ayrıca tarihî yarımadadaki bazı yolların genişliğini artırmış, Anadolu yakasında da bazı yolların kaplanmasını sağlamıştır. Bu konuda ayrıntılı bilgi, Tekeli’de bulunabilir.173 İleride Ankara bağlamında tekrar karşımıza çıkacak olan Dr. Carl Christoph Lörcher de bu dönemde İstanbul için bir imar planı hazırlamıştır.174 Aksoylu’ya göre, şehrin büyümesini hesaba katmayan bu planda yeni konut bölgelerine yer verilmemiş, meydanların yenilenmesi, yeni park ve bahçelerin oluşturulması, yangın alanlarının ihya edilmesi ve bütünleşik bir ulaşım ağının kurulması gibi konular ön plana çıkmıştır.175 1922 yılında tamamlanan plan uygulama olanağı bulamamıştır.176 2. İzmir: Doğu Akdeniz Kozmopolitizmi ve Kentsel Mekân Makalenin başında da değindiğimiz gibi, İzmir’in planlama tarihini takip etmemizi sağlayacak kaynaklar oldukça sınırlıdır. Erkan Serçe, kentin “XVII. yüzyıldan önceki kentsel dönüşümü hakkında tarihçilerin elinde pek fazla malzeme bulun”madığını belirtir.177 Aslında bu durum kısmen kentin XIX. yüzyıl tarihi için de geçerlidir. Osmanlı dönemi boyunca İzmir için kapsamlı bir kent planı hazırlanmamış, ancak kentin çeşitli haritalarının hazırlatılması ile yetinilmiştir. Bunlar arasında kayda değer olanlardan biri “1854’de, kent yöneticilerinin isteğiyle, kentin kadastrosunu belirleyecek planı çıkarmak üzere İzmir’e gelen İtalyan mühendis Luigi Storari tarafından hazırlanan” plandır.178 Storari’nin kente ilişkin plan hazırlamasında İstanbul’dakine çok benzer bir süreç gözlenir: İstanbul için hazıladığı plan nasıl Aksaray Yangını sonrasında 172 Tekeli, The Development of..., s. 60. 173 Aynı yerde. 174 Sevin Aksoylu, “A Critical Outlook to the Planning Practices of Turkey from the Beginning of Republican Period”, 10.10.2005, http://www.hicsocial.org/Social2003Proceedings/Sevin%20Aksoylu.pdf 175 Aksoylu, a.g.m. 176 Lörcher planına ait föylerden “Pera-Galata” başlıklı olanı (Föy no. 9) Karya’nın eserinde yayınlanmıştır (bkz. Karya, a.g.e., s. 159). Planın orijinali Atatürk Kitaplığı’ndadır (Karya, a.g.e., s. 183). 177 Erkan Serçe, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e İzmir’de Belediye (1868-1945), İzmir: Dokuz Eylül Yayınları, 1998, s. 49. 178 Marie-Carmen Smyrnelis, “İzmir’de Avrupalı Koloniler ve Etnik-Dinî Cemaatlar, Birlikte Var Olma ve Toplumsallık Ağları (XVII. Yüzyıl Sonu – XIX Yüzyıl Ortası)”, François Georgeon ve Paul Dumont (der.), Osmanlı İmparatorluğu’nda Yaşamak: Toplumsallık Biçimleri ve Cemaatlerarası İlişkiler (XVIII.-XX. Yüzyıllar), çev. Maide Selen, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 209-234. Hatırlanacağı gibi, 1856 Aksaray Yangını sonrası İstanbul’un tarihinde ilk kez, bir yangın alanının sistematik bir haritasının çıkarılması gündeme geldiğinde de Storari görevlendirilmişti. Bkz. yukarıda dipnot 54.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
380
yanan bölge için hazırlanmışsa, Zeki Arıkan’ın çalışması İzmir planının da 1854’deki Kemeraltı Yangınında yanan yerlerin haritalandırılması amacıyla hazırlandığını gösterir: Bu yangında beş yüz altmış dükkân ve mağaza, bir mescit, bir medrese, bir hamam, elli bab Yahudi odaları, bir mektep ve iki sebil vb. toplam 616 gayrimenkul kül olmuştu. (…) Storari’nin Kemeraltı planı bu yangının sonucuna bağlı olarak hazırlanmıştır. Bu belge, bu yangının çıkmasını izleyen aylarda Aydın Valiliğine atanmış olan Ali Paşanın (1814-1871) evrakı arasında bulunmuştur. (…) Yangın mahalli, planın tam ortasına oturtulmuş sağ taraftaki cetvelde ise haritada yer alan ve toplam 36’yı bulan cadde, sokak, çarşı, cami, mescit ve hanların adları işaretlenmiştir. Plan, Kemeraltı’nın bütününü değil ancak yangın alanı ve onun çevresini kapsamaktadır.179
İzmir’de haritacılık çalışmaları da, diğer kentsel hizmet ve gelişmelerde de gözlendiği gibi özel girişimcilerin inisiyatifleri ile ilerliyordu. “Kentte yer alan güçlü sigorta şirketleri kendi kullandıkları planları kendileri yaptırıyorlardı. Bu tür planlar arasında en ünlüsü İngiliz mühendisi E. Goad’ın yaptığı plan idi.”180 Bu bağlamda kentin tarihinin Osmanlı’nın son dönemine tekabül eden kesitini çalışırken iki ana eksene odaklanmak kaçınılmaz görünmektedir. Bu iki eksen sırasıyla, yerel yönetimin tarihi ve 1908 sonrası İttihatçıların kente kazandırmaya çalıştıkları kimlik şeklinde sıralanabilir. a. İzmir’de Belediyenin Kurulması 1868’de gerçekleşen ilk Belediye Meclisi Seçimi ile kurulan belediye ilk yıllarında havagazı şirketinin alması gereken aydınlatma ücretini ilgililerden tahsil gibi önemsiz işler dışında varlık gösterememiştir.181 Belediyenin bu atalet dönemi bir bakıma Osmanlı’nın tanınmış bürokratı Midhat Paşanın valiliğe atanması ile son bulur.182 Ayşe Deniz Temiz’in belirttiği şekilde, Midhat Paşa, yeni inşa edilen rıhtım ve açılan kordon yollarıyla biçimlenen yeni mekân temsilinin kent gelişimini yönlendirici etkisini tespit etmiş bir yöneticidir ve kentin deniz kesiminin bir başka hal ve intizam aldığını, şehrin kuzeyine süratle devam eden gelişmesinin o tarafa açılacak yeni yollara bağlı olduğunu vurgulamıştır.183 Midhat Paşanın en önemli projesi Kasaba demiryolunun son nok179 Zeki Arıkan, “Storari’nin Kemeraltı Planı”, İzmir Kent Kültürü Dergisi, 2001, sy. 4, s. 76-80. 180 Çınar Atay, İzmir’in İzmir’i, İzmir: Ege Sanayicileri ve İş Adamları Derneği, 1993, s. 76. 181 Serçe, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e…, s. 58. 182 Midhat Paşanın Tuna, Bağdat ve Suriye valilikleri sırasında gerçekleştirdiği kentsel modernizasyon projeleri kayda değerdir. Örneğin İzmir’den önce bulunduğu Bağdat’ta kurdurduğu Osmanlı İdare-i Nehriyesi adlı taşımacılık şirketi ile kentin ulaşım meselesine bir çözüm üretmiş, bir sanayi mektebi kurdurmuş ve Avrupa’daki pek çok kentte gözlenen uygulamalara paralel olarak kentin gelişmesinin önünde bir engel olarak gördüğü surları yıktırmıştır. Bkz. İlber Ortaylı, Tanzimatdan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, İstanbul: Hil Yayın, 1985, s. 166. 183 Ayşe Deniz Temiz, “Tarihi Kent Merkezi Kemeraltı’nda XIX. Yüzyıldan Bugüne Meydana Gelen Mekansal Dönüşümler”, İzmir Kent Kültürü Dergisi, 2001, sy. 4, s. 81-91.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
381
tası olan Basmahane’den Sarı Kışla’ya kadar bir cadde açmaktı. Bu projenin fiiliyata geçirilmesine yönelik çalışmalar ancak İttihatçı dönemde başlayabilmiş, kısmen bitirilişi ve Fevzi Paşa Bulvarı olarak açılışı ise 1930’ları bulmuştur.184 Nasıl Midhat Paşa vali olarak kentin gelişmesinde belediyeye oranla daha belirleyici bir rol üstlenmişse, 1880’lerde ikiye bölünen Belediye’nin tekrar birleşmesi sonrasında da kentin gelişimine asıl damgayı Vali Halil Rıfat Paşanın vurduğu söylenebilir. 1890’larda, Kırım Savaşı sonrası kente gelen göçmenlerin iskânı meselesine çözüm olarak Değirmendağı imara açılmış, bu elverişsiz arazinin kentle bütünleşmesi yönünde çaba sarf edilmiştir. Balçova’daki kaplıcalar da yine aynı dönemde inşa edilmiştir. b. Kentsel Mekânda İttihatçı Düzenlemeler XIX. yüzyılın ikincisi yarısına bakıldığında İzmir’in iki ana özelliğinden söz etmek mümkündür: İlk olarak kentte farklı etnik grupların mekânsal gruplaşmaları gözlenmektedir.185 İkinci olaraksa, Daniel Goffman’ın da vurguladığı gibi, kentin uluslararası ticarete eklemlenme süreci ve buna bağlı olarak ortaya çıkan hızlı bir fiziksel dönüşümün altı çizilmelidir.186 Yüzyıl dönümüne gelindiğinde, üzüm, incir, tütün ve pamuk gibi ürünler için bir ihraç merkezine dönüşen kentte yabancı acentalar, depolama üniteleri, ulaşım ve haberleşme altyapısı bu ticaretin gerektirdiği ölçülerde gelişmiş durumdadır. Bu süreçte, özellikle Rum ve Ermeni cemaatleri kente ve Batı Anadolu’ya Avrupa sermayesinin girişinde ve artan dış ticarette kilit bir rol üstlenmişlerdi. Gerek dinî açıdan ya184 Bu caddenin oldukça uzun süren tüm yapım aşamalarını ayrıntılarıyla izlemek için bkz. Erkan Serçe, “Bir Şirket Komedisi ve Bir Bulvarın Öyküsü”, İzmir Kent Kültürü Dergisi, 2001, sy. 4, s. 60-67. 185 İzmir’de farklı etnik grupların mekânsal yoğunlaşmaları şu kaynaklardan izlenebilir: Mübeccel B. Kıray, “Az Gelişmiş Memleketlerde Şehirleşme Eğilimleri: Tarihsel Perspektif İçinde İzmir”, Kentleşme Yazıları, İstanbul: Bağlam Yayınları, 1998, s. 41; Mübeccel B. Kıray, Örgütleşemeyen Kent: İzmir, İstanbul: Bağlam Yayınları, 1998; Melih Gürsoy, Tarihi, Ekonomisi ve İnsanları ile Bizim İzmirimiz, İzmir, kendi yayını, 1993. Anadolu Rum cemaatinin XIX. yüzyılda zenginleşmesi sürecine ilişkin bir çalışma olarak şu kitaba bakılabilir: Gerasimos Augustinos, Küçük Asya Rumları: Ondokuzuncu Yüzyılda İnanç, Cemaat ve Etnisite, çev. Devrim Evci, Ankara: Ayraç Yayınevi, 1997 (bu süreçte İzmir’in lider konumuna ilişkin olarak özellikle bkz. s. 149-155). Yahudi cemaatinin gelişim süreçlerini şu çalışmadan izlemek mümkündür: Henri Nahum, İzmir Yahudileri: XIX.-XX. Yüzyıl, çev. Esterya Seval Vali, İstanbul: İletişim Yayınları, 2000. Etnik grupların mekânsal yoğunlaşmalarına ilişkin önemli bir diğer kaynak grubunu da Batılı seyyahların yazdıkları oluşturmaktadır. Bu bağlamda, İzmir’e ilişkin Batılı seyyahların izlenimleri hakkındaki en derli toplu çerçeve, çoğunluğu Alman olan 67 seyyahın anlatılarının bir araya getirildiği şu kitapta sunulmaktadır: İlhan Pınar, Hacılar, Seyyahlar, Misyonerler ve İzmir: Yabancıların Gözüyle İzmir, 1608-1918, İzmir: İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı, 2001. Buca’daki etnik mekânsal yoğunlaşma sürecinin sivil mimari bağlamında -yer yer zenofobi sınırlarında dolaşan- bir yorumu için bkz. Feyyaz Erpi, Buca’da Konut Mimarîsi (1838-1934), Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım İşliği, 1987. 186 Daniel Goffman, “İzmir: Köyden Kolonyal Liman Kentine”, Edhem Eldem, Daniel Goffman ve Bruce Masters (ed.), Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti: Halep, İzmir ve İstanbul, çev. Sermet Yalçın, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 2000, s. 147.
382
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
kın olmaları, gerekse geleneklerini bilmeleri bu grupları Avrupalılarla yakınlaştırmış, Batı dillerinin yanı sıra Türkçeyi de konuşmaları kendilerine ticarette avantajlı bir konum kazandırmıştı. İstanbul örneğinde Pera’nın tarihî yarımada ile arasındaki farklılık, İzmir’de de kentin Müslümanların oturdukları bölgeleriyle diğer bölgeleri arasında gözlenebiliyordu. Uğur Tanyeli’ne göre, geç Osmanlı dönemi İzmir’inde geleneksel ve Batılı öğelerin ağırlıklı olarak bulunduğu farklı alanlardan oluşan “çift kutuplu” bir kentsel yapıdan söz edilebilir.187 Bu konum giderek Müslümanlar arasında Müslüman olmayanlara karşı bir hoşnutsuzluğa dönüşmüş ve bu tepkisellik Türkçe’de kente atfedilen “gâvur” sıfatında ifadesini bulmuştur.188 Bu tepkisellik ile de bağlantılı olarak, 1913 Bâb-ı Âlî Baskını sonrasında İttihat ve Terakki merkez yönetiminin İzmir’e özel bir önem verdiği ve bu çerçevede kente katib-i mesul olarak Celâl [Bayar] Beyi gönderdiği, vali olarak da 1914’de Rahmi [Arslan] Beyi atadığı görülmektedir.189 Özellikle Celâl Beyin görevlendirilmesi, İstanbul’daki merkezî yönetimin genel Türkleştirme politikalarının İzmir’e bir yansıması niteliğindedir.190 Vali Rahmi Bey, 1918’e kadar Evliyazade Refik Beyin belediye reisi olarak kalmasını sağlamış, fakat önceki dönemlerde olduğu gibi kente asıl kendi damgasını vurmuştur. Tamamı savaş dönemi olmasına karşın Rahmi Bey dönemi, kentsel mekânın şekillenmesinde önemli bir dönem olmuş ve bu şekillenme, daha çok İttihatçı Türkleştirme politikalarının kentsel mekândaki izdüşümleri şeklinde gerçekleşmiştir. Tanyeli’ye göre İttihat ve Terraki’nin “ulusal devlet yaratma ülküsü hiçbir yerde İzmir’deki kadar tümel ve anlamlı bir mimari ifade bulmamıştır”.191 Tanyeli, bu dönemde Vali Rahmi Beyin Birinci Ulusal Mimari Akımı’nı bir araç olarak kullandığını vurgular.192 Temiz’e göre “ulusalcı” siyasî gruplar Sarı Kışla ve Hükümet Konağı etrafında oluşmuş olan idarî ve askerî merkezi kendilerine odak 187 Uğur Tanyeli, “Çağdaş İzmir’in Mimarlık Serüveni”, Enis Batur (der.), Üç İzmir, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1992, s. 327-338. 188 Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, İstanbul: Bilim Yayınları, 1977, s. 33. 189 Serçe, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e…, s. 140-141. 190 Taner Akçam, Celâl Bayar’ın Ben de Yazdım başlıklı anılarında, 1910’larda Ege Bölgesinde 130 bin civarında Rumu göçe zorladıklarını yazdığını aktarır, ki bu bilgi Celâl Beyin İttihatçı Türkleştirme politikalarındaki rolünü anlamak için kilit önemdedir. Akçam, kitabında, Bayar’ın anılarındaki bu bilgiyi Arnold Toynbee ve Doğan Avcıoğlu gibi yazarların sundukları bilgilerle de kıyaslayarak doğrulamaktadır. Bkz. Taner Akçam, Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu, İstanbul: İletişim Yayınları, 1995, s. 124-125. 191 Tanyeli, “Çağdaş İzmir’in Mimarlık Serüveni”, s. 329. 192 Türkiye mimarlık tarihinde Birinci ve İkinci Ulusal Mimari Akımları uzun süre geniş kabul görmüş bir dönemlendirme olsa da (örneğin Metin Sözen, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1996) son dönem mimarlık tarihi çalışmalarında bu dönemlendirmeye ilişkin belirli bir mesafe gözlenmektedir. Bozdoğan’a (a.g.e., s. 329) göre Osmanlı dönemi “proto-milliyetçiliği”nin daha kozmopolit ve emperyal kökleri ile Cumhuriyet’in etnik ve dilsel milliyetçiliği arasındaki ayrımı bulanıklaştırdığı için bu dönemlendirme sorunludur. Benzer bir mesafeli tutum için bkz. Neşe G. Yeşilkaya, Halkevleri: İdeoloji ve Mimarlık, İstanbul: İletişim Yayınları, 1999, s. 109.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
383
olarak seçtiler. İttihat ve Terraki ve İttihatçı çizgide siyaset yapan dernekler yönetim yerlerini Hükümet konağına yakın yerlerden seçerken, muhalif konumdaki Hürriyet ve İtilaf Partisi, Frenk Mahallesi’ndeki Goya Han’ı tercih ediyordu.193 Rahmi Bey döneminin iki önemli projesi olarak, mimar Tahsin Sermet Bey tarafından tasarımlanan, Milli Kütüphane ve Milli Sinema (sonradan Elhamra Sineması) gösterilebilir. Tanyeli’nin ifadesiyle “başına ‘millî’ sözcüğünün yerleştirildiği bir kitaplık ve sinema binasının yapımına girişmenin nedeni, Türklerin artık kendilerini iyice yabancılaşmış saydıkları ve yeni doğan ulusçuluk sayesinde de giderek nefret eder oldukları bir kentsel/kültürel çevreye duydukları tepkiden başka bir şeyle kolay kolay açıklanamaz”.194 İttihat ve Terakki Mektebi (sonradan Kız Lisesi), yetimhane (sonradan İl Sağlık Müdürlüğü) gibi projelerin hayata geçirildiği Rahmi Bey döneminde atılan iki önemli adım, projesi Midhat Paşa dönemine kadar giden bulvarla ilgili çalışmalar ve mezarlıkların kamusal parklara dönüştürülmesidir. Bir bakıma kentin imar gündeminin en önemli maddesi olan Basmahane’yi Gümrük’e bağlayan cadde için İzmir İmarat ve İnşaat-ı Umumiye Şirketi, kentin önde gelen sermayedarlarının da dahil olduğu bir süreçte kuruldu. Şirketten beklenen, sadece bu caddenin açılması değil; aynı zamanda gerekli görülen yerlerde denizi doldurmak, bataklıkları kurutmak, tramvay işletmek gibi türlü sektörlerde beledî hizmetleri desteklemekti.195 Sonradan bu projenin şirket üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılmasının sakıncaları görülmüş ve projenin tam anlamıyla sonuçlanması 1940’ların başını bulmuştur.196 IV. Cumhuriyet’in Radikal Modernleşme Projesi ve Kentsel Mekân: 1923-1950 Dönemi’nde Kentsel Planlama Başka alanlarda olduğu gibi, mekânsal siyaset ve buna bağlı olarak kentsel planlama çalışmalarında da Cumhuriyet rejiminin Osmanlı dönemine göre daha radikal dönüşümleri hedeflediği muhakkaktır. “Gözle görülür siyaset”in gücünü kavramış olan Cumhuriyet rejimi tekke ve zaviyelerin kapatılmasından yeni bir başkentin ilanına, Ayasoyfa’nın müzeye dönüştürülmesinden Nüfus Mübadelesi’ne bir dizi önemli mekânsal düzenlemeye imza atmış ve insanmekân ilişkisine yeni bir şekil verme çabasına girişmiştir. Bu “gözle görülür siyaset” uygulamalarıyla yeni rejim; hem Osmanlı dönemine ilişkin sembollerden ve anlam kümelerinden keskin bir kopuşu, hem de yeni rejimin ne denli 193 Temiz, a.g.m., s. 83. Ayrıca Kıray da “Hükümet binasının küçük de olsa kesif Müslüman işyerleri civarında” yapılmış olmasının sembolik önemine dikkat çeker: Kıray, “Az Gelişmiş…”, s. 49. 194 Tanyeli, “Çağdaş İzmir’in Mimarlık Serüveni”, s. 329. 195 Serçe, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e…, s. 144. 196 Serçe, “Bir Şirket Komedisi…”.
384
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
güçlü olduğunun kitlelerce anlaşılmasını amaçlamaktaydı. Tekeli bu dönemi, “radikal modernite” dönemi olarak isimlendirmeyi önerir.197 Tekeli’ye göre “radikal modernite” projesi gerek Osmanlı’nın sıkılgan ve dolayısıyla kısmî modernleşme çabalarından, gerekse Ziya Gökalp tarzı sentezci modernleşme arayışlarından farklıdır. Köktenci özellikler gösteren cumhuriyetçi modernleşme perspektifi hukuk sisteminin düzenlenmesinden, mimarlık ve şehircilik faaliyetlerine kadar pek çok alanda etkisini göstermiştir.198 Bozdoğan’a göre Cumhuriyet, sonrasında gelen sömürgecilik sonrası ulusdevletler gibi, başlangıçta modern mimari ve şehirciliği ulusal bağımsızlık, gurur ve ilerlemenin ifadeleri olarak benimsemişti. Buna bağlı olarak Bozdoğan, mimarlık ve şehircilik olarak özetlenebilecek “gözle görünür siyaset” araçlarının, Batı-dışı bağlamlarda modernliğin gerçek maddî ve toplumsal temellerini (yani sanayi kentlerini, kapitalist üretim ilişkilerini ve görece özerk bir burjuvaziyi) ikame etme işlevini üstlendiklerini vurgular. Bir bakıma Cumhuriyet rejimi için modern kentler yaratmayı hedeflemek, modernliğin köklü/kurumsallaşmış bir esası yerine bir “temsili”ni yaratmayı hedeflemek anlamına geliyordu.199 Bozdoğan’ın bu vurgusu “radikal modernite” projesini anlamak için önemlidir ve belki de Cumhuriyet (ve daha genel olarak Türk) modernleşmesine atfedilen metonimiklik özelliğinin bir görüngüsü olarak akılda tutulmalıdır. Hilmi Yavuz’un büyük ölçüde edebiyat kuramından esinlenerek geliştirdiği önermeye göre parçanın bütünün yerini alması, onun yerini tutması demek olan metonimi, Türk modernleşmesinin ana özelliklerinden biridir.200 Metonimik modernleşme sürecinde Batı’nın çeşitli sembolleri (örneğin piyano çalmak, şapka giymek, balolar düzenlemek vb.) Batı’nın bütünü olarak değerlendirilmiş ve parça ile bütün arasındaki ilişkide olması gereken nedensellik gözardı edilmiştir.201 Cumhuriyet rejiminin kentlere verdiği önemde bu metonimik perspektifin izlerini görmek mümkündür. 197 Tekeli, “Kent Planlaması ve Kent Araştırmaları”, s. 102. 198 Tekeli, Modernite Aşılırken Kent Planlaması, s. 65. 199 Bozdoğan, a.g.e., s. 22-23. 200 Hilmi Yavuz, “Modernleşme: Parça mı, Bütün mü? Batılılaşma: Simge mi, Kavram mı?”, Uygur Kocabaşoğlu (ed.), Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce, c. III, Modernleşme ve Batıcılık, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002, s. 212-217. 201 Bu noktada Yavuz’un modernleşme ve çağdaşlaşma kavramları arasında önerdiği farkı hatırlamak “metonimik modernleşme” önermesini anlamaya yardımcı olur. Yavuz’a göre; modernleşme kamusal alana, çağdaşlaşma ise özel alana ilişkin olarak kullanılmalıdır. Yavuz; Türkiye’de “modern” devletin kamusal alanı modern ya da Batılı ölçülere göre yeniden yapılandırdığını, fakat birey alanında (özel alanda) çağdaş değerleri taşıyacak özneler üretemediğini yazar. Yavuz’a göre; modernizm formeldir ve biçimsel gereklerinin yerine getirilmesiyle gerçekleşir, ama demokratlaşmayı ve çoğulculuğu kapsayan çağdaşlaşma, zihinsel somuta dönüşmedikçe gerçekleşemez. Bu bağlamda Yavuz Türkiye’nin modernleştiğini ama çağdaşlaşamadığını belirtir. Hilmi Yavuz, “Çağdaşlaşma ve Eurotarih”, a.mlf., Osmanlılık, Kültür, Kimlik, İstanbul: Boyut Kitapları, 1996, s. 91-99. Hilmi Yavuz, “Modernleşme ve Çağdaşlaşma”, a.mlf., Modernleşme, Oryantalizm ve İslam, İstanbul: Boyut Kitapları, 1999, s. 11-13.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
385
Bu çalışmanın Cumhuriyet dönemini ele alan bu bölümü, dört ana noktaya odaklanmaktadır. Öncelikle erken Cumhuriyet döneminde şehir ve şehirciliğin nasıl algılandığı, bu çerçevede üretilen söylemler bağlamında tartışılacak, sonrasında da sırasıyla ülkenin yeni başkenti Ankara ve iki büyük kenti İzmir ve İstanbul’daki kentsel planlama çalışmaları gözden geçirilecektir. A. Tek-Parti Döneminde Kent, Şehircilik ve Planlama Kemalist Cumhuriyet projesi iki ayaklı bir proje olarak özetlenebilir: Bir ulus-devletin yaratılması ve modernleşme arayışı. Dolayısıyla tek-parti döneminin yönetici elitleri sıklıkla muasır medeniyet kavramına atıfta bulunurlar. Hatta Erik Zürcher’e göre muasır ve medenî kavramları millî kavramı kadar Kemalizmin ana terminolojisindendir.202 Bu yıllarda gerek imar çabalarının önemi, gerekse kent ve uygarlık arasındaki ilişki (bu ikisini birbirleriyle eşitleme) ve bu nedenle şehircilik faaliyetlerine verilmesi gereken önem, rejimin yöneticilerinin ifadelerinde yer bulur. Kentler ve uygarlık arasındaki ilişki ve kentleri kurmanın önemi, en net olarak 1927-1938 yılları arasında Dahiliye Vekili olan Şükrü Kaya tarafından vurgulanmıştır: Medeniyet ve terakki şehirlerin mahsulüdür. Bir milletin irfan, sanat ve ticaret menbaı şehirlerdir. Devlet, bahusus demokrasi vatandaşların medeniyet, terakki, saadet ve refah kabiliyetlerine azami imkân hazırlamakla yükümlüdür. Bu mükellefiyet demokrasinin zaruret ve vazifesidir. Köylerin dağınık ve küçük olması oraya medeniyetin girememesi için en büyük sebeptir. Maatteessüf, bizim köylerimizin yarısı böyle küçük ve dağınıktır. Küçük köylere asayiş, irfan, maarif, milli terbiye giremez. Ancak büyük şehir ve kasabalardır ki, milli irfan ve medeniyet teessüs edebilir. Şehir ne kadar büyük olursa, medeniyetin oradaki tecellisi de o kadar geniş olur.203
Burada özellikle uygarlık, kent ve “milli terbiye” arasında kurulan bağlantı dikkat çekicidir. Kaya’nın söyledikleri kent yaratma iradesinin bir göstergesidir. Bu irade dile getirilirken de, milliyetçilik ilkesine atıf yapılır; çünkü esas sorunsal bir ulus yaratmaktır. Kaya’nın formülasyonu tam da Kemalist Cumhuriyet’in, ulus-devlet yaratma ve modernleşmeden oluşan iki ayaklı bir proje olarak özetlenebileceğini doğrular. “Millî terbiye”nin ülkenin bütününe yayılması projenin her iki ayağının da başarısı anlamına gelecek ve ülke hem millî bir kimliğe kavuşacak, hem de uygarlık ve ilerleme ile tanışacak, Kaya’nın ifadesiyle “medeniyet tecelli” edecektir. 202 Erik Jan Zürcher, “The Core Terminology of Kemalism: Mefkûre, Millî, Muasır, Medenî”, François Georgeon (ed.), Les mots de politique de l’Empire Ottoman à la Turquie kemaliste, Paris: EHESS/ESA 8032 (CNRS), 2000, s. 55-64. 203 Bilsay Kuruç, Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1987, s. 17.
386
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
1. Şehirciliğin Belediyecilik ve İskân İşleri Olarak Algılanması Ankara’nın başkent olarak örnek olması gereği ve medenîleşmekle kentler arasında bir bağ bulunduğu genç Cumhuriyet’in yöneticileri için netliğe kavuşmuşsa da, şehirciliğin kavramsal içeriği ve uygulama sınırı konusunda bir netlik gözükmez. Ele alınan dönemin başında kentlerde iyileştirme, düzenleme ve yönetim ilkelerini belirleme amacıyla bir dizi yasa çıkartılır.204 Sırasıyla 15 Nisan 1930’da yayımlanan Belediye Kanunu, 6 Mayıs 1930’da yayımlanan Umumî Hıfzıssıhha Kanunu ve Ebniye Kanunu’nun yerine geçmesi amacıyla 21 Haziran 1933’te çıkarılan Belediye Yapı ve Yollar Kanunu bu kapsamdadır.205 Bu kanunların çıkartılmasını sağlayan, yereldeki idarî mekanizmayı önemseyen iradeyi, şehircilik olarak niteleyenlere rastlanmaktadır. Bu da, kısmî de olsa şehirciliğin belediyecilikle eşanlamlı olarak kullanılmasının, şehirciliğin belediyecilik olarak algılanmasının gözlenmesine yol açar. Şehircilikle belediyeciliğin birbiriyle karıştırılması tek-parti döneminde konuya ilişkin gözlenen tek yaklaşım değildir. Bu dönemde şehirciliğin kentsel planlamayla ilişkisine vurgu yapanlar da hiç şüphesiz vardır;206 fakat şehirciliğin belediyecilik olarak algılanması da ender rastlanan bir tutum değildir.207 Tek-parti döneminde Türk şehirciliği, planlama anlayışını içermeyen Belediye Kanunu’nun bir bileşeni olarak görülmekte, böylece şehircilik belediyeciliğe yakın hatta eşanlamlı olarak değerlendirilmektedir.208 Ancak bu dönemde şehircilik sadece belediyecilikle karıştırılmaz, zaman zaman iskân meselesiyle de bir tutulur. Lozan mübadillerinin, daha önce Balkanlar’dan göç edenlerin, göçebe aşiretlerin yerleştirilmesi bu meselenin ana kapsamıdır. 1934’te çıkan İskân Kanunu da bu doğrultudadır. Kanun iskân bakımından ülkeyi üç ana bölgeye ayırır: 1) Türk kültür ve nüfusunun gelişmesi istenen yerler; 2) Türk kültürüyle kaynaşması istenilen nüfusun yerleştirilmesine ayrılan yerler; ve 3) Sağlık, iktisat, kültür, siyaset, askerlik ve inzibat nedenleriyle iskânın yasaklan204 Ayla Ödekan, “Mimarlık ve Sanat Tarihi”, Sina Akşin (ed.), Türkiye Tarihi, c. IV, Çağdaş Türkiye 1908-1980, İstanbul: Cem Yayınevi, 1997, s. 508. 205 Sadık Artukmaç, Türk İmar Hukuku, Ankara: Gürsoy Basımevi, 1957, s. 29-30. 206 Şehirciliğin belediyecilikle karıştırılmasına karşı çıkış Celâl Esad Arseven’in Güzel Sanatlar Akademisi için yazdığı şehircilik ders kitabında belirir. Arseven bu çalışmasında “Şehirci ismini alan bu şehir miğmarları işe koyulunca yepyeni bir ilim meydana geldi, ve artık şehircilik bir handese ve inşa işi olmaktan çıktı; insanların hayatına ilğili sosyal ilimler arasına girdi. (…) Eskidenberi bu işle karıştırılan belediyecilik de ayrı bir bilgi olarak ayrıldı.” demektedir. Bkz. Celâl Esad Arseven, Şehircilik (Urbanizm), İstanbul: Devlet Basımevi, 1937, s. 5. 207 Ömer Turan, “1930’lardaki ‘Şehircilik Tartışmaları’: Cumhuriyet’in Kamusal Alanını Oluşturması”, Toplumsal Tarih, Ocak 2001, c. XV, sy. 85, s. 48-56. 208 Şehirciliğin belediyecilik olarak algılanmasının en kapsamlı örneği olarak Osman Nuri Ergin’in kitapları hatırlanabilir. Özellikle bkz. Osman Ergin, Türkiyede Şehirciliğin Tarihî İnkişafı, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü Neşriyatı, 1936.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
387
dığı yerler.209 Bu bölgelendirme de, iskân işlerinin kamusal yaşam yaratmadaki işlevini gösterir. İskân işlerinin bir diğer işlevi de, bölgelerin tanımlarından açıkça okunabileceği gibi, nüfusu (ve kamusal yaşamı) Türk kimliği altında homojenleştirmek, Türkleştirmektir. Esas olarak, şehirciliğin iskân işleriyle de karıştırılmasının çok şaşırtıcı ve işin doğasına aykırı olmadığı da ifade edilmelidir. Batı Avrupa’da da şehircilik, sanayileşme sonrasında kırsal bölgelerden yeni gelişen kentlere bir nüfus hareketi meydana geldiğinde ve belli bir ölçüde de bu nüfus hareketinin yarattığı sorunları çözmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Burada da durum benzerdir. Farklı bir nedenle, yoğun bir nüfus hareketliliği olduğunda bu dalgalanmada yer almak durumunda kalmış insanlara ilişkin sorunları çözerken yapılanların, o dönemde şehircilik olarak algılanması bir bakıma doğal karşılanabilir. 2. Kentsel Planlama Olarak Şehircilik Tek-parti döneminde şehircilik kısmen belediyecilik olarak algılanmışsa da bu genel bir durum değildir. Şehirciliğin belediyecilik dışında ve esasen bir kentsel planlama işi olduğunu vurgulayan, yukarıda adı anılan Arseven gibi, pekçok kişi vardır. Konuya ilişkin kanunlar hazırlanırken de şehirciliğin bir kentsel planlama meselesi olduğu göz önünde tutulmuş, 21 Haziran 1933 tarihli Belediye Yapı ve Yolları Kanunu’nun ikinci maddesi belediyeleri beş sene içinde, müstakbel plan tanzim ettirmekle mükellef tutmuştur.210 Zaten, bu tarihten üç yıl önce, Mayıs 1930’da yayımlanan Umumî Hıfzıssıhha Kanunu’nun 262. maddesi de nüfusu 20 bin veya daha fazla olan şehirler ve kasabaların belediyelerini, üç yıl içinde müstakbel şehir projesi tanzime, sokakların istikamet ve genişliğini, meydanların, umumî mahallerin, bahçelerin ve âbidelerin yerlerini ve vaziyetlerini gösteren bir harita yapmaya, yapılacak tesisatın yıllara taksimine dair bir program oluşturmaya mecbur kılmıştı.211 Üç yıl arayla iki kanunda ayrı ayrı plan zorunluluğu getirilmiş olması, merkezî yönetimin kentsel planlama meselesine ne denli önem verdiğini ve ısrarla meseleyi takip ettiğini gösterir. Fakat 1933’te yayımlanan Belediye Yapı ve Yolları Kanunu da şehirciliği yol ve bina inşaatına indirgemektedir ve projeye dönüktür. Bütün belediyeleri olanaklarla orantı kurmaksızın, beş yıl içinde 50 yıl geçerliliğini koruyacak bir plan hazırlamak zorunda bırakmıştır. Ruşen Keleş’e göre, geleceğe ait tahminlere olanak verecek inceleme ve araştırmaların o dönemde yeterince gelişmemiş olmasına rağmen, planların 50 yıl gibi tahmini çok güç bir uzunluktaki bir süre için hazırlanması mecburiyeti, planlardan çoğunu etkisiz ve uygulama olanağından yoksun durumda bırakmıştır.212 209 Cevat Geray ve diğerleri, “Şehircilik”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, c. IX, İstanbul: İletişim Yayınları, 1985, s. 2358-2374. 210 Mehmet Ali Şevki, “Beldelerimizin Müstakbel Plânları ve Büyük Şehirli Türkiye”, Mülkiye İçtimaî İlimler Mecmuası, Birinci Kânun 1934, sy. 45, s. 19-26. 211 Sadık Artukmaç, a.g.e., s. 29. 212 Ruşen Keleş, Şehirciliğin Kuramsal Temelleri, Ankara: AÜ SBF Yayınları, 1972, s. 165-166.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
388
Ülkü’de yayımlanan “Yeni Şehirler Doğar Ken” başlıklı ve “yol yapı kanunu demek ister ki:” alt başlıklı, adı geçen kanunu açıklayıcı yazıda; şehircilik, planlama çerçevesinde düşünülmektedir: ŞEHİRCİLİK denildiği vakit şehrin haricî şeklinin her bakımdan teşekkülü ve bilhassa bu teşekkülün kararlaştırılması, plânlaştırılması ve tatbik edilmesi anlaşılmaktadır. (…) Bugün bilhassa büyük değişmeler ve anlıyarak savaşmalar, inkılâplar zamanını yaşıyoruz. Her şeyi yeniden tetkik ediyorlar, her şeye yeniden değer biçiyorlar, nizamları yeniden kuruyorlar, müessesatı rasyonalize ediyorlar. Ve bütün bunları moda olduğu için değil ihtiyaç olduğu için yapıyorlar.213
Yazının hemen başında planlamaya net bir vurgu yapılmaktadır. İzleyen paragrafta da değerlerin yeni baştan inşa edildiği ve herşeyin rasyonalize edildiği vurgulanmaktadır. Peki burada kullanılan üçüncü çoğul şahıs kimlerdir? ‘Müessesatı rasyonalize edenler’ şehirciler midir yoksa genel anlamda Batı mı kastedilmektedir? Bir diğer olasılık ise burada kastedilenin genç Cumhuriyet’in kurucuları olduğudur. Herşeye yeniden değer biçmek ve nizamları yeniden kurmak ifadeleri hatırlandığında bu olasılığın düşük olmadığı gözükür. Böylece şehir planlaması ile daha bütüncül bir şekilde yeni değerler ve yeni bir nizam kurulması arasındaki bağlantı da, satır arasında kurulmuş olur. Yazıda şehir planının sahip olması gereken özellikler ve nasıl yapılması gerektiğine ilişkin bölümler de vardır: Şehirlerin yaşaması hemen sonsuz sayılabileceğine göre şehir ve imar plânlarının yarım asır ilerisi düşünülerek yapılması lâzımdır. (…) Şehir projesinin temini için kabul edilebilecek iki yol vardır: Birincisi şöhret sahibi ve tecrübeli şehir mütehassısını bu işe memur etmek, ikincisi de memleket fen adamları arasında veya milletler arasında şehir projesi müsabakası açmaktır. (…) Eğer tabir caizse, proje ve şehir plânları mevhum tasavvurlar şeklinden kurtulabilmek için ne sadece umumî ve nazarî kaidelere istinat etmeli ve ne de proje sahibinin şahsı temayüllerine tevem olmalıdır. Mesele ve vazifeyi ancak başka türlü anlaşılmaz şekilde katiyetle tayin eden esaslara istinat etmelidir ve bunun için de projeye başlamadan evvel büyük mikyasta ihzarî mesaiye ihtiyac vardır.214
Bu yazıda tasvir edilen süreç şehirciliğin planlama olarak algılanmasına ve yabancı uzmanlardan yararlanma fikrinin yaygın bir kabul görmeye başlamış olmasına delâlet eder. Gerçekten de tek-parti döneminde Türkiye’ye pekçok mimarın yanı sıra çok sayıda şehir plancısı da gelmiştir. Ankara İmar Müdürlü213 Semih, “Yeni Şehirler Doğar Ken”, Ülkü, İkinci Kânun 1935, c. IV, sy. 23, s. 343-351. 214 Semih, a.g.m.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
389
ğü Danışmanlığı, Ankara İmar Planı ve Raporu (1928-1932), Mersin, Adana, Ceyhan, Gaziantep ve İzmir imar planları ve ilgili danışmanlıklar (1930-1939) için Hermann Jansen; İstanbul İmar Planı ve Raporu (1933) için Hermann Elgoetz; Erzurum’un Yeni Kesimleri İçin Yöresel İmar Planı (1933), Trabzon İmar Planı (1933) için Donat Alfred Agache; İstanbul İmar Danışmalığı, Bayındırlık Bakanlığı Şehircilik Danışmalığı için (1935-1938) Martin Wagner; İstanbul İmar Planı (1936-1950) için Henri Prost gelmiştir.215 Doğrudan uygulamaya konan bir plan hazırlamamış olmakla birlikte216 Wagner; hem danışmanlığıyla, hem Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimari Şubesi’nde verdiği derslerle, hem de konferansları ve yazılarıyla o dönem konuyla ilgilenenlerin kafalarında kavram olarak şehirciliğin oluşmasında ve dönemin şehircilik politikalarını şekillendirmede kısmî de olsa etkili olmuş bir uzmandır.217 Wagner’in şehir planlamanın spesifik bir sorunu üzerine kaleme aldığı teknik yazılarının yanı sıra,218 genel ölçekte, şehirciliğin ne olduğu ve Türkiye’de nasıl uygulanması gerektiği üzerine de yazıları vardır ve bu yazdıkları Cumhuriyet’in nasıl bir kamusal alan istediğini ve bu iradenin şehircilikle bağlantısını göstermesi bakımından önemlidir: Reisicumhur Atatürkün kuvvetli idaresi altında Türkiye devleti plânlı iktisadı, Türk iktisad sahasına ithal etmekle şehir imarına da yeni vazifeler vermiş oluyor. Devlet şehir mütehassısına yalnız yepyeni şehirler inşası vazifesi vermiyor (Ankara gibi); aynı zamanda tarihî ve sanat zenginliklerile en yüksek sanat derecesine çıkarılmış çok eski şehirleri de yeni Türk ruh ve ülküsüne uyacak bir tarzda yeni bir hayat ve iktisadî şekil vermek üzere değiştirerek imar etmek gibi fevkalâde zor ve mes’uliyet dolu bir vazife de vermiş oluyor, (İstanbul gibi). Türk devletinin bu şehir imarı vazifesine sathî bir göz atacak olursak onun aslında ‘hayatî, iktisadî imar ve kalkınmadan’ başka bir şey olmadığını görürüz. (…) 215 Metin Sözen, a.g.e., s. 41. 216 Wagner, İstanbul için bir plan yapmışsa da bu plan gerekli yankıyı bulmamıştır. Bkz. Martin Wagner, “İstanbul Havalisinin Plânı”, Arkitekt Dergisi, 1937. [Ayrıca bkz. İstanbul Araştırmaları, Güz 1998, sy 7, s. 237-266.] 217 Bu dönemde Türkiye’ye gelen uzmanlar arasında yer alan Wagner, uluslararası önemde bir kent plancısıdır ve Türkiye’den ayrıldıktan sonra Harvard Üniversitesi’nde Şehir Planlama Bölümü Başkanlığı’nda bulunmuştur, Tekeli, “Kent Planlaması ve Kent Araştırmaları”, s. 105. 218 Örneğin Dr. I. Martin Wagner, “Türk Şehirleri ve Mevcut Sahalardan İstifade Ekonomisi”, Arkitekt, 1938, yıl 8, sy. 2, s. 82-86. Bu yazısında Wagner şöyle demektedir: “Bir şehircilik mütehassısı bir belediyeye plânlı bir ıslah ameliyesi hakkındaki fikirlerini ve tavsiyelerini bildirirken, dediğimiz inşaat ekonomisine ve müteallik mülâhazalarla hareket etmelidir. Çünkü gerek yeni şehirler esnasında, gerekse eski şehirler ıslahında en kudretli şehircilik mütehassısı her zaman için sermayedir. Şimdiye kadar olduğu gibi hâlâ da böyledir. Sermaye bu kudretli mevkiini her zaman, her memlekette ve akla gelebilecek her türlü iktisadî sistem altında muhafaza edecektir.” Şehirciliğin ve imar işlerinin sermayeyle olan bağlantısına İsmet Paşa da, 1933’te dikkat çekmişti. Bkz. İsmet Paşa, a.g.m.
390
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
(Ş)ehir mütehassısının esas vazifelerinden biri de yeni Türk hayat ve iktisadına en uygun ve yalnız ona mahsus olan (Specifique) kıyafeti vermektir. Garbî Avrupa şehirlerinin arta kalan kıyafetlerini yeni Türkiyeye ithal etmek ve bu 19 uncu asır şehirlerinin bütün hata ve günahlarını bir defa da yeni Türkiyede yaşamakla yeni Türkiyenin ne devletine ne milletine hizmet edilmiş olur.219
Yazının hemen başında Atatürk adı anılarak, Cumhuriyet’in planlı ekonomiyi tercih etmiş olduğu vurgulanıyor. Ekonomide planlılık, mantıkî bir süreç olarak, şehir imarında da planlılığı gerektiriyor. Hemen ardından Wagner şehircinin asıl görevlerini, özellikle başkent yaratma sürecini düşünürek yeni şehirler inşası ve mevcut (ya da eski) şehirlere “yeni Türk ruh ve ülküsüne uyacak bir tarzda yeni bir hayat ve iktisadî şekil vermek” olarak sıralıyor. Dolayısıyla şehircinin görevi hem “hayatî imar ve kalkınma”yı planlamak ve başlatmak, hem de “iktisadî imar ve kalkınma”yı getirecek ortamı hazırlamak olarak beliriyor. Görüldüğü gibi, Wagner için şehir imarı ve şehir inşası hayat yaratmakla eşanlamlıdır. Mesele, bir kıyafet vermek metaforuna indirgenebilecek ölçüde basitleştirilmiştir. Hayatı imar etmekten anlaşılması gereken, net bir şekilde toplum mühendisliğidir. Wagner’in 1938’de yazdıkları, yine aynı yıl yayımlanan bir makalede Chicago Okulu’ndan Louis Wirth tarafından formüle edilen “Bir Yaşam Biçimi Olarak Kentsellik” [Urbanism as a Way of Life] akımıyla belirli ortaklıklar taşımaktadır.220 Zaten İlhan Tekeli de, modernizasyon paradigmasına uyumlu olarak Chicago Okulu’nun “Bir Yaşam Biçimi Olarak Kentsellik” mottosunun özellikle çevre ülkelerde yankı bulduğunu belirtmektedir.221 “Bir Yaşam Biçimi Olarak Kentsellik” akımının üç temel unsuru şöyle sıralanabilir: Şehirlerde niceliksel olarak büyük bir nüfusun yaşaması, bu nüfusun sınırlı bir mekânda yoğunlaşıp yoğun olarak yaşaması ve yoğun yaşanan bu sınırlı alanda heterojenliğin oluşması, yani farklı sınıf ve toplumsal statülerden insanların karşılıklı bağımlılık ilişkileri içinde kentte yaşaması. Nüfus, tek-parti Türkiye’sinde de üzerinde çok durulan bir kavramdır ve hızlı nüfus artışı, Cumhuriyet yönetiminin hayalidir. Gerçi tek-parti döneminin genel homojenleştirme politikası ve rejimin korporatist eğilimleri düşünüldüğünde üçüncü unsurun paralellikten bir sapma meydana getirdiği düşünülebilir, fakat Wirth bu başlık altında da bireyin kentin sosyal, siyasî ve iktisadî yaşamına katılabilmek için, kitlesel talep uyarınca, bireysellikten bir ölçüde fedakârlık etmesi gerektiğini de yazar. Yani aslında Wirth’in de heterojenlikten kastettiği bir farklı olma hakkından çok, şehrin ya da kitlenin ihtiyaçları doğrutusunda farklı hizmetlerde yoğunlaşmaktır. 219 Dr. Martin Wagner, “Şehir İnşası Ne Demektir?”, Arkitekt, 1938, yıl 8, sy. 1, s. 21-25. 220 Louis Wirth, “Urbanism as a Way of Life”, The City Reader, Richard T. Legates ve Frederic Stout (ed.), Londra: Routledge, 2000, s. 97-105. 221 İlhan Tekeli, “Popülist Politikalar, Kentsel Rant Ekonomisi ve Vatandaş Oluşturamayan Kentleşme Deneyi”, Modernite Aşılırken Kent Planlaması, s. 45-56.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
391
B. Bir Model Kent Yaratmak: Ankara Cumhuriyet’in “görünür siyaseti”nin en önemli bileşeni, başkentin Ankara’ya taşınması ve Ankara’nın imarıdır. Ankara; bu bağlamda, güçlü milliyetçi söylemin, kozmopolit bir geleneğe sahip ve uluslararası ticaret sistemine entegre sahil kentlerini merkez olarak örgütleyemeyeceği yaklaşımından hareketle başkent olarak seçilmiştir. Bu bakımdan konuya ilişkin literatürde Ankara, yine bir ulusal birliği sembolize etmek üzere sahilden iç kesimlere çekilme örneği olan Brasilia’ya benzetilmekte, ayrıca İslamabad ve Canberra gibi başkentlerle bir arada düşünülmektedir.222 Ankara’nın başkent ilan edilişinde sahip olduğu savunma kolaylıkları da etken olmuştur. 1. Lörcher Planı, 1924-1925 Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte kentte ciddi bir konut sıkıntısı yaşandığı gerek döneme ilişkin anılardan, gerekse kent tarihi çalışmalarından anlaşılmaktadır. Ankara’ya ilişkin klasik olarak nitelenebilecek kaynaklara göre dönemin yönetimi bu sorunu aşabilmek için mevziî planlama yolunu tercih etmiş ve bu sayede soruna hızlı ama uzun vadeye ilişkin projeksiyonu olmayan bir çözüm üretmeye çalışmıştır. Örneğin Gönül Tankut, Bir Başkent’in İmarı adlı kitabında, Lörcher Planı’nı Yenişehir’de gerçekleşen 150 hektarlık kamulaştırma bağlamında önemser. Fakat Tankut, yapılan sokak düzenlemelerinin sonraki planlama çalışmalarını geriye dönüşü olmayan bir şekilde etkilediğini ve planın olumsuz sonuçlarının kalıcılaştığını da belirtir.223 Konuya ilişkin yazında son yıllarda yeni bir gelişime tanık olundu ve Ali Cengizkan’ın çalışmaları224 Lörcher Planı’nın mevziî değil kapsayıcı bir plan olduğunu, plancılık açısından değerini ve kentsel mekâna olan kalıcı etkilerini vurguladı. Cengizkan’ın bu çalışmaları sonrasında bu planlara ilişkin bildiklerimiz büyük ölçüde arttı ve değişti.225 Cengizkan’ın aktardığı bilgilere göre 1923’ün sonunda dönemin Ankara Şehremini Mehmet Ali Bey İstanbul’daki bir şirketten Ankara’nın genişlemesi ve düzenlenmesi için bir keşif yapılmasını istemiştir. Şirket, Mayıs 1924’te Dr. Carl Christoph Lörcher tarafından hazırlanmış “Ankara Şehrinin İ‘mâr ve İnşâ Planına Âid İzahnâmedir” başlıklı bir rapor sundu. 1925 yılında daha uygula222 Gönül Tankut, Bir Başkentin İmarı, İstanbul: Anahtar Kitaplar, 1993, s. 23. İlhan Tekeli, “Ankara’nın Başkentlik Kararının Ülkesel Mekân Organizasyonu ve Toplumsal Yapıya Etkileri Bakımından Genel Bir Değerlendirilmesi”, Ayşıl Tükel Yavuz (haz.), Tarih İçinde Ankara, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Ankaralılar Vakfı, 2000, s. 317-355. 223 Tankut, Bir Başkentin İmarı, s. 57. 224 Ali Cengizkan, “Kurgu, Tasarım ve Kullanım: Cumhuriyet Dönemi Kamusal Mekânları İçin Bir Çalışma Programı”, Güven Arif Sargın (der.), Ankara’nın Kamusal Yüzleri: Başkent Üzerine Mekân-Politik Tezler, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002, s. 215-243 ve Ali Cengizkan, “Ankara 1924 Lörcher Planı Raporu”, Belleten, Nisan 2003, c. LXVII, sy. 248, s. 154-191. 225 Bu dönemde Ankara’daki planlama çalışmaları için ayrıca bkz. Dilek İnci Caner, “Ankara as the Capital of Turkey: Its Planning and Development in Early Republican Period”, Yüksek lisans tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 1996.
392
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
maya dönük Yenişehir odaklı 1/10000 ölçekli kopyasının sunulmasıyla plan daha da detaylandırıldı.226 Cengizkan’ın ifadesiyle, “Lörcher, bir kentin, hele yeni bir devletin yeni başkentinin anlamsal kurgusunun da önemli olduğunu düşünüyor; hem modern kent planlama bilgilerini ve deneyimini bu plana aktarıyor, hem de anlamsal yükleme önerilerinde bulunarak, yalnızca bölgeleme, sıralama, hiyerarşi ve dizi kurma yöntemiyle değil, bunları adlandırarak da ‘yeni ulusun yeni başkentini’ kurgulamayı ve tasarlamayı deniyordu”.227 Lörcher Planı kentin prestij caddesi olarak İstasyon Caddesi’ni öngörüyordu. Lörcher’e göre İş Merkezi, yeni Meclis binası, kentin vitrin özelliğindeki oteli ve halka açık bir bahçe hep bu prestij caddesinde olacaktı. Lörcher Planı’na göre Kale’den başlayan bir Millet Caddesi [Strasse der Nation] Yönetim Mahallesi’ne kadar uzanıyordu. Bu Yönetim Mahallesi’nin Meclis yapısı ile nihayetlenmesi dahi bu planda öngörülmüştü. İstanbul’da yerleşik olan Lörcher, planına etkilendiği Osmanlı mimarisinden de unsurlar eklemişti. Plana göre Bulvar’ın Tuna Caddesi ve İzmir Caddesi ile kesiştiği noktaya bir cami ve hamam öngörülmüş, her iki yapının da yeşil alan içinde tasarımlanması uygun bulunmuştu. Cengizkan’a göre; Lörcher Planı’nın önemi, Türkiye planlama tarihinde bir kentin bütünündeki mevcut durumunun, kısa vade içinde nasıl bir şekil alacağı ve daha da önemlisi nasıl bir şekil alması gerektiği üzerine ilk kez bu planla düşünülmüş ve resmî makamlara uygulamaya dönük olarak aktarılmış olmasından kaynaklanmaktadır.228 Yukarıda da belirtildiği gibi, Lörcher Planı’nın Ankara kentsel mekânına halen bugün dahi etkileri mevcuttur. Prestij alanı olarak düşünülen İstasyon Caddesi için öngörülen yapıların çoğu, İkinci Meclis Binası, Ankara Palas, Millet Bahçesi vb. inşa edilmiştir.229 Lörcher Planı’nın et kesim yeri olarak kodladığı yer, sonradan Et Balık Kurumu’na dönüşmüş, mezarlık olarak önerdiği yer Cebeci Asri Mezarlığı, cezaevi olarak önerdiği yer de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi olmuştur.230 Lörcher’in önerisi Millet Caddesi, Cengizkan’ın ifadesiyle, “adını Taşhan’a yakın Millet Bahçesi’ne kaptırmış, (…) daha sonra Ulus Meydanı’nın isim babası olmuştur”.231 Elbette planın, cami ve hamam gibi, sonradan (en azından bir süreliğine) unutulan önerileri de vardır. Zaten Lörcher Planı’nın rafa kalkmasının nedenleri arasında bu türden unsurları da sayılmaktadır. Bu durumu değerlendirirken 1920’lerin ilk yarısındaki siyasî atmosferle, tek-parti rejiminin konsolide olduğu 1930’ları karşılaştırmalı olarak düşünmek gerekmektedir. Cumhuriyetçi rejimin katı laikliğe 226 Bu raporun tam metni şu çalışmanın eki olarak sunulmuştur: Cengizkan, “Ankara 1924 Lörcher Planı…”, s. 172-191. 227 Cengizkan, “Kurgu, Tasarım ve Kullanım…”, s. 226. 228 Cengizkan, “Ankara 1924 Lörcher Planı…”, s. 158-159. 229 Cengizkan, “Kurgu, Tasarım ve Kullanım…”, s. 227. 230 Cengizkan, “Ankara 1924 Lörcher Planı…”, s. 162-163. 231 Cengizkan, “Kurgu, Tasarım ve Kullanım…”, s. 237.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
393
doğru ilerlediği bir dönemde İslâm ve Osmanlı çağrışımlı mekânlara karşı çıkması, bir bakıma genel gidişatla uyumludur. Cengizkan, Lörcher Planı’nın önemini vurgularken, kurgulama ve tasarlama aşamasındaki her tutumun, Carl Christoph Lörcher “yani, tasarımcı-özne” tarafından alınmış kararlar sonucu ortaya çıktığını belirtir. Plandaki önerilerden hiçbiri yerel ya da merkezî yönetimin planda olmasını talep ettiği unsurlar değildir.232 Bu nokta gerçekten de çok önemlidir. Çünkü örneğin Ulus Meydanı üzerine düşünüldüğünde, ulus-devlet yaratma sürecindeki yeni rejimin, başkentin en eski meydanına daha millî bir ruh vermek üzere bu adlandırmaya, neredeyse “doğalık”la gittiği düşünülebilir. Sanki bu türden bir adlandırma, genel gidişat ile (ulus-devletin yaratılması ve modernleşme arayışından oluşan Kemalist Cumhuriyet projesiyle) uyumlu olduğu sürece özel bir ilgiyi hak etmemektedir. Fakat sürecin detaylarını bilmek, planlama tarihinde uzmanların rolünü, onların neredeyse kişisel inisiyatifleri çerçevesinde getirdikleri önerilerinin inşa halinde olan makro projeyle nasıl örtüştüğünü ve onu nasıl şekillendirdiğini daha iyi anlayabilmek bakımından da gereklidir. 2. Jansen Planı, 1928-1932 Ankara’nın imarına ilişkin ilk önemli adım, 16 Şubat 1924’de Ankara Şehremaneti Kanunu çıkartılarak, şehrin yönetimine İstanbul benzeri bir organizasyon şeması getirilmesi ise (Lörcher Planı’nın siparişi de bu idari düzenleme sonrası yapılmıştır); bir diğer önemli adım da, 22 Mayıs 1926’da Emlâk ve Eytam Bankası’nın ilgili kanunla kurulmasıdır. Bu tarihten önce inşaat işleri için kredi verecek bir banka yoktur ve bu banka genel olarak bütün Türkiye’ye inşaat kredisi vermek için kurulmuştur. Fakat ilk yıllarda bankanın kredi kaynaklarının ve fonlarının büyük bölümünün Ankara’nın imarına ayrıldığı gözlenmektedir.233 Ankara’nın imarına yönelik kilit önemdeki bir diğer adım da, 28 Mayıs 1928’de kabul edilen kanun uyarınca Ankara Şehri İmar Müdürlüğü’nün kurulmasıdır. Bu müdürlük ciddi yetkilerle donatılmış bir planlama ve uygulama müdürlüğü olarak kurulmuştu ve Şehremaneti’ne değil doğrudan Dahiliye Vekâleti’ne, diğer bir deyişle merkezî hükümete bağlıydı. Daha Ankara Şehri İmar Müdürlüğü kurulmadan önce, Almanya’dan Hermann Jansen, M. Brix ve Fransa’dan Leon Jausseley’in davet edildiği bir plan yarışması açılmıştı. Yarışmada varsayımlar ve sınır şartları önceden verilmişti. Katılımcılardan 50 yıl sonra nüfusun 300 bin olacağını öngören projeksiyonu ve kentin eski Ankara üzerinde geliştirilmeyip yeni alanlara kaydırılması iradesini dikkate almaları isteniyordu.234 232 Cengizkan, a.g.m., s. 239. 233 İlhan Tekeli, Türkiye’de Kentleşme Yazıları, Ankara: Turhan Kitabevi, s. 59. 234 Gerek yarışmaya davet edilenlere verilen direktif ve doneler, gerekse üç plancı tarafından hazırlanan planlara ilişkin raporlar şu kaynakta bulunmaktadır: T.C. Ankara Şehremaneti, Ankara Şehrinin Profesör M. Jausseley, Jansen ve Brix tarafından yapılan plan ve projelerine ait izahnameler, Ankara: Hakimiyeti Milliye Matbaası, 1929.
394
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
Bu iradeyle kentin büyümesi; spekülasyonun yüksek olacağı eski kent üzerinden oluşturulmamış, mülkiyeti devlete ait yeni topraklar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bu iradenin oluşmasının nedeni, muhtemelen yöneticilerin, yani kentin gelişmesine ait kararları verenlerin, Ankara’ya yeni gelenler olmaları, yani spekülatif kazanç sağlayabilecek mülk sahibi insanlardan oluşmamasıdır. Ankara’nın yoktan var edildiği söylenemez: Gerçi dönemin yönetici seçkinleri sıklıkla Ankara’yı “boş bir sayfa” olarak gördüklerini, bir boşluk olarak algıladıklarını ifade etmişlerse de, Meltem Ahıska bu türden bir algıyı sömürgecilerin ulaştıkları yeni coğrafyaları “boş” olarak görmelerine benzetir.235 Ama 1923 öncesi ve 1923 sonrası düşünüldüğünde, yapılanın mevcut bir kenti başkent haline getirmekten farklı olduğu da görülmektedir. Açılan yarışmayı, -daha önce Berlin için yapılan yarışmayı da kazanan- Jansen kazandı. Jansen Planı, 23 Temmuz 1932’de Bakanlar Kurulu kararnamesiyle onaylandı ve hazırlanan beş yıllık uygulama planı 9 Haziran 1934’de uygulamaya kondu. Jansen 1939’a kadar danışman olarak Ankara’da kalmıştır.236 Jansen’in yazdıklarına bakmak dönemin şehircilik konusunda en yetkili kişilerinden birinin konuya yaklaşımını görmek bakımından önemlidir. Jansen’e göre “şehir imarı, ekonomik bakımdan dermansız olan yurddaşları korumak demektir. Bundan dolayı bu gibileri de devlete faydalı unsurlar haline sokabilmek için onlara, en basit vasıtalarla sıhhî yuvalar ve kendilerini dinlendirecek sahalar kurmak lâzımdır”.237 Jansen ilk önce, şehirciliğin sınırlarını zorlayan bir korumacılık görevini üstlenmektedir. Ancak hemen ardından esas amacın kentte yaşayanları devlete faydalı “unsurlar” haline getirmek olduğu ortaya çıkmaktadır. Konut sorununa çözüm aranmasının nedeni de insanların, temel bir ihtiyaç olarak, konut ihtiyacı duymalarından çok, devlete faydalı olabilmeleri için konuta ve dinlenmeye gereksinim duymalarıdır. Ortaya çıkan tabloda şehir planlaması, insanların ihtiyacını gidermek temel hedefiyle değil, onları devlete faydalı unsurlara dönüştürmek ve onları işlevsel kılabilmek temel hedefiyle hareket etmektedir. Bir bakıma Jansen’in yaklaşımında da, dönemin resmî çevrelerinde egemen olan, Ahmet İnsel’in “devletin bekası için iktisadî alanın kurulması” formülü ile özetlediği perspektifinin izleri görülmektedir.238 235 Meltem Ahıska, “‘Yapay’ Ankara Karşısında ‘Hakiki’ İstanbul: İstanbul Üzerinden Ankara”, İstanbul, 2001, sy. 36, s. 51-55. Ayrıca Ankara’ya 1920’lerin başında gelenlerde burayı bir “çöl” olarak nitelemek ve kendi misyonlarını buraya “medeniyet taşımak” olarak tanımlamak nadir bir tutum değildi: Meltem Ahıska, Radyonun Sihirli Kapısı: Garbiyatçılık ve Politik Öznellik, İstanbul: Metis Yayınları, 2005, s. 27-31. 236 Tekeli, Türkiye’de Kentleşme Yazıları, s. 62. 237 “Profesör Yensenin Konferansı”, Belediyeler Dergisi, İkinciteşrin 1936, yıl 1, sy. 6, s. 21-22. 238 Ahmet İnsel, Düzen ve Kalkınma Kıskacında Türkiye: Kalkınma Sürecinde Devletin Rolü, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1996. Ayrıca bütün bu tartışmalar boyunca İnsel’in daha geniş bir çerçevede Türk modernleşmesini “devletin bekâsı” için yürütülen bir süreç olarak gördüğü da hatırlanmalıdır. Bkz. Ahmet İnsel, Türkiye Toplumunun Bunalımı, İstanbul: Birikim Yayınları, 1995, özellikle s. 19-59.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
395
Jansen’e göre kentsel planlama, planlı ekonomiyle bağlantılı olarak düşünülmelidir: Türk şehirlerinin imarı için evvelâ memleketin plânlaşması lâzımdır. Memleketin plânlaşması dediğimiz zaman bütün Türkiyenin imarı işinde, münferit belediyelere düşen ekonomik ve teknik plânlaşma vazifesini anlarız. Bu vazife kısmen mevcud endüstri plânına bağlıdır. Plânlaşma esnasında, belediyelere düşen bu vazifeler tanzim olunur. Yani, demiryolu ve şose ağları ile endüstri merkezlerindeki iskân işlerile ve muhtelif yerlerde nüfus fazlalığı ile alâkadar olan şartlar hazırlanır. Bazı yerlerin kaplıca, veya doğrudan doğruya endüstri ile alâkası olmıyan şehirler haline getirilmesi de bu plâna dahildir. Fakat bir şehrin imarile beraber; ayni zamanda da, etraftaki tabiatın gözetilmesi ve endüstri şehirlerile ziraî maddeler istihsal eden hinterlandın mümkün olduğu kadar ahenkli bir şekilde uyuşması temin olunmalıdır. Bunun için daha şimdiden pazar merkezi olarak tanınan şehirlerin endüstri merkezleri haline getirilmesi, her halde çok muvafık olur. (Meselâ Adapazarı… vs.).239
Jansen için ulusal ölçekli bir iktisadî plan esastır ve sanayinin nerede kurulacağı, nüfusun yönlendirilmesi, üretim temelli bölgelendirme ve tabiî ki kentsel planlama bu makro ölçekli yaklaşımın alt kümelerini oluşturmaktadır. Jansen aynı yazısında spekülasyon olasılığına ve bunun önlenmesine önem verdiğini de göstermektedir. “Plân projelerinin vücude getirilmesi, çok mesuliyetli bir iştir” diyen Jansen’e göre “nihayet esas itibarile arsa fiyatlarının yapılan plâna bağlı olması şehrin imarı gibi mesuliyetli bir işin tamamen bitaraf bir kimseye verilmesini şart kılar”. Zaten Jansen için hiçbir zaman spekülasyon planı belirlememelidir, yani nedensellik tek yönlü olmalı sadece plan spekülasyonu belirlemelidir. Bir bakıma bağımsız değişken plan olunca da, plancının tarafsızlığı önem kazanır. Jansen’in ifadesiyle “bir çok Avrupa şehirlerinde münferit anlayışların önüne geçilmez kazanç hırslarından ve usulsüzlükten şehirlerin eski ve iyi kısımlarının nüvelerinin tahribi hatadır”. Ve Jansen için spekülasyondan uzak “boş arazi ile beraber umum muvasala şebekesinin yapılmasından maada bilhassa insanların iskânı ve sanayie yarıyan arazi işleri” plancılığın önemli bir kısmını oluşturmaktadır.240 Bu noktada Jansen Planı’nın spekülasyona karşı geliştirmeye çalıştığı özel önlemleri, 1935’te Ülkü’de yayımlanan “Yeni Şehirler Doğar Ken” başlıklı yazıyla çapraz bir okumaya tabi tutmak yararlı olacaktır. Bu yazıda da spekülasyonun önlenmesi üzerine çareler aranmaktadır: Muvakkat mahiyette olan yeşil sahalar yukarda söylenildiği gibi ziraat sahaları ve sebze bahçeleridir. Bunlarda dikkat edilecek en mühim şey vaktinden evel 239 Profesör Yensen, “Türkiyede Plânlaşma İşinin Islahı”, Belediyeler Dergisi, Haziran-Temmuz 1936, yıl: 1, sy. 12, s. 24-34. 240 Yensen, “Türkiyede Plânlaşma İşinin Islahı”.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
396
buralarda inşaatın başlamamasıdır. Onun için bu yerlerin ifrazı ve üzerinden inşaat yapılması her ne pahasına olursa olsun, menedilmelidir. Ancak şehirlerin nüfusu tatbik edilmekte olan plânın vüsatine göre fazla artacak olursa, arsa fiatlarında spekülasyon ve ihtikârın önüne geçmek için de bu gibi yerlerden inşaat sahası ihtiyacını temin edebilecek gibi olanların bir yekparelik gösteren ve aynı zamanda da şehrin inşaat kısımlarile iltikası olanların da nizamnamesini tesbit ederek inşaata müsaade vermeğe başlamalıdır.241
Burada önerilen spekülasyonu önleyici önlemler elbette çok tartışmalıdır fakat dönemin bu konuda özel bir hassasiyeti olduğuna da delâlet etmektedir. Tekrar Jansen’e dönülürse, doğal olarak hatırlanması kaçınılmaz olan, Jansen’in 1928’de hazırladığı, Ankara İmar Plânı Raporu’dur. Raporun giriş bölümü şöyle başlamaktadır: Merkezi hükûmetin şekli bir milletin millî his ve düşüncesinin timsalidir. Büyük bir imar fikri ile bunun görülecek tarzda vücuda getirilmesi lâzımdır. Dünyanın merkezi hükûmetlerinden enderi Ankara gibi böyle bir imarın terakki ve tatbikına müsait, bütün şehir şekline hâkim yere maliktirler.242
Buradaki ilk cümle başkent yaratma sürecinin plana nasıl içselleştiğini gösterir. İmar fikrinin nasıl millî his ve merkezî hükûmet birleşmesini görünür kılacağını haber veren ikinci cümle de, gözle görünür siyasetin (visible politics) ve mekânsal stratejilerin, nasıl da üretim sürecindeki kilit insanlar tarafından farkında olarak üretildiklerine dair bir göstergedir. Yani Jansen yeni kurulmakta olan bir ulus-devlete yeni bir başkent yaratmakta olduğunu ve bunun temelinde yeni ulus-devleti görünür kılacak, somutlayacak bir mekânsal stratejinin yatması gerektiğini bilmektedir. Planın genel ilkeleri Jansen tarafından şöyle sıralanmıştır: 1. Kale Türk milletinin kültürel mabedini teşkil edecek (müze, konferans salonu ve b. g.) bir bina ile taçlandırılacaktır. 2. Şehrin bütün kısımları merkez kale olarak tanzim edilmiştir. 3. Plân bütün içtimai ve hıfzıssıhha şeraiti nazarı itibara alınarak yapılmıştır. 4. Sanayi sahası, şehir halkının duman ve gazlardan sıhhati haleldar olmaması için (esen rüzgârların alelekser istikametleri: şimal-şark olduğuna nazaran) şehrin garbinde intihap edilmiştir. 5. Kâfi miktarda bırakılan boş yerler halkın oyun ve spor ile oyalanıp ferahlamalarına ve kuvvetlenmelerine yarıyacaktır. 6. Caddeler mümkün olduğu kadar ikametgâhların güneş almalarını temin edebilecek tarzda açılmıştır. 241 Semih, a.g.m. 242 Dr. H. C. Herman Jansen, “Ankara İmar Plânı Raporu”, Belediyeler Dergisi, Temmuz 1935, yıl: 1, sy. 2, s. 23-40.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
397
7. Muntazam gruplar olarak: hükûmet mahallesi, mekatibi âliye, zenginler, orta tabaka ve işçi mahalleleri ile sanayi sahası, tayyare meydanı, stadiyom ile at koşu mahalli Eski şehrin etrafına yerleştirilmiştir. 8. Esas şehirden dağlar ile ayrılan şehrin şimali şarkî kısmı iskân için ihtiyat saha olarak tefrik edilmiştir. 9. Halkın istirahatini ve ferahlanmalarını temin için müteaddit sun’î göl ve havuzlar ihdas edilmiştir. 10. Seyrüsefer mesaili (demiryolları ve vesaiti nakliye) seyrüsefer fennin en son kavaidine göre halledilmiştir. Az miktarda ve kâfi derece arzda esas yollar ihdası ile seyrüseferin idaresi gayet kolaylaştırılmıştır. 11. Plânın şekli teşekkülâtı araziden istihraç edilmiştir. Vadi ve tepeler gibi manzaraca kıymettar olan yerler park yapılabilmek üzre boş bırakılmıştır. Park yapılmasa bile buralarda bina yapılmayacaktır. 12. Plânda yollar cihetinden mümkün olduğu kadar mahdut, uzun ve tesviye münhanilerine uygun yollar açılmak suretile azamî tasarruf elde edilmiştir.243
3. Jansen Planı’nı Nasıl Okumalı? Jansen’in bu 12 maddede özetlediği Ankara Planı genel ilkeleri, tam da bu çalışmanın hedeflerinden olan kent planlarından kent tarihi yazarken nasıl yararlanılabileceği sorusu hakkında bir örnek vaka olarak kullanılabilir. Büyük ölçüde bir tarihyazımı sorusu olan bu soru hakkında verimli bir düşünsel egzersiz için öncelikle gereken, eldeki tarihî kaynağı (malzemeyi) belirli bir bağlama oturtmaktır. Bu bağlamlandırma, tarihî kaynağın hangi doğrultuda yorumlanacağına ışık tutacaktır. Bu noktada Zygmunt Bauman’ın modernist kent planları ile ilgili saptamasını hatırlamak yararlı olabilir. Bauman’a göre bütün modern ütopyacı “mükemmel şehir” vizyonlarında ortak iki ilke gözlenir.244 Birincisi, kent mekânının önceden kesin, ayrıntılı ve kapsamlı planlanması, kuruluş çalışması başlamadan önce tamamlanmış bir tasarıya göre kentin, boş ya da boşaltılmış bir yerde, hiç yoktan kuruluşudur. İkincisiyse, kentsel mekân unsurlarının, şehrin merkezinde yer alan yönetim binaları etrafında ya da daha iyisi bütün şehir mekânının görülebildiği bir yamacın çevresinde, düzenlilik, tek tiplilik, homojenlik ve yeniden üretilebilirlik esaslarına göre konumlandırılmasıdır. Her iki ilkenin de ciddi modernist özellikleri akılda tutulmalıdır. Jansen’in sunduğu bu 12 madde ilk bakışta Bauman’ın sözünü ettiği ikinci ilkeye daha yakın gözükebilir. Özellikle kentin bütün kısımlarının merkez kale olarak tanzim edildiğini belirten ikinci madde, kaleyi bir kültür merkezi ile taçlandırmaktan söz eden birinci madde, yeni başkentin, üzerinde kalenin bulunduğu yamacın çevresine konumlanacağını akla getirir. Jansen’in yarışmaya 243 Jansen, “Ankara İmar Plânı Raporu”. 244 Zygmunt Bauman, Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1999, s. 35-64.
398
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
sunduğu raporda geçen “kale (…) millî hayatın merkezini teşkil edecektir. Kalenin burçlarından her biri bir türk şehri tarafından inşa ettirilip, o şehrin ismi ile tesmiye edilmesi tarzile bunların imarı da varidi hatırdır. Ankara şehri için başka bir merkez intihap etmek mümkün değildir”245 ifadelerinden de aynı sonuç, daha da kuvvetli olarak çıkmaktadır. Fakat tarihyazımı bakımından ilginç olan nokta tam da burasıdır: Jansen’in bu ifadelerine karşın ne planın uygulanması, ne de Ankara’nın gelişimi bu yönde olmuştur. Ayrıca altı çizilmesi gereken bir diğer nokta da, Jansen’in Ankara’ya geldikten sonra kaleme aldığı, muhtemelen daha uygulamaya yönelik bir raporunda geçen şu ifadelerin, Bauman’ın sözünü ettiği yeni (modern-ist-) kentin boş ya da boşaltılmış bir alana kurulması anlayışının Ankara’nın kentsel tarihini açıklamada daha açıklayıcı olduğunu göstermesidir. Jansen’e göre, “yeni şehircilikte yeni şehir kısımlarının kurulmasını eski kısmın yayılışından tamamen ayırmak lazımdır. Hatta nazari olarak eski şehir üzerine hatti zatında bir cam levhası kapamalıdır. Eski şehre mümkün olduğu kadar fazla el sürmemek gerekir”.246 Jansen’in bu ifadeleri kentin güneydeki boş araziler üzerine yayılışının nasıl bir plan doğrultusunda gerçekleştiğini anlatmaktadır. Dolayısıyla plancının farklı raporları arasında dikkatli bir okuma kentin gelişimi hakkında daha doğru bir fikir edinebilmek için şart gözükmektedir. Bu dikkatli okuma çerçevesinde eski şehrin üzeri için düşünülen nazari cam levhanın aslında “el sürülmemesi gereken” eski şehirle yeni Ankara arasında fiiliyatta ayırıcı bir set olarak kurgulandığı da düşünülebilir.247 Jansen’in sunduğu 12 maddelik özetin yarattığı tarihyazımı sorununun bir diğer ayağı, plancının ilk aşamada aklından geçenlerle, sonrasında benimsediği unsurlar arasındaki ilişki ve uygulama sırasında öne çıkan unsurların bu 12 maddelik özetten anlaşılmamasıdır. Örneğin pek çok kent tarihçisi gibi Lawrence J. Vale de Jansen Planı’nın kuzey-güney ekseninde ilerleyen Atatürk Bulvarı etrafında şekillendiğini vurgulamaktadır.248 Ulus Meydanından başlayan, Yeni Şehir ve Vekâletler Mahallesi’nden geçerek Çankaya’da biten bu bulvarın Ankara’nın gelişimindeki önemi tartışılmaz. Fakat 12 maddelik özete bakıldı245 T.C. Ankara Şehremaneti, a.g.e., s. 137. 246 Mehmet Tunçer, Tarihsel Çevre Koruma Politikaları: Ankara, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2000, s. 2. 247 Gülsüm Baydar Nalbantoğlu da ürkütücü bulduğu bu “cam levha” metaforunu önemser. Baydar Nalbantoğlu Cumhuriyet’in kurucularının düşlediği monolitik bir modern kültür yapısı konumundaki Ankara Palas’ın “vitrin” konumunu hatırlayarak ve bu mekânın kültürel açıdan dışlayıcı özelliğini de hesaba katarak, “cam levha” altında izole edilenin Ankara Kalesi mi yoksa Ankara Palas mı olduğu sorusunu ortaya atar. Gülsüm Baydar Nalbantoğlu, “Sessiz Direnişler ya da Kırsal Türkiye ile Mimari Yüzleşmeler”, Sibel Bozdoğan ve Reşat Kasaba (ed.), Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik, s. 153-167. 248 Lawrence J. Vale, Architecture, Power, and National Identity, New Haven: Yale University Press, 1992, s. 99.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
399
ğında bütün yeni başkentin omurgasını oluşturan bu bulvar maddelerin hiçbirinde doğrudan tanımlanmaz. Konuya ilişkin literatürde de Jansen’in yollara atfettiği önem hakkında görüş ayrılıkları mevcuttur. Tankut, Jansen’in taşıt trafiği için tek bir ana yol öngördüğünü belirtmekle birlikte kesinlikle Haussmann ekolünden gelmediğini, planlamasında ana odağın da yollardan ziyade mahallelerden oluştuğunu belirtir.249 Baydar Nalbantoğlu ise Jansen planınca öngörülen ve uygulanan bulvarların Haussmann’ın bulvarlarını anımsattığını söyler ve bu bulvarların sembolik önemine dikkat çeker.250 Bu noktada dönemin anılarını ve siyasal tahayyül dünyasını yansıtabilecek edebî ürünleri dikkate almak, hem Jansen’in sunduğu özetin nasıl okunması gerektiği hakkında yol gösterecek, hem de görüş ayrılıkları üzerine yorum yapmayı kolaylaştıracaktır. Bu amaçla öncelikle tek-parti döneminin önde gelen siyasetçilerinden, 1922-1950 yılları arası Bolu milletvekili ve başta Hakimiyet-i Milliye’de olmak üzere uzun yıllar gazetecilik yapmış olan Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya adlı kitabında aktardığı anılara bakılabilir.251 Atay’ın o dönemde Meclis İmar Komisyonu üyesi olması ve Ankara İmar Planı yarışma projelerini değerlendiren altı kişilik alt komisyonda da yer alması, anılarının, çalışmamız bağlamındaki değerini artırır. Atay, Jansen ile Mustafa Kemal arasındaki bir diyalogda, Jansen’in bulvarı anlatışını şöyle aktarır: (Plân taslağındaki Atatürk bulvarını göstererek) Bu yola bakınız. Onu otomobillere ayırdım. Yan yollar bu caddeyi ancak yarım kilometrede bir kesecekler. Ve karşılıklı kesmiyecekler, her yan yolun köşesi, caddeye inen arabaları gösterecek gibi açık bırakılacak. Evler, daireler ve apartmanlar geriye doğru yapılacak ve hiç birinin caddeye kapısı olmayacak. Bu cadde üzerine yaya kaldırımı yapılmayacak. Yan yolların her biri caddeyi bir bloka bağlayacaktır. Siz istasyondan arabınıza binerek yüz kilometre hızla gideceğiniz yere doğrulacaksınız. Nasıl bir tren istasyona yaklaştığı zaman yavaşlarsa, arabanız gitmek istediğiniz bloka sapmak için süratini kesecek, sizi kapınıza bırakacak ve arka yolların hepsi blokların sonunda kapalı olduğundan, tekrar geri dönerek caddeye çıkacaktır. Tıpkı otomobil yolunuz gibi, bloklar arkasında yayalar için bir de yeşil yolunuz olacaktır.252 249 Gönül Tankut, “Jansen Planı: Uygulama Sorunları ve Cumhuriyet Bürokrasisinin Kent Planına Yaklaşımı”, Ayşıl Tükel Yavuz (haz.), Tarih İçinde Ankara, s. 301-316. 250 Baydar Nalbantoğlu, a.g.m. 251 Çankaya’nın; Enver Paşa-Mustafa Kemal zıtlaşmasından Ermeni tehcirine, hayatının tamamını Kemalist olarak geçirmiş bir siyasetçi-yazarın kaleminden, son derece kayda değer saptamalar içermesine karşın gerek popüler tarihçiliğimiz, gerekse Türk Siyaseti yazını tarafından hak ettiği ilgiyi gördüğü söylenemez. 252 Falih Rıfkı Atay, Çankaya: Atatürk’ün Doğumundan Ölümüne Kadar, İstanbul: Bateş Atatürk Dizisi, 1998, s. 423.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
400
Atay’ın aktardığı anı, özellikle kaldırımsız bulvar vurgusu Jansen’in kafasında kentin ana omurgası olarak otoyol benzeri bir bulvar olduğuna işaret etmektedir. Bu bulvarın önemi yine o dönemin milletvekillerinden ve Kadro hareketinin önde gelen isimlerinden Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun 1934’de yayımlanan Ankara romanından da anlaşılabilir. Romanın ilk bölümü 1920’lerin Ankarasını, ikinci bölümü, 1930’ların Ankarasını tasvir eder; üçüncü ve son bölüm ise bir nevi “inkılâp düşü” olarak kurgulanmıştır. Bu son bölüm bir “cumhuriyetçi ütopya” olarak okunabileceği için dönemin siyasî seçkinlerinin tahayyülleri hakkında ilginç bir perspektif de sunar. Romandan parçalar, önce, o dönemde Kemalizme ideolojik bir zemin oluşturmaya çabalayan Kadro dergisinde yayımlanır. Bu nedenle Karaosmanoğlu’nun cumhuriyetçi ütopyası da Kadro’da savunulan “planlı bir cemiyet nizamı” fikrinin edebî bir ifadesi olarak değerlendirilebilir.253 Roman ve bu cumhuriyetçi ütopya bir Cumhuriyet Bayramı kutlaması ile son bulur. Kutlamalar sırasında halk, totaliter rejimleri andırır bir şekilde Atatürk Bulvarı’ndan Çankaya’ya yürüyüp, yöneticilerini selamlar: (H)er fert ruhça olduğu gibi bedence de bütün şahsî duygulardan sıyrılmış ve on bin kişi bir adam, bir adam on bin kişi olmuştu. (…) (B)u muazzam çalkalanış içinde hiç kimse artık kendi hareket ve iradesine hâkim değildi. Selma Hanım (…) denizde bir dalga, ormanda bir yaprak ve dev yapılı bir erganunda bir ince teldi. Her zerresi millî aşkla elektrikleşmiş bir müstesna hava içinde, bu mâveraî aydınlıklar arasında bu altın suyuna bastırılmış bir sonsuz tarih tomarını andıran cadde üstünde, Selma Hanım büyük ırkının mehip [heybetli] rüyasına dalmıştı. (…) Ön saftaki halk, şeflerle bu kısa bayramlaşmadan sonra sağa doğru kayıyor; arka caddelerden, bir ordu gibi intizamla aşağıya sarkıyordu. Böylelikle, bu on bin kişilik kalabalık, beş yüzer ve biner kişilik kafileler halinde Gazi Sarayının tâ önüne kadar ilerleyip ilerleyip çekiliyor ve yerlerini arkadan gelenlere binlere bırakıyordu.254
Daha genel bir tartışmada, alıntılanan kısımdaki birey karşıtlığından, “ordulaşmış millet nizamı”na255 kadar pek çok vurgu sorunsallaştırılabilir. Fakat elbette bu çalışma bağlamında öne çıkan, cumhuriyetçi ütopyanın bulvara atfettiği işlevdir. Buna göre bütün ülke için bir model oluşturması beklenen yeni başkentin omurgasını oluşturan bulvar, neredeyse işlevini sonundaki köşkten 253 Kadro’da savunulan devletçilik, devletin devrim sonrası tüm ulusu temsil etmesi, sınıfsız toplum yaratma hedefi gibi konular hakkında bir değerlendirme için bkz. Haldun Gülalp, “Ulusçuluk, Devletçilik ve Türk Devrimi: Bir Erken ‘Bağımlılık’ Teorisi”, Nevin Coşar (ed.), Türkiye’de Devletçilik, İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 1995, s. 173-188. Ayrıca bkz. Lütfi Sunar, “Kadro Dergisi/Hareketi ve Etkileri”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2004, c. II, sy. 1, s. 511-526. 254 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ankara, İstanbul: İletişim Yayınları, 2000, s. 230-233. 255 Yine Kadro hareketinin önde gelen isimlerinden olan Şevket Süreyya Aydemir’e göre; “devletçilik nizamı, ordulaşmış millet nizamıdır ve bu nizam, tarihin bilinmeyen devirlerinden beri bizim milletimizin, öz ve kendine has millî nizamıdır”. Aktaran: İnsel, Türkiye Toplumunun Bunalımı, s. 192.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
401
almaktadır. Bireylerin kentsel yaşamı için değil de, kentte rejimin ve onun kurucusunun simgesi olarak var olmaktadır. Atay’ın anılarına ve Karaosmanoğlu’nun romanına bakmak, kent plancısının sunduğu tarihî malzemenin nasıl daha verimli olarak değerlendirilebileceği hakkında yeni açılımlar getirebilir. Jansen’in planı uyarınca, belki de Jansen’de gözlenebilecek Güzel Şehir akımı izlerinin delâleti olarak, Avusturyalı Clemens Holzmeister; Kızılay’dan başlayarak Çankaya tarafına doğru, Üçüncü Meclis binasıyla nihayetlenen bütünsel bir Vekâletler Mahallesi tasarlamıştır. Kesintisiz bir aks üzerinde simetrik olarak planlanmış bu site; devletin gücünü simgeleyen, otoriter görünüşlü, anıtsal ölçekte olmaya çalışan bir yapılar topluluğudur. Yıldırım Yavuz’un ifadesiyle, bütün bu yapıların o günkü uluslararası mimarlık anlayışına uygun biçimde, simetrik olarak planlandıkları, böylece devlet otoritesini yansıtıcı, törensel bir etki bıraktıkları görülmektedir.256 Elbette Vekâletler Mahallesi’nin bir ucunun da Atatürk Bulvarı’nda olması; hem bulvarın hem de mahallenin sembolik anlamını güçlendirmiştir. Holzmeister’in tasarımındaki bütünsellik öylesine kapsayıcıdır ki, düşündüğü bir park (ilk tasarım aşamasındaki adıyla Halk Bahçesi, bugünkü adıyla Güvenpark) heykel düzeninden bahçe düzeninin tasarlanışına varıncaya kadar ele alınmış ve birbirini tamamlayan öğelerle kurgulanmıştır.257 Holzmeister tasarımında park olarak ayırdığı yere polis-jandarma temalı ve adı da “Emniyet Anıtı” olan bir anıt yapması için Viyanalı heykeltraş Hanak’la iletişim kurar.258 Başbakan İsmet İnönü, anıtın açılış töreninde “bu Abide, yurtta emniyete Cümhuriyetin verdiği yüksek ehemmiyetin işareti ve emniyet kuvvetlerimize ulusça derin şükranlarımızın ifadesidir”259 cümlesiyle anıtın sembolizmini özetler. Anıt, genel olarak tek-parti dönemi yöneticilerinin kente bakışının ve kapsayıcı olmaktan kaçınan kentsel mekân yaklaşımlarının da bir simgesidir. Her ne kadar Belediyeler Dergisi’nde yer alan imzasız yorum “Anıt şehrin kaleye doğru olan parçasını Devlet Mahallesine bağlamaktadır”260 dese de; bunu, yumuşak bir eklemlemeden ziyade otoriter tonda bir sınır belirlemesi olarak yorumlamak daha isabetli olur. Bülent Batuman’ın ifadesiyle, “yurttaşı koruyan güvenlik güçlerini temsil edecek olan anıt, tanımı belirsiz aşkın bir iktidar odağının tehditkâr bakışı”yla261 karşılar şehrin eski semtlerinden gelenleri. Son dö256 Yıldırım Yavuz, “1923-1940 Arası Ankara’da Mimari”, Enis Batur (ed.), Ankara Ankara, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1994, s. 201-208. 257 Ali Cengizkan, “Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Bakanlıklar”, Enis Batur (ed.), Ankara Ankara, s. 209-217. 258 Kemal Kozanoğlu, “Güven Anıtı (1932/33-1935)”, Toplumsal Tarih, Mayıs 1995, c. III, sy. 17, s. 30-35. 259 İmzasız, “Ankara Güvenlik Anıtı (Emniyet Abidesi)”, Belediyeler Dergisi, Temmuz 1935, yıl: 1, sy. 2, s. 41-46. 260 İmzasız, a.g.m. 261 Bülent Batuman, “Mekân, Kimlik ve Sosyal Çatışma: Cumhuriyet’in Kamusal Mekânı Olarak Kızılay Meydanı”, Güven Arif Sargın (der.), Ankara’nın Kamusal Yüzleri, s. 41-76.
402
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
nemde Ankara tarihi üzerine yapılmış muhtemelen en ilginç çalışma olan “Yaban”lar ve Yerliler: Başkent Olma Sürecinde Ankara adlı kitabında L. Funda Şenol Cantek de; kentsel mekândaki dışlanma örneklerini, gerek döneme ilişkin yazılı kaynaklardan, gerekse gerçekleştirdiği sözlü tarih çalışmasıyla ortaya çıkarmıştır. Yeni başkentin ilk yıllarında “köylülüğü çağrıştıran kıyafetler taşıyan yayaların Yenişehir tarafına, özellikle Bulvar’ın Kızılay-Çankaya arasında bulunan kısmına giriş çıkışları, tahrirat memurlarınca önlenmektedir”.262 Şenol Cantek’in ifadesiyle her yurttaşın kentin sokaklarından eşit biçimde yararlanabilme hakkı, yeni şehirlilerin “göz zevki ve güvenlik hissi” uğruna feda edilebilmektedir.263 Eski ile yeni arasındaki sınır ya da -Jansen’in ifadesinden türeterek söyleyecek olursak- fiilî cam levha, zaman zaman Kızılay’dan (Emniyet Abidesi’nden) da daha kuzeyde şekillenmekte ve kentin eski sakinleri Sıhhıye’deki demiryolunun güneyine geçememektedirler. 4. Jansen Planı’nın Uygulanmasında Karşılaşılan Zorluklar Jansen Planı’yla, 1932-1950 döneminde birçok uygulama yapılmıştır. Yenişehir ve Cebeci’de konut bölgeleri, yüksekokullar bölgesi, Bakanlıklar Sitesi, hastaneler, spor ve dinlenme alanları (Gençlik Parkı, Hacettepe Parkı, Hipodrom, Stadyum), önemli yol ve altyapı projeleri bugün de planın Ankara’daki izleri olarak görülebilir. Özellikle Bakanlıklar Sitesi ve açılan yollar dikkate alındığında; Jansen’in, Daniel Burnham’ın 1909 Chicago Planı’yla manifestosuna kavuşan “Güzel Şehir” akımından [City Beautiful Movement]264 etkilendiği ya da en azından bu akımın bazı özellikleriyle benzer tasarımlar gerçekleştirdiği düşünülebilir. Güzel Şehir akımının ihtişama, güçlü arter düzenlemelerine, görkemli bulvarlara ve etkileyici kamu binalarına verdiği önem gözönünde bulundurulduğunda bu önerme daha da anlam kazanır. İlaveten bu akım hakkında Richard T. Legates ve Frederic Stout’un da dile getirdikleri,265 sadece elit kamusal mekânlara önem verdiği ve zengin ve güçlülerin çıkarlarına hizmet ettiği gibi eleştirilerin Ankara bağlamında tartışılması da verimli sonuçlar doğurabilir. Bu noktada 1929’da Ankara Valisi olarak atanan Nevzat Tandoğan’ın kentsel mekânın şekillenmesindeki rolünü hatırlamak gerekir. 1946’daki vefatına değin Tandoğan, valilik ve belediye başkanlığını birlikte yürütmüş ve bu dönemde başkentin en kudretli isimlerinden biri olmuştur. Ankara’nın planlama tarihin262 L. Funda Şenol Cantek, “Yaban”lar ve Yerliler: Başkent Olma Sürecinde Ankara, İstanbul: İletişim Yayınları, 2003, s. 111. 263 Şenol Cantek, a.g.e., s. 223. 264 William H. Wilson, “The Glory, Destruction, and Meaning of the City Beautiful Movement”, Scott Campbell ve Susan Fainstein (ed.), Readings in Planning Theory, Cambridge: Blackwell Publishers, 1996, s. 68-102. 265 Richard T. Legates ve Frederic Stout, “Modernism and Early Urban Planning, 1870-1940”, Richard T. Legates ve Frederic Stout (ed.), The City Reader, Londra: Routledge, 2000, s. 299313.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
403
de sadece elit kamusal mekânlara önem verildiğine dair bir eleştiri getirilecekse, bunun önemli sorumluluları arasında Tandoğan’ı saymak gerekmektedir. Tansı Şenyapılı’nın aktardıklarına göre; Tandoğan için Ankara, Çankaya Köşkü ile Ulus arasındaki Atatürk Bulvarı’ndan ibaretti. Belediyenin bütün dikkati ve kaynakları bulvara odaklanmıştı, temizliğine ve gece aydınlatılmasına özel özen gösterilmekteydi. “At arabası, kasaba ve köylerden gelen kasketli ve şalvarlı vatandaşlar Bulvara kesinlikle sokulmazdı.”266 Döneme ilişkin anılardan, Tandoğan’ın Jansen Planı’nın uygulamada karşılaştığı bir engel olduğu da görülmektedir. Tekrar Atay’ın anılarına dönersek, Tandoğan’ın Jansen Planı’na karşı tutumu Çankaya’da şöyle anlatılmaktadır: Bir imar komisyonu yapmıştık. Reis bendim. Rahmetli Vali ve Belediye Reisi Nevzat da bu komisyonun âzası idi. Bir ecnebi mütehassısının dediklerini yapmaktan başka elinden bir şey gelmiyen bir belediye reisi olmağa daha ilk günü isyan etti. Açıkça muhalefet de edemiyeceği için, âdet olduğu üzere, devamlı baltalama yolunu tuttu. (…) Rahmetli Nevzat: - Malatya’da dağ başında yollar yapmışım. Yansen bana şehir içinde sokak yapmayı mı öğretecek? diyordu Ve göstermelik olmak üzere parasının çoğunu, Atatürk’ün daima geçtiği bulvarı, plân disiplininin tersine, süslemek için harcıyordu.267
Ankara’nın planlama tarihinde ilginç bir nokta, Jansen’in görevine Ocak 1939’da son verilmesidir. Özcan Altaban’a göre; bunun en büyük nedeni de, hızla artan nüfus ve konut sıkıntısının yanı sıra, kentte imarlı alanda aşırı ölçülere varan arsa spekülasyonudur ya da bir başka deyişle arsa sahiplerinin baskılarıdır.268 Yani spekülasyonun oluşmasına karşı bir iradenin varlığı, spekülatif baskıların planı etkilemesini önleyememiştir. Bunu, modernite projesi olarak kentsel planlamanın bütünselliğini koruyamadığı nokta şeklinde görmek mümkündür. Modernite projesi olarak kentsel planlamanın bütün hedeflerine ulaşamamasının nedenlerinden biri de spekülasyondur ve bunu önceden bir tehlike olarak görmek dahi bunu engellemeye yetmemiştir. Jansen Planı kentteki mesken sorununa da kalıcı bir çözüm üretememiştir. Bu durum da kentte baraka adı verilen kaçak yapıların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Şenyapılı “barakalaşma”yı ilk gecekondulaşma olarak niteler. 266 Tansı Şenyapılı, “Baraka”dan Gecekonduya, Ankara’da Kentsel Mekânın Dönüşümü: 19231960, İstanbul: İletişim Yayınları, 2004, s. 87. Başka yazarların anılarından hareket eden Şenol Cantek de tamamen aynı sonuçlara ulaşmaktadır: Şenol Cantek, a.g.e., s. 218-224, özellikle s. 219. 267 Atay, a.g.e., s. 424-425. 268 Özcan Altaban, “Cumhuriyet’in Kent Planlama Politikaları ve Ankara Deneyimi”, Yıldız Sey (ed.), 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları, 1998, s. 41-64.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
404
Tekrar Çankaya’ya dönersek, Atay “barakalaşma”nın başlangıcını şöyle anlatmaktadır: Şehir plânında evsiz fakirlere verilmek üzere bir ucuz arsalar bölgesi ayrılmıştı. Bu arsalar her isteyene parasız da verilebilecek fakat yapılanlar ufak kulübeler de olsa bir mühendisin kontrolü altında bulunacaktı. Tam merkezde mektep, çarşı ve dispanser gibi umumî tesisler için bir yer ayrılacaktı. Belediye bu vazifesini bir yana bıraktı. Dışarıdan gelenler Ankara kalesi tarafındaki sırtlarda ilk gecekonduları tecrübe ettiler. İmar Komisyonu yıkılma kararı verdiler, vilâyet ve belediye aldırış bile etmedi. Türkiye’de gecekondu faciası, işte o zamanlar Ankara Belediyesinin imar plâncılığını bu türlü baltalamasından aldı, yürüdü.269
Atay’ın anlatımına paralel olarak Şenyapılı da, kent içi arazi çok pahalandığı için Amele Mahallesi’nin bir çözüm olmaktan çıktığını, bunun da Jansen Planı’nın temel ilkelerinin bozulmasına neden olduğunu belirtir.270 Şenyapılı’ya göre; 1930’lar boyunca imar sınırı, geçici parselasyonlarla sürekli olarak genişletilmiştir. İmar sınırının belediye sınırına kadar genişletilmesi de spekülasyonun artması ve şehre eklemlenmesi anlamına gelmiştir. 1940-1950 döneminde ise “barakalaşma” kentsel mekânın daha geniş bölümlerini kaplamak suretiyle, giderek bilinen gecekondu semtlerine dönüşür. Şenyapılı 1940’ların ortasında Ankara’daki gecekondu sayısını 37 binin üzerinde verir. Elbette bu durumda, 1928 yarışmasında 50 yıl içinde yani 1980’lere doğru ulaşılacağı öngörülen 250-300 binlik nüfus büyüklüğüne271 1940’ların ikinci yarısı itibariyle ulaşılmış olması, planın kentin mesken ihtiyacını karşılayamamasında en önemli nedenlerdendir. Şenyapılı’ya göre dönemin Ankarası’nda gecekonduların yoğunlaştığı üç eksenden söz etmek mümkündür: Birinci eksen; Altındağ, Atıf Bey ve Yenidoğan Mahallesi ile Telsizler bölgesiydi. İkinci eksen, Cebeci’nin arkası ile Mamak Caddesi arası; üçüncü eksen ise, Seyranbağları ve Balkeriz mahalleleriydi.272 Böylelikle Demokrat Parti henüz iktidara gelmeden, Ankara’nın geleceğinin sadece cumhuriyetçi elitizm çerçevesinde şekillenemeyeceği ortaya çıkmış oluyordu. C. Kozmopolitizmden Cumhuriyet’in İzmir’ine Tekeli, 1923 sonrasında yeni rejimin karşılaştığı iki büyük planlama sorunu olarak, “Yunan ordusunun Anadolu’dan çekilirken yaktığı Batı Anadolu kentlerinin planlanarak imar edilmesi”nin ve yeni bir başkentin ilanının altını çi269 Atay, a.g.e., s. 426-427. 270 Şenyapılı, a.g.e., s. 108. 271 Yarışmaya katılanlara verilen direktif ve donelerde “musabaka plânı ve tafsılatı mukavelede musarrah mikyaslarda ve 50 senelik ınkişafa ve 250-300 bin nüfusa göre tertip edilecektir” ifadesi okunabilir. Bkz. T.C. Ankara Şehremaneti, a.g.e., s. 6. 272 Şenyapılı, a.g.e., s. 127.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
405
zer.273 Dolayısıyla Ankara’dan sonra büyük bir yangına maruz kalmış İzmir’de planlama ve imar çalışmalarını ele almak gerekmektedir. 13 Eylül 1922’de başlayan Büyük İzmir Yangını sonucunda kentin büyük bölümü hasar görmüştür.274 Fazıl Baskın yangın sonrasını şöyle anlatmaktadır: Bu yangında İzmir, varlığının büyük bir kısmını, menkul ve gayri menkul daha büyük bir kısmile beraber kaybetmiştir. Hain yangın, Peştamalcılardan ta Alsancağa, Kordondan ta Sinekli deresine kadar menkul ve gayrı menkul bulduğunu silip süpürmüştür. Yüz temiş beş küsür hektar yani 1,750,000 metre murabbaı gibi çok geniş bir saha, dıvar ve enkaz bakayası, taş ve moloz yığınları, mahzen çukurları, vahşı ot ve dikenlerden mürekkep olarak kalmıştır.275
Tülay Alim Baran ise yangının Aya Katerina, Aya Trikona, Aya Nikola, Aya Dimitri, Kurtkaya, Hacı Franko mahallerinin tamamına yakınında etkili olduktan sonra Plavmino ve Aya Vukla semtlerini de sararak Birinci Kordon’a ulaştığını belirtmektedir. Alim Baran’a göre; yangında 25 bin ev kül olurken, toplamda 2 bin 600 dönümlük alan, “yani kentin dörtte üçü yok olmuştur”.276 Yangın bugünkü Çankaya’ya kadar etkili olurken, çeşitli kaynaklara göre yangının odak noktası olan eski dönemin Frenk Mahallesi’ne oldukça mesafeli Hacılar ya da Kızılçullu gibi çevre köyler, hatta bazı anlatımlara göre Urla dahi etkilenmiştir. Büyük İzmir Yangını Cumhuriyet rejimi için önemli sorunları olan bir kentsel mekân bırakırken, aynı zamanda rejimin ana hedefleri doğrultusunda bir imkân da sunuyordu. Yanan bölgeler yabancıların, Rumların ve Ermenilerin oturdukları semtler ve yine bu grupların ticarî ve kültürel merkezleriydi. Dolayısıyla yangın İttihatçı dönemde başlamış olan kentsel mekânın Türkleştirilmesi politikasını, oldukça keskin bir şekilde hayata geçirmişti.277 Böyle bir ortamda gerek yangın bölgesine ilişkin düzenlemeler, gerekse kentin geneline ilişkin uygulamalarda kentsel mekânın millileştirilmesi, hep önde tutulan bir amaç olacaktır. Fakat yangın yeri yeni rejimin karşısında asayiş sorunları yaratan ve sağlık sorunları yaratmaya aday, kolaylıkla başa çıkılamayacak bir mesele olarak duruyordu. 273 Tekeli, “Kent Planlaması ve Kent Araştırmaları”, s. 102. 274 Büyük İzmir Yangını’nın çıkış nedenleri hakkında farklı anlatımlar mevcuttur. Özellikle Yunanlılara karşı milliyetçi önyargılar üretilmesine karşı, resmî tarih dışı bir yaklaşım için bkz. Bilge Umar, İzmir’de Yunanlıların Son Günleri, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1974. 275 Fazıl Baskın, Eski ve Yeni Devirlerde İzmir Belediyesi, İzmir: Marifet Matbaası, 1941. 276 Tülay Alim Baran, Bir Kentin Yeniden Yapılanması: İzmir, 1923-1938, İstanbul: Arma Yayınları, 2003, s. 36. 277 Ömer Turan, “Space as the Milieu of Forgetting: the Great Fire of İzmir of September 1922 and Nationalisation of Urban Space”, Ege Üniversitesi tarafından düzenlenen [City in (Culture] in City) başlıklı IX. Uluslararası Kültürel Çalışmalar Sempozyumu’nda sunulmuş bildiri, 5-7 Mayıs 2004.
406
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
Cumhuriyet’in ilk yıllarında İzmir basınında yangın bölgesinin ne olacağı ve sorunun nasıl çözüleceği uzun tartışmalara neden olmuştur. Serçe, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e İzmir’de Belediye (1868-1945) başlıklı kitabında, bu tartışmalar ile ilgili bilgi vermektedir. Buna göre, Türk Sesi’nin 18 Ağustos 1923 tarihli sayısında yer alan bir yazıda, yangın bölgesini imar etmenin iki yolu olduğu vurgulanır.278 Birinci yol, bölgeyi -bir şirkete devrederek- bir mesken alanına çevirmek; ikinci yolsa, yine bir şirkete devrederek bir parka dönüştürmekti. Cumhuriyet’in ilanından önce yayımlanmış bu yazı, tavrını açıkça ikinci olasılıktan yana koyuyordu. Çünkü yanan yerler genel olarak yabancılara aitti ve yine bu bölgenin düzenlenmesi durumunda Türklerin yaşadığı semtler değer kaybedecekti. Bir bakıma bu türden yorumlarda, kenti terk eden yabancıların ve Osmanlı tebaası Hıristiyanların geri dönmesinden duyulan örtük endişe gözlenmektedir. Yangın bölgesinin rehabilitasyonunun ciddî bir maddî kaynak gerektirdiği de ortadadır. Bu maddî kaynağı oluşturabilmek için Maliye Vekâleti yangın yerlerindeki enkazın satılmasına karar verir. Fakat bu defa da, yangın yerindeki Türklere ait arsalar basında gündeme getirilmiştir.279 1925’te Meclis tarafından Ebniye Kanunu’nda yapılan bir değişiklik, bölgenin düzenlenmesinde Belediye’nin işini kolaylaştırır. Yeni düzenlemeyle Ebniye Kanunu’nun birinci maddesi “bir Belediye dairesi bölgesinde 150’den fazla binası yanmış olan mahaller tarla kabul edilir” hükmü getirilmektedir.280 1. Danger-Prost Planı, 1925 Yangın bölgesinin sorunlarının aciliyeti ve kamuoyunun baskısı sonucunda, kentin genel imarına yönelik bir plan hazırlanması öngörülmüş ve proje René ve M. Raymond Danger kardeşlere sipariş edilmiştir. Türkiye’deki esas tanınmışlığını İstanbul’daki çalışmasına borçlu olan Henri Prost da Danger kardeşlere nezaret etmiştir. Eylül 1924’te teslim edilen plan, Temmuz 1925’te Belediye Meclisi ve Ağustos 1925’te de Vilayet İdare Meclisi tarafından onaylanarak yürürlüğe girer. Tanyeli, Danger kardeşlerin Prost kadar tanınmış olmadıklarını belirtir, fakat kendilerine “Geometriciler” denilmesine yol açacak denli kişisel bir tavır geliştirebilmiş olduklarını ve akademisyen yönlerini de vurgular. Tanyeli’ye göre Danger-Prost Planı’nda birbirini simetrik olarak kesen caddelere ve simetrik tasarımlı meydanlara yer veren bu aşırı geometrik tavrın izleri belirgindir.281 Planın oluşum süreci, unsurları ve hakkındaki tartışmalar kısmen dönemin Liman ve Şehir Bakteriyoloji Müessesesi Müdürü Memduh Say’ın İjiyen Bakımından İzmir Şehri adlı kitabının “Şehrin İymar Hareketleri ve şehrin bu günkü Nesci” başlıklı bölümünden izlenebilir.282 278 Serçe, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e…, s. 249-250. 279 Alim Baran, a.g.e., s. 56. 280 Aynı yerde. 281 Tanyeli, a.g.m. 282 Memduh Say, İjiyen Bakımından İzmir Şehri, İzmir: Bilgi Matbaası, 1941, s. 53-73.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
407
Say’ın aktarımına göre; Danger kardeşlerin çalışmalarına yön vermek amacıyla, bir ihzarî komisyon kurulmuş ve bu komisyon üç ay kadar çalışarak raporunu hazırlamıştır. Komisyona doktorlar, mimarlar, mühendisler ve René Danger de katılmıştır.283 Say’ın verdiği bilgilere göre komisyonun raporu üç noktayı özel olarak vurgulamaktadır. Bunlardan birincisi yangın bölgesinin meskenlere açılıp açılmayacağıdır. Rapor bu konuda şu görüştedir: Bugün için İzmir şehrinde iskan olunan yerler, hükumet civarı, tilkilik, iki çeşmelik, kadife kalesine kadar uzanan aksam, karataş, karantina gibi mahaller ile punta ve bella vista -şimdiki ismi Alsancak- ve muhitinden ibarettir. İzmirin bu vakite kadar mesken ittihaz olunan mahalleleri yanmış olup bu kısım hemen gayrii kabili iskan denilebilecek olan kısımdır. Hali hazırda eger şehir tevsi olunmak ve iskân mıntıkası tesis olunmak icap ediyorsa bunun için buluncak mahallin en ziyade düşünülecek hassaları lağım, mecari gibi tahtelarz tesisatı ile arazisinin sağlam ve temiz olması nazarı itibara alınmalıdır. Yanan mahallelerde mecari tesisatı gayet müşkül ve masraflı oluşu, denizden irtifaının gayet az, her zaman ratıp ve hemen su içerisine mağtus bulunuşu zeminin sağlam olmayışı ve lıman müessesatiyla sınaî müessesatın faaliyet mahsulleriyle daima havasının telvis olunması, ittisaa kabiliyeti bulunmaması sebebile burada iskân mıntıkası tesisi gayri caiz ve daha ziyade bir merkezi ticarî ve sinaî olması şayanı tecvizdir.284
Görüldüğü gibi ihzarî komisyon da, Türk Sesi’nde yayımlanan yazı gibi, bu gölgenin meskenlere açılmasını uygun bulmuyordu. Komisyonun vurguladığı ikinci nokta liman yerine ilişkindi. Rapora göre limanın Gümrük ve Pasaport’ta olması uygun değildir, çünkü bu bölge “şehrin ortasında bütün müzharefatı” ile uzanmaktadır.285 Bu bakımdan komisyon limanın Punta’ya yapılmasını önermektedir. Üçüncü olaraksa Basmane ve Alsancak istasyonlarının şehir merkezine çok yakın olmayan bir büyük istasyonda birleştirilmesi öneriliyordu. Komisyonun önerilerinin Danger-Prost Planı’nın ana hatlarını belirlediği anlaşılmaktadır. İhzarî komisyon, Say’ın aktarımıyla “Zon sistemi” kabul etmişti.286 Buna istinâden plan da bölgelendirme yaklaşımını benimseyerek, kenti altı bölge olarak ele almayı uygun bulmuştu. Birinci bölge, Punta’nın ilerisindeki limandan oluşuyordu ve iki demiryolu hattını birleştiren merkezî gar da bu bölgedeydi. İkinci bölge, Aydın tren istasyonundan kuzeydoğuya doğru uzanan bir sanayi bölgesiydi ve hemen yanında, “amele sitesi” için yer ayrılıyordu.287 Plana göre, üçüncü bölgede yer alan Birinci Kordon üzerinde yanan 283 Nursen Kaya, “Analysis of the Interaction between Theory and Practice in Urban Planning: Understanding İzmir Experience”, Doktora tezi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, 2002, s. 94. 284 Say, a.g.e., s. 62. 285 A.g.e., s. 63. 286 A.g.e., s. 61. 287 Serçe, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e…, s. 254.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
408
yerlere bina inşa edilmeyerek, Napoli’de olduğu gibi imbatın iç kısımlara girmesi sağlanacaktı. Dördüncü bölge olan yönetim ve oteller bölgesi, Cumhuriyet Meydanı etrafına konumlandırılıyordu. Beşinci olarak, “Karantina ve Karataş sırtlarının cenubu garbiye müteveccih kısmı yeni İskân mıntıkası olacak Kadife kalesinin şimali şarkisinde bahçeli evler mıntıkası yapılcak”tı.288 Altıncı bölge olaraksa, sonradan Kültürpark olacak alan; okullar, müzeler, halk kütüphaneleri ve hayvanat bahçesi için ayrılmıştı. Plan bu yapıları bir şehir parkı içinde bütünselleştiriyordu. Cana Bilsel, Danger-Prost Planı’nın yangın bölgesi için düzenli simetrik bir kompozisyon çerçevesine diagonal bulvarlar önerdiğini belirtir.289 Bu bulvarlar yıldız şeklindeki Cumhuriyet Meydanı’nda kesişmektedir. Odağında, İstanbul Taksim’deki Cumhuriyet Anıtı’nı yapan İtalyan heykeltraş Pietro Canonica tarafından yapılan (ve Temmuz 1932’de açılan) Atatürk’ü üniformalı olarak at üstünde gösteren heykel yer alan Cumhuriyet Meydanı’yla deniz yönünden gelişte kente sembolik bir giriş yaratılmıştır. Bu giriş Danger-Prost Planı’nın altıncı bölgede öngörülen parkla bütünleşiyor ve bir yeşil aks oluştuyordu. Plan; caddelerin en az 15, en çok 35 metre genişliğinde olmasını öngörüyordu. Planın omurgası niteliğindeki “ana cadde Gazi Bulvarı ise 50 metre genişliğinde olacaktı”.290 Plan, inşaatları (sonradan Fevzi Paşa Bulvarı olarak anılacak olan) Şirket Bulvarı ile Büyük Gazi ve İsmet Paşa Bulvarları sahasına yönlendiriyordu. Cumhuriyet Meydanı’yla Gazi Bulvarı arasındaki alan, ayrıca Birinci ve İkinci Kordon’daki yangın alanları da inşaatın teşvik edildiği yerlerdi. Aynı zamanda Basmane ile Alsancak garları arasında 25 metre genişliğinde bir cadde açılması planlanıyordu.291 Say’ın aktardıklarından Danger-Prost Planı hakkındaki eleştirilerin daha 1920’lerde başladığı görülmektedir. Say’ın aktardığı eleştiriler merkezî bir park kurulmasına ve bu parkın iki garı birleştiren yola olan etkisine yönelikti: 1. Parkı santralize etmek caiz değildi zira belediye bu suretle mahalle aralarında yapılması elzem küçük park ve squarleri yapamayacaktı, Şerit gibi uzanan bu şehirde vatandaşın ta şehrin bir ucundan kalkup [sonradan] Kültürparka [olacak yere] gelmesi hem masraflı hem zor idi bundan dolayı bu parkdan şehir layıkı vecihle istifade edemeyecek ve yalnız muhitine münhasır kalacakdı. Halbuki dar bir muhit için böyle büyük masraflı bir tesis gayri caiz ve diğer işlerin aleyhine olurdu. 288 Say, a.g.e., s. 65. 289 Cana Bilsel, “Ideology and Urbanism During the Early Republican Period: Two Master Plans for İzmir and Scenarios of Modernization”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 1996, c. XVI, sy. 1-2, s. 13-30. 290 Serçe, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e…, s. 259-260. 291 Alim Baran, a.g.e., s. 62.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
409
2. Bu park memlektin en büyük ve en sehil olmak üzere iki istasyon arasında yapılan yolu temamen sed etmekte olduğundan ticari nakliyatın takriben yarım kilometre daha uzamasını ve bu da emtia maliyeti üzerinde yüklenmesi hisabiyle vatandaşın lehine olmadığı idi.292
1920’lerden itibaren dile getirilmeye başlanan bu eleştiriler, sonraki dönemde de sürecek ve planın uzmanlarca da eleştirilmesi, belediyeyi önceleri revizyon sonralarıysa yeni plan arayışına sevk edecektir. 2. Behçet Uz Dönemi ve Danger-Prost Planı’nın Uygulanması 1930’lara gelinene kadar Danger-Prost Planı’nın uygulanması için güçlü bir inisiyatif gözlenemez.293 1920’ler boyunca planlanan caddelerden sadece biri, Gazi Bulvarı açılabilmiştir. Belediye, yangın bölgesi sorununu çözmede de henüz kayda değer bir mesafe kat edememiştir. İzmir Belediye Fen Heyeti’nden Kâmi Refet Beyin Mimar dergisi için Temmuz 1931’de kaleme aldığı yazıda bu durum, “İzmirin en zengin ve mamur semti olan (Frenk Mahallesi) nin yanması hasebile bugünkü şehrin en büyük parçası bir harabezar halini irae etmektedir” şeklinde ifade edilir.294 Sadece planın hayata geçirilmemesi değildi sorun. Kamuoyunda, belediyeye karşı genel bir hoşnutsuzluk vardır. Bu şartlar altında Kasım 1931’de Behçet Uz Belediye Başkanlığına seçilir. Ülker Baykan Seymen; 1931’den 1941’e kadar süren Uz dönemini, kentin en dinamik dönemi olarak kabul eder.295 Seçildiği yıl Çankaya’daki itfaiye binasının açılması ve 1932’de Atatürk heykelinin Cumhuriyet Meydanı’na yerleştirilmesi Uz dönemi dinamizminin erken örnekleri olarak sayılabilir. Uz; kentte bataklıkların kurutulmasına, kanalizasyon sisteminin oluşturulmasına, içme suyunun kullanıcılara daha sağlıklı ulaştırılmasına da özel önem vermiştir. Kamu sağlığıyla da ilgili bu önlemlerle birlikte Uz, merkezî hal ve mezbaha düzenlenmesine kaynak ayırmış ve belediye otobüslerinin sayısını arttırarak toplumun taşıma sistemini iyileştirmiştir.296 Behçet Uz döneminde caddelere de önem verilmiş, caddelerin kaplamalı hale getirilerek çamurdan arındırılmasına, aydınlatılmasına ve mümkün olduğunca kaldırımlandırılmasına çalışılmıştır. Bu dönemde belediye DangerProst Planı’nı daha ziyade yangın alanının yeniden düzenlenmesinde ve bu bölgedeki caddelerin açılmasında dikkate almıştır. Baykan Seymen bu dönemde açılan caddelerin listesini şöyle vermektedir:297 Mimar Kemalettin Caddesi, Şükrü Saraçoğlu Bulvarı, Kazım Paşa Bulvarı, bir ucu Tilkilik’e bir ucu Cumhu292 Say, a.g.e., s. 69. 293 Kaya, a.g.e., s. 98. 294 Kâmi Refet, “İzmirin İmarı Hakkında”, Mimar, Temmuz 1931, yıl 1, sy. 7, s. 228-230. 295 Ülker Baykan Seymen, “Tek Parti Dönemi Belediyeciliğinde Behçet Uz Örneği”, Enis Batur (der.), Üç İzmir, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1992, s. 297-320. 296 Ulvi Olgaç, Güzel İzmir Ne İdi Ne Oldu, İzmir: Meşher Basımevi, 1939, “İzmirin Otobüsleri” başlıklı bölüm, s. 102-105. 297 Baykan Seymen, a.g.m.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
410
riyet Meydanı’na dayanan İsmet Paşa Bulvarı, Ali Çetinkaya Caddesi, Şükrü Kaya Bulvarı, Celâl Bayar Bulvarı, Tevfik Rüştü Aras, Dr. Mustafa Bey Caddesi, Refik Saydam Bulvarı, 9 Eylül Caddesi ve Karşıyaka’da Fahreddin Paşa ile Salih Paşa Caddeleri. Behçet Uz döneminde Danger-Prost Planı özellikle yangın bölgesinin rehabilitasyonunda kullanılmışsa da, Uz döneminin ilk yıllarından itibaren plana yönelik mütereddit bir tavır sergilenmiştir. Bu tavır doğrultusunda o dönemde Ankara’nın planlanması ile meşgul olan Hermann Jansen, özel olarak DangerProst Planı’nı gözden geçirmek üzere İzmir’e davet edilmiştir. Jansen’in planlama yaklaşımı ile Danger kardeşlerin kentsel planlamaya yaklaşımları arasındaki farkın da etkisiyle, Jansen, Danger-Prost Planı hakkında oldukça eleştirel bir rapor hazılamış ve eleştirilerini esas olarak planın geniş caddeler nedeniyle yüksek maliyetli oluşuna dayandırmıştır:298 Bu plan milyonlarca lira ile gerçekleştirilebilir. Şehrin küçük bir kısmını oluşturan yangın yerlerinde yapılması planlanan geniş caddelerin kaldırılmasıyla asgari yüzde 15-20 oranında bir tassaruf sağlanabilir ki, bu da yaklaşık 1-2 milyon para demektir. Gazi Meydanı’nın da daha ucuza mal olabileceğini ve aynı zamanda şehir inşaatçılığı açısından daha büyük bir kıymet kazanmış olabileceğini, tek bir örnek olmak üzere belirtmek isterim. Şehrin müstakbel ihtiyaçlarını da dikkate alacak bir şekilde modern bir inşaat planının düzenlenmesi için yaklaşık olarak 80 bin Türk lirası yeterlidir. Gazi Meydanı gerek sirkülasyon ve gerekse heykel gibi bir abideyi taşıması dolayısıyla çirkin bir şekilde düzenlendiği için belediye 78 bin lirayı israf etmiştir.299
Jansen’in bu eleştirel raporunu Behçet Uz, “yapmakta olduğumuz işlerin, tuttuğumuz yolların isabetli olduğunu bir mütehassısın ağzından” duyduğu için memnuniyetle değerlendiriyor ve bu değerlendirme Serçe’ye göre DangerProst Planı’nın uygulama olanağını yitirdiğini gösteriyordu.300 Fakat DangerProst Planı bütünlüklü olarak uygulamaya konmamış olmasına karşın, özellikle yangın bölgesinin yeniden düzenlenmesine temel oluşturduğu için, kentin bugününün şekillenmesinde de etkili olmuştur. Bu etki şüphesiz en belirgin olarak, bir sonraki altbölümün ana odağı olan Kültürpark’ın oluşumunda kendini hissettirir. İzmir tarihinde Behçet Uz dönemi Osmanlı’nın kozmopolit kentsel dokusunun yerine, 1923’ten beri süre gelen Cumhuriyet’in İzmir’ini yaratma projesinin de önemli aşamalar kat ettiği bir dönemdir. İttihatçı dönemin kentsel mekânı millîleştirme çabalarının bileşenlerinden olan Milli Kütüphane binası, bu dönemde tamamlanarak Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamaları çerçevesinde, 298 Serçe, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e…, s. 259-260. 299 Alim Baran, a.g.e., s. 64. 300 Serçe, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e…, s. 264.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
411
1933’te açılır.301 Alim Baran, Uz dönemini anlatırken, “İzmir’de yapılanların Türk adına ve kimliğine uygun olarak yapılabilmesi, İzmir için vazgeçilmez bir dava halini almıştı” demektedir ve bunun örneği olarak da, bu yıllarda yapılan isim değişikliklerini gösterir.302 Uz dönemindeki isim değişiklikleri, 1930’da kabul edilen Belediyeler Kanunu’nun sekizinci maddesi uyarınca gerçekleşir. Bu maddeye göre “bir belediye sınırı içinde mahalleler ihdası, ilgası, birleştirilmesi, isimleriyle hudutlarının değiştirilmesi, belediye meclisinin ve mahalli idare hayetinin kararı ve valinin tasdiki ile icra edilir”. Serçe’nin ifadesiyle Cumhuriyet dönemi yer isimlerindeki değişiklikler, “topyekün Türkleştirmenin” bir parçasıdır.303 İzmir’de bu madde uyarınca, 13 Kasım 1932 tarihinde “Sınırların tespiti ve mahalle isimlerinin Türkçeleştirilmesi hakkında” başlıklı bir teskere Belediye Meclisi tarafından kabul edilir. Amaç “gayr-ı millî” isimlerden kurtulmak değildir. Bu zaten 1920’lerde tamamlanmış bir süreçtir. Bu dönemde yapılan, eski rejimi hatırlatır isimleri kaldırmak ve yeni rejimin değerler sistemine referanslı isimleri yaygın olarak kullanıma sokmaktır. 1937’de isimlendirme süreci tamamlandığında İzmir’de mevcut 85 mahalleden 49’unun ismi tamamen değişmiştir. Değişmeyen mahalle adlarının da zaten sadece 1922’de kararlaştırılmış olanlar olduğu hatırlandığında İzmir’de en eski mahalle isminin yaşı belirlenir. Dahası Cumhuriyet’in eskiden ne denli kesin bir kopuş gerçekleştirdiği ortaya çıkar. 1937’de yapılan değişikliklerden bazı örnekler olarak şunlar verilebilir:304 Fatih, Altıok’a çevrilmiş; Osmanlı’nın en önemli padişahı yerini tekparti rejiminin temel ilkelerine bırakmıştır. Hacı İbrahim, Bozkurt olmuş; dinî bir sıfatın geçtiği isim, milliyetçi bir sembolle yer değiştirmiştir. Akçalı Mescit’in yerini Namıkkemal’e bırakmasında da yine dinî referansların dışlanması gözlenir. Kılcımescit’in Sümer olmasını ise dinî referansın dışlanmasına ilaveten, resmî tarih tezinin yaygınlaştırılması ve gündelik hayata sokulması olarak okumak mümkündür. 3. Kültürpark ve İzmir Enternasyonal Fuarı Yukarıda da belirttiğimiz gibi Danger-Prost Planı; kentin altı bölgeye bölünmesini öngörüyor ve altıncı bölge için; içinde okullar, müzeler, halk kütüphaneleri ve hayvanat bahçesi bulunan bir şehir parkı öneriyordu. Orijinal planda 60 bin metrekare ayrılan bu park, plandan yaklaşık on yıl sonra hayata geçtiğinde 360 bin metrekarelik bir büyüklüğe ulaşmıştı. Tanyeli’nin ifadesiyle, “İzmir Belediyesi Fen Heyeti’nce hazırlanan ilk Kültürpark planı bugünküne pek az benzemektedir ve Danger’lerin çevre alan için önerdiği geometrik dokuya aykırı, rastlantısal öğelerden oluşan ve hatta, ilkel denebilecek bir park içi ya301 Fikret Yılmaz, Tarihsel Süreç İçinde Konak Meydanı, İzmir: İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı, 2003, s. 21. 302 Alim Baran, a.g.e., s. 75. 303 Erkan Serçe, “İzmir Mahalleleri”, İzmir Kent Kültürü Dergisi, Nisan 2000, sy. 1, s. 162-175. 304 Erkan Serçe, a.g.m.
412
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
pılaşma öngörmektedir”.305 Dönemin yazarlarından Fazıl Baskın, park öncesi yangın bölgesini “taş yığınlarının, korkunç çukurların, yabanî ot ve dikenlerin, bunlar arasında bir sürü muzur haşarat ve kanun kaçaklarının bulunduğu bir yer, (…) tam manâsile, bir mamure ortasında kalmış bir çöl, vahşi bir çöl” olarak tasvir ediyordu.306 Yangın yerinin öngörülenden de büyük bir parka çevrilmesiyle hem yangın enkazı sorunu çözüme kavuşturulmuş, hem de Frenk Mahallesi’nin yeni rejimin sembolleriyle yüklü bir parka dönüştürülmesiyle kentsel mekânın millîleştirilmesi sürecinin en önemli adımı gerçekleştirilmiştir. Projenin ilk aşamalarından itibaren ilham kaynağının Moskova’daki Kültür Parkı olduğu anlaşılmaktadır.307 1934’te de Suad Yurdkoru Behçet Uz’a, Moskova’daki parkı model alarak İzmir Kültürpark’a ilişkin bir ön proje sunmuştur.308 Bu projede Kültürpark şehir stadyumundan elektrik santralına, sirk yerinden yüzme havuzuna geniş bir kompleks olarak düşünülmekte, ayrıca içinde Atatürk köşkü, küçük bir askerî müze ve “İhtilâl, İnkılâp ve Hars Müzesi”nin de yer alacağı inkılâp ve hars tesisleri önerilmektedir. Dönemin yazarları tarafından “Türklüğün, İzmirin yüzünü ağartacak derecede mükemmel”309 olarak nitelenen Kültürpark, Eylül 1936’da düzenlenen Beynelminel Fuar’la açılır. Kültürpark’ın “adeta bir halk üniversitesi” olması gerektiğini, halkın nefes alacağı, çeşitli bitkileri tanıyacağı, bir çocuğun nasıl büyütüleceği, sağlıklı bir insanın nasıl gelişeceği gibi konular hakkında fikir sahibi olabileceği bir yer olmasını savunan Behçet Uz,310 Yurdkoru’nun raporları üzerinden, Sovyetlerin kamusal parklara atfettiği rolü kavramış görünmektedir. Kültürpark’a ilişkin çeşitli detaylar da “halk üniversitesi” işlevi çerçevesinde tasarımlanmıştır. Örneğin parkın beş kapısının adları, ziyaretçilere yakın dönemin önemli tarihlerine ilişkin bir kronoloji verircesine 26 Ağustos, 9 Eylül, Lozan, Cumhuriyet ve Montrö’dür. Parkta spor sahaları, hayvanat bahçesi ve açıkhava tiyatrosunun yanı sıra Atatürk Devrim, Sıhhat ve Ege Ürünleri müzeleri de vardır.311 Ulvi Olgaç ayrıca parkın “insanlarda yurd sevgisini” arttırdığını da belirtmektedir. 305 Tanyeli, a.g.m. 306 Baskın, a.g.e., s. 50. 307 Erken Cumhuriyet rejiminin “gözle görülür siyaset”inde Sovyet etkisi oldukça belirleyicidir. Faik Gür’e göre; bu etki, rejimin liderlerinin heykellerinin kentsel mekâna yerleştirilmesi ve rejimin kendisini bu yolla görünür kılmasında hissedilmektedir. (Faik Gür, “Atatürk Heykelleri ve Türkiye’de Resmî Tarihin Görselleşmesi”, Toplum ve Bilim, 2001, sy. 90, s. 147-166.) Ayrıca Bozdoğan da, Cumhuriyet’in onuncu yıl kutlamaları sırasında kurulan taklarda kullanılan elektrikle aydınlatma, soyut düzlemler ve propaganda yazılarının, 1920’lerde Sovyetler Birliği’nde yapılan konstrüktivist yapıları hatırlattığını belirtir. Bozdoğan, a.g.e., s. 111. 308 Yurdkoru’nun sunduğu proje için bkz. Neşe Yurdkoru Özgünel, “İzmir Kültürpark-Fuar Fikrinin Doğuşu ve Suad Yurdkoru”, İzmir Kent Kültürü Dergisi, Nisan 2000, sy. 1, s. 176-188. 309 Olgaç, a.g.e., s. 110. 310 Alim Baran, a.g.e., s. 99. 311 Baskın, a.g.e., s. 53.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
413
Bozdoğan tek-parti döneminin “sanayi ülkesi olma tahayyülü” çerçevesinde Fuar’a pedagojik bir işlev atfedildiğini vurgular.312 “Halk üniversitesi” Kültürpark’ın kalıcı pedagojik görselliği içinde, Fuar’ın yüzbinlerle ifade edilen ziyaretçilerine Sümerbank ya da Etibank gibi pavyonlarda ülkenin nasıl sanayileştiği anlatılıyordu. Biray Kolluoğlu-Kırlı’ya göre yangın enkazının temizlenmesi ile açılan alanda oluşturulan Cumhuriyet Meydanı ile Atatürk Anıtı ve sonrasında yine yangın bölgesinde oluşturulan Kültürpark bir aks oluşturmaktadır ve Fuar’ın da bu akstaki yerini almasıyla Osmanlı döneminin İzmiri’ne karşı Cumhuriyet’in “milli” İzmir’inin kuruluş süreci tamamlanmış olur.313 Bu noktada kozmopolitizm sonrası kentsel mekânın millileştirilmesi sürecini daha iyi yorumlayabilmek için, yukarıda Ankara bağlamında değindiğimiz “mükemmel şehir” vizyonlarının ortak iki ilkesini ve özellikle de ilk ilkeyi hatırlamak yararlı olacaktır. Hatırlanacağı gibi Bauman’a göre modern şehircilik ütopyalarının paylaştığı ilk ortak ilke; kentin, boş ya da boşaltılmış bir yerde, hiç yoktan kuruluşudur.314 1922 Büyük İzmir Yangını da kentin önemli bir kısmının boşaltılmış bir yere kurulmasına olanak vermiş, dönemin imar çalışmaları da Bauman’ın ikinci ilke olarak sözünü ettiği “düzenlilik, tek tiplilik, homojenlik ve yeniden üretilebilirlik esasları”nı yangın tarafından boşaltılmış alanın planlaması sayesinde hayata geçirebilmiştir. 4. Le Corbusier Planı, 1949 Jansen’in Danger-Prost Planı hakkındaki eleştirel raporundan sonra bu plan sadece yangın bölgesi bağlamında öneme sahipti ve süreç içerisinde belediye mühendisleri çeşitli revizyonlar gerçekleştirmişti. Eylül 1936’da Nafia Vekaleti’nin İzmir Valiliği’ne gönderdiği bir yazı, kentteki plansız inşaat faaliyetlerine dair duyumlar alındığını belirtilerek “şehrin imar planının bir an evvel tanzimi zaruri görüldüğünden gereğinin yapılması ve alınan tedbirlerin vekaletimize bildirilmesi” istenmiş ve böylece meselenin önemi vurgulanmıştı.315 Belediye; önceleri yabancı bir uzmana plan hazırlatmak konusunda istekli olmamış, konuyu belediye bünyesinde kurulacak bir birimle ve gerekli görülen noktalarda yabancıların danışmanlığına başvurarak çözme niyetinde olduğunu Ankara’ya bildirmiştir. Fakat yazışmalar izlendiğinde Bakanlığın bu formüle sıcak bakmadığı ve Mart 1939’a gelindiğinde büyük ölçüde yabancıların davet edileceği “mahdut veya umumi müsabaka açılmak suretiyle planın hazırlattırılması”nı tavsiye ettiği görülür.316 Fakat yarışma yapılmaksızın pro312 Bozdoğan, a.g.e., s. 157. 313 Biray Kolluoğlu-Kırlı, “The Play of Memory, Counter-Memory: Building İzmir on Smyrna’s Ashes”, New Perspective on Turkey, Bahar 2002, sy. 26, s. 1-28. 314 Zygmunt Bauman, a.g.e., s. 35-64. 315 Baykan Seymen, a.g.m. 316 Aynı yerde.
414
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
je XX. yüzyılın en ünlü mimarlarından olan Le Corbusier’ye sipariş edilir ve Behçet Uz, 1939’daki Avrupa gezisi sırasında Paris’te Le Corbusier ile sözleşme imzalar.317 Fakat savaş nedeniyle ne tanınmış mimarın İzmir’e gelmesi mümkün olmuştur, ne de bu yıllarda İzmir Belediyesi’nin yeni projelere başlamak için maddî gücü vardır. Yaklaşık on yıl sonra, Ekim 1948’de İzmir’e gelen Le Corbusier, kentte kısa süre kalmış ve 1949’da, planlarını ve raporunu yetkililere iletmiştir. Tanyeli’nin ifadesiyle, Le Corbusier Planı “boyutları iyice küçültülmüş, adeta minyatür ‘unite d’habitation’ların üzerine serpiştirildiği, bir parkvari kentsel alan önermektedir”.318 Planın detaylarını Aysel Bayraktar’ın “Le Corbusier’nin Bir Şehir Planı Önerisi” başlıklı makalesinden öğrenmek mümkündür.319 Le Corbusier planını kent nüfusunun 50 yılın sonunda 400 bin olacağı projeksiyonu ile yapmıştır. Planın önem atfettiği iki nokta, nüfus artışına göre yeterli olabilecek yeni konut bölgeleri oluşturmak ve kentlilerle açık/yeşil alanların oranını estetiğe önem vererek çözmektir. Bu ikinci nokta uyarınca Le Corbusier İzmir için park yol sistemini önermiştir. Bu sisteme göre yollar, genişliği 20 m. olan yeşil şeritlerle birbirlerine bağlanıyor ve yolların bir tarafında gölgelendirilmiş yaya yolları yer alıyordu. Bu park, yol sistemiyle planın önerdiği beş park sahası ve mevcut Kültürpark bir bütünlük oluşturacak şekilde ilişkilendiriliyordu. Le Corbusier’nin önerdiği beş yeni park sahası şunlardı: Hatay Caddesi’nin güneyi ile EşrefPaşanın batısında kalan ve içinde bir olimpik merkez, botanik bahçesi ve gezi yolları öngörülen Karafatma; Güzelyalı’da Poligon; Ilıca Çayı boyunca öngörülen ve İnciraltı Plajı’na doğru genişleyecek Ilıca; Menemen karayolunun kuzeyine doğru genişleyecek Karşıyaka ve Bayraklı. Le Corbusier Planı yeni konut bölgeleri üretme meselesini Karataş ve Karantina’nın üst kısımlarını mesken bölgesi olarak geliştirerek çözmeyi öneriyordu.320 Tanyeli’nin de sözünü ettiği bu “unite d’habitation”ların; beş hektarlık bir alanda 10 bin kişiye konut sağlaması ve kendi kendine yeterli, görece bağımsız üniteler olması planlanıyordu. Plan demiryolları ve karayollarıyla diğer noktalara bağlanan bir sanayi merkezini Mersinli ve Bayraklı arasına yerleştiriyor, İnciraltını da spor merkezi olarak ayırıyordu. Le Corbusier Planı Alsancak’ı iş merkezi (cité d’affaires) olarak konumlandırıyordu. Bilsel bu tür bir işlevlendirmede Le Corbusier’in (muhtemelen olumlu olduğundan daha fazla olumsuz mânâda) meşhur ville radieuse (Parlak Şehir) yaklaşımının izlerini görür. Ancak Le Corbusier Planı’nın belki de en ürkütücü yanı, Kemeraltı’na ilişkin önerisidir. Le Corbusier; Kemeraltı tarihî kent 317 Kaya, a.g.e., s. 103. 318 Tanyeli, a.g.m. 319 Aysel Bayraktar, “Le Corbusier’nin Bir Şehir Planı Önerisi”, Enis Batur (der.), Üç İzmir, s. 323326. 320 Kaya, a.g.e., s. 107-110.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
415
dokusu için, süreç içinde dönüşümü ve bu tarihî semti zaman içinde rasyonel ızgara düzenine kavuşturmayı önermektedir. Kemeraltı’nın tarihî anıtlarını korumaya değer bulurken, bölgenin hemen arkasına yine yeşil bir kuşak yerleştirerek ticaret bölgesini bütünüyle yenilenmesi öngörülen mesken bölgesinden ayırmayı hedeflemiştir.321 Belki de Le Corbusier’nin 1933’te yayımlanan La ville radieuse adlı kitabının izleri Le Corbusier Planı’nın Alsancak’a ilişkin önerisinden çok, Kemeraltı’na ilişkin önerisinde kendini hissettirir. Bauman’ın ifadesiyle Le Corbusier, bu kitabında şehirler için ölüm fermanı çıkarır: Şehirler düzene girmez ve düşüncesizdir ve bu bakımdan umutsuz tarihleri aşağılanarak reddedilmelidir. Le Corbusier; halihazırdaki şehirleri, işlevsiz olmakla, sağlıksızlıkla ve estetik duygusunu incitmekle suçlar. Mevcut şehirlerin eksikleri o kadar fazladır ki, her birini ayrı ayrı ele alıp islah etmek, harcanacak paraya ve zamana değmez. Hepsini birden yerle bir etmek akla daha yakındır. Bauman’a göre Le Corbusier’nin ütopyası olan geleceğin “Parlak Şehri”nde kural sokağın ölümü olacaktır. Çünkü sokaklar ahenk ve eşgüdümden yoksun inşaat tarihinin tutarsız ve olumsal yan ürünleridir ve özgül işlevlere tahsis edilmiş yollar tarafından ikameleri gerekmektedir. Bauman’a göre; Le Corbusier’in hayali, “diktatör Plan”ın yönetiminin şehir sakinleri üzerinde mutlak ve sorgulanmaz olmasıdır.322 Bu perspektife sahip Le Corbusier, belki de kendisinin keskin modernizminin Kemalist Cumhuriyet’in radikal modernleşme anlayışıyla örtüşebileceğini düşünmüş ve bu nedenle Bilsel’in ifadesiyle Kemeraltı’nı bir tabula rasa olarak planlamayı önermiştir. Le Corbusier Planı, ilk andan itibaren uygulanamaz bulunmuş ve hemen iki yıl sonra, 1951’de yeni bir imar planı açılmıştır. Kaya, Le Corbusier Planı’nın uygulamaya konmadığını ve bu nedenle kentsel mekânı etkilemediğini belirtirken, bu planın bazı açılımlarının sonraki planlara ilham verdiğini de ilave eder.323 D. Tek-Parti Döneminde İstanbul’un İmarı Yeni Cumhuriyet’in asıl dikkatini yoğunlaştırdığı başkentinde ve İzmir’de bunlar olup biterken, eskinin başkenti İstanbul ise bir bakıma unutulmuşluğu, geri plana itilmişliği yaşar.324 Geri plana itilmişliğin esas olarak iki nedeninden söz edilebilir: Birincisi; -Cumhuriyet’in temel hedeflerinden olsa da- İstanbul’un Osmanlı döneminde yaşadığı Batılılaşma, tek-parti kadrolarınca bu 321 Bilsel, a.g.m. 322 Bauman, a.g.e., s. 35-64. 323 Kaya, a.g.e., s. 112. 324 Özellikle Mustafa Kemal’in 1927’e kadar şehri ziyaret etmemesi, sonrasında Ankara’nın kaynak kullanımı konusundaki avantajları, unutulmuş ve geri plana itilmişlik hissini haklı çıkarır.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
416
toprakların ürünü olmayan, dışarıya fazla eklemlenmiş, millî olmayan bir Batılılaşma olarak algılanıyordu. Bu değerlendirmeyle birlikte İstanbul’un kozmopolitliği de bir kimlik yitimi ve kurtulunması gereken bir şey olarak değerlendiriliyordu. İkinci olarak; modernist Kemalist dünya görüşüne göre, İstanbul İslâmî sembollerle fazla bütünleşmişti ve İstanbul’da beğenilmeyen Batılılaşmış kesimlerin dışında kalan yerel öğeler de İslâm’la bağları nedeniyle olumsuz karşılanıyordu.325 Yeni rejimin yöneticilerinin kafasında İstanbul’a ilişkin olumsuzlama, Karaosmanoğlu’nun Ankara romanında da gözlenir. Yukarıda da değindiğimiz romanın “inkılâp düşü” niteliğindeki üçüncü bölümünde İstanbul ve Ankara şöyle kıyaslanır: İstanbul, bütün mânâsıyla bir zevk ve safa merkezi, bir turizm şehri, bir kozmopolit liman halini almıştı. En iyi cazlar şimdi orada, en tantanalı gazinolar orada, palaslar, barlar, danslı çay salonları orada idi. Hayatı yalnız bu tarafından alan kimseler için Ankara, artık, pek sıkıntılı bir yer olmuştu. Burada, müzik namına yalnız senfonik konserler, büyük bir Türk sanatkârı tarafından harmonize edilmiş yerli danslar ve folklor havaları çalınıyordu.326
Görüldüğü gibi Cumhuriyet’in ütopyasında dahi İstanbul olumlu özellikleriyle anılmayı hak etmeyen bir kent konumundadır. Ülkenin genelinde işlerin rejimin istediği şekilde düzene girdiği belirsiz (ve uzak) bir gelecekte dahi İstanbul kozmopolitliğinden kurtulamamıştır. Karaosmanoğlu’nun karşılaştırmasına seçkinci bir yüksek kültür-aşağı (popüler) kültür ayrımı hakimdir ve millî başkent elbette yüksek kültürü temsil eder. 1. İmar Planı Yarışması, 1933 Ancak, bu geri planda kalmışlıkla birlikte, tek-parti döneminde İstanbul’a ilişkin olarak bir dizi idarî ve kentsel planlamaya yönelik kararın uygulamaya konduğu görülür. 1930’da, yeni yürürlüğe giren Belediyeler Kanunu ile, Şehremaneti kaldırılır ve Belediye Başkanı’nın görevleri valinin görevleriyle birleştirilir. Planlamaya ilişkin olaraksa, 1933’te üç kent plancısı çağrılarak bir yarışma açılır. Çağrılan plancılardan Alfred Agache, Rio de Janeiro master planını hazırlamış; H. Lambert Paris, New York ve Chicago kent planlarıyla ilgilenmiş; Hermann Elgoetz de Essen planını yapmıştı.327 Plancılardan planlarıyla birlikte birer de rapor yazarak neler yapabileceklerini anlatmaları istenmiştir.328 325 Çağlar Keyder, “Arka Plan”, a.mlf. (ed.), İstanbul: Küresel İle Yerel Arasında, İstanbul: Metis Yayınları, 2000, s. 9-40. 326 Karaosmanoğlu, a.g.e., s. 177-178. İtalikler orjinal metindendir. 327 Doğan Kuban, İstanbul: Bir Kent Tarihi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000, s. 384. 328 Yarışma jürisinin kararına esas oluşturmak için jüri üyelerinden oluşan yedi kişilik bir alt komisyon oluşturulmuş, bu komisyon uzmanların görüşlerini farklı başlıklar altında karşılaştıran ve değerlendiren bir “izah raporu” hazırlamıştır. Bu rapor Arkitekt dergisinde de yayımlanmıştır: “İstanbul Şehrinin Plânı”, Arkitekt, 1935, yıl 5, sy. 2, s. 61-68.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
417
Agache’ye göre “İstanbulun tanzimi, güzelleştirilmesi ve genişletilmesi meselesi, hiç şüphe yok hali hazırda dünyanın pek ehemmiyetli meselelerinden biridir”. Agache için, İstanbul planının plancı açısından önemi ve esas hatları şunlardır: Şehirciler için bu teşebbüse incelik veren ve fazla cazibe katan bir hususiyet de yok değildir: Ürbanist, İstanbulda eski şehir, bugünkü ve yarınki şehir gibi üçlü bir mesele karşısında kalıyor. Geniş bir şehircilik kavrayışile bunlar birbirine aykırı kalmaktan kurtarılacak, Türk gençlik inkılâbının kuvvetli izleri yarınki şehrin yapısında kendini gösterecektir.329
Lambert’in raporunun ana hatları da şu ifadelerden okunabilir: Bir nazım plân tesisi için, intihabı mümkün olan iki usul ile karşılaşırız. Bunlardan biri şehrin mütemadiyen tevessüü faraziyesi üzerine müesses olup dünya buhranı bu usulü kat’î surette tekzip etmiştir. 1929 senesine kadar yalnız bu usul kullanılmıştı. Diğeri istihale usulü olup gayrimahdut sahalar üzerinde münteşir ve bu sahada şehir hassalarının zayıflığı ve yeni ve hatta kâmilen yok olduğu mıntıkaları havî şehirler için bu usulün kullanılması elzemdir. 1930, 31 ve 32 buhranlarile müteessir olan şehirlerin plânlarını yaparken bu usulü kullandık. Fakat burada İstanbul şehri karışık bir mesele olup bu usullerin tamamile hiçbirine tevafuk etmez. Demek İstanbul için bu iki usulün faydalarını ve tesirlerini havî üçüncü bir usul aramak lâzımdır. Bu üçüncü usulün tespiti çok mühimdir. (…) Bu usul İstanbul şehrinin İstanbul mıntıkasile olan sıkı rabıtaları nazarı dikkate alınarak bulunabilir.330
Elgoetz ise raporunun “İstanbul’un Umumi Planı İçin Esaslı Düşünceler” başlıklı bölümünde esas olarak şu noktalara değinmektedir: Bu güzel şehrin emsâlsiz güzelliğini en uzun bir istikbale kadar muhafaza edebilmek için öyle bir esas bulmak icap eder ki eski kültürü yeni ihtiyaç ve medeniyet şartlarile ahenktar bir surette birleştirsin. Bir şehrin şekli; mazisi ve iktisadî ve tabiî vaziyeti ile tayin edilir. Şehir bugün bu şartlarla yaşıyor ve bunların her türlü terakkî ve tebeddulü şehrin şekline tesir eder. Demek ki bir şehir mütehasısının vazifesi iktisadî, siyasî kuvvetleri nazarı itibara alarak onları şehrin tarihî, medenî ve tabiî vaziyetlerile ahenkle imtizaç ettirmektir.331 329 Mehmet Ali Şevki, “Beldelerimizin Müstakbel Plânları ve Büyük Şehirli Türkiye”, Mülkiye İçtimaî İlimler Mecmuası, Birinci Kânun 1934, sy. 45, s. 19-26. 330 A.g.m. 331 Herman Elgötz, İstanbul Şehri’nin Umumî Planı, İstanbul: Ahmet Sait Matbaası, 1934. [Bu çalışmada kullanılan metin için bkz. İstanbul Araştırmaları, Bahar 1997, sy. 1, s. 235-274.]
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
418
Elgoetz, raporunun “Hulâsa” bölümünde de şu açıklamalara yer veririr: Umumî İstanbul şehrinin plânı hazırlanırken her cihetçe şehrin karakterine uymaya çalışılmış, şehrin tabiî manzarası gibi tarihî eserlerinin de muhafazası ve daha güzel görülmesi temin edilmiştir. Son asır bütün eksikliklerin ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir zaman olduğuna göre İstanbul şehrini de asrî şehirciliğe ve iktisadî şartlara muvafık tarihî kıymetine lâyık bir mevkie getirmeğe çalışılmıştır. Şehrin esas nüvesindeki üç canlı kuvvet iktisat, idare, ve medeniyettir ki, bunlar birbirilerile hem mücavir hem ayrı oldukları halde rabıtaları sıkı ve gayeleri birdir. İ’mar projelerinin tatbiki için birçok seneye ihtiyaç olduğu malûmdur. Beynelminel meşhur İstanbul şehrinin etraflı bir surette inkişaf etmesi için bu kanunun değiştirilmesine gayret edilmelidir. Gaye şudur: Zengin ve tarihî mazisi olan bu rengârenk hayatlı şehre iktisaden emin ve esaslı bir istikbal hazırlamak. Boğaz’ın eski fakat her zaman genç olan bu şehri zengin tarihinden kuvvet alarak kendiliğinden yeni bir yol bulacaktır. Tarihî an’aneler, şehir ve köylerin vatanî duyguları, millî hisler bu eski Türk merkezini sürükleyerek ondan yeni bir şehir yapacaktır.332
Elgoetz’ün raporunda yer alan Beyoğlu, Galata ve Üsküdar hakkındaki şu görüşler de dikkat çekicidir: Beyoğlu ve Galata kendi terakkilerinde her zaman ecnebî tesirleri altında kalmış, uzvî bir şekilde tekâmül göstermemiştir. (…) Böylelikle Beyoğlu millî karakterlerini kaybederek türlü türlü ecnebî medeniyet sıkletlerinin karışmasından mürekkep bir çorbaya dönüşmüştür. Yalnız taksim meydanı ve buradaki Gazi abidesi müstesna olarak bir büyüklük göstermektedir. (…) Üsküdar ehemmiyetli iktisadî bir mevki olmamakla beraber orta büyüklükte bir şark şehri hissini verir.
Elgoetz raporundaki bu ifadeler; hem millî olamayan Beyoğlu’nun, hem de fazla Doğulu olduğu izlenimini veren Üsküdar’ın, nasıl bir ortak olumsuzluk nitelemesiyle karşılaştıklarının, nasıl öteki ve düzeltilmesi gereken olarak nitelendiklerinin, aslında tam da dönemin hem milliyetçi, hem de kendisini Doğu’dan ziyade Batı’ya yakın hisseden zihniyetinin bir yansımasıdır. Yahya Kemal’in de bu yarışmanın jürisinde olduğu bilinmektedir. 6 Şubat 1935’te İstanbul’un imarı konusunda, İstanbul Valisi’nin başkanlık ettiği toplantıya katılan ve oyunu Elgoetz’den yana kullanan Yahya Kemal’in bu toplantıda yaptığı konuşmada hem planlama meselesine hem de bu işin yabancı uzmanlarca yapılmasına muhalif bir ton sezilir. Zaten kendisi de oyunu Elgoetz’den yana kullanmasının nedenini, Elgoetz’ün “bir şehrin inkişafı yalnız ec332 A.g.e.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
419
nebî mütehassısların eline bırakılamaz. (…) Türk şehirci ve mütehassıslar tarafından başarılabilir”333 demesi olduğunu da açıklar: Bir plân 25 sene, 50 sene için yapılır. Fakat bir adet tâyin lüzumsuzdur. Çünkü müebbeden yapılır. Ancak bir plân yapacak kimseler, 50 sene zarfında kaç defâ fikir değişikliği olur, nasıl değişebilir bunu düşünmelidir. Ben bu celsenin yâhut gelecek celsenin nihâyetinde re’yimi Ergötz’e vermek isterim. Sonra bir de İstanbul’un istihlâk ve istihsâl kudretini bilmek lâzımdır. İstanbul’dan muhâceret mi oluyor? Yoksa İstanbul’a mı muhâceret oluyor. Bunları bilmeden kuru mâmûriyet neye yarar? Kuru ekmekle peynirle geçinen bir halkın mâmûriyete ne ihtiyâcı vardır? Mâmûriyet istihlâk ve istihsâl hâdisesinden vücûda gelir. Kısaca İstanbul’un îmarını yapacak olan bizzat İstanbul’un kendisidir.334
Sonuçta, yarışmayı kazananın Elgoetz olduğu ilan edilir. Fakat bilinmeyen nedenlerle Elgoetz’le resmî bir anlaşma yapılmaz ve Doğan Kuban’ın ifadesiyle Elgoetz’ün “ılımlı ve akılcı” önerileri kısa sürede unutulur. 2. Prost Planı, 1937-1939 1936’da, 1933 yarışmasına da çağrılan ama işlerinin yoğunluğu nedeniyle katılamayan Fransız plancı Henri Prost, İstanbul’u planlamak üzere davet edilir. “Şehirciniz; metodla, ihtiyatla hareket ederek ve Dahiliye Vekâleti’nin talebi üzerine hazırlamış olduğu kanun projesi hükümlerini selabetle tatbik ederek İstanbul’un seri bir suretle imarı mümkün olacağına kanidir” diyen Prost, dönemin İstanbul Belediyesi tarafından yayımlanan Güzelleşen İstanbul adlı kitaptan izlenebildiği kadarıyla, planını şu beş ilkeye dayandırmıştır: 1. Şehrin kıymetli esas ziynetlerini teşkil eden ve her biri başlı başına değer biçilmez birer hazine mahiyetinde olan milli ve tarihî âbidelerin etrafı zevksizce ilâve edilmiş bir takım binalarla sarılı bulunuyor, bu kötü manzaralı binaları yıkarak âbideleri meydana çıkarmak, bulundukları yerleri tanzim etmek; 2. Mevcut yolların bir kısmı şehrin sahası, iktisadî ve coğrafî vaziyetile uygun değildi. Bunları ıslah ve tanzim eylemek; 3. Bilhassa son asırlar içinde dar sokaklarda sıhhat, estetik gibi ictimaî, medenî kaidelere aykırı olarak birbiri üstüne yıkılacak şekilde sıkışık, hava ve ışık 333 Cümlenin esası şöyledir: “(…) millî hisler bu eski Türk merkezini sürükleyerek ondan yeni bir şehir yapacaktır. Bunun için bu inkişaf yalnız ecnebi mütehassısların ellerine bırakılamaz. Yüksek medenî bir idare altında ancak vatan toprağında yetişen, millî tarihle terbiye edilen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbaline iman eden Türk şehirci ve mütehassısları bu vazifeyi başarabilirler. Yalnız ecnebi memleketlerde toplanmış olan teknik ve iktisadî tecrübeden istifade edilmelidir.” Herman Elgötz, a.g.e. Görüldüğü gibi Elgoetz’ün yaklaşımı, dönemin Türkiyesinde genel bir kabul görmüş olan Gökalp’in hars/medeniyet formülasyonunu çağrıştırmaktadır. 334 Yahya Kemal, “İstanbul’un Îmârı”, Azîz İstanbul, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti, 1992, s. 161-171.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
420
alması imkânsız binalar yapılmış ve bu suretle bir takım gayrı sıhhî mahalleler vücude gelmişti. Bu mahalleleri hava ve ziya alabilecek şekle getirmek, küçük çocuklara oyun ve hareket imkânlarını temin etmek üzere geniş, bol sahalar ayırmak, bunları yerine göre park, yerine spor sahası halinde tanzim etmek; 4. Bugünkü hayatın icaplarına uyarak şehirlinin yaşayışına daha sıhhî, daha iktisadî bir cereyan verebilmek için şehri imkânın müsaadesi nisbetinde, ayrı mıntıka ve sahalara ayırmak; iskân, ticaret, sanayi vesaire… mıntıkaları gibi. 5. Bütün bu esaslardan başka ve bütün bunların üstünde dikkat edilecek bir nokta var: İstanbulun her bakımdan ayrı ayrı kıymeti haiz olan bütün hususiyetlerini muhafaza etmek, hattâ bunların inkişafına meydan bırakmamak lâzımdır. Bütün tarihî Türk eserlerini kıymetlendirmek ve Boğaziçi, Haliç, Kağıthane, Çamlıca, Kurbalıdere, Adalar gibi mevkileri hususiyetlerinin icaplarına göre ayrı şekil ve ihtiyacları göz önünde tutarak tanzim eylemek, umumiyet itibariyle İstanbulun siluetini muhafaza etmek.335
Prost’un, 1936 ve 1937’deki çalışmaları sonucunda ortaya çıkan İstanbul Nâzım Planı’nın ana hatları şunlardır: 1. Galata limanı Güzel San’atlar Akademisi’ne kadar uzatılacaktır. Bu limanın kara cihetinde münakale yalnız kamyon ve otomobillerle temin edilecektir. 2. Sarayburnu limanı muvakkattır. Sarayburnu’nu Galata Köprüsü’ne rapteden taras şeklindeki bir gezinti caddesinin altında kalmak üzere bir kattan fazla depolar bulunmıyacaktır. 3. Galata Köprüsü biraz Halic’e doğru nakledilecek ve bu suretle köprünün iki başında geniş iki meydan kolaylaşacaktır. 4. Atatürk Köprüsü tatbik edilmekte olan projesine mutabık olarak ikmâl edilecektir. 5. Haliç kıyıları ticaret ve mahalli sanayiin rasyonel bir surette teşekkülüne müsaid şekilde tanzim edilecektir. 6. Atatürk bulvarının cenup ucunda HaydarPaşaya giden Avrupa-Asya trenlerinin Feribot limanına bağlı bir uluslararası gar yapılacaktır. 7. Sirkeci garı yalnız elektriklenecek, banliyö trenlerine ve muvakkat olmak üzere Sarayburnu küçük limanına gelecek eşya trenlerine tahsis edilecektir. 8. Yenikapı uluslararası garı ve Feribot iskelesini muhafaza eden dalga kıran Yenikapı körfezine inşa edilecek modern bir limanın icap ettireceği vasi mikyasta eşya münakalesine müsait olacak vechile tertip edilecektir. 9. Çarşı tamamile modern bir şekle sokulacak, fakat umumî teşekkülü aşağı yukarı aynen bırakılacaktır. Dış sınırları geniş yollarla çevrilecek ve methalleri civarında geniş otomobil durak yerleri olacaktır. 335 Abidin Daver, Mazhar N. Resmor ve Safa Günay, Güzelleşen İstanbul, İstanbul: İstanbul Maarif Matbaası, 1943, (sayfa numarası yok).
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
421
10. Eski şehire hâkim bir vaziyette bulunan münevverler akropolu Üniversite Beyazıd ile Şehzade arasında inkişaf edecek ve en eyi sıhhî şartlarını haiz vâsi bir mahalle olacaktır. 11. Yenibahçe’de kale duvarlarının içinde; nebatat parkı, hayvanat parkı koleksiyon parkı ve kültür park tesis edilecektir. 12. Spor sahaları - Antreman ve beden hareketleri. 13. Yenibahçe’de kale duvarlarının dışında koşu yeri olacaktır. 14. Tayyare meydanı (etüd edilmektedir). 15. Plajların tanzimi - Florya. 16. Sarayburnu ile Küçükayasofya arasında Arkeolojik bir park tesisi. 17. Başlıca sitlerin muhafazası. 18. Başlıca tezyinî meydanlar ve umumî binalar: Büyük Cumhuriyet meydanı: Kadim Atmeydanı’nın (Hipodrom) cenup ucundaki binalar kaldırılarak büyük Cumhuriyet meydanı olacaktır. Bu meydan büyük askerî geçit resimlerine müsait olacak şekilde tanzim edilecektir. Meydana hem Marmara’dan hem Boğaz’dan görülecek kadar yüksek bir Cumhuriyet sembolü âbide dikilecektir. Meydanın civarı Adliye Sarayı ve diğer devlet binaları yapılacaktır. (…) 19 sayılı meydan: Bu meydan Atatürk bulvarı ile Fevzipaşa caddesinin birleştiği noktadır. Burada bulvarın cenup cihetinden bakıldığı zaman görünecek inkılap hatıralarını ihya eden bir âbide dikilecektir. 19. Okul ve hastanelerin tevzi tarzı alâkadar servislerle birlikte tetkik edilecektir.336
Prost yukarıda adı geçen raporu için açıklayıcı notlar da kaleme almıştır ve bu notlarda da ilginç noktalar mevcuttur. İstanbul şehrinin geleceğinin güvence altına alınabilmesi için geçmişinin iyi bilinmesi gerekliliğine işaret eden Prost, Rıfat Akbulut’un ifadesiyle İstanbul için hazırladığı planda modernleşmeci ve korumacı bir tavrın sentezine girişmiş gibidir.337 Prost’un, Haliç kıyılarını sanayiye ayırmakla nasıl bir hata yaptığı ortadadır.338 Prost; mo336 Henri Prost, İstanbul’un Nâzım Planını İzah Eden Rapor, İstanbul: Belediye Matbaası, 1937. [Bu çalışmada kullanılan metin için bkz. İstanbul Araştırmaları, Yaz 1997, sy. 2, s. 249-279.] Prost planıyla ilgili detaylı bilgi için ayrıca bkz. İpek Akpınar, “The Rebuilding of Istanbul After the Plan of Henri Prost, 1937-1960: From Secularisation to Turkish Modernisation”, Doktora tezi, University College London, 2003. Söz konusu doktora tezinin özeti niteliğindeki bir diğer kaynak için bkz. İpek Akpınar, “Pay-i Tahtı Sekülerleştirmek: 1937 Prost Planı”, İstanbul, 2003, sy. 44, s. 20-25. Prost planı döneminde geçerli modernist ideolojilerin plan üzerindeki etkileri için bkz. M. Gül ve R. Lamb, “Urban Planning in Istanbul in the Early Republican Period: Henri Prost’s Role in Tensions Among Beautification, Modernisation and Peasantist Ideology”, Architectural Theory Review, 2004, sy. 9, s. 59–81. 337 M. Rıfat Akbulut, “Prost, Henri”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. VI, İstanbul: Tarih Vakfı/Kültür Bakanlığı, 1993, s. 285-287. 338 Kuban, a.g.e., s. 386.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
422
dernleşmeci tavrı, Boğaz’a sanayi tesislerinin kurulması olasılığı bağlamında da gösterir: Boğaziçi sahilleri nadir güzelliği haiz bir dekor olarak mı kalacak yoksa kâmilen veya kısmen büyük sanayi müesseselerinin tevlid edici bir liman rıhtımı şekline mi girecek? Şehirci bu hususta kendine direktifler verilmesini arzu eder.339
Gerçi Prost, notlarda, “Boğaz’da; Anvers’de l’Escaut nehri üzerinde yapıldığı gibi bütün sanayie mahsus müsait bir liman olarak Boğaz’ı feda etmek” ve “Başka bir yerde bir veya iki liman tesisi ile Boğaziçi’ini muhafaza etmek” şeklinde iki olasılıktan söz ettikten sonra, tavrını, Yenikapı’da bir uluslararası limanı planına koyarak, Boğaz’ı korumaktan yana koymuş gibi görünebilir. Fakat acaba kendisine aksi bir talimat verilseydi ne olurdu sorusu yanıtsız kalmaktadır. Muhtemelen dönemin sanayiye, genel kalkınmacı zihniyet bağlamında, özel önem veren düşünce yapısı, Prost’u böylesine tehlikeli sorular sormaya yönlendirmiştir.340 Turgut Cansever de Prost Planı’na ilişkin değerlendirmesinde bu modernleşmeci tavrı eleştirirken, planın korumacı unsurlarının da hakkını verir. Cansever’e göre Prost’un İstanbul’un meselelerine yaklaşım tarzı, modernleşmeci XIX. yüzyıl Batı Avrupa şehir inşa yaklaşımından pek farklı değildir. Cansever, Prost’un modernleşmeci tavrını Hausmann’ın Paris’te tarihî kent dokusunu yıkarak yolları genişletmesine benzetir. Cansever bu durumun yapı-arazi oranını artırdığını, yıkıp yeniden yapma israfına ve spekülatif kazanca yol açtığını iddia eder.341 Zaten Prost’un kendisi de, İstanbul için önerdiği planın Paris için önerdiği plana oranla daha modern olduğunu, çünkü İstanbul Planı’nda otomobil yollarını daha fazla dikkate aldığını belirtir.342 Bir bakıma Prost Planı’nın en ilgi çekici yönlerinden biri, İstanbul için öngördüğü yol sistemidir. Kendi sözleriyle, “nazım plan İstanbul’un topografyasından faydalanıp, pek az istimlak yapmak süretiyle, tüneller, köprüler, viyadüklerle yamaçları birbirine bağ339 Henri Prost, İstanbul Hakkında Notlar, İstanbul: Belediye Matbaası, 1938. [Bu çalışmada kullanılan metin için bkz. “İstanbul (Nâzım Plan Raporu) Hakkında Notlar”, İstanbul Araştırmaları, Güz 1997, sy. 3, s. 205-264.] 340 Elbette Prost’un bu sorusu, sadece hazırladığı notlarda kalmamış ve bir soru olarak Ankara’ya da ulaşmıştır. Prost’un liman yeri hakkındaki sorusuna ilişkin müracaat ve direktif talebini dönemin Nafia Vekili Ali Çetinkaya, İstanbul Valiliği’ne gönderdiği yazı ile cevaplar. Bu cevapta Çetinkaya, “bir yabancının hangi cesaretle Türk Hükûmeti’nin böyle bir konuda fikrini öğrenmeye kalkıştığı”nı sorarak, Turgut Cansever’in aktarımıyla, müracaatı Bakanlığa ulaştıran Vilâyet Makamı’nı azarlamaktadır. Bkz. Turgut Cansever, Ev ve Şehir, İstanbul: İnsan Yayınları, 1994, s. 22. Bu örnek olay (ki Cansever, yazışmaya ilişkin belgelerin 1957-1963 yılları arasında Belediye Arşivi’nde mevcut olduğunu da belirtmektedir), Tandoğan-Jansen gerilimiyle birlikte, tek-parti dönemindeki merkezî hükümet-(yabancı) kent plancısı ilişkisinin farklı bir boyutunu sergilemektedir. 341 Cansever, a.g.e., s. 24. 342 Akbulut, a.g.m.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
423
lamıştır”.343 Prost, eleştirilerin aksine, bu yaklaşımın spekülasyonun da önüne geçeceğini düşünmüştür. Cansever ayrıca Prost Planı’nın teknokratik yaklaşımını da eleştirir. Cansever’e göre Prost, planının Hausmann’ın Paris’teki uygulamasında olduğu gibi, merkezî bir irade ile gerçekleştirileceğini öngörmüştür: Nitekim 1940’larda Aksaray-Saraçhanebaşı-Unkapanı yolunun veya Boğaziçi sahil yollarının gerçekleşmesi sırasında şehirlinin, uygulama alanındaki insanların en ufak katkısı söz konusu olmamış, merkezî politik-teknokratik karar mekanizması; evleri ve abideleri yıkmak ve bu alanlarda yaşayan insanları bu bölgelerden uzaklaştırmak suretiyle katı bir uygulama yapmıştır.344
Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi, Cansever, Prost Planı’nın özellikle iki korumacı özelliğini övgüye layık bulur. Bunlardan birincisi, Tarihî İstanbul Yarımadası Nâzım Planı’nda, abidelerin şehir silüeti içinde kaybolmasını önlemek için denizden 40 metre daha yüksek rakımlı yerlerde 12 metreden (dört kat) daha yüksek yapı yapılmamasını öngörüyordu.345 Bu türden bir kural koyma girişimi yukarıda alıntıladığımız, planın beş temel ilkesinden beşincisinde belirtilen “İstanbul siluetini muhafaza etmek” amacının bir yansımasıdır. İkincisi olaraksa Prost, Boğaziçi’nin doğasını korumak için, kentin kuzeye doğru geliştirilmemesi gerektiğini savunuyordu.346 Bu yaklaşımın, sadece Boğaziçi’nin doğasını değil, aynı zamanda kentin su kaynaklarını ve ormanlarını korumak adına da ne denli doğru olduğu sonraki dönemde iyiden iyiye netlik kazanacaktır.347 Prost Planı’na yöneltilen eleştiriler; modernleşmeci tavrı ve teknokratik özellikleriyle sınırlı değildir. Örneğin Hande Suher, Prost’un çalışmasının sistemsel ve analitik incelemelerden ziyade kendi sezgi ve deneyimlerine dayandığını belirtmektedir. “Belgelerde, istatistiksel verilere, sayısal değerlendirmelere ve karşılaştırmalara, zaman içinde süreci ve değişimi gösterecek değerlendirmelere ve var olan durumun sistemsel analizine rastlanmamaktadır”.348 Tekeli de Prost Planı’nın hızlı nüfus artışının söz konusu olmadığı bir dönemde hazırlandığını belirtir.349 Zaman içinde plana yönelik eleştirilere; sosyal ve eko343 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 31-32. 344 Cansever, a.g.e., s. 24. 345 A.g.e., s. 23. 346 A.g.e., s. 104. 347 Bu yaklaşımın doğruluğu kadar, özellikle Boğaz’a üçüncü köprü tartışmaları bağlamında güncel bir uyarı olma özelliği de (maalesef) devam etmektedir. Bu tartışmalar hakkında İstanbul dergisinin hazırladığı “Yoksa 3. Köprü mü?” başlıklı dosyaya bakılabilir (Temmuz 1995, sy. 14). 348 Hande Suher, “Planlama”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: Tarih Vakfı/Kültür Bakanlığı, 1993, c. VI, s. 265-275. 349 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 31.
424
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
nomik sorunlara çözüm üretmeyip, estetik kaygıları öne çıkarttığına dair görüşler de eklenmiştir.350 3. Prost Planı’nın Uygulanması ve Millî Şef Döneminde İstanbul Prost Planı, 1939’da Cumhurbaşkanı “Milli Şef” İsmet İnönü’nün de onaylamasıyla uygulamaya konmuş ve sonrasında uzun yıllar İstanbul’un genelini şekillendirmiştir. Bunda; 1939’da, İsmet İnönü’ye yakınlığıyla bilinen Lütfi Kırdar’ın Vali ve Belediye Reisi olarak atanması ve Kırdar’ın konuya önem vermesi de etkili olmuştur. Planın -Hipodrom, Cumhuriyet Meydanı ya da Yenikapı Limanı gibi- uygulanmayan kısımları olmuştur. Fakat bugün bile İstanbul’da, hayvanat bahçesinden Prost’un deyişiyle Taksim’deki opera binasına kadar, bu planın izlerini görmek mümkündür. Başta Eminönü ve Taksim meydanları olmak üzere, pek çok meydanın düzenlenmesi bu plan uyarınca yapılmıştır. Yenikapı’dan başlayan Atatürk Bulvarı -Beyoğlu tarafındaki uzantısı- Tarlabaşına kadar gerçekleştirilmiş; planın iki numaralı parkı, Maçka kesimi ve Taksim gezi parkı şeklinde oluşturulmuştur.351 Ve daha o dönemde Prost, Boğaz’a köprü ve daha da şaşırtıcısı, İstanbul’da olimpiyatların düzenlenmesi gibi konularda öngörülerde bulunmuş ve fikirler üretmiştir. Bu çalışmanın Giriş bölümünde; siyasal yapının (yani makro düzeyin) kent planlarından beklentilerini dikkate almanın, kent tarihi ve kentsel planlama tarihini çalışırken ne derece önemli olduğunu belirtmiştik. Prost Planı’nın uygulanmasını daha iyi anlayabilmek için de dönemin siyasî koşullarıyla planın uygulamasını eşanlı olarak değerlendirmek gerekmektedir. Türkiye kent tarihine ilişkin yazında, analizler detaylandırıldığında bu noktadan uzaklaşılsa da, Cumhuriyet dönemine ilişkin olarak şu türden genel bir resmin geçerli olduğu söylenebilir: “Tek-parti döneminde devletin ilgisi ve kaynakları esas olarak Ankara’da odaklanmış, İstanbul ise unutulmuştur. Eski başkentin tekrar devletin ilgisine ve kaynaklarına kavuşması Demokrat Parti iktidarı ile olmuştur.” Elbette Adnan Menderes’in İstanbul’a olan özel ilgisi ve kentte onun inisiyatifi ile açılan bulvarlar hatırlandığında 1950’lerin İstanbul’un imarındaki önemi tartışılmaz. Fakat sözünü ettiğimiz genel resim, çoğu genel resim gibi ancak kısmen doğrudur. Tek-parti döneminin İstanbul’a karşı tutumunu anlamak için gerekli olan; bu dönemi, “Ebedi Şef” ve “Milli Şef” dönemleri şeklinde farklılaştırarak konuya yaklaşmaktır. Bu tür bir yaklaşımla, 1938 sonrasında İnönü’nün İstanbul’a ve kentin imarına özel bir ilgi gösterdiği görülecektir. Dahası bu ilginin, banknotlardaki Atatürk resminin İnönü resmiyle ikamesinde olduğu gibi, özel bir Milli Şef sembolizmi olduğu da düşünülebilir. Bir bakıma İnönü, Ankara’nın Atatürk tarafından imar edilmesine karşı, hem onun eksik bıraktığı bir meseleye önem vermeyi (onun projesini dengeleme/bütünleme), hem de ona karşı rejimin sürekliliğine hizmet edecek bir sembolizm yaratmayı amaçla350 Akbulut, a.g.m. 351 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 32.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
425
maktadır. Elbette İnönü’nün İstanbul’a olan ilgisini mümkün kılan olgular arasında, rejimin epeydir tam anlamıyla konsolide olmuş olmasından ve Ankara’nın gerek yurt içinde, gerekse diplomatik çevrelerde başkent olarak kabul görmüş olmasından önce, Atatürk’ün de uzun zaman ziyaret etmediği İstanbul ile barışmış olmasının da rolü büyüktür.352 İnönü’nün İstanbul’a olan özel ilgisine ilişkin ilk işaret; Aralık 1938’de, birinci Celâl Bayar hükümetinin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı353 Muhiddin Üstündağ’ın vekâlet emrine alınarak, yerine 1949’a kadar bu görevde kalacak olan Manisa Valisi Lütfi Kırdar’ın atanmasıdır.354 Bu atama hem ertesi yıl onaylanacak olan Prost Planı’nın uygulanacağı, hem de Milli Şef dönemi sembolizminin hayata geçirileceği zemini hazırlamıştır. Kırdar döneminde Belediye tarafından yayımlanan Güzelleşen İstanbul adlı kitaptaki “Millî şef; şehrimizi her teşriflerinde işler üzerinde alâka ile durmuşlar, yer yer gezip görmüşler, teşvik ve teşçi buyurmuşlardır” ifadesi de İnönü’nün İstanbul’a olan özel ilgisinin bir kanıtıdır.355 Bu dönemde yapılanları yine Güzelleşen İstanbul adlı kitabı ana kaynak olarak kabul ederek izlemek mümkündür. Hatırlanacağı gibi İstanbul Nâzım Planı’nda Prost, Galata Köprüsü’nün iki yanına iki geniş meydan yapmayı hedefliyordu. Bu amaç doğrultusunda imar çalışmalarındaki öncelik Eminönü Meydanı’na verilmiştir. Güzelleşen İstanbul’da bu süreç şöyle anlatılmaktadır: Eşsiz Türk İnkılâbı, içtimaî bünyemizde yeni ve ileri bir sistem manzumesi yarattıktan sonra bütün sahalarda hamleci ve yapıcı ruhiyle eserlerine yenilerini katarken tarih boyunca mühmel bırakılmış İstanbulumuza hakikî kıymet ve hüviyetini vermek istemiştir. Mamur bir vatan yaratmak ve kurmak davası ele alındığı andan itibaren tarihî sanat eserlerini tabiî güzellikleriyle meczetmiş İstanbulumuza medenî şehirlere benzer bir çehre verebilmek için işe; geniş bir proğram, hudutsuz bir çalışma ve yorulmak bilmez bir enerji kaynağıyla başlamak bir zaruret halinde idi. (...) Geniş meydanlar açmak plâniyle başlanılan bu yapıcı dâvaya Eminönü meydanı, Türkün sanata, güzelliğe susamış ruhunu gösteren en canlı bir örnek teşkil eder.356 352 Bilindiği gibi Mustafa Kemal Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren beş yıl boyunca İstanbul’u hiç ziyaret etmemiş, 1924’te çıktığı Karadeniz gezisi için Mudanya’dan bindiği kruvazör ile Boğaz’dan geçerken dahi durmamıştır. Mustafa Kemal’in Cumhuriyet sonrası ilk ziyareti, Temmuz 1927’de gerçekleşmiştir. Bkz. Nevin Yurdsever Ateş, “Mustafa Kemal’in İstanbul Ziyaretinin Yankıları”, İstanbul, Ocak 2001, sy. 36, s. 104-109. Şenol Cantek’in ifadesiyle bu “vuslat” sonrası dönemin siyasî seçkinlerinin İstanbul’la ilişkileri daha da rahatlamıştır. Bkz. Şenol Cantek, a.g.e., s. 87-95. 353 Aynı zamanda tek-parti dönemin parti-devlet bütünleşmesi çerçevesinde Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı. 354 Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi (1938-1945), İstanbul: İletişim Yayınları, 1996, c. I, s. 183-189. 355 Daver ve diğerleri, (sayfa numarası yok). 356 Daver ve diğerleri, (sayfa numarası yok).
426
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
Meydanı oluşturmak için Yeni Cami’nin önündeki binalar yıkılmış ve böylece caminin denizden ve köprüden görülebilmesi sağlanmıştır.357 Eminönü Meydanı ile ilgili düzenlemeler çerçevesinde, İstanbul’un genel istimlak işleri için ayrılan dört milyon liranın bir buçuk milyonu harcanarak Mısır Çarşısı istimlak ve restore edilmiştir. Güzelleşen İstanbul adlı kitaptan bu restorasyon çalışmaları sırasında büyük kemerin ayaklarındaki kesme taşların restore edildiği, kubbelerin yeniden kurşunlandığı, alemlerin yenilendiği ve ahşap saçaklar kaldırıldığı bilgileri edinilmektedir. İlaveten, Ankara Caddesi’ndeki Arnavut kaldırımı döşeme sökülmüş ve cadde asfaltlanmıştır. Benzer düzenlemeler Beyazıt Meydanı’nda da gerçekleştirildi. 1940 ve 1941 yıllarında caminin batısında yer alan yapıların yıkılmasıyla Beyazıt Meydanı bugünkü şekline yaklaşmıştır.358 Cansever’in 1961’de yayımladığı bir yazısında bu uygulamaları eleştirdiği görülür. Cansever, “anıtların etrafında, ancak cüsseleri ile oranlı bir mekân bulunduğu takdirde değerlerinin belirebileceği konusundaki esas kanundan habersiz olan teknisyen ve idareciler, XIX. yüzyılın sahte gösteriş peşindeki yapıları ve şehir meydanlarının hayranlığı içinde, bunları genişletmek hevesine düşünce, Beyazıt meydanı da birçok benzeri gibi etrafındaki dükkân ve ev kümelerinden ‘temizlendi’” demektedir.359 Prost Planı uygulamaları çerçevesinde Şubat 1943’te Atatürk Bulvarı hizmete açılmıştır. 44 metre genişliğindeki bulvar Bozdoğan kemerinin altından geçerek Haliç’e doğru iniyordu. Bulvar için yapılan yıkımlar ile birlikte Şehzade Camii de daha görünür bir konum elde etmiştir. Gazanfer Ağa Medresesi daha belirginleşirken, etrafı da tanzim ve tamir edilmiştir. Vali Lütfi Kırdar’ın açılışta yaptığı konuşma İnönü’nün özel İstanbul ilgisini bir kez daha vurgular: “Yapılan bütün işlerin Millî Şefin İstanbulun imarı, güzelleşmesi ve günden güne yükselmesi için gösterdikleri büyük alâka ve himaye sayesinde vücude gelebildiğini belirtmekten hususî bir zevk ve iftihar duyuyorum (…)”360 Kırdar dönemindeki faaliyetlere yön veren tespitlerden biri de mevcut tramvay hattının tarihî yarımada ile Beyoğlu arasındaki trafiği taşımadaki yetersizliğiydi. Tarihî yarımada ile Beyoğlu’nu birbirine daha kısa, daha geniş ve daha doğru bir hatla birleştirmek üzere Atatürk Bulvarı’nın devamındaki köprü yenilenerek Gazi Köprüsü adını aldı ve devamında açılan Refik Saydam Caddesi ile bulvarın Taksim’e bağlantısı sağlandı. İstanbul’daki Millî Şef sembolizminin odak noktası, hiç kuşkusuz, Taksim Meydanı’dır. Güzelleşen İstanbul adlı kitapta adı “Taksim Cumhuriyet Meyda357 Doğan Kuban, “Eminönü”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: Tarih Vakfı/Kültür Bakanlığı, 1993, c. III, s. 158-163. 358 Doğan Kuban, “Beyazıt”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: Tarih Vakfı/Kültür Bakanlığı, 1993, c. II, s. 180-188. 359 Cansever, a.g.e., s. 60. 360 Daver ve diğerleri, (sayfa numarası yok).
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
427
nı” olarak geçen meydana ilişkin düzenlemeler anlatılırken belediyenin amacının “orasını Cumhuriyet Abidesine ve taşıdığı yüksek isme lâyık bir hale” getirmek olduğu vurgulanır. Bu doğrultuda, ilk olarak su haznesinin çevresi düzenlenmiştir. İkinci aşamadaysa, o dönemde stadyum olarak kullanılan eski Taksim Kışlası yıkılmıştır: Eskiden kışlanın stadyom haline getirilmiş olan iç avlusuna girilen büyük kapının önünde, caddenin sıkışık bir yerinde yapılan millî bayram törenleri ve askerî geçit resimleri, şimdi bu güzel meydanda parlak bir şekilde yapılmakta, davetliler daracık bir yere kurulan küçük tiribünler yerine geniş ve yüksek bir balkondan törenleri ve geçit resimlerini rahat rahat görmektedirler.361
Güzelleşen İstanbul’da belediyenin kışlayı “Cumhuriyet Hükûmetinin kıymetli ve lûtufkâr yardımiyle” satın alabildiği özel olarak vurgulanır. Yıkımla elde edilen arsa o dönemin Türkçesiyle “İnönü Gezgisi” (bugünkü Gezi Parkı) adıyla bir yeşil alan olarak düzenlenmiştir. Cansever, Prost Planı çerçevesindeki diğer yıkımlara eleştirel yaklaştığı gibi bu yıkımı da eleştirir ve kışla binasının müze ya da kültür merkezi olabilecekken yıkılıp, “anlamsız” bir yeşil alana dönüştürüldüğünü söyler.362 Milli Şef sembolizminin önemli ayaklarından biri bu parkın düzenlenmesiyse, en önemli aşaması bu parkın meydana bakan yüzüne dikilmesi planlanan İnönü heykelidir. Güzelleşen İstanbul, bu düşünceyi şöyle anlatmaktadır: İnönü Gezgisini, Taksim Meydanının yeni yapılan kısmına bakan cephesinde, beyaz taşlarla yapılmış muhteşem balkonun üstüne Büyük Millî Şef İsmet İnönü’nün heykeli dikiliyor. Aziz Millî Şefimizi ve İnönü Zaferini temsil eden bu büyük atlı heykel Büyük İsmet İnönü’nün Türkiye’ye dikilen ilk muazzam heykelidir. İnönü kahramanına karşı bütün milletin beslediği büyük sevgiyi, şükran ve minnet duygularını, onun ilk heykelini dikmek suretiyle ifade etmek şerefini İstanbul şehri kazanmıştır.363
Dikilmesi düşünülen bu heykelle bir bakıma zirveye ulaşan Milli Şef sembolizmi Dolmabahçe Sarayı’nın arkasına inşa edilen stadyuma “İnönü” adının verilmesiyle desteklenecektir. Ancak nasıl 1950’lerde Demokrat Parti iktidarı Milli Şef sembolizmine karşı stadyumun adını MithatPaşaya çevirdiyse, hazırlanan heykel de bir türlü yerine konamamıştır. Mermer kaidesi İnönü Gezisi’nin ucuna, yüksek terasın üzerine yerleştirilmiş, fakat Alman heykeltraş Rudolf Belling’in, heykeli 1944’te tamamlamasına karşın, heykel kaideye yerleştirilmemiştir. Heykelin Milli Şef dönemi sembolizmi çerçevesindeki önemini vurgulamak için, 1928’de açılan İtalyan Pietro Canonica’nın eseri Cumhuriyet Anıtı’nın 11 metrelik yüksekliğinden, 12,5 metrelik yüksekliğiyle daha büyük 361 Daver ve diğerleri, (sayfa numarası yok). 362 Cansever, a.g.e., s. 106. 363 Daver ve diğerleri, (sayfa numarası yok).
428
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
olduğunu hatırlamak gerekmektedir.364 Yüksek terasıyla da bir bakıma Milli Şef’in heykeli dikilmesi durumunda Ebedi Şef’in heykeline “tepeden bakacaktır”. Demokrat Parti iktidarı sonradan “İnönü Gezisi” adını da “Taksim Gezisi”ne çevirmiştir.365 Kırdar dönemi Prost Planı uygulamaları içinde en önemlilerinden biri de Üsküdar İskele Meydanı’na ilişkin düzenlemelerdir. Eminönü’ndeki uygulamalara paralel olarak, meydanın deniz tarafındaki binalar ve barakalar yıkılmış ve Mihrimah Sultan Camii’nin etrafı temizlenerek bu yapının denizden görülmesi sağlanmıştır. Meydan seviyesinin yükselmesi yüzünden III. Ahmed Çeşmesi zeminden aşağıda kalmış ve ilerde çeşmenin yükseltilmesi planlanmıştır. Meydanın tramvay, otobüs ve otomobil durak yerleri de düzenlenmiş ve meydanın bir kısmına bir bahçe yapılmıştır. V. Sonuç: Kent Tarihini Plan Sayfalarında Aramak Kent planları, kent tarihi açısından çok önemli birincil kaynaklar olmakla birlikte, tek başlarına her zaman çok bilgilendirici değildir. Çünkü plan, kent tarihini anlamak için kullandığımız pek çok kaynağın aksine, “tasvir eden” [descriptive] bir belge değil, “kural koyan” [prescriptive] bir belgedir. Yani planlar geçmiş olay ve olguları değil, gelecekte olacakları –daha doğrusu olması gerekenleri– aktarırlar. Bu açıdan bakıldığında, planların, şayet birtakım sorunları çözmek amacıyla yapıldıklarını kabul edersek, yapıldıkları dönemin sorunlarını yansıtan, siyasî otoritenin arzuladığı kent imajını yaratmak için kullandıkları bir araç olabilecekleri ve yine yapıldıkları dönemde kent için nasıl bir imaj öngürüldüğünü açıklamak konusunda faydalı oldukları söylenebilir. Kent planlarını kaynak olarak kullanırken göz önünde bulundurulması gereken bir diğer konu da, her dönem için eşit miktar, kapsam veya kalitede “malzeme” bulunmadığıdır. Tekeli’nin dediği gibi planlama faaliyetleri zaman içinde doğrusal bir gelişme göstermedi. Planlama sadece belirli dönemlerde önemsendi, zaman zaman da tamamen yok sayıldı.366 Planlama açısından aktif dönemlerde bu faaliyetleri destekleyen önemli “lokomotif” kişilerin görev başında olduğunu görüyoruz. Bu kişiler arasında Mustafa Reşid Paşa, Server Paşa, Operatör Cemil Paşa, Behçet Uz ve Lütfi Kırdar sayılabilir. Planın kentin fiziksel ve sosyal dokusunda ne tür değişimlere yol açtığını anlayabilmek için, ne kadarının uygulanabildiği sorusu daima kafamızda olmalıdır. Bunu belirleyebilmek için de planı başka kaynaklarla karşılaştırmamız 364 Hasan Kuruyazıcı, “Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi Taksim Cumhuriyet Meydanı”, Yıldız Sey (ed.), 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, s. 89-98. Ayrıca bkz. Gür, a.g.m. 365 Mermer kaide 1982’ye değin Taksim’de kalmıştır. Sonradan, uzun yıllar depolarda bekleyen heykel, kaidesiyle birlikte İnönü’nün evinin yakınlarındaki Taşlık Parkı’na dikilmiştir. 366 Tekeli, The Development of..., s. 3.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
429
gerekir. Bu tür kayıtların arasında; Osmanlı dönemi için şer‘iye sicilleri, gerek merkezî gerek yerel yönetim tarafından tutulan kayıtlar, vakıf kayıtları, azınlıklara ait kayıtlar vs., Cumhuriyet dönemi içinse yerel yönetimlerde bulunan kişilerin anıları, döneme ilişkin belirli edebiyat ürünleri, Belediyeler Dergisi gibi resmî nitelikli kaynaklar ve elbette planlarla kentsel mekânın mevcut durumunu karşılaştırmak sayılabilir. Ancak her şehir, her semt, hatta her mahalle için bu kaynaklar farklılıklar gösterecektir. Bu tür kaynakların çeşitliliğine çok güzel bir örnek, Behar’ın A Neighborhood in Ottoman Istanbul başlıklı kitabında görülür. Behar kitabında, Kasap İlyas Mahallesi’nde XIX. yüzyılda meydana gelen gelişmeleri anlayabilmek için mahalle muhtarının tuttuğu bir defterden faydalanmıştır. Bir sahaf dükkanında şans eseri rastladığı defter için Behar şu sözleri söyler: “Verilerin yeniliği ve orijinalliği çarpıcıydı. Bu verilerin benzeri, bildiğimiz kadarıyla, İstanbul’un başka hiçbir mahallesi, hatta belki de başka hiçbir Osmanlı şehri için mevcut değildir.”367 Makale boyunca, sosyal mekândaki süreklilik kavramı hep aklımızın bir köşesinde bulunmuştur. Makalenin başında, Lefebvre, Gür ve Şengül’ün yardımıyla bu konunun kuramsal temelini incelemiştik. Bu bağlamda, Cumhuriyet döneminin bir önceki dönemden ne derece kesin bir kopuş teşkil ettiğini tekrar ele almakta fayda var. Cumhuriyet dönemi siyasî elitinin amacı, doğal olarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni düşünsel anlamda Osmanlı İmparatorluğu’ndan mümkün olduğunca uzaklaştırmaktı. Cumhuriyet, imparatorluğun ol(a)madığı her şeyi temsil ediyordu. Böylece Kemalist rejim genellikle Osmanlı’nın küllerinin üzerine sıfırdan yeni bir devlet inşa eden, eskiyi silip atan ve yepyeni bir sistem getiren bir hareket olarak yansıtılır. Oysa, Dankwart A. Rustow’un da açıkladığı gibi, Atatürk inkılaplarının pek çoğu Jön Türkler tarafından ele alınan, hatta XIX. yüzyıldaki modernleşme çabalarında örnekleri bulunan değişimlerdi. İnkılapların neredeyse tümü (Cumhuriyetçilik hariç olmak üzere) 1912’de Abdullah Cevdet’in kaleme aldığı “Pek Uyanık Bir Uyku” başlıklı yazıda yer alıyordu.368 Bu açıdan bakıldığında, aslında Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri arasında daha fazla süreklilik olduğunu ve Osmanlı’nın modern Türkiye üzerinde, resmî tarihin bizi inandırmaya çalıştığından daha derin izleri bulunduğunu 367 Behar, a.g.e., s. ix. 368 Dankwart A. Rustow, “Atatürk as Founder of a State”, Yavuz Abadan’a Armağan, Nermin Abadan (ed.), Ankara: Sevinç Matbaası, 1969, s. 550. Benzer bir yaklaşım için bkz. Erik Jan Zürcher, “Kemalist Düşüncenin Osmanlı Kaynakları”, Ahmet İnsel (ed.), Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce, c. II, Kemalizm, İstanbul: İletişim Yayınları, 2001, s. 44-55. Abdullah Cevdet’in “Pek Uyanık Bir Uyku” başlıklı yazısı, şu kitabın sonundaki Seçme Metinler bölümünde bulunabilir: Uygur Kocabaşoğlu (ed.), Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce, c. III, Modernleşme ve Batıcılık, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002, s. 593-598. Abdullah Cevdet’in Türkiye düşünce tarihindeki yeri hakkında bkz. M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, İstanbul: Üçdal Neşriyat, 1981.
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
430
görürüz. Bu gerçek, planlama alanında da kendini kuvvetli biçimde hissettirmektedir. Örneğin İstanbul bağlamında, Haliç kıyılarında Bedrettin Dalan’ın belediye başkanlığı döneminde gerçekleştirilen operasyonun benzeri bir temizlik yapma arzusu, Moltke Planı’ında bile ifade edilmektedir.369 Planlama alanında hissedilen bu sürekliliği, Çelik de aşağıdaki sözleriyle onaylamaktadır:370 Prost’un İstanbul için geliştirdiği projenin bazı bölümleri halen yürürlüktedir. Prost’un planı bu kitapta [XIX.Yüzyılda Osmanlı Başkenti: Değişen İstanbul] ele alınan değişik devirlerdeki birçok konuyu içermesi açısından da ilginçtir. Örneğin, İstanbul için önerdiği karayolu ağı, von Moltke’nin 1839 planını hatırlatmaktadır; Teodosios Surları’na parelel giden arter, 1900 yılında bir Ringstrasse (çevreyolu) yapılması için öne sürülen noktaları hatırlatır. Bir diğer örnek, Prost’un önerdiği Galata Köprüsü-Beyazıt bağlantısının, Gavand’ın 1876 yılında düşündüğü metro sistemine benzerliğidir.
Yukarıda da tartıştığımız gibi Cumhuriyet dönemini “radikal modernleşme” dönemi olarak nitelemek, Osmanlı’daki kent plancılığının radikal modernist unsurlarını yok saymak anlamına gelmez. Tam tersine Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki süreklilik bu bağlamda da gözlenir. Örneğin Turgut Cansever XIX. yüzyıl başındaki İstanbul planlarında şehre nasıl bir yeni biçimin verilmek istendiğini ele alırken “Harbiye Nezareti Binası ve Reşit Paşa Türbesi’nin, Beyazıt Camii’nin Kabe istikametine 45° ters olarak inşasının Tanzimat öncesi aslî Osmanlı ideolojisinin tamamen red edilmesinin bir sembolü olarak seçildiğine ve gerçekleştirildiğine şüphe” olmadığını belirtir.371 Cansever’e göre, “[b]u kararları alan üst düzey asker aydınların, toplumun ortak kültürel tavrını hiçe sayan emredici iptidailiği de açıkça ortaya çıkmaktadır”.372 Ancak Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri arasındaki süreklilikleri dikkate almak, farklılıkları yok saymak anlamına gelmemelidir. Bu noktada tek-parti döneminde geçerli olan modernist kentsel planlama anlayışının Osmanlı dönemiyle arasındaki ciddi bir fark olarak çok daha teknokratik bir özelliğe sahip olması gösterilebilir. Cumhuriyet dönemindeki planlama faaliyetleri çok daha kapsayıcıdır ve dönemin genel siyasetine egemen olan teknokratik yaklaşımla uyumlu bir bütünleşme içine girmiştir. Planlamaya ilişkin alınan kararlarının, engellenemez biçimde siyasî olduğunu vurgulayan Susan ve Norman Fainstein’a göre planlamada tercih edilen tutumların, siyasî düşüncenin uzun geleneğiyle kaçınılmaz bir bağı vardır.373 369 Çelik, a.g.e., s. 85. 370 A.g.e., s. 130. 371 Turgut Cansever, a.g.e., s. 20. 372 A.g.e., s. 21. 373 Susan S. Fainstein ve Norman Fainstein, “City Planning and Political Values: An Updated View”, Scott Campbell ve Susan Fainstein (ed.), Readings in Planning Theory, s. 265-287.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
431
Fainstein’lar, siyaset teorisini dört ana başlıkta özetlerler: Teknokratik teori, demokratik teori, sosyalist teori ve liberal teori.374 Bu dört siyasî teoriye sırasıyla şu dört tür planlama eklemlenir: Geleneksel planlama, demokratik planlama, eşitlikçi planlama ve incrementalism. Bu noktada, Fainstein’ların çizdikleri genel resimde Türkiye’de tek-parti döneminde şehircilik bağlamında yaşananların nereye oturduğu sorusuna yanıt aramak gerekmektedir. Kronolojik olarak bakıldığında zaten 1960’larda ortaya çıkan demokratik planlamanın, bu çalışmada ele alınan dönemde bir karşılığı olduğu düşünülemez. Yine aynı şekilde yöneticilerin vurgularında sosyalist tınılar da yer almadığından, eşitlikçi planlamadan söz etmek de mümkün ve makul gözükmemektedir. Bu bağlamda asıl olarak teknokratik teori ve geleneksel planlamanın tek-parti dönemi şehircilik tartışmalarını şekillendiren yaklaşımlar olduğu söylenebilir. Önemli düşünürleri olarak Auguste Comte ve Saint-Simon’un sayılabileceği teknokratik düşünce esas olarak bozulmuş olan düzeni yeniden sağlamayı hedefler ve mottosu da “düzen ve gelişme”dir. Bu hedefe ulaşmanın yolu olarak da akıl ve bilimin gücünden yararlanarak eskiyi dönüştürmeyi, teolojik dini modern ve pozitivist hale getirmeyi görür. Akılcı planlama sayesinde devletin gücü ekonomiyi düzenlemek için kullanılır ve bu sayede alt sınıfların durumunda ilerleme sağlanırken, üst sınıfların konumları da sağlamlaştırılmış olur. Teknokratlara göre ideal olan, alttakilerin tamamen bilimsel yönetim elitine tabi oldukları ve bu sayede mutlu ve güvende oldukları, hiyerarşik bir toplumdur. Zaten teknokratik teorinin geleneksel planlamayla ilişkisi de bu noktada oluşur. Çünkü geleneksel planlama da, bilim ve akılcılığa olan inançla iktidarın düzenleyici kullanımını ve bu sayede gruplar/sınıflar ya da kişiler arasında farklılaşmayan kamu çıkarını korumayı ve geliştirmeyi öngörür. Gerek teknokratik teori, gerekse geleneksel planlama, siyasetin bilimsel yönetimle ikamesinden yanadır. Teknokratlar için sosyal değişim yukarıdan başlayan ve yukarıdan şekillendirilmesi gereken bir olgudur ve ilaveten kitlelerin çıkarlarıyla, yönetici elitin çıkarları aynıdır. Verimliliğin artması ve kamu düzeninin sağlanması bütün sınıfların çıkarınadır ve bu nedenle üst sınıfların çıkarı kamu çıkarıyla özdeş hale gelir. Bu anlayışa göre plancılar uzmanlıkları ve deneyimleriyle doğru yolu bilirler, hatasız yargılara varabilirler ve teknik bilgileri sayesinde kamunun yararını tespit edebilirler. Böyle bir iddianın tek nedeni kronolojik bir uyum, yani o dönemde kentsel planlamaya ilişkin hemen her yerdeki uygulama ve tartışmalarda geleneksel planlama yaklaşımının belirleyici olması değildir. Böyle bir genel atmosferden 374 Bu tür bir özetleme, üzerinde çalışılabilir bir ifade sağlamanın avantajının yanında elbette oldukça sorunlu ve oldukça eksik gözüküyor. Zaten Fainstein’lar da özellikle seküler bir listeleme yaptıklarını ve muhafazakârlık gibi moderniteyle sorunlu bir ilişkisi bulunan siyaset teorilerini listeye dahil etmediklerini belirtmektedirler.
432
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
etkilenmenin yanı sıra, teknokratik teoriyi ve geleneksel planlamayı oluşturan bileşenlerin ele alınan dönemdeki söylemlerde de gözlenmesidir. Teknokratik teorinin mottosunu oluşturan “düzen ve gelişme” sadece şehircilik bağlamında da değil, çeşitli bağlamlarda 1930’ların Türkiyesi’nde rastlanan bir amaçtır. Aynı şekilde akıl ve bilime özel olarak yapılan vurgu ve eskiyi dönüştürme üzerine kurulan bir iktidar stratejisi de yine oldukça tanıdıktır. Akılcı planlama sayesinde devletin gücünün ekonomiyi düzenlemek için kullanılabileceği fikri de yine 1930’larda egemen olan gerek devletçilik, gerekse şehircilik yaklaşımlarında içerilmektedir. Kitlelerin bilimsel yönetime tabi olması fikri de, özenle belirtmek gerekir ki sadece belli bir ölçüye kadar, tek-parti zihniyetinin de bir unsurudur. Ve ele alınan dönemin genel merkeziyetçi havasını özetleyebilecek formüllerden birinin de “siyasetin yerini bilimsel yönetime bırakması” olduğu iddia edilebilir. Dolayısıyla teorik temeli teknokratizmde yatan geleneksel planlamanın, 1930-1940 arası şehircilik tartışmalarına damgasını vurduğu söylenebilir. Fakat geleneksel planlamanın tek-parti dönemi için bile tek belirleyici tutum olduğu söylenemez, bu yaklaşımın yapısı ve gerek şehircilerin gerekse siyasîlerin isteği bu yönde olsa bile. Geleneksel planlamanın bazı başarısızlıklarından söz edilebilir. Bunların bir kısmı daha genel sorunlardır ve en başta geleni, şehir gibi bir bakıma plansız hatta kaotik bir kavramın planlanabileceği varsayımının son derece sorunlu olmasıdır. Zaten kentsel planlamanın genel bazı başarısızlıklarından söz etmek mümkündür: Tahrip edici, istenmeyen sonuçlar doğuran kentsel yenileme projeleri, geliştirilen projelerden etkilenecek olan nüfusun tasarımlandırma aşamasına demokratik katılımının sağlanamaması, kentteki fakirliğe çözüm üretilememesi, suç ve sosyal yabancılaşma gibi sorunlarda çaresiz kalınması gibi.375 Elbette Türkiye’de kentsel planlama, genel sorunlar listesinde sayılmayan bazı sorunlar da yaşamıştır ve özellikle 19301940 dönemine odaklandığında iki ana sorundan bahsetmek mümkündür: Kentlerin nüfusunun ne kadar süre içinde ne kadar artacağının öngörülememesi ve toprak rantı nedeniyle çıkan sorunlar yüzünden uygulamaya konmuş planlara müdahale. Özellikle bu iki sorun nedeniyle 1930’lar Türkiyesi’nde, kökenini liberal teoriden almayan, sadece ortaya çıkan mesken sorunu, yeni kentli nüfus sorunu gibi belirli bir sorunu çözmeye yönelik ya da rant meselesinde verilen bir taviz olarak incrementalism de gözlenmeye başlamıştır. Örneğin Jansen’in, yanlış nüfus öngörüleri nedeniyle mesken talebi karşılanamaz hale geldiğinde, Bahçelievler Yapı Kooperatifi’ni planda imar dışı gözüken bir alanda tasarlaması sözü edilen incrementalismin bir örneğidir. Sonraki yıllarda bu yaklaşımın giderek daha çok egemen olduğu rahatlıkla iddia edilebilir. Yapılan tartışmaların genel resim içindeki yerini tesbit etmeye yönelik böyle bir denemeden sonra Türkiye’ye özgü bazı noktaları tekrar hatırlamak gerekmektedir. İlk olarak belirtilmesi gereken nokta, bu dönemde gerek yerel yöne375 Legates ve Stout, a.g.m.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
433
tim anlayışında gerekse kentsel planlamada aşırı bir merkezî kontrol mevcuttur. Bu durum gerek valilerin aynı zamanda belediye başkanı olarak görev yapmalarında, gerekse planlama işinin merkezî yönetimin inisiyatifiyle başlaması ve onun kontrolü altında gelişmesinde gözlenebilir. Planlamada merkezî yönetim kontrolünün en net hali Ankara Şehri İmar Müdürlüğü’nün Şehremaneti’ne değil doğrudan Dahiliye Vekâleti’ne bağlı olarak kurulmasıdır. Michael Danielson ve Ruşen Keleş de, Türkiye’nin modernleşme ve eşanlı şehirleşme çabalarının bağımsız belediyeler ve yerel otonomi mirasından yoksun olarak geliştiğini belirtirler. 1930’larda belediyelerin bağımsız gelir kaynakları da yoktur. Emlak vergileri bile, merkezî yönetim tarafından toplanmaktadır ve bu nedenle belediyeler, görevleri olan işlevleri yerine getirebilmek için gereken fonları sağlamada, ulusal hükümete bağımlıdırlar.376 Bu durumu anlamak için, Ortaylı’nın işaret ettiği bir paradoksu hatırlamak gerekir. Ortaylı’ya göre Türkiye’de yerel yönetim geleneği modern merkeziyetçilikle yaşıttır. Yerel yönetim fikri ve uygulaması, Bâb-ı Âlî’nin İmparatorluğu etkin bir biçimde kontrol etmeye giriştiği ve kısmen bunu başardığı bir dönemde doğduğu için merkezî kontrol her zaman yoğun biçimde hissedilebilmiştir. Güçlü yerel yönetim sadece kentlerin ve köylerin bayındırlığını ve sağlıklı yaşamını sağlayan bir örgüt demek değildir; demokratik yaşamı, siyasal katılmayı ve yurttaşlık bilincini yerleştiren bir gelişmedir. Fakat Ortaylı’ya göre, Türkiye’de yerel yönetim XIX. yüzyıldan beri birinci amaç çerçevesinde anlaşılmıştır.377 İlhan Tekeli’nin yurttaşsız şehirleşme diye tasvir ettiği süreç de budur. Tekeli’ye göre hızlı şehirleşmenin yaşandığı çevre ülkelerde şehirleşmeyle ilgili gözlenen önemli bir sorun şehre entegre olmuş ve kamusal alanını canlı hale getiren yurttaşların yokluğudur.378 Tek-parti rejiminin belirleyici olduğu 1930’larda yurttaşlık, demokratik katılım, demokratik yerel yönetim gibi kavramların var olmadığı bir dönemde şehirler ve dolayısıyla kamusal alan(lar) şekillendirilmiştir. Aslında bugün bile hâlâ kamusal alana ilişkin katılım eksikliği, siyasetin sorunlu yapısı gibi bazı problemlerin o dönemde yurttaş ve katılım kavramları olmaksızın planlanmış kentlerle ilişkili olduğu düşünülebilir. Dönemlerden bahsederken, makaleyi neden 1950 yılıyla sonlandırdığımızı da ele almalıyız. 1950 yılı nasıl bir dönüm noktası teşkil ediyor ve makaleyi sonlandırmak için niçin iyi bir nokta? 1950’li yıllarda Türkiye’nin çok partili yönetime geçtiğini ve ekonominin liberalleşmeye başladığını biliyoruz. Ancak bunlardan daha önemlisi, bu yıllarda Türkiye’de tarımda mekanizasyon ve metropollerdeki sanayileşmede artış gözlendi.379 Bu sosyal değişiklikler, XX. yüzyılın geri 376 Michael N. Danielson ve Ruşen Keleş, The Politics of Rapid Urbanization: Government and Growth in Modern Turkey, New York: Holmes and Meier,1985, s. 72-75. 377 Ortaylı, Tanzimatdan Cumhuriyete. 378 Tekeli, “Popülist Politikalar…”. 379 Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, çev. Yasemin Saner Gönen, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 325-328.
434
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
kalan yarısında etkisini göstermeye devam eden köyden kente göç dinamiğini harekete geçirmişler, başta İstanbul olmak üzere şehirlerin çok hızlı bir büyüme sürecine girmesine yol açmışlardır. Bu ortamda kent planlarının uygulanabilirliği son derece sınırlı kalmıştır. Kimi zaman, İstanbul’daki Adnan Menderes ve Bedrettin Dalan operasyonlarında olduğu gibi, bazı projeler herhangi bir yazılıçizili plana dayandırılmadan gerçekleştirilmiş, şehrin tarihî mirası tehlike altına sokulmuştur. Bununla birlikte pek çok plan da uygulanamadan rafa kaldırılmıştır. Veya plan tamamlanıp yürürlüğe girene kadar fiziksel çevre o denli değişmiştir ki, planı uygulamak başta düşünüldüğünden çok daha zor ya da pahalı hale gelmiştir. Bir diğer eğilim, planlama çalışmalarının bölgesel planlamaya doğru kayması, dolayısıyla kent ölçeğinden giderek uzaklaşmasıydı. Bu da, yapılan planların kent tarihi için kaynak olması ihtimalini daha da azaltıyordu. Bu genel gözlemleri daha detaylandırarak maddelere ayıran Tekeli’ye göre, 1950 sonrası dönemde kent planlaması dört önemli sorunla karşı karşıyaydı.380 Öncelikle, nüfus artışı konut talebini artırıyor, bunun da kanunî yollardan -veya yeterince hızlı- sağlanamaması gecekondulaşmayı getiriyordu. İkinci olarak, belediye (ve dolayısıyla kentsel plan) sınırları dışında kalan alanlar hızla şehirleşmeye açılıyordu. Üçüncü olarak, hızlı sanayileşme, sanayi arsası talebini artırıyordu, ancak planlarda bu talebin “yanıtı yoktu”. Dördüncü olarak da, hızla artan motorlu taşıt trafiği, şehirlerin sınırlı yol ağlarını zorluyordu. Bu kuvvetli dinamiklerin etkisi altında, ele aldığımız üç şehir (ama özellikle İstanbul), 1950’lerden sonra büyük ölçüde kontrolsüz olarak gelişmeye başladı. Türkiye’de kent tarihi ve kentsel planlama tarihi alanlarındaki yeni araştırmaların yönü ne olmalı? Bu noktada eleştirel ve sorumlu bir sosyal bilim çerçevesinin zorunlu kıldığı iki temel tutumu, iki ilkesel öneri olarak sunabiliriz: Bu ilkesel önerilerden birincisi, kent tarihinin, diğer bütün tarihe ilişkin altdisiplinler için geçerli olması gereken bir ilke çerçevesinde resmî tarih ve özellikle onun ürettiği milliyetçi önyargılarla arasına belirli bir mesafe koyması gereğine ilişkindir. Kentsel mekâna ilişkin tarih çalışmalarının zenofobik söylemlerin bir yeniden üretim alanına dönüştürülmemesine dikkat etmek gerekiyor. Osmanlı Millet Sistemi içinde erken Batılılaşmış cemaatlerin bütün yaptıklarını ihanet kavramı çerçevesinde değerlendirmek, onların kentsel mekândaki her izini bu ihanetin bir kanıtı olarak görmek, titizlikle kaçınılması gereken bir tutum. Bu bağlamda geçmişteki azınlık hakları ihlalleri, kentsel mekândaki cemaatlerarası ilişkiler, kentsel mekânların homojenleştirilme/millîleştirilme süreçleri hakkında ele alınmamış pek çok konu, kayda geçilmemiş pek çok detayın olduğu muhakkaktır. İkinci ilkesel öneri ise kentsel mekân bağlamında geçmişe ilişkin algının popüler bir nostalji anlayışına teslim olmaması gerektiği hakkında. Zaman za380 Tekeli, “İcabında Plan”, s. 32.
Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l›
435
man, ele alınan dönemin, “büyücü gerçekçilik” akımından esintiler taşıyan bir yaklaşımla incelendiği, olumluluklardan ibaretmiş gibi gösterildiği gözlenmektedir. Bu türden bir nostaljik yaklaşım Çağlar Keyder’in ifadesiyle çeşitli semtlerin mutenalaşma süreçlerine simgesel sermaye stoku yaratmaya yaramaktadır.381 Bu türden bir otantiklik arayışı ilk bakışta nötr gözükse de, kısa zamanda Ayşe Öncü’nün güçlü bir şekilde tasvir ettiği gibi, dışlayıcı özelliklere haiz “mit”ler yaratmakta,382 özellikle kent tarihinde ele alınan dönem sonrasında kente göç etmiş olanlar ötekileştirilerek, zaman zaman söylemsel düzeyde, zaman zaman fiilen (ve bazı durumlarda her ikisinde de) dışlanmaktadırlar.383 Bu türden yaklaşımlar kentsel mekânın tarihi yazılırken sürekli olarak kaçınılması gereken tutumlar olarak not edilmelidir.
From the Empire’s Quest for Magnificence to the Republic’s Radical Modernization Project: The First 100 Years of Urban Planning in Turkey Mehmet Bengü ULUENG‹N – Ömer TURAN Abstract This article is a brief survey of the first 100 years of urban planning in Turkey as manifested in the country’s three major cities: Istanbul, Ankara, and Izmir. The article focuses on the potential utility of urban plans as sources for understanding the history of cities. In doing so, it seeks to bring to the forefront the sources available to the researcher. Urban planning in the Ottoman Empire began in Istanbul in the first half of the nineteenth century. Planning, in those years, was undertaken as a response to frequent fires that devastated cities, increasing urban population, integration of the empire’s cities into the world capitalist system as well as a general desire by the ruling elite to modernize their cities. In the first thirty years of the Turkish Republic, urban planning became a tool to propagate the radically modernist “Republican Project” of 381 Keyder, “mutenalaşma”yı, İngilizce’deki gentrification teriminin karşılığı olarak önermekte ve İstanbul’da Ortaköy’ü ve Kuzguncuk’u bu sürecin belirgin örnekleri olarak belirtmektedir. Bkz. Çağlar Keyder, “İki Semtin Hikâyesi”, a.mlf. (ed.), İstanbul: Küresel İle Yerel Arasında, s. 206-221. 382 Ayşe Öncü, “İstanbullular ve Ötekiler: Küreselcilik Çağında Orta Sınıf Olmanın Kültürel Kozmolojisi”, Çağlar Keyder (ed.), İstanbul: Küresel İle Yerel Arasında, s. 117-144. 383 Örneğin Can Kozanoğlu Beyoğlu’nun tarihine ilişkin mutenalaşma süreciyle artan ilginin nasıl bir dışlayıcılığa dönüştüğü vurgular. Bkz. Can Kozanoğlu, “Refah’ın Yükselişi, Site Hayatı ve Toplumsal Dışlamacılık: ‘Kara Kafalar’ın Gazabı”, Pop Çağı Ateşi, İstanbul: İletişim Yayınları, 1995, s. 107-124. Ayrıca bkz. Rıfat N. Bali, Tarz-ı Hayat’tan Life Style’a: Yeni Seçkinler, Yeni Mekânlar, Yeni Hayatlar, İstanbul: İletişim Yayınları, 2004, özellikle s. 134-146 ve s. 306-337.
436
TAL‹D, 3(6), 2005, M.B. Uluengin-Ö. Turan
the ruling elite. Attention was shifted to Ankara —the new capital— and planning was used to project the image of an independent, progressive political regime and a proud nation. Urban plans, although very important primary sources for understanding the history of cities, are sometimes of limited use on their own. This is partly because they are not descriptive, but prescriptive documents. They dictate what ought to happen. Whether a plan’s stipulations were actually implemented needs to be checked against other sources to get a coherent picture. Keywords: Urban Planning, Ottoman Empire, Turkish Republic, Istanbul, Izmir, Ankara.
‹mparatorlu¤un ‹htiflam Aray›fl›ndan Cumhuriyet’in Radikal Modernleflme Projesine: Türkiye’de Kentsel Planlaman›n ‹lk Yüz Y›l› Mehmet Bengü ULUENG‹N – Ömer TURAN Özet Bu çalışmada; Türkiye’nin üç büyük kenti olan İstanbul, Ankara ve İzmir’i merkeze almak suretiyle, Türkiye’de kentsel planlamanın ilk yüz yılı hakkında bir değerlendirme sunulmaktadır. Makale, kent tarihlerini anlamada kaynak olarak kent planlarının sunduğu olası faydalara odaklanmaktadır. Kentsel planlama, Osmanlı İmparatorluğu’nda XIX. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’da başlamıştır. Bu yıllarda planlama kente büyük zararlar veren ve sıklıkla görülen yangınlarla, artan kentsel nüfusla ve imparatorluk kentlerinin uluslararası kapitalist sisteme eklemlenmeleriyle başa çıkma yolu olarak ele alınmış, bununla beraber yönetici elitin genel olarak sahip olduğu kentlerini modernleştirme isteğiyle de örtüşmüştür. Cumhuriyetin ilk otuz yılında ise kentsel planlama yönetici elitin radikal modernleşmeci “Cumhuriyet Projesi”ni yaygınlaştıran bir araca dönüşmüştür. Bu dönemde dikkat yeni başkent Ankara’ya odaklanmıştır ve planlama bağımsız, aynı zamanda ilerleme arayışında olan siyasal rejim ile gururlu bir ulusun imajını yansıtmak için kullanılmıştır. Kentsel planlar, her ne kadar kentlerin tarihini anlamak için çok önemli birincil kaynaklarsa da, bazen tek başlarına sınırlı imkânlara sahiptir. Bu; kısmen “tasvir eden” (descriptive) değil, “kural koyan” (prescriptive) belgeler oluşundan kaynaklanmaktadır. Planlar olması gerekeni dikte ederler. Tutarlı bir resim elde edebilmek için, planların gereklilik olarak sunduğu unsurların uygulamaya geçip geçmediği farklı kaynaklar kullanılarak değerlendirilmelidir. Anahtar Kelimeler: Kentsel Planlama, Osmanlı, Cumhuriyet, İstanbul, İzmir, Ankara.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
457
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, v. 3, n. 6, 2005, 457-486
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire Kathryn A. EBEL*
I. Introduction URBAN HISTORY IS an inherently visual undertaking. Indeed, the first “visual source” for the study of urban history is the city itself. What is a city? A defensible (or convenient, or beautiful) site; a confluence of economic forces; an intersection of diverse lifeways; a material byproduct of social and cultural processes; a cultivated landscape; a radically altered, and perhaps devastated, environment; a practiced space. And not least, a visual artifact. The visual experience of urban environments and the impulse to represent that experience reach back to the very dawn of urban history. Some of the earliest evidence for this impulse has been found in the very same part of the world that will concern me in this essay – I speak of the famous mural of Çatal Höyük, a city view crafted by Neolithic Anatolians in the Konya plain, who were among the very first city dwellers on Earth. From the point of view of the topic at hand – Ottoman cities and city views – this is merely a poetic coincidence. The mural at Çatal Höyük has nothing whatsoever to do with the Ottoman cities that rose in this landscape many thousands of years later, and the representational impulse it attests to is certainly not unique to Anatolia. Yet the mural at Çatal Höyük teaches us something important. We inhabit a world in which we expect visual representations (of the city or anything else) to be either useful (“cartography”) or beautiful (“art”). But consider: The mural is not a “map” in the modern, practical sense. The denizens of Çatal Höyük had no need of such a map to find their way around, and if they had a notion of “art” it was certainly very different from how we use that word today. The mural forces us to consider another possibility – that scientific accuracy and artistic beauty are not the only, or even the most important, ways of thinking about urban * Asist. Professor, Ohio Wesleyan University Department of Geology and Geography.
458
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
imagery. Instead, we must consider such imagery as a constituent part of the city, an inherent and essential condition of being urban. This essay is a survey of visual sources for the urban history of the Ottoman Empire. The number and variety of such sources is nearly endless, spanning a vast geographical area and a time span of several hundred years, over the course of which both the reasons for making representations of cities and the preferred styles and conventions for doing so changed many times over. A true survey would require a vast tome – certainly far more than what is possible here. The topic is further complicated by the fact that Ottoman cities were observed and represented by both insiders (by which I mean Ottoman subjects) and outsiders – most particularly western Europeans. In an era of dawning European supremacy, the visual language of representation (like the terms of trade) came inexorably to be dominated by European ways of seeing, European ways of knowing the world. The Ottoman world was never an insular one, and its art, architecture, and urbanism had always incorporated outside influences, including European influences. But where once those influences had been woven into a new and innovative synthesis, a uniquely Ottoman urban vision, toward the end the European way of seeing the city became the only way of seeing. In this essay I have chosen to explore five broad categories of image: (i) Ottoman town views and topographic paintings; (ii) Ottoman architectural plans; (iii) European city views; (iv) orientalist painting; and (v) photography. This is by no means a complete typology of visual sources, but it will allow us to identify some of the most essential sources while at the same time suggesting some less conventional routes into the visual culture of urban space in the Ottoman Empire. In each grouping, I have given particular attention to the social and political context in which the images were created and used. Only in this way can we begin to understand what these diverse images reveal about the urban world of the Ottoman Empire. I have organized the topics according to a rough chronology, but with the Ottoman images first. I have chosen to put Ottoman images first in part because we are surveying images of the Ottoman Empire, and might do well to consider first how they Ottomans saw themselves, but also to reveal something of the process described above whereby a synthetic local vision gives way to an exogenous way of seeing and experiencing the city. II. Ottoman Town Views and Topographic Miniature Painting Among the most important visual sources for the study of urban landscape in the Ottoman Empire are city views and topographic paintings produced by and for the Ottoman court. These images can be divided into two general categories: town views created in the context of military and/or nautical cartography, and those created as illustrations to Ottoman narrative histories of con-
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
459
quest and expansion. In both cases the image of the city is related to the military project of conquest and expansion. The main difference is that the images in the first group are produced in a tradition of practical cartography intended for orientation, way-finding, or navigation in the real world, whereas those in the second group illustrate narratives of conquest and tend to blend cartographic elements with the more imaginative representational conventions of miniature painting. The geographical range of cities represented in Ottoman cartography is notable. Predictably, Istanbul is a popular subject, and representations of Istanbul are found in nautical atlases as well as in Ottoman historical narratives. There is, however, no one standard image or view of Istanbul in Ottoman sources. Though multiple copies of a single illustrated work (such as the multiple copies of Piri Reis’ nautical atlas, Kitab-ı Bahriye) preserved the orientation of the image from one copy to another, the elaboration of the urban fabric varied quite a bit, from nuanced and painterly to schematic. Other works seldom drew on prototypes when crafting new images of Istanbul, and draftsmen evidently felt free to experiment with new vantage points and new ways of representing the urban fabric. Hence, three of the major Ottoman views of Istanbul in the sixteenth century – from Matrakçı Nasuh’s Mecmu‘a-i Menazil, Lokman’s Hünername, and Lokman’s Shahinshahname – all present markedly different views of the city.1 As we shall see, this is a very different situation from what one finds in European views of Istanbul, nearly all of which are modeled after one or two prototypes. Because of the large number of views of Istanbul in both Ottoman and European sources, and because of its status as the Ottoman imperial city, this city’s image has been more widely studied than any other, including recent detailed studies by Kafescioglu (1996) and Orbay (2001) that compare a wide variety of Ottoman and European images of the city. Kafescioglu’s study focuses on the post-conquest refashioning of the city in the late fifteenth century, and Orbay’s on the representation of the city in the sixteenth and seventeenth centuries.2 1 Matrakçı Nasuh’s Istanbul is found in Istanbul University Library T. 5964, fol. 8b-9a; Lokman’s Hünername is in Topkapı Palace Museum Library H 1523, fol. 158b-159a; and Lokman’s Shahinshahname Istanbul is in Istanbul University Library F. 1404, fol. 58a. 2 Çigdem Kafescioglu, “The Ottoman Capital in the Making: The Reconstruction of Istanbul in the Fifteenth Century”. Ph.D. diss., Harvard University, 1996; and Iffet Orbay, “Istanbul Viewed: The Representation of the City in Ottoman Maps of the Sixteenth and Seventeenth Centuries”. Ph.D. diss., Massachusetts Institute of Technology, 2001. Other studies of the representation of Istanbul in Ottoman miniatures include Walter Denny, “The Urban World of the Matrakî Manuscript,” Ars Orientalis, 1970, n. 8, p. 49-63; and Johnson, Norman, “The Urban World of the Matrakî Manuscript”, Journal of Near Eastern Studies, 1971, v. 30, n. 3, p. 159-176. Specific examination of the Ottoman palace and its surroundings in Ottoman and European images of Istanbul is found in Gülru Necipolgu, Architecture, Ceremonial, and Power: The Topkapı Palace in the Fifteenth and Sixteenth Centuries, New York: The Architectural History Foundation, Inc. and Cambridge, MA: M.I.T. Press, 1991.
460
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
Beyond Istanbul, Ottoman town views tend to focus on border areas and the routes traveled by the military to reach contested frontier zones (or in the case of nautical atlases, coastal towns). This emphasis reflects the narratives of military conquest in which the images are typically embedded. It produces an interesting apposition between center and periphery: Istanbul, the source of imperial power, seen alongside the humblest and most far-flung border towns of the Balkans and the Caucausus. Towns of great cultural or historical significance in the Ottoman-Islamic world, such as Bursa, Edirne, Damascus, or Jerusalem, are nowhere to be found among the Ottoman town views, though they were popular subjects in European gazetteers. For the Ottomans, it seems, city views were not created to celebrate a pantheon of great or beautiful cities, but rather a way of representing the territorial expanse of the Empire and the story of its conquest – quite literally a map of the Ottoman Empire. A. Town Views in Ottoman Military Mapping A small number of siege plans from the sixteenth century survive in the collections of the Topkapı Palace Museum, including views of Belgrade, Malta, and Szigetvar (Hungary).3 The siege plans are stylistically idiosyncratic, but the confidence of their execution and their rough similarity to the city views found in nautical atlases suggest that they were a normal part of Ottoman military planning. The fact that few such images have survived to the present day is not necessarily evidence of exceptionality in their own time, but more likely a reflection of the utilitarian and perishable nature of these objects. Indeed, it is possible that the siege plans that have survived are collectible duplicates made for the palace rather than the actual plans used in the field. Parallel to the development of Ottoman siege plans is the development of city views in Ottoman nautical cartography. Nautical cartography was an essential part of the buildup of the Ottoman navy in the fifteenth and sixteenth centuries.4 The maps and atlases produced in this period by Ottoman naval officers followed the well-established conventions and genres of Mediterranean maritime cartography, and included both single-sheet portolan charts and bound isolarii, or manuscript gazetteers of the coasts and islands of the Mediterranean. Though portolan charts often include indications of port towns, the 3 Topkapı Palace Museum Archive E. 9440 (Belgrade); Topkapı Palace Museum Library Y.Y. 1118 (Malta); Topkapı Palace Museum Archive E. 12356 (Szigetvar). A small number of Ottoman siege plans also survive in collections outside Turkey. For further discussion of Ottoman siege plans see Ahmet Karamustafa “Military, Administrative, and Scholarly Maps and Plans”, The History of Cartography, J. B. Harley and D. Woodward (eds.), v. 2, bk. 1, Cartography in the Traditional Islamic and South Asian Societies, p. 209-227, Chicago and London: University of Chicago Press, 1992. 4 Andrew C. Hess, “The Evolution of the Ottoman Seaborne Empire in the Age of the Oceanic Discoveries, 1453-1525,” American Historical Review, 1970, n. LXXV, p. 1882-1919.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
461
small scale of these maps does not usually allow for the detailed representation of cityscapes. The real venue for the development of urban cartography was the isolarii manuscripts. By far the most famous Ottoman naval cartographer is Muhyiddin Piri Reis (c. 1470-1554). Piri Reis authored the most important of all Ottoman isolarii, the Kitab-ı Bahriye or Book of Seafaring, which maps the coasts of the Mediterranean in a counterclockwise circuit beginning and ending at Istanbul. He completed the work in 1521, but when it failed to garner the recognition from the court that its author had hoped for, he produced a second, revised version in 1526. The 1526 version of the Kitab-ı Bahriye was more elaborate in its presentation and included more city views than the earlier version. Both versions were copied and circulated widely both during and well after Piri Reis’ lifetime.5 Though a few of the city views contained in the Kitab-ı Bahriye, such as the double-folio image of Venice in the 1526 version, are believed to have relied on earlier (and unknown) prototypes, others were clearly produced from firsthand knowledge. Unsurprisingly, this is particularly true of the town views along the north African and eastern Mediterranean coasts, including notably the Tunisian coasts, Tripoli (in Syria), and Alanya. The coastal towns of the eastern Mediterranean – a virtual Ottoman lake – would have been most accessible to Piri Reis and his successors, and thus better known to them. A few copies of the Kitab-ı Bahriye also include a view of Istanbul on their final folio – though it is possible in some cases that the view may have been drawn in later around what is otherwise the final map in the volume, that of the Prince’s Islands. The image of Istanbul contained the nautical atlas of Piri Reis, the Kitab-ı Bahriye, was particularly iconic. Not only was it reproduced in many subsequent copies of Piri Reis’ atlas, but its vantage point, which looks over the city as if from high above the Bosphorus (with the Princes’ Islands in the upper left side of the image), was imitated in later views of the city B. City Views in Ottoman Imperial Historiography In the early decades of the sixteenth century, city views and painted topographies begin to appear as a regular feature of historiographical manuscript il5 A complete list of all extant copies of the Kitab-ı Bahriye is found in Appendix 14.2 of J. B. Harley and David Woodward (eds.), The History of Cartography, v. 2, bk. 1, Cartography in the Traditional Islamic and South Asian Societies, Chicago and London: University of Chicago Press, 1992, p. 290-291. Important views of Istanbul are found in several manuscripts, including Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya 2612 (1526 version, copied 1574) and Nuruosmaniye Kütüphanesi MS. 2997 (1521 version, copied 1628-29). For more on Piri Reis and the Kitab-ı Bahriye see Svat Soucek, “Islamic Charting of the Mediterranean,” in Harley and Woodward, ibid., p. 263-292; and Svat Soucek, Piri Reis and Turkish Mapmaking After Columbus, Studies in the Khalili Collection, v. II, London and Oxford: Oxford University Press, 1996.
462
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
lustration programs. The popularity of these images appears to have soared around the middle of the sixteenth century and lasted through the end of that century. City views and painted topographies of the sixteenth-century constitute a unique and priceless resource for the urban history of the Ottoman Empire. The topography of the Ottoman Empire in the age of Süleyman the Magnificent is innovatively captured in a sequence of illustrated campaign narratives authored by one of initiators of this new trend in manuscript illustration, the Janissary military strategist and amateur court historian Matrakçı Nasuh. Under the patronage first of Süleyman himself and later of the Grand Vizier Rüstem Pasha, Nasuh created a multi-volume history of the military exploits of the Ottoman Sultans Beyazid II, Selim I, and Süleyman I. Several overlapping fragments of this project have survived, among them four illustrated volumes. One of these deals with the campaigns of Beyazid II and two with selected campaigns of Süleyman. The fourth spans the reigns of Beyazid, Selim, and Süleyman. The illustration programs of all four manuscripts, which were completed between 1537 and approximately 1555, consist entirely of city views and topographic illustrations arranged in sequence to describe the itinerary of the military campaign. The best known (and from the point of view of urban history, most important) of Nasuh’s four illustrated manuscripts is the Mecmu‘a-i Menâzil, or “Compendium of Halting Places.” This manuscript was completed in 1537 and relates the history of Süleyman’s 1534-1535 campaign against the Safavids, during which the armies secured the Iranian frontier in northeastern Anatolia and then pushed deep into Mesopotamia in a bid to wrest Iraq from the Safavids.6 The account is prodigiously illustrated, the story told as much – or perhaps more – in pictures than in words. It opens with a now famous double-folio view of Istanbul – the starting point of the campaign and the literal and symbolic source point of Ottoman imperial power – and traces the route of the campaign across the trunk roads of Anatolia to the Iranian and Mesopotamian frontiers. The city and town views of the Mecmu‘a-i Menâzil are among the most unusual and compelling images in the history of Islamic manuscript illustration. The images combine elements of miniature painting, nautical cartography, and European bird’s-eye-views, while at the same time eluding easy inclusion in any of these three genres. The images are clearly based on first-hand observation. Nasuh traveled with Süleyman’s army in his capacity as a military strategist, and very likely created and used siege plans (and perhaps also nautical charts) in that capacity. It is therefore not difficult to imagine how he would ha6 A facsimile edition was published by Hüseyin G. Yurdaydın, Beyan-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han [Mecmua‘-i Menâzil], Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1976.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
463
ve acquired both the skill and the opportunity to sketch the halting places along the campaign routes.7 When it came to transforming these sketches into an illustration program for a historical narrative, Nasuh relied on the talents of painters and illustrators working the palace scriptorium. The painted images are clearly the work of multiple hands – as were nearly all manuscript illustrations in this period, though here the presence of multiple painters is even more obvious than usual, perhaps because the painters’ normal methods for achieving consistency were destabilized by the need to adhere to Nasuh’s underlying sketch. Some images draw more heavily on nautical cartography, others on miniature painting, and others more obviously on European city views (though none is known to be based on a European prototype.) No author after Matrakçı Nasuh seems to have produced a manuscript whose entire illustration program is devoted to depicting the Ottoman Empire in terms of city views. Yet the power of this innovative means of representing the Empire was not lost on the authors and illustrators of later manuscripts. In the latter part of the sixteenth century, city views and related architectural imagery appear frequently in the illustration programs of historiographical manuscripts. Stylistically many of these images resemble the views that illustrate Nasuh’s histories – or incorporate such views into more traditional miniature painting compositions. But Nasuh’s influence is conceptual as well as stylistic. Authors of the second half of the sixteenth century picked up on Nasuh’s idea of using the image of the city to convey an image of the Ottoman Empire as a whole.8 In particular, they show a keen interest in representing cities at the frontiers of the Ottoman state. The theme of securing the frontiers of the state is recurrent in the illustration programs of late sixteenth-century histories, and several manuscripts in this period feature depictions of sieges and subsequent repair efforts on newly conquered (or reconquered) frontier towns. Such images were ideally suited to the style of later authors, who, unlike Nasuh, usually sought to integrate city views into miniature painting compositions depicting human activity – meaning that in these paintings, the image of the city is more explicitly linked to a particular historical narrative. In some such paintings, an iconic image of a city (as defined by its circuit of walls) is inserted into a depiction of human activity, usually a siege or its aftermath. 7 Views of places Nasuh likely never saw, including some of the towns in the histories of Beyazid II and Selim I, which were before his time, are very obviously less detailed and bear only scant resemblance to the actual places in question. 8 For an elaboration of this argument see Kathryn Ebel, “Image of the City, Image of the State: The Representation of the Frontier in Ottoman Town Views of the Sixteenth Century,” forthcoming in Imago Mundi.
464
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
It is easy to see the analogy between the city and the state in these images: The siege was fundamentally an attempt to breach the defensive walls of the besieged city. The taking of a city represented a penetration of the enemy’s frontier, and ultimately an expansion of the Ottoman frontier at the expense of a neighboring state. The breaching of a city’s walls therefore served as a metaphor for the breaching of the frontier. Iconic representations of walled cities under siege – regardless of how accurately they represented the actual shape of the town – effectively represented not only the story of a localized historical event, but also by analogy the geopolitical consequences of that event at the state level. After successful sieges, when the Ottomans took possession (or repossessed) a town, repair work often focused on the walls, which naturally suffered the most damage in the course of repeated sieges, and which were carefully maintained in vulnerable frontier towns. (In more secure areas, city walls were often allowed to deteriorate, a process which is clearly visible in many of Nasuh’s views of central Anatolian towns far from the frontiers of the state.) Here the repair to the city wall simultaneously represents a historical fact and serves as a synecdoche for the redrawing and reinforcement of the frontier. Many images of this sort exist in late sixteenth-century historiographical manuscripts. For example, Asafî Pasha’s Sheja‘atnâme, a 1586 account of a recent (and victorious) campaign to Yerevan features images of besieged towns in the Caucasus. One sequence depicts the town of Genje in Georgia in different stages of occupation,9 and other images show other walled towns on the eastern frontier in the course of battle. These images, scattered throughout the manuscript, serve to describe the Ottoman frontier while providing a graphic testament the violence involved in securing it. Images of the subsequent repairs to the fortress of Genje and Lori, another Georgian town, are found in the Kitab-i Gencine-i Feth-i Gence (1589-1590).10 This campaign is revisited in the second volume of Lokman’s magisterial Shahinshahnâme (1592-1593), which contains a double-folio image of the Ottoman forces occupying Yerevan and images of repairs to the fortifications at Yerevan, Lori, and Tomanis (Georgia).11 A few of these accounts mimicked the Mecmu‘a-i Menâzil’s precedent of placing an image of Istanbul first, near the front of the manuscript. Two of the most lavishly illustrated manuscripts produced in sixteenth-century Ottoman Istanbul, Lokman’s Shahinshahnâme (produced in two volumes, the first in 1581 and the second in 1592-1593) and Mustafa Ali’s Nusretnâme (1584), both 9 Istanbul University Library, T. 6043, fols. 144a, 146b, 147b. 10 Topkapı Palace Museum Library R. 1296, fols. 35b (Genje) and 14b (Lori). 11 Topkapı Palace Museum Library B. 200, fols. 101b-102a (Yerevan), 107a (Yerevan), 152a (Tomanis), and 153b (Lori).
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
465
position an image of Istanbul at the beginning of the account.12 Both of these views of Istanbul depict the same auspicious event: the sighting of a comet over the city in 1579. The comet was interpreted at the time to presage victory in an upcoming campaign on the eastern frontier. Lokman’s and Ali’s manuscripts both also feature an image of the city of Kars after its reconquest from the Safavids.13 Lokman’s version is a rather vague, acutely Ottomanized, but perspectivally very consistent bird’s -eye- view of the city, whose ramparts are adorned with the heads of enemy fighters. The city is shown as a backdrop to an Ottoman victory procession. Ali’s Kars, meanwhile, is a detailed and informative depiction of repairs to a fortification – even identifying the Ottoman commanders who are overseeing different work areas. This image suggests a greater familiarity with the landscape of Kars, even though it is perspectivally very distorted and inconsistent.14 In addition to Kars, Ali’s Nusretnâme contains images of Tbilisi and Sheki (in Shirvan, Persia.)15 Although the eastern frontiers are the most ubiquitous – owing no doubt to the intense and protracted nature of the Ottoman-Safavid conflict – the western frontiers are also well represented in the late-sixteenth-century illustrated histories of the Ottoman Empire. A 1557 manuscript by Arifî features a doublefolio representation of the Ottoman army laying siege to Timisoara, in Transylvania.16 A Hungarian town, however, was to prove more memorable in Ottoman history – and one of the most depicted cities in the second half of the sixteenth century. This was Szigetvar, the focus of a dramatic Ottoman siege in 12 Istanbul University Library F. 1404, fol. 58a (Lokman) and Topkapı Palace Museum Library H. 1365, fol. 5b (Ali). Only the Lokman image might properly be called a city view, but it is one of the most striking orthogonal views in all Ottoman manuscript illustration. It does not render the city in the same topographic detail as Matrakçı Nasuh’s view of Istanbul, but rather provides a more impressionistic bird’s-eye-view of the city. The view is clearly modeled on the supplemental views of Istanbul that began to appear in mid- to late-sixteenth-century copies of Piri Reis’ Kitab-ı Bahriye, and thus provides a concrete example of cross-pollination between the nautical cartography and historiographical manuscript illustration. 13 Istanbul University Library F. 1404, fol. 125b (Lokman) and Topkapı Palace Museum Library H. 1365, fol. 196a (Ali). 14 A comparison between Lokman’s and Ali’s images of Kars suggests that both artists were quite capable of producing views with the same degree of perspectival consistency as sixteenth-century European bird’s-eye-views, but these perspectival views tended to be less accurate in terms of their rendition of urban topography than the optically distorted and multi-perspectival images. The same is true if one compares Lokman’s Istanbul with Matrakçı Nasuh’s, or Piri Reis’ views of cities in the eastern and western ends of the Mediterranean. One might conclude that in Ottoman views sensitivity to topographic and architectural detail in the local landscape comes at the expense of perspective and other optically “correct” representational devices. 15 Topkapı Palace Museum Library H. 1365, fols. 80a (Tiblisi), 99b (Sheki), and 113a (repairs to the fortress at Sheki). 16 Topkapı Palace Museum Library H. 1592, fol. 18b-19a.
466
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
1566 by Ferhad Pasha. It was during this famous siege that the elderly and ailing Süleyman the Magnificent died. Only a few years after the siege, Ahmed Feridun Pasha, a military man like Matrakçı Nasuh, completed a historical account devoted entirely to this siege, entitled Nüzhetü’l-Ehbar der Sefer-i Szigetvar (1568-1569). In addition to a number of traditional miniatures depicting human gatherings, this account includes three bird’s-eye-views of the Szigetvar, each very different from the others.17 Other European towns were depicted in Ottoman manuscripts as well. Lokman’s Hünernâme,18 a massive, lavishly illustrated two-volume work produced in the 1580s, contains more views of European towns than any other single manuscript after Matrakçı Nasuh. Among these were, in addition to two views of Szigetvar, Vienna (under siege), Budapest, and Szekesfehervar. The Hünernâme also contained a view of Tabriz, and some rare depictions of the Arab provinces. It is striking how rarely the cities of the Anatolia and Balkan heartlands of the Ottoman Empire appear in the illustration programs of these manuscripts. Although collectors’ copies of the famous nautical atlas Kitab-ı Bahriye began to feature bird’s -eye- views of Istanbul in the second half of the sixteenth century, only two or three images of Istanbul exist in the illustrated histories of the sixteenth century. We have no Ottoman images of the first seat of the Empire at Bursa, and none of the imperial city at Edirne. Outside of Matrakçı Nasuh’s halting places in the Mecmua‘-i Menâzil, the only image that has yet come to light of a town in the Anatolian heartland of the Ottoman Empire is a stunning double-folio view of Manisa, where many of the Ottoman crown princes served as governors. This view, which recalls Nasuh’s style perhaps more than any other, is the sole illustration contained in Ta‘lîkîzâde’s Shemâ‘ilnâme.19 More typical is the Hünernâme, which does contain a representation of Istanbul, but no Anatolian or Balkan cities. Rather, the account zigzags between the frontiers of the Empire, from Hungary, to Tabriz on the Safavid frontier, back to Hungary, then to Mesopotamia. This zigzagging produces another type of visual counterpoint – here in addition to the apposition of frontier and center, we see also the juxtaposition of eastern and western frontiers. While the one serves to constantly re-inscribe the link between the source of power and 17 Topkapı Palace Museum Library H. 1339, fol. 28a, 32b-33a, 42a, 43b. Note that 42a and 43b are actually two halves of a single double-folio image which have been separated by one intervening folio, probably in a later rebinding or repair. Most likely, the intervening folio was accidentally inserted in between the two halves of the image. 18 Topkapı Palace Museum Library H. 1523 (dated 1584-85) and H. 1524 (dated 1588). 19 Topkapı Palace Museum Library A. III. 2592, fol. 10b-11a. This view contains the only surviving depiction of the Ottoman royal palace at Manisa, of which nothing remains today. I am grateful to Dr. Filiz Çagman, director emerita of the Topkapı Palace Museum, for bringing this image to my attention.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
467
its limits, the other impresses on the reader the dizzying territorial expanse of the Ottoman Empire. After the turn of the seventeenth century the painted topographies that had graced illustrated histories of the previous century rapidly disappeared as new forms of historical narrative rose to prominence and military strategists increasingly adopted modern European cartographic methods. Except for copies of the Kitab-ı Bahriye, which continued to be produced (as collectors items rather than actual guides) into the eighteenth century, city views seem to have almost no place in either cartographic or painterly imagination of the Ottoman ruling class in the seventeenth and eighteenth centuries. Very little research has been done on the cartography of this period of Ottoman history, so new evidence may yet come to light. In his seventeenth-century travel accounts, Evliya Çelebi describes a “guild of mapmakers” who display and sell maps and city views, and it is possible to imagine that popular fascination with such imagery endured long after the court had lost interest in city views as a tool for articulating an Ottoman imperial vision. III. Architectural Plans and Models Not coincidentally, it is also in the sixteenth century that we find the first evidence of widespread use of architectural plans, drawings, and models in the Ottoman Empire.20 The same forces that engendered the desire to collect place images in commemorative histories also fueled a boom in imperial architectural commissions. Indeed, it was the same elite strata of the Ottoman ruling class who led the battles (siege plans and sketching tools in hand), commissioned the commemorative manuscripts, and finally refashioned the conquered landscapes through their architectural commissions. Members of the ruling elite – particularly those who had amassed wealth and status through conquest – were encouraged to endow architectural complexes and urban institutions in cities all over the empire. The creation of such endowments was regarded as a pious act as well as an efficient way to reinvest 20 The first attempt to deal with Ottoman architectural plans and models as a group is Behçet Ünsal, “Topkapı Sarayı Arşivinde Bulunan Mimarî Planlar Üzerin,,” Türk Sanat Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, 1963, n. 1, p. 168-197, which contains photographic reproductions of some of the plans he found in the Topkapı Palace Museum Archives. Ünsal wrongly attributed the plans to the seventeenth century and after, an attribution that was followed by scholars who cited his work all the way through the 1980s. In fact, some of the plans are much older, as demonstrated in the following, more up-to-date treatments: Gülru Necipoglu “Plans and Models in 15th and 16th-Century Ottoman Architectural Practice”. Journal of the Society of Architectural Historians, 1986, n. 15, p. 224-43; Gülru Necipoglu “Architectural Drawings and Scrolls in the Islamic World”, The Topkapi Scroll – Geometry and Ornament in Islamic Architecture, Santa Monica, CA: The Getty Center for the History of Art and the Humanities, 1995.
468
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
the revenues derived from conquest in the development (or restoration) of physical infrastructure in Ottoman towns.21 But there was a more symbolic and political side to such commissions as well. If the painted images of cities that were consumed privately amongst the ruling class reminded these collectors of the geographical reach of their imperial power, the people who actually lived in those far-off places had to be reminded in a more public medium: the visual and material fabric of the city. Architectural projects redefined the old urban centers of the Ottoman Empire into Ottoman towns with distinctively Ottoman skylines.22 The daily, lived experience of urban space was altered to reflect the institutional culture and architectural canons of Ottoman Istanbul. Thus, architectural plans, drawings and models represent another – and more “down to earth” – aspect of the same socio-political project at work in the painted images of cities: to visualize, represent, and reproduce Ottoman imperial power via the image of the city. The architectural image of the Ottoman city was manufactured largely in Istanbul, where the Corps of Imperial Architects (hassa mimarlar ocagı) resided. The Corps was created in the sixteenth century specifically to handle elite architectural commissions. It was headed up by Chief Imperial Architect, a post which was held for much of the sixteenth century by Mimar Sinan, by far the most famous and prolific of all Ottoman imperial architects and arguably one of the great architectural geniuses of world history.23 With Sinan at its head, the Corps drafted plans for a wide variety of commissions, from monumental imperial mosque complexes to commercial structures to tombs, bridges, and roadside fountains. In the case of major commissions from the imperial house21 On the role of architecture and urban foundations in the assimilation of conquered lands, see Ömer Lutfi Barkan, “Osmalı İmparatorlugunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I: Istilâ devirlerinin kolonizatör Türk dervisleri ve zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, 1942, n. 2, p. 279-386; Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarzına Ait Araştırmalar”, Istanbul Üniversitesi Iktisat Fakültesi Mecmuası, 1962-1963, v. 23, n. 1-2, p. 239-296; Halil Inalcık, “Ottoman Methods of Conquest”, Studia Islamica, 1954, n. 2, p. 103-129; Mustafa Cezar, Typical Commercial Buildings of the Ottoman Classical Period and the Ottoman Construction System, Istanbul: İş Bankası, 1983; Heath Lowry “From Lesser Wars to the Mightiest War: The Ottoman Conquest and Transformation of Byzantine Urban Centers in the Fifteenth Century,” A. Bryer and H. Lowry, (eds.), Continuity and Change in Late Byzantine and Early Ottoman Society, Birmingham and Washington: University of Birmingham and Dumbarton Oaks, 1986, p. 261-274. 22 Çigdem Kafescioglu, “‘In the Image of Rum’: Ottoman Architectural Patronage in Sixteenth-Century Aleppo and Damascus,” Muqarnas, 1999, n. 16, p. 70-96; Heghnar Zeitlian Watenpaugh, The Image of an Ottoman City: Imperial Architecture and Urban Experience in Aleppo in the 16th and 17th Centuries, Leiden and Boston: E. J. Brill, 2004. 23 Gülru Necipoglu, The Age of Sinan: Architectural Culture in the Ottoman Empire, London: Reaktion, 2005.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
469
hold, particularly those built in Istanbul, not only the plans but the construction as well would have been overseen by the Chief Imperial Architect and his staff. However, for smaller projects in more distant locations the plans were often sent to local architects, who organized locally-based master craftsmen to translate the plans into a finished structure. The result was that while these buildings’ overall floor plan, shape, and profile in the city’s skyline evoke the image of sixteenth-century Istanbul, the exterior presentation include designs and decorative patterns that are local in origin. As with military siege plans, architectural drawings were first and foremost functional objects subject to wear and tear, and were often of little interest after their practical purpose had been fulfilled. Thus, relatively few Ottoman architectural plans – and no models – have survived into the present day. However, references to architectural plans are found in Ottoman archival documents (“see the attached plan”), and we have both textual and pictorial references to the use of three-dimensional models for monumental structures as well. From this evidence we know that plans or drawings sometimes accompanied written instructions sent to provincial cities, and confirm that such images were circulated amongst Istanbul elites, local patrons, and masters of the building trades throughout the empire. Given that these plans are few in number and not easily accessible to scholars, it is unsurprising that they have not been widely studied or reproduced. This is a case in which the visual evidence is probably not sufficient for any one place or time period to draw many conclusions about urban history or development based on the visual sources alone. However, if studied in conjunction with textual evidence of city planning, including archival documents, account books, cadastral registers, and the biographical or topographical surveys left behind by Ottoman architects and historians, architectural plans and models may have a role to play in elucidating our understanding of urban planning and urban landscape design in the Ottoman period.24 24 Sinan’s biographical manifestoes (as recorded by Sâi Mustafa Çelebi) have been studied by Rıfkı Melûl Meriç, Mimar Sinan: Hayatı, Eseri, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1965; and more recently G. Necipoglu, The Age of Sinan: Architectural Culture in the Ottoman Empire, Princeton: Princeton University Press, 2005. A recent facsimile edition, very useful for urban historians, translates these works into modern Turkish and juxtapositions them with painted architectural imagery, plans, and landscape photography: Samih Rıfat Develi, Yapılar Kitabı, Istanbul: K Kitaplığı, 2003. Other primary sources on the Ottoman architectural landscape of Istanbul include the Risale-i Mi‘mariyye of Cafer Efendi, architect of the Sultan Ahmed Mosque, Howard Crane, trans., Risale-i Mi‘mariyye: An Early SeventeenthCentury Ottoman Treatise on Architecture, Leiden and New York: E. J. Brill, 1987; and the Hadikat al-Cevâmi of Hafız Hüseyin Ayvansarayî describing the mosques of Istanbul in the eighteenth century, Howard Crane, trans., The Garden of the Mosques: Hafız Hüseyin Ayvansarayî’s Guide to the Muslim Monuments of Ottoman Istanbul, Leiden and Boston: E. J. Brill, 2000.
470
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
IV. European Sources Bird’s-eye-views of towns and cities began to gain popularity in Europe in the fifteenth century. As in the Ottoman Empire, some of the earlier examples spring from nautical cartography, including isolarii, or “books of islands” that depicted coasts and islands of the Mediterranean and sometimes featured views of important port cities. A view of Istanbul was included the Italian Cristoforo Buondelmonti’s Liber Insularum Archipelagi, first completed in the first quarter of the fifteenth century and avidly recopied and circulated throughout the fifteenth century and into the sixteenth and early seventeenth centuries. The views of Istanbul in the various extant copies of the Buondelmonti manuscript are of special interest because they span the period of the city’s conquest and incorporation into the Ottoman Empire. A detailed study of these images has been undertaken by Manners (1997), who shows that even well after the Ottoman conquest in 1453, Istanbul continued to be portrayed as a Byzantine city in copies of the Liber Insularum Archipelagi – with the exception of one important and fascinating view of the city in a 1480 copy of this work housed in the University and State Library of Düsseldorf, which illustrates the transformation of the Byzantine city in the early decades of Ottoman rule.25 Another early European view of Istanbul is to be found in Hartmann Schedel’s Liber Cronicarum, known in English as the Nürnburg Chronicle after the German city in which it was first published in 1493. Printed from woodcut blocks, the Nürnburg Chronicle was published in multiple copies, two of which ultimately found their way to the imperial libraries of the Topkapı Palace in Istanbul.26 There are two images of Istanbul in the Chronicle, one a general view and the other a detail of the vicinity of the Aya Sofya and the Hippodrome indicating an area recently destroyed by fire.27 Unlike the views in the Buondelmonti manuscript, which were recreated with each new copying, the Schedel views were identically reproduced in each new copy of the Chronicle. Thus, all copies of the Chronicle contain an identical set of images. Amongst these are a large number city views – mostly European towns, but by no means all based on fact. For some cities, no prototypical view based on first-hand knowledge was available, and in these cases a generic image of a Eu25 Ian R. Manners, “Constructing the Image of a City: The Representation of Constantinople in Christopher Buondelmonti’s Liber Insularum Archipelagi”, Annals of the Association of American Geographers, 1997, v. 87, n. 1, p. 72-102. 26 Topkapı Palace Museum Library Y.B. 3470 and H. 2878. There is also a view of Jerusalem in the Nürnberg Chronicle, but that city was not yet under Ottoman sovereignty when the view was authored. 27 Albrecht Berger and J. Bardill, “The Representations of Constantinople in Hartmann Schedel’s World Chronicle, and Related Pictures”, Byzantine and Modern Greek Studies, 1998, v. 21, p. 2-37.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
471
ropean town was simply slotted in. However, the views of Istanbul are indeed based on the actual topography of the site. In the general view, the situation of the city and its harbors is recognizable, but there is little elaboration of the cityscape beyond these general topographic outlines and a few major monuments – the Theodosian land walls, the Aya Sofya. Clearly what is depicted is the Byzantine city, despite the fact that the view was produced fully fifty years after the Ottoman conquest. The Byzantine palaces figure prominently in Schedel’s view of the city, and no Ottoman modification to the cityscape is visible. Curiously, however, the smaller, detailed view of the fire-ravaged city center does indeed indicate that we are looking at the Ottoman city. Here Aya Sofya has its first three minarets (the fourth was added in the sixteenth century), and the outer walls and first court of the new Topkapı Palace are visible on the right and labeled “Dom. Mag. Turci” – the “Domicile of the Grand Turk.” Schedel’s Chronicle and the Düsseldorf copy of the Buondelmonti manuscript mark a turning point in European representation of the Ottoman imperial city – and of the Ottoman Empire more generally. The views of Istanbul contained in these works acknowledge (albeit inconsistently) for the first time the Ottoman transformation of the urban landscape. The Ottoman conquest of the city in 1453 had sent shock waves through Europe, and in the years that followed there was a palpable reluctance among Western European thinkers to acknowledge that the loss of Christian hegemony over the city might be anything but temporary. This is reflected in the persistent depiction of the Byzantine city in place of the Ottoman. All the later copies of Buondelmonti save the Düsseldorf image portray the Byzantine imperial city, as does the general view contained in Schedel. This wishful extension of a past political and architectural reality into a new era went unchallenged at a time when it was still acceptable – as in Schedel’s Chronicle – to simply substitute a generic image of a city when one based on observation was not available. In this context, the fact that Istanbul was represented with any degree of topographic accuracy at all indicates its prominence in the minds of Western Europeans. (The only other non-European city represented in the Chronicle is Jerusalem.) Yet we also see here – in the Düsseldorf image and in Schedel’s view of the fire-ravaged city center – a newly emerging imperative that the representation should, as much as possible, “mirror” the reality, however politically disagreeable that reality might be. In the coming century, the city view will no longer be a placeholder, icon, or an avatar of political ambition, but rather a re-presentation of an earthly reality. It is this imperative that will define European city views of the sixteenth century. Europe in the sixteenth century saw not only a growing interest in a “realistic” or “accurate” depiction of the cityscape, but also an explosion in the popularity of city views. By mid-century, city views were proliferating in historical, geographical, and travel accounts, and European cartographers had begun
472
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
producing gazetteers of city views to feed a growing appetite for cartographica among Europe’s educated elite. Along with the growing popularity of city views, the repertoire of cities expanded significantly. In addition to Istanbul, cities that were focal points of trade, including Bursa, Ankara, Izmir, and Aleppo, also proliferated in European sources, reflecting not only greater European interest in the urban topography of these places, but also greater European economic penetration of Ottoman cities. Undoubtedly the best example of the surge in popularity of city views in western Europe in the sixteenth century is Georg Braun and Franz Hogenburg’s enormously successful Civitates Orbis Terrarum, a six-volume set of city views printed from copper plates and published between 1572 and 1618. The Civitates Orbis Terrarum was widely imitated in its day, and Braun and Hogenburg’s plates were also used to produce single-sheet views. The plates were passed along by sale and / or inheritance to a long sequence of mapmakers and publishing houses who used them to illustrate a variety of atlases, gazetteers, and travelogues until they finally wore out in the mid-eighteenth century. The Civitates and its various imitators and successors included a view of Istanbul, which as a result of the wide circulation of the Civitates images is probably the best known European view of Ottoman Istanbul. However, the Civitates Istanbul was not an original view – rather, it was based on a famous bird’seye-view of the city by Giovanni Andreas di Vavassore. The Vavassore view of Istanbul was probably made between 1535-1540.28 The layout of the city and its suburbs in the Vavassore view are impressive in their use of scale and perspective, and create the initial impression of a more detailed, more sophisticated view than the renditions in Buondelmonti and Schedel. This is clearly the Ottoman imperial city, and seems in particular to take into account Mehmed Fatih’s post-1453 alteration of the cityscape. The Topkapı Palace is clearly visible on the tip of the peninsula of the old city, the site of the Roman acropolis, as are the Yedikule fortress in the Theodosian land walls and the mosque complex of Mehmed II in the heart of the old city. Yet closer examination of the Vavassore view reveals inaccuracy and even outright fabrication in the details of the cityscape. It is clear that the author of the view does not have firsthand knowledge of these places, or indeed of the city as a whole. Moreover, the Vavassore view reveals nothing of the transformation of the city between the reign of Fatih and that of Süleyman Kanunî. Ottoman renditions of Istanbul in the same era, such as the view contained in Matrakçı Nasuh’s Mecmu‘a-i Menâzil, or those included in some copies of Ki28 The Vavassore view was long believed to have been produced in 1520, and this date has only relatively recently been revised to 1535-1540. Older secondary sources are likely to give the date of 1520 (Manners, idem., p. 91). See also Albrecht Berger, “Zur sogenannten des Vavassore”, Istanbuler Mitteilungen, 1994, v. 44, p. 329-355.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
473
tab-ı Bahriye of Piri Reis, reveal another city entirely, one whose skyline has been refashioned by the cascading domes and minarets of the imperial mosque complexes crowning its hills. The Ottoman views include a fair share of inaccuracy and exaggeration, but they are unfairly regarded as less reliable than European views because they do not make consistent use of scale and perspective, which creates a more naïve or “pictorial” (rather than “cartographic”) impression. Yet despite their “naïve” first impression, views of the city produced by Vavassore’s Ottoman contemporaries are arguably far more “accurate” than Vavassore’s famous image of the Ottoman imperial city. The source of the Vavassore view itself is obscure, but Manners has argued plausibly that it may link back to the view of Istanbul in the Düsseldorf copy of Buondelmonti’s Liber Insularum Archipelagi and to a lost view of Istanbul included in a cycle of murals created in the 1490s for an Italian nobleman’s villa at the town of Gonzaga. The illustrious Italian artist Gentile Bellini, who spent time in residence at the court of Mehmed Fatih in the 1480s and had firsthand knowledge of the Mehmed’s Istanbul, is known to have provided models for the Gonzaga murals, and thus may be the missing link in explaining the derivation of the Vavassore view.29 Whatever Vavassore’s source – and whatever his inaccuracies – his view becomes the source for almost every subsequent European bird’s-eye-view of Istanbul, most famously the promiscuous Braun and Hogenburg etching, but many others as well. Indeed, the Vavassore view remains the defining image of Istanbul throughout the sixteenth and seventeenth centuries and well into the eighteenth, reappearing in a variety of printing technologies – etchings, engravings, wood cuts, lithography. Several such views are preserved in the collections of the Topkapı Palace Library. The level of detail and accuracy in these images varies widely, but they all adopt Vavassore’s vantage point – which surveys the historic peninsula, Galata, and the entrances to the Golden Horn, and the Bosphorus as if from high above the Asian suburb of Üsküdar. This makes for easy comparison among the images, and even allowing for vast discrepancies in accuracy it is possible to trace in them the evolving profile of the Ottoman city, as each new sultan after Mehmed Fatih adds his imperial mosque complex, and a new skyline of domes and minarets comes to define the image of the Ottoman imperial city. Of course, Istanbul is not the only Ottoman city depicted in European town views. Other cities made appearances in histories and travel accounts of the sixteenth, seventeenth and eighteenth centuries. Illustrated histories produced in Europe – like those produced in Istanbul – often used city views to illustrate narratives of Ottoman sieges, particularly in Eastern Europe and the Me29 Manners, idem., p. 93-94.
474
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
diterranean. Unlike the Ottoman city views, which formed part of a triumphalist narrative of imperial expansion, European siege views reflect an anxious sense of encroachment. For Europeans, Ottoman encampments on the outskirts of the city signified menace. The eighteenth and nineteenth centuries brought new trends to European representation of Ottoman cities. The surge in popularity of panoramic city views was among the most notable of these. Panoramic views were not unknown before this time; we have a few such views dating to the sixteenth century, most of which feature the walled city as observed from the vantage point of the Galata Tower, such as the famous panorama of imperial Istanbul drawn by the visiting Dutch artist Melchior Lorichs in 1559.30 Panoramas were thus nothing entirely new to the repertoire of urban imagery, but in the eighteenth and nineteenth they quickly became the most popular types of city views – first in sketches and engravings and later in photography. Indeed, while orthogonal bird’s -eye- views like Vavassore’s or Braun and Hogenburg’s seem to have reached a height of popularity in the sixteenth and seventeenth centuries, the popularity of panoramic views of the city endures and grows after the orthogonal views have begun to feel quaint and antique. Panoramas were well suited to the modern cityscape, which had long burst through the city walls, leaving behind the compact, circumscribed form that had been so easy to capture in a bird’s-eye-view. The modern city sprawled beyond the crumbling walls, up the shores of the Bosphorus and the Golden Horn. No truthful bird’s-eye-view could ever again hope to capture all of it – not, at least, until the era of satellite imagery. At the same time, the skyline so carefully defined over the course of the centuries by the Ottoman sultans’ architectural commissions made for a dramatic panorama. The obvious vantage point for taking in the imperial city on its historic peninsula was the Galata Tower. These images continued to emphasize the walled city. However, other parts of the city are also now commonly depicted in panorama as well. Galata itself could be surveyed from the garden of the Süleymaniye – and later from the Beyazid fire tower, constructed in the mid-nineteenth century. The shores of the Bosphorus, meanwhile, arrayed themselves in a splendid, ready-made panorama from the water. V. Orientalist Images Urban historians of the Ottoman Empire have long made use of eighteenthand nineteenth-century orientalist images of the city in a variety of media, inc30 An attractive facsimile of this important panorama complete with scholarly commentary has recently been published: Cyril Mango and Stephan Yerasimos, Melchior Lorichs Panorama of Istanbul – 1559, Bern: Ertug and Kocabıyık Publications, 2001.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
475
luding painting, drawing, and engraving.31 Urban landscape was a favorite subject of orientalist artists and architects, who were fascinated by the antiquity of Eastern Mediterranean landscapes, with their many layers of civilization, and by the remarkable ethnic diversity of Ottoman city dwellers. It should be noted at the outset that the various media in which orientalist painters and draftsmen worked (painting, drawing, engraving and printmaking, etc.) each carry with them specific issues in terms of technique, representational conventions, audience, dissemination and use. A more detailed inquiry would need to address these distinctions. For the purposes of this brief survey, however, I will focus on some of the urban landscape themes commonly encountered in all these various types of representation. Many of the themes first taken up by orientalist painting, including architectural landscapes and ethnographic types, later carried over into the medium of photography as that method of documentation became more popular and more accessible over the course of the nineteenth century. However, early photography faced several constraints that painting and drafting did not. First, the relatively long exposure times and ample natural lighting required by early photographic technologies meant that photographers could not effectively capture some scenes. Second, cultural objections to the photographing or public display of the private inner sanctum of the home, or indeed of women in general, meant that photographers simply did not have access to such views. Nor, obviously, could photographers resort to imagination or memory to capture those views they could not capture on the spot. Painters and engravers, of course, could and did render scenes from memory and imagination, and thus despite the introduction of photography in the Ottoman Empire in the mid-nineteenth century, these remained a popular media for documenting the urban landscapes of the Ottoman world. The most important names in this field – to cite but a few – were the British orientalist painters David Roberts (1796-1864), John Frederick Lewis (1805-1876), and Edward Lear (1805-1888), and the French Jean-Léon Gérôme, Gustave Boulanger, Charles-François Daubigny, and Pierre Désire Guillemet. Most of these artists traveled extensively in the Ottoman Empire. Others, like the Franco-German Antoine Ignace Melling (1763-1831) focused on Istanbul. Melling, an architect working under Ottoman royal patronage, produced a detailed series of landscape paintings of Ottoman Istanbul, first published in 1826, which are among the most nuanced images of city in the early nineteenth century. Melling’s work is particularly important since it depicted the Bosphorus at a moment when 31 Recent examples of innovative use of such imagery to research the urban landscape history of the Ottoman Empire include Dogan Kuban, Ahsap Saraylar, Istanbul: Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, 2001; and Shirine Hamadeh, “The City’s Pleasures: Architectural Sensibility in Eighteenth-Century Istanbul,” Ph.D. diss., Massachusetts Institute of Technology, 1999.
476
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
Ottoman palaces are first beginning to line its shores – establishing a new axis of urbanization in the city. Guillemet worked for time in the court of Sultan Abdülaziz. Abdülaziz was not the only Ottoman sultan to keep a European orientalist landscape painter in his pay; his successor, Abdülhamid II, employed Amadeo Preziosi of Malta (1816-1882). Orientalist landscapes were often dramatized in ways that would have been difficult to affect in a photographic image. But along with this freedom to romanticize (and exoticize) came a more vibrant, more human portrayal of the city – particularly when compared to early photographs, whose long exposure times usually meant the scene had to be either devoid of people or carefully staged. Thus, mixed in among the orientalist fantasies of harems and water pipes – stereotypes that sold well back home in Europe – we can also encounter sensitive, closely observed scenes from daily life in the city. For example, the work of Amadeo Preziosi includes scenes of daily life in mid-nineteenth-century Istanbul that would have been impossible to capture on film, such as the interior of a coffee house, or a group of women and children drinking from a street fountain, hennaed fingernails clutching a parcel as a lady pulls down her face veil to drink.32 Markets, bazaars, and even the quieter bustle of residential side streets were all too crowded and too poorly lit to be captured by early photography, yet these too are well represented in orientalist painting. John Frederick Lewis, in particular, was known for his evocative renditions of Cairo’s street life, as were two more artists working in late Ottoman Cairo, Frank Dillon (1823-1909) and William Simpson (1823-1899). The human dimension of street life in Ottoman cities was only part of what interested orientalist painters. Equally if not more compelling for them were the architectural environments that formed the backdrop against which contemporary life unfolded. Monumental architecture – Pharaonic, Hittite, Greek, Roman, Byzantine, Mamluk, Ottoman, and more – is far and away the favorite theme of orientalist painters. The orientalist fascination with ruins reflected the role of archaeology in the construction of European modernity. Ever since the European “rediscovery” of classical antiquity in sixteenth century, artists and intellectuals had sought to establish Western Europe as the philosophical and political heir to ancient Greece and Rome. Thus archaeology occupied a central place in the transformative European intellectual movements of the Renaissance and the Enlightenment. Steeped in this intellectual culture, European travelers in the Ottoman realm were preoccupied with the ruins that dotted the landscape. Particularly important were the ruins of classical antiquity and ancient Near Eastern civilizations (Assyrian, Phrygian, Hittite, Pharaonic, and so on), which Europeans regarded as more rightfully their own heritage 32 “Coffeehouse, Istanbul”, 1854, and “Women at a Street Fountain”, c. 1845, both in the Searight Collection at the Victoria and Albert Museum, London.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
477
than that of the Islamic world. These artifacts were the focus of most early archaeological work in the Ottoman Empire, and stunning “finds” (many of which were not news to local communities) were regularly and unabashedly carried back to Western Europe. There they formed – and still form today – the centerpieces of archaeological collections in Britain, Germany, and France, exemplifying to nations of Western Europe the “foundations of Western civilization.” Of course, not everything could be removed to archaeological collections in Europe, and so many more ruins were “collected” in the form of orientalist painting. In the case of a living city like Istanbul or Jerusalem, ruins from the classical period form one layer of a complex and storied urban landscape; the traces of classical antiquity may be strewn amidst the construction of later periods, or adapted to new uses. However, orientalist painters were also fond of depicting the abandoned cities of classical antiquity (and in Egypt Pharaonic monuments), crumbling ruins of once-great towns on the shores of the Aegean and Mediterranean – such as Ephesus, Pergamon, Jericho, Petra, and Giza. These “lost cities,” which are often depicted in highly romanticized form, are usually understood to signal a contrast between the splendors of the ancient past and a dilapidated and decadent present. The unfavorable comparison of the Ottoman present with the archaeological past formed part of the Eurocentric logic used to justify European colonial interventions (including the removal or archaeological patrimony) in Ottoman realms. It is worth remembering in this connection that the first major European colonial intervention in the Ottoman realm – the Napoleonic invasion of Egypt – was a scholarly as well as a military endeavor, producing the massive Description de l’Egypte, which is replete with city views, maps, architectural history, and archaeological survey.33 The image of the city – both living Ottoman cities and the lost cities of antiquity – thus becomes an integral part of the ideology of European colonial penetration. Yet while the idealization (and subtle politicization) of antiquity is unmistakable in the urban landscapes of the orientalist painters, there is also an important countercurrent to be found in the opulent depiction of the Islamic monuments of Ottoman cities. Mosque interiors – another subject that was both technically and culturally difficult to capture on film – are a common subject in these paintings, and while streets and markets may be marked by aestheticized dilapidation, mosque settings are always rich and splendid. Elaborate and well-maintained street fountains, gardens, and cemeteries are also part of the orientalist depiction of Ottoman cityscapes. Thus, Islamic and Ottoman eras are somewhat exoticized but not wholly denigrated as to their contribution to the urban landscape. 33 On the Description de l’Egypte see Anne Godlewska, “Map, Text, and Image: The Mentality of Enlightened Conquerors: A New Look at the Description de l’Egypte”, Transactions of the Institute of British Geographers NS, 1995, n. 20, p. 5-28.
478
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
There is a fascinating tension here: On the one hand, we find a desire to draw an unfavorable comparison of the present with the past, to mourn the submersion of the ancient civilizations in the landscape of Ottoman Islam, and to justify European colonial interventions in the Ottoman lands. On the other, we see a genuine appreciation of the architectural achievements and urban vibrancy of the Islamic world. Nor was this tension limited to the output of European orientalists. European-trained Ottoman artists of the nineteenth century, such as the French-trained painters Osman Hamdi Bey (1841-1910) and Seker Ahmed Pasha (1841-1906), produced paintings in the style of their teachers, the French orientalist masters Gérôme and Boulanger, and encouraged the sultans to collect orientalist works. Osman Hamdi Bey was an important force behind the development of archaeology and modern museum collections in the Ottoman Empire, projects he saw as crucial to Ottoman reform and modernization. Both he and Ahmed Pasha, as European-educated Ottomans, responded to the Ottoman urban landscape with a mixture of admiration for its aesthetic, social, and historical vibrancy and regret at its un-modern dinginess and crowding.34 The rich and complicated depiction of urban landscape in orientalist painting deserves more attention from urban historians, not because the paintings are particularly “accurate” documentations of city life, but because they offer insight into how Europeans and European-educated Ottomans saw these multi-layered cities at a crucial historical moment. VI. Photography That same historical moment has been somewhat more extensively – though certainly not yet adequately – explored in the medium of photography.35 The first modern photographs were created in the 1820s in France, and the technology quickly began to proliferate in Western Europe. By the 1840s, photographic technology had become sufficiently portable that European travelers and colonialists began to use it to document their journeys. One of the earliest such photographic tours was a French expedition to the Arab provinces of the 34 See Wendy M.K. Shaw, Possessors and Possessed: Museums, Archaeology, and the Visualization of History in the Late Ottoman Empire, Berkeley: University of California Press, 2003; and Ahmet Ersoy, “On the Sources of the “Ottoman Renaissance”: Architectural Revival and its Discourse during the Abdülaziz Era (1861-76)”. Ph.D. diss., Harvard University, 2000. These studies also discuss the varying representational agendas of European and Ottoman orientalist painters of the nineteenth century, a novel and important new line of inquiry in our understanding of the visual culture of the late Ottoman Empire. 35 Three useful surveys of photography in the Ottoman Empire are: Engin Özendes, Osmanlı Imparatorlugu’nda Fotografçılık, 1839-1919. Istanbul: İletişim Yayınları, 1995; and by the same author Abdullah Frères, Osmanlı Sarayının Fotografçıları. İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1998; Bahattin Öztuncay, The Photographers of Constantinople: Pioneers, Studios, and Artists from 19th Century Istanbul, Istanbul: Aygaz, 2003.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
479
Ottoman Empire in 1839-1840. Others followed, including French, German, Italian, and British photographers. Photographers typically traveled in groups that included other members of the European intelligentsia – writers, artists, and thinkers, and diplomats. Occasionally a photographer took up residence for a time in the Ottoman capital, such as the Italian Carlo Naya, who opened Istanbul’s first commercial photographic studio in Pera in 1845. Naturally, the Ottoman court was aware of these visiting luminaries, and showed an interest in their work. Ottoman dignitaries had acquired the European habit of decorating their palaces with portraits and landscape paintings, and photography promised to elevate this aristocratic practice to a new level. In 1852, the Italian Ernest de Caranza presented Sultan Abdülmecid (r. 1839-1861) with an album of fifty-five images recorded on his travels in Istanbul and Anatolia. The gift was received enthusiastically and earned de Caranza the informal title of “photographer to the Sultan.” Shortly thereafter, in 1855, James Robertson, an Englishman working as a designer in the Ottoman imperial mint published his photographs of the Crimean war, thus introducing to the Ottoman world the craft of photojournalism. Later, in 1870, the Swedish Guillaume Berggren was so captivated by Istanbul that he decided to stay and open a studio in Pera that specialized in landscape views of the Ottoman imperial city. Soon enough, Ottoman subjects began to experiment with photography as well. Most local photographers in the Ottoman Empire were members of ethnic minority communities, particularly Armenian, Greek, and Levantine Christians. These communities had long cultivated business and intellectual relationships with Europe, and thus were the first to learn the new technology and its commercial applications. The first Ottoman subject to open a photography studio was Basile Kargopoulo, whose Pera shop front opened in 1850. Kargopoulo made his living on portraits, but he was also an important landscape photographer who became known for his panoramic photographs of Istanbul. However, it was two studios founded in the same neighborhood a few years later that would become the best known of all. The combined output of the firms of Sabah & Joaillier and Abdullah Frères constitutes an enormously important source of visual material on the urban and architectural history of the Ottoman Empire. The Levantine Pascal Sabah opened his Pera studio, El Chark in 1857. In 1888 Sabah took on a partner and successor, Policarpe Joaillier, and the studio came to be known as Sabah & Joaillier. The Abdullah Frères studio was opened in 1858 by three Armenian brothers, Kevork, Vichen, and Hovsep Abdullah. Vichen was a well-known painter, who had made portraits and miniatures for pashas and other Ottoman notables, and had later worked with German photographer named Rabach, whose studio was in the Beyazid neighborhood of Istanbul. They took the business over from Rabach in 1878 and moved it to Pera.
480
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
Urban landscape photography of the kind produced by the Sabah and Joaillier and Abdullah Frères studios was used for both commercial and documentary purposes. One of the most common commercial uses of landscape photography in the Ottoman Empire was for postcards. The proliferation of postcards in the late nineteenth and early twentieth century bespeaks the greater presence of foreign travelers in the region resulting from Western European penetration of the Ottoman economy. Europeans came to the cities of the Ottoman Empire as ambassadors, merchants, consultants, financiers, expatriates, and tourists. They came in far greater numbers than in the past, and headed not only for cosmopolitan port cities like Istanbul and Izmir, as in the past, but now also for the cities of the Anatolian hinterland. At the same time, centralized postal services were coming into existence for the first time. European visitors brought the habit of sending postcards with them from Europe – where postcards were already a popular novelty – and commercial photographers working in Ottoman towns and cities began to cater to this market. As more and more Ottoman townsmen began to cultivate contacts among visiting European merchants, bankers, and experts, postcards also provided a way to stay in touch. Modern postal services also meant increased written contact between Ottomans living in different parts of the empire, and soon postcards were avidly exchanged among Ottoman subjects as well as with foreigners. Landscape was always a popular theme in postcards, given that their primary purpose was to serve as a memento of a place. Landscape photography was not only in demand in commercial or touristic settings; it was also desired by the Ottoman court as documentation of the Empire. This was, in a sense, a modern version of Matrakçı Nasuh’s work: the landscapes of empire commemorated preserved, and symbolically reclaimed through the act of representation. Only the medium had changed, from paint and gold leaf to photographic emulsion. Beginning in the 1860s, the Abdullah Frères were designated official photographers of the imperial household, a status they retained until 1880, when they fell from favor with Abdülhamid II and were ultimately replaced by Sabah & Joaillier. While much of the work commissioned by the imperial household consisted of portraits and calling cards, Abdülhamid later commissioned Sabah & Joaillier to produce a series of albums documenting the Ottoman Empire. The Abdülhamid II albums (and negatives) survive in the collections of the British Library, the U.S. Library of Congress, and Istanbul University Library.36 They constitute an important record of the Ottoman Empire near the end of its long life, and also a crucial witness to the 36 Carney E.S. Gavin and the Harvard Semitic Museum, ed. “Imperial Self Portrait: The Ottoman Empire as Revealed in the Sultan Abdul Hamid II’s Photographic Albums”, Journal of Turkish Studies, 1988, v. 12. Also relevant to the role of photography in advancing Ottoman representational agendas in the late nineteenth century is Ahmet Ersoy, “A Sartorial Tribute to Tanzimat Ottomanism: The Elbise-i Osmaniyye Album”, Muqarnas, 2003, n. 20.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
481
transformations wrought upon Istanbul and other Ottoman cities in the modernization programs of the nineteenth century. Urban landscape photography – both commercial and imperial – predictably featured famous historical monuments, but images of modern streets and districts were almost equally popular. The refashioning of Ottoman cities in this period included the introduction of wide, modern boulevards and “rationalized” street grids, public transportation, European-style plazas and public gardens, and European architectural innovations like multistory apartment buildings and large office buildings.37 Photography was used to record and advertise these urban improvements, celebrating the remaking of Ottoman cities in a modern, European image. But it wasn’t only a desire to flaunt the modernization of the urban environment that lead photographers to prefer these images; they were also easier to shoot. The wide boulevards and large, open plazas allowed sufficient light and opened up vistas of the town that were denied in the narrow, shaded streets of older, unrenovated urban quarters. Architectural and urban historians who have attempted to photograph these distinctive and compelling landscapes know how difficult they can be to capture on film, even with modern technologies that allow for sophisticated manipulation of the photographic exposure – not to mention even more recent horizons of digital alteration. Early photographers, with their more limited technological horizons, often found the challenges of photography in dark, narrow, crowded streets insurmountable. It was easier to get satisfactory results in the modernized parts of the city. It is almost as if representation and reality of the modern cityscape were calling one another into being: the desire of the camera for light and panoramic vistas was one and the same with the desire of the modern urban subject for rational, enlightened urban planning. The urban forms considered most likely to fuel the modern economy and engender the modern spirit in Ottoman towns also happened to be those best suited for photography. It is striking how many postcards of Ottoman cities feature views of tramlines, boulevards, or plazas. Of course, there was also a desire to capture the “authentic” charm of life in the old quarters of the city, particularly in the postcard market – a demand for local flavor and ethnographic particularity – and photographers catered to this taste as well. Some shots captured neighborhood or street scenes that included human subjects, but due to the relatively long exposure times required by early photographic technologies (and the reluctance of some subjects) candid ethnographic material was not always easy to capture on film. Most “ethnographic” photography, therefore, consisted of posed subjects wearing the “traditional” attire of some or other ethnic, tribal, or professional guild identity – “Wo37 Zeynep Çelik, The Remaking of Istanbul: Portrait of an Ottoman City in the Nineteenth Century, Seattle: University of Washington Press, 1986.
482
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
od Cutter,” “Kurdish Chieftain,” “Chimney Sweep,” “Fireman,” “Gypsy Family,” “Armenian Lady,” and so on. In the late nineteenth century, after photographic technology had improved somewhat, street scenes became more common, and through these photographers tried to give a sense of the texture of neighborhood life. They also captured the residential architecture of Ottoman towns. Little of this architecture survives into the present day, and much of what has survived has been unreliably restored, making these neighborhood photographs particularly valuable sources for understanding the history of the vernacular landscape of the Ottoman city. In addition to the documentation of architecture and urban landscape provided by street-scene photographs, one cannot help but be struck by the gendered character of urban space that they capture. In the Ottoman Empire, as in the rest of the Islamic world, public space was traditionally male space, whereas the private space of the home was the realm of women and children. The privacy of the female body was part and parcel of the private space of the home, and thus both the female body and the interior of the home were ideally to be shielded from the public gaze. Whereas men appear in both street-scenes and studio “ethnographic type” shots, images of women appear overwhelmingly in the latter category. In fact, it is well known that up through the early twentieth century Muslim ethnographic types were almost always represented in such photographs by Christian models dressed as Muslims, since for most Muslims the idea of rendering a visual (in this case photographic) display of a woman’s person – even fully dressed and veiled – represented a violation of the private realm of the family.38 Presumably some of the male ethnographic type photos must also have been contrived, though less for reasons of privacy and honor than for the lack of suitable models. It is notable that the cultural “location” of male bodies in public space and female bodies in private, domestic space carries over even into staged studio portraits. Male subjects representing ethnic or guild identities are almost always represented in outdoor clothing, and are posed either against plain backdrops with painted backdrops and props representing outdoor / public spaces. Female subjects, by contrast, are always represented in domestic settings, or with studio backdrops and props suggesting such settings. There was a demand for this kind of image in the postcard market, particularly among European consumers, for whom the com38 Sometimes the models were not only not Muslim, but not female either. As Özendeş (idem., p. 84-85) notes, the ostensible reason for this was the unavailability of Muslim female models, but this seems a naïve explanation given the obviousness of the male models – some of whom appear to be well into their teens, too old to convincingly portray a woman. There are other peculiarities in the images: the women wear (transparent) face veils), and concealing garments, but cross their legs in the style of men. It does not seem far-fetched to suggest that the images are deliberately gender transgressive – a distinctively urban sexuality and one long associated with the back streets of the European quarter of Pera, only blocks away from most of the photographic studios.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
483
parative seclusion of Ottoman Muslim women attracted intense curiosity (and salacious fantasy) about their hidden (to European men) interior world. These images have an obviously touristic and voyeuristic function, but not all domestic images were staged for the postcard market. Ethnographic types were also included in the imperial albums, as ethnic diversity was an important aspect (in part because for the Sultans it implied economic diversity and a thriving mercantile culture) of urban life. Wealthy individuals of all ethnic backgrounds soon followed the palace’s lead and began to construct photographic records of their own families. These were not limited to private albums, but also circulated in the form of photographic calling cards (kartvizit), which became popular among the Ottoman bourgeoisie. In these images, Ottoman dignitaries, members of the imperial household, and children of privileged urban families are also typically posed in interior settings. Ethnographic type photos of this sort, posed and contrived as they are, do not offer the same documentary glimpse of the cityscape as do street scenes, and so are seldom used by urban historians. And yet in their own way these images have something to tell us about Ottoman urban life at the turn of the twentieth century. If the subjects of the photographs are meant to represent “authentic” or “typical” ethnographic types, the backdrops in turn represent idealized urban spaces. Backdrops representing outdoor settings hint at what Ottomans of the day thought of as the quintessential elements of the Ottoman urban landscape. Monumental architecture such as that associated with the imperial mosque complexes tends to figure prominently in these backdrops, and ornate public fountains (which were sometimes part of such complexes) are also popular – as indeed they are in actual street-scene photographs. Backdrops representing domestic spaces, such as those used in photographs featuring female subjects, children, and dignitaries, provide an idealized image of the interior life of the upper classes in Ottoman cities. Ornate European-style armchairs and writing desks, trompe l’oeil wall paintings, wood paneling, potted plants, and fashionable European-style dress figure prominently in these images. Photographs representing Muslim ladies include many of the same elements, but also evoke the odalisque themes of earlier orientalist painting, both in the more “exotic” dress of the subjects and in the props, which almost invariably include a nargile, or water pipe, a vase or water pitcher, and a low, delicately carved Syrian-style table inlaid with tortoise shell and mother-of-pearl. VII. Conclusion Until recently, the most extensive use of visual sources as a means of understanding the urban world of the Ottoman Empire was undertaken by art and architectural historians. Indeed, in recent years the fields of art and archi-
484
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
tectural history have seen a surge in interest in the image of the city and its role in defining an Ottoman imperial vision. Historical studies of the Ottoman Empire, meanwhile, also seen increased interest in visual sources for the urban history of the Ottoman Empire. This development is particularly notable in studies of late Ottoman history and European representations of the late Ottoman world. These have been among the most vibrant and groundbreaking areas of research in Ottoman history in recent years, in part due to the creative use of both visual and textual sources – not to mention the most primary of all sources, the living fabric of Ottoman towns and cities. Urban historians of the Ottoman Empire have long struggled with the reliability of visual sources. How accurate are they? How distorted or idealized? Ironically, Ottoman sources in particular have been treated with scholarly mistrust. But as I hope has become clear in this survey, European images are on the whole no less distorted or idealized. Their expert use of perspective and light to produce an uncanny mimetic effect has occasionally beguiled us into thinking that these views must be more reliable, more “accurate,” but it is not always so. Indeed, many of the early Ottoman views, which on first glance seem naïve or derivative, on closer inspection reveal an intimate familiarity with and keen understanding of the organization of Ottoman cities. To be sure, the Ottoman sources have their exaggerations and omissions, but no more so than European sources. Nor is photography – arguably the most mimetic of all representational media – a foolproof method of documentation. Technical and cultural constraints, along with the selective eye of the photographer, mean that even photographs cannot provide a reliable “mirror of the earth.” The fixation on “accuracy” in scholarly approaches to representations of urban space (whether Ottoman or European, “artistic” or “cartographic”) reflects a tendency toward highly literal readings of topographic and architectural representations in Ottoman urban and architectural history. We will get more out of visual sources, and use these sources more creatively, if instead of worrying about their limitations and inaccuracies we instead ask what the images can tell us. As with the mural at Çatal Höyük, we must query these images not on our own terms of “art” and “cartography” but rather on the terms of the people and places that first gave rise to the images. In this survey, I have focused on five types of image, providing some background and context for each. My hope is to create a starting point for working with these sources. What may we expect of them? What will they tell us? What historical and technological forces have shaped them and what agendas do they serve? Rather than see visual sources as mines of data or literal representations of geographical space, we must begin to understand them as artifacts produced by the same confluence of social, political, and economic forces that give rise to the city itself. The images do not merely reflect (accurately or not) the city; they are a constituent
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire
485
part of the city, along with brick and stone walls, pen and ink cadastral records, and the innumerable cultural artifacts that define the interior life of the city (potted plants, inlaid tables…) Accordingly, we must learn to juxtaposition and interweave sources – visual, archival, literary, and material. Only in this way will be truly learn to “see” the city.
Visual Sources for Urban History of the Ottoman Empire Kathryn A. EBEL Abstract This essay surveys visual sources for the urban history of the Ottoman Empire, including maps, town views, photography, and painterly representations from both Ottoman and European sources. I have chosen to explore five broad categories of image: (i) Ottoman town views and topographic paintings; (ii) Ottoman architectural plans; (iii) European city views; (iv) orientalist images; and (v) photography. This is by no means a complete typology of visual sources, which would require an encyclopedic work. Rather, I aim here to identify some of the most essential sources (and secondary literature written about them) while at the same time suggesting some less conventional routes into the visual culture of urban space in the Ottoman Empire. For each grouping, I have given particular attention to the types of images, vantage points, and landscape themes popular at particular moments in the history of the Ottoman Empire, and social and political context in which the images were created and used. In this way we may begin to understand what these diverse images reveal about the urban world of the Ottoman Empire and different junctures in its long history of territorial expansion and contraction and political evolution. Keywords: Ottoman Empire, Maps, Images, Cities, Landscape.
Osmanl› fiehir Tarihinin Görsel Kaynaklar› Kathryn A. EBEL Özet Bu makale, Osmanlı şehir tarihinin görsel kaynaklarını incelemektedir. Osmanlı ve Avrupalılara ait haritalar, şehir tasvirleri, fotoğrafçılık ve resmi kapsayan bu kaynakları beş ana başlık altında toplamayı tercih ettim: (i) Osmanlı şehir tasvirleri ve topografik resimler; (ii) Osmanlı mimarî planları; (iii) Avrupalı kaynaklar; (iv) Oryantalist
486
TAL‹D, 3(6), 2005, K.A. Ebel
tasvir ve (v) fotoğrafçılık. Bu elbette görsel kaynakları bütünüyle kapsayan bir sınıflandırma değildir, çünkü böyle bir sınıflandırma ansiklopedik boyutta bir iştir. Benim amacım, kaynakları ve bunlar hakkındaki ikincil literatürü belirlemek, bir yandan da Osmanlı şehir mekânının görsel kültürüne alışılmamış yollardan yaklaşmayı denemektir. Tasvirlerin çeşitlerine, baktıkları yerlere, Osmanlı İmparatorluğu tarihinin belli başlı dönemlerine ait meşhur peyzaj konularına ve bu tasvirlerin nasıl bir sosyopolitik bağlamın ürünü olduğuna ve nasıl kullanıldıklarına bilhassa dikkat ettim; zira ancak böylelikle bu farklı tasvirlerin Osmanlı şehirleri hakkında neler söylediğini ve -toprakların genişlemesi, daralması, siyasi evrimi gibi- uzun tarihi boyunca görülen farklı anları anlayabiliriz. Anahtar kelimeler: Osmanlı İmpratorluğu, Haritalar, Tasvirler, Şehirler, Peyzaj.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
517
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 517-526
fiehir Tarihi Çal›flmalar›nda Yazma Eserlerden Nas›l ‹stifade Edilebilir? ‹hsan FAZLIO⁄LU*
DAHA ÖNCEKİ ÇALIŞMALARIMIZDA dikkat çekildiği üzere, yazma eserlere ondalık tasnifli kütüphane sistemi içerisinden değil, Taşköprülü-zade’nin Miftah el-saade ve misbah el-siyade adlı1 eserinde serimlenen bilgi tasnifi çerçevesinden bakılmalıdır.2 Böyle bir bakış, kadim nazarî idrakin kendisini dile getiriş tarzına daha mutabık olduğundan, aranılan malumata daha kolay ulaşılmasını sağlayacak; ayrıca yazıya dökülen malumatın kadim bilgi sistemi içerindeki yerini anlama imkânını arttıracaktır. Hiç şüphesiz malumat, ancak hesabı verilmiş bir felsefe-bilim anlayışının örgüsü içerisinde bilgiye dönüşür. Bu nedenle örgüyü bilmek, malumatı idrak için olmaz ise olmaz bir koşuldur. Kısaca özetlenen bu gerekçeler çerçevesinde, “şehir tarihi çalışmalarında yazma eserlerden nasıl istifade edilebilir?” sorusunu yanıtlamaya geçebiliriz. Ancak belirtmeliyiz ki, bu yazıda kullanılan yazma kavramından ister sahife, ister tomar, isterse kitap şeklinde olsun, defter suretinde birbirine iliştirilip ciltlenmiş eser anlaşılmaktadır.3 Bu çalışmada, tarih, coğrafya, haritacılık, seyahatname, edebiyat, sefaretnameler, menzilnameler, şehir tarihleri4 ve oldukça mebzul miktarda bulunan acaibu’l-mahlûkat gibi çok bilinen sahalardaki yazma eserlerin şehir tarihi açısından önemleri üzerinde durulmayacak; daha çok yazma eserlerin şehir tarihi açısından şimdiye değin fazlaca dikkate alınmayan dahilî özellikleri ile bazı türleri üzerinde yoğunlaşılacaktır. * Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü. 1 Taşköprülü-zade, Miftah el-saade ve misbah el-siyade, c. I, Beyrut, 1985. 2 Bkz. İhsan Fazlıoğlu, “İki Ucu Müphem Bir Köprü: ‘Bilim’ ile ‘Tarih’ ya da ‘Bilim Tarihi’”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2004, c. II, sy. 2, s. 9–27. 3 Bu konuda bkz. “Yazma”, Dergah Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, c. VIII , İstanbul 1998, s. 575-576 4 Şehir tarihi çalışmaları geç döneme kadar süren bir gelenektir. Bu duruma, siyasî içerikli bir örnek çalışma olarak bkz. Muallim Cemal el-Kayserî, Musul Meselesi, T.B.M.M. nr. 135, 800 yaprak, müellif hattı, Ankara, 1926.
518
TAL‹D, 3(6), 2005, ‹. Fazl›o¤lu
Yazma Eserlerdeki Kayıtlar Yazma eserlerin, yazı, süsleme, resim ve cilt sanatı ile kâğıt ve mürekkep sanayi gibi konularda, üretildikleri şehrin sanat ve sanayi seviyesi hakkında bilgi verdikleri açıktır. Öte yandan yazma eserin cildinde bulunan kütüphaneyi gösteren kayıt, eserin yazıldığı veya istinsah edildiği şehrin kültür tarihi hakkında bilgi verecektir. Bir yazma eserin vikaye yapraklarındaki, zelzele, yangın, büyük şahsiyetlerin doğum-ölüm tarihleri gibi muhtelif kayıtlar, hiç şüphesiz önemli bilgiler içerirler. Yazma eserlerin zahriyelerinde veya sonlarında bulunan muhtelif mühürler, mülkiyet, istishab, şira, telif, rivayet, simâ, kırâat, icazet, münâvele, mukâbele, mutalaa vb. kayıt türleri ile genelde eserin ferağ/kitabet kaydında verilen bilgiler, özellikle mekan bilgileri önemlidirler. Bu kayıtlar başta müellif olmak üzere, eserlerle veya nüshayla ilgili pek çok şahsın bulunduğu şehir hakkında bilgi verir; şehrin ilmî hayatı hakkında ipuçları sağlar. Örnek olarak, İbn Sertak’ın Ayasofya nr. 4830’da bulunan mecmuadaki kayıtları Tokat/Niksar’da Yağıbasan medresesinde okutulan eserleri ve ilmî seviyeyi gösterirken, Risale el-usul el-asiliyye fi el-hendese ile Kitab el-ikmal el-asilî fi el-hendese adlı eserlerinin istinsah kayıtları ilk Osmanlı müderrisi Davud Kayserî’nin Niksar’da aldığı eğitim ve hocası hakkında bilgi verir. Öte yandan her iki eserin bulunduğu mecmuanın zahriyesindeki kayıtlar, eserin İznik medresesinden İstanbul’a, buradan da Kahire’ye nasıl ve kimler aracılığıyla yolculuk yaptığına işaret eder.5 Yazma eserlerin telif, istinsah vb. edildikleri şehirler, eserlerin ait oldukları yazarlar ve konular göz önünde bulundurulmak kaydıyla, hangi sahalarda hangi yazarların ne tür eserlerinin okunduğunu tespit etmek bakımından önemlidirler. Bu tespit, şehirlerdeki ilmî faaliyeti, bu faaliyeti yürüten bilginlerin yönelimlerini ve mütedavil konuların içeriklerini verirler. Örnek olarak Kutbuddin Şirazî’nin el-Tuhfet el-şahiyye fi ilm el-hey’e’si 1285 tarihlerinde Sivas ve Malatya’da kaleme alınmış,6 Nihayet el-idrak fi dirayet el-eflak ise 1281’de Sivas’ta telif edilmiştir.7 Her iki eser ile aynı yazarın Faaltu fela telum8 ve Çobanoğlu Meliki Muzafferuddin Yavlak Arslan’a sunulmuş İhtiyarat-ı Muzafferî adlı9 eserlerinin içerdiği bilgiler, tartıştığı konular, atıf yaptığı isimler bu şehirlerdeki astronomi eğitiminin seviyesini gösterirler. Muhtelif sahalarda, Anadolu ve Balkanlardaki şehirlerde telif, istinsah, tercüme vb. edilen pek çok eserdeki kayıtlar bu şehirlerin kültür ve düşünce tarihini yazmak için dikkate alınması 5 Geniş bilgi için bkz. İhsan Fazlıoğlu, “Osmanlı Coğrafyasında İlmî Hayatın Teşekkülü ve Dâvûd el-Kayserî (656-660/1258-1261-751/1350)”, Uluslararası Dâvûd el-Kayserî Sempozyumu Tebliğleri, Kayseri, 1998, s. 25-42. 6 Ayasofya nr. 2584. 7 Köprülü nr. 956. 8 III. Ahmed nr. 3338. 9 Ayasofya nr. 2574.
fiehir Tarihi Çal›flmalar›nda Yazma Eserlerden Nas›l ‹stifade Edilebilir?
519
gereken eserlerdir. Örnek olarak İbn Sina’nın el-İşarat ve el-tenbihat adlı eseri ile muhtelif şerhleri, haşiyeleri, reddiyeleri, muhakematlarının nüshalarını ve istinsah edildikleri Anadolu ve Balkan şehirlerini tespit etmek, bu şehirlerdeki İbn Sinacı çevrelerin varlığını yakalamak açısından önemlidir. Daha önceki bir çalışmamızda işaret ettiğimiz gibi, günümüze gelen İbn Rüşd’ün Tehafut el-tehafut adlı eserinin istinsah kayıtlarından hareketle, bu eserlerin hemen hepsinin İstanbul’da önemli Osmanlı bilginleri tarafından istinsah edildiği tespit edilmekte, böylece biri XVI. yüzyıl diğeri XVIII. yüzyıl olmak üzere, Osmanlı ilmî çevrelerinde eserin dikkate alındığı görülmektedir.10 Yazma eserlerin dibacelerinde verilen bilgiler, özellikle yazıldıkları şehirlerin hem -var ise- lakapları ve sıfatları hem de şehrin diğer kültürel özellikleriyle ilgili pek çok bilgi içerirler. Örnek olarak, Hikmet el-ayn adlı felsefe eserinin Fatih Sultan Mehmed’e sunulan Farsça tercümesi, İstanbul’un fethinden hemen sonra yapıldığı için, şehir hakkında fetih heyecanını içeren ifadeler, tasvirler taşımaktadır.11 Benzer bir durum, yine Fatih Sultan Mehmed’e sunulan Siraceddin Urmevî’nin Metali el-Envar adlı mantık eserinin Farsça tercümesi12 için de geçerlidir. Öte yandan bazı müellifler, özellikle ülke dışından gelenler, eserlerin dibacelerinde hayat hikayeleri ve ders aldıkları hocaların yanında uğradıkları şehirleri anlatırlar, özellikle kitabı telif ve takdim ettikleri şehir hakkında bilgi verirler. Bu bilgiler bahusus, dışarıdan bir kimsenin Anadolu’yu, özellikle de İstanbul’u nasıl idrak ettiği açısından önemlidirler. Yazarların nisbeleri ise; hem doğdukları, hem seyahat ettikleri, hem de yaşayıp öldükleri mekânlar/şehirler hakkında önemli bilgiler verirler. Örnek olarak, Davud Kayserî’nin Kayserî nisbesi kökenine, Savî nisbesi ise Kaşanî’den ders aldığı şehre işaret eder. Ali Kuşçu’nun el-Fethiyye fi ilm el-hey’e adlı eserinde görüldüğü üzere, bazı eserlerin ferağ kayıtları belirli bölgelerde cereyan eden savaş gibi önemli olaylar ile tarihlerini doğru bir şekilde kaydederler.13 Bazı yazmaların dibacelerindeki ifadeler bir şehrin eğitim ve ilim hayatıyla ilgili önemli bilgiler içerirler; şehrin eserin kaleme alındığı dönemdeki ilmî yapısına işaretlerde bulunurlar. Örnek olarak, Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir mecmuada, ilk nüsha bir astronomi eseri olmasına karşın, daha sonra Bursa’da medfun bulunan şeyhler, mecnunlar ve biyografileri yer almakta, daha da önemlisi Midilli Mevlevîhanesi hakkında bilgiler verilmektedir.14 Türkçe yazma eserlerin harekeli nüshalarının dikkat edilmesi gereken en önemli özelliği ise, hangi şehirde telif veya istinsah edildiği ya da hangi şehir10 İhsan Fazlıoğlu, “Türk Felsefe-Bilim Tarihi’nin Seyir Defteri (Bir Önsöz)”, Dîvân İlmî Araştırmalar Dergisi, 2005/1, s. 1-57. 11 Ayasofya nr. 2388. 12 Ayasofya nr. 2488. 13 Ayasofya nr. 2733. 14 Halet Efendi nr. 537.
520
TAL‹D, 3(6), 2005, ‹. Fazl›o¤lu
de harekelenmiş olduğudur. Çünkü harekeler bir şehrin Türkçe telaffuzunu verirler; bu da o eserin harekelendiği tarihte şehrin Türkçe ağzını tespit etmeye yarar. İlm-i Hey’et Eserleri Astronomi eserleri, nazarî coğrafya, iklimler ve şehirlerin astronomik-coğrafî konumlarının niceliksel hesapları konusunda önemli bilgiler içerirler. Çünkü, kadim astronomi nazarî coğrafya’yı da içeren bir kavramsal yapıya sahiptir. Bu nedenle, başta medreselerde okutulan Mahmud Çağminî’nin el-Mulahhas fi ilm el-hey’e el-basite adlı eseri ile Kadı-zade’nin Şerh’i ve Abdulalî Bircendî’nin Haşiye’si olmak üzere, pek çok astronomi eseri, şehir coğrafyasının nazarî temellerini verir. Özellikle kadim astronomiye ait gök-yıldız tablolarının yani Zicler’in İstanbul meridyenine uyarlanmış hesaplamaları matematiksel coğrafya açısından önemlidir. Bu çerçevede şehirlerin kıble tayinini konu alan astronomi çalışmaları özel bir dikkat ister. Örnek olarak, Yavuz Sultan Selim’in şehzade-valiliği döneminde Şiî-Safevî devletinden kaçarak Trabzon’a gelen Semerkand matematik-astronomi okulunun önemli üyelerinden Abdulali Bircendî’nin, Tuhfe-i Selimiyye (Risâle der ta‘yîn-i semt-i kıble-i Trabzon) adlı eserinde bildirdiğine göre- 911 yılının Rebiülevvel ayının 14. Cuma gecesi/1505, Trabzon’da tam güneş rasadı yapması, rasad neticelerinden hareketle, şehrin tul ve arzını belirlemesi, kıble yönünü tayin etmesi ve diğer faaliyetleri ile eserin sonunda Trabzon şehrinin çevresindeki ve uzağındaki şehirlerle olan mesafelerini içeren tabloları koyması, Trabzon tarihi açısından son derece mühimdir.15 Bu vesileyle işaret edilmelidir ki, başta astroloji olmak üzere gizli bilimlere ilişkin eserler; hem şehirler, hem de şehirlerde cereyan eden hadiseler ile bu hadiselerin kahramanları hakkında bilgi içerirler. Matematik Eserleri Anadolu ve Balkanlar’da telif edilen pek çok matematik eseri, özellikle muhasebe kalemlerinde çalışan muhasipler tarafından kaleme alınanlar, dönemin şehir tarihini ilgilendiren pek çok bilgiyi muhtevidirler. O şehirde eserin yazıldığı tarihlerde kullanılan ölçü ve tartı sistemleri ile kullanılan para birimleri, yaygın meyveler ve sebzeler, değişik muamelat konuları yanında, ticaret ve faiz bilgileri, bahusus mesail/problemler bölümünde yol ve mesafe soruları, merkez alınan şehir ile diğer şehirler arasında bazı niceliksel ilişkilerin tespiti önemlidir. Muhyiddin Mehmed b. Hacı Atmaca Kâtib’in (1494’te sağ) 14931494’te telifini tamamladığı Mecma‘ el-kava‘id adlı eseri ile Matrakçı lakabıyla 15 İstanbul Üniversitesi Ktp., FY, nr.71, 29 vr; müellif nüshası. Bu eser Doç. Dr. Mustafa Çiçekler ile beraber tarafımızdan yayıma hazırlanmaktadır.
fiehir Tarihi Çal›flmalar›nda Yazma Eserlerden Nas›l ‹stifade Edilebilir?
521
tanınan Bosnalı Nasuh Bey’in (ö. 1564) 1527’de yazdığı Cemal el-kuttab ve kemal el-hussab ve 1533 tarihinde kaleme aldığı Umdet el-hussab isimli kitapları, diğer pek çok eser yanında örnek olarak verilebilir.16 Menazil Kitapları Hac yollarına ilişkin menazil kitapları ile hac seyahatnamelerinde başta yol güzergahı olmak üzere uğranılan yerlerde bulunan şehirler, kasabalar, köyler; her bir bölgede bulunan önemli şahsiyetlerin kabirleri; nehir ve ırmaklar; bazı önemli dağlar; bizatihi yolların yapısı; kuyu gibi su kaynakları; uğranılan şehirlerin tarihi, camileri, hamamları, kahvehaneleri, hanları, yolları, nüfus yapısı, şehir hakkındaki bazı tarihî hikayeler, halk kültürü, şehirde bulunan bazı önemli binaların banileri ve kuruluşları, şehirde medfun bulunan seçkin isimlerin özellikleri ve kabirleri hakkında bilgi verilir. Şehirlerde bulunan esnaf hakkında verilen bilgiler iktisad tarihi açısından pek çok ipucu taşırlar.17 Yalnızca Osmanlı devrinde değil daha önce telif edilmiş benzer eserlerin hamişlerine düşülen notlar da oldukça faydalı bilgiler içerirler. Örnek olarak Herevî’nin tanınmış Emakin el-ziyarat adlı kitabının zamanımıza gelen ve tenkitli metinde kullanılan bazı nüshaların hamişlerinde, özellikle Osmanlı devrinde Anadolu’daki önemli şahısların kabirleri hakkında bilgiler verilir. Mustafa el-Bosnevî’nin Delil el-menahil ve murşid el-merahil18 gibi deniz menzillerinden bahseden eserler de vardır. Bu tür eserlerde de uğranılan şehirlerin evsafı, iklimi, havası, suyu, meşhur şahısları vb. bilgiler verilmektedir. Öte yandan kara yoluyla seyahat edecek seyyahlara rehber olabilecek eserler de hazırlanmıştır. Müellifi meçhul Üsküdar’dan Erzurum’a ve Tebriz’e Varınca Yol Üzerinde Vaki Olan Menazilin Defteridir adlı çalışma19 bu duruma örnek verilebilir. 16 Geniş bilgi için bkz. İhsan Fazlıoğlu, “Osmanlı Klasik Muhasebe Matematik Eserleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. I, sy. 1, s. 345-367. 17 Meçhul, Menazil el-tarik ila beytillah el-atik (Ayasofya nr. 1469); Meçhul, Risale fi beyan mevadi’ Beytillah el-harem (Esad Efendi nr. 3763/19); Meçhul, Menazil el-tarik ila Beytillah el-atik (İstanbul Belediye Ktp. Muallim Cevdet nr. 115); Meçhul, Menazil el-tarik ila Beytillah el-atik (Millet Ali Emiri nr. 892); Seyyid İbrahim Hanif İstanbulî (ö. 1217/1802), Menazil el-haremeyn (Lala İsmail nr. 220); Halil b. Ali, Menazil el-haremeyn (Tire Necip Paşa nr. 279); Meçhul, Tarik ila el-haremeyn (M. Ü. İlahiyat Fak. Genel nr. 16656); Şeyh Hâc İbrahim, Menazil el-hacc ve mesafet el-fecc, (Sül. Yahya Tevfik nr. 1457); Meçhul, Menazil el-hacc (Mihrişah Sultan nr. 150/2); İbn Havranî (ö. 969/1562), el-İşarat ila emakin el-ziyarat. Geniş bilgi için bkz. Menderes Coşkun, “Osmanlı Türkçesiyle Kaleme Alınmış Hac Seyahatnameleri”, Türk Bilgisi Araştırmaları, 2000, c. XXIV, sy. 1, s. 91-108. Ayrıca bkz. Menderes Çoşkun, Manzum ve Mensur Osmanlı Hac Seyahatnameleri ve Nâbî’nin Tühfetü’lHarameyn’i, Ankara, 2002. 18 Bağdadlı Vehbi nr. 1024. 19 Esad Efendi nr. 2362.
522
TAL‹D, 3(6), 2005, ‹. Fazl›o¤lu
Seyahatnameler Osmanlı ülkesi içerisinde seyahat eden Osmanlı vatandaşları yanında, Avrupa’dan veya Arap ülkelerinden gelen kişilerin kaleme aldıkları seyahatnameler şehirler hakkında, özellikle yol güzergahı üzerinde bulunan şehirler hakkında önemli bilgiler içerirler. Şehirlerde karşılaştıkları ilginç yapılar, tanıştıkları insanlar, şahit oldukları garip adetler vb. konularda verdikleri bilgiler pek çok karanlık noktayı aydınlatacak özelliktedir. Örnek olarak, Bedreddin Muhammed Ğazzî’nin (ö. 1577) el-Metali el-bedriyye fi menazil el-rumiyye’si,20 Kutbuddin Mekkî’nin (ö. 1582) el-Fevaid el-seniyye fi el-rihlet el-medeniyye ve elrumiyye’si,21 Muhibuddin Hamavî’nin (ö. 1608) Bevadi el-dumu el-andemiyye bi-vadi el-diyar el-rumiyye’si,22 Muhammed Kibrit’in (ö. 1660) Rihlet el-şita ve el-sayf’ı,23 Abdülgani b. İsmail Nablusî’nin (öl. 1731) el-Hakika ve el-mecaz fi rihlet ila bilad el-şam ve mısr ve el-hicaz’ı,24 Muhammed Miknasî’nin 1785’te gerçekleştirdiği seyahatı içeren Rihlet el-Miknasî25 pek çok Osmanlı şehri hakkında bilgi verirler. Seyahatnameler konusunda pek çok çalışma mevcuttur. Ancak dikkat etmek gerekir ki seyahatler her zaman bağımsız bir seyahatname şeklinde kaleme alınmamıştır. Seyyah, herhangi bir sahada telif ettiği başka bir esere konu ile ilgili notlarını iliştirebilir. Örnek olarak Fazıl Ali Bey (Ali el-İznikî, ö. 1608) başta Mecmûat el-mücerrebât olmak üzere bazı simya eserlerinde simya ilmini öğrenmek için ziyaret ettiği şehirler ve buralarda ders aldığı simyacılar hakkında ayrıntılı malumat verir.26 Mezarlıklar ve Kabirler Pek çok menazil ve seyahatname eserinde uğranılan şehirlerde ziyaret edilmesi tavsiye edilen mevcut seçkin zevatın kabirleri hakkında bilgi verilir, hatta yer yer ciddi biyografik malzeme sunulur. Özellikle bu kabirlerin bulundukları yörelerdeki halk arasındaki dinî ve folklorik tasavvurları konusunda malumat kaydedilir. Bunun yanında bir şehirde medfun olan ulema, urefa ve şuera hakkında da yazılan eserlerde bu zevat hakkında malumat verilir. Örnek olarak, Abdurrezzak Efendi’nin İstanbul’da Ebu Eyyub Ensarî türbesi civarında medfun alim ve şeyhlerden 32 tanesini kısa hal tercümeleriyle beraber Şerh el-su20 Nşr. El-Mehdî İd el-Revadiyye, Beyrut, 2004. 21 Veliyüddin Efendi nr. 2440. 22 Rağıp Paşa nr. 1474. 23 Bibliothéque Nationale, Arabe, nr. 2294. 24 Nşr. Ahmed Abdülmecid Hureydî, Kahire, 1986. 25 Nşr. Muhammed Bekbut, Beyrut, 2003. 26 Bağdadlı Vehbi nr. 1011/2.
fiehir Tarihi Çal›flmalar›nda Yazma Eserlerden Nas›l ‹stifade Edilebilir?
523
dur fi marifet el-kubur adlı eserinde,27 yedi şeyhin hal tercemesini ise Tuhfet elzuvvar isimli risalesinde verir.28 Kanunî devrinde Fatih camii imamı olduğu anlaşılan meçhul bir zat ise Keşf el-kurub fi menakib Ebi Eyyub el-Ensarî adlı çalışmasında29 hem Ebu Eyyub hakkında, hem de bu vesileyle İstanbul ve türbesi civarında medfun şahıslar hakkında malumat aktarır. Bazı şehir tarihini konu alan eserlerde de şehrin tarihi yanında şehirde medfun zevat hakkında malumat kaydedilir. Örnek olarak İmamzade Mehmed Esad Efendi (ö. 1859), Feth-i Kustantiniyye adlı çalışmasında30 tarih boyunca İstanbul’u fetih teşebbüsleri yanında İstanbul’da medfun sahabe kabirleri hakkında da ayrıntılı bilgi verir. Biyografiler/Otobiyografiler Başta Taşköprülü-zade’nin el-Şekaik el-numaniyye fi ulema el-devlet el-Osmaniyye’si olmak üzere pek çok genel tabakat eserinde, şuera tezkireleri gibi belirli bir sahaya mahsus biyografî çalışmalarında şehir tarihiyle ilgili, özellikle şehrin entelektüel tarihini ilgilendiren malumat bulmak mümkündür. Diğer taraftan çok az da olsa oto-biyografi türünden eserlerde de benzer bir durumla karşılaşılmaktadır. Bu eserlerde özellikle yazarın gözünden şehrin evsafını, nasıl göründüğünü tespit etmek mümkündür. Örnek olarak, Abdurrahman Bistamî (ö. 1453) Durret tac el-resail ve ğurret minhac el-vesail adlı oto-biyografik eserinde dolaşıp gördüğü pek çok şehrin lakabını vermektedir.31 Daru’l-adl, muhayyemu’l-ulema ve’l-fudela (Bursa), Daru’n-nasr (Amasya), Daru’l-feth (Kastamonu), Daru’d-devleti’s-sultaniyye (Dimetoka), Daru’s-saadeti’s-sultaniyye (Edirnebolî), Daru’l-mulk (Konya), Daru’s-saltana (Kayseri), Uşşu’l-ulema (İznik)32 gibi. Öte yandan Abbas Vesim Efendi’nin (ö. 1760) Dustur el-vesim fi tıbb el-cedid ve el-kadim adlı kadim tıb ile cedid tıbbı karşılaştırdığı eserinde, özellikle İstanbul’daki tıbbî durum hakkında başka hiçbir kaynakta karşılaşılmayan bilgiler verilmektedir.33 Bazı ilmî eserlerde, yine şehrin entelektüel tarihi açısından ilginç malumatlarla karşılaşılmaktadır. Örnek olarak Saçaklî-zade diye meşhur Muhammed ibn Ebûbekir el-Mar’aşî (ö. 1732), Hâşiye ala Hayâlî ve Kul Ahmet adlı eserinin dibacesinde Halep’te Şa‘bâniyye medresesinde hoca iken, Hayâli’nin Nesefi ‘akâidi şerhi ile Kul Ahmed’in İsagucî şerhini okuttuğu27 Esad Efendi nr. 3622/12. 28 Esad Efendi nr. 3622/13. 29 Aşir Efendi nr. 72. 30 Hüsrev Paşa nr. 439. 31 Nuruosmaniye, nr. 4905. 32 İhsan Fazlıoğlu, “İlk Dönem Osmanlı İlim ve Kültür Hayatında İhvânu’s-Safâ ve Abdurrahmân Bistâmî,” Dîvân İlmî Araştırmalar Dergisi, 1996/2, s. 229-240. 33 Bayezid Umumi nr. 4097.
524
TAL‹D, 3(6), 2005, ‹. Fazl›o¤lu
nu ve bu sırada da bir hâşiye kaleme aldığını belirtir ve özellikle uzun bir aradan sonra bu medresede ilk mantık okutanın kendisi olduğunu vurgular.34 Fedail Kitapları Genel anlamda şehirler hakkında yazılan eserler yanında, büyük oranda siyasî maksatlarla kaleme alınan fedail (faziletler) kitaplarında da şehir tarihini ilgilendiren malumat bulmak mümkündür. Örnek olarak, İbn Uleyf diye tanınan Şihâbuddin Ahmed b. Huseyn Mekkî’nin (ö. 1520) Kitab el-durr el-manzum fi menakib el-Sultan Bayezid Melik el-Rum adlı eserinde, İstanbul ve Anadolu’nun Arap coğrafyasında yaşayan bir Arap şairin gözünde nasıl tasavvur edildiğini bulmak mümkündür.35 Ebu’l-Abbas Şihabuddin Ahmed b. Muhammed Hanefî Hamevî’nin (ö. 1768) el-Durr el-manzum fi fadl el-rum36 adlı eserinde de benzer tavrı görmek mümkündür. Doğrudan tek bir şehrin fedailini veren eserler, yalnızca şehir hakkında bilgi içermezler aynı zamanda şehrin efsanevî ve folklorik, hatta dinî değeri konusunda da bilgi verirler: Latifî’nin (ö. 1582) Risale-i evsaf-ı İstanbul’u37, Yasin Farazî’nin (ö. 1684) Ravzat el-enam fi fedail el-şam’ı,38 Salih Temürtaşî’nin (ö. 1715’den sonra) Hayr el-tam fi zikr hudud el-ard el-mukaddese ve filistin ve şam’ı,39 Ebu’l-necah Maninî’nin (ö. 1759) el-İlam bi-fedail el-şam’ı40 gibi. Fedail eserleri olmamakla birlikte, bu konudaki bilgileri de içeren gizli ilimlere ait pek çok eser de şehir tarihi açısından önemlidir. Örnek olarak Hüseyin b. Kemal Kadrî’nin el-Durr el-munsan fi-ma yehdus fi eyyam Devlet Âl-i Usman adlı eseri 1673 tarihinde Osmanlı Devleti’nde vuku bulacak hadiseleri haber vermesi bakımından önemlidir.41 Bunun yanında yine fedail özelliği ağır basan meçhul müellif Der Beyan menakib zuhur Al-i Osman ve Feth İstanbul42 gibi eserlerde de şehir tarihini ilgilendirecek malumat bulmak mümkündür. Öte yandan bir şehirde bulunan özel bir yapı veya mekan konusunda da çalışmalar mevcuttur: Müellifi meçhul Bu Kitab İstanbul’da Vaki Olan Ok Meydanı Beyanındadır adlı çalışma43 bu duruma örnek verilebilir. 34 Laleli nr. 2184/2. 35 Geniş bilgi için bkz. Şükran Fazlıoğlu, “Mekkeli Şair İbnu’l-Uleyf’in Sultan II. Bayezid’e Yazdığı Kaside”, Dîvân-İlmî Araştırmalar, 2001, sy. 11, s. 163-181. 36 Esad Efendi nr. 1843. 37 Esad Efedni nr. 2272. 38 Hacı Mahmud nr. 4935/1. 39 Fatih nr. 5398. 40 Bibliothéque Nationale, Arabe, nr. 6168. 41 Revan nr. 7475. 42 Çorum İl Halk Ktp. nr. 1292. 43 Hasan Hüsnî Paşa nr. 846/1.
fiehir Tarihi Çal›flmalar›nda Yazma Eserlerden Nas›l ‹stifade Edilebilir?
525
Sonuç Bu kısa incelemede, yazma eserlerin şehir tarihi çalışmaları açısından muhtevi olabileceği malumata ilişkin kısa bir yol haritası çıkarılmaya çalışılmıştır. Elbette konuyu yalnızca yukarıda çizilen çerçeveyle sınırlandırmak mümkün değildir. Pek çok yazma eserde, umulmadık bir biçimde, yazıldığı veya istinsah edildiği mekanla ilgili bilgiye rastlamak mümkündür. Örnek olarak, Menazil elAdab adlı bir risalenin hemen dibacesinde olduğu gibi, eserin telif edildiği tarihlerde, Üsküdar’da kadınların kendi aralarındaki ilişkiler, evlerde yapılan ilmî sohbetler ve çalışmalar hakkında malumatla karşılaşmak her zaman ihtimal dahilindedir. Bu nedenle yazma araştırmalarında bu ve benzeri kayıt türlerine dikkat edilmeli, farklı sahalardaki insanların istifadesine sunulmalıdır.
How to Use Manuscripts in Urban History ‹hsan FAZLIO⁄LU Abstract Beside manuscripts directly related to urban history, there are many handwritten sources which are naturally engaged with this field but commonly ignored. The vikaye, zahriye and the last pages of manuscripts contain many inscriptions to be used in studies of urban history. Manuscripts on astronomy/astrology, mathematics, halting places in journeys (menazil), epics, cemeteries, biographies, autobiographies and travel accounts include significant information for this field. Keywords: Urban History, Manuscripts, Mathematics, Astronomy, Menazil, Fedail.
fiehir Tarihi Çal›flmalar›nda Yazma Eserlerden Nas›l ‹stifade Edilebilir? ‹hsan FAZLIO⁄LU Özet Şehir tarihini doğrudan ilgilendiren yazma eserler yanında yazma kültürün doğasından kaynaklanan nedenlerle şehir tarihiyle bir şekilde ilişkili olan ancak araştırmalarda gözden kaçırılan pek çok husus vardır. Özellikle yazma eserlerin vikaye yaprakla-
526
TAL‹D, 3(6), 2005, ‹. Fazl›o¤lu
rında, zahriyelerinde veya sonlarında bulunan pek çok kayıt türü şehir tarihini ilgilendiren malzemeler içerirler. Bunun yanında astronomi-astroloji, matematik, menazil, fedail, mezarlıklar, biyografiler-otobiyografiler ve seyahatnameler gibi yazma eserlerde de konuyla ilgili pek çok malumat mevcuttur. Anahtar Kelimeler: Şehir Tarihi, Yazma Eserler, Yazma Kayıt Türleri, Matematik ve Astronomi Yazmaları, Menazil ve Fedail Kitapları.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
539
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 539-552
Osmanl› Salnâmelerinin fiehir Tarihi Bak›m›ndan Önemi Ahmet Zeki ‹ZGÖER*
ÜÇ KITAYA EGEMEN OLAN ve büyük bir medeniyet ve kültür anlayışına sahip bulunan Osmanlı Devleti’nin devlet teşkilatının, ekonomik ve sosyo-kültürel yapısı, dinî kurumları, düşünce hayatı ve eğitim programlarının, hukuk, adalet, haberleşme, ulaşım ve enformasyon sistemlerinin, mimarî, edebiyat, musiki ve güzel sanatlar gibi alanlarda verdiği eserlerin, münasebette bulunduğu diğer kültür ve medeniyet çevrelerine yaptığı katkıların ilmî kriterler doğrultusunda araştırılıp incelenmesi alanında arşiv belgeleri, kronikler, hususî tarihler, hatıratlar, dönemin dergi, gazete ve mecmuaları gibi kaynaklarının dışında “salnâmeler” de mühim yer tutarlar. Hazırlandıkları devir itibarıyla ehemmiyet arz eden ve bir bakıma “yazılı tarih kayıtları” olarak kabul edilen salnâmelerde, bir yıl boyunca ortaya çıkan gelişmelerle, coğrafî veya idarî bir bölgenin, şehir veya farklı diğer yerleşim birimlerinin (sancak, eyalet, vilayet, kaza, nahiye, köy vb.) genel dökümleri yer alırdı. Devletin yetkili organ ve kuruluşlarınca bu kayıtlar incelenir ve eldeki bulgular ışığında bir sonraki sene için gerekli tedbirlerin alınması yoluna gidilirdi. Salnâmeler, ihtiva ettikleri malzeme bakımından son derece zengin, açıklayıcı ve bilgi verici malumata sahip eserlerdir. Bunlarda il, ilçe ve hatta zaman zaman köy ve meraların topografik, demografik, ticarî, sosyal, siyasî, hukukî ve kültürel tarihleri hakkında sağlıklı bilgiler verilmektedir. I. Salnâmelere Duyulan İhtiyaç Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılda siyasî, askerî ve ekonomik yönlerden büyük bir çöküntünün içerisine girmiştir. Çöküşün önüne geçmek isteyen devlet adamları, bir taraftan devleti dış tehditlere karşı savunmak için yoğun tedbirler * Dr., Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yayın İşleri Koordinatörü, İstanbul.
540
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Z. ‹zgöer
alırken, bir taraftan da ülkeyi bayındır bir duruma getirmek ve yoksulluk içerisinde bulunan halkın sosyal ve ekonomik refah düzeyini yükseltmek için hazırladıkları yeni plan ve programları gerçekleştirmek konusunda yoğun çalışmalar başlatmışlardır. Bu gayeyle, öncelikli olarak Osmanlı’nın egemen olduğu topraklardaki zenginlik ve imkânları tespit için, geniş ve aynı zamanda önemli çaptaki projeleri bütün vilayetlerde hayata geçirmişlerdir. Vilayetlerde bulunan doğal kaynaklar, tarım, hayvancılık, üretim, nüfus, hizmet birimleri, okullar, hastahaneler, yollar ve ormanlar gibi birçok alanda tespit edilen bilgiler en ufak detayına kadar ihmal edilmeksizin toplam sayısı 505’e varan Vilâyet Salnâmesi’nde bir araya getirilmiştir. Osmanlı ülkesinde salnâme geleneği, 1847 yılında Devlet Salnâmelerinin yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak, ilk Vilâyet Salnâmesi’nin yayınlandığı tarihin 1866 olduğu bilinmektedir. Bu teşebbüsün ilk zamanlarda vilayetlere hasredilmesi, Osmanlı vilayetlerindeki gelişme ve yenileşme hareketlerine verilen değeri göstermesi bakımından önemlidir. Bu bakımdan, şehir tarihlerinin yazılmasında ana kaynakların başta gelenini, Vilâyet Salnâmelerinin meydana getirdiğini söylemek yanlış olmaz. Vilâyet Salnâmeleri her yıl yeniden yayınlandıklarından, ait oldukları vilayette bir sene zarfında meydana gelen değişiklik, yatırım ve gelişmelerin izlenmesi mümkün olabilmiştir. Kendi konularında inanılmaz zenginlikte resim, fotoğraf, plan, kroki, şekil ve haritaların yer aldığı bu kaynaklarda; Anadolu, Suriye ve Filistin, Irak, Arap Yarımadası, Mısır ve Trablusgarp, Tunus, Trakya, Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Bosna-Hersek, Yugoslavya, Sırbistan, Eflak-Boğdan, Karadağ, Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki adalar ile Doğu Karadeniz’de Acaristan ve hatta Kırım’a, özetle Yemen’den Kafkaslara, Anadolu’dan Balkanlara kadar Osmanlı ülkesinin içinde bulunduğu durum bütün ayrıntılarıyla tespit edilmektedir. Bunların dışında, bazen resmî kurum ve kuruluşlar ve bazen de özel şahıs ve kuruluşlarca yayınlanan salnâmeler, şehir tarihlerine önemli katkılar sağlamaktadırlar. Bu anlamda, resmî kurum ve kuruluşlar için, Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti, Hariciye, Maarif, Himâye-i Etfâl Cemiyeti, İlmiye; özel şahıs ve kuruluşlarla ilgili olarak da Türk Yılı, Hadika, Gayret, Resimli Yıl ve Ebuzziya salnâmelerini zikretmek mümkündür. Devlet Salnâmelerinin sayısı, -Cumhuriyet’in ilk yıllarında yayınlanan 3’ünün de dahil edilmesiyle birlikte- toplam 71’dir. İlk zamanlar 100 sayfa civarında yayınlanan bu eserlerin hacmi, ilerleyen yıllarda 1000 sayfayı aşmıştır. Resmî ve özel kurum ve kişilere ait pek çok salnâme yayınlanmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: Meşâhir, Millî, Eczacı, Osmanî, Servet-i Fünun, Hürriyet, Afiyet, Asır, Askerî, Bahrî, Baytarî, İktisat, Marifet, Nisvân, Ziraat ve Ticaret. Bunların sayısı ise 54’tür. Vilâyet Salnâmelerinin ilki 1866 yılında yayınlanan Bosna Salnâmesi’dir. Sonuncusu ise 1922’de neşredilen Bolu Livası Salnâmesi’dir.
Osmanl› Salnâmelerinin fiehir Tarihi Bak›m›ndan Önemi
541
Bunların toplam adedi 505’tir. Salnâmelerin tamamının 730 tane olduğunu söylemek mümkündür. Yayınlandıkları diller bakımından az da olsa farklılık gösteren salnâmeler; başta ağırlıklı olarak Osmanlıca olmak üzere, Osmanlıca-Arapça, OsmanlıcaBoşnakça, Osmanlıca-Fransızca, Osmanlıca-Rumca ve Arapça olarak basılmışlardır. Salnâmelerden genel olarak bir şehrin bütün detayları hakkında bilgi sahibi olunabilir. Ancak bu bilgiler, çoğu zaman farklı salnâmelere serpiştirildiklerinden tam anlamıyla bir konu bütünlüğünden bahsedilemez. İlk dönemlerde yayınlanan Vilâyet Salnâmeleri şehrin umumî hayatıyla ilgili bilgiler verirken, daha sonraki dönemlerde yayınlanan ve “ihtisas salnâmeleri” diyebileceğimiz ve sadece kendi alanlarıyla ilgili Hariciye, Maarif, İlmiye gibi salnâmelerde yer yer şehir tarihiyle alâkalı bilgilere rastlamak mümkündür. Bu çerçevede, salnâmeler dikkate alınarak yazılacak “şehir tarihleri” için bütün salnâmelerin büyük bir titizlikle incelenmesi ve elde edilecek bilgilerin harmanlanıp telifi yoluna gidilmesi gerekmektedir. Bu sebeple biz de “Osmanlı Salnâmelerinin Şehir Tarihi Bakımından Önemi” konusunu işlerken mümkün olduğunca farklı salnâmeleri inceleyip elde edilen bulguları çalışmamıza yansıtmaya çalıştık. Salnâmelerde şehir tarihi bakımından yer alan bilgileri şu konu başlıkları altında değerlendirmek mümkün görünmektedir: A. Takvim Salnâmelerde o yılın kronolojik olarak takvim bilgileri vardır. Osmanlı toplumunda kullanılagelmekte olan Hicrî, Rumî ve Miladî takvimlerin günleri ve saatleri birbirleriyle mukayeseli olarak verilmiştir. Ayrıca Ermeni, Latin, Rum, Yahudi ve Müslüman milletlerin önemli ve özel günleri bu takvimlerde belirtilmiştir. Bu günlerden bazıları Aşura, Hıdırellez, Mevlit, Padişahın cülusu, Regâib, Mirac ve Berat kandili, Kadir gecesi, ay tutulması, cemre, panayır vb. günlerdir. Kuşkusuz bu tür günlerin, şehirlerin dinî ve sosyo-ekonomik hayatındaki önemi büyüktür. Bu tür takvim kayıtlarının salnâmelerde yer alması, bir bakıma, toplumu bilgilendirmenin ve önemli ve özel günler konusunda dinamik ve canlı tutmanın bir yoludur. B. Tarih Salnâmelerde şehir tarihleriyle ilgili genel bilgilere yer verilmiştir. Burada, şehrin kuruluş tarihi, kimler tarafından nasıl kurulduğu, hangi devletlerce idare edildiği ve nihayet bölgenin Osmanlı Devleti tarafından fethi veya egemenliğine geçişi ve Osmanlılarca uygulanan siyaset anlatılmıştır. Şehrin kuruluşundan salnâmenin yayınlandığı yıla kadar görev alan valilerin göreve geliş tarihleri, ne kadar süreyle vazife yaptıkları ve şehirde gerçekleş-
542
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Z. ‹zgöer
tirdikleri medeniyet eserleri (cami, kütüphane, kasır, şehir surları, çeşme vb.) tek tek gösterilmiştir. Ayrıca şehir halkından olup da her kesimden resmî görev alanların memuriyetleri, doğum yerleri ve rütbeleri belirtilmiştir. C. Topografya 1. Nehirler ve Akarsular Salnâmelerde nehir ve akarsuların çıkış noktaları, geçtikleri kaza, nahiye ve köyler, birleştikleri diğer sular, ulaştıkları deniz veya göller belirtilmiştir. Buna karşılık nehir ve akarsulara karışan daha ufak sular veya çaylar da gösterilmiştir. Nehir ve akarsuların uzunluğu, üzerindeki köprülerin çeşidi, sanat değeri ve sağlamlığı, ne zaman yapıldığı tarihî bilgiler olarak ifade edilmiştir. Yine nehirde kullanılan ulaşım araçlarının neler olduğu da izah edilmiştir. 2. Göller Gölün bulunduğu mevki, kapladığı alan, derinliği, tuzluluk oranı, içindeki balıklar ve cinsleri, göl sahilinde bulunan diğer hayvanlar hakkında bilgiler verilmiştir. 3. Dağlar Salnâmelerde dağlar kaza, nahiye ve kasabalara varıncaya kadar belirtilmiştir. Mesela hangi dağın hangi nahiye dahilinde olduğu ve sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği gösterilmiştir. Böylece şehrin adeta fizikî haritası çıkarılmıştır. Ayrıca bir kısım dağlar hakkında özel bilgiler de verilmiştir. Söz gelişi, bazı dağlarda el ve ağız dayanmayacak derecede soğuk suların bulunduğu, havasının çok latif ve güzel olduğu iddia edilmiştir. Yine, dağlarda olduğu varsayılan birtakım dinî inanışlara ait ziyaret yerleri de zikredilmiştir. Salnâmelerde yer alan bu tür ifadeler, şehri dağ turizmine açan önemli bilgilerdir. D. İklim Salnâmelerde, şehrin genel olarak havasının durumu, manzarasındaki tabiî güzellikler, iklim şartlarının insan üzerindeki tesirleri, arazilerin verimliliği, suların kıymeti, mevsimlerin geçişi, sıcaklık ve soğukluğun hangi aylara kadar devam ettiği, sıcaklığın güneş ve gölgedeki dereceleri, yağış şekilleri, soğuk ve kuraklık olup olmadığı gibi birçok konuya yer verilmiştir. E. İdarî ve Askerî Yapılanma Salnâmelerde Osmanlı idarî bölünüşü ve ona bağlı birimler tek tek sayılmıştır. Bu yapılanmada vilayet, sancak, kaza ve nahiyelerde görev alan devlet erkânı ve memurları belirtilmiştir. Vilayetlerde vali, defterdar, idare meclisi üyeleri ve kâtipleri, muhasebeci ve kâtipleri, litografya idaresi, mahkeme görevlileri; sancaklarda mutasarrıf, müftü, muhasebeci, tahrirat müdürü, idare
Osmanl› Salnâmelerinin fiehir Tarihi Bak›m›ndan Önemi
543
meclisi üyeleri, mahkeme görevlileri, belediye başkanı, maden memurları; kazalarda kaymakam, mal müdürü, idare meclisi üyeleri, müftü, tahrirat kâtibi ve kazalara mülhak nahiyelerde de müdür ve kâtiplerin isimleri zikredilmiştir. Hatta mutasarrıf, kaymakam ve nahiye müdürlerinin sayıları ve aldıkları maaşların dökümleri bile verilmiştir. Bunlara ilave olarak, vilayet ve ona bağlı bulunan birimlerdeki vergi, arazi, vakıf, telgraf, posta, nüfus müdür ve memurlarıyla zaptiye müfettişleri, tahsildarlar, sandık eminleri, mühendisler, polisler, avukatlar, doktorlar, resmî matbaa, kütüphane, hastane, hapishane, banka ve görevlileri de bu sıralamada yer almışlardır. Ayrıca salnâmelerde idarî bakımdan en üst birim olan vilayetten en alt birim olan köye varıncaya kadar ilgili kaza, müdürlük ve nahiyelerin kaç köyden meydana geldiği istatistik cetvelleriyle birlikte verilmiştir. Böylece hangi kazada kaç köy bulunduğu, bunların isimleri ve nerelere bağlı bulundukları ortaya konmuştur. Yine, vilayetlere bağlı kaza, müdürlük, nahiye ve sancakların saat bakımından birbirlerine olan uzaklıkları da cetveller halinde çıkarılmıştır. Sivil yapılanmanın bir diğer kesimi, şehirlerdeki yabancı devlet konsolosları ile Hıristiyan millet ve toplulukların ruhanî reislerinin kimler olduklarıdır. Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Keldani, Yezidi gibi gayrimüslim unsurların patrik, rahip, papaz ve haham gibi önde gelen temsilcileri de isimleriyle birlikte belirtilmişlerdir. Sivil erkânın yanı sıra askerî erkân da salnâmelerin kayıtları arasında yer almıştır. Şehirde bulunan ordu ve askerî birliklerin durumları, askerî görevlilerden mirliva, alay kaymakamı, askerî tabip ve eczacılar, sancaktar, binbaşı, sağ kolağası, sol kolağası, yüzbaşı, teğmen, baytar, imam, tüfekçi, jurnal emini ve bölük ağası gibi yetkili ve görevlilerin isimleri ve bunların ordu bünyesinde hangi alay, tabur ve bölüğe kayıtlı oldukları, ikamet yerleriyle birlikte belirtilmiştir. Bu kayıtlar, şehrin idarî ve askerî yapılanmasını hiyerarşik bakımdan ortaya koyan önemli tespitlerdir. F. Yerleşim Salnâmelerde yerleşim birimlerinin tek tek adları sayılmış; bunların sınırları, komşu il ve ilçelere olan uzaklık ve yakınlıkları kilometre hesabıyla verilmiştir. 1. Emlâk kayıtları Şehirlerde bulunan resmî ya da gayr-ı resmî emlâk kayıtlarıyla genel olarak bunların adları verilmiştir. Söz gelişi, vilayet konağı, hamam, iplikhâne, Rum mektebi, değirmen, boyahâne, buzhâne, kasır, türbe, su terazisi, meyhane, kereste ambarı, bekçi odası, havra, bahçe, tarla, bostan gibi. Ayrıca bu gibi yerlerin adetleri belirtilmiş ve varsa fotoğrafları konmuştur. Buna ilave olarak, me-
544
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Z. ‹zgöer
zarlık, kabir, türbe ve ziyaret yerlerinin kime ait olduğu, mevkileri, bunlara bağlı vakıfların yıllık gelirleri hakkında aydınlatıcı bilgiler verilmiştir. Salnâmelerde yer alan bu kayıtlar, şehrin genel görünüşünü ortaya çıkaran önemli bilgilerdir. 2. Bayındırlık eserleri Şehirde bulunan cami, kışla, kule, ahır, çeşme, su bendi, hastane, dükkân, fırın, değirmen ve kaldırım gibi birtakım bina, bayındırlık ve sanat eserlerinin ne zaman, kimler tarafından yapılıp onarıldıkları gösterilmiştir. Hatta bunlarla ilgili belge mahiyetinde olmak üzere zaman zaman kitabelere de yer verilmiştir. Kitabeler, şehirlerdeki eski bina ve sanat eserlerinin tarihini ortaya koyan önemli kayıtlardır. Daha açık bir ifadeyle, söz konusu eserlerin tapu belgeleri durumundadırlar. Bu bakımdan kitabelerin, şehrin imar tarihinin tanınıp bilinmesindeki katkıları büyük önem arz etmektedir. Şehrin diğer kaza ve vilayetlere olan yolları, uzunluğu, ikmal olunan kısmı, yeniden inşa edilenleri, tamamlanmamış köprü ve menfezler, bunların cinsleri ve tamamlananlar sayılarıyla birlikte verilmiştir. Bu tür faaliyetlerin bir önceki seneyle kıyaslamaları yapılarak ne kadarının inşa edilip ne kadarının tamir edildiği metre ve km. hesabıyla verilmiştir. Ayrıca, halkın gezip eğlenip dolaşacakları mesire ve seyir yerleri belirtilmiştir. Buraların tanıtımı yapılarak özellikleri hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiştir. 3. Aşiretler Aşiretlerin bulunduğu yerleşim birimleri, konar göçer olup olmadıkları, reisleri, kaç hane veya çadır oldukları, aşiretlere bağlı olan kabileler, besledikleri küçük ya da büyükbaş hayvanlar, bu hayvanlardan elde edilen ürünler, söz konusu ürünlerin pazarlandığı şehirler, alışveriş usulleri, köy ve kasaba ahalisiyle ticarî ilişkileri, sosyal durumları, hükümetle olan münasebetleri ve konuştukları lisanlar teferruatlı bir şekilde anlatılmıştır. Salnâmelerde aşiretlerle ilgili verilen bu tür bilgiler, şehrin sosyal yapısını ortaya koyan mühim tespitlerdir. G. Nüfus Osmanlı toplumunun ezici çoğunluğu Müslümandır. Salnamelerde ağırlıklı olarak Müslüman toplumun nüfus kayıtları verilmiş olmakla birlikte, birtakım topluluklar ve gayrimüslim halkın da erkek ve kadın olmak üzere toplam nüfus miktarları gösterilmiştir. Özellikle gayrimüslimlerin millet, din ve hatta mezheplerine varıncaya kadar ayrı ayrı belirtilmek suretiyle köy, mahalle ve hâne olarak toplam nüfus miktarlarının istatistikleri verilmiştir. Böylece, salnâmelerden yıllar içinde şehrin nüfusunun artış hızını ve yoğunluğunu tespit etmek mümkündür.
Osmanl› Salnâmelerinin fiehir Tarihi Bak›m›ndan Önemi
545
Ayrıca nüfusu oluşturan ahalinin ahlâkî özellikleri (kahramanlık, cömertlik, misafire hizmet ve ikram, kanaatkârlık) ve kullandıkları lisanlar da belirtilmiştir. H. Üretim 1. Madenler Osmanlı şehirlerinde gerek devletçe ve gerekse özel birtakım şahıs ve şirketlerce yapılan inceleme ve araştırmalar sonucunda pek çok kıymetli maden keşfedilmiştir. Salnâmelerde, keşfedilen bu madenler, mevki ve çeşitleriyle birlikte zikredilmiştir. Madenin çıktığı ilk zamanlardan başlayan anlatım şekli, salnâmenin yazılı olduğu yıla kadar “tarih kaynakları” veya “kronikler”e dayanılarak tarihî geçmişiyle birlikte verilmiştir. Madenin ilk kez ne zaman keşfedildiği, yüzde oranları, şekli, rengi, yol çizgileri, parlaklığı, ağırlığı, sertlik veya yumuşaklığı, dayanıklılığı, damar ya da yığın halinde bulunup bulunmadığı, yıl içinde ne miktarda çıkarıldığı, mültezim tarafından mı yoksa devlet tarafından mı işletildiği, işlenmesi ve ayrıştırılması, nerelere gönderildiği, mevcut fırınların sayısı, miktarı, bu tür madenlerin başka hangi ülkelerde bulunduğu mukayeseli ve son derece ayrıntılı bir tarzda ele alınıp belirtilmiştir. Ayrıca salnâmelerde, madenin son durumu ve yapılması öngörülen iyileştirme tekliflerine de değinilmiştir. Madenin sınırsız miktarda olduğuna dikkat çekilerek daha fazla sayıda fırının yapılmasıyla daha çok maden üretiminde bulunulabileceği konusuna vurgular yapılmıştır. Yine, nakliyatın kolaylaştırılması için yollar yapılması ve madencilikle ilgili birtakım araç ve gereçlerin teminiyle üretimin daha da artırılmasının mümkün olabileceği ifade edilmiştir. Tabii ki bütün bu ifadeler, bir sonraki yıl için dikkate alınması gereken kayıtlardır. Salnâmelerden, Osmanlı şehirlerinin maden haritasını çıkarabilmek mümkündür. 2. Memlehalar Memlehalar, tuz çıkarılan yerlerdir. Bunların bulundukları yerler, vilayet merkezine olan uzaklıkları, kuyu ve kova sayıları, tuzun elde edilişi, yılın hangi mevsiminde işlemde bulunulmasının uygun olduğu, imalat, nakliye ve ambar ücretleri, yıllık hâsılatın miktarı tafsilatlı bir şekilde salnâmelerde anlatılmıştır. Bu ifadeler verildikten sonra, özen gösterilmesi durumunda daha çok tuzun çıkarılmasının mümkün olabileceğine işaret edilmiştir. 3. Ormanlar Ormanlar, servet ve gelişmenin temel kaynaklarından biridir. Salnâmelerde şehir ve şehre bağlı idarî merkezlerde yetiştirilen ormanların bulundukları yerler, korunmaları, sağladıkları yararlar, kereste ihtiyacının temini ve ahalinin ormanları bilinçli bir şekilde kullanmalarının getirdiği yararlar anlatılmaktadır.
546
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Z. ‹zgöer
4. Meralar ve Çayırlar Şehirde bulunan meralar ve çayırların isimleri, meşhur olanları, buralarda otlayan vahşi ve ehlî hayvanların neler oldukları ayrıntılarıyla belirtilmiştir. Bu kayıtlar, şehrin hayvan varlığının ve yeşil alanlarının zenginliğini göstermesi bakımından önemlidir. I. Sanayi Salnâmelerde şehirdeki sanayi ve üretici esnafın isimleri ile başlıca sınaî ürünlerin neler olduğu hakkında istatistikî bilgiler bulunmaktadır. Fabrikaların kuruldukları bölgeler ile zaman zaman resimlerine de yer verilmiştir. Bu ifadelerden, hangi şehirde ne tür fabrikaların kurulduğunu ve ne tür sınaî üretimlerde bulunulduğunu tespit etme imkânı ortaya çıkmaktadır. İ. Maliye Salnâmelerde şehrin genel bütçesi verilmiş, vergi kalemleri rakamlarıyla birlikte ayrı ayrı gösterilmiştir. Yine vilayete bağlı diğer idarî birimlerin toplam gelirleri de belirtilmiştir. Bu kayıtlardan, şehrin ekonomik ve sosyal refah düzeyini çıkarmak mümkün olabilmektedir. J. Tarım Salnâmelerde, tarımda uygulanan usuller, arazinin verimliliği ve başlıca tarım ürünleri teker teker ele alınmış, söz konusu ürünlerle ilgili açıklamalarda bulunulmuştur. Bu ürünlerin halkın ihtiyacını ne derecede karşıladığı, artan kısmının depolarda mı saklandığı yoksa ihraç mı edildiği, ihraç sırasında ne gibi taşıma araçlarının kullanıldığı, ürünlerin kalitesi ve ne kadar ünlü oldukları gibi konular detaylarıyla birlikte anlatılmıştır. Ayrıca birtakım meyve ve sebze çeşitlerine ve bunların yetiştirilme usul ve şekillerine de yer verilmiştir. Söz gelişi, karpuz ve kavunun yetiştirilme metodu ve tohumların çimlendirilmesi gibi. Yine, meyve veren ve vermeyen ağaç çeşitlerine de değinilmiştir. Vilayet genelinde üretilen tarım ürünlerinin (balmumu, tiftik, yapağı, kıl, deri türleri, pamuk, peynir, zeytinyağı, sabun, pekmez, üzüm, soğan, fındık, ceviz, kestane, badem, incir vb.) adet, ağırlık ve miktar olarak dökümleri yapılmıştır. Şehrin ihtiyacı belirtildikten sonra ihraç edilen miktar ve fiyatlar da istatistikî olarak verilmiştir. K. Ticaret Şehirden geçen veya şehre bağlı bulunan ticaret yolları, ihraç edilen ürünler, taşımada kullanılan kara ve deniz araçları, nakliye hayvanlarının çeşitleri
Osmanl› Salnâmelerinin fiehir Tarihi Bak›m›ndan Önemi
547
belirtilmiştir. Alım-satımı yapılan maddelerin neler olduğu ayrıntılarıyla ortaya konmuştur. Söz gelişi, dokumacılık sahasında yapılan çalışmaların neler olduğu, ne zaman başladığı, üretim şekli ve hacmi, satımı, ihracı tafsilatıyla ifade edilmiştir. L. Hayvancılık Vahşi ve ehlî hayvanlar, beslenen hayvanların çeşitleri ve cinsleri (at, katır, deve, eşek, koyun, keçi, sığır, manda, geyik, balık, sülük, arı, kuş türleri, kaplumbağa vb.), beslenme sebepleri (alım-satım, taşımacılık, gıda ve giyim eşyası temini, döl almak vb.), bu hayvanlardan elde edilen ürünlerin kalitesi, kıymeti ve ücret olarak değeri, ürünlerin ne kadarının hangi ülkelere ihraç edildiği, komşu vilayetlere gönderilip gönderilmediği gibi konular hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiştir. M. Belediye Hizmetleri Şehrin idarî yapılanma ve sosyal hayatında belediyelerce görülen hizmetler son derece önem arz etmektedir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren şehir teşkilatında belediyeciliğe büyük ehemmiyet verilmiştir. Salnâmelerde, belediyelerce verilen hizmetlerin genel itibarıyla dökümleri yapılmıştır. Şehir dahilinde belediyenin hemen hemen el atmadığı alan yok gibidir. Sağlıktan eğitime, imardan çevre düzenlemesine kadar her sahada belediyenin faaliyetlerini görebilmek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında salnâmeler, derli toplu kıymetli bilgiler veren eserlerdir. Söz gelişi; kullanılmayacak duruma gelen arsaların temizlenip geliri belediye ait olmak üzere güzel konaklar yapılıp kiraya verilmesi, su sıkıntısını gidermek amacıyla şehre su getirme çalışmalarında bulunulması -ki bu şehrin çeşmelerle de donatılması demektir-, meyvelerin saklanıp satılması gayesiyle geliri belediyeye tahsis edilmek üzere bir meyve arsasının yapımı, yanıp yıkılan dükkân ve çarşıların tamiri, şose ve caddeler yapılması, yıkık cami ve mescitlerin yeniden ihyası ve tefrişleri, medreselerin eyvan ve odalarının onarımı, bazı tarikat büyüklerinin türbelerinin yapım ve tamiri, mekteplerin genişletilip lokanta ve misafirhaneler ilavesi, eski eserlerin restore edilmesi gibi hizmetler bunlardan sadece birkaçıdır. Şehrin genel görünümünü değiştirmeye yönelik bu tür yeni ilaveler ile iyileştirme çalışmaları, salnâmelerde sıkça rastlanan önemli ayrıntılardır. N. Eğitim Salnâmelerde, şehirdeki okullar, görevli öğretmenler, öğrenci mevcutları, okunan dersler ve okul giderleri için tahsis olunan vakıfların gelirleri belirtilmiştir. Ayrıca öğretmen ve öğrencilere yardımcı olmak amacıyla çalışma mekânı olarak kullanılan kütüphanelere yer verilmiştir. Bu kütüphanelerin bulun-
548
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Z. ‹zgöer
dukları mevkiler, kuruluş tarihleri ve kütüphanelerde yer alan matbu veya yazma eserlerin genel sayıları belirtilmiştir. Bütün bu çalışmalar, şehrin kültürel zenginliğinin önemli göstergeleridir. O. Haberleşme Osmanlı ülkesinde salnâmelerin yayınlandığı tarihlerde haberleşme aracı olarak genelde posta ve telgraf kullanılmaktadır. Salnâmelerde halkı bilgilendirmek üzere tablolar halinde posta ve telgraf ücretlerine yer verilmiştir: Söz konusu tablolarda bir şehirden başka bir vilayet, sancak, kaza veya yerleşim birimine çekilen telgrafların kelime sayıları ve ücretleri ayrı ayrı gösterilmiştir. Ayrıca, Osmanlı ülkesinin hangi mahallerine hangi karayolu veya demiryolunun kullanıldığı, hangi günlerde posta çıkarıldığı, nerelere posta görevlileri tarafından mektup, emanet ve eşya gönderildiği, hangi merkezlerde müdürler görevlendirildiği ve posta işleyen yerlerin saat olarak birbirlerine olan uzaklıklarıyla ilgili “posta tarifnâmeleri”ne yer verilmiştir. Postalara verilecek mektupların ücretleri ve hatta yapıştırılacak pulların kıymeti ve rengine kadar ayrıntılar yer almıştır. Ö. Sağlık Osmanlılarda sağlık ve sağlık hizmetlerine büyük önem verilmiştir. Devlet, sağlık hizmetlerinin yürütülebilmesi, takibi ve İmparatorluğun en ücra köşelerine kadar yaygınlığının artırılmasına yönelik politikalar izlemiştir. Salnâmelerde inşa edilen hastahaneler, nerede yapıldıkları, inşa masrafları, bu masrafların nerelerden karşılandığı, yatak sayısı, hizmetlerin aralıksız sürdürülmesi için alınan tedbirler (bazı emlâk gelirlerinin tahsisi), hastahaneden yararlananların kimler olduğu (hastalar, fakirler, kimsesizler) ayrıntılarıyla belirtilmiştir. Bunlar, şehir hayatında gerçekleşen sosyal dayanışmanın, devlet-millet kaynaşmasının önemli örneklerindendir. Hastalıklar ve sebeplerine de yer verilen salnâmelerde söz gelişi, sıtma ve kolera vakalarına rastlandığına, bunların ise iklim şartları sonucu ortaya çıktığına ve pis suların kullanılmasından kaynaklandığına dikkat çekilmiştir. Koleranın önlenmesi hususunda şehir içinde pis suların kullanımının yasaklanmasına dair uyarılara da rastlanmaktadır. Salnâmelere yansıyan bu tür uyarılar, sağlıklı bir şehrin kurulmasına yönelik önemli göstergelerdir. P. Turizm ve Arkeoloji Salnâmelerde, şehirde bulunan “âsâr-ı atika” denilen eski eser ve arkeolojik kalıntıların neler olduğu tek tek sayılmıştır. Öncelikle şehir eski bir yerleşim birimi ise, şehri çevreleyen “surlar”ın tanıtımından başlanmıştır. Surların ebatları, kapıları, kuleleri, bunların adet ve yükseklikleriyle içlerindeki ambarların sa-
Osmanl› Salnâmelerinin fiehir Tarihi Bak›m›ndan Önemi
549
yı ve genişlikleri de belirtilmek suretiyle surlarla ilgili tarihî bilgilere yer verilmiştir. Önemli tarih kitaplarından derlenen bilgiler, salnâme sütunlarına aktarılmıştır. Eski eserler ve arkeoloji ile ilgili ikinci konu, şehirlerde bulunan “mağaralar”dır. Mağaraların saat olarak şehre olan uzaklığı, mevkii, özelliği ve uzunluğu verilmiştir. Define arayıcıları ve onlarla ilgili hikâyeler, mağara içinde kaynayan sular, insan ve hayvan tasvirleri, şekiller ve yazılar yerli-yabancı herkesin dikkatini çeken önemli ayrıntılardır. “Terk edilmiş şehirler” eski eserler ve arkeolojinin bir başka alanıdır. Harap durumda olup birçok mahallesi yıkılmış yerler de salnâmelerde bahsedilen konulardandır. Buralardaki ev ve dükkânlara ait kemer ve duvarlar, su kuyuları, sıcak yaz mevsiminde bile içindeki suların lezizliği ve soğukluğu ile ön plana çıkan sarnıçlar, hamamlar gezen herkesi merakta bırakacak derecede eski eser olma özelliğini koruyan yerlerdir. Bunlara eski cami, türbe, mescit, evliya kabirleri, tekke, kilise ve manastırları da eklemek mümkündür. Şehirlerden çıkarılan birtakım eski eserin (taş, vazo, para vb.) Müze-i Hümayun’a gönderildiği de yine salnâmelerde yer alan kayıtlardan öğrenilmektedir. Bütün bunlar, şehir turizmi için son derece önemli malzemelerdir. Özellikle iç ve dış turizm faaliyetleri için bugün bile bu tür eserlerin varlığı, geçmiş ile günümüz arasındaki köprülerin kurulmasında önemli roller üstlenmektedirler. II. Sonuç Osmanlı salnâmeleri, en ücra noktalarına varıncaya kadar genel olarak bir ülkenin; özelde de en ince ayrıntısına dek bir şehrin profilini ortaya çıkaran nadir eserlerdendir. Salnâmelerde şehir hayatına ait ipuçları vardır. Şehrin idarî, askerî, ekonomik, tarihî, sosyo-kültürel ve her bakımdan tanıtımı söz konusudur. Bir tespit çalışmasıdır salnâmeler, eldeki mevcudu değerlendirmektir. Salnâmeler, eskiyi hatırlamak, değerlendirmek ve önceki yüzyıllarda yaşanan birtakım pratikleri günümüze aktarmak bakımından da önem taşımaktadırlar. Ufak birkaç örnek vermek gerekirse… Salnâmelerde yer alan madenlerin mültezim mi yoksa devlet tarafından mı çıkarıldığı konusu, bize Osmanlı şehirlerindeki “özelleştirme” çabaları hakkında sınırlı da olsa ipuçları vermektedir. Bugün de özelleştirme kavramı, Türkiye ekonomisinin en çok tartışılan konuları arasında yer almaktadır. Diğer taraftan şehirlerin tabii zenginlikleri durumunda bulunan hayvanlardan kuşlardan günümüzde nesli tükenenlerin olup olmadığı veya şehir ekonomisini ayakta tutan unsurlardan meyve veya sebze türlerinden hangilerinin bugün itibarıyla günümüze ulaşmadığının bilinmesi durumunda, bu gibi ülke zenginliklerinin tekrar tabiata ve ekonomiye kazandı-
550
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Z. ‹zgöer
rılması projeleri başlatılıp gerçekleştirilebilir. Bu anlamda salnâmelerin, geçmişi ihyaya yönelik çalışmaları ortaya çıkaracak alt yapı çalışmaları için de önemli bir kaynak malzemesi niteliği taşıdığını rahatlıkla ifade etmek mümkündür. Osmanlı şehir tarihlerinin kendi kaynaklarına dayanılarak yazılması aşamasında önemli yer tutan salnâmelerin, tarihin yeniden yorumlanması ve şehir tarihlerinin aydınlatılması alanındaki rolleri büyüktür. Bu çerçevede, Osmanlı şehir tarihlerinin yazılması konusunda yapılacak her türlü inceleme ve araştırmanın bir ölçüde salnâmeleri dikkate alması gereklidir. Başka bir ifadeyle, salnâmeler dikkate alınmadan yazılacak şehir tarihleri, bir bakıma eksik ve yetersiz kalacaktır. Salnâmelerde yer alan bilgilerin değeri ve güvenilir olup olmadığı konusu, tartışmalıdır. Özellikle salnâmelerde yer alan rakamlarla ilgili bilgiler, bu tartışmanın en uç noktasında yer alır. Osmanlı şehirleri gibi geniş bir sahayı içine alan bir envanter çalışmasının zaman zaman eksik veya hatalı bilgiler vermiş olması, dönemin şartları da dikkate alındığında, tabii karşılanmalıdır. Sonuçta bu bilgiler, yukarıda da ifade ettiğimiz üzere bir tespit çalışmasıdır. Bu bakımdan salnâmelerin ihtiva ettiği bilgilerin, diğer kaynaklarla da karşılaştırılarak kullanılması gerekmektedir.
Konuyla İlgili Seçilmiş Kaynakça “Sâl-nâme”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Millî Eğitim Basımevi, 1966, c. X, s. 134–136. Acaroğlu, Türker, “Osmanlı Yıllıkları (Salnâmeler ve Nevsâller)”, Somut, 13 Mayıs 1983, c. III, sy. 41/15, s. 8. Akçuraoğlu, Yusuf (haz.), Türk Yılı, İstanbul: Türk Ocakları Merkez Heyeti, 1999. Çetin, Atillâ, “Kitap Tanıtma: Osmanlı Yıllıkları (Salnameler ve Nevsaller)”, Türk Dünyası Araştırmaları, Şubat 1983, sy. 22, s. 196-199. Duman, Hasan, Osmanlı Sâlnâmeleri ve Nevsâlleri Bibliyografyası ve Toplu Kataloğu, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı, 2000, 2 cilt. Duman, Hasan, Osmanlı Yıllıkları (Salnameler ve Nevsaller), İstanbul: İslâm Tarih, Sanat ve Kültürü Araştırma Merkezi (IRCICA), 1982. Ebüzziya, Ziyad, “İstanbul Kütüphanelerindeki Sâlnâme, Nevsâl ve Takvimler”, Meydan, Ocak 1983, sy. 613/95, s. 65. Ertuğ, H. Refik, “Eski Harflerle Özel Yıllıklar”, Hayat Tarih Mecmuası, Nisan 1974, c. I, sy. 4, s. 19-24. Ertuğ, H. Refik, “Nezâret ve Eyalet Salnâmeleri”, Hayat Tarih Mecmuası, Şubat 1974, c. I , sy. 2, s. 10–16. Ertuğ, H. Refik, “Osmanlı Devrinde Salnâmeler”, Hayat Tarih Mecmuası, Ağustos 1973, c. II, sy. 7, s. 15–22; Ekim 1973, c. II, sy. 9, s. 103–104. Ertuğ, H. Refik, “Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye-1321”, Hayat Tarih Mecmuası, İstanbul: 1973, c. II, sy. 8, s. 20–25.
Osmanl› Salnâmelerinin fiehir Tarihi Bak›m›ndan Önemi
551
Ertuğ, H. Refik, “Yüz Altı Yıl Önceki Trabzon Vilâyet Yıllığı”, Hayat Tarih Mecmuası, 1974, c. II, sy. 12, s. 72–74. Eyice, Semavi, “Rum Harfleri ile Türkçe (Karamanlıca) Bir Nevşehir Sâlnâmesi (Yıllığı)”, Fındıkoğlu Armağanı, İstanbul, 1977, s. 77–94. Gerçek, Selim Nüzhet, “Vilâyet ve Nezâret Sâlnâmeleri”, Kitap Belleten, 1963, c. I, sy. 25, s. 7–9. Gerçek, Selim Nüzhet, 1933 Almanak, İstanbul: Matbuat Cemiyeti, 1933. İlmiye Salnâmesi, İstanbul: Meşihat-ı Ulyâ Mektupçuluğu, Birinci Defa, 1334. İzgöer, Ahmet Zeki (haz.), Diyarbakır Salnâmeleri, İstanbul: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, 1999, 5 cilt. Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Salnâmesi, İstanbul, 1913. Öztuna, Yılmaz, “Sâl-nâme”, Türk Ansiklopedisi, Ankara: Millî Eğitim Basımevi, 1980, c. XXVIII, s. 86. Pakalın, Mehmet Zeki, “Sâlnâme”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Maarif Basımevi, 1983, c. III, s. 105–106. Salnâme-i Nezâret-i Maarif-i Umumiye, İstanbul: Dördüncü Sene, 1319. Sefercioğlu, Necmeddin, ve N. T. Ergün, “Önemli Bir Katalog”, Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, Ankara, 1982, c. XXXI, sy. 4, s. 193–194. Sertoğlu, Midhat, “Sâlnâme”, Resimli Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi, İstanbul: İskit Yayınevi, 1958, s. 280–283. Şakir, Mahmut H., “Bursa Sâlnâmeleri”, Kitap Belleten, 1964, c. VII, sy. 31, s. 6–7. Tuncor, Ferit Ragıp, “Osmanlı Yıllıkları”, Defne, İstanbul: Ağustos-Eylül 1984, c. IV, sy. 37/38, s. 30–31. Yener, Şakir Sabri, “Eski Bir Gaziantep Salnâmesi”, Türk Folklor Araştırmaları, Haziran 1968, c. XI, sy. 227, s. 4765–4766. Yund, Kerim, “Adana Vilâyeti Sâlnâmeleri”, Kitap Belleten, 1963, c. III, sy. 27, s. 14.
The Significance of Ottoman Yearbooks (Salnâmes) in the Ottoman Urban Studies Ahmet Zeki ‹ZGÖER Abstract This article aims to emphasize the importance of Ottoman yearbooks (salnâmes) in the historiography of the Ottoman urban studies. Apart from sources like archival documents, chronicles, private histories, memoirs, journals and newspapers, the yearbooks are quite significant in studying Ottoman history. The first Ottoman State yearbook was published in 1847. The yearbooks, which contain, among other things, data on provinces and settlements, are very informative and rich in terms of the subjects
552
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Z. ‹zgöer
included. They give information on the demographic, topographic, political, social, commercial, judicial and cultural aspects of the provinces, sub-provinces and sometimes even the villages. These sources include also considerable amount of pictures, photographs, plans, maps and they present a very detailed photograph of the Ottoman Empire on a specific year, from Yemen, Caucasus and Anatolia to Balkans and North Africa. It would not be wrong to say that any study on Ottoman urban history in the XIXth and XXth centuries should consult the yearbooks; otherwise, they would be insufficient and incomplete.
Osmanl› Salnâmelerinin fiehir Tarihi Çal›flmalar› Bak›m›ndan Önemi Ahmet Zeki ‹ZGÖER Özet Osmanlı Devleti’nin ana hatlarıyla araştırılıp incelenmesi alanında arşiv belgeleri, kronikler, hususî tarihler, hatıratlar, dönemin dergi, gazete ve mecmuaları gibi kaynaklarının dışında “salnâmeler” de mühim yer tutarlar. Osmanlı ülkesinde salnâme geleneği, 1847 yılında Devlet Salnâmeleri’nin yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır. “Yazılı tarih kayıtları” olarak kabul edilen salnâmelerde, şehir veya diğer yerleşim birimlerinin genel dökümleri yer almıştır. Salnâmeler, ihtiva ettikleri malzeme bakımından son derece zengin, açıklayıcı ve bilgi verici malumata sahip eserlerdir. Bunlarda, il, ilçe ve hatta zaman zaman köy ve meraların topografik, demografik, ticarî, sosyal, siyasî, hukukî ve kültürel tarihleri hakkında sağlıklı bilgiler verilmektedir. Kendi konularında inanılmaz zenginlikte resim, fotoğraf, plan, kroki, şekil ve haritaların yer aldığı bu bilgi kaynaklarında, Anadolu, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Rumeli, Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki adalar ile Doğu Karadenizde Acaristan ve hatta Kırım’a; özetle Yemen’den Kafkaslara, Anadolu’dan Balkanlara kadar Osmanlı ülkesinin içinde bulunduğu durum bütün ayrıntılarıyla tespit edilmiştir. Osmanlı şehir tarihlerinin kendi kaynaklarına dayanılarak yazılması aşamasında salnâmeler önemli tarih kayıtlarıdır. Tarihin yeniden yorumlanması ve şehir tarihlerinin aydınlatılması konusunda yapılacak her türlü inceleme ve araştırmanın salnâme merkezli olması kaçınılmazdır. Salnâmeler dikkate alınmadan yazılacak şehir tarihleri eksik ve yetersiz kalacaktır.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
527
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 527-538
Sancak (Liva) Kanunnameleri Göknur KARADUMAN*
ÖMER LÜTFİ BARKAN’IN 1943 tarihli XV. ve XVI ncı Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları (Birinci Cilt: Kanunlar)1 isimli eserinde önemli sayıda kanunnamenin yayınlanmasından sonra, “Sancak (Liva) Kanunnameleri” Osmanlı tarihçilerinin dikkatini ciddi bir şekilde çekmeye başlamıştır. Barkan’ın bu ünlü eseri, uzun bir süre sancak kanunnameleri alanında yegâne önemli ve ciddi eser olarak kalmıştır. Barkan’ın çalışmalarını takiben günümüze dek araştırmacılar tarafından değişik dönem ve bölgelere ait kanunnameler üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Bu makalede, Osmanlı tarihçilerinin sancak kanunnameleri ile ilgili yaptığı çalışmalar tanıtılacak ve incelenecektir. Önce, sancak kanunnamelerinin ayrıntılı bir tanımı verilecektir. Daha sonra, günümüze kadar bu kanunnameler üzerinde yapılan çalışmalar kronolojik olarak tanıtılacak ve bu eserler kavramsal, tarihyazımsal ve metodolojik açıdan değerlendirilecektir. İncelememizde odaklanacağımız noktalar; sancak kanunnamelerinin tanımlanması, kanunnameler ile ilgili tanımlar, kanunnameler ile ilgili kavramsal ve öncü çalışmalar yapan tarihçiler ve bu tarihçilerin izledikleri metodolojiler olacaktır. XV. ve XVI. Yüzyıllarda, Osmanlı Devleti’nde vergi toplanmasına esas olmak üzere düzenli aralıklarla tahrir çalışmaları yapılmakta idi. Tahrir defterlerine, sıklıkla defterin baş kısmına veya defter içinde ilgili bölümlerin baş kısmına olmak üzere sözkonusu bölge ile ilgili kanunnameler konulmakta idi. Sancak (liva) kanunnameleri olarak adlandırılan bu kanunnameler, bir sancaktaki vergiye tabi olabilecek bütün unsurları kapsamaya yönelik hükümler taşımaktadır. Başka bir deyişle, bu kanunnameler, sancaktaki vergiye tabi olabilecek her türlü tarım ve hayvancılık ürünleri, madencilik çalışmaları, iskele veya pazar gibi * Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Doktora Öğrencisi. 1 Ömer Lütfi Barkan, XV ve XVI ıncı Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları: Kanunlar, tıpkıbasım, İstanbul: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, 2001 [ilk baskı, 1943]. Bu eserin tanıtımı için bkz. Coşkun Çakır, “Barkan’ın Kanunlar’ı: Osmanlı-Türk Tarihçiliğinde Bir Klasik”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2005, c. III, sy. 6, s. 781-790.
528
TAL‹D, 3(6), 2005, G. Karaduman
ticarî faaliyetler ve yörükler gibi diğer faaliyetlerle uğraşan nüfusun vergilendirilmesi ile ilgili hükümleri kapsamaktadır. Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri isimli eserinde, sancak kanunnamelerini “umumi kanunnamelerin birinci grubunu teşkil eden Kanun-ı Osmani’nin eyalet ve sancaklara göre hususileştirilmiş şekilleri” olarak tanımlamıştır.2 Bilindiği üzere, harac, çift resmi ve öşür gibi vergiler söz konusu arazinin verimliliğine göre onda birden sıfıra kadar belirlenebilmekteydi. Bu vergilere ek olarak cizye vergisi de, kişilerin sosyal ve ekonomik durumları veya yapılan anlaşmalara göre nicelik ve nitelik açısından farklı şekillerde tespit edilebilmekteydi. Örfî vergilere esas teşkil eden mahallî örf ve adetler de yine değişik isim ve niteliklerde bulunmaktaydı. Bunun sonucu olarak, bu gibi vergilerle ilgili Osmanlı topraklarının bütününe yönelik genel ve kesin hükümler belirlenememekteydi. Bu husus ise, bölgesel farklılaşmalara uygun olarak liva kanunnameleri adı altında özel kanunların düzenlenmesini gerektirmektedir.3 Tarihsel açıdan baktığımızda sancak kanunnamelerinin esas itibari ile Osmanlı Devleti’ne özgü kanunnameler olmadığını görüyoruz. Bu kanunnamelerin Abbasîlerden de daha eskiye, İran’a kadar uzanan bir geleneğin devamı olduğu bilinmektedir. İlhanlılar da, her bölge için yapılan düzenlemeleri ve vergileri gösteren “kanun-i memleket” ismiyle bilinen özel defterler hazırlamışlardır.4 Bunlardan daha eski dönemlerde ise, Mısır’da Orta Krallık döneminde her bölgede 30 yılda bir olmak üzere Osmanlı tahrirlerine çok benzer sayımların yapılmakta olduğunu görmekteyiz.5 Osmanlılar da, vilayet ve sancak kanunnameleri ile bu geleneksel uygulamayı sürdürmüştür. Toplam sayıları 500’ü bulan eyalet ve sancak kanunnamelerinin, defter eminleri ve vilayet katipleri tarafından hazırlanmalarının ardından, nişancılar tarafından tasdik edildikten sonra tahrir defterlerine yazıldıkları ve bu şekilde yürürlüğe girdikleri bilinmektedir. Şu an Osmanlı arşivlerinde bulunan en eski sancak kanunnamesi, 892 (1487) tarihli Hüdavendigar (Bursa) Sancağı Tahrir Defterinde bulunan Hüdavendigar Kanunnamesi’dir.6 Her sancak için mufassal tahrir defterlerinin içine kanunname konulması uygulamasının ise II. Bayezid döneminden kalma olduğunu görmekteyiz. II. Bayezid döneminden önce tahrir defterlerinde hiçbir sancak kanunnamesi yer almamaktadır. 2 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, İstanbul: Fey Vakfı, 1992, c. I, s. 91. 3 Ahmet Akgündüz, a.g.e. 4 Halil İnalcık, “Kanunnameler”, DİA, c. XXIV, s. 334-335. 5 Douglas A. Howard, “Historical Scholarship and the Classical Ottoman Kanunnames”, Archivum Ottomanicum”, 1995-1996, sy. 14, s. 91 6 Ömer Lütfi Barkan, a.g.e., s. 1-6.
Sancak (Liva) Kanunnameleri
529
Sancak kanunnameleri, taşıdıkları resmî nitelikleri ile belirli bir tarihte yürürlüğe girdikleri için ferman formunda kanunnamelerle benzerlik göstermektedirler. Şöyle ki; beylerbeyi divanları ve kadı mahkemelerinde bu kanunlara uygun olarak karar verilmesi zorunlu idi.7 Sancak kanunnameleri ile ilgili bir sınıflandırma, Halil İnalcık tarafından yapılmıştır.8 Vergi oranlarını temel alarak yaptığı bu sınıflandırmada İnalcık, kanunnameleri üç grupta tanımlar. Birinci grupta, Batı Anadolu bölgesini de içine alan Anadolu eyaletinin sancaklarına ait kanunnameler; ikinci bir grupta Malatya, Diyarbakır, Erzurum, Musul, Harput ve Mardin gibi Doğu Anadolu sancaklarıyla Suriye; üçüncü grupta ise, Karaman, İçel ve Ankara gibi Orta Anadolu sancakları kanunnameleri vardır. İnalcık, bu gruplara ek olarak Rumeli sancak kanunnamelerinin de özel ve ayrı bir grup meydana getirdiğini belirtmiş ve kanunnamelerde tipik Kanun-i Osmanî’yi temsil eden maddelerin Bizans ve Slav örf hukuku ve kurumlarıyla birlikte verildiğine dikkati çekmiştir.9 Burada, Halil İnalcık’ın bu husus ile ilgili söylediklerini açarsak; öncelikle Osmanlı Devleti’nin bir bölgeyi fethini müteakip, o bölgede bir tahrir yaptırdığını görmekteyiz. Bölgede ilk kez yaptırılan bu birinci tahrir, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki hakimiyeti ve bölge halkı üzerindeki meşruiyeti açısından çok büyük önem taşımaktadır. Yeni fethedilen bölgelerde yapılan ilk tahrirlerde, fetihten önce o bölgede geçerli olan eski yasalar ve bölgeye ait örf ve adetlerin, Osmanlı Devleti kanunları ile birlikte sancak kanunnamelerinde yer aldığını görmekteyiz. Gerek Avrupa, gerek Doğu Anadolu ve gerekse Orta Doğu’daki yeni fethedilen yerlerde, özellikle fethi izleyen geçiş dönemlerinde, kanunnamelerde eski kanunlar yer almış ve çoğunlukla daha sonraki dönemlerde yapılan tahrirleri müteakip hazırlanan sancak kanunnamelerinde bu maddeler değiştirilmiştir. Buradaki amaç; fethedilen bölgelerin Osmanlı hakimiyetine, Osmanlı vergi sistemine geçişinin yumuşak olması ve tarihsel, bölgesel ve ekonomik farklılıklar gözetilerek adaletsizliklerin ortadan kaldırılmasıdır. Yine, üzerinde çalıştığımız sancak kanunnamelerinde rastladığımız birkaç kanunname maddesi, açıklanan bu husus ile ilgili örnek olarak verilebilir: Adana sancağına ait 1523 tarihli kanunnamenin birinci maddesinde, Adana sancağının bundan önceki tahririnde Kayıtbay Kanunu üzerine düzenlemeler yapıldığı anlatılmaktadır.10 1467-1495 yılları arasında Memlük hükümdarı olan Me7 Halil İnalcık, a.g.m. 8 Halil İnalcık, a.g.m., s. 335. 9 Aynı yerde. 10 Madde-1. Liva-i Adana bundan evvel emr-i padişahi ile kitabet olundukda Kayıtbay Kanunu üzere her müzevvecden yüz kırk Halebi akçe alınub ve mücerred kayd olunan reayadan resm alınmayub ve e’imeye dahi resm-i hane bağlanup ve ba’zı yerde dahi zira’at eden re’ayanın bütünü çift tasarruf edenlerden adet-i mir-i ahuriyye deyü her yılda on kile arpa alınub ve nim çift tasarruf edenlerden altı kile arpa alınub ve camusları olan re’ayadan dahi bir camus başına sekize Halebi akçe alunırmış. Bkz. A. Akgündüz, a.g.e., s. 595.
TAL‹D, 3(6), 2005, G. Karaduman
530
lik Eşref Ebü’n-Nasr Kayıtbay Zahirî’nin hazırladığı ve Adana bölgesi fetholunduğunda yörede geçerli olan bu kanun; Yavuz Sultan Selim devrinde Sis ve Tarsus Kanunnameleri hazırlanırken de kullanılmıştır. O dönem Adana Sancağı da aynı defterde tahrir edilmiştir. Rumeli Sancak Kanunnameleri gibi Budin Kanunnamelerine de baktığımızda, Osmanlı öncesi uygulamalara dayanmakta olduğunu görmekteyiz. Macaristan ile ilgili sancak kanunnameleri, Macar Krallığı döneminden gelen belirli vergiler ve kanunlar dışında XVI. yüzyıl Rumeli Kanunnameleri örnek alınarak hazırlanmıştır. Bu durum, bir bölgenin fethinden sonra Osmanlıların yeni fethedilen yerler için model olarak komşu bölgelerin sancak kanunnamelerini aldıklarını göstermektedir. İncelediğimiz 950/1543 sonrası tarihli BudinEstergon-Hatvan ve Novigrad Sancakları Kanunnamesinde eski Macaristan krallarının koymuş olduğu kanunların devam ettiği ve onlara uygun vergi toplandığı da belirtilmektedir.11 Heath Lowry de Limni Adası sancak kanunnameleri üzerinde yaptığı çalışmaları yayınladığı eserlerinde, Bizans uygulamalarının Osmanlı hakimiyetinin özellikle ilk dönemlerinde devam ettiğini gördüğünü belirtmektedir.12 Tarihsel açıdan baktığımızda, Osmanlı kanunnameleri üzerinde modern tarihyazımına uygun olarak çalışılması ve bu kanunnamelerin sağlıklı tarihsel kaynaklar olarak kullanılması çalışmalarının Josef von Hammer’e kadar gittiğini görmekteyiz. Hammer, Osmanlı idarî tarihi ile ilgili yazdığı iki bölümlük eserinde, Osmanlı ve Batı Avrupa kütüphanelerinde bulunan birkaç kanunname metninin Almanca tercümesini yayınlamıştır.13 Buna rağmen, bu kanunnamelerin üzerinde sistematik çalışmalar ancak bir yüzyıl sonra başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu ve diğer Avrupa ülkelerindeki tarihçiler I. Dünya Savaşını izleyen dönemde bu kaynaklara ilgi göstermeye başlamışlardır. Yeni kurulmuş Balkan devletlerinin tarihçileri, ülkelerinin millî tarihlerini yazarken Osmanlı sancak kanunnamelerinin içerdiği zengin verilerden yararlanmaya başlamışlardır.14 Osmanlı Devleti’nde ise aynı dönemlerde Tarih-i Osmanî Encümeni ismi altında bir tarih topluluğu kurulmuştur. Bu kuruluşun çıkardığı dergide, Mehmed 11 Madde-3. Ve haraca kadir olanlar resm-i kapu deyü sipahisine Hızır İlyas gününde yirmi beş akçe ve Kasım gününde yirmi beş akçe verür. Lakin nefs-i Budun ve Peşte re’ayası kralları zamanında resm-i kapu vere-gelmedikleri ecilden defter-i cedide dahi kayd olmadı. Madde-14. Ve bid’at-ı hanazirlerinden üzerine yıl geçmişinden iki akçe alına. Ve bellutluğa giden hınzirlerinden varduğı yerde sahib-i arza evvela Kral zamanında bir eyüsün verib ba’dehü on hinzirden birin öşür verürler imiş. Haliya gerü öyle alına. Bkz. A. Akgündüz, a.g.e., s. 272-273. 12 Heath W. Lowry, “The Island of Limnos: A Case Study on the Continuity of Byzantine Forms under the Ottoman Rule”, Studies in Defterology: Ottoman Society in the Fifteenth and Sixteenth Century, İstanbul: Isis Press, 1992, s. 207. 13 Josef von Hammer-Purgstall, Der Osmanischen Reichs Staatsverfassung und Staatsverwaltung, dargestellt aus den Quellen seiner Grundgesetze, 2 cilt, Pest, 1815. 14 Douglas A. Howard, a.g.m., s. 85.
Sancak (Liva) Kanunnameleri
531
Arif tarafından 1911-1912 yıllarında iki adet genel kanunname yayınlanmıştır.15 Osmanlı kanunnameleri ile ilgili buna benzer bir öncü çalışma yine ilk kez Osmanlı tarihine ayrılmış bir dergide, Friedrich Kraelitz tarafindan 1921 ve 1926 tarihlerinde yayınlanmıştır.16 İki dünya savaşı arasındaki dönemde ise Osmanlı Arşivlerinin kurulduğunu ve arşiv malzemelerinin tasnif çalışmalarının başlatıldığını görüyoruz. Bu dönemde tarihçiler, içlerinde sancak kanunnamelerini de ihtiva eden yüzlerce tahrir defteri ile çalışmaya başladılar. 1937-1957 yılları arasında akademisyenler tarafından bu belgelerin yayınlanması için büyük gayretler gösterilmiştir. 1930’larda Halk Evleri çatısı altında profesyonel tarihçi olmayan lise öğretmenlerinin çalışmaları ciddi sonuçlar doğuramamıştır. Yazımızın giriş bölümünde de söz ettiğimiz Ömer Lütfi Barkan’ın 1940’larda Osmanlı arşiv kayıtlarına dayanarak hazırladığı büyük derleme eser, birçok sancak kanunnamesinin metnini içermektedir. Esas olarak Osmanlı Devleti’ndeki tarım ile ilgili düzenlemeleri biraraya toplamak üzere yapılmış bu çalışma; her ne kadar metodolojik açıdan acemilikler içeriyorsa da, Türkiye’deki yeni nesil genç tarihçilerin önünde yeni bir ufuk açmış ve onlara çalışmaları için ham veriler sunmuştur.17 Barkan’ın bu çalışmasından sonra Türk Tarih Kurumu tarafından, elde bulunan tahrir defterlerinin yayınlanması çalışmaları hızlandırılmıştır. Kurumun, Belgeler: Türk Tarih Belgeleri Dergisi ismi ile yayınlanmaya başladığı dergisinde de bu çeşit belgelerin yayınlanmasına ve analizine başlanmıştır. 1960 ve 1970’ler ise dönemin gözde araştırma konuları olan feodalizm ve diğer sosyal konuların çalışılması ile kanunnamelere ilginin oldukça arttığı yıllar olmuştur. Özellikle Orta-Batı Avrupa ve Güney-Doğu Avrupa’da hızlı bir şekilde sancak kanunnamelerinin yayınlandığını görmekteyiz.18 Ömer Lütfi Barkan’ın Kanunlar isimli eserine baktığımızda, eserin temel olarak Osmanlı toplumundaki tarımsal ekonomi ile hukukî ve malî esasların incelenmesi ile ilgili olduğunu görmekteyiz. Bu eserde yaklaşık 70 kadar sancak kanunnamesi yayınlanmıştır.19 Bu çalışmayı izleyen dönemlerde birçok Os15 Mehmed Arif, “Kanunname-i Al-i Osman”, Tarih-i Osmanî Encümeni Dergisi, ek 2, (1329/1911) ve Mehmed Arif, “Kanunname-i Al-i Osman”, Tarih-i Osmanî Encümeni Dergisi, ek 3, (1330/1911-1912). 16 Friedrich Kraelitz von Greifen Horst, “Kanuname Sultan Mehmeds der Eroberers. Die altesten Osmanischen Staats und Finanzgesetze. Nach der einzigen Handschrift (Wiener Nationalbibliothek) herausgegeben und übersetzt”, Mitteilungen zur Osmanische Geschichte, 1921-1922, sy. 1, s. 13-48. 17 Douglas A. Howard, a.g.m. s. 88. 18 Sancak Kanunnamelerinden birincil kaynak olarak yararlanılarak yazılan eserler çalışmamız kapsamı dşında olduğu için ve Douglas Howard’ın –künyesi daha önce verilmiş bulunan- “Historical Scholarship and the Classical Ottoman Kanunnames” adlı makalesinde Sancak Kanunnameleri üzerinde yapılan çalışmalarının yaklaşık 30 sayfalık ayrıntılı bir bibliografyası verildiği için bu eserlerin isimlerini burada tek tek belirtmiyoruz. 19 Ö. Lütfi Barkan, a.g.e., s. 556-559.
532
TAL‹D, 3(6), 2005, G. Karaduman
manlı tarihçisinin değişik dönem ve bölgelere ait sancak kanunnameleri üzerinde çalıştıklarını, çalışmalarında bu kanunnamelerden birincil kaynak olarak yararlandıklarını ve bunlardan bazılarının ayrıca metinlerini de yayınladıklarını görmekteyiz. Osmanlı sancak kanunnamelerinin bir indeksinin çıkartılması ile ilgili önemli bir çalışma ise, Heath Lowry tarafından yapılmıştır. Lowry, 1979-1980 yıllarında İstanbul’daki Osmanlı Devlet Arşivlerinde bulunan yaklaşık 1720 kadar tapu tahrir defterini inceleyerek elde bulunan sancak kanunnamelerinin bir listesini çıkarmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarını ise “bir başlangıç indeksi” ismi altında, “The Ottoman Liva Kanunnames Contained in the Defter-i Hakani” isimli bir makalede yayınlamıştır.20 Lowry bu çalışmasında, Ankara’daki Tapu Kadastro Arşivlerinde ve yine çeşitli Avrupa şehirlerindeki kütüphanelerde bulunan tahrir defterlerini inceleyememiştir. Bunun yerine Ömer Lütfi Barkan,21 Hadiye Tunçer22 ve John Christos Alexander’ın23 çalışmalarındaki kanunnameleri de kendi çalışmasına eklemiştir. Osmanlı sancak kanunnamelerinden günümüze kadar ulaşmış olanlarının bütünsel olarak, en yüksek sayıda yayınlanması ise Ahmet Akgündüz tarafından yapılmıştır. Akgündüz, 9 ciltlik büyük eseri Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri’nde, Osmanlı Devleti’ne ait kanunlar içinde kronolojik bir sıralama ile birçok sancak kanunnamesini yayınlamıştır. Yazar, bu eseri hazırlarken İstanbul Osmanlı Devlet Arşivleri, Ankara Tapu Kadastro Arşivleri ve çeşitli Avrupa şehirlerindeki kütüphanelerde bulunan bütün tahrir defterlerini incelediğini söylemektedir.24 Kanunnameler, yazar tarafından kronolojik bir sıra ile, kanunnameleri hazırlayan padişaha ayrılmış bölüm altında yayınlanmıştır. 20 Heath W. Lowry, “The Ottoman Liva Kanunnames Contained in the Defter-i Hakani”, Studies in Defterology: Ottoman Society in the Fifteenth and Sixteenth Century, Istanbul: Isis Press, 1992, s. 21. 21 Ö. Lütfi Barkan, a.g.e. 22 Hadiye Tunçer, Osmanlı İmparatorluğunda Toprak Hukuku, Arazi Kanunları ve Kanun Açıklamaları, Ankara: Tarım Bakanlığı, 1962. 23 John Christos Alexander, “Toward a History of Post-Byzantine Greece: The Ottoman Kanunnames for the Greek Lands, ca 1500-ca 1600”, Doktora Tezi, Columbia Üniversitesi, 1974. 24 Akgündüz’ün bu eseri, 10 yıllık bir çalışmanın ürünü binlerce sayfalık devasa bir çalışmadır. Şimdiye kadar Osmanlı kanunnameleri ile ilgili bütünsel olarak yapılmış en geniş kapsamlı eser diyebileceğimiz bu eserin çok değerli bir çalışma olması gerçeğinin yanı sıra, birtakım eksiklikler ve hatalar içerdiği de bir gerçektir. Çok yakın bir tarihte tamamlandığı ve kapsamı çok geniş olduğu için eserin bütünsel ve ayrıntılı olarak değerlendirmesi elbette zaman alacaktır. Ancak şu ana kadar eser üzerinde yapılan bazı inceleme ve değerlendirmelerde, yazarın bazı eksiklik ve hataları, yine Osmanlı hukuk tarihçileri tarafından tespit edilmiştir. Örneğin Macit Kenanoğlu, kanunnameler ile ilgili makalesinde, yazarın Fatih Umumi Kanunnamesini neşrederken Viyana Milli Kütüphanesinden aldığı nüshayı neşrettiğini söylemesine rağmen, aslında daha önceden yayınlanmış Serkiz Karakoç’un Külliyat–ı Kavanin isimli eserindeki metni neşrettiğini belirtmektedir. Bu sebeplerden ötürü Akgündüz’ün çalışması her ne kadar çok önemli bir çalışma ise de, esere temkinli yaklaşılması gerektiği unutulmamalıdır. Bkz. Macit Kenanoğlu “Osmanlı Kanunnameleri Neşriyatı Üzerine bir Tahlil”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2005, c. III, sy. 5, s. 160-161.
Sancak (Liva) Kanunnameleri
533
Douglas Howard ise, “Historical Scholarship and the Classical Ottoman Kanunnames” isimli makalesinde, sancak kanunnameleri ile ilgili yapılan çalışmaların bir bibliyografyasını yayınlamıştır.25 Makalenin başında kanunnameler ve bunların üzerinde yapılan çalışmalar ile ilgili ayrıntılı bilgi verildikten sonra; ikinci bölümde, “bir başlangıç bibliyografyası” adı altında, ayrıntılı ve sınıflandırılmış bir bibliyografya sunulmaktadır. Sancak kanunnameleri üzerinde yapılan çalışmalara bütünsel olarak baktığımızda, bu eserler arasında ilk başvuru kaynaklarının Barkan ve İnalcık’ın İslam Ansiklopedisi’nin çeşitli baskılarındaki “Kanunnameler” maddeleri26 ve yine Barkan’ın Kanunlar isimli eseri olduğunu görmekteyiz. Yazarların bu çalışmalarının kuramsal açıdan, sancak kanunnamelerini tanımlamaları açısından ve çalışmalarının metodolojisi açısından özellikle sancak kanunnameleri ile ilgili çalışmalar yapan Heath Lowry tarafından eleştirildiğini görmekteyiz. Heath Lowry, “The Ottoman Liva Kanunnames Contained in the Defter-i Hakani” isimli makalesinde, tapu tahrir defterleri üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda hazırlamış olduğu kanunnameler indeksinin başında sancak kanunnameleri üzerinde yapılan çalışmalar ile ilgili bir değerlendirme yapmıştır. Lowry, öncelikle Ömer Lütfi Barkan’ın Kanunlar isimli eserini değerlendirmiş ve Barkan’ı bazı hususlarda eleştirmiştir. Bu eleştiriler, daha çok Barkan’ın izlediği metodoloji ile ilgilidir.27 Lowry’nin Barkan’a yönelttiği eleştirileri şöyle sıralayabiliriz: 1. Kanunlar isimli eserin ana konusu ve vurgusu tarımsal ekonomidir ve Barkan’ın amacı, İmparatorluktaki tarımsal/kırsal hayat ile ilgili kaynakların bir bütününü çıkarmaktır. Amacı bu iken kendisi, çalışmanın içine, çalışma kapsamının dışında olan başka kanunlar da koymuştur. Buradaki sorun çalışmasının ne ölçüde liva kanunnamelerinin doğasını yansıttığı ve bu kanunnamelerin ne ölçüde tarımsal vergilerle ilgili olduğudur. 2. Barkan’ın bu eserde kanunnameleri yayınlarken amacı, İmparatorluğun değişik yörelerinden, her bölgeden, yayınlanma tarihlerini dikkate almaksızın en az bir tane kanunname yayınlamaktı. Bu yaklaşımda; örtülü olarak, kanunnamelerin Osmanlı toplumundaki değişimleri yansıtmadığı, Osmanlıların bölgeyi fethettiğinde bir kez yazıldıktan sonra bir defterden diğer bir deftere değiştirilmeksizin geçirildiği düşüncesi saklıdır. Bu; yanıltıcı bir genelleme olduğu gibi, bölgelerle ilgili seçtiği örnek 25 Douglas A. Howard, a.g.m. 26 Ömer Lütfi Barkan, “Kanunnameler”, İA; Halil İnalcık, a.g.m.; a.mlf., “Kanunname”, Encyclopedia of Islam, New Edition. 27 Heath W. Lowry, “The Ottoman Liva Kanunnames Contained in the Defter-i Hakani”, s. 1920.
TAL‹D, 3(6), 2005, G. Karaduman
534
kanunnamelere bakıldığında ise seçtiği kanunnamelerin o bölge için örnek teşkil edecek bir niteliği olmadığı görülmektedir. 3. İmparatorluğun bir bölgesinde sadece “tipik” bir kanunname yayınlanması çok sakıncalıdır. Lowry’nin Limni adasına ait elde olan 7 adet kanunname üzerinde yaptığı çalışma, kanunnamelerin zamanla önemli bir şekilde değişim geçirdiklerini göstermektedir. 4. Son olarak da Barkan, çalışmasında, İmparatorluğun her bölgesinden en az bir kanunname yayınlama iddiasının gereiğini yerine getirmemiştir. Barkan’ın hiç bir kanunnamesini yayınlamadığı birçok bölge vardır. Lowry ayrıca, Halil İnalcık’ın sancak kanunnameleri ile ilgili yaptığı tanımlamalarda bazı yanlışlıklar ve eksiklikler olduğuna da dikkat çekmiştir.28 İnalcık, sancak kanunnamelerinin mufassal tahrir defterlerinin başında yer aldığını belirtmiştir.29 Bunun, büyük olasılıkla İnalcık’ın sancak kanunnameleri üzerinde çok fazla çalışmamış olmasından kaynaklanan yanlış bir genelleme olduğu düşünülebilir. Heath Lowry ise, kendisinin tahrir defterleri üzerinde yaptığı çalışma ve incelemelerde, sancak kanunnamelerinin her zaman defterlerin başında olmadığını, bir kısmının defterin içinde ilgili bölümlerin başlarına yerleştirildiği tespit ettiğini belirtmektedir.30 Ayrıca defterlerin %40’lık bir bölümünün içinde sancak kanunnamesi olmadığını tespit etmiştir.31 Halil İnalcık sancak kanunnameleri hakkında, “bu çeşit kanunnameler, öncelikle reaya ile tımar sahipleri arasındaki anlaşmazlıkları çözmek ve engellemek amacıyla devlet arazi sisteminin ve tımarların yürürlükte olduğu eyaletler için mevcuttu” şeklinde bir tanım yapmıştır.32 Bu ifade ile, sancak kanunnamelerinin sadece tımar sistemi ve tarımsal ekonomi ile ilgili olduğu kastedilmektedir. Oysa sancak kanunnameleri bütünsel olarak incelendiğinde, kanunnamelerin sancaklarda vergiye tâbi bütün unsurları kapsamaya yönelik olduğu görülmektedir. Lowry, İmparatorlukta vergi ödeyen nüfusun sadece %80’inin tarımla uğraşmakta olduğunu söylemekte ve sancak kanunnamelerinin liman ve pazarlar gibi ticarî faaliyetleri, madencilik gibi endüstriyel faaliyetleri kapsadığına dikkati çekmektedir. Ayrıca, İmparatorluğun değişik yörelerinde yaşayan Yörükler, Müsellemler, Eflaklar, Voynuklar, Tatarlar ve Canbazlar gibi yardımcı askerî sınıfların, Kiptîler gibi etnik grupların her biri için ayrı kanunnamelerin varlığı da İnalcık’ın bu iddiasına ters düşmektedir.33 28 Heath W. Lowry, “The Ottoman Liva Kanunnames Contained in the Defter-i Hakani”, s. 2227. 29 Halil İnalcık, “Kanunnameler”, DİA, c. XXIV, s. 334-335. 30 Heath W. Lowry, “The Ottoman Liva Kanunnames Contained in the Defter-i Hakani”, s. 2627. 31 Aynı yerde. 32 Halil İnalcık, “Kanunnameler”. 33 Heath W. Lowry, “The Ottoman Liva Kanunnames Contained in the Defter-i Hakani”, s. 2325.
Sancak (Liva) Kanunnameleri
535
İnalcık gibi, Abou-El-Haj da liva kanunnamelerinin tımar sistemi ile ilgili olduğunu ve bu toprak sisteminin yerleşik olduğu bölgelerde yürürlükte bulunduğunu söylemektedir.34 Bu varsayım da yine sancak kanunnameleri ile ilgili bilgilerin halen çok az olması ve kanunnameler üzerinde söz konusu tarihçilerin az çalışmış olmasından ileri gelmektedir. Sancak kanunnameleri üzerinde yapılan çalışmalara tarih metodolojisi açısından baktığımızda, bu çalışmaların henüz, ve ne yazık ki hâlâ, bu açıdan zayıf kaldığını tespit edebilmekteyiz. Bir yüzyıldan uzun bir zamandan beri çalışılmakta olan sancak kanunnameleri ile ilgili çalışmaları değerlendirdiğimizde, bir çoğunun birbirine benzediğini görmekteyiz. Zaman içinde, yukarıda da anlatıldığı üzere, kanunnamelerin hemen hepsi okunmuş ve yayınlanmıştır. Heath Lowry gibi bu konuda yetkin bazı tarihçiler, Osmanlı tarihi ile ilgili yazdıkları eserlerinde, kanunnamelerdeki bilgilerden yetkin bir şekilde yararlanmışlardır.35 Bu eserlerinin dışında temel olarak sancak kanunnamelerinin incelenmesi ve araştırılması amacıyla yazılan eserlerin ise hemen hepsinin söz konusu kanunnamenin ait olduğu sancak ile ilgili tarihsel ve coğrafî vb. bilgiler verdikten sonra kanunname metninin Latin harflerine, kimi zaman günümüz Türkçesine, kimi zaman ise çalışmanın yapıldığı dile tercümesinden başka bir şey içermediğini görmekteyiz. Bu husus, Colin Heywood’un “The Evolution of the Ottoman Provincial Law Code (Sancak Kanun-name): The Kanun-name-i Liva-i Semendire (I)” isimli makalesinde belirtilmiştir.36 Heywood; bu çalışmaları ve karşılaştırmaları, tarih çalışmasından uzak, hiç bir metodolojik gelişim kaygısı taşımadıkları gerekçesiyle eleştirmiştir. Kendisi ise, çalışma alanı olan Semendire livası kanunnamelerinden elde olan altı tanesini karşılaştırmalı olarak inceleyip söz konusu sancak ile ilgili organik bir metin hazırlayarak bu metnin II. Mehmet ile III. Murat’ın hükümranlık dönemlerindeki yüz yıllık bir süre içindeki gelişimini göstererek metodolojik açıdan bir örnek çalışma ortaya koyacağını söylemiştir. Çalışması ne yazık ki tamamlanmamıştır.37 Osmanlı sancak kanunnameleri üzerinde yapılan çalışmaların metodolojisi ile ilgili son olarak iki özelliği belirtmekte fayda vardır. Birinci olarak, kanunname metinlerinin yayınlanmasında, Barkan’dan sonra metnin maddelere bö34 Rifaat A. Abou-El Haj, “Power and Social Order: The Uses of the Kanun”, Irene A. Bierman, Rifaat A. Abou-El-Haj ve Donald Preziosi (ed.), The Ottoman City and its Parts: Urban Structure and Social Order, New Rochelle, N.Y.: A.D. Caratzas, 1991, s. 79. 35 Örnek olarak bkz. Heath W. Lowry, Fifteenth Century Ottoman Realities: Christian Peasant Life on the Aegean Island of Limnos, İstanbul: Eren Yayıncılık, 2002. 36 Turkish Studies Association Bulletin, 1991, c. XV, sy. 2, s. 223-251. 37 Heywood, makalesininin ikinci bölümünün aynı derginin bir sonraki sayısında çıkacağını belirtmesine rağmen, derginin sonraki sayılarında Heywood’a ait böyle bir yazıya rastlayamadık.
536
TAL‹D, 3(6), 2005, G. Karaduman
lünmesi ve numaralandırılması adet haline gelmiştir. Orijinal metinlerde numaralandırma yoktur.38 İkinci olarak; kanunname maddeleri, kanunnamelerin orijinal metinlerinin başında bulunan Allah, Peygamber ve Osmanlı hanedanının övüldüğü bölüm olan “mukaddime” bölümlerin birçok tarihçi tarafından kanunnamelerin neşri ve incelenmesinde atlanarak yayınlanmaktadırlar.39 Rifaat Abou-El-Haj, “Aspects of the Legitimation of Ottoman Rule as Reflected in the Preambles to Two Early Liva Kanunnameler” isimli makalesinde kanunnameler üzerinde çalışan tarihçilerin çalışma amaçlarına göre kimi zaman bu bölümleri incelemelerininin de gerekli olabileceğini vurgulamaktadır. Tarihçilerin mukaddimeleri yayınlamamalarının bir sebebinin bütün mukaddimelerin birbirinin aynı olduklarını varsaymaları, diğer bir sebebin ise tarihçilerin kendi çalışma amaçları doğrultusunda içerikleri belli olan mukaddimelerle vakit kaybetmek istememeleri olduğunu ve bunun da mazur görülebilir bir sebep teşkil ettiğini söylemektedir. Abou-El-Haj; gerek bu çalışmasında gerekse Osmanlı hukuku ile ilgili diğer çalışmalarında, kanunların toplumdaki sosyal, kültürel, ekonomik ve politik değişikliklerden etkilenerek zaman içinde bu değişimlere uygun olarak değişim geçirdiklerini söylemektedir. Kendisi bu makalesinde, Trablus-Şam’a ait incelediği kanunnamelerin mukaddime bölümlerinin tercümesini vermiştir. Bu mukaddimenin bölgenin fethini izleyen ilk dönemlerde Osmanlı’nın fethini meşrulaştırmak ve geçişin yumuşak olmasını sağlamak amacıyla kanunname metninin genel uygulamanın aksine Arapça yazıldığını ve fethi meşrulaştırma amacıyla Osmanlı hanedanı ile ilgili her zamankinden değişik ifade ve söylemler içerdiğine dikkat çekmektedir. Daha sonraki kanunname mukaddimeleri ise alışıldığı üzere Osmanlıca yazılmıştır. Osmanlı tarihçilerinin sancak kanunnameleri üzerinde yaptıkları çalışmaların incelendiği bu makalemizde, neredeyse bir yüzyıldan fazla bir zamandır çalışılmakta olan kanunnameler ile ilgili çalışmaların henüz metodolojik açıdan bir gelişim kaydetmedikleri ve karşılaştırmalı tarih çalışmalarına konu olmadığı görüldü. Yakın bir tarihte bütün kanunname metinlerinin büyük çoğunluğunun yayınlandığı gözönüne alınırsa, bundan sonra metodolojik açıdan daha nitelikli ve yetkin eserlerin ortaya çıkmasının mümkün olacağını söyleyebiliriz. Ek Kaynakça Abou-El-Haj, Rifaat Ali, “Taxation, Trade, Production and Society in 16th C. Mosul (According to Liva Kanunnameler)”, Abdeljelil Temimi (ed.), La Vie Sociale dans les Provinces Arabes a l’Epoque Ottomane, Zağvan, 1988, c. III, s. 17-39. 38 Gustav Bayerle, “The Kanun-Name of the Sanjak of Segedin of 1570”, Archivum Ottomanicum, 1993-1994, sy. 13, s. 60. 39 Turcica, 1991, s. 379.
Sancak (Liva) Kanunnameleri
537
İnalcık, Halil, “Suleiman the Lawgiver and the Ottoman Law”, Archivum Ottomanicum, 1969, s. 105-137. Lowry, Heath W., “A Corpus of Extant Kanunnames For the Island of Limnos As Contained in the Tapu-Tahrir Defter Collection of the Başbakanlık Archives”, Studies in Defterology: Ottoman Society in the Fifteenth and Sixteenth Century, Istanbul: Isis Press, 1992.
The Ottoman Sancak (Liva) Kanunnames Göknur KARADUMAN Abstract The Sancak (liva) Kanunnames which carry primal importance among the archival sources were formed of decrees that aimed to cover all taxable facilities of the tax-paying population of the region. They not only include terms about agriculture and animal breeeding facilities, but facilities like mining, commercial facilities in a harbour or a market place also together with different stratus of the society like the yörüks or müsellems. The Sancak Kanunnames have been studied by the Ottoman historians for more than a century. Up till now we see that an index of these kanunnames have been done, and almost all of the kanunnames have been published in Latin Alphabet. When we overlook to all of the studies made on this subject we see that apart from the studies of some compotent historians like Heath Lowry, most of the studies contain nothing more than the publication texts of the kanunnames; they are not suitable to comparative historical writing and are weak regarding historical methodology. Keywords: Ottoman Urban History, Sancak (Liva), Ottoman Law, Kanunname, Ottoman Historiography.
Sancak (Liva) Kanunnameleri Göknur KARADUMAN Özet Osmanlı şehir tarihi çalışmaları içinde birincil derecede önem taşıyan arşiv kaynaklarından birisi olan sancak (liva) kanunnameleri, o bölgedeki vergi ödeyen nüfusla ilgili vergiye tabi olabilecek bütün unsurları kapsamaya yönelik hükümler taşımaktadır. Bu kanunnameler, sadece tarımla ilgili faaliyetleri değil, madencilik çalışmalarını, iskele veya pazar gibi ticarî faaliyetleri; yörükler, müsellemler vb. gibi toplumun değişik katmanlarını da kapsamaktadır. Sancak kanunnameleri, Osmanlı tarihçileri tarafın-
538
TAL‹D, 3(6), 2005, G. Karaduman
dan bir yüzyıldan uzun bir süreden beri çalışılmaktadır. Günümüze kadar geçen süre zarfında bu kanunnamelerin bir indeksi çıkarılmış ve hemen hepsi Latin harfleri ile yayınlanmıştır. Sancak kanunnameleri üzerinde yapılan çalışmalara bütünsel olarak baktığımızda ise; bu konuda eser vermiş Heath W. Lowry ve diğer birkaç yetkin tarihçinin çalışmaları dışındakilerin, kanun metinlerinin yayınlanmasının ötesine geçemeyen, karşılaştırmalı tarih çalışması yapmaya uygun olmayan ve metodolojik açıdan zayıf çalışmalar olduğu görülmektedir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Şehir Tarihi, Sancak (Liva), Osmanlı Hukuku, Kanunname, Osmanlı Tarihyazımı.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
607
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 607-616
‹stanbul fiehir Rehberleri Üzerine Bir Çal›flma Kaz›m BAYCAR*
BU MAKALEDE, İstanbul üzerine kaleme alınmış şehir rehberlerini genel olarak ele almaya çalışacağız. Esasen şehir rehberleri, içeriği ve kapsam alanı muğlâk, genel geçer bir tanımı yapılmamış bir ifadedir. Şehir rehberi sıfatıyla ortaya atılan eserlerin içerik ve nitelik açısından birbirleriyle büyük farklılıklar göstermeleri bunun bir göstergesidir. Bu yönüyle bakıldığında her bir eserin kendisine has bir rehberlik tanımı olduğunu ve bu tanım üzerinden kendi muhtevasını ve yazı dilini şekillendirdiğini görüyoruz. Çalışmamız şehir rehberini, “birincil amacı muhatabı olan, okuyucuyu şehri somut ve(ya) soyut boyutlarıyla tasvir ederek tanıtmaya çalışan yazılar” şeklinde tanımlamakta ve bu çerçevede kaldığını düşündüğümüz eserleri kapsamaktadır. Bundan dolayı, şehrin sadece tarihî serüvenini, sosyal ve ekonomik yapısını, coğrafî özelliklerini ele alan eserlere bu makalede yer verilmemiştir. Şehri turizm amaçlı tanıtmaya çalışan ve büyük ölçüde fotoğraflardan oluşan kitaplar, gezi rehberleri, haritalar ve süreli yayınlar da bu çalışmanın kapsamı dışındadır. Makale aynı zamanda kendisini zaman olarak sınırlandırmakta ve birkaç önemli yapıt dışında XIX. yüzyıl öncesinde kaleme alınan seyahatnameleri içermemekte, sadece gerekli yerlerde anlatımın akışına göre kısaca değinmektedir. Bu çerçevedeki bütün kitaplara ulaşmaya çalıştık. Ancak neşredilmiş eserlerin sayısının fazlalığı, daha başka çalışmaların yapılmasını gerektirmektedir. Daha kolay sunabilme maksadıyla çalışmaları; ansiklopediler, müstakil kitaplar, makale ve sunum derlemeleri gibi üç farklı kategoride kronolojik bir sırayla ele almaya çalıştık. Literatür çalışmasının bir gereği olarak her bir eseri derinlemesine incelemektense daha genel bilgilerle çok daha fazla eseri zikretmeyi tercih ettik. İstanbul üzerine ilk eserler, şehrin güzelliklerini ifade eden şehrengiz yazarları ve Evliya Çelebi gibi seyyahlardır. Bir kısmı Evliya Çelebi’nin çağdaşı *Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi.
608
TAL‹D, 3(6), 2005, K. Baycar
olan Avrupalı seyyahların da İstanbul üzerine eserleri vardır. Antoine Galland’ın İstanbul’a Ait Günlük Anılar, 1672-1673,1 Petrus Gyllius’un Latince olarak kaleme aldığı De topographia Constantinopoleos,2 Joseph Grelot’un Relation nouvelle d’un voyage de Constantinople (1681)3 ve Domenico Hierosolimitano’nun İstanbul4 adlı eserleri bu kapsamda verilebilecek öncü eserlerdendir. Tanımladığımız şekliyle İstanbul şehir rehberciliğinde, hem nispeten erken bir dönemde yazılması, hem de kendisinden sonra yazılan rehberlere ilham kaynağı oluşturması bakımından Edmondo de Amicis’in yazdığı İstanbul adlı kitabı bir milat olarak kabul etmek isabetli olacaktır.5 Dünyaca ünlü İtalyan edibi Edmondo de Amicis; İspanya, Paris, Hollanda ve Londra gibi Avrupa’nın birçok şehri ile ilgili eserler vermiştir. İstanbul adlı kitabını yine yaptığı bir seyahatin sonunda kaleme almıştır. Bu eserinde İstanbul ile Osmanlı tarihi üzerine zengin bilgiler vermiş olmakla beraber yazar; okuduğu kitaplardan öğrendiklerini hemen münakaşasız kabul ettiği, Türkleri yakından tanıma fırsatını bulamadığı; üstelik kendisinin de ifade ettiği gibi, o dönemin insanlarının içinde büyüdüğünden farklı bir fikir ve his dünyasında yetiştiği içindir ki zaman zaman yanlışlığa düşmektedir.6 Eserinde İstanbul’un fizikî özelliklerinin yanında, şehir halkının sosyal yaşantısına da yer veren Amicis’in kitabı Fransızca, İngilizce, Almanca gibi pek çok yabancı dile çevrilmiştir. Köprü, Pangaltı, Aya Dimitri, Sütlüce, Köpekler, Avarelik, Eski İstanbul, Ermeniler, Yahudiler, Yangın Var, Surlar, Sarnıçlar ve Bakkal, Amicis’in eserinin en önemli başlıklarını oluşturmaktadır. Amicis bu eserinde ayrıca İstanbul’un geleceği üzerine -biraz da içine duygusallık kattığı- karamsar tahminlerde bulunmaktadır. Ona göre ileride İstanbul’da muasırlaşmanın etkisiyle tepeler düzleşecek; korular yerle bir edilecek; rengarenk küçük evler yıkılacak; ufuk, koynunda binlerce fabrika bacasının ve ehram şeklindeki kule çatısının yükseldiği saray, işyeri, imalathane dizileriyle her taraftan kesilecek; uzun, dümdüz, birbirine benzer sokaklar kocaman yollara ayrılacak, telgraf telleri gürültülü şehrin damlarının üzerine büyük bir örümcek ağı gibi iç içe geçecek. Yani özetle –kendi ifadesiyle- güzellik medeniyete kurban gitmiş olacak. Amicis İstanbul’un bu muhtemel geleceğinden duy1 Antoine Galland, İstanbul’a Ait günlük Anılar (1672-1673), çev. Nahid Sırrı Örik, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1973. 2 Pierre Gyllius, De topographia Constantinopoleos, İng. çev. John Ball, New York: Italica Press, 1988. 3 Joseph Grelot, İstanbul Seyahatnamesi, çev. Maide Selen, İstanbul: Pera Turizm ve Ticaret A.Ş., 1998. 4 Domenico Hierosolimitano, İstanbul, Warminster, Wiltshire: Aris and Phillips, 2000. 5 Edmondo de Amicis, İstanbul, çev. Beymun Akyavaş, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1986. 6 Beymun Akyavaş, “Giriş”, Edmondo de Amicis, a.g.e., s. iii.
‹stanbul fiehir Rehberleri Üzerine Bir Çal›flma
609
duğu telaşı şu şekilde ifade etmektedir: “Heyhat! İstanbul’un artık büyükannemin dolabının dibinde tesadüfen bulduğum şu on dokuzuncu asırdan kalma kurt yemiş eski kitabın anlattığı gibi olmaması ne yazık!” İstanbul’un bugünkü şehirleşme sorunlarını aklımızdan geçirerek okuduğumuzda Amicis’in endişeleri daha da anlamlı hale geliyor. XIX. yüzyıl sonları ile XX. yüzyıl başları arasında İstanbul ve Doğu şehirleri üzerine rehber niteliğinde yazılan yazılarda gözle görünür bir artış olduğundan bahsetmemiz mümkün. Buna etken olarak hiç şüphesiz dönemin siyasî atmosferinin yarattığı öteki merakına bağlamak mümkündür. Ancak bu mesele, makalemiz için biçtiğimiz maksadımızın sınırları dışında kaldığı için üzerinde daha fazla durmayacağız. Bu dönemin bir diğer önemli yazarı Alexander van Millingen’dir.7 Malta’da ve İngiltere’de yoğun bir Protestanlık eğitimi ve ailesinden zengin bir kültür ortamını miras olarak alan rahip Millingen, bağımsız İskoç Kilisesi’nde bir süre görev yaptıktan sonra İstanbul’da yine bir Protestan kuruluşu olan Robert Koleji’nde tarih dersleri vermeye başlar. İstanbul hakkındaki kitabını, tam da bu dönemde kaleme almıştır. Kitabının başlarında Bizans’a ait önemli kültür kalıntılarına büyük yer ayırır. Daha sonraki bölümlerde şehrin dış güzelliğini yansıtan ahşap evler, sokaklar, kahvehaneler, İstanbulluların giyim kuşamları ve farklı kültür yapılarına mensup insan manzaraları yer alır. Kitabın son iki bölümü İstanbul’un dinî mozaiğine farklı dinî cemaatlerin çeşitli dinî ritüelleri ile şehrin son dönemlerde geçirdiği değişim sürecinin bir yansıması olarak kadınların gündelik hayata katılışına ayrılmıştır. Millingen kitabını Avrupalı muhataplarına, yabancı bir şehri tanıtma amacıyla yazmıştır. Şehre ait belli başlı temel bilgilerin yanında, halka mal olmuş efsaneler ve söylencelere de kitabında yer verir. Kitabında zaman zaman Edmondo de Amicis’ten alıntılar bulunmaktadır. Eser, son kısımda yer alan ve Warvia Goble’ye ait sulu boya çalışmalarından oluşan “Bir İstanbul Panaroması” başlığı altında sunulan resimler ile zenginleştirilmiştir. Bunların dışında, Demetrus Coufopoulos’un A Guide to Constantinople,8 Clement Alzonne’ye ait İstanbul,9 Leonia Celli’nin Istanbul Favola Vera10 ve Semavi Eyice’nin Istanbul: Petit Guide a Tràvers les Monuments Byzantins et Turks11 gibi çalışmaları İstanbul üzerine yabancı dilde yazılmış diğer belli başlı eserlerdendir. 7 Alexander van Millingen, Konstantinopolis İstanbul, çev. Aykut Gürçağlar, İstanbul: Alkım Yay., 2003. 8 Demetrus Coufopoulos, A Guide to Constantinople, Londra: A. and C. BLack, 1902. 9 Clement Alzonne, İstanbul, Paris: F. Nathan, 1936. 10 Leonia Celli, Istanbul Favola Vera, Milano: Todariana, 1974. 11 Semavi Eyice, Istanbul: Petit Guide à Travers des Monuments Byzantins et Turks, İstanbul: İstanbul Matbaası, 1955.
610
TAL‹D, 3(6), 2005, K. Baycar
İstanbul’a ait şehir rehberi niteliğindeki yazılara en erken dönemde Sermet Muhtar Alus’un ve Süheyl Ünver’in çalışmalarında rastlamaktayız. Süheyl Ünver’in en mühim çalışması beş ciltten oluşan ve İstanbul’un tarihi üzerine makalelerinin yer aldığı İstanbul Risaleleri’dir.12 Eserlerinde büyük ölçüde İstanbul’un kaybolmaya yüz tutmuş gündelik hayatını, bütün ayrıntılarıyla işlemeye çalışan Alus, edebiyat ve ansiklopedicilik alanında da önemi katkılarda bulunmuştur. Daha sonra İletişim Yayınları tarafından, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış makaleleri toplanarak oluşturulan İstanbul Kazan Ben Kepçe13 adlı eserinde İstanbul’un sadece semtlerini, eski eserlerini ve anıtlarını değil, bunlarla içli dışlı her şeyi yani yaşayan bir kent ve payitaht ricali, kibarı, uleması, esnafı, kalem efendisi, memuru, komiği, meyhanecisi, ayyaşı ile kabadayısı, mekanları ve tarihi bir film gibi verilmiştir. Sermet Muhtar bir şehir gözlemcisi olmanın ötesinde şehri tüm anlamıyla içselleştirmiş bir İstanbullu idi.14 Taha Toros’un ifadesiyle çok yönlü, çok gezen, mütecessis ve mütemadiyen yazan bir fenomendi.15 Gerçek bir İstanbul meraklısı olarak Sermet Muhtar, İstanbul üzerine yapılmış ve makalemizin sonraki bölümünde değineceğimiz, Reşat Ekrem Koçu’ya ait İstanbul Ansiklopedisi’ne önemli katkılarda bulunmuştur. Sermet Muhtar’ın Koçu’ya verdiği ve G harfinden sonraki ansiklopedi maddelerinin akıbeti ise meçhuldür. Çeşitli maddeler dışında ansiklopediye önemli ölçüde fotoğraf kareleri ve resimler kazandırdığı da bilinen bir gerçektir. Alus’un İstanbul’suz neredeyse hiçbir yazısı yoktur. Romanlarında ve piyeslerinde dahi İstanbul’u resmetmeye çalışmıştır. Canlı bir İstanbul rehberi olan Sermet Muhtar, bilgilerini bir araya getirebilecek bir İstanbul rehberi hazırlamak niyetindeydi. Ne var ki ömrü bu büyük ve değerli projesini gerçekleştirmeye yetmedi.16 İletişim Yayınları, Sermet Muhtar Alus’un, büyük oranda gazete ve dergilerde saklı kalmış, unutulmuş makalelerini Taha Toros ve Necdet Sakaoğlu’nun da yer aldığı bir yayın kurulunca neşretme projesi kapsamında yirmiye yakın kitap halinde neşretmeyi planlamıştır. Suheyl Ünver ve Sermet Muhtar Alus’un ilk dönem çalışmaları, daha sonra İstanbul üzerine çalışmalar yapmış olan İlber Ortaylı, Jac Deleon ve Murat Belge gibi isimlerin yazacakları şehir rehberlerine önemli katkılar sağlayacaktır. Yeni dönemde yazılan şehir rehberleri arasında ilk önce -diğerlerine nispetle daha evvel yazıldığı için- İlber Ortaylı’nın İstanbul’dan Sayfalar17 adlı kitabını zikretmek gerekir. Bu kitap İlber Ortaylı’nın İstanbul hakkında yazdığı ve çe12 Süheyl Ünver, İstanbul Risaleleri, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1969. 13 Sermet Muhtar Alus, İstanbul Kazan Ben Kepçe, İstanbul: İletişim Yay, 1997. 14 Alus, a.g.e., s. 17-20. 15 a.g.e., s. 11. 16 a.g.e., s. 18. 17 İlber Ortaylı, İstanbul’dan Sayfalar, İstanbul: İletişim Yayınları, 1999.
‹stanbul fiehir Rehberleri Üzerine Bir Çal›flma
611
şitli tarihlerde bir kısım yayın organlarında neşredilmiş denemelerinin tek bir kitapta derlenmesinden oluşmaktadır. Denemelerin büyük bir kısmı Cumhuriyet Gazetesi’nin “Siyaset” ekinde ve Milliyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Kitap bunların dışında Mimarlık, Tarih ve Toplum, İstanbul, Skylife ve Agos gibi yayın organlarında çıkan yazıları da içerir. Türkiye’de tarih çalışmalarında önemli katkıları olan Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nun daha çok XVI. ve XIX. yüzyıl arasını kapsayan dönem üzerine çok çeşitli makaleler ve kitaplar yayımlamıştır. İstanbul’dan Sayfalar adlı eserinde yer alan makaleler ise Ortaylı’nın diğer çalışmalarından farklı olarak fazla bilimsellik havası taşımaz. Referanslar ya da dipnotlar kitapta neredeyse hiç yer almamaktadır. Nitekim Ortaylı bu kitabı bir bilimsel çalışma olmaktan çok kendisinin şehir üzerine duygularını yansıtacak, umuma açık bir zemin teşkil etmesi maksadıyla yazmış gibi gözükmektedir. İstanbul’u sayfaları çevrilmekle bitmeyen bir kitap, seyrine doyum olmayan bir resim olarak nitelendiren Ortaylı, bu denemelerinde şehrin sadece birkaç sayfasını çevirmeye çalıştığını ifade eder. Kitap muhteva olarak İstanbul’un mezarlıklarını, evlerini, meydanlarını, saraylarını, meyhanelerini, dilencilerini ve şehir ahalisinin dilini, dünü ve bugünüyle açıklar. Yazar, şehrin modern görüntüsünü ekseriyetle düne atıfta bulunarak tasvir etmeye çalışmıştır. Bu yönüyle kitap, İmparatorluğun başkenti olarak İstanbul hakkında son derece ilginç tarihî bilgiler de içermektedir. Şehirde yer alan ve günümüze kadar ayakta kalmış tarihî kalıntılar, kitapta, eserin tarihteki değeriyle ele alınmıştır. Sevinç Altan tarafından hazırlanmış birçok karakalem desenlerle de zenginleştirilen kitap İletişim Yayınları tarafından yayınlanmıştır. İstanbul şehir rehberleri literatüründe bir diğer önemli isim şehir hakkında birçok kitabı ve yazısı bulunan Jac Deleon’dur. Deleon’un yapıtları arasında ilk akla gelen, Anıtsal İstanbul kitabıdır.18 Bu çalışmasında Deleon, İstanbul’un yedi tepesi üzerine bina edilmiş pek çok tarihsel anıtı, tek tek detaylı olarak ele alır. Her bir anıtı tarihsel arkaplanıyla inceler ve bunları siyah beyaz fotoğraf kareleri ve kartpostallarla zenginleştirir. Deleon, kitabının sonuna yedi tepe üzerinde bulunan anıtların isim listesi ile bu anıtlarla alakalı yapılmış çalışmaların kaynakçasını ve küçük bir terimler sözlüğü eklemiştir. Deleon’un diğer önemli yapıtları İstanbul’un sadece belli bir mahallini konu alan Boğaziçi Gezi Rehberi19 ve Bir Beyoğlu Gezisi20 adlı kitaplardır. Yazar her bir baskıda, bir önceki baskıda yer alan muhtevayı ve görsel malzemeyi zenginleştirmiştir. Murat Belge’nin kitapları yine son dönemde yazılan şehir rehberleri literatüründe önemli bir yer tutar. Murat Belge’nin İstanbul üzerine “Geçmişi ve Ge18 Jac Deleon, Anıtsal İstanbul (Gezi Rehberi), İstanbul: Remzi Kitabevi, 2000. 19 Jac Deleon, Boğaziçi Gezi Rehberi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2002. 20 Jac Deleon, Bir Beyoğlu Gezisi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2003.
612
TAL‹D, 3(6), 2005, K. Baycar
leceği ile İstanbul” adlı makalesi, ilk kez Metin Sözen ve Semavi Eyice ile birlikte hazırladığı İstanbul21 adlı kitapta, neşredilir. Asıl müstakil çalışması 1993 yılında yayımlanan İstanbul Gezi Rehberi’idir.22 Kitabın en başında, kendi yaşam süresince İstanbul ile ilişkisinin üç aşamadan ibaret olduğundan bahseder. Bunlardan ilki on sekiz yaşında başlayan, birkaç sene süren ve duygusal özellik taşıyan bir ilişkiydi. İkinci aşama Amerika’dan dönüşü sonrası orada sahip olduğu mekan duygusunun bir sonucu olan ve pek de aklî bir anlama çabası olmayan gezme ve tanıma çabası idi. Son aşama ise 1980’lerde Mustafa Kemal Ağaoğlu’nun bir BİLSAK kültür etkinliği olarak İstanbul gezileri düzenlemeyi düşünüp, kendisinden Haliç’i gezdirmesini istemesi sonucu oluşan süreçte vücut bulmuştur. Bu son aşama kendisi ile İstanbul arasındaki esas birlikteliğin oluştuğu aşama olur. İnsanın kendi yaşadığı şehri az tanımasını temelinde “Nasıl olsa buradayım bir gün gider görürüm” psikolojisinin bulunduğunu ifade eden Belge, buna ek bir neden olarak da Batılılaşma sonucu yaşamış olduğumuz kültürel ikililikte mekanları da geleneksel ve modern olmak üzere ayırmamızı gösterir. İstanbul Gezi Rehberi, Sumner-Boyd’la Freely’nin Strolling Through Istanbul tarzında, gezerken ve gezmek için kullanılacak bir rehber biçiminde yazılmıştır. Belge, onların bu kitapla son derece yararlı bir bilgi kaynağı oluşturması bakımından kolaylık sağladığı, öte yandan yazılabilecek her şeyi yazıp, kendisine pek fazla yazacak bir şey bırakmaması bakımındansa işini oldukça zorlaştırdığından bahseder. Kitabın girişinde İstanbul için önemli bir kaynak niteliğinde olan Reşat Ekrem Koçu’nun ansiklopedisinden de faydalandığını belirtir.23 Özellikle son otuz yılda İstanbul’un belirgin bir şekilde nostaljik bir konu halini aldığını ve uzun süre burada yaşamış olanların dikkatlerinin var olandan çok var olmayana kaydığını belirten yazar, bu ruh halini kendisi de yaşamakta ve bunu kitabına aksettirmeye çalışmaktadır. Kitap, belli bir rota takip eden bir kısım ilçe isimlerinin konu başlığı altında yazılan makalelerden oluşmaktadır. Murat Belge, bunun dışında –kendisinin tabiriyle- Gezi Rehberi kitabının değişik bir kılığa girdiği İstanbul’u Gezerken24 adlı bir kitap daha yayımlamıştır. Kitap bir önceki çalışmayla paralel bir içeriğe ve niteliğe sahip olmanın yanında pek çok fotoğrafla zenginleştirilmiş, daha çok göze hitap edecek bir tarzda büyük boy olarak yayımlanmıştır. Bunların dışında Beşir Ayvazoğlu’nun hazırladığı Şehir Fotoğrafları,25 Edmondo de Amicis’in kitabını çeviren Beymun Akyavaş’ın Sultaniyegah İstanbul 21 Semavi Eyice, Metin Sözen ve Murat Belge, İstanbul, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., 1993. 22 Murat Belge, İstanbul Gezi Rehberi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1993. 23 Belge, a.g.e., s. vi. 24 Murat Belge, İstanbul’u Gezerken, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 1998. 25 Beşir Ayvazoğlu, Şehir Fotoğrafları, İstanbul: Ötüken Yay., 2002.
‹stanbul fiehir Rehberleri Üzerine Bir Çal›flma
613
adlı çalışması26 ile Çetin Altan’ın Al İşte İstanbul adlı eseri27 bu çerçevede zikredilmesi gereken eserlerdir. Beşir Ayvazoğlu’nun kitabının sadece ilk bölümü İstanbul’a ayrılmıştır ve şehrin mekansal yönünden çok, ruhanî ve soyut atmosferi üzerinde durulmuştur. Bir başka İstanbul dostu olan Akyavaş’ın eseri 1995-2001 yılları arasında Kubbealtı Akademi Mecmuası, Türk Kültürü ve Türk Yurdu dergilerinde neşredilmiş makalelerden oluşmakta ve ekseriyetle yalnız başına yaptığı yürüyüşler sırasında tuttuğu notlar ve çektiği fotoğrafları içermektedir. Çetin Altan’ın 1980 yılında yayımlamış olduğu eser günlük konuşma tarzında yazılmıştır. Müstakil kitapların dışında, birden fazla yazarın çeşitli zamanlarda, İstanbul’u çeşitli yönleriyle tanıtan makalelerinin toplandığı derleme kitaplar da şehir rehberciliğinde önemli bir konuma sahiptir. Bu kapsamda ilk olarak kuruluşunun 10. yıldönümü münasebetiyle 1954 yılında Yapı ve Kredi Bankası’nın hazırladığı İstanbul kitabından bahsetmek gerekir.28 Bu kitap Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden olan üç ismin, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Abdullah Şinasi’nin İstanbul üzerine yazdıkları yazılardan teşekkül eder. Yine İngilizce olarak neşredilen Istanbul Selected Themes: Myth and Modernity adlı kitap,29 2002 yılında Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından hazırlanmıştır. Bir İstanbul uzmanı olan Semavi Eyice’ye armağan olarak hazırlanmış İstanbul Yazıları adlı kitap Aptullah Kuran, Oktay Belli ve Mehmet Say gibi birçok hatırı sayılır akademisyenin önemli çalışmalarını içermektedir.30 Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nca hazırlanan bu eserde yabancı dilde makalelere de rastlamak mümkündür. Bir diğer önemli eser de Milliyet Yayınları Genel Kültür dizisi kapsamında 1972 yılında hazırlanan Bir Şehr-i İstanbul adlı kitaptır. Oldukça erken dönemlerden kitabın basım tarihine kadar İstanbul ile alakalı Türk ve yabancı seyyahların ve gözlemcilerin yazdıkları eserlerden alıntı yapılarak oluşturulan bu kitap, bu bağlamda nispeten bir antoloji olması bakımından değerlidir. Bu çerçevede zikredeceğimiz son kitap, 2001 yılında Omnibus tarafından Fransızca olarak neşredilen ve Pierre Loti, Claude Farrere, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Kemal ve Nedim Gürsel başta olmak üzere diğer birçok önemli yazarın çalışmalarını içeren Istanbul: Reves de Bosphore’dur.31 26 Beymun Akyavaş, Sultaniyegah İstanbul, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 2001. 27 Çetin Altan, Al İşte İstanbul, İstanbul: YKY, 1998. 28 Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Abdülhak Şinasi, İstanbul, İstanbul: YKY, 1954. 29 Nezih Başgelen ve Brian Johnson (der.), İstanbul: Selected Themes, İstanbul: Annual Supplement of Arkeoloji ve Sanat Magazine, 2002. 30 İstanbul Yazıları: Semavi Eyice’ye Armağan, İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, 1992. 31 Timour Muhidine (der.), Istanbul: Reves de Bosphore, Paris: Omnibus, 2001.
614
TAL‹D, 3(6), 2005, K. Baycar
İstanbul üzerine hazırlanmış olan ansiklopediler sınırlı sayıda olmakla birlikte şehir rehberciliği adına önemli katkılardır. Reşat Ekrem Koçu’nun hazırlamış olduğu İstanbul Ansiklopedisi,32 bu alanda bir ilk olması ve kendisinden sonra yapılacak olan çalışmalara iyi bir veri zemini oluşturması bakımından saygın bir yere sahiptir. 1944–1958 yılları arasında hazırlanan bu eser, ne yazık ki tamamlanamamış ve ancak “Gökçınar” maddesine kadar gelebilmiştir. Koçu, Türklerin İstanbul’u fethinden sonraki 500 yıllık bir zaman kesitini kapsayan ve İstanbul’un camilerini, tekkelerini, türbelerini, çeşmelerini, hanlarını, hamamlarını, devlet adamlarını, hocalarını, dervişlerini, hatta hırsızlarını, kumarbazlarını, kentin ve çevresinin bütün güzelliklerini, yaşanan ilginç ve önemli olaylarını, İstanbul argosunu vb. folklorik ağırlıkta veren; fotoğraf yerine özel olarak hazırlanmış desenler kullanılacak bir ansiklopedi tasarlamıştı.33 1982 yılına kadar İstanbul üzerine ciddi sayılabilecek başka bir ansiklopedi hazırlanamamıştır. İstanbul üzerine bir ansiklopedi hazırlama adına ikinci girişim Tercüman Yayınları’ndan geldi ve İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi başlığı ile hazırlandı.34 Adından da anlaşılacağı üzere bu eser, şehrin mekansal boyutundan çok kültürel boyutu üzerinde durmuştur. Yayıma hazırlayan kuruluşun ideolojik eğilimlerine paralel olarak ansiklopedinin içeriğinde ve kullanılan dilde millî ve manevî yoğunluk, kendisini belirgin bir biçimde hissettirir. Ansiklopedinin baş tarafında, çalışmada temel konu olarak yer alan tarih, sanat, edebiyat, bibliyografya, biyografi, tıp, folklor, semtler ve turizm, kuruluşlarteşkilatlar, deyim ve terimler, spor, musiki, tiyatro ve sinema-tv gibi başlıkların nasıl ele alındığıyla ilgili detaylı bir giriş yer alır. Ne yazık ki bu titiz çalışma da bir önceki çalışma gibi tamamlanamadı ve “Ozansoy” maddesinde kaldı. Nihayet İstanbul üzerine tamamlanabilmiş bir ansiklopedik eser, 1993 yılında Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı tarafından Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi başlığı altında hazırlandı.35 Ansiklopedi, son ciltte yer alan açıklamalı dizin de dahil edildiğinde toplam sekiz ciltten oluşmaktadır. Kültür Bakanlığı’nın da hazırlık aşamasında katkıda bulunduğu bu eser, Semavi Eyice ve Doğan Kuban gibi tecrübeli isimlerin bulunduğu yayın kurulunca hazırlanmıştır. Ansiklopedi kendisinden önceki iki ciddi girişimin birikim ve deneyiminden yararlanmakla beraber aradan geçen zamanın şehir üzerindeki önemli etkilerini de bu birikimin üzerine eklemiştir. “Ansiklopedi, esasta alfabetik olmakla birlikte geniş tematik maddelere de alfabetik sıra içinde yer vermekte; böylece, okurun herhangi bir konudaki herhangi 32 Reşat Ekrem Koçu (haz.), İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: Tan Matbaası, 1958. 33 “Önsöz”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. ve Kültür Bakanlığı Yay., 1993, c. I, s. ix-x. 34 Recep Ekicigil (nşr.), İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, İstanbul: Tercüman Gazetesi Yay., 1982-1985. 35 Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. ve Kültür Bakanlığı Yay., 1993-1995.
‹stanbul fiehir Rehberleri Üzerine Bir Çal›flma
615
bir madde yanında, dilediği o konunun toplayıcı maddesine de ulaşabilmesi sağlanmaktadır.”36 Mekansal sınırı İstanbul’un metropoliten alanı olan Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, iki yüzü aşkın araştırmacı ve yazarın özverili çalışması sonucu ortaya çıkmıştır.
On the City Guides of Istanbul Kaz›m BAYCAR Abstract The main purpose of this article is to develop a general survey on literature of city guides, written on Istanbul in variety of languages. In fact the term “city guide” -in Turkish sense- has not been very well defined and its boundary is not clear enough to make an academic classification. In this article I have tried to make a restricted definition of “city guide” including encyclopedias, books and selected writings of which primary concern is to present city in terms of both its physical and cultural features. Based on this definition I have held the major studies on Istanbul. The tourist guides, city maps, journals, travel accounts written before the midst of XIXth century are also not included in this article. However, for the sake of creating a good harmony among the studies at this article, I have sometimes deviated from this definition. Key Words: City Guides, Edmondo de Amicis, Reşat Ekrem Koçu, Istanbul Encyclopedia, Sermet Muhtar Alus, Istanbul.
‹stanbul fiehir Rehberleri Üzerine Bir Çal›flma Kaz›m BAYCAR Özet Bu makalenin esas amacı, İstanbul üzerine çeşitli dillerde yazılan şehir rehberleri literatürü üzerine genel bir inceleme yapmaktır. Esasen Türkçedeki anlamıyla şehir rehberi terimi iyi tanımlanmamış ve akademik bir sınıflama için sınırları belli olmayan bir terimdir. Bu makalede, gerek fizikî gerekse de kültürel özellikleriyle şehri tanıtan ansiklopediler, kitaplar ve seçme yazıları içeren sınırlandırılmış bir şehir rehberi tanımı yapmaya çalıştım. Bu tanıma dayalı olarak İstanbul üzerine yapılan temel çalışmaları ele aldım. Turist rehberleri, şehir haritaları, dergiler, XIX. yüzyıl öncesinde kaleme 36 a.g.e., s. 3.
616
TAL‹D, 3(6), 2005, K. Baycar
alınan gezi yazıları bu makalenin kapsamı dışında bırakılmıştır. Ne var ki, makalede yer alan çalışmalar arasındaki ahengi sağlama adına zaman zaman bu tanımın dışına çıkmak durumunda kaldım. Anahtar Kelimeler: Şehir Rehberi, Edmondo de Amicis, Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, Sermet Muhtar Alus, İstanbul.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
553
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 553-569
Osman Nuri Ergin: Cumhuriyet Döneminin ‹lk fiehir Tarihçisi Abdullah Taha ‹MAMO⁄LU*
Giriş İSTANBUL BELEDİYESİ’NDE uzun yıllar memurluk, başkâtiplik, şube müdürlüğü, mümeyyizlik ve mektupçuluk yapan Osman Nuri Bey, aynı zamanda İstanbul Belediye Arşivi’nin de kurucusudur. Türkiye’deki beledî örgütlerin ve belediye hizmetlerinin tarihini yazan ilk müellif olmasının yanı sıra, şehir ve belediye tarihi alanında yazdığı eserler hâlâ önemini korumaktadır. İsmail Kara’ya göre belediyecilik, şehirleşme, imar, maarif, idare ve kurumlar tarihi ve İstanbul üzerine herhangi bir araştırmaya koyulacak herkesin müracaat kaynağı olmak durumunda bulunan Osman Nuri Ergin eserlerini, şahsî tecrübeler, hususî bilgi ve belgeler, kanunî düzenleme ve yazışmalara dayanarak ortaya koymuştur.1 Osman Nuri Bey İstanbul sokaklarının isimlendirilmesinde ve ilk ilmî nüfus sayımında etkin bir rol almış ve belediye matbaası ve kütüphanesinin kurulmasında da ön ayak olmuştur. 15.000 sayfayı aşan çalışmaları ve çoğu yazma olan 11.000 cilt kitaplığıyla son dönem Türk düşünce tarihinin ilginç ve renkli simalarından birisidir. Bu kısa değerlendirme yazısında, Osman Nuri Ergin’in hayatı ve ilmî şahsiyeti hakkında kısaca bilgi verildikten sonra, neşredilmeyenler de dahil olmak üzere, şehircilik tarihi ile ilgili çalışmaları kısaca tanıtılacaktır. Daha sonra Cumhuriyet döneminin ilk şehircilik tarihi olan Türkiye’de Şehirciliğin Tarihî İnkişâfı adlı kitabının içeriğiyle ilgili kısa bir değerlendirme ve özet yapılacak, muhtelif dergilerde yazdığı yazıların bir bibliyografyası verilecektir. * Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Bölümü Yüksek Lisans Mezunu. 1 İsmail Kara, “Bir Zihniyetin Temsilcisi Olarak Osman Nuri Ergin”, Tarih ve Toplum, 2001, sy. 211, s. 16-20.
TAL‹D, 3(6), 2005, A. T. ‹mamo¤lu
554 Hayatı ve İlmî Şahsiyeti
1883 yılında Malatya’nın İmrin köyünde dünyaya gelen Osman Nuri Bey köyünde bir süre çobanlık yaptı. Babası tahsil görmesini istediği için 1892 yılında İstanbul’a geldi. Eğitim gördüğü okullar; -sırasıyla- Zeyrek Rüştiyesi’nin birinci sınıf ihtiyatı, Numûne-i Mekteb-i Osmânî ve Mahmudiye Rüşdiyesi’dir. 1893 yılında Darüşşafaka’ya kaydoldu ve 1901 yılında da mezun oldu. Aynı yıl İstanbul Şehremaneti’nde memur olarak çalışmaya başladı. 1901-1904 yılları arasında arkadaşı Ebül‘ulâ Mardin ile birlikte Çarşambalı Hacı Ahmed Efendi’den medrese dersleri aldı. 1904 yılında kaydolduğu Darülfünun’un Edebiyat bölümünden 1907 yılında mezun oldu. 1910 yıllarına doğru memuriyetinin yanı sıra gece mekteplerinde öğretmenlik yaptı. Resmî vazifesinin dışında; öğretmenlik, yazarlık, kütüphanecilik ve matbaacılıkla meşgul oldu. 1947 Temmuzunda yaş haddinden dolayı, İstanbul vilayet mektupçuluğu görevinden emekli oldu. 1956 yılına kadar eğitim faaliyetlerini sürdüren Ergin, 1961 senesinde hayata veda etti.2 Osman Nuri Bey’in, İslamiyet’le laiklik arasında yakınlık kurmaya çalışması ve 1940’lı yıllarda laik demokrasiyi savunması, sivil yapılanmaya önem vermesinin bir tezahürü sayılabilecek belediye tarihiyle alakalı eserleri, ansiklopedist tavrı ve eserlerinde ara sıra kendisini hissettiren pozitif tarih yazıcılığı ve müessese/medeniyet perspektifli tarih anlayışı ile özgün bir yerde durduğu şüphesizdir. Döneminin meşhur simalarından Abdülaziz Mecdi Tolun, Babanzâde Ahmed Naim, Muallim Cevdet İnançalp, Elmalılı Hamdi Yazır, İsmail Fennî Ertuğrul ve Mehmed Âkif Ersoy ile yakın teması vardı. Öte yandan “Beyazıt Kültür Çevresi” olarak da nitelendirilen ve ismini zikredemeyeceğimiz birçok kişinin dahil olduğu sohbetlerden hem istifade etti hem de bu çevrenin aktif bir üyesi oldu.3 En nihayetinde Ergin’in şu ifadeleri, eserlerinin daha iyi anlaşılması için dikkat çekici olsa gerektir: Bizim âlimlerimizden Şark kültürünü almış olanlar, Şarkın en geri nazariyelerini; Garp kültürünü edinmiş bulunanlar da Garbın bize en aykırı gelen fikirle2 Hayatı hakkında daha geniş bilgi için bkz. Süheyl Ünver, “Osman Ergin, Çalışma Hayatı ve Eserleri: 1883-1961”, TTK Belleten, 1962, c. XXVI, sy. 101, s. 163-179; Ahmed Güner Sayar, “Ergin, Osman Nuri”, DİA, c. XI, s. 297-298; Selahattin Yıldırım, Osman Nuri Ergin Türk Belediyecilik ve Şehircilik Tarihi Üstüne Seçmeler, İstanbul: TC Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği, 1987, s. 16-17, (s. 27’de geniş bir bibliyografya vardır); Osman Nuri Ergin, İstanbul Şehreminleri, Ahmed Nezih Galitekin (haz.), İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1996; Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umûr-ı Belediye, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1995, c. I, s. 11-14. 3 Düşünce dünyası için bkz. Kara, “Bir Zihniyetin Temsilcisi Olarak Osman Nuri Ergin”; Sayar, “Ergin, Osman Nuri”, DİA, c. XI, s. 297, Selahattin Yıldırım, Türk Belediyecilik ve Şehircilik Tarihi Üstüne Seçmeler, s. 17-18, 25-26.
Osman Nuri Ergin: Cumhuriyet Döneminin ‹lk fiehir Tarihçisi
555
rini aynen tercüme ve iktibastan başka bir şey yapmıyor, hep (say-i ekal) kanununa göre gidiyorlar; çoğu mahallî, millî, mukayeseli ve orijinal bir tetkike yanaşmıyorlar.4
Şehircilik Tarihiyle İlgili Yayımlanmış Kitapları 1. İstanbul müessesât-ı Hayriye-i sıhhiyesi, İstanbul: Garoyan Matbaası, 1912, 300 s. 2. Mecelle-i Umûr-ı Belediye, 5 cilt, İstanbul, 1330-1338. Eserin içeriği şu şekildedir: 1. cilt: Tarih-i Teşkilât-ı Belediye, 1776 s., İstanbul: Matbaa-i Osmaniye,1922. Batı’da ve İslam dünyasında belediyelerin tarihi ve Osmanlılarda belediye hizmetlerinin teşkilat yapısı anlatılmıştır. 2. cilt: Kavanin, Nizamat ve Talimat-ı Belediye, 768 s. İstanbul: Garoyan Matbaası, 1914. 3. cilt: İmtiyazat ve Mukavelât-ı Belediye, 876 s., İstanbul: Garoyan Matbaası, 1914. 4. cilt: Kavanin, Nizamat ve Talimat-ı Sıhhiye-i Belediye, 658 s., İstanbul: Garoyan Matbaası, 1915. 5. cilt: Evamir ve Mukarrerat-ı Belediye, 1166 s., İstanbul: Garoyan Matbaası, 1919. (Bu eser dolayısıyla muharrire, hükümetçe Maarif nişanı, Şehremanetince nakdî mükâfat ve Cemiyeti Umumiye-i Belediyece takdirname verilmiştir.) Dr. Azmi Özcan ve Dr. Tufan Buzpınar’ın danışmanlığında bir heyet tarafından yayıma hazırlanmış ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları arasından 1995 yılında 4722 sayfa halinde 8 cilt olarak basılmıştır. Eserin 9. cildi 393 sayfadan müteşekkil kapsamlı bir indekstir.5 3. Muhtasar Mecelle-i Umûr-ı Belediye, İstanbul, 1921, 512 s.. İstanbul Evkâf Matbaası’nda basılmış, lakin 1924 yılında adı Küçük Mecelle-i Umûr-ı Belediye olarak değiştirilmiştir. Ergin, eserinin baş tarafında şu bilgileri vermektedir: “İki senede üç defa neşredilerek içindekilerin tekrar gözden geçirilmiş haliyle yeniden basılmıştır. Eser, belediyelerin ihtiyaçları gözetilerek daha uygun bir şekle sokulmuştur. Bu mütalaa ile baş tarafındaki tarihî kısım biraz daha genişletilmiş ve değiştirilmiştir. Daha önceki baskıda zikredilen kanun ve talimatlardan bugün geçerli olmayanlar kaldırılmıştır. Esere, belediyeler için daha gerekli olan intihab-ı mebusân kanunu eklenmiştir.”6 4 Hüseyin Kâzım Kadri, İnsan Hakları Beyannamesi’nin İslâm Hukukuna Göre İzahı, Osman Ergin (yay.), İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi, 1949, s. ii. 5 Bu araştırmamız esnasında Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi’nde Yavuz Argıt koleksiyonunda 353.2 ERG.M nolu nüshanın Osman Nuri Ergin tarafından Yavuz Argıt’a ithafen imzalanmış olduğunu tespit ettik. 6 Osman Ergin, Küçük Mecelle-i Umûr-ı Belediye, 3. baskı, İstanbul: Evkât-ı İslamiye Matbaası, 1340-1342, s. 3-4.
556
TAL‹D, 3(6), 2005, A. T. ‹mamo¤lu
4. Belediye Vergi ve Resimleri Kanunu, Tâlimat ve Târifeleri, İstanbul: İstanbul Şehremaneti Matbaası, 1924, 384 s. 5. İstanbul Şehreminleri, İstanbul: İstanbul Şehremaneti Matbaası, 1927. 1854-1927 yılları arasında İstanbul’da belediye başkanlığı yapan kişilerin biyografileriyle gerçekleştirdikleri hizmetleri anlatan eser, Mecelle-i Umûr-ı Belediye’nin zeyli sayılır. Ahmed Nezih Galitekin tarafından tekrar yayıma hazırlanan bu eser, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları arasından 1996 yılında 620 sayfa halinde büyük boy kuşe kağıda basılarak yayımlanmıştır. Galitekin, eseri notlandırarak zenginleştirmiştir. 6. Beledî Bilgiler, İstanbul: Hamit Bey Matbaası, 1932, 260 s. Bu eser, Polis Meslek Mektebinde 1930-1936 yılları arasında devam eden tedrisat neticesinde oluşmuştur. Eser, üç senede iki kez neşredilmiştir.7 7. Cumhuriyet ve İstanbul Mahallî İdaresi, İstanbul: İstanbul Cumhuriyet Matbaası, 1933, 123 s. İstanbul Belediye Mecmuası’nın 109-110 sayılı nüshalarında çıktıktan sonra ayrıca kitap olarak basılmıştır. Yazar, kitabın önsözünde kitabını telif etme sebebini şöyle dile getirmektedir: “Cumhuriyet gençlerine eski ve yeni idareler arasındaki farkları göstermek ve ileride Cumhuriyetin feyizli ve şerefli tarihini yazacaklara vesikalar ve mehazlar hazırlamış olmak maksadıyla İstanbul Belediyesi ve Hususî İdaresince geçen on sene içinde yapılmış olan şeyler hakkında kısaca izahat vereceğiz.”8 8. İstanbul Şehri Rehberi, İstanbul: İstanbul Cumhuriyet Matbaası, 1934. İlk nüfus sayımına karar verildiğinde beş ay gibi kısa bir zamanda 6214 sokağa isim veren Ergin, İstanbul’un ayrılmış olduğu 34 nahiyenin renkli haritalarını, alfabe sırası ile sokak ve cadde isimlerini zikretmiştir. Ayrıca şehir hakkında tarihî, idarî ve istatistikî malumat vermektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları arasından tekrar yayımlanan bu esere kitabın orijinal baskısındaki haritalara ek olarak günümüz İstanbul’unun haritası da ilave edilmiştir. 9. Türkiye’de Şehirciliğin Tarihî İnkişâfı, İstanbul, 1936. Makalemizin konusunu bu eserin tanıtımı teşkil ettiğinden kitapla ilgili bilgilendirmeler yeri geldiğinde zikredilecektir. 10. İstanbul’da İmar ve İskân Hareketleri, İstanbul: Eminönü Halkevi Dil, Tarih ve Edebiyat Şubesi Neşriyatı, 1938, 62 s. 11. Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul, 1939. Bu araştırma; daha önce, Siyasî İlimler dergisinin 88-89-90. ve 91. sayılarında yayımlanmıştır. 7 Osman Ergin, Türkiye’de Şehirciliğin Tarihî İnkişafı, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü Neşriyatı, 1936, s. 1. 8 Osman Ergin, Cumhuriyet ve İstanbul Mahalli İdaresi, İstanbul: Türk Anonim Şirketi, 1938, s. 1.
Osman Nuri Ergin: Cumhuriyet Döneminin ‹lk fiehir Tarihçisi
557
Daha sonra da kitap halinde bastırılmıştır. Ergin bu eserini şöyle tanıtmaktadır: “Vakıf ile ilgili araştırmalar ya dini ya da kanuni yönden ortaya konulmuştur. Vakfın belediyecilik ve imarcılık cephesi nedense hiç bahis konusu edilmemiştir ve hatıra da gelmemiştir. Vakfın bilhassa Osmanlı idare teşkilatında ferdiyet üzerine kurulmuş geniş bir belediyecilik cephesi bulunduğunu ilk önce ben ortaya atmıştım. Bu konu daha evvel Beynelmilel Şehirler Birliği’nin İstanbul Belediyesi’nden istemesi üzerine tarafımdan yazılıp bu birliğin 1932’de Londra’da toplanan beşinci kongresi dolayısı ile çıkan eserin 366-372. sayfaları arasında üç sütun üzerine Fransızca, Almanca ve İngilizce neşrolunmuştur.”9 12. Fâtih İmareti Vakfiyesi, İstanbul: İstanbul Belediye Matbaası, 1945. İstanbul’un fethinin 500. yıldönümü kutlamaları vesilesiyle yayımlanmıştır. Eserin başında dönemin vali ve belediye başkanı Dr. Lütfi Kırdar tarafından yazılan bir sunuş yazısı mevcuttur. Ayrıca eserin içerisinde Fatih’in vakfiyesinin tıpkıbasımı vardır. 13. Türk Tarihinde Evkaf, Belediye ve Patrikhaneler adlı kitabı ayrı bir eser olmayıp Türkiye’de Şehirciliğin Tarihî İnkişâfı adlı kitabın ismi değiştirilerek tekrar yayımlanmış halidir. 14. Belediye Rehberine Göre Eski ve Yeni Sokak, Mahalle İrtibatı, Osman Ergin (der.), ts. 228 sayfadan ibaret olan bu eser teksir olarak hazırlanmıştır.10 15. M.E.B. tarafından yayımlanan İslâm Ansiklopedisi’nde “Bedestan (Bazzazistan)”, c. II, s. 440-442, “Bend (Band)”, c. II, s. 513-515, “Çarşı”, c. III, s. 360-362 maddelerini de kaleme almıştır. Şehircilik Tarihi İle İlgili Yayımlanmamış Kitapları 1. Türkiye’de Hanlar ve Kervansaraylar. 2. İstanbul Vilayeti İdare Coğrafyası. İstanbul hakkında coğrafî, tarihî, beledî ve istatistikî malumatı içermektedir. Eski vilayet salnamelerine benzemektedir. Dahiliye Vekâletinin emriyle yazılmıştır. Ergin bu eserinin, Vilayet hususî idaresince basılacağını haber vermekteyse de eser ne yazık ki basılamamıştır. 3. Fetihten Sonra İstanbul’da Kurulan Vakıf-Vergi Sistemi.11 4. Fatih Sultan Mehmet II zamanında İstanbul Beldesi ve Belediye İdaresi. 5. Tarihi fethi Kostantiniye. meşhur Türk âlimi İbn Kemal’in bu addaki risalesinin faksimilesi ve Osmanlıcadan günümüz Türkçesine çevrilen şeklidir. 9 Osman Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul: Cumhuriyet Matbaası, 1939, s. 3-4. 10 Safiye Özkan ve Ebru Akçeken (haz.), Atatürk Kitaplığı İstanbul Kitapları Katalogu, İstanbul 1994. 11 Sayar, “Ergin, Osman Nuri” DİA, c. XI, s. 297-298.
558
TAL‹D, 3(6), 2005, A. T. ‹mamo¤lu
6. İstanbul Nasıl Türkleştirildi? Fetihten Kanunî Sultan Süleyman Devrinin Sonuna Kadar İstanbul’da Yapılan İmaretler ve Kurulan Mahalleler. 7. İstanbul’da Beş Asır İçinde Kurulan İlim, Terbiye ve Sanat Müesseseleri, (Türkiye Maarif Tarihi’nin altıncı cildidir.)12 8. Beledî mevzular. İstanbul Belediye Mecmuası’nda neşrolunan muhtelif makalelerden oluşmuştur. 9. İstanbul Mektepleri ve Hars Müesseseleri. 1775-1932 yılları arasında İstanbul’da açılan ve yapılan dinî, askerî, mülkî ve meslekî mekteplerden; eski Darülfünun’dan; kütüphaneler, müzeler, rasathaneler ve matbaalar gibi hars müesseselerinden bahseder. 200 sayfalık bir maarif tarihçesidir. Ergin, bu eserin İstanbul Maarif İdaresince basılmasını talep etmektedir. 10. Salnameler, Nevsaller ve Takvimler. Ergin hazırladığı bu çalışmayı şöyle tanıtmaktadır: “1846’dan beri İstanbul’da ve vilayetlerde basılmış olan resmî salnamelerde yine buralarda hususî surette çıkarılmış bulunan bu türlü tarihî, içtimaî, sıhhî, edebî ve ihsâî eserlerden bahseder. Bunların senelerini, sayılarını, basıldıkları yerleri kaydettiği gibi içindeki bahislerin en mühimlerini de haber verir bir rehberdir.” 11. İstanbul’un Mahalleleri, Meşhur Semtleri ve Abideler. Ergin senelerden beri bu eser üzerinde çalıştığını, basılma imkanı bulduğu takdirde de tamamlanacağını ifade etmektedir.13 Türkiye’de Şehirciliğin Tarihî İnkişâfı: Özet ve Değerlendirme Eser Ergin’in 1935 yılında vermiş olduğu üç konferansın metinlerinin kitap haline getirilmesinden oluşmuştur. Ergin, “Matbuat Umum Müdürlüğü’nün emri ile yapıldığını tahmin ettiğimiz hulâsası L’origine de la municipalitee en Turquie adı altında Ankara gazetesi ile [gazetesinde] Fransızca neşredilip bu yabancı dil vasıtası ile garp ilim âleminin istifadesine arz olunmuştu.”14 diyerek, eserinin Batı dünyasında da ilgi gördüğünü ifade etmiştir. Bu eserin az zamanda nüshaları tükenmiş olduğu için içindekileri daha iyi ifade maksadı ile adı Türk Tarihinde Evkaf, Belediye ve Patrikhaneler’e çevrilerek ve neşrinden sonra hakkında yazılan tenkitler ve mütalaalar da eklenerek 1937’de ikinci defa aynen bastırılmıştır.15 Bu eserin sonunda Hakkı Süha Gezgin’in 16 Mart 1937 tarihli ve 1006 sayılı Vakit gazetesinde neşrettiği değerlendirme yazısı, Kurun 12 Osman Ergin, Fatih İmareti Vakfiyesi, İstanbul: İstanbul Belediye Matbaası, 1945, s. 70. 13 Eserlerinin geniş bir listesi bkz. Ergin, Cumhuriyet ve İstanbul Mahallî İdaresi, s. 121-123, Beledî Bilgiler, İstanbul: Hamit Bey Matbaası, 1932, s. 261; Ergin, İstanbul Şehreminleri; Sayar, “Ergin, Osman Nuri”, DİA, c. XI, s. 297-298; Yıldırım, Türk Belediyecilik ve Şehircilik Tarihi Üstüne Seçmeler, s. 19-24 ve 28. 14 Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, s. 3-4. 15 Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, s. 3-4.
Osman Nuri Ergin: Cumhuriyet Döneminin ‹lk fiehir Tarihçisi
559
muharrirlerinden Niyazi Ahmed’in Kurun ilavesi ile neşrettiği değerlendirme yazısı, İ.Ü. Sosyoloji Profesörü Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun Siyasî İlimler Mecmuası’nda neşrettiği değerlendirme yazısı, İstanbul Patrikhanesi tarafından çıkarılan Ortodoksya Mecmuası’nın 1 İkinci kânun 1937 tarihli nüshasındaki Helyopolis Metropoliti Yenadyos tarafından kaleme alınan değerlendirme yazısı ve Osman Ergin’in bu değerlendirmeye karşılık verdiği kısa bir cevaptan oluşmaktadır.16 Eser; önsöz, giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Ayrıca eserin sonuna konu ve isim dizinleri eklenerek eserden istifade kolaylaştırılmıştır. İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü Direktörü Ord. Prof. Dr. F. Neumark’ın önsözü ile başlayan eser, komün bilgisi serbest konferansları doğrultusunda sunulmuştur. Birinci kısımda İslamların, ikinci kısımda ise İslam olmayanların belediye hizmetlerinden bahsedilmiştir. Ergin eserin giriş kısmında, belediyeciliğin Cumhuriyet dönemindeki tarihî gelişimini şu şekilde ortaya koymaktadır: Belediyecilik, Cumhuriyet devrinde ilk önce 1930 yılında muhtasar bir şekilde meslek dersi olarak İstanbul Polis Mektebine girmiştir. Daha sonra idare hukuku derslerinin içerisinde anlatılarak Mülkiye Mektebi müfredatına kaydırılmıştır. 1936 yılında da İstanbul Üniversitesi İktisadiyat Enstitüsü Belediyecilik Kürsüsünün kurulması ile ayrı bir uzmanlık alanı haline gelmiştir (s. 1). Enstitünün kendisinden şehircilik alanında bir konferans vermesini talep etmesi üzerine Ergin 1935 yılında bu konferansı vermiş ve konferans daha sonradan kitaplaştırılmıştır. Osman Nuri Bey’in ifadesiyle; bu konferans metni, belediyeciliğin genel tarihî ve cihanşümul inkişafından ziyade Türk belediyeciliğinin yalnız Osmanlılar devrine münhasır kılınmıştır (s. 2). 1. Bölüm: Şehircilikte Ferdiyet Sistemi (Cite) Ergin birinci bölümü, beş alt başlığa ayırmıştır. Birinci başlıkta, ferdin şehir tarihindeki yeri ve önemi üzerinde durmuş, fertlerin meydana getirdiği müesseseleri zikrederek zaman zaman konuyu zenginleştirmeyi de ihmal etmemiştir. Tam bu noktada Ergin’in yazım üslubunun “ansiklopedist” bir tavırla özdeşleştiğini de zikretmeden geçemeyiz.17 Birinci başlık “Ferdî Hizmetler ve Ferdî Müesseseler”dir. Osmanlı Türklerinin Tanzimat öncesi belediye sisteminin ikili bir mahiyet arz ettiğine kısaca de16 Osman Ergin, Türk İmar Tarihinde Vakıflar, Belediyeler ve Patrikhaneler, İstanbul: Türkiye Basımevi, 1944, xii+64 s. 17 Kültür müesseseleri olarak tanımladığı tekkeleri zikrederken musiki aletlerinden bahsetmesi (s. 11), aletlerin kutsiyetine geçerek konuyla alakalı fıkra anlatması (s. 12), aletlerin kutsiyetinden sancağın kutsiyetine geçip Ziya Gökalp’ın fikirleriyle konuyu zenginleştirmesi (s. 15-16), oradan da Okçular ve Pehlivanlar tekkesine (s. 18 ve 20), daha sonra da cüzzamlılar tekkesine geçerek konuyu tamamlaması (s. 20), zabıta vakalarından bahsederken külhanbeyi tabirinin açıklamasını yapması (s. 31) bu durumun örneklerinden yalnızca bir kaçıdır.
560
TAL‹D, 3(6), 2005, A. T. ‹mamo¤lu
ğinerek hükümetin bu dönemde belediye işlerini üzerine almadığını, bu işleri görmekte tebaasını serbest bıraktığını ve serbest bıraktığı tebaasını İslam olan ve olmayan şeklinde iki kısma ayırarak İslamların belediye işlerini ferde, İslam olmayanlarınkini cemaate gördürdüğünü vurgulamaktadır (s. 5). Ergin, bu alt başlıkta Osmanlı Devleti’nde fertlerin yaptığı hizmetleri teker teker sıralamıştır. Bunlar kısaca: a. Suyun şehirlere getirilmesi (s. 7). b. Medreseler, sıbyan mektepleri ve kütüphaneler. c. Hankah ve tekkeler (s. 11). d. Hastaneler (s. 21). e. Tabhaneler ve hân-ı sebiller (s. 22). f. İmaretler (s. 23-24). g. Namazgâh, çayır ve koru gibi umumî gezinti yerleri (s. 25-26). h. Yerlere tükürenlerin arkasından gezerek tükürüğün üzerine kül serpmek (s. 26-27). i. Avarız akçesi denilen yardım sandıkları ve ehven faizli ikraz müesseseleri (s. 27). k. Temizlik ve aydınlık işleri, şehir ve kasabaları su baskınlarından koruyan köprüler, lağım ve kaldırım işleri (s. 30-32). Bu bölümün ikinci alt başlığı “Ferdiyetin Eseri: İmaret Medeniyet = Cite”dir. Genel belediye tarihinde kullanılan ve Yunanlıların icadı olan “cite”nin tarifini yaparak Türklerdeki umran ve medeniyet anlayışıyla mukayese eden Ergin, “cite”nin dilimizdeki karşılığının “Medine” veya “belde” olduğunu söylemektedir (s. 34). Bu bağlamda Medine’ye hicret eden Hz. Muhammed’in Arabistan’da şehrin etrafına ilk sur imar eden, mabet, hükümet dairesi ve ikâmetgâh amacıyla mescit yapan olması bakımından da Araplara ilk önce medeniyeti öğreten kişi olduğunu vurgulamaktadır (s. 35-36). Batılılardaki “cite”nin Araplardaki karşılığı “Medine”, Türklerdeki karşılığı ise “imaret”tir diyerek, birinci kısımda birçoğu zikredilen cami, bimarhane, tabhane, aşhane, medrese, kütüphane, kervansaray, hamam, han, tekke, mektep, umumî hela gibi yapıların hepsinin “imaret” kavramının kapsamına girdiğini ifade etmekte, “imaret”in medeniyet ile aynı anlamda olduğuna vurgu yapmaktadır (s. 38). Eserde Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa imareti bütün imaretler için bir örnek seçilmiş ve bu örnekten hareketle imaretler hakkında okuyucular için bir çerçeve çizilmiştir (s. 39-42). Tarihî süreç içerisinde “imaret” kavramının gitgide daraldığını ve sadece insanların karnının doyduğu bir mekan olarak anılmaya başladığını bildirmektedir (s. 44). “İmaret” ile “cite”yi mukayese eden müellif, Türkleri imarcı millet olarak görmeyen Batılıların, Bizanslıların yaptığı Ayasofya’nın etrafında imaret adına inşa edilen müesseselere bakmalarını istemektedir (s. 45).
Osman Nuri Ergin: Cumhuriyet Döneminin ‹lk fiehir Tarihçisi
561
Üçüncü alt başlık “Ferdiyetin Usulü: Vakıf-Tesis”tir. “Ferdî teşebbüs” ve “ferdî hizmet” gibi kavramların karşılığının eski medenî kanunda “vakıf”, yenisinde ise “tesis” olduğunu vurgulayan Ergin bu yönüyle vakıfların dinî ve uhrevî bir müessese değil dünyevî ve beledî bir teşekkül olduğunu iddia etmektedir (s. 46). Ergin; vakıfların yapılış gayesinin, ahiret ve sevap için mi, insanların kendi mallarını müsadereden kurtarmak için mi yoksa kendilerinden sonra gelecek olan soylarına bir geçim kaynağı temin etmek için mi olduğu şeklindeki tartışmaların gereksiz olduğunu düşünmektedir (s. 46). Vakfın tanımı, yapısı, özellikleri ve vakfın şartlarının değiştirilemez oluşunun yararlı mı yoksa zararlı mı olduğu gibi hususlar üzerinde durarak (s. 46-54) Cumhuriyet devrindeki vakıfların tarihî gelişimi hakkında da bazı bilgiler vermektedir (s. 55-56). Dördüncü alt başlık “Vakıfların Hükümetleştirilmesi: Nezaret Teşkilâtı”dır. Vakıfların ferdî teşebbüs olmaktan çıkarılıp hükümete devredilmesi üzerinde duran Ergin, 1836 yılında gerçekleşen bu olayın Batı tarzında belediye teşkilâtı oluşturulması yönünde atılan bir adım olduğunu ve bu vakıanın paralelinde evkâf nezâretinin devam ettirildiğini dile getirmektedir. Bu halin 1908 yılına kadar sürdüğünü ve evkâf işlerinin ıslah ve yenileşme çalışmalarına konu olduğunu belirtmekte ve bu doğrultuda Evkafa yirmi sene hizmet eden İsmail Sıtkı Bey’in vakıfların ıslahı ile ilgili fikirlerini takdir ederek alıntılamaktadır (s. 60). Evkâf nezaretine getirilen nâzırların isimlerini zikrederek, önemli gördüklerinin fikirlerini kısaca özetlemektedir (s. 60-62). İttihat ve Terakki’nin evkafın ıslahı ile ilgili teşebbüslerinde Ziya Gökalp’ın etkisinden, 1332 yılında yapılan kongreden ve bu kongrede verilen kararlardan bahsetmektedir (s. 67). Vakıfların idarî yönden belediyeye mi yoksa hükümete mi devredilmesinin daha münasip olacağı yönündeki tartışmalarda Ziya Gökalp’ın yerini ve fikirlerini incelemektedir (s. 72). Beşinci ve son alt başlık “Şehirlerin İdare Tarzı: Ferdî Hakimiyet”tir. Tanzimat’tan önce şehirlerin idaresinin ferdiyet üzerine kurulmuş olduğunu vurgulayan Ergin “kadı” denilen memurun, şehrin mülkî, beledî ve adlî işlerinde münferit bir hakim olduğunu (s. 77) belirttikten sonra kadıların görevleri ve kadılık müessesesinin tarihî gelişimine değinmektedir. Ergin daha sonra Osmanlı kadılık müessesesini İspanya, Almanya, İngiltere ile mukayese edip karşılaştırmalı tarih yaklaşımını ortaya koymaktadır (s. 79-83). 2. Bölüm: Türkiye’de Azınlıkların İdare Tarzı: Patrikhaneler İmtiyazı (Communaute) Fransızca commune kelimesinin Türkçeye nahiye olarak çevrilmesini hatalı bulan Ergin ikinci bölüme commune kelimesinin Batı’daki anlamıyla bizdeki kullanımı arasındaki farklılıklara dikkat çekerek başlamaktadır. Tanzimat’a kadar Türkiye’de hem komün (communaute [belediye teşkilatı]), hem de ferdiyet sisteminin geçerli olduğunu belirtmektedir (s. 84). Ergin “komün” kavramının
562
TAL‹D, 3(6), 2005, A. T. ‹mamo¤lu
Batı’daki tarihî gelişimini ortaya koymak suretiyle, Türk belediyeciliğinin kıymetinin daha iyi anlaşılacağını mukayeselerle izah etmektedir (s. 85-88.) Türkiye’de azlıkların [azınlıkların] kendi aralarında komün, hükümet bakımından da cite hayatı yaşadıklarını iddia ederek Yunanlıların uyguladığı cite [şehir] hukukuyla Osmanlı’nın azlıklara uyguladığı şehir hukukunu mukayese eden Ergin, azlıkların Osmanlılarca nasıl idare edildiğini Hammer ve Engelhard’tan yaptığı alıntılarla ortaya koymaktadır (s. 93-94). Bu idare biçiminin sonraları ne denli bir kabusa dönüştüğünü de belirten yazar, Patrikin Fatih Sultan Mehmet tarafından nasıl karşılandığını ve Patrikhanenin yönetim biçimini izah ederek Fatih’in azlıklara karşı uyguladığı siyasetin hatalı olduğunu iddia etmektedir (s. 101). Ergin, Yavuz Sultan Selim’in Fatih’in bu hatasını anladığını ve azlıklara karşı cebir uygulamak istediğini ve fakat devrin şeyhülislamı Zembilli Ali Efendi tarafından engellendiğini ve devam edegelen bu hatanın Cumhuriyet döneminde düzeltildiğini savunmaktadır (s. 102). 3. Bölüm: Şehircilikte Cemiyet Sistemi (Municipalite ve Commune) Osman Nuri Bey, üçüncü bölümü beş alt başlıkta incelemekte ve cemiyetleşmenin kurumsal bazda analizini yapmaktadır. Birinci başlık “Mahallelerin İdare Tarzı: Ferdiyetten Cemiyete İlk Geçiş”tir. Cemiyete geçiş sürecinde önemli bir basamak teşkil eden mahallelerden, onların idare tarzından ve imamın ve caminin bu süreçte üstlendiği fonksiyonlardan bahseden Ergin, halk evlerinin de cami ve kahvenin paralelinde kurulduğunu ifade etmektedir (s. 105). Mahallenin yöneticisi olan imamın, camiyi hükümetin emir ve yasaklarını bildirmek için kullandığını dile getiren (s. 108) Ergin, yatsı namazını günün sonundaki toplantı olarak tanımlamaktadır. Hutbelerin işlevinin ahlâkî ve içtimâî olduğu kadar dünyevî bir amaç taşıdığını da iddia etmektedir (s. 108). Camilerde bir araya gelen cemaatin, toplanış amacının dinden ziyade dünyaya ait olduğunu vurgulamaktadır (s. 112). Cuma namazının şartlarının dinî değil dünyevî olduğu yönünde de deliller getiren müellif, şehrin tarifini yaparak konuya devam etmektedir (s. 116). Dinin koyduğu ibadet şartlarını bugünkü hükümetlerin uygulamalarıyla mukayese ederek (s. 116) hutbe ve ezanın Türkçe okunmasının Cumhuriyet rejiminin doğru bir uygulaması olduğunu ifade eden yazar bu görüşlerine mahallenin ve imamların idarî hizmetlerini anlatarak devam etmektedir (s. 120). İkinci başlık “Türkiye’de Garp Tarzında Belediye Teşkilatı”dır. Kırım Savaşı esnasında müttefik sıfatıyla İstanbul’a gelen İngiliz, Fransız ve İtalyan asker ve zabitlerinin birtakım uygulamalarının Batılı tarzda belediye teşkilatının oluşturulmasına önayak olduğunu belirten yazar bazı Batılı seyyahların İstanbul hakkındaki kanaatlerini zikrederek şehrin kaldırım, binek araç, otel ve lokanta hizmetlerinin olmayışından yakındıklarını dile getirir (s. 122). Bu hizmetlerin
Osman Nuri Ergin: Cumhuriyet Döneminin ‹lk fiehir Tarihçisi
563
yerine getirilmesi için komisyon munisipal [intizamı şehir komisyonu] ve bu komisyonla eşzamanlı olarak İstanbul’da bir de şehremaneti kurulduğunu, fakat ikisinin de işlevsel olamadığını belirtmiştir (s. 124). Bu iki kurumun ardından Numune Dairesi kurulmuş ve yazarın kanaatine göre “ecnebilere hoş görünmek için” Fransız usulü belediyecilik uygulamaları başlamıştır (s. 125). Bu uygulamanın keyfiyetine dair ilgili mazbatadan sık sık alıntılar yaparak ilk belediye müdürü Kâmil Bey’in hizmetlerini zikretmektedir (s. 126). İstanbul belediyesinin kurulma aşamasını kısaca özetleyen müellif diğer Türkiye şehirlerini de ele alıp 1876 yılından öncesini Doğu tarzı, bu tarihten öncesini de Batı tarzı belediyecilik olarak nitelendirmekte ve ikisinin tarihî süreçlerini birkaç sayfada özetlemektedir (s. 127-133). Daha sonra Belediye Kanunu’nun ilan edildiği 1930 yılından itibaren Ankara’daki belediyecilik usulünü, İstanbul ve diğer belediye teşkilatlarıyla mukayese ederek ortaya koymaktadır (s. 133-134). Yeni kanunun Fransız belediyeciliğinden farklı yönlerini izah edip belediyelerin idarî yapısını, belediye seçimlerini, belediye encümenlerinin ve belediye başkanlarının seçilmelerine dair gerekli bilgileri aktarır (s. 137-139). 1930’da ilan edilen Belediye Kanunu ile vakıfların yerini belediye ve özel idarelerin devraldığını, lakin İstanbul’da bazı kayıt ve şartlarla bu iki kurumun birleştirildiğini ifade etmiş ve İstanbul’un yapılanmasının diğer belediyelerden farklı olduğunu ortaya koymuştur (s. 145). Üçüncü başlık “Türkiye’de Nahiye Teşkilâtı”dır. Nahiye tabirinin bizde yanlış olarak Batı’daki commune sözcüğü karşılığı kullanıldığını daha önceki bölümde zikreden müellif, Nahiyeler İdaresi Kanunnamesi’nden alıntılar yaparak nahiyeye dair birkaç sayfalık malumat vermektedir (s. 149-150). Dördüncü başlık “Türkiye’de Köy İdaresi”dir. 18 Mart 1924 yılında çıkarılan Köy Kanunundan hareketle köyün tarifini yapan yazar, köylerin idarî yapılanmasını kısaca izah etmektedir (s. 150-151). Beşinci başlık “Belediyeler, Köyler ve Hususî İdareler Birliği’dir. 3 Nisan 1930 tarihli Belediye Kanununun kendisinden evvelki kanunlarda görülmeyen yanını ifade eden müellif, bu üç kurumun gerektiği takdirde birleşebilme ve beraber hareket etme yetkisini kullanabileceğini, bu takdirde de hükümetin malî yönden yükünün azalacağını ifade ederek konferansını sonuçlandırmaktadır. Sonuç Yerine Osmanlı insanının zihin dünyasını ve dolaştığı manevî iklimi anlamamızda büyük emek sarf eden Ergin, Cumhuriyet döneminin ilk şehir tarihçisidir. Şehir tarihi yazıcılığının ilk örneği olan Türkiye’de Şehirciliğin Tarihî İnkişâfı adlı kitabı ise, yazarın içinde bulunduğu dönemin sıcaklığını hissettiren ve bu yönüyle de birçok “paradoksal tespitler” içeren bir yapıttır. Şehircilik alanında ya-
564
TAL‹D, 3(6), 2005, A. T. ‹mamo¤lu
pılan ve yukarıda zikredilen bütün faaliyetleri “iyi bir sosyologumuz olsaydı, şimdiye kadar bu müesseselerin dinden ziyade dünyaya ait olduğunu ortaya koymuş olurduk” (s. 18) şeklinde hayıflanan Ergin’in tüm çabası, tarihî önem arz eden birçok kurumu “güncelleştirmeye çalışmak” yönündedir. Böyle bir sosyologa sahip olmadığımızı düşündüğünden olsa gerek, tüm mesaisini bu yönde harcamış olduğu söylenebilir. Fakat eserlerinde karşılaşılan birçok yorum, döneminin sıcak atmosferini ve baskın ideolojik kabullerini yansıtmaktadır. Kurumları güncelleştirirken takip ettiği metot ise ne yazık ki indirgemecilikten öteye gidememektedir. Tekkeleri konservatuar ve dans salonlarına (s. 11), okçuların evlerinde bulunan “Ya Hak” levhasını spor kulübü amblemine (s. 18), vakıfları belediyeye (s. 142), vakfiyeleri belediye kanununa (s. 55), hutbeleri konferansa (s. 106), cuma namazını toplantıya (s. 114) benzetmek bunun en açık göstergelerinden biri olsa gerek. Toplumsal yapılanmada büyük önem arz eden vakıf, cami ve tekkelerin asıl amaçlarının dünyaya yönelik olduğu hususuna da sürekli vurgu yapan Ergin, yeri geldiğinde konuyla ilgili kitaplara atıf yaparak okuyucuyu ilgili kaynaklara yönlendirmektedir. Sanayi toplumundaki insanların hayatlarının düzenlenmesinde mesai saati ile namaz vakitlerinin amacını bir gören Ergin, bu durumun bugüne kadar anlaşılamamış olmasını ilmin terakki etmemesine bağlamaktadır (s. 105-107). Bu da yazarın, dönemin en yaygın ideolojisi olan pozitivizmden açıkça etkilendiğini gösteren bir örnektir. Öte yandan Osmanlı’da teşekkül eden kurumları Batı ile senkronik olarak incelemesi ise, tarihçilik açısından kendinden emin bir tavrın göstergesidir. Şehircilik tarihi alanında hâlâ önemini koruyan eserleri ile başvuru özelliğini koruyan Osman Nuri Ergin bu konuda çalışma yapacak olanların ilk durağı olma vasfını yitirmemiş ve bundan sonra da yitirmeyecek gibi görünmektedir.
Osman Nuri Ergin’in Makaleleri Bibliyografyası18 “Allah’ın Kulu ve Resulü Muhammed (Yeni Eserler)”, Yeni Sebilürreşad, 1950, c. IV, sy. 89, s. 217-218. “Amelî Hayat Mektepleri”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1931, c. VII, sy. 80, ilave. “Artık Sükût Etmeyeceğiz”, Sebilürreşad, 1329, c. X, sy. 243, s. 147-148. “Artık Yetişir (Manzum)”, Sırat-ı Müstakim, 1327, c. VII, sy. 175, s. 300-301. “Artık Yetişir (Manzum)”, Sırat-ı Müstakim, 1327, c. VII, sy. 177, s. 329-330. 18 Osman Nuri Ergin’in İstanbul Şehremaneti Mecmuası ve İstanbul Belediye Mecmuası’ndaki yazılarının bir bibliyografyasını hazırlamam için beni teşvik eden muhterem hocam İsmail Kara’ya müteşekkirim. Bu bibliyografyanın hazırlanmasında, Süheyl Ünver’in çalışmasında yayınlanan Orhan Durusoy’un bibliyografyasından da istifade edilmiştir. Bkz. Ünver, “Osman Ergin, Çalışma Hayatı ve Eserleri: 1883-1961”, TTK Belleten, XXVI-101, s. 175-176.
Osman Nuri Ergin: Cumhuriyet Döneminin ‹lk fiehir Tarihçisi
565
“Asırlar Boyunca İmparatorluğu İdare Eden Bâb-ı Âli”, Tarih Dünyası Dergisi, 1950, c. I, sy. 9, s. 386-390. “Bahailerin İçyüzü”, Yeni Sebilürreşad, 1955, c. IX, sy. 203, s. 40-42. “Bahailerin İçyüzü (Sapık Fırkalar -1)”, Yeni Sebilürreşad, 1955, c. IX, sy. 204, s. 52-54. “Bahailerin İçyüzü (Sapık Fırkalar -2)”, Yeni Sebilürreşad, 1955, c. IX, sy. 205, s. 75-78. “Bahailerin İçyüzü (Sapık Fırkalar -3)”, Yeni Sebilürreşad, 1955, c. IX, sy. 206, s. 89-91. “Bahailerin İçyüzü (Sapık Fırkalar -4)”, Yeni Sebilürreşad, 1955, c. IX, sy. 207, s. 104-106. “Bahailerin İçyüzü (Sapık Fırkalar -5)”, Yeni Sebilürreşad, 1955, c. IX, sy. 208, s. 117-119. “Belediyecilik”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1936, c. VIII, sy. 137-138, s. 129-150. “Belediyeler kongresi”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1925, c. I, sy. 8, s. 193. “Belediye Tembih ve Yasaklarının Şekilleri”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1932, c. VIII, sy. 90, s. 199-206. “Belediye Tembih ve Yasaklarının Şekilleri”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1932, c. VIII, sy. 91, s. 265-270. “Belediye teşkilatı karşısında iki lüzumsuz müessese (evkâf )”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1929, c. V, sy. 59, s. 65-70. “Beynelmilel Şehirler Birliği’nin IV. Belediye Kongresi: Sevil Belediye Kongresi”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1929, c. V, sy. 61, s. 17-24. “Sevil Kongresi”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1929, c. VI, sy. 62, s. 64. “Beynelmilel Şehirler Birliği’nin IV. Belediye Kongresi: Sevil Belediye Kongresi”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1930, c. VI, sy. 69, s. 333-338. “Beynelmilel Şehirler Birliği’nin IV. Belediye Kongresi: Sevil Belediye Kongresi”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1930, c. VII, sy. 74, s. 57-67. “Beynelmilel Şehirler Birliği’nin IV. Belediye Kongresi: Sevil Belediye Kongresi”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1930, c. VII, sy. 75, s. 121-128. “Beynelmilel Şehirler Birliği’nin IV. Belediye Kongresi: Sevil Belediye Kongresi”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1931, c. VII, sy. 77, s. 193-201. “Beynelmilel Şehirler Birliği’nin IV. Belediye Kongresi: Sevil Belediye Kongresi”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1931, c. VII, sy. 79, s. 296-300. “Beynelmilel Şehirler Birliği’nin IV. Belediye Kongresi: Sevil Belediye Kongresi”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1932, c. VIII, sy. 89, s. 149-163. “Beynelmilel Şehirler Birliği’nin IV. Belediye Kongresi: Sevil Belediye Kongresi”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1932, c. VIII, sy. 92, s. 308-313. “Beynelmilel Şehirler Birliği’nin IV. Belediye Kongresi: Sevil Belediye Kongresi”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1932, c. VIII, sy. 95, s. 476-482. “Bir Efsanenin İçyüzü Cibali - Cebe Ali”, Tarih Dünyası Dergisi, 1950, Fatih Özel Sayısı, s. 19-21. “Bir izah”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1926, c. II, sy. 21, s. 309. “Bir mülahaza: Türkiye belediyeleri niçin ilmî istatistik cetvelleri tertip edemiyorlar?”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1926, c. II, sy. 22, s. 386. “Bizans Saraylarından Kalma Mozaikler”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1935, c. VIII, sy. 127-128, s. 375-377. “Boğaziçi ve Şirket-i Hayriye”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1926, c. II, sy. 23, s. 466.
566
TAL‹D, 3(6), 2005, A. T. ‹mamo¤lu
“Cumhuriyet ve İstanbul Mahallî İdaresi”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1933, sy. 109110. “Dr. Rıfat Osman Bey”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1930, c. VI, sy. 71-72, s. 416. “Dünkü ve Bugünkü İstanbul - I”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1933, c. VII, sy. 112-113, s. 237-247. “Dünkü ve Bugünkü İstanbul - II”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1934, c. VII, sy. 115-116117, s. 353-375. (Mütercim: Kemal Ragıp müstear ismini kullanmıştır.) “Garp Belediyelerinin Muhtelif Şekilleri”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1932, c. VIII, sy. 97, s. 550-565. “Geçmiş Zamanlarda Hükümet ve Belediye, Kadın Kıyafetleri ile Nasıl Meşgul Olurdu”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1934, c. VII, sy. 123-124, s. 158-163. “Haliç’te köprüler”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1928, c. V, sy. 51, s. 166-168. “İhtisap ağası Hüseyin Bey”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1927, c. IV, sy. 39, s. 134. “İlk gazete”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1928, c. IV, sy. 41, s. 276-280. “İstanbul beldesinin yedi senelik icrâât ve i‘mârâtı”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1928, c. IV, sy. 45, s. 517. “İstanbul Belediyesi ile Şubelerinin ve Nahiyelerinin Hudutları”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1930, c. VII, sy. 76, s. 151-166. “İstanbul’da Belediye Şubeleri ile Kaza ve Nahiye Teşkilatı”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1930, c. VII, sy. 76, s. 149-151. “İstanbul’da bir krematoryum tesisi hakkında mütalaa”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1927, c. III, sy. 33, s. 517. “İstanbul’da İlk Belediye Hastanesi”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1934, c. VII, sy. 121122, s. 71-75. “İstanbul’da kadastro tatbikatı”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1925, c. I, sy. 11, s. 322-337. “İstanbul’daki anonim şirketler karşısında şehrin hakkı ve vazifesi”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1926, c. III, sy. 27, s. 129-132. “İstanbul’da mahalle mıntıka ve daire taksimatı”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1928, c. IV, sy. 43, s. 404-415. “İstanbul’da mahalle mıntıka ve daire taksimatı”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1928, c. IV, sy. 45, s. 559-573. “İstanbul’da mahalle mıntıka ve daire taksimatı”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1928, c. IV, sy. 48, s. 750-760. “İstanbul’da vesâit-i nakliye şirket ve idareleri tarifeleri ve taşıdıkları yolcu adedi”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1925, c. I, sy. 10, s. 273-296. “İstanbul itfaiyesi tarihçesi”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1928, c. V, sy. 51, s. 140165. “İstanbul’un bir senelik et sarfiyatı ve Karaağaç mezbahası”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1924, c. I, sy. 3, s. 65. “İstanbul’un Eski Adları”, Tarih Dünyası Dergisi, 1950, c. I, sy. 7, s. 292-296 ve 304. “İstanbul’un Fethinden Sonra Şehir Nasıl İmar ve İskan Edildi?”, Resimli Tarih Mecmuası, c. IV, s. 2352.
Osman Nuri Ergin: Cumhuriyet Döneminin ‹lk fiehir Tarihçisi
567
“İstanbul’un iâşesi: ekmek işleri”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1924, c. I, sy. 1, s. 4. “İstanbul’un iaşesi: ekmek işleri”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1926, c. II, sy. 21, s. 311. “İstanbul’un mahrûkâtı”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1924, c. I, sy. 3, s. 33. “İstanbul’un nüfusu”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1925, c. I, sy. 6, s. 130-137. “İstanbul’un nüfusu”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1925, c. I, sy. 7, s. 161-171. “İstanbul’un nüfusu”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1925, c. I, sy. 9, s. 225. “İstanbul Vali ve Şehreminleri”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1933, c. VII, sy. 109-110, s. 116-118. “Kadılarla Evkafın Belediye ile Münasebetleri”, İstanbul Belediye Mecmuası, 1932, c. IX, sy. 98, s. 598-604. “Mekatib-i İbtidaiye Muallimlerinin İnzar-ı Hamiyetine”, Sebilürreşad, 1335, c. 16, sy. 393, s. 41-42. “Merkezi istatistik müdîr-i umûmîsi Mösyö Kamil Jakar ve terceme-i hâli”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1927, c. III, sy. 34, s. 598. “Numerotaj hakkında rapor”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1927, c. III, sy. 36. “On senelik vefeyât istatistiği”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1926, c. III, sy. 27, s. 179. “Sevil Kongresi”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1929, c. VI, sy. 63-64, s. 149. “Sevil Kongresi”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1930, c. VI, sy. 67, s. 255-266. “Sevil Kongresi”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1930, c. VI, sy. 71-72, s. 433. “Seyyah-ı Şehîr Abdürreşid İbrahim Efendi’ye Açık Mektup”, Sırat-ı Müstakim, 1327, c. VII, sy. 168, s. 186. “Sokak levhalarıyla bina numaraları hakkında rapor”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1927, c. III, sy. 35, s. 676. “Şehremaneti ve Şehreminleri”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1930, c. VI, sy. 71-72, s. 387. “Şehremini Server Paşa”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1928, c. IV, sy. 40, s. 197-205. “Şehreminleri”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1925, c. I, sy. 5, s. 113-122. “(TIB) ile (TEB) ve (Yılan amblemi) ile (YILAN) totemi arasında münasebet var mıdır?”, Türk Tıp Tarihi Arkivi, 1935, c. I, sy. 1, s. 63-71. “Türkiye belediyeleri”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1930, c. VI, sy. 68, s. 289-306. “Türkiye’de Dikilen İlk Heykel”, Tarih Dünyası Dergisi, 1950, c. I, sy. 14, s. 586-590. “Türkiye’de evlenme işleri”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1926, c. III, sy. 25, s. 630634. “Türkiye’de nüfus işleri”, İstanbul Şehremaneti Mecmuası, 1926, c. III, sy. 28, s. 225-227. “Yabancı Gözü ile İstanbul”, (Mütercim: Kemal Ragıp müstear ismini kullanmıştır), İstanbul Belediye Mecmuası, 1935, c. VIII, sy. 127-128, s. 359-366. “Yabancı Gözü ile İstanbul”, (Mütercim: Kemal Ragıp müstear ismini kullanmıştır), İstanbul Belediye Mecmuası, 1936, c. VIII, sy. 137-138, s. 120-128.
568
TAL‹D, 3(6), 2005, A. T. ‹mamo¤lu
Osman Nuri Ergin: The First Urban Historian of Republican Turkey Abdullah Taha ‹MAMO⁄LU Abstract Osman Nuri Ergin (1892-1961), is recognized as the first urban historian of the Turkish Republican Era. His Türkiye’de Şehirciliğin Tarihî İnkişafı (Historical Development of Town Planning in Turkey) is the first work in the field of urban historiography. Ergin is an encyclopedist scholar and his studies are about municipal employment, urbanization, improvement, history of education, history of associations and İstanbul. In this article I present information about Ergin’s biography and his scientific personality. His published and unpublished studies on urban history are reviewed chronological. Ergin’s sources were his personal knowledge and experiments, private documents, legal codes and correspondences. The main focus of this monumental work on pious foundations, mosques and dervish convents was on town planning activities. Ergin’s argument was that the motive of the people who made these buildings was not religious but worldly. Ergin used in his history a method of civilizational comparison, comparing Ottoman and European associations syncronically. Ergin’s studies are primary sources on urban history in Turkey. Keywords: Urban history, municipal government, institutions, pious foundations.
Osman Nuri Ergin: Cumhuriyet Döneminin ‹lk fiehir Tarihçisi Abdullah Taha ‹MAMO⁄LU Özet Osman Nuri Ergin (1892-1961), Türkiye Cumhuriyeti döneminin ilk şehir tarihçisi olarak tanınmaktadır. Şehir tarihçiliği alanındaki ilk çalışması ise Türkiye’de Şehirciliğin Tarihî İnkişafı adlı eseridir. Ergin’in çalışmaları belediyecilik, şehirleşme, imar, eğitim tarihi, idare ve kurumlar tarihi ve İstanbul üzerine yoğunlaşmaktadır. Çalışma alanının genişliği ansiklopedist bir ilim adamı olduğunu göstermektedir. Bu makalede Ergin’in biyografisi ve ilmî şahsiyeti hakkında bilgi verilecek daha sonrada şehir tarihi alanında ortaya koyduğu çalışmalar (yayımlanan ve yayımlanmayanlar dahil) kronolojik olarak zikredilecek özellikle şehir tarihçiliği alanında yazdığı Türkiye’de Şehirciliğin Tarihî İnkişafı adlı eser merkez alınarak bu eserin özeti ve değerlendirmesi yapılacak ve dergi çalışmalarının (tespit edilebilen kadarıyla) bir bibliyografyası verilecektir. Ergin’in kaynakları şahsî tecrübeler, hususî bilgi ve belgeler, kanunî düzenleme ve
Osman Nuri Ergin: Cumhuriyet Döneminin ‹lk fiehir Tarihçisi
569
yazışmalardır. Bu muazzam eserin ana teması dinî vakıf, cami ve tekkelerin şehir planlama faaliyetlerinin bir ürünü olduğu yönündedir. Bütün bu tarihi eserler şahıslar tarafından yapılmıştır ve Ergin bu faaliyetlerin amacının dinî değil dünyevî olduğunu söylemektedir. Ergin bu eserinde Osmanlı kurumlarıyla Avrupa kurumlarını eşzamanlı medeniyet mukayesesi yaparak inceleyen bir tarih metodolojisi takip etmiştir. Ergin’in çalışmaları Türkiye’de şehir tarihi alanındaki ilk kaynaklardan birisidir. Anahtar kelimeler: Şehir tarihi, belediye hizmetleri, kurumlar, dinî vakıflar.
TAL‹D, 3(6), 2005, A. T. ‹mamo¤lu
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
571
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 571-587
André Raymond: Arap fiehir Tarihinde Bir Dönüm Noktas› N. Bilge ÖZEL*
Giriş ARAP ŞEHİRLERİ TARİHİ söz konusu olduğunda, sayılacak isimlerin başında geliyor Fransız şehir tarihçisi André Raymond. Genelde İslam coğrafyasındaki tüm şehirlere, pratikte ise Arap şehirlerine yönelik araştırmaların Oryantalist söylemden beslenen ‘İslam şehri’ kurgusu etrafında kavramsallaştırıldığı bir dönemde Raymond, bir sorgulama ve eleştirel bakış sürecinin öncüsü olarak karşımıza çıkar. Fransız şehir tarihçilerinin gerek bu şehirlere gerekse halkına ilişkin varsayımlarına1 ciddi eleştiriler getiren Raymond, yeni kaynak ve yöntemler temelinde yeni yaklaşımlar önerebilmiş ve 1973-1974 yıllarında iki cilt olarak yayımlanan Osmanlı dönemi Kahire’sinin sosyo-ekonomik tarihini incelediği çalışmasıyla sahasında bir dönüm noktası olmuştur.2 Arap şehirlerini incelediği çalışmalarında, bu şehirlerin kendi iç düzenleri ve dinamikleri olduğunu vurgulamış; farklılıkları ve zaman içindeki değişimleri göz ardı etmemekle birlikte, ‘Arap şehri’ denebilecek bir tipolojinin mümkünlüğünden bahsetmiştir. Osmanlı idaresinin bu şehirler için bir gerileme/inhitat değil bilakis şehirleşme, ticaret ve nüfus bakımlarından bir gelişme dönemi olduğunu vurgu* Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Yüksek Lisans Mezunu. 1 Raymond, 1994 tarihli “Islamic City, Arab City: Orientalist Myths and Recent Views” adlı makalesinde, hemen her çalışmasında belirli noktalarına değindiği ‘İslam şehri’ modelinin kapsamlı ve derli toplu bir eleştirisini yapıyor ve kendi yaklaşımını sunuyor. British Journal of Middle Eastern Studies, 1994, c. XXI, sy. 1, s. 3-18. Oryantalizm kaynaklı ‘İslam şehri’ söyleminin temel varsayımlarına bu yazı içerisinde yeri geldikçe değinilecektir. 2 Artisans et commerçants au Caire au XVIIIe siécle, 2 cilt, Şam: Institut Français de Damas, 1973-1974. Albert Hourani, Raymond’un ulaştığı noktanın son dönemlerde yapılan çalışmalara kadar aşılamadığını belirtiyor. Hourani, “The Achievement of Andre Raymond”, British Journal of Middle Eastern Studies, 1991, c. XVIII, sy. 1, s. 5-15. Raymond’un sahasında bir ilk olduğuna ilişkin ayrıca bkz. Edhem Eldem, Daniel Goffman ve Bruce Masters (haz.), The Ottoman City between East and West Aleppo Izmir and Istanbul, Cambridge: Cambridge University Press, 1999, s. 5.
572
TAL‹D, 3(6), 2005, N. B. Özel
layan Raymond; analizlerine, bu şehirlerin fizikî özelliklerinin yanı sıra sosyoekonomik ve idarî boyutlarını da dahil etmiştir. Raymond’un çalışmaları, kavramsal yaklaşımının yanı sıra kaynakları ve metodolojisi bakımından da bir dönüm noktasıdır. Kadı sicilleri başta gelmek üzere Osmanlı arşiv malzemelerini Arap şehir tarihçiliğinde kapsamlı ve sistematik bir şekilde kullanan ilk kişidir.3 Bunun yanı sıra, yerel kronikleri, Fransız arşiv malzemelerini ve seyahatnameleri de yoğun olarak kullanır. Artisans et commerçants’da, dönemin (1960 ve 1970’ler) genel tarih yazıcılığının kantitatif veriler temelinde sosyal ve iktisadî analizleri ön plana çıkaran yaklaşımının etkili olduğu gözlenirken,4 şehir tarihine ağırlık verdiği daha sonraki çalışmalarında anlatı özelliği daha baskın hale gelir. Bununla ilintili olarak, politik olayları da kapsamak üzere detaya ilişkin bilginin (histoire événementielle), sosyal gerçekliğe ulaşmada yapısal analizleri tamamlayıcı olduğunu belirten5 Raymond, çalışmalarında bu tür bilgiye yer verir. Yazılı kaynakları materyal verilerle birleştirmeyi de önemseyen yazar, arkeoloji ve mimariyi ağırlıklı olarak analizlerine dahil eder. Eğitimi ve Eserleri 1940’larda Sorbonne’da tarih eğitimi alan Raymond, Oxford St. Antony’s College’da Tunus’un kolonyal sürecini incelediği “British Politics in Tunisia from 1830 to 1881” adlı doktora tezini Albert Hourani danışmanlığında 1954 yılında tamamlar.6 Tezinden hareketle yazdığı makaleler, 1961’de yayımlanan La 3 Hourani; Gibb ve Bowen’ın sormaya başladığı ancak kaynak yetersizliği sebebiyle cevaplayamadığı sorulara, ulaşılan yeni kaynaklarla nasıl cevaplar verileceğini André Raymond’un gösterdiğini belirtiyor: “How Should We Write the History of the Middle East”, International Journal of Middle East Studies, 1991, c. XXIII, sy. 2, s. 125-136. Raymond, S. J. Shaw’ın Osmanlı arşiv malzemelerini kullanarak hazırladığı 1962 tarihli Administrative and Financial Organization of Ottoman Egypt adlı çalışmasının bu kaynaklara yönelmesinde etkili olduğunu söylüyor. Nancy E. Gallagher, Approaches to the History of the Middle East Interviews with Leading Middle East Historians, Ithaca Press, 1994, s. 79. Daha önceki dönemlerde Osmanlı arşiv malzemelerini sınırlı bir şekilde çalışmalarına dahil eden birkaç isim için bkz. André Raymond, “French Studies of the Ottoman Empire’s Arab Provinces”, Mediterranean Historical Review, 2004, c. XIX, sy. 1, s. 57-58, ve 61. 4 Sosyal ve iktisadî analizleri önemseyen Raymond, bu anlamda Annales ekolünün yanı sıra Marksist gelenekten etkilendiğini söylüyor. Gallagher, Approaches to the History of the Middle East, s. 69-70, 76, 79. 5 Raymond, “French Studies”, s. 66. 6 Raymond, bir Orta Doğu tarihçisi olarak entelektüel formasyonunun oluşumunu Oxford yıllarına ve esasen Albert Hourani’ye borçlu olduğunu belirtiyor. II. Dünya Savaşı sonrasının sosyo-politik gündeminin etkisinde anti-kolonyalist bakış açısıyla Orta Doğu çalışma isteği, Hourani sayesinde doğru mecrasını bulur. Arap dünyasının problemlerinin enternasyonal komünizm sorunsalı çerçevesinde çalışılamayacağını belirten ve Osmanlı İmparatorluğu’nu tanımaya başlamasına vesile olan Hourani’dir. Raymond’un hayatı, ilginç eğitim süreci ve bu süreçte etkili olan diğer isimler için bkz. Gallagher, Approaches to the History of the Middle East, s. 67-88.
André Raymond: Arap fiehir Tarihinde Bir Dönüm Noktas›
573
Tunisie çalışması, 1970’de Cambridge History of Islam’a yazdığı kolonizasyon öncesi Kuzey Afrika’yı ele alan yazısı ve 1981 tarihli Suriye çalışması ile Avrupa devletlerinin bölgede sürdürdükleri sömürgeci idareyi eleştirir.7 1998’de yayımlanan Egyptiens et Français au Caire, sömürgeci idare ve yerli halk arasındaki ilişkiyi Fransız arşiv kaynakları ve yerli bir kronik temelinde sorgulayan bir diğer çalışmasıdır.8 Raymond’un Orta Doğu ve Afrika’nın idarî ve diplomatik tarihi kapsamına girebilecek bu çalışmaları şehir tarihi çalışmalarından bağımsız düşünülmemelidir; zira, hepsinde Raymond’un bölgeyi içerden anlama çabası, kolonyalist ve oryantalist paradigma sorgusu açıktır. Raymond’un, kendisine literatürdeki asıl yerini kazandıran şehir tarihine yönelmesi Paris’te C. Cahen danışmanlığında XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kahire’nin sosyo-ekonomik tarihi hakkında yaptığı ikinci doktora çalışmasıyla (doctorat d’etat) olur. 1955’ten 1970’lerin başına kadar süren bu çalışma sürecinde yerel narratif kaynaklar temelinde Avrupaî anlamda belediye teşkilatı olmayan Arap şehirlerinde gündelik/kamusal işlerin nasıl yürütüldüğü ve nasıl bir ikamet düzeni olduğunu sorgulayan makaleler yazar. 1958 tarihli bir makalede, şehre (Kahire) kullanma suyunun getirilmesi ve dağıtımının nasıl organize edildiğini ele alan Raymond; 1963 tarihli bir makalesinde aristokrat sınıfın yerleşimini ve zaman içinde gösterdiği değişimi inceleyerek statik eşitlikçi şehir ve toplum imajını yıkmaya başlar.9 Arap şehirlerinin yapısına ilişkin bu soruları cevaplama süreci 1963’lerde sicillerle buluştuğunda Artisans et Commerçants çıkar ortaya. Bunu takip eden dönemde şehre ilişkin makaleler yazmayı sürdüren10 Raymond, tartıştığı konuların diğer Arap şehirleri için de anlamlı ve açıklayıcı olduğu görüşünden hareketle 1984’te Great Arab Cities in the XVIth–XVIIIth Centuries: An Introduction’ı, 1985’te ise bunun daha kapsamlı bir versiyonu olan Grandes Villes’i yayımlar.11 Raymond, bu çalışmalarında Arap şehirlerinin genel karakteristiğini ortaya koyar ve ‘İslam şehri’ modeli yerine ‘Arap şehri’ modelini önerir.12 1993’te Le Caire, 1995’te ise Le Caire des Janissaires çalışmala7 Hourani, “Achievement”, s. 5-6. 8 Egyptiens et Français au Caire 1798-1801, Kahire: Institut Français d’Archéologie Orientale, 1998. Çalışma hakkında değerlendirme yazısı için bkz. D. Hopwood, “Review”, British Journal of Middle Eastern Studies, 1999, c. XXVI, sy. 1, s. 113-114. 9 Hourani, “Achievement”, s. 7-8. 10 Örneğin, “The Ottoman Conquest and the Development of the Great Arab Towns”, International Journal of Turkish Studies, 1979-1980, c. I, sy. 1, s. 84-101. Raymond’un “signes urbains” dediği hamam, çeşme, çarşı, mahalle gibi birimler hakkındaki makaleleri için bkz. Hourani, “Achievement”, s. 9. 11 The Great Arab Cities in the XVIth-XVIIIth Centuries: An Introduction, New York ve Londra: New York University Press, 1984; Grandes villes arabes a l’époque ottomane, Paris, 1985 [Türkçesi: Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, çev. Ali Berktay, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1995]. Çalışmalarının detaylandırılacağı takip eden bölümde, bu iki çalışma, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri esas alınarak değerlendirilecek, Great Arab Cities’de farklı olan noktalara gerekli görüldüğü yerlerde referans verilecektir. 12 Raymond’un yeni kaynaklar temelinde ‘İslam şehri’ modelini sorgulayıp yeni bir yaklaşım önerdiği göz önüne alındığında, Arap Kentleri’nin girişinde, ‘model’in farklı kay- ✒
TAL‹D, 3(6), 2005, N. B. Özel
574
rıyla tekrar Kahire örneğine yoğunlaşır.13 Benzer konuları işlediği muhtelif tarihli İngilizce ve Fransızca makalelerini Arab Cities in the Ottoman Period adı altında kitaplaştıran yazar, 2004 tarihli “French Studies of the Ottoman Empire’s Arab Provinces” adlı makalesinde ise 1830’lardan günümüze Fransız şehir tarihçilerinin bölgeye ilişkin çalışmalarını, yaşanan siyasî değişiklikler ve tarih yazıcılığında buna bağlı gözlenen paradigmatik kırılmalar ekseninde değerlendiriyor.14 Raymond, şehir tarihi çalışmalarını halen sürdürmektedir.15 Bu tanıtım yazısında yazara literatürdeki yerini kazandıran Artisans et commerçants ve Osmanlı Döneminde Arap Kentleri çalışmalarına değinilecektir. Artisans et commerçants au Caire au XVIIIe siécle16 Osmanlı dönemi Kahire’sinin XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki ekonomik ve sosyal hayatının portresini çıkaran bu çalışmanın, kullandığı kaynaklar ve yaklaşımı sayesinde söz konusu döneme ilişkin görüşleri tümden değiştirdiği kabul ediliyor.17 Raymond; amacını, ‘gerçek Mısır halkı’nın Osmanlı idaresinin son yüzyılındaki durumunu ortaya koymak olarak belirtiyor.18 naklar temelinde “tabuları yıkan bir analiz sonucunda yeniden tasarlanmış bir soyutlama” olduğunu belirten Jacques Berque’den yaptığı alıntı anlamlı görünmektedir. Arap Kentleri, s. viii. Raymond’un bu alandaki çalışmalarının 1990’ların sonunda şehir tarihi çalışmalarının geldiği noktada nereye oturduğu hakkında bkz. The Ottoman City between East and West, s. 7, 14-15. 13 André Raymond, Le Caire, Paris: Fayard, 1993. İngilizce çevirisi: Cairo, İng. çev. Willard Wood, Cambridge: Harvard University Press, 2000; André Raymond, Le Caire des Janissaries: L’Apogée de la ville Ottomane sous ‘Abd al-Rahman Katkhuda, Paris: CNRS Editions, 1995 [Türkçesi: Yeniçerilerin Kahiresi: Abdurrahman Kethüda Zamanında Bir Osmanlı Kentinin Yükselişi, çev. Alp Tümertekin, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999]. 14 Arab Cities in the Ottoman Period: Cairo, Syria and the Maghreb, Variorum Collected Studies: Ashgate Publishing, 2002. Raymond, “French Studies”, s. 54-72. Raymond, bir literatür değerlendirmesi olan bu makalesinde; Orta Doğu üzerindeki Fransız ilgisini, tarihsel perspektifi içerisinde ele alıyor ve politik gündemle el ele giden bölgeyi tanıma ihtiyacının, hatırı sayılır bir literatür ve kurumsal yapı oluşturduğunu belirtiyor. Fransız şehir tarihçilerinin çalışmalarını dönemlendiren Raymond; 1830-1950 arası çalışmaların dönemin oryantalist atmosferini yansıttığını, 1950-1970 arasının kolonyal sürecin çözülmesi ve Osmanlı araştırmalarının ivme kazanması gibi gelişmelerin gözlendiği bir geçiş dönemi olduğunu ve 1970’lerden günümüze uzanan dönemde de politik gündemden büyük ölçüde bağımsız çalışmalar yapıldığını belirtiyor. 15 City in the Islamic World, Renata Holod, Salma Jayyusi, Attilio Petruccioli ve André Raymond (eds.) yakında yayınlanacak olan bir çalışması için bkz. 16 XVIII. Yüzyılda Kahire’nin Tüccar ve Zanaatkarları. Kitabın tam referansı için bkz. dipnot 2. Sadece Fransızca olarak mevcut olan bu çalışma hakkındaki bölüm, kitap değerlendirmeleri başta gelmek üzere çalışmaya ilişkin literatür temelinde oluşturulmuştur. 17 Bkz. dipnot 2. 18 Terence Walz, “Review: Egypt in Africa: A Lost Perspective in Artisans et Commerçants au Caire au XVIIIe siécle”, International Journal of African Historical Studies, 1975, c. VIII, sy. 4, s. 652-665.
André Raymond: Arap fiehir Tarihinde Bir Dönüm Noktas›
575
Başlığında belirtilenden daha geniş bir zaman dilimini ve konuyu kapsayan çalışmada hem bilgilendirici bölümler, hem de analizler yer alıyor. Tedavülde olan paranın değeri ve çeşitleri, ticaret malları ve fiyatları, üretim kapasitesi, ticaret yolları, taşıma biçimleri, malî krizler ve sebepleri, loncalar, farklı etnik ve dinî grupların iktisadî faaliyetlerdeki rolü, esnaf, tüccar ve zanaatkârların nasıl bir tabakalaşma ve farklı yaşam standartları sergilediği ve bu gruplar arası sosyo-ekonomik ilişkiler19 gibi iktisadî ve sosyal konular ağır basmakla birlikte, bu faaliyetlerin şehirdeki fizikî konumları ve şehir idaresi gibi şehirleşmeye ilişkin meselelere de değiniyor. Siyaset ve ekonomi arasındaki ilişkiyi de ele alan Raymond, Osmanlı idaresinin tüccar ve esnaf sınıfları üzerindeki etkisini bu ilişki çerçevesinde inceliyor.20 Raymond’un temel argümanları şu şekilde özetlenebilir: XVIII. yüzyılı her bakımdan bir çöküş olarak değerlendiren ve bunu Osmanlı idaresiyle özdeşleştiren hakim görüşe katılmayan Raymond; bazı alanlarda duraklamalar yaşanmakla birlikte, bu yüzyılın iktisadî bakımdan bir çöküş yüzyılı olarak değerlendirilemeyeceğini ve bilakis, bazı alanlarda canlanmaların yaşandığı bir büyüme dönemi olduğunu gösteriyor.21 XVII. yüzyıl ortalarından itibaren izlediği fiyat hareketleri temelinde ekonominin durumuna ilişkin bir dönemlendirme yapan Raymond; 1690-1740 arasının zor bir dönem olduğunu söylerken 1740-1780 arasında bir iyileşme yaşandığına işaret ediyor. 1780-1798 arası ise gelirlerin/servetin düştüğü “karanlık bir dönem” olarak gözleniyor. Raymond bu dönemlendirmesini Mısır’ın uluslararası ticaretine ve tüccarların servetlerindeki değişimlere ilişkin –sicillere dayalı- veriler temelinde delillendirebiliyor.22 Orta Çağdan itibaren bir duraklama yaşandığına ilişkin kanının aksine, Mısır’ın uluslararası ticaretteki konumunun XVII. yüzyıl sonunda iyi bir durumda olduğunu ve baharatlar, Hint tekstili ve bilhassa kahveye dayalı Arabistan (Cidde) ve Kızıl Deniz ticaretinin XVIII. yüzyıl boyunca tüccarlara büyük gelirler getirmeye devam ettiğini söylüyor.23 Avrupa ile ticaretin abartılı gösterildiğini, oysa Doğu ve Afrika ile olan ticaretin daha önemli olduğunu belirtiyor.24 Raymond, Mısır’ın Kara Afrika ile olan ticaretinde bir gerilemeden bahsettiği için eleştiriliyor. Terence Walz, gerilemenin aksine Mısır’ın XVIII. yüzyılda 19 Afaf Lutfi as-Sayyid Marsot, “Review”, International Journal of Middle East Studies, 1980, c. XI, sy. 4, s. 552-553. 20 Roger Owen, “Review”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, 1975, c. XXXVIII, sy. 3, s. 638-640; Walz, “Egypt in Africa”, s. 652. 21 Yeni canlanan alana örnek olarak uluslararası önemi haiz kahve ticaretini gösteriyor. XVI. yüzyıl başından itibaren düşüş sergileyen baharat ticaretinin yerini kahve ticaretinin aldığını söylüyor. Gallagher, Approaches to the History of the Middle East, s. 81. 22 Owen, s. 638-639. 23 Walz, “Egypt in Africa”, s. 654-55. 24 Hourani, “Achievement”, s. 11.
576
TAL‹D, 3(6), 2005, N. B. Özel
en azından üç Afrika bölgesiyle -Darfur, Sinnar, Fazzan- gelişkin bir ticaret ilişkisi içinde olduğunu, XIX. yüzyılda da bu durumun kısmen devam ettiğini belirtiyor.25 Raymond, Mısır’ın uluslararası ticarette Mısır asıllı olmayan tüccarlarca temsil edildiğini -Mağrîbiler, Suriyeli Hıristiyanlar- belirtirken26 Walz, en azından Sudan’la olan ticaret söz konusu olduğunda, Mısırlı tüccarların Afrika ülkelerindeki varlıklarını siciller ve seyahatnameler temelinde tespit edebildiğini söylüyor.27 XVIII. yüzyılda ticaret önemini korurken zanaatların gerilemekte olduğunu tespit eden Raymond, bunu üretim biçimlerinde ve organizasyonda teknik bir ilerleme yaşanmamasına ve Avrupa rekabetinin etkisine bağlıyor. Bununla birlikte XVIII. yüzyılda şehir merkezli iktisadî faaliyetlerden elde edilen gelirin, çok daha fazla nüfusa sahip kırsal kesimden elde edilen gelir miktarına yakın olduğunu,28 üretimde Avrupa ürünlerinin olumsuz etkisinin 1750’lerden itibaren gözlendiğini ve duraklamanın XIX. yüzyılda belirgin bir hal aldığını söylüyor.29 Ancak yine de XVIII. yüzyılın belirli yönlerden bir kriz dönemi olduğu, kıtlık ve salgın hastalıkların yanı sıra, fiyat artışı ve paranın değerinde yaşanan dalgalanmalar gibi malî krizlerin Kahire halkına zor zamanlar yaşattığı ve bunların siyasî alandaki krizlerle ilintili olduğu belirtiliyor.30 İktisadî tarihi sadece gelir elde etme biçimlerine bakmakla sınırlı görmeyen Raymond, iktisat– siyaset ilişkisini gündeme getiriyor ve bu ilişkinin doğru anlaşılmasının politik olayların daha iyi tahlil edilmesini sağlayacağını belirtiyor.31 Bu ilişkinin birinci ayağında, Osmanlı idarecileri ve askerî sınıfın tüccar ve zanaatkârların faaliyetlerine müdahalesi yer alıyor. Askerî sınıfın ticaret ve üretim gelirlerinden aldıkları payın söz konusu dönemde giderek arttığına dikkat çeken Raymond, şehirdeki iltizamları elinde tutanların sadece vergi toplamakla kalmayıp ekonomik faaliyetlere de müdahale ettiklerini belirtiyor. Loncalar da yine aynı bağlamda vergi toplamak ve sosyal düzeni temin etmek amaçlı merkezî kurumlar olarak değerlendiriliyor.32 Raymond böylelikle, kırsal iltizamları ön plana çıkaran görüşün aksine, askerî sınıfın servet ve güç edin25 Walz, Mısır’ın bu üç devletle olan ticaretini detaylarıyla anlatıyor. “Egypt in Africa”, s. 655665. 26 Hourani, “Achievement”, s. 11. 27 Walz, “Egypt in Africa”, s. 663. Walz, Raymond’un daha sonraki çalışması olan Arap Kentleri için yazdığı değerlendirme yazısında; bu çalışmada da, Afrika’ya çok az referans verildiğini, söz konusu şehirlerden önemli ölçüde siyahî nüfus barındıran üç tanesine –Cezayir hariç- etnik azınlıklar faslında dahi değinilmediğini söylüyor. T. Walz, “Review”, International Journal of African Historical Studies, 1986, c. XIX, sy. 4, s. 750. 28 Owen, s. 639. 29 Gallagher, Approaches to the History of the Middle East, s. 81. 30 Walz, “Egypt in Africa”, s. 653. 31 Owen, 638; Walz, “Egypt in Africa”, s. 652. 32 Owen, s. 639.
André Raymond: Arap fiehir Tarihinde Bir Dönüm Noktas›
577
mesinin şehir merkezli ticaret ve üretim gelirlerini kontrol altında tutmalarıyla veya ‘sömürmeleriyle’ bağlantılı olduğunu gösteriyor. Konunun ikinci ayağını ise askerî sınıfların –yeniçeriler ve Memluk beyleri-, geliri/artı değeri, dolayısıyla gücü elde tutma mücadelesi oluşturuyor33 ve bu durum XVIII. yüzyılın askerî sınıflar arasında ekonomik üstünlüğü elde tutma mücadelesiyle geçmesine sebep oluyor. Ocaklarla loncalar arası geçişliliğin, yeniçerilerle esnaf arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki biçimi ortaya çıkardığını34 belirten Raymond, askerî sınıfların üstünlük mücadelesinin ekonominin durumunu nasıl etkilediğine ilişkin tespitlerde bulunuyor. Buna göre, tüccar ve esnaf gruplarıyla yakın ilişki içinde olan yeniçerilerin hakim olduğu XVIII. yüzyılın ilk yarısında ekonominin de iyi bir seyir gösterdiğini, yerli üretici halkla bağları olmayan Memluk beylerinin yükselişte olduğu 1770’den itibaren ise sömürünün arttığını ve ekonominin kötü gittiğini tespit ediyor.35 Roger Owen, ‘political economy’ tartışmasının, Mısır’ın Osmanlı dönemindeki ekonomik ve siyasî gelişimini aydınlatabilecek potansiyele sahip olduğunu ancak Raymond’un bazı noktaları ihmal ettiğini belirtiyor. Memluklarla yeniçerilerin gücü elde etme mücadelesinde nasıl bir strateji izlediklerinin incelenmediğini söylüyor. Owen, merkezî idarenin gücünün zayıfladığı dönemlerde, rakip Memluk hanedanları ve ocaklar arasında başlayan mukataaları ele geçirme mücadelesinde, maiyetinde daha fazla asker bulunduran ve gerekli ödemeleri yapacak tüccar ve esnaf gruplarıyla bağlantısı olan grubun daha avantajlı olduğunu ve gücün parayı, paranın da gücü artırdığı bir döngü yaşandığını belirtiyor. Yerli tüccar ve alimlerin, XVIII. yüzyılda gerek mukataa sahibi ve gerekse de Osmanlı elitine mukataa temininde borç veren bir unsur olarak gündeme gelmelerinin önemine işaret eden Owen, bu gelişmenin söz konusu grupların özgüvenlerini artırdığını ve entelektüel hayatın canlanmasında etkili olduğunu söylüyor. XVIII. yüzyılda İslam toplumlarının homojen bir yapıya sahip olduğu varsayımı36 da Raymond tarafından sorgulanıyor. Kahire’nin tüccar ve esnaf nüfusunu, gelirleri ve hayat standartları temelinde sınıflandıran Raymond;37 bu grupların gelir dağılımındaki ciddi farklılıklardan hareketle, varsayıldığı gibi, eşitlikçi bir toplumla karşı karşıya olmadığımızı belirtiyor. Bu toplumun hangi kıstas33 Walz, “Egypt in Africa”, s. 653. 34 Marsot, s. 553. 35 Hourani, “Achievement”, s. 13; Owen, s. 639. Askerî sınıfın ticarî hayattaki rolüne ilişkin ayrıca bkz. André Raymond, “Soldiers in Trade: The Case of Ottoman Cairo”, British Journal of Middle Eastern Studies, 1991, c. XVIII, sy. 1, s. 16-37. 36 Raymond, bu varsayımın oryantalist paradigmanın önemli bir parçası olduğunu söylüyor. André Raymond, “Islamic City”, s. 10. 37 Walz, sosyal tabakalaşmayı tespit girişiminin bir ilk olduğunu söylüyor. “Egypt in Africa”, s. 653.
578
TAL‹D, 3(6), 2005, N. B. Özel
lar temelinde ayrıştığı hususunda ekonomik faktörlerin, etnik ve meslekî faktörlerden daha etkin olduğunu söylüyor ve hiyerarşik yapıda büyük tüccarların son derece önemli olduğuna işaret ediyor.38 Askerî sınıfla tüccar-esnaf sınıfı arasındaki ilişkiyi detaylarıyla incelerken, tüccar-esnaf ve ulema ve lonca-tarikat ilişkilerine de kısaca değiniyor.39 Osmanlı’nın bölgedeki üç yüzyıllık idaresinin; baskıcı idare-pasif idare edilenden oluşan ‘kolonyal’ bir ilişki çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini belirten yazar, yerli halk-yabancı idareci zümre zıtlığının yumuşatılmaya/detaylandırılmaya ihtiyacı olduğunu zira geçişliliklerin, askerî sınıf-esnaf loncaları örneğinde olduğu gibi, yaşandığını söylüyor. Yine bu çerçevede, yerli halkın apolitik ve pasif olduğu görüşüne katılmayan Raymond; idarî birimlerin baskısına karşı koyma potansiyeline sahip Kahire halkının, XVIII. yüzyıl sonu ve XIX. yüzyıl başında politik bir gündeminin olduğunu belirtiyor.40 Bununla birlikte, analizlerini şekillendirmede ‘yabancı idare’ faktörünü göz ardı etmeyen yazar; ‘gerçek Mısır halkı’nın anlaşılmasını amaç olarak benimserken, yabancı idareci zümreyi hariç tutuyor.41 Söz konusu topluma içerden bakma isteğiyle ilintilendirilebilecek bu yaklaşım, Raymond’un Osmanlı idaresinin etkisini belirli alanlarda olumsuz görmesine sebep oluyor. Ancak yazarın bu yaklaşımına, örneğin Osmanlı dönemi Kahire’sinin entelektüel hayatının kesintiye uğramış olduğu iddiasına A. L. Marsot katılmıyor.42 Raymond’un bu çalışmasının sağladığı bir diğer önemli katkı da, şehir tarihine ilişkin. Daha sonraki çalışmalarında çok daha vurgulu bir biçimde ortaya çıkacak olan Arap şehirlerinin işleyişine dair söylemini burada bulmak mümkün. Gündelik işlerin asgarî düzeyde merkezî müdahaleyle yürütülebildiğini gösteren Raymond, mahalle ve loncaların şehir idaresini mümkün kılan iki kurum olduğunu söylüyor.43 Marsot, esnaf loncalarının coğrafî/fiziksel yerleşiminin de incelenmesini şehir tarihi açısından başlı başına bir gelişme olarak nitelendirmekle birlikte, bu bölümün kitabın bütününe ne şekilde eklemlendiğinin açık olmadığını belirtiyor.44 38 Marsot, s. 553. Raymond, 1982 tarihli bir makalesinde ise, Kahire halkının iki şekilde gruplandırılabileceğini belirtiyor. Birincisi askerî, ulema ve reaya ayrımı (orders); ikincisi ise, gelir temelinde belirlenen ‘sınıflar’: tüccarlar, küçük tüccar ve zanaatkârlar ve kalifiye olmayan işçiler. Hourani, “Achievement”, s. 11. 39 Marsot, s. 553. 40 Raymond, 1970’lerden 1980’lerin sonuna gelindiğinde, bu alanda önemli mesafe kat edildiğini, Arap tarihçilerin de artık Osmanlı dönemini daha “dengeli” değerlendirmeye başladıklarını belirtiyor. Gallagher, Approaches to the History of the Middle East, s. 81-82. 41 Walz, “Egypt in Africa”, s. 653. 42 Marsot, bunu, Peter Gran’in Islamic Roots of Egyptian Capitalism adlı çalışmasına istinaden söylüyor. Marsot, s. 552-553. 43 Owen, s. 640. 44 Marsot, s. 552.
André Raymond: Arap fiehir Tarihinde Bir Dönüm Noktas›
579
Siciller, özellikle tereke kayıtları, Raymond’un metodolojisine uygun bir kaynak grubu oluşturmuş, kantitatif analizler yapmasına imkan sağlamıştır. “Arşiv belgelerinin, niceliğe ilişkin verilerini sağladığı bir yaşamın” ayrıntılarına ise yerel kaynaklar, özellikle kronikler sayesinde ulaşabildiğimizi belirten45 Raymond; bunlardan başka, mukataa kayıtlarını, Kahire ve İskenderiye’deki konsüllerin raporlarını ve bölge hakkında ilk bilimsel çalışma olan Description de l’Egypte gibi Fransız arşiv malzemelerini ve seyahatnameleri kullanıyor.46 1960 ve 1970’lerde kantitatif olmayan bir tarihin bilim olma iddiasında bulunamayacağının benimsendiği bir dönemde Raymond; genel trendi takip ederek, bu metodu Arap şehirleri için kullanmıştır. Ancak 1990’ların sonuna gelindiğinde, Raymond’un bu kaynakları ‘içerden bakış’ı mümkün kılan, niceliğe ilişkin veri sağlayan önyargısız kaynaklar olarak değerlendirmesi ve terekeler kullanılarak yapılan çalışmalarda çıkarsama yapılamayacağını, doğrudan ve yansız sonuçlara ulaşılabileceğini söylemesi, bu kaynakların ‘metinsel’ değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğini belirten tarihçilerce eleştiriliyor.47 ‘İslam Şehri’nden ‘Arap Şehri’ne: Osmanlı Döneminde Arap Kentleri 48 Osmanlı döneminin Arap şehirleri için bir çöküş değil, ticaret, şehirleşme ve nüfus gibi alanlarda bir gelişme dönemi olduğunu savunan Raymond; bu görüşüyle, söz konusu dönemi olumsuz addeden ve bölge şehirlerini ‘İslam şehri’ çerçevesinde anlamlandıran –veya anlamsızlaştıran- selefi ve çağdaşı araştırmacılardan ayrılıyor.49 Osmanlı dönemi Arap şehirlerinin genel karakteristik özelliklerini ortaya koymayı amaçlayan bu çalışma; Cezayir, Tunus, Kahire, Şam, Halep, Musul ve Bağdat gibi eyalet merkezi durumundaki Arap şehirlerinin Osmanlı idaresinin ilk 300 yılını kapsayan zaman dilimindeki gelişim 45 Arap Kentleri, s. 57. Ahmed el-Makrizî ve Abdurrahman el-Cebertî gibi yerel tarihçilerin kronikleri başta geliyor. Bu kaynaklar hakkında bkz. Virginia H. Aksan, “Review”, Urban History Review, 2001, c. XXX, sy. 1, s. 72-73. Bu kaynakların Arap şehir tarihi çalışmalarındaki önemi hakkında bkz. The Ottoman City Between East and West, s. 4-5, 8-9. 46 Walz, “Egypt in Africa”, s. 653. Raymond, Napolyon’un Mısır seferi sırasında beraberinde götürdüğü araştırmacılar tarafından 1798-1801 yılları arasında hazırlanan Description de l’Egypte’in, hazırlanmasındaki politik arkaplanın rahatsız ediciliğine rağmen, bölge hakkında bilimsel ilk çalışma olduğuna ve vazgeçilmezliğine işaret ediyor. “French Studies”, s. 54. 47 Terekeleri; Annales geleneği tarih yazıcılığının önemli kaynakları arasında yer alan kilise kayıtlarıyla karşılaştırılabilir bulan Raymond’un, bu kaynaklar ve nasıl kullanılmaları gerektiği hakkındaki görüşü ve buna karşı bir görüş için bkz. André Raymond, “A Response to Zouhair Ghazzal’s Review of Familles et Fortunes a Damas en 1700”, International Journal of Middle East Studies, 1998, c. XXX, sy. 3, s. 472-474; Z. Ghazzal, “A Reply to Andre Raymond”, International Journal of Middle East Studies, 1998, c. XXX, sy. 3, s. 474-475. 48 Kitabın tam referansı için bkz. dipnot 11. 49 Osmanlı döneminin Arap şehirleri için neden olumsuz bir değerlendirmeye maruz kaldığına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Raymond, “Fransız sömürgeci tarih yazıcılığının doğal eğilimi”ni önde gelen sebeplerden birisi olarak görüyor. Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, s. v, 15-16.
580
TAL‹D, 3(6), 2005, N. B. Özel
seyrini inceliyor. Bölge şehirlerinin Osmanlı dönemindeki idaresini, nüfusunu, işleyişini, iktisadî faaliyetlerini,50 mekansal örgütlenmesini ve konut yapılarını inceliyor. Arap kentlerinde Osmanlı idaresinin kurulması süreciyle başlayan51 çalışma, Osmanlı idaresinin esnek bir sistem olduğuna ve yerel unsurlarla merkezî birimler arası ilişkilerin önemine değiniyor. Yerel farklılıklar ve merkeze olan uzaklık her şehirde farklı gelişmelere yol açmakla birlikte, en ‘bağımsız’ sayılabilecek eyalette bile merkezî idare varlığını hissettiriyor. Bölgede güvenliğin sağlandığı Osmanlı idaresi döneminde, söz konusu şehirlerin iktisadî ve fizikî bakımlardan büyüdüğünü ve nüfusunun artıp çeşitlendiğini belirtiyor. Raymond; Osmanlı dönemini, Arap şehirleri için bir gerileme dönemi olarak gören görüşe mukabil kendisinin gelişme tespit edebilmesinin pratik hakkında somut bilgiler veren siciller sayesinde mümkün olduğunu söylüyor. Bununla birlikte, şehir yapısının hakkıyla anlaşılabilmesi için yazılı kaynakların, şehrin fizikî yapısına ve binalarına ilişkin materyal malzeme ve verilerle tamamlanması gerektiğine inanan Raymond;52 bu anlayışı doğrultusunda, mevzu bahis büyümeyi gösterme bağlamında, Arap şehirlerini hem kendi içlerinde, hem de Avrupa şehirleriyle nüfus ve imar-iskan edilmiş bölgeler bakımından karşılaştırıyor ve o dönem Arap şehirlerinin Avrupa şehirleriyle kıyas edilebilecek bir durumda olduğunu belirtiyor.53 Cami, hamam ve çeşme gibi birimlerin yerleri ve sayıları da şehrin nüfusuna ve gelişim seyrine ışık tutan veriler olarak kullanılıyor. Şehir nüfusunun yapısına ve nasıl bir tabakalaşmaya tabi olduğuna bakan54 Raymond, -Artisans et commerçants’da da belirttiği üzere- bu nüfusun, farklı kriterler temelinde ayrışan hiyerarşik bir yapıda olduğunu vurguluyor. Temel ayrımın yöneten (yabancı-egemen zümre) ve yönetilen (yerli halk-reaya) şeklinde olduğunu; Osmanlı öncesinde de var olan bu ayrımın, Osmanlı döneminde daha belirgin bir mahiyet kazandığını belirtiyor. Bu belirginleşmede yönetici zümrenin İstanbul merkezli Türkler olmasının etkili olduğunu, ancak yönetenle yönetilen gruplar arasındaki din birliğinin söz konusu ilişkiyi sömürgeci-sömürge ilişkisinden farklı kıldığını ekliyor. Söz konusu hiyerarşik yapı içerisindeki grupları (askerî-siyasî: Memluklar, ulema, şerifler; reaya: tüccar50 Tekrarlardan kaçınmak için Artisans et commerçants’da daha detaylı incelenmiş olan iktisadî faaliyetler bölümüne burada değinilmeyecektir. 51 I. Bölüm: “Osmanlı İmparatorluğunda Arap Kentleri”, s. 1-37. 52 Raymond; “Arşiv araştırmasıyla arkeolojinin birlikteliği” diye tanımladığı bu yöntemi benimsemesinde, Fransız şehir tarihçisi Jean Sauvaget’nin etkili olduğunu söylüyor. Gallagher, Approaches to the History of the Middle East, s. 80. 53 Michael Brett, Raymond’un Arap şehirlerinin, bireysellikleri içindeki işleyişlerinin yanı sıra, evrensel özellikleri ile de Braudel’in longues durées’si içinde yerlerini aldığını söylüyor: “Review”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, 1987, c. L, sy. 2, s. 365-366. 54 II. Bölüm: “Kentlerin Nüfusu”, s. 38-75.
André Raymond: Arap fiehir Tarihinde Bir Dönüm Noktas›
581
esnaf) ve aralarındaki ilişkileri detaylarıyla inceleyen Raymond; mevcut tabakalaşmanın sabit ve homojen olmadığını, gruplar arasında çıkara dayalı ilişkiler kurulduğunu ve bunların da zaman içerisinde değişim gösteren bir mahiyette olduğunu belirtiyor.55 Ulemanın, yerli halkla idareciler arasında bir bağ olduğunu ancak hiçbir surette statik veya homojen bir grup olmadığını, İstanbul merkezli ulemanın yanı sıra yerli ulemanın da önemli olduğunu, halka meyyal olanların yanı sıra çoğunluğun, çıkarları sebebiyle idareci zümreye yakın durduğunu belirtiyor. Yeniçeriler, esnaf-tüccar ve idareciler arası ilişkiler, “askerlerin meslek sahibi olmaları”, “reayanın askere alınması” gibi başlıklar altında ele alınıyor. Askerlerin loncalara girmesi ve esnaf hatta büyük tüccarların da askerî sınıfa katılmaya başlamasını karşılıklı çıkar ilişkisi çerçevesinde inceliyor Raymond. Yine bu tüccarların, iltizamların işletilmesi konusunda, özellikle XVIII. yüzyılda, askerî sınıfla yakın ilişki içinde olduğunu tespit ediyor. Kentlerin, -kırsalın aksine- farklı etnisite ve dinden grupları bir arada barındırdığını ve dinin toplumsal ayrışmada önemli olduğunu belirtiyor. Arap olmayan Müslümanlar ve gayrimüslimler şeklinde sınıflanan azınlıkların ‘doğal şeflerin (şeyhler) otoritesi altında’ özerk bir yapıda olduklarını, zimmet statüsünün gayrimüslimlere bir yandan güvence sağlarken, diğer yandan da kısıtlamalar getirdiğini, ancak Osmanlı’nın gayrimüslimlere muamelesinin seleflerinden daha toleranslı olduğunu ekliyor. Azınlık grupların toplumsal rollerinin ve ticaretteki durumlarının incelenmesi, bunların da homojen bir grup olmadığını, farklı dinlere mensup cemaatlerin farklı gelişim süreçleri olduğunu gösteriyor. Müslüman azınlıklar da dil birliği temelinde kuvvetli asabiyeler oluşturarak, asimilasyona kapalı bir şekilde yaşıyorlar. Arap şehirlerinin nasıl bir işleyişe sahip olduğunu incelediği bölümde56 Raymond, oryantalist söylemin bu şehirleri nasıl tanımladığına değiniyor. Arap şehirlerinin antik kentler ve Orta Çağ Avrupa kentleri ile yapılan bir kıyas sonucunda özel bir idareden ve kamusal kurumlardan yoksun olduğu gerekçesiyle gerçek anlamıyla şehir sayılamayacağı, bu söylemin temel varsayımıdır. Söz konusu çerçevenin kuramcıları bir din olarak İslamiyet’in şehirlerin statüsüne dair bir düzenleme içermediğini ve dolayısıyla, bu dönemde şehirlerin bütünlüğü olmayan bir yapıya büründüğünü söylerler.57 Aslında bu araştırmacıların kendi araştırma sonuçlarının dahi çizdikleri tabloyla çeliştiğini ve Arap şehirlerinin bir gelişim seyri içinde olduğunu göstermeye çalışıyor Raymond. Kentte görevli memurların sayıca az olmasının, bu şehirlerin özel statüden mahrum olduğu söyleminde etkili olduğunu, ancak mevcut düzendeki kişi ve kurumların iyi bir işleyiş sağlayabildiklerini belirtiyor. Muhtesip, vali, yeniçeri ağası ve kadı’nın görev ve sorumlulukları itibariyle kentin işleyişine ilişkin konularda 55 Raymond, toplumun “aşılmaz engellerle ayrılmış” olmadığını söylüyor. Arap Kentleri, s. 62. 56 III. Bölüm: “Kent Görevlileri”, s. 76-114. 57 Raymond, Jean Sauvaget ve Clerget’e referans veriyor. Arap Kentleri, s. 76-77.
582
TAL‹D, 3(6), 2005, N. B. Özel
söz sahibi olduğunu, merkezî hükümetin etkisinin de hissedildiğini söyleyen Raymond; bunlara ilişkin örnekler veriyor, ancak sicillerin bu anlamda daha detaylı incelenmesi gerektiğini de ekliyor. Raymond, şehirlerin düzenli işleyişinde ‘halk kurumları’ diye adlandırdığı ve coğrafî, meslekî ve dinî-etnik gruplaşmalara karşılık gelen mahalle, lonca ve cemaatlerin hayatî öneme sahip olduğunu belirtiyor.58 Her bir lonca, mahalle ve cemaat; kendi liderinin (şeyh) idaresi altında örgütleniyor ve bu sayede merkezî idarenin söz konusu birimler üzerindeki, dolayısıyla da, şehir nüfusu üzerindeki denetimi mümkün kılınırken söz konusu liderler iktidarla halk arasında da bir bağ teşkil ediyordu. Kıtlık veya fiyatlarda artış gibi sorunlu dönemlerde bu bağ daha önemli hale geliyor ve lonca şeyhleriyle temasa geçiliyor. Vergilerin toplanması, güvenliğin temini gibi konularda temel idarî birim olan mahalleler bazı ‘küçük şehircilik’ sorunlarının da halledilme düzlemi olarak çıkıyor karşımıza. ‘Kamu hizmeti’ kapsamına giren sokakların temizlenmesi, ışıklandırılması, kanalizasyon sistemi, ulaşım ve su ikmali gibi işlerin ise “ustaca oluşturulmuş sistemler” sayesinde yürütüldüğünü belirten Raymond, bu amaca matuf olarak merkezî ve yerel görevlilerin, meslek loncalarının ve vakıfların işbirliği yaptığını belirtiyor. Belirli bir iç düzeni ve işleyişi olduğu bu şekilde gösterilen Arap şehirlerinde mekansal örgütlenmeyi inceleyen59 Raymond, belli başlı özellikler tespit ediyor. Bunlardan birincisi; ekonomik faaliyetlerin önemine binaen, çarşının şehrin temel merkezi durumunda olmasıdır. Daha önceki dönemlerde de önemli olan çarşı, Osmanlı döneminde iç ve dış ticaretin gelişmişliğine paralel olarak daha da önem kazanıyor. Şehrin en büyük camisi de bu merkezi tamamlayan bir parça. İkinci özellik, şehrin iktisadî faaliyetlere ayrılmış merkez bölgesiyle ikamet alanının birbirinden keskin ayrılığı. Raymond, ikamet alanlarının ayrılığının Akdeniz dünyasının bir karakteristiği olduğunu ve İslamiyet’le bunun pekiştiğini söylüyor. Hukukçular ve kadıların bu ayrımın farkında olduklarını örneklendiriyor. İkinciyle bağlantılı bir diğer özellik ise; ikamet alanının, şehir nüfusunun bölünmüşlüğünü yansıtan mahallelere ayrılmış olmasıdır. Yazar, merkezî bölgenin ikamet alanlarına göre daha düzenli olduğunu, ancak ikamet bölgelerindeki çıkmaz sokakların da bir anarşi göstergesi değil, aileyi toplumdan soyutlama eğilimi olduğunu söylüyor. Raymond, iktisadî merkez ve ikamet alanı olarak ikiye ayrılmış bu kent yapısının her bölümünün de, kendi içinde belli bir hiyerarşisi olduğunu belirtiyor. Kent merkezi ve konut alanlarının “iç içe halkalar halinde sıralanması” ola58 Loncalar “yarı resmi yönetim hücresi”, etnik ve dinî topluluklar “yarı-idarî birimler”, mahalleler ise “homojen toplumsal hücre” ve “iktidarla halk arasındaki çarkın önemli bir dişlisi” olarak adlandırılıyor. Tüm bu birimler sayesinde merkezî idare, “gerçek bir idarî çerçeveye başvurmaksızın” kent nüfusunu kontrol edebiliyordu. Arap Kentleri, s. 85-92. 59 IV. Bölüm: “Mekansal Örgütlenme”, s. 115-158.
André Raymond: Arap fiehir Tarihinde Bir Dönüm Noktas›
583
rak tanımlanan bu yapıda,60 merkezde en önemli etkinlikler (ticaret, dinî-kültürel) yer alırken ikincil önemde olan zanaatlar daha kenarda konumlanıyor. En önemsiz faaliyetler, şehir dışına doğru yaklaşırken; varoşlar, kent etkinlikleriyle kır uğraşlarının iç içe geçtiği yerler olarak tanımlanıyor. İkamet alanları da benzer şekilde bir hiyerarşiye sahip. Hali vakti yerinde olan ve ticaret merkeziyle dinî-kültürel merkez olan camiye yakın olmayı tercih eden tüccar ve ulema, merkeze yakın bölgede yerleşirken; orta tabaka merkezden daha uzağa, yoksul nüfusu barındıran mahalleler ise şehir sınırlarına doğru kayıyor. Ancak Raymond; bu örgütlenme şeklinin mutlak olmadığını ve pratikte farklı etmenlerin farklı gelişim süreçlerine sebep olduğunu, basit bir şemadan bahsedilemeyeceğini belirtiyor. Örneğin; zengin kesim kendilerine daha geniş ve ferah evler inşa edebildikleri şehir dışına yönelirken, toplu ikamet imkanlarından istifade eden orta ve yoksul tabakalar da şehir merkezinde yaşayabiliyordu (s. 197). Raymond, Arap şehirlerinin daha sağlıklı anlaşılmasında bu tür farklılaşmaların göz önünde tutulmasını önemsiyor. Şehirlerin gelişmesinde İslamî bir kurum olan vakıfların önemine değinen Raymond, planlı bir şehirleşme programı olarak gördüğü bu müessesenin, şehrin hem fizikî yapısının organizasyonunda, hem de sosyal işleyişinde etkili olduğunu belirtiyor.61 “Konut Alanları ve Konut Tipleri”62 adlı bölümde yazar, Osmanlı dönemi Arap toplumlarının hiyerarşik yapısına paralel olarak ikamet ettikleri mahalle ve evlerde de farklılaşmalar gözlendiğine işaret ediyor. Osmanlı dönemi mahallelerinin Memluk dönemine göre daha heterojen olduğunu, ancak yine de sosyo-ekonomik açıdan belli ölçüde homojenlik gözlendiğini ve bunun şehirlerin hiyerarşik bölünmesiyle ilintili olduğunu söylüyor. Dayanışma ve denetim mekanizması işlevi gören, örgütlenmeler veya gruplar arası gerginliklerde esas alınan mahallelerin bütünleştirici etkisine işaret ediyor. Mahallelerde ihtiyaca dönük pazarların yanı sıra, mescid, kahvehane ve çeşme gibi unsurlar barındıran meydanlar olduğunu, ‘birlikte varoluş biçiminde bir devrim’ olarak görülen kahvehanelerin yeni sosyalleşme biçimleri ortaya çıkardığını belirtiyor.63 İslamî hayat tarzına uygunluğu sebebiyle bu toplumların standart ev tipi kabul edilen dışarıya kapalı avlulu evin genel geçer tek tip olmadığını,64 Arap 60 Raymond, bu modelin “Burgess’in Amerikan kentleri için önerdiği iç içe dairelerden oluşan çizimi andıran bir ‘merkezden dalgalar halinde yayılan’ örgütlenme şeması” olduğunu belirtiyor. Arap Kentleri, s. 144, 196. 61 Hourani; Raymond’un Great Arab Cities ve Grandes Villes çalışmalarının en orijinal bölümünün, vakıfların şehir mekanının organizasyonundaki etkinliğini incelediği bölümler olduğunu söylüyor ve bu konuya ilişkin bir makalesine de referans veriyor. Hourani, “Achievement”, s. 14. 62 VI. Bölüm: “Konut Alanları ve Konut Tipleri”, s. 192-232. 63 Raymond; bu toplumlarda kahvehanelerin ortaya çıkışını, ticarette önem kazanan kahvenin toplum bazında yaygınlaşmasıyla ilintilendiriyor. Arap Kentleri, s. 233. 64 Yazar, avlulu evi değişmeyen tek tip sayma yaklaşımının zaman içindeki değişimi, sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel farklılıkları yok saymak olacağını belirtiyor: Arap Kentleri, 232.
584
TAL‹D, 3(6), 2005, N. B. Özel
şehirleri halkının sosyo-ekonomik koşullarına paralel olarak sarayvari evlerden eve benzemeyen yapılara veya toplu ikamet mekanlarına kadar çeşitli yapılarda oturduklarının altını çiziyor. Akdeniz dünyası iklim ve çevre şartlarına uygun avlulu evin, İslamî hayat tarzına uygunluğu sebebiyle, bu toplumlarda benimsendiğini, ancak yalnızca hali vakti yerinde olanların bu evlere sahip olabildiğini belirtiyor. Avlulu ev tipinden başka, ‘avlusuz evler’, avlulu evin ebatları küçültülmüş hali olan ancak bazen avlusuz da olabilen ‘orta sınıfların konutları’, ‘ortaklaşa kullanılan konutlar’ ve ‘halk konutları’ndan bahsediyor Raymond.65 Ortak ikamete imkan sağlayan ve merkezî bölgede yer alan Mısır’a özgü reb adı verilen apartmana benzer yapılar sayesinde orta ve yoksul sınıflar çalışma alanlarına yakın bölgede kiracı olarak ikamet edebiliyorlardı. Bu kolektif yaşam mekanlarında da, özel hayatın mahremiyetini korumaya yönelik uygulamaların mevcut olduğu gözleniyor. Yoksul kesimin yaşadığı yine toplu konut türündeki ‘halk konutları’nı, şehrin kırsalla birleştiği yerlerde yoğunlaşmış olmaları sebebiyle, kırsal tipte konutun kente uyarlanması olarak değerlendiriyor yazar. Diğer Arap şehirlerinde de ortaklaşa ikamete imkan sağlayan kervansaray tipi ticarî yapıların mevcut olduğunu, bunların aynı zamanda tasvip edilmeyen insanları ve hareketleri de barındıran yerler olduğunu söylüyor. Osmanlı dönemi Arap şehirlerinin, söz konusu özelliklerinin pek çoğunu önceki dönemlerden tevarüs ettiğini ancak bu dönemde farklılaşmalar da yaşandığını belirten Raymond; kitabın sonuç bölümünde, Osmanlı etkisinin farklı alanlardaki tezahürlerine işaret ediyor. Ticaretin öneminin artmasıyla iktisadî faaliyetlerin ağır bastığı bir şehir manzarası ortaya çıkarken; Osmanlı’nın, şehir nüfusunu, az çok homojen gruplar halinde tutup idaresini kolaylaştırma eğiliminin grupların özerkliğini artırdığını ve böylece mevcut parçalanmış yapının kuvvetlendiğini söylüyor. Arap şehirlerinin Osmanlı döneminde kültürel ve entelektüel bakımdan ‘donukluk’ yaşadıklarını belirten Raymond;66 mimariye (anıtsal ve konut) genel olarak bakıldığında “Türkleştirme” çabası gözlenmediğini, yerel unsurların (neo-Memluk tarzı) devam ettiğini ve Osmanlı etkisinin minare ve süsleme gibi detaylarla sınırlı kaldığını ekliyor.67 65 Arkeolojik veriler ve yazılı kaynaklar zengin veya orta hallilerin oturdukları evlere ilişkin bilgi verirken, daha yoksul kesimlerin evlerine dair fazla bir bilgimiz yok: Arap Kentleri, s. 192193. 66 Raymond’un yine aynı bağlamda değerlendirilebilecek bir başka tespiti de, XVI.-XVIII. yüzyıllar arasında üretim kalitesinin gerilediği, özgünlük ve incelik bakımlarından Osmanlı döneminin Memluk döneminin gerisinde kaldığıdır. Arap Kentleri, s. 159. 67 Arap Kentleri, s. vi. Raymond, Osmanlı dönemi mimarisini Great Arab Cities’te daha detaylı inceliyor. “Imperial Art, Local Tradition and Innovation” adlı bölümde; Osmanlı döneminin bölge şehirciliğine katkısının inkar edilemeyeceğini, bununla birlikte mimari söz konusu olduğunda tam anlamıyla Osmanlı üslubu taşıyan eserlerin sayıca az olduğunu, Osmanlı etkisinin minare ve süsleme alanlarında görüldüğünü ve orijinal bir katkı olmadığını söylüyor: Great Arab Cities, s. 91-133.
André Raymond: Arap fiehir Tarihinde Bir Dönüm Noktas›
585
Michael Brett, bir yandan Osmanlı döneminde yaşanan geniş çaplı şehirleşmeye işaret edilirken öte yandan şehir nüfusunun ve mekanının din, etnisite ve meslek temelinde ayrışmış bir yapıda gösterilmesinin pek bağdaşmadığını, bu şehirlerin fiziksel ve kültürel hareketliliğinin ancak mevcut parçalanmış yapı içerisindeki gidiş gelişlerin anlaşılmasıyla ortaya konabileceğini belirtiyor.68 Karl K. Barbir ise, Arap şehirlerinin kültürel fonksiyonları, sanat ve edebiyat ürünleri üretme kapasitesi üzerinde durulmadığını, Raymond’un hazırladığı bu [fizikî] temel üzerine artık bunların da eklenebileceğini ve kültürün, şehrin sosyoekonomik ve fizikî yapısından ayrılamayacağını belirtiyor.69 Sonuç olarak; Arap şehirlerinin ‘İslam şehri’ modelinin öngördüğünden farklı bir yapıda olduğu görüşünden hareket eden Raymond, bu şehirlerin kendi iç düzeni ve karakteristiği olduğunu ve Osmanlı idaresi döneminde gelişme yaşadıklarını gösteriyor. Arap şehirlerini başka şehirlerle karşılaştırıp, Akdeniz dünyası etkisine işaret eden Raymond; böylelikle, incelediği bölgeyi çevresinden soyutlamayarak, bağlamı içerisinde ele alıyor. Değişim kadar devamlılıkları da takip etmeyi önemseyen Raymond, Osmanlı idaresinin söz konusu bölgenin tarihi içinde önemli bir yere sahip olduğunu ve özgünlüğünü vurgularken bir yandan da Memluk döneminden devraldıklarının altını çiziyor. Osmanlı Arap şehirleri tarihine “insan” unsurunu dahil eden kişi sıfatını taşıyan Raymond, şehrin farklı tabakaları arasındaki siyasî ve ticarî ilişkileri irdeliyor. Bununla birlikte, içe dönük ve özerk bir yapıda olduğu belirtilen lonca, mahalle ve cemaatlerden müteşekkil şehir nüfusunun merkezî otoritelerle ilişkilerine, farklı din ve etnisite mensuplarının birbirleriyle ilişkilerine, kadınların şehir hayatındaki rolüne değinilmemesi bir eksiklik olarak göze çarpıyor. Oryantalist söylemin birçok noktasına karşı çıkan ve aksini göstermeye çalışan Raymond, şehir nüfusunun bölünmüşlüğü ve kapalılığı konusunda Gibb ve Bowen’la hemfikir kalıyor. Osmanlı tarih yazıcılığında, gayrimüslimler ve kadınlar gibi grupların algılanışını değiştiren sicilleri ilk kullananlardan birisi olarak Raymond’un bu çerçeveye dokunmaması, bir şehir tarihçisi olarak mekanı/fiziksel yapıyı ön plana çıkarmasının yanı sıra Artisans et commerçants’dan sonraki çalışmalarında yerel kroniklere ağırlık vermiş olmasıyla da ilişkilendirilebilir.
68 Michael Brett, “Review”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, 1987, c. L, sy. 2, s. 365-366. 69 Karl K. Barbir, “Review”, International Journal of Middle East Studies, 1991, c. XXIII, s. 237238.
586
TAL‹D, 3(6), 2005, N. B. Özel
André Raymond: A Turning Point in Urban History of the Ottoman Arab Provinces N. Bilge ÖZEL Abstract André Raymond is one of the leading urban historians studying on the Arab provinces of the Ottoman Empire. He had a critical view of the theoretical framework -namely the paradigm of ‘Islamic city’, and hence that of orientalism since the latter prepared the ground for the former- within which studies focused on this region were structured mostly by French urban historians for more than a century (1830–1950). In his studies from the 1960s onwards, Raymond shows rigorously and repetitively that the Arab cities had their inner cohesion and own way of working. While keeping the differences in mind, he finds it plausible to mention a category of ‘Arab city’. He deals with the social, economic, physical, political and administrative aspects of these cities, and shows that Ottoman administration means a development in terms of urbanization, trade and industry. Distinguished also by his methodology, Raymond situates the Arab cities in a comparative perspective with other cities of the world and emphasises the importance of the effect of Mediterranean region. Following the changes and continuities are of great significance for him. While emphasising the originality of Ottoman period he also underlines the continuities that Ottoman administration took over from their predecessors. The changes introduced by him are tried to be captured by reviewing in detail two of his studies, the corner stones both in urban history of the region and in the career of Raymond as an urban historian. In addition, by refering to other studies and articles by Raymond, almost the whole range of his studies is tried to be covered. Keywords: Urban history, Ottoman Empire, Arab Provinces, ‘Islamic city’, Ottoman archival documents.
André Raymond: Arap fiehir Tarihinde Bir Dönüm Noktas› N. Bilge ÖZEL Özet Fransız şehir tarihçisi André Raymond, Arap şehir tarihi söz konusu olduğunda sayılacak isimlerin başında geliyor. Arap şehirlerine yönelik araştırmaların Fransız şehir tarihçilerince yüzyıldır (1830-1950) oryantalist söylemden beslenen ‘İslam şehri’ kavramsal çerçevesinde yürütüldüğü bir dönemde, Raymond, bir sorgulama ve eleştirel bakış sürecinin öncüsü olmuştur. Fransız şehir tarihçilerinin, gerek bu şehirlere ve gerekse de bu şehirlerin halkına ilişkin varsayımlarına ciddi eleştiriler getiren Raymond, bu şehirlerin kendi iç düzenleri ve dinamikleri olduğunu vurgulamış, farklılıkları ve zaman içindeki değişimleri göz ardı etmemekle birlikte ‘Arap şehri’ denebilecek bir ti-
André Raymond: Arap fiehir Tarihinde Bir Dönüm Noktas›
587
polojinin mümkünlüğünden bahsetmiştir. Osmanlı idaresinin bu şehirler için bir gerileme değil bilakis şehirleşme, ticaret ve nüfus bakımlarından bir gelişme dönemi olduğunu vurgulayan Raymond, analizlerine bu şehirlerin fizikî özelliklerinin yanı sıra sosyo-ekonomik ve idarî boyutlarını da dahil etmiştir. Metodolojisiyle de bir dönüm noktası olan Raymond, Arap şehirlerini çevre şehirlerle karşılaştırmalı bir biçimde ele almış, Akdeniz dünyasının genel etkisine işaret etmiş ve böylelikle Arap şehirlerini bağlamı içerisinde değerlendirmiştir. Değişiklikler kadar devamlılıkların takibini de önemseyen yazar, söz konusu bölgenin tarihi içinde Osmanlı idaresinin özgünlüğünü vurgularken bir yandan da önceki dönemden devralınanların altını çiziyor. Bu yazıda, Raymond’un Arap şehir tarihinin köşe taşlarından olan iki çalışması detaylı bir incelemeye tabi tutulmuş, açtığı çığırın temel özellikleri belirlenmeye çalışılmıştır. Diğer eserleri ve makalelerine değinilmek suretiyle de çalışmalarının genel kapsamı ortaya konmuştur. Anahtar kelimeler: Şehir Tarihi, Osmanlı İmparatorluğu, Arap Eyaletleri, ‘İslam Şehri’, Osmanlı Arşiv Kaynakları.
588
TAL‹D, 3(6), 2005, N. B. Özel
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
589
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, xx-xx
Bir Osmanl› Balkan Tarihçisi Machiel Kiel Fatma SEL TURHAN*
OSMANLI’NIN BALKANLAR’DA yaklaşık beş yüzyıl süren varlığı; camileri, medreseleri, kaleleri, köprüleri, hamamları, kervansarayları, hanları ve sokaklarıyla bölgede tipik Osmanlı mimarîsinin sayısız örneklerinin bugünlere kadar ulaşmasına imkan tanımıştır. Az sayıda akademisyenin titiz çalışmaları sayesinde, zaman içerisinde yok oldukları için bazıları sadece ismen bilinen bu eserler Balkanlar’da Osmanlı dönemi şehir hayatı ve mimarîsi ile ilgili çalışmaların ana kaynakları haline gelmiştir. Milliyetçi yaklaşımların şekillendirdiği tarih anlayışıyla, Osmanlı dönemi Balkan tarihini “Osmanlı boyunduruğunda geçen yüzyıllar” olarak değerlendiren söyleme karşı; Balkanlar’daki Osmanlı mimarisîni ve şehirleşmeyi doğal sürecin bir uzantısı ve Osmanlı medeniyetinin bir parçası olarak gören az sayıdaki bu çalışmalar, bölgenin beş yüzyıllık tarihiyle yeniden irtibata geçmesi ve Osmanlı dönemini kimliğinin bir parçası olarak görebilmesi açısından da hayli önemlidir. Bu açıdan Machiel Kiel’in 1959’dan beri Balkanları şehir şehir dolaşarak tuttuğu kayıtlar ve bunlara bağlı olarak kaleme aldığı makale ve kitaplar alanında yeni bir çığır açmıştır. Bu eserler sadece Osmanlı’nın bölgede kurduğu medeniyeti resmetmekle kalmamış, aynı zamanda özellikle siyasî sebeplerle yıkılan ve bugün kendilerinden herhangi bir iz kalmayan birçok eser için de tarihe kayıt düşmüştür. Hayatı 25 Şubat 1938’de Hollanda’nın Wormerveer şehrinde doğan Kiel, yaşamının 17 yılını Hollanda Tarihî Anıtlar Milli Teşkilatı’nda [National Service of Historical Monuments of the Netherlands] geçirmiş, özellikle taş işçiliği üzerine yoğunlaşarak Amsterdam’daki kilise restorasyonlarında görev almıştır. Sırtında * Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi.
590
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Sel Turhan
oluşan bir rahatsızlığın nekahet döneminde, bu görevinden uzak kalması orta yaşlarında ona doktora çalışmalarına başlama ve bunu tamamlama imkanı vermiş; Sanat Tarihi ve Osmanlı Türkçesi Dil ve Edebiyatı alanında yaptığı çalışmalarla Amsterdam Üniversitesi’nden doktor unvanı almıştır. İlgilendiği alanda yeni bir yaklaşım sergileyen Kiel; tarihi aydınlatmak ve tarihî mitleri yeniden sorgulamak amacıyla akademik literatürü yakından takip etmenin yanında, arşiv dokümanlarının içerisine girerek ve araştırdığı tarihî mahalleri bizzat ziyaret ederek hayal gücü, tahammül ve her şeyi dışarıda bırakacak bir odaklanma gerektiren özveriyle 60 civarında eser ortaya koymuştur. Daha çok İngilizce ve Almanca kaleme aldığı çalışmalarında Türk-İslam mimarîsi eserlerine ve Osmanlı dönemi Balkanlar’ının tarihî topografyasına eğilen Kiel, aynı zamanda Mostar Köprüsü gibi birçok eserin restorasyonunda da görev almıştır. Yazarın eserleri Türkçe, Yunanca, Fransızca, Almanca, Yugoslavca, Bulgarca ve Felemenkçe dillerine çevrilmiştir. Londra-Leiden-Paris kökenli İslam Ansiklopedisi’nde de çalışan Kiel, aynı zamanda Türk Sanatı Uluslararası Kongresi’nde [The Standing Committee for International Congress of Turkish Art] ve Uluslararası Bizans Araştırmaları Kuruluşu’nda Hollanda temsilcisi olarak görev yapmakta ve tarihî anıtları koruma maksadıyla kurulmuş Kornwerderzand Vakfı’nın başkanlığını yürütmektedir. Uzun yıllar Utrecht State Üniversitesi’nde Osmanlı paleografyası dersleri veren Kiel, Harvard Üniversitesi’nde de misafir öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Osmanlı dönemi arşivlerini kullanmak için sık sık Ankara ve İstanbul’a gelen Kiel özellikle Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan, Romanya ve eski Yugoslavya cumhuriyetlerine yaptığı ziyaretlerle çalışmalarına konu olan mahalleri yerinde incelemiştir.1 Çalışmalarının Kısa Bir Değerlendirmesi Kiel’in Arnavutluk’taki Osmanlı mimarîsini mercek altına aldığı eseri, Ottoman Architecture in Albania 1385-1912 adıyla IRCICA tarafından yayımlanmıştır. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kitabın önsözünde belirttiği üzere, Arnavutluk, önemli miktarda Osmanlı mimarî eserinin bulunduğu Güneydoğu Avrupa ülkelerinden biridir. Bu eserler aynı zamanda haklarında en az bilgiye sahip olunan İslam eserleridir. Bu sebeple Kiel’in çalışması, alanındaki önemli bir boşluğu doldurmaktadır.2 Uygulanan politik rejim sebebiyle uzun yıllar dış dünyaya kapılarını kapayan Arnavutluk’a dair bu çalışma, ancak çok az sayıdaki aka1 Machiel Kiel, Ottoman Architecture in Albania 1385-1912, İstanbul: The Research Centre for Islamic History Art and Culture (IRCICA) of the Organisation of the Islamic Conference, 1990. 2 A.g.e., s. i.
Bir Osmanl› Balkan Tarihçisi Machiel Kiel
591
demisyenin bu ülkede çalışma yapmayı başarabilmesi açısından da önemlidir. Kiel’in ülkeye dağılmış Osmanlı eserlerini tek tek gezerek tespit etmesi sayesinde Arnavutluk’un ücra köşelerindeki Osmanlı eserleri dahi literatürce bilinir duruma gelmiştir. Kiel bu çalışmasında sadece eserleri tanıtmakla kalmamış, aynı zamanda gerek yerel mimarî unsurlarla, gerekse geleneksel Osmanlı mimarîsi ile uyumlarını karşılaştırmalı bir yaklaşımla irdelemiştir. Böylelikle çalışma, salt bir bölge mimarîsi değerlendirmesinin ötesine geçerek, Osmanlı’nın bölgedeki varlığı ve bunun sosyo-kültürel hayata kattıkları hakkında da önemli bilgiler sunmuştur. Kiel’in önsözde belirttiğine göre, 1967’de Arnavutluk’a yapılan ilk ziyaretle başlayan bu çalışma, o tarihte var olan ama sonrasında yıkılan cami, medrese, tekke, kale, köprü, hamam gibi eserleri de ihtiva etmektedir. Bu çalışmanın diğer bir önemi de, Osmanlı dönemini Karanlık Çağ olarak niteleyen Arnavut tarih yazıcılığına karşı bu dönemin bölge tarihinin doğal bir parçası olduğunu göstermesidir. Bu anlamda milliyetçi tarih yazıcılığının, Osmanlı öncesi ve sonrası dönemleri, gelişmiş bir ekonomi ve yüksek bir kültürün yaşandığı parlak dönemler olarak gören ve Osmanlı dönemini, öncesinden ve sonrasından kopuk bir atalet dönemi olarak betimleyen yaklaşımını eleştiren Kiel, Osmanlı medeniyetini insanlığın ürettiği büyük bir medeniyet olarak tanımlar. Bu medeniyet, tek bir topluma; mesela Arnavut, Bulgar veya Bizans’a münhasır kılınamayacak kadar büyüktür. Ancak bu, Osmanlı sanatının yerel ortamdan yararlanmadığı anlamına da gelmemektedir. Yerel etkenlerin varlığı, özellikle Arnavutluk gibi merkeze uzaklığı sebebiyle imparatorluğun direkt kontrolünün daha az mümkün olduğu yerlerde daha çok hissedilmektedir. Bu aynı zamanda merkezîleşmenin gücüyle de yakından alakalıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nda merkezîleşmenin en güçlü olduğu XV. ve XVI. yüzyıllarda Arnavutluk’taki Osmanlı sanat eserleri, Bursa veya Edirne’deki benzerleriyle aynıyken, XVII. yüzyıldan itibaren azalmaya başlayan merkez nüfuzu İslamî eserlere yerel katkıları da beraberinde getirmiştir. XVIII. yüzyılın sonunda ve XIX. yüzyılın başında ivme artırarak devam eden değişim ise, Osmanlı-Türk unsurları ile bölgenin eski stillerinin sentezinden oluşan Arnavut tarzı bir İslam sanatının doğuşunu hazırlamıştır.3 Kiel, kitabın sonuç bölümünde Arnavutluk’taki Osmanlı mimarîsinin en az beş ana safhadan geçtiğini belirtir. Birinci safha; Çelebi Mehmed, II. Murad, II. Mehmed ve II. Bayezid’in ilk yıllarını kapsayan dönemdir. Bu safhada İmparatorluğun tercihi, söz konusu toprakları bir vassalın hükümranlığına bırakmak yerine, ilk elden ve yakından kontrol etmek olmuştur. İkinci safha, 1495’te Korçe’de İlyas Bey Camii’nin yapılışı ile başlayan ve 1600’lü yıllara kadar devam eden süreçtir. Bu safhayı, “Erken Osmanlı Tarzı” ve 3 A.g.e., s. 1-3.
592
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Sel Turhan
“Klasik Osmanlı Tarzı” olarak betimleyen Kiel, iki safhanın arasında keskin bir çizginin olmadığını da sözlerine ekler. Bu dönemde Arnavutluk’taki İslamlaşma Balkan coğrafyasının diğer bölgeleri –mesela, Bosna- kadar hızlı değildir. Şehir merkezleri dışında Müslüman nüfusa rastlanmadığı için İslamî mimari de yaygınlaşmamıştır. Bu dönemde Osmanlı mimarîsinin en önemli örnekleri kaleler ve şehir duvarlarıdır.4 Kiel; üçüncü safhayı, en iyi gösteren eserlerin XVII. yüzyıla ait eserler olduğunu belirterek Müslüman nüfusun artması sebebiyle şehirlerin bu dönemde İslamî bir karaktere bürünmeye başladığını söyler. Bu dönemdeki eserler, Osmanlı geleneğine göre inşa edilmekle birlikte, artık Klasik sanatın özelliklerinden uzaklaşılmaya başlanmıştır. 1830/1840’lara kadar uzatılabilecek ve tüm XVIII. yüzyılı içine alan dönem ise Kiel’in ifadesiyle dördüncü safhayı işaret etmektedir. Bu dönemde tüm Arnavutluk’ta yaşanan geniş ölçekli İslamlaşma; yeni cami, hamam, türbe ve tekke ihtiyacını beraberinde getirmiştir. Bu da yerel hatta bölgeden bölgeye çeşitlilik gösteren bir İslamî mimarinin yapılanmasına ortam hazırlamıştır. Beşinci safha ise Tanzimat döneminden başlayarak II. Abdülhamid’in saltanatını içine alan süreçtir. Kışlalar, devlet binaları, hastaneler, okullar gibi değişen hayat tarzına uygun olarak inşa edilen yapılar bu safhanın en önemli örnekleridir. Yazar altıncı ve son safha5 olarak da İtalyan işgali sırasında inşa edilen yapıları zikreder. Beşinci ve altıncı safhada yapılan eserler yazarın ilgi alanının dışında ve farklı bir çalışmanın konusu olabilecek özellikte olduğu için Kiel bu evreleri sadece zikretmekle yetinir.6 Kiel’in bahsedeceğimiz ikinci çalışması, farklı dergilerde yayımlanmış müstakil araştırmalarının seçilerek bir araya getirildiği Studies on the Ottoman Architecture of the Balkans7 isimli eseridir. Yazarın 14 makalesinin yer aldığı bu ça4 A.g.e., s. 285-288. 5 Yazar Arnavutluk’taki Osmanlı mimarîsinin “en az beş ana” safhadan geçtiğini belirttikten sonra yaptığı sınıflandırmada, İtalyan işgali sırasında bölge halkının çabası ve Osmanlı’nın yardımlarıyla yapılan eserleri altıncı safha olarak zikrettiği için biz de bu sınıflandırmayı orijinaline sadık kalarak vermeyi uygun gördük. 6 A.g.e., s. 290-293. 7 Machiel Kiel, Studies on the Ottoman Architecture of the Balkans, Hampshire and Vermont: Variorum, 1990. Kitabın içerdiği makaleler ve yayımlandığı dergiler sırasıyla şöyledir: “Notes on the History of Some Turkish Monuments in Thessaloniki and Their Founders”, Balkan Studies, 1970, sy. 11, Selanik; “A Monument of Early Ottoman Architecture in Bulgaria: The Bektaşi Tekke of Kıdemli Baba Sultan at Kalugerovo: Nova Zagora”, Belleten, 1971, sy. 25, Ankara; “Observations on the History of Northern Greece During the Turkish Rule: Historical and Architectural Description of the Turkish Monuments of Komotini and Seeres, their Place in the Development of Ottoman Turkish Architecture, and their Present Condition”, Balkan Studies, 1971, sy. 12, Selanik; “Yenice-i Vardar (Vardar Yenicesi-Gianniitsa): A Forgetten Turkish Cultural Centre in Macedonia of the XVth and XVIth Century”, Studia Byzantina et Neohellenica, Neerlandica, 1971, sy. 3, Leiden; “A Note on the History of the ✒
Bir Osmanl› Balkan Tarihçisi Machiel Kiel
593
lışma Balkanlar’daki Osmanlı anıtlarına dair ilk elden ve teferruatlı bilgiler içermesi açısından önemlidir.8 Önsözünde Güneydoğu Avrupa’nın yakın bir zaman öncesine kadar İslam dünyasının bir parçası olduğunu belirten yazar, bu durumun söz konusu bölgede yeni tür bir İslam mimarîsinin gelişimine önayak olduğunu ifade eder. Selçuklu ve Anadolu kökenli İslamî geçmişe yerel Bizans ve Slav tarzının yaptığı etkiyle ortaya çıkan bu üslup, zikredilenlerin her birinden farklı ve “Osmanlı mimarîsi” olarak adlandırılacak kendine özgü bir tarzı işaret etmektedir. Osmanlı mimarîsinin daha önce İslam kültürü geleneğiyle tanışmamış bir coğrafyada şekillendiğinin altını çizen yazar; cami, hamam, han gibi yapılara tamamen yabancı olan bir bölgenin çehresinin nasıl birden bire değiştiğini resmeder. Yazara göre; Osmanlı sanatı, ciddi ve ani şekilde oluşan bir ihtiyaca bağlı olarak gelişmiştir. XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Balkan topraklarının yavaş yavaş yeni oluşan imparatorluğa katılması, Müslüman-Türk olarak tanımlanabilecek idareci, asker veya halkın fethedilen topraklara yerleşFrontiers of the Byzantine Empire in the XVth Century”, Byzantinische Zeitschrift, 1973, sy. 66, Münih; “A Note on the Exact Date of Construction of the White Tower of Thessaloniki”, Balkan Studies, 1973, sy. 14, Selanik; “Some Early Ottoman Monuments in Bulgarian Thrace: Stara Zagora (Eski Zağra), Jambol abd Nova Zagora (Zağra Yenicesi)”, Belleten, 1974, sy. 38, Ankara; “Some Little-known Monuments of Ottoman Turkish Architecture in the Macedonia Province: Stip, Kumanovo, Prilep, Strumitsa”, Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1976, sy. 4-5, İstanbul; “The Türbe of Sarı Saltık at Babadag-Dobrudja: Brief Historical and Architectonical Notes”, Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 1978, sy. 6-7, İstanbul; “Some Reflections on the Origins of Provincial Tendencies in the Ottoman Architecture of the Balkans”, Jeniffer M. Scarce (ed.), Islam in the Balkans-Persian Art and Culture of the XVIIIth and XIXth Centuries: Papers arising from a Symposium held to celebrate the World of Islam Festival at the Royal Scottish Museum, Edinburgh, 28-30 Temmuz 1978, Edinburgh: The Royal Scottish Museum, 1979; “The Mosque of Kel Hasan Ağa in the Village of Rogova: An Unknown Ottoman Monument of the XVIth Century in the Kosovo District” (With Nimetullah Hafız) Prilozi za Orijentalnu Filologiju, 1980, sy. 28/29, Saraybosna; “The Vakıfnâme of Rakkas Sinan Beg in Karnobat (Karin-abad) and the Ottoman Colonization of Bulgarian Thrace (XIVth-XVth Century)”, Osmanlı Araştırmaları, Journal of Ottoman Studies, 1980, sy. 1, İstanbul; “Two Little-known Monuments of Early and Classical Ottoman Architecture in Greek Thrace: Historical and Art-Historical Notes on the Hamams of Timurtaş Paşazade Oruç Pasha (1398) and Feridun Ahmed Beg (1571) in Didymoteichon”, Balkan Studies, 1981, sy. 22, Selanik; “The Oldest Monuments of Ottoman-Turkish Architecture in the Balkans: The Imaret and the Mosque of Ghazi Evrenos Bey Khan in the Village of Ilıca/Loutra in Grek Thrace (1370-1390)”, Sanat Tarihi Yıllığı, Kunsthistorische Forschungen, 1983, sy. 12, İstanbul. 8 Kitabın bir değerlendirmesini yapan H. T. Norris, Hollanda’dan Profesör Frederick De Jong ile Machiel Kiel’in az bilinen bir konu olan Balkanlar’daki İslam toplumları ile ilgili çalışmalarının önemini vurgulayarak her iki akademisyenin de uluslararası konferanslarda yaptıkları sunum ve yayımladıkları makalelerle verdikleri çabadan bahseder. Norris’in ifade ediş şekliye, belki kitaba eleştiri olarak düşülebilecek tek küçük not, kitabın kapsamlı içeriğine karşın indeksinin yetersiz oluşudur. H. T. Norris, “Review of Studies on the Ottoman Architecture of the Balkans”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London, 1992, c. LV, sy. 2, s. 337.
594
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Sel Turhan
tirilmesiyle sonuçlanmış ve bu da İslamî yapılara olan ihtiyacı doğurmuştur. Bu dönemde gereksinim, sistematik bir plana ve kolay bir inşaya dayalı, basit fakat anıtsal formda bir mimarî üretmektir. Zamanla kendi estetik düsturlarını belirleyecek ve XV. yüzyıldan itibaren de olgunluk dönemine ulaşacak bu yeni tarzın oluşumunda Balkanlar çok önemli bir rol üstlenmiştir.9 Osmanlı’nın estetik ile kullanışlılığı birleştiren pratik yaklaşımı Balkanlarda inşa edilen eserlerde de kendini göstermektedir. Bedesten, arasta, kervansaray gibi gündelik hayatı kolaylaştırmak için inşa edilen eserler dinî yapılardan daha büyük inşa edilmiş ve mimariyi genel olarak taşra mimarîsi şekillendirmiştir. Kiel’in deyişiyle; bu sebeple, Elhamra veya Tac Mahal gibi anıtsal mimariyi Balkanlar’da görmek mümkün değildir. Ancak büyüklükteki ihtişamın görece az olması, sayısal olarak da az eserin inşa edildiği anlamına gelmemektedir. Hatta genel olarak Balkanlarda 20 bin rakamlarına varan çokluktaki Osmanlı eseriyle tersi bir durum söz konusudur.10 Kiel Osmanlı mimarîsi ile ilgili Barkan’ın ve kendisinin yaptığı çalışmaları zikrettikten sonra Osmanlı şehir tarihçiliği açısından önemli bir noktanın altını çizer: “Şehirlerin planı, projelendirmesi ve günlük hayata dair düzenlenmesi Osmanlı’nın elindedir. Mimar ve ustabaşılar, merkezde eğitim gördükten sonra taşraya gönderilmekte ve yapacakları eserlere dair modeller de kendilerine verilmektedir.” İhtiyaç olan para da eserin yapılacağı bölgenin vergilerinden karşılandığı veya yapımları o bölgenin nüfuzlu şahısları tarafından üstlenildiği için bu eserler birkaç yıl gibi o günün şartlarına göre kısa sayılacak bir sürede inşa edilmektedir. Oysa Orta Çağ Avrupa’sında, gerekli parayı toplamak çok zaman aldığı için eserlerin bitişi de uzun yılları bulmuştur.11 Osmanlı döneminden kalma arşiv belgelerinin içerdiği bilgileri irdeleyen Kiel; eserlerin kim tarafından, niçin ve hangi şartlarda yapıldığına dair de önemli bilgiler vermektedir. Yazar ayrıca İmparatorluğun en üstün dönemlerinde Osmanlı’nın Mora’dan Arnavutluk’a, Bosna’dan Trakya’ya kadar eserlerde adeta bir elden çıkmış izlenimi veren büyük benzerlikleri nasıl sağladığını sorgular. Kiel’e göre bu, her teşebbüsü İstanbul’dan neşet eden, tam manasıyla merkezîleşmiş-bürokratik bir imparatorluğu resmeder.12 Yazarın diğer bir vurgusu da Balkanlar’daki Osmanlı mimarîsi konusunun çalışılacak kolay bir başlık olmadığıdır. Kitabın önsözünü 1990’da kaleme alan Kiel, makaleler için çalışmalarını sürdürdüğü bu tarihten önceki 25 yılda, hangi politik rejim uygulanıyorsa uygulansın bütün Balkan ülkelerinde ya tutuklandığını ya da hapsedildiğini; notlarına veya filmlerine el konulduğunu belir9 Machiel Kiel, Studies on the Ottoman Architecture of the Balkans, s. ix-x. 10 A.g.e., s. x, xi. 11 A.g.e., s. xi-xiii. 12 A.g.e., s. xiv-xv.
Bir Osmanl› Balkan Tarihçisi Machiel Kiel
595
tir.13 Doğu Bloku’nun yıkılmasıyla Balkanlar hakkındaki çalışmalar artık daha kolay gerçekleştirilmekle birlikte, Osmanlı mimarîsi ile ilgili bilgiler hâlâ çok sınırlı, bilinmeyenler ise çok fazladır. Hatta Kiel 1990’larda bazı Balkan ülkelerinde, büyük bir kültür hazinesi olmasına rağmen bir camiyi havaya uçurmanın restore etmekten daha kolay olduğunu belirtir. Bu sebeple Kiel’in çalışmaları, Balkanlar’daki önemli eserleri koruyup gözetme ve onların bilgisini gelecek nesillere aktarma açısından da önemli bir görev üstlenmektedir. Kiel’in bahsedeceğimiz son çalışması, Osmanlı döneminde Bulgaristan’da sanat ve toplumun yapısını ve birbirleriyle olan etkileşimlerini irdelediği, Art and Society of Bulgaria in the Turkish Period14 adlı eseridir. Dokuz bölümden oluşan bu kitapta Kiel; Osmanlı dönemi Bulgar topraklarının, bu döneme ait olumsuz yaklaşımlardan ve bugün Bulgar resmî tarihinin savunduklarından ne kadar farklı ve renkli olduğunu gösterir. Kitabın bir değerlendirmesini yapan C. F.’ye15 göre; kitapta Bulgaristan, geçmişe atfedilebilen (yanlış) kullanımları ortaya koyan örnek bir çalışma alanıdır. Yazarın kitabın önsözünde ifade ettiği şekliyle “Bulgaristan’da bir bütün olarak Osmanlı dönemi daha ziyade olumsuz bir nokta-i nazardan ele alınmıştır. Bu olumsuz yaklaşım birkaç Batılı yazarın da Bulgaristan’ın kültürü ve tarihî hakkında olumsuz düşünmesine sebep olmuştur. İşte yazarı bu olumsuz kanaatin neşet ettiği kurumlar hakkında araştırma yapmaya sevk eden saik budur; bunun nasıl oluştuğunu anlamak ve genel olarak Balkanların diğer yerlerinde Osmanlı dönemiyle ilgili kanaatlerde olumlu yönde bir değişim yaşanırken Bulgaristan’da niçin hâlâ olumsuz kanaatin desteklendiğini bulmak yazarı harekete geçiren noktalardır.”16 Bu durumu Bulgar tarih yazıcılığındaki anti-Türk akıma bağlayan yazar; amacının, şu ana kadar kullanılmayan arşivi ve kaynakları devreye sokarak “eski gerçeklerin yeni bir yorumunu” yapmak olduğunu belirtir.17 Bu sebeple Ankara, İstanbul ve Sofya’daki Osmanlı arşivlerinde uzun çalışmalar yapan Kiel, konu ile ilgili farklı Balkan dillerinde yazılmış literatürden de faydalanmıştır. Yazar aynı zamanda çalışmasında bahsettiği tüm anıtları da yerinde görmüştür.18 XV., XVI., ve XVII. yüzyıllar üzerine hasredilmiş bu çalışmasında Kiel; bu durumu, söz konu13 A.g.e., s. xv. 14 Kitabın tam adı şöyledir: Art and Society of Bulgaria in the Turkish Period: A Sketch of Economic, Juridical and Artistic Preconditions of Bulgarian Post-Byzantine Art and its Place in the Development of the Art of the Christian Balkans, 1360/70-1700: A New Interpretation, Maastricht: Van Gorcum, Assen, 1985. 15 Değerlendirme yazısında, değerlendirmeyi kaleme alanın ismi açık olarak belirtilmemiştir. Bkz. C. F., “Review”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London, 1987, c. L, sy. 3, s. 566. 16 Art and Society of Bulgaria, s. xix. 17 A.g.e., s. xx-xxi. 18 A.g.e., s. xxii.
596
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Sel Turhan
su dönemin az ya da çok kendi içerisinde bir homojenlik taşıyor olmasıyla açıklar. Güçlü bir ticaret burjuvazinin doğduğu XVIII. yüzyıl toplumda, düşüncede ve sanatta büyük değişikliklerin başlangıcını işaret ettiği için sembolik olarak 1700 yılı ve sonrası bu çalışmanın dışında tutulmuştur. “Genel Tarihî Mütalaalar” başlığını taşıyan birinci bölümde Kiel, bugün Bulgaristan olarak anılan coğrafyanın XIV. yüzyıl sonuna kadarki kısa bir tarihini verir. Kiel’in bu bölümde yaptığı önemli bir vurgu, Bulgarların kendi ülkelerini inşa edebilen ilk Slavlar (M.S. VII. yüzyıl) ve o dönemki Bulgar devletinin de Hıristiyanlığı kabul eden ilk büyük Slav devleti olduğudur. Bu önemli topraklarda Osmanlı’nın şekillendirdiği sanatı ve özellikle Osmanlı kontrolündeki dönemde kilise mimarîsini ve resim sanatını çalışmak, Bulgarlara ait başka kaynaklarda ulaşılamayacak olan bilgilere ulaşma imkanı verdiği için son derece önemlidir.19 Kitabın “Ortaçağ ve Bizans-sonrası Bulgar Sanatı İmajının Şekillenmesinde Balkan Milliyetçiliğinin Etkisi” başlığını taşıyan ikinci bölümünde; milliyetçiliğin, modern Bulgar söylemlerini nasıl şekillendirdiğini ve bu değerlendirmelerin ışığında gerek Osmanlı öncesi dönemin, gerekse de Osmanlı döneminin nasıl yok sayıldığını veya yanlı olarak ele alındığını irdeler. “Politik Bir Araç Olarak Tarihî Binalar ve Sanat Çalışmaları” başlığını taşıyan üçüncü bölümde, Osmanlı dönemine baskı dönemi olarak bakan bir zihniyetin politik yaklaşımı neticesinde, Osmanlı’ya ait bazı mimarî eserlerin nasıl yok edildiğini anlatır. “Türk Fethinin Doğası ve Bunun Balkanlar’a Etkisi: Yok Edici veya Kültür Taşıyıcı” başlıklı dördüncü bölümde yazar, kendi geliştirdiği “Felaket Teorisi” yaklaşımını anlatır. Buna göre Osmanlı geçmişini bir felaket dönemi olarak tanımlayan Bulgar yaklaşımı hâlâ revaçtadır. Osmanlı fethini bölgeye büyük zararlar veren ve korku salan bir dönem olarak son derece sübjektif değerlendirmelerle açıklayan yaklaşıma karşı alternatif bir yol önerir ve şu ana kadar kullanılmayan kaynakların devreye sokulması gerektiğini belirtir. Bu kaynaklar sayesinde; Osmanlı’nın, -Bulgar milliyetçilerinin savunduğunun aksine- Bulgarları verimli topraklardan sürmediği ve yer değiştirmelerin askerî bölgeyi boşaltmak için yapılmış olduğu görülecektir. Zikredilen bu ilk dört bölüm, konularından da anlaşılacağı üzere, yazarın metodolojisini ortaya koyduğu ve konuya nasıl yaklaşacağını gösterdiği giriş mahiyetindeki bölümlerdir. Yazarın asıl inceleme konusu ile ilgili bölümler bundan sonra gelmektedir. “Osmanlı Döneminde Bulgar Toplumunun Yapısı ve Bulgar Hıristiyan Sanatının Gelişiminin Maddî Temeli” adlı beşinci bölümde yazar ana konuya giriş yapar ve Osmanlı öncesi dönemdeki Hıristiyan sanatından bahsettikten sonra; yaygın kanaatin aksine, bu sanatın Osmanlı döneminde nasıl devam ettiğini göstermeye çalışır. Yazara göre sosyo-ekonomik temel, hukukî zemin ve 19 A.g.e., s. 17.
Bir Osmanl› Balkan Tarihçisi Machiel Kiel
597
sanatsal altyapı şeklindeki sacayağı, sistemin devamını sağlamıştır. Bu noktada Osmanlı’nın daha önce geleneksel olarak dinî binaların hâmisi olan grupları tasfiye ettiğini iddia eden görüşe karşı çıkan yazar, Hıristiyan sipahiler, voynuklar, celepkeşan, ulahlar, derbendler, vakıf köyleri ve tarım-dışı gruplar gibi Hıristiyan nüfusun da ait olduğu gruplara Osmanlı’nın nasıl özel bir statü verdiğini ve onların yaptırdığı dinî binaları nasıl desteklediğini örnekleriyle göstermeye çalışır. “İslam Hukuku Zemininde Hıristiyan Sanatının Gelişimi, Kanun ve Şeriatın Şartları ve Günlük Hayata Etkileri” adlı altıncı bölümde; önce kanun ve şeriatın bir kilisenin finansmanında ve mülkiyetinde ne şartlar aradığına, yeniden yapılan kiliselerin restorasyonunda ve kiliselerin camiye dönüştürülmesinde izin verilmek için gereken şartların neler olduğuna değindikten sonra sınırlayıcı görünen kanun ve şeriatın günlük hayatta nasıl esnetildiği gösterilir. Kiel; Bulgaristan’ı dolaşarak Osmanlı’dan bugüne varlığını devam ettirdiğini tespit ettiği birçok kilisenin varlığından hareketle, resmî hükümlerin varlığına rağmen uygulamada esnekliklerin yaşanmakta olduğunu, gündelik hayatta yaşananların kanunlardaki kadar katı gerçekleşmediğini belirtmektedir. Yedinci bölüm, “Ortaçağ Bulgaristan’ının Sanatsal Mirası ve Bunun Osmanlı Dönemi Hıristiyan Sanatına Etkisi” başlığını taşır ve yine bugün Bulgaristan’da yaygın bir kanaat olan Orta Çağ’da bölgede güçlü bir sanatın olduğu, Osmanlı’nın ise bu sanatı bastırdığı tezini eleştirir. Yazara göre; Orta Çağ Bulgaristan’ında bağımsız bir dinî örgütlenme yoktur, bu sebeple de güçlü bir dinî sanatın varlığından söz edilemez. Dolayısıyla bazılarının iddia ettiği şekliyle Osmanlı’dan önce sanatın ‘Altın Çağ’ını yaşadığı ve Osmanlı faktörü yüzünden bunun gerilediği ifadesi yanlıştır. “Bulgaristan’da Bizans-sonrası Resim Sanatının Konu ve Üslup Açısından Değerlendirilmesi” başlıklı sekizinci bölümde, yazar, söz konusu dönemdeki dinî örgütlenmeyi ve kilise yapılanmasını değerlendirmekte ve buna bağlı gelişen sanatı araştırmaktadır. Sonuç bölümü ise bölümlerin kısa bir özeti şeklinde olan bu kitapla ilgili Bulletin of the School of Oriental and African Studies’teki değerlendirme yazısında şöyle denilmektedir: “Söz konusu kitap birçok açıdan gayrete getirici bir kitaptır. Bulgarların Osmanlı geçmişleri ile ilgili yaklaşımlarını ciddi şekilde inceleyen kitap, bu yaklaşımın zayıflığını ortaya koyar. İkinci olarak sanat tarihi hakkında yazılmış birçok kitabın tersine, sanatsal çalışmaların gayri-ihtiyarî oluşmayacağı gerçeğiyle, eserleri, oluştukları sosyoekonomik yapı içinde değerlendirmek için zamanının tarihî kaynaklarını kullanır. Üçüncü olarak Kiel, Doğu Avrupa’nın geçmişini nesillerdir süregelen önyargılardan kurtararak anlaşılır kılan Osmanlı arşivlerini daha geniş bir okuyucu kitlesine sunar.”20 20 C. F., “Review”, s. 567.
598
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Sel Turhan
Sonuç Yerine Osmanlı dönemi Balkan mimarîsine, o güne kadar kullanılmayan Osmanlı kaynaklarını devreye sokarak farklı bir yorum getiren Kiel, özellikle Balkan milliyetçiliğinin şekillendirdiği ve bazı akademik çalışmalara da sirayet eden birçok önyargıyı tartışmaya açmıştır. Genel olarak Osmanlı dönemini bir baskı dönemi olarak değerlendiren bu önyargılara karşı Kiel, dönemin eserlerine odaklanarak yaptığı çalışmalarla, zannedilenin aksine bölge halkı ile merkezî otorite arasında yüzyıllar boyu süren bir uzlaşmaya işaret eder ve bunun nasıl sağlandığını resmetmeyi başarır. Üzerinde çalıştığı eserleri bizzat yerinde inceleyen Kiel, köy köy dolaşarak yaptığı araştırmalar sayesinde Osmanlı dönemi Balkan coğrafyasının renkli kültür ve sanat dünyasına derinlemesine nüfuz eder. Kiel’in bu özverili çalışmaları, Balkanlar’daki Osmanlı mimarîsi ve şehir hayatıyla ilgili yeni çalışmalara da ilham kaynağı olmuştur.
Machiel Kiel as an Ottoman Balkan Historian Fatma SEL TURHAN Abstract The history of Ottoman cultural heritage in the Balkan peninsula is one of the least known issues in the civilization history of the area. Until last decades, mainly because of political reasons, there was a full ignorance about the Ottoman herigate of the region unless for a half milennium this region was an integral part of the Muslim world and the Balkan cities were among the most important cities of the Ottoman empire. After the end of the Ottoman authority in the Balkan peninsula, most of the Ottoman buildings were destroyed and this was harshly dealt with especially during the XX. century. As Kiel points out “in some Balkan countries it is still easier to blow a mosque up than to restore it.” Being aware of this situation, Kiel travelled along the Balkans every year since 1959 and spent his life to collect information about the Ottoman buildings in the area. This also enabled him to make a building internationally public so that its process of saving and restoring has been affected positively. Thanks to his great efforts, we have opportunity to have information about a considerable amount of Ottoman monuments, some were even destroyed. Keywords: Ottoman Balkans, Ottoman Architecture, Architectural Monument, Ottoman City.
Bir Osmanl› Balkan Tarihçisi Machiel Kiel
599
Bir Osmanl› Balkan Tarihçisi Machiel Kiel Fatma SEL TURHAN Özet Balkan Yarımadası’ndaki Osmanlı kültürel mirasının tarihi, bölgenin medeniyet tarihi içerisinde en az bilinen konulardan birisidir. Balkan coğrafyası yaklaşık beş yüzyıl İslam dünyasının doğal bir parçası ve Balkan şehirleri de Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli şehirleri olduğu halde, özellikle politik sebepler yüzünden, son dönemlere kadar bölgenin Osmanlı mirası tamamen bir yok saymaya maruz kalmıştır. Osmanlı idaresinin Balkan Yarımadası’ndaki varlığı sona erdikten sonra birçok Osmanlı eseri yok edilmiş ve bu durum özellikle XX. yüzyılda şiddetini artırarak devam etmiştir. Kiel’in deyişiyle “Hâlâ bazı Balkan ülkelerinde bir camiyi yerle bir etmek onu restore etmekten daha kolaydır”. Bu durumun bilincinde olarak Kiel 1959’dan beri Balkanlar’ı dolaşmış ve hayatını bölgedeki Osmanlı eserleri hakkında bilgi toplamaya adamıştır. Bu aynı zamanda ona bir eseri uluslararası arenada tanıtma imkanı vermiş ve bundan, eserin korunma ve restore edilme süreci de olumlu bir şekilde etkilenmiştir. Kiel’in bu büyük çabaları sayesinde bizler, bazıları yok edilmiş olsa bile ciddi miktardaki Osmanlı eseri hakkında bilgi edinme imkanına sahibiz. Anahtar kelimeler: Osmanlı Balkanları, Osmanlı Mimarîsi, Mimarî Eser, Osmanlı Şehri.
600
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Sel Turhan
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
601
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 601-606
Nikolai Todorov ve Balkan fiehri Kitab› Hatice U⁄UR*
Hayatı Üzerine Bazı Notlar NIKOLAI TODOROV 21 Haziran 1921 yılında Varna’da doğmuştur. Balkan tarihi alanındaki önemli çalışmaları ile tanınmasına rağmen akademik kariyerine bir tıp öğrencisi olarak başlamıştır. 1947 yılında tıp fakültesinden mezun olduktan sonra tarih alanına geçmiş ve öğrenimini geliştirmek amacıyla Moskova’ya gitmiştir. Ülkesine geri döndüğünde artık Balkanların sosyoekonomik tarihi konusunda bir uzmandır. Türkiye de dâhil olmak üzere birçok Avrupa ve Balkan ülkesinin kütüphanelerinde yapmış olduğu uzun süreli araştırmalar sonucunda, 1966 yılında Balkan halkları tarihi profesörü olmuş ve 1974 yılında da Bulgar Bilimler Akademisi üyesi seçilmiştir. Kendisi aynı zamanda bu akademideki Balkan Çalışmaları Enstitüsü’nün kurucularından ve yöneticilerindendir. Balkan halkları tarihine katkı ve hizmetlerinden dolayı, kendisine, Bulgar devleti tarafından “kıdemli bilim adamı” unvanı verilmiş ve ülkenin en büyük ödülü olan “Dimitrof” ödülüne layık görülmüştür.1 Todorov akademik kariyerinin yanı sıra 1979–1983 yılları arasında Bulgaristan’ın Yunanistan büyükelçisi olarak görev yapmıştır. 1985 ve 1986 yıllarında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültürel Organizasyonlar Konferansı’na başkanlık görevini yürütmüştür. Ayrıca komünizmin çöküşünün ardından ortaya çıkmış olan yeni demokratik anayasanın hakim olduğu dönemde 1990–1991 yılları arasında ulusal mecliste meclis başkanlığı görevinde bulunmuştur. 1970’li yıllarda yazmış olduğu The Balkan City, 1400-1900 çalışması Balkan Şehir Tarihi alanında önemli bir yere sahiptir. Balkanların sosyal ve ekonomik tarihine ışık tutan bu çalışma ilk olarak Rusça, Bulgarca ve Fransızca basılmış ve ancak 1983 yılında İngilizceye çevrilmiştir. Todorov’un 10’dan fazla kitabı ve 150’den fazla inceleme ve makalesi yayınlanmıştır. * Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Yüksek Lisans Mezunu. 1 Nikolai Todorov, Bulgaristan Tarihi, İstanbul: Öncü Kitabevi, 1979, s. 5.
602
TAL‹D, 3(6), 2005, H. U¤ur
27 Ağustos 2003 yılında 82 yaşında Sofya’da ölen Todorov’un kızı Maria Todorova da babası gibi bir Balkan tarihçisi olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Balkan Şehri, 1400–1900 Orijinal ismi Balkanskiiat grad olan bu kitap ilk olarak 1972 yılında Sofya’da Bulgarca basıldıktan sonra 1976 yılında Rusçaya ve 1980 yılında da Fransızcaya çevrilmiştir. İngilizceye çevirisi ise 1983 yılında yapılmıştır. Kitabın orijinal baskısından tam 13 yıl sonra yapılmış olan İngilizce çevirisinde kitabın, şehir tarihi alanında yapılmış olan son çalışmaları değerlendirmeye katarak revize edilmemiş olması kimileri tarafından eleştirilmiştir. Sluglett, kitabın orijinal baskısından sonraki dönemde İmparatorluğun diğer topraklarındaki şehirler üzerine R. Jennings, D. Quataert, S. Faroqhi ve A. Raymond gibi tarihçiler tarafından önemli çalışmalar yapıldığını dile getirir ve İngilizce baskıda bunlara atıfta bulunulmamasını bir eksiklik olarak nitelendirir.2 Kitap iki bölümden oluşmaktadır. “Osmanlı Feodalizmi Altında Balkan Şehri, 1400–1800” ismini taşıyan ilk bölümde Todorov, öncelikle Balkanlar’daki Osmanlı öncesi Bizans ve Orta Çağ Slav şehircilik geleneğinin Osmanlı’nın bölgedeki şehircilik anlayışına nasıl etki ettiğine değinmektedir. Burada Osmanlı şehir sistemi, şehrin içindeki kurumların önemi, sosyal ve ekonomik yapı ile şehirlerdeki etnik ve dinsel farklılaşmalardan söz edilmektedir. Todorov, Osmanlının Balkanlardaki fetih hareketinin, bölgenin çölleşmesine, halkın köleleşmesine, ihtidaya zorlanmasına ve şehirlerin Türkleştirilmesine neden olduğu şeklindeki önyargıları değerlendirip eleştirmekte; Balkan şehirciliğinde, Osmanlı öncesi dönem ile Osmanlı dönemi arasındaki devamlılıkları görebilmeye çalışmaktadır.3 Yaygın görüşün aksine, Todorov Osmanlı idaresinin ilk dönemlerinde Balkan şehirlerinde gözle görülür bir gelişme olduğundan söz etmektedir. Balkan şehirlerinde Osmanlı öncesi dönemde de güçlü bir şehircilik geleneğinin bulunması, Osmanlı Devleti ile birlikte gelen sükûnet ve istikrar ortamı ile şehir ekonomisinin gelişimi bunun en önemli nedenleri olarak görülmektedir. Todorov birinci bölümün alt başlıklarından olan “Şehir Nüfusunun Dinî Kimliklere Göre Dağılımı” bölümünde bazı tespitlerde bulunmaktadır. Buna göre farklı dinlere mensup kişilerin şehir içinde farklı mahallelere yoğunlaşma eğilimleri taşımalarına rağmen, ticaretle uğraşanlar ve esnaf kesimi genellikle şehrin aynı merkezini kullanmaktadırlar. Ayrıca her ne kadar şehirlerdeki Hıristiyan nüfusta belirli bir azalma olmasına ve Müslümanların özellikle stratejik öneme sahip şehirlerde sayıca artmış olmalarına rağmen, birçok şehir etnik ve Hıristiyan kimliğini korumaya devam etmektedir (s. 58). 2 Peter Sluglett, “The Balkan City 1400-1900”, The Journal of Middle Eastern Studies, 1992, c. XIX, sy. 2, s. 206–209. 3 Nikolai Todorov, The Balkan City. 1400–1900, Seattle ve Londra: University of Washington Press, 1983, s. 18.
Nikolai Todorov ve Balkan fiehri Kitab›
603
Birinci bölümde şehirdeki sosyo-ekonomik örgütlenmelerin ele alındığı alt başlıklarda Todorov, Osmanlı Devleti’nin eski feodal ilişkileri değiştirmediğine ancak kendi kurumları ile bu ilişkilere yeni bir boyut kattığına işaret etmektedir (s. 80). Bu kurumların geliştireceği ve üstleneceği sosyal şartlar da devlet tarafından belirlenmekteydi. Yine devlet, esnaf loncaları gibi kurumlar için yaptığı düzenlemeler ile hızlı iniş çıkışların ya da kurum içerisinde farklı tabakaların oluşumunu engellemekteydi (s. 108). Devletin belirlemeye çalıştığı bu piyasa koşullarının en olumlu etkisi yönetilen kesim içerisinde orta sınıfın oluşmasına neden olmasıydı. Ayrıca alınan tedbirlerin oluşturduğu şartlar bu orta sınıfın da ekonomiye katkıda bulunmalarını sağlamaktaydı. Kitabın “Balkan Şehirlerinin Gelişiminde Yeni Yönler” başlığını taşıyan ikinci kısmında Todorov genel olarak Balkan şehrinin feodalizmden kapitalizme geçiş sürecine değinmektedir (s. 187). İlkel sermaye birikimi ile konuya giriş yapan Todorov, Balkanlarda yaşayan halkın büyük bir kısmının toprağa karşı temel haklardan yoksun olduğunu ve XVIII. yüzyıla kadar da devletin köylüsü olarak kaldığını iddia etmektedir. Ancak buna rağmen halk “serf” değildi ve küçük üretimlerde bulunmakta özgürdü. Örneğin Selanik Yahudileri, Dubrovnik tüccarları, Yunanlılar, Ermeniler, Bulgarlar ve Sırplardan oluşan gayrimüslim tebaa özellikle üretim konusunda önemli roller üstlenmişlerdir (s. 193). Bu yeni kapitalist sınıfın başta ekonomi, ticaret, eğitim ve idarî olmak üzere birçok alandaki faaliyetleri Osmanlı Devleti’nde sosyo-ekonomik ve siyasal gelişmelere de etki etmiştir. Yine Todorov’a göre, kapitalizmin gelişiminin etkisinin hissedildiği en önemli noktalardan biri, şehirlerde yaşanan nüfus hareketleridir. Köylerden şehirlere doğru akın başlamış ve şehirlerde ticarî ve endüstriyel alanlarda yoğunlaşma yaşanmıştır ( s. 198). Özellikle Rumların etkin rol oynadığı bu alanlar Avrupa ve Dünya kapitalist piyasasına girilmesinde etkili rol oynamışlardır (s. 198–206). Todorov, örneğin Bulgaristan’da yaşanan toprak kıtlığının, halkın şehirlere göç etmesine neden olduğunu ve bu dururumun da tekstil endüstrisinin gelişmesine önemli derecede katkıda bulunduğuna işaret etmektedir (s. 274). Yunan gemicileri de üretilen malların Doğu Akdeniz’e ve bütün Avrupa’ya taşınmasında önemli rol üstlenmişlerdir. Todorov’un Balkan şehirlerinin kapitalistleşme sürecinde dikkat çektiği diğer hususlardan biri de, yeni doğmuş kapitalist sınıfın eski lonca sistemi ile kendi çıkarları doğrultusunda işbirliği yapmış olmasıdır.4 Aslında şehirdeki burjuva için lonca pek bir öneme sahip değildi. Devletin desteğine sahip olan loncalarla mücadele etmek gerekiyordu. Ancak burjuva bunu açıktan yapacak değildi. Onlar da loncalara girerek onun güvencesinden faydalanma yoluna gitti (s. 234). Her ne kadar bütün bu yaşananlar kapitalizmin gelişmesinde önemli rol oynamışlarsa da, Todorov; Osmanlı Devleti’nin kendi halkının isteklerini karşıla4 James H. Bater, “The Balkan City, 1400- 1900”, The Economic History Review, 1984, c. XXXVII, sy. 4, s. 629-630.
604
TAL‹D, 3(6), 2005, H. U¤ur
makta çok umarsız davrandığını ancak özellikle İngiltere, Fransa, Avusturya ve Rusya gibi Batılı devletlere her türlü kolaylığı sağladığını iddia etmektedir. Sluglett, Todorov’un bu iddiasının yapılan son araştırmalar doğrultusunda yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Todorov Balkan eyaletlerinin son derece dinamik ancak engellenmiş bir ekonomik yapıya sahip olduğunu söylemektedir. Osmanlı otoritelerinin bu ekonomik yapıya ket vurucu bir siyaset güttükleri muhtemeldir. Ancak bu, İmparatorluğun bir bütün olarak 1873–1896 yılları arasında küresel anlamda yaşanan ekonomik krizlerden etkilenmiş olması ile de doğrudan alakalıdır.5 Todorov, ikinci bölümün diğer alt başlıklarından birinde Bulgar tekstil endüstrisine değinmektedir. Gümüşgerdan ailesinin yürütmüş olduğu ticarî faaliyetleri inceleyen Todorov’un burada dikkat çekmek istediği önemli bir nokta, lonca içerisindeki sosyal farklılıklardır. Bazı lonca büyüklerinin nasıl bir yandan lonca yapısının sınırlayıcı uygulamalarından istifade ettiklerinden, diğer bir yandan da Osmanlı Devleti’nden kendi lehlerine aldıkları destek sayesinde tekstil endüstrisinde bir araya gelerek bir “burjuvazi eliti” oluşturduklarından bahsetmektedir.6 İkinci bölümün diğer konuları arasında Osmanlı kaynaklarının kullanımı ile elde edilen birtakım veriler bulunmaktadır. Tahrir kayıtlarından ve salnamelerden elde edilen kişi isimlerine, bunların dinî kimliklerine ve ne işlerle uğraştıklarına yer verilmektedir (s. 387, 405). Sonuç bölümünde Todorov, Osmanlı Devleti öncesinde ve Osmanlı’nın ilk dönemlerinde Balkanlar’da şehir yerleşiminin çok yaygın olduğunu dile getirmektedir. Osmanlı idaresinin getirmiş olduğu birtakım yeni düzenlemelerin bu alanda önemli gelişmeler yaşanmasına olan katkısını ifade ettikten sonra Balkan şehrinin bu gelişiminin sadece Osmanlı idaresinin bir sonucu olmadığını söylemektedir (s. 455). Todorov’a göre Balkan şehir yaşamındaki bu düzey, Balkan şehirlerinin feodal dönemden kalma bir şehir hayatı, kültür ve geleneğine sahip olmalarıyla alakalıdır (s. 455). Todorov, Balkan şehirlerinde yaşayanların çoğunlukta gayrimüslim olmasına rağmen, Balkanlar’ın bir kısmında önemli ölçüde Türk nüfusunun bulunduğunu ve bunların üretimde etkin role sahip olduklarını ifade etmektedir. Bu sayede Müslümanlar şehir nüfusunun önemli bir unsuru olmuşlardır. Böylece Osmanlılar, benimsemiş oldukları etkili yöntemlerle şehrin sosyal dokusunu şekillendirmişlerdir. Ekonomik hayatta da devletin belirlediği normlar çerçevesinde, esnaf üretimde bulunmuş, loncalar işlemiştir. Devlet loncalar içerisinde sosyal katmanların oluşmasını engelleyecek birtakım tedbirler almıştır. Todorov’a göre Osmanlı’da loncaların bu sınırlı bağımsızlığı önemli bir avantaj sağlamaktadır. 5 Sluglett, a.g.m., s. 208. 6 Sluglett, a.g.m., s. 209.
Nikolai Todorov ve Balkan fiehri Kitab›
605
Todorov, Osmanlı dönemi Balkan coğrafyasında ortaya çıkan kapitalizmin genel olarak yöneticilerin düşmanlığı nedeniyle hüsrana uğradığını ifade etmektedir. Sadece birtakım bireysel girişimcilerin devlet desteği kazandığını söylemektedir (s. 458). Bu girişimciler de, devletin keyfî uygulamalarından korunabilmek için, yatırımlarını geniş bir alana yapmışlardır. Bu anlamda Sluglett de, Osmanlı bürokrasisinin isteyerek ya da istemeyerek bazı modern diktatörler gibi mutlak otoritesini sürdürmek ile piyasa ekonomisinin şartlarını yerine getirmek arasında ikilemde kaldığını iddia eder.7 Sonuç olarak Todorov bu çalışmasında Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Bosna Hersek (ve İstanbul) gibi Balkan şehirlerinin Osmanlı idaresi altındaki 500 yıllık sosyal, ekonomik ve demografik gelişimini incelemektedir. Todorov’un burada sadece bir şehir üzerine odaklanmak yerine, birçok şehrin şehircilik gelişimini incelemesini takdir edenlerin yanı sıra,8 Sluglett gibi Balkan şehirlerini incelerken elde etmiş olduğu bulguları Todorov’un, İmparatorluğun genelindeki diğer şehirler ile karşılaştırmalı bir analize tâbi tutmamasını eleştirenler de vardır.9 Todorov’un etnik ve dinî kimlik, sınıf farklılığı, sosyal yapı ve aile yapısı gibi şehircilik için önemli olan kavramları Marksist bir tema ve yaklaşım ile incelemiş olmasını göz ardı etmemek gerekmektedir.10 Todorov Balkan şehir tarihçiliği açısından büyük önem taşıyan bu çalışmasında birçok dildeki ikincil kaynaklardan istifade etmiş olmasının yanı sıra zengin bir arşiv çalışması da yapmıştır. Ulusal Kiril Kütüphanesi’nin Doğu Bölümünde, Sofya’daki Methodius Kütüphanesi’nde ve Bulgaristan Merkezî Devlet Arşivi’nde yer alan Kadı sicilleri, Esnaf defterleri, fermanlar, beratlar Todorov’un kullandığı birinci el Osmanlı kaynakları arasındadır. Todorov ayrıca Bulgarca, Sırpça, Hırvatça ve Rusça kaynaklar da kullanmış ve çalışmasında birçok istatistikî veriye yer vermiştir. Nikolai Todorov Bibliyografyası (Kronolojik)11 Congrès International Des Études Balkaniques Et Sud-est Européen nes, 1 st September, Sofia, 1966, Sofya, Académie Bulgare des Sciences, 1966. Nikolai Todorov, Lyubomir Dinev ve Lyuben Melnishki (haz.), Bulgaria: Historical And Geographical Outline, Sofya: Sofia Press, 1968. Bulgaria’s Past, Sofya: Sofia Press, 1969. 7 Sluglett, s. 209. 8 Philip Sashko, “Bankanskiiat Grad XV-XIX vek: Sotsiolno-Ikonomichesko Demografsko”, International Journal of Middle East Studies, 1977, c. VIII, sy. 3, s. 426-428. 9 Sluglett, s. 209. 10 Shasko, s. 427. 11 Buradaki Nikolai Todorov Bibliyografyası Todorov’un sadece Batı dillerindeki eserlerini kapsamaktadır. Todorov’un Balkan dillerinde yazmış olduğu ve burada zikredilmeyen birçok eseri mevcuttur.
606
TAL‹D, 3(6), 2005, H. U¤ur
Les Grandes puissances et les Balkans à la veille et au début de la deuxième guerre mondiale 1937-1941. [Rapports de la] Conférence internat. Sofia, 21-26 avril 1971, Sofya: Académie Bulgare des Sciences, 1973. A Short History of Bulgaria, Sofya: Sofia Press, 1975. La Ville Balkanique sous les Ottomans (XV-XIX e s.), Londra: Variorum Reprints, 1977. Development, Achievements, And Tasks of Balkan Studies in Bulgaria, Sofya: International Information Centre on the Sources of Balkan History, 1977. La Préparation diplomatique du pacte balkanique 1934: recherches sur l’histoire des relations internat. dans les Balkans dans la première moitié des années 30, Sofya: Académie Bulgare des Sciences, 1977. International Conference on Slav Cultures and The Balkans Slavianskie Kultur Bakanı, Varna, 15–20 sept. 1975, Sofya: Sofia Press, 1978. The Balkan City, 1400-1900, Seattle ve Londra: University of Washington Press, 1983. Répertoire D’études Balkaniques, 1966-1975, Sofya: Académie Bulgare des Sciences, 1983-1984. Bulgaria’s Liberation From Ottoman Oppression, Sofya: Sofia Press, 1987. Situation Démographique de la Péninsule Balkanique, Sofya: Editions de l’Académie Bulgare des Sciences, 1988. The Ambassador: A Historian. A Testimony of the Bulgarian–Greek Relations during the 80s, Sofya, 1996. Society, The City and Industry in the Balkans, XV th-XIX th Centuries, İngiltere, 1998.
Nikolai Todorov and His The Balkan City Hatice U⁄UR Abstract This is a short review of Todorov’s life and remarkable work The Balkan City. 14001900 in which he examines the social and economic history of the Balkan cities during the Otoman era. Keywords: Balkan City, Ottoman, Nikolai Todorov, Bulgaria.
Nikolai Todorov ve Balkan fiehri Kitab› Hatice U⁄UR Özet Bu yazı Nikolai Todorov’un kısa hayat hikayesini ve 1972 yılında Balkanskiiat grad ismiyle yayınladıktan sonra 1983’te The Balkan City, 1400-1900 olarak İngilizceye çevrilen ve Balkan şehir tarihçiliği alanında büyük önem taşıyan eserinin tanıtımını içermektedir. Anahtar Kelimeler: Balkan Şehri, Osmanlı, Nikolai Todorov, Bulgaristan.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
617
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 617-632
Türkiye’de fiehircilik Kongreleri Evren AYDIN*
Türkiye’de, 1977’den bu yana her sene düzenlenen şehircilik günü toplantılarının yanı sıra, şehirciliğimizi yakından ilgilendiren birçok konuda seminer, sempozyum ve kongreler düzenlenmekte ve başta şehir plancıları, yerel yönetimler olmak üzere birçok meslek grubunun istifade edeceği birikimler bir araya getirilmektedir. Bu çalışmada şehircilik ile ilgili önemli konuların tartışıldığı Türkiye Şehircilik Kongreleri ile Habitat II kent zirvesinde tartışılan konulara kısaca değinilecektir. Türkiye I. Şehircilik Kongresi Arjantinli akademisyen Prof. Carlos Della Paulera, 1949 yılında, “Dünya Şehircilik Günü” fikrini ortaya atar ve bu günün, şehircilik sorunlarının tartışıldığı bir uluslararası hatırlama ve düşünme günü olması niyeti ile, ilk toplantının 1950’de Buenos-Aires’te yapılmasını sağlar. Bu tarihten sonra, 8 Kasım her ülkede planlama sorunlarının tartışıldığı gün olarak kararlaştırılır. Türkiye’de Dünya Şehircilik Günü komitesi 1964’te kurulmuş ve başkanlığına K. Ahmet Arü getirilmiştir. 1977 yılına kadar mesajlar ile bu etkinliğe katılan Türkiye bu tarihten sonra sadece mesajlar ile yetinmeyerek Dünya Şehircilik Günü Türkiye Daimi Komite Sekreteryası’nı oluşturmuş ve 8 Kasım 1977’de eski Türk şehirlerine dair bir seminer ile ilk oturum gerçekleştirilmiştir. 1978, 1979 ve 1980 yıllarında İstanbul’da kolokyumlar şeklinde devam eden bu etkinliklere ilginin zamanla azalması, bir değişikliğe gidilmesi fikrini doğurur. Bu değişiklik Dünya Şehircilik Günü etkinliklerinin, şehir planlama eğitimi verilen üniversitelerin bulunduğu kentlerde dönüşümlü olarak yapılması kararıdır. Dünya Şehircilik Günü Türkiye Daimi Komitesi’nin bu kararı üzerine, ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, TMMOB, Şehir Plancıları Odası temsilcileri bir araya gelerek yapılacak olan etkinliğin komitesini seçer. Daha önceki şehircilik günü kolokyumlarında kurumsal temsil ön planda iken, 1981’den itibaren ilginç çalışmaları olanlara öncelik verilmiştir. Bildiri seçimindeki en önemli kriter, görgül araştırmalara dayanmış olmasıdır. İlk kez bu denli yaygın bir katılım olması, kent tarihlerinden çevre sorunlarına ve meslekî iş bölümüne kadar birçok konuyu içeren bildiri sunumları ve çok sayıda şe* İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Lisans Öğrencisi.
618
TAL‹D, 3(6), 2005, E. Ayd›n
hir araştırmasının yapılması gibi gelişmeler neticesinde, 1981 kolokyumu, sade bir şehircilik günü etkinliği olmaktan çıkar ve Türkiye I. Şehircilik Kongresi olarak anılmaya başlar. Bildiri sunanların sadece şehir planlamacıları olmaması ve değişik toplum bilim alanlarından katılımların gerçekleşmesi, birbirinden farklı birçok araştırma disiplinin dikkatlerini kent olgusu üzerine yoğunlaştırarak ciddi bir etkileşim sağlamıştır. 3 gün süren kongrede 68 kişi tarafından hazırlanan 54 tebliğ sunulmuştur. Böylesine yoğun bir etkinliği (kongre), her sene şehircilik gününde tertip etmenin zorluğu nedeniyle, Dünya Şehircilik Günü; 1981’den itibaren, her beş senede bir bir kongre, ara senelerde de kolokyum adı altında kutlanmaya başlanmıştır. Kongre ve kolokyumlar belirlenen bir tema etrafında gerçekleştirilmekteyse de, I. Şehircilik Kongresinde belli bir tema söz konusu değildir. Kongrenin zenginliğini sağlayan özelliklerden biri olan bu durum, aynı zamanda, Türkiye’nin kongre dönemine kadar geçen tarihinin çok boyutlu bir özetidir. Kongrenin oturum başlıkları; “Türkiye Kentlerinin Yapısı”, “Türkiye Kentlerinin Tarihi”, “Gecekondu-Konut”, “Kent İçi Ulaşım”, “Kent Planlama Tasarımının Eğitim Yöntemleri”, “İmar Planı Uygulamaları”, “Yerel Yönetimler ve Planlama Hukuku”, “Tarihsel Çevre Koruması”, “Çevre ve Kıyı Kullanımı” ve “Meslekler Arası İlişkiler Açısından Çevre Düzenlemede Uzmanlık Alanları Ayrışımı” olarak belirlenmiştir. Kongreyi -benzer tebliğleri bir arada değerlendirmek suretiyle- 8 başlık altında değerlendirmeyi uygun gördük. Kongrede sunulan bütün tebliğler 2 cilt olarak yayımlanmıştır.1 Türkiye Kentlerinin Yapısı Az gelişmiş ülkelerin metropolitenleşme süreçlerini inceleyen M. B. Kıray, sanayi öncesi yerleşmeleri Osmanlı örneğinde inceler (s. 1-11). M. Balamir, Türkiye’de kentleşmenin nüfus ile ilişkisini ve inşaat sektöründeki dalgalanmaları ve sebeplerini; nüfus hareketliliği, göç gibi unsurları ele alarak incelemektedir (s. 13-51). Yeryüzünde her şeyin bir sahibinin bulunduğunu, bu sahibin de ya herhangi bir kişi ya da kamu olduğunu vurgulayan F. Ü. Aren, özel mülkü açıklamaya gerek duymaz. Kamu malını ise sınırlı olandan sınırsız olana doğru sıralamaktadır (s. 55-65). Türkiye Kentlerinin Tarihi İzmir 1850 yılında gerçek bir vilayet olup, bir vali yönetimi altına girmiştir. R. Beyru; önce 1850’den önceki İzmir’in fiziki şartlarına değinir ve ardından da yabancı kaynaklara ve dönemin bazı gazetelerine dayanarak ortaya koyduğu İzmir’in, Osmanlı’nın en büyük şehirleri arasında bulunmakla beraber, pek de iç açıcı bir durumda olmadığını vurgular (s. 133-142). E. Derya; İstanbul limanın kuruluşunu anlattığı tebliğinde, limana olan ihtiyaç 1850’li yıllarda hissedilse de, gerek organizasyon yapılamaması gerekse de teknik araştırma ve yapı şekillerinin saptanamaması sebebi ile limanın 1882 Nisanından önce yapımına başlanamadığını belirterek limanı yapan şirket ile devlet arasındaki ilişkilere değinmektedir (s. 145-168). T. Çavdar kent içi ulaşımı1 Türkiye 1. Şehircilik Kongresi, Ankara: ODTÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, 1982.
Türkiye’de fiehircilik Kongreleri
619
nın gelişimini Şirket-i Hayriye örneği ile ele alır. Boğaziçi’nde düzenli gemi seferlerinin, 1851’de Şirket-i Hayriye’nin kurulması ile başladığını belirten Çavdar, Şirket-i Hayriye’nin tarihini anlatmaktadır (s. 169-181). Batıkent Ankara şehir merkezinin 15 km. batısında, 1035 hektarlık alan üzerinde 300.000 kişilik bir toplu konut projesidir. 1977-1980 dönemi belediyesinin hızla uygulamaya koyduğu proje, 1980 sonrasında da devam ettirilmiştir. Tebliğinde öncelikle siyasa sürecine değinen K. Göymen, bu süreci aşamalarına değinerek açıklamaktadır. K. Göymen tebliğinde son olarak, siyasanın izlenmesi ve değerlendirilmesi aşamasında ortaya çıkabilecek zorluklar üzerinde durmuş, bu safhada siyasanın özen gösterilmesi gereken etkilerine vurgu yapmış ve buna rağmen siyasanın tamamının veya bir kısmının başarısız olması durumunda da, bu başarısızlıkların sebebinin aranması gereken yerleri tespit etmeye çalışmıştır (c. II, s. 107-136). H. Ceylan, A. Çetinel ve S. Göksu, Ankara Gölbaşı’ndaki gelişmelere dikkat çekerek Gölbaşı planlama çalışmalarını değerlendirirler (c. II, s. 421-431). Trabzon kentinin uzun tarihine değinen E. Aysu; Trabzon’un Cumhuriyet sonrası nüfus dağılımını inceler ve bölgelerin, şehre katıldığı dönemleri belirlemeye çalışır (c. II, s. 181-205). Karadeniz Ereğlisi özelinde, toplumsal yapı-fiziksel yapı ilişkisi üzerine yoğunlaşan Y. Ünal, öncelikle, Ereğli’nin nüfus artışına değinir. Bu nüfusun mekânsal dağılımı, eğitimi, meslekleri üzerine bir araştırma yapmak suretiyle, Ereğli’nin Demir-Çelik fabrikası öncesi ve sonrasını mukayese ederek Ereğli’de meydana gelen değişimi net bir biçimde ortaya koymaya çalışır ve bu bölgedeki iş olanakları, fizik mekân vd. alanlarda nelerin yapılabileceğine dair önerilerde bulunur (s. 101-130). O. Kuntay Tokat kentinin gelişimini anlattığı tebliğinde, Tokat’ın Hititlerden başlayarak günümüze uzanan tarihine, Tokat ve çevresini bir bütün halinde ele alarak değinir ve Tokat ve çevre yerleşimlerinin, bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtir (s. 183-194). Amman belediyesinin, fakir vatandaşların barınma şartlarını iyileştirmek için başlatmış olduğu çalışma sürecine değinen L. Erder; yapılacak çalışmanın daha önce benzer bir çalışma yapılmamasından dolayı diğerlerinden farklı olduğunu ifade eder (s. 295). L. Erder; Ürdün’ün nüfusu hakkında malumatlar sunar ve Amman’ın tarihi hakkında bilgiler verirken de, şehrin büyüme sürecini Ankara’nın büyüme sürecine benzetir (s. 296). C. Ekler; tebliğinde, ulaşım planlamasında yöntem sorununa değinir ve ulaşımda en önemli sorunun, caddelerin gördüğü işlev ile sokakların gördüğü işlevin net olarak belirlenememesinin olduğunu belirtmektedir. Kent Planlama, Eğitim ve Tasarım Kişinin problem çözmek için kurgu yapabilme yeteneğine sahip olması gerektiğini belirten B. Denel, bu yeteneğin insana kazandırılabileceğini iddia eder. B. Özerdim, planlama ve çevre düzenleme olgusunun üç aşamada gerçekleştiğini vurgular. Bunlar; analiz, sentez ve sunuştur. En önemlisi, yapılacak ufak bir hatanın ileride telafisinin çok zor olduğu analiz safhasıdır. Özerdim, tebliğinin devamında, kentin çeşitli fiziksel unsurlarını (odak noktası, dalgalanmalar, sapma, iç ve dış bükey mekanlar, ahenk, davet, çıkmaz, Y tuzağı, kilit geçiş, çerçeve, heykel, kanatlar) üzerinde durarak resimler ile örneklendirir (s. 454-482).
620
TAL‹D, 3(6), 2005, E. Ayd›n
İmar Planı Uygulamaları T. Ünal, imar kanununun ve bakanlığın önemine dikkat çekmek için, dönemin milletvekillerinin ve Başbakanının konuşmalarından pasajlar aktararak konunun önemini farklı ağızlardan açıklar (c. II, s. 149-157). T. Gök, tebliğinde, kural dışı gelişen kentsel bölgeleri ele alır. İmar planlarında sanayi, ticaret, ikamet gibi bölgelerden bahsedilse de, imar hukukunda bir “bölgeleme” tanımının olmadığından bahseden Gök; bölgelemeyi, özellikle nazım planının yaptığını vurgular ve dış ülkelerdeki bölgeleme anlayışını ABD örneği ile açıklar. Gök, New York’un 1916’da, kentin düzensiz gelişimini önlemek için bölgeleme sistemine geçtiğini belirtir (c. II, s. 160). E. Kuntay; imar planlarının sadece toprak parçalarının kullanım biçimlerini gösteren tasarımlar olmadığını belirterek, çok daha kapsamlı bir imar hukukunun varlığından söz eder. İmar hukukunda, belediyeler ile bakanlığın konumunun zaman içindeki evrimine dikkat çeker ve bakanlık ile belediyeler arasında yetkilerin net olmadığını belirtir. Tebliğini, bu sorunlara ilişkin sorular ile tamamlar (c. II, s. 146). İmar planı çalışmalarındaki yöntemlerden biri olan, yarışma ile yapılan planları değerlendiren K. A. Aru; 1928’den itibaren yapılan şehircilik ve planlama yarışmalarını inceler ve pek de iç açıcı olmayan bir tablo koyar ortaya (c. II, s. 1-9). Ş. Aydemir, Z. Enön, S. Erkonak, O. Kuntay ve N. Ökten, Trabzon imar planını değerlendirdiler (c. II, s. 11-21). H. Kaptan, ‘İstanbul Metropoliten Alan İçinde Planlama Deneyimleri’ başlıklı tebliğinde, planlama beklentilerini özetler ve ulaşılabilecek hedefleri belirler (c. II, s. 63-79). Planlama konusu; Tuzla, Darıca, Soğanlık imar planlarının düzenlenmesidir. Z. Can ise; Antalya için hazırlanan imar planının geçirdiği sürece değinerek, imar planının kimlerin sorumluluğunda olduğunu hatırlatmış ve imar planının zorunluluğuna değinmiştir (c. II, s. 39-45). Yerel Yönetimler ve Planlama “Yerel özerklik; yerel yönetimlere, elektrik, su, sağlık, ulaşım gibi konularda etkinlik göstererek yerel ölçekte iyi bir hizmet verebilmeleri için tanınan bir haktır” (c. II, s. 86) diyen R. Keleş; tebliğinde, yerel yönetimlerin imar planlamasında ne derecede özerk olduğu ve ne derecede özerkliğin sağlanması gerektiği üzerinde durarak, yerel özerkliğin önemine değinmektedir. H. Ünlü tebliğinde, kısa bir tarihine değindiği belediyeciliğin, Cumhuriyet sonrasındaki gelişimini ele almıştır (c. II, s. 97-106). Bir hukukçu olan T. Sönmez; kamulaştırmanın hukukumuzdaki gelişimini irdelemenin gerekliliğini belirterek, kamulaştırma hakkının özel yasalarla verildiğini, bu yetkinin kaynağının Anayasa olduğunu ve Anayasa ile güvence altına alınan “özel mülkiyet” hakkını bir anlamda ortadan kaldıran en güçlü kamu tasarruflarından biri olduğunu belirterek kamulaştırmanın anayasal sorunlarına değinmektedir (c. II, s. 173-180). Tarihî Çevrenin Korunması Günümüzde korumanın, anayasada belirtildiği üzere “bir devlet politikası” olduğunu vurgulayan B. Çeçener; kültürel ve belgesel niteliği olan taşınmazların insanlığın ortak malı olduğunu, onun mülkiyetine sahip olmanın, kişilere, bu taşınmazları canlarının istediği gibi değiştirip yok etme hakkını vermeyeceğini vurgulamaktadır (c. II,
Türkiye’de fiehircilik Kongreleri
621
s. 255). Çeçener, 1848 yılında Fethi Ahmet Paşa’nın şahsî çabaları ile başlayan, 1973’te çıkan Eski Eserler Yasası’na kadar koruma sürecine değinerek, bu süreçte önemli bir basamak olan “Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu”nun (GEEAYK) 1951’de kurulmasına kısaca değinmektedir. Koruma konusunda karşılaşılan güçlükleri gruplandıran O. Üstünkök bu güçlükleri; ‘halkın ilgisizliği’, ‘yapı teknolojisindeki değişimler’, ‘hızlı ve düzensiz kentleşme’, ‘koruma işlemlerinin pahalılığı’, ‘koruma politikasının belirlenmesi’, ‘yeterli uzman bulunmaması’ şeklinde sıralayarak açıklamaktadır (c. II, s. 272-276). Ülkemizdeki dinî yapılar, surlar, kaleler gibi askerî gücü simgeleyen yapıların korunmasına, sivil mimarinin geleneksel kent dokusunun ve tarihî çevreyi oluşturan diğer önemli yapıların korunmasından daha fazla önem verildiğini belirten İ. Okyay; tarihsel çevre planlamasının, sadece saptama ve belgeleme değil, aynı zamanda bir geliştirme projesini de içermesi gerektiğini belirtir (c. II, s. 210). E. Yaşlıca; milli parklardaki aşırı kullanıma dikkat çekerek, doğa parklarının turizm amaçlı kullanılmasının tabiatı kirleterek değiştireceğini, önlem alınmaz ise geleceğe doğal bir miras bırakamayacağımızı vurgulamaktadır. Tebliğinin devamında da, Dilek Yarımadası ile ilgili olarak 1966, 1968, 1971 ve 1978 yıllarında hazırlanan planlara değinerek, bu planların “şans eseri” uygulanmamasının sevindirici olduğunu belirtmektedir (s. 408-418). E. Mardan ve N. Özgönül, ortak tebliğlerinde, çevre planlamadan sorumlu kurum ve kuruluşları belirleyerek, öngörülen önlemlerden geneli ilgilendirenleri açıklamakta ve ilgili kurum ve kuruluşları, bu önlemleri dikkate almaya çağırmaktadırlar (c. II, s. 283-301). Kentsel korumada önemli diğer bir faktörün de, hava fotoğrafları olduğunu belirten A. Özdural ve T. Kanık; bu sayede doğru, güvenilir, düzenli, alana dayalı, kontrole olanak tanıyan, çabuk elde edilir ve zaman içindeki değişimi izlemeye olanak tanıyan hava fotoğraflarının vazgeçilemez bir kaynak durumunda olduğunu belirtmektedirler (c. II, s. 303-325). Çevre ve Kıyı Kullanımı Ülke sınırlarının büyük bir bölümünün kıyı olması nedeni ile, “kıyı ve sahil planlaması” ayrı bir önemi haizdir. Kıyı’nın tanımını, coğrafî olarak yapabileceğimiz gibi ekolojik, boyutsal ve görsel, işlevsel kıyı tanımları da yapılabilir. H. Karabey, kıyının tanımını bu şekilde yaptıktan sonra kıyı planlamasındaki en uygun çözümü tartışır (c. II, s. 351-362). Meslekler ve Çevre Kent planlamasına ilişkin gelişmenin kronolojisine baktığımızda, başlangıcın, 1882 tarihli Ebniye Kanunu olduğunu görmekteyiz. 1930’da bütün belediyelere imar planı yaptırma zorunluluğu getiren kanunun, önemli bir kanun olduğuna dikkatleri çeken A. Ö. Özer ve Z. Akay, “Kent Planlama Mesleğinin Kurumsallaşması” başlıklı tebliğlerinde bu sürece değinmektedirler. Özer ve Akay, kent planlamaya ilişkin mevzuatın kronolojisi ile sonlandırdıkları tebliğlerinde, hasta düşen şehirlerimizin uzman kent planlamacılarına teslim edilmesi ve planlamacılığın kurumsallaşması gerektiğini vurgularlar (c. II, s. 463-472). C. Yurteri ve S. Soyupak; çevre planlamasında çevre mühendislerinin ko-
622
TAL‹D, 3(6), 2005, E. Ayd›n
numuna değinerek, çevre mühendislerine düşen görevleri açıklamaktadırlar. P. Ateş, peyzaj mimarisinin Türkiye’deki gelişimini anlatarak başladığı tebliğinde, peyzaj mimarlarının bu konudaki önemine değinmektedir ( c. II, s. 483-491). Türkiye II. Şehrcilik Kongresi Dünya şehircilik günü çerçevesinde düzenlenen Türkiye II. Şehircilik Kongresi; 68 Kasım 1986’da T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve İstanbul Anakent Belediyesi’nin katkı ve desteği ile Mimar Sinan Üniversitesi Dünya Şehircilik Günü Türkiye Daimi Komitesi tarafından düzenlenmiştir. Kongrenin üst başlığı “Türkiye’de İmar Hareketlerinde Yeni Dönem” olarak belirlenmiştir. Kongre’den önceki son imar değişikliği 03.05.1985’te kabul edilen ve 09.05.1985 gün 18749 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 3194 sayılı kanundur. Bu imar kanununa bağlı 4 yönetmelik ve her belediyenin kabul etmiş olduğu imar yönetmelikleri, imar kanununa ciddi düzenlemeler getirmektedir. Kongre’de bu konu ile ilgili 3 ayrı seminer düzenlenmiştir. 1. Metropoliten Kentlerde İmar hareketleri, 2. Diğer kentlerde imar hareketleri, 3. Belediye sınırları ve mücavir alan dışındaki imar hareketleri. Kongrede sunulan tebliğler 1987’de tek cilt olarak yayımlanmıştır.2 3194 sayılı İmar Yasası, 28 yıllık 6785 (1605) sayılı yasa ile belirlenen imar sistemini geniş ölçüde değiştirmektedir. Yeni yasa ile plan yapma ve onama yetkisi, valiliklere ve yerel yönetimlere verilmekte, yerel yönetimlere yeni kaynak imkanları sunulmakta ve şantiyeye dönen ve düzensiz şehirler ortaya çıkmaktadır. Metropoliten kentlerde imar hareketliliklerini ele alan ilk seminerde T. Ünal, büyük şehirlerimize yeni bir bakış açısı getirilmesi gerektiğini vurgulayarak, gerekli yasal zeminin 3194 sayılı İmar Yasası ile gerçekleştiğini belirtmektedir (s. 44-48). İlk seminerin devamında İstanbul ve Ankara Büyükşehirlerinden birer temsilci, verdikleri örnekler ile büyükşehirlerimizin mevcut durumuna değinmekte, yapılanlar ve yapılması gerekenler konusunda fikirler vermekte, şehircilik mevzuatını oluşturan kanunlara değinerek bu kanunların birbirleri ile çeliştikleri noktalarda çözüm önerilerinde bulunmaktadırlar. M. Çubuk, E. Taneri, C. Fındıkçıoğlu ve A. Eryoldaş; tebliğlerinde, şehircilik mevzuatı ile ilgili yasaları ele alarak, bu yasaların birbirleri ile çeliştikleri noktaları, yasalardaki boşlukları ortaya koymakta ve İstanbul örneğindeki uygulamalardan çıkabilecek sonuçları tartışmaktadırlar (s. 59-73). Y. Gürsel, İstanbul’daki (s. 7073), A. Uzel ise Ankara’daki (s. 74-78) imar hareketlerini örnekler ile açıklamaktadır. N. Vidinlioğlu, Büyükşehirlerin imar yetkilerinin tarihî süreçteki gelişimini açıklamaktadır (s. 79-83), H. Kaptan ise Şişli’deki imar uygulamalarını anlatmaktadır (s. 84-88). İkinci seminerde ilk söz alan G. Ertaş, eski ile yeni yasa arasındaki farklılıklar üzerinde durmuş ve yeni yasayı değerlendirmiştir (s. 94-99). İ. Gülgeç, imar planlamasında İller Bankası’nın konumuna değinmekte (s. 100-105), Ş. Aydemir yeni yasadan do2 Türkiye II. Şehircilik Kongresi, Ankara: Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 1987.
Türkiye’de fiehircilik Kongreleri
623
ğan sorumlulukları ele almaktadır (s. 112-114). H. Ünlü, bölgesel gelişme açısından Marmara bölgesinin önemini belirtmekte ve bu bölgedeki planlama çalışmalarını değerlendirmektedir (s. 116-120). E. Aysu, Y. Ünal ve Z. Görgülü, imar planlamasındaki sorunları belirtip örgütlenme, planlama ve yasadaki eksiklikler üzerinde durmaktadır (s. 121-126). Son seminerde F. Eke, H. İlgen, Ü. Özcan ve V. Özbilen, belediye sınırları dışındaki imar faaliyetlerinin gelişimini, “1975 Öncesi”, “1975-1986 Arası” ve “Yeni Yasa Sonrası” başlıkları altında ele almış ve yeni imar kanununu değerlendirmiştir (s. 128-137). 3194 sayılı İmar Kanununu değerlendirerek, belediye ve mücavir alan dışındaki yetkili kurumları belirten. C. Güler, tebliğini, yeni yasanın getirdiği değişikleri sıralayarak bitirmektedir (s. 138-149). Son seminer B. Demircan’ın 3194 sayılı yasa uygulamalarını (s. 152-154) ve Ü. Özcan’ın imar faaliyetlerini değerlendirdiği tebliğleri ile sona ermektedir (s. 155-159). Kongre sonunda yapılan değerlendirmeden de anlaşılmaktadır ki, imar mevzuatı ve planlama konusunda henüz bir kurumsallaşmaya gidilememiştir. Türkiye III. Şehircilik Kongresi III. Şehircilik Kongresi, XV. Türkiye Şehircilik Günü etkinliği olarak 6-8 Kasım 1991’de İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü tarafından düzenlenmiştir. Kongrede “Türkiye’de Şehirciliğin Gelişiminde Son 30 yılın Değerlendirilmesi” ana başlığı ile şehirciliğimiz masaya yatırılmıştır. Özellikle son 30 yılın dikkate alınmasının sebebi, planlı kalkınma programlarının yapıldığı dönemde, şehirciliğimizin muhasebesinin yapılması ve yapılan planların ne ölçüde başarılı olduğunun gözden geçirilmesi arzusudur. Kongrede sunulan tebliğlerin sayısının fazla olması ve benzer konulardaki tebliğlerin az olması nedeni ile oturumlara herhangi bir başlık verilmemiştir. Oturumlarda benzer konular bir araya getirilmeye çalışılmışsa da, çoğunda başarılamamıştır. Kongrede sunulan tebliğler yayımlanmıştır.3 Tebliğlerin yedi tanesi, basım tarihine kadar düzenleme komitesine ulaşmadığı için kitapta yer almamaktadır. Kongrenin giriş tebliğlerinde önce R. Keleş (s. 9-16) ve ardından da İ. Tekeli; planlı dönemin bir değerlendirmesini yaparak kent hakkında geliştirilen kuramların pratiğe nasıl yansıdığını incelenmektedir (s. 17-25). İller Bankası’nın imar planlaması sürecindeki konumuna II. Kongrede değinilmişti idi. III. Kongrede ise, bu görüşler, İ. Gülgeç tarafından genişletilerek ve tablolarla desteklenerek ele alınmıştır (s. 26-34). R. Beyru, İzmir’de planlamanın son 30 yılını ele almış ve İzmir’de planlama konusunu tüm detayları ile anlatmıştır (s. 78-89). Son 30 yılda planlamada yaşanan düzensizlikler kongrede değerlendirilen önemli konularından biriydi. Mimar Sinan Üniversitesi, Türkiye’de planlama sürecinin son 30 yıllık sürecini ele almıştır (s. 91-112). Yıldız Teknik Üniversitesi (s. 182-190) ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi (s. 208) adına sunulan tebliğlerde, bu üniversitelerin planlamaya katkılarına ve gözlemlerine yer verilmiştir. Planlamada son 30 yılda etkin olan kurumlar, görevleri ve görevlerini ne 3 Türkiye 3. Şehircilik Kongresi, DEÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İzmir, 1991.
624
TAL‹D, 3(6), 2005, E. Ayd›n
ölçüde yerine getirdikleri tartışılan diğer bir konuyu teşkil etmektedir (s. 114-134). Şehirciliğimizin gelişiminde sosyal bilimlerin rolü üzerinde durularak, sosyal bilimcilerin sorumluluğuna E. M. Işıkpınar tarafından değinilmiştir (s. 145-150). A. T. Karaçorlu, tebliğinde kent plancısının işlevini belirtmiş (s. 154-158), imar planlarının mülkiyet sahiplerini nasıl etkilediği üzerinde duran Ş. İnankul, taşınmaz malların yasalar karşısındaki durumuna değinmiş ve yasalardaki boşlukları vurgulamıştır (s. 159-168). Y. B. Ergen planlama mevzuatını oluşturan yasalar arasındaki ilişkiyi ve çelişkileri ele alırken (s. 169-174); D. Erol ve C. Erol, yerel ile merkezî yönetim arasındaki yetki sorununu, TBMM tutanakları ve GAP Projesi imar uygulamaları örneğinde, değerlendirmiştir (s. 175-181). O. Kuntay, karşılaştığı planlama sorunlarını ve planlamada başarısızlığın sebeplerini zikretmiştir (s. 205-207). H. Kaptan, ulaşımda son 30 yılda yaşanan değişimlere değinmiş ve ulaşımda kullanılan vasıtaların değişmesinin, şehrin ve trafiğin değişmesine etkisini ortaya koymuştur (s. 227-233). A. Uzel son 30 yılda kentleşme ve şehircilik anlayışını değerlendirmiş ve Çukurova Kentsel Gelişme Projesini, planlama-uygulama ilişkileri içinde ele almıştır (s. 234-247). Ş. Ergin, S. Sevinç ve G. Alpaslan İzmir Karşıyaka’da uygulanmaya çalışılan “açık-yeşil alan” oranının formüllerini vererek bu formüllerin nasıl uygulanacağını anlatmışlardır (s. 248-255). N. Ökten, mahalle ölçeğinde imar planı uygulamalarına Trabzon’un Kemerkaya Mahallesi örneğinde değinmiştir (s. 258-268). M. Ocakçı, İstanbul’da imalat sanayinin gelişimini ve değişimini ele alarak imalat sanayine ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur (s. 269-276). S. Erdoğan, Ankara’daki tekstil ve hazır giyim sanayinin özelliklerini ve bu sanayide çalışan işçi profilini değerlendirmiştir (s. 279-284). Kentsel planlamada istenilen hedefe ulaşamamanın sebeplerinden birinin, tasarım ilkeleri ve finansman parametrelerinin yeterli düzeyde dikkate alınmaması ve belirlenememesi olduğunu belirten G. Özaydın ve L. Özaydın, tasarım ilkelerinin gerekliliği üzerinde durmuşlardır (s. 286-295). G. Ertaş, Türkiye’de turizm planlaması ve karşılaşılan zorluklar üzerinde durarak önemli turizm gelişim projelerine değinmektedirler. Turizm hakkındaki diğer bir tebliğin sahibi olan P. Korça, turizm konaklama tesislerinin dağılımını tablolar eşliğinde sunmuştur (s. 306-316). I. Kırzıoğlu, Palandöken Dağları’nda turizm geliştirme programları üzerinde durmuş ve projenin kış turizm merkezlerine örnek olabilecek bir çalışma olabileceğini belirtmiştir (s. 318). İ. Büyükdoğan, Edirne’nin tarihî dokusunun günümüz yerleşim alanları ile ilişkisini ele almıştır (s. 330-334). R. Erdem, tarihî eserlerin korunmasındaki en önemli problemlerden biri olan “ekonomik” problem üzerinde durarak, belirli zaman dilimlerinde tarihî eserlerin onarımı için ayrılan miktarlara ve koruma için fon ayıran kurumlara ilişkin bilgiler vermektedir (s. 335-344). N. Görer ve N. Gültekin; kültürel mirası koruyarak turizm planlamasının beklentilerine karşılık verebilecek bir planlama yaklaşımını irdelemiş ve bir yöntem araştırması yapmışlardır (s. 356-362). G. Gezim ve P. Kiper, kıyılara ilişkin yasal düzenlemeler ile kıyı planlama sorununu masaya yatırırken (s. 363-368); A. S. Sert, kıyı mevzuatının tarihsel gelişimini sunmuş ve diğer yasaların, Kıyı Yasası ile çeliştikleri noktalara açıklık getirmeye çalışmıştır (s. 383-394). Z. T. Karaman, belediyelerin sorunlarını (s. 370-381), B. Erdican yerel yö-
Türkiye’de fiehircilik Kongreleri
625
netim ile merkezî yönetim arasındaki ilişkiyi (s. 398-400) ele almışlardır. Kent kültürü ve kentlileşme üzerinde duran A. Sözer, kent kültürüne sahip bir nesil yaratılması gerektiğini belirtmiştir. O. Ekinci, planlamada kültürel kimlik üzerinde (s. 404-412), Y. Yaman ise hemşerilik bilinci üzerinde durmuşlardır (s. 413). K. Türkoğlu, gecekondu meselesindeki gelişmeleri aktarmış ve gecekondu meselesinin ıslahı ve sorunlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur (s. 414-426). H. Türkoğlu toplu konut politikalarına değinmiş (s. 443-449), H. Koç toplu konut kooperatiflerini incelemiş (s. 433441), F. Çetinkaya ise, büyük bir toplu konut projesi olan Batıkent Projesi üzerinde durmuştur (s. 451-456). Kongrenin değerlendirme bölümünde kongreden çıkarılan sonuçlar incelendiğinde; planlama, şehircilik hukuku, imar kanunları, bilim-ahlak etkinliği, turizm, tarihî doku gibi şehirciliğimizi ilgilendiren konularda istenen noktaya henüz ulaşılamadığı görülmektedir. Türkiye IV. Şehircilik Kongresi “Kent, Kültür ve Toplumsal Uyum”un ana başlık olarak belirlendiği kongre, 6-8 Kasım 1996’da Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü tarafından düzenlenmiştir. Kongre 9 oturumda gerçekleştirilmiştir. Bu oturumlar, “İstanbul ve Toplumsal Uyum”, “Kent Kültürü ve Demokrasi”, “Kentsel Sorunlar ve Arayışlar”, “Toplumsal Uyum İçin Sosyal Arayışlar”, “Toplumsal Uyum İçin Kültürel Arayışlar”, “Toplumsal Uyum (Öğrenci Paneli)”, “Kent ve Demokrasi Arayışları”, “Habitat II Değerlendirmesi” ve “Panel Sonuçlarının Değerlendirmesi” olarak belirlenmiştir.4 Sunuş bildirisinde M. Çubuk; kentlerimizin sosyal ve ekonomik durumlarını değerlendirerek, kentlerimizde kültürün aktarılmasında mekânın fonksiyonuna değinmektedir. Bir kent kültürünün gerekliliğine ve nasıl gerçekleşeceğine değinen Çubuk, Devlete ve plancılara düşen görevleri hatırlatmaktadır (s. 29). S. Erkün’ün İstanbul’u şiirlerle anlattığı tebliğinde, çarpık kentlerimizin politik nedenlerini ele almaktadır. V. Dökmeci ve S. Konuk; İstanbul’a gelen göçü değerlendirmekte ve illere, bölgelere göre göç oranlarını belirterek bu göçün İstanbul üzerindeki dağılımını incelemektedir (s. 49-53). V. Dökmeci, A. Uyar, U. Kılıçkaya, üç büyük şehrimizde5 yaşam kalitesini sosyal uyuma göre değerlendirerek bu şehirlerimizdeki eğitim, su, sağlık, trafik gibi fonksiyonları kıyaslamaktadır (s. 55-58). Kültür yapısının konut yapılaşmasına etkisinin tartışıldığı oturumda, bölgelere göre konut tipleri üzerinde durulmakta, örnek olarak İstanbul’a saçak konumunda bulunan Gebze verilmektedir. E. M. Işıkpınar insan dayanışmasını kent, kültür ve demokrasi kavramları ile ele almaktadır (s. 79-87). O. M. Dede ve T. Çalgüler bilgi toplumuna geçişte kent kültürünün uyum sorunlarını ele aldıkları tebliğlerinde, geçiş sürecindeki değişimleri incelemektedirler (s. 89-106). Sanayi toplumu ile bilgi toplumu arasındaki farklılıkları tablo ile açıklayan Dede ve Çalgüler, bilgi toplumunda kent kültürünü etkileyen fak4 Türkiye IV. Şehircilik Kongresi, Ankara: TMMOB, Şehir Plancıları Odası, 1998. 5 İstanbul, Ankara ve İzmir.
626
TAL‹D, 3(6), 2005, E. Ayd›n
törlere işgücü, aile, eğitim ve mekân açısından değinmektedirler. Gıyabında bildirisi sunulan B. Toker, kentleşmenin temel unsurlarını kısaca belirtmekte ve kentsel kültür oluşumunun önündeki engellerin nasıl aşılacağını maddeler halinde sunmaktadır (s. 112-115). F. Aydoğan; kent, kentleşme, kentlileşme ve gecekondu kavramları çerçevesinde gecekondu mahallelerinde yaşayan kitlelerin sosyolojik tahlillerini, yapılan anketlerin sonucuna dayanarak değerlendirmektedir (s. 131-143). E. Yaşlıca, E. Tanrıvermiş ve G. Güneş; ilk çağlardan itibaren farklı kültürlerin ve toplumların bahçe düzenleme sanatlarını ve özelliklerini çalışmalarına konu edinmişlerdir (s. 147166). A. Aksoy, İstanbul’da istihdam üzerindeki değişim ve kutuplaşmayı, Frederick Ebert Vakfı için yürüttüğü araştırmasının sonuçlarından yola çıkarak analiz ederken (s. 193-198); Musevi S. Ovadia, kentlerdeki azınlıkların durumunu, şahsî tecrübesinden hareketle değerlendirmiştir (s. 198-202). Kültürel bölünmeyi, İslamcı yaşam biçimi içinde değerlendiren R. Çakır; bu kitlenin de kendi içerisinde bir üst tabaka oluşturarak bölündüğüne ve dinsel bir kutuplaşmanın içinde ekonomik bir kutuplaşmanın mevcudiyetine dikkat çekmektedir (s. 202-205). M. Özbek ise Kürt göçünü, bu göç sonucu ortaya çıkan sorunları ve Kürtlerin bu konudaki taleplerini gündemine almıştır (s. 205-208). M. Da Costa Lobo’nun planlama üzerine yaptığı kısa bir sunumdan sonra sözü alan D. Kuban; kent kavramının nasıl değerlendirilmesi gerektiğine değinerek, kentlerimize yönelik çalışmalarda sürdürülebilir bir anlayışın hakim olması gerektiğini belirtmektedir. A. Köksal bir kültürün kendisini yeniden üretip üretemediğini İstanbul örneğinde incelerken, H. Süher, demokratikleşme sürecinde kentlerin önemine dikkat çekmektedir. H. Yavuz ise toplumsal uyum için farklılaşmanın ve özerkleşmenin önemini vurgulayarak, bu faklılıkların aidiyet ve kimlik düzleminde ortaya çıkabileceğinin üstünde durmaktadır (s. 240-242). Demokrasinin temellerini, kent kavramı çerçevesinde açıklayan N. Öktem, göçebe ve yerleşik toplumun özelliklerine değinmektedir (s. 294-297). İ. Bilgin, XI. yüzyıla kadar geriye giderek Avrupa’daki şehir olgusunu incelemekte ve büyük şehirlerin kuruluşunda demokrasinin etkinliğini vurgulamaktadır (s. 298-301). İ. Alaton demokrasi ile üretim arasındaki ilişkiyi ekonomik gerekçelerle açıklamaktadır (s. 302-306). Kongre çerçevesinde düzenlenen öğrenci panelinde 5 üniversiteden (ODTÜ, İTÜ, YTÜ, DEÜ, MSÜ) 6 öğrenciye, “Kent, Kültür ve Toplumsal Uyum” üzerine kısa birer konuşma yapmaları için söz verilmiştir. Kongrenin devamında Habitat II ve IV. Şehircilik Kongresi’nin sonuçlarının değerlendirilmesi yapılmıştır. Türkiye V. Şehircilik Kongresi IV. Kongre sonrasında Dünya Şehircilik Günü Daimi Komitesi, düzenlenen bir protokol ile TMMOB Şehir Plancıları Odası’na taşınmıştır. V. Kongre, düzenlenen 4 kolokyumun ardından, Şehir Plancıları Odası tarafından düzenlenen ilk kongre olma özelliğini taşımaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne aday olarak kabul edilmesinden sonra Şehir Plancıları Odası, kongrenin konusunu “Avrupa Birliği Süreci ve Planlama” olarak belirlemiş ve kongreyi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Şehir ve Bölge Planlama Bölümü ile birlikte düzenleme kararı almıştır.
Türkiye’de fiehircilik Kongreleri
627
Kongrenin alt başlıklarını “AB Süreci ve Planlama Eğitimi”, “AB Süreci ve Kent Planlaması”, “AB Sürecinde Bölgesel Kalkınma Politikaları”, “AB Süreci ve Çevre Politikaları”, “AB Süreci, Kent Yönetimi ve Karar Alma Süreçleri” oluşturmaktadır.6 Giriş bildirisinde İ. Tekeli, AB’nin 1958 Roma Antlaşması ile başlayan resmî tarihine kısaca değinir ve Türkiye’nin 1959’daki başvurusu ile başlayan sürecin geleceğini değerlendirir (s. 45). AB Süreci ve Planlama Eğitimi G. Tankut’un başkanlığını yaptığı ilk oturumun temasını “AB Süreci ve Planlama Eğitimi” oluşturmaktadır. S. Göksu; AB’ye üye olacak bir Türkiye’nin AB ülkelerindeki planlama eğitimlerini taklit etmek yerine, alternatif bir eğitim anlayışın geliştirilmesinin gerekliliği üzerinde durur (s. 54). Planlamanın pratiğe yansımasındaki sorunlara da değinen Göksu, planlamanın toplum ile ilişkisinin de sorunlu olduğunun altını çizer (s. 56) ve AB sürecindeki Türkiye’de planlama eğitiminin nasıl olması gerektiğini ifade eder. Gazi Üniversitesi adına sunulan bildiride, Avrupa ve Türkiye’deki planlama eğitiminin mevcut durumuna ve yeniden yapılanmasına yönelik çalışmalar incelenmekte, AB çerçevesinde yürütülen Socrates, Leonardo Da Vinci, gençlik programları üzerinde durulmakta, yükseköğretimde ileriye yönelik yapılacak çalışmalara değinilmektedir. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) 1963 yılında başlayan Şehir Planlama eğitiminin, çok yeni bir bilim dalı olduğunu belirten H. B. Yakar ve Z. Yenen, bu durumun doğurduğu zorluklar üzerinde durmaktadırlar (s. 84-88). Z. M. Enlil; 25 Mayıs 1998 Sorbonne Bildirgesi ile belirlenip, 19 Haziran 1999 Bologna Bildirgesi ile geliştirilen Yüksek Öğretimde Avrupa Alanı [“European Higher Education Area”] sürecine ve bunu takip eden 2001 Salamanca, Prag ve Göteborg konvansiyonlarında atılan adımlara değinmektedir. Bu sürecin İngiltere’deki planlama eğitimine yansımasını inceleyen Enlil, eğitim sürecinin bileşenlerini açıklamaktadır. İstanbul Teknik Üniversitesi adına sunulan bildiride AB kapsamında planlama yapan birliklere (RSAI, ERSA, AESOP, ECTP, RTPI) değinilerek, genel olarak Türkiye’de bölge planlama ve İTÜ’de bölge planlama eğitiminin tanıtımı yapılmaktadır (s. 111-123). AB Süreci ve Kent Planlaması Ç. Keskinok, “Türkiye’de Kent Planlamasının Sorunları ve AB Süreci” isimli bildirisinde, AB’nin mekânsal planlama dayanaklarına değinmekte ve AB’nin mekânsal planlamasının, Türkiye için bir anlam taşımadığının altını çizerek karşıt bir görüş sunmaktadır (s. 129-137). Y. Oral ve S. Ecemiş; AB sürecinin Türkiye’deki metropoliten planlamanın kurumsallaşması üzerindeki etkilerini ele alarak, Türkiye’de metropoliten planlama çalışmalarını sistemleştirmek ve kurumsallaştırmak için atılması gereken adımları belirtmektedir (s. 161-167). 6 Türkiye V. Şehircilik Kongresi, Ankara: TMMOB, Şehir Plancıları Odası, 2001.
628
TAL‹D, 3(6), 2005, E. Ayd›n
F. E. Tanrıkulu; mekânsal planlama, yerel yönetimler ve İller Bankası’nın yerel yönetimler ile ilişkisini belirterek İller Bankası’nın AB sürecindeki konumuna değinmektedir. (s. 169-175) AB Sürecinde Bölgesel Kalınma Politikaları ve Planlama AB’ye aday ülkelerin AB bölgesel politikalarına uyum sürecini Polonya, Slovenya ve Çek Cumhuriyeti örneğinde ele alan F. Ç. Oralalp, bu ülkelerin üye oldukları takdirde yapısal ve uyum fonlarından yararlanabilme şartlarına değinmektedir (s. 183-194). İ. Dinçer, AB’nin bölgesel politikaları üzerinde durarak, bu amaca yönelik oluşturulan fonlara ve bu fonların kullanıldığı alanlara işaret etmektedir. Yapısal fonlar için hedef bölgeler üzerinde durulmakta ve Türkiye’de bölgesel farklılıklardan doğan problemler incelenmektedir (s. 202). H. Özgür ve S. Azaklı; Türkiye’deki kırsal alan sorunlarına, kırsal kalkınma modellerine, AB’nin kırsal kalkınma politikalarına ve Türkiye-AB arasındaki kırsal kalkınma politikalarının farklılıklarına değinmektedirler. AB Süreci ve Çevre Politikaları Bu oturumda; AB’nin temel hukuk belgelerindeki çevre kavramı üzerinde durulmakta, AB’nin çevre örgütlenmesi ve çevre eylem programları incelenmektedir. Türkiye’de çevre hukuku sorunları ve politikaları üzerinde durularak aday ülkeler ile AB arasındaki çevresel özelliklere işaret edilmektedir. AB’nin çevre politikasına uyum için öngörülen dönüşümler ve bu dönüşümlerin kısa-orta vadedeki öncelikleri belirlenerek 2001 yılı içerisinde gerçekleştirilen çalışmalar üzerinde durulmaktadır. N. Görer, AB çerçevesinde kıyı alanlarının korunmasına ilişkin politikalara değinerek Türkiye’de kıyı alanlarında yapılan yönetim planlarını değerlendirmektedir (s. 309-316). M. Gürkan, kültürel mirasın korunmasında AB projeleri, özellikle de MEDA’nın finanse ettiği programlar ve içerikleri üzerinde durmakta ve Kültür Bakanlığı’nın bu programlara katılımını değerlendirmektedir (s. 321-325). AB Süreci, Kent Yönetimi ve Karar Alma Süreçleri E. Göral, yeni bir prosedür olan sübzidiaite [yetkilendirme] üzerinde durmakta ve bu ilkenin tanımını ve önemini belirtmektedir (s. 330-336). Sivil Toplum Kuruluşlarının [STK] AB sürecindeki yeri üzerinde değerlendirme yapan P. K. Shehrin, AB ülkelerindeki STK’ların faaliyetlerini anlatmaktadır. (s. 353-361) IV. Kongre’de başlatılan öğrenci paneli uygulaması V. Kongre’de de devam etmiş ve herbiri farklı üniversitelerden 9 öğrenciye “AB Süreci ve Planlama” konusunda söz hakkı verilmiştir. Kongre, başkanlığını Korel Göymen’in yaptığı genel değerlendirme paneli ile sona ermiştir. HABİTAT II “Kent Zirvesi İstanbul” Türkiye’de düzenlenmiş önemli şehircilik toplantılarından biri olan HABİTAT II, 312 Haziran 1996’da İstanbul’da, Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenmiştir. 10 gün boyunca süren toplantılarda 9 konu başlığı belirlenmiş ve her gün, fark-
Türkiye’de fiehircilik Kongreleri
629
lı bir başlık altında şehirciliğimiz ve şehirciliğimizi ilgilendiren birçok konu masaya yatırılmıştır. Son gün kongrenin genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Kongrenin oturum başlıkları “Şehir, Aile, Kadın ve Ev”, “Şehir, Din ve Kültür”, “Şehir ve Farklı Kimlikler, Çok Kültürlülük”, “Şehir Ulaşım ve Çevre”, “Su Arzı ve Farklı Kültürlerde Su Kullanımı”, “Şehir ve Çocuk”, “Şehir ve Gençlik; Uyuşturucu-Akıl Hastalıkları”, “Şehir Planlaması”, “Şehir ve Nüfus” ve “Genel Değerlendirme” olarak belirlenmiştir.7 Şehir, Aile, Kadın ve Ev M. A. Enis, dinî ve fizikî açıdan su meselesini ele almaktadır (s. 13-18). İ. Gelani, şehir planlamada nebevî sisteme atıfta bulunarak, planlamada dinî bir alternatif sunmaktadır (s. 19-22). Şehirli aile ve kadın sorununa eğilen I. Hadzic, kendi memleketi olan Bosna’dan örnekler vererek, aile yapısının savaş sürecindeki konumuna değinmektedir. (s. 23-25) Suudi Arabistan’daki kadınların eğitim sorunu üzerinde duran N. Abdelmogney Said, kadınların iskân ve gelişme sürecindeki konumunu belirtmektedir. (s. 26-32) Ailenin evsizliğini fizikî ve metafizik (gaybî) olarak değerlendiren C. Aktaş, özellikle fizikî açıdan evin taşıması gereken anlam üzerinde durmaktadır. (s. 33-40) Aile yapısının korunması üzerinde duran H. Hatemi, bu konudaki anayasal eksikliklere değinmektedir (s. 41-53). Şehir, Din ve Kültür “İnsan Şehri: İman Şehri” başlıklı tebliğinde, insanın şehre şekil verdiği gibi şehrin de insana şekil verdiğini belirten P. Manzur, şehir kavramının Yunanlılarla başlayan süreci üzerinde durarak İslam’ın site anlayışına değinmektedir (s. 63-77). A. H. Koshak; cami, okul, ev tasarımında dikkat edilmesi gereken İslamî esaslara dikkat çekmektedir (s. 78-95). M. Gazali İslam şehirlerinin kültürel ortamına değinmekte, S. Özkan dünyanın en büyük mimarlık ödülü olan “Ağa Han Mimarlık Ödülü”nü tanıtmaktadır. (s. 104-108) M. Armağan, “Dişi ve Erkek Şehirler” başlıklı tebliğinde, dişi (üreyen) şehirler üzerinde durmaktadır (s. 109-111). N. Gürdoğan, “Şehirlerin Farklı Dinî Kimlikleri” başlıklı tebliğinde, İslam şehirlerinin fizikî yapısı üzerinde kısa bir değerlendirmede bulunmaktadır (s. 112-114). N. Cebeci, Sanayi Devrimi ile başlayan şehir kirliliğinin “sürdürülebilir kalkınma” ile değil, insanın varoluş gayesini anlaması ile mümkün olacağının üzerinde durmaktadır (s. 122-127). İ. Canan, insan-medeniyet, şehir-medeniyet ilişkisi üzerinde durmakta ve Hz. Peygamber’in şehirciliğine değinerek ideal bir şehir tanımı yapmaya çalışmaktadır. M. Aydın, çevre ile ilgili ayetlerden hareketle İslam’ın çevre konusundaki hassasiyetini anlatmaktadır (s. 149-154). Şehir ve Farklı Kimlikler, Çok Kültürlülük J. Shera, İngiltere’de farklı dinlerin bir arada yaşama tecrübesine değinerek, postmodern çağın hoşgörüsünden istifade edilmesi gerektiğini belirtmektedir (s. 157). Z. 7 HABİTAT II, Kent Zirvesi, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1997.
630
TAL‹D, 3(6), 2005, E. Ayd›n
Serdar, çokkültürlülük kavramını eleştirerek, siyasî, ekonomik ve diğer iktidarlara eşit ulaşma fırsatının olmadığı bir yerde çokkültürlülükten bahsedilemeyeceğini bildirmektedir (s. 167-168). H. Nooreddin, İslam şehirlerinde boşluk tasarımı ve ara geçişler için kullanılan el-fina denilen düzenlemeye değinmektedir (s. 169-178). İ. Musa ırkçılığın tarihini ve ırkçılığın neden olduğu sorunları, Güney Afrika’yı örnek vererek incelemektedir (s. 180-185). B. Eryılmaz, İstanbul’un çok kimlikli yapısı üzerinde durarak, birçok dinin bir arada yaşama tecrübesinin temellerine inmektedir (s. 186-189). “Şehir Yönetimi” isimli tebliğinde merkeziyetçi ve adem-i merkeziyetçi bir yönetim yapısına değinen Ö. Dinçer, geleneğinden kopmuş bir toplumun yeni kavramlı değerler ile parçalanmasının olumsuzluğuna dikkat çekmektedir (s. 190-195). E. Mahçupyan; şehirlerin, iktisadî ve kültürel kimliğin kurulmasındaki önemine değinerek, şehrin büyümesi ile bu iki bağın çeşitlendiğine, dolayısı ile koşulların sağlanması için bireyler arasında bir sözleşmenin gerekliliğine işaret etmektedir (s. 201-205). Ekolojik kriz üzerinde duran M. Abdulkadir; krizin sebeplerine ve köklerine inerek İslam’ın tabiata bakışını değerlendirmekte ve İslamî bir bakış açısı ile çözüm önerilerinde bulunmaktadır (s. 210-223). Şehir, Ulaşım ve Çevre L. Aerberhard, Zürih merkezli İnşaat İşleri Temel Araştırmalar Enstitüsü’nün geliştirdiği fuar-ticaret merkezli “şehir” projesini tanıtarak her yapı birimi için gerekli alan ve maliyeti vermektedir. Şehrin tabiat ile uyum problemleri üzerinde duran M. W. Davies, tabiat anlayışımızın sorgulanması gerektiğini ifade etmektedir (s. 238-239). Şehirlerdeki hava kirliliği meselesine eğilen M. Öztürk, sorunun çözümü için tavsiyelerde bulunmaktadır (s. 272-275). İstanbul’un kent içi ulaşımına değinen M. Kantarcı ise toplu ulaşım konusunda atılması gereken adımlar üzerinde durmaktadır (s. 276-278). Su, Çocuk ve Şehir Su konusu üzerine gerçekleştirilen oturumda, su arzı ve kullanımı üzerinde durulmuş, İstanbul’da su ve atık su yönetimine değinilmiş, İstanbul’un temiz su ihtiyacının nasıl karşılanacağına dair bilgiler verilmiştir. Farklı kültürlerde su kullanımı üzerinde durularak kanalizasyonun kullanıldığı tarım topraklarındaki kirlenmenin boyutları ortaya konulmuştur. Oturumda en son olarak İslam’ın çevreye verdiği değer ele alınmıştır. K. Noschis, çocuk için oyunun önemine değinerek, oyun sürecinde çevrenin rolüne ve şehrin çocuğu ne şekilde etkilediğine değinmektedir (c. II, s. 14-20). Uluslararası çocuk hakları sözleşmesi ve bu sözleşmenin iç hukukta işler hale getirilmesi üzerinde durularak, çocuk yargılamasının uluslararası boyutlarına değinilmektedir. Şehir, Gençlik, Uyuşturucu ve Akıl Hastalıkları R. Frager modern şehirlerin 2 önemli psikolojik sorunu olan anomi ve yabancılaşma kavramlarına dikkatleri çekmekte ve yabancılaşmanın farklı biçimleri üzerinde durarak sorunun çözümüne yönelik tavsiyelerde bulunmaktadır (c. II, s. 47-56). “Şehir ve Sosyal Davranışlar” başlıklı tebliğinde H. M. Ateşin, şehir ile ilgili kavramlara ve
Türkiye’de fiehircilik Kongreleri
631
bu kavramların içeriklerine değinmektedir (c. II, s. 61-74). Şehrin aklî hastalıklar ile ilişkisini inceleyen S. Saygılı, şehirlerin insan fıtratına uygun olması gerektiğinin altını çizmektedir (c. II, s. 75-81). Şehir Planlaması Sürdürülebilir kalkınma ile kalkınmakta olan ülke şehirlerini inceleyen T. Şekur, sürdürülebilir kalkınmanın şartlarına değinmektedir (c. II, s. 95-103). Şehir bahçelerinin manevî açıdan değerlendirmesini yapan R. Ş. Kazımi, güzelliğin maneviyat ile ilişkisini incelemektedir (c. II, s. 104-111). S. Küçük ve M. Ilıcalı, İstanbul’da arazi kullanımının ulaşım ile ilişkisini incelediği tebliğinde, 2010 yılına yönelik ulaşım çalışmaları hakkında bilgi vermektedir (c. II, s. 112-124). İstanbul’un fizikî yapısına ve tarihsel sürecine değinen L. Altun, İstanbul’un demografik yapısını özetleyerek konut sorunu için yeni alternatifler sunmaktadır (c. II, s. 125-147). İstanbul kültürünün varlığını tartışan S. Ökten, tebliğini İstanbul’u anlatarak bitirmektedir (c. II, s. 177-184). Şehir ve Nüfus P. Harrison, en ücra köylerde dahi gördüğü Batılılaşma eğilimleri ve kültürel çeşitliliği yok eden araçlar üzerinde durmaktadır (c. II, s. 187-196). Belediyelerin idarî ve maddî sorularını tebliğine konu eden A. Bilgin, kaynak sorununun çözümü için atılması gereken adımlara değinirken (c. II, s. 197-207); H. Ürün, Konya Belediyesi’nin faaliyetlerini anlatmakta; K. Gür, Konya’da çarpık kentleşme ve hava kirliliği meselesini ele almaktadır. Ü. M. Yazan, İstanbul’un nüfus yapısına tarihi süreci dikkate alarak değinmekte ve bazı seyyahların İstanbul tasvirlerini dile getirmektedir (c. II, s. 208-213). Değerlendirme Paneli 9 gün boyunca süren toplantılarda ele alınan konuların genel bir değerlendirmesi; H. Hatemi, Ö. Dinçer, B. Eryılmaz, A. Bulaç ve H. Besli tarafından yapılmıştır. Kongre sonunda Ö. Dinçer, B. Eryılmaz, A. Bulaç ve H. Besli katkıları ile hazırlanan HABİTAT II “Türkiye Ulusal Raporu ve Eylem Planı Taslağı” üzerine görüşler sunulmaktadır. Sonuç Ülkemizde periyodik olarak düzenlenen panel, kolokyum ve kongrelerin yanı sıra değişik zaman ve mekânlarda düzenlenen toplantılarla, şehircilik konusunda büyük birikimler bir araya getirilmektedir. Özellikle Dünya Şehircilik günlerinde bugüne kadar düzenlenen 5’i kongre olmak üzere toplam 29 toplantıda yüzlerce nitelikli bildiri bir araya getirilmiş, şehircilik konusunda çalışan herkesin istifade edeceği dev bir kaynak yaratılmıştır. Türkiye’deki şehircilik meselelerine yönelik çalışmaların sonuçlarının pratiğe yansıması ise istenen düzeyde gerçekleşmemektedir. 1986 Şehircilik Kongresinde imar mevzuatı masaya yatırılmış, ancak 1991 Şehircilik Kongresinde de görüldüğü üzere, imar planlamasında henüz bir kurumsallaşmaya gidilememiştir. 1990’lı yıllara kadar yerel yönetimlerin birçoğunun sadece günü kurtarmaya yönelik çalışmaları ve şehircilik meselelerine ciddi olmayan bakışlarının sonucunda, kendilerinden
632
TAL‹D, 3(6), 2005, E. Ayd›n
sonra yönetimi üstlenenlerin omuzlarına daha büyük bir yük binmektedir. Bugün gerekli görüldüğü için yapılan bir toplu konut projesinin, karayolunun veya raylı sistemin 40-50 sene sonraki konumunu görmeden atılan adımlar gelecekteki yerel yönetimlerin başını ağrıtacaktır. Örneğin trafik yoğunluğunun olmadığı bir dönemde yapılan İstanbul’daki Vatan ve Millet caddeleri, daha sonraki dönemlerde tarihî yarımada dışındaki hareketliliği de kendisine çekerek alternatifi olmayan caddeler konumuna gelmektedir. Sorunun çözümü; üretilen projelerin sadece bugünün değil, 40-50 yıl sonrasının şartlarında dahi hizmet verebilmesi veya projelere kolayca alternatif üretilebilmesi ve başta şehir plancıları ile yerel yönetimler olmak üzere, planlama konusundaki tüm karar organlarının bu birikimden istifade etmesi ile mümkündür.
Congress for Urbanism in Turkey Evren AYDIN Abstract In addition to Town Planning Day meetings which have been held every year since 1977, various conventions concerning several issues closely related to town planning are organized in Turkey. Town planners, local governors and lots of people from different professions benefited from the share of experiences here. In this study, I will mention the history of World Town Planning Day meetings in Turkey. The Turkey Town Planning congresses which are organized as an activity on the World Town Planning Day are reviewed, before the issues that had been discussed in the Habitat II summit are reminded. Keywords: City, Public Improvements, Culture, Residence, Environment.
Türkiye’de fiehircilik Kongreleri Evren AYDIN Özet Türkiye’de, 1977’den bu yana her sene düzenlenen şehircilik günü toplantılarının yanı sıra, şehirciliğimizi yakından ilgilendiren birçok konuda seminer, sempozyum ve kongreler düzenlenmekte ve başta şehir plancıları, yerel yönetimler olmak üzere birçok meslek grubunun istifade edeceği birikimler bir araya getirilmektedir. Bu çalışmada Dünya Şehircilik Günü toplantılarının Türkiye’deki kısa geçmişi, Dünya Şehircilik Günü etkinliği olarak düzenlenen ve şehircilik ile ilgili önemli konuların tartışıldığı Türkiye Şehircilik Kongreleri ile Habitat II Kent Zirvesinde tartışılan konulara kısaca değinilecektir. Anahtar Kelimeler: Şehir, İmar, Kültür, Konut, Çevre.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
633
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, xx-xx
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü Bilgehan PAMUK*
Giriş ANADOLU’NUN EN ESKİ ve en büyük şehirlerinden birisi olan Erzurum; Fırat Nehri’nin yukarı havzasında geniş bir ovanın kenarında, Palandöken Dağı’nın eteğinde meyilli bir satıh üzerine kurulmuştur. Şehir, kuruluştan itibaren tarihî süreç içerisinde, dönemin önemli siyasî, sosyal ve ekonomik olayların yaşandığı bir yerleşimdir. Anadolu tarihi açısından ehemmiyetli bir konuma sahip olan Erzurum şehrinin tarihi kaynakları ve literatürü konusuna girmeden önce belirtilmesi gereken husus; şehirlerin tarihsel boyutta incelenmesinde belli tarihsel dönüm noktaları göz önünde bulundurulması gerektiğidir. Şehir araştırmalarında belirlenecek dönemler içerisinde şehrin tarihi planlanıp ortaya konulmalıdır. Zira böyle bir ayırım yapmaksızın uzun bir geçmişin gelişmelerini kesintisiz izlemek mümkün olmayacaktır.1 Bu çalışmada, tarihî süreç içerisinde pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış olan, önemli ticaret yolları üzerinde bulunan ve stratejik ve coğrafî konumu dolayısıyla savunmaya elverişli bir mevkiye sahip Erzurum şehrinin tarihine ilişkin kaynaklar, yukarıda sözü edilen gerekçe nedeniyle, iki ana başlık altında incelenmiştir. Şehir ile ilgili kaynakların genelde kaynak eserlere dayandığı ilk aşamada, şehrin kuruluşundan Osmanlı idaresinin tesis edildiği zamana kadar olan kısım değerlendirilmiştir. Daha ziyade arşiv vesikalarından alınan bilginin etkin olduğu ikinci aşamada ise Osmanlı hâkimiyeti ile başlayıp günümüze kadar olan kısım irdelenmeye çalışılmıştır. Arşiv ve yazma eserler bölümündeki tasniflenmenin bir benzeri, Erzurum literatürünün değerlendirilmesi kısmında yapılmıştır. Cumhuriyet dönemindeki literatür yirmi yıllık zaman dilimleri halinde ele alınmıştır. Son * Yrd. Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. 1 Özer Ergenç, “Şehir Tarihi Araştırmaları Hakkında Düşünceler”, Belleten, 1998, c. LII, sy. 203, s. 672.
634
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
kısımda ise genel bir değerlendirmeye ve bibliyografya kısmında da metinde yer almayan yayınlara yer verilmiştir. I. Arşiv Kaynakları ve Yazma Eserler A. Şehrin Kuruluşundan Osmanlı İdaresine Kadar Erzurum Şehrin kurulduğu V. yüzyıldan XVI. yüzyıla kadar geçen süre içerisinde muhtelif devletlerin idaresi altında kalan Erzurum şehri hakkında bilgi veren değişik kaynakların ortak noktası, şehrin siyasî tarihi ile bağlantılıydı. Demografik, idarî, sosyal ve kültürel anlamda şehrin durumuna ciddi anlamda değinilmemişti. Şehir ile ilgili bilgi veren kaynaklar daha ziyade devrin kronik eserleri olup arşiv kayıtları bulunmamaktaydı. Ana kaynak durumundaki kronik eserler yanında az da olsa Erzurum’a gelen seyyahların yazıları da önemli bir bilgi kaynağı olmuştu. Ayrıca şehir tarihi açısından önemli kaynak eserleri teşkil eden mimarî eserler de Orta Çağ ve Yeni Çağ süresi içerisinde Erzurum şehri hakkında bilgi veren materyallerdi. Bu süre kapsamındaki seçilmiş bibliyografya ekler kısmında verilmiştir. B. Osmanlı İdaresinden Günümüze Kadar Erzurum Osmanlı şehir tarihinin önemli problematiği, çalışma alanı kapsamında başvurulacak bilgi kaynağı durumundaki belgelerdir. Bu sorunun çözümlenmesi noktasında şehir tarihleri için belli başlı kaynak grupları oluşturulmuştu: Buna göre; i. Başta seyahatnameler, özel tarihler olmak üzere her çeşit kütüphane malzemesi; ii. Kalıntı biçiminde de olsa günümüze ulaşabilmiş mimarî malzeme; iii. Arşivlere intikal etmiş durumda bulunan belge koleksiyonları.2 XVI. yüzyılın başlarında Osmanlı idaresi altına giren Erzurum, dört yüz yılı aşkın bir süre hakimiyet altında kalmıştı. Anadolu ile Kafkaslar, İran ve TransKafkasya’nın bağlantısı konumunda olmasından dolayı uluslararası ticaret merkezleri arasında yer alan ve intihâ-yı serhâdd-i Acem diye tanımlanan Erzurum eyaletinin merkezi olan şehrin nüfus yapısı, vergi düzeni, yer adları, sosyal ve ekonomik hayatı hakkındaki bilgilere, Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi’ndeki Tapu Tahrir Defterleri’nden ulaşılabilmektedir. Osmanlı bürokrasisinin kıymetli kayıtlarından olan Tahrir Defterleri, beş ile kırk yıllık aralıklarla yapılan vergi nüfusu sayımlarına ait olmak üzere mufassal, icmal, evkaf ve piyade olarak isimlendirilmişti.3 Erzu2 Ergenç, “Şehir Tarihi Araştırmaları Hakkında Düşünceler”, s. 676. 3 Erhan Afyoncu, “Türkiye’de Tahrir Defterlerine Dayalı Olarak Hazırlanmış Çalışmalar Hakkında Bazı Görüşler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. 1, sy. 1, s. 267.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
635
rum şehrinin de kayıtlı bulunduğu tahrir defterlerindeki kanunnâmeler, sosyal ve idarî yapı hakkında önemli veriler içermekteydi. Tahrir kayıtları bir şehrin siyasî, sosyal ve ekonomik tarihini yazmada kullanılacak en önemli kaynaklar olmalarına rağmen, yetersiz kaldıkları görülmektedir. Bu nedenle tahrir kayıtlarında olmayan bilgilerin, diğer arşiv malzemeleri ile giderilmesi gerekmektedir. Erzurum şehrinin tarihi konusunda sadece tahrir kayıtlarına bağlı kalınmaması ve eksik olan hususların Mühimme, Ruûs, Ahkâm, Mevâcib, Mukataa ve Muhasebe gibi defter kayıtlarından giderilmeleri gerekir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan İbnü’l-Emin, Ali Emirî, Kamil Kepeci ve Cevdet tasnifleri de, göz önünde bulundurulması gereken bilgiler içermekteydi. Osmanlı şehir tarihi araştırmalarını ilgilendiren bir diğer husus, Osmanlı Devleti’nin XVII. ve XVIII. yüzyılda klasik sistemlerini uygularken gösterdiği değişikliklerdir. Timar sistemi, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren karşılaştığı yeni şartların etkisiyle, tam anlamıyla uygulanamaz duruma gelmişti. Bu nedenle, eskiden fetihler münasebetiyle ya da otuz yıllık zaman dilimleri halinde yapılmakta olan tahrir uygulamaları sona ermişti. Bu nedenle, daha önceki dönemlerde tahrir defterlerinden edindiğimiz bilgileri, XVII. ve XVIII. yüzyılda, başka tür maliye kayıtlarından edinmek zorunluluğu vardı.4 Karanlık dönem olarak zikredilen XVII. ve XVIII. yüzyılda şehir tarihleri için en önemli kaynaklar, mufassal olarak hazırlanmış olan avarız ve cizye defterleriydi. Özellikle XVII. yüzyılda Erzurum şehrinin demografik, sosyal ve ekonomik yapısı hakkında avarız ve cizye defteri kıymetli bilgiler içermekteydi. Ancak sadece avarız ve cizye kayıtlarından istifade edilmesi, daha önce de zikredildiği gibi, yeterli olmayacaktır. XVII. yüzyıl Erzurum şehri ile ilgili olarak; Mühimme, Ruûs, Şikâyet, Muhasebe, Mukataa, Mevkûfat, Ali Emirî (I. Ahmed, IV. Murad, IV. Mehmed, II. Ahmed. II. Süleyman. II. Mustafa), İbnü’l-Emin (Askerî, Maliye, Tevcihat, Vakıf), Kamil Kepeci (Ahkâm, Ruznamçe, Ruûs ), Cevdet (Maliye, Dâhiliye) tasnifindeki kayıtlar da değerlendirmelidir. XIX. yüzyılda Osmanlı şehir monografileri için en önemli kaynakları, “Emlak ve Arazi ve Hayvanat ve Temettüat” denilen sayımlar teşkil etmişti. 9 katalog halinde 17.747 defterden oluşan koleksiyonun içerisinde, Erzurum şehrinde ikamet eden hane sahibinin adı, mesleği, yıllık kazancı, ödemekle mükellef olduğu vergiler, sahip olduğu gayrimenkullar, araziler ve hayvanlar hakkında bilgi veren toplam 47 tane temettüat defteri bulunmaktaydı.5 XIX. yüzyılda Erzurum şehrindeki sosyal yapılanma, ekonomik durum ile ilgili bilgiler temettüat defterinden edinildiği gibi aynı yüzyılda yapılan nüfus sayımları da şehirde 4 Ergenç, “Şehir Tarihi Araştırmaları Hakkında Düşünceler”, s. 681. 5 Said Öztürk, “Türkiye’de Temettuat Çalışmaları”, s. 287-288; Haydar Çoruh, “Temettüat Defterleri’ne Göre Erzurum Şehri (1260-1844)”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 1997.
636
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
meskun ahali hakkında bilgi veren önemli kaynaklardandır.6 XIX. yüzyılda Erzurum şehri ile ilgili bilgi veren belge mahiyetindeki bir diğer önemli kaynak salnâmelerdir. Erzurum Salnameleri; şehrin idarî yapısı, nüfus durumu, iktisadî müesseseleri ve geçmiş dönemdeki bazı siyasî olayları hakkında bilgi vermekteydi. Ayrıca Mesâil-i Mühimme, (Erzurum Eyaletine Dair), Erzurum Ayniyat Defteri, İrade (Meclis-i Mahsûs, Dâhiliye, Hariciye), Ali Emirî (III. Selim, II. Mahmud, Abdülmecid) ve Ahkâm defterleri de bahsedilen yüzyıla ait belge kapsamında yararlanılabilecek kaynaklardır. XX. yüzyılın başlarında istiklal mücadelesi esnasında Erzurum şehri hakkında bilgi alınabilecek arşiv kayıtları mevcuttu. Dâhiliye Nezaret’i kalemleri arasında Şifre, Kalem-i Mahsus, Sicill-i Tahrirat, Sicill-i Nüfus İdare-i Umum’un yanı sıra Bâb-ı Ali kayıtları ile Meclis-i Vükela Mazbataları sayılabilir. İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden temin edilebilecek bu kaynakların yanında Ankara Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı’ndaki arşiv kayıtlarının da değerlendirilmesi elzemdir. Mevcut arşiv vesikaları döneme ait diğer kaynaklar kapsamında sayılabilecek gazeteler, dergiler, salnameler, cerideler, seyahatnameler gibi eserlerle mukayese edilmelidir. Osmanlı şehir tarihi çalışmalarında göz ardı edilmemesi gereken belge mahiyetindeki bir diğer kaynak grubu, vakfiyelerdi. Dinî ve sosyal müesseselerinin yanı sıra sosyal ve kamusal hizmetler vakıf müesseselerince yerine getirilmiştir. Şehir hayatının vazgeçilmez unsurlarını teşkil eden müesseseler hakkında Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki Vakıf Defterleri, Erzurum Sânî Muhasebe Defteri, Hurûfat Defterleri ve Vakıf Muhasebe Defterleri detaylı bilgiler vermektedir. İnalcık’ın şehir tarihçiliğinin ana kaynağı olduğuna işaret ettiği şer‘iyye sicilleri; şehrin bir bakıma idarî, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasî hayatı hakkında bilgi veren en önemli kaynaktır. Ancak Erzurum’a ait şer‘iyye sicillerinin olmaması, bu alanda yapılan çalışmalarda önemli bir eksikliktir.7 Arşiv belgeleri dışında ikinci grup kapsamında değerlendirilen kaynaklar ise seyahatnameler ve kütüphane malzemeleridir. Arşiv belgelerinin yetersiz kaldığı durumlarda özellikle seyyahların verdiği bilgiler, birtakım önyargılar içerse de oldukça ehemmiyetlidir. Avrupa ile Asya arasındaki geçişin Anadolu üzerinden sağlandığı göz önüne alındığında Anadolu’nun kilidi konumunda olan Erzurum, XIII. yüzyıldan itibaren pek çok seyyah tarafından ziyaret edilmişti. XIX. yüzyıla kadar gelen seyyahların verdiği bilgilerin, ilgili dönemin diğer kaynakları ile mukayesesi yapılmalıdır. Aksi takdirde hayal mahsulü birtakım bilgilerin değerlendirilmesi üzerine yapılacak çalışmalar sıhhatli olmayacaktır. Nitekim XVIII. yüzyıl başlarında Erzurum’a gelen Tournefort; şehrin 6 Cevdet Küçük, “Tanzimat Devrinde Erzurum’un Nüfus Durumu”, İstanbul Üniversitesi Tarih Enstitü Dergisi, 1977, sy. 7-8, s. 185-192. 7 “Erzurum Vilayeti tümü zayi olmuştur”, Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz (Osmanlı Dönemi), Ankara, 2000, s. 54.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
637
24.400 kişilik toplam nüfusunun 18.000’inin Türklerden, 6000’inin Ermenilerden ve 400’ünün ise Rumlardan müteşekkil olduğunu belirtmektedir.8 16911692 yılına ait resmi kayıtlarda, şehirde 4.000 civarında gayrimüslim olmasına karşılık, yaklaşık on yıl sonra Erzurum’a gelen Tournefort, 6.000 civarında gayrimüslim olduğunu ifade etmişti. Bu kadar kısa sürede bu denli bir nüfus artışı olamayacağından, Batılı gezginlerin verdiği nüfus bilgilerine ihtiyatla bakılmasını zaruridir. Erzurum’a gelen seyyahların eserleri, ilgili bölüm sonundaki kaynakça kısmında verilmiştir. Topkapı Müzesi Arşivi ve Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi Yazma Eserleri, Belediye Kütüphanesi Muallim Cevdet Yazmaları, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi Türkçe Yazmalar, Atatürk Üniversitesi Seyfettin Özege Kitaplığındaki eserlerin yanı sıra kütüphanelerde Erzurum şehri ile ilgili bilgi veren kronik eserler de önemli kaynaklardır. Bu arada özellikle XX. yüzyılda şehir hakkında muhtelif konularda bilgi veren kaynaklar içerisinde süreli yayınlar kapsamında zikredilen Açıkgöz, Albayrak, Envâr-ı Şarkîye, Tasvir-i Efkâr, Ati vs. gibi gazeteleri belirmek gerekir. Erzurum şehri hakkında bilgi veren bazı kaynak eserler, ilgili bölüm sonunda zikredilmiştir. II. Erzurum Şehri İle İlgili Literatür Arşiv ve yazma eserler bölümünde yapılan tasnifin bir benzeri, literatür değerlendirmesi kısmında da temel alındı. Cumhuriyet döneminde Erzurum ile ilgili literatür yirmi yıllık zaman dilimleri halinde ele alındı. Böylece mevcut literatürün zaman içerisindeki seyri takip edebilmek amaçlandı. Erzurum’u konu alan eserlerin genel bir değerlendirmesine geçmeden önce, Erzurum literatürünü incelemiş olan çalışmaların yani bibliyografyaların değerlendirmesini yapmanın bir gereklilik olduğu düşünülmüştür. Bu nedenle öncelikli olarak bibliyografik eserler üzerinde durulmuştur. Erzurum hakkındaki çalışmaların genel bir değerlendirmesi, ilk olarak İlhan Akçay’ın “Erzurum Hakkında Yazılmış Yazıların Bibliyografyası” isimli makalesinde yapılmıştır.9 Akçay, Erzurum ile ilgili literatürün toplu halde bulunmamasından dolayı eksikliğin farkına varmış ve bu husustaki görüşünü “Cumhuriyet devrinde yeniden gelişmeğe başlayan ve bilhassa Atatürk Üniversitesi kuruluşu ile büyük mikyasta ilmi faaliyete sahne olan Erzurum hakkında zamanımıza kadar yazılmış eserlerin bir bibliyografyasını hazırlamak ve Üniversite Kütüphanesi’ne bu kitap ve makaleleri temin etmek kütüphanecilerin başlıca vazifelerinden biri olmalıdır”10 diyerek belirtmiştir. Birikimsiz (b)ilim ol8 Josep S. de Tournefort, A Voyage into Levant, Londra, 1718, c. II, s. 195. 9 İlhan Akçay, “Erzurum Hakkında Yazılmış Yazıların Bibliyografyası”, Atatürk Üniversitesi 1960 Yıllığı, Ankara, 1961, s. 119-147. 10 Akçay, “Erzurum Hakkında Yazılmış Yazıların Bibliyografyası”, s. 119.
638
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
mayacağı düşüncesinde olan Akçay, Erzurum’a gelen seyyahların, coğrafyacıların ve özellikle siyasî tarih sahasında savaşlar hakkında hazırlanan eserleri; Milli Kütüphane, Türk Tarih Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, İngiliz Arkeoloji Enstitüsü, Alman kütüphaneleri, Library of Congress British Museum ve Bibliotheque Nationale’in kataloglarından istifade ederek belirlemiştir. Bibliyografya çalışmasında eserler, yazar adına göre alfabetik olarak sıralanmış, eserlerin yazarlarının doğum ve ölüm tarihleri belirtilmiş ve yabancı dildeki yazıların analitik bir bibliyografyası da verilmiştir. Erzurum ile ilgili olarak iki yüzü aşkın çalışmayı inceleyen Akçay, daha sonraki çalışmalar için önemli bir başvuru eseri hazırlamıştır. Erzurum’u konu alan eserleri değerlendiren bir diğer eser Şerafettin Turan’a aittir.11 Turan, “Erzurum’la İlgili Yeni Yayınlar” isimli çalışmasında, İbrahim Hakkı Konyalı’nın Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi adlı çalışmasını değerlendirmiştir. Gerçi makalenin isminden hareketle, yazının İlhan Akçay’ın “Erzurum Hakkında Yazılmış Yazıların Bibliyografyası” çalışmasına ek olabileceği düşünülse de, bu katkı, sadece Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi’nin değerlendirilmesi ile sınırlı kalmıştır. Eser hakkındaki ilmî değerlendirmeler, akademik bir hüviyet taşıması yanında oldukça isabetli tespitlere dayanmıştı. Erzurum ile ilgili çalışmaların uzun bir hazırlık aşamasına ihtiyacı olduğuna işaret eden Turan, Konyalı’nın çalışmasının metod açısından ciddi eksiklikler taşıdığına, ancak toplanan kitabelerin daha sonraki çalışmalara önemli bir malzeme teşkil edeceğine de değinmiştir. Erzurum bibliyografyasının toplu halde verildiği son çalışma, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı ile T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi tarafından hazırlanan Kent Araştırmaları Bibliyografyası adlı eserdir.12 Akçay tarafından hazırlanan Erzurum bibliyografyası, kırk yıl süresince yapılan -daha ziyade- yeni çalışmaların dâhil edildiği Kent Araştırmaları Bibliyografyası’nın Erzurum bölümündeki eser sayısı üç yüz elliye ulaşmıştı. 1994 yılında bitmesine karşın, güncelleştirmeler ile birlikte ancak 2001’de yayınlanan çalışma da Erzurum’un konu edildiği eserler, herhangi bir ayrıma tabi tutulmaksızın, yazar adına göre alfabetik olarak sıralanmıştır.13 Erzurum şehri ile ilgili olarak yapılan çalışmalar daha ziyade siyasî tarih kapsamındadır. Şehirde hâkim olan unsurlara ait izler, dahası mimarî kalıntılar değerlendirilmiştir. Böylelikle şehir tarihinin şekillenmesine katkı sağlamışlardır. Ancak şehir hakkında ihmal edilen hususlar, şehirdeki sosyal, kültürel ve ekonomik meselelerdir. Askerî olduğu kadar ticarî ehemmiyeti de haiz Erzu11 Şerafettin Turan, “Erzurum’la İlgili Yeni Yayınlar”, Atatürk Üniversitesi Yıllığı (1962), Ankara, 1963, s. 197-204. 12 Kent Araştırmaları Bibliyografyası, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayını, 2001. 13 Kent Araştırmaları Bibliyografyası, s. 163-173.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
639
rum şehri hakkında müstakil olarak yapılan çalışmaların azlığı da dikkat çekmektedir. Gerçi literatür olarak sekiz yüzü aşkın eser belirlenmişse de karşılık, bunlar içerisinden oldukça sınırlı sayıdaki bir kısmı, Erzurum şehri hakkında profesyonel bilgi içermektedir. Erzurum tarihine ilişkin akademik düzeyde yapılan çalışmalar sayıca fazla olmamakla birlikte, konuyla ilgili araştırma yapanlara ciddi anlamda katkı sağlayacaklardır. Genel itibariyle Erzurum şehri hakkında yapılan kişisel, akademik ve kurumsal bazı çalışmalar bu bölümde değerlendirilmiş olup bazıları da ilgili bölüm sonuna eklenmiştir. A. 1920-1940 Yılları Erzurum şehri hakkında bilinen ilk çalışma Mehmed Nusret [Son]’e aittir.14 Tarihçe-yi Erzurum adlı 130 sayfadan müteşekkil eser, zamanın şartları içerisinde Erzurum tarihine ait oldukça değerli bir çalışmadır. Erzurum’un coğrafî ve stratejik konumu belirtilmekle birlikte, XVII. yüzyılda şehrin durumu hakkında Kâtip Çelebi’nin ifadeleri, Saltuklular ve Selçuklular zamanına ait olaylar, Osmanlı öncesine ve Osmanlılar zamanına ait kale, cami, medrese gibi eserler anlatılmıştır. Bununla birlikte XVI. (H. X.) asırdan sonra Erzurum ve çevresinde gelişen siyasî olaylar (Osmanlı-Rus ve Osmanlı-İran savaşları, isyanlar, 31 Mart öncesinde ve sonrasında cereyan eden halk hareketleri vs.) anlatıldığı gibi, eserin sonralarında Erzurum ve çevresinde yetişen ünlülerin (Abdurrahman Gazi’den Yunus Emre’ye, Sadreddin Konevi’den Habib Baba’ya kadar 51 kişi) hayat hikayelerine yer verilmiştir.15 Bütün olumsuz koşullar içerisinde Erzurum’un tarihini modern tarih anlayışının gereklerinden olan kaynaklara dayanarak sebep-sonuç ilişkisi bağlamında izah eden Nusret Efendi, kendisinden sonra Erzurum hakkında yapılacak olan çalışmalara ciddi anlamda katkı sağlamıştır. Türkiye’nin önde gelen sosyologlarından olan Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, doğduğu memleketin tarihine ilgi duyan kıymetli bilim adamlarındandır. “Erzurum’da yetişen bilginlerin, din adamlarının ve edebiyatçıların biyografilerinin unutulmasının din ve vatan namına bir suç ve günah teşkil” edeceğini belirten Mehmed Nusret’in16 çabasını takdirle karşılamış olmalı ki, “Tarihçe-i Erzurum” adlı ilk çalışmasında eser hakkında bilgi vermektedir.17 Türk folklor hayatına dair araştırmalar yapan Fındıkoğlu, 1927’de Erzurum Şairleri adlı eseri14 Mehmed Nusret hakkında son zamanlarda yapılan ilgi çekici bir çalışma için bkz. Şaban Ortak, “TBMM I. Dönem Erzurum Mebusu Mehmet Nusret (Son) Efendi”, 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu (23-25 Temmuz 2002-Erzurum), Ankara, 2003, s. 695-714. 15 Mehmed Nusret, Tarihçe-i Erzurum Yahud Hemşerilere Armağan, İstanbul, 1338. 16 Mehmed Nusret, Tarihçe-i Erzurum, s. 17. 17 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Tarihçe-i Erzurum”, Anadolu Mecmuası, 1925, İstanbul, c. I, sy. 9–10-11, s. 337-341.
640
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
ni yayınlamıştı.18 Yazar zaman zaman Erzurum’a olan ilgisini yazılarında dile getirmeye çalışmıştı. 1930’da yurt dışına gidinceye kadar Erzurum’un kültürel hayatında önemli olan unsurlara değinen Fındıkoğlu,19 Türkiye’ye döndükten sonra “Erzurum’un İktisadî Vaziyeti ve Türk İktisadiyetindeki Mevkii” başlıklı makalesini hazırlamıştı.20 Erzurum şehrindeki ekonomik yapı ve bunun Türkiye ekonomisi içerisindeki durumu hakkındaki sosyolojik yazısını Türkçe ve Fransızca olarak hazırladığı “Erzurum’da İktisadî ve İçtimai Müşahadeler” çalışması izlemişti.21 Bir dönem öğretmenlik de yaptığı Erzurum’da yetişen başta şairler olmak üzere tarihçilerle de ilgilenmişti.22 Fındıkoğlu’nun eserleri sadece 1920-1940 yılları arasıyla sınırlı değildir ve yayınlarına ilerleyen süreçte de devam etmiştir. Tarihî metod üzerinde hassasiyetle duran Fındıkoğlu, sosyal müessese ve olayların tarih biliminin yardımıyla aydınlığa kavuşabileceğini, sosyal realite fikrinin tarihî metodla desteklendiğini belirtmişti.23 Bu düşüncesinden hareketle Erzurum şehri ile ilgili olarak “Erzurum’un İşgali ve Bir İçtimai Romanın Tahlili”24 adlı makalesini sırasıyla; “Erzurum Barlarının Tarihi ve Bedii Mahiyeti Hakkında”,25 “Erzurum’un Kültür Tarihi”,26 “Erzurum’un Mahalli Kültür Tarihi: Tarihçi Koyunoğlu Memduh ve Eseri”27, “Erzurum’un Yetiştirdiği İlim Adam18 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Erzurum Şairleri, İstanbul, 1927; “Erzurum’da Selçuki Eserleri”, Hayat Mecmuası, 1927, Ankara, c. I, sy. 8, s. 9-11; “Erzurum Şairlerine Dair”, Halkbilgisi Mecmuası, 1928, Ankara, sy. 1, s. 134-136 19 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum Şairlerinden Hatıki”, Azerbaycan Yurt Bilgisi, 1934, İstanbul, c. III, sy. 29, s. 179-182; a.mlf., “Erzurum Şairlerinden Hatıki”, Azerbaycan Yurt Bilgisi, 1934, c. III, sy. 30, s. 201-205. 20 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum’un İktisadî Vaziyeti ve Türk İktisadiyetindeki Mevkii”, İş Felsefe, Ahlak ve İçtimaiyet Mecmuası, 1941, İstanbul, sy. 28, s. 153-173; “Erzurum’un İktisadî Vaziyeti ve Türk İktisadiyatındaki Mevkii”, Üniversite Haftası, İstanbul, 1941, s. 143-163. 21 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum’da İktisadî ve İçtimai Müşahadeler”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dergisi, 1942, c. IV, sy. 1, s. 69-79; “Quelques Observations Economiques et Sociales a Erzurum”, Revue de la Fakulte des Sciences de I’Universite d’Istanbul, 1945, sy. 3-4, 219-220. 22 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum Şairlerinden Şerifi”, Ülkü, 1941, c. XVII, sy. 100, s. 309-316; a.mlf., “Bir Erzurum Tarihçisi (Abdurrahim Şerif)”, İş ve Düşünce, c. XXII, sy. 174, s. 21-23. 23 Mustafa E. Erkal, “Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri”, DİA, c. XIII, s. 29. 24 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum’un İşgali ve Bir İçtimai Romanın Tahlili”, Türk Yurdu, 1956, sy. . 254, s. 655-657; a.mlf., “Erzurum’un İşgali ve Bir İçtimai Romanın Tahlili”, Türk Yurdu, 1956, sy. 258, s. 19-22. 25 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum Barlarının Tarihi ve Bedii Mahiyeti Hakkında”, Türk Yurdu, 1956, sy. 260, s. 176-179. 26 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum’un Kültür Tarihi”, Tarih Yolunda Erzurum, Temmuz 1959, sy. 3, İstanbul: Özyurt Basımevi, 1959, s. 12-15. 27 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum’un Mahalli Kültür Tarihi: Tarihçi Koyunoğlu Memduh ve Eseri”, Tarih Yolunda Erzurum, Temmuz 1959, sy. 3, İstanbul: Özyurt Basımevi, 1959, s. 9.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
641
ları: Ali Rıza-i Ardahani”,28 “Erzurum Üniversitesi ve Mahalli Gazeteciliğinin Hizmetleri”,29 “Erzurum’daki Yunus Emre’ye Dair”,30 “Erzurum Gazeteciliğinin 100. Yılı”31 ve “Erzurum Matbuat Tarihi”32 izler. Erzurum tarihini İslamiyet’ten önce ve sonra olmak üzere iki bölüm halinde inceleyen Fındıkoğlu, Erzurum tarihinin belli başlı olaylarına temas etmiştir.33 Erzurum ile ilgili çalışmalarında sosyal yapı üzerinde duran Fındıkoğlu, zaman zaman, karşılaşılan sorunların çözüm yollarını da ortaya koymaya çalışmıştı. 1971 yılında sağlık sorunları nedeniyle bilimsel çalışmalarına ara vermek zorunda kalan Fındıkoğlu’nun Erzurum şehri hakkında dikkat çeken çalışmaları arasında; “Erzurum: Şehirleşmesi ve Gecekondu Problemi”,34 “Erzurum’da Bir Küçük Sanat Kooperatifi”,35 “Erzurum Şehirleşmesi ve Sosyolojik Belirtileri”,36 Erzurum’da Sanayileşme,37 “Erzurum’da Mesleki ve Sosyal Teşekküller”,38 “Erzurum’da Yapı Kooperasyonu”,39 Doğu Kalkınması ve Erzurum Şehirleşmesi ile İlgili Sosyolojik Meseleler,40 “Doğu Kalkınması ve Erzurum Şehirleşmesi ile İlgili Sosyolojik Meseleler”41 ve Erzurum’da Sendikacılık42 sayılabilir. 28 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum’un Yetiştirdiği İlim Adamları: Ali Rıza-i Ardahani”, Tarih Yolunda Erzurum, 1 Mart 1959, sy. 2, İstanbul: Özyurt Basımevi, 1959, s. 3-4. 29 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum Üniversitesi ve Mahalli Gazeteciliğinin Hizmetleri”, Türk Yurdu, 1959, s. 271, s. 29. 30 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum’daki Yunus Emre’ye Dair”, Türk Yurdu, 1966, c. V, sy. 319, s. 54-58. 31 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum Gazeteciliğinin 100. Yılı”, İş ve Düşünce, 1968, c. XXXIII, sy. 264, s. 12-15. 32 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum Matbuat Tarihi”, Türk Basın Birliği, 1969, sy. 23, s. 7. 33 Dilaver Düzgün, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun Folklor ve Halk Edebiyatı İle İlgili Çalışmaları, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., 1997, s. 55. 34 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum: Şehirleşmesi ve Gecekondu Problemi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1966-1967, c. XXVI, sy. l-4, s. 1-34. 35 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum’da Bir Küçük Sanat Kooperatifi”, Karınca, 1968, c. XXXIV, sy. 386, s. 9-11. 36 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum Şehirleşmesi ve Sosyolojik Belirtileri”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1968, c. XXVII, sy. 3-4, s. 46-60. 37 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Erzurum’da Sanayileşme, İstanbul: Türkiye Harsi ve İçtimai Araştırmalar Derneği Yay., 1969. 38 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum’da Mesleki ve Sosyal Teşekküller”, Bilgi, 1969, c. XXIII, sy. 268, s. 6-7. 39 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Erzurum’da Yapı Kooperasyonu”, Karınca, 1969, c. XXXVI, sy. 392, s. 6-8. 40 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Doğu Kalkınması ve Erzurum’un Şehirleşmesi ile İlgili Sosyolojik Meseleler, İstanbul: Tortum Kalkınma Derneği Yay., 1969. 41 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, “Doğu Kalkınması ve Erzurum’un Şehirleşmesi ile İlgili Sosyolojik Meseleler”, Bilgi, 1970, c. XXIII, sy. 276, s. 22-23. 42 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Erzurum’da Sendikacılık, Erzurum: Türkiye Harsi ve İçtimai Araştırmalar Derneği, 1971.
642
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş süreci içerisinde, Türk milletinin daha çağdaş ve daha müreffeh bir düzeye ulaştırma gayretleri içerisinde cehaletle ve bilgisizlikle savaşarak çağdaşlaşma yolundaki engellerin aşılmasına çalışılmıştı. 1930’larda teşkil edilen Halkevleri, çağdaşlaşma amacıyla atılan en önemli adımlardandı. Netice itibariyle 1934’te Erzurum’da faaliyete geçen Halkevi ve Halkodaları 1951 yılına kadar 17 senelik süre içinde Erzurum’un çehresini değiştirmiş, yörenin okuma yazma oranının artmasına büyük katkı sağlamış ve folklorik değerlerin disiplinli, düzenli bir şekilde gün ışığına çıkmasında üstün hizmetlerde bulunmuştu.43 Erzurum Halkevi, şehrin geçmiş tarihine ait izleri gündeme getirdiği gibi, 1944’te yayın hayatına geçen Yayla - Erzurum Halkevi Dergisi ile de muhtelif çalışmalara yön vermişti. Nitekim bir dönem halkevinin başkanlığını da yapmış olan Murat Uraz, şehrin tarihi hakkında muhtelif makaleler yazmıştı.44 Halkevi’nin Erzurum tarihi hakkında araştırmalara başladığı sıralarda Erzurum Lisesinden Yetişenler Derneği’nin de ilgi çekici çalışmaları olmuştu. 1935’te Erzurum’un kurtuluşu vesilesi ile dernek, “Zeki Başar: ‘Bugünleri Niçin Anıyoruz’; Murat Uraz: ‘Geçer Çağlarda Erzurum’da Türkler’; ‘Erzurum Kurtuluş Gününde Bir Söylev’; ‘Yurdu Sevelim ve Tanıyalım’; ‘Erzurum’da Türk Belgelerinin Yapılış Yöntemleri ve Değerleri 1071-1513’; Müslim Baykal: ‘Demiryoluyla Erzurum’un Göstereceği Ekonomik Yüz’” başlıklarından müteşekkil bir eser hazırlamıştı.45 Bu kıymetli çalışmayı, bir sonraki yıl, Erzurum Albümü: Kurtuluş Günü Andacı 1918-1936 adlı diğer eser takip etmişti.46 Aynı tarihlerde 11 Mart 1918 yıl dönümü vesilesi ile bu defa Türk Ocakları tarafından Yaylamız Erzurum adlı bir çalışma vücuda getirilmişti. Eserde; “Erzurum’un Geçmiş Günlerine Bakış; Erzurum’un İktisadi Vaziyeti; Erzurum’da Halk Nasıl Yaşar; Erzurum’un Edebiyat Tarihindeki Yeri” gibi başlıklara yer verilmişti.47 1930’lu yıllarda, süreli yayınlar konusunda Erzurum Öğretmen Okulu’nun gayretleri söz konusu olmuştu. Dumlu isimli mecmua, daha ziyade fikir ve sanat dergisi hüviyetini taşımaktadır.48 43 Erdal Aydoğan, “Erzurum Halkevi’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri”, 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu (23-25 Temmuz 2002-Erzurum), Ankara, 2003, s. 789-806. 44 Murat Uraz, “Erzurum Rakısları”, Yayla - Erzurum Halkevi Kültür Dergisi, 1944, Erzurum, sy. 2, s. 4-9; a.mlf., “Erzurum Çeşmeleri”, Yayla - Erzurum Halkevi Kültür Dergisi, 1944, sy. 3, s. 10-13; a.mlf., “Erzurum Camileri”, Yayla - Erzurum Halkevi Kültür Dergisi, 1944, sy. 4-5, s. 9-14; a.mlf., “Erzurum Camileri”, Yayla - Erzurum Halkevi Kültür Dergisi, 1945, sy. 6, s. 1114; a.mlf., “Erzurum Camileri”, Yayla - Erzurum Halkevi Kültür Dergisi, 1945, sy. 7, s. 24-28. 45 Erzurum Lisesinden Yetişenler Derneği, 11 Mart Erzurum Kurtuluşu, 1918-1935, İstanbul: Burhanettin Matbaa., 1935, 24 s. 46 Erzurum Lisesinden Yetişenler Kurumu, Erzurum Albümü: Kurtuluş Günü Andacı 19181936, İstanbul. 1936. 47 Yaylamız Erzurum: 11 Mart 1918 Yıl Dönümü, Ankara: Türk Ocakları, 1934, 32 s. 48 Erzurum Öğretmen Okulu Yayın Kolu, Dumlu, 15 mart 1937-15 nisan 1937, sy. 1-2.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
643
Erzurum üzerine çalışan değerli araştırmacılardan birisi de Abdurrahim Şerif Beygü’dür. Erzurum Erkek Öğretmen Okulunda muallim olan Beygü, “Asırlardan beri Anadolu’nun şimalî şarkî geçidi üzerinde, birçok istilalara karşı göğsünü siper ederek dayanmış ve bu yüzden birçok felaketler geçirmiş olan bu eski Türk şehrini bu kitapta sevgili okuyucularıma tanıtmaya çalıştım” diyerek amacını ortaya koymuştu.49 Erzurum Tarihi Anıtları ve Kitabeleri adlı çalışmasında Beygü, Erzurum şehrinin kuruluşundan Selçuklu hâkimiyetinin sonuna kadar geçen süredeki olayları anlatmıştı. Selçuklu, Saltuk, İlhanlı devrinden kalma abideleri sanat tarihi açısından değerlendiren yazar, metin içinde ilgili resim ve fotokopilere yer vermişti.50 Erzurum dışında da bazı yerler hakkında bilgi veren eser, şehir tarihi açısından yazılmış en iyi eserlerdendir. Ancak iki cilt halinde tasarlanan kitabın ikinci cildi, yazarın vefatı dolayısıyla neşredilememiştir. Bunun yanı sıra Beygü’nün Erzurum şehri ile ilgili değişik konularda, şehir çalışması yapacakların değerlendirmesi gereken araştırmaları da olmuştu.51 Sırrı Numan, Erzurum Oyunları ve Oyun Havaları adlı folklorik çalışmasından, “Erzurum’da Tıpkı Taşı” ve “Erzurum’da Alkarası” başlıklı makaleleri kaleme almıştı.52 Numan’ın folklorik incelemelerinin yanı sıra Mehmet Halit de muhtelif konularda birtakım araştırmalarda bulunmuştu. Evliya Çelebi’nin eserinden istifade ederek hazırladığı “Evliya Çelebi’ye Nazaran Hicri On Birinci Asırda Erzurum” konulu incelemesinde şehir hakkında bilgi vermiştir. “Erzurumlu Emrah” adlı çalışmasında Emrah’ı ve eserlerini tanıtmıştır.53 Daha ziyade sosyokültürel ağırlıklı çalışmaları ile dikkat çeken Bilge Sırrı’nın da, ilerleyen süreçte muhtelif çalışmalar yapmış olduğu görülmektedir.54 49 Abdürrahim Şerif Beygü, Erzurum Tarihi Anıtları ve Kitabeleri, İstanbul: Bozkurt Basımevi, 1936, s. 3. 50 Beygü, Erzurum Tarihi, s. 6-261. 51 Abdürrahim Şerif Beygü, Şimendiferin Kavuştuğu Gün: Erzurum, İstanbul: Marifet Bas., 1939, 128 s. a.mlf., “Erzurum’da İş ve Aile Hayatı”, Atayolu, 1939, Erzurum, sy. 1, s. 12-13; a.mlf., “Erzurum’da İş ve Aile Hayatı”, Atayolu, 1939, sy. 2, s. 13-15; a.mlf., “Kığı Demir Madenlerinde Yapılan Top Güllelerinin Avrupa Seferleri İçin Erzurum’dan Gönderilmesine Ait Üç Vesika”, Tarih Vesikaları Dergisi, 1943, c. II, sy. 11, s. 335-337; a.mlf., “Yüz Otuz Üç Sene Önce Erzurum”, Tarih Yolunda Erzurum, 1961, s. 9-10, 1961, s. 7-10. 52 Sırrı Numan, Erzurum Oyunları ve Oyun Havaları, İstanbul: İktisat Mat., 1929; a.mlf., “Erzurum’da Tıpkı Taşı”, Halkbilgisi Haberleri Mecmuası, 1930, c. I, sy. 4, s. 58-60; a.mlf., “Erzurum’da Alkarası”, Halkbilgisi Haberleri Mecmuası, 1930, c. I, sy. 8, s. 131-135. 53 Mehmet Halit, “Evliya Çelebi’ye Nazaran Hicri On Birinci Asırda Erzurum”, Hayat, c. V sy. 120, İstanbul 1929, s. 307-308; “Erzurumlu Emrah”, Halkbilgisi Haberleri Mecmuası, c. II, sy. 10, Ankara 1930, s. 153. 54 Sırrı Bilge, “Erzurum’da Ev Teşkilatı”, Halkbilgisi Haberleri Mecmuası, c. VII, sy. 80, Ankara 1935, s. 178-184; “Erzurum Oyunları”, Halkbilgisi Haberleri Mecmuası, c. IX, sy. 99, Ankara 1940, s. 52-55; “Köroğlu Destanında Erzurum Koçakları”, Bilge, sy. 74, İstanbul 1953, s. 1516; “Erzurum Esnaf Teşkilatı”, İş ve Düşünce, c. XXV, sy. 214-215, İstanbul 1959, s. 5-6.
644
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
B. 1940-1960 Yılları II. Dünya Savaşının sosyoekonomik anlamda getirdiği tüm olumsuz koşullara rağmen, Erzurum şehri ile ilgili çalışmaların devam ettiği görülmektedir. 1940’lı yılların başında Vefik Altuğ, Erzurum ve Civarının Tarihi, Tabii Beşeri, İktisadi Durumu Üzerine Tetkikler adlı fazla hacimli olmayan eserinde şehrin doğal özellikleri yanında ekonomik durumuna da değinmişti.55 Ertesi yıl M. Yusuf Akkurt tarafından kaleme alınan Erzurum Şehri Saltuk-Selçuk-İlhanOsmanlılar Devri Mebani ve Kitabeleri adlı eser, çok değerli bilgiler içermesine karşın pek çok araştırmacının gözünden kaçmıştı. Eserde yer alan kitabelerin tercümesi Akkurt tarafından yapılmış, fotoğrafları ise Baha Bediz tarafından çekilmişti. Şehrin fizikî durumu hakkında bilgi veren bu değerli çalışma halen yayınlanmamış olup Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’nde yazma eserler bölümündedir.56 Jak-H. Lambert’in hazırladığı “Erzurum’un Urbanizm Planı 1939” şehir tarihi araştırmalarında dikkat edilmesi gereken çalışmalardan biridir. Şehrin eski dokusu bozulmadan planlı şekilde gelişmesini ifade eden Lambert, şehrin fizikî yapısını belirlemeye çalışmıştı.57 Vehbi Kocagüney’in Erzurum Kalesi ve Savaşları adlı eseri, Erzurum kalesi hakkında ayrıntılı bilgiler veren ilk eserdir. Şehirde bulunan sanat eserleri hakkında bilgi veren Kocagüney, tümgeneral olması hasebiyle daha ziyade Erzurum kalesinin geçmişteki durumu, özellikle de Osmanlı-Rus savaşları sırasındaki vaziyetiyle ilgili ilginç bilgiler vermiştir.58 Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı İslam Ansiklopedisi’ndeki Erzurum maddesi; Besim Darkot, Mükrimin Halil Yınanç ve Halil İnalcık tarafından hazırlanmıştı. İlk defa böylesine önemli çapta bir eserde; Erzurum şehrinin coğrafî özelliklerini Besim Darkot,59 şehrin tarihçesini Mükrimin Halil Yınanç60 ve eyalet olduğu zamanki durumunu Halil İnalcık61 değerlendirmiştir. Milli Mücadele döneminde Erzurum’daki halkın durumu ve teşkilatlanmasına, işgallere karşı sergiledikleri direnişe zor günlerde birlik halinde nasıl hareket edildiğine dair ilk eser, dönemi bizzat yaşayan Cevat Dursunoğlu tarafından kaleme 55 Vefik Altuğ, Erzurum ve Civarının Tarihi, Tabii Beşeri, İktisadi Durumu Üzerine Tetkikler, İstanbul: Resimli Ay Mat., 1941, 82 s. 56 M. Yusuf Akkurt, Erzurum Şehri Saltuk-Selçuk-İlhan-Osmanlılar Devri Mebani ve Kitabeleri, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, Yazma No: 602. 57 Jak-H. Lambert, “Erzurum’un Urbanizm Planı 1939”, Belediyeler Dergisi, 1941, sy. 65, s. 3959. 58 Vehbi Kocagüney, Erzurum Kalesi ve Savaşları, İstanbul: Askeri Matbaa, 1942. 59 Besim Darkot, “Erzurum-Coğrafya”, İA, c. IV, s. 340-345; Darkot’un aynı tarihlerde Aylık Ansiklopedi için hazırladığı diğer bir makalesi için bkz. Besim Darkot, “Erzurum İlinin Coğrafyası”, Aylık Ansiklopedi, İstanbul: İskit Yayınevi, 1946, c. III, s. 839-842. 60 Mükrimin Halil Yınanç, “Erzurum-Tarih”, İA, c. IV, s. 345-353. 61 Halil İnalcık, “Osmanlı Devletinin Erzurum Beylerbeyliği”, İA, c. IV, s. 353-357.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
645
alınmıştı. Eser, şehrin Milli Mücadele dönemindeki durumunu belgelere dayalı olarak anlatan kıymetli eserlerdendir.62 Anadolu’nun Türk kültürünün en değerli hazinesi olduğuna inanan Bahaeddin Ögel,63 Erzurum’daki anıtları incelemiş ve motifleri değerlendirerek eski Altay Türk sanatının izlerini tespit etmiştir.64 Ögel, kültür değerleri üzerine incelemelerine devam etmiş ve “Erzurum Tavan İşlemeleri” ile “Erzurum Evleri” çalışmalarında da Türk kültürünün özelliklerini ortaya koymuştur.65 1944-1946 yılları arasında Erzurum’da askerlik görevinde bulunan Yüksek Mimar Harbi Hotan, şehrin mimarî özelliklerini incelemiş ve “Erzurum’da Sivil Mimari Özellikleri” ile “Erzurum Evleri” adlı çalışmaları vücuda getirmiştir.66 Aynı yıllarda yine bir mimar olan Ali Sami Ülgen, şehircilik açısından anıtları incelemiştir.67 Eski ve köklü bir kültüre sahip olan Erzurum’un 1940’lı yıllarda özellikle mimarlar tarafından incelenmesi, bu devrede etkin olan ulusal mimarî anlayışının etkisinden olsa gerektir. Ahmed Rasim ile başlayan şehir yazılarının bilinen en iyi örneklerinden birisi Ahmet Hamdi Tanpınar’a ait Beş Şehir isimli eserdir.68 Ankara, Konya, İstanbul, Bursa ve Erzurum şehirlerinin kültürel yapısını, yaşam tarzlarını dile getiren Tanpınar; 1946’da yayımladığı bu çalışmasından yaklaşık iki yıl önce de yine Erzurum ile ilgili müstakil bir çalışma yayınlamıştı.69 Edebi çalışmaların yanı sıra Kemal Çilingiroğlu,70 Kasım Ülgen71 ve H. Basri Erk’in72 sosyal yapı ile ilgili olarak folklorik eserleri de dikkat çekmektedir. Önceki devrede olduğu gibi bu dönemde de Erzurum Lisesi’nden yetişenlerin faaliyetleri görülmektedir. Erzurum Lisesinde Yetişenler Cemiyeti, halkev62 Cevat Dursunoğlu, Millî Mücadele’de Erzurum, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 1998. 63 Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, c. VII, Ankara: Kültür Bak. Yay., 1991, s. x. 64 Bahaeddin Ögel, Erzurum Anıtlarında Eski Altay Türk Sanatının İzleri, Erzurum: Erzurum Halkevi Yay., 1947, 26 s. 65 Bahaeddin Ögel, “Erzurum Tavan İşlemeleri”, Ülkü, 1947, c. I, sy. 7, s. 26-27; a.mlf., “Erzurum Evleri”, Ülkü, 1947, c. II, sy. 12, s. 32-33. 66 Harbi Hotan, “Erzurum’da Sivil Mimari Özellikleri”, Arkitekt, 1946, c. XV, sy. 171-172, s. 6264; a.mlf., “Erzurum Evleri”, Arkitekt, 1947, c. XVI, sy. 181-182, s. 27-30. 67 Ali Saim Ülgen, “Erzurum Şehircilik ve Anıtları Yönünden İncelemeler”, Mimarlık, 1948, c. V, sy. 1, s. 25-28, sy. 3, s. 38-40 ve sy. 4, s. 30-35. 68 http://yayim.meb.gov.tr/yayimlar/sayi41/baran.htm (15.12.2004). 69 Ahmet Hamdi Tanpınar, “Erzurum”, Ülkü, 1944, c. VI, sy. 68, s. 10-17; a.mlf., Beş Şehir, 17. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yay., 2000. 70 Kemal Çilingiroğlu, “Kuzey Doğu Anadolu Halk Oyunları, II, Erzurum”, Folklor Postası, 1945, sy. 7, s. 13 ve 19; a.mlf., “Erzurum Oyunları”, Türk Folklor Araştırmaları, 1949, sy. 2, s. 25-26. 71 Kasım Ülgen, Doğu Anadolu Oyunları ve Havaları: Erzurum Oyunları, İstanbul: Cumhuriyet Matbaası, 1944, c. I, 153 s. 72 H. Basri Erk, Erzurumlu Bilginler: Şair Rabia Hatun, İbrahim Hakkı, Abdürrahim Şerif Beygü, 1 fasikül, İstanbul: Işıl Matbaa., 1947, 53 s.
646
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
leri gibi sosyal aktiviteler gerçekleştirmenin yanı sıra 1941 ve 1946 yıllarında Erzurum’u konu alan iki de eser yayınladı.73 1950’li yıllarda Sıtkı Dursunoğlu ve Tahsin Akgün tarafından yazılmış olan eserlerde, Erzurum hakkında kısa ve özlü bilgiler verilmiştir.74 Akgün’ün Erzurum ile ilgili çalışmaları, ilerleyen süreçte de devam etti.75 Şehrin tarihi, sanat eserleri, iktisadî durumu, ticarî ve ziraî potansiyeli ile idarî yapısı hakkında özet mahiyetindeki bilgiler; İhsan Ünüvar’ın Erzurum Vilayeti adlı eserinde dile getirilmiştir.76 Lord Kinross ve Neriman Yavuzer, 1950’li yıllarda şehir hakkındaki izlenimlerini, anılarını ve gözlemlerini aktarmışlardır.77 Belediye konusunda çalışmaları78 ile dikkat çeken Kazım Yurdalan; 1905-1950 yılları arasında Erzurum’un durumu hakkında değerlendirmelerde bulunduğu gibi, gelecekteki durum konusunda da fikirlerini beyan etmiştir.79 1958 yılında Hüseyin Durak’ın sahibi olduğu Karasu Kenarından80 ve 1959’da Dr. Zeki Akgün’ün sahibi olduğu Tarih Yolunda Erzurum81 dergileri yayın hayatlarına başladı. Erzurum Tarihini Tanıma ve Araştırma Derneği tarafından neşredilen Tarih Yolunda Erzurum dergisi, yalnızca Erzurum hakkında yazılara yer vermesi bakımından önemli bir eksikliği gidermeye çalışmıştır. İstanbul Müftüsü olduğu sıralarda Ömer Nasuhi Bilmen, Cemaleddin Revnakoğlu’na ithaf ettiği “Erzurum’un Kıymet-i Tarihiyyesi” isimli yazısında; Erzurum şehrinin kısa bir tarihçesini anlattığı gibi, şehirde yetişen âlimlerin hayatı hakkında bilgiler vermişti.82 Anadolu halkının kültürel unsurlarının birisi de bilmecedir. Halk anlayışının yaşamsal yansımaları olarak tanımlanan bilmece, toplum düşüncesinin 73 Başak (Erzurum Hakkında Yazılar), Erzurum Lisesinde Yetişenler Cemiyeti Neşr., 1941, 24 s.; 1946 Erzurum Başak Gecesi: (Erzurum Üzerine Yazılar), Erzurum: Erzurum Lisesinde Yetişenler Cemiyeti Neşr., 1946. 74 Sıtkı Dursunoğlu, Erzurum, Ankara, 1953; Tahsin Akgün, Erzurum, İstanbul: Tan Mat., 1955. 75 Tahsin Akgün, “Kargapazarı Muharebelerinden Bir Sahne”, Tarih Yolunda Erzurum, 1 Mart 1959, sy. 2, İstanbul: Özyurt Basımevi, 1959, s. 16-18; a.mlf., “Rusya’nın Tarihi Emelleri ve Erzurum”, Tarih Yolunda Erzurum, 1 Mart 1959, sy. 2, İstanbul: Özyurt Basımevi, 1959, s. 12. 76 İhsan Ünüvar, Erzurum Vilayeti, İstanbul: Duygu Mat., 1954, 102 s. 77 Lord Kinross, Within the Taurus: A Journey in Asiatic Turkey, Londra: John-Murray, 1954, 192 s.; Neriman Yavuzer, Erzurum’dan Notlar, İstanbul: İsmail Akgün Mat., 1958, 72 s. 78 Kazım Yurdalan, Erzurum Belde ve Belediyesi, 1948, Ankara: Sakarya Bas., 1948, 44 s. 79 Kazım Yurdalan, Dünkü, Bugünkü, Yarinki Erzurum, 1905-1950, Ankara: Kanaat Bas., 1950. 80 Karasu Kenarından, sy. 1-3, Erzurum: Tek Matbaası, 1958. 81 Tarih Yolunda Erzurum, 1959, sy. 1, İstanbul: Erzurum Tarihini Tanıtma ve Araştırma Derneği Yay. 82 Ömer Nasuhi Bilmen, “Erzurum’un Kıymet-i Tarihiyyesi”, Tarih Yolunda Erzurum, 1959, sy. 1, İstanbul: Özyurt Basımevi, s. 6; a.mlf., “Erzurum’un Kıymet-i Tarihiyyesi”, Tarih Yolunda Erzurum, 1959, sy. 2, s. 8 ve 18; a.mlf., “Erzurum’un Kıymet-i Tarihiyyesi”, Tarih Yolunda Erzurum, 1959, sy. 3, s. 15 ve 26.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
647
ortak bir ürünü olması nedeniyle önemli kültürel değerlerden kabul edilmektedir.83 Böylesi önemli bir konuyla ilgili olarak Lütfüllah Sami Akalın, uzun uğraşlar sonucunda, şehir yaşantısı ve anlayışı hakkında ipuçları veren Erzurum bilmecelerini toplayarak bir araya getirme başarısı göstermiştir.84 Folklorik yayınlarla ilgili olarak İhsan Çoşkun’un az da olsa gayretleri olmuştur.85 1940’lı yılların aksine 1950’lerde Erzurum şehrinin fizikî yapısı hakkında kapsamlı çalışmalar yapılmamıştı. Daha spesifik konuların tercih edildiği bu devrede dikkat çeken yazılar arasında Suut Kemal Yetkin’in “The Twin Minaret Medreseh of Erzurum (Erzurum-Çifte Minareli Medrese)”,86 Necati Karabacak’ın “Erzurum Hükümet Konağı”87 ve Nezihi Mustafa Polat’ın “Erzurum’un Tarihi Eserleri”88 sayılabilir. C. 1960-1980 Yılları 1950’lilerden 1960’lara geçiş sürecinde Erzurum tarihine ait çalışmalarda hem araştırıcı, hem de yayın bakımdan gözle görülür bir artış yaşanmıştır. 1955’te 24 üye tarafından kurulan Erzurum Tarihini Tanıma ve Araştırma Derneği Erzurum’u çeşitli yönleri ile tanıma ve neşriyat yapma amacı doğrultusunda küçük çaplı çalışmalar hazırlandığı gibi geniş kapsamlı araştırmalar da yapmıştır. Nitekim dernek, 1959’da, Tarih Yolunda Erzurum dergisini yayınlamaya başladığı gibi; 1961’de de Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi ve Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’sini neşretmiştir. 1957’de kurulan Atatürk Üniversitesi, bu süreç içerisinde bilimsel çalışmalara öncülük etmeye başlamış ve Erzurum’daki yayınların artmasına ciddi katkıları olmuştur.89 Kamu kuruluşları arasında Erzurum Valiliği 1967’de bir yıllık hazırlatarak Erzurum’un tarihî, coğrafî, kültürel, ekonomik vs. durumunu belirlemeye çalışmıştır.90 Erzurum 83 http://www.turkleronline.com/bilmece/bilmece.htm (17.12.2004). 84 Lütfüllah Sami Akalın, Erzurum Bilmeceleri: Erzurum Folkloru, c. I, İstanbul: Erzurum Lisesi Folklor Kolu Yay., 1954; a.mlf., “Erzurum Bilmeceleri”, Türk Folklor Araştırmaları, 1954, c. III, sy. 62, s. 982-983. 85 İhsan Çoşkun, “Erzurum Yerli Kıyafetleri”, Tarih Yolunda Erzurum, Aralık 1959, sy. 1, s. 15; a.mlf., “Erzurum’un Eski İş Hayatı ve Terkedilmiş Sanatlar”, Yakutiye, 1963, sy. 4, s. 16. 86 Suut Kemal Yetkin, “The Twin Minaret Medreseh of Erzurum”, Atatürk Üniversitesi Yıllığı, (1949-1954), Ankara 1954, s. 255-259; a.mlf., “Erzurum’daki Çifte Minare Medresesi”, çev. İrfan Şahinbaş, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, 1954, sy. 4, s. 255-259. 87 Necati Karabacak, “Erzurum Hükümet Konağı”, Tarih Yolunda Erzurum, Aralık 1959, sy. 4, s. 13. 88 Nezihi Mustafa Polat, “Erzurum’un Tarihi Eserleri”, Türk Yurdu, 1959, sy. 278, s. 53-54. 89 Atatürk Üniversitesi Temel Atma Töreni Programı 23 Temmuz 1957, Erzurum: Vilâyet Matbaası, 1957; Atatürk Üniversitesi 1958-1959 Öğretim Yılı Halk Konferansları 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1959, 157 s.; Atatürk Üniversitesi Yıllığı 1960, Ankara 1961; Atatürk Üniversitesi Yıllığı 1961, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1963; Atatürk Üniversitesi Yıllığı 1962, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1963. 90 Erzurum İl Yıllığı 1967, Erzurum Valiliği, İstanbul: Çeltüt Matbaa., 1968.
648
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Belediyesi ile Bayındırlık Köy İşleri Bakanlığı’nın da birtakım çalışmaları olmuştur.91 Tarih Yolunda Erzurum dergisi gibi aynı tarihlerde yayın hayatına başlayan Hürsöz gazetesinde de zaman zaman ilginç konular gündeme getirilmiştir.92 Bu arada belirtilmesi gereken bir diğer husus da, sivil toplum örgütlerinin çalışmalarıdır. Erzurumlu Öğrencilere Yardım Derneği ve Erzurum Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu dikkat çeken kuruluşlardır.93 1965’de İngilizce olarak yayınlanan Encyclopedia of Islam’da “Erzurum” maddesi fazla geniş olmamakla birlikte Halil İnalcık tarafından hazırlanmıştır.94 1968’de yayınlanan Türk Ansiklopedisi’nin XV. cildinde oldukça kapsamlı bir şekilde hazırlanmış olan “Erzurum” maddesinin kim tarafından kaleme alındığı belirtilmemiştir.95 1960’li yıllarda İbrahim Hakkı Konyalı, Cemalettin Server Revnakoğlu, Zeki Başar, İlhan Akçay, Mahmut Goloğlu, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Burhan Gökçimen, Mazhar Müfit Kansu, Necati Karabacak, Nusret Karasu ve Nihat Özyardımcı, Amiran Kurtkan, Tahsin Saraç, Mithat Sertoğlu, İlhan Akçay, Süreyya Şehidoğlu, İhsan Ünüvar, Mahmut Kemal Yanbay, Mükrimin Halil Yınanç, Fahrettin Kırzıoğlu ve Orhan Türkdoğan gibi pek çok araştırmacı tarafından yayınlanmış olan muhtelif konulara ait yazılar vardır. Gerek araştırmacıların fazlalığı ve gerekse yayınların çeşitliliğinden ötürü mevcut çalışmalar; genel-siyasî, fizikî, sosyokültürel ve ekonomik olmak üzere sınıflandırılmıştır. Erzurum Tarihini Tanıma ve Araştırma Derneği’nin katkısı ile İbrahim Hakkı Konyalı tarafından hazırlanan Abideleri ve Kitabeleri İle Erzurum Tarihi adlı eser, şehir hakkında yazılmış dikkati çeken çalışmalardandı.96 Şerafettin Turan tarafından metodik açıdan eleştirilen ve eksiklikleri dile getirilen eserde, şehrin tarihi hakkında bilgiler verildiği gibi, özellikle günümüzde mevcut olmayan birtakım mimarî eserlere ait kitabeler de bulunmaktadır. Bu eserinin haricinde Konyalı’ya ait “Erzurum Saat Kulesi”97 ve “Erzurum’da Türk Tophanesi: Tarihte Askeri Fabrikalarımız”98 gibi yayınlar mevcuttu. 91 Erzurum Belediyesi 1967 Yılı Çalışma Raporu Erzurum, Erzurum Belediyesi, 1967; Köy Envanter Etüdlerine Göre Erzurum, Ankara: Köy İşleri Bak. Yay., 1966, 160s.; Köy Envanter Etüdlerine Göre Erzurum, Ankara: Köy İşleri Bak. Yay., 1967. 92 Halil Sami Tekin, “Erzurum Abidelerin İnşa Tarihleri ve Mimari Durumları”, Hürsöz, 25-26 Ekim 1960, Erzurum: Hürsöz Basımevi; Halil Sami Tekin, “Erzurum Osmanlı Devri Eserleri”, Hürsöz, 15-17 Ekim 1960, Erzurum: Hürsöz Basımevi. 93 Erzurum’dan Bir Güldeste, Erzurumlu Öğrencilere Yardım Derneği, Ankara: Resimli Posta Matbaası, 1960, 16 s.; Erzurum Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Dergisi, 1960. 94 Halil İnalcık, “Erzurum”, Encyclopedia of Islam, Leiden 1965, c. II, s. 712. 95 “Erzurum”, Türk Ansiklopedisi, İstanbul, 1968, c. XV, s. 363-380. 96 İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri İle Erzurum Tarihi, İstanbul: Erzurum Tarihini Araştırma ve Tanıtma Derneği Yay., 1960, 588 s. 97 İbrahim Hakkı Konyalı, “Erzurum Saat Kulesi”, Büyük Doğu, 16 Ekim 1959, c. XI, sy. 33, s. 15. 98 İbrahim Hakkı Konyalı, “Erzurum’da Türk Tophanesi: Tarihte Askeri Fabrikalarımız”, Büyük Doğu, 25 Eylül 1959, c. XI, sy. 30, s. 10.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
649
Erzurum’un hâk-i pâkine âşık ve devrinin gazeteleri99 tarafından Erzurumiyatçı olarak tanımlanan Cemalettin Server Revnakoğlu, çalışmaları ile dikkat çeken mümtaz araştırmacılardandı. Uzun ve kapsamlı bir şekilde devam ettirdiği çalışmalarında Revnakoğlu’nun en önemli yapıtlarından birisi Erzurum Tarihini Tanıma ve Araştırma Derneği’nin desteği ile hazırladığı Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Marifetnamesi’ydi.100 Erzurum kitabelerini, şairlerini, âlimlerini, müelliflerini, hayır sahiplerini, valilerini, belediye başkanlarını, folklorunu, matbuatını, edebiyatını konu alan pek çok yayın meydana getiren Revnakoğlu’nun ilgi çeken makaleleri arasında; “Erzurum Matbuatı”,101 “Erzurum’un Son Asır Din ve İlim Adamlarından: Tivnik’li Faruk Hoca (1881-1953) Hacı Faruk Bey-Emir Oğullarından, Ketvan’lı”,102 “Erzurum ve Yeşilay’ın Son Büyük Kaybı: Celâl Feyyaz Gürsel 1875-1952”,103 “Erzurum Yatırlarından: Habib Baba-yı Veli”,104 “Erzurum’un Hasbi Belediyecilerinden Kındığılı Vehbi Hoca”,105 “Erzurum’da Çöken Kubbe: Bıraktığı İzler ve Anılar”,106 “Erzurum Bir Kitabiyatçı Kaybetti: Pire Mehmet”,107 “Erzurumlu Şeyhülislamlardan: Tortumlu Musa Kazım Efendi”,108 “Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Vefatı Tarihi Hakkında Kaynakların Karışıklığı”109 ile “Süvari Feriki Erzurumlu Hafız Mehmet Ali Paşa”110 sayılabilir. Erzurum hakkındaki çalışmaları ile dikkat çeken bir diğer araştırmacı Zeki Başar’dır. Erzurum Tarihini Tanıma ve Araştırma Derneği’nin üyelerinden olan Başar, doktor olmasına karşın Erzurum’a olan ilgisi nedeniyle o zamana kadar 99 Milletin Sesi, 28 Eylül 1962, Erzurum 100 Cemaleddin Server Revnakoğlu, Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Marifetnamesi, İstanbul: Erzurum Tarihini Araştırma ve Tanıtma Derneği Yay., 1961, xxii+224 s. 101 Cemalettin Server Revnakoğlu, “Erzurum Matbuatı”, Tarih Yolunda Erzurum, 1959, sy. 1, s. 7-8; a.mlf., “Erzurum Matbuatı”, Tarih Yolunda Erzurum, Temmuz 1959, sy. 3, s. 13-14; a.mlf., “Erzurum Matbuatı, IV, Sadâ-yi-Şark”, Tarih Yolunda Erzurum, Aralık 1959, sy. 4, s. 5-6; a.mlf., “Erzurum Matbuatı, V, Özdilek”, Tarih Yolunda Erzurum, Mart-Haziran 1960, sy. 5-6, s. 7-8; a.mlf., “Erzurum Matbuat Tarihi”, İstanbul Ün. İktisat Fak. Gazetecilik Enst. Derg., 1960, sy. 1, s. 29-35; a.mlf., “Erzurum Matbuat Tarihi”, Yıllık Gazetecilik Enstitüsü Dergisi, 1960, sy. 1, s. 25-35; a.mlf., “Erzurum Matbuat Tarihi”, Yıllık Gazetecilik Enstitüsü Dergisi, 1961, sy. 2, s. 227-232; a.mlf., “Erzurum Matbuatı”, Tarih Yolunda Erzurum, 1961, sy. 7-8, s. 6-7; a.mlf., “Erzurum Matbuatı”, Tarih Yolunda Erzurum, 1961, sy. 9-10, s. 10; a.mlf., “Erzurum Matbuatı”, İş ve Düşünce, 1961, c. XXVI, sy. 236, s. 20-24. 102 Tarih Yolunda Erzurum, 1 Mart 1959, sy. 2, s. 9-11. 103 Tarih Yolunda Erzurum, Temmuz 1959, sy. 3, s. 21-24. 104 Tarih Yolunda Erzurum, Aralık 1959, sy. 4, s. 11-12. 105 Tarih Yolunda Erzurum, Mart-Haziran 1960, sy. 5-6, s. 22-23. 106 Tarih Yolunda Erzurum, 1961, sy. 9-10, s. 12-13. 107 Tarih Yolunda Erzurum, 1961, sy. 9-10, s. 25-27. 108 Tarih Yolunda Erzurum, 1962, sy. 11-12, s. 32-33; a.mlf., “Erzurumlu Şeyhülislamlardan: Musa Kazım Efendi”, Tarih Yolunda Erzurum, 1962, sy. 13-14, s. 6. 109 İş ve Düşünce, 1966, c. XXXI, sy. 255, s. 3-6; a.mlf., “Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Vefatı Tarihi Hakkında Kaynakların Karışıklığı”, İş ve Düşünce, 1966, c. XXXI, sy. 256, s. 4-7. 110 İş ve Düşünce, 1967, c. XXXII, sy. 258, s. 4-8.
650
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
değinilmeyen konulara temas etmiştir. Başar’ın ilk eseri, Erzurum Verem Hastahanesinin Kuruluşu ve Beş Yıllık Çalışmaları111 kendi sahası ile yakından ilgiliydi. Küçük hacimli makaleler112 yazan yazar, 1967’de Kurtuluş Yazılarımla Erzurum isimli çalışmayı da hazırlamıştır.113 Başar’ın çalışmaları 1960’larla sınırlı kalmamıştır. İlerleyen süreç içerisinde de Erzurum şehri hakkında değinilmeyen konular Başar için cazip gelmiş olmalı ki, Erzurum’da Tıbbi ve Mistik Folklor Araştırmaları ve İçtimai Adetlerimiz-İnançlarımız: Erzurum İlindeki Ziyaret Yerlerimiz isimli çalışmaları kaleme almıştı.114 Muhtelif konular üzerinde araştırmalarını yürüten yazar, zaman zaman şehri ilgilendiren tıbbî konulara da temas etmiştir.115 Revnakoğlu’nun, ehemmiyetine binaen zaman zaman dile getirdiği mezarlıklar ve mezar kitabelerinin önemi, Başar tarafından da dikkate alınmıştır. Zeki Bey’in -yaklaşık 36 mezarlık ve 18 hazireyi içeren- kapsamlı çalışması Erzurum’da Eski Mezarlıklar ve Resimli Mezar Taşları adıyla yayınlandı.116 Tarih Boyunca Çeşitli Hizmetleriyle Camilerimiz adlı çalışmasında Başar, Erzurum şehrindeki cami ve mescidleri yapılış yıllarına göre tasnif etmiş ve camilerin cemaat kapasiteleri yanında camilerde mevcut kutsal emanetler, kıymetli eşya ve gereçleri belirlemişti.117 Erzurum ile ilgili değişik konulara118 temas eden Başar, millî hassasiyetler üzerinde durarak Erzurum’daki Ermeniler konusuna119 da değinmiş ve Millî Mücadele dönemindeki havayı bir nebze olsun ortaya koymaya çalışmıştır.120 Kars tarihi üzerine yaptığı çalışmalar ile tanınan Fahrettin Kırzıoğlu’nun, Erzurum hakkında da birtakım çalışmaları olmuştur. Adapazarı’nda öğretmen iken kaleme aldığı “İslamlıktan Önce Erzurum Tarihine Bir Bakış (MÖ. 1400111 Ankara: Güzel İstanbul Matbaası, 1957, 203 s. 112 Zeki Başar, “Kuruluşlarımız ve Kurtuluşlarımız”, Tarih Yolunda Erzurum, 1959, sy. 3, s. 6-8; a.mlf., “Erzurum’un Soğuğu ve Meterolojik Kayıtlar”, Tarih Yolunda Erzurum, 1960, sy. 5-6, s. 17-21. 113 Zeki Başar, Kurtuluş Yazılarımla Erzurum, Ankara, 1967. 114 Zeki Başar, Erzurum’da Tıbbi ve Mistik Folklor Araştırmaları, Ankara 1972; a.mlf., İçtimai Adetlerimiz–İnançlarımız: Erzurum İlindeki Ziyaret Yerlerimiz, Ankara: Atatürk Üniversitesi Yay., 1972, 226 s. 115 Zeki Başar, “Erzurum İlinde Halk Beslenmesinde Yabani Bitkilerin Önemi”, Türkiye Tıp Akademisi Mecmuası, 1972, c. VII, sy. 4, s. 99-101; a.mlf., Erzurum İlinde Şifalı Sular (Yerleri, Genel Durumları, Nitelikleri), Atatürk Üniversitesi Yay., Ankara 1973; a.mlf., “Erzurum Gureba Hastanesi ve Sonrası”, Dirim, 1978, c. LIII, sy. 1-2, s. 48-53. 116 Ankara: Sevinç Matbaası, 1973. 117 Ankara, 1977. 118 Zeki Başar, Erzurum Tarih Derneği Kırk Yaşında, İstanbul, 1977; a.mlf., “Anıtsal Bir Yapıt (Erzurum Saat Kulesi)”, Tarih Yolunda Erzurum, 1983, sy. 18, s. 3-5; a.mlf., Cumhuriyet Dönemi Erzurumlu 54 Müellif ve Eserleri, İstanbul, 1998, 142 s. 119 Zeki Başar, Ermenilerden Gördüklerimiz, Ankara, 1974; a.mlf., “Ermeni Hıyanetleri ve Erzurum’daki Cinayetleri”, Türk Kültürü, 1975, c. XIII, sy. 156, s. 1-7. 120 Zeki Başar, 60.Yıldönümünde Devrim Tarihi Bakımından Erzurum Kongresi: Öncesi-Sonrasıyla, Erzurum, 1979.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
651
MS. 387): İç Oğuz’dan Kazan Han Küçük Arsaklı Sülalesinin (MS. 53-429) Yurdu Karun-Eli I-II”, Erzurum tarihi açısından önemli makalelerdi.121 Doğu Anadolu Bölgesi hakkındaki çalışmaları sırasında Erzurum ile de ilgilenen Kırzıoğlu, “1522 (H. 929) Yılında Issız ve Harap Duran Erzurum Bölgesi (Nahiye)leri” adlı çalışmasında Osmanlı arşiv kayıtlarından yararlanarak idarî yapı hakkında bilgiler vermiştir.122 İlerleyen zaman içerisinde Kırzıoğlu, genelde Erzurum’un Millî Mücadele dönemindeki123 durumunu ele alırken, az da olsa farklı konulara124 değinmiştir. Erzurum şehri hakkında yapılan çalışmalarda ihmal edilen ekonomik yapı hakkında kaleme aldığı “1753 ve 1846 Yıllarında Erzurum Çarşıları ile Esnafını Tanıtan Kağızmanlı-zâdeler’in İki Vakfiyesi” adlı makalesinde Kırzıoğlu, Erzurum şehrindeki ticarî potansiyeli ve esnafı vakfiye kayıtlarına göre açıklamaya çalışmıştı.125 İhsan Ünüvar’ın Erzurum Rehberi126 ve Burhan Gökçimen’ın Erzurum Özlemi127 adlı çalışmalarında genel bilgiler verilmiştir. Mithat Sertoğlu’nun makalesinde, XVI. yüzyıldaki Erzurum şehrinin nüfus ve mahalle sayıları arşiv belgelerine dayalı olarak tespit edilmiştir.128 Erzurum’daki Saltuklu dönemine ait anıtlar üzerine çalışan İlhan Akçay, şehrin XVII. yüzyıldaki durumunu Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilerin ışığında ortaya koymuştur.129 Mustafa Baydar,130 121 Fahrettin Kırzıoğlu, “İslamlıktan Önce Erzurum Tarihine Bir Bakış (MÖ. 1400-MS. 387): İç Oğuz’dan Kazan Han Küçük Arsaklı Sülalesinin (MS. 53-429) Yurdu Karun-Eli, I”, Tarih Yolunda Erzurum, 1959, sy. 1, s. 16-19; a.mlf., “İslamlıktan Önce Erzurum Tarihine Bir Bakış (MÖ. 1400-MS. 387): İç Oğuz’dan Kazan Han Küçük Arsaklı Sülalesinin (MS. 53-429) Yurdu Karun-Eli, II”, Tarih Yolunda Erzurum, 1959, sy. 2, s. 6-7. 122 Tarih Yolunda Erzurum, Mart-Haziran 1960, sy. 5-6, s. 9-10. 123 Fahrettin Kırzıoğlu, “Yayınlanmamış Belgelerle Erzurum Kongresinin İlk Günü”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 1970, c. VI, sy. 35, s. 4-33; a.mlf., “Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum’daki Evi”, 50. Yıl Armağanı Erzurum ve Çevresi 1, Erzurum, 1973, s. 194-196; a.mlf., “Mustafa Kemal Paşa-Erzurum İlişkileri Üzerine Belgeler (1919-1920)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 1991, c. VII, sy. 20, s. 223-283; a.mlf., Bütünüyle Erzurum Kongresi: Resmi Arşiv ile Ailelerdeki Belge ve Hatıralara Göre, 3 cilt, Ankara: Kültür Ofset, 1993; a.mlf., “Erzurum Kongresi Zabıtları”, 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu (23-25 Temmuz 2002-Erzurum), s. 103-106. 124 Fahrettin Kırzıoğlu, Lehçe-i Erzurum Yazmasındaki Halk Sözleri, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1963. 125 Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırmaları Dergisi, 1976, sy. 7, s. 25-86. 126 İhsan Ünüvar, Erzurum Rehberi 1071-1961, Ankara, 1961, 194 s. 127 Ankara, 1967. 128 Mithat Sertoğlu, “XVI. Yüzyılda Erzurum”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 1968, c. II, sy. 8, s. 76-80. 129 İlhan Akçay, “Erzurum’da Saltuklu Devri Abideleri”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 1962; a.mlf., “XVII. Asırda Erzurum’un Ticari, İktisadî ve Ziraî Hayatı”, Tarih Yolunda Erzurum, 1962, sy. 13-14, s. 20-22; a.mlf., “XVII. Asırda Erzurum”, Tarih Yolunda Erzurum, 1963, sy. 15-16, s. 13; a.mlf., “Yakutiye Medresesi”, Vakıflar Dergisi, 1965, sy. 6, s. 146-152. 130 Mustafa Baydar, “Erzurum’un Kurtuluşu”, Vatan, 1952, c. XII, sy. 3888, s. 4; a.mlf., “Erzurum’un İşgali ve Kurtuluşu”, Tarih Yolunda Erzurum, 1962, sy. 11-12, s. 11-12.
652
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Bekir Sıtkı Baykal,131 Mahmut Goloğlu,132 Mazhar Müfit Kansu,133 Mehmet Önder,134 Tahsin Saraç135 ve Fahir Aruoba136 XIX. ve XX. yüzyılı konu alan eserlerde daha ziyade Erzurum’da verilen mücadeleyi ele almışlardır. 1960’lı yıllarda Erzurum hakkında yapılan çalışmalar içerisinde şehrin fizikî yapısını ilgilendiren birtakım çalışmalar da bulunmaktaydı. İslam Ansiklopedisi’nde Erzurum’un tarihçesini yazan Mükrimin Halil Yınanç, Yakutiye Medresesi hakkında da bir makale yazmıştır.137 Ruçhan Arık, Erzurum’daki iki camiyi konu alan bir yazı hazırlamıştı.138 Erzurum şehrinin tarihî dokusunu inceleyen Doğan Kuban, değerlendirmeye aldığı diğer şehirler gibi, Erzurum hakkında da tespitlerini zengin planlar eşliğinde vücuda getirmişti.139 Onur Ayhan ise pek fazla değinilmeyen iklim konusunu aydınlatmaya çalışmıştı.140 Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu gibi, Amiran Kurtkan ve Orhan Türkdoğan da, Erzurum şehrinin sosyal yapısına ilişkin çalışmalarıyla dönemlerinin dikkat çeken araştırmacılarıydı. “Erzurum’da Sosyal Mobilite” ve Şehirleşen Erzurum ve Sosyal Mobilite isimli çalışmalarda şehrindeki nüfus yapısı ve nüfusun artmasına etki eden faktörler, Kurtkan tarafından ortaya konulmuştu.141 Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi olduğu süreç içerisinde Orhan Türkdoğan da Erzurum’un sosyal durumunu incelemişti. Nitekim Erzurum ve Çevresinde Sosyal Araştırmalar,142 Erzurum Bölgesinde Tıbbi Tedavinin Sosyo-Kültürel Safhala131 Bekir Sıtkı Baykal, Erzurum Kongresi ile İlgili Belgeler, Ankara: Türk İnkılap Tarihi Enst. Yay., 1969, 61+XIX s. 132 Mahmut Goloğlu, Erzurum Kongresi, Ankara, 1968, 203 s. 133 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’da Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, 2 cilt, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1966-1968. 134 Mehmet Önder, “Erzurum Atatürk Evi ve Erzurum Kongresi”, Halkevleri Dergisi, 1969, c. II, sy. 28, s. 13; a.mlf., “Erzurum Atatürk Evi ve Erzurum Kongresi”, Halkevleri Dergisi, 1969, c. III, sy. 29, s. 5-6. 135 Tahsin Saraç, Erzurum’da Aziziye Savaşı, İstanbul, 1964. 136 Fahir Aruoba, “Erzurum’un Kurtuluşunda Türk Kadını”, Türk Kadını, 1966, sy. 1, s. 6-7. 137 Mükrimin Halil Yınanç, “Yakutiye Medresesi Bânisi: Sinân-üd-dîn Yâkut”, Tarih Yolunda Erzurum, 1961, sy. 7-8, s. 10; a.mlf., “Yakutiye Medresesi Bânisi: Sinân-üd-dîn Yâkut II”, Tarih Yolunda Erzurum, 1962, sy. 11-12, s. 5. 138 Rüçhan Arık, “Erzurum’da İki Cami (Two Mosques in Erzurum)”, Vakıflar Dergisi, 1969, sy. 8, s. 149-159. 139 Doğan Kuban, “Erzurum Kentinin Tarihsel Yapısı”, Erzurum Analitik Etüdleri, Erzurum, 1965. 140 Ayhan Onur, “Erzurum Ovası ve Çevresinin İklimi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 1962, c. XX, sy. 1-2, s. 126-136. 141 Amiran Kurtkan, “Erzurum’da ve Sosyal Mobilite”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1963, c. XXIII, sy. 3-4, s. 89-114; a.mlf., Şehirleşen Erzurum ve Sosyal Mobilite, İstanbul: Tortum Kalkınma Derneği, 1964. 142 Erzurum: Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. Yay., 1965, 107 s.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
653
rı,143 “Erzurum’un Şehirleşmesi”,144 Doğu Anadolu’da Sağlık-Hastalık Sisteminin Toplumsal Araştırması: Erzurum’da Bir Kasabanın Medikal Sosyolojik Yapısı,145 Yoksulluk Kültürü (Gecekonduların Toplumsal Yapısı)146, “1906-1907 Erzurum Hürriyet Ayaklanması”147 ve “1906-1907 Erzurum Hürriyet Ayaklanması ile İlgili Yeni Belgeler”148 isimli çalışmalarında, şehrin sosyal durumu hakkındaki gözlemlerini ortaya koymuştur. Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri: Sosyal Psikoloji Bakımından Bir Tetkik149 isimli incelemesinde Erzurum’un kırsal alanındaki durumunu ele almıştır. “Erzurum Türküleri”,150 Erzurum Üstüne Şiirler ve Seçme Yazılar,151 “Erzurum Halk Dualarından Örnekler”,152 “Erzurum Bilmeceleri”,153 “Erzurum Manileri”,154 “Erzurum ve Kars Halk Dilinden Sözler”155 ve “Erzurum Atasözleri”156 gibi folklorik çalışmalarda da şehrin kültürel yapısına değinilmiştir. 1970’li yıllarda Erzurum’u konu alan çalışmalarda Erzurum Valiliği ve Atatürk Üniversitesi’nin ciddi katkıları olmuştu. Cumhuriyetin 50. yılı kutlamaları çerçevesinde Erzurum Valiliği bir yıllık157 hazırlamıştır. Üniversite ise, aynı kutlamalar kapsamında Erzurum ve Çevresi, Üniversitenin Kuruluşu ve Gelişmesi ve Genel konuları ihtiva eden üç ciltlik 50. Yıl Armağanı158 yayınlamıştır. Erzu143 Orhan Türkdoğan, “Erzurum Bölgesinde Tıbbi Tedavinin Sosyo-Kültürel Safhaları”, Türk Etnoğrafya Dergisi, 1968, sy. 11, s. 33-46, a.mlf., Erzurum Bölgesinde Tıbbi Tedavinin SosyoKültürel Safhaları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Bas., 1969. 144 Bilgi, 1970, c. XXIII, sy. 274, s. 13-17. 145 Erzurum: Atatürk Üniversitesi İşletme Fak., 1972, 136 s. 146 Erzurum: Atatürk Üniversitesi İşletme Fak. Yay., 1965, 117 s. 147 Orhan Türkdoğan, “1906-1907 Erzurum Hürriyet Ayaklanması”, Türk Kültürü, 1984, sy. 255, s. 455-466; a.mlf., “1906-1907 Erzurum Hürriyet Ayaklanması”, Türk Kültürü, 1984, sy. 256, s. 497-509; a.mlf., “1906-1907 Erzurum Hürriyet Ayaklanması”, Türk Kültürü, 1984, sy. 257, s. 575-581. 148 Türk Dünyası Araştırmaları, 1987, sy. 47, s. 23-72. 149 Ankara: Milli Eğitim Bak. Yay., 1969, 398 s. 150 Muzaffer Uyguner, “Erzurum Türküleri”, Türk Folklor Araştırmaları, 1972, c. XIV, sy. 272, s. 6242-6243. 151 İhsan Coşkun Atılcan, Erzurum Üstüne Şiirler ve Seçme Yazılar, Ankara, 1969, 247+vi s. 152 Behçet Dede, “Erzurum Halk Dualarından Örnekler”, Türk Folklor Araştırmaları, 1969, c. XII, sy. 240, s. 5345-5346. 153 M. Kemal Özergin, “Erzurum Bilmeceleri”, Türk Folklor Araştırmaları, 1967, c. X, sy. 215, s. 4132-4133; Osman Saygı, “Erzurum Dolaylarında Bilmeceler”, Türk Folklor Araştırmaları, 1964, c. VIII, sy. 179, s. 3434. 154 Bilge Palandöken, “Erzurum Manileri”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 1968, sy. 16, s. 23-34; Ümran Tanalp, “Erzurum Manileri”, Türk Folklor Araştırmaları, 1970, c. XII, sy. 246, s. 5018-5019. 155 Şenol Kılıçarslan, “Erzurum ve Kars Halk Dilinden Sözler”, Türk Folklor Araştırmaları, 1964, c. VIII, sy. 178, s. 3409-3411. 156 Ümran Tanalp, “Erzurum Atasözleri”, Türk Folklor Araştırmaları, 1969, c. XII, sy. 239, s. 5321. 157 Cumhuriyetin 50. Yılında Erzurum (1973 İl Yıllığı), Erzurum: Erzurum Valiliği, 1974, 446 s. 158 50. Yıl Armağanı, 3 cilt, Erzurum: Atatürk Ün. Yay., 1974-1978, c. I: 269 s., c. II: 441s., c. III: 581 s.
654
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
rum’un Tarihini Araştırma ve Tanıtma Derneği, eskisine oranla fazla aktif olmamakla birlikte Erzurum Kongresi’nin 60. Yıldönümüne Armağan isminde bir eser vücuda getirmiştir.159 Tarih öğretmenliği ve müze müdürlüğü yapması hasebiyle özellikle Erzurum tarihine ilgi duyan ve alakasını yazılı olarak ifade eden tarihçiler arasında Tahsin Aşıroğlu’nu zikretmek gerekmektedir. Muhtelif dergi ve gazetelerde çeşitli vesilelerle yazıları çıkan Aşıroğlu’nun “Erzurum İlinin Tarihçesi” (1973) adlı eseri dikkat çeken çalışmalarındandır. Erzurum şehrinin MÖ. 40’tan MS. 1920’ye kadar olan süreç içerisindeki tarihçesini inceleyen yazarın, ilerleyen süreç içerisinde şehrin XIX. yüzyılda yapılanması ile vazgeçilmez unsurlarından biri olan tabyalar hakkında çalışmaları olmuş ve bunları Erzurum Tabyaları (1996) adıyla yayınlamıştır. Erzurum ve çevresinin dip tarihi çözülebilirse, bunun, yalnız Doğu Anadolu için değil, komşu ülkeler, hatta Mezopotamya tarihi için de büyük bir kazanç160 olacağını düşünen Hamit Zübeyir Koşay, Erzurum’un ilk çağlardaki durumunu belirlemeye çalışmıştır.161 Orta Çağ’da Selçuklu idaresindeki Erzurum’un durumuna farklı bir açıdan yaklaşan Hinrichs, Selçuklulara ait paraları incelemiştir.162 Osmanlı idaresine giren Erzurum şehri ile ilgili olarak Dündar Aydın’ın oldukça ehemmiyetli bir çalışması olmuştur. Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Aydın, “Erzurum Şehrinin Osmanlı Fethini Müteakip Yeniden İmarı, İskânı ve İlk Sakinleri” adlı akademik makalesinde ilk defa Erzurum şehrinin yapılanmasını, nüfus durumunu, mahalle sayısını ve şehir sakinlerini muhakemeli olarak incelemişti.163 Aydın’ın, ilerleyen süreç içerisinde Erzurum’un idarî yapısı ile bağlantılı olarak Erzurum eyaleti ve beylerbeyleri hakkında önemli bir çalışması daha olmuştur.164 Ronald C. Jennings; 1976’da yayınlandığı “Urban Population in Anatolia in the Sixteenth Century: A Study of Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon and Erzurum” başlıklı makalesinde, 1520, 1540 ve 1591 tarihli tahrir defterlerinden elde ettiği sonuçları, diğer şehirlerle mukayese ederek Erzu159 Erzurum Kongresi’nin 60. Yıldönümüne Armağan 23 Temmuz 1913-23 Temmuz 1979, Erzurum: Erzurum’un Tarihini Araştırma ve Tanıtma Derneği Yay., 1979. 160 Hamit Zübeyir Koşay, “Erzurum ve Çevresinin Dip Tarihi; Pre-historya ve Protohistuarı”, 50. Yıl Armağanı Erzurum ve Çevresi 1, s. 39-64. 161 Hamit Zübeyir Koşay, “Erzurum ve Çevresinde Ön Tarih ve Tarih Boyunca Kurulan Devletler ve Medeniyetler”, Erzurum Kongresi ve Mustafa Kemal Atatürk, Ankara: Anıt Yaptırma Derneği Yay., 1964, s. 153-163. 162 J. C. Hinrichs, “Erzurum Selçuklularının Sikkeleri”, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Bilimleri Araştırma Dergisi, 1973, sy. 6, s. 163-171. 163 Dündar Aydın, “Erzurum Şehrinin Osmanlı Fethini Müteakip Yeniden İmarı, İskânı ve İlk Sakinleri”, Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, 1970, c. I, sy. 1, s. 101-114. 164 Dündar Aydın, Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilatı: Kuruluş ve Genişleme Devri (1535-1566); a.mlf., “Osmanlı Devrinde XVI. Yüzyılda Erzurum Beylerbeyi Ayas Paşa’nın Bir Yıllık Bütçesi”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 1997, sy. 8, s. 393-477.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
655
rum’da, özellikle XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ciddi bir nüfus artışı olduğuna işaret etmiştir.165 Erzurum’u konu alan çalışmaların daha ziyade ilk çağlara, Osmanlı hakimiyetine geçişine ve Erzurum Kongresi dolayısıyla son devirlere ait olduğunu ifade eden Cevdet Küçük, üç bölüm halinde hazırladığı “Tanzimat Devrinde Erzurum” başlıklı doktora tezinde; Tanzimattan önce ve sonrasında yapılan idarî ve malî reformlar, Tanzimat Fermanı’nın uygulanması ve Kırım Harbi ile Islahat Fermanı’nın uygulanması sırasında Erzurum’un durumunu ortaya koymuştur.166 “Tanzimat Devrinde Erzurum’un Nüfus Durumu” ve “Tanzimat’ın İlk Yıllarında Erzurum’un Cizye Geliri ve Reaya Nüfusu” adlı makalelerinde de Küçük, arşiv kayıtlarını esas alarak Erzurum şehri hakkında önemli bir eksikliği gidermeye çalışmıştır.167 Coşkun Alptekin, Kamil Erdeha ve Lütfullah Bingöl gibi araştırmacıların yazılarında ise, daha ziyade Erzurum’daki Milli Mücadele dönemine değinilmiştir.168 Erzurum şehrini yakından ilgilendiren konulardan birisi, şehrin fizikî yapısı ile bağlantılı olarak coğrafî özellikleriydi. 1970’li yıllara kadar yeterince değinilmeyen bu konulara akademik anlamda temas edilmeye başlanmıştır. Atatürk Üniversitesi öğretim üyelerinden Ahmet Necdet Sözer, Erzurum’u konu alan çalışmalarında bir nebze olsun bu eksikliği gidermeye çalışmıştır.169 İbrahim Atalay da, Sözer gibi, daha ziyade coğrafî sahada önceden temas edilmeyen konular üzerinde yoğunlaşmıştır.170 165 Ronald C. Jennings, “Urban Population in Anatolia in the Sixteenth Century: A Study of Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon and Erzurum”, International Journal of Middle East Studies, 1976, c. VII, s. 21-57. 166 Cevdet Küçük, “Tanzimat Devrinde Erzurum”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1975, 579+xxi s. 167 Cevdet Küçük, “Tanzimat Devrinde Erzurum’un Nüfus Durumu”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, 1976-1977, sy. 7-8, s. 185-224; a.mlf., “Tanzimat’ın İlk Yıllarında Erzurum’un Cizye Geliri ve Reaya Nüfusu”, İstanbul Üniversitesi Tarih Dergisi, 1978, sy. 31, s. 199-231; a.mlf., “Erzurum”, DİA, c. XI, s. 321-329; a.mlf., “Erzurum Kongresi”, DİA, c. XI, s. 335-337. 168 Coşkun Alptekin, “Erzurum Kongresi”, Atatürk Devrimleri Enstitüsü Dergisi 1978, c. I, sy. 1, s. 35-49; Kamil Erdeha, “Erzurum Kongresi Ekonomik Nedenleri”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, 1979, c. VII, sy. 56, s. 24-25; Lütfullah Bingöl, “Milli Mücadelede ve Erzurum’da Din Adamlarının Hizmetleri”, Atatürk Üniversitesi’nin Kuruluşunun XX. Yılına Armağan IV. Kitap, Ankara, 1978, s. 114-128. 169 Ahmet Necdet Sözer, “Erzurum’un Coğrafyası, Tabii ve Beşeri Özellikleri”, 50. Yıl Armağanı Erzurum ve Çevresi 1, s. 27-38; a.mlf., Erzurum Ovasının Beşeri ve İktisadi Coğrafyası, Erzurum: Atatürk Üniversitesi, 1970; a.mlf., “Types d’Habitat et Repartion Geographiques des Villages dans la Plaine d’Erzurum”, Review, 1970-1971, c. XIII, s. 113-118; a.mlf., “Erzurum’da Şehirleşme Hareketleri ve Gecekondu Problemi”, Türk Coğrafya Dergisi, 1967-1968, sy. 24-25, s. 194-213; a.mlf., “Erzurum Şehri ve Kültürel Gelişmesi Üzerine Bir İnceleme”, Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme Dergisi, 1973, c. I, sy. 1, s. 239-256. 170 İbrahim Atalay, Erzurum Ovası ve Çevresinin Jeolojisi ve Jeomorfolojisi, Ankara: Atatürk Ün. Yay., No. 543, 1978; a.mlf., “Erzurum Ovası ve Çevresinin İklimi”, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, 1980, sy. 12, s. 251-341; a.mlf., “Erzurum Ovası ve Çevresinin Toprakları”, Ege Coğrafya Dergisi, 1983, sy. 1, s. 68-99.
656
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Rahmi Hüseyin Ünal. Les Monuments Islamiques Anciens de la Ville d’Erzurum et de sa Region adlı çalışmasında, genelde tarihçilerce ele alınan Erzurum ilindeki İslamî devir anıtlarını, sanat tarihi açısından ele alınmıştır.171 Erzurum şehrindeki eserler üzerinden incelemelerini sonraki yıllarda da devam ettiren Ünal’ın, çok değerli çalışmaları bulunmaktadır.172 Haluk Karamağaralı173 ve Mehmet Özel174 de, bu dönemde çalışmalarıyla dikkat çeken sanat tarihçileridir. Şehir tarihleri içinde vazgeçilmez hususlar arasında demografik yapı fevkalade önemli bir yer tutar. Ömer Lütfi Barkan tarafından ehemmiyeti ortaya konulan demografik değerlendirmelerle ilgili olarak Aydın, Küçük ve Jennings’in bahsi geçen incelemeleri yanında Eyüp Kemerlioğlu’nun “Erzurum’da Meslekler ve Sosyal Tabakalaşma” adlı doktora tezi175 ve İbrahim Erol Kozak’ın176 daha ziyade şehrin son zamanlarını konu alan bir çalışması da mevcuttur. Erzurum’un kültürel öğeleri daha önceki dönemlerde olduğu gibi 1970’li yıllarda akademik olan ve olmayan çalışmalara mevzu olmuştur. Edebî ve folklorik çalışmaların ağırlıklı olduğu bu devredeki yayınlar arasında Erzurum Ağzı Halk Deyimleri ve Folklor Sözlüğü,177 Erzurum Barları Yöresel Giysiler,178 Erzurum Türküleri,179 “Erzurum Manileri”,180 Erzurum İli Ağızları,181 “Erzurum ve 171 Rahmi Hüseyin Ünal, Les Monuments Islamiques Anciens de la Ville d’Erzurum et de sa Region, Biblotheque Archeologique et Historique de l’Institut Français d’Archeologie d’Istanbul, Paris: Librairie Adrien Maisonneuve, 1968; a.mlf., “Erzurum İli Dahilindeki İslami Devir Anıtları Üzerine Bir İnceleme”, Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, 1974, sy. 6, s. 49-143. 172 Rahmi Hüseyin Ünal, Çifte Minareli Medrese (Erzurum), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1989, 72 s.; a.mlf., Erzurum Yakutiye Medresesi, Ankara: Kültür Bak. Yay., 1992, 62 s.; a.mlf., “Erzurum-Mimari”, DİA, c. XI, s. 329-334. 173 Haluk Karamağaralı, “Erzurum’daki Hatuniye Medresesinin Tarihi ve Banisi Hakkında Mülahazalar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, III, Malazgirt Zaferi Özel Sayısı 900. Yıl, Ankara, 1971, s. 209-242; “Erzurum Ulu Camii”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yıllık Araştırmalar Dergisi, 1981, sy. 3, s. 137-177. 174 Mehmet Özel, “Erzurum’da Selçuklu Devri Eserleri” Kültür ve Sanat, 1977, s. 169-176. 175 Eyüp Kemerlioğlu, “Erzurum’da Meslekler ve Sosyal Tabakalaşma”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1973. 176 İbrahim Erol Kozak, “Erzurum İlinin Nüfus İşgücü İstihdam Meseleleri ve Dönen İşçiler”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1972, 451 s.; a.mlf., Yurtiçi ve Yurtdışına İşgücü Akımı Açısından Erzurum İlinin Nüfus İşgücü İstihdam Meseleleri ve Dönen İşçiler, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay., 1979, 324 s. 177 İhsan Coşkun Atılcan, Erzurum Ağzı Halk Deyimleri ve Folklor Sözlüğü, Erzurum: Erzurum Halk Oyunları ve Halk Türküleri Derneği, 1977, 167 s. 178 İhsan Coşkun Atılcan, Erzurum Barları Yöresel Giysiler, İstanbul: Erzurumlular Kültür ve Dayanışma Vakfı Yay., 1991. 179 Nabi Belekoğlu, Erzurum Türküleri, Adana: Kemal Matbaası, 1971, 224 s. 180 İbrahim Ethem Çalık, “Erzurum Manileri”, Türk Folkloru Araştırmaları, 1979, c. XVIII, sy. 358, s. 8669. 181 Efrasiyap Gemalmaz, Erzurum İli Ağızları: İnceleme, Metinler, Sözlükler ve Dizinler, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay., 1978, 381 s.; a.mlf., “Erzurum İli Ağızları”, Atatürk Üniversi✒ tesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, 1976, sy. 7, s. 1-16.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
657
Köylerinde Halıcılık”,182 Erzurum Merkez İlçesi ile Civar Köylerinde Kadın Giyimi Üzerinde Araştırmalar183 ve “Erzurum Bilmeceleri”184 bulunmaktadır. Şehirlerin fizikî, idarî ve sosyal yapısı kadar önemli diğer bir mevzusu da iktisadî durumudur. İnsanların yaşam parçalarını teşkil eden ekonomik yaşam, şehirler için de geçerlir. Ne yazık ki 1970’li yıllara kadar şehrin ekonomik yapısı fazla incelenmemişti. Ancak giderek artan bir ilgi karşısında daha ziyade akademisyenlerin biraz da güncel bilgilere dayalı olarak hazırladığı birtakım eserler göze çarpmaktadır. Osman Arıkan’ın Erzurum Şehrinin Ekonomik Esasları185 başlıklı yapıtında temel ekonomik durum üzerinde durulmuştu. Nihat Bozdağ,186 Şefkati Gülten187 ve Kutlu Zoral188 hayvancılık; Cahit Karagölge189 ve Banal Kuşhan190 ziraat; Recai Çınar191 ticaret ve Özdemir Akmut192 ile Aydın Türkbal193 fiyatlar konusunda ve genellikle de Erzurum’un son zamanlardaki durumu hakkında bilgiler vermişlerdir. D. 1980 ve Sonrası 1980’li yıllarda, Erzurum şehrini konu alan çalışmalarda önceki dönemlere oranla nicelik ve nitelik açısından artış görülmektedir. Bu devreye kadar şehir tarihi ile ilgili olarak yeterince ağırlığını koyamayan Erzurum Belediyesi’nin çok değerli bir çalışması gerçekleşmiştir. “Varsın, kar beş-altı ay bu topraklardan 182 Neriman Girişken, “Erzurum ve Köylerinde Halıcılık”, 50. Yıl Armağanı Erzurum ve Çevresi, Erzurum 1974. 183 Neriman Görgünay, Erzurum Merkez İlçesi ile Civar Köylerinde Kadın Giyimi Üzerinde Araştırmalar, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Ziraat Fak. Yay., 1973. 184 Saim Sakaoğlu, “Beyitlerinden Kurulu Erzurum Bilmeceleri”, Türk Kültürü, 1973, c. XI, sy. 125, s. 18-26; Halil Yılmaz, “Erzurum Bilmeceleri”, Türk Folklor Araştırmaları, 1972, c. XIV, sy. 271, s. 6117. 185 Osman Arıkan, Erzurum Şehrinin Ekonomik Esasları, Ankara, 1973. 186 Nihat Bozdağ, Kuzeydoğu Anadolu Hayvancılığının Gelişmesinde Et Kombinalarının Rolü ve Erzurum Et Kombinasının Ekonomik Analizi, Erzurum, 1976. 187 Şefkati Gülten, Erzurum İlinde Canlı Hayvan ve Et Üretim Tüketim ve Pazarlama Analizleri, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay., 1971. 188 Kutlu Zoral, Erzincan ve Erzurum İllerinde Yapılan Ahır Besiciliğinin Ekonomik Analizi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Ziraat Fak. Yay., 1973. 189 Cahit Karagölge, Arazi Tasarruf Şekillerine Göre Erzurum İlindeki Tarım İşletmelerinin Ekonometrik Analizi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Ziraat Fak. Yay., 1973. 190 Banal Kuşhan, Erzurum’da İmal Edilen Harman Makineleri Üzerinde Bir Araştırma, Erzurum: Atatürk Üniversitesi İşletme Fak. Yay., 1975. 191 Recai Çınar, “Erzurum İçin Semt Pazarlarının Kurulmasının Gereği ve Önemi”, Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi Araştırma Enstitüsü İşletme Dergisi, 1979, c. IV, sy. 1-2, s. 305-313. 192 Özdemir Akmut, “Erzurum’da Canlı Hayvan Fiyatları Analizi”, Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi Dergisi, 1975, c. I, sy. 4, s. 1-27. 193 Aydın Türkbal, Erzurum ve Beş Diğer İlde Et Fiyatlarının Analizi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi İşletme Fak. Yay., 1973.
658
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
kalkmasın; bu topraklar sıcaktır…” diyen dönemin belediye başkanı Necati Güllülü Beyin katkıları ile akademik bir kadro tarafından hazırlanan Şehr-i Mübarek Erzurum isimli çalışmaya; Enver Konukçu “Tarih’de Erzurum”, Hamza Gündoğdu “Geçmişten Günümüze Erzurum ve Çevresindeki Tarihî Kalıntılar”, Hayati Doğanay “Erzurum’un Genel Coğrafi Özellikleri”, Bilge Seyidoğlu “Erzurum Folklorü”, Naci Okçu ve Turgut Karabey “Erzurumlu Şair, Yazar, İlim Adamları ve Sanatkârlar” başlıklı yazılarıyla katkıda bulunmuşlardır.194 Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Devlet Planlama Teşkilatı ile Köy İşleri Bakanlığı’nın daha ziyade şehrin son durumu hakkında birtakım çalışmaları bulunmaktadır.195 Erzurum Belediyesi gibi Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası’nın da yayın faaliyeti olmuş ve Ekonomi’de Erzurum adlı dergi, Erzurum hakkında muhtelif konuları ihtiva eden incelemelere yer vermiştir.196 Kurulduğu andan itibaren Erzurum hakkındaki yayınların daha geniş ve ilmî olmasına gayret gösteren Atatürk Üniversitesi, 8-12 Ekim 1984 tarihlerinde “Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu” düzenlemiş ve Erzurum’un dahil olduğu son dönemlere ait birbirinden değerli yayınların ortaya çıkmasına olanak tanımıştır.197 Ansiklopedik yayınlar kapsamında bu devrede Yurt Ansiklopedisi’nin IV. cildinde “Erzurum” maddesi yayınlanmıştır.198 Ayrıca Pars Tuğlacı’nın hazırladığı Osmanlı Şehirleri çalışmasında Erzurum da yer almaktadır.199 Atatürk Üniversitesi’nin giderek artan etkisi nedeniyle önceki dönemlere oranla 1980’lerde Erzurum şehri hakkında siyasî, sosyal ve ekonomik alanlarda daha fazla akademik çalışmalar bulunmaktaydı. Atatürk Üniversitesi öğretim görevlilerinden Mahmut Pehlivan, “En Eski Çağlardan Urartu’nun Yıkılışına Kadar Erzurum ve Çevresi” adlı doktora çalışmasında; şehrin 415-422 yıllarında kurulmasından önceki devirlerdeki, özellikle de İlk Çağ’daki durumunu Urartuların yıkılışına kadar incelemiştir.200 Keza A. Semih Güneri de, Erzurum havalisinde Ön-Urartu dönemini araştırmıştır.201 Mustafa Gül, “Erzurum 194 Şehr-i Mübarek Erzurum, Ankara: Erzurum Belediyesi Kültür Yay., 1989, 430+vi s. 195 1980 Genel Sanayii ve İşyerleri Sayımı: Birinci Aşama Sonuçları İli 25 Erzurum = 1980 Census of lndustry and Business Establishments (First Stage Results) Erzurum, Ankara: DİE, 1983; 1985 Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımı: Birinci Aşama Sonuçları İli 25 Erzurum = 1985 Census of lndustry and Business Establishments (First Stage Results) Erzurum, Ankara: DİE, 1989; 1982 Kentsel Yerler Hanehalkı İşgücü Anket Sonuçları: Erzurum = Urban Places Household Labour Forte Survey Results, Ankara: DİE, 1984; Erzurum El Dokuması Halıcılık Anketi 1984, Ankara: DİE, 1989; Erzurum Kırsal Kalkınma Projesi: Proje Dosyası. Ankara: DPT Yay., 1983-1984; Köy Envanter Etüdü 1981 Erzurum, Ankara: Köy İşleri Bak., 1984. 196 Ekonomi’de Erzurum, Erzurum: Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası Yay., 1989. 197 Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu (8-12 Ekim 1984 Erzurum), Erzurum: Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yay., 1985, 347 s. 198 “Erzurum”, Yurt Ansiklopedisi, İstanbul: Anadolu Yay., 1982, c. IV, s. 2678-2813. 199 Pars Tuğlacı, “Erzurum”, Osmanlı Şehirleri, İstanbul, 1985, s. 124-130. 200 Mahmut Pehlivan, “En Eski Çağlardan Urartu’nun Yıkılışına Kadar Erzurum ve Çevresi”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1984, 91+xxxi s. 201 A. Semih Güneri, “Erzurum Çevresinin Ön-Urartu Yerleşim Birimleri ve Seramiği”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1987, 92 s.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
659
Kongresi”202 ve İsmail Şen, “Vilayat Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti ‘Erzurum Şubesi”203 adlı çalışmalarıyla Milli Mücadele dönemindeki durumu aydınlatmaya çalışmışlardır. Ayrıca Dursun Ali Akbulut,204 Alpaslan Orhon,205 Yahya Akengin,206 Önder Göçkün207 ve Mehmet Şahingöz208 gibi yazarlar da milli mücadele dönemini konu alan makalelere yer vermişlerdir. Hayati Doğanay, “Erzurum Kent Coğrafyası I”209 ve “Erzurum’un Şehirsel Fonksiyonları ve Başlıca Planlama Sorunları”210 isimli eserlerinde daha önce hiç üzerinde durulmamış çalışmalar gerçekleştirmiştir. İlk defa Erzurum şehri, akademik olarak bir coğrafyacı tarafından kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır. Doğanay’ın, şehrin tarihî yapısını ve günümüzdeki durumunu karşılaştırdığı eserleri, saha araştırması yapanların görmesi gereken incelemelerdir. İlerleyen süreç içerisinde de Doğanay çalışmalarına devam etmiştir. Bunlar arasında; “Erzurum’da Sanayileşme ve Şehirsel Arazi Kullanılışı”,211 “Erzurum’da Oltutaşı İşletmeciliği”,212 “Erzurum’un Bugünkü ve Gelecekteki Su Sorunu”,213 “Erzurum Şehrinin Planlarının Eleştirisi”,214 “Erzurum’un Turizm Potansiyeli”,215 “Erzurum’da Şehirsel Katı ve Çevre Kirlenmesi”216 ve “Erzurum’un Genel Coğrafi Özellikleri”217 bu202 Mustafa Gül, “Erzurum Kongresi”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 1985, 219 s. 203 İsmail Şen, “Vilayat Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti ‘Erzurum Şubesi’”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 1989, 164 s. 204 Dursun Ali Akbulut, “Şark Harekatı Öncesi Celâleddin Ârif Bey’in Erzurum’a Gelişi ve Erzurum’da Bazı Hâdiseler”, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Dergisi, 1989, sy. 1/3, s. 67-100; a.mlf., “Erzurum Kongresinin Son Günü”, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Dergisi, 1989, sy. 1/3, s. 41-56; a.mlf., “Albayrak Gazetesi’ne Göre Birinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Hilâl-i Ahmer (Kızılay) Cemiyeti’nin Erzurum Vilayetindeki Yardımları”, Ekonomide Erzurum, Mayıs-Haziran 1989, c. I, sy. 2, s. 30-32; a.mlf., “1924 Erzurum Depreminin Samsun’daki Yankıları”, 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu ,s. 107-112. 205 Alpaslan Orhon, “Erzurum ve Erzincan’da ‘31 Mart Olayı’ İle İlgili Ayaklanmalar ve Bastırılışları”, Askeri Tarih Semineri (03-05.10.1984, Ankara), Ankara, 1985, s. 93-113. 206 Yahya Akengin, “Erzurum Kongresi”, Milli Kültür, 1981, c. VIII, sy. 3, s. 18-19. 207 Önder Göçkün, “II. Meşrutiyet’e Öncelik Eden Bir Hareket: Erzurum İhtilali ve Ona Dair Bazı Belgeler”, Türk Kültürü Araştırmaları, 1985, c. XXIII, sy. 1-2, s. 253-279. 208 Mehmet Şahingöz, “Maraş ve İstanbul’un İşgali Üzerine Erzurum’da Yapılan Protesto ve Mitingler”, Türk Yurdu, 1988, c. XIX, sy. 20, s. 17-21. 209 Erzurum, 1982. 210 Doçentlik Tezi, Atatürk Üniversitesi, Erzurum, 1983. 211 Kentleşme-Sanayileşme Etkileşimi: Eskişehir Örneği Kolokyumu (6-8 Kasım 1985), Eskişehir, 1985, s. 106–127 212 Türk Dünyası Araştırmaları, 1985, sy. 34, s. 182-203. 213 Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, 1986, sy. 5, s. 27-40. 214 Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, 1986, sy. 14, s. 69-79. 215 Turizm Yıllığı, Ankara, 1986, s. 188-206. 216 Ulusal Çevre Sempozyumu (12-15.11.1984, Adana), Ankara, 1986, s. 690-706. 217 Şehr-i Mübarek Erzurum, Ankara: Erzurum Belediyesi, 1989, s. 243-354.
660
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
lunmaktadır. Sücaattin Kırımhan,218 şehir hakkında bazı sorunlara temas etmiş; Sefer Gül ve Nejat Bayülke,219 Arslan Özbey220 ve F. Yasemin Aysan221 da Erzurum’da meydana gelen depremler hakkında yayınlar yapmışlardır. Şehirlerin fizikî yapısında, insan yaşamının büyük bir kısmını geçirdikleri meskenler önemli yer tutmuştur. Diğer Türk-İslam evlerinde olduğu gibi, temelde, mahremiyet, huzur ve işlevsellik özellikleri taşıyan Erzurum evleri hakkında Haşim Karpuz’un ciddi çalışmaları olmuştur.222 Ayrıca Karpuz’un şehrin savunmasına yönelik yapılar,223 tarihî doku ve çevre düzenlemeleri,224 yeraltı suları ve çeşmeleri225 ile Ahmediye Medresesi226 hakkında da yayınları vardır. Haşim Bey gibi Erzurum şehrinin fizikî yapısı üzerinde duran Nusret Çam, Kale Camii ile Yakutiye Medresesi üzerinde durmuştur.227 Fakat Çam’ın Erzurum hakkında en dikkat çeken çalışması, sonraki süreçte hazırladığı Erzurum Tabyaları’dır. XIX. yüzyılda şehrin savunma anlayışının değişmesi ile birlikte tabya sistemine geçilmesi, Tahsin Aşıroğlu’ndan sonra Nusret Çam tarafından da 218 Sücaattin Kırımhan, “Erzurum İlinin Genel Çevre Sorunları ve Çözüm Önerileri”, Ulusal Çevre Sempozyumu, (12-15.11.1984, Adana), s. 707-732; a.mlf., “Erzurum’da Hava Kirliliği ve Nokta Kaynak Araştırması”, Doğa, 1991, c. XV, sy. 1, s. 122-143. 219 Sefer Gül ve Nejat Bayülke, “Kuzey Doğu Anadolu Depremselliği ve Erzurum’un Deprem Tehlikesi”, Deprem Araştırmaları Enstitüsü Bülteni, 1985, c. XII, sy. 50, s. 39-67. 220 Arslan Özbey, “Bir Depremin Ardından Erzurum ve Çevresi”, Uçantürk, 1987, c. XXXI, sy. 308, s. 38-41. 221 F. Yasemin Aysan, “The Erzurum-Kars Earthquake of Eastern Turkey (1983)”, Disasters, 1984, c. VIII, sy. 1, s. 21-32. 222 Haşim Karpuz, Erzurum Evleri, Ankara: Kültür Bak., 1989, 63 s.; a.mlf., Erzurum’da Türk-İslam Yapıları, Ankara: Kültür Bak., 1976; a.mlf., Türk İslam Mesken Mimarisinde Erzurum Evleri, Ankara: Kültür ve Turizm Bak. Yay., 1984, 184 s. (2. baskı, Ankara: Kültür Bak. Yay., 1993); a.mlf., “Erzurum Evlerinin Yapı Gelenekleri, Ustaları ve Erzurum Evi ile İlgili Mahalli Terimler”, Folklor ve Etnogfya Araştırmaları, Ankara, 1984, s. 189-199; a.mlf., “Erzurum’da Anıtların Onarım Çalışmaları Sırasında Ortaya Çıkan Yeni Binalar ve Buluntular”, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Tarih ve Restorasyon Enstitüsü Bülteni, 1976, sy. 7, s. 30; a.mlf., “Türk İslam Mesken Mimarisinde Erzurum Evleri”, Türk Folkloru, 1985, c. VI, sy. 71, s. 31. 223 Haşim Karpuz, “Erzurum’un Tahkimatı ve Tabyaları”, Türk Kültürü, 1980, sy. 209-210, s. 148-157; a.mlf., “Erzurum Tahkimatı ve Tabyaları”, Askeri Tarih Bülteni, 1984, c. IX, sy. 16, s. 71-75. 224 Haşim Karpuz, “Erzurum Şehrinin Tarihi Dokusu ve Türk-İslam Yapılarının Çevre Düzenlemeleri”, Selçuk Dergisi, 1988, sy. 2, s. 171-191. 225 Haşim Karpuz, “Osmanlı Devrinde Erzurum Kentinin Yeraltı Suları ve Çeşmeleri”, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Tarih Ve Restorasyon Enstitüsü Bülteni, 1980, sy. 11-12, s. 26-32. 226 Haşim Karpuz, “Erzurum Ahmediye Medresesinin Cephesi Üzerine”, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Tarih Ve Restorasyon Enstitüsü Bülteni, 1980, sy. 1112, s. 42-45. 227 Nusret Çam, “Erzurum Kale Camii”, Vakıflar Dergisi, 1985, sy. 19, s. 119-126; a.mlf., “Erzurum’daki Yakutiye Medresesi ile İlgili Bazı Mülahazalar”, Vakıflar Dergisi, 1988, sy. 20, s. 289-310.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
661
kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır.228 Ayrıca bu devrede Mustafa Engin şehir merkezindeki Boyahane Hamamı ve Camiini incelemiştir.229 1980’li yıllarda Erzurum şehrinin sosyokültürel yapısı hususunda pek çok çalışma gerçekleşmişti. Erzurum ve yöresinde belli yerlere bağlı efsaneleri inceleyen Bilge Seyidoğlu, Erzurum Efsaneleri başlıklı çalışması ile şehrin kültürel hayatına dair önemli bir noktaya temas etmiştir.230 Seyidoğlu, sözlü gelenekte yaşarken nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşan, insanlığın geçmişiyle ilgili sırlar bulunduğu ve derledikleri toplumun gelenek göreneklerini de yansıtan Erzurum masalları konusunu araştırmıştır. Erzurum’la ilgili kültürel zenginlikleri ve yaşayış tarzını inceleyen Seyidoğlu, Türk kültür hayatına da ciddi anlamda katkı sağlamıştır.231 Erzurum folkloru232 ile de ilgilenen yazarla benzer konuları çalışan araştırmacılar da mevcuttur. Ali Berat Alptekin,233 Oya Karabekir,234 Selahattin Ortaç235 ve Mahmut Tezcan236 Erzurum’un kültürel konularına temas etmişlerdir. “Erzurum Dolaylarında Zirai Folklor”237 ve “Erzurum ve Dolaylarında İklimsel İnanışlar”238 konulu çalışmaları ile Erzurum’un sosyokültürel durumuna değinmeye çalışan M. Sıtkı Aras, bir ziraatçı olmasına karşın, Erzurum şehrinin tarihî ve kültürel yapısı ile yakından ilgilenmişti. Nitekim ilerleyen zaman içerisinde araştırmalarını devam ettiren yazar, 228 Nusret Çam, Erzurum Tabyaları, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., 1993, 211s.; a.mlf., “Erzurum Tabyaları”, Kültür ve Sanat, 1992, c. IV, sy. 15, s. 34-37 ve 89-90. 229 Mustafa Elgin, “Erzurum Boyahane Hamamı ve Camii”, Rölöve ve Restorasyon Dergisi, 1983, sy. 5, s. 65-76. 230 Bilge Seyidoğlu, Erzurum Efsaneleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1985, 222 s. (2. baskı, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 1997); a.mlf., “Erzurum Efsaneleri”, Kaynaklar, 1984, sy. 3, s. 66-68; a.mlf., “Erzurum Efsaneleri: Erzurum’da Belli Yerlere Bağlı Olarak Yayınlanmış Efsaneler Üzerinde Bir İnceleme”, Türk Folkloru, 1986, c. VII, sy. 80-81, s. 30-31. 231 Bilge Seyidoğlu, Erzurum Halk Masalları Üzerinde Araştırmalar (Metinler ve Açıklamalar), Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay., 1975, 451 s. (2. baskı, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 1999); a.mlf., “Erzurum Halk Masalları Üzerinde Araştırmalar”, Türk Kültürü, 1976, c. XIV, sy. 162, s. 60. 232 Bilge Seyidoğlu, “Erzurum Folklorü”, Şehr-i Mübarek Erzurum, s. 355-395. 233 Ali Berat Alptekin, “Erzurum Efsaneleri: Erzurum’da Belli Yerlere Bağlı Olarak Derlenmiş Efsaneler”, Türk Folkloru, 1986, c. VII, sy. 80-81; a.mlf., “Erzurum’da Yaşayan Aşıklık Geleneği”, Elif, 1985, sy. 3, s. 6-8. 234 Oya Karabekir (Kılıç), “Erzurum Mutfakları”, Türkiyemiz, 1984, c. XIV, sy. 43, s. 1-7 ve 36-38. 235 Selahattin Ortaç, “Mizah Edebiyatında Erzurum’un Yeri”, Milli Kültür, 1982, sy. 35, s. 52-53; a.mlf., “Erzurum’da Halk Arasında Güzel-Çirkin Kavramları”, Milli Kültür, 1985, sy. 50, s. 4041. 236 Mahmut Tezcan, “Erzurum Kültürü ve Kişiliği”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 1987, c. XX, sy. 1-2, s. 275-287. 237 M. Sıtkı Aras, “Erzurum Dolaylarında Zirai Folklor”, Türk Folkloru, 1985, c. VI, sy. 67, s. 3-5. 238 M. Sıtkı Aras, “Erzurum ve Dolaylarında İklimsel İnanışlar”, Türk Folkloru, 1985, c. VI, sy. 72, s. 5-7.
662
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Erzurum’un Manevi Mimarları239 ve Bir Şehrin Ruhu: Erzurum240 başlıklı eserler yayınlamıştır. Erzurum’un Osmanlılar zamanındaki sosyo-ekonomik durumu Neşe Erim tarafından incelenmiştir. “XVIII. Yüzyılda Erzurum Gümrüğü” başlıklı doktora tezinde Erim, ilk defa şehirdeki bir müessesesinin ekonomik yapısını ve dolayısıyla ticaret potansiyelini belirlemeye çalışmıştır.241 Erzurum gümrüğü konusunu daha sonraki yayınlarında da ele alan Erim, tezinde XVIII. yüzyıldaki ekonomik koşulları değerlendirmiştir.242 1990’lı yıllara geçişle birlikte Erzurum’u konu alan çalışmaların hem kapsamı genişlemiş, hem de sayısında bir artış gerçekleşmiştir. Bu yayınlar arasında, kamu kurum ve kuruluşlarına ait olanların yanı sıra sivil kuruluşlar tarafından yapılanlar da dikkat çekmektedir. DİE, 1990’da şehrin nüfus sayımını ve ekonomik göstergelerini belirleyen istatistikî yayınları hazırlamıştır.243 Erzurum Valiliği, 1998’de üçüncü il yıllığını -daha ziyade Atatürk Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan uzman öğretim üyelerine- hazırlatmıştır.244 1989’da şehir hakkında ciddi bir çalışma gerçekleştiren Erzurum Belediyesi’nin yeni başkanı kendi faaliyetlerini konu alan bir yayın yapmıştır.245 İl Turizm Müdürlüğü ve Sanayi ve Ticaret Müdürlüğü de bu devrede kendi ilgi alanları ile ilgili yayınlar yapmışlardır.246 Cevdet Küçük, Rahmi Hüseyin Ünal ve Metin Tuncel’in hazırladıkları “Erzurum” maddesi bu ana kadar ki en kapsamlı ansiklopedik makaledir.247 Erzurum ile ilgili yayınları ile dikkat çeken sivil kuruluş ise Dergah Yayınevi’dir. Yayınevi kendi bünyesinde oluşturduğu kitaplık dizilerinden Erzurum Kitaplığı’nda Erzurum’u konu alan muhtelif çalışmalara yer vermiştir. 239 M. Sıtkı Aras, Erzurum’un Manevi Mimarları, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 1999. 240 M. Sıtkı Aras, Bir Şehrin Ruhu: Erzurum, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 1999. 241 Neşe Erim, “XVIII. Yüzyılda Erzurum Gümrüğü”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1984. 242 Neşe Erim, “Trade, Traders and the State in the Eighteenth Century Erzurum”, New Perspectives on Turkey, sy. 5-6, s. 123-150; a.mlf., “Erzurum Gümrüğü, as an International Transit Center, and Some Problems of Administration”, Osmanlı Araştırmaları, 1996, sy. 16, s. 189197; a.mlf., “XVIII. Yüzyılda Erzurum Tuzlaları: Osmanlı Tüketim Malları Tarihine Bir Katkı”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Dergisi, 2003, sy. 21, s. 219-230. 243 1990 Genel Nüfus Sayımı: Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, 25, Erzurum = Census of Population: Social and Economic Characteristics of Population: Erzurum, Ankara: DİE, 1994, 154 s.; Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1995-1996), Ankara: DİE Yay., 1998. 244 Erzurum 98 İl Yıllığı, Ankara, 1999. 245 Erzurum Belediye Başkanı Mehmet Ali Ünal’ın 1992-1993 Çalışma Dönemi Faaliyet Raporu, Erzurum: Erzurum Belediyesi, 1993, 105 s. 246 Erzurum İli Turizm Envanteri 1996, Erzurum: İl Turizm Müdürlüğü Yay., 1996, 47 s.; Erzurum ili Ekonomik ve Ticari Durum Raporu (1992), Erzurum İli Sanayi ve Ticaret Müdürlüğü Yay., Ankara, 1993. 247 Cevdet Küçük, “Erzurum”, DİA, c. XI, s. 321-329; Rahmi Hüseyin Ünal, “Erzurum-Mimari”, DİA, c. XI, s. 329-334; Metin Tuncel, “Bugünkü Erzurum”, DİA, c. XI, s. 334-335.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
663
14-15 Kasım 1998 yılında Amerika Birleşik Devletlerindeki the University of California, Los Angeles (UCLA)’da “The Fourth in a Series of International Conferences on Historic Armenian Cities and Provinces: Karin/Erzerum” adlı sempozyuma Avrupa’dan, Güney Amerika’dan ve Amerika Birleşik Devletleri’nden uzmanlar katıldılar. Prof. Richard Hovannisian tarafından organize edilen sempozyumda sunulan 16 bildiride; Erzurum’un eski çağlardan XX. yüzyıla kadar olan süreçteki durumu, genelde Ermeni kaynaklarına dayanılarak incelenmiştir. Toplantıdan sonra yayınlanan sempozyum kitabındaki bazı tebliğler şöyledir: Gia Aivazian, “The W. L. Sachtleben Papers on Erzerum in the 1890s”;248 David Stephen Callone, “Sarayon’s Odyssey: Journey to Erzerum” (s. 409-418); Nina G. Garsoïan, “The Foundation of Theodosiopolis” (s. 63-72); Robert H. Hewsen, “Summit of Earth: The Historical Geography of Bardzr Hayk” (s. 3361); Richard G. Hovannisian, “Armenian Karin/Erzerum and Bardzr Hayk/Upper Armenia” (s. 1-31); Richard G. Hovannisian, “The Competition for Erzerum, 1914-1921” (s. 365-407); Dickran Kouymjian, “The Decline and Revival of Erzerum: Sixteenth-Eighteenth Centuries” (s. 123-134); Christina Marancı, “The Architecture of the Karin/Erzerum Region” (s. 89-121); Ashot A. Melkonyan, “The Demography of the Province of Erzerum: Sixteenth-Twentieth Centuries” (s. 135-145); Simon Payaslian, “The Death of Armenian Karin/Erzerum” (s. 339-364); James Reid, “A Call Sounded from the Armenian Mountains of Erzerum” (s. 189-222); Robert W. Thomson, “Aristakes of Lastivert and Armenian Reactions to Invasion” (s. 73-88) ve Pamela Young, “The Sanarasian Varzharan: Making a People into a Nation” (s. 261-291). 1990’larda yapılan bireysel çalışmalarda akademisyenlerin çoğunlukta oldukları görülmektedir. Günümüzde Erzurum konusunda otorite durumunda bulunan Enver Konukçu’nun, uzun ve meşakkatli bir çabanın neticesinde hazırladığı Selçuklulardan Cumhuriyete Erzurum adlı incelemesi sahanın kaynak eserlerindendir.249 Sadece kitabî bilgiler ile yetinmeyen Konukçu, saha araştırmalarında da bulunmuş ve Erzurum’u konu alan çok önemli çalışmaları olmuştur.250 Nurullah Karta’nın, sadece 205 Numaralı Tapu Tahrir Defterine göre hazırladığı yüksek lisans tezi “1540 Tarihli Tapu Tahrir Defterine Göre Erzurum Kazası” ve Hüsamettin Mehmedov’un Bulgaristan’da kalmış olan arşiv belgelerinden istifade ettiği “Defter-i Menâsıb-i Vilâyet-i Erzurum” başlıklı yazısı, Er248 Armenian Karin/Erzerum, California: Mazda Publishers, 2003, s. 223-260 249 Erzurum: Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası Yardım Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yay., 1992, 974 s. 250 Enver Konukçu, “Tarih’de Erzurum”, Şehr-i Mübarek Erzurum, s. 1-133; a.mlf., “Erzurum’da Üç Seyyah İbn Battuta-Clavijo-Tavernier”, Tarih Yolunda Erzurum, 1990, sy. 20, s. 37; a.mlf., “Katakalon Kekaumenas’dan Saltuklulara Theodosiopolis”, Prof. Dr. Fikret Işıltan’a Armağan, İstanbul, 1995, s. 57-65; a.mlf., Mustafa Kemal Atatürk Döneminde Erzurum, Erzurum, 1999, 418 s.; a.mlf., “Şahrah-ı Garbi”, XII. TTK Kongresi (12-16 Eylül 1994, Ankara), Ankara, 1999, c. II, s. 649-654.
664
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
zurum şehrinin XVI. yüzyıldaki durumuna ilişkin bilgi vermektedir.251 Erzurum konusunda çalışmaları ile dikkat çeken Selçuk Günay’ın252 yanı sıra salnamelerden istifade eden Kenan Çetin,253 temettüat kayıtlarından yararlanan Haydar Çoruh,254 zengin arşiv vesikaları kullanan Selahattin Tozlu,255 Muammer Demirel,256 Hasan Şahin,257 A. Zeki Memioğlu,258 Ayfer Yılmaz,259 Bruce Masters260 ve İbrahim Aykun261 XIX. yüzyılda Erzurum’la ilgili değişik konulara bi251 Nurullah Karta, “1540 Tarihli Tapu Tahrir Defterine Göre Erzurum Kazası”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1997, 160 s.; Hüsamettin Mehmedov (Karamanlı), “Defter-i Menâsıb-i Vilâyet-i Erzurum”, Osmanlı Araştırmaları, 1997, sy. 18, s. 99-123. 252 Selçuk Günay, “Hamidiye Alayları ve Erzurum”, Türk Dünyası Tarihi Araştırmaları Dergisi, 1988, sy. 53, s. 40-43; a.mlf., “XIX. Yüzyılda Bazı İngiliz Seyyahlarının Gözüyle Erzurum ve Çevresi”, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, 1992, sy. 20, s. 75100; a.mlf., “Erzurum’da Hüseyiniye Zaviyesi Vakfı ve Bazı Belgeler”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 1995, sy. 3, s. 79-85; a.mlf., “Erzurum Hatıraları”, Erzurum Sevdası, 2002, sy. 1, s. 8-14; a.mlf., “XIX. Yüzyıl Sonlarında Erzurum Vilayetinde Orman Varlığı”, Erzurum Sevdası, 2002, sy. 2, s. 3-5; “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Erzurum’da Kurulan Cemiyet; Erzurum Muallimleri Birliği ve Faaliyetleri”, Erzurum Sevdası, 2002, sy. 4, s. 18-19; a.mlf., “Seyyahların Gözüyle Erzurum”, Erzurum Sevdası, 2003, sy. 5, s. 10-11; a.mlf., “Bir Erzurum Sevdalısı Prof. Dr. Nusret Karasu”, Erzurum Sevdası, 2003, sy. 6, s. 9-10. 253 Kenan Çetin, “Erzurum’un XIX. Yüzyıl Tarihi Coğrafyası (Erzurum Merkez, Ova ve Pasin-i Ulya)”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1998, 304 s. 254 Haydar Çoruh, “Temettüat Defterleri’ne Göre Erzurum Şehri (1260-1844)”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 1997, 169 s.; a.mlf., “Erzurum’daki Türk ve Ermeni Nüfusu Gösteren 1847 Tarihli Nüfus Defteri”, Ermeni Araştırmaları, 2002, sy. 6, s. 95-115. 255 Selahattin Tozlu, “Zivin Savaşı’ndan Berlin Anlaşması’na Kadar Erzurum 1877-1878”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1991, 98 s.; a.mlf., “Trabzon-Erzurum Bayezid Yolu (1850-1900)”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1997; a.mlf., “Trabzon-Erzurum Anayolunun Mevsimlik Güzergâhları (Yaz ve Kış Yolları)”, Anadolu’da Tarihi Yollar ve Şehirler Semineri 21 Mayıs 2002, İstanbul, 2002, s. 179-199; a.mlf., “Erzurum Sazlıkları”, Doğu Coğrafya Dergisi, 2002, sy. 7, s. 189-219; a.mlf., “Erzurum Evleri (Tarihi Kayıt ve Şahitlere Göre)”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2002, sy. 9, s. 313-329; a.mlf., “Erzurum Depremleri (1850-1900)”, Akademik Araştırmalar, 1996, sy. 1, s. 119-126. 256 Muammer Demirel, İkinci Meşrutiyet Öncesi Erzurum’da Halk Hareketleri (1906-1907). Ankara: Kültür Bakanlığı, 1990, 102 s.; a.mlf., Birinci Dünya Harbi’nde Erzurum ve Çevresinde Ermeni Hareketleri (1914-1918), Ankara: Genel Kurmay Bşk. Yay., 1996; a.mlf., “Bindokuzyüzdokuz Erzurum Askeri İsyanı”, Askeri Tarih Bülteni, 1991, c. XVI, sy. 30, s. 119-133. 257 Hasan Şahin, “1855 Erzurum Harekâtı”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1995. 258 A. Zeki Memioğlu, “Galip Paşa ve Erzurum Valiliği”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1998, 170 s. 259 Ayfer Yılmaz, “H. 1287-1288 (M. 1870-1871) ila H. 1317-1318 (M. 1899-1900) Tarihli Erzurum Vilayeti Salnamelerine Göre Erzurum Vilayeti’nin Eğitim Durumu”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 1993, 154 s. 260 Bruce Masters, “The Treaties of Erzurum (1823 and 1848) and the Changing Status of Iranians in the Ottoman Empire”, Iranian Studies, 1991, c. XXIV, sy. 1-4, s. 3-17. 261 İbrahim Aykun, “Erzurum ve Çevresinde İlk Rus İşgali (1828-1829)”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1991, 119 s.; a.mlf., “Erzurum Konferansı (1843-1847) ve Osmanlı-İran Hudut Antlaşması”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1995; a.mlf., “Erzurum’da Gömülü Bir Hariciyeci: Mehmed Nuri Efendi”, Sakarya Üniversitesi, Doç. Dr. Mahmut Pehlivan Armağanı, Sakarya, 2000, s. 181-187.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
665
limsel açıdan yaklaşmışlardır. S. Esin Dayı,262 Günay Çağlar,263 Yavuz Aslan,264 Ali Karakaya,265 Erol Kaya,266 Selami Kılıç,267 Yavuz Özdemir268 ve Ali Başkaya269 ise XX. yüzyıl Erzurum’u ile ilgilenmişlerdir. Şehir tarihi ile ilgili çalışmalarda öncelikli olarak göz önünde bulundurulması gereken hususlardan birisi, şehrin fizikî yapısının nasıl olduğu, başka bir ifade ile nasıl bir fizikî görünüm içerisinde olduğudur. Çünkü şehrin fiziksel yapısı, sosyal yapısıyla bağlantılı olarak şehrin ticarî ve askerî fonksiyonunu tayin etmektedir.270 Bunun içindir ki fiziksel bir tanım içermeyen bir şehir tarihinin yazılması mümkün olmayacaktır.271 1990’larda Erzurum şehrinin fizikî yapısı ile ilgilenen Hamza Gündoğdu, şehir ile ilgili çok değerli çalışmalar yapmıştır.272 Hüseyin Yurttaş,273 Haldun Özkan274 ve Abdüsselam Uluçam’ın275 da Er262 S. Esin Dayı (Derinsu), Erzurum Kongresi ve Elviye-i Selase Meselesi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırma Enstitüsü Yay., 1997; a.mlf., “Erivan Ermeni Kongresi ve Ona Verilen Bir Cevap: Erzurum Kongresi”, 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu (23-25 Temmuz 2002-Erzurum), s. 113-140. 263 Günay Çağlar, “Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum Kongresini Açış Nutku”, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Dergisi, 1997, sy. 1, s. 71-77; a.mlf., “Atatürk ve Erzurum”, Genel Kurmay Başkanlığı Atatürk Haftası Armağanı, Ankara, 2000, s. 49-57. 264 Yavuz Aslan, “Erzurum’da Ermeni Mezalimi Hakkında Kantarcızâde Hacı Mustafa’nın Hatıraları”, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Dergisi, 1993, c. I, sy. 6, s. 85-104; a.mlf., “Türkiye Komünist Teşkilâtı’nın Erzurum’a Yönelik Faaliyetleri ve Kâzım Karabekir PaşaMustafa Suphi İlişkilerine Bir Bakış”, 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu (23-25 Temmuz 2002-Erzurum), s. 521-536. 265 Ali Karakaya, “General Harbord’un Erzurum Gezisi”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1991, 95 s. 266 Erol Kaya, “Birinci Dünya Savaşında Erzurum ve Çevresinden Göç Eden Müslümanların Dönüşleri ve İskanları”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1993; a.mlf., “I. Dünya Savaşı’nda Erzurum Mültecileri”, 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu (23-25 Temmuz 2002-Erzurum), s. 79-92. 267 Selami Kılıç, “Mustafa Kemal (Atatürk) ve Erzurum Kongresi”, Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Dergisi, (Mustafa Kemal Atatürk ve Erzurum Özel Sayısı), 1997, c. II, sy. 1, s. 77-97; a.mlf., “Büyük Savaşta Erzurum’da Bulunan Almanların Bölgedeki İzlenimleri”, Ermeni Araştırmaları, 2003, sy. 8, s. 68-80; a.mlf., “Büyük Savaşta Erzurum’da Bulunan Almanların Bölgedeki İzlenimleri”, 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu (23-25 Temmuz 2002-Erzurum), s. 537-550. 268 Yavuz Özdemir, “İngiliz Yarbayı Rawlinson’un Erzurum’daki Faaliyetleri”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1990, 129 s. 269 Ali Başkaya, “XX. Yüzyıl Erzurum Tarihi ve İnanç Coğrafyası”, Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, 1997, 166 s. 270 Halil İnalcık, “Kent Tarihi Yazımında Yöntem”, Kent Tarihçiliği Kent Atölyesi, 5-6 Mart 1994, İstanbul, 1994, s. 35-36. 271 Doğan Kuban, “Kent Tarihi Yazımında Yöntem”, Kent Tarihçiliği Kent Atölyesi, s. 37. 272 Hamza Gündoğdu, “Erzurum’da Osmanlı Dönemi Eserleri”, Kaynaklar, 1987, sy. 5, s. 41-49; a.mlf., “Geçmişten Günümüze Erzurum ve Çevresindeki Tarihi Kalıntılar”, Şehri Mübarek Erzurum, s. 137-240; a.mlf., “Erzurum’da Türk-İslam Yapıları”, Milli Kültür, 1991, sy. 82, s. 23-28; a.mlf., Erzurum Lala Paşa Külliyesi, Ankara: Kültür Bak., 1993, 102 s.; a.mlf., “İslami Devir Erzurum Yapılarındaki Figürlü Kabartmalar Üzerine”, IV. Milli Selçuklu Kültür ve ✒
666
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
zurum’u konu alan muhtelif çalışmaları olmuştur. Ayrıca Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğrencileri, Erzurum şehrindeki tarihî eserlerin envanteri mahiyetinde bir çalışma yapmışlardır.276 Erzurum şehri ile ilgilenenler sadece akademisyenler olmamış, şehir sakinleri de değişik konularda gayret sarf etmişlerdi. Erzurum’un sosyokültürel yapısına ilgi duyan Sebahattin Bulut277 ile “memleketim Erzurum’u düşünürken duyduğum mesuliyet”le eser hazırladığını ifade eden Muammer Çelik278 ve Lütfü Sezen279 bu dönemde dikkat çeken isimlerdir. Şehrin sosyokültürel yapıMedeniyeti Semineri (25-26 Nisan 1994, Konya), Konya, 1995, s. 19-31; a.mlf., “Erzurum Çifte Minareli Medrese’de Bir Çinili Panonun Düşündürdükleri”, Prof. Dr. Şerare Yetkin Anısına Çini Yazıları, İstanbul, 1996, s. 85-96; a.mlf., “Erzurum ve Çevresinden Bazı Köprüler II Çobandede Köprüsü”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 1996, sy. 2, s. 43-67; a.mlf., “Genel Özellikleriyle Erzurum Evleri”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 1997, sy. 3, s. 27-37; a.mlf., “Mimaride Eski-Yeni İkilemi ve Erzurum Örneği”, Yenişehir Fikir ve Sanat (Dergi), 12 Mart Özel Sayısı, 1997, sy. 4, s. 32-33; a.mlf., “Erzurum’da İlk Osmanlı Yapılaşması”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla III. Eyüp Sultan Sempozyumu (28-30 Mayıs 1999-Eyüp), İstanbul, 2000, s. 380-389; a.mlf., “Erzurum’da Tarihi Yapılaşma ve Bazı Gözlemler-I ”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 2003, sy. 10, s. 49-55; a.mlf., “Erzurum’daki Tarihi Yapılaşma ve Bazı Gözlemler-II ”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 2003, sy. 11, s. 25-32. 273 Hüseyin Yurttaş, “Tarihçe-i Erzurum’un Sanat Tarihi Açısından Önemi”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 1998, sy. 4, s. 205-217; a.mlf., “Tarihin Sessiz Şahitleri, Erzurum Surları”, Sanatsal Mozaik, Mart 1998, sy. 3, s. 22-23; a.mlf., “Hacı Dede Ağa Çeşmesi”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 1998, sy. 5, s. 193-198; a.mlf., Erzurum Hacı Ali Ağa Medresesi Vakfiyesi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Yayınları, 1999; a.mlf., “Fuat Bey’in Erzurum Haritası”, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2000, sy. 15, s. 4971; a.mlf., “Erzurum Ulu Camii’ne Ait Yeni Bir Kitabe ve Yapı Hakkında Bazı Düşünceler”, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Bilimleri Araştırma Dergisi, 2000, sy. 26, s. 79-96; a.mlf., “Erzurum’daki Mezar Taşlarından ve Vakfiyelerden Birkaç Örnek”, IV. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, 24-27 Nisan 2000, Van, 2000, s. 137-145; a.mlf., XVIII.Yüzyıl Vakfiyelerinde Erzurum ve Bir Vakfiye Örneği, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Yayınları, 2001. 274 Haldun Özkan, “Erzurum ve İlçelerindeki Hıristiyan Mimarisi”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi”, 1994, 127 s.; a.mlf., “Dünden Günümüze Erzurum Çeşmeleri”, Mozaik, 1998, sy. 3, s. 62-65; a.mlf., “XI-XIII. Yüzyılda Anadolu Türk Mimarisinin Oluşumunda Doğu Anadolu’nun Rolü”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 2000. 275 Abdüsselam Uluçam, “Erzurum’daki Çifte Minareli Medrese Üzerine Yeni Bir Yorum”, XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara (5-9 Eylül 1990) Kongreye Sunulan Bildiriler, Ankara, 1994, c. II, s. 750-758. 276 Gürsoy Solmaz, Erzurum Şehrindeki Tarihi Eserler, Erzurum: Hakikat Ofset, 2002, 275 s. 277 Sebahattin Bulut, Damla Damla Erzurum, Erzurum: Erzurum Halk Oyunları-Halk Türküleri Derneği Kültür Yay., 1989, 200 s.; a.mlf., “Erzurum’da Kiler ve Mutfak Kültürü”, Tarih Yolunda Erzurum, 1993, sy. 22, s. 45-48; a.mlf., Erzurum’da İz Bırakanlar, İstanbul: Kültür Yayıncılık, 1995, 149 s.; a.mlf., Kuşaktan Kuşağa Erzurum Folkloru, Ankara: Emekli Ofset, 1996; a.mlf., Erzurum Çarşı Pazar, Erzurum: Bakanlar Matbaası, 1997, 167 s. 278 Muammer Çelik, Hüseyin Avni Ulaş, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 1996; a.mlf., Erzurum Kitabı, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 2002, 376 s. 279 Lütfi Sezen, Erzurum Şehir Folkloru, Erzurum: Evrak Yayınları, 1994.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
667
sına dair; Erzurum halk oyunları ve giysileri,280 Erzurum türküleri,281 Erzurum şiirleri-şairleri,282 kadın giyimi,283 Erzurum fıkraları,284 Erzurum basını,285 Erzurum ağzı,286 âşıklık geleneği 287 ve atasözleri ile deyimleri288 gibi konuların işlendiği çalışmalardan söz edilebilir. Şehirde yaşayanların birbirleri ile olan toplumsal ilişkilerinin şekillenmesinde ekonomik faaliyetler etkin rol oynamışlardır. Bu nedenle Erzurum’un daha iyi incelenebilmesi için iktisadî çalışmaların göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Nitekim Ramazan Aslan, vakıfların ekonomik yapısını;289 Gökalp Nuri Selçuk, Erzurum’un ekonomik yapısını;290 İsmail Bingöl, mahallî basın kuruluşlarını;291 Ayhan Aksoy292, Semiha Kızıloğlu293 ve Mahir Murat Cengiz,294 ta280 Atilla Ağrılı, Erzurum Halk Oyunları ve Giysileri, Ankara: Gençlik ve Spor Gen. Müdürlüğü Yay., 1994, 91 s. 281 İsmail Bingöl, Türkülerde Yaşayan Şehir, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 1999. 282 Hasan Ali Kasır, Erzurum Şiirleri Antolojisi, Erzurum: Evrak Yayınları, 1999; a.mlf., Erzurum Şairleri, Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, İstanbul, 1999. 283 Adem Çelik, “Erzurum’da Ehram”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1997, 120 s.; “Erzurum’da Kadın Giyiminin Tarihi Süreci içinde Ehram ve Dokumacılığı”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 1997, sy. 3, s. 1-26. 284 Haluk Harun Duman, Erzurum Fıkraları ve Meşhur Nüktedanlar, İstanbul: Mart Matbaası, 2000. 285 Haluk Harun Duman, Erzurum Basın Yayın Tarihi (1867-1997), İstanbul, 2000; a.mlf., “1908-1928 Yılları Arasında Erzurum Basını”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, 1990, c. IV, sy. 42, s. 42-49. 286 Selahattin Olcay, Erzurum Ağzı (İnceleme-Derleme-Sözlük), 2. Baskı, Ankara: Türk Dil Kurumu Yay., 1995, 130 s. 287 Metin Özarslan, “Erzurum ve Çevresinde Aşıklık Geleneğinin Bugünkü Durumu”, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 1999, 504 s.; İlhan Yardımcı, “Erzurumlu Aşıklar Arasında Bir Gezinti”, Milli Kültür, 1991, sy. 82, s. 36-38; Dilaver Düzgün, “Erzurum’da Aşık Kahvesi Geleneği”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 1994, sy. 1, s. 15-22; a.mlf., “Erzurum Çarşı Pazar”, Milli Folklor, 2003, c. VIII, sy. 58, s. 76-85; a.mlf., Erzurum Köy Seyirlik Oyunları, Kültür Bakanlığı Halk Yay., 1999, 240 s. 288 Hülya Taş, “Erzurum’da Kullanılan Ata Sözleri ve Deyimler”, Türk Dili, 1995, sy. 525, s. 10251032. 289 Ramazan Arslan, “Erzurum Şehir Merkezinde Vakıflar ve Sosyo Ekonomik Bir Değerlendirme”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1995, 121 s. 290 Gökalp Nuri Selçuk, “Erzurum’un Ekonomik Yapısı ve Gelişme Potansiyeli”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1999. 291 İsmail Bingöl, “Erzurum’daki Mahalli Basın Kuruluşlarının Birer İşletme Olarak İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1995, 83 s. 292 Ayhan Aksoy, “Erzurum’un Kalkınmasında Tarım ve Hayvancılık”, Erzurum İlinin Ekonomik Kalkınması, İstanbul, 1996, s. 43-52. 293 Semiha Kızıloğlu, “Erzurum İlinde Buğday, Arpa, Patates, Ayçiçeği, Şekerpancarı ve Fiğin Üretim Maliyeti ve Arz Fonksiyonlarının Ekonometrik Yönden Analizi”, Turkish Journal of Agriculture and Forestry (Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi), 1997, c. XXI, sy. 3, s. 225-235. 294 Mahir Murat Cengiz, “Erzurum Yöresinde Arıcılığın Yapısal Analizi”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1999, 83 s.
668
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
rım ve hayvancılığı; Necla Alp,295 Ertuğrul Deliktaş,296 Orhan Küçük297 ve Ş. Mustafa Ersungur298 ise sanayi konusunu araştırmışlardır. 2000’li yıllarda da, bu kısa süre içerisinde, Erzurum üzerine yapılan çalışmalar yoğun bir şekilde devam etmiştir. 1990’lardan itibaren Erzurum Kitaplığı dizisi oluşturan Dergah Yayınevi, bahsedilen dönem içerisinden yedi tane yeni eser yayınlamıştır. Muhtelif konulardan oluşan yayınlar arasında; Muzaffer Taşyürek’in Erzurum Kongresi ve I. TBMM’de Erzurum ve Milletvekilleri,299 Hüseyin Güfta’nın Erzurumlu Şair Hâzık,300 M. Şadi Tanşu’nun Çıkmaz Sokak Erzurum Şiirleri ve Bazı Hatıralar,301 Mehmet Zeki Kılıç ve Yaşar Atnur’un Erzurum Fıkraları,302 Ahmet Erverdi’nin Uymazsa Eyyam Bana, Uyarım Eyyama,303 Mehmet Karataş’ın Erzurumlu Sıtkı Bey Sıtkı Aras’a Armağanı304 eserleri vardır. 2002’de Nizamettin Korucu’nun sahibi olduğu Erzurum Sevdası adlı dergi yayına başlayarak, Tarih Yolunda Erzurum dergisinin misyonunu üstlenmeye çalışmıştır. 23-25 Temmuz 2002 tarihlerinde Erzurum Valiliği, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Üniversitesi müşterek olarak 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu’nu düzenlemişlerdir. XX. yüzyılın başlarında Erzurum’u konu alan sempozyumda 55 bildiri sunulmuştur. Sempozyuma iştirak eden katılımcıların bazılarına ait bildiriler önceki bölümlerde verildiğinden, şimdi sadece daha önce zikredilmeyen tebliğlerin bir kısmı zikredilecektir: Erdal Aydoğan, “Erzurum Halkevi’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri”;305 Tolga Başak, 295 Necla Alp, “Erzurum İlindeki Küçük ve Orta Ölçekli İşletmecilerin Sorunları”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1993, 98 s. 296 Ertuğrul Deliktaş, “Erzurum’da Sanayi Sektörü: Yapısı ve Gelişme Sorunları”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1991, 89 s. 297 Orhan Küçük, “Erzurum’da İmalat Sanayiinde Faaliyet Gösteren Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin (KOBİ) Üretim Yapısı”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1998, 104 s. 298 Ş. Mustafa Ersungur, “Hizmetler Sektörü: Erzurum İlinin Yeri, Önemi ve Gelişme İmkanları”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1993, 167 s.; a.mlf., “Erzurum Alt Bölgesi Girdi-Çıktı Analizi”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1996, 171 s. 299 Muzaffer Taşyürek, Erzurum Kongresi ve I. TBMM’de Erzurum ve Milletvekilleri, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 2000. 300 Hüseyin Güfta, Erzurumlu Şair Hâzık, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 2001. 301 M. Şadi Tanşu, Çıkmaz Sokak Erzurum Şiirleri ve Bazı Hatıralar, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 2001. 302 Mehmet Zeki Kılıç ve Yaşar Atnur, Erzurum Fıkraları, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 2001. 303 Ahmet Erverdi, Uymazsa Eyyam Bana, Uyarım Eyyama, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 2002. 304 Mehmet Karataş, Erzurumlu Sıtkı Bey Sıtkı Aras’a Armağan, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı 2003. 305 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu (23-25 Temmuz 2002-Erzurum), s. 789-806.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
669
“Erzurum’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kuruluşu ve Kongreler Sürecinde Cevat Dursunoğlu” (s. 179-204); Nilüfer Cevizler, “Erzurum Kongresi’nin Son Günlerinde İki Amerikalı (Yüzbaşı Emory H. Niles, Mr. Arthur E. Sutherland)’nın Erzurum’a Gelişleri ve Doğu Bölgesi Hakkındaki Raporlar” (s. 319336); Mesut Çapa, “Erzurum Depremi ve Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in Erzurum’u Ziyareti” (s. 643-656); Yücel Çil, “Erzurum Kongresi Delegeleri” (s. 219-230); M. Sait Dilek, “Elviye-i Selase Bölgesinden Erzurum Kongresi’ne Seçilen Delegelerin Durumu” (s. 205-218); Ömer Erden, “1934 Yılında TrabzonErzurum-Tebriz Transit Yolu ve Rıza Şah’ın Erzurum’a Gelişi” (s. 841-856); Salim Gökçen, “Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin İstifası ve İstifanın Erzurum’daki Akisleri” (s. 581-602); Cihat Göktepe, “Milli Mücadele’de Erzurum’dan Şehitler” (s. 567580); Neriman Görgünay (Kırzıoğlu), “Erzurum ve Çevresinde Hayrat Sahibi ile Savaşa Katılan Kadınlarımız ve 78 Yıl Önce Narmanlı Kadınların Kurduğu Dernek” (s. 735-748); Derviş Kılınçkaya, “Erzurum Kongresi’ne İlişkin İki Hatırat” (s. 231-258); Nuri Köstüklü, “Savaş ve Ermeni Terörünün Milli Mücadele Yıllarında Erzurum ve Havalisinde Bıraktığı Bir Dram: Yetim Türk Çocukları ve Bunların Eğitimi” (s. 31-52); Ali Kurt, “Kongre Sırasında Erzurum’da Sağlık” (s. 749-776); Nebahat Oran (Aslan), “I. Dünya Harbi’nde Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin Erzurum’daki Faaliyetleri” (s. 777-788); Şaban Ortak, “TBMM I. Dönem Erzurum Mebusu Mehmet Nusret (Son) Efendi” (s. 695-714); Ali Servet Öncü, “1925-1928 Yılları Arası Devlet Salnamelerinde Erzurum Vilâyeti” (s. 715-734); Makbule Sarıkaya, “İzmir’in İşgaline Erzurum’da Oluşan Tepkiler” (s. 603-620); Ali Sarıkoyuncu, “Milli Mücadele’de Bir Din Adamı: Erzurumlu Hoca Raif Efendi (Dinç)” (s. 337-362); Zafer Toprak, “Erzurum Yöresinde Besicilik ve Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Besiciliği Geliştirme Projesi” (s. 637-642); Selçuk Ural, “İstanbul’un İşgaline Erzurum’un Tepkisi” (s. 621-635) ve Dmitri Vasilyev, “XX. Yüzyılın Başlarında Erzurum ve Civarı (Rus Arşivlerinde Bulunan Malzemelere Göre)” (s. 469-498). 2000’li yıllarda da Erzurum hakkında yapılmış akademik araştırmalar göze çarpmaktadır. Savaş Eğilmez, “Erzurum ve Çevresinin Ortaçağ Boyunca Tarihi Coğrafyası” başlıklı doktora tezinde, daha önce fazla üzerinde durulmayan Orta Çağ’daki Erzurum’u, saha çalışması yanında Bizans, Arap, Ermeni ve Gürcü kaynaklarından istifade ederek ele almıştı.306 Mehmet İnbaşı, “1642 Tarihli Avârız Defterine Göre Erzurum Şehri” isimli makalesinde, şehir hakkında bir takım sonuçlara ulaşmıştı.307 Erzurum şehrinin XVII. yüzyıldaki fizikî, demografik, idarî, ekonomik yapısı ve sosyal hayatı Bilgehan Pamuk tarafından ortaya konmaya çalışmıştır.308 Pamuk, Osmanlı devrindeki Erzurum şehrinin durumu ile 306 Savaş Eğilmez “Erzurum ve Çevresinin Ortaçağ Boyunca Tarihi Coğrafyası”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 2004. 307 Mehmet İnbaşı, “1642 Tarihli Avârız Defterine Göre Erzurum Şehri”, Türk Kültürü İncelemeler Dergisi, 2001, sy. 5, s. 9-32. 308 Bilgehan Pamuk, “XVII. Yüzyılda Erzurum Şehri”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 2002.
670
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
çalışmalarına devam etmiş ve sosyal, ekonomik ve idarî durumla ilgili muhtelif yayınlar yapmıştır.309 Önceki yıllarda olduğu gibi, bu dönemde de XIX. yüzyılda Erzurum’u konu alan incelemeler olmuştur. Şehirdeki ilmî yapıyı Şemsettin Çelik değerlendirmiştir.310 Nüfus ve iskân, İlhan Şahin ve Alpaslan Kaplan tarafından ortaya konmuştur.311 Selahattin Tozlu ile Bayram Nazır’ın müşterek çalışmasında ise şehrin savunma sistemi üzerinde durulmuştur.312 Haluk Selvi’nin Milli Mücadele’de Erzurum adlı çalışmasında, Erzurum şehrinin XX. yüzyıldaki durumu ortaya konulmuştur.313 Keza Betül Aslan da, Erzurum’da Ermeni Olayları (19181920) isimli hatıralara, belgelere ve kazılara dayalı olarak hazırladığı çalışmasında Erzurum’daki siyasî ve sosyal yapıyı belirlemeye çalışmıştır.314 Ayrıca şehirdeki kültürel yapıyı Hamza Koç315 araştırmıştır. Eğitim konusu ise, M. Halis Özsoy316 ve Serpil Sürmeli317 tarafından incelenmiştir. Erzurumlu gazetecilerin de 2000’li yıllarda Erzurum’u konu alan çalışmaları vardı. Nitekim “Erzurum’un unutulmuş mekânları, olayları ve insanlarıyla hepimizin hikâyesidir” diyen İbrahim Aydemir318 gibi “Erzurum’un yeniden 309 Bilgehan Pamuk, “XVII. Yüzyıl Erzurum’unda Toplumsal Bir Vaka: Şartlı Boşanma”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2003, c. III, sy. 30, s. 103-115; a.mlf., “The Silk Road and Erzurum in the Ottoman Era (16-17th Centuries)”, 1st International Silk Road Symposium, 25-27 June 2003 Tbilisi-Georgia, İzmir, 2004, s. 172-178; a.mlf., “XVII. Yüzyılda Bir Osmanlı Paşasının Masraf Bilançosu - The Expenditure Balance Sheet of an Ottoman Pasha in the XVIIth Century”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 2003, c. XXII, sy. 34, s. 107-124; a.mlf., “XVI. ve XVII. Asırlarda Erzurum’da Ahîlik ve Esnaf Teşkilatı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları 12-13 Ekim 2004, Kırşehir 2005, s. 751-773. 310 Şemsettin Çelik, “XIX. yüzyılda Erzurum’da İlmi Muhit”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 2001. 311 İlhan Şahin, “XIX. Yüzyıl Ortasında Erzurum’un Nüfus ve İskân Durumu”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi Prof. Dr. İsmet Miroğlu Armağanı, 2002, sy. 37, s. 321327; Alparslan Kaplan, Erzurum Nüfus Yoklama Defteri Transkripsiyonu (1261-1267 / 18451851), Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. 312 Selahattin Tozlu ve Bayram Nazır, “Erzurum Şehrinin Savunma Sistemleri Hakkında Nusret Paşa’nın İki Raporu (1886)”, Doç. Dr. Günay Çağlar Armağanı, Erzurum, 2004, s. 135-149. 313 Haluk Selvi, Milli Mücadele’de Erzurum, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yay., 2000, 434 s. 314 Betül Aslan, Erzurum’da Ermeni Olayları (1918-1920), (Hatıralar-Belgeler-Kazılar), Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay., 2004, 1127 s. 315 Hamza Koç, “Erzurum’un Kentleşme Sürecinde Kültürel Yapılanma”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 2000. 316 M. Halis Özsoy, Erzurum’da Türk Eğitim Tarihi Kronolojisi, Ankara: Zembil Basım Yayın, 2001; a.mlf., Fotoğraflarla Erzurum Lisesi Tarihi, İstanbul: Erzurum Lisesi Kültür Eğitim Vakfı Yayınları, 2002, 327 s. 317 Serpil Sürmeli, “Erzurum’da Ermeni Okulları ve Ermeni Olaylarındaki Rolü”, 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu (23-25 Temmuz 2002-Erzurum), s. 65-78; a.mlf., “Erzurum’da Türklerin Ermeniler Tarafından Katledilişine Dair Bir Rus Belgesi”, Doç. Dr. Günay Çağlar Armağanı, s. 211-215. 318 İbrahim Aydemir, Erzurum’da Vizyon Arayışları, Mert Yayıncılık, 2002; a.mlf., Bir Vakitler Erzurum, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 2002.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
671
kalkınmasına yazıları ile öncülük etmeye çalışan” Mustafa Çetin Baydar’ın319 yazıları da dikkat çeken yayınlardır. Değerlendirme ve Sonuç Erzurum şehri ile ilgili yapılacak çalışmalarda sadece kitabî bilgilerle sınırlı kalınmamalıdır. Saha araştırmasının, yapılması verilerin değerlendirilmesinde ciddi anlamda katkı sağlamaktadır. Araştırma esnasında tek kaynakla sınırlanmamaya gayret gösterilmelidir. Özellikle arşive dayalı olan çalışmalarda, bu durum hassasiyetle göz önüne alınmalıdır. XVI. yüzyılda Erzurum şehri hakkında yapılan araştırmada sadece Tapu Tahrir Defterleri’nden yararlanılması pek çok konuda eksikliğe sebep olacaktır. Tahrir kayıtlarının yetersiz kaldığı noktalarda diğer arşiv belgelerinden istifade edilmelidir. Nitekim sadece XVII. yüzyıla ait mufassal avarız kayıtları itibara alınarak yapılan çalışmada Erzurum’da 19 mahalle belirlenirken, aynı tarihlere tekabül eden cizye defterleri ve sonraki yıllara ait avarız kayıtları göz önüne alındığında 20 mahallenin olduğu tespit edilmektedir. Bunun için şehir araştırması sırasında gerek şehrin yapısını ve gerekse demografik durumunu tam anlamıyla değerlendirmek için tek kaynakla yetinilmemelidir. Daha ziyade siyasî çalışmaların ağırlıkta olduğu Erzurum şehrinin ticarî potansiyeli ve askerî mevkii göz önüne alınarak sosyoekonomik açıdan değerlendirilmelidir. Erzurum şehri fizikî açıdan incelenirken sadece coğrafyacıların ya da sanat tarihçilerin verdiği bilgilerle yetinilmemelidir. Tarihî süreç içerisinde şehrin oluşumunda tarihçiler tarafından işaret edilen hususlara da dikkat edilmelidir. Şehrin siyasî tarihi kadar demografik, fizikî, idarî, sosyal ve ekonomik yapısı da ortaya konulmalıdır. Osmanlı idaresi altına girdikten sonra serhad olarak anılmaya başlanan şehrin, diğer Osmanlı şehirleri ile benzerlikleri ve farklılıkları göz önünde bulundurulmalıdır. Şehir araştırmaları sırasında sadece tarihçilerin değil; sahanın uzmanı sosyologların, iktisatçıların, mimarların ve sanat tarihçilerinin de görüşlerinden istifade edilmelidir. Erzurum şehrinin, çevresi ile olan ekonomik ilişkileri de araştırılması gereken konulardandır. Erzurum kent tarihi arşivi ve müzesinin de vücuda getirilmesi, gelecek kuşaklar açısından fevkalade önemli bir hizmet olacaktır. 319 Mustafa Çetin Baydar, Erzurum Yazıları, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 2000.
672
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
III. BİBLİYOGRAFYALAR A. Şehrin Kuruluşundan Osmanlı İdaresine Kadarki Dönem İçin Seçilmiş Kaynakça Andreasyan, Hrand D., “Türk Tarihine Ait Ermeni Kaynakları”, İstanbul Üniversitesi Tarih Dergisi, 1950, c. I, sy. 2, s. 401-438. Arisdagues de Lasdiverd, Histoire d’Armenie, çev. E. Prud’homme, Paris, 1864. Aristakes, Aristakes Lastivertc’i History, İng. çev. Robert Bedrosian, Moskova, 1973. Abû Bakr-i Tihrâni, Kitab-i Diyarbakriyya, Faruk Sümer ve Necati Lugal (haz.), Ankara, 1993. Belâzurî, Fütûhu’l-Büldan, çev. Mustafa Fayda, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1987. Brosset, M., Histoire de la Georgia, St. Petersburg, 1849. Cahen, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu, çev. Erol Üyepazarcı, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000. Clavijo de Gonzales Ruy, Embassy to Tamerlane 1403-1406, İng. çev. Guy Le Strange, Londra, 1928. Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Battûta Seyahatnamesi, çev. A. Sait Aykut, c. I, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2004. Ebû’l-Fidâ, el-Muhtâsâr fi Tarihi’l-Beşer, Beyrut, 1997. Honigman, Ernst, Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı, çev. Fikret Işıltan, İstanbul, 1970. İbn Bibi, el-Evamirü’l-Ala’iyye fi’l-Umuri’l-Ala’iye, Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, 2985. İbn Al-Bibi Al-Munaggima, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi, çev. M. Nuri Gençosman ve Feridun Nafiz Uzluk, Ankara: Uzluk Basımevi, 1941. İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, çev. A. Özaydın, c. X-XII, İstanbul, 1987. İbnü’l-Ezrâk, Tarih-i Meyyâfârikin, A. Savran (nşr.), Erzurum, 1991. Moses Horanats’i, History of Armenians, İng. çev. Robert Bedrosian, New York, 1986. Nizâmed-Din Şâmi, Zâfernâme, çev. Necati Lugal, Ankara, 1949. Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, 1995. Sebeos, Patmutiwn Sebosi Episkoposi Herakln, Patkenean (nşr.), Saint Petersburg, 1879. Urfalı Mateos, Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), çev. Hrand D. Andreasyan, Ankara, 1987. Woods, John E., 300 Yıllık Türk İmparatorluğu Akkoyunlular, çev. Sibel Özbudun, İstanbul, 1993.
B. Osmanlı İdaresinden Günümüze Kadar Dönem İçin Seçilmiş Arşiv Malzemesi ve Yazma Eserler Abdurrahman İsa Efendi, İsa-zâde Tarihi, Ziya Yılmazer (haz.), İstanbul, 1996. Ahmet Muhtar Paşa, 1828-1829 Türkiye-Rusya Seferi ve Edirne Muahedesi, 2 cilt, İstanbul, Büyük Erkân-ı Harbiye Reisliği Ankara Matbaası, 1928. Ainsworth, William Francis, Travels and Researches in Asia Minör, Mesopotamia, Chaldea, and Armenia, 2 cilt, Londra: John W. Parker West Strand, 1842.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
673
Ainsworth, William Francis, A Personal Narrative of the Euphrates Expedition, 2 cilt, Londra: K. Paul R. Trench and co., 1888. Ainsworth, William Francis, “The Source of the Euphrates”, Geographical Journal, sy. 5, s. 173-177. Ali Emirî, Osmanlı Vilâyât-i Şarkiyesi, İstanbul, 1918, 112 s. Allen, W. E. D., Caucasian Battlefield: a History of the Wars on the Turco-Caucasian Border, 1828-1921, Cambridge: University Press, 1953, 614s. Andreossy, Antoine François, Voyage a l’embouchure de la Mer Noine, ou essai sur le Bosphore et la partra, du delta de Thrace comprenant le systeme des eaux qui abreuvent Constantinople, Paris, Plancher, 1818, 334 s. Anonim Osmanlı Tarihi (1099-1116/1688-1704), Abdülkadir Özcan (haz.), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 2000. Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i Âl-i Osman der Hulâsa-ı Mezâmin-i Defter-i Divân, İstanbul, 1260. Bachmann, Walter, Kirchen und Moscheen in Armenien und Kurdistan, Leipzig: J. C. Hinrichs, 1913. Banse, Ewald Hermann, Die Türkei, Brannschweig (etc), Georg Westermann, 1919, 454 s. Barkley, Henry C. , A Ride Through Asia Minor and Armenia, Londra: John Murray, 1891, 350 s. Belin, F. A., “Extrait du journal d’un voyage de Paris â Erzeroum”, Journal Asiatique, 1852, 4. serie, sy. 19, s. 365-378 Blan, Otto, “Brief von Erzurum”, Zeitschrift der Deutschen Morgenlandischen Gesellschaft I-II, Leipzig, 1857. Braut, J., “Journey Through a Part of Armenia and Asia Minor”, Journal of the Royal Geographical Society, 1836, s. 201. Burnaby, Frederich Gustavus, On Horsebach Through Asia Minor, 2. baskı, Londra: Sampson, Searle and Rivingston, 1877. Cholet, Armand-Pierre, Cte de., Armenia, Kurdistan et Mesopotamia, Paris: L. Plon, 1892, 394 s. Constantin, Mouradgea d’Ohsson, Des Peuples du Caucase et des pays au Nord de La Mer Noire et de la Mer Caspienne dans le 10e Siecle ou Voyage d’Abouel-Cassım, Paris: Didot Pere et Fils, 1828, 285 s. Curzon, Robert, Armenie: A Year at Erzeroom and on the Frontiers of Russia, Turkey and Persia, Londra: Murray, 1854. Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, Abdülkadir Özcan (haz.), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1995. Deyrolle, Theophile, 1869’da Trabzon’dan Erzurum’a, çev. Reşat Ekrem Koçu. İstanbul: Çığır Kitabevi, 1939. Deyrolle, Theophile, “Voyage dans le Lazistan et l’Armenie”, Tour du Monde, 1876, yıl: 12, sy. 1, s. 401-411. Don Juan of Persia, A Shi’ah Catholic 1560-1604, İng. çev. G. Le Strange, Sir E. Denison Ross ve Eilleen Power (ed.), Londra: George Routledge and Sons Ltd., 1926, 355 s.
674
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Doughlas, William O., West of the Indus, Garden City, N.Y.: Doubleday and Company, Inc. , 1958, 513 s. Edmonds, C. J., Kurds, Turks and Arabs: Politics, Travel and Research in North-Eastern Iraq 1919-1925, Londra: Oxford University Press, 1957, 457 s. Erzurum Vilâyeti Namıyla Teşkil Olunan Dairenin İdare-i Umumiyye ve Hususiyyesine ve Tayin Olunacak Memurların Suver-i İntihablarıyla Vezai’f-i Da’imesine Dair Nizamnamedir, İstanbul: Matbaa-i Amire, 1282. Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, c. II, İstanbul, 1315. Feridün Bey, Münşeatü’s-Selâtin, c. I, İstanbul, 1274. Fleurian Thomas Charles, Estat Present de’l Armenie, Paris, 1694. Frede, Pierre, Voyage en Armenie et en Perse, Paris: C. Delagrave, 1897, 168 s. Tavernier, Jean Baptiste, Les Six Voyages de Jean Baptiste Tavernier, Ecuyer Baron Daubonne Qu’il a farten Turquie en Perse et aux Indes, c. I, Paris, 1676. Hammer, Joseph von, Devlet-i Osmaniyye Tarihi, çev. Mehmed Ata, İstanbul, 1335. Garnier, Ernest Henri, Voyage en Perse, Armenie. Mesopotamie, Chaldee, Kurdistan, Arabie, 6. baskı, Tours, A. Mame et Fils, 1863, 282 s. Gatteryias, J. A., L’Armenia et les Armeniens, Paris: Leopold Cerf, 1882, 144 s. Hamilton, William John, Researches in Asia Minör, Pontus and Armenia With Some Account of Their Antiquities and Geology (in 1836), 2 cilt, Londra: Jonh Murray, 1842. Hanway, Jones, An Historical Account of the British Trade Over the Caspian Sea With a Journal of Travels, 2 cilt içinde 4 cilt, Londra: Mr. Dodsley-Mr. Willock, 1753. Hyvernat, Eugene Xavier Louis Henry, Relation des missions scientiques de Mm. H. Hyvernat et P. Müller-Simonis (1888-1889): Du Caucase an Golfe Persique a travers l’Armenie, le Kurdistan et la Mesopotamie, Paris-Lyon: Delhomme et Briguet, 1892, 608 s. Jaubert, Pierre, Voyage en Armenie et en Perse, Fait dans les Annees 1805 et 1806, Paris: Pelicier Neveu etc, 1821, 507 s. Karabekir, Kazım, Doğunun Kurtuluşu, Erzurum: Erzurum Tic. San. Odası Yay., 1990. Karabekir, Kazım, Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu, İstanbul, 1939. Karabekir, Kazım, İstiklâl Harbimiz, İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1960. Katip Çelebi, Fezleke, c. II, İstanbul 1281. Katip Çelebi, Kitab-ı Cihannüma, İstanbul, 1145. Kelly, Marie Noele, Turkish Delights, Londra, 1951, 172 s. Kinneir, Sir John Macdonald, Journey through Asia Minor, Armenia and Koordistan in the years 1813 and 1814, Londra: John Murray, 1818, 603 s. Koch, Karl Heinrich Emil, Reise im Pontischen Gebirge und Türkischen Armenien, Weimar, 1846. Koch, Karl Heinrich Emil, Die Kaukasischen Lander und Armenien in reiseschilderungen von Curzon, K. Koch. Macintosh, Spencer und Wilbraham, Leipzig: Carl B. Fork, 1855, 355 s. Kostaneants, Par K, “Erzeroum Ou Topographie De La Haute Armenie-De Hakoub Karnets: (XVII. Siecle)”, Journal Asiatique, 1919, Paris, c. XIII, s. 153-237.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
675
Le Voyage De Monseieur D’ Aramon, ambassadeur pour le roy en Levant; escript par noble homme Jean Chesneau l’un des secretaires dudict seigneur ambessadeur, Publie et annote par M. Ch. Schefer, Paris, 1887, 296 s. Lehmann-Haupt, Ferdinand Friedrich Carl, Armenien, Einst und Jetzt, 3 Bd., Berlin: B. Behr, 1910-1926. Lucas, Paul, Voyage du sieur Paul Lucas, fait par ordre du Roy dans la Grece, l’Asie Mineure, la Macedoine et l’Afrique, Paris: N. Simart, 1712. Lucas, Paul, Troisieme voyage du sieur Paul Lucas fait en 1714 dans la Turquie, l’Asie, La Sourie, la Palestine, la Haute et la Basse-Egypte, Rouen: R. Machnel le jeune, 1719. Lynch, Harry Finnis Blosse, Armenia: Travels And Studies, Londra ve New York: Longmans, Green and Co., 1901. Maillart, Ella K., The Cruel Way, Londra ve Toronto: William Heinemann Ltd, 1947, 217 s. Matrakçı Nasuhü’s-Silahi, Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Hân, Hüseyin G. Yurdaydın (haz.), Ankara, 1976. Mehmed Halife, Tarih-i Gılmânî, Kamil Su (haz.), Ankara, 1999. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani, c. I, II, III, IV, V, İstanbul, 1308. Miller, William, The Ottoman Empire and Its Successors, 1801-1922, Cambridge: University Press, 1923. Monteith, W., Kars ve Erzeroum: With the Campaigns of Prince Paskiewitch in 1828 and 1829, Londra, 1856. Morier, James Justinian, A Journey through Persia, Armenia and Asia Minor, to Constantinople in the years 1808 and 1809, Londra: Longman Hurst, Rees, Orme, and Brown, 1812. Morier, James Justinian, A Second Journey through Persia, Armenia and Asia Minor, to Constautinople, between the years 1810 and 1816, Londra: Longman, Hurst, Rees, Orme and Brown, 1818 Morier, James Justinian, Ayesha, The Maid of Kars, 2. baskı, Londra: R. Bentley, 1834. Mustafa Naima Efendi, Naima Tarihi, c. I-VI, İstanbul, 1280. Müneccimbaşı Ahmet Dede Efendi, Sahaifül-Ahbâr fi Vekâyi’ı-Asâr, İstanbul, 1285. Müştak Sadık, Erzurum Muallimler Birliği, Erzurum, 1340. Naumann, Edmund, Vom Goldnen Horn zu den Quellen des Euphrat, Münih ve Leipzig: R. Oldenbourg, 1893, 494 s. Oliphant, Laurence, Trans-Caucasian Campaign of The Turkish Army under Omer Pasha, Edinborgh ve Londra, 1856. Osman Efendi, Tevârih-i Cedid-i Mirât-ı Cihan, Atsız (haz.), İstanbul, 1961. Pastırmacıyan, Karakin, Anadolu-i Şarkî Vilâyâtında İnşâsı Mutasavver Hutût-i Hadide Şebekesi Projesine Dâ’ir Erzurum Me’bûsu Doktor Pastırmacıyan Efendi Tarafından Sadr-ı A’zam Fehametlü Hakkı Paşa Hazretlerine Takdîm Olunan 19 Kanûn-ı Sânî Sene 326 Tarihlü Raporun Sûret-i Mütercemesidir, İstanbul, 1326. Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, c. I-II, İstanbul, 1283. Pushkin, Aleksandır, Erzurum Yolculuğu, çev. Z. Baştımar. İstanbul: Yenigün Yay., 1961, 109 s.
676
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Radde, Gustav Ferdinand Richard, Die Ebene Des Oberen Frat, Petermanns Mitteilungen, c. XXIII, 1877. Radde, Gustav Ferdinand Richard, Reisen in Hoch-Armenien, Petermanns Mitteilungen, c. XXI, 1874. Raşid Mehmed Efendi, Raşid Tarihi, c. I-IV, İstanbul, 1282. Ryan, Charles S., Under the Red Crescent, Adventures of an English Surgeon with the Turkish Army at Plevna and Erzeroum 1877-1878, New York: Charles Scribner’s Sons, 1879. Sandwith, Humphry, A Narrative of the Siege of Kars and of the Six Months’ Resistance by the Turkish Garrison under General Williams to the Russian Army, Londra: John Murray, 1856. Saint Martin, Antoine Jean, Recherches sur la vie et les aventures de Leon, dernier Roi des Armeniens, 1839. Saint Martin, Antoine Jean, Memoire sur L’Armenie, Paris, 1818, 68 s. Savary, M. P., “Erzurum”, Dictionnaire Universal de Commerce I, Paris, 1748, s. 415. Schweiger, Lerchenfeld, “Erzerum und Erzingdjan”, Das Ausland, Stuttgart, 1878. Selanikli Mustafa Efendi, Tarih-i Selâniki (971-1003/1563-1595), Mehmet İpşirli (haz.), c. I-II, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1999. Southgate, Horatio, Narrative of a Tour through Armenia, Kurdistan Persia and Mesopotamia, Londra: Tilt and Bogue, 1840. Stark, Freya, Riding to the Tigris, Londra: John Murray, 1959. Şemseddin Sami, “Erzurum”, Kamusu’l-Alam, İstanbul, 1308, c. I, s. 828-832. Texier, Charles Felix Marie, Küçük Asya, çev. Ali Suat, 3 cilt, İstanbul, Matbaa-i Amire, 1339. Texier, Charles Felix Marie, Description de l’Armenie, la Perse et la Mesopotamie 1839, Paris, 1842. Topçular Kâtibi ‘Abdulkadir (Kadrî) Efendi, Topçular Kâtibi Abdulkadir (Kadri) Efendi Tarihi (Metin ve Tahlîl), Ziya Yılmazer (haz.), c. I-II, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 2003. Taylor, John, “Journal of a Tour in Armenia, Kurdistan”, Journal of the Royal Geographical Society, sy. 38, s. 281-294. Tournefort, Joseph Pitton de, Relation d’un voyage du Levant fait par ordre du roi, contenant l’histoire ancienne et moderne de plusieurs isles de l’archipal, de Constantinople des cotes de la Mer Noire, de l’Armenie, de la Georgie, des frontieres de perfect de l’Asia Mineure, Londra: 1718. Tozer, Henry Fashawe, Turkish Armenia and eastern Asia Minor, Londra: Longmann, Green and co., 1881, 470 s. Tschihatscheff, P. von, Reise in Kleinasien und Armenian, Gotha: Justus Verlag, 1867. Verwoort, Pieter, Der bunte Teppiche: Eine Reise ins Morgenland, Münih: Ehrenwirth Verlag 1956, 278 s. Salname-i Vilayet-i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1287 (1870). Salname-i Vilayet-i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1288 (1871), 184 s. Salname-i Vilayet-i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1289 (1872).
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
677
Salname-i Vilayet-i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1290(1873), 187 s. Salname-i Vilayet-i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1291 (1874). Salname-i Vilayet-i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1292 (1875), 192 s. Salname-i Vilayet-i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1293 (1876). Salname-i Vilayet-i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1294 (1877), 192 s. Salname-i Vilayet-i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1299 (1882). Salname-i Vilayet -i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1304 (1887), 333 s. Salname-i Vilayet -i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1310 (1892), 224 s. Salname-i Vilayet -i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1312 (1894), 270 s. Salname-i Vilayet -i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1315 (1897), 294 s. Salname-i Vilayet -i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1317 (1899), 327 s. Salname-i Vilayet -i Erzurum, Erzurum Vilayet Mat., Hicri 1318 (1900).
C. 1920-1940 Yılları Arası İçin Bibliyografya 1937 Erzurum Vilayeti 1937 yılı Umumi Meclis Zaptı, Zabıt Hulasaları, Erzurum İl B., 1937, 127 s. Adasal, Rasim, “Sıhhat Ölçüsü ile Erzurum”, Atayolu, 1939, sy. 2, s. 7-9. Akhatkin, K. Z., Erzurum in Chasevoy, Paris, 1929. Atay, F. Rıfkı, “Erzurum’a Vardık”, Gediz, 1939, Manisa, c. III, sy. 30, s. 2. Boratav, Pertev N., “Türk Folklorunda Erzurum ve Erzurumlu Emrah”, Oluş, 1939, sy. 2, s. 20-23. Eren, Ahmet Cevat, “Erzurum’un İktisadî Vaziyeti”, Yaylamız Erzurum Dergisi, (11 Mart 1934), 1934, s. 8-10. Erzurum Belediyesi, Zabıta-i Belediye ve Sıhhiye Talimatnamesi, Erzurum: Vilâyet Basımevi, 1938, 72 s. Erzurum’un İşletmeye Açılışı: 20.10.1939, İstanbul: Nafia Vekâleti Neş., 1939, 55 s. Erzurum Hattını İnşa İçin Dahili İstikraz Aktine Dair Kanun, Ankara: Başvekalet Neşriyat Müdürlüğü, 1934. Erzurum Vilâyeti Seferberlik Müdürlüğü, Hava Tehlikesinde Halkımızı İlgilendiren Ödevler, Erzurum: Vilâyet Basımevi, 1939, 12 s. Erzurum Vilayeti 1939 Senesi Meclis Zabıtları, Erzurum, 1939. Faruk Nafiz, “Erzurum’a Dair Bir İki Satır”, Hayat Mecmuası, 1928, c. IV, sy. 86, s. 9-11 ve 153-155. Gabriel, Albert, L’Architecture Seldjoukide, İstanbul: Devlet Matbaası, 1937. Günel, A. (Abdullah), “Erzurum İntibaı”, İnan, 1937, sy. 4, s. 12-13. Hüseyin Hüsnü, “Erzurum Mektupları”, Sebilürreşad, 1921, c. XIX, sy. 472, s. 36-38. Güney, Eflatun Cem, Erzurumlu Emrah: Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri, Sivas: Vilayet Mat., 1928, 210 s. Kalgay, H. Yakup, “Ankara-Erzurum Demiryolu da İşletmeğe Açıldı”, Mühendislik, 1938, sy. 39, s. 1-15. Korsun, N. G., Erzurumskaya Operatsiya, Moskova, 1937.
678
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Köprülü, M. Fuad, XVII inci asır saz şairlerinden Erzurumlu Emrah, İstanbul: Evkaf Matbaası, 1929, 38 s. Ulusakul, Nedim, İstibdat aleyhinde Türk Ulusunun İlk Hareketi: Erzurum İhtilali ve Siyasal Bilgiler Okulu ailesinin Türk Ulusu namına istibdat aleyhinde ilk idarî fedakarlığı, Ankara: Ankara Basımevi, 1937, 56 s.
D. 1940-1960 Yılları Arası İçin Bibliyografya 21 Ekim 1945 Genel Nüfus Sayımı, 24. cilt, Ankara: T.C. Ziraat Bankası B., 1949, 30 s. Akselçuk, Emine, “Mahalli Halk Türkülerimiz”, Tarih Yolunda Erzurum, Aralık 1959, sy. 2, İstanbul: Özyurt Basımevi, s. 17-19. Alay, Neşet Halil, “Milli Mücadele’de Erzurum”, İstanbul Kültür Dergisi, 1 Temmuz 1946, sy. 63, s. 14-15. Alkan, İsmet, “Erzurum”, İktisat Yürüyüş Mecmuası, 1942,c. V, sy. 55. Alkan, Naim, Erzurum Ağzı, Ankara: D.T.C.F. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yayını, 1954, 114 s. Arunay, Refet, “Erzurum’da İlk Et Kombinası”, Türkiye İktisat Mecmuası, 1949, sy. 21, s. 24-28. Beyce, Dündar, “Erzurum Anıtları Rölöveleri”, Mimarlık, 1945, sy. 6, s. 24. Bilsel, Cemil, “Demiryolunun Erzurum’a Varışı”, Üniversite Haftası, 1941, s. 11-55. Binbaşıoğlu, Cavit, “Erzurum Şehri ve Saltık Oğulları Devri”, İlk Öğretim, 1957, c. XXII, sy. 416, s. 11-13. Caferoğlu, Ahmet, Doğu İllerimiz Ağızlarından Toplamalar: Kars, Erzurum, Çoruh İlbaylıkları Ağızları, İstanbul: Türk Dil Kurumu, 1942, 296 s. Çağlar, Behçet Kemal, “Erzurum Destanından Parçalar”, Yücel: Aylık Sanat ve Fikir Mecmuası, 1946, c. XXI, sy. 121, s. 79-80. Çağlar, Behçet Kemal, “Erzurum Destanından Parçalar”, Yücel: Aylık Sanat ve Fikir Mecmuası, 1946, c. XXI, sy. 122, s. 79-80. Çavdarlı, Rıza, Kahraman Erzurum, İstanbul: Ülkü Kitap Yurdu, 1945. Derin, Fahri Çetin, “Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin Nesebi Hakkında Bir Risale”, İstanbul Üniversitesi Tarih Dergisi, 1959, sy. 14, s. 97-103. Dirisu, Nüzhet Şakir, “Erzurum Ilıcaları”, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, 1947, c. I, sy. 3. Dirisu, Nüzhet Şakir, “Les Eaux Thermales D’Erzurum”, Acta Medica Turcica, 1947, sy. 1, s. 15-17. Dülger, Bahadır, Erzurum Yolunda Anketi Münasebetiyle Malatya Mebusu Nasuhi Baydar’a Açık Mektup, İstanbul, 1940. Erdoğan, Muzaffer, “Erzurumlu Ali Kemali Paşa”, Anıt, 1949, Konya, sy. 9, s. 13-15. Erzurum’un Turizm Meseleleri, Ankara: Basın Yayın ve Turizm Umum Müdürlüğü Turizm Dai. Yay., 1957. Erzurum Vilayeti 1940 Senesi Meclis Zabıtları, Erzurum, 1940. Geveci, Talat, “Sivas – Erzurum – Erzincan Vilayetleri”, Av ve Deniz, 1946, sy. 11, s. 14-16. Karabacak, Necati, “Tarihi Mefahirimizden Bir Yaprak”, Tarih Yolunda Erzurum, MartHaziran 1960, sy. 5-6, s. 15-16.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
679
Kelly, Lady (Sed), “Erzurum’dan Trabzon’a”, İnan, 1949, Trabzon, sy. 50, s. 22. Kelly, Lady (Sed), “Trabzon’dan Erzurum’a”, İnan, 1949, Trabzon, sy. 51-52, s. 19-20. Kızıloğlu, Zeki, “Atatürk Üniversitesi ve Erzurumlular”, Tarih Yolunda Erzurum, 1 Mart 1959, sy. 2, s. 5. Koşay, Hamit Zübeyi ve Kemal Turfan, “Erzurum-Karaz Kazısı Raporu”, Belleten, 1959, c. XXII, sy. 91, s. 349-413. Lahn, Ervin, “Erzurum Havalisinin Jeolojik Bünyeleri”, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Mecmuası, 1940, sy. 2/9, s. 223 ve 239. Minnetoğlu, İbrahim, “Erzurum Yollarında”, Nilüfer, 1947, Ankara, sy. 30, s. 11-12. Sevük, İsmail Habib, Erzurum, İstanbul, 1943. Şahinkaya, H., “Erzurum İlinin Zirai Durumuna Kısa Bir Bakış”, Ziraat Dergisi, 1948, sy. 89, s. 15-23. Özgü, Melâhat, “Erzurum’da Tabiat”, Tarih Yolunda Erzurum, Temmuz 1959, sy. 3, s. 11. Reisicumhur Celâl Bayar’ın Erzurum’da Atatürk Üniversitesini Açış Nutukları, 17 Kasım 1958, Ankara: Başvekâlet Devlet Mat., 1958. Taluy, Hayrettin Ziya, Erzurum’dan Ankara’ya, Ankara, 1945. Tülbentçi, Feridun Fazıl, “Erzurum Müdafaası”, Vatan, 1952, c. XIII, sy. 4170, s. 2-10. Yağmurdereli, Nesip, “Erzurum’un Kurtuluşunun Yıldönümü Münasebetiyle”, İnan, 1943, sy. 5, s. 15-18. Yağmurdereli, Nesip, “Erzurum Türküleri”, İnan, 1945, sy. 21, s. 9-11. Unat, Faik Reşit, “Atatürk’ün Askerlikten İstifası ve Erzurum’da Tevkifi ile İlgili Bazı Vesikalar”, Tarih Vesikaları, 1955, c. I, sy. 1, s. 1-8.
E. 1960-1980 Yıllar Arası İçin Bibliyografya 1980 Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımı (Erzurum). Birinci Aşama Sonuçları, Ankara: D.İ.E. Matb., 1983, 68 s. Acar, A., “Erzurum Ovasında Jeomorfolojik Gözlemler”, 50.Yıl Armağanı Erzurum ve Çevresi I, s. 23-26. Acıpayamlı, Orhan, “Erzurum Köy Manileri”, Antropoloji, 1967-1968, sy. 4, s. 99-120. Adelsen, Charles E., “Erzurum: Fortress City of the East”, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Belleteni, 1970, c. XXVI, sy. 305. Aksöz, İbrahim, Erzurum Ovası’ndaki Ziraat İşletmelerinin Ekonomik Durumu, Ankara: Ankara Üniversitesi Ziraat Fak. Zirai Araş. Enst. Yay., 1967, 111+87 s. Altıntaş, Hayrani, “Büyük Türk Düşünürü Erzurumlu İbrahim Hakkı: Görüşleri ve Eserleri”, Diyanet Dergisi, 1979, c. XVIII, sy. 3, Ankara 1979, s. 149-156. Andreasyan, Hrand D., “Abaza Mehmed Paşa”, İstanbul Üniversitesi Tarih Dergisi, 1967, sy. 22, s. 131-142. Anıtlaşan Aziziye, Ankara: Erzurum Aziziye Anıtı Yaptırma Derneği Yayını, 1977, 112 s. Apan, Hüseyin, Erzurum Şartlarında Yetiştirilmeğe Elverişli Sebze Tür ve Çeşitlerinin Tespiti ile Bunların Morfolojik Pomolojik Vasıfları ve Mahsuldarlıkları Üzerinde Araştırmalar, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yay., 1971, 105 s. Atatürk Üniversitesi Erzurum Yazma ve Basma Eserler Sergisi (7-21 Ağustos 1968), Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay., 1968, 16 s.
680
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Ayrım, Ali, Dadaşım, İstanbul: Dizerkonca Mat., 1973. Ayyıldız, Tayyar, Erzurum İli Köylü İşletmelerinde İnek Sütü Maliyetleri, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Basımevi, 1975, 201 s. Bazin, Marcel, “Erzurum: un Centre Regional en Turquie”, Revue Geographique de l’Est, 1969, c. III-IV, s. 269-314. Becer, A. Temel, Erzurum İli Su Kaynakları Envanteri, Ankara: Toprak Su Genel Müdürlüğü Yay., 1979, 75 s. Binark, İsmet ve Nejat Sefercioğlu, “Erzurumlu İbrahim Hakkı Bibliyografyası”, Hisar, 1977, c. XVII, sy. 168, s. 20-21. Binark, İsmet ve Nejat Sefercioğlu, “Erzurumlu İbrahim Hakkı Bibliyografyası”, Türk Kültürü, 1977, c. XVI, sy. 182, s. 62. Binark, İsmet ve Nejat Sefercioğlu, “Erzurumlu İbrahim Hakkı Bibliyografyası”, Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, 1977, c. XXVI, sy. 3, s. 186-187. Binark, İsmet, Nejat Sefercioğlu ve Mehmet Aksoy, “Erzurumlu İbrahim Hakkı Bibliyografyası”, Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, 1978, c. XXVII, sy. 1, s. 66-68. Bulut, S., “Erzurum Folklorunda Gelenekler, Görenekler”, Yakutiye, 1964, sy. 5, s. 43-45. Cem, Semahaddin, “Erzurum’un Mimari Eserleri: Billur Piyale”, Tarih Yolunda Erzurum, 1963, sy. 15-16, s. 36-37. Çataltaş, İhsan, Erzurum İli İçindeki Linyit Yatakları ve Bölgenin Yakıt Problemi, İstanbul: İ.T.Ü. Matbaası, 1966, 21 s. Çavuşoğlu, Hayrünnisa, “Erzurumlu İbrahim Hakkı”, Türk Kültürü, 1972, c. X, sy. 120, s. 53-58. Çoruh, Selahattin, “Erzurum”, İller ve Belediyeler Dergisi, 1960, c. XVI, sy. 176, s. 238-240. Çöğenli, M. Sadi ve Ali Bayram, Erzurumda Bulunan Meşhur Ziyaretgâhlar ve Kabir Ziyaretinin Adabı, Erzurum, 1973. Dagradi, P., “Erzurum Appunti di Geografica Urbana”, Rivista Geografica Italiana, 1976, sy. 76, s. 259-278. Dirican, Rahmi, “Erzurum’da Konut Yakıt Durumu”, 50. Yıl Armağanı Erzurum ve Çevresi, Erzurum, 1974. DSİ VIII. Bölge Müdürlüğü, Erzurum Ovası Sulaması ve Şehir İçmesuyu Projeleri, Ankara: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bak. Devlet Su İşletmeleri Gen. Müdürlüğü Yay., 1975. Düzgün, Bahaddin, “12 Mart ve Erzurum”, Pınar, 1972, sy. 3, s. 21. Elbir, Nurettin, “Erzurum Ormanları”, Orman ve Av, 1965, c. XXXVII, sy. 8, s. 4-7. Elmacı, Ömer, “Erzurum ve Havalisinde Arıcılık”, Pancar, 1965, c. XIV, sy. 156, s. 18-21. Elmacı, Ömer, “Erzurum’da Arıcılık”, Türkiye’de Hayvan ve Hayvancılık, 1967, c. V, sy. 45, s. 28-32. Ergin, Nurettin, “Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri: Doğu Kalkınması ve Erzurum Şehirleri ile İlgili Sosyolojik Meseleler”, Bilgi, 1970, c. XXIII, sy. 276, s. 22-23. Ertan, Veli, “Şeyhülislam Erzurumî Çelebizâde Hüseyin Hüsnü Efendi”, Türk Yurdu, 1967, sy. 340, s. 28-29. Ersoy, Osman, “‘Bir İngiliz Konsolosunun 1846 Yılında Erzurum’dan Kars’a Seyahati”, Ankara Üniversitesi Tarih Araştırmaları Dergisi, 1964, c. II, sy. 2-3, s. 237-249.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
681
Erzurum İli Toprak Kaynağı Envanter Haritası, Ankara: Toprak Su Gen. Müdürlüğü Yay., 1972. Erzurum: Kurtuluşunun 59. Yılı, Ankara: Kültür Bak. Yay., 1977. Fanske, Leo J., Erzurum İlindeki Çiftliklerde Kullanılan İş Gücü, çev. İbrahim Aksöz, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zirai Araştırma Enst. Yay., 1965. Fethullahoğlu, Ömer, Erzurum Merkez, Aşkale, Pasinler ve Horasan İlçeleri Köylerinde Kullanılan Enerji Kaynakları ve Bu Yerlerde Yapılması Gerekli Enerji Planlaması, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay., 1973. Göçgün, Önder, “Erzurumluların Serdengeçti Türküsü Veya Vatan Neşidesi”, Türk Edebiyatı, 1978, sy. 62, s. 18-20. Göker, Lütfi, “Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Marifetname”, Diyanet Dergisi, 1978, c. XVII, sy. 2, s. 94-109. Gürçay, Hikmet, “Erzurum Müzesi”, Önasya, 1970, c. V, sy. 59-60, s. 10-11. Hakkıoğlu, Sadrettin İbrahim, “Erzurum’da Şapka Hadisesi”, Tarih Yolunda Erzurum, 1961, sy. 9-10, s. 18-20. Hatunoğlu, Turgut, Erzurum Şeker Fabrikası Erzurum Besi Bölge Şefliğinin Yönettiği Sığır Besiciliğinin Ekonomik Analizi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Ziraat Fak. Yay., 1976. İbrahimhakkıoğlu, Mesih, Erzurumlu İbrahim Hakkı, İstanbul: Tatlıdil Mat., 1973. Kadıoğlu, Ahmet, Erzurum’da Kooperatifçilik, Erzurum, 1971. Kansu, Ceyhun Atıf, “Erzurum Kongresi’nin Yapısı”, Ilgaz, 1967, c. XV, sy. 175, s. 2-3. Karasu, Nusret ve Nihat Özyardımcı, Çeşitli Yönleriyle Erzurum ve Çevresi (Ulusal Verem Savaşı Derneği XX. Kongresi 27-30 Haziran 1968 Erzurum), Ankara: Ulusal Verem Savaşı Derneği Yay., 1968. Kardeş, Mehmet, “Erzurum Bölgesinde Küçük Sanatlar ve Değerlendirilmesi”, Milli Işık, 1969, c. III, sy. 29, s. 17-19. Kaynak, İsmail, A. Ş. Puşkin’in Erzurum Seyahatnamesi’nde Türkler ve Doğu Anadolu, İstanbul: Edebiyat Fak. Bas., 1977. Oğuz, Lütfi, “Erzurum’da Sütçülük ve Süt Teknolojisi”, Pancar, 1967, c. XVI, sy. 177, s. 3-9. Önal, Sami, “Erzurumlu İbrahim Hakkı (1703-1780)”, Türk Kültürü, 1970, sy. 95, s. 39-45. Özçelebi, Pertev İhsan, Erzurum İlinde Tarım Kredi Kooperatiflerine Üye Olan Tarımsal İşletmelerinin Ekonomik Analizi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Ziraat Fak. Yay., 1973. Özdemir, İlhami, “Erzurum’un Tarihi”, Pancar, 1969, c. XIX, sy. 205, s. 9-10. Özdemir, Mustafa, Erzurum ve Civarında Şifalı Sayılan Suların Fiziko-Kimyasal Analizleri ve Sağlığa Etkili Özellikleri, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay., 1974. Rogers, J. M., “The Çifte Minare Medrese at Erzurum and the Gök Medrese at Sivas”, Anatolian Studies, 1965, c. XV, s. 63-85. Sakaoğlu, Saim, “Erzurumlu Meddah Behçet Mahir’in Hikaye Anlatma Tekniği”, Türk Kültürü Araştırmaları, 1987, c. XXV, sy. 1, s. 21 ve 29. Şehidoğlu, Süreyya, “Keğanili Mahmut Ağa”, Tarih Yolunda Erzurum, Mart-Haziran 1960, sy. 5-6, s. 27-28. Şehidoğlu, Süreyya, Erzurum Manileri, İstanbul: Tortum Kalkınma Derneği Neşriatı, 1965, 100 s.
682
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Şehidoğlu, Süreyya, “Erzurum Çevresinde Toplanmış Maniler”, İş ve Düşünce, 1965, c. XXXI, sy. 251, s. 17-48. Şehidoğlu, Süreyya, “Erzurum Müdafaai Hukuk Grubunun Kongre Hazırlıkları ve Mustafa Kemal Erzurum’da”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 1971, c. IX, s. 50, s. 7-11. Tankut, Hasan Reşid, “Erzurum Adının Aslı”, Tarih Yolunda Erzurum, 1962, sy. 11-12, s. 3-4. Tanrıverdi, Fuat, Erzurum Şehrinin Gelişmesinde Peyzaj Mimarisi Bakımından Gözönüne Alınması Lazım Gelen Temel Problemler, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Bas., 1973. Tarbassian, Hratch A., Erzurum (Garin): Its Armenian History and Traditions, İng. çev. Nigol Schahgaldian, New York, 1975. Temelli, Kıyasettin, “Erzurum Def’i”, Musiki Mecmuası, 1971, c. XXVI, sy. 92, s. 16-17. Türek, Ahmed ve F. Çetin Derin, “Feyzullah Efendi’nin Kendi Kaleminden Hal Tercümesi”, İstanbul Ün. Tarih Dergisi, 1969, sy. 23, s. 204-218. Yanbay, Mahmut Kemal, “Erzurum ve Civarının Dede Korkut Hikayelerindeki Önemi”, Tarih Yolunda Erzurum, 1961, sy. 9-10, s. 11. Yanbay, Mahmut Kemal, “Erzurum ve Civarının Dede Korkut Hikayelerindeki Önemi”, Tarih Yolunda Erzurum, 1962, sy. 11-12, s. 10. Yanbay, Mahmut Kemal, “Erzurum ve Civarının Dede Korkut Hikayelerindeki Önemi”, Tarih Yolunda Erzurum, 1962, sy. 13-14, s. 14-15. Yavuzer, İhsan, “Devre Göre Erzurum’da Esnaf ve Teknik San’at Teşekkülleri”, Tarih Yolunda Erzurum, Aralık 1959, sy. 4, s. 9-10.
F. 1980 ve Sonrasında Yapılmış Çalışmalar ve Yayınlanmış Eserler Akar, M. Haluk, “Erzurum’un Turizm Potansiyeli”, Erzurum İlinin Ekonomik Kalkınması, İstanbul, 1996, s. 35-42. Akar, Rıdvan, Aşkale Yolculuğu: Varlık Vergisi Çalışma Kampları, İstanbul: Belge Yay., 2000, 276 s. Akgün, Ekrem, “Yöremiz ve Folklörümüz Erzurum”, Pancar Dergisi, 1985, c. XXXII, sy. 328, s. 20-22. Akkök, Ö. ve A. N. Öztürk, Erzurum Albümü, Erzurum: Doğu Ekspres Gazetesi, 1996. Aktaş, Hayati, “1919 Yazında Erzurum”, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 1990, 64 s. Albayrak, Nurettin, “Erzurumlu Emrah”, DİA, c. XI, s. 337-338. Aldan, Mehmet, “Erzurum Valisi Es’ad Muhlis Paşa”, Türk İdare Dergisi, 1985, c. LVII, sy. 369, s. 147-154. Alikılıç, Dündar, “Geçmişten Günümüze Erzurum Kütüphaneleri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2002, sy. 19, s. 341-348. Alp, Handan, Erzurum İli ve Çevresinde 0-24 Aylık Çocuklarda Beslenme Büyüme Gelişme Özellikleri (II. Bölge), Erzurum, 1985, 83 s. Anadolu ve Rumeli’de Gerçekleştirilen Ulusal ve Yerel Kongreler ve Kongre Kentleri Bibliyografyası, c. I, Ulusal (Kongreler), Ankara, 1993. Atıcı, Hanefi, “Erzurum Müzesinde Bulunan Selçuklu Devri Seramik Kapları”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1998, 118 s.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
683
Atnur, İbrahim Ethem, “Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 1924 Erzurum Gezisi”, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, 1997, c. II, sy. 1, s. 135139. Bayburtluoğlu, Z. ve M. Özkarcı, “Erzurum’da Az Bilinen Bir Köşk ve Namazgâh”, FenEdebiyat Fakültesi Edebiyat Bilimleri Araştırma Dergisi, 1992, sy. 20, s. 257-271. Berberoğlu, Oğuz, “Erzurum’da Hava Kirliliği Çözümleri”, Yeni Türkiye, Özel Sayı, 1995, c. I, sy. 5, s. 615-618. Berkli, Yunus, “Erzurum Camilerindeki Tarihi Halılar”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1998, 77 s. Biray, Hikmet, “Erzurum Ağzının Türk Diyalektolojisi İçindeki Yeri”, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1987, c. III, sy. 1, s. 89-96. Budak, Nazım, “Erzurum’un Kurtuluşu ve Ermeni Meselesi”, Türk Kültürü, 1990, c. XXIX, sy. 333, s. 44-55. Budak, Nazım, “Erzurum Tabyaları”, Türk Kültürü, 1993, c. XXXI, sy. 359, s. 32-44. Bulucu, Nilgün, “Teşvik Tedbirleri ve Erzurum’da Uygulamalar”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1991, 105 s. Bulut, İ. ve M. Zaman, “Erzurum’da Arıcılığın Coğrafi Esasları ve Türkiye Arıcılığındaki Yeri”, Atatürk Üniv. Fen Edebiyat Fak. Sosyal Bilimler Dergisi, 2003, c. III, sy. 31, s. 141-157. Büyüksoy, Fikret, “Erzurum İl Merkezinde Katı Atık Verilerinin Değerlendirilmesi Katı Atık Toplama ve Taşıma Optimizasyonu”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1994, 52 s. Cantay, Gönül, “İpek Yolu Üzerindeki Kuruluşlar II (İstanbul-Erzurum-Tebriz-Revan-Bakü)”, XII. Türk Tarih Kongresi, (12-16 Eylül 1994), s. 1049-1058. Çapar, Fatih Batuhan, “Erzurum İlinin Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1992, 80 s. Çapuroğlu, Alim, “Planlama Deneyimleri, Erzurum Nâzım Plan Deneyimi”, Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası Başkanlığı Şehir Planlama Mimar ve Mühendisleri Odası Haber Bülteni, 1981, sy. 44-45. Çelebioğlu, Amil, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Ankara: Kültür ve Turizm Bak. Yay., 1988. Çiçek, Rahmi, “Erzurum Vilayet Kongresi’nde Alınan Kararlar ve Etkileri”, Atatürk Yolu, 1991, c. II, sy. 7, s. 513-537. Çiftçi, Cemil, Erzurumlu İbrahim Hakkı, İstanbul: Şule Yayınları, 2000, 160 s. Çiğdem, Süleyman, “Başlangıçtan Eski Tunç Çağı Sonuna Kadar Erzurum ve Yöresi Geçim Kaynakları”, Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Edebiyat Bilimleri Araştırma Dergisi, 2000, sy. 26, s. 197-210. Çubukçu, İbrahim Agah, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Erzurum, 1989. Doğan, Ebül Muhsin, “Erzurum Alt Bölgesi’nin Ekonomik Analizi (1984-1993)”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1995, 173 s. Doğan, Ebül Muhsin, “Erzurum İlinin Ekonomik Yapısı ve Gelişme Potansiyeli”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1991, 123 s. Doğanay, Hayati, İbrahim Güner ve Hakkı Yazıcı, “Coğrafya”, Erzurum 98 İl Yıllığı, Ankara, 1999, s. 85-134.
684
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Elmalı, Naci, Erzurumlu Ketencizâde Mehmet Rüştü Efendi, Ankara: Elmalı Yay. 1985, 336 s. Emiroğlu, Mecdi, “Erzurum’un Kır Yerleşmelerinin Ortalama Yüzölçümleri Parsel Sayıları ve Büyüklükleri ile İlgili Bir Araştırma”, Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakülte Dergisi, 1970, c. XXVII, sy. 1-2. Emsen, Ömer Selçuk, “Atatürk Üniversitesi’nin İl Ekonomisindeki Yeri”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1994, 157 s. Er, Ferim, “Türkiye’de Kooperatifçiliğin Gelişim Süreci ve Bu Süreç İçerisinde Yapı Kooperatiflerinin Yeri: Erzurum Yapı Kooperatifleri Üzerine Bir Araştırma”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1986. Er, Sadrettin, “Erzurum ve Yöresi Camilerde Kilim İşleri”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1998, 89 s. Eraslan, Cezmi, “Türkiye’nin Kurtuluşu Ekseninde Erzurum”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 1997, c. XIII, sy. 38, s. 623-629. Ertek, A. Zeynep, “Otomobil Sahipliği ve Satış Sonrası Hizmetlerinin Tüketici Davranışları Açısından İncelenmesi: Erzurum İI Merkezinde Bir Uygulama”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1994, 86 s. Erzurum Anadolu Lisesi 12. Dönem Mezunları Yıllığı, Erzurum, 1991. Erzurum İli: Gelişme Stratejisi, Ankara: TOBB Yay., 1997, 304 s. Erzurum İlinin Ekonomik Kalkınması: Seminer, Erzurum: İktisadi Araştırmalar Vakfı, 1996, 124 s. Erzurum İl Turizm Envanteri 2002, Erzurum: İl Turizm Müdürlüğü Yay., 2002. Erzurum Şehit ve Gazileri Albümü, 1999, Erzurum, 1999. Esen, Kasım, “Gümrük Birliği Arifesinde Erzurum’da Kış Turizminin Geleceği”, İdarecinin Sesi, 1995, c. IX, sy. 54, s. 28-29. Eymirli, Sevgi, “Erzurum Kenti Açık ve Yeşil Alanlarının Saptanması ve Kentiçi Açık-Yeşil Alan İlkeleri Yönünden Araştırılması”, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, 1994, 103 s. Gediz, Ergüder, “Kurtuluş Savaşına Ait Bir Belge ve Erzurumlu Nazif”, Hava Kuvvetleri Dergisi, 1986, c. LXIII, sy. 293, s. 79-85. Gök, Yaşar, “Erzurum ve Kars (30 Ekim 1993) Depreminin Ekonomik ve Sosyal Sonuçları”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1996. Güçlü, K. ve K. Kaplan, “Erzurum’da Yayla Turizmi”, Türkiye 3. Çayır–Mera ve Yanbitkileri Kongresi, (17-19 Haziran 1996), Ankara, 1996, s. 207-211. Güllü, Uğur, “Türkiye’de Radyo Reklamcılığı: Radyonun Bölge Reklam Aracı Olarak Kullanımına Bir Örnek, Erzurum Radyosu (1973-1978)”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1981, 142 s. Günay, Ünver, Erzurum ve Çevre Köylerinde Dinî Hayat, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 1999. Gündoğdu, Hamza ve İ. Gedik, “Erzurum’da Oltu Taşı İşlemeciliği”, Bilim Birlik Başarı, 1983, sy. 43, s. 7-12. Güneri, Süleyman Necati, Süleyman Necati Güneri’nin Hatıra Defteri, Ali Birinci (haz.), İstanbul: Dergay Yay. Erzurum Kitaplığı, 1999.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
685
Güngör, Nevin, “Erzurumlu Ünlüler: Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu”, Türk Kültürü, 1989, c. XXVII, sy. 312, s. 10-19. Gürbüz, Osman, “Tao Prensi Davit Döneminde Theodosiopolis (Erzurum), Yöresi”, Erzurum Kültür ve Eğitim Vakfı Yayınevi Ekev Akademi Dergisi, 2003, sy. 14, s. 245251. Hatipoğlu, Hurisel, “Erzurum Müzesi’ndeki Halı ve Kilimler”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1997, 151 s. İbrahimhakkıoğlu, Uğur, Erzurumlu İbrahim Hakkı ve iki Torunu Feyyaz Efendi ile Zakir Bey, Ankara: Adalet Matbaacılık, 1998. İbrahimhakkıoğlu, Uğur, “Erzurumlu İbrahim Hakkı”, Milli Kültür, 1983, sy. 42, s. 32-37. İlgürel, Mücteba, “Abaza Paşa”, DİA, c. I, s. 11-12. Karabulut, Kerem, “Erzurum İlinde Sağlık Sektörünün Ekonomik Analizi”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1994, 110 s. Karadabağ, Rahmi, “Turizmin Bölge Kalkınmasına Katkısı ve Erzurum Örneği”, Yüksek Lisans Tezi Atatürk Üniversitesi, 1997, 103 s. Karagün, Ahmet, “Dadaşlar Diyarı Erzurum”, Eflatun, 1989, c. XXI, sy. 248, s. 31-32. Karahan, Leyla, Erzurumlu Darir, Ankara. Milli Eğitim Basımevi, 1995. Karakoyunlu, Sadri, “Kıt’amız Erzurum’a Girmiştir, Şehir Dâhilinde Müsademeler Oluyor”, Birlik, 1986, c. II, sy. 820, s. 4–7. Kaşıkçı, İbrahim, “Erzurum Müzesindeki Keramikler ve Bunların Çevresel İlişkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1994, 89 s. Kaya, Esin, “Erzurumlu İbrahim Hakkı”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1999, sy. 40, s. 371-385. Kılıç, Erol, Gravür ve Eski Fotoğraflarla Erzurum, İstanbul: Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü - İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi Yay., 1998. Kırzıoğlu, Zuhal, “Sosyo-Ekonomik Faktörlerin Erzurum Merkez İlçesi İlkokul Çocuklarında Diş Gelişimine Etkisi”, Atatürk Üniversitesi, Doktora Tezi, 1980, 70 s. Kişi, Cemil, “Erzurum’un Çayır, Mer’a Yayla Alanları ve Hayvan Besleme Kapasitesi”, Pancar Dergisi, 1987, c. XXXIV, sy. 338, s. 16-18. Koçin, Abdulhakim, “XVIII. Yüzyılın Ünlü Düşünür ve Bilim Adamı: Erzurumlu İbrahim Hakkı”, Bilim ve Teknik, 1990, c. XXIII, sy. 276, s. 54-55. Korkmaz, Fahrettin, “Erzurum İlinde Uygulanan Hayvancılık Kredilerinin Değerlendirilmesi Üzerine Bir Araştırma”, Kooperatifçilik, 1997, sy. 117, s. 43-54. Koşan, Abdülkadir, “Turizm Faktörünün Bölgeler Arası Dengesizliği Gidermede Etkisi ve Erzurum Palandöken-Kış Sporları Turizm Merkezi Projesi”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1994, 181 S. Kök, Recep ve M. Dursun Kaya, “Erzurum İlinde Karşılaştırmalı Tüketim Fonksiyonu ve Hane Halkı Harcamaları İçin Engel Eğrisi Analizi”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 1993, c. X, sy. 1-2, s. 167-174. Kürkçüoğlu, Erol, “Mustafa Durak, Birinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Erzurum Milletvekili”, Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, 1990, c. I, sy. 4, s. 119-136. Kürkçüoğlu, Erol, “Tarih”, Erzurum 98 İl Yıllığı, s. 20-84.
686
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Macfie, A. L., “Two Letters from Erzerum”, Middle Eastern Studies, 1986, c. XXII, sy. 4, s. 571-575. Macit, Muhsin, Erzurumlu Zihnî Divanı (İnceleme-Metin), Erzurum, 1996. Macit, Muhsin, “Erzurumlu Divan Şairlerinden Zihni”, Türk Kültürü, 1998, c. XXXVI, sy. 420, s. 233-246. Mardan, Emre ve Nimet Özgönül, “Seyahatnamelerde Erzurum”, Toplumsal Tarih, 1994, c. I, sy. 4, s. 19-23. Mahiroğulları, Adnan, “Fransız Seyyah Vital Cuinet’in Notlarıyla: 100 Yıl Önce Erzurum”, Tarih ve Medeniyet, 1996, sy. 25, s. 57-61. Makal, Tahir Kutsi, “Anadolu’da Türk Mührü Çerçevesinde Erzurum’un Yeri ve Önemi” Milli Kültür, 1991, sy. 82, s. 31-35. Melkonyan, Ashot A., Erzrum: Erzrumi Nahangi hay azgabnachutyune XIX dari arajin Eresnamyakin (Erzerum: The Armenian Population of Erzerum Province in the First Three Decades of the XIXth Century), Erivan, 1994. Milletvekili Genel Seçimi Sonuçları, 29.11.1988 - Results of General Election of Representatives: Erzurum, Ankara: DİE. Yay., 1988. Narmanlıoğlu, Sayıl, Kara İz Bırakanlar, Erzurum, 2002. Okçu, Naci Sami ve Turgut Karabey, “Erzurum’lu Şair, Yazar, İlim Adamları ve Sanatkârlar”, Şehr-i Mübarek Erzurum, s. 397-430. Orbak, Zerrin, M. Ayşe Selimoğlu ve Handan Alp, “Erzurum Bölgesinde Çocuklarda Zehirlenme Vakalarının Değerlendirilmesi”, Çocuk Sağlığı ve Hastalıktan Dergisi, 1996, c. XXXIX, sy. 3, s. 497-504. Önder, Perihan, “1988-Erzurum, Gezi Notları”, Orkestra, 1990, c. XXIX, sy. 202, s. 48-55. Öney, Gönül, “Erzurum Çifte Minareli ve Yakutiye Medreselerinin Portallerinde Yer Alan Hayat Ağacı Tasvirlerinin Kökeni ve Sembolik Değerlendirilmesi”, Müze, 1990, sy. 2-3, s. 24-32. Özalp, Ömer Hakan, Erzurumlu Yeşilzade Mehmed Salih Efendi, İstanbul: Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı, 1999. Özcan, Besim, “Erzurum Ermenilerinin Arzuhalleri”, Doç. Dr. Günay Çağlar Armağanı, Erzurum, 2004, s. 47-54. Özer, Serkan, “Peyzaj Mimarlığı Açısından Erzurum Kenti Gürültü Kirliliğinin Değerlendirilmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1998, 91 s. Payne, Margeret R., Urartian Inscriptions in Erzurum Museum, İstanbul: Edebiyat Fak. Bas., 1996. Rayman, Hayrettin, “Erzurum Efsanelerinde Gayri Müslimler”, Milli Folklor, 1992, c. II, sy. 14, s. 26-28. Sayıner, Serhat, “Erzurum Kent Merkezinde Yer Alan Bazı Kavşak, Kaldırım ve Meydanların Peyzaj Yönünden Araştırılması”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1996, 98 s. Sezen, Lütfi, Erzurum Köylerinde Konaklar, İstanbul: Edebiyat Fak. Bas., 1988. Sönmez, Zeki, “Bayezid Sancakbeyi Mahmut Paşa’nın Tarihi Kişiliği ve Erzurum’da Bulunan Türbesi Üzerine Bazı Notlar”, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Tarih ve Restorasyon Enstitüsü Bülteni, 1981, sy. 13-14, s. 3-12.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü
687
Şimşek, Elif Ebru, “Erzurum Kent Merkezinde Yaya Bölgesi Olabilecek Mekân Birimlerinin Tespit Edilmesi Üzerine Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1998, 92 s. Şimşekli, Coşkun, “Erzurum ve Çevresinde Gürültülü İşyerlerinde Çalışan İşçilerin İşitme Yönünden Değerlendirilmesi”, Tıpta Uzmanlık Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1990, 43 s. Tetik, Gaffar, “Erzurum”, Diyanet Dergisi, 1999, sy. 107, s. 15-19. Topçu, Nazmi, Bülent Keskinler ve Mahmut Bayramoğlu, “Erzurum Kenti Hava Kirliliğinin Modellenmesi”, Doğa, 1992, c. XVI, sy. 4, s. 291-296. Turan, Munise, “Erzurum’daki Evli Çiftlerin Evlilik İlişkilerinin Değerlendirilmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1997, 92 s. (Vaktidolu) Adil Ali, Erzurumlu Halk Ozanı Noksani Baba, 2. Baskı, İstanbul: Can Yay., 1995. Yalçın, Osman, Erzurum, 7. Baskı, İstanbul: Özyürek Yay., 1980, 56 s. Yaylalı, Serap, “Erzurum Müzesi’ndeki Bronz Keçi Figürleri Üzerine Bazı Gözlemler”, Arkeoloji Dergisi, 1997, sy. 5, s. 19-31. Yaylalı, Serap ve K. Serdar Girginer, “Erzurum Arkeoloji Müzesi’nden Bir Grup Urartu Adak Levhası”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 1996, sy. 2, s. 29-42. Yazıcı, Mustafa, “23 Temmuz-7 Ağustos 1919 Arasında Erzurum’da Toplanan Ulusal Kongrenin Hatırlattıkları”, Karınca, 1993, c. LIX, sy. 679, s. 66-69. Yazıcı, Rıfkı, Erzurumlu Halk Şairlerinden Hulusi: Hulusi 1917-1967, Konya: Selçuk Üniv. Bas., 1986. Yeşilyurt, M. Ensar, “Ücret Enflasyonu ve Erzurum Ölçeğinde Tüketici Harcama-Gelir İlişkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1995, 167 s. Yılmaz, Ömer, “Otomobil Talebi ve Otomobil Talebini Etkileyen Faktörler Erzurum İl Merkezinde Bir Uygulama”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1997, 83 s. Yiğiter, Kemalettin, “Dr. M. S. Gabriel’in Erzurum ve Civarındaki Mezalimle İlgili İddialarına Karşı Bir İngiliz Yazar ve Bir Rus Subayının Açıklamaları”, Türk Kültürü, 1990, c. XXVIII, sy. 332, s. 4-17. Zaimoğlu, A. Şahin, “Erzurum Şehir Merkezinde Zemin + Yapı Etkileşimi ve Deprem Hasarları”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1996, 136 s. Zatikyan, Hovhannes, Karin, Erivan, 1992. Zeren, Esma Şaziye, “Erzurum Çifte Minareli ve Yakutiye Medreseleri’nin Bazı Çağdaş ve Benzer Anadolu Yapılarının Ön Yüz Taçkapı Süslemeleri ile Karşılaştırılması, XIII. ve XIV. Yüzyıllar”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1996, 144 s.
688
TAL‹D, 3(6), 2005, B. Pamuk
Historical Sources and Literature About Erzurum Bilgehan PAMUK Abstract In this study, approximately 800 historical and literary sources of Erzurum, one of the oldest and significant Anatolian cities, are analysed. The study, related to the situation of the city from it’s foundation onwards, consists of three chapters. It is also seperated in two parts; the first part analyses the period until the Ottoman reign and the second part focuses on the Ottoman era and onwards. First, the main sources before and after the Ottoman reign are identified. In the second part, the literature about the city is evaluated. Furthermore, the books, periodicals, academic theses on political, structural, economic, administrative, social and cultural issues from 1920 on are examined. The third chapter and the appendix touch on various works which are not evaluated in the study. Key Words: Urban History, Erzurum, City, Historiography, Ottoman History.
Erzurum fiehir Tarihinin Kaynaklar› ve Literatürü Bilgehan PAMUK Özet Bu çalışmada, Anadolu’nun en eski ve en büyük şehirlerinden birisi olan Erzurum’un tarihinin kaynaklarına ve literatürüne ilişkin yaklaşık 800 eser incelenmiştir. Şehrin kuruluşundan günümüze kadar olan süreç üç bölüm halinde değerlendirilmiştir. İlk bölümde; Erzurum şehrinin tarihî kaynakları, Osmanlı idaresine kadar ve Osmanlı idaresinden günümüze kadar olan süreç içerisinde mütalaa edilmiştir. İkinci bölümde; Erzurum şehri ile ilgili literatür üzerinde durulmuş ve 1920 yılından günümüze kadar siyasî, fizikî, iktisadî, idarî ve sosyal, kültürel alanlarda yazılmış olan kitap, makale, yüksek lisans ve doktora tezleri incelenmişti. Üçüncü bölümde ise, şehirle ilgili değerlendirme kapsamına alınmayan muhtelif çalışmalara, bibliyografya başlığı altında yer verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Erzurum, Şehir, Tarihi Kaynaklar, Osmanlı Şehri, Şehir Tarihi.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
799
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 799-839
EK Ulusal ve Uluslararası Dergilerde Türkiye Araştırmaları Temmuz 2005–Aralık 2005
Bu ekte, 3 ay ve üstü periyodlarda ulusal ve uluslararası düzeyde yayımlanan dergilerden bir kısmının içindekiler bölümünün tamamı, diğer kısmının ise sadece Türkiye ile ilgili yazılarının künyeleri yer almaktadır. Bu bölümde yer almasını istediğiniz dergiler için bizimle iletişim kurabilirsiniz.
800
TAL‹D, 3(6), 2005
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
801
802
TAL‹D, 3(6), 2005
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
803
804
TAL‹D, 3(6), 2005
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
805
806
TAL‹D, 3(6), 2005
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
807
KARADENİZ ARAŞTIRMALARI SAYI 7 - GÜZ 2005 MAKALELER BAZI İSKİT/SAKA KELİMELERİNİN ETİMOLOJİSİ ÜZERİNE ......................................1 Fuzuli Bayat KUZEYBATI KAFKASLARDA ADİGELER ARASINDA ................................................. 11 İSLAM’IN YAYILMA TARİHİNE DAİR Naima Neflyaşeva “KAFKAS SEDDİ” PROJESİ VE TÜRKİYE.......................................................................19 Mehmet S. Erol - Abdürrahim F. Aydın AZERBAYCAN’DA ASİMİLASYON SİYASETİ.................................................................36 Metanet A. Aliyeva 18. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA TRABZON KADI SİCİLLERİNDE .........................45 AİLE KURUMUNUN OLUŞUMUNA YÖNELİK BAZI KAYITLAR Melek Öksüz ÜNYE ÂYANINDAN CANİKLİ GENÇ MUSTAFA AĞA’NIN ........................................ 60 SİYASİ VE İKTİ-SADİ FAALİYETLERİ Abdullah Bay DOĞU KARADENİZ NİNNİLERİNDE TELKİN MOTİFİ...............................................76 Behçet Dede “YAYMACI”DAN “ÇERÇİ”YE ......................................................................................... 82 Seyfullah Türkmen KARAPAPAKLAR HAKKINDA BAZI NOTLAR -1- ..........................................................86 Selahattin Tozlu YUNANCA BİR KAYNAKTAN BALKAN SAVAŞLARI ÖNCESİNDE ..............................97 MAKE-DONYA VE TRAKYA Engin Berber BULGARİSTAN’DA ‘HAK VE ÖZGÜRLÜKLER HAREKETİ’ VE .................................131 25 HAZİRAN 2005 GENEL SEÇİMLERİNİN DERİNLEMESİNE ANALİZİ Nuray Ekici KİTAP DEĞERLENDİRME ................................................................................................. Kadircan Kaflı, KUZEY KAFKASYA (Osman Karatay).................................................140 Enver Uzun, AKÇAABAT YER ADLARI (Muhittin Çelik) ........................................144 Ali Göreci, FINDIK KÜLTÜRÜ (Seyfullah Türkmen)..................................................146 Mahmut Çetin, TEYZE İLE PRENSES (Halit Kenger) .................................................148 ÖZETLER .......................................................................................................................151 ABSTRACTS ..................................................................................................................155
TAL‹D, 3(6), 2005
808
Yıl 9, Sayı 19, 2005 İÇİNDEKİLER Sunuş / Kudret Emiroğlu
Düşündürdükleri / Kahraman Bostancı
4
177
Toplanamayan Bir Konferans Vesilesiyle:
Çeşme Sokağının Kayıp Çocukları:
“Ermeni Sorunu Tarihçisini Arıyor” / Oktay Özel
Kemalettin Tuğcu Romanları ve Disiplin
5
/ Aslı Yakın
19. Yüzyıl Mizah Basınında İstanbul’da ‘Şehirli Olmak’ / Hamdi Özdiş
189
Cinsel Gelişim ve Eğitim / İsmihan Artan
11
211
Osmanlı Haberleşme Kurumunda Yabancı Uzmanlar ve Emil Locaine
Çocuk Folkloru / Mevlüt Özhan
Efendi / Tanju Demir
Çocuk ve Oyun / Neslihan Güney
35
Misyonerler: Avrupa Uygarlığının Dünya Misyonerler ve Nasturiler / Tomas Çerme 55 Girit’te İslam Hukuku Çerçevesinde Yapılan 65
93 Harbi Eşiğinde Selanik’te Bir Kadın Dergisi Ayine (1875-1876) / Ayşe Bozkurt 73
Hastanede Çocuk ve Oyun / Eda Kargı
277
Gözetim Örneğinde Çocuk Adaletinde Toplumsallık İlkesi ve Türkiye’de Durum / Deniz Kucur 285 Suç, Çocuk ve Damgalanma: Kısa Bir Vaka Sunumu / Emrah Kırımsoy 291 Çocuk Manzaraları / Özlem Cankurtaran Öntaş 297
DOSYA Çocuğun Dünü ve Bugünü / Bekir Onur 99 Çocukluk Felsefesi / Hülya Ercan
113
Türkiye’de Çocuk Tarihi: Tespitler ve Öneriler / Cüneyd Okay
245
Çocuksu Masumiyetten Plastik Paradoksa, Oyuncağın Kısa Tarihi / Kemal İnal 253
Geneline Yönelen Taarruzu, Amerikalı
Hıristiyan Evlilikleri / Nuri Adıyeke
225
121
Yoksulluğun Çocuk Yüzleri / Nihal Ahioğlu 129 Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Ödemiş’in Kimsesiz ve Yoksul Çocukları: Ödemiş Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin Faaliyetleri / Günver Güneş
141
Doğan Kardeş, Vedat Nedim Tör ve “Kaka Bebekler” / Ayça (Demir) Gürdal
157
Orhan Seyfi Orhon’un Cumhuriyet Sonrasında Yayımlanan Çocuklarla İlgili İki Kitap Hakkında Eleştirileri ve
Yasalarla Sorunu Olan Çocuklarla Gönüllü Çalışmalar / Yaşar Çavdar 303 Cinsel Suça Yönelen Çocuklarda Aile Faktörü / Yüksel Baykara Acar 309 Akasyalar Sokağı / Işık Kansu
317
Türkiye’de Çocuk Kültürü -Bir Bibliyografya Denemesi / Neslihan Güney 325 1930’ların Kültür ve Eğitim Anlayışının Çocuk Esirgeme Kurumu Neşriyatı Çocuk Dergisi’ndeki Yansımaları / Erhan G. Ersoy 373 Erken Cumhuriyet Döneminde Çocukların Ankara’sı / G. Mungan Yavuztürk
389
Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Azınlık Okulları ve Eğitim / Mustafa Çapar 401
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
809
810
TAL‹D, 3(6), 2005
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
811
MİLLÎ FOLKLOR Cilt 9, Sayı 67, Güz 2005 Hakem Kurulu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 Birkaç Söz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4 M. Öcal OĞUZ “Yeni Köy”e “Eski adet”: Masal Anlatan Dizi Ekmek Teknesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 Neslihan DEMİRKOL "Sine-masal Bir Yolculuk: Tunç Okan'ın Otobüs'ü ve Anlatılarda 'Evden Uzaklaşma' Motifi". . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10 Erkan ERGİNCİ Eskıya Öyküleri ve Soylu Eskıya Tipinin Modern Bir Filmde Yansımaları . . . . . . . . 15 Burcu SAFAK Battal Gazi Destanı Adlı Filme Alaycı Dönüşüm Bağlamında Bir Yaklaşım . . . . . . 20 Senem TİMUROĞLU "Kalp Gözü", Efsane ve İkincil Sözlü Kültür . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23 Gökhan TUNÇ Masal Masal İçinde, Masal Fantastik İçinde / . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29 Tuğba YILDIRIM Kent Efsaneleri "Zaman Elbisesini Giymiş" Anlatılar mıdır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 33 Selcan GÜRÇAYIR Mistik Erginleme Törenlerinin Gizliliği Üzerine . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 40 Sema DEMIR Kel Ata'dan Keloğlan'a "Hilebaz" Dönüşüm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 47 Evrim ÖLÇER UZUNEL UFO Anlatıları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 53 Yeliz ÖZAY Anket: Üniversite Öğrencileri ve Atasözleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 63 Asli UÇAR / Arzu AYGÜN Türk Atasözlerindeki "Öteki"leştirme Eğitimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 70 Başak BİNGÖL Çağdaş Kentte Sözel Anlatı Kalıplarının Paradiye Dönüşümü . . . . . . . . . . . . . . . . . 74 Gökşen BUĞRA Dar Alanda Kısa Paslaşmalar: Futbol Deyimleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78 Güney ONGUN Atasözlerinde "Kadın Güzelliği" Anlayışının Dönüşümü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 82 Ruken ALP SELVİ
812
TAL‹D, 3(6), 2005
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
813
TAL‹D, 3(6), 2005
814
OSMANLI BİLİMİ ARAŞTIRMALARI Cilt VI, Sayı 2, 2005 Emre Dölen Armağanı'nı sunarken
1
Prof.Dr.Emre Dölen'in özgeçmişi ve yayın listesi
4
İnas Darülfünunu (1914-1921)
Küreselleşme ve zanaatçı-teknoloji
Feza Günergun
ustalarının çaresizliği
235
Günhan Danışman
MAKALELER / ARTICLES El-Cezerî'nin batar türden bir süreölçeri
Türk Fizik Derneği yayını Çağdaş Fizik:
(tarcahar) 23
Popüler bir bilim dergisi.
Atilla Bir,Mustafa Kaçar, Mahmut Kayral
Meltem Akbaş
Dr.Aimé Mouchet ve Tıbbiye'de Fransız kültür egemenliğinin sonu .
247
Bursa Ziraat Cemiyeti (1927) ve yayını Asri Çiftçi 265
35
Sevtap Kadıoğlu
Şeref Etker XIX. yüzyılın ilk yarısında Anadolu'da bir (1793-1838)
ve 'müfredât' eserlerinin genel
Doktor Kimyager Mehmed Ziya Ülken Sir William Ramsay'ın Türk öğrencisi 79
özellikleri
299
Mükerrem Bedizel Zülfikar-Aydın BİBLİYOGRAFYA / BIBLIOGRAPHY
Feza Günergun Veteriner hekimliği arşivinden bir örnek: Fazlı Faik Yeğül'ün otobiyografisi
117
XIX. ve XX. yüzyıllarda Türkiye'de fizik ve tıbbi fizik tarihi ile ilgili yayınların notlu kaynakçası .
Ferruh Dinçer
317
Aykut Kazancıgil
Rasathane-i Amire binası için 1895
YAYIN TANITIMI / BOOK REVIEWS
125
Afife Batur
Emre Dölen & Murat Koraltürk, Çimento
Osmanlı basınında 1865 kolera salgını, İstanbul Sağlık Konferansı ve Mirza
Fabrikası .
359
Emre Dölen & Mustafa Kaçar, Türk
139
Teknoloji Tarihi .
Orhan Koloğlu
361
Ali İhsan Gençer & Ali Arslan, İstanbul
İstanbul'da nöbet mahalleri-nöbet
Darülfünûnu Edebiyat Fakültesi
eczaneleri (1845-1895)
287
Osmanlı tıbbında 'müfred devâ' kullanımı
71
Asuman Baytop
Malkom Han
İskenderun dekovil hattı . Mert Sandalcı
bitki toplayıcısı: Rémi Aucher-Éloy
projeleri
225
Ali Arslan & Özlem Akpınar
Tarihçesi ve İlk Meclis Zabıtları 151
Nuran Yıldırım
Fuat Sezgin'in Geschichte des Arabischen
Santé et médicament dans la ville de
Schrifttums adlı kitabı
Thessaloniki byzantine et ottomane 183 Evangelia Varella Historiography of science in Greece Efthymios Nicolaidis
201
366
KATKILAR / ADDENDA Mavroyeni Paşa, Dr.John Kirk ve Mehmet Ali Kağıtçı hakkında notlar
367
Şeref Etker
Miken arabalarının teknoloji tarihi açısından değerlendirilmesi
363
DÜZELTME / CORRIGENDA
213
Gaye Şahinbaş-Erginöz & Atilla Bir
Muslihiddin Adil Taylan hakkında not 370 Ali Baltacıoğlu
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
815
816
TAL‹D, 3(6), 2005
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
817
818
TAL‹D, 3(6), 2005
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
819
820
TAL‹D, 3(6), 2005
Abdulkadir ERKAL / Prof.Dr.Şinasi Tekin’in Hayatı ve Eserleri 1 Dr. Efrasiyap GEMALMAZ / Hocam Şinasi Tekin 21 Dr. M. Orhan OKAY / Hayat Mayat Diyarlar 25 Selman CAN / Cunda’da Şinasi Tekin ile İki Gün 29 Dr. Şahin ALPAY / Harvard, Ayvalık 33 Dr. Şahbender ÇORAKLI / Türkçe’nin Yaratma Gücü: İkilemeler II 41 Dr. Sema ERTANE BAYDAR / Kırım Tarak Türkçesinde isim Çekimi; Çıkma Hali 45 Turgut BAYDAR Dr. Münevver TEKCAN / Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesinde Diller ve Türk Lehçeleri 67 Dr. Hülya A. BALCI-Alp KARATAY- / İşlevleri Bakımından Kısasû’l Enbiya ve Sabriye KARATAY / Nehcu’l-feradis’te Soru Cümleleri 77 Dr. Mustafa TANÇ / Günümüz Kıpçak Türk Lehçelerinden Karaçay-Malkar, Kazak, Kırgız, Kumuk, Nogay ve Tatar Türkçesinde m Ağ A İşlevleriyle Kullanılışı Üzerine 103 Recai KIZILTUNÇ / Fuzuli’nin Leyla ü Mecnun Mesnevisinde İnançlar ve Gelenekler 117 Dr. Mehmet ATALAY / Ebu’l feth el-Busti’nin Kaside-i Nûniyye’sinin, Diyarbakırlı, Said Paşa Tarafından Yapılan Türkçe Manzum Tercümesi 145 Dr. Malik BANKIR / Te’lif ve Tercüme Bir Eser: Şerh-i Cezire-i Mesnevi 155 Dr. Şahmurat ARIK / Ahmet Mithat Efendi’nin Romanlarında Yaşayan AKültürel Zenginlik 169 Dr. Lütfi SEZEN / Türkiye’de Evlenme Biçimleri 185 Ahmet GÖKÇİMEN / Artvin İlinin Sarıbudak Köyünde Nazarla İlgili İnançlar 197 Dr. Hasan ÇİFTÇİ / E.G. Browne’un Seyahatnamesinde Doğu Kültürlerine İlgisi 203 Dr. Ekrem KARADİŞOĞULLARI / Dergâh Mecmuası’nın Türk Edebiatı ile Milli Mücadeledeki Yeri 219 Dr. Güven KAYA / Taşlıcalı Yahya Bey’in Hammamiyeleri 227 Dr. İbrahim TELLİOĞLU / Kimmer ve İskit Göçlerinin Doğu Anadolu Bölgesindeki Etkileri 237 Dr. Erol KÜRKÇÜOĞLU / V-XV.Yüzyıllarda Bakü Petrolleri ve Bölgenin Sosyo-Ekonomik Hayatına Etkileri 247-256. Dr. Mehmet İNBAŞI / Şemsi Paşa Vakfiyesi 257 Dr. Selçuk URAL / Ahmet İzzet Paşa Hükümetinin Programı ve Mebusan Meclisindeki Yankıları 271 Dr. Mehmet OKUR / İngiliz Belgelerine Göre Veliaht Abdülmecit’in Vahdettin, Damat Ferit ve Milli Mücadele İle İlgili Düşünceleri 289 Dr. İsa TAK / Milli Mücadelede Takip Edilen Dış Politikanın Ana İlkeleri 301 Dr. İ.Ethem ATNUR / Erzurum’dan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemâl’e Armağan=Atatürk Evi 311 Dr. Kerem KARABULUT / ll Teşrinisani 1942 Tarihli Varlık Vergisi’ne Bir Bakış 325
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
821
822
TAL‹D, 3(6), 2005
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Ocak 2005–Haziran 2005
823
TAL‹D, 3(6), 2005
824
Ahfad Journal June 2005 (Volume 22, Number 1) Fadwa El Guindi, “Gendered Resistance, Feminist Veiling, Islamic Feminism” (pp. 53-78)
Air Power History Summer 2005 (Volume 52, Number 2) Gary Leiser, “The Dawn of Aviation in the Middle East The First Flying Machines over Istanbul” (pp. 26-41)
Al-Masaq: Islam and the Medieval Mediterranean September 2005 (Volume 17, Number 2) Daniella Talmon-Heller and Benjamin Z. Kedar, “Did Muslim Survivors of the 1099 Massacre of Jerusalem Settle in Damascus? The True Origins of the Al-_liiyya Suburb” (pp. 165–169)
Anthropology and Education Quarterly June 2005 (Volume 36, Number 2) Rachel Hertz-Lazarowitz, Tamar Shapira, “Muslim Women’s Life Stories: Building Leadership”
Antiquity June 2005 (Volume 79, Number 304) Alison McQuitty, “The Rural Landscape of Jordan in the Seventh-Nineteenth Centuries AD: The Kerak Plateau” (pp. 327-338)
Applied Economics 20 September 2005 (Volume 37, Number 17) Hüseyin Taştan, “Do Real Exchange Rates Contain a Unit Root? Evidence from Turkish Data” (pp. 2037–2053)
Applied Economics 20 July 2005 (Volume 37, Number 13) Suheyla Özyıldırım and Bülent Yaman, “Optimal Versus Adequate Level of International Reserves: Evidence for Turkey” (pp. 1557–1569)
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
825
Applied Economics 10 June 2005 (Volume 37, Number 10) Hakan Berument and Nergiz Dinçer, “Denomination Composition of Trade and Trade Balance: Evidence from Turkey” (pp. 1177–1191)
Applied Economics Letters 15 September 2005 (Volume 12, Number 11) Joseph D. Alba and Donghyun Park, “Non-Linear Mean Reversion of Real Exchange Rates and Purchasing Power Parity: Some Evidence from Turkey” (pp. 701–704)
Applied Economics Letters 20 June 2005 (Volume 12, Number 8) Lokman Gündüz and Abdulnasser Hatemi-J, “Is the Tourism-led Growth Hypothesis Valid for Turkey?” (pp. 499-504) Applied Environmental Education and Communication: An International Journal April-June 2005 (Volume 4, Number 2) Feyzi Osman Pekel and Esra Özay, “Turkish High School Students’ Perceptions of Ozone Layer Depletion” (pp. 115–123)
Applied Financial Economics September 2005 (Volume 15, Number 13) Ahmet Şengönül and Willem Thorbecke, “The Effect of Monetary Policy on Bank Lending in Turkey” (pp. 931–934)
Arab Studies Quarterly Summer 2005 (Volume 27, Number 3) Ismael Hossein-Zadeh, “The Muslim World and the West: The Roots of Conflict“ (pp. 1-20)
Art Education May 2005 (Volume 58, Number 3) Ismail Özgür Soğancı, “Re-attaching the Detached: In-class Critical Analysis of Popular Media Images of Karagoz” (pp. 33-36)
TAL‹D, 3(6), 2005
826 Behaviour & Information Technology July 2005 (Volume 24, Number 4)
M. M. Yenisey, A. A. Ozok, G. Salvendy, “Perceived Security Determinants in eCommerce among Turkish University Students (pp. 259-274)
British Journal of Middle Eastern Studies May 2005 (Volume 32, Number 1) Brian Beeley, “The Emergence Modern Turkey” (p. 104)
Bulletin of the American Schools of Oriental Research August 2005 Claudia Glatz, Roger Matthews, “Anthropology of a Frontier Zone: Hittite-Kaska Relations in Late Bronze Age North-Central Anatolia“ (pp. 47-65)
Capital & Class Spring 2005 Surhan Cam, “Talking Turkey for Democracy: Fundamentalism, Fascism and the EU” (pp. 1-11)
Chicago Review Spring 2005 (Volume 51, Number 1-2) Clifford Endres, “Travelling in Turkey with Christopher M.” (pp. 101-112)
Child Welfare Sep/Oct 2005 (Volume 84, Number 5) Cindy S Snyder, J Dean May, Nihada N Zulcic, W Jay Gabbard, “Social Work with Bosnian Muslim Refugee Children and Families: A Review of the Literature” (p. 607-630)
Christian Scholar’s Review Summer 2005 (Volume 34, Number 4) Darren R Walhof, “Formations of the Secular: Christianity, Islam, Modernity” (pp. 560-563) David E Smith, “The Cross and the Crescent: Christianity and Islam from Muhammad to the Reformation“ (pp. 553-556) Ida Glaser, Gregory M Anderson, “Building Respect, Seeking Truth: Towards a Model for Muslim-Christian Studies” (p. 411-424)
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
827
Cogito Yaz 2005 (Sayı 43) Alain Badiou, “Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme” (s.29) Armağan Öztürk, “Radikal Demokrat Önerinin Eleştirisi” (s. 61) Zeynep Direk, “Bataille: Tarih, Egemenlik ve Çöp” (s. 171)
Commonweal Sep 23, 2005 (Volume 132, Number 16) Timothy P Schilling, “Turkey & the EU” (pp. 8-9)
Contemporary Sociology May 2005 (Volume 34, Number 3) Haldun Gülalp, “Islamic Roots and Resurgence in Turkey: Understanding and Explaining the Muslim Resurgence” (pp. 306-307)
Critique Spring 2005 (Volume 46, Number 3) Aylin Bayrakceken, Don Randall, “Meetings of East and West: Orhan Pamuk’s Istanbulite Perspective” (pp. 191-204)
Cross Cultural Management 2005 (Volume 12, Number 2) Serdar Karabati, Arzu Iseri Say, “Relating Work Values to Societal Values: Evidence from the Turkish Business Context” (pp. 85-107)
Daedalus Spring 2005 (Volume 134, Number 2) Molly Greene, “The Ottoman experience” (pp. 88-99)
Democratization June 2005 (Volume 12, Number 3) Sultan Tepe, “Religious Parties and Democracy: A Comparative Assessment of Israel and Turkey” (pp. 283-307)
TAL‹D, 3(6), 2005
828 Dispute Resolution Journal May-July 2005 (Volume 60, Number 2)
Edward J Costello, “Letters from CYPRUS: Notes from a Deeply Divided Island” (pp. 48-57)
Doğu-Batı Ağustos, Eylül, Ekim 2005 (Sayı 33) Ebru Yener, “Ortaçağ’ın Aydınlık Yüzü: Endülüs” (s. 217) Sencer Divitçioğlu, “Saruhanlı Beyliği’nin Kıpçak Kökenli Olma İhtimali (XI-XIV. Yüzyıllar” (s. 287) Hüseyin Kayhan, “Haçlılar Karşısında Selçuklular” (s. 299)
East European Quarterly Fall 2005 (Volume 39, Number 3) Randal H Munsen, “Stephen the Great: Leadership and Patronage on the Fifteenth-Century Ottoman Frontier” (pp. 269-297)
East European Quarterly Spring 2005 (Volume 39, Number 1) Arzu Öztürkmen, “Rethinking Regionalism: Memory of Change in a Turkish Black Sea Town” (pp. 47-62)
Environmental Politics November 2005 (Volume 14, Number 5) Gabriel Ignatow, “Economic Dependency and Environmental Attitudes in Turkey” (pp. 648–666)
Ethos September 2005 (Volume 33, Number 3) Azmi Varan, “Relation between Perceived Parental Acceptance and Intimate Partner Acceptance in Turkey: Does History Repeat Itself?” (p. 414-426)
Ethnomusicology Fall 2005 (Volume 49, Number 3) Münir Beken, “Cantemir: Music in Istanbul and Ottoman Europe around 1700” (pp. 501-506)
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
829
Ethnomusicology Spring 2005 (Volume 49, Number 2) John Morgan O’Connell, “In the Time of Alaturka: Identifying Difference in Musical DiscourseEthnomusicology” (pp. 177-206) Benjamin D. Koen, “Medical Ethnomusicology in the Pamir Mountains: Music and Prayer in Healing” (pp. 287-102)
Ethnopolitics September 2005 (Volume 4, Number 3) Craig Webster, “Division or Unification in Cyprus? The Role of Demographics, Attitudes and Party Inclination on Greek Cypriot Preferences for a Solution to the Cyprus Problem” (pp. 299–309)
European History Quarterly October 2005 (Volume 35, Number 4) Christopher Psilos, “From Cooperation to Alienation: An Insight into Relations between the Serres Group and the Young Turks during the Years 1906-9” (p. 541)
European History Quarterly July 2005 (Volume 35, Number 3) Dorde Stefanovic, “Seeing the Albanians through Serbian Eyes: The Inventors of the Tradition of Intolerance and Their Critics, 1804-1939” (p. 465)
European Journal of Housing Policy August 2005 (Volume 5, Number 2) Pınar Türker-Devecigil, “Urban Transformation Projects as a Model to Transform Gecekondu Areas in Turkey: The Example of Dikmen Valley–Ankara” (pp. 211229)
European Journal of International Law September 2005 (Volume 16, Number 4) Berdal Aral, “An Inquiry into the Turkish ‘School’ of International Law“ (p. 769)
European Journal of Special Needs Education November 2005 (Volume 20, Number 4) Irene Kassini, “Family and Coordination Issues in the Preparation of Service Providers Working with Children with Hearing Impairment: The Case of Cyprus” (pp. 433–445)
TAL‹D, 3(6), 2005
830 European Security June 2005 (Volume 14, Number 2)
Sevgi Drorian, “Turkey: Security Society, State and in Troubled Times” (pp. 255-275)
Foreign Affairs May-June 2005 (Volume 84, Number 3) L. Carl Brown, “Middle East; Understanding Iraq: The Whole Sweep of Iraqi History, From Genghis Khan’s Mongols to the Ottoman Turks to the British Mandate to the American Occupation” (p. 148)
German Quarterly Summer 2005 (Volume 78, Number 3) Margaret Littler, “Guilt, Victimhood, and Identity in Zafer Senocak’s Gefährliche Verwandtschaft” (pp. 357-374)
Historical Journal of Film, Radio and Television August 2005 (Volume 25, Number 3) Dilek Kaya Mutlu, “The Midnight Express (1978) Phenomenon and the Image of Turkey” (pp. 475-496)
History Summer 2005 (Volume 33, Number 4) Jonathan Grant, “The Age of Beloveds: Love and the Beloved in Early-modern Ottoman and European Culture and Society (pp. 163-164)
History Today August 2005 (Volume 55, Number 8) Clive Foss, “When Turks Civilized the World” (pp. 10-16)
History Today June 2005 (Volume 55, Number 6) Donald Bloxham, “Rethinking the Armenian Genocide” (pp. 28-30)
Human Rights Quarterly August 2005 (Volume 27, Number 3) Ayşe Betül Çelik, “Transnationalization of Human Rights Norms and Its Impact on Internally Displaced Kurds“ (pp. 969-998)
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
831
Intercultural Education May 2005 (Volume 16, Number 2) Pınar İlkkaracan and Liz Erçevik Amado, “Human Rights Education as a Tool of Grassroots Organizing and Social Transformation: A Case Sstudy from Turkey” (pp. 115–128)
International Bulletin of Missionary Research July 2005 (Volume 29, Number 3) Heather J. Sharkey, “Encyclopedia of Women and Islamic Cultures. Volume 1: Methodologies, Paradigms, and Sources” (p. 154)
International Journal for Academic Development November 2005 (Volume 10, Number 2) H. Ferhan Odabaşı, “The Status and Need for Faculty Development in Turkey” (pp. 139-142)
International Journal of Environmental Studies August 2005 (Volume 62, Number 4) H. Doygun, “Urban Development in Adana, Turkey, and its Environmental Consequences” (pp. 391–401)
International Journal of Leadership in Education July-September 2005 (Volume 8, Number 3) Mustafa Çelikten, “A Perspective on Women Principals in Turkey” (pp. 207–221)
International Journal of Middle East Studies November 2005 (Volume 37, Number 4) Selim Deringil, “Abdulhamid II: Le Sultan Calife” (pp. 643) Michelle U. Campos, “Between “Beloved Ottomania” and “The Land of Israel”: The Struggle over Ottomanism and Zionism among Palestine’s Sephardi Jews, 190813” (p. 535)
International Journal of Middle East Studies August 2005 (Volume 37, Number 3) Janet Klein, “Kurdish Notables and the Ottoman State: Evolving Identities, Competing Loyalties, and Shifting Boundaries” (p. 422)
TAL‹D, 3(6), 2005
832 Journal of Church and State Summer 2005 (Volume 47, Number 3)
Paul Froese, “I Am an Atheist and a Muslim”: Islam, Communism, and Ideological Competition” (pp. 473-492)
Journal of Democracy July 2005 (Volume 41, Number 4) Sultan Tepe, “Turkey’s AKP: A Model “Muslim-Democratic” Party” (pp. 69-82)
Journal of Ethnic and Migration Studies September 2005 (Volume 31, Number 5) Floris Vermeulen, “Organisational Patterns: Surinamese and Turkish Associations in Amsterdam, 1960–1990” (pp. 951-973)
Journal of Ethnic and Migration Studies July 2005 (Volume 31, Number 4) Oliver Razum, Nuriye N. Şahin-Hodoglugil, Karin Polit Health, “Wealth or Family Ties? Why Turkish Work Migrants Return from Germany” (pp. 719–739)
Journal of Ethnic and Migration Studies May 2005 (Volume 31, Number 3) Mirca Madianou, “Contested Communicative Spaces: Rethinking Identities, Boundaries and the Role of the Media among Turkish Speakers in Greece” (pp. 521541)
Journal of Folklore Research May-August 2005 (Volume 42, Number 2) Arzu Öztürkmen, “Folklore on Trial: Pertev Naili Boratav and the Denationalization of Turkish Folklore” (pp. 185-216)
Journal of Islamic Studies May 2005 (Volume 16, Number 2) M. Umer Chapra, “Review: Islam and Mammon: The Economic Predicaments of Islamism” (p. 232)
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
833
Journal of Middle East Women’s Studies Fall 2005 (Volume 1, Number 3) Kim Shively, “Religious Bodies and the Secular State: The Merve Kavakçi Affair” (pp. 46-73) Sarah G Moment Atis, “Rethinking Orientalism: Women, Travel and the Ottoman Harem” (pp. 116-122)
Journal of Middle East Women’s Studies Spring 2005 (Volume 1, Number 2) Zehra Arat, “The New Legal Status of Women in Turkey” (pp. 148-150)
Journal of Modern Greek Studies May 2005 (Volume 23, Number 1) Vangelis Calotychos, “Greece and the Balkans: Identities, Perceptions and Cultural Encounters since the Enlightenment” (pp. 204-209)
Journal of Palestine Studies Spring 2005 (Volume 34, Number 3) Louis Fishman, “The 1911 Haram al-Sharif Incident: Palestinian Notables Versus the Ottoman Administration” (p. 6)
Journal of the American Academy of Religion June 2005 (Volume 73, Number 2) Glenn Yocum, “Review: The Alevis in Turkey: The Emergence of a Secular Islamic Tradition; [1]“ (p. 583)
Journal of the Royal Anthropological Institute September 2005 (Volume 11, Number 3) Heiko Henkel, “‘Between Belief and Unbelief Lies the Performance of Salat’: Meaning and Efficacy of a Muslim Ritual” (p. 487-507)
Journal of Third World Studies Fall 2005 (Volume 22, Number 2) Robert Olson, “Views from Turkey: Reasons for the United States War Against Iraq” (pp. 141-160)
TAL‹D, 3(6), 2005
834 Managerial Law 2005 (Volume 47, Number 3-4)
Dinko Dinkov, Stoyan Stoyanov, “The Cyprus Problem: International Politics Simulation” (pp. 171-216)
Mediterranean Politics July 2005 (Volume 10, Number 2) Hannes Lacher and Erol Kaymak, “Transforming Identities: Beyond the Politics of Non-Settlement in North Cyprus” (pp. 147–166) Thomas Diez, “Turkey, the European Union and Security Complexes Revisited” (pp. 167-180)
Middle Eastern Studies November 2005 (Volume 41, Number 6) Filiz Başkan, “The Fethullah Gülen Community: Contribution or Barrier to the Consolidation of Democracy in Turkey?” (pp. 849-861) Aykan Erdemir, “Tradition and Modernity: Alevis’ Ambiguous Terms and Turkey’s Ambivalent Subjects” (pp. 937-951) Ali Çaglar, Meltem Önay, Çaglar Özel, “Women Prisoners in Turkey” (pp. 953-974)
Middle Eastern Studies September 2005 (Volume 41, Number 5) Elie Kedourie, “The Cyprus Problem and its Solution” (pp. 649-660)
Middle Eastern Studies July 2005 (Volume 41, Number 4) Arzu Öztürkmen, “Turkish Tourism at the Door of Europe: Perceptions of Image in Historical and Contemporary Perspectives” (pp. 605-621) Cemren Altan, “Populism and Peasant Iconography: Turkish Painting in the 1930s” (pp. 547-560) Bedriye Poyraz, “The Turkish State and Alevis: Changing Parameters of an Uneasy Relationship” (pp. 503-516) Ehud R. Toledano, State and Provincial Society in the Ottoman Empire: Mosul, 1540-1834” (p. 624) Gökhan Çetinsaya, “The Caliph and Mujtahids: Ottoman Policy towards the Shiite Community of Iraq in the Late Nineteenth Century” (p. 561) Ömer Turan and Kyle T. Evered, “Jadidism in South-eastern Europe: The Influence of Ismail Bey Gaspirali among Bulgarian Turks” (pp. 481-502)
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
835
Middle Eastern Studies May 2005 (Volume 41, Number 3) Haldun Gülalp, “Enlightenment by Fiat: Secularization and Democracy in Turkey” (pp. 351-372) A. Kemal Özcan, “The Nature and Resource Field of the Kurdish Resistance in Turkey: A Dormant Resource” (pp. 391–406) Nurhan Süral, “Reorganization of Working Time and Modalities of Employment under the New Turkish Labour Act” (pp. 407-420) Cihat Göktepe, “The Cyprus Crisis of 1967 and its Effects on Turkey’s Foreign Relations” (pp. 431-444)
Middle East Policy Summer 2005 (Volume 12, Number 2) David Lea, “Communitarianism vs. Individual Rights in the West and the Islamic World” (pp. 36-48)
Nationalism and Ethnic Politics Autumn 2005 (Volume 11, Number 3) Vera Eccarius-Kelly, “A Review of: “Betigul Ercan Argun, Turkey in Germany: The Transnational Sphere of Deutschkei” New York, NY: Routledge, 2003. Pp. 199. $74.95 (hbc). ISBN 0 415 93568 7” (pp. 415-417)
Nations and Nationalism July 2005 (Volume 11, Number 3) Bora İşyar, The origins of Turkish Republican Citizenship: The Birth of Race” (p. 343)
Political Science Quarterly Summer 2005 (Volume 120, Number 2) Ahmet T. Kuru, “Globalization and Diversification of Islamic Movements: Three Turkish Cases” (pp. 253-275)
Population Studies November 2005 (Volume 59, Number 3) Hendrik P. van Dalen, George Groenewold, Tineke Fokkema, “The Effect of Remittances on Emigration Intentions in Egypt, Morocco, and Turkey (pp. 375-392)
TAL‹D, 3(6), 2005
836 Regional Studies July 2005 (Volume 39, Number 5)
Erol Taymaz and Yılmaz Kılıçaslan, “Determinants of Subcontracting and Regional Development: An Empirical Study on Turkish Textile and Engineering Industries” (pp. 633-645)
Religion, State & Society December 2005 (Volume 33, Number 4) Hakan Olgun, “Religion-State Relations in Turkey, the Prospect of European Union Membership and the Lutheran Doctrine of the ‘Two Kingdoms’” (pp. 339346)
Renaissance Quarterly Fall 2005 (Volume 58, Number 3) Eric Dursteler, “Creating East and West: Renaissance Humanists and the Ottoman Turks” (pp. 904-906)
Review of International Political Economy August 2005 (Volume 12, Number 3) Ümit Cizre and Erinç Yeldan, “The Turkish Encounter with Neo-liberalism: Economics and Politics in the 2000/2001 Crises” (pp. 387-408)
Review of Middle East Economics and Finance August 2005 (Volume 3, Number 2) Per-Ola Maneschiöld, “International Diversification benefits between US, Turkish and Egyptian Stock Markets” (pp. 115-133)
Slavic Review Spring 2005 (Volume 64, Number 1) Mikhail Krutikov, “Making Jews Modern: The Yiddish and Ladino Press in the Russian and Ottoman Empires” (p. 172)
Sociology of Religion Fall 2005 (Volume 66, Number 3) Lori Peek, “Becoming Muslim: The Development of a Religious Identity.. Washington” (pp. 215-242)
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
837
Sociology of Religion Spring 2005 (Volume 66, Number 1) Keith Doubt, “Islam and Bosnia: Conflict Resolution and Foreign Policy in MultiEthnic Societies” (pp. 92-93)
South European Society & Politics November 2005 (Volume 10, Number 3) Ahmet Sözen, “The Turkish Cypriot Legislative Election of February 2005: The Rise of CTP/BG” (pp. 465-475)
Southeast European and Black Sea Studies September 2005 (Volume 5, Number 3) Heinz-Jürgen Axt, “Relations with Turkey and Their Impact on the European Union” (pp. 365-378) Kostas Ifantis, “Greece’s Turkish Dilemmas: There and Back Again …” (pp. 379394) Ahmet O. Evin, “The Future of Greek-Turkish Relations” (pp. 395-404)
Teaching History September 2005 Nicolas Kinloch, “A Need to Know: Islamic History and the School Curriculum” (pp. 25-31)
The Adelphi Papers May 2005 (Volume 45, Number 374) Bill Park, “Turkey_s Kurdish Complex” (pp. 11-27)
The Art Bulletin June 2005 (Volume 87, Number 2) Sharon E. J. Gerstel, “Byzantium: Faith and Power (1261-1557)” (pp. 331-341)
The Economic History Journal September 2005 (Volume 65, Number 3) Metin M. Cosgel, “Risk, Transaction and Tax Assignment: Government Finance in the Ottoman Empire” (p. 806)
TAL‹D, 3(6), 2005
838 The International Journal of Human Rights September 2005 (Volume 9, Number 3)
Thomas W. Smith, “Between Allah and Atatürk: Liberal Islam in Turkey” (pp. 307–325)
The Journal of Architecture September 2005 (Volume 10, Number 4) Gül Asatekin, “Understanding Traditional Residential Architecture in Anatolia” (pp. 389–414).
The Middle East Journal Autumn 2005 (Volume 59, Number 4) Edward J Erickson, “Pre-20th Century History: Guns for the Sultan, Military Power and the Weapons Industry in the Ottoman Empire” (pp. 693-694) Elisabeth Özdalga: “Turkey: Rethinking Islam and Liberal Democracy: Islamist Women in Turkish Politics” (pp. 686-687)
The Middle East Journal Summer 2005 (Volume 59, Number 3) John Calabrese, “From the Syrian Land to the States of Syria and Lebanon” (p. 516) John Calabrese, “Late Ottoman Society: The Intellectual Legacy” (p. 518) Mark L. Stein, “The Turks in World History” (pp. 505-506) Ömer Taşpınar, “Turkey: Challenges of Continuity and Change“ (pp. 498-499)
The Middle East Journal Spring 2005 (Volume 59, Number 2) Mustafa Kibaroğlu, “Clash of Interest Over Northern Iraq Drives Turkish-Israeli Alliance to a Crossroads” (pp. 246-264) Ziya Önis, Suhnaz Yılmaz, “The Turkey-EU-US Triangle in Perspective: Transformation or Continuity?” (pp. 265-284) Robert O. Krikorian, “Turkey: From Empire to Republic: Turkish Nationalism and the Armenian Genocide” (pp 320-321)
The Muslim World July 2005 (Volume 95, Number 3) Zeki Sarıtoprak, Ali Ünal, “An Interview with Fethullah Gülen” (pp. 447-467) Zeki Sarıtoprak, “An Islamic Approach to Peace and Nonviolence: A Turkish Experience 1” (pp. 413-427)
Ulusal ve Uluslararas› Dergilerde Türkiye Araflt›rmalar›: Temmuz 2005–Aral›k 2005
839
Zeki Sarıtoprak, Sidney Griffith, “Fethullah Gülen and the ‘People of the Book’: A Voice from Turkey for Interfaith Dialogue” (pp. 329-340) Osman Bakar, “Gülen on Religion and Science: A Theological Perspective” (pp. 359-372) Lester R Kurtz, “Gülen’s Paradox: Combining Commitment and Tolerance” (pp. 373-384) Elisabeth Özdalga, “Redeemer or Outsider? The Gülen Community in the Civilizing Process 1” (pp. 429-446) Ihsan Yılmaz, “State, Law, Civil Society and Islam in Contemporary Turkey” 5(pp. 385-411) Thomas Michel, “Sufism and Modernity in the Thought of Fethullah Gülen” (pp. 341-358)
The Washington Report on Middle East Affairs November 2005 (Volume 24, Number 8) John Cornelius, “Mr. Morgenthau Doesn’t Go to Istanbul” (p. 48)
Third World Quarterly October 2005 (Volume 26, Number 7) Leen Boer, “Islamising Modernity, Individualising Islam?” (pp. 1189-1199)
War In History July 2005 (Volume 12, Number 3) Yigal Sheffy, “The Chemical Dimension of the Gallipoli Campaign: Introducing Chemical Warfare to the Middle East” (p.278)
World Archaeology June 2005 (Volume 37, Number 2) Andrew Fairbairn, “A History of Agricultural Production at Neolithic Çatalhöyük East, Turkey” (pp. 197-210)
World Policy Journal Fall 2005 (Volume 22, Number 3) Belinda Cooper, Taner Akçam, “Turks, Armenians, and the ‘G-Word’” (pp. 81-93)
840
TAL‹D, 3(6), 2005
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
689
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 689-731
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas› Zeki TEK‹N*
ANADOLU ŞEHİRLERİNİN en önemli özelliği, oldukça eski bir geçmişe sahip olmalarıdır. Günümüz Anadolu şehirlerinin çoğu, hemen hemen bugünkü yerlerinde gelişimlerini sağlamışlardır. Bu şehirlerde Hitit, Asur, Urartu devletlerine kadar uzanan bir geçmişi gözlemleyebiliyoruz.1 Helenistik devirde de bu şehirlerin yerleri değişmedi, fakat yeni isimler aldılar. Aynı durum Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de devam ederek günümüze kadar geldi.2 Bölge tarihçiliğinin zirve isimlerinin başında gelen ve Güney Fransa’daki Languedoc köylüleri üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan E. Le Roy Ladurie; köyü, birim olarak ele almış, uzun bir zaman dilimindeki gelişimini ve öne çıkan özelliklerini ortaya koymuştur. Ladurie’den esinlenen Faroqhi, bu özellikleri Osmanlı tarihi için de uygulanabilir bulmuştur.3 Doğu Anadolu bölgesinde yer alan Van Şehri, tarih boyunca pek çok medeniyetin beşiği olmuştur. Şehrin tarihi, yapılan yüzey araştırmaları ve kazılar sonunda tarih öncesi dönemlere kadar inmektedir (MÖ. 15000-8000).4 Arkeolojik kazılar, kalkolitik devirden itibaren süre gelen kesintisiz bir kültürü ortaya çıkarmaktadır. Bölgede MÖ. IV.-II. bin yılları arasında Hurriler egemenlik kurmuş, XIII. yüzyıldan itibaren Uriatri Nairiler yerleşmiş, MÖ. IX. yüzyılda Asur saldırılarına karşı birleşilerek Urartu Krallığı kurulmuş ve başkenti olarak Tuşba –bugünkü Van- şehri seçilmiştir.5 Tuşba [Van] şehri, bir devletin başkenti olması hasebiyle en özgün eserleri bünyesinde toplamıştır. XIX. yüzyılın sonlarından itibaren bölgede arkeolojik kazı ve araştırmalar başlamıştır. Tür* Doç.,Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. 1 Hilmi Ziya Ülken, “Anadolu’da Şehirlerin Gelişimi”, çev. Abdülkadir Yuvalı, Milli Kültür, 1990, sy. 77, s. 10. 2 Aynı yer. 3 Salih Özbaran, “Tarihin Alanı ve Yöntemi Üzerine Son Gelişmeler”, Tarih ve Toplum, 1987, c. VII, sy. 38, s. 72. 4 Oktay Belli, Arkeoloji ve Sanat, 1979, sy. 1-2, s. 20. 5 A. Erzen, Doğu Anadolu Bölgesi ve Urartular, 1984, s. 15.
690
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
kiye’nin hiçbir yerinde bu bölgedeki gibi yoğun arkeolojik kazılar yapılmamıştır. Bu kazı ve çalışmalar daha çok Urartu dönemi üzerine yoğunlaşırken, Orta Çağ ve sonrasına ait dönemler için tatmin edici çalışmalar yapılamamıştır.6 Bibliyografya incelendiğinde de görüleceği gibi arkeoloji ve sanat tarihi çalışmaları büyük bir yoğunluk oluşturmakta ve bunlarında ekseriyetini, Urartu dönemine ilişkin olanlar meydana getirmektedir. Osmanlı’nın sorunlu doğu komşusu İran ile olan ilişkilerin, sınır şehri Van üzerinden yapılıyor olması, şehrin stratejik önemini artırmaktadır.7 1805 yılından itibaren Van ve civarına yapılan seyahatler ve bölge üzerinde yapılan kazılar yayına dönüştürülmüştür. Tarih alanında yapılan çalışmaların ise, daha çok Osmanlı’nın son döneminde meydana gelen Ermeni olayları çerçevesindeki literatürden oluştuğu görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında Van şehir tarihi çalışmaları son zamanlarda artış göstermiştir. Van şehri ve çevresi ile ilgili olarak daha önce bazı bibliyografya denemeleri yapılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: Aydın Talay’ın Bizim Eller Van isimli eserinin 215-228. sahifeleri arasındaki “Van Bibliyografyası”; Van Kütüğü isimli çalışmanın XII. Bölüm’ünün 821-866. sahifeleri arasındaki Dursun Öztürk’ün kaleme aldığı “Bibliyografya”; B. Nuri Kulaguz’un, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji ve Sanat Tarihi Anabilim Dalı’nda yüksek lisans seminer çalışması olarak Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam’a sunduğu “Van Gölü Çevresindeki Tarihi Eserler ve Kültür Değerleri Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi”; Hüseyin Osmanoğlu’nun yüksek lisans çalışması olarak hazırladığı “Van’daki Sanat Eserlerine Dair Yapılmış Çalışmalar” ile Paul Zimansky’nin New York’ta 1998 yılında yayınladığı “Ancient Ararat A Handbook of Urartian Studies” isimli Urartu dönemine ait oldukça kapsamlı çalışma. Bu çalışmaların bir kısmı Van ve çevresi ile ilgili her çeşit araştırmayı bir araya getiren kapsamlı çalışmalardır; bir kısmı ise, sadece arkeoloji ve sanat tarihi alanındaki çalışmaları bir araya getirmektedir. Ayrıca önceki çalışmaların sadece tarih alanıyla ilgili olmaması ve bu alandaki çalışmaların artması, “Van Şehir Tarihi Bibliyografyası” adı altında müstakil bir çalışmayı zorunlu hale getirmiştir. Bu çalışmada; Van tarihi hakkında yapılmış çalışmalar, makale, kitap, sempozyum ve tez başlıkları altında derlenmiştir. Çalışma esnasında doğal olarak birtakım zorluklar ile karşılaşılmış, fakat bunlar imkanlar dahilinde en aza indirilmeye çalışılmıştır. Buna rağmen gözden kaçan, ulaşılamayan çalışmaların olduğu muhakkaktır. Hazırladığımız ‘Van Şehir Tarihi Bibliyografyası’nın bütün bu eksikliklere rağmen yine de bir boşluğu dolduracağına ve Van şehir tarihi üzerinde çalışmak isteyen araştırmacılar için, çalışmalarını kolaylaştıracak bir başlangıç noktası temin edeceğine inanıyoruz. 6 Aynur Özfırat, “Doğu’nun Arkeolojik Gizemi”, Dünyada Van Dergisi, 1993, sy. 4, s. 8. 7 Zeki Tekin, İbn-i Nuh Van Tarihi: İnceleme Metin, Van, 2003, s. i.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
691
I. Van İle İlgili Ana Kaynaklar A. Arşiv Kayıtları 1. Başbakanlık Osmanlı Dairesi Arşivi: Ahkam Defterleri; Ali Emiri Tasnifi; Bab-ı Asafi Kalemleri Kataloğu, Divan-ı Hümayün Kalemi [A.DVN]; Bab-ı Defterî Baş Muhasebe Kalemi [D.BŞM]; Bab-ı Defterî Yeniçeri Kalemi Defter Kataloğu [D. YNÇ]; Cevdet Tasnifi; Divan Kalemi; İbnü’l-Emin Tasnifi; Kamil Kepeci Tasnifi; Maliyeden Müdevver Defterleri; Mühime Defterleri; Ruus Kalemi; Ruznamçe Defterleri; Tahvil Kalemi; Tapu-Tahrir Defterleri. 2. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi: Kuyüd-ı Kadime. 3. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi. 4. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi. 5. Milli Kütüphane. B. Yazma Eserler 1. Vekayinameler Ali b. Yusuf b. el-Ezrak el-Fârikî, Tarihü’l-Fârikî ed-Devletü’l-Mervaniye, Bedvî Abdüllatif Avz (neş.), Beyrut, 1974. Aşık Paşaoğlu, Tevârîh-i Âli Osman, haz. A. Nihal Atsız, Ankara, 1985. Gregory Abû’l-Farac (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, çev. Ömer Rıza Doğrul, c. I-II, Ankara, 1945. İbnü’l-Esir, el-Kamil Fi’t-Tarih (İslam Tarihi), çev. A. Özaydın, c. XI-XII, İstanbul, 1986. Key Lesterniç, Buldanü’l-Hilâfeti’ş-Şarkiye, çev. Beşir Fernesis ve Körkis Avvad, Beyrut, 1985. Mehmed Halife, Tarih-i Gılmani, haz. Kamil Su, Ankara, 1986. Mehmet Neşrî, Neşrî Tarihi, haz. Mehmet Altay Köymen, Ankara, 1983. Muhammet Vamık Şükrü, Evâkıf-ı Umûr Tarihi, c. I-II-III-IV-V-VI-VII. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kütüphânesindedir, kataloga işlenmemiştir. Mustafa Naima Efendi, Tarih-i Naima, çev. Zuhuri Danışman, c. II-III, İstanbul, 1968. Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-Vukûât, c. I-IV, İstanbul, 1327. Nasühü’s Silahi (Matrakçı), Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han, Ankara: T.T.K Basımevi, 1976. Nizâmüddin Şami, Zafernâme, çev. Necati Lugal, Ankara, 1949. Peçevî İbrahim Efendi, Peçevî Tarihi, haz. Bekir Sıtkı Baykal, c. I, Ankara, 1981. Selaniki Mustafa Efendi, Tarih-i Selaniki, haz. Mehmet İpşirli, c. I-II, İstanbul, 1989. Solak-zâde Mehmet Hemdemi Çelebi, Solak-zâde Tarihi, haz. Vahid Çabuk, c. II, Ankara, 1989. Süleyman Sabri Paşa, Van Tarihi ve Kürtler Hakkında Tetebbuat, İstanbul, 1928. Şeref Han, Şerefname (Kürt Tarihi), çev. Mehmet Emin Bozarslan, 3. Baskı, İstanbul, 1990. Şeref Han, Şerefnâme, Osmanlı-İran Tarihi, çev. Mehmet Emin Bozarslan, İstanbul, 1971. VI. Murad’ın Revan ve Tebriz Seferi Ruznâmesi, neş. Yunus Zeyrek, Ankara, 1999.
692
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
2. Seyahatnameler Bachmann, Walter, Kirchen und Moscheen in Armenien und Kurdistan, Leipzig, 1913. Cuinet, V., La Turquie d’Asie Geographie Admeinistrative Statisque, Descriptive et Raisonnee de Chaque Province de L’Asie Mineure, c. II, Paris, 1892. Evliya Çelebi, Seyahatname, c. III-IV. İbrahim bin Mehmed eliyle kopye edilmiştir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi Bağdat No: 305, 1132 / 1719-1720. Lynch, H. F. B., Armenia Travels and Studies, c. II, Londra, 1901. Mehmet Hurşit Paşa, Seyâhatnâme-i Hudûd, çev. Alâattin Eser, İstanbul, 1997. Nâsır-ı Hüsrev, Sefernâme, çev. Abdülvehab Tarzî, İstanbul: MEB, 1994. Tavernier, Jean-Babtiste, Les Six Voyages en Turgie, en Perse et Aux Indes, c. I, Paris, 1682. Yerasimos, Stephane, Les Voyageurs Dans L’empire Ottoman (XIV.-XVI. Siécles), Ankara, 1991.
3. Risaleler Ahmet Hamdi, Risale-i Tuhfetü’l-Garaib ve Netice-i Dilfirih, Molla Ali Bin Süleyman (istn.). Bursa Eski Eser Ktp., Kurşunoğlu Kısım 4/144 H.1135. Aynî Ali Efendi, Kavanin-i Al-i Osman Der-Hulasa-i Mezamin-i Defteri Divan, İstanbul, 1280. Aynî Ali Efendi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eyalet Taksimatı, Toprak Dağıtımı ve Bunların Mali Güçleri, (1018/1602 yılı el yazması), çev. Hadiye Tuncer, Ankara, 1964. Ebubekr-i Tıhranî, Kitab-ı Diyarbekriyye (Akkoyunlular Tarihi), Ankara, 1964. Elkas Mirza, Cami’a Cevahir, Millet Kütüphanesi, Reşit Efendi Kısmı, no. 655. Ermeni Komitelerinin Âmâl ve Harekât-ı İhtilâliyesi, haz. H. Erdoğan Cengiz, Ankara, 1983. Erzurum Vilâyeti Salnamesi (1228 Tarihli). Erzurum Salnamesi, 1287 (1870). Erzurum Salnamesi, 1288 (1871). Erzurum Salnamesi, 1289 (1872). Erzurum Vilâyeti Salnamesi (1291 Tarihli). Hamdullah Mustavfi Kazvini, Nuzhet-ü’l Kulûb, neş. Muhammed Dabiri Siyahi, Tahran, 1958. Hoca Saadettin, Tacü’t Tevarih, sad. İsmet Parmaksızoğlu, İstanbul, 1979. İbn-i Havkal, Kitab-ı Suret’ü’l Arz, Leiden, 1967. İbn-i Nuh, Van Tarihi, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Kısmı, no. 630. İbnü’l Erzak, Mervani Kürtleri Tarihi, çev. M. Emin Bozarslan, İstanbul, 1975. Makrizî, es-Sulûk li-Marifeti’d-Düvel ve’l-Mülük , c. I, Kahire, 1939. Mehmet Bin Ömer el-Vakidî, Ermeniyye ve Azerbaycan Fetihnamesi, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Kısmı, no. 630. Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmani Yahut Tezkire-i Meşâhir-i Osmaniye, İstanbul, 1893. Mirza Taki Sipihr, Nasih et-Tevarih-i Selatin-i Kaçariye, Tahran, 1286. Mukaddesi, Ahsenu’t-Tekasim fi’Marifeti’l-Ekalim, Viden, 1967. Mustafa Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, sad. Zuhûri Danişmend, İstanbul, 1972.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
693
Nizamüddin Şami, Zafername, çev. Necati Lugal, Ankara, 1949. Salname-i Vilayet-i Van, Van, 1899. Sofyalı Ali Çavuş Kanunnamesi, haz. Midhat Sertoğlu, İstanbul, 1992. Şemseddin, Sami, Kamusu’l-Alam, c. VI, İstanbul, 1316. Trabzon Haritası: Van-Haleb-Ankara, [İstanbul?]: Erkan-ı Harbiye-i Umumiye, H. 1335 [M. 1919]. Urfalı Mateos, Vekayi-name, çev. Hrant D. Andreasyan, Ankara, 1987. Van-Bitlis Vilayetleri Askeri İstatistiki, çev. Mehmet Sadık, İstanbul: Matbaa-i Askeriye, 1330. Van haritası: Trabzon-Musul, [İstanbul?]: Erkan-ı Harbiye-i Umumiye, H. 1335 [M. 1919]. Van ve civarı haritası: Komşu: Malazgirt-Başkal’a-Bitlis-Cizre, [İstanbul?]: Erkan-ı Harbiye-i Umumiye, H. 1332 [M. 1916]. Van ve civarı paftası, [İstanbul?]: Harita Dairesi Matbaası, H. 1325 [M. 1909]. Van Vilâyeti Salnâmesi, (1913 Tarihli). Van Vilayeti Salnamesi 1315, Vilayet Matbaası, Bayezid Kütüphanesi, no. 0585 (232). Van, H. 1335 [1916], Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Matbaası. Zekeriya Kazvini, Asâru’l-Bilad, Leipzig, 184.
II. Van İle İlgili Araştırma ve İncelemeler A. Kitaplar Abdullah İbn Muhammet İbn Kiya Mazandarani, Die Risala-yı Felekiyye, neş. Walter Hinz, Wiesbaden, 1972. Abdürrezzak Semerkandî, Matla‘u’s-Sa‘deyn, [Tre Quatremere Notice Eksraits Des Manuscripts], Ahlat Kitabevi, 1940. Ahmed Rüstem Bey, Cihan Harbi Ve Türk-Ermeni Meselesi, çev. Cengiz Aydın, İstanbul, 2001. Aka, İsmail, Mirza Şahruh ve Zamanı (1405-1447), Ankara, 1994. Akçora, Ergünöz, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları 1896-1916, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1994. Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadî ve İctimaî Tarihi (1453-1559), c. II, İstanbul, 1974. Akın, Günkut, Orta Asya Merkezi Mekan Geleneği, Ankara, 1990. Akşit, İlhan, Reiseführer durch Ostanatolien, İstanbul, 1989. Akurgal, Ekrem, Die Kunst Anatoliens von Homer bis Alexander, Berlin, 1961. Akurgal, Ekrem, Urartäisch und Altiranische Kunstzentren, Ankara, 1968. Akurgal, Ekrem, L’Art en Turquie, Friburg, 1981. Alkım, U. Bahadır, Anatolia I, Cenevre, 1968. Alok, Ersin, Anadolu’da Kayaüstü Resimler, İstanbul, 1988. Alper, Cengiz, Çeşitli Yönleriyle Van (Araştırma İnceleme), Ankara, 1983. Alper, Cengiz, Uniqe Historiographical Treasure in Beautiful Eastern Anatolia Van, Ankara, 1986.
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
694 Altınlı, İ. Enver, Van, Ankara, 1964. Altınok, M., Van Tarihi, 1960.
Altun, Ara, An Outline of Turkish Architecture in the Middle Ages, İstanbul, 1990. Anadol, Cemal, Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, İstanbul, 2001. Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, c. I, İstanbul, 1982. Ar, Mustafa Selçuk, Urartu Kılavuzu, İstanbul: Maarif Matbaası, 1944. Arık, M. Oluş ve Gönül Öney, İslam Sanatında Türkler - The Turkish Contribution to Islamic Arts, İstanbul, 1976. Arseven, C. Esat, Türk Sanat Tarihi, İstanbul, 1959. Arseven, C. Esat, Türk Sanatı, İstanbul, 1970. Arvas, İbrahim, Tarihi Hakikatler, 1964. Arvasi, Seyid Ahmet, Doğu Anadolu Gerçeği, İstanbul, 1986. Aslanapa, Oktay, Doğu Anadolu’da Karakoyunlu Kümbetleri, Ankara, 1959. Aslanapa, Oktay, Türk Sanatı, İstanbul, 1993. Aslanapa, Oktay, Turkish Art And Architecture, Londra, 1971. Aslanapa, Oktay, Anadolu’da İlk Türk Mimarisi: Başlangıcı ve Gelişmesi, Ankara, 1991. Aslanapa, Oktay, Yüzyıllar Boyunca Türk Sanatı, İstanbul, 1971. Aşan, Muhammed Beşir, Van Yöresi Üzerine Yapılan Tarihi Araştırmalar ve Bazı Düşünceler, İstanbul, 1993. Aşan, Muhammed Beşir, Elazığ, Tunceli ve Bingöl İllerinde Türk İskan İzleri (XI-XIII. Yüzyıllar), Ankara, 1989. Aşkun, Naci, Tarih İçerisinde Kürt Türkleri, ts. ATASE Arşivi, I. Dünya Savaşı Sırasında Ermeniler’in Türkler’e Yaptığı Katliâm, Fotoğraflar, Ankara, 2000. Ateş, İbrahim ve Abdülkerim Erdoğan, İl İl Vakıflar, Ankara, 1986. Azarpay, G., Urartian Art, California, 1968. Azarpay, G., Urartian Art And Artifacts, Berkeley, 1968. Bakırer, Ömür, Selçuklu Öncesi ve Selçuklu Dönemi Anadolu Mimarisinde Tuğla Kullanımı, Ankara, 1981. Baki, Öğün, Van’da Urartu SulamaTesisleri ve Şamran Kanalı, Ankara, 1970. Balkan, R., Büyük Harpte Şark Cephesinde Sağ Kanat Harekatı: Murat, Van Gölü Havzasında Türk-Rus Süvarilerinin Operatif Hedefleri, 1914 Ekim-20 Ağustos 1915, İstanbul, 1946. Barnet, R. D., The Excavations of the Britsh Museum at Toprakkale Near Van, Iraq, 1950. Başkan, Seyfi, Türk Sanatı Üzerine Denemeler-Başlangıcından Ortaçağ Sonuna Kadar Anadolu Türbe ve Kümbetleri, İstanbul, 1990. Başkan, Seyfi, Türk Sanatı Üzerine Denemeler: Başlangıçtan XIV. Yüzyıl Sonlarına Kadar Anadolu Türk Mimarlığında Minareler, İstanbul, 1990. Baygü, Abdurrahim Şerif, Ahlat Kitabeleri, 1940. Baykara, Tuncer; Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş I: Anadolu’nun İdari Taksimatı, Ankara, 1988.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
695
Bayrak, M. Orhan, Panorama Der Türkei, İstanbul. Baysal, Adnan, Van Castle: Past to Present, 2003. Baysal, Adnan, Türkiye Tarihi Yerler Klavuzu, İstanbul, 1979. Belli, Oktay, Capitale de l’Urartu Van Ruines et Musee, İstanbul, 1989. Belli, Oktay, Van Gölü’nün Güneyindeki Maden Yataklarının Mezopotamya İçin Önemi, Ankara, 1998. Belli, Oktay, Die Hauptstadt der Urartäer Van, Ruinen und Museum, İstanbul, 1989. Belli, Oktay, The Capital of Urartu: Van Eastern Anatolia, İstanbul, 1988. Belli, Oktay, Van Bölgesinde Baraj ve Sulama Sisteminin Araştırılması, Ankara, 1988. Benedict, W., Hurrians and Urartians, Jaos, 1960. Berki, Ali Himmet, Vakıflar, İstanbul, 1940. Blumenthal, M., Im südanatolischen Hochland zwischen dem Van-See und den Cilo-Ketten, Bern, 1954. Bosworth, C. E., İslam Devletleri Tarihi, çev. E. Meral ve M. İpşirli, İstanbul, 1980. Bozarslan, M. Emin, İslamiyet Açısından Şeyhlik ve Ağalık, Ankara, 1964. Bozarslan, M. Emin, Doğunun Sorunları, Ankara, 1966. Brant, I., Notes of a Journey Though A Part of Kurdistan, 1840. Burney, C. A. ve D. M. Lang, The Peoples of The Hills: Ancient Ararat and Caucasus, Londra, 1971. Cahen, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, çev. Yıldız Moran, İstanbul, 1979. Cengiz, H. Erdoğan, Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekat-ı İhtilaliyyesi İlan-ı Meşrutiyet’ten Evvel ve Sonra, Ankara, 1983. Cevizoğlu, Hüseyin, Coğrafyadan Tarihe Türk Tarihi İçerisinde Doğu Anadolu, İstanbul, 1991. Cezar, Mustafa, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul, 1977. Clarence, D. Ussher ve Grace H. Knapp, An American Physician in Turkey: A Narrative of Adventures in Peace and in War, Cambridge, 1917. Cuinet, Vital, La Turquie d’Asie, Geographie Administrative, Statistique, Descriptive et Raisonnee de Chaque Province de’L’Asia Mineure, c. II, Paris, 1892. Çakmak, Fevzi, Büyük Harpte Şark Cephesi Hareketleri, Ankara, Genel Kurmay Basımevi. Çakmak, Şefik, Van: Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, Ankara, 1990. Çapar, Mehmet, Doğu’daki Aşiretlerin Türklüğü, İstanbul, 1974. Çay, Abdülhaluk, Anadolu’da Türk Damgası: Koç Heykel Mezar Taşları ve Türklerde KoçKoyun Meselesi, Ankara, 1983. Çay, Abdülhaluk, Türk Milli Kültüründe Hayvan Motifleri: Koyun ve Keçi Etrafında Oluşan Gelenekler, Ankara, 1990. Çay, M. Abdulhaluk ve Yaşar Kalafat, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Kuvay-ı Milliye Hareketleri, Ankara, 1990. Çelebyan, Antranik, Antranik Paşa, çev. Mariam Arpi ve Nairi Arek, İstanbul, 2003. Çelik, Hüseyin, Görenlerin Gözüyle Van’da Ermeni Mezalimi, Ankara: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, ts.
696
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Çilingiroğlu, Altan, Die Geschichte des Königreiches Van Urartu, İzmir, 1988. Çilingiroğlu, Altan, The History of the Kingdom of Van Urartu, İzmir, 1988. Çilingiroğlu, Altan, Urartu Krallığı Tarihi ve Sanatı, İzmir, 1997. Çilingiroğlu, Altan, Urartu ve Kuzey Suriye: Siyasal ve Kültürel İlişkiler, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınevi, 1984. Çilingiroğlu, Altan, Van Bölgesi Yüzey Araştırması 1986, Ankara, 1998. Çilingiroğlu, Altan, Van Dilkaya Höyüğü Kazısı, Ankara, 1988. Çilingiroğlu, Altan –Salvini, Mirjo, Ayanıs I, Roma 2001. Çulpan, Cevdet, Türk Taş Köprüleri, Ankara, 1975. Dabağyan, Levon Panos, Türkiye Ermenileri Tarihi, İstanbul, 2003. Danişment, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, 1948. Deliorman, Altan, Türklere Karşı Ermeni Komitecileri, İstanbul, 1983. Demirel, Muammer, British Documents on Armenians, Ankara, 2002. Demiroğlu, Faiz, Van Tarihi, ts. Demiroğlu, Faiz, Van’da Ermeni Mezalimi (1895-1920), Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1985. Dernersesssian, S., Armenia and the Byzantine Empire, Massachusets, 1945. Dernersesssian, S., Aght’amar Church of the Holy Cross, Massachusets, 1965. Develioğlu, Abdullah, Büyük İnsanlar: Üç Bin Türk ve İslam Müellifi, Ankara, 1974. Develioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara, 1982. Deyrolle, T., Le Tour du Monde 32, Paris, 1876. Diehl, Charles, Manuel d’Art Byzantin, Paris, 1925. Dinçol, Ali M. ve Ersin Kavaklı, Van Bölgesinde Bulunmuş Yeni Urartu Yazıtları, İstanbul, 1978. Dorn, Katherina Otto, Türkische Keramik, Ankara, 1957. Eldem, Sedat Hakkı, Türk Mimari Eserleri - Works of Turkish Architecture, İstanbul, ts. Eramian, Hambardzown, Armenians in Van, 1979. Erdeha, Kamil, Milli Mücadelede Vilayetler ve Valiler, İstanbul, 1975. Ergin, Osman, Türkiye’de Şehirciliğin Tarihi İnkişâfı, İstanbul, 1936. Eröz, Mehmet, Doğu Anadolu’nun Türklüğü, İstanbul, 1982. Erzen, Afif, Doğu Anadolu ve Urartular, Ankara, 1992. Erzen, Afif, Çavuştepe I: MÖ. VII.-VI. Yüzyıl Urartu Mimarlık Anıtları ve Ortaçağ Nekropolü, Ankara, 1978. Erzen, Afif, Çavuştepe I - Urartian Architectural Monuments of the VII th and VI th Centuries B.C. and A Necropolis of the Middle Age, Ankara, 1988. Erzen, Afif, Van Kalesi Kazısı 1974 Çalışmaları, Ankara, 1976. Esen, Ahmet Şükrü, Anadolu Destanları, Pertev Naili Boratav (haz.) , İstanbul, 1991. Ethemoğlu, Mehmet, Ermeni Terörünün Kısa Bir Tarihi, Dicle Üniversitesi Yayınevi, 1987. Ewald, Banie, Die Tükei, eine moderne Geographie, Berlin, 1916. Fırat, M. Şerif, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, İstanbul, 1961. Gabriel, Albert, Voyages Archeologiques Dans la Turquie Orientale 1, Paris, 1940.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
697
Gazigiray, A. Alper, Osmanlı’dan Günümüze Kadar Vesikalarla Ermeni Terörünün Kaynakları, İstanbul, 1982. Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi, Türk İstiklal Harbi: Doğu Cephesi (19191921), Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1965. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar (19241938), Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1972. General Mayewski, Ermenilerin Yaptığı Katliamlar, çev. Azmi Süslü, Ankara: AÜ Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, no. 6, 1986. Georgeon, François, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri, 1896-1935: Yusuf Akçura, çev. Alev Er, Ankara, 1996. Glück, Heinrich, Die Kunst der Seldschuken in Kleinasien und Armenien, Leipzig, 1928. Goodwin, Godfrey, A History of Ottoman Architecture, Londra, 1971. Grammont, Jean-Bacque Louis, Voir La Turquie, Paris, 1977. Göyünç, Nejat, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara, 1991. Göyünç, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları,1983. Güçer, Lütfi, XVI.-XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul, 1964. Güleç, Erksin, Van-Dilkaya’da İki Beyin Vakası, Ankara, 1989. Gültekin, Ural, Ermeni Dosyası, Kamer Yayınları, 1998. Günaltay, Şemseddin, Yakın Şark, c. II, Ankara, 1946. Günaltay, Şemseddin, Yakın Şark, c. IV, Ankara, 1951. Gürsel, İbrahim Ethem, Kürtçülük Gerçeği, 1977. Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1985. Güzeloğlu, Selçuk, Tanrı Haldi’nin Başkenti Van ve Çevresine Tarihi ve Arkeolojik Bir Bakış, İstanbul, 1996. Hacıbekiroğlu, Erol, Van Yöresi Derlemesi, Ankara, 1992. Halaçoğlu, Yusuf, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara: TTK, 2001. Halaçoğlu, Yusuf, Ermenilerin Suriye’ye Nakli: Sürgün mü, Soykırım mı, Belgeler, Ankara, 2005. Hamilton, J. Arnott, Byzantine Architecture and Decoration, Londra, 1934. Hammer, Joseph Von, Osmanlı Devleti Tarihi, neş. Mümin Çevik ve Erol Kılıç, c. IV, VI ve X, İstanbul, 1985. Haupt, C. F. Lehmann, Armenien Einst und Jetzt, c. I/1, Berlin, 1926. Haupt, C. F. Lehmann, Armenien Einst und Jetzt, c. II/2, Berlin, 1931. Haupt, C. F. Lehmann, Das Urartaisch, Childisce, 1921. Haupt, C. F. Lehmann, Geschichte des alten Orients, 1925. Haupt, C. F. Lehmann, Materialien zur älteren Geschichte Armeniens und Mesopotamiens, Berlin, 1907. Haupt, C. F. Lehmann, Materialen zur älteren Geschicte Armeniens, Abhandlungen der königlichen Gesellshaft der Wissenschafen zu Göttingen, c. IX/3, Berlin, 1906. Haupt, C. F. Lehmann, Die Abhandlungen, Gesellschaft Armenien und Einst und Jetzt, Berlin, 1910.
698
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Hauptmann, Kleises, Topographische Karte von Urartu, Berlin, 1976. Hocaoğlu, Mehmed, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul, 1976. Hommaire, de Hell, Voyage en Turque et en Perse, c. I-II, Paris, 1885. Honigmann, Ernest, Bizans Devleti’nin Doğu Sınırları, çev. Fikret Işıltan, İstanbul, 1970. Hovannisian, Richart G., Armenian Van/ Vaspurakan, California, 2000. Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, c. I-II, Ankara, 1998. Işık, Fahri, Die Offenen Felsheiligtümer Urartus und Ihre Beziehungen zu Denen der Hethiter und Phryger, Roma, 1995. İlter, Erdal, Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1880), Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1988. İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, İstanbul, 1993. İpşiroğlu, M. Şevket, Die Kirche von Achtamar, Berlin, 1963. Iwnchian, Khosrou Tiwt, Armanians in Van, Turkey Province, 1974. Jaubert, Amedee, Voyage en Armenie et en Perse Fait dans les annees (1805-1806), Paris, 1821. Kantarcı, Şenol, Ermeni Sorunu El Kitabı, Ankara 2002. Kantarcı, Şenol, Ermeni Sorunu, Pencereden Bakmak Ya da Manzaranın Bütününü Görmek, Isparta, 2005. Karabekir, Kazım, İstiklal Harbimiz, İstanbul, 1988. Karabekir, Kazım, Ermeni Dosyası, İstanbul, 1995. Karabekir, Kazım, Gizli Harp İstihbarat, haz. Emrullah Tekin, İstanbul, 1998. Karabekir, Kazım, Hayatım, haz. Faruk Özerergin, İstanbul, 1995. Karaca, Ali, Anadolu Islahatı ve Ahmet Şakir Paşa (1838-1899), İstanbul, 1993. Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi: Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri 1876-1907, Ankara, 1983. Karal, Enver Ziya, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı, Ankara, 1943. Karamağaralı, Beyhan, Koç, Koyun ve At Şeklindeki Mezartaşları, Anadolu’da Türk Mührü Ahlat, Ankara, 1993. Karamağaralı, Beyhan, Ahlat Mezar Taşları, Ankara, 1972. Kari, Kemal, Anadolu’nun Doğu ve Cenup Doğusu, İstanbul, 1927. Kavaklı, Ersin ve Ali M. Dinçol, Van Bölgesinde Bulunmuş Yeni Urartu Yazıtları, İstanbul, 1978. Kavaklı, Ersin ve Veli Sevin, Bir Erken Demir Çağ Nekropolü-Van/ Karagündüz: An Early Iron Age Cemetery, İstanbul, 1996. Kayaçelebi, Kaya, Doğunun Yıldızı Van, İstanbul, 1990. Kellner, H. J., Urartu Ein Wiederentdeckter Rivale Assyriens, Münih, 1976. Khorenats, Moses, History of Armenians, Londra, 1978. Kılıç, Orhan, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548-1648), Van, 1997. Kınal, Füruzan, Eski Anadolu Tarihi, Ankara, 1962. Kırzıoğlu, Fahrettin, Her Bakımdan Türk Olan Kürtler, 1964. Kırzıoğlu, Fahrettin, Kürtler’in Kökeni, 1963.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
699
Kieser, Hans Lukas, Iskalanmış Barış: Doğu Vilayetlerinde Misyonerlik, Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, çev. Atilla Dirim, İstanbul, 2005. Kinneir, J. M. D, Journey Through Asia Minor, Armenia and Koordistan in The Marches Of Alexander and Retreat of Ten Thausand, Londra, 1818. Knapp, Grace Hipley, The Mission at Van, 1913. Kocabaşoğlu, Uygur, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika: XIX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Misyoner Okulları, İstanbul, 1989. Kodaman, B. ve A. Çay, Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, 1985. Kodaman, Bayram, Şark Meselesi Işığı Altında Sultan II. Abdülhamid’in Doğu Anadolu Politikası, İstanbul, 1983. Korganoff, General G., La Participation des Armeniens a’ la Guerre Mondiale Sur le Front du Caucase 1914-1918, Paris, 1927. Korfmann, M., Tilkitepe, Tübingen, 1982. Köker, Ahmet Hulusi (ed.), Vanî mehmed Efendi (?-1685), Kayseri, 1998. Kökten, Kılıç, Van Bölgesi Prehistorik Araştırmaları, İstanbul, 1961. Krautheimer, Richard, Early Christian and Byzantine Architecture, England, 1965. Kroll, S., Archäologie entdeckt Geschichte Urartu das Reich am Ararat, Hamburg, 1979. Kuralkan, Ahmet, Van Kurtuluş Destanı, Van, 1948. Kuran, Abdullah, Anadolu Medreseleri, c. I, Ankara, 1969. Kuran, Abdullah, Mimar Sinan, İstanbul, 1986. Küçük, Cevdet, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, İstanbul, 1984. Kütükoğlu, Bekir, Osmanlı-İran Siyasi Münasebetleri I (1578-1590), İstanbul, 1962. Lake, K., Newsletters and Reports of the American Expedition of Van 1938-1939, ts. Lassus, Jean, The Early Christian and Byzantine World, Londra, 1966. Laurent, Joseph, Byzance et les Turcs Seldjoucides Dans l’Asie Occidentale, Paris, 1913. Laurent, Joseph, l’Armenia Entre Byzance et l’Islam Depuis la Conquete Arabe Juspuen 886 , Paris, 1919. Lavaro, A. H., Discoveries in the Ruins of Niniveh and Babylon, with Travels in Armenia, Londra, ts. Lepsius, Johannes, Deutschland und Armenien 1914-1918 Sammlung Diplomatischer Aktenstücke, Potsdam, 1919. Leyard, A. H., Discoveries in the Ruins of Nineveh and Babylon with Travels in Armenia, Kurdistan, Londra, 1853. Loon, M. N. Von, Urartian Art, İstanbul, 1966. Lynch, H. F. B., Armenia, Beyrut, 1967. Mahari, Gowrgen, Van Turkey (Province) History-Fiction, 1966. Maleville, Georges de, La Tragédie Arménienne de 1915, Paris, 1988. Maleville, Georges de, Sözde Ermeni Trajedisi, çev. Galip Üstün, İstanbul, 1991. Mango, Cyril, Byzantine Architecture, New York, 1976. Mani, Yaşua, 494-507 Yıllarında Urfa-Amid Ve Güneydoğu Anadolu Vakaları, Bizans-Sasani Savaşları, İstanbul, 1958.
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
700 Mansel, Arif Müfit, Bibliyografya, Ankara, 1948. Mansel, Arif Müfit, Urartu Tarihi ve Medeniyeti, ts.
Markavart, J., Südarmenian und die Tigrisquellen nach Griechischen und Arabishen Geographen, Viyana, 1930. Marr, I. J. ve I. A. Orbelli, Archeologistscheskaja Ekspedicia 1916, q.u.Van, Petrograd, 1922. Maumann, Rudolf , Eski Anadolu Mimarlığı, çev. Beral Marda, Ankara, 1975. Maxwell, K. R., Bzantian Bronzes in Erus Can Tonips, Iraq, 1950. Mayevski, V. T., Van Tarihi ve Kürtler Hakkında Tetebbuat, İstanbul, 1928. Mazetti, H., Zur Geographie von Kurdistan Petermans Mitteilungen, 1912. McCarthy, Justin, Müslümanlar ve Azınlıklar: Osmanlı Anadolusu’nda Nüfus ve İmparatorluğun Sonu, çev. Bilge Umar, İstanbul, 1998. McCarthy, Justin, Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarına Karşı Yürütülen Ulus Olarak Temizleme İşlemi 1821-1922, çev. Bilge Umar, İstanbul, 1998. Melikisvili, G. A., Urartskie Klonoobraznye Nadpisi, Moskova, 1960. Meriç, R. Melül, Mimar Sinan, Hayatı, Eserleri, Mimar Sinan’ın Hayatının Eserlerine Dair Metinler, Ankara, 1965. Metin, Halil, Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olaylar, İstanbul, 1997. Metzger, Henri, Anatolia, c. II, Cenevre, 1969. Meyer, Ed, Geschichte des Altertums, 1931. Meyer, G. R., “Ein Neuentdeckter Urartaischer Brustschmück”, Das Altertum, c. I-IV, 1955. Miroğlu, İsmet, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), Ankara, 1990. Musul- Van, Musul-Halep Seyahatleri, çev. Yusuf Ziya, İstanbul, 1331. Mutlu, Şamil, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul, 2005. Mülayim, Selçuk, Van Ulu Camii Süsleme Özellikleri, Ankara, 1992. Mülayim, Selçuk, Anadolu Türk Mimarisinde Geometrik Süslemeler, Selçuklu Çağı, Ankara, 1982. Münir Süreyya Bey, Ermeni Meselesinin Siyasi Tarihçesi (1877-1914), Ankara, 2001. Nalbantoğlu, İlhami, GAP ve DAP Projeleri Çerçevesinde Van Gölü Havzası, Ankara, 1993. Nauman, Rudolf, Eski Anadolu Mimarlığı, Ankara, 1975. Nizamüddin Şami, Zafername, çev. Necati Lugal, Ankara, 1949. Noyan, Mustafa, Van Tarihine Methal: I. Sardur’un Kitabeleri, İstanbul, 1941. Onal, Sami, Sadettin Paşa’nın Anıları: Ermeni-Kürt Olayları (Van-1896), İstanbul, 2003. Oppenheim, Leo, Ancient Mesopotamia, Chicago, 1977. Orhonlu, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbend Teşkilatı, İstanbul, 1990. Ostrogersky, George, Bizans Devleti Tarihi, Ankara, 1981. Otto-Dorn, Katharina, Turkisch-Islamisches Bildgut in den Figurenreliefs von Achthamara, Ankara, 1962. Otto-Dorn, Katharina, Turkishe Keramik, Ankara, 1957. Ögel, Bahaeddin (Hakkı Dursun Yıldız, M. Fahrettin Kırzıoğlu, Mehmet Eröz, Bayram Kodaman ve M. Abdulhalûk Çay), Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, II. Bölüm, Ankara, 1986.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
701
Öğün, Baki, Die Urartaischen Paläste und die Bestattungsbräuche der Urartaer, Palast und Hütte, Mainz, 1982. Öğün, Baki, Van’da Urartu Sulama Tesisleri ve Şamran (Semiramis) Kanalı, Ankara, 1970. Öğün, Baki, Kurze Geschichte der Augsgraburgen in Van und die Turkishe, Oxford, 1984. Öğün, Tuncay, Unutulmuş Bir Göç Trajedisi Vilayet-i Şarkiye Mültecileri (1915-1923), Ankara, 2004. Öke, M. Kemal, Ermeni Meselesi, İstanbul, 1986. Ökse, Necati, Van Gölü Fırat Nehri Çevresinde Yaşayan Türkler, Ankara, 1976. Önal, Sami, Saadettin Paşa’nın Anıları Ermeni-Kürt Olayları (Van, 1896), İstanbul, 2004. Öney, Gönül, Akdamar Kilisesi, Ankara, 1990. Öney, Gönül, Beylikler Devri Sanatı - XIV. ve XV. Yüzyıl (1300-1453), Ankara, 1989. Özer, Ahmet, Doğu Anadolu’da Aşiret Düzeni, İstanbul, 1990. Percy, M. P. Early, Hinglands of Asiatic Turkey, Londra, 1901. Perk, Kadri, Cenup Doğu Anadolu’nun Eski Zamanları, İstanbul, 1943. Pietschmann, Victor, Durch Kurdische Berge und Armenishe Städte, Viyana, 1940. Piotrovskh, Boris B., The Ancient Civilization of Urartu, Londra, 1969. Piotrovskh, Boris B., Eastern Anatolia, Moskova, 1985. Piotrovskh, Boris B., Urartu: The Kingdom of Van and Its Art, Londra, 1976. Piotrovskh, Boris B., Vanskae Tgorstue, Moskova, I959. Piotrovskh, Boris B., Urartu, Münih, 1980. Pitcher, Donald Edgar, An Historical Geography of the Ottoman Empire, Leiden, 1972. Porterfield, Amanda Mary, Lyon and Mount Holyke Missionaries, Oxford University Press, 1997. Poullet, Nouvelles Relations du Levant, c. II, Paris, 1868. Reychman, Jan, Historia Turcji, Polanya, 1973. Rice, Talbot David, Art of the Byzantine Era, Londra, 1963. Runciman, Stevan, Haçlı Seferleri Tarihi, c. I, çev, Fikret Işıltan, Ankara, 1989. Sabis, Ali İhsan, Harb Hatıralarım, c. II, Ankara, 1951. Sadık, M., Van-Bitlis Vilayetleri, [Rusçadan çevrilmiştir], İstanbul, 1930. Sagona, A.G., The Caucasia Region in the Early Bronze Age, Oxford, 1984. Sakarya, İhsan, Belgelerle Ermeni Sorunu, Ankara, 1984. Salvini, M., Nairi E. Ur (U) Atri, Roma, 1967. San, M. Salih, Doğu Anadolu ve Muş’un İzahlı Kronolojik Tarihi, Ankara, 1966. Sanjian, K. Avides, The Armenian Communities in Syria under Ottoman Dominion, Massachusetts, 1965. Saraçoğlu, H., Doğu Anadolu, İstanbul, 1956. Saray, Mehmet, Türk-İran Münasebetlerinde Şiiliğin Rolü, Ankara, 1990. Sargisian, N., Voyage en Petite et en Grande Armanie, Venice, 1864. Sawget, Inscriptions Arasez Voyages Archeologigues Dansla Turguie Oriantale, Paris, 1940. Sayce, A. H., The Kingdom of Van (Urartu), 1929. Sayce, A. H., The Cuneiform Inscriptions of Van, Graz, 1882.
702
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Schemsi, Kara, Turcs et Armeniens Devant l’Histoire, Cenevre, 1919. Schmökel, Hartmut, Kulturgeschichte des Alten Orient - Mesopotamien Hethiterreich Syrien-Palastina Urartu, Stuttgart, 1961. Sefrastian, Kurds and Kurdistan, Londra, 1948. Seidl, Ursula, Bronzekunst Urartus, Mainz, 2004. Sekban, M. Şükrü, Kürt Meselesi, İstanbul 1944. Sevinç, Necdet, Arşiv Belgeleriyle Tehcir: Ermeni İdeaları ve Gerçekler, Ankara, 2003. Shaw, Stanford ve Ezel Kural, History of The Ottoman Empire and Modern Turkey, Cambridge University Press, 1977. Sevgen, Nazmi, Anadolu Kaleleri, Ankara, 1960. Sevgen, Nazmi, Anadolu Kaleleri, c. II, Ankara, 1960. Sevgen, Nazmi, Doğu Ve Güneydoğu Anadolu’da Türk Beylikleri (Osmanlı Belgeleri İle Kürt Türkleri Tarihi), Ankara, 1982. Sevgen, Nazmi, Van Ovasında Yeni Urartu Merkezleri, 1984. Sevim, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi (Başlangıçtan 1086’ya Kadar), Ankara, 1988. Sevim, Ali, Genel Çizgileriyle Selçuklu Ermeni İlişkileri, Ankara, 1983. Sevin, Veli, Van: Ernis (Ünseli) Nekropolü Erken Demir Çağ Çanak Çömlekleri, İstanbul, 1996. Sevin, Veli, Van-Karagündüz Höyüğü Kazıları: 1997 Yılı Çalışmaları, Ankara, 2000. Sevin, Veli, Van-Karagündüz: Bir Erken Demirçağ Nekrepolü, İstanbul, 1996. Sevin, Veli, Son Tunç/Erken Demir Çağı Van Bölgesi Kronolojisi: Kökeni Aranan Bir Devlet: Urartu, Ankara, 2005. Shiel, J., Journey from Tebriz through Kurdistan, Londra, 1838. Sinclair, T. A., Eastern Türkey: An Architectural and Archaological Survey I, Londra, 1987. Sinemoğlu, Nermin, Sanat Tarihi: Tarih Öncesinden Bizansa, İstanbul, 1984. Southgate, H., Tour Through Armenia Kurdistan Persia and Mesopotamia, New York, 1840. Sözen, Metin, Anadolu Kentleri, İstanbul, 1971. Sözen, Metin, Anadolu Medreseleri (Selçuklu ve Beylikler Devri): Açık Medreseler, c. I, İstanbul, 1972. Sözen, Metin, Anadolu Medreseleri (Selçuklular ve Beylikler Devri): Kapalı Avlulu Medreseler, c. II, İstanbul, 1972. Sözen, Metin, Anadolu’da Akkoyunlu Mimarisi, İstanbul, 1981. Sözen, Metin, The Evolution of Turkish Art and Architecture, İstanbul, 1987. Sözen, Metin, Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İstanbul, 1975. Stone, F. A., Academies For Anatolia, University Press of America, 1984. Süleyman Sabri Paşa, Safevi Devleti’nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türkleri’nin Rolü, Ankara, 1976. Süleyman Sabri Paşa, Van Tarihi ve Kürt Türkleri Hakkında İncelemeler, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1982. Sümer, Faruk, Karakoyunlular, Ankara, 1984.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
703
Sümer, Faruk, Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Ankara, 1990. Sümer, Faruk, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Ankara, 1976. Süslü, Azmi, Armenian Massacres in Van, Bitlis, Muş and Kars: Interwiev with Witnesses, Ankara, 1994. Süslü, Azmi (der.), Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, Ankara, 1987. Süslü, Azmi, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara, 1990. Süslü, Azmi, Öğün, G., Serdar, M. Törehan haz., Van, Bitlis, Muş ve Kars’taki Ermeni Katliamları - Belgeler, Ankara, 1994. Şaşmaz, Musa, British Policy and The Application of Reform for The Armenians in Eastern Anatolia, 1877-1897, Ankara, 2000. Şeker, Mehmet, Fetihlerle Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması, Ankara, 1985. Şimşir, Bilal, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856-1880), çev. Şinasi Orel, Ankara, 1986. Talay, Aydın, Bizim Eller Van, İstanbul, 1988. Talay, Aydın, Yıkılan Bir Şehrin Anatomisi, Van, 1996. Talay, Aydın, Van Albümü, Van, 1997. Tarhan, M. Taner, The Old City of Van and The Van Fortrest, İstanbul, 1986. Tarhan, M. Taner ve Veli Sevin, Van Kalesi ve Eski Van Şehri, Ankara, 1991. Tarhan, M. Taner, Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazıları 1990 Yılı Çalışmaları, Ankara, 1994. Taylor, G., Travel in Kürdistan , Londra, 1868. Tekin, Rahmi, Ahlat Tarihi, İstanbul, 2000. Tekin, Zeki, İbn-i Nuh Van Tarihi: Metin, İnceleme, Van, 2003. Texier, Charles, Description de l’Armenie la Perse et la Mesopotamie I, Paris, 1842. Texier, Charles, Little Asia, ts. Thierry, J. ve P. Dian Donabe, Armenian Art, New York, 1989. Thierry, J., Manastere: Armenians du Vaspurakan VIII, Paris, 1969. Tızlak, Fahrettin, Van Gölü’nde Vapur İşletme Teşebbüsleri (1879-1907), Ankara, 2001. Tokarski, N., l’Architecture Armenienne du IV au XIV e Siecle, Erivan, 1961. Top, Mehmet, Hoşap’taki Mahmudi Beylerine Ait Mimari Eserler, Ankara, 1998. Tori, Kürtlerin Ortaçağ ve Yeniçağ Tarihi, İstanbul, 2001. Tosun, Mebrure ve Kadriye Yalvaç, Sümer, Babil, Asur Kanunları ve Ammişaduga Fermanı, Ankara, 1975. Tuncer, O. Cezmi, Anadolu Kümbetleri, Ankara, 1992. Tunç, Gülgün, Taş Köprülerimiz, Ankara, 1978. Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1980. Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1971. Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Ankara, 1965. Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye: Siyâsi Tarih, Alparslan’dan Osman Gaziye (1071-1318), İstanbul, 1971. Turan, Osman, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara, 1958.
704
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Turan, Osman, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi, c. I, V. Bölüm, İstanbul, 1985. Turan, Şerafettin, Kanunî’nin Oğlu Şehzâde Bayezid Vak‘ası, Ankara, 1961. Türkoğlu, Cavit, Tarihte Van, İstanbul: Nur Ofset, 1969. Türközü, Halil Kemal, Türkmen Ülkesi (Doğu Anadolu) Adı ve Emperyalizmin Etkileri, Ankara, 1985. Türközü, Halil Kemal, Osmanlı ve Sovyet Belgeleriyle Ermeni Mezalimi, Ankara, 1995. Türközü, Halil Kemal, Eski Erciş-Çelebibağ Mezarlığı ve Mezar Taşları, Ankara, 2000. Uluçam, Abdüsselam, Ortaçağ ve Sonrasında Vangölü Çevresi Mimarlığı I, Van, Ankara, 2000. Umar, Bilge, Türkiye Halkının Orta Çağ Tarihi: Türkiye Türkleri Ulusunun Oluşması, İstanbul, 1998. Unger, Eckhard, Reliefstile Adadniraris III. Aus Saba’a und Semiramis, İstanbul, 1941. Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi (Dün-Bugün-Yarın), İstanbul, 1987. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Anadolu Beyliklerinin Kara Ve Akkoyunlu Devletleri’nin Kuruluşları ve Siyasi Hayatları İle Bunlar Zamanındaki Devlet Teşkilatı Fikir Hareketleri ve İktisadi Hayat, Ankara, ts. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, c. II/1-2, III/1-2, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1983. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, Ankara, 1969. Ülgen, Ali Saim, Van Hüsrev Paşa Camii Cephe ve Kesit, 1951. Ülgen, Ali Saim, Van Hüsrev Paşa Camii ve Medresesi Planı, 1949. Ünal, Mehmet Ali, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara, 1989. Ünsal, Behçet, Mimari Tarihi, c. I, İstanbul, 1973. Ürgüp, Fikret, Van, İstanbul, 1960. Vahapoğlu, M. Hidayet, Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları (Yönetimleri Açısından), Ankara, 1990. Vahramian, H. ve S. Nersesian, Der, Aghtamar, Milano, 1974. Vandemir, Baki, Büyük Harpte Kafkas Cephesi, İstanbul: Askeri Basımevi, 1933. Van Gölü ve Fırat Nehri Çevresinde Yaşayan Türkler, Ankara: Genel Kurmay Basımevi, 1976. Vanlı, İ. Şerif, Batılı Gezginlerin Gözüyle Kürtler ve Kürdistan, İstanbul, 1978. Vanloon, M. N., The Plec of Urartu in the First Millennium B.C. Trade, Iraq, 1977. Vanloon, M. N., Urartian Art, İstanbul, 1969. Vaspowpatan, Van–Turkey (Province) History, 1930. Vitalcuinet, Van Kurtuluşunun 32. Yıldönümü Van Tarihi, İstanbul: Ebuzziya Matbaası, ts. Wartke, R., Urartu, Mainz, 1993. Wartke, R., Toprakkale, Berlin, 1990. Yalçın, Osman, Van-Hakkari, İstanbul, 1961. Yaman, Abdullah, Ermeni Meselesi ve Türkiye, İstanbul, 1973. Yazıcıoğlu, A. Cüzeyri, Van’ın Tarihi Kitabeleri, Ankara, 1957.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
705
Yeğinata, S. İzzettin, Büyük Harbin Başında II. İhtiyat ve Nizamiye Süvari Tümeni Cenup Aras Müfrezesinin Muharebeleri, İstanbul: Askeri Basımevi,1939. Yıldırım, R., Urartu İğneleri, Ankara, 1989. Yıldız, Hakkı Dursun, İslamiyet ve Türkler, İstanbul, 1980. Yıldız, Hakkı Dursun, Abbasiler Devrinde Türk Kumandanları, Ankara, 1965. Yinanç, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri I, Anadolu’nun Fethi, İstanbul, 1944. Yinanç, Mükrimin Halil ve Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi: Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, Ankara, 1989. Yumul, Arus ve Rıfat N. Balli, Ermeni ve Yahudi Cemaatlerinde Siyasal Düşünceler, c. I, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002. Yücel, Yaşar, Timur’un Ortadoğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçları (1393-1402), Ankara, 1989. Zimansky, Paul E., Ancient Ararat A Handbook of Urartian Studies, New York, 1998.
B. Makaleler Abdülkadiroğlu, Abdülkerim, “Ermeni Katliamını Sergileyen Bir Belge Daha”, Türk Kültürü, Temmuz 1991, c. XXIX, sy. 339, s. 430-435. Abdülkadiroğlu, Abdülkerim, “Van-Vatan İçin Ayrı Bir Vatan”, İkinisan Gazetesi, [“Arasıra” Köşesi], 5 Ocak 1990. Açıkses, Erdal, “Harput’tan Amerika’ya Göç Eden Türkler”, Müdafaa-i Hukuk Dergisi, [Müdafaa-i Hukuk Vakfı Yayınları], 2003. Açıkses, Erdal, “Türk Amerikan Münasebetlerinin Değerlendirilmesi”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, c. XIII, s. 542-557. Ahunbay, Zeynep, “Mimar Sinan’ın Eğitim Yapıları, Medreseler, Darulkurralar, Mektepler”, Mimarbaşı Koca Sinan Yaşadığı Çağ ve Eserleri, 1988, s. 239-339. Akozan, Feridun, “Türk Han ve Kervansarayları”, Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, 1963, sy. 1, s. 133-167. Akşener, Haşmet Sırrı, “Jules Raurens’in Türkiye Yolculuğu”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 15, s. 4-6. Akurgal, Ekrem, “Urartaische und Altiranische Kunstzentren”, Anadolu Araştırmaları, 1977, sy. 4-5, s. 275-286. Arıcı, Metin, “Akdamar Adası”, Vanlılar’ın Sesi Dergisi, 1993, sy. 7, s. 6. Arık, M. Oluş, “Erken Devir Anadolu Türk Mimarisinde Türbe Biçimleri”, Anatolia, 1967, sy. 2, s. 57-100. Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, sy. 85, vesika 2003. Aslanapa, Oktay, “Halime Hatun Kümbeti İle İlgili”, Yıllık Araştırmalar Dergisi, 19561957, sy. 1, s. 104-113. Aslanapa, Oktay, “1970 Temmuz Van Ulu Camii Kazısı”, Sanat Tarihi Yıllığı, 1971, sy. 4, s. 1-15. Aslanapa, Oktay, “Kazısı Tamamlandıktan Sonra Van Ulu Camii”, Sanat Tarihi Yıllığı 1972-1973, 1973, sy. 5, s. 1-25. Aslanapa, Oktay, “Doğu Anadolu’da Kara-Koyunlu Kümbetleri”, Yıllık Araştırmalar, AÜİF, 1957, sy. 1, s. 105-109.
706
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Aşan, M. Beşir, “Van Yöresi Üzerine Yapılan Tarih Araştırmaları ve Bazı Düşünceler”, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1993, sy. 87, s. 147-161. Atar, Yıldız, “Van Kalesinde Bir Gezinti”, Dünyada Van Dergisi, 1997, sy. 7, s. 22-25. Ateş, İbrahim, “Şam Ümeyye Cami ve Vakfiyesi”, Vakıflar Dergisi, 1978, sy.12, s. 27-90. Aycan, Ünsal, “Doğu İllerimizden Van’da Folkler Çalışmaları”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, 1961, sy. 6, s. 142-144. Aytekin, Osman, “Van İlinde Kümbetler, Anıt Mezarlar”, Kültür ve Sanat, 1996, sy. 32, s. 28-30. Aytekin, Osman, “Van’dan Kaçırılan Tarih Hazineleri”, Dünyada Van Dergisi, 1997, sy. 7, s. 8-11. Bakırer, Ömür, “Anadolu’da XIII. Yüzyıl Tuğla Minarelerinin Konumu, Şekil, Malzeme ve Tezyinat Özellikleri”, Vakıflar Dergisi, 1979, sy. 9, s. 334-364. Balkan, K., “Ein Urartaischer Tempel Auf Anzavurtepe Und Hier Entdeckte Inschriften”, Anatolica, 1960, sy. 5, s. 99-131. Bank, Jonathan J., “The Theory and the Practice of Missionary Indentification, 18601920”, Studies in the History of Missions, 1989, sy. 2, Barnett, R. D., “The Finds Of Urartian Bronzes At Altıntepe, Near Erzincan”, Anatolian Studies, 1953, sy. 3, s. 121. Barnett, R. D., “The Excavations of the British Museum at Toprakkale Van, Addent”, Iraq, 1954, sy. 16, s. 3. Barnett, R. D., “Urartu”, The Cambridge Ancient History, 1982, c. III, sy. 1, s. 314-371. Barnett, R. D., “The Hieroglyphic Writing of Urartu”, Götenbach Armağan Kitabı, 1974, s. 43. Barnett, R.D.-Watson, W., “Russian Excavations in Armenia”, Iraq, 1952, sy. 14, s. 135. Baş, Gülsen, “Van Müzesinde Sergilenen İki Mezar Taşı”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2002, sy. 3, s. 15-30. Başaran, Cevat “Doğu Anadolu Toplu Mezar Kazıları (Bulgu ve Belgelerle - Tarihî Gerçekler)”, Yeni Türkiye Dergisi- Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, 2001, s.1001-1012. Başaran, Sait, “Van Bölge Müzesinde İki Urartu Bakracı”, Anadolu Araştırmaları, 1979, sy. 7, s. 283-294. Başgelen, Nezih, “Doğu Anadolu’dan Demir Çağına Ait Bazı Yeni Bulgular”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Dergisi , c. II, sy. 28-31, s. 15-18. Başgelen, Nezih, “Höyükler-Tilkitepe”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Dergisi, 1978, c. I, sy. 1, s. 19. Başkan, Seyfi, “Anadolu Selçuklu ve Beylikleri Dönemi Türk Mimarlığında Türbe ve Kümbetler”, Kültür ve Sanat, 1989, sy. 3, s. 54-59. Başkan, Seyfi, “Türk Sanatı Üzerine Denemeler”, Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi (STAD), 1990, s. 89-97. Batur, Afife ve Selçuk Batur, “Sinan’a Ait Yapıların Listesi”, Mimarlık, Dergisi, 1967, sy. 49, s. 35-44. Bayhan, Ahmet Ali, “Van Müzesi Bahçesinde Sergilenen 1276 M. Tarihli Efrasiyaboğlu Kemaleddin Ebu’l Feth’e Ait Mezartaşı”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1992, sy. 3, s. 293-306.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
707
Baysal, Yusuf, “Anzavur’da Definecilerin Meydana Çıkardığı Urartu Eserleri”, Anadolu Araştırmaları, 1978, sy. 6. Belck, W., “Die Bewasserung der Ebene Van Bergri und der Bendimahi – Tschai”, Zeitschrift für Ethnologie, 1899, sy. 31, s. 247. Belli, Oktay, “2800 Yıldır Çalışan Sulama Kanalı”, Kültür ve Sanat, 1995, sy. 13, s. 53-57. Belli, Oktay, “Urartu Sanatının Sosyo Ekonomik Açıdan Eleştirisi Üzerine Bir Deneme”, Anadolu Araştırmaları, 1978, sy. 6, s. 356-368. Belli, Oktay, “Van Bölgesinde Bir Erken Demir Çağ Mezarlığı-Ernisevditepe”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 175-180. Belli, Oktay, “Aşağı ve Yukarı Anzaf Urartu Kaleleri Kazısı”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 201-209. Belli, Oktay, “Çavuştepe (Sardurihinili) Kazıları”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 210-216. Belli, Oktay, “Urartu Krallığının İkinci Başkenti Toprakkale (Rusahinili) Kazıları”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 223-227. Belli, Oktay, “Van Bölgesinde Urartu Krallığına Ait Çivi Yazılı Anıtsal Kaya Kapıları”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 386-393. Belli, Oktay, “Dünyanın En Büyük Hidrolik Uygarlığı; Urartular”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 394-402. Belli, Oktay, “Doğu Anadoluda Urartu Krallığı’na Ait Anıtsal Kaya İşaretlerinin Araştırılması”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 403-408. Belli, Oktay, “Doğu Anadolu’da Urartu Yol Şebekesinin Araştırılması”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 409-414. Belli, Oktay, “Urartu Krallığı Döneminde Van Bölgesi’nde İşletilen Taş Ocakları ve Atölyeleri”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 415-422. Belli, Oktay, “Giyimli (Hırkanis) Kazısı”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 19321999, 2000, s. 228-231. Belli, Oktay, “Oynar Yanaklıklı Urartu At Gemleri”, Anadolu Araştırmaları, 1983, sy. 9, s. 347. Belli, Oktay, “Van’da (Tuşpa) Bulunan Urartu Krallarına Ait Çivi Yazılı Zırh Göğüslükleri”, Anadolu Araştırmaları, 1983, sy. 9, s. 361-371. Belli, Oktay, “Untersuchungen zur Eisenmetallurgie in Hubiskia”, Anadolu Araştırmaları, 1986, sy. 10, s. 271-308. Belli, Oktay, “Van-Anzaf Urartu Kaleleri Kazısı”, Arkeoloji ve Sanat Dergisi, 1992, sy. 5455, s. 13– 28. Belli, Oktay, “Yoncatepe Kalesi ve Mezarlığı”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s.100-101. Belli Oktay, “Aşağı ve Yukarı Anzaf Kaleleri”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 85-87. Belli Oktay, “Anıtsal Kaya Yapıları”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 90-92. Belli, Oktay, “Kızların Mağarası”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Dergisi, 1979, sy. 1-2, s. 12-25. Belli, Oktay, “Van Bölgesinde Boyalı Mağara Resimleri, Kızların Mağarası”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Dergisi, 1979, sy. 4-5, s. 19-27. Belli, Oktay, “Doğu Anadoluda Yeni Arkeolojik Keşifler, Van Yedisalkım (Put) Köyü Boyalı Mağara Resimleri”, Tarih Dergisi, 1975, sy. 28-29, s. 1-40.
708
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Belli, Oktay, “New Light on the Earliest Art of Anatolia: Kızların Mağarası (The Cave of the Maidens)”, Turkish Treasures, 1978, sy. 2, s. 28-31. Belli, Oktay, “Eskiçağ ve Ortaçağda Doğu Anadolu Bölgesi’nde Bulunan Önemli Bronz Atölyeleri”, Semavi Eyice Armağanı, 1992, s. 3-96. Belli, Oktay, “Urartularda Totemcilik Sorunu”, Anadolu Araştırmaları, 1977, sy. 4-5, s. 172-212. Belli, Oktay ve A. M. Dinçol, “Hazine Piri Kapısı ve Aşağı Zivistan Taş Ocakları”, Anadolu Araştırmaları, 1982, sy. 8, s. 167-173. Belli, Oktay, ve Erkan Konyar, “Van-Yoncatepe Kalesi ve Nekropolü Kazıları”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 181-190. Benedict, W., “Hurrians and Urartians”, JAOS, 1960, sy. 8, s. 101. Biber, Hanifi, “Figürlü Artuklu Sikkeleri”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 12, s. 6-9. Biber, Hanifi, “Urartu Silahları”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s.106-107. Boran, Ali, “Van İç Kalede Osmanlı Yapılaşması”, Dünyada Van Dergisi, 2000, sy. 21-22, s. 18-23. Brant, “Noter of a Journey Through A Part of Kurdistan”, Journal of the Royal Geographical Society, 1840, sy. 10, s. 379. Burney, C. A., “A First Season of Excavations on the Urartian Citadel of Kayalıdere”, Anatolian Studies, 1966, sy. 16, s. 55-111. Burney, C. A., “Urartian Fortresses and Towns in the Van Region”, Anatolian Studies, 1957, sy. 7, s. 37-53. Burney, C. A., “Urartian İrrigation Works”, Anatolian Studies, 1972, sy. 22, s. 179-186. Burney, C. A., “Urartian Funerary Customs”, in The Archaeology of Death in the Ancient Near East, ed. Stuart Campell and Anthony Gren, 1995, s. 205-208. Burney, C. A., “The God Haldi and the Urartian Stade”, Nimet Özgüç Armağanı, ed. Machteld, J.-Mellink, Edith Porada and Özgüç, Tahsin, 1993, 107-110. Burney, C. A., “Planning for War and Peace in the Kingdom of Urartu”, in Nuove Fandazioni nel Vicino Oriente Antico: Realita e idiologia, ed. Stefania Mazzani, 1994, s. 299-307. Burney, C. A., “Eastern Anatolia in the Chalcolithic and Early Bronze Age”, Anatolian Studies, 1958, sy. 8. Bushara, M. N., “Significance of Linear Features and Volcanizm in the Tecnonic Development of the Lake Van Region, Eastern Turkey”, J. of Geodynamics, 1989, sy. 2, s. 17-38. Cantay, Gönül, “Ahlat ve Van’ın Şehir Kuruluşu”, Haluk Karamağralı Armağanı, 2002, s. 55-70. Civelek, Yakup, “Çelebi’nin Penceresinden Van”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 12, s. 1215. Çavuşoğlu, Rafet, “Van/Kalecik Urartu Gözlem Alanı ve Nekropolü”, Arkeoloji ve Sanat, 2005, sy. 120, s. 17-28. Çavuşoğlu, Rafet, “Van Müzesi’nden Urartu Savaş Sahneli At Göğüslük Parçası”, Anadolu Araştırmaları, 2004, sy. 17/2, s. 67-77. Çavuşoğlu, Rafet ve Mirjo Salvini, “The Urartian Rock Incription of Damla Köy (Erciş)”, Studi Micenei ed Egeo-Anatolici, 2003, sy. 45/2, s. 185-190.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
709
Çavuşoğlu, Rafet, “A Fragmentary Urartian Belt in the Diyarbakır Museum”, Studi Micenei ed Egeo-Anatolici, 2003, sy. 45/1, s. 21-26. Çavuşoğlu, Rafet, “Urartu Kemerleri”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 95. Çavuşoğlu, Rafet, “Rock-Cut Tomps and An Open-Air Shrine at Madavank, Eastern Turkey”, Ancient Near Eastern Studies, 2003, sy. 40, s.135-159. Çavuşoğlu, Rafet, “Haluk Perk Koleksiyonu’ndan İki Urartu Eseri”, Tuliya, 2005, sy. 1, s. 71-78. Çelik, Şenol, “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Van Tarihi”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, 1990, sy. 1, s. 260-272. Çilingiroğlu, Altan, “The Second Millennium Painied Pottery Tradition of the Van Lake Basin”, Anatolian Studies, 1984, sy. 34, s. 129-139. Çilingiroğlu, Altan, “Ayanis Kalesi”, Dünyada Van Dergisi, 1993, sy. 3, s. 6-9. Çilingiroğlu, Altan, “Dilkaya Höyüğü”, Dünyada Van Dergisi, 1997, sy. 6, s. 2-6. Çilingiroğlu, Altan, “Gaziantep Müzesindeki Van-Urmiye Boyalıları”, Arkeoloji Sanat Tarihi Dergisi, 1990, sy. 5, s. 25-44. Çilingiroğlu, Altan, “Sargon’un Sekizinci Seferi ve Bazı Öneriler”, Anadolu Araştırmaları, 1979, sy. 4-5, s. 235-271. Çilingiroğlu, Altan, “Yukarı Denizin Kıyısında Bir Başkent: Tuşpa (Van)”, Bilim Birlik Başarı, 1982, sy. 8, s. 18. Çilingiroğlu, Altan, “Mass Deportation in the Urartian Kingdom”, Anadolu Araştırmaları, 1983, sy. 9, s. 319-323. Çilingiroğlu, Altan, “Urartu Sur Duvarları Üzerine Düşünceler”, Arkeoloji Sanat Tarihi Dergisi, 1983, sy. 11, s. 28-37. Çilingiroğlu, Altan, “Van-Dilkaya Höyüğü Kazısı”, IX. Kazı Sonuçları Toplantısı (K.S.T.II), 1988, s. 229-248. Çilingiroğlu, Altan, “Ayanıs Kalesi Haldi Tapınağı”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 98-99. Çilingiroğlu, Altan, “Urartu Dini”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 114-115. Çilingiroğlu, Altan, “Van-Ayanis (Ağartı) Kalesi Kazıları”, XII. K.S.T.I, 1991, s. 201-209. Çilingiroğlu, Altan, “Van-Dilkaya Kazısı, 1990”, XIII. K. S.T.I, 1992, s. 403-423. Çilingiroğlu, Altan, “Van Gölü Havzasında M Ö. II. Bin Kültürüne Ait Bazı Veriler”, VI. K.S.T.I, 1984, s. 25-31. Demiriz, Yıldız, “Mimari Süslemede Renk Unsuru Olarak Kullanılan Keramik Çanaklar (Kızıl Camii)”, Sanat Tarihi Yıllığı (S T. Y.), 1973, sy. 5, s. 181-199. Demiroğlu, Faiz, “Van Abideleri”, Tarih Hazinesi, 1951, sy. 1-2, s. 553. Demiroğlu, Faiz, “Van Tarihi”, (1947 yılında 12 dosya halinde Van Özel İdaresine verilmiş ve basılmamıştır). Demiroğlu, Faiz, “Van’da Ulu Cami”, İkinisan Gazetesi, 7 Mart 1958, sy. 119. Demiroğlu, Faiz, “Van’da Ulu Cami”, İkinisan Gazetesi, 8 Mart 1958, sy. 120. Demiroğlu, Faiz, “Tarihi Mabedlerimizden Sinaniye Cami”, İkinisan Gazetesi, 30 Nisan 1958, sy. 163, s. 1-2. Demiroğlu, Faiz, “Hüsrev Paşa Cami”, İkinisan Gazetesi, 20 Mart 1958.
710
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Demiroğlu, Faiz, “Van Valileri”, İkinisan Gazetesi, 27-28 Mart 1958. Demiroğlu, Faiz, “Tarihi ve Ebedi Bahisler”, Van Gazetesi, 1945, sy. 2. Deyrolle, T., “Voyage Dans le Lazistan et l’Armenia (1869)”, Tour du Monde, 1876, sy. 1, s. 369. Diakonov, M., “Assiro-Vavilonskie Iztocniki Po Istaril Urartu”, Vestnik Drevnei Istari (VDI), 1951, c. II, s. 357. Dinçol, Ali, “Urartu Yazısı ve Dili”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 112-113. Dinçol, A. M., “Çavuştepe Kazısından Çıkan Yazıtlı Küçük Buluntular”, Anadolu Dergisi, 1974, sy. 18, s. 103. Dinçol, A. M. ve Ersin Kavaklı, “Van Bölgesi Müzesinde Bulunan Yazıtlı Bir Urartu Boncuğu”, Anadolu Araştırmaları, 1980, sy. 8, s. 231-235. Dinçol, A. M. ve Ersin Kavaklı, “Van Bölgesinde Bulunmuş Yeni Urartu Yazıtları”, Anadolu Araştırmaları, 1978, sy. ek 1, s. 303-316. Dinçol, A. M. ve Belkıs Dinçol, “Doğu Anadolu’da Urartu Yazı Belgelerinin Araştırılması”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 369-370. Ercan, Yavuz, “Osmanlı İmparatorluğunda Gayrimüslimlerin Ödedikleri Vergiler ve Bu Vergilerin Doğurduğu Sosyal Sonuçlar”, Belleten, 1991, c. LV, sy. 213, s. 371-391. Erzen, Afif, “Çavuştepe, Yukarı Kale ve Toprakkale 1976 Dönemi Kazıları”, Anadolu Araştırmaları, 1977, sy. 4-5, s. 1-25. Erzen, Afif, “Çavuştepe 1961-1982”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Dergisi, 1983, sy. 34, s. 6-11. Erzen, Afif, “Van-Çavuştepe Kazısında İkinci Bir Urartu Tapınağı”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Dergisi, 1978, c. I, sy. 2, s. 5-6. Erzen, Afif, “Untersuchungen in der Urartäischen Stadt Toprakkale bei Van in den Jahren 1959-1961”, Archaologischer Anzeiger, 1962, s. 383-414. Erzen, Afif, “Van Kalesi ve Van Şehri’nin Tarihi Çevre Bakımından Korunması Hakkında”, MTRE Bülteni, 1975, sy. 4, s. 43-45. Erzen, Afif, “Van Kalesi Kazısı 1973 Çalışmaları”, Belleten, 1974, c. XXXVIII, sy. 151, s. 549. Erzen, Afif, “Van Kalesi Kazısı 1973 Çalışmaları”, Belleten, 1975, c. XXXIX, sy. 155, s. 561. Erzen, Afif, “Van Kalesi Kazısı 1975 Çalışmaları”, Belleten, 1976, c. XL, sy. 160, s. 714-715. Erzen, Afif, “Van Bölgesi Urartu Kazıları”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi, 1983, c. II, sy. 2, s. 3435. Erzen, Afif, E. Bilgiç, Y. Boysal ve B. Öğün, “Toprakkale Kazı Heyetinin 1961 Yılı Kısa Çalışma Raporu”, Türk Arkeoloji Dergisi, sy. 11, s. 30-32. Eyice, Semavi, “Hüsrev Paşa Külliyesi”, DİA, 1999, c. XIX, s. 46-48. Fendoğlu, Tahsin, “ABD’nin Misyonerleri ve Osmanlı Devleti”, Türkler, 2002, c. XIV, s. 189-196. Forbes, Thomas B., “Urartian Architecture”, BAR International Series 170, 1983, s. 285287. Friedrich, Johannes, “Die Keilinschriften des Urartäischen Kandelabers”, Zeitschrift der Deutschen Morganlandischen Gesellschaft, 1961, s. 285-287. Gallner, J. C., “New Ornithological Observations in the Region of Van Turkey”, Alavde, 1976, c. XLIV, sy. 2, s. 111-118.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
711
Gelati, R., “Milocene Marine Sequence From the Lake Van Area Eastern Turkey”, Paleontol Stratiger, 1975, c. LXXXI, sy. 4, s. 477-490. Göksoy, Hasan Ali, “Anadolu Fatihleri ve Ahlat”, İlgi, 1979, c. XII, sy. 26. Göyünç, Nejat, “Van”, İA, 1986, c. XIII, s. 194-202. Göyünç, Nejat, “Osmanlı Devletinde Taşra Teşkilâtı (Tanzimat’a Kadar)”, Osmanlı (Teşkilât), 1999, c. VI, s. 77-88. Grammont, Jean ve Bacque, Louis, “Un Plan Ottoman Inedit de Van Au XVII. Siecle”, Osmanlı Araştırmaları, 1981, sy. 2, s. 97-122. Günel, F. Mine, “Eski Van Ulu Camii’ne Ait Mihrap Parçasının Korunması Çalışmaları”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1993, sy. 3, s. 269-282. Gültekin, Osman, “Mimar Sinan ve Eserleri (1489-1589)”, Türk Kültürü, 1973, s. 150-152. Harvey, John N., “The Origins of Gothic Architecture Some Further Thoughts”, The Antiquaries Journal, 1968, c. XLVIII, Kısım 1, s. 87-99. Hauer, J., “Rotatorien Aus Dem Plankton Des Van-Sees”, Arch. F. Hydrobiol, 1957, c. LIII, sy. 1, s. 23-29. Hermann, H. V., “Urartu und Griechenland”, Jahrbuch des Deutschen Archaologischen Instituts, 1966, s. 31. İlgen, Ali Sami, “Hoşap (Mahmudiye) Kalesi”, İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1953, c. II, sy. 4, s. 83-88. İnalcık, Halil, “Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti Üzerinde Bir Tetkik Münasebetiyle”, Belleten , 1951, c. XV, sy. 60, s. 629-684. Kafesoğlu, İbrahim, “Doğu Anadolu’ya İlk Selçuklu Akını ve Tarihi Ehemmiyeti”, Fuat Köprülü’ye Armağan, 1953, s. 600. Kantarcı, Şenol, “Tarihi Boyutuyla Ermeni Sorunu”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, 2003, sy. 38, Kantarcı, Şenol, “Van’da Ermeni İsyanları (1896-1915)”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, 2002. Karaca, Yalçın, “Çarpanak Adası”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 10, s. 28-32. Karaca, Yalçın, “Taşın Dile Geldiği Yer; Akdamar Adası”, Dünyada Van Dergisi, 1999, sy. 17, s. 1-13. Karaca, Yalçın, “Adır Adası”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 11, s. 4-8. Karahan, Recai, “Kırkdeğirmenler”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 14, s. 3-6. Karahan, Recai ve Metin Yerli, “Van Müzesinde Bulunan Van-Hakkari Yöresine Ait Kilim Örnekleri”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2000, sy. 1, s. 17-31. Karpat, Kemal, “Ottoman Population Records and the Census of 1881/1882-1893”, International of Journal Middle East Studies, 1978, c. IX, sy. 2. s. 237-274. Kavaklı, Ersin, “Van Bölgesi’nin Arkeolojik Tarihi-Van Müzesi”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 14, s. 22-26. Kavaklı, Ersin, “Koyun ve Koç Biçimli Mezar Taşları”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 11, s. 28-31. Kavaklı, Ersin, “Van’ın Tarihi Kalıntıları”, Vanlıların Sesi Dergisi, 1992, sy. 1, s. 5-8.
712
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Kazım, Musa, “Ahtamar Katogigosluğu”, Tarih-i Osmani Ercümeni Mecmuası, 1330/1912, 25. cüz. Kellner, Hans-Jörg, “Gürtelbleche aus Urartu”, Prehistorische Bronzefunde Abteilung 12, 1991, sy. 3, s. 118-131. Kieser, Hans Lukas, “Bir Misyoner Hastanesinin Çevresindeki Küçük Dünya: Urfa 18971922”, François Georgeon ve Paul Dumont (der.), Osmanlı İmparatorlığu’nda Yaşamak-Toplumsallık Biçimleri ve Cemaatler Arası İlişkiler (XVIII.-XX. Yüzyıllar), çev. Maide Selen, İstanbul: İletişim Yayınları, 2000, s. 257-287. Kılıç, Orhan, “Van Ulu Camii’nin Tarihi Hakkında”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, 1997, sy. 130, s. 56-60. Kodaman, Bayram, “Osmanlı Devrinde Doğu Anadolu’nun İdari Durumu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1986, sy. 1, s. 3-20. Kozbe, Gülriz, “Van Dilkaya Höyüğü Erken Transkafkasya Keramiği”, Araştırma Sonuçları Toplantısı, 1990, sy. 7, s. 533-555. Köksal, Albayrak, “Rus İşgalinden Kurtuluşunun 50. Yılında Erciş”, Türk Kültürü, 1968, sy. 72, s. 987-989. Kökten, Kılıç, “Anadoluda Prehistorik Yerleşme Yerlerinin Dağılışı Üzerine Bir Araştırma”, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1952, c. X, sy. 3-4. Köroğlu, Kemalettin, “ Doğu Anadolu Kaya Mezar Gelenekleri”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 120-121. Kroll, S., “Die Keramik Rus Der Ausgrabungen Bastam 1969”, Archaelogische Mitteilungen, 1970. Kuban, Doğan, “Anadolu-Türk Şehri, Tarihi Gelişimi, Sosyal ve Fiziki Özellikleri Üzerine Bazı Gelişmeler”, Vakıflar Dergisi, 1968, sy. 7, s. 53-73. Kulaz Mehmet, “Zernek Kalesi”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 15, s. 16-22. Kunt, Metin, “Şeref Han”, İA, 1979, c. XI, s. 427-429. Kutlu, Cemil “Ermenilerin Türk Savaş Esirlerine Yaptıkları Mezalim”, Yeni Türkiye Dergisi - Ermeni Sorunu Özel Sayı II, 2001, s. 1013-1017. Lacke, K., “Van’da Yapılan Harfiyat, 1938”, Türk Tarih Arkeologya ve Etnografya Dergisi, 1940, sy. 4, s. 177-191. Lacke, K., “Tilkitepe Kazıları”, Tell-halaf Seramiği, 1939, s. 112-119. Lalayan, E., “Couvents Celebres, du Vaspurakan”, Azgagrakan Handes 22, 1911. Luckembell, O. D, “Anciend Records of Assyria and Babylonia, I”, The Antiquaries Journal, 1968,c. XLVIII, Kısım 1, s. 87-99. Marro, C. ve A. Özfırat, “Pre-Classical Survey in Eastern Turkey, Second Preliminary Report: the Erciş region”, Anatolia Antiqua, 2004, sy. 12, s. 227-265. Maunsell, F. R, “Kurdistan”, Geography Journal, 1894, sy. 3. Maxwell, K. R., “An Urartian Archer on the Zinarlı Chariot Relief”, Bulletin of the Instutue of Archaeology, 1959, sy. 2, s. 65-66. McCarthy, Justin, “Ermeni İsyanları ve Osmanlılar”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, 2005, sy. 16-17, s. 82-108. McCarthy, Justin, “The Armenian Uprising and The Ottomans”, Review of Armenian Studies, 2005, c. II, sy. 7-8, s. 50-73.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
713
Mendel, G., “Les Monuments Seldjoukides En Asie Mineure”, Revue de l’Art Ancien et Moderne, 1908. c. XXIII. Mercan, Salih, “Van’ın İslam Tarihindeki Yeri”, Vanlıların Sesi Dergisi, Kasım 1992, sy. 1, s. 21-24. Mercan, Salih, “Van’ın İşgali”, Vanlıların Sesi Dergisi, Ocak 1993, sy. 3, s. 20-21. Mercan, Salih, “ Zeve”, Vanlıların Sesi Dergisi, Mart 1993, sy. 3, s. 8-10. Mercan, Salih, “Van ve Ermeni İsyanları”, Vanlıların Sesi Dergisi, Haziran 1993, sy. 8, s. 18-19. Mercan, Salih, “Van Ermeni İsyanları”, Yüzüncü Yıl ÜniversitesiFen-Edebiyat Sosyal Bilimler Dergisi, 1993, c. IV, sy. 4, s. 244-265. Mercan, Salih, “Van’ın Kurtuluşu”, Vanlıların Sesi Dergisi, Nisan-Mayıs 1994, sy. 4-5, s. 18-19. Mercan, Salih, “Zeve-Yaşayanların Dilinden”, Vanlıların Sesi Dergisi, Nisan 1993, sy. 4, s. 23-24. Mercan, Salih, “Van Gölü Sahilindeki Bataklığın Kurutulması Çalışmaları Akaliptüs Ağacı İçin Tohum Getirilmesi”, Tarih ve Toplum Dergisi, 2000, c. XXXIII, sy. 197, s. 58-59. Mercan, Salih, “Osmanlı Döneminde Van Gölünde Nakliye ve Ulaşım”, Tarih ve Toplum Dergisi, 2000, c. XXXIV, sy. 204, s. 39-44. Mercangöz, Zeynep, “Ortaçağda Van, Hıristiyan Dönemi”, Van, 1995, s. 78-104. Minassion, Anahide Ter, “Ermeni Kaynaklarına Göre Yüzyıl Başında Van”, ed. Paul Dumont ve Francois Georgeon, Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, çev. Ali Berktay, 1999, c. I, s. 116-135. Mülayim, Selçuk, “Van Ulu Cami Süsleme Özellikleri”, Erdem, 1990, c. VI, sy. 16, s. 231. Oflaz, M. ve R. Tekin, “Van Beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa ve Rahva Kervansarayı Vakfiyesi”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2000, sy. 1, s. 201-220. Oktay, Hasan, “Ermeniler ve Van İhtilal Örgütü 1896-1915”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, 2002, sy. 5, s. 84-138. Oktay, Hasan, “Ermeni Katliamcıların Katlettiği Van Valisi Ali Rıza Paşa ve Türküsü”, Yeni Türkiye Dergisi - Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, 2001, sy. 38, s. 832. Oktay, Hasan, “Taşnak Partisi Van Şubesi’nin 5. Kongresi”, Yeni Türkiye Dergisi - Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, 2001, sy. 38, s. 822. Oktay, Hasan, “Van Belediye Reisi Kapamacıyan Efendi’nin Ermeni Taşnak Komitesi Tarafından Katline Dair”, Yeni Türkiye Dergisi - Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, 2001, sy. 38, s. 839. Otto-Dorn, Katherina, “Turkisch-Islamisches Bildgut in den Figurenreliefs von Achtamar”, Anatolia, 1961-1962, sy. 6, s. 1-69. Öğün, Baki, “Urartu Halk Mezarları”, Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Anma Kitabı, 1974, s. 443-468. Öğün, Baki, “Die Urartäischen Gräber in der Gegend von Adilcevaz and Patnos”, Proceeding of the X th International Congress of Classical Archaelogy, 1978, s. 61-67. Öğün, Baki,“Die Urartäischen Paläste und die Bestattungsbräuche der Urartaer’’, Palast und Hütte, 1982, s. 217-236.
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
714
Öğün, Baki, “Kurze Geschichte der Augsgraburgen in Van und die türkischen Versuchsgrabungen auf dem Toprakkale 1959”, Zeifschrift der Deutschen Morgenlandischen Gesellschaft, 1961, sy 111, s. 254-282. Öğün, Gülay, “Tarihte Van”, Van Kütüğü (Yüzüncü Yıl Üniversitesi), 1992, s. 75-102. Öğün, Gülay, “Ortaçağ Boyunca Van Bölgesi Tarihi”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1990, sy. 1, s. 102-132. Öğün, Tuncay, “Van’da Ermeni Komiteleri ve Faaliyetleri”, Türk Kültürünü Araştırma Dergisi, 2001, sy. 4, s. 462. Öney, Gönül, “Anadolu’da Selçuklu Geleneğinde Kuşlu, (Çift Başlı, Kartallı, Şahinli ve Arslanlı) Mezar Taşları”, Vakıflar Dergisi, 1969, sy. 7, s. 283-301. Önge, Yılmaz, “Emir Bayındır Kümbeti ve Mescidi”, Ön Asya Mecmuası, 1970, c. V, sy. 5960, s. 6-7. Özdemir, Rifat, “Ankara Esnaf Teşkilatı (1785-1840)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1986, sy. 1, s. 156-181. Özdoğan, Mehmet, “Van- Hakkari Bölgesi Yüzey Araştırması”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 298-299. Özergin, M. Kemal, “Anadolu Selçuklu Kervansarayları”, Tarih Dergisi, 1965, c. XV, sy. 20, s. 141-172. Özfırat, Aynur, “Van-Urmiye Kültürüne (MÖ. II. Binyıl) Ait Ayakkabı Biçimli Kaplar”, Belleten, Nisan 2002, c. LXII, sy. 245, s. 35-49. Özfırat, Aynur, “Doğu Anadolu’da MÖ. II. Binyıl Kültürlerinin Araştırılması”, ed. Oktay Belli, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 359-368. Özfırat, Aynur, “Research on the Cultures of East Anatolia in the 2nd Millenium BC”, ed. Oktay Belli, Istanbul University’s Contributions to Archaeology in Turkey (19322000), s. 326-330. Özfırat, Aynur, “Van-Urmia Painted Pottery from Hakkari”, Archäologische Mitteilungen aus Iran und Turan, 2003, sy. 34, s. 209-228. Özfırat, Aynur, “Altıntepe”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 83-84. Özfırat, Aynur, “Doğunun Arkeolojik Gizemi”, Dünyada Van Dergisi, 1993, sy. 4, s. 8-9. Özfırat, Aynur, “Doğunun Arkeolojik Gizemi”, Dünyada Van Dergisi, 1994, sy. 5, s. 24-25. Özfırat, Aynur, “Üçtepe: Bir Assur Eyalet Merkezi”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 54-55. Özfırat, Aynur, “Tuşpa/Van-Altıntepe Urartu Nekropolü”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 83. Özfırat, Aynur, “Van Müzesi’nden Bir Rhyton”, Hayat Erkanal’a Armağan, (Baskıda). Özgen, Engin, “The Urartian Chariot Reconsidered: I. Representational Evidence,IX.-VII. Centuries B.C.”, Anatolia, 1983, c. X, s. 111-132. Öztürk, Şahabettin ve Mehmet Mutlu, “Hüsrev Paşa Çifte Hamamı”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2000, sy. 1, s. 93-104. Öztürk, Şahabettin, “Van İç Kalesi Tarihi Ambarı”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2002, sy. 3, s. 31-50. Öztürk, Şahabettin, “Sinaniye, Abbas Ağa ve Horhor Camileri”, Dünyada Van Dergisi, 1999. sy. 18, s. 14-20. Öztürk, Şahabettin, “Miri Ambarı”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 15, s. 10-14.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
715
Öztürk, Şahabettin, “Mimari Açıdan Van Evleri”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 12, s. 2629. Öztürk, Şahabettin, “Eski Van Şehrinde Bir Şapel-Kilisecik”, Dünyada Van Dergisi, 2000, sy. 21-22, s. 25-29. Öztürk, Şahabettin, “Van Evleri”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 12, s. 26-28. Öztürk, Şahabettin, “Sengü Van Adıyla Kayıtlı Bulunan Osmanlı Yapılarından Süleyman Han Camii”, Dünyada Van Dergisi, 1997, sy. 8, s. 22-26. Pallottino, Massimo, “Urartu, Greece And Etruria”, East and West,1958, sy. 9, s. 29-52. Pallottino, Massimo, “Gli scavi di Karmir-Blur in Armenia e il problema dele Consessioni tra l’Urartu, la Grecia e l’Etruria”, Archologia Classica, 1955, sy. 7, s. 109-128. Pamukciyan, Kevork, “İnciciyan’a Göre Erzincan”, Tarih Ve Toplum Dergisi, c. XIX, s. 114. Pektaş, Kadir, “Van Medreselerinden Arta Kalanlar”, Kültür ve Sanat, 1996, sy. 32, s. 3940. Pietsmann, Victor, “Durch Kurdische Berge und Armenische Städte, Tagebuch der Österreichischen Armenier 1914”, Pedition, Viyana, 1940, sy. 10, s. 304-326. Piotrovskh, Boris B., “Urartu Dini”, Dil Ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1965, c. XXIII, sy. 1-4, s. 37-48. Reilly, Eduard Bowen, “The Excavations at Tilkitepe 1937”, Türk Arkeoloji ve Etnoğrafya Dergisi, 1940, sy. 4, s. 145. Reilly, Eduard Bowen, “Tilkitepe’deki İlk Kazılar (1937)”, Türk Arkeoloji ve Etnoğrafya Dergisi, 1940, sy. 6, s. 147-186. Robinson, K. K., “The Chronology of The Middle Bronze Age Kurgans at Trialeti, Mountains And Newlands Essays in the Archaeology of the Greater Mesapotamiae”, Journal Bibliotheca Mesapotamica, Malibu, 1977, sy. 7, s. 135-149. Rolle, R., “Urartu und Die Reiterno Modens”, Saeculum, 1977, c. XXVIII, sy. 3, s. 229. Sağlamtimur, Haluk, “ Urartu Devleti’nde Sosyal ve Ekonomik Yapılanma”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 118-119. Sahillioğlu, Halil, “Osmanlı Döneminde Irak’ın İdari Taksimatı”, Arapçadan çev. Mustafa Öztürk, Belleten, 1991, c. LIV, sy. 211, s. 1233-1257. Salvini, M., “Urartäischer Epigraphischer Materialien Van und Umgebung”, Belleten, 1973, c. XXXVII, sy. 148, s. 285-296. Salvini, M., “Academy of Science of Armenian”, S.S.C.B, Institue of Arts, 1978, s. 6. Salvini, M. ve G. Tracjan, “Topographische Karte Von Urartu”, Verzeichnis der Fundorte und Bibliographie, 1976, s. 76-87. Sayan, Yüksel, “Geleneksel Van Evlerinin Divanhane Döşemeleri ve Şark Odası”, Dünyada Van Dergisi, 1994, sy. 5, s. 22-23. Sayan, Yüksel, “Van Yöresinde Tarihi Köprüler”, Kültür ve Sanat, 1996, sy. 32, s. 35-38. Sayce, A. H., “The Cuneiform İnscriptions of Van”, Journal of the Royal Asiatic Society, 1882, sy. 14, s. 377-732. Sayce, A. H., “The Cuneiform İnscriptions of Van”, Journal of the Royal Asiatic Society, 1888, sy. 20, s. 1-48. Sayce, A. H., “The Cuneiform İnscriptions of Van”, Journal of the Royal Asiatic Society, 1893, sy. 25, s.1-39.
716
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Sayce, A. H., “The Cuneiform Inscriptions of Van”, Journal of the Royal Asiatic Society, 1894, sy. 26, s. 691-732. Schachermeyr, F., “Tuschpa”, Reallexikon der Volgeschichte, 1929, sy. 13, s. 36-54. Schneider, Gerd, “Rekonstruktionen Seldchukischer Moscheen”, Sanat Tarihi Yıllığı, 1968, sy. 2, s. 134-159. Sevgen, Nazmi, “Hoşap Kalesi”, Coğrafya Dünyası I, 1959, sy. 1, s. 80-82. Sevgen, Nazmi, “Anadoluda Koyun ve At Motifli Mezar Taşları”, Cephe, Ocak 1943, s. 15-17. Sevin, Necla Arslan, “Urartu Takı Sanatı”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 108-109. Sevin, Veli, “Bilimin Zaferi, (Karagümrük Köyünde 3000 Yıllık Tarih Açığa Çıkıyor)”, Dünyada Van Dergisi, 1993, sy. 4, s. 2-4. Sevin, Veli, “Meherkapı-Taşkapı”, Dünyada Van Dergisi, 1997, sy. 6, s. 6-8. Sevin, Veli, “Altıntepe”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 10, s. 2-6. Sevin, Veli ve M. T. Tarhan, “Urartu Tapmak Kapılarıyla Anıtsal Kaya Nişleri Arasındaki Bağıntı/The Relation Between Urartian Temple Gates and Monumental Rock Niches”, Belleten, 1975, c. XXXVII, sy. 155, s. 389-412. Sevin, Veli ve M. T. Tarhan, “İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki Urartu Bronz At-Koşum Parçalan”, Tarih Enstitüsü Dergisi, 1975, s. 45-62. Sevin, Veli, “Urartu Çömlekçiliğinde Kapak”, Anadolu Araştırmaları, 1976-1977, sy. 4-5, s. 227-233. Sevin, Veli, “Asur ve Urartu At-Koşum Takımları Üzerine Bir Not/A Comment on the Assyrian and Urartian Horse Trappings”, Anadolu Araştırmaları, 1978, sy. 6, s. 111132. Sevin, Veli, “Van Kalesi’nden Bir Kaya Mezarı ve Urartular’da Ölü Yakma Geleneği/A Rock Cut Columbarium from Van Kale and the Urartian Cremation Rite”, Anadolu Araştırmaları, 1980, sy. 8, s. 151-164. Sevin Veli, “Karagündüz Höyüğü ve Demir Çağı Mezarlığı”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 102103. Sevin Veli, “Karagündüz Höyüğü ve Demir Çağı Mezarlığı”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 104105. Sevin, Veli, “Urartu Sanatı”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 116-117. Sevin, Veli, “Urartu Mezar Mimarisine Yeni Katkılar”, Anadolu Araştırmaları, 1986, sy. 10, s. 329-340. Sevin, Veli, “The Oldest Highway: Between the Regions of Van and Elazığ in Eastern Anatolia”, Antiquity, 1988, c. LXII, sy. 236, s. 547-551. Sevin, Veli, “Doğu Anadolu’da Dünyanın En Eski Karayolu”, Müze-Museum I, 1989, s. 3235. Sevin, Veli, “Urartular’a Ait Dünyanın En Eski Karayolu, Anadolu Araştırmaları, 1989, sy. 11, s. 47-56. Sevin, Veli, “An Urartian Lion from Gevaş, Van”, ed. M. J. Mellink, E. Forada ve T. Özgüç, Aspects of Art and Iconography: Anatolia and its Neighbors, Studies in Honor of Nimet Özgüç, 1993, s. 565-567. Sevin, Veli ve E. Kavaklı, “Van/Karagündüz Erken Demir Çağı Nekropolü”, Belleten, 1996, c. LVII, sy. 227, s. 1-20.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
717
Sevin, Veli, “La Ceramique de l’âge du Fer Ancien dans la Region de Van (Turquie de l’Est)”, Orient Express, 1996, sy. 3, s. 89-91. Sevin, Veli, “Urartular”, Kültür ve Sanat, 1996, sy. 32, s. 16-18. Sevin, Veli, “Van/Emiş (Ünseli) Nekropolü Erken Demir Çağ Çanak Çömlekleri”, Afif Erzen Armağanı, 1996, sy. 14, s. 439-467. Sevin, Veli, “Van/Zernaki Tepe: On the Urartian Grid Plan Once Again”, Anatolica, 1997, sy. 23, s. 173-180. Sevin, Veli, “Van/Karagündüz Kazılarının Işığında Doğu Anadolu Geç Demir Çağ Çanak Çömleği”, G. Arsebük, M. Mellink ve W. Schirmer (der.), Karatepe’deki Işık: Halet Çambel’e Sunulan Yazılar, 1998, s. 715-726. Sevin, Veli, E. Kavaklı ve A. Özfırat, “Van/Karagündüz Höyüğü Kazılan”, Belleten, 2000, c. LX, sy. 238, s. 847-867. Sevin Veli, “Çavuştepe: II. Sarduri’nin Görkemi”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 96-97. Sevin, Veli, “Adilcevaz Kef Kalesi Sarayı Üzerine Bir Not”, O. Aslanapa ve E. İhsanoğlu (haz.), E. Bilgiç Hatıra Kitabı, 2000, s. 303-308. Sevin, Veli, “Late Iron Age Pottery of the Van Region, Eastern Anatolia: In the Light of the Karagündüz Excavations”, Mauer Schau. Festschrift für Manfred Korfmann, 2002, s. 475-482. Sevin, Veli, “Doğu Anadolu’nun Kralları: Urartular-Vanlılar”, Toplumsal Tarih, Mayıs 2003, sy. 113, s. 78-81. Sevin, Veli, “Pastoral Tribes and Early Settlements of the Van Region, Eastern Anatolia”, ed. A. Sagona, Ancient Near Eastern Studies, A View from the Highlands. Archaeological Studies in Honour of Ch. Burney, 2004, Ek 12, s. 179-200. Sevin, Veli ve A. Özfırat, “Van-Karagündüz Kazıları”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 168-174. Sevin, Veli ve A. Özfırat, “Van/Altıntepe Kazıları”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 217-222. Sevin, Veli ve O. Belli, “Yeşilalıç Urartu Kutsal Alanı ve Kalesi/Urartian Sacred Area and Fortress at Yeşilalıç”, Anadolu Araştırmaları, 1977, sy. 4-5, s. 367-393. Sevin, Veli ve M. T. Tarhan, “Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazıları, 1988”, Höyük, 1988, sy. 1, s. 65-70. Sevin, Veli ve M. T. Tarhan, “Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazıları 1990 Yılı Çalışmaları”, 1993, c. LVII, sy. 220, s. 843-861. Sevin Veli, “Urartu Devleti”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 64-78. Sezer, Ayten, “Osmanlı Devleti’nde Misyonerlik Faaliyetleri”, Yeni Türkiye Dergisi – Ermeni Sorunu Özel Sayı II , 2001, sy. 38, s. 948. Shaw, Stanford, “Ottoman Population Movements During the Last Years of the Empire, 1885-1914; Some Preliminary Remarks”, Osmanlı Araştırmaları, 1980, sy. 1. Shirsman, R., “Deux Bronzes Des Rois d’Urartu”, Artibus Asiqe, 1967, c. XXVIII, sy. 2-3, s. 219. Sinclair, T.A., “Eastern Turkey”, An Architectural and Archaeological Survey I, Londra, 1987. Solmaz, Gürsoy, “Eski Van Evleri”, Dünyada Van Dergisi, 1997, sy. 9, s. 2-5.
718
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Sonyel, Salahi, “Yeni Belgeler Işığı Altında Ermeni Tehcirleri”, Belleten, 1972, c. XXXVI, sy. 144, s. 31-69. Sözen, Metin, “Anadolu’da Eyvan Tipi Türbeler”, Anadolu Sanatı Araştırmaları, 1968, sy. 1, s. 167-209. Sümer, Faruk, “Akkoyunlular”, DİA, 1986, c. II, s. 270-274. Sümer, Faruk, “Doğu Anadolu’da Moğol ve Türkmen Devirlerine Ait Bazı Tarihi Yapılar Hakkında Düşünceler”, Belleten, 1990, c. LIV, sy. 210, s. 637. Süslü, Özden, “Hoşap Kalesi”, Coğrafya Dünyası I, 1959, sy. 1, s. 80-82. Şapolyo, Behnan, “Türk Mezar Taşları”, Önasya Dergisi, 1970, sy. 57, s. 10-11. Şişman, Adnan, “Misyonerlik Ve Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Kurulan Yabancı Sosyal Ve Kültürel Müesseseler”, Türkler, 2002, c. XIV, s. 173-180. Talay, Aydın, “Van’da Osmanlı Hizmet ve Eserleri”, Dünyada Van Dergisi, 1999, sy. 18, s. 912. Talay, Aydın, “Van Vakıfları”, Dünyada Van Dergisi, 1999, sy. 18, s. 28-30. Tarhan, M. Taner ve Veli Sevin, “Van Bölgesinde Urartu Araştırmaları, I, Askeri ve Sivil Mimariye Ait Yeni Gözlemler”, Anadolu Araştırmaları, 1977, sy. 4-5, s. 273-304. Tarhan, M. Taner, Veli Sevin ve M. B. Aşan, “Van-Gevaş Tarihi Türk Mezarlığı Kurtarma Kazısı, Onarımı ve Çevre Düzeni Çalışmaları”, Anadolu’da Türk Mührü Ahlat, 1993, s. 29-40. Tarhan, M. Taner, “Urartu Merkezlerinde Ortaya Çıkarılan Kerpiç Mimarinin Korunması ve Onarımı Hakkında Öneriler”, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Enstitüsü Bülteni, 1975, sy. 4, s. 44-55. Tarhan, M. Taner, “Van Bölgesinde Urartu Araştırmaları (II), Konut Mimarlığı”, Anadolu Araştırmaları, 1977, sy. 4-5, s. 347-360. Tarhan, M. Taner, “Van Kalesi ve Eski Van Şehri’nin Tarihi-Milli Park Projeleri Üzerine Yaptıkları Ön Çalışmalar ve Bu Konudaki Düşümceler”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi, 1983, sy. 34, s. 9-15. Tarhan, M. Taner, “Tuşpa Van Kalesi Demirçağın Gizemli Başkentindeki Araştırma ve Kazılar”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 217-222. Tarhan, M. Taner, “Van-Gevaş Tarihi Türk Mezarlıkları Onarım ve Çevre Düzeni Çalışmaları”, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi 1932-1999, 2000, s. 282-286. Tarhan, M. Taner, “Urartu Devletinin Kuruluş Evresi Ve Kurucu Krallardan Lapturi Hakkında Yeni Görüşler”, Anadolu Araştırmaları, 1980, sy. 8, s. 69-114. Tarhan, M. Taner, “The Structure of the Urartian State”, Anadolu Araştırmaları, 1983, sy. 9, s. 295-310. Tarhan, M. Taner, “MÖ. XIII. Yüzyılda Urartu Tapınak Kapıları İle Anıtsal Kaya Nişleri Arasındaki Bağlar”, Belleten, 1975, c. XXXIX, sy. 155, s. 389-412. Tarhan, M. Taner, “ Tuşpa-Van Kalesi Demirçağ’ın Gizemli Başkenti”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 126-131. Tekin, Z. ve S. Ağaoğlu, “İskender Paşa’nın Van Merkez Sancağı’ndaki Vakıfları”, Tarih Enstitüsü Dergisi, Mubahat S. Kütükoğlu Hatıra Sayısı, (2006 yılında yayınlanacak). Texier, Charles, “Descripton De L’Armenia”, La Pers et La Mesopotamie, 1842, sy. 1, s. 2231.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
719
Thierry, J. Michel, “Monasteres Armeniens du Vaspurakan-I”, Revue des Etudes Armeniennes, Paris 1967, sy. 4, s. 167-186. Thierry, J. Michel, “Monasteres Armeniens du Vaspurakan-II”, Revue des Etudes Armeniennes, Paris 1968, sy. 5, s. 65-90. Thierry, J. Michel, “Monasteres Armeniens du Vaspurakan-III”, Revue des Etudes Armeniennes, Paris 1969, sy. 6, s. 141-180. Thierry, J. Michel, “Monasteres Armeniens du Vaspurakan-IV”, Revue des Etudes Armeniennes, Paris 1970, sy. 7, s. 123-170. Thierry, J. Michel, “Monasteres Armeniens du Vaspurakan-V”, Revue des Etudes Armeniennes, Paris 1971, sy. 8, s. 215-227. Thierry, J. Michel, “Monasteres Armeniens du Vaspurakan-VI”, Revue des Etudes Armeniennes, Paris 1972, sy. 9, s. 137-178. Thierry, J. Michel, “Monasteres Armeniens du Vaspurakan-VII”, Revue des Etudes Armeniennes, Paris 1973-1974, sy. 10, s. 191-232. Thierry, J. Michel, “Monasteres Armeniens du Vaspurakan-VIII”, Revue des Etudes Armeniennes, Paris 1975-1976, sy. 11, s. 377-421. Thierry, J. Michel, “Monasteres Armeniens du Vaspurakan- IX”, Revue des Etudes Armeniennes, Paris 1977, sy. 12, s. 185-214. Thierry, J. Michel, “La Renaissance Architecturale du XVII. Siecle au Vaspurakan”, Armenian Etudes Armeniennes in Memoriam Haiğ Berberian, Lisboa, 1986, s. 793-827. Thierry, J. Michel, “Etude Sur la Topographie et L’iconographie Historique de la Ville de Van”, Armenian Studies Etudes Armeniennes in Memoriam Haiğ Berberian, Lisboa, 1986, s. 125-184. Top, Mehmet, “Erciş Zortul Kümbeti”, Dünyada Van Dergisi, 1999, sy. 16, s. 23-26. Top, Mehmet, “Hoşap Kalesi”, Kültür ve Sanat Van Özel Sayısı, 1996, sy. 32, s. 25-27. Top, Mehmet, “Halime Hatun Kümbeti”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 10, s. 227. Top, Mehmet, “Van Mihrapları”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 11, s. 16-19. Top, Mehmet, “Gevaş İzzettin Şir Camii”, Dünyada Van Dergisi, 1999, sy. 20, s. 18-21. Top, Mehmet, “Van’ın Kültürel Mirası”, Cumhuriyetin 75. Yılında Van Anı Kitabı, 1999, s. 79-105. Top, Mehmet, “Van’ın Tarihi Köprüleri”, Dünyada Van Dergisi, 1998, sy. 13, s. 12-17. Top, Mehmet, “Hoşap Medreseleri”, Dünyada Van Dergisi, 1997, sy. 9, s. 22-27. Tuncer, O. Cezmi, “Camilerimizde Akustik”, Yılmaz Önge Armağanı, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi, 1993, s.103-114. Tuncer, O. Cezmi, “Van Yöresinde Bilinmeyen Bazı Yapılarımız”, Sanat Tarihi Yıllığı, 1976, sy. 4, s. 125-145. Tuncer, O. Cezmi, “Bitlis-Van Karayolu Üzerindeki Hanlar”, Sanat Tarihi Yıllığı, 1981, sy. 9-10, s. 313-352. Turan, Şerafettin, “Osmanlı Teşkilatında Hassa Mimarları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 1963, c. I, sy.1, s. 157-202. Turan, Şerafettin, “XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun idari Taksimatı (H. 1041M. 1631-1632 Tarihli Bir İdari Taksimat Defteri)”, Atatürk Üniversitesi 1961 Yıllığı, 1963.
720
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Turgut, Leyla, “South-Eastern Anatolia, Van-Bitlis-Diyarbakır”, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Bülteni, 1971, sy. 29, s. 308. Türkmen, Zekeriya, “İttihat Ve Terakki Hükümetinin Doğu Anadolu Islahat Müfettişliği Projesi ve Uygulamaları, (1913-1914): Ermeni Meselesine Çözüm Arayışları”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, 2003, sy. 9, s. 41-75. Türkoğlu, Şehabettin, “Arşivlerdeki Van”, Dünyada Van Dergisi, 1994, sy. 5, s. 14-15. Uçantürk, Fahri, “1930 Ağrı Harekatına Karaköse’den Bir Bakış”, Askeri Hava Mecmuası, sy. 148. Uluçam, Abdüsselam, “Eski Van’ın Muhteşem Eseri Ulu Camii”, Dünyada Van Dergisi, 1993, sy. 4, s. 6-7. Uluçam, Abdüsselam, “Kültür Mirasımız: Sanat Eserleri”, Dünyada Van Dergisi, 1993, sy. 3, s. 13-15. Uluçam, Abdüsselam, “Hüsrev Paşa Külliyesi”, Dünyada Van Dergisi, 1994, sy. 5, s. 11-13. Uluçam, Abdüsselam, “Eski Van’da Canlanmalar”, Dünyada Van Dergisi, 1997, sy. 6, s. 68. Uluçam, Abdüsselam, “Van Kaya Çelebi Camii”, Dünyada Van Dergisi, 1997, sy. 7, s. 6-8. Uluçam, Abdüsselam, “Van’ın Kültür Mirası Sanat Eserleri Kaya Çelebi Camii”, Dünyada Van Dergisi, 1997, sy. 7, s. 6-7. Uluçam, Abdüsselam, “Van Gölü Adalarındaki Manastır ve Kiliseler”, Kültür ve Sanat Van Özel Sayısı, 1996, sy. 32, s. 32-34. Uluçam, Abdüsselam, “Eski Erciş Çelebibağı Mezarlığında Bulunan Üç Mezar Anıtı Hakkında”, Arslanapa Armağan Kitabı, 1996, s. 287-292. Uluçam, Abdüsselam, “Eski Van’daki Mimari Anıtlar”, Kültür ve Sanat Van Özel Sayısı, 1996, sy. 32, s. 19-24. Uluçam, Abdüsselam, “I. Dünya Savaşında Mimari Katliama Sahne Olan Bir Kent”, Vanlıların Sesi Dergisi, Mart 1994. Uyanık, Muvaffak, “Anadolu’da Kaya Resimleri Sanatı”, Türkiyemiz, Haziran 1970, sy. 1. Uyanık, Muvaffak, “Van-Hakkari Sınırında Tirişin Yaylasında Bulunan Kaya Resimleri Hakkında Kolloquium”, Belleten, 1968, c. XXXII, sy. 125, s. 97-104. Uyumaz, Emine, “Türkiye Selçuklu-Eyyûbî Siyasî Münasebetleri”, Türkler, c. 5, s. 86-96. Ünal, R. Hüseyin, “Az Tanınan ve Bilinmeyen Doğu Anadolu Kümbetleri Hakkında Notlar”, Vakıflar Dergisi, 1976, sy. 11, s. 138-154. Ünal, R. Hüseyin, “Türk Döneminde Van”, Van, 1995, s. 105-154. Ünal, Tahsin, “Savaşa Çıkan Osmanlı Ordusunda Lojistik İşleri-IV. Murad’ın Bağdad Seferi Hazırlıkları”, Türk Kültürü, 1967, sy. 58, s. 728-740. Ünsal, Münevver, “Van Çorapları”, Dünyada Van Dergisi, 1997, sy. 9, s. 12-15. Varlık, M. Çetin, “Karakoyunlular”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, red. Hakkı Dursun Yıldız, 1988, c. VIII, s. 441-483. Vida, G. Levi Della, “Emeviler”, İA, 1986, c. IV, s. 240-248. Yakuboğlu, Hakkı, “Van’ın Kurtuluşu”, İkinisan Gazetesi, 4 Nisan 1983. Yazıcı, Tahsin, “Safeviler”, İA, 1986, c. X, s. 53-59. Yiğit, Mehmet, “Vankulu Mehmet Efendi ve Vankulu Lügatı”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1990, c. I, sy. 1, s. 314-325.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
721
Yinanç, M. Halil, “Akkoyunlular”, İA, 1986, c. I, s. 251-270. Yinanç, M.Halil, “Ermeniye”, İA, 1986, c. IV, s. 317-326. Yücel, Yaşar, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Desantralizasyona (Adem-i Merkeziyete) Dair Gözlemler”, Belleten, 1974, c. XXVIII, sy. 152, s. 657-708. Zimansky, Paul, “ Urartu Devleti’nin Gelişiminde Çevresel Etkiler”, Arkeo-Atlas, 2005, sy. 4, s. 110-111. Zor, Cemil, “Hoşap Kalesi”, Pireli, 1973, sy. 102, s. 26-27.
C. Bildiriler Açıkses, Erdal, “Osmanlı Devletini Yıkmak (Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu Bölmek) İçin Yapılan Faaliyetler Üzerine Kısa Bir Değerlendirme”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Ağaoğlu, Sami, “Van Merkezinde Bulunan Vakıflar”, I. Van Gölü Havzası Sempozyumu, Van (8– 10 Eylül 2004). Ağaoğlu, Sami, “Van Şehrinin ve Tarihi Eserlerinin Tahrip Edilmesinde Ermenilerin Rolü”, Ermeni Araştırmaları II. Uluslararası Kongresi, Ankara (29–30 Mayıs 2004), Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ermeni Araştırmaları Enstitüsü. Akçora, Ergünöz, “Yaşayanların Dilinden Vandaki Ermeni Mezalimi”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, Van (2-5 Nisan 1990), Ankara: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayını, 1990, s. 145-171. Aslanapa, Oktay, “1959 Kazılarında Bir Doğu Anadolu Gezisinden Notlar”, Milletlerarası I. Türk Sanatları Kongresi, Kongreye Sunulan Tebliğler, Ankara, 1962, s. 26. Aydın, Suavi ve Oktay Özel, “Pax Ottomana’da Aşiretlerin Rolü: Doğu ve Güneydoğu Anadolu Örneği”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Aykut, Ş. Nezihi, “Arşiv Belgelerine Göre Ermenilerin Anadolu’da Yaptıkları Katliamlar ( 1914-1922”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileriSempozyumu 24-25 Mayıs 2001, İstanbul, 2001, s. 191-216. Aytekin, Osman, “Eski Eser Kaçakçılığı, Tahribi Ve Van Yöresindeki Yansımaları”, Van Gölü Çevresi Kültür Varlıkları Sempozyumu, Van (22-25 Mayıs 1995), Van: 1996, s. 191-217. Başaran, Cevat, “Doğu Anadolu’daki Toplu Mezarlar”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, Van ( 2-5 Nisan 1990), Ankara: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayını, Ankara, 1990, s. 57-69. Belli, Oktay, “Van Bölgesinde Urartu Baraj Ve Sulama Sisteminin Araştırılması, 1990” IX. Araştırma Sonuçları Toplantısı (A.S.T), Ankara, 1992, c. IX, s. 479-505. Belli, Oktay ve Ünsal Yalçın, “Van-Yukarı Anzaf Urartu Kalesi’nde Bulunan Bronz ve Demir Silahların Arkeometalurjik İncelenmesi”, IX. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, 24-28 Mayıs 1993, Ankara, 1994, s. 53-64. Belli, Oktay, “1991 Yılı Anzaf Kaleleri Kazısı”, XIV. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1992, s. 441-468. Belli, Oktay, “1992 Yılı Anzaf Kaleleri Kazısı”, XV. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1993, s. 417-444.
722
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Belli, Oktay, “1993 Yılı Anzaf Kaleleri Kazısı”, XVI. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1994, s. 287-312. Belli, Oktay, “1995 Yılı Anzaf Kaleleri Kazısı”, XVII. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1996, s. 379-407. Beydilli, Kemal, “1828-1829 Osmanlı Rus Savaşı ve Ermeni Tehciri”, Uluslararası TürkErmeni İlişkileri Sempozyumu 24-25 Mayıs 2001, İstanbul, 2001, (Tebliğ metni yok). Beyoğlu, Süleyman, “1915 Tehciri ve Soykırım İddiaları”, Uluslararası Türk- Ermeni İlişkileri Sempozyumu 24-25 Mayıs 2001, İstanbul, 2001, s. 171-190. Boran, Ali ve Mehmet Kulaz, “Eski Van Hüsrev Paşa Külliyesi Kazısından Çıkan Seramik Buluntuları”, IV. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları Sempozyumu Bildirileri, 2427 Nisan, Van, 2000, s. 31-41. Boysal, Yusuf, “Toprakkale’de Yeni Yapılan Kazılarda Ele Geçen Bir Urartu Kalkanı”, IV. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1967, s. 71-75. Çavuşoğlu, Erdoğan, “Van-Gevaş Halime Hatun Kümbeti”, Van Gölü Çevresi Kültür Varlıkları Sempozyumu Bildirileri, Van, 1996, s. 55-62. Çay, M. Abdulhalûk, “Karakoyunlular (1365-1469)”, Tarihte Türk Devletleri Sempozyumu, Ankara (20-22 Mayıs 1985), Tebliğ Özetleri, Ankara, 1985. Çelik, Hüseyin, “Osmanlıdan Günümüze Güvenlik Amaçlı Olarak Mahalli Unsurların Kullanılmasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Örneği”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Çetinsaya, Gökhan, “II. Abdülhamit’in Eşraf Siyaseti ve Bunun Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya Yansıması”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Çevik, Mehmet, “1918’ten Sonra Van’da Ermeni Faaliyetleri”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, Van (2-5 Nisan 1990), s. 49-51. Çevik, Mehmet, “Van ve Çevresinde Meydana Gelen Asayişsizlik Olayları Üzerine Bazı Tespitler (1850-1923)”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Çilingiroğlu, Altan, “Yeni Urartu Kazılarına Doğru”, XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1994, c. I, s. 279-286. Çilingiroğlu, Altan, “Van Gölü Havzasında II. Bin Çanak Çömlek Geleneğ”, IX. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1986, s. 109-115. Çilingiroğlu, Altan, “Van ve Urmiye Bölgeleri Arasındaki Kültürel İlişkinin Van-Urmiye Boyalıları Işığında Değerlendirilmesi”, X. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1990, s. 118-126. Çilingiroğlu, Altan, “Van-Dilkaya Höyüğü Kazısı”, IX. Kazı Sonuçları Toplantısı I, Ankara, 1988, s. 229-248. Çilingiroğlu, Altan, “Van-Dilkaya Höyüğü 1987 Kazısı”, X. Kazı Sonuçları Toplantısı I, Ankara, 1989, s. 261-273. Çilingiroğlu, Altan, “Van-Dilkaya Höyüğü 1989 Kazısı”, XII. Kazı Sonuçları Toplantısı I, Ankara, 1991, s. 271-277. Çilingiroğlu, Altan, “Van-Dilkaya Höyüğü Kazıları Kapanış”, XIV. Kazı Sonuçları Toplantısı I, Ankara, 1992, s. 469.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
723
Çilingiroğlu, Altan, “Van-Ayanis Kalesi Kazıları, 1993-1994”, XVII. Kazı Sonuçları Toplantısı I, Ankara, 1995, s. 363-377. Drahor, G. Mahmut ve Erkan Altay, “Van-Karagündüz Köyü Erken Demir Çağı Nekropolü ve Burgaz-Datça Arkeolojik Alanında Jeofizik Özdirenç Sonuçları”, XII. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, 27-31 Mayıs 1996, Ankara, 1997, s. 139-150. Doğanay, Rahmi, “1930-1945 Yılları Arasında Doğu Anadolu Bölgesi Üzerinde Uygulanan Sanayi Politikaları”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Eraslan, Cezmi, “Ermeni Komiteleri, Propagandaları ve Osmanlı Devleti’nin Aldığı Tedbirler”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu 24-25 Mayıs 2001, İstanbul, 2001, s. 77-106. Erzen, Afif, “Çavuştepe-1979 Kazıları”, II. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1981, s. 2325. Erzen, Afif, “Çavuştepe Kazısı Çalışmaları”, IV. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1983, s. 155-164. Erzen, Afif, “1982 Çavuştepe Kazıları Çalışmaları”, V. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1984, s. 147-151. Erzen, Afif, “1983 Çavuştepe Kazısı Çalışmaları”, VI. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1985, s. 197-211. Erzen, Afif, “1959-1961 Yılları Arasında Toprakkale Araştırmaları”, VI. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1967, s. 53-64. Erzen, Afif, “Çavuştepe Kazıları”, VII. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1972, s. 66-68. Feigl Erich, “Viyana,Van, Werfel”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, Van (2-5 Nisan 1990), s. 43-49. Gazioğlu, Celal, “Erciş’teki Ermeni Hareketleri ve Yaşayanların Dilinden Çavuşoğlu Samanlığı Katliamı”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, Van (2-5 Nisan 1990), s. 103-119. Geçginli, A. Emel, V. Gürkan, Y. Taptık, ve S. Başaran, “Çavuştepe Demir Buluntularının Metalografik Etüdü I”, VI. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, 28 Mayıs-1 Haziran 1990, Ankara, 1991, s. 97-108. Göyünç, Nejat, “Ocaklık Deyimi Hakkında”, (XI. Türk Tarih Kongresi’nde tebliğ olarak sunulmuştur). Göyünç, Nejat, “XVI. Yüzyılda Güney-doğu Anadolu’nun Ekonomik Durumu: Kanuni Süleyman ve II. Selim Devirleri”, Türkiye İktisat Tarihi Semineri, Metinler Tartışmalar, Ankara, 1975, s. 71-98. Grammont, Jean - Bacque, Louis, “Un Plan Ottoman Inedit Van”, XVIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara (11-15 Ekim 1976), Kongreye Sunulan Bildiriler, c. III, Ankara, 1988. Gül, Mustafa, “İkinci Van İsyanı”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyum, Van (2-5 Nisan 1990), s. 273-283. Güleç, Erksin, “Van-Dilkaya’daki İki Beyin Ameliyatı Vakası”, IV. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, 23-27 Mayıs 1988, Ankara, 1989, s. 153-162. Gündoğdu, Hamza, “Van Gölü Çevresinde Kabartmalarıyla Dikkati Çeken Bazı Türk Eserleri”, Van Gölü Çevresi Kültür Varlıkları Sempozyumu Bildirileri, s. 1-18.
724
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Halaçoğlu, Yusuf, “Tahrir Defterine Göre XVI. Yüzyılda Bazı Anadolu Şehirlerinde Demografik Yapı”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, Van (2-5 Nisan 1990), s. 215-223. İnalcık, Halil, “Doğu Anadolu Tarihine Toplu Bir Bakış”, Sosyal Bilimler Kavşağında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Sempozyumu (4-5 Haziran 1997), 2. Baskı, Van, 1999, s. 65-70. Kahraman, Kemal, “Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Deneyimi: Van Örneği”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Karaca, Ali, “Türkiye’de Ermeniler için Yapılan Reformlar (Örtülü Bir İşgale Doğru) ve Tehcir Gerçeği (1878-1915)”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu 24-25 Mayıs 2001, İstanbul, 2001, s. 107-170. Kasımov, Musa, “Azerbaycan Arşivlerindeki Rus ve Ermeni Kaynaklarına İstinaden Ermeni Silahlı Guruplarının Hazırlanması ve Terörü (1914-1917 Yılları)”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileriSempozyumu 24-25 Mayıs 2001, İstanbul, 2001, s. 465-488. Kavaklı, Ersin, “Van-Gevaş Türk Mezarlığı Kurtarma Kazısı, Onarım ve Çevre Düzeni Çalışmaları, Sonuç Raporu”, 1990. Kavaklı, Ersin, “Van-Gevaş Selçuklu Mezarlığı Sonuç Raporu”, 1988. Kavaklı, Ersin ve Abdüsselâm Uluçam, “Eski Van Hüsrev Paşa Külliyesi Kazısı – 1996”, XIX. Kazı Sonuçları Toplantısı II, 26-30 Mayıs 1997, Ankara, 1997, s. 683-703. Kılcı, Ali, “Van Gölü Çevresindeki Baldeken Tarzı Türbeler”, Van Gölü Çevresi Kültür Varlıkları Sempozyumu Bildirileri, s. 19-34. Kılıç, Orhan, “Osmanlı Döneminde Van ve Yöresi Yer Adlarına Bir Bakış (1558-1606)”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, s. 191-214. Kılıç, Orhan, “Van Eyaleti’ne Bağlı Sancaklar ve İdari Statüleri”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Kılıç, Orhan, “XVI. Yüzyılda Vangölü Çevresindeki Zaviyeler”, I. Uluslararası Türk Dünyası ve Evliyaları Kongresi Bildirileri (13-16 Ağustos 1998), Ankara, 1998, s. 297320. Kırzıoğlu, Fahrettin, “Van’ın Düşman İşgalinden Kurtuluşunu Anarken”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, s. 71-102. Koça, Hüseyin, “Yakın Tarihten Günümüze Hükümetlerin Doğu-Güneydoğu Anadolu Politikaları”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Kocabaşoğlu, Uygur, “Doğu Sorunu Çevresinde Amerikan Misyoner Faaliyetleri”, Tarihi Gelişmeler İçinde Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu, Ankara: TTK, 1992. Konukçu, Enver, “Van’ın Ruslar Tarafından İşgali”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, Van 2-5 Nisan 1990, s. 17-25. Konukçu, Enver, “Selçukluların Doğu Anadolu’daki Yerleşim Politikası”, I-II. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, Konya, 1993. Kuran, Ercüment, “Cumhuriyet Devrinde Van’ın Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Gelişmesi (1923-1980)”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, Van (2-5 Nisan 1990, s. 119-125.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
725
Kuran, Ercüment, “Osmanlı Devleti’nin Son Yüzyılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Kurt, Yılmaz, “Van Eyaletinde Vakıf ve Mülk Sahipleri”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Küçük, Cevdet, “Van’da Ermeni İsyanları”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, s. 135-145. Mercan, Salih, “Van’ın Türk-İslam Tarihindeki Yeri”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, s. 223-231. Otto-Dorn, Katherina, “Akdamar Kilisesi Figür Kabartmalarında Türk Tesiri”, Milletlerarası I. Türk Sanatları Kongresi, Ankara, 1972, s. 322-324. Öğün, Baki, “Urartu Araştırmalarının Anadolu, Yunanistan ve Etrüsk Tarihî ile Arkeolojisi Bakımından Önemi”, IV. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1967, s. 65-70. Öğün, Baki, “Die Urartäischen Gräber in der Gegend Van Adilcevaz und Patnos”, Proceeding of the X e International Congress of Classical Archaeology, Ankara, 1978, s. 61-67. Özbek, Metin, “Van İli Erciş İlçesi Çavuşoğlu Samanlığında Katliama Maruz Kalmış Türkler”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, s. 231-241. Özfırat, A., “MÖ. II. Binyılda Doğu Anadolu Boyalı Seramik Kültürleri Üzerine Araştırmalar”, XI. Araştırma Sonuçları Toplantısı (Ankara 1993), Ankara, 1994, s. 359-377. Özfırat, A. ve C. Marro, “2002 Yılı Van, Ağrı ve Iğdır İlleri Yüzey Araştırması”, XXI. Araştırma Sonuçları Toplantısı 1 (Ankara, 2003), Ankara, 2004, s. 15-32. Özfırat, A. ve C. Marro, “2003 Yılı Van, Ağrı ve Iğdır İlleri Yüzey Araştırması”, XXII. Araştırma Sonuçları Toplantısı 2 (Konya, 2004), Ankara, 2005, s. 299-316. Özfırat, A. ve C. Marro, “2004 Yılı Van, Ağrı ve Iğdır İlleri Yüzey Araştırması”, XXIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı 1 (Antalya, 2005), Baskıda. Saray, Mehmet, “ Çarlık Rusyası’nın Ermeni Siyaseti”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu 24-25 Mayıs 2001, İstanbul, 2001, s. 255-268. Sargın, İbrahim, “Zeve Katliamından Kurtuluşum”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, s. 37-43. Sarı, Nil, “Amerikalı Misyonerler ve Ermeni Sorunu”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu 24-25 Mayıs 2001, İstanbul, 2001, s. 287-298. Sevin, Veli, “Urartu Mezar Mimarisi Ve Ölü Gömme Adetleri Üzerine Bazı Gözlemler”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Anadolu Demir Çağları Sempozyumu, İzmir, 1984. Sevin, Veli, “Urartu Oda-Mezar Mimarisinin Kökeni Üzerine Bazı Görüşler”, ed. A. Çilingiroğlu, Anadolu Demir Çağları I, İzmir, 1984, s. 35-52. Sevin, Veli, “Van Bölgesi Yüzey Araştırması, 1984”, III. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1985, s. 287-295. Sevin, Veli ve M. Taner Tarhan, “Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazılan 1988”, XI. Kazı Sonuçları Toplantısı I, Antalya, 1989, s. 355-375. Sevin, Veli, “The Excavations at the Van Castle Mound”, Anatolian Iron Ages III, Ankara, 1994, s. 221-228.
726
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Sevin, Veli ve E. Kavaklı, “Van-Karagündüz Erken Demir Çağı Nekropolü Kurtarma Kazıları 1992-1993”, XVI. Kazı Sonuçları Toplantısı I, Ankara, 1994, s. 331-350. Sevin, Veli, “Origins of the Urartians in the Ligh of the Karagündüz Excavations”, Anatolian Iron Ages IV, ed. A. Çilingiroğlu ve R. J. Matthews, Anatolian Studies, 1999, sy. 49, s. 159-164. Sevin, Veli, E. Kavaklı ve A. Özfırat, “Karagündüz Höyüğü 1998 Yılı Kazıları”, XXI. Kazı Sonuçları Toplantısı I, s. 409-413. Sevin, Veli, “1997-1998 Yılı Van/Altıntepe Urartu Nekropolü Kazıları”, XXI. Kazı Sonuçları Toplantısı I, s. 421-434. Sevin, Veli, “The Early Iron Age in the Van Region”, ed. A. T. Smith ve K. S. Rubinson, Archaeology in the Borderlands, Investigations in Caucasia and Beyond, California, 2003, s. 185-196. Somel, Selçuk Akşin, “Tanzimat ve II. Abdülhamid Dönemlerinde Doğu Anadolu’da Toplumsal Yapı ve Modern Eğitim Sorunları”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Süslü, Azmi, “Van Zeve’deki Türk Katliamı”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, s. 25-37. Taneri, Aydın, “Hârizmşahlar Devleti (1097-1231)”, Tarihte Türk Devletleri Sempozyumu (20-22 Mayıs 1985) Tebliğ Özetleri, Ankara, 1985. Tarhan, M. Taner ve Veli Sevin, “Van Kalesi’nin ve Eski Van Şehrinin Tarihi-Milli Park Projesi Üzerinde Ön Çalışmalar: Anıt Yapılar”, II. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ankara, 20-24 Mayıs 1985, s. 179-203. Tarhan, M. Taner ve Veli Sevin, “Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazıları-1989”, Geçici Ön Çalışma Raporu, 1989. Tarhan, M. Taner ve Veli Sevin, “Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazıları-1989”, XII. Kazı Sonuçları Toplantısı II, 28 Mayıs-1 Haziran 1990, Ankara, 1990, s. 429-456. Tarhan, M. Taner, “Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazıları”, IX. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1986, s. 376. Tarhan, M. Taner, “Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazıları-1987”, X. Kazı Sonuçları Toplantısı I, 23-27 Mayıs 1988, Ankara, 1988, s. 369-428. Tarhan, M. Taner “Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazıları-1988”, XI. Kazı Sonuçları Toplantısı I, Antalya, 18-23 Mayıs 1989. Tarhan, M. Taner, “Eski Anadolu Tarihinde Kimmerler”, I. Araştırma Sonuçları Toplantısı, İstanbul, 1983. Tarhan, M. Taner, “Eski Çağ’da Kimmerler Problemi”, VIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1979, Ankara, 1979. Tarhan, M. Taner, Veli Sevin ve M. B. Aşan, “Van-Gevaş Tarihi Türk Mezarlığı Kurtarma Kazısı, Onarım ve Çevre Düzeni Çalışmaları-1989”, XII. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara, 1991, s. 405-428. Tekindağ, Şehabeddin, “Anadolu’da Türk Tarihi ve Kültürü”, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde 16.05.1966-31.05.1966 Arası Verilen Konferanslar, Trabzon, 1967. Tuğrul, A. Beril ve Oktay Belli, “Van-Yukarı Anzaf Urartu Kalesi Bronz Buluntuların Radyoğrafi Tekniği İle Değerlendirilmesi”, VIII. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, 2529 Mayıs 1992, Ankara, 1993, s. 441-452.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
727
Tuğrul, A. Beril ve Oktay Belli, “Yukarı Anzaf Urartu Kalesinde Bulunan Bronz Kalkan Parçasının Radyoğrafi Tekniği İle Değerlendirilmesi”, XII. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, 27-31 Mayıs 1996, Ankara, 1997, s. 29-42. Tuğrul, A. Beril, A. Erzen ve S. Başaran, “Radyoğrafi Tekniği İle Çavuştepe Kazısı Metal Buluntularının Değerlendirilmesi”, X. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, 30 Mayıs-2 Haziran 1994, Ankara, 1995, s. 67-80. Tuğrul, A. Beril, A. Erzen ve S. Başaran, “Radyoğrafi Teknikleri İle Karagündüz Kazısı, Metal Buluntularının Değerlendirilmesi”, XI. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, 29 Mayıs-2 Haziran 1995, Ankara, 1996, s. 75-90. Tukin, Cemal, “Van Bölgesi ve Tarihi Kaynakları”, V. Üniversite Haftası Toplantısı, Ankara, 1944, s. 252-273. Tuncer, O. Cezmi, “Anadolu Selçuklu Kümbetlerinin Gelişimi ve Özellikleri”, X. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1991, s. 85-102. Tüfekçioğlu, Abdülhamit, “Van Müzesindeki Yazma Eserler”, Van Gölü Çevresi Kültür Varlıkları Sempozyumu, Van, 22-25 Mayıs 1995. Türkdoğan, Orhan, “Van’ın Sosyal Tarihi: Aşiretler”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999). Uluçam Abdüsselam ve Ersin Kavaklı, “Eski Van Hüsrev Paşa Külliyesi Kazısı-1999”, IV. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, 2427 Nisan, Van, 2000, s. 11-23. Uluçam Abdüsselam, “Erciş Kalesi Ve Çelebibağı Selçuklu Mezarlığı Kazısı-1992”, XV. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sonuçları Sempozyumu, (Ankara, 24-28 Mayıs 1993, Bildiriler). Uluçam Abdüsselam, “Eski Erciş Kalesi Ve Selçuklu Mezarlığı Kazısı-1993”, XVI. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sonuçları Sempozyumu, (Ankara, 30 Mayıs03 Haziran 1991, Bildiriler). Uluçam Abdüsselam, “Eski Erciş Kalesi Ve Selçuklu Mezarlığı Kazısı-1994”, XVII. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sonuçları Sempozyumu, (Ankara, 29 Mayıs-02 Haziran 1995, Bildiriler II), Ankara, 1996, s. 429-451. Uluçam Abdüsselam, “Erciş Çelebibağı Mezarlığındaki Mezar Çeşitleri”, Van Golü Çevresi Kültür Varlıkları Sempozyumu, (Van, 22-25 Mayıs 1995, Bildiriler). Uluçam Abdüsselam, “Eski Van’da Selçuklu İzleri”, IV. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyetleri Semineri, (Konya, 25-27 Nisan 1991, Bildiriler), Konya, 1995, s. 53-67. Uluçam Abdüsselam, “Bir Osmanlı Şehri Olarak Van’ın Mimarlık Tarihindeki Yeri ve Önemi”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (1618 Haziran 1999). Uluçam Abdüsselam, “Eski Van Hüsrev Paşa Külliyesi Kazısı-1997”, II. Ortaçağ-Türk Dönemi Kazı ve Araştırmaları Sempozyumu(Konya, 30 Nisan-02 Mayıs 1998, Bildiriler), Konya, 1998, s. 185-206. Uyanık, Muvaffak, “Anadolu’nun Güneydoğusu’nda Kaya Resimleri Araştırmaları”, VII. Türk Tarih Kongresi , c. I, Ankara, 1972, s. 32-37. Ünal, Mehmet Ali, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu Anadolu Politikası”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999).
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
728
Ünal, R. Hüseyin, “Gevaş İzzettin Şir Camiine İlişkin Gözlemler”, Van Gölü Çevresi Kültür Varlıkları Sempozyumu Bildirileri, s. 35-54. Yalçın, Ünsal, Oktay Belli ve Robert Maddin, “Van-Yukarı Anzaf Kalesinde Bulunan Metal Eserler Üzerine Arkeometalurjik Araştırmalar”, X. Arkeometri Sonuçları Toplantısı, 30 Mayıs-3 Haziran 1994, Ankara, 1995, s. 39-54. Yıldırım, Hüsamettin, “Rusların Van Üzerindeki Emelleri”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, s. 241-251. Yıldırım, İsmail, “Demiryollarının Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine Ulaşması Hakkında Bir değerlendirme”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Toplumsal Tarihi Sempozyumu, Van (16-18 Haziran 1999).
D. Tezler Ağaoğlu, Sami, “Van Merkez Sancağındaki Vakıflar: XVI.-XVIII. Yüzyıllar (Sosyal Hayata ve Eğitime Katkıları)”, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2003. Altınok, Salih, “Rus-Ermeni İlişkilerinde Doğu Anadolu ve Bitlis Olayları”, Yüksek Lisans Tezi (devam ediyor), Yüzüncü Yıl Üniversitesi. Aşan, Muhammed Beşir, “XIV. Yüzyılda Van ve Yöresi”, Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi, 1992. Atsız, Emel, “Van (Erciş, Gevaş, Hoşap, ), Türk Mimarî Eserleri”, Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1969-1970. Ayaz, Gulan, “Van/Altıntepe Urartu Nekropolü Takıları”, Yüksek Lisans Tezi, (devam ediyor), Yüzüncü Yıl Üniversitesi. Başak, Oktay, “Bahçesaraydaki Mimari Eserler”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1997. Başak, Oktay, “Gevaş Urartu Kalesi ve Açık Hava Tapınma Alanları”, Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1992. Belli, Oktay, “Urartu Çağında Van Bölgesi Yol Şebekesi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1977. Biber, Hanifi, “Van Müzesinde Bulunan Figürlü Artuklu Sikkeleri”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1996. Biber, Hanifi, “Urartu Silahları: Kılıç, Hançer ve Bıçaklar”, Doktora Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2005. Boran, Ali, “Van Gölü Çevresindeki Tek Kubbeli Camilerin Türk Sanatındaki Yeri”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1994. Boran, Ali, “Anadolu’daki İçkale Cami ve Mescitleri I”, Doktora Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1997. Bülbül, Süleyman, “Erciş ve Çevresi Selçuklu Dönemi Yapıları”, Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1984. Bülbül, Süleyman, “Van Gölü Havzası Türk Mimarisinde Figarlı-Bezeme”, Yüksek Lisans Seminer Çalışması, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1994. Bülbül, Süleyman, “Van Gölü Havzası Türbe ve Kumbetlerinde Mimari Süsleme”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1995.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
729
Coşkun, Atılgan, “Emperyalist Devletlerin Doğu Anadolu Politikası ve Aşiret Hafif Süvari Alayları”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2003. Çavuşoğlu, Rafet, “Van Müzesindeki Urartu Bronz Kemerleri”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1995. Çavuşoğlu, Rafet, “Urartu Kemerleri”, Doktora Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2002. Çevik, Nevzat, “Urartu Kaya Gömütleri”, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1991. Çevik, Nevzat, “Şebeteria: Batı Urartuda Bir Kent ve Kaya Anıtları”, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1987. Çilingiroğlu, Altan, “Van Bölgesi Urartu Kaleleri”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1968. Çurku, Rüstem, “Van’da Mahalli Basın ve İki Nisan Gazetesi (1957-1961)”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2004. Demirpolat, Enver, “XX. Yüzyıl Van İli Tarihi ve İnanç Coğrafyası”, Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, 1987. Demirtaş, Mehmet, “Doğu Anadolu Nüfus Hareketleri (93 Harbi Sonrası)”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1996. Erdoğan, Ercüment, “Tuşpa Kalesi”, Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1986. Gencer, Fatih, “Milli Mücadele Yıllarında Amerika’nın Anadolu Politikası ve Amerikan Yakın Doğu Yardım Politikası”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2005. Girginer, K. Serdar, “Urartu Dönemi Mezarları ve Ölü Gömme Adetleri”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 1991. Günel, F. Mine, “Eski Van Kent Dokusu Üzerine Bir Deneme”,Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1993. İshak, Cesur, “Bahçesaray’daki Kilise Mimarisi”, Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1999. Karaca, Yalçın, “Vaspurakan Bölgesindeki Bazı Kiliseler Üzerine Bir Ön Çalışma”, Seminer Çalışması, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1995. Karaca, Yalçın, “Van ve Çevresindeki Manastır Kiliseleri”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1996. Karaca, Yalçın, “Doğu Anadolu Bölgesi Hıristiyan Dini Mimarisinde Jamatun Yapılar”, Doktora Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2004. Karaman, İsmail, “Urartu Askeri Mimarisi”, Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1979. Karaosmanoğlu, Mehmet, “Urartularda Metal-Fildişi-Taş İşlemeciliği”, Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1981. Kılıç, Orhan, “730 Numaralı Van, Adilcevaz, Muş ve Bitlis Livaları Tımar İcmal Defteri”, Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, 1989. Koçhan, Nurettin, “Urartu Tapınak Mimarisi”, Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1979. Kozbe, Gülriz, “Van-Dilkaya Höyüğü 1984-1986 Kazı Dönemlerinde Ele Geçen Erken Transkafkasya Çanak Çömleği”, Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, 1987. Kulaz, Mehmet, “Eski Kasrik Kalesi”, Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1988. Kulaz, Mehmet, “Hamurkesen (Zernek) Mimarisi Hakkında Bir Ön Çalışma”, Seminer Çalışması, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1995.
730
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Kulaz, Mehmet, “Zernek ve Pizan’daki Mimari Eserler”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1997. Kurt, Yunus, “Türk Siyasi Hayatında Van Bölgesi Genel Seçimleri (1920-1961)”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2000. Küçükkaya, Abdurrahim, “Yavuz Sultan Selim’in Doğu Anadolu Politikası ve Doğu Anadolu’nun İlhakı”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2000. Maç, Önder, “Cumhuriyet Döneminde Van Emniyet Müdürlüğü”, Yüksek Lisans Tezi (devam ediyor), Yüzüncü Yıl Üniversitesi. Mercan, Nuray, “Hüsrev Paşa Camii Kalemişi ve Çini Süslemeleri”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2001. Nalçacı, Enver, “Eski Van’da Türk Mimarisi Gelişimi”, Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1981. Osmanoğlu, Hüseyin Veysel, “Van’daki Sanat Eserlerine Dair Yapılmış Çalışmalar”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2001. Orhun, Can, “Van-Dilkaya Höyüğünde Ele Geçen Keramiklerin Bilgisayar Ortamında Değerlendirilmesi ve Tarihlendirilmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, 1996. Öğün, Baki, “Van’da Urartu Sulama Tesisleri ve Şamran (Semiramis) Kanalı”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 1970. Özergin, M. Kemal, “Anadolu Selçukluları Çağında Anadolu Yolları”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1959. Özkan, Turan, “Urartu Çanak Çömleği”, Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 1979. Öztürk, Şehabettin, “Van-Ahlat ve Adilcevaz’daki Tarihi Camilerin Rölöve ve Proje Çalışması”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1996. Sağlamtemir, A. Haluk, “Van-Dilkaya Kazılarında Çıkan Demirçağ Çanak Çömleği”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, 1994. Sapmaz, Nesrin, “Erzurum ve Van’da Ermeni İsyanları”, Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2005. Sekmen, Vildan, “Van ve Toprakkale’deki Araştırma ve Kazıların Tarihçesi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 1990. Tepe, Berna, “Van Yöresi El Sanatları”, Seminer Çalışması, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1994. Top, Mehmet, “Hoşap’daki Mahmudi Beyliği Mimarisi”, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 1983. Yarıcı, Ümit, “Erciş Ovasının Erken ve Orta Demir Çağları Dokusu”, Yüksek Lisans Tezi, (devam ediyor), Yüzüncü Yıl Üniversitesi.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas›
731
A Bibliography for Urban History of Van Zeki TEK‹N Abstract The most important feature of the Anatolian cities is their existence with a quite long history. Van, located in the Eastern part of Anatolia, is also one of the such cities, and had been ground for so many civilizations throughout the history. One of the most striking of those ones was the ancient Urartian Kingdom which found in the ninth century of B.C. and used the place for their state’s capital then known Tushpa. During the Ottoman period, since it was in border of Iran, the disputed neighbor, it used to have a strategic importance. As for the near past, it came up with the Armenian conflicts. The works like books, articles, symposiums and thesis on Van primarily involved in Urartian period art and archeological issues while the Armenian matters, during the reign of the Ottoman State, secondly made up most of the available literature on the city. Large amount information about Van accumulated on these two issues especially. Key Words : Van, Urartian, Tuschpa, Ottoman, Armenian.
Van fiehir Tarihi Bibliyografyas› Zeki TEK‹N Özet Anadolu şehirlerinin en önemli özelliği, oldukça eski bir geçmişe sahip olmalarıdır. Doğu Anadolu bölgesinde yer alan Van Şehri de bu özelliğe sahip olarak tarih boyunca pek çok medeniyete beşiklik yapmıştır. Bunlar içinde en çok dikkati çeken M.Ö. IX. yüzyılda kurulan Urartu Krallığına Tuşba adı ile başkentlik yapmış olmasıdır. Osmanlı döneminde Van, Osmanlı’nın sorunlu doğu komşusu İran ile sınır olması nedeniyle stratejik bir öneme sahip olmuştur. Yakın tarihimiz açısından ise Van, Ermeni olayları ile gündeme gelmektedir. Van hakkında yapılan kitap, makale, sempozyum ve tez çalışmaları incelendiğinde öncelikle; Urartu dönemi arkeoloji ve sanat konularında, Osmanlı dönemi ile ilgili olarak daha çok Ermeni olayları hakkında geniş bir literatürün oluştuğu görülmektedir. Anahtar Kelimeler : Van, Urartu, Tuşba, Osmanlı, Ermeni.
732
TAL‹D, 3(6), 2005, Z. Tekin
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
753
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 753-758
Ethel Sara Wolper, Cities and Saints: Sufism and the Transformation of Urban Space in Medieval Anatolia China: The Pennsylvania State University Press, 2003, 134 s. Fatih BAYRAM*
Gerek Anadolu Selçuklu Devleti’nde, gerekse Beylikler döneminde Anadolu’da şehir dokusunda zâviyelerin önemli bir yer tuttuğunu; hem o dönemlere ait kaynaklardan hem de günümüze kadar gelebilmiş olan eserlerden öğrenmekteyiz. Bu zâviyeler aynı zamanda devlet adamlarının, sanatkârların, dervişlerin, ilim yolcularının ve tâcirlerin ortak eseriydi ve kadîm medeniyetin ayrılmaz bir parçasıydı. XX. asırda Fuat Köprülü, Ömer Lütfi Barkan ve Abdülbaki Gölpınarlı gibi tarihçilerin öncülük ettiği Sûfilik literatüründe, zâviyelerin şehir hayatındaki rolüne işaret edilmekle birlikte bu konuda yapılan çalışmaların çoğu genel bir tabloyu resmetmektedir. İki yıl önce Ethel Sara Wolper tarafından Sivas, Tokat ve Amasya şehirlerinde XIII. asrın ortası ile XIV. asrın ortası arasında yaklaşık bir asırlık zaman diliminde inşâ edilen zâviyeleri ele alan bir kitabın yayınlanmış olması; hem şehir tarihçiliği hem de Sûfilik literatürü açısından sevindirici bir gelişmedir. Sara Wolper, kitabının giriş bölümünde “dervish lodge” kavramı üzerinde duruyor ve bunun değişik bölgelerde hankâh, zâviye, dârü’s-siyyâde, dârü’s-sulâha, buk‘a ve imâret anlamlarına gelebileceğini belirtiyor.1 Biz, Wolper’ın kitabında geçen “dervish lodge” tâbirinin karşılığı olarak, Osmanlı evkaf defterlerinde en yaygın kullanım olan “zâviye” terimini kullandık. Büyük zâviye yapıları için ise, mutad olduğu üzere “hanikâh” terimini kullandık. Sara Wolper, kitabının giriş bölümünde, Osmanlı öncesi Anadolu Sûfiliğinin temel meseleleri üzerinde duruyor. Wolper, haklı olarak Osmanlı öncesi Sûfiliğinin başka araştırma alanlarına eklemlendiğini belirtiyor ve bu alanın müstakil bir araştırma alanı oluşturamadığından yakınıyor. Wolper’e göre, Osmanlı öncesi Sûfilik çalışmaları, “Osmanlı’nın doğuşu”, “Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesi” ve “Tarikatların gelişmesi” gibi konuların gölgesinde kalmıştır.2 Yazar, Osmanlı öncesi Anadolu Sûfiliği bağlamında özellikle Fuat Köprülü üzerinde durmaktadır. Wolper; Köprülü’nün, eserlerinde, özellikle Malazgirt sonrası Anado* Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi. 1 Ethel Sara Wolper, Cities and Saints: Sufism and the Transformation of Urban Space in Medieval Anatolia, China: The Pennsylvania State University Press, 2003, s. 4. 2 A.g.e, s. 5.
754
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Bayram
lu’ya akın eden göçebe Türkmen kabileleri üzerinde durduğunu belirtmektedir. Köprülü’ye göre; pagan Türkmenleri, Şamanizm’den izler taşıyan “Türk tarzı İslam”a yöneltenler, “Baba”lardır.3 Wolper; Köprülü’nün asıl gâyesinin, Sûfiliğin önemini vurgulamaktan ziyâde, Osmanlı’nın Orta Asya orijinli olduğunu göstermek olduğunu iddia etmektedir.4 Yazar; Köprülü’nün yazılarının, Osmanlı Devleti’nin İran ve Yunan orijinini öne süren Avrupalı tarihçilere karşı bir tepkinin ürünü olduğunu ifade etmekte ve Anadolu’daki çok sayıda Hıristiyan’ın rolünü görmezden geldiğini ifade etmektedir.5 Yazar; burada, ismen zikretmese de, Gibbons’un Osmanlı’nın kuruluşu ile ilgili tezine atıfta bulunmaktadır. Burada, ayrıca Köprülü’nün Gibbons eleştirisinde yalnız olmadığını da belirtmek gerekir. Yine bir Avrupalı tarihçi olan Paul Wittek de Gibbons’un tezine şiddetle karşı çıkmıştır.6 Wolper’in Köprülü’ye yönelttiği önemli eleştirilerden biri de, Anadolu’daki Müslümanları iki sınıfa ayırmasıdır. Köprülü’ye göre bir sınıf heteredoks, köylü ve aşağı sınıfken; diğer sınıf da, ortodoks, şehirli ve eğitimli sınıftan müteşekkildi. Wolper’e göre; Köprülü, heterodoks grubun kökenini Ahmed Yesevî’ye dayandırmaktadır. Köprülü’nün nazarında ortodoks grubun temsilcileri ise, Necmüddin Râzî, Bahâüddin Veled ve Sadrüddin Konevî gibi mutasavvıflardı. Köprülü, ayrıca bu mutasavvıfları linguistik açıdan sınıflandırmaktadır. Ahmed Yesevî Türk geleneğini temsil ederken, Necmüddin Râzî ve Bahâüddin Veled Fârısî geleneği, İbn-i Arabî’nin üvey oğlu Sadrüddin Konevî ise Arap geleneğini temsil etmekteydi.7 Wolper, Ömer Lütfi Barkan’ın “İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler”8 ve Semavi Eyice’nin “İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İctimâ‘î Müessesesi: Zâviyeler ve Zâviyeli Câmiler”9 adlı makalelerinin Köprülü’nün tezinin devamı olduğu görüşündedir. Yazara göre, Eyice ve daha sonraki sanat tarihçileri Köprülü’nün tezini çürütmek şöyle dursun, onu istihkâm etmişlerdir. Yazara göre, Köprülü/Barkan/Eyice tezinin temel sorunu popüler veya heterodoks derviş grupları ile ortodoks İslâm’ı benimseyenler arasında kesin bir çizgi çizmeleridir. Köprülü’nün Şaman gelenekle İslamlaşma arasındaki sürekliliğe işâret eden tezi; Ahmet Karamustafa, Reuven Amitai-Preiss ve Devin DeWeese tarafından tenkîde tâbi tutulmuştur.10 Artık Sûfilik literatüründe yüksek tabaka ve alt tabaka arasında kesin 3 A.g.e., s. 5. 4 “Köprülü had used mystics to stress the Central Asian origin of the Ottomans”, a.g.e., s. 5. 5 A.g.e., s. 5. 6 Osmanlı’nın kuruluşu tartışmaları için bkz. Cemal Kafadar, Between Two Worlds: The Construction of the Ottoman State, Berkeley: University of California Press, 1995. 7 Wolper, Cities and Saints..., s. 5. 8 Ö. Lütfi Barkan, “İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler”, Vakıflar Dergisi, 1942, sy. 2, s. 279-304. 9 Semavi Eyice, “İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İctimâ‘î Müessesesi: Zâviyeler ve Zâviyeli Câmiler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 1963, sy. 23, s. 1-80. 10 Cities and Saints..., s. 6. Bkz. Ahmet T. Karamustafa, God’s Unruly Friends: Dervish Groups in the Islamic Later Middle Period, 1200-1550, Salt Lake City: University of Utah Press, 1994; Reuven Amitai-Preiss, “Sufis and Shamans: Some Remarks on the Islamization of the Mongols in the Ilkhanate”, Journal of the Economic and Social History of the Orient, 1999, c. XL, sy. 1, s. 27-46; Devin DeWeese, “The Mashâ’ikh-i Turk and the Khojagân: Rethinking the Links Between the Yasavî and Naqshbandî Sufi Traditions”, Journal of Islamic Studies, 1996, c. VII, sy. 2, s. 180-207.
Cities and Saints: Sufism and the Transformation of Urban Space in Medieval Anatolia
755
çizgiler çizmek şöyle dursun, yüksek sınıf-alt sınıf ifadesi de geçerliliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Gerçekten de, yazarın Karamustafa, Amitai-Preiss ve DeWeese’in katkılarına yaptığı vurgu, kanaatimizce yerindedir. Ancak burada Annales ekolünün tarihçiliğe yüklediği yeni anlamların katkısını da göz ardı etmemek gerekir. XX. yüzyılın ikinci yarısında tarih yazımına damgasını vuran bu ekol, Sûfilik tarihi ile ilgili araştırmalara da yeni açılımlar getirmiştir. Wolper’in XIII. yüzyıl ile ilgili Sûfilik literatürüne yönelttiği önemli eleştirilerden birisi de, bu yüzyılın tarikatların teşekkül ettiği bir zaman dilimi olarak ele alınmasıdır. Yazara göre; bu yanılgı, büyük ölçüde Âşıkpaşazâde Tarihi’nden kaynaklanmıştır. XV. asır tarihçisi olan Âşıkpaşazâde; XIII. asır dervişlerinden bahsederken, onların XV. asırda olduğu gibi değişik tarikatlar etrafında kümelendikleri zehâbına kapılmıştır.11 Halbuki, XIII. asır dervişlerinin âidiyeti bir tarikata yönelik değildi. XIII. yüzyılda dervişlerin âidiyet hissini belirleyen tarikatlar değil, zâviye yapılarıydı.12 Yazar, derviş kimliğinin teşekkülünde zâviyenin mekansal boyutunu esas almaktadır. Kervansaraylar şehirden uzak mekânlarda yer alırken zâviyeler genellikle şehrin hududunda mevzîlenmekte ve böylelikle şehrin sahasını genişletmekteydi.13 Şehrin girizgâhında yer alan zâviye, medenî dervişin âidiyet hissinde merkezî rol üstleniyordu. Dinsel alanla seküler alanı buluşturan zâviyeler, aynı zamanda, şehir hayatı için “yeni sınırlar” inşâ etmekteydi.14 Yazar, zâviyelerin yalnızca şehir içindeki rolüne değil zâviyelerin şehirler arası rolüne de dikkat çekmektedir. Ona göre; bir şehirdeki zâviye, ticaret ve göç yoluyla diğer şehirlerdeki zâviyelere bağlanıyordu.15 Osmanlı evkaf defterlerine baktığımızda Wolper’in haklılığı ortaya çıkıyor. Osmanlı öncesi vakıfların da zikredildiği bu defterlerde farklı şehirlerde aynı adı taşıyan zâviyelere rastlamak mümkündür. Örneğin, Konya, Bursa, Erzurum ve Edirne gibi önemli ticaret yolları üzerinde bulunan şehirlerde Kâzerûnî zâviyelerinin bulunması bir rastlantı değildir. Wolper, zâviyelerin literatürde genelde kurumsal açıdan ele alındığını, zâviye mimarisinin birkaç istisnâ dışında ihmal edildiğini belirtiyor. Bu ihmâlin Osmanlı öncesi zâviyelerle ilgili kaynak eksikliğinden ileri geldiğini vurgulayan yazar; zâviyelerin en önemli özelliklerinden birisinin de, dış dünyadaki insanlara kapılarını açmaları olduğunu belirtiyor. Yazar, ayrıca, zâviye mimarisinin zâviyenin fonksiyonuna ve müdâvimlerinin dünyasına ışık tuttuğuna işâret etmektedir. Eserin temel konusunu, daha önce de belirttiğimiz gibi, XIII. asrın ikinci yarısından XIV. asrın ikinci yarısına kadar olan dönemde Sivas, Tokat ve Amasya şehirlerinde inşâ edilen zâviye-hankâhlar teşkil etmektedir. Yaklaşık yüz yıllık süre zarfında birer ticaret şehri olan Sivas, Tokat ve Amasya’da en azından onbeş zâviye-hânikâhın inşâ edildiğini bilmekteyiz.16 Halbuki, XIII. asır ortasından önce bu üç şehirde, sadece dört zâviye-hânikâh bulunmaktaydı.17 11 Cities and Saints…, s. 6-7. 12 A.g.e., s. 13. 13 “Unlike caravansarays, which were usually located outside cities, dervish lodges were usually placed in a city’s border areas, extending the city radius, altering the city’s pattern of space”, Cities and Saints..., s. 59. 14 Cities and Saints..., s. 59. 15 A.g.e, s. 98. 16 A.g.e, s. 1. 17 A.g.e., s. 7.
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Bayram
756
Yazar, XIII. asrın ikinci yarısında Sivas, Tokat ve Amasya şehirlerinde zâviyelerin giderek medreselerden bağımsız yapılar hâlini aldığını belirtmektedir. 1240-1275 yılları arasında bu şehirlerde, zâviyeler, medreselerin yanında inşâ edilirken; 1275-1300 yılları arasında zâviyeler, medreselerden ayrı müstakil yapı arz ediyordu.18 Wolper’e göre bu mekânsal ayrışma, fonksiyonel ayrışmayı da beraberinde getirmekteydi. Medreselerin aksine çeşitli meslek erbâbını, hattâ çeşitli din mensuplarını zâviyede görmek mümkündü. Yazar; özellikle bu dönemde, zâviye inşâsının neden yaygınlık kazandığı meselesi üzerinde de durmaktadır. XIII. yüzyılda Sivas, Tokat ve Amasya şehirleri, İran ve Orta Asya’dan göç almaya başlamıştı. Bunun yanı sıra, bu şehirlerde yabana atılamayacak derecede Hıristiyan nüfusu mevcuttu. Bu iki meydan okuma karşısında, bu şehirlerin idarecilerinin başvurdukları yol, zâviye eksenli bir hayat tarzıydı. Kitabın asıl maksadı da, bu şehirlerde görülen dinî ve kültürel dönüşümde zâviyelerin rolünü incelemektir. Wolper, böyle bir çabanın ancak farklı gibi görünmekle birlikte birbiriyle ilintili olan üç temel alanı mezceden bir yaklaşımla anlam kazanabileceği inancındadır. Bu üç temel alan şunlardır: İslam mimarisi tarihi, Osmanlı öncesi Anadolu tarihi ve Tasavvuf tarihi.19 Wolper, özellikle Kösedağ Savaşından sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin merkezî otoritesinin zayıflamasıyla birlikte, emîrlerin mülk edinmelerinin kolaylaştığını belirtmektedir. Yazar; emîrlerin de hem kendilerine hem de kendi soyundan gelenlere dâimî bir gelir kaynağı temin etmek maksadıyla mülkleri vakıf laştırma yoluna gittiklerini belirtmektedir. Mülkleri vakfa dönüştürme hareketinin, özellikle, 1277 yılından sonra yoğunlaştığına dikkat çeken yazar; bunun, Moğol idâresinin 1277 yılından sonra eski Selçuk iktâlarını ihyâ etme girişimine karşı takip edilen bir yol olduğunu vurgulamaktadır. Emîrler bilinçli olarak zâviye inşâsına yönelmişlerdir. Anadolu’da en çok zâviye 1277-1300 yılları arasında inşâ edilmiştir.20 Örneğin, Tokat’ta 11 yıl içinde üç zâviye inşâ edilmiştir: Şemseddin bin Hüseyin (1288), Halife Gâzî (1299) ve Sünbül Baba (1298-1299).21 Wolper’in, Moğol istilâsı döneminde zâviye inşâsının neden yoğunlaştığı meselesini tartışırken serdettiği düşünceler, büyük ölçüde Köprülü ile paralellik arz etmektedir. Ancak Wolper; Anadolu’da, Müslüman halk üzerinde Moğol istilâsının sebep olduğu bedbinlik ve buhran duygusu üzerinde durmamakta, daha çok maddî sebepler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Wolper’a göre, emîrlerin zâviye inşâsını tercih etmelerinin bir nedeni de, zâviye inşâsının câmi ve medrese inşâsına göre daha ucuz oluşudur. Ayrıca şeyhlere tahsis edilen maaş, müderrislerden daha düşüktü.22 Öte yandan, Köprülü maddî nedenleri göz ardı etmemekle birlikte, emîrlerin ya da beylerin zâviye inşâ etmesinin derûnî nedenleri üzerinde de durmaktadır: Siyâsî merkeziyet, I. Alâeddin Keykubâd’dan sonra tamamiyle bozulmuş; dâhilî verâset kavgaları, Moğol istilâsı, Rumlar ve Ermenilerle harpler, Anadolu’nun refah ve 18 A.g.e., s. 59. 19 A.g.e., s. 3. 20 A.g.e., s. 26. 21 A.g.e., s. 26. 22 A.g.e, 26-27.
Cities and Saints: Sufism and the Transformation of Urban Space in Medieval Anatolia
757
âsâyişini mahvetmişti. Sosyal düzenin yokluğunu gören, devamlı karışıklıklardan bıkıp ezilmiş olan halk, kendilerine bu dünyada nasip olmayan saadeti âhirette temin için tekkelere, şeyhlere koşmaktan başka bir çare bulamıyorlardı. Mahallî geçici hâkimiyetler teminine uğraşan beyler de, halkın bu umûmî temâyülüne uyarak , şeyhlerin maddî ve mânevî nüfûzundan istifâde için her tarafta tekkeler, zâviyeler yaptırıyorlar ve onlara zengin vakıflar ayırıyorlardı. İşte, bütün bu sosyal âmillerin tesiri altında Anadolu’nun şeyhler, babalar yetiştirmeğe ne kadar elverişli olduğu kolayca anlaşılır. Esasen, o devirde yetişen evliyânın menkabeleri hakkında yazılmış birtakım eserlerle sâir tarihî kaynaklar da, bu husûsu kuvvet ve kesinlikle te’yid eylemektedir.23
Kitaptaki en önemli argümanlardan birisi de, zâviyelerin hedef kitlesinin diğer İslâmî yapılara nazaran çok daha çeşitli oluşudur. Zâviyelerin bir “sosyal entegrasyon” merkezi olduğu argümanı, daha önce, Marshall G. S. Hodgson tarafından da vurgulanmıştı.24 Benzer düşüncelerin Sûfilik literatüründe sıkça dile getirildiğini görmek mümkündür. Wolper; dervişler, sanatkârlar ve tâcirler arasındaki ilişkiyi zâviye kitâbelerinden örnekler sunarak açıklamaktadır.25 Ancak, Wolper’in İbrahim Hakkı Konyalı’nın Konya Tarihi adlı kitabından yaptığı alıntıda önemli bir hatâ söz konusudur. Wolper, Konya’da bulunan Mes’ud bin Şerefşah Hânikâhı’nın 637 H. (1239) tarihli kitâbesinde, Konyalı’ya dayanarak bu hânikâhın sûfîlere ve tâcirlere vakfedildiğini yazmaktadır.26 Kitabın notlarına baktığımızda bu alıntının Konya Tarihi adlı kitabın Yeni Kitap Yayınları tarafından yayınlanan 1964 tarihli baskısının esas alındığını görüyoruz.27 Belki de, Wolper’in hatâsı 1964 tarihli nüshadan kaynaklanmaktadır. Aynı kitabın Enes Kitap Sarayı tarafından daha sonra bilâ-tarih yayınlanan nüshasında bu hânikâhın sûfîlere ve fakîhlere vakfedildiği yazılmaktadır. Kanatimizce bir hânikâhın ticaretle meşgul olan kişilere vakfedilmesi pek uygun düşmemektedir. Fıkıh ilminde söz sâhibi fakîhlere vakfedilmesi daha ma‘kûl görünmektedir. Ayrıca, bir hânikâhın hem sûfîlere hem de fakihlere vakfedilmesi, Wolper tarafından sıkça vurgulanan medrese-zâviye mücâdelesinin gerçekliği husûsunda zihinlerde soru işâreti bırakmaktadır. Wolper’e göre; zâviyelerin önemli özelliklerinden birisi de, Müslümanlarla Hıristiyanların kaynaştığı zemin olmasıdır. Kitabın diğer bölümlerine nazaran, yazarın Hıristiyanlıkla Bektâşîlik arasındaki benzerliklere işaret ettiği bölüm, detaylandırılmamış argümanlar zincirinden oluşmaktadır.28 Yazarın Barak Baba ve Baba İlyas örneğinden yola çıkarak, dervişler için çoğu zaman Hıristiyanlığın “bozuk İslam”la “gerçek mistik yol” arasında bir geçiş görevi gördüğü şeklindeki genellemesine katılmak 23 M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Orhan F. Köprülü (ed.), Ankara: Akçağ Yayınları, 2003, s. 203-204. 24 Marshall G. S. Hodgson, The Venture of Islam, Conscience and History in a World Civilization, c. II, The Expansion of Islam in the Middle Periods, The University of Chicago Press, 1977, s. 213. 25 Cities and Saints..., s. 76. 26 A.g.e, s. 76. 27 A.g.e., s. 115. 28 A.g.e., s. 79.
758
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Bayram
mümkün değildir.29 Bu değerlendirme bizi, ister istemez, Osmanlı’nın kuruluş tartışmalarına götürmekte ve bize literatürde artık pek de kâle alınmayan Gibbons’un tezini anımsatmaktadır. Kitabın güçlü yanlarından birisi de, Anadolu Selçuklu Devleti’nde hânedâna mensup kadınların zâviye inşâsına yaptıkları katkının kitâbeler ışığında vurgulanmasıdır. Yazar, çeşitli zâviye kitâbelerinden yola çıkarak, kadınların hânedan politikasındaki rolü üzerinde durmaktadır. Bu bölümden yola çıkarak Osmanlı’da saray kadınlarının hânedânın idâmesinde oynadıkları rol ile Selçuklu saray kadınlarının hânedân politikasındaki rolleri karşılaştırılabilir. Her ne kadar söz konusu çalışma; zengin notlarla bezenmiş olsa da, notların kitabın sonunda yer alması üslûbu akıcı olan kitabın akıcı bir şekilde okunmasına mâni olmaktadır. Yazarın faydalandığı kaynaklar arasında menâkıbnâmeler, vakfiyeler ve kitâbeler önemli bir yer tutmaktadır. Bibliyografya kısmında ikinci derecede kaynaklar da ayrıntılı bir şekilde zikredilmiştir. Wolper’in kullandığı kaynaklar son derece çeşitli olsa da, bibliyografyada zâviyelerle ilgili önemli çalışmaları olan Mustafa Kara’nın zikredilmemiş olması önemli bir eksikliktir. Wolper’in eseri, kullanılan zengin kaynaklar yönünden ve bu kaynaklara değişik bir okuyuş getirmesi açısından literatüre önemli bir katkı sağlayacaktır. Mistik düşüncenin yeniden ivme kazandığı günümüzde, XIII. asrın mistik şehirlerine yeni bir ilginin uyanması gayet doğaldır. Bu ilginin Anadolu’nun diğer şehirlerinin tarihine de ışık tutacağını ümit etmekteyiz.
29 “For dervishes Christianity was often seen as a transitional phase between a corrupt Islam and the true mystical path.”, a.g.e., s. 81.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
763
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 763-774
Çi¤dem Kafescio¤lu, “The Ottoman Capital in the Making: The Reconstruction of Constantinople in the Fifteenth Century”, Doktora Tezi,, Cambridge, Massachusetts. Harvard Üniversitesi 1996, 543 s. Fatma TUNÇ YAfiAR*
İstanbul’un fethi, Osmanlı Devleti’nde siyasî ve kültürel alanda pek çok köklü değişikliklere neden olmuştur. Konstantinopol’un Osmanlı Devleti’nin başkenti yapılması yönündeki karar, bir uç beyliğinden yerleşik bir imparatorluğa geçişin en önemli mihenk taşlarından biri olarak kabul edilmektedir. Çiğdem Kafescioğlu tarafından hazırlanan “The Ottoman Capital in the Making: The Reconstruction of Constantinople in the Fifteenth Century” başlıklı tez çalışması, fetih sonrasında şehrin yeniden oluşum ve inşa sürecini ele almaktadır. Fetih sonrasındaki 30 yılı konu edinen çalışma bir taraftan devlet eliyle gerçekleştirilen formel şehirleşme sürecini, diğer taraftan da bunun görsel yansımaları olan mimarî yapılar üzerinden şehrin siluetini incelemektedir. Kafescioğlu; yeni fethedilen şehrin yeniden yapılanma sürecini, Doğu Roma başkentini Osmanlı başkentine dönüştüren kapsamlı bir kentsel proje olarak değerlendirmektedir. Kafescioğlu; çalışmasını imar, temsil ve iskan kavramları üzerine oturtmaktadır. Bu kavramların her biri, şehrin fizikî mekanlarının ve görsel imajının yeniden şekillenmesinde bir süreci temsil etmektedir. Bu üç kavram, tezde üç temaya karşılık gelmektedir. Bunlardan ilki olan imar, Sultan ve yönetici elit tarafından gerçekleştirilen imar faaliyetlerini kapsamaktadır. Bu faaliyetler, mimarî stile etkileri, şehrin çevresi ile olan ilişkisi ve şehir dokusunun yenilenmesine sağladıkları katkılar bağlamında analiz edilmektedir. Bu tartışmada, Osmanlı ve Bizans’a ait şehir ve mimarî geleneklerinin etkileşimi ile Rönesans fikirlerinin şehir dokusunun oluşumuna sağladığı katkı önemli bir yer tutmaktadır. Kafescioğlu temsil kavramı etrafında, fetih sonrası İstanbul’una ait harita ve minyatür görüntülerini analiz etmekte, bunların şehri ne kadar temsil ettiğini tartışmaktadır. İskan kavramı çerçevesinde ise; İstanbul’u, yerleşim alanı olarak ele almaktadır. Kafescioğlu, şehrin mimarî yapısı ile yerleşim dağılımı arasındaki ilişkiyi sorgulamakta, yeni yerleşim merkezlerinin oluşum süreci ve patronaj mekanizmalarının bu yerleşim alanlarının gelişimindeki rolünü tartışmaktadır. * Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi.
764
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Tunç Yaflar
Kafescioğlu’nun Harvard Üniversitesi’nde hazırlamış olduğu bu doktora tezi, İstanbul’un fetih sonrasında “imparatorluk başkenti” olarak yeniden inşa süreci konusunda oldukça detaylı ve kapsamlı bir çalışmadır. Kronolojik olarak 30 yıl gibi kısa bir dönemi kapsayan tez, tema olarak da sınırları belirli bir konu üzerinde odaklanmaktadır. Toplam 437 sayfa olan tez, giriş bölümü ile sonsöz dışında dört ana bölümden oluşmaktadır. Kafescioğlu; ilk olarak, fetih öncesi Osmanlı Devleti hakkında genel bir çerçeve çizmektedir. Doğu Akdeniz’in sembolik merkezini ele geçiren bu devlet, genişlemekte olan bir uç beyliğidir. Beylik topraklarının genişlemesiyle birlikte, merkez ile sınırlarda faaliyet gösteren kontrolsüz askerî güçler arasında siyasî çekişmeler meydana gelmiştir. II. Mehmet’in liderliğinde İstanbul’u fetheden büyük ordunun mahiyeti, Osmanlı yönetimi içerisindeki farklılıkları ve geç Orta Çağ Anadolu ve Balkanlarının çalkantılı atmosferini yansıtması açısından güzel bir örnek teşkil etmektedir. Bu orduda; köle kökenli üst rütbeli kişiler, Hıristiyanlıktan dönme askerler, yönetici elit, sınır beyleri ve maiyetindeki gaziler ile dervişler bulunmaktadır. Bu geniş yelpaze içerisinde, aslında iki temel güç mevcuttur: Yerleşik devletin kurucuları ile güç ve dinamizmi, yarı bağımsız siyasî ve askerî idareye dayanan sınır güçleri. İstanbul’un fethi sonrasında, bu iki ayrı gücün çekişmesi keskinleşerek daha belirgin bir hal almıştır. İdarî yöneticilere göre İstanbul, devletin yönetileceği bir merkez olmalıdır. Diğer gruba göre ise İstanbul, sadece cihat için fethedilen bir yerdir; onun önemi sadece Müslüman topraklarının ortasındaki uğursuz bir yerin yok edilmiş olmasından ibarettir. II. Mehmet’in, fethin hemen sonrasında İstanbul’u başkent olarak ilan etmesi ve şehri restore ederek yerleşim için cazip hale getirmesi, iki grup arasındaki gerginliği körüklemiştir. Bu nedenle, İstanbul’un yeniden inşası bir anlamda devletin de yeniden inşası anlamına gelmektedir. Gelinen noktada, Osmanlı Devleti bu iki güçten biri lehine karar vermek durumunda kalmıştır. Ve sonuçta, Kafescioğlu’na göre uç beyleri ve maiyetindekiler zamanla merkezden uzaklaşarak Osmanlı siyasî arenasından silinmiştir. Osmanlı Devleti’nin siyasî ve askerî anlamda idarî şeklinin fetih sonrasında netleştiği görülmektedir. II. Mehmet’in dünya imparatorluğu kurma yönündeki çabası, dönemin siyasetinde belirleyici rol oynamıştır. Onun döneminde, Bizans’ın son toprağı ele geçirilmiş, Anadolu ve Balkanlar’daki fetihler sayesinde Selçuklu sonrasında ortaya çıkan beylikler tarih sahnesinden silinmiştir. II. Mehmet, merkezî bürokratik bir devlet kurmak amacıyla yönetim içerisinde beyler ve gazilerin gücünü diskalifiye etmiş, onun yerine devşirme kökenli askeri bir elit oluşturmuştur. Gaza ideolojisinin yerini ise, hiyerarşik yapı içerisinde dine en üst rütbeyi vererek doldurmuştur. Kafescioğlu, tıpkı İstanbul’un yeniden inşası gibi yeni bir hükümdarlık tarzının oluşturulmasını da, imparatorluk projesinin bir parçası olarak görmektedir. Bu projenin en önemli göstergelerinden biri de II. Mehmet’in kendisi için hünkâr, han, sultan, sezar ve fatih unvanlarını kullanmış olmasıdır. II. Mehmet; İran ve İtalyan sanatlarını desteklemiş, Bizans’a ait tarihî kalıntıları toplamış, İtalya’daki mimarî, sanatsal ve askerî yenilikleri yakından takip etmiş ve önde gelen medeniyetlerin mirasına ortak olmuştur. İnalcık, II. Mehmet’in şahsında, Türk, İran, İslam ve Roma hükümdarlık geleneklerinin sentezinden müteşekkil bir Osmanlı sultanının yaratıldığını söylemektedir.
The Ottoman Capital in the Making
765
Doğu Roma İmparatorluğu’nun bin yıllık tarihî mirasına sahip Konstantinopol, sadece Osmanlı siyasî arenasında köklü değişimler için uygun ortam hazırlamakla kalmamış, aynı zamanda, Osmanlı siyasî ve kültürel hayatındaki değişimlerin hayat bulduğu ve sergilendiği bir mekan olmuştur. Başka bir ifadeyle, İmparatorluk inşa edildikçe İstanbul da inşa edilmiştir. Bu şehir, II. Mehmet’in imparatorluk düşüncesinin uygulandığı, gösterildiği, temsil edildiği ve yeniden üretildiği bir alan olmuştur. Konstantinopol, sembolik değerine rağmen, fethedildiği dönemde çok da şaşalı bir görünüme sahip değildi. IV. Haçlı Seferi sırasında harap olan şehir, tam olarak kendini yenileyememişti ve en iyi ihtimalle 50 bin nüfusa sahipti. Bu nedenle; fetih sonrasında gerçekleştirilen yeniden inşa girişimleri, bir yandan harap bir şehri restore etmeyi, diğer taraftan da bu şehri imparatorluk başkenti olarak biçimlendirmeyi amaçlıyordu. Bu şekilde, Bizans mirasının bir kısmı bilinçli bir şekilde sahiplenilirken, bir kısmı da aynı şekilde reddediliyordu. Doğu Hıristiyanlık aleminin siyasî ve dinî merkezi olarak kabul edilen Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, buna karşılık hemen yanındaki İmparator Justinian’a ait heykelin yıkılması bu seçiciliği göstermektedir. Konstantiniyye ile Yüzleşme: Osmanlı Yönetiminde İlk Yıllar Bu tezin ilk bölümü, fethin hemen sonrasındaki ilk on yıllık dönemi kapsamakta ve bu dönemde Osmanlı yönetiminin yeni fethettiği şehir ile yüzleşmesini konu edinmektedir. Bu nedenle, ilk olarak Osmanlıların şehre girdiğinde ne türden bir manzara ile karşılaştığı tasvir edilmektedir. Buna göre Konstantinopol; ekonomik çöküş ve siyasî izolasyon sürecine girmiş, Osmanlı’nın son bir yüzyıldır gerçekleştirdiği yayılma sonucu hinterlandını kaybetmiş bir şehirdir. 50 bin civarında nüfusa sahip olan şehir, dönemin önde gelen şehirlerine kıyasla çok da düşük bir nüfusa sahip olmamakla birlikte, önceki dönemlerine göre azalan bir nüfus eğrisine sahiptir. Seyyahların gözlemlerine göre, boş bir şehir olan Konstantinopol, küçük köy yerleşimlerini andırmaktadır. Şehrin ele geçirilmesi sırasında, halkın önemli bir kısmı şehri terk ettiğinden, boşalan şehir tamamen harabeye dönmüştür. Doukas, Konstantinopol’ü “şehir ıssız, ölü gibi, çıplak ve sessizdi; güzellik adına hiçbir şeye sahip değildi” şeklinde tasvir etmektedir. Osmanlı yönetiminin fetih sonrasında şehrin imarına yönelik ilk girişimleri, daha çok bu tasvirler üzerinden gerçekleşmiştir. Bu nedenle, fetih sonrasındaki on yıl, Osmanlı için şehri tanıma süreci olmuş ve bu dönemde yönetim, sadece şehrin sorunlarına çözüm üretecek projeleri hayata geçirmekle iştigal etmiştir. Amaç, ölmeye yüz tutmuş bir şehre yeniden hayat vermektir. Şehrin yeniden canlanması için ilk yapılması gereken ise, şehrin nüfusunu arttırmaktadır. Bu bağlamda Kafescioğlu, Tursun Bey ve Kritovoulos gibi önde gelen tarihçilerin kronikleri üzerinden şehri yeniden nüfuslandırma politikalarını anlatmaktadır. Bunlardan en önemlisi, zorunlu olarak göç ettirme yoluyla ıssız şehri canlandırma politikasıdır. Bir diğeri ise, yeniden inşa ederek şehri gönüllü yerleşim için cazip hale getirmektir. İlk yerleşim yerlerinin yeni yapılan sosyal ve dinî amaçlı külliyeler etrafında oluştuğunu söylemek mümkündür. Şehirde ilk inşa edilen yapılardan olan Eyüp Külliyesi’nin çevresi de bunlardan biridir. İstanbul’a atfedilen büyük öneme rağmen, ilk yıllarda İstanbul’un yeniden inşa edilmesi ve yerleşim alanı haline getirilmesi konusunda çekimser ve temkinli bir tu-
766
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Tunç Yaflar
tum dikkati çekmektedir. Fethin hemen sonrasında burayı payitaht olarak ilan eden II. Mehmet’in, bir süre şehre ilgisiz kalması da bu tutumun bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Tursun Bey, İstanbul’un fethedildiği ilk gün başkent ilan edildiğini söylemektedir. Oysa XV. ve erken XVI. yüzyıl kaynakları, fetih sonrasında Sultan’ın vaktinin önemli bir kısmını halen Edirne’de geçirmeye devam ettiğini göstermektedir. Sadece Kritovoulos, Sultan’ın bazı kışları İstanbul’da geçirdiğini ifade etmektedir. Eski başkentin fetih sonrası ilk yıllarda önceliğini muhafaza ettiğine dair en güzel örneklerden biri, II. Mehmet’in oğullarının 1457’de gerçekleştirilen sünnet düğününün Edirne’de yapılmasıdır. Birinci bölümde ilk dönem restorasyon ve imar çalışmalarına örnek olarak, Ayasofya, Eski Saray ve Eyüp Külliyesi ile ticareti canlandırmaya yönelik olarak inşa edilen ilk yapıları inceleyen Kafescioğlu; bu eserlerden seçtiği birkaç örnek üzerinden, bu girişimlerin arkasındaki saikleri tartışmaktadır. Öncelikle İstanbul’a atfedilen önem konusunda daha önceden zikredildiği gibi devlet idaresindekiler ile gaziler arasındaki görüş ayrılıklarını ve bu ikilemin ilk dönem imar çalışmalarına nasıl yansıdığını ele almaktadır. Osmanlı için Ayasofya sembolik bir değere sahiptir. Rivayetlere göre II. Mehmet İstanbul’a girdiğinde ilk olarak Ayasofya’yı ziyaret etmiştir. Doğu Hıristiyan dünyasının siyasî ve dinî merkezi olarak kabul edilen Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, Bizans’a ait unsurların Osmanlı dünyasına adapte edilmesi ve uyarlanması bağlamında önemli bir örnektir. II. Mehmet bu şekilde, hem Bizans mirasına sahip çıkmış ve benimsemiş oluyor hem de gazilerin istekleri ve beklentileri doğrultusunda fethi meşrulaştırıyordu. Kafescioğlu’na göre Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, fetih sonrasında ayrılığa düşen birçok kişinin uzlaştıkları tek noktaydı. Ancak yine de Ayasofya’nın önemi konusunda her iki kesim de kendi mitini yaratmıştı. Tursun Bey’e göre II. Mehmet burayı tahtının merkezi yapmıştı ve ilk ziyaretinde bu yapının şehir içerisindeki önemini vurgulamıştı. Buna karşılık 1470’lerde derlenen gaza efsanelerine göre, Ayasofya hakkında dua eden II. Mehmet’e “Ayasofya’nın etrafına bir duvar inşa etmesi ve onun dışındakileri yıkması” emredilmişti. Ayasofya’dan sonra, fetih sonrasındaki tansiyonu yansıtan bir diğer örnek de, sahabeden Eyyub el-Ensarî’nin mezarının tespit edilmesidir. İstanbul’da, fetih sonrasında yapılan ilk dinî yapı Eyyub el-Ensarî’nin mezarı ile çevresinde inşa edilen cami kompleksidir. Eyyub el-Ensarî’nin mezarı, sufi Akşemseddin tarafından tespit edilmiştir. Akşemseddin, Bayramiye tarikatının önde gelen ismi ve aynı zamanda gazilerin manevi lideridir. II. Mehmet’in mezarın yerinin tespit edilmesi ve buraya sosyal ve dinî amaçlar için bir külliye inşa edilmesi yönündeki isteği de, tıpkı Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi gibi, fethi meşrulaştırma arzusunun bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Öte yandan, mezarın surların dışında tespit edilmesi, gazilerin sur içine yerleşim konusundaki isteksizliğini göstermektedir. Nitekim Bidlisi; Eyyub elEnsarînin mezarı olarak iki farklı yerin saygı gördüğünü, ancak türbenin surların dışındaki mekan üzerine inşa edildiğini ifade etmektedir. Böylece hem fetih kutsallaştırılarak meşrulaştırılıyor, hem de İstanbul’u tahtının merkezi ve imparatorluk başkenti yapmak isteyen sultan ile İstanbul’un fethini, diğer fetihler gibi sadece cihadın bir parçası olarak gören gaziler arasındaki gerilim asgariye indirilmiş oluyordu. Böylelik-
The Ottoman Capital in the Making
767
le gazilerin istekleri doğrultusunda İstanbul’un ilk Müslüman yerleşimi de surların dışında gerçekleşmişti. İlk dönemin siyasî kargaşası, dönemin yapılarına da yansımış bulunmaktadır. Merkezî yönetim ve gazilerin İstanbul konusundaki aykırı görüşleri, şehrin imarı konusunda karmaşık ve çelişkili bir politika izlenmesine neden olmuştur. Dolayısıyla bu yapılar, daha II. Mehmet döneminde “eski” (atik) sıfatıyla anılmaya başlanmışlar ve yerlerini “yeni” (cedid) sıfatıyla anılan yeni yapılara bırakmışlardır. Fetihten hemen sonra II. Mehmet’in Edirne’ye dönmeden önce yapılmasını emrettiği Eski Saray, bu duruma güzel bir örnektir. Kafescioğlu’na göre bu sarayın inşası, Sultan’ın şehrin topografyasını iyi bilmediğini ve imparatorluk başkentinin gelecekteki çehresi konusunda, tereddütlü ve çekimser kaldığını göstermektedir. Nitekim, bu saray hiçbir zaman padişahın sürekli olarak kaldığı bir mekan olmamış, sadece zaman zaman Edirne’deki saraya alternatif olmuştur. Yeni Saray’ın tamamlanmasından sonra ise burası ikinci harem olarak kullanılmıştır. Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, İstanbul’da ilk dönem imar ve restorasyon faaliyetlerine bakıldığında, genel olarak şehrin topografyasına adapte olma ve sorunlar ile yüzleşme politikası dikkati çekmektedir. Bu dönemde şehrin imarına yönelik atılan her adımda, II. Mehmet yönetimi ile gaziler arasındaki tansiyonun yükseldiği görülmektedir. Dolayısıyla, ilk on yıllık dönemdeki çalışmalar, şehri yeterince tanımamanın vermiş olduğu çekimserlik ve tereddüdün yanında gazileri memnun etme ve onların gözünde şehrin imar ve iskanını meşrulaştırma çabasına da hizmet etmektedir. Şehrin İnşası: Mimarî Projeler Kafescioğlu’na göre; 1459 tarihi, Osmanlı yönetiminin İstanbul’a yönelik politikaları bağlamında bir dönüm noktasını ifade etmektedir. II. Mehmet’in yeni bir saray ve cami yapılması yönündeki emri, İstanbul’a verilen ehemmiyet ile paralel olarak girişilen ilk projedir. II. Mehmet’in bu emri, şehir ile yüzleşme ve mevcut sorunları çözme sürecinden imparatorluk başkenti imar etme sürecine geçiş olarak değerlendirilmektedir. Bu yeni sürecin ilk meyveleri ise; Topkapı Sarayı, çok geniş bir külliyeye sahip Yeni Cami (Fatih Camii) ve vezirlerin hâmiliğinde inşa edilen çok sayıda külliye olmuştur. Bu yapılar; bireysel ve öncelikli ihtiyaçlara çözüm üreten önceki girişimlerden farklı olarak, merkezî ve bürokratik bir imparatorluk düşüncesi çerçevesinde hayata geçirilen projeler sayesinde ortaya çıkmışlardır. Dolayısıyla 1459 sonrasındaki imar çalışmalarına bakarak II. Mehmet’in nasıl bir imparatorluk başkenti tasavvuruna sahip olduğunu görmek mümkündür. Bu bölümde Kafescioğlu, İstanbul’un imparatorluk başkenti yapılmasını kentsel bir proje olarak değerlendirmekte ve İstanbul’un ikinci on yıl içerisindeki yeniden inşa sürecinin bilinçli bir plan dahilinde gerçekleştiğini iddia etmektedir. Kafescioğlu’na göre, başkentin İstanbul’a taşınması ve şehrin yeniden inşası, imparatorluk projesinin bir parçası olarak görüldüğü halde; şehir dokusunun oluşumu bu çerçevede değerlendirilmemektedir. Bunun temel nedeni ise İslamî/organik şehir gelişimi modelini İstanbul’a uyarlama çabasıdır. Kafescioğlu, şehir çalışmalarında böyle bir ön kabulün açıklayıcı olmadığını, geç XV. yüzyılda İstanbul’u şekillendiren başlıca
768
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Tunç Yaflar
yapıların bilinçli ve önceden planlanmış bir şehir tasavvurunun ürünü olduğunu savunmaktadır. İlk on yılda gerçekleştirilen mimarî teşebbüsler ile karşılaştırıldığında, geç dönem eserlerinde belirgin farklılıklar görülmektedir. İlk grupta yer alanlar, daha çok acil ihtiyaç ve sorunlara çözüm bulmak üzere tasarlanmış bireysel girişimlerdir. Dolayısıyla, çoğu kez geçici olarak düşünülmüşler ya da sonradan istenilen amaca hizmet etmediğinden yenileri ile değiştirilmişlerdir. Oysa 1460’lar ve 1470’lerde inşa edilen yapılara bakıldığında, planlanmış bir “kent projesi” görülmektedir. Bu yapılar uzun vadeli amaçlar, geleceğe dönük öngörüler ve beklentiler doğrultusunda kalıcı olarak tasarlanmıştır. Yeni dönem yapılarında özgünlük arayışı dikkati çeken bir diğer unsurdur. Bizans döneminden kalan yapılar ile ilgili olarak gerçekleştirilen uygulamalar kısmen bu arayışı yansıtmaktadır. Fetih sonrasında pek çok kilisenin camiye dönüştürüldüğü yönünde bir kanaat olsa da, aslında Ayasofya istisna olmak üzere, kiliselerin büyük bir çoğunluğunun camiye dönüştürülmesi sonraki dönemlerde gerçekleşmiştir. Bunların yerine; hem sur içinde, hem de sur dışında, sosyal ve dinî amaçlara hizmet etmek için yeni binalar yapılmıştır. Bu dönemde, Bizans’tan kalan sarayların da kullanılmadığı görülmektedir. Bunların yerine de yeni idarî binalar inşa edilmiştir. Bu binalar, sadece belli bir amaca hizmet için değil, aynı zamanda şehre yeni bir çehre ve yeni bir kimlik kazandırmak için inşa edilmiştir. Çünkü bu şehir, imparatorluğun başkentidir ve imparatorluğu temsil edecek nitelikte olmalıdır. Bununla birlikte; Bizans’tan kalan eserlerin değerlendirilmemesi, Bizans mirasının yok sayıldığı anlamına gelmemektedir. Önceden de zikredildiği gibi, farklı medeniyetlerin mirasına sahip çıkmak imparatorluk tasavvurunun bir parçası olarak görülmektedir. Bizans mirası konusunda seçici bir tutum sergileyen II. Mehmet yönetimi, yeni imar projeleri ile şehre Osmanlı kültürü ve geleneğinin ağırlığını vermeye çalışmıştır. Kafescioğlu’na göre bu döneme ait yapılar, bazı ortak özelliklere sahiptirler. Bu dönemdeki yapılar, önceki dönemdeki gibi eski yapıların üzerine eklemeler yapılmak suretiyle oluşturulmamıştır. Bu yapılar, belli bir amaca hizmet etmek üzere inşa edilmiş, sembolik bir değere sahip müstakil yapılardır. İlk dikkati çeken özelliklerden birisi, ikinci on yıllık döneme ait eserlerin daha geniş bir mekan üzerine, daha büyük ölçekte inşa edilmeleridir. Burada zikredilmesi gereken bir diğer husus ise, ilk dönem yapılarında Sultan tarafından yaptırılanlar ile yönetici elit tarafından yaptırılanlar arasında belirgin bir farkın olmaması, bu yapıların hem mimarî özellikler, hem de büyüklük bakımından birbiriyle yarışabilir olmalarıdır. Oysa sonrakilerde, sultan tarafından yaptırılanlar, belirgin bir şekilde diğerlerinden ayrılmaktadır. Örneğin 1470’te yapımına başlanan II. Mehmet Külliyesi, Osmanlıların o döneme kadar yaptırmış oldukları en büyük külliyedir. Bu yapı, şehirdeki yeni siyasî düzenin ve devletin din politikalarındaki değişimin yansıması olarak görülmektedir. Yönetici elit tarafından yaptırılanlar ise, hiyerarşiye paralel olarak farklılıklar göstermektedirler. Ancak bunlar; kent yapısı içerisindeki konumları, çevre ile ilişkileri, mimarî özellikler ve görünüm açısından benzerlikler taşımaktadırlar. Bu da; II. Mehmet’in güç hiyerarşileri belirli, bürokratik, merkezî imparatorluk düşüncesinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu dönemdeki eserlere dair dikkati çeken bir diğer nokta ise, bu yapılar arasındaki görsel ilişkidir. Yarımadanın kuzeyindeki tepelere inşa edilen bu yapılar; hem bir-
The Ottoman Capital in the Making
769
birlerini görme, hem de İstanbul’un her yerinden görülebilme özelliğine sahiptirler. Yapıların bu özelliği farklı şekillerde yorumlanmıştır. Necipoğlu’na göre, yapıların her yerden görülebilme özelliği sultanın hükümranı olduğu topraklar üzerindeki hakimiyetini temsil etmektedir. Mantran da, binaların genellikle denize nazır inşa edildiğini ve bu uygulamanın dönemin mimarî geleneklerinden olduğunu zikretmektedir. Diğer taraftan, şehrin topografyasına alışan Osmanlı’nın şehrin doğal güzelliklerinden istifa ettiğini de söylemek mümkündür. Kafescioğlu’na göre, bu dönemdeki yapılar her ne kadar belli bir plan çerçevesinde yapılmış olsalar da birbirinden farklı mimarî üsluplara sahiptirler. Bu eserlerde, XV. yüzyıl Bursa’sında ya da XVI. ve XVII. yüzyıl İstanbul’unda olduğu gibi ortak bir mimarî sitil görülememektedir. Bunun başlıca nedenlerinden biri, bu yapıları yapan mimarların çoğunun farklı bölgelerden yeni gelen göçmenler olmasıdır. Bir diğer neden ise, dönemin oturmuş bir mimarî tarzının olmayışıdır. Aslında II. Mehmet Külliyesi’nde de görüldüğü üzere, Bizans, Roma ve Rönesans gelenekleri ile harmanlanmış yeni bir Osmanlı mimarî geleneği yeni yeni oluşmaktadır. Şehrin Temsili Üçüncü bölümde Kafescioğlu, şehrin yüzyılın sonlarına doğru dönemin edebî ve görsel kaynaklarında nasıl temsil edildiğini incelemektedir. Kafescioğlu’na göre; şehrin imajının yenilenmesi, kökleri Osmanlı, Bizans ve İtalyan Rönesansı’na dayanan mimarî projeler gibi, İstanbul’u imparatorluk başkenti yapma projesinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Çünkü devlet destekli projeler ile bir Osmanlı şehri kurmak, açık ve özel bir anlam içeren görsel ve edebî imajlar oluşturmaktan daha az karmaşık gözükmektedir. Bu bağlamda Kafescioğlu, İstanbul fethedildiğinde II. Mehmet’in şehirdeki bütün arazilerin ve binaların kendisine ait olduğunu söylediğini zikrederek, fiziksel mekanın kolay manipüle edilebilirliğini vurgulamaktadır. Kafescioğlu; bu bölümde, dönemin İstanbul haritalarından hareketle, şehrin anlamı üzerine yoğunlaşmaktadır. Örneğin, bir bakış açısından İstanbul, Hıristiyan Batı için kaybedilen bir topraktır; Osmanlı için ise, sembolik değere sahip önemli bir şehirdir. Bununla birlikte, Kafescioğlu; kartografi çalışmalarında, anlam odaklı çalışmaların arttığını zikrederek metodolojik bir soruna dikkati çekmektedir. Kartografi tarihindeki son dönem akımları, belli bir mekana ait imgenin onu yapanın ideallerinden, davranışlarından ve isteklerinden bağımsız olmayacağı argümanını desteklemektedir. Kafescioğlu, bu argümanı kabul etmekle birlikte, kartografik imgenin verdiği mesajın açık olduğu yönündeki varsayımı sorgulamaktadır. Haritalar; sahibinin kimliğini, mülkiyetini ve haklarını göstermektedir. Ancak, kartografik yöntemi; iktidarı zorla kabul ettirmek, yeniden üretmek ve takviye etmek olarak anlamak doğru değildir. Bunun yerine, temsil edilen mekan ile ilgili olarak Kafescioğlu, anlamın çok sesli, karmaşık ve akıcı olabileceğini savunmaktadır. Başka bir ifadeyle, imgenin kasıtlılığını ve netliğini sorgulamaktadır. Kafescioğlu bu bölümde kartografik görünümlerin üretildiği siyasî ve kültürel bağlam hakkında da bilgi vermektedir. Buna göre erken Orta Çağ dönemine ait şehir haritaları; siyasî, dinî ve entelektüel düşünceleri iletmek için bir araç olarak kullanılmak-
770
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Tunç Yaflar
tadırlar. XV. yüzyılda, şehre tek ve bağımsız bir varlık olarak duyulan ilgi, zikredilen Orta Çağ geleneği ile birleşmiştir. Dolayısıyla, XV. yüzyılda siyasî, dinî, entelektüel ve sanatsal düşünce konusunda aynı anda birden çok akım ilgi görmüştür. Bu tarihî arka planın ardından Kafescioğlu, XV. yüzyılda üretilen İstanbul’a dair kartografi görünümlerini üç grupta incelemektedir. İlki, Buondelmonti’nin Isolario’sundaki haritalardır. İkincisi, Osmanlı’nın desteği ile üretildikleri düşünülen Buondelmonti haritası ve Vavassore haritasıdır. Sonuncusu ise Hartman Schedel’in Weltchronik’indeki haritadır. Buondelmonti, Ege Adaları’nı konu alan 1410’lara ait çalışmasına Konstantinopol ve Boğazın topografik haritasını da eklemiştir. Bu çalışma, Konstantinopol hakkında detaylı metinler ve ayrıntılı haritalar içermesi bakımından önemlidir. Bu orijinal el yazmasının farklı tarihlerde çok sayıda kopyası üretilmiştir. Ancak, bu kopyalar birbirinden farklılıklar göstermektedir. Bunların en eskisinde, şehri çevreleyen duvarlar ve dört sütun gözükmektedir. Ayrıca resmedilen dört kilise içerisinde Ayasofya’ya ayrı bir yer verilmiştir. 1429 kopyasında ise, sadece Ayasofya ile tek sütun gözükmektedir. Ancak tüm kopyaların ortak özelliği, “kuş bakışı” adı verilen üslupta çizilmiş olmalarıdır. XV. yüzyılda şehir haritalarının artmasıyla birlikte yeni teknikler kullanılmaya başlanmıştır. Bu tekniklerden biri de, Orta Çağ’ın kuş bakışı üslubu ile doğal tasvirleriyle meşhur İtalyan tarzının birleşmesiyle oluşmuş yeni gelenektir. Bu gelenek doğrultusunda üretilen haritalar, daha gerçekçi bir görünüme sahiptir. Bunlardan bazıları caddeleri ve yerel binaları gösterecek kadar ayrıntılıdır. Konstantinopol’un Isolario’daki görüntüsü, bu geleneğin yansımasıdır. Bu haritalar, Ion Manners ve Hilary Turner tarafından ayrıntılı bir şekilde çalışılmıştır. Isolario’nun fetih sonrasındaki döneme ait kopyalarında, fethin görmezden gelinmesi dikkati çekmektedir. Bu kopyalarda, Ayasofya, olduğundan daha büyük gösterilmiş ve çok sayıda kiliseye yer verilmiştir. Manners, bu durumu Hıristiyan mirasını vurgulamak ve şehri yeniden Batı’ya mal etmek olarak yorumlamaktadır. Bu haritalar; kaybedilen bir şehri değil, üzerinde hak iddia edilen bir mülkiyeti resmetmektedir. Öte yandan Düsseldorf Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki Buondelmonti haritası ile Venedikli haritacı Vavassore’ye ait 1520’lerde çizilen harita, Osmanlı varlığını görmezden gelmemektedir. Özellikle Düsseldorf haritasında, yeniden yapılanmakta olan bir şehir görülmektedir. Bu haritada yeni yapılan çok sayıda bina, imaret ve külliye ile Sultan ve vezirleri tarafından yaptırılan eserlere ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Bu açıdan bakıldığında, haritanın Osmanlı İstanbul’unu resmettiği söylenebilir. Ancak bu haritada, o dönemde olmayan, Bizans’a ait çok sayıda yapıya da yer verilmesi dikkati çekmektedir. Bu durum, haritacının bu haritayı yaparken, önceki haritalara bakmış olmasından kaynaklanabilir. Düsseldorf haritası, tıpkı Vavassore haritası gibi, pek çok anakronizm ve hata barındırmaktadır. Örneğin harita, yıkımının üzerinden 20 yıl geçmiş olan Justinian heykelini göstermektedir. Aslında karmaşıklık ve kargaşa bu haritaların ortak özelliğidir. Bu eksiklikler ile birlikte, Düsseldorf haritası, imar edilmekte olan bir Osmanlı başkentini detaylı olarak resmetmiş olması bakımından çok önemli bir haritadır. Bu durum, haritanın Osmanlı patronajlığında üretildiği düşüncesini güçlendirmektedir.
The Ottoman Capital in the Making
771
Öte yandan Vavassore haritası da karmaşık bir tarihi anlatmaktadır. Manners, 1520 tarihli olarak gözüken bu haritanın, 1480’lere ait bir haritanın kopyası olduğu düşünülmektedir. Çünkü, harita 1480’lere kadar yapılan binaları kapsamakta, II. Bayezid dönemi eserlerine yer vermemektedir. Vavassore haritasında binalar, şehir dokusu içerisinde birbirleriyle ilintilendirilerek resmedilmiştir. Dolayısıyla, haritanın gerçeğe oldukça yakın olduğu düşünülmektedir. Diğer harita gibi, şehirdeki hem Osmanlı varlığını hem de Bizans varlığını göstermektedir. Ancak bu harita; Buondelmonti haritalarından ve Düsseldorf haritasından farklı olarak şehre güneyden değil, doğudan bakmaktadır. Son olarak, Kafescioğlu’nun incelediği Schedel’in Weltchronik’i; hem harita hem de metin içermektedir. Ancak buradaki harita, İstanbul’u tamamen Bizans şehri olarak göstermektedir. Haritada en belirgin olarak Ayasofya, Augustaion sütunu ve Justinian heykeli görülmektedir. Bu haritayı önemli kılan ve diğerlerinden ayıran en önemli özellik ise; imar edilen bir şehri değil, harabe bir şehri resmetmesidir. Nitekim, dönemin birçok İstanbul haritası, İstanbul’un harabe görüntüsünü görmezden gelmiştir. Özetle ifade etmek gerekirse; bu haritalar, XV. yüzyıl İstanbul’unun çalkantılı tarihini temsil etmektedirler. Dönemin farklı kartografik trendleri doğrultusunda üretilen bu haritalar, içerikleri ve verdikleri mesaj bakımından farklılıklar göstermektedir. Sübjektif bir hikayenin doğrularını anlatan bu haritaların tarafsız olması söz konusu değildir. Öte yandan; hem Batı’da, hem de Osmanlı’da üretilen XVI. yüzyıl haritaları daha az karmaşık ve daha gerçeğe yakındır. Haritalar gibi, dönemin kronikleri de XV. yüzyıl İstanbul’u ile ilgili olarak tutarsız ve karmaşık bir hikaye anlatmaktadır. Anlatan tarafa göre, şehrin silueti, öne çıkan unsurları ve tarihi değişmektedir. Yerasimos, Osmanlı dünyasında üretilen hikayeleri iki grupta toplamaktadır. Bunlar İmparatorluk yanlısı ve İmparatorluk karşıtı anlatılardır. İmparatorluk karşıtı hikayeler XVI. yüzyıldaki gelişmeler ile birlikte diğer grup içerisinde kaybolmuştur. Bu anlatıların hepsinin ortak özelliği ise Ayasofya’ya ayrıcalıklı bir yer vermeleridir. İstanbul’un İskânı 1477’de İstanbul’un Galata ile birlikte nüfusunun 60 bin ilâ 100 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir. Nüfusun önemli bir kısmını farklı bölgelerden gelen göçmenler oluşturmaktadır. Nüfusunun yaklaşık %60’ı Müslümanlar, %40’ı gayrimüslimlerden oluşan İstanbul’un oldukça kozmopolit bir nüfusa sahip olduğunu söylemek mümkündür. Nüfusun en yoğun olduğu bölge ise yarımadanın kuzeyidir. Kafescioğlu; dördüncü bölümde, vakfiyeler ve 1546 tarihli Tahrir Defteri üzerinden şehrin başlıca yerleşim bölgelerini, yeni yerleşim yerlerinin oluşumunu ve fiziksel yapısını incelemektedir. Ayrıca Kafescioğlu, şehrin mimari yapısı ile yerleşim düzeni arasındaki ilişkiyi irdelemektedir. Bu bağlamda, Kafescioğlu; ilk olarak en küçük yerleşim birimi olarak kabul edilen mahalle üzerine odaklanmakta ve İnalcık, Ayverdi ve Ergenç’in görüşleri doğrultusunda mahallenin tanımı ve oluşumunu tartışmaktadır. Bu tartışmaların merkezinde mahallenin oluşum süreci ve mahallenin cemaat merkezli bir birim olup olmadığı önemli bir yer tutmaktadır.
772
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Tunç Yaflar
Genel bir literatür tartışmasının ardından, birincil kaynakları değerlendiren Kafescioğlu; bir bütün olarak incelendiğinde, bu kaynakların mahalleyi oluşturan unsurlar konusunda farklı şeyler söylediğine dikkati çekmektedir. Ancak, hem ikincil literatür, hem de birincil kaynaklar üzerinden varılan sonuç; mahallenin, şehir örgütlenmesi içerisinde başlıca yapı olarak var olmasıdır. Mahalle hem idarî hem de siyasî ve sosyal bir birimdir. Mahalle örgütlenmesi ile idarî, ticarî ve dinî yapılar arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. Mahallenin tanımına ve yapısına dair uzun bir tartışmadan sonra, Kafescioğlu, mahallenin nasıl meydana geldiği sorusuna odaklanmaktadır. Mahalle organizasyonu içerisinde camilerin merkezî konumu, bu camilerin kimler tarafından yaptırıldığı ve ne şekilde inşa edildiği, kiliseden camiye dönüştürülüp dönüştürülmediği gibi pek çok soru etrafında ilk mahallelerin oluşum sürecini incelemektedir. Bu bağlamda sorulan sorulardan biri de, Kritovoulos’tan alıntılanan pasajdan yola çıkarak, fetih sonrasında belli yapıları inşa etmek isteyenlerin bunları istediği yere yapıp yapamayacağıdır. İstanbul’un imarına yönelik teşviklere rağmen, aslında, ticarî mülkiyet söz konusu olduğunda; yer seçimi konusunda herkesin serbest olmayıp, kadıdan izin belgesi aldığı görülmektedir. Oysa hayır amaçlı vakıf inşa etme söz konusu olduğunda, bu türden bir izin belgesi gerekmemektedir. Özetle ifade etmek gerekirse; İstanbul’da fetih sonrası mahalleler ve 13 idarî bölge, zannedildiğinden daha karmaşık bir süreç içerisinde ortaya çıkmıştır. Bu dönemdeki oluşum modellerinin önemli bir çoğunluğu, sonraki yüzyıllarda süreklilik arz etse de; İstanbul’un fetih sonrasındaki iskanına dair bazı özellikler, II. Mehmet dönemi ile sınırlı kalmıştır. Bu özellikler, daha çok çalkantılı bir dönemin yansımaları olarak ortaya çıkmış uygulamalardır. Sonsöz: 1537 Tarihli Bir Resim Epilog bölümünde, Kafescioğlu, Matrakçı Nasuh’un Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn adlı ünlü eserindeki bir İstanbul minyatürünü incelemektedir. İki sayfa üzerine resmedilen minyatürün bir sayfasında şehir merkezi, diğerinde ise Galata, Üsküdar ve Eyüp gibi dış mahalleler yer almaktadır. Bu minyatür, 1530’ların İstanbul’unu resmetmektedir. Dolayısıyla, I. Süleyman döneminin geniş çaplı imar kampanyası henüz gerçekleşmemiştir. I. Süleyman döneminde şehir, tıpkı fetih sonrasında olduğu gibi, Mimar Sinan ve onunla birlikte çalışan diğer saray mimarlarının eserleriyle yeni bir çehre kazanmıştır. Bu nedenle, Matrakçı Nasuh’un minyatürü, bu tezin başlıca konusu olan İstanbul’da fetih sonrasındaki yeniden inşa sürecinin sonunu resmetmektedir. Kafescioğlu; ilk olarak, Matrukçu Nasuh’un minyatürünü XV. yüzyıl İstanbul’unu konu alan diğer görsel malzemeler ile karşılaştırmakta, mevcut benzerliklerin ve farklılıkların ne anlama gelebileceğini sorgulamaktadır. Kafescioğlu’na göre; bu minyatürde, Buondelmonti haritasının izleri görülmektedir. Bu minyatür, dönemin geleneği olarak kabul edilen kuşbakışı çizim üslubunda resmedilmiştir. Bu gelenekteki diğer görüntüler gibi, detaylı bir şehir tasviri sunmaktadır. Şehrin duvarları, başlıca binalar, caddeler ve belli yapılar detaylı bir biçimde resmedilmiştir. Bu minyatürü, Avrupa’nın kuşbakışı çizim geleneklerinden ayıran en önemli özellik, bu gelenekleri minyatür ge-
The Ottoman Capital in the Making
773
leneği ile birleştirmesidir. Bir diğer özellik ise, minyatürün birden fazla görüş açısından resmedilmiş olmasıdır. Yukarıda zikredildiği gibi, XV. yüzyıl İstanbul haritaları genelde güney, bazı durumlarda da doğu perspektifinden çizilmişlerdir. Oysa, bu minyatürdeki tek bir obje bile birden fazla görüş açısından resmedilmiştir. Osmanlı sınırları içerisinde üretilen diğer görsel malzemeler -örneğin Kitab-ı Bahriye- ile karşılaştırıldığında, Matrakçı Nasuh’un minyatüründe dikkati çeken en önemli özellik, Batılı konseptler barındırmasıdır. Bunlardan biri de, şehrin ayrı ve özel bir birim olarak resmedilmesi ve şehri anlatan metinlerin görsel malzeme ile desteklenmesidir. Buondelmonti’nin Isolario’su ve Ptolemy’nin Geography’si gibi Osmanlı’da da Menazil ve Kitab-ı Bahriye türünde eserler ortaya çıkmıştır. Matrakçı Nasuh’un minyatüründe adeta hiçbir yer kalmayacak şekilde şehrin binalarla dolu olduğu gözükmektedir. Bu durum, aslında, şehrin tamamen imar edildiği anlamına gelmemektedir. Şehrin tüm önemli yapılarını minyatür içerisinde gösterme çabası, minyatürü yapan kişiyi tüm alanları kullanmaya zorlamıştır. Benzer bir durum Vavassore haritasında da görülmektedir. Haritacı, istediği her şeyi haritaya sığdırabilmek için alanı batıya ve güneye doğru genişletmiştir. Matrakçı Nasuh ise minyatüre daha fazla şey sığdırabilmek için derinlik yöntemini kullanmıştır. Matrakçı Nasuh, Topkapı, Ayasofya ve Fatih Camii gibi özellikle vurgulamak istediği yapıları daha önde resmetmiştir. Ayrıca bu yapılar gerçeğe uygun olarak resmedildiğinden tanınabilir durumdadırlar. Oysa, daha küçük yapılar, sadece temsilî olarak resmedilmişlerdir. Örneğin, küçük kiliselerin hepsi aynı simgesel ifade ile resmedilmiştir. Şehri ayrıntılı olarak bilmeyen birinin minyatür üzerindeki bir kilisenin, hangi kilise olduğunu anlaması imkansızdır. Matrakçı Nasuh’un minyatürü, önceki bölümde detaylı bir şekilde anlatılan XV. yüzyıl İstanbul görünümlerinden çok farklı bir yere sahiptir. İlk dikkati çeken özellik, Bizans’a ait unsurların dikkate değer oranda azalmış olmasıdır. Matrakçı Nasuh’un minyatüründe, genellikle Ayasofya ve Hipodrom gibi Osmanlı’nın dönüştürerek kendisine mal ettiği Bizans yapıları gözükmektedir. Bununla birlikte; minyatür, şehrin Bizans mirasını reddetmemektedir. Bizans’a ve gayrimüslim cemaatlere ait yapılar Osmanlı Devleti’ne ait dinî yapılar olarak arka planda resmedilmektedirler. Dolayısıyla, daha önceki görünümlerde rastlanan kargaşa, belirsizlik ve çok anlamlılık bu minyatürde minimum düzeydedir. Burada resmedilen, Bizans’a ait unsurları kendi bünyesinde eritmiş ve kendine mal etmiş bir Osmanlı şehridir. Minyatürde dikkati çeken bir diğer özellik ise, yönetici elit tarafından yaptırılan yapıların şehrin her tarafına yayılmış olmasıdır. Bu yapılar, minyatürde, bir eksen etrafında birbirine bağlanmıştır. Bu bütünsellik; şehrin, Osmanlı hanedanının başkenti olduğu mesajını vermektedir. Matrakçı Nasuh’un minyatüründe resmedilen ağaçlar, çiçekler ve bahçeler de ayrı bir öneme sahiptir. Cenneti andıran bu manzaranın ilk bakışta İstanbul’un güzelliğini vurguladığı düşünülmektedir. Öte yandan, Galata üzerine tek bir ağaç ve çiçek resmedilmemesi, bu manzaranın aynı zamanda dinî kimliği yansıtan sembolik bir ifade olduğunu göstermektedir. Matrakçı Nasuh’un minyatürü, II. Mehmet döneminin sonundan başlayarak 1530’lara kadar devam eden uzun bir süreci gözlemleme imkanı sunmaktadır. Bu
774
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Tunç Yaflar
minyatür, XV. yüzyıl İstanbul görünümleri ile karşılaştırıldığında, süreklilikler ve kopukluklar daha rahat görülebilmektedir. Bu minyatür, imparatorluk başkenti yaratma projesinin nasıl bir sona ulaştığını göstermektedir. Ayrıca minyatür, siyasî arenadaki değişimler hakkında da ipuçları vermektedir. Örneğin, minyatür üzerinden II. Bayezid’in II. Mehmet’in benimsemiş olduğu kozmopolit şehir anlayışından uzaklaştığı, bunun yerine daha din merkezli bir bakış açısı benimsediği görülmektedir. Kısacası, Matrakçı Nasuh’un İstanbul minyatürü üzerinden bakarak, İstanbul’un II. Mehmet döneminde imparatorluk başkenti olarak inşa edildiğini ve İmparatorluğa ait unsurlar barındırdığını; daha sonraki dönemde ise, bu unsurlara dinî motiflerin eklendiğini söylemek mümkündür. Sonuç Yerine İstanbul; onu fethedenin bir eseri olarak, fetih öncesi Osmanlı şehir ve mimarî geleneğinin, Bizans mirası ve Rönesans fikirleri ile sentezi sonucu çok yönlü bir düşüncenin ürünü olarak tezahür etmiştir. İstanbul’un fethi, imparatorluk düşüncesi ile gaza ideolojisi arasındaki farklılıkları ve çekişmeleri körüklemiş ve devletin iç dinamiklerinin yeniden belirlenmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Dolayısıyla fetih; bir taraftan çok renkli ve çok kültürlü kozmopolit bir devlet oluşturma yönünde önemli bir basamak olmuş, diğer taraftan da farklılıkları -Osmanlı idarî sistemini belirleyen iki temel dinamikten birini- tasfiye etmek suretiyle merkezî ve bürokratik bir devlet olma yönünde önemli adımlar atılması için uygun bir zemin hazırlamıştır. Kafescioğlu’nun tez çalışması çok yönlü, derinlemesine ve detaylı bir çalışma olarak dikkati çekmektedir. Çalışmanın özgünlüğü ise dondurulmuş bir resmi değil, dinamik ve çok faktörlü bir süreci incelemesinden gelmektedir. Şehir mekanlarının oluşumunu, kullanımını ve algılanışını belli bir süreç içerisinde inceleyen çalışma; diyalog, etkileşim ve süreç olmak üzere üç temel dinamik üzerine oturtulmuştur. Kafescioğlu; İstanbul’un fetih sonrasında yeniden inşa sürecini tek yönlü bir hikaye olarak değil, Osmanlı, Bizans ve Hıristiyan Batı içerisindeki farklı güçler arasındaki diyalog ve etkileşimin bir parçası olarak kurgulamaktadır.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
785
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 785-788
Meltem Toksöz, “The Çukurova: From Nomadic Life to Commercial Agriculture, 1800-1908”, Doktora Tezi, New York: Binghamton University, 2000, 297 s. Fatih ERM‹fi*
Binghamton Üniversitesi tarih bölümünde yapılmış olan tezin esas iddiası, 1800-1908 yılları arasında Çukurova’nın dünya-ekonomisine eklemlenmesini incelemek olup; yazar, öncelikle 1500’lü yıllardan başlayarak bölgenin demografik yapısının nasıl oluştuğunu açıklayan bir arka plan sunmuştur. Tez, her biri üçer alt bölüm içeren üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci ana bölüm 1500-1880 yılları arasında Çukurova’nın demografik, sosyal, siyasî ve ekonomik yapısını ve bu yapılarda zaman içinde görülen değişiklikleri konu edinmektedir. Bu ana bölümün ilk alt bölümü Çukurova’nın coğrafî yapısını ve insan potansiyelini ele almaktadır. Bu bağlamda ova etrafındaki dağlar, ovanın içinden geçen nehirler ve bu nehirlerin oluşturdukları deltalar incelenmekte; ovanın aşağı ve yukarı bölgeleri arasındaki farklar göz önüne serilmektedir. İkinci alt bölüm, kendi içinde farklılıklar gösteren bu coğrafyanın insan unsuru ile nasıl bezendiğini konu edinmektedir. Burada özellikle İbrahim Paşanın, babası Mehmet Ali Paşanın Mısır’da yaptıklarını örnek alarak Çukurova’da gerçekleştirdiği reformlar ele alınmaktadır. Üçüncü alt bölüm ise Tanzimat ile ortaya çıkan siyasî ve hukukî yapının bölge üzerindeki etkisini incelemektedir. İkinci ana bölüm, 1850-1908 yılları arasında Mersin’in bölgenin nasıl ihracat limanı haline geldiğini detaylı bir şekilde incelemektedir. İlk alt bölüm, Çukurova’da gerçekleştirilen pamuk üretiminde yaşanan gelişmeleri, dünyada canlanmakta olan pamuk piyasalarına ve buna bağlı olarak oluşan pamuk talebine bağlamaktadır. Bu kısımda, söz konusu gelişmelerin Mersin’i önemli bir liman şehri haline getirme süreci anlatılmaktadır. İkinci alt bölüm Adana-Mersin demiryolunun açılmasını ve bu hususta Avrupa devletlerinin rekabetini konu edinmektedir. Üçüncü alt bölüm ise 1866 sonrasını ele almaktadır. Mersin’in hinterlandı ile bağlandığı bu dönem, yazara göre, Çukurova’nın iktisadî tarihinde İbrahim Paşa sonrasındaki en önemli dönemdir. Üçüncü ana bölüm ise, XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başında Çukurova’nın ticarileşme ve sanayileşmesini ele almaktadır. Birinci ve ikinci alt bölümler, ikinci ana bö* Johann Wolfgang Goethe Universität İktisat Teorisi Kürsüsü Doktora Öğrencisi.
786
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Ermifl
lümde söz konusu edilen gelişmelerin etkilerini incelemektedir. Bölgedeki tarımsal gelişmenin kısa bir süre içinde nasıl kayda değer bir sanayileşmeyi beraberinde getirdiği konu edilmektedir. Evliya Çelebi’nin “kuş uçmaz kervan geçmez bir yer” olarak nitelediği Çukurova; bir asır içinde, kendine yeten ekonomi düzeyinden ticarî tarım yapan bir seviyeye sıçramıştır. Son alt bölüm ise tezin bir özetidir. Çalışma; Osmanlı, İngiliz, Fransız, Alman ve Amerikan arşivlerine dayanmaktadır. Bu bağlamda iradeler, maliye defterleri, tapu tahrir defterleri, tapu kadastro verileri, İngiliz muhasebe kayıtları ve parlamento tutanakları ile salnameler başvurulan temel birincil kaynaklar olmuştur. Tezin hedefinin, dünya ticaretinin genişleme döneminde Çukurova’nın bu dünyaekonomi sistemi içinde nasıl bir yer bulduğunu ortaya koymak olduğunu söyleyebiliriz (s. iv-v): 1800-1908 yılları arasında Çukurova’da meydana gelen ticarileşme süreci, Osmanlı’nın en radikal dönüşümlerinden biridir. Çoğunlukla göçebe bir coğrafyada büyük ölçekteki pamuk üretimine yol açmış olan bölgesel değişiklikler üzerindeki incelemelerim, ticarî gelişmenin devlet politikası şeklinde olmaktan ziyade yerel ve uluslararası güçler arasındaki ilişki şeklinde olduğunu göstermektedir. (…) Bu tez, İmparatorluğun yıkılışı ve yeni ulus-devletin ortaya çıkışının ötesine geçmiş olan kesintisiz bir sermaye birikimi sürecini analiz etmektedir.
Yazara göre; Osmanlı son dönem tarihinin önemli paradokslarından biri, bir taraftan ekonomide büyüme ve yeniden organize olma süreci yaşanırken İmparatorluğun aynı dönemde nasıl olup da sona erdiğidir. Meltem Toksöz; bu sorunun cevabının, ancak Çukurova gibi bölgelerin yalnızca askerî ve siyasî gelişmeler açısından değil aynı zamanda dünya-ekonomi açısından da nerede durduklarına bakılarak bulunabileceğini düşünmektedir (s. 7). Yazar; bir liman kentinin hinterlandı ve dünya ile ilişkisinin incelenmesinin bize imparatorluk/ulus-devlet paradigmalarının dışında bakış açıları kazandırabileceğini düşünmektedir. Tezin 1500-1865 yılları arasında Çukurova’nın demografik yapısına ilişkin verdiği bilgiler bölgenin XIX. yüzyıldaki iktisadî sıçrayışının alt yapısını sunmak üzere serdedilmiştir. Buna göre bölge nüfusu XVI.-XIX. yüzyıllar arasında çoğunlukla göçebe unsurlardan oluşmaktadır. Verimli ova ise büyük ölçüde atıl durumdadır. Bölgede yerleşik hayat, göçebelerin zamanla yarı-göçebe ve sonra yerleşik olmaları ile ortaya çıkmıştır. Göçebeler zaman içinde sabit yaylak ve kışlaklar edindikçe buralarda yavaş yavaş tarıma da başlamışlar ve zamanla bu ara aşamadan yerleşikliğe geçmişlerdir. Bu dönüşümü hızlandıran ve Çukurova’nın iktisadî yapısını belki temelden değiştiren etken ise, yazara göre, bölgede 1832-1840 yılları arasındaki İbrahim Paşanın hükümranlığıdır. İbrahim Paşa, babası Mehmet Ali Paşanın Mısır’da yaptıklarını örnek alarak Çukurova’nın üretim yapısını temelden değiştirecek reformlar yapmıştır. Kıbrıs’tan buğday, Mısır’dan da arpa tohumu getirtmiş ve ayrıca, bölgede daha önce ekilmeyen şeker kamışının ekimini başlatmıştır. Makineleşme çabaları ve yeni sulama kanallarının açılmasıyla İbrahim Paşa, bölgenin en büyük problemlerinden biri olan işgücü kıtlığını aşmaya çalışmıştır. Zira bölgede ekilen ürünlerden biri olan pamuk, emek-yoğun bir tarım ürünü olup hasat sezonunda çok fazla işgücü gerektirmektedir. Bu bağlamda Çukurova için en yakın işgücü sağlanabilecek yer Suriye olmaktaydı.
“The Çukurova: From Nomadic Life to Commercial Agriculture, 1800-1908”
787
İbrahim Paşanın hükümranlığını takip eden yirmi sene bölge iktisadının durgunluğa girdiği bir dönem olmuştur. Çukurova’nın Osmanlı hakimiyetinde tekrar toparlanması ise 1860’ları bulmuştur. İbrahim Paşanın hükümranlığını takip eden yıllar bir yandan uluslararası ticaretin çok arttığı, diğer yandan da Osmanlı’da Tanzimat reformlarının uygulandığı yıllar olmuştur. Ancak özellikle Amerikan İç Savaşıyla ortaya çıkan pamuk kıtlığı Çukurova pamuğuna talebi artırmıştır. Bölgedeki pamuk üreticileri devlet tarafından desteklenmiş ve kendilerine düşük faizli krediler sunulmuştur (s. 67). Fakat Tanzimat ve sonrasında yapılan reformların etkilerinin esas görüldüğü dönem, 1860-1880 yılları arasıdır. Bu dönemde kapitalist dünya-ekonomi Çukurova’yı içine alacak şekilde genişlemiştir. Amerikan İç Savaşı ve 1865’teki mecburî iskan Çukurova’nın dünya ticaretindeki payını artırmıştır. Ticarî amaçlı pamuk üretimine dayanan bu süreç, 1890’lara gelindiğinde artık yabancı sermayeyi de Çukurova’ya çeker duruma gelmişti. Ovanın en önemli şehri ise Mersin olmuştur bu süreçte. Yazara göre bunun iki nedeni vardı (s. 137): 1) Kısa bir sürede iyi bir ulaşım sisteminin kurulması, 2) Tüccarların fiyat kontrolü, bankacılık, kredi gibi mekanizmalara erişebilir duruma gelmeleri. Adana-Mersin demiryolunun inşası ise bölge tarihinin dönüm noktasıdır, Meltem Toksöz’e göre. Bölgedeki artık ürünün ucuz ve hızlı bir şekilde Mersin’e transfer edilebilmesi Mersin’i ticarî bir merkeze dönüştürmüş ve uluslararası ekonomik sisteme eklemlemiştir. Tren yolları yalnızca tarım ürünlerinin hızlı ve güvenli nakliyesini değil, işgücünün mobilitesini de beraberinde getirmiştir. Tren yolunun geçtiği yerler hızla şehirleşmiştir. Demiryolu yalnızca dış ticareti ateşlemekle kalmamış, iç ticarete de ivme kazandırmıştır (s. 143-144). Demiryolunun pozitif katkısına rağmen, Çukurova’nın dünya-ekonomi sistemine eklemlenmesini hâlâ problemli kılan bir unsur, bölge üretiminin ve ticaretinin iklim koşullarına son derece bağlı kalmaktan kurtulamaması idi. Nehirlerin yeterli düzeyde sulama kanalları ile ovaya yayılamamış olması nedeniyle, bölgenin tüm potansiyeli kullanılamamaktaydı. Hatta bazı yıllar, bölgeye merkezî yönetimin tüketim ve tohum amaçlı buğday göndermesi gerekmekteydi. Böyle kötü geçen yıllarda tüccarlar, ticareti bir şekilde devam ettirebilmek için başka yollar bulmak zorunda kalıyorlardı. Dış ticarette oluşan kaybı iç ticaretle telafi etmek veya uzun vadeli krediler almak bu yollardan birkaçı idi. Bu dönemlerde aldıkları dış destek de tüccarların ayakta kalmasına yardımcı olmaktaydı. Fransız şirketler Mersinli tüccarlara düzenli kredi sağlamakta idiler. Ancak bu olumsuzluklar XX. yüzyılın başlarına gelindiğinde aşılmaya başlanmıştı. Öyle ki Mersin bir ihracat limanı olarak İzmir’i geride bırakmıştır. Mersin, bu bağlamda, Çukurova’yı dünya-ekonomiye bağlayan zincirin en önemli halkası olmuştur. Yazara göre bu durum 70 yıl önce İbrahim Paşanın çabaları ile başlamış olan teşebbüsün meyvesidir aslında (s. 176). Mersin’in dünya-ekonomiye tam olarak entegrasyonu 1890’larda gerçekleşmiştir. Bu ise, ticarî kapitalin zaman içindeki birikimi ve piyasaların oluşması ile mümkün olmuştur (s. 178).
788
TAL‹D, 3(6), 2005, F. Ermifl
Bölge ekonomisindeki ikinci sıçrama ise 1904’ü takip eden yıllarda yaşanmıştır. Çünkü bu yıllarda 1860’lardan sonra ikinci kez uluslararası pamuk fiyatları kayda değer bir artış göstermiştir. Bu durum Çukurova’nın pamuk ihracatını beş katına çıkartmıştır. 1860’takinin aksine bu kez pamuk fiyatlarını artıran faktör; bir iç savaş sonucu arzın daralması değil, özellikle Büyük Britanya’daki büyüyen tekstil endüstrisi sayesinde talepte yaşanan patlama idi. Bu durum Avrupalı pamuk alıcılarının dikkatlerini bir kez daha Mersin’e çevirmiştir. Ancak 1907’de Amerika’daki kriz sona ermiş ve pamuk piyasası tekrar istikrara kavuşmuştur. Yine de Mersin tüccarları artık bu tarz dalgalanmalardan oldukça az etkilenir olmuşlardı. Bunun temel nedeni ise hisse senedi gibi risk taşıyan ticarî faaliyetlere pek katılmamaları idi. Bu gelişmeler XX. yüzyıl başında Mersin’i son derece kozmopolit bir yapıya büründürmüştür. Bu dönemde Mersin tüccarının büyük çoğunluğu çok iyi Fransızca konuşmakta idi. Zaman içinde İngilizce, Almanca, İtalyanca da bölgede konuşulan dillere dahil oldu (s. 189). Öyle ki bölgede konuşulan dil sayısı 15’e kadar çıkmıştır. Sonuç olarak; söz konusu tezin, Osmanlı iktisat tarihinin yazılmasına önemli bir katkı olduğunu söyleyebiliriz. Meltem Toksöz, tezin amacını şu sözlerle dile getirmektedir: “Bu tez; bölgenin önce Osmanlı İmparatorluğu’nun, sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nin en üretken ve müreffeh bölgelerinden birine dönüşmesinin hikâyesidir” (s. 270). Bu ticarileşme hikâyesi; bir taraftan dünya ticaretinin arttığı bir döneme rastlarken, diğer yandan da Osmanlı’da reformların yapıldığı bir zamana denk düşmüştür. Bölge bir yandan şehirleşme, bir yandan pamuk üretimi ve bir yandan da büyük ölçekli tarım işletmelerinin ortaya çıkmasına şahit olmuştur. Yüz yıllık bu süreç neredeyse metruk bir bölge olan Çukurova’yı dünya-ekonominin önemli bir parçası yapmıştır, yazarın tespitlerine göre (s. 270). Tez ele aldığı uzun döneme rağmen Çukurova’nın iktisadî tarihini oldukça detaylı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Fakat tezin esas hususiyeti, dünya-sistem teorisinin bir bölge özelinde incelemiş olmasında yatmaktadır.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
733
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 733-752
Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar Adem KARA*
I. Giriş ŞEHİR TARİHLERİ bir parçası oldukları siyasî, iktisadî ve sosyal sistemlerin tarihlerinden ayrılamazlar. Zira şehri, şehrin bağlı bulunduğu sosyal sistemin gelişme düzeyi ve teknolojik durumu belirler. Şehirler üzerinde yapılan araştırmaların, incelenen yerleşim alanının bulunduğu çevreye de dikkat çekmesi gerekmektedir. Bu nedenle incelenen şehrin çevresinde yer alan yerleşimlerin de incelenmesi önem arz etmektedir. Antakya, Osmanlı Devleti hâkimiyetinde olduğu dönemde ve sonrasında sahip olduğu şartları ölçüsünde önemini her daim korumuştur. Halep’e yapılan sevkıyat için tercih edilen İskenderun Limanı’na paralel, özellikle Süveydiye Limanı çok çeşitli etnik unsurların kaynaştığı bir mekân olarak değişik kültürel öğeleri içerisinde barındırmış ve her bakımdan zengin bir bölge olmuştur. İskenderun son dönemlerde önem kazanmış ve gereken değeri görmeye başlamıştır. Bu limanlar, gerçekleşen ticarî ilişkiler dışında, özellikle bölgeye yapılan asker sevkıyatı için de önem arz etmekte idi. Osmanlı şehir tarihi kaynakları yazmalar, arşiv belgeleri ve mimarî eserler şeklinde gruplandırılabilir. Şehir tarihi araştırmalarında kullandığımız başlıca ana malzeme, incelediğimiz şehirlerde görev yapan kadıların tuttuğu şer‘iyye sicilleridir.1 Bu defterlerin titizlikle incelenerek sunulması, şehir ve o bölge tarihi açısından pek mühim neticeler verecektir. Ayrıca merkezden taşraya ya da * Yrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi. 1 Siciller üzerine yapılmış çalışmalar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Yunus Uğur, “Mahkeme Kayıtları (Şer‘iyye Sicilleri): Literatür Değerlendirmesi ve Bibliyografya”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. I, sy. 1, s. 305-344; Adem Kara, Türkiye’de Halkevleri, Ankara: Halkevleri Genel Merkezi Yayınları, 1998, s. 62; Fethi Gedikli, “Osmanlı Hukuk Tarihi Kaynağı Olarak Şer‘iyye Sicilleri”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2005, c. III, sy. 5, s. 187-213.
734
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Kara
taşradan merkeze yapılan yazışmaların yer aldığı defterler ile temettuat2 ve tahrir defterlerinin3 de irdelenmesi gerekmektedir. Başvurulması gereken bir diğer kaynak malzememizi ise, bu kaynaklardan istifade edilerek ortaya konmuş çalışmalar oluşturmaktadır. II. Antakya Hakkında Yapılan Çalışmalar Belli bir alan üzerine yoğunlaşılmak suretiyle ortaya konulmaya çalışılan şehir tarihleri, esasında o bütünün bir parçasıdır. Doğal olarak, merkezin aldığı kararların yansımaları parçalar üzerinde görülmektedir. Merkezden alınan kararlar, merkezî yapılanma, alınan kararların taşrada uygulanması ve bu kararlara karşı oluşan reaksiyonlar üzerinde durulması gereken hususlardır. Merkez–taşra ilişkileri ve yaşanan sıkıntılar ile farklı karakterli diğer gelişmeler sadece şer‘iyye sicillerinden yola çıkılarak ortaya konabilecek hadiseler değildir. Yaptığımız incelemelerin daha sağlıklı olabilmesi ve incelediğimiz bölgenin diğer coğrafyalarla ilişkisini ortaya koyabilmek için genel nitelikli ya da diğer bölgeler üzerinde yapılmış çalışmaların da göz ardı edilmemesi gerekir. Örneğin Tanzimat döneminde Antakya üzerinde yapılacak bir araştırmada, Tanzimat döneminde Anadolu’nun durumuna ve Tanzimat’la birlikte Osmanlı hayatına giren yeni kurum ve kavramlara yönelik yapılmış çalışmalardan istifade edilmesi gereklidir.4 Böyle bir istifade bizi, bu kurum ve kavramların incelediğimiz bölgede tesisi ve işleyişi ile ilgili daha sağlıklı değerlendirmelere götürecektir. Üniversitelerimizde yapılan yüksek lisans ve doktora çalışmalarının yanı sıra, özellikle Türk Tarih Kurumu ve Kültür Bakanlığı’nın yayınları arasında yer alan 2 Temettuat defterlerinden istifade edilerek yapılmış çalışmalar için bkz. Said Öztürk, “Türkiye’de Temettuat Çalışmaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. I, sy. 1, s. 287-304. 3 Tahrir defterlerine dayanarak Türkiye’de hazırlanmış kitaplar, tezler ve diğer eserler için bkz. Erhan Afyoncu, “Türkiye’de Tahrir Defterlerine Dayalı Olarak Hazırlanmış Çalışmalar Hakkında Bazı Görüşler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, c. I, sy. 1, s. 267-286. Bu konudaki makaleler için bkz. Adnan Gürbüz, XV.-XVI. Yüzyıl Osmanlı Sancak Çalışmaları: Değerlendirme ve Bibliyografik Bir Deneme, İstanbul, 2001. 4 Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, Ankara: TTK, 1991; Musa Çadırcı, “Tanzimat’ın İlanı Sıralarında Türkiye’de Yönetim, 18261839”, Belleten, 1988, c. LI, sy. 201, s. 1215-1240; Musa Çadırcı, “Türkiye’de Muhtarlık Teşkilatının Kurulması Üzerine Bir Araştırma”, Belleten, 1970, c. XXXV, sy. 135, s. 409-420; Fanny Davis, The Ottoman Lady: A Social History from 1718 to 1918, New York, 1986, s. 8990; Ömer Demirel, A. Gürbüz ve M. Tuş, “Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya ve Giyim-Kuşam (XVI.-XIX.) Yüzyıllar”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, c. II, Ankara, 1992; Hayri Erten, Konya Şer‘iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı, (XVIII. Yüzyılın İlk Yarısı), Ankara: TC Kültür Bakanlığı, 2001; Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla, çev. Elif Kılıç, İstanbul: TVYY, 1997; Fazıla Akbal, “1831 Tarihinde Osmanlı İmparatorluğunda İdari Taksimat ve Nüfus”, Belleten, 1951, c. XV, sy. 60, s. 617–628.
Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar
735
çalışmalar irdelenmelidir. Bizim bu çalışmamızda genel çalışmalara değinilmeyecek, sadece Antakya üzerinde yapılmış çalışmalar zikredilecektir. Öncelikle Antakya ile ilgili şer‘iyye sicilleri hakkında bilgi verildikten sonra hem siciller hakkında, hem de diğer konularda yapılan tezler sıralanacaktır. Antakya ile ilgili kitap ve makaleler ile arkeolojik çalışmalar ise bunları takip eden bölümde verilecektir. A. Antakya Şer‘iyye Sicilleri ve Bu Alanda Yapılmış Tezler XVI. yüzyılda Osmanlı hâkimiyetine giren Halep eyaletine bağlı Antakya’nın şer‘î mahkeme defterleri 54 adettir ve 1708’den 1911’e kadar olan sürece aittirler. Milli Kütüphane arşivinde bulunan bu siciller üzerinde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Çeşitli üniversitelerin bünyesinde yüksek lisans ve doktora tezleri olarak hazırlanmış çalışmaların yanı sıra şehrin bir dönemini ihtiva eden ve o döneme ait sicillerden istifade edilerek ortaya konmuş çalışmalar da bulunmaktadır. Bunları zikrettikten sonra genel bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.5 Env. No
Tarih (H)
Tarih (M)
Sayfa
Belge Sayısı
1
1121-1122
1709-1711
183
486
2
1148-1149
1735-1737
212
303
3
1156-1157
1743-1745
175
213
4
1154-1163
1741-1750
184
345
5
1166-1168
1752-1755
169
283
6
1168-1169
1754-1756
46
45
7
1175-1177
1761-1764
158
279
8
1178-1179
1764-1766
166
174
9
1188-1191
1774-1777
123
192
10
1215-1220
1800-1806
200
232
11
1219-1220
1804-1806
87
157
12
1222-1223
1807-1809
94
184
13
1225-1227
1810-1812
91
138
13/1
1227-1229
1812-1814
56
92
14
1229-1233
1813-1818
246
303
15
1230-1231
1814-1816
81
96
5 Zikredeceğimiz Antakya şehri ile ilgili çalışmalar dışında sicillerden istifade ile hazırlanmış Türkçe ve İngilizce kitap, makale ve tezler için bkz. Yunus Uğur, “Mahkeme Kayıtları (Şer‘iyye Sicilleri): Literatür Değerlendirmesi ve Bibliyografya”.
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Kara
736 16
1233-1235
1817-1820
208
316
17
1236-1239
1820-1824
108
253
18
1239-1242
1823-1827
108
340
19
1235-1243
1819-1828
96
163
20
1243-1245
1827-1830
87
165
21
1245-1246
1829-1831
31
74
22
1246-1248
1830-1833
165
425
23
1247-1249
1831-1834
134
333
24
1249-1256
1833-1841
174
377
25
1256-1264
1840-1848
226
570
26
1261-1268
1845-1852
258
578
27
1268-1269
1851-1853
88
207
28
1269-1273
1852-1857
185
372
29
1272-1276
1855-1857
139
340
30
1276-1278
1859-1862
187
250
31
1278-1279
1861-1863
97
195
32
1239-1281
1862-1865
129
310
33
1281-1283
1864-1867
125
288
34
1283-1284
1866-1868
100
325
35
1284
1867-1868
137
852
36
1284-1286
1867-1870
281
1908
37
1286-1289
1869-1873
295
467
38
1289-1292
1872-1875
309
1004
39
1292-1293
1875-1876
190
1104
40
1293-1295
1876-1878
274
904
41
1295-1296
1878-1879
225
657
42
1296-1298
1878-1881
236
114
43
1300-1301
1882-1884
238
1557
44
1301-1306
1883-1889
344
1116
45
1306-1308
1882-1891
155
323
46
1308-1310
1890-1893
153
346
47
1311-1313
1893-1896
102
272
48
1313-1315
1895-1898
122
218
49
1315-1316
1897-1899
146
151
50
1316-1318
1898-1901
136
257
51
1318-1321
1900-1904
310
584
52
1320-1326
1902-1911
377
770
53
1326-1329
1908-1911
398
1107
Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar
737
• Bolat, Mahmut, “XVIII Numaralı Antakya Şer‘iyye Sicili’nin Transkripsiyon ve Değerlendirilmesi (H. 1239–1242 / M.1823–1827)”, Yüksek Lisans Tezi, Kayseri: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. 1823–1827 yıllarına ait tez, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde 18 numaralı şer‘iyye sicil defterinde yer alan 240 belgenin özeti, ikinci bölümde de bu belgelerin transkripsiyonu yapılmıştır. Üçüncü bölümde ise defterden yola çıkılarak Antakya’nın idarî yapısı hakkında bilgi verilmiştir. • Erişen, Nazan, “H. 1168–1169 / M. 1754–1756 tarihli VI numaralı Şer‘iyye Siciline göre Antakya’nın Sosyo-Ekonomik Yapısı”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. 24 varaklık VI numaralı Antakya Şer‘iyye Sicilinde yer alan 60 belgenin transkripsiyonu yapılmıştır. • Gün, Doğan, “XVIII. Yüzyılda Antakya’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı (1708–1777)”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005. Çalışma 1708–1777 tarihleri arasını içermekte ve üç ana bölümden oluşmaktadır. Bu dönemlere ait olan 9 sicil defterinden istifade edilmiştir. Birinci bölüm, Antakya’nın XVIII. yüzyıldaki gündelik yaşamına ve -çok zengin görünen bazı askerî sınıf mensuplarının, alt ve üst düzeydeki zengin ailelerin terekelerinin ve vakfiyelerinin incelenmesi suretiyle, sözkonusu zümrelerin- maddî varlıklarından sosyal faaliyetlerine kadar birçok alana dair bilgiler içermektedir. Kentin Osmanlı yönetimi zinciri içindeki yeri, fizikî ve kültürel yapısı, diğer kentlerle olan sosyoekonomik ilişkileri, İngiliz tacirlerin bölge ahalisiyle olan ilişkileri, kentteki Müslim ve gayrimüslimlerin gündelik yaşamda birbirlerine karşı olan beşerî tutumları ele alınmıştır. İkinci bölümde, Antakya’daki eşkıyalık olayları incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise, XVIII. yüzyılda Antakya’da bulunan kent yöneticilerinin merkeze ne ölçüde bağlı oldukları saptanmaya çalışılmış ve yönetici sınıfla yöre halkı arasındaki ilişkiler araştırılmıştır. • Kara, Adem, “Antakya’nın III Numaralı Şer‘iyye Sicili (H. 1156–1157 / M. 1743–1745)”, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. 1743–1745 yıllarına ait şer‘iyye sicillerini inceleyen tez dört bölümden oluşmaktadır. Antakya şer‘iyye sicilleri hakkında verilen bilginin ardından ikinci bölümde Antakya’nın coğrafî ve idarî yapısı anlatılmaktadır. üçüncü bölümde defterdeki kayıtlar ışığında, Antakya’daki ticarî, dinî ve sosyal hayattan bahsedilmektedir. Antakya’nın mahalle ve yer adları, tereke kayıtları ile defterde geçen idarî görevliler anlatılmaktadır. Dördüncü bölümde ise III. Numaralı şer‘iyye sicilinde yer alan belgeler transkribe edilmiştir.
738
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Kara
• Kara, Adem, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Antakya (1800–1850)”, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004. Çalışma XIX. yüzyılda bir Osmanlı şehri olan Antakya’yı fizikî, demografik, idarî, ekonomik ve sosyal yönleriyle incelemeye ve bir bütün halinde ortaya koymaya çalışmaktadır. X, XXVI, XXVII, XXVIII, XXX numaralı Antakya şer‘iyye sicilleri ve Başbakanlık Arşivi’nde bulunan çeşitli tasnifler, vakfiyeler, vak‘anüvisler ve seyahatnameler ile Antakya üzerine yapılmış araştırmalardan istifade edilmiştir. Çalışmanın birinci bölümü, elde edilen belgeler ışığında incelenen dönemde Antakya şehrinin genel yapısına ayrılmıştır. (s. 9-76). İkinci bölümde (s. 76-137) Antakya’nın yönetim ve yargı organları irdelenmiştir. Antakya’da yönetim birimlerinde görevli idarecilerin yanı sıra eğitim-öğretim, ulaşım, haberleşme, isyanlar ile meydana gelmiş adlî vak‘alara değinilmiştir. Üçüncü bölümde (s. 137–202) şehrin ekonomik durumuna değinilmiş, halktan tahsil edilen vergilere, şehir ekonomisinin kaynaklarına, esnaf gruplarına, üretim ve ticaret konularına değinilmiştir. Gayrimüslim ahalinin bu süreçlere katkıları ve halkların birbirleriyle olan ilişkilerine değinilmiştir. • Karamanoğlu, İzzettin, “XXIII No’lu Antakya Şer‘iyye Sicili (H. 1247–1249 / M. 1831–1834)”, Yüksek Lisans Tezi, Hatay: Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003. Diğer tezlerde olduğu gibi, toplam 464 sayfalık bir hacme sahip bu tezde de Antakya’nın sosyal ve iktisadî yapısı, sicilde geçen belgeler ışığında izah edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca tezde, 331 adet belge transkribe edilmiştir. 332. belge silik olduğu için okunmamıştır. 25.–36. sayfalarda belgelerin muhtevalarına göre tasnifi, tablo halinde verilmiştir. 36.–64. sayfalar arasında da, 332 belgenin kısaca özetleri verilmiştir. • Mirci, Halil, “Antakya’nın I Numaralı Şer‘iyye Sicili”, Yüksek Lisans, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. 1708–1711 yıllarını ele alan tez, dört bölümden oluşmaktadır. Genel olarak şer‘iyye sicilleri ve Antakya şer‘iyye sicilleri hakkında verilen bilginin ardından, ikinci bölümde Antakya’nın coğrafî ve idarî yapısı anlatılmaktadır. Üçüncü bölümde şer‘iyye sicil kayıtları ışığında ticarî, dinî ve sosyal hayattan bahsedilmektedir. Antakya’nın mahalle ve yer adları, tereke kayıtları ile defterde geçen idarî görevliler anlatılmaktadır. Dördüncü bölümde ise I Numaralı Sicilde yer alan belgeler transkribe edilmiştir. • Önal, Ömer, “XXI No’lu Antakya Şer‘iyye Sicili (M. 1827–1830 / H. 1243–1245)”, Yüksek Lisans Tezi, Hatay: Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004. XXI No’lu Şer‘iyye Siciline göre Antakya’nın idarî, iktisadî, sosyal ve kültürel durumu verildikten sonra, sicilde yer alan toplam 74 belge okunmuştur. 74. belge silik olduğu için okunamamıştır.
Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar
739
26.–29. sayfalarda belgelerin muhtevaları tablo halinde verilmiştir. 29.–36. sayfalar arasında 74 belgenin kısaca özetleri verilmiştir. • Tatar, Özcan, “8 Numaralı Antakya Şer‘iyye Sicili (H. 1178–1179 / M. 1764–1766)”, Yüksek Lisans Tezi, Elazığ: Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Çalışmanın giriş kısmında kadılık kurumu ve şer‘iyye sicilleri tanıtılmış ve çalışmanın konusu olan 8 Numaralı Şer‘iyye Sicilinin genel durumu hakkında bilgi verilmiştir. Metin transkripsiyonu ve belgelerin değerlendirmeleri yapıldıktan sonra şu konular işlenmiştir: XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti, Antakya kazasının idarî durumu, sicil ışığında yer adları, Antakya’nın iktisadî durumu ile sosyal durum ve toplum yaşantısı. • Yıldırım, Mehmet, “1827–1829 (H. 1243) tarihli Antakya (Hatay) Şer‘iyye Sicilleri Transkripsiyon-Değerlendirme”, Yüksek Lisans Tezi, Malatya: İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999. 1827–1829 yıllarına ait şer‘iyye sicili defterini konu edinen tezde, giriş bölümünden sonra 165 adet belgenin transkribi ve belgelerin özetleri yapılmıştır. B. Antakya Üzerine Yapılmış Diğer Tezler Akçimen, Mehmet, “Hatay’da Milli Mücadele”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001. Altuğ, Seda, “Between Colonial and National Dominations: Antioch Under French Mandate (1920-1939)”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Arıman, Başak, “Antakya Kenti Tarihi Doku İçinde Tipolojik Analiz Çalışması”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2002. Bahadırlı, Sevda, “Heykelde Ustalık ve Yaratıcılık; Antik Çağdan Günümüze Antakya’da Heykel Geleneği”, Yüksek Lisans Tezi, Hatay: Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999. Boran, Aşiret, “Değişim ve Etkileşim Boyutuyla Hatay’da Hıristiyan Bayramları”, Yüksek Lisans Tezi, Hatay: Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003. Çakar, Enver, “XVI. Yüzyılda Halep Sancağı (1516–1566)”, Doktora Tezi, Elazığ: Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Çelenk, Yavuz, “Antakya Sokullu Mehmet Paşa Hanı Restorasyonu”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1996. Doğruel, Fulya, “The Dynamisc of Living Together and Abstaining from Conflict: A Case Study of Nusayri Alawite, Arap Christian and Armenian Communities in Hatay”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Durak, Nihat, “Süryani Ortodoks Kilisesi’nde İbadet”, Doktora Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Eğilmez, Mustafa, “II. Meşrutiyet’ten Sonra Hatay Tarihi (1908-1921)”, Yüksek Lisans Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993.
740
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Kara
Felek, Özgen, “(Antakyalı) Münif Divanı Tahlili”, Yüksek Lisans Tezi, Elazığ: Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000. Galioğlu, Rengin, “Hatay Kültür Tarihinde 1921-1939 Dönemi ve Bu Dönemin En Önemli Eğitim Kurumu Antakya Lisesi”, Yüksek Lisans Tezi, Hatay: Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004. Gökoğlu, Nadir, “Hatay’ın Anavatana Katılmasının Ardından Suriye’de Kalan Bayır-Bucak Türkmenleri ve İlhak Sürecine Katkıları”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2002. Gül, Abdülkadir, “Uzeyir Sancağının Sosyo-İktisadi Yapısı (1521-1573)”, Yüksek Lisans, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996. Güney, Nur, “Hatay Milli Mücadelesinde Özdemir Bey ve Revandiz Savunması”, Yüksek Lisans Tezi, Hatay: Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Hallaçoğlu (Muradoğlu), Nurcihan, “Büyük Selçuklularda 1040-1092 Dönemi Sultanlarının Dini ve Sosyal Hayatları”, Yüksek Lisans Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1994. Havare, Nurcan, “M.Ö. II. Bin Antakya’sının En Önemli Kenti Alalah”, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003. İdem, Tekin, “Adana Vilayeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Ahmet Remzi (Yüreğir) Bey”, Yüksek Lisans Tezi, Hatay: Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004. Kaplan, Kayhan, “Antakya Merkez İlçesine Bağlı Harbiye Beldesi ve Yakın Çevresinin Turizm ve Rekreasyonel Alan Kullanımlarının Belirlenmesi ve Peyzaj Tasarım Sürecinde İrdelenmesi”, Doktora Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2002. Kılıç, Firdevs, “Hatay Nusayrilerinde Haydarilik”, Yüksek Lisans Tezi, Kayseri: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Kılıçoğlu, Hakan Serdar, “Sosyo-Ekonomik Özelliklerin Kent Merkezinin Mimari Biçimlenişine Etkileri: Antakya Kent Merkezi Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Adana: Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998. Mıstık, Tolga, “Samandağ (Antakya) Civarının Jeolojik İncelemesi”, Yüksek Lisans Tezi, Adana: Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2002. Özdemir, Filiz, “Antakya ve Çevresinin Depremselliğinin ve Odak Mekanizması Çözümlerinin Araştırılması”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1999. Pekacar, Mehmet, “Türkiye-Suriye İlişkilerinde Hatay’ın Hukuki ve Siyasi Konumu”, Yüksek Lisans Tezi, Diyarbakır: Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997. Sahillioğlu, Funda, “Tarihi Çevrenin Korunması Yönünden Antakya Kenti”, Yüksek Lisans Tezi, Adana: Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1999. Saraçoğlu, Aslı, “Antakya Yöresi Mezar Stelleri”, Doktora Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997. Soysal, Mehmet, “Geleneksel Antakya Konutlarında İç Mekan Donatı Elemanlarının Özellikleri”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001. Sümer, İbrahim, “I-IV. Yüzyıllarda Süryani Kilisesi Tarihi ve Bazı Dini Edebi Metinler”, Yüksek Lisans Tezi, Şanlıurfa: Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996.
Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar
741
Şahin, Kadriye, “Antakya Geleneksel Yemek Kültürünün Beslenme Antropolojisi açısından İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Hatay: Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003. Temiz, Fehime Mine, “XIX. Yüzyıl ve Sonrasında Antakya’nın Mekansal Oluşumunda Meydana Gelen Değişiklikler ve Kurtuluş Caddesi”, Doktora Tezi, Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Turgut, Nevin, “Antakya Tarihi Ticaret Merkezi Mekansal Yapı Değişim ve Gelişim Sürecinin Kent Ticaret Merkezi Planlamasına Etkinliği”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986. Tutar, Adem, “XX. Yüzyıl Hatay Tarihi ve Günümüz İnanç Coğrafyası”, Doktora Tezi, Malatya: İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997. Tüzün Süleyman, “İki büyük Savaş Arası Dönemde Hatay Tarihi (1918-1939)”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, 1989. Uça, Murat, “Strategic Significance of Hatay Province for Turkey”, Yüksek Lisans, Kırıkkale: Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Venzke, M., “The Sixteenth Century Ottoman Sandjank of Aleppo: A Study of Provincial Taxation”, Doktora Tezi, New York: Columbia University, 1981. Yılmaz, Hakan, “Türkiye-Suriye İlişkileri”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, 2001.
C. Kitaplar ve Makaleler Akyel, Salih, Payas Tarihi, İstanbul: Garanti Matbaası, 1966. Alpargu, Mehmet, “Suriye Ders Kitaplarında İskenderun Meselesi Bölümünün İncelenmesi”, Güneyde Kültür, 1995, sy. 78, s. 13–16. Arslan, Ali, “Hatay Meselesinde İngilizlerin Tutumu”, II. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu, 21-22 Mayıs 1992,Antakya. Arslan, Ali, “İngilizlerin İskenderun’u İşgal Projesi ve Osmanlı Devleti’nin Aldığı Tedbirler (1914-15)”, IV. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu, Antakya, 18–19 Ekim 1996. Arslan, Ali, “Mondros Mütarekesi Sonrasında İskenderun’un İşgali ve Mustafa Kemal Paşa’nın Tepkisi”, V. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu, (17-18 Ekim 1988), Antakya. Arslan, Ali, “Hatay Meselesinde Arapların Tavrı”, Güneyde Kültür, Mayıs 1995, sy. 75, Antakya, s. 15-23. Aslan, Kadir, “Erzin-Payas-Dörtyol’da Yer Adları – I”, Güneyde Kültür, 1996, sy. 86, s. 26-29. Aslan, Kadir, “Erzin-Payas-Dörtyol’da Yer Adları – II”, Güneyde Kültür, 1996, sy. 87-88, s. 35-37. Aslan, Kadir, “Erzin-Payas-Dörtyol’da Yer Adları – III”, Güneyde Kültür, 1996, sy. 89, s. 2022. Aslan, Kadir, “Erzin-Payas-Dörtyol’da Yer Adları – IV”, Güneyde Kültür, 1996, sy. 90-91, s. 11-18. Ateş, İbrahim, “Hasan Paşa’nın Hatay Karamurt’taki Vakıf ve Vakfiyesi”, Vakıflar Dergisi, 1982, sy. 16, s. 5-260.
742
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Kara
Bartlett, W. H. ve William Purser, Syria The Holy Land, Asia Minor, Londra-Paris-Amerika: I. Fisher, Son and Co., 1836. “Belen (Beylan-Baylan)”, Türk Ansiklopedisi, 1953, c. VI, s. 66-67. “Belen”, Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedisi, c. II, s. 3369-3503, Meydan Yayınevi, 1982. Budak, Mustafa, “Ankara İtilafnamesi Sürecinde Suriye Sınırı Üzerindeki Tartışmalar”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sy. 13 (38), s. 397–425. Burchardt, John Lewis, Travels in Syria and the Holy Land, Londra, 1822. Chammas, Le P., Alexandrette, İskenderun, 1931. Cuinnet, Vital, La Turquie d’Asie Geographie, Administrative, Statistique, Descriptive et Raisonnee Chaque Province de l’Asie- Mineure, c. II, Paris, 1891. Çabuk, Vahid, “I. Dünya Savaşı Öncesinde İskenderun’un Stratejik Durumu”, I. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu, Antakya, 1991. Çabuk, Vahid, “Piri Reis, Abdurrahman Hibri, Katip Çelebi ve Evliya Çelebi’ye göre İskenderun ve Çevresi”, Türk Kültürü, 1976, sy. 166, s. 23-28. Çabuk, Burak Fazıl, “Hatay Bölgesinde Yapılan Savaşlar: İnnib Savaşı”, Güneyde Kültür, 1997, sy. 100, s. 46-48. Çabuk, Vahid, “Fransız Seyyah Jean Babtiste Tavernier’e göre XVII. Yüzyıl Başlarında Antakya ve Halep”, Güneyde Kültür, 1996, sy. 83, s. 6-11. Çabuk, Vahid, “Osmanlı Şehnameleri ve IV. Murad’ın Şehnamesine Göre Antakya ve Antakya’nın Sıcağı”, III. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu, Antakya, 18-19 Ekim 1996. Çabuk, Vahit, İskenderun Tarihinden Bir Kesit: 1903 Yılında İskenderun Kaza TeşkilatıHalep Salnamesine Göre, Hatay, 1987. Çabuk, Vahit, “Antakyalı Kasım Efendi’nin Cevahirü’l-Ahbar Adlı Eseri”, Güneyde Kültür, 1995, sy. 76, s. 6–10. Çakar, Enver, “Halep Sancağında Türkçe Yer Adları”, OTAM, 2000, sy. 11, s. 83-109. Çalışkan, Adnan, “Halep Salnamesine Göre 1317 (1899) Yılında Belen Kaza Teşkilatı”, 1995, Güneyde Kültür, sy. 82, s. 29-30. Çalışkan, Adnan, “Belen 41. Tümen Şehitliği ile İlgili Bilgiler”, Güneyde Kültür, 1995, sy. 75, s. 48-50. Çelenk, Yavuz, “Antakya Sokollu Mehmet Paşa Hanı, Çelenk-Haytoğlu Sabunhanesi”, Güneyde Kültür, 1997, sy. 104-105-106, s. 15-23. Çelenk, Selim, Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesi Anıları, Günay Çelenk (haz.), Antakya: AGC Yayını, 1997. Çelik, Kemal, “Dörtyol’un İşgali ve Milli Mücadele’de İlk Kurşun”, Güneyde Kültür, 1997, sy. 95, s. 6. Darkot, Besim, “Belen”, İslam Ansiklopedisi, 1949, c. II, s. 473–475. Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekâyiât: Tahlil ve Metin, 1656-104, Abdülkadir Özcan (haz.), Ankara: TTK Yayınları, 1995. Demir, Ataman, “Antakya ve Antakya Tarihinde Bir Dönem (1098-1268)”, Mimarlık, 1998, sy. 35, s. 281. Demir, Ataman, Çağlar İçinde Antakya, İstanbul: Akbank Yayınları, 1996, s. 128–133. Downey, Glanville, A History of Antioch in Syria from Seleucos to the Arab Conquest, Princeton University Press, 1961.
Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar
743
Eraslan, Cezmi, “Atatürk’ün Yurtta Sulh Cihanda Sulh İlkesi ve Hatay Meselesindeki Tavrı”, Güneyde Kültür, 1995, sy. 73, s. 19-25. Erat, Muhammet, “1909 Adana Ermeni Olaylarının Antakya ve Havalisine Etkisi”, III. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu, Antakya, 18-19 Ekim 1996. Eroğlu, Bahtiyar, Hatay’da Osmanlı Dönemi Kültür Yapılarından Birkaç Örnek, Antakya: Hafad Yayını, No. 23, 1999. Ersan, Mehmet, “Rupenliler Dönemi’nde Kilikya Ermeni Krallığı ile Antakya Haçlı Prensliği’nin Çukurova’da Hakimiyet Mücadelesi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 1998, sy. 8. Evliya Çelebi, Seyahatname, c. I, çev. İsmet Parmaksızoğlu, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1982. Galipoğlu, Rengin, “Hatay Devleti Başkanvekili Dr. Abdurrahman Melek”, Güneyde Kültür, 2003, sy. 140, s. 8. Göyünç, Nejat, “Karamort Külliyesi”, VIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1983, s. 1651-55. Gün, Doğan, “XIII. Yüzyılda Antakya’da Şeyhlerin Köylerdeki İdarecilik Fonksiyonları”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Araştırmaları Dergisi, 2005, c. XXIV, sy. 37, s. 277-288. Gündüz, Ahmet, “Şer‘iyye Sicillerine Göre Antakya (1812-1853)”, VI. Hatay Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, 2004, Antakya, s. 137-144. Halaçoğlu, Yusuf, “Hatay ve Yöresinde Türk Aşiretlerinin Yerleştirilmesi”, Türk Kültürü, 1997, sy. 296, s. 719-722. Hartmann, R., “Bağras (Bagras)” İslam Ansiklopedisi, 1949, c. II, s. 216. Hatipoğlu, Süleyman, Fransa’nın Çukurova’yı İşgali ve Pozantı Kongresi, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1989. Hatipoğlu, Süleyman, Orta Toros Geçitleri’nde Türk-Fransız Mücadelesi (1915-1921), Antakya: Mustafa Kemal Üniversitesi Yayınları, 1999. Hatipoğlu, Süleyman, Türk-Fransız Mücadelesi (Orta Toros Geçitlerinde, 1915-1921), Ankara: ATAM Yayınları, 2001. Hatipoğlu, Süleyman, “Atatürk’ün Hatay Meselesindeki Barışçı Siyaseti”, Atatürk IV. Uluslararası Kongresi, 25–29 Ekim 1999, Ankara, 2000. Hatipoğlu, Süleyman, “Fransız İşgali Sırasında Çukurova’da Ermeni Mezalimi 1918-1922 – I-II”, Türk Yurdu, Ekim1987-Ocak 1988, c. VIII, sy. 9-12, s. 24-27. Hatipoğlu, Süleyman, “Milli Mücadele’de Dörtyol ve İlk Kurşun”, Sosyal Bilimlerde Araştırma, 1992, c. I, sy. 5, s. 7-11. Hatipoğlu, Süleyman, “Payas Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi”, Güneyde Kültür, 1995, c. VII, sy. 73, s. 17–18. Hatipoğlu, Süleyman, “Hatay’ın Kurtuluşunun Fikri Temelleri”, V. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu, 17–18 Ekim 1998, Antakya, 1998. Hatipoğlu, Süleyman, “Atatürk ve Hatay’ın Anavatana Katılması”, Türk Dünyası Araştırmaları, 1996, sy. 102, s. 12-23. Hatipoğlu, Süleyman, “Atatürk, Ayşe Fıtnat ve Hatay”, Güney Rüzgarı, 1997,sy.3, s.30-31. Hatipoğlu, Süleyman, “Hatay’ın Kurtuluşu’nun Fikri Temelleri”, V. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu, 17-18 Ekim 1998, Antakya:1998. Hatipoğlu, Süleyman, “Hatay’ın Türkiye’ye Katılması”, Türkler, c. XVI, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 685-690.
744
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Kara
Hatipoğlu, Süleyman, “Çukurova’da Fransız-Ermeni İşbirliği (1918-1921)”, Belleten, 2003, c. LXVI, sy. 247, s. 485-496. J. Sauvaget, “Les Caravanserails Syriens du Hadjd de Costantinople”, Ars Islamica,4, 98121. Kâmil Paşa, Tarih-i Siyasi Devlet-i Aliye-i Osmaniye, c. III, İstanbul, 1325. Kara, Adem, XIX. Yüzyılda Bir Osmanlı Şehri: Antakya, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Ağustos 2005. Kara, Adem, “Vehhabi İsyanı ve Antakya’da Alınan Tedbirler”, Güneyde Kültür, 2004, sy.150, s. 20-30. Kara, Adem, “Antakya’da Ermeni Nüfusu (1840–1850)”, Ermeni Araştırmaları Enstitüsü II. Uluslararası Sempozyumu, 29–30 Mayıs 2004, Ankara. Kara, Adem, “1802-1804’e Ait Üç Belge Işığında Osmanlı-Fransız İlişkileri”, A.İ.B.Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi, 2004, c. III, sy. 6, s. 89–101. Kara, Adem, “Osmanlı Devleti’nde İlk Nüfus Sayımı ve Antakya”, Güneyde Kültür, 2003, c. XIV, sy. 142, s. 7–12. Kara, Adem, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Antakya’da Gayrimüslimlerin Sosyo-Ekonomik Yapısına Genel Bir Bakış”, Akademik Araştırmalar Dergisi, 2004, sy. 22, s. 35-50. Karaboran, Hilmi, “Hatay-Maraş Çöküntü Hendeğinde İki Yeni Yerleşme Merkezi, İslahiye ve Hassa’nın Kuruluş ve Gelişmesi”, Doçentlik Tezi, Elazığ, 1982. Kılıç, Orhan, “1597 Tarihli Mufassal Yörük Defterlerine Göre Halep Türkmenleri”, TDA Dergisi, 1996, sy. 105, s. 59-75. Konuralp, Nuri Aydın, Hatay Kurtuluş ve Kurtarış Mücadelesi Tarihi, Abdurrahman Konuralp ve Mehmet Tekin (haz.), İskenderun, 1996. Kuşcu, Samet, “Kurtuluş Savaşı’nın İlham Kıvılcımı Hatay Toprağında Kutsal Direniş”, Güneyde Kültür, 1994, sy. 10, s. 6-9. Morray, David, “Samandağ’da Konsolosun Evi”, çev. Nurçin Yıldız, Güneyde Kültür, 1997, sy. 97, s. 37-39. Mehmed Zıllioğlu Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Tevfik Temeluran ve Necati Aktaş (sad.), c. III-IV, İstanbul, 1986. Müderrisoğlu, Fatih, “Bir Osmanlı-Türk Şehri Olarak Belen”, Vakıflar Dergisi, y. 1994, c. XXIV, s. 237–272. Müderrisoğlu, Fatih, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu Akdeniz’deki İskelesi Payas ve Sokullu Paşa Külliyesi”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi, İstanbul, 23-27 Eylül 1991. Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, çev. İsmail Erünsal, İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser, 1983. Naima Mustafa Efendi, Naima Tarihi, çev. Zuhuri Danışman, c. III, İstanbul, 1968. Nasuhü’s-Silahi (Matrakçı Nasuh), Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han, Hüseyin Gazi Yurdaydın (haz.), Ankara: TTK Yayınları, 1976. Önenç, Ali Fuat, “Antakya Voyvodası Civelek Hacı Ebu Bekir Ağa’nın Muhalefatı”, III. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu, Antakya, 18-19 Ekim 1996. Özdemir, Rifat, “Ankara ve Antakya Sancaklarına Ait Bazı Gelir Ve Giderlerin Mukayeseli Tahlili (1790-1806)”, Prof. Dr. Şerafettin Turan Armağanı, Elazığ, 1996, s. 127-212.
Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar
745
Özdemir, Rıfat, “Antakya Esnaf Teşkilatı (1709-1860)”, Antakya: Mustafa Kemal Üniversitesi Yayınları, No. 7, 2002. Özdemir, Rıfat, “Osmanlı Döneminde Antakya’nın Fiziki ve Demografik Yapısı, 1709–1860”, Belleten, 1994, c. LVIII, sy. 221, s. 119–157. Özdemir, Rifat, “Antakya, Antalya, Afyon ve Manisa Şehirlerinde Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı Üzerine Bazı Bilgiler (1500-1919)”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1995, sy. 7, s. 1-2. Özdemir, Rifat, “Osmanlı Döneminde Antakya Sancağı’nın İdârî Taksimatı (1700–1867)”, Milletlerarası XII. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 12–17 Eylül 1994. Öztürk, Mustafa, “Antakya ve Çevresinde Aşiretlerin İskanı”, I. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu Bildirileri, Antakya, 1992, s. 7–16. Öztürk, Mustafa, “XVIII. Yüzyılda Antakya ve Çevresinde Eşkiyalık Olayları”, Belleten, 1990, c. LIV, sy. 211, s. 963–993. Öztürk, Mustafa, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Antakya’da Fiyatlar”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1989, c. III, sy. 2, s. 249–265. Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, Bekir Sıtkı Baykal (haz.), c. I-II, Mersin, 1992. Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, c. IV, İstanbul, 1988. Princesse de Belgiojoso, Asie Mineure et Syria, Souvenirs de Voyage, Paris, 1958. Raymond, Andre, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, çev. Ali Berktay, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1995. Sahillioğlu, Halil, “1706’da Antakya Bir Eylem”, Güneyde Kültür, 1998, sy. 109, s. 1–11. Sahillioğlu, Halil, Antakya Tarihi, İskenderun, 1990. Sahillioğlu, Halil, “Antakya”, I. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu, Antakya, 1990. Sahillioğlu, Halil, “Zulme Karşı Direnme”, Güneyde Kültür, 1997, sy. 96, s. 1–15. Sahillioğlu, Halil, “Antakya”, DİA, 1991, c. III, s. 228–232. Sahillioğlu, Halil, “Reyhanlı Aşiretini Amık’ta İskan”, Güneyde Kültür, 1995, c. VII, sy. 72, s. 16-20. Sahillioğlu, Halil, “Hatay’da Hızır ve Kozma ve Dalyan’a Ait Vakıf Tevliyet ve Türbedarlıkları”, Güneyde Kültür, 1995, c.VII, sy. 75, s. 8–12. Sahillioğlu, Halil, “XVI. Yüzyıl Antakya’sına Ait İki Belge”, Güneyde Kültür, 1995, c. VII, sy. 77, s. 2–6. Sahillioğlu, Halil, “Reyhanlı Aşireti’nde Adlar”, Güneyde Kültür, 1997, c. IX, sy. 101–102–103, s. 3-16. Sahillioğlu, Halil, “Bakras, Reyhani Köyü, Reyhanlı Cemaati”, Güneyde Kültür, 1998, c. X, sy. 113–114, s. 1–9. Sahillioğlu, Halil, “XVII. Yüzyılda Ticaret Yollarının ve Trablusşam ile İskenderun Limanlarının Rekabeti”, II. Uluslararası Biladü’ş-Şam Kongresi, Şam, 1978, c. I, s. 139155. Sahillioğlu, Halil, “Antakyalı Emine Hanım’ın Serüveni”, Güneyde Kültür, 1995, sy. 71, s. 4-5. Saplama, Mehmet, “Antakya: 1940’lı Yıllar”, Güneyde Kültür, 2004, sy. 150, s. 62. Selen, H. Sadi, “İslam Coğrafyacılarına Göre Antakya”, Ülkü, 1937, c. VIII, sy. 48, s. 431-433. Smith, Eli, “Yüzyıl Önce Antakya ve İskenderun”, Yenigün, 8.10.1934.
746
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Kara
Sökmen, Tayfur, Hatay’ın Kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar, Ankara: TTK Yayını, 1978. Streck, “Antakya”, İslam Ansiklopedisi, 1965, c. I, s. 456–459. Şakiroğlu, Mahmut, “Çukurova Tarihinden Sayfalar: I. Payas Âyânı Küçük Ali Oğulları”, AÜ DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, 1991, c. XV, sy. 26, s.103-139. Şerifoğlu, Yusuf, “Harman ve Harman Yeri”, Güneyde Kültür, 1998, sy. 112, s. 37-38. Tavernier, J. B., XVII. Asır Ortalarında Türkiye Üzerinden İran’a Seyahat, çev. Ertuğrul Gültekin, İstanbul, 1980. Tekin, Mehmet, “Araç-Gereçleri ve Eşyaları ile Hatay Evi: XVIII. ve XIX. Yüzyıl”, Güneyde Kültür, 1994, c. VI, sy. 61, s. 2-11. Tekin, Mehmet, “Osmanlı Döneminde Antakya Şehir Dokusu, Evler ve Yaşayış Üzerine Notlar”, Güneyde Kültür, 1994, c. VI, sy. 69, s. 1-6. Tekin, Mehmet, “XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Antakya’nın İdârî Bölünüşü ve Yer Adları”, Güneyde Kültür, 1997, sy. 97, s. 1-7. Tekin, Mehmet, “Hatay Mücadelesi ve İşgal Döneminde Hatay Mitingleri, Hatay’da Eğitim ve Kültür, 1983, Antakya, s. 46-54. Tekin, Mehmet, “Hatay Basını”, Hatay’da Eğitim ve Kültür, 1983, Antakya, s. 158-160. Tekin, Mehmet, “Hatay Vakıflarının İşgal Yıllarındaki Durumu ve Bu Konuda Hatay Basınında Çıkan Yazılar”, Hatay’da Vakıf Haftası,1984, Antakya. Tekin, Mehmet, “Antakya ve Eski Antakya Evleri Üzerine Bir çalışma”, Güneyde Kültür, 1989, sy. 3, s. 3–4. Tekin, Mehmet, “Antakya, Belen (Kırıkhan) ve İskenderun Şer’i Mahkeme Sicillerinde Aile-Sülale İsimleri”, Güneyde Kültür, 1994, sy. 60, s. 2-6. Tekin, Mehmet, “Cumhuriyet Dönemi Türk Dış Politikasında Hatay”, Güneyde Kültür, 1994, sy. 68, s. 1-5. Tekin, Mehmet, “İskenderun Sancağında Siyasi Kuruluşlar ve Türkler Dışındaki Cemaatlerin Kurduğu Cemiyetler”, Güneyde Kültür, 1994, sy. 70, s. 5-9. Tekin, Mehmet, “Ankara İtilafnamesi ve İskenderun Sancağı (Hatay)”, Güneyde Kültür, 1996, sy. 92, s. 1-17. Tekin, Mehmet, “Hatay Mücadelesinin Harekat Merkezi Olarak Dörtyol”, Güneyde Kültür, 1997, sy. 99, s. 1-6. Tekin, Mehmet, “Hatay’ın Anavatan’a Katılışı”, Bizim Dergi, 1997, sy. 8, s. 25. Tekin, Mehmet, “Payas Kalesi ve Cin Kulesi”, Gök Çekimi, 1998, sy. 2, s. 17–20. Tekin, Mehmet, “Hatay Devleti”, Güneyde Kültür, 1998, sy. 115–116, s. 16–17. Tekin, Mehmet, “Antakya’da Türk Ocağının Kuruluşu ve Etkileri”, Türk Yurdu, 1999, sy. 139-141, s. 241-242. Tekin, Mehmet, “Osmanlı Döneminde Hatay”, Güneyde Kültür, 2000, sy. 119, s. 1-30. Tekin, Mehmet, “İşgal Yıllarında Hatay Cemiyetleri-I: Selamet-i Belde, Elektrik Şirketi, Hilal-i Ahmer”, Güneyde Kültür, 1989, sy. 5, s. 1-5. Tekin, Mehmet, “İşgal Yıllarında Hatay Cemiyetleri-II: Antakya-İskenderun ve Havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti veya Antakya–İskenderun Yurdu Cemiyeti”, Güneyde Kültür, 1989, sy. 6, s. 3-6. Tekin, Mehmet, “ İşgal Yıllarında Hatay Cemiyetleri-III: Gençspor Kulübü”, Güneyde Kültür, 1990, sy. 16, s. 15–21.
Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar
747
Tekin, Mehmet, “İşgal Yıllarında Hatay Cemiyetleri-IV: Cemiyet-i Hayriye-i İslamiye”, Güneyde Kültür, 1990, sy. 19, s. 2-10. Tekin, Mehmet, “Antakya’da Habib Neccar”, Güneyde Kültür, 1991, sy. 34, s. 2-8. Tekin, Mehmet, “Antakya’da Türk Ocağı’nın Kuruluşu ve Etkileri”, Türk Yurdu, 1999, sy. 19, s. 139-141. Tekin, Mehmet, “Suriye’nin Sancak Hülyasının Dünü, Bugünü”, Güneyde Kültür, 1989, sy. 10, s. 19-23. Tekin, Mehmet, Hatay Tarihi: Osmanlı Dönemi, Ankara: Atatürk Dil-Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 2000. Tekin, Mehmet, Mehmetçik Hatay’da: Basında 5 Temmuz 1938, Antakya,1988. Tekin, Mehmet, Hatay’ın Basın Tarihi, Antakya, 1985. Tekin, Mehmet, Tarihten Yapraklar ve Halefzade Süreyya Bey, Antakya, 1986. Tekin, Mehmet, Tarihte Hatay ve Hatay Devleti, Antakya: Antakya Ticaret ve Sanayi Odası Yayını,1986. Tekin, Mehmet, Milli Mücadelenin İlk Kurşunu ve Dörtyol’lu Kara Hasan Paşa, Antakya, 1986. Tekin, Mehmet, Harf İnkılâbı, Türk Ocaklarının Çalışmaları ve Hatay’da Yeni Yazı, Antakya,1989. Tekin, Mehmet, Atatürk ve Hatay, Antakya, 1989. Tekin, Mehmet, Hatay Tarihi, Antakya: Hatay Kültür ve Sanat Vakfı ve Antakya Gazeteciler Cemiyeti Ortak Yayını, 1993. Tekin, Mehmet, Kısa Hatay Tarihi, Antakya, 1994. Tekin, Mehmet, Arap İsyanı ve Suriye’nin İşgali, Antakya, 1995. Tekin, Mehmet, Türk Kurtuluş Savaşında Yayladağı, Antakya, 1995. Tekin, Mehmet, Bakras Karamurt Hanı ve Hasan Paşa Vakfı, Antakya, 2000. Tekin, Mehmet, Hatay Devlet Reisi Tayfur Sökmen, Antakya: Mustafa Kemal Üniversitesi Yayını, 2002. Tekin, Mehmet, Deprem ve Tarihte Antakya Depremleri, Antakya: HAFAD Yayını, 2002. Texier, Charles, Küçük Asya, çev. Ali Suad, 3 cilt, Ankara: Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı, 2002. Tezcan, Cezmi, “XIX. Yüzyılda Antakya’da Tahsil Edilen Bir Vergi: Deh-Yek Vergisi”, Güneyde Kültür, 2004, sy. 153-154, s. 5-10. Tukin, Cemal, “Mahmud II. Devrinde Halep İsyanı, 1813-1819”, Tarih Vesikaları, 1941, c. I, sy. 3, s. 109-117. Türkmen, A. Faik, Mufassal Hatay Tarihi, c. I, İstanbul, 1937. Türkmen, A. Faik, Mufassal Hatay Tarihi, c. II, İstanbul, 1939. Vedi, Münir, “Hatay Meselesi Nasıl Başladı, Nasıl Bitti? - I”, Hatay, 1944, yıl: 1, sy. 1, s. 7-9. Vedi, Münir, “Hatay Meselesi Nasıl Başladı, Nasıl Bitti? - II”, Hatay, 1944, yıl: 1, sy. 12, s. 911. Venzke, M., “Aleppo’s Malikane-Divani System”, JADS, 1986, sy. 106 (3), s. 451-469. Yılmaz, Mehmet, “Hatay’da Yerleşmiş Aşiret, Oymak ve Cemaatler”, Güneyde Kültür, 1992, c. IV, sy. 41, s. 22-27.
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Kara
748 D. Arkeolojik Çalışmalar
Mozaik eserler bakımından, Tunus’tan sonra dünyanın ikinci büyüğü olma özelliğini taşıyan Antakya Arkeoloji Müzesi, dünyanın en ünlü mozaik müzelerinden biridir. Yörede 1932 yılında başlayan kazılarda çok sayıda eser bulunmuştur. Müze bu eserleri sergilemek için 1939 yılında hizmete girmiştir. Hitit ve Asur dönemlerine ait eserlere, süs eşyalarına, sikke koleksiyonlarına özel bölümler ayrılan müzede, yer olmadığı için sergilenemeyen 34 bin eser vardır. Ayrıca yine varlığından haberdar olunmasına rağmen, sergilenemeyeceği için, toprak altında bekletilen tarihî eserler de bulunmaktadır. Son olarak Atçana’da yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan höyüklerin sergilenmesi için de ayrı bir salon oluşturulmuştur. Hatay’ın Dörtyol ilçesi Yeşil beldesinde 1992 yılında Bilkent Üniversitesi ile ortak yürütülen Kinet Höyüğü kazı çalışmaları halen devam etmektedir. Reyhanlı ilçesine bağlı Atçana’da, ABD’nin University of Chicago, Oriental Institute ile ortaklaşa yapılan kazı çalışmaları da halen sürmektedir. 1997 yılında başlayan Üçağızlı mağara kazı çalışmaları ise Ankara Üniversitesi ile ortaklaşa yürütülmektedir. Ayrıca bölgede Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi tarafından yüzey araştırmaları yapılmaktadır. Antakya yöresindeki tarih mirası üzerine araştırmalar yapmak üzere 1994 yılında üniversiteye bağlı bir birim olarak Mustafa Kemal Üniversitesi bünyesinde Arkeoloji ve Sanat Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi [ARSAMER] kurulmuştur. Merkezin amacı ve çalışmaları şu şekildedir: Antakya ve çevresindeki tarihî dokuyu, taşınır–taşınmaz kültür varlıklarını tespit etmek; tarihî eser ve etnografik malzemenin envanterlerini çıkarmak, yüzey araştırması, kazı, restorasyon, konservasyon ve çevre düzenlemelerini yapmak; bu işleri yapacak olan birimlerin projelerini desteklemek; bu faaliyetlerle ilgili kurum ve kuruluşlar arasındaki bağlantıları sağlamaktır. Merkez, bölgenin sahip olduğu kültürel yapının zenginliğine ve dünya kültür mirası içindeki önemli yerine yakışır nitelikte bilimsel çalışmalar düzenleyerek, arşiv ve dokümantasyon merkezi kurma çalışmalarına öncülük etmeye çalışır. Çalışma amacı doğrultusunda gerekli görülen laboratuar, atölye, üniversite müzesi, kazı evi kurar ve yönetir; çalışma alanı ile ilgili olarak yurt içindeki ve yurt dışındaki benzer merkezlerle işbirliği yapar; bilgi alışverişinde bulunur. Yapılan çalışmaları, elde edilen bulguları tanıtmak üzere konferanslar, sergiler, bilimsel toplantılar düzenler; radyo ve televizyon programları hazırlar; kitap, makale, bülten ve benzeri yayınlar yapar ve bu çalışmaları teşvik edecek yarışmalar düzenler.
Merkez iki araştırma projesi yürütmektedir. Bunlar; “Hatay İli, Samandağ İlçesinde Asi Nehri Deltası Yerleşimleri Bronz Çağı ve Sonrası Yüzey Araştırması” ile “Hatay Bölgesi Antik Kil Yataklarının Tespiti ve Antik Dönem Keramiklerinin
Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar
749
ICP İle Analizi” projeleridir. Ayrıca, “Hatay, Şanlıurfa ve Adana Bölgesi Yüzey araştırması”, “Hatay İli, Samandağ İlçesinde Asi Nehri Deltası Yerleşimleri Bronz Çağı ve Sonrası Yüzey Araştırması”, Antakya Belediyesi ve Hatay Arkeoloji Müzesi ile ortak tescilli Eski Antakya evlerinin durum tespit çalışması, Amik Ovası Tell Kurdu Keramikleri üzerinde arkeometrik çalışmalar yapılmış, bu keramikler Termoluminesans yöntemi ile tarihlendirilip, X-Ray ve Mikro morfolojik analizleri yapılmıştır. Merkez tarafından 4 Haziran 2002 tarihinde “I. Hatay İli ve Çevresi Arkeolojik Kazı ve Yüzey Araştırmaları” konulu uluslararası bir toplantı tertip edilmiştir. Yöre üzerinde yapılmış belli başlı arkeolojik çalışmalar şunlardır: Derocche, Angela Minzoni, “Üçağızlı Mağarası Kazıları ve Çevre Araştırmaları”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Çanakkale, 1991, c. I, sy. 13, s. 71. Dinçer Hüseyin, Güleç Erksin, Kuhn Steve ve Stiner Mary, “1999 Yılı Üçağızlı Mağarası Kazısı”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, İzmir, 2000, c. I, sy. 22, s. 1. Gates, Marie-Henriette, “2001 Season at Kinet Höyük (Yeşil, Dörtyol, Hatay)”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Ankara, 2002, c. I, sy. 24, s. 283. Gates, Marie-Henriette, “Kinet Höyük 2000 (Yeşil, Dörtyol, Hatay)”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Ankara, 2001, c. II, sy. 23, s. 55. Gates, Marie-Henriette, “1992 Excavations At Kinet Höyük (Dörtyol, Hatay)”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Ankara, 1993, c. I, sy. 15, s. 193. Gates, Marie-Henriette, “1997 Archeological Excavations at Kinet Höyük (Yeşil, Dörtyol, Hatay)”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Tarsus, 1998, c. I, sy. 20, s. 259. Gates, Marie-Henriette, “1998 Excavations at Kinet Höyük (Yeşil, Dörtyol, Hatay)”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Ankara, 1999, c. I, sy. 21, s. 193. Gates, Marie-Henriette, “1999 Excavations at Kinet Höyük (Yeşil, Dörtyol, Hatay)”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, İzmir, 2000, c. I, sy. 22, s. 203. Gates, Marie-Henriette, “2002 Season at Kinet Höyük (Yeşil, Dörtyol, Hatay)”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Ankara, 2003, c. I, sy. 25, s. 405. Gates, Marie-Henriette, “2003 Season at Kinet Höyük (Yeşil, Dörtyol, Hatay)”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Konya, 2004, c. I, sy. 26, s. 163. Gunnar, Brands, “Asi Deltası ve Asi Vadisi Arkeoloji Projesi, 2004 Antiocheia ve Seleuceia Pieria: Jeofizik Araştırma İlk Sonuçları”, XXVII. Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu, 30 Mayıs-2 Haziran, Antalya, 2005. Gunnar, Lehmann, “2004 Yılı Erzin-İskenderun Yüzey Araştırması”, XXVII. Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu, 30 Mayıs-2 Haziran, Antalya, 2005. Güleç, Erksin ve Dinçer Hüseyin, “1998 Yılı Üçağızlı Mağara Kazısı ve Çevre Araştırmaları”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Ankara, 1999, c. I, sy. 21, s. 37. Güleç, Erksin, Steven Kuhn ve Mary Stiner, “Üçağızlı Mağarası 2002 Yılı Kazısı”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Ankara, 2003, c. II, sy. 25, s. 1.
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Kara
750
Güleç, Erksin, Steven L. Kuhn, İsmail Özer ve Mary C. Stiner, “The 2001 Excavation Season at Üçağızlı Cave”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Ankara, 2002, c. I, sy. 24, s. 473. Güleç, Erksin, Steven L. Kuhn, Mary C. Stiner, İsmail Özer ve Mehmet Sağır, “2003 Yılı Üçağızlı Mağarası Kazısı”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Konya, 2004, c. II, sy. 26, s. 237. Güleç, Erksin, Steven L. Kuhn ve Mary C. Stiner, “2000 Excavations at Üçağızlı Cave”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Ankara, 2001, c. I, sy. 23, s. 255. Lauinger Jacob, “Tell Aççana’daki Orta Tunç Devri Tabletleri: Arkeoloji ve Arşiv Bakımından Olan Bir Çözümleme”, XXVII. Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu, 30 Mayıs-2 Haziran, Antalya, 2005. Özbal, Hadi, “Tell Atchana Metal Buluntularının Kimyasal Analizi”, XXVII. Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu, 30 Mayıs-2 Haziran, Antalya, 2005. Özbal, Rana, Fokke Gerritsen ve K. Aslıhan Yener, “2001 Tell Kurdu Kazıları”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Ankara, 2002, c. I, sy. 24, s. 501. Yeğingil, Zehra, “Tell Atçana’ya-Amik Ovası, ait Eski Seramiklerin Termolüminesans Yöntemiyle Tarihlendirilmesi”, XXVII. Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu, 30 Mayıs-2 Haziran, Antalya, 2005. Yener, Aslıhan, David Schloen ve Sumaka’i-Fink, “University of Chicago, Oriental Institute Aççana Höyük (Antik Alalakh) Çalışmaları 2003”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Konya, 2004, c. I, sy. 26, s. 45. Yener, Aslıhan, “1998 Tell Kurdu Kazısı”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, Ankara, 1999, c. I, sy. 21, s. 185. Yener, Aslıhan, “2004 Yılı Alalakh (Aççana Höyük) Kazısı Çalışmaları”, XXVII. Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu, 30 Mayıs-2 Haziran, Antalya, 2005. Yener, Aslıhan, “1999 Tell Kurdu Kazıları”, Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları, İzmir, 2000, c. I, sy. 22, s. 231.
III. Sonuç Bölge kültür ve tarihi için önemli katkılar sağlayan özellikle iki değere değinmem gerekiyor. İlki, Hatay Folklor Araştırmaları Derneği. Dernek tarafından organize edilen ve iki senede bir tertip edilen Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumu, bölge kültür araştırmaları için önemli işlevler üstlenmektedir. Mustafa Kemal Üniversitesi bünyesinde oluşturulmuş olan Arkeoloji ve Sanat Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi [ARSAMER] de 1994 yılından bu yana, bölgenin kültürel değerlerine ulaşılması noktasında hizmet vermeye çalışmaktadır. Antakya üzerine yapılmış çalışmalara bakıldığında Milli Mücadele dönemi, Hatay’ın bağımsız olması ve anavatana katılma sürecini içeren çalışmalara sıklıkla rastlamaktayız. Bununla birlikte son dönemlerde çalışılmaya başlanan şer‘iyye sicil çalışmaları önemlidir. Antakya’nın etnografik değerlerini ortaya koymaya yönelik yerli ve yabancı kazı ekiplerce yapılmakta olan kazılara ilişkin de önemli çalışmalar yapılmaktadır.
Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar
751
Yapılan çalışmalar dikkatli bir şekilde gözden geçirilmeli ve tekrarlardan kaçınılmalıdır. Daha önce yapılan çalışmaları yeni formata taşımaktan vazgeçilerek orijinal çalışma yapmaya yönelmek gerekmektedir. Cumhuriyet dönemi üzerine yapılmış çalışmalarda bir eksiklik gözlenmektedir. Bu eksiklik, Antakya’nın Fransız işgaline uğradığı dönemlere ait Fransız belgelerinin henüz kullanılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bundan sonra yapılacak araştırmalarda bu kaynaklara öncelik verilmesi, manda altında geçen yılların bir başka açıdan değerlendirilmesini sağlayacaktır. Bölgede yaşayan Türklerin bağımsızlık mücadelelerinin bu kaynaklardaki tezahürleri ortaya konulmalıdır. Antakya şehir tarihi üzerine yapılacak çalışmalarda, çevresinde yer alan diğer komşu şehirlerin de göz ardı edilmeksizin değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer şehirlerle kurulan ticarî, sosyal ve diğer münasebetlerin önemli bilgiler ihtiva etmesi mümkündür. Diğer taraftan Antakya ticaret yolları üzerinde bulunduğu için, yollar konusunun da öncelikli olarak incelenmesi gerçekten önemlidir ve ortaya çıkacak çalışmaların bölge tarihine katkısı tartışmasız büyük olacaktır.
Studies of Antakya and its Environs Adem KARA Abstract When examining the physical, administrative and socio-economic situation of a region or city, it is not possible to handle the country where that region or city is connected to separate from the administrative and socio-economic conditions it is in. Spread on a large area and containing rather various cultures, although the basis of Ottoman Empire is the central authority of the state, it is common knowledge that almost all cities or subdivisions had their own unique forms of management and even the structure of each city or subdivision hard some differences. Studies made on the city reflect the history, culture, and social life of that city and are also important in regards to the fact that they show the characteristics of a culture’s nation varying from one region to the other, which the city Antakya, the subjet of this study, is an example of. In this study, we will touch on the studies conducted so far in addition to the information on where the researchers who will conduct studies on city history should refer. Moreover, we will try to shed light on future studies adding a critical method of thinking to the studies conducted. Keywords Antakya, Hatay, Non-Muslim, Population, Settlement, Archaeology
752
TAL‹D, 3(6), 2005, A. Kara
Antakya ve Çevresi Hakk›nda Yap›lan Çal›flmalar Adem KARA Özet Bir bölgenin veya şehrin, fizikî, idarî ve sosyo-ekonomik durumu incelenirken, o bölge veya şehrin bağlı olduğu ülkenin içerisinde bulunduğu idarî ve sosyo-ekonomik şartlardan ayrı olarak ele alıp incelenmesi mümkün değildir. Geniş bir alana yayılan ve oldukça çeşitli kültürleri ihtiva eden Osmanlı Devleti’nin dayandığı esas temel, devletin merkezî otoritesi olmakla birlikte hemen her vilayet veya sancağın kendine has yönetim biçimlerinin olduğu, hatta her vilayet veya sancağın idarî ve iktisadî yapısının bazı farklılıklar gösterdiği bilinmektedir. Şehir tarihi üzerinde yapılan çalışmalar; o şehrin tarihini, kültürünü ve sosyal hayatını yansıttığı gibi bir milletin kültürünün yöreden yöreye değişen özelliklerini göstermesi bakımından da önemlidir ki çalışmamızın konusu olan Antakya şehri buna önemli bir misal teşkil etmektedir. Bu çalışmamızda, şehir tarihi çalışması yapacak olan araştırmacının nerelere başvurması gerektiğine dair bilgilerin yanı sıra şu ana kadar yapılmış olan çalışmalar eleştirel bir bakış açısı ile değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler Antakya, Hatay, Gayrimüslim, Nüfus, Yerleşim, Arkeoloji
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
775
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 775-783
Kathryn Ann Ebel, “City Views, Imperial Visions: Cartography and the Visual Culture of Urban Space in the Ottoman Empire, 1453-1603”, Doktora Tezi, Austin: Texas Üniversitesi, 2002, 343 s. Nicole KANÇAL FERRAR‹*
Teksas Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nden Kathryn Ann Ebel tarafından doktora tezi olarak hazırlanan çalışma 2002’de tamamlanmıştır. Yazar, tez çalışması boyunca çeşitli destek fonlarından maddi yardım almış. Bunlar arasında 2000-2001 yılında ITS (Institute of Turkish Studies, Harvard)’den verilen burs da zikredilebilir. Tezin başarılı bulunduğu, adı geçen üniversitenin “olağanüstü tez ödülü”ne aday gösterilmesinden anlaşılmaktadır. Bir giriş ve dört bölümden oluşan çalışma, ix+332 sayfadır. Kaynakçaya 12 sayfa ayrılmış. Tezde 63 adet fotoğraf bulunmaktadır. Fakat kaynakçada, tezde yer alan veya sadece zikredilen minyatür, harita, plan vb. dokümanın yer aldıkları eserlerin ve bu eserlerin bulundukları kütüphaneleri içeren bir listenin bulunmayışı ciddi bir eksiklik olarak göze çarpıyor. Yazar, tezin amacını şöyle özetlemektedir (s. vii-viii): XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nda şehir manzaraları ve topografik minyatür resimler, değerli elyazmalarının önemli birer unsuru olmuştur. Bu tasvirler, imparatorluğun şehirlerinin mimarî imgesinin bir parçası idi. Bu imge, hakim sınıf tarafından harita, manzara, mimarî planlar, resimli imparatorluk tarihçeleri, seyahat notları sayesinde ve edebî metinlerin üretimi ve dolaşımı vasıtasıyla ortaya çıkartılmış ve geliştirilmiştir. Osmanlı şehir görüntüleri; bir yandan kuşatma haritaları, mimarî çizimler ve denizcilik haritaları gibi lüzumlu belgelerden, diğer yandan ise ince, gelişmiş İran resim geleneğinden esinlenmiştir. Ebel’e göre XV. ve XVI. yüzyıllardaki şehir tasvirleri; bir taraftan Osmanlı İmparatorluğu’nun genişlemesi ve buna bağlı olarak yeni fethedilen şehirlerdeki inşaat faaliyetleri ile ve diğer taraftan ise Osmanlı şehrinin soyut, ideal görüntüsünün tam kesişme noktasında yer alması ile yakından ilgilidir. Osmanlı şehrinin ideal tasviri; hem Osmanlı Devleti’nin bir mikrokozmosu, hem de Osmanlı Devleti gibi, ideal devletin imgesi olarak kozmosun ifadesidir. Şehir görüntüleri sadece gerçek kentsel alan ve mekanların tasvirleri olmayıp, bu kentsel alanları bizzat oluşturmakta idi; çünkü şehir görüntülerini/tasvirlerini ortaya çıkartanlar ve bu şehirlerde imar fa* Dr., Sanat Tarihçisi.
776
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Kancal Ferrari
aliyetinde bulunan kişiler aynı idi. Osmanlı İmparatorluğu’nun önde gelen, eğitilmiş, kozmopolit üst tabakasına mensup olan bu kişiler; bütün İmparatorlukta, İstanbul’dan Saraybosna, Budapeşte, Kudüs, Mekke ve Kahire’ye kadar vakıflar kurmuşlar, inşaat faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Tezin amacı kısaca bu şekilde özetlenmiştir. Tezin giriş bölümünde (s. 22) şöyle denilmektedir: “Bu incelemede İmparatorluğun güç ve ideolojisinin yayılmasında Osmanlı şehirlerinin yeri incelenecektir. Osmanlı imparatorluk mesajının XVI. yüzyıl şehir dokusuna nasıl girdiği, bu durumun şehir manzaralarını nasıl değiştirdiği ve şehirlerin görsel imgesine neler kattığı araştırılacaktır.” Burada üçgen bir ilişki şeması görebiliriz: XVI. yüzyıla ait idealize edilmiş şehir tasvirleri, yapılan inşa faaliyetleri ve gerçek şehir görüntüleri arasındaki etkileşim. Bu üç unsurun yeterince birbirleriyle ilişkilendirilememesi, tezin zayıf noktalarından bir tanesini oluşturmaktadır. Kendisinin Osmanlı topraklarında bahsi geçen birçok şehirde uzun araştırmalar yaptığını vurgulayan Ebel, bu “gerçek” şehir dokusuna (XV. ve XVI. yüzyılın şehir dokusu) tezinde yeterince yer vermemiştir. Özellikle tasvirli imparatorluk tarihlerinde yer alan şehir görüntüleri, yazara göre, yeterince araştırılmamıştır. Bu teze kadar; söz konusu tasvirler, sadece Osmanlı resim sanatının yapısal özelliği ışığında incelenmiş veyahut dönemin Avrupalı perspektifli şehir manzaralarının başarısız taklidi olarak görülmüştür. Ebel’e göre ise bu resimlerde, modern haritalarda mümkün olmayan bir tarzda, XVI. yüzyıldaki Osmanlı Devleti’nin simgesel olarak bölgesel şekillenmesinin ve kuvvetinin mekânda tecessüm etmesinin ifadesi mevcuttur. Osmanlı şehir tasvirleri modern-öncesi bir dünya imparatorluğunun zirvedeki kartografik görüntüsünü sergilemektedir. Giriş bölümünde yazarın bu çalışmasına kadar, söz edilen tasvirler ve minyatürlerin sadece sanat tarihçileri tarafından incelendiği, her resmin kendi içinde resim analiz tekniği ile yorumlandığı ve bu yüzden bu tasvirlerin kitap içindeki ana amaçları, birbirleriyle olan ilişkileri, resim ve metin arasındaki bağlantıların vs. gözardı edildiği öne sürülmektedir.1 Coğrafyacı olan yazar, kartografi tarihinde son zamanlardaki yeni yaklaşımları tanıtır ve kendi çalışmasını da bu yeni haritacılık anlayışı bağlamına yerleştirir. Buna göre bir harita, “insanlar dünyasında nesnelerin, konseptlerin, ortamların, süreçlerin veya olayların grafik bir tasviridir”(s. 2). Bu konsepte, Batılı modern haritacılık anlayışının yanında modern-öncesi veya Batı-dışı harita veya tasvir şemalarını da dahil etmek mümkündür. Ebel, Osmanlı topografik şehir tasvirlerinin bu tanımın içine girdiğini, yaptığı çalışmanın amacının da bu resimlerin ancak böyle bir yaklaşımla doğru okunabileceğini göstermek olduğunu iddia eder. Böylece tezde bu tasvirlerin modern haritacılık bilimi ve bu bilimdeki harita gelişimini esas alan metotlarla incelenmediği vurgulanmaktadır. Bu şehir manzaralarının, onları ortaya çıkartan Osmanlı öykülenme, anlatımı, sosyal yapı ve bölgesel alanlar içindeki anlamı ve yeri araştırılmaktadır. Yazar kendi yaklaşımını ortaya koyduktan sonra tasvirlerin ortaya çıktığı tarihî çerçeveye ve sosyal ortama, ayrıca Osmanlı devlet teşkilatına kısa1 Ebel sanat tarihçilerinin çalışmalarını kaynakça bölümünde zikretmektedir. Onların yaklaşımlarını ve metotlarını kabul etmemekle beraber tartışmamaktadır da. Ayrıca son zamanlarda genç sanat tarihçileri tarafından da yeni yaklaşımlar denenmektedir. Yazarın burada sanat tarihinde yapılan çalışmaları ancak kısmen takip ettiği gözlenmektedir.
City Views, Imperial Visions
777
ca temas etmektedir. Burada özellikle devşirme sistemi ile ilgili eksik ve kısmen yanlış bilgi aktarıldığını söylemek gerekir (s. 16). Giriş bölümünde ayrıca uygulanan metodoloji ve çalışma yöntemi ile kullanılan kaynaklar da tanıtılmaktadır. Tarih ve coğrafya konulu el yazmalarının en önemlilerinden Piri Reis ve Matrakçı Nasuh’un eserleri yer almaktadır. Türkiye’de ve Avrupa’da çeşitli kütüphanelerde bulunan el yazmalarının içindeki tasvirlerin hepsini gördüğünü belirten yazar; karşılaştığı zorluklar arasında, malzemeye ulaşmanın yanında eserlerin yazılmış oldukları zengin dil yelpazesini de zikretmektedir. Ebel, el yazmalarındaki tasvirlerin yanında Osmanlı arşiv belgeleri, başta Mühimme Defterleri, İnşaat Defterleri, Ta’mîr Defterleri ve Vakıf Tahrîr Defterlerine başvurmuştur. Kaynak araştırmasının yanı sıra, Osmanlı mimarisi için önemli ölçüde saha araştırması da yaptığını vurgulamaktadır. Bu araştırmalar Osmanlı’nın ilk başkentleri Bursa ve Edirne, Arap Eyaletleri, özellikle Suriye, Mısır ve Balkanları (Yunanistan ve Makedonya’yı) kapsamıştır. 2000 yılında Osmanlı’nın doğu sınırında araştırma yaptığını, o dönemde Irak ve İran’a girmenin mümkün olmadığını belirtmiştir. Ayrıca 1994 senesinde Özbekistan’a yaptığı bir seyahatten ve bu sayede Orta Asya’daki imparatorluklar ile karşılaştırma imkanı yakaladığından bahsetmektedir. Giriş bölümünü takip eden dört bölümün başlıkları şöyledir: (I) Osmanlı Haritacılığında Şehir Tasvirleri, (II) XVI. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Şehir Siluetinin Şekillenmesi, (III) Şehrin İmgesi, Devletin İmgesi, ve (IV) Şehrin İmgesi, Kozmosun Simgesi. Birinci bölümde, harita ve el yazmalarındaki şehir tasvirlerinin tarihsel anlatımı; ikinci bölümde, mimarî faaliyetler (hassa mimarlar ocağı, şehirlerdeki mimarî faaliyetler için kullanılan alt yapı vs.) ve belli yapıların incelenmesi; üçüncü bölümde, Matrakçı Nasuh’un eserinin yeni bir yorumu ve dördüncü bölümde de, Osmanlı şehir görüntüleri ve mimarî uygulamadaki kozmografi konuları incelenmiştir. Birinci Bölüm’de, Osmanlı kartografi ve el yazmalarında yer alan Osmanlı şehir tasvirlerinin tarihi/gelişimi tanıtılmaktadır. Bunlar başta kuşatma planları, tarihî olayları tasvir eden resimler (fethedilecek veya edilmiş şehirler), denizcilik atlasları vb., yani genelde seferler için hazırlanan, onları tarif eden ve anlatan resimlerdir. Ebel bu tasvirlerin; fetihleri, şehirleri ve onların içinde bulundukları bölgelerin İmparatorluğa aidiyetlerini gösterdiğini öne sürmektedir. Kısacası Osmanlı emperyal faaliyetleri, İmparatorluğa ait şehirlerin imajlarıyla ifade edilir. Birinci bölümün alt bölümleri şunlardır: Erken Kuşatma Planları (1495-1521); Denizcilik ile İlgili Haritalar: Kitâb-ı Bahriye (1521/1526); Matrakçı Nasuh (1537-1564); Mecmu’a-i Menâzil (1537); Tarih-i Sultan Beyazid (1540-1550 civarı); Tarih-i Feth-i Şiklos ve Ustûrgûn ve Brielgrâd (1543 civarı); Dresden El Yazması; Matrakçı Nasuh’un Mirası; Geç Osmanlı Tarihlerinde Şehir Tasvirleri. Piri Reisin şehir tasvirlerinin önemi, askerî amaçla yapılanlar ve değerli el yazmaları için hazırlanan resimlerin tam kesişme noktasında yer almasıdır. İncelemesinin neredeyse tamamını teşkil eden Matrakçı Nasuh’un eserlerindeki yeni yaklaşımını tekrar tekrar vurgulayan yazar, bu tasvirleri esas öneminin ve yeniliğinin, şehir manzaraları ve hiç insan içermeyen topografik tasvirlerin değerli el yazmalarının içine yerleştirmesi olduğunu belirtmektedir. XVI.
778
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Kancal Ferrari
yüzyılın sonuna doğru en önemli sanatçıların- başta Arifî, Lokman ve Ta‘lîkîzâde- bazı tasvirleri de incelenmektedir. Matrakçı Nasuh’ta bazen tasvirin manası kendindendir ve tarihî bağlamdan kopuktur. Manzara, bir olayın resmedilmesindeki arkaplanı teşkil etmemektedir. Matrakçı Nasuh’un şehir tasvirlerinde resmî mekanlar ve normal evler arasındaki ayırımının bu binaların örtü sistemindeki farklılığın yardımıyla vurgulandığının altını çizen yazar; resmî dairelerin (cami, medrese, hamam vs.) çatılarının kurşun örtüyü belirten mavi renk ile, sıradan binaların çatılarının ise kiremiti simgeleyen kırmızı renk ile boyandığını tespit etmiştir. Matrakçı Nasuh’tan önce de kullanılan bu renklendirme, artık tutarlı olarak uygulanmaktadır. Bu, resmî mekanların gerçekten kurşun örtülü olmadıkları zamanlarda da böyledir. Başka bir deyişle tasvirde resmî mekan ile sıradan evler arasındaki fark, örtülerin renklerinden anlaşılmakta ve böylece şehir tasvirlerine sembolik bir düzen verilmektedir. Şehir tasvirlerine ilk bakışta Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetini hissettiren mavi örtülü resmi binalar kendilerini belli etmektedir. Ebel, Matrakçı Nasuh’un eserlerindeki tasvirleri, bunların kitaplar içindeki yerlerini vs. incelemekte ve sanatçının aslında şehir ve menzil görüntüleri ile bir mekan yarattığı, ayrıca hem resmettiği nehirler ile, hem bazı menzil tasvirlerinin aynı sayfada birbirlerine göre pozisyonlandırması ile işin içine hareket unsurunu da kattığını ileri sürmektedir. Özellikle Balkan şehirlerini fetih öncesindeki halleri ile tasvir ederken, bunlara hiçbir İslâmî unsur katmayan Matrakçı Nasuh’un belki de bu şehirlerin farklılığını, yabancılığını vurgulamış olabileceğinin, çünkü bu şehirlerin -Anadolu veya Arap eyaletlerindeki şehirlerden farklı olarak- İslâmî bir geçmişi olmadığının altını çizmektedir (s. 80). İslâmî bir geçmişe sahip şehirlerde ise, önemli yapılar büyük bir titizlikle vurgulanmakta ve bununla Osmanlı İmparatorluğu’nun bu şehirleri ve onların geçmişlerini kendi devletine katıp, onun gerçek mirasçısının kendisi olduğunu kati bir şekilde belirtmektedir. Matrakçı Nasuh’un tasvirlerinde kullandığı başka bir özellik, şehirlerdeki önemli mimarî yapıların (cami, türbe vs.) detaylarıyla cepheden verilmesidir. Ayrıca Ebel, büyük ziyaretgahların avlu duvarlarının dışa doğru katlanmış tasvir tarzının bu yapılara ait bir özellik olduğunu öne sürmekle, dikkate değer bir tespitte bulunmaktadır. Bunun gibi tasvirlerin bir şema gibi okunması gerekmektedir. Ebel’e göre bu tasvirler, Osmanlı İmparatorluğu’nun coğrafyasının ve toprağının simgesidir. XV. yüzyılın sonunda aniden ortaya çıkan şehir manzara üretimi XVI. yüzyılın bitmesiyle durmuştur. Ebel bu durumu, Osmanlı İmparatorluğu’nun genişleme ve fethetme faaliyetlerinin durması ve imparatorluğun en geniş sınırlara ulaşması ile izah etmektedir. Bundan sonra hem bu tür tasvirleri içeren kitapların üretimi -Fethnâme ve Şehnâmeler- hem de tasvir anlayışı değişecektir. İkinci bölümde; fethedilen şehirlerin, fetih sonrasında meydana getirilen mimarî yapılar sayesinde bir Osmanlı şehri kimliğine nasıl kavuştukları ve şehirlerdeki inşaat faaliyetleri ile bu faaliyetlerin kimin himayesinde ve kimler eliyle gerçekleştirildiği incelenmekte,2 bu konuda yapılmış araştırmalardan söz edilmektedir. Prestijli yapıları inşa eden kişilerin başında padişah ve ailesi, sonra da önde gelen devlet adamları gelmektedir. Bu kişiler tarafından gerçekleştirilen inşaat faaliyetleri, Osmanlı Devleti’nin 2 Bu konuda, sanat tarihçileri tarafından değişik şehirler (İstanbul, Bursa, Halep, Kahire vs.) üzerine yapılmış araştırmalar zikredilmektedir (s. 103).
City Views, Imperial Visions
779
ideolojisini İmparatorluğun her köşesine taşımıştır. Bu inşaat faaliyetlerini açıklamak amacıyla tezde Osmanlı Devleti’ndeki mimarlar teşkilatı ve iskan faaliyetleri de incelenmiştir. İkinci bölümün alt bölümleri: Hassa Mimarlar Ocağı; Mimarî Uygulamanın Ön Şartları: Vakıf ve Timar Sistemi; Hassa Mimarlarının Tarihi ve Teşkilatı: Mimarlar, Sanatkârlar ve Devlet; Hassa Mimarlar Ocağının İşlevi ve Görevleri; Mimarî Planlar ve Şemalar; İnşaat Projeleri; Şehir Manzaraları ve Kentsel Vizyonlar; Çok Yönlü Perspektifler; Anlatım. Bölümün başında mi‘mar (‘imar)ın etimolojik anlamı üstünde duran yazar, kelimenin ‘imaret, ‘umran, vs. ile ilişkisini göstermektedir. Hassa mimarlar teşkilatı ve yerine getirdiği işlevle ilgili olan ilk dört alt bölüm çok uzun tutulmuş ve gereksiz ayrıntılara girilmiştir.3 Ayrıca bir bölgenin ilk iskanı ve bu bölgedeki önemli şehirleri prestijli yapılar ile donatmak genelde aynı anda olmamıştır. Dahası, Ebel’in iskan için örnek verdiği tekkeleri vs. de, incelediği resmî mimarî anlayıştan ayrı değerlendirmek gerekir (s. 109). “Mimarî Planlar ve Şemalar” kısmı ise son derece iyi yazılmıştır ve sanat tarihi açısından da önemli bir konuyu ele almaktadır. Günümüzde sanat tarihçilerinin hâlâ arşiv kaynaklarına yeterince başvurmadıkları ve bu nedenle de, birçok üstünkörü anlayışın mevcut olduğu vurgulanmış ve mevcut belgelerin önemi bir kez daha ortaya konmuştur. Ayrıca burada, XVI. yüzyıldaki mimarî tasarımın nasıl oluştuğu da incelenmektedir. Mimarî planların XV. yüzyıldan itibaren kullanıldığı ve XVI. yüzyılda yaygın olduğu bilinmektedir. Bu planların, hassa mimarlar ocağı ile inşaat bölgeleri arasında gidip geldiği bir gerçektir. Yapıların mimarî planlar, birinci bölümde incelenen kuşatma planları ile beraber düşünüldüğünde; Osmanlı devlet teşkilâtında mekansal tasvirleri grafik şemalarla göstermenin ve bu bilgiyi, bir bölgeden başka bir bölgeye iletmenin yaygın bir uygulama olduğu kabul edilebilir. Bu yönde inceleme yapan ilk kişi Süleymaniye Külliyesi üzerinde çalışan Ömer Lütfi Barkan’dır.4 Kaynaklarda “kârname” olarak zikredilen ve yazılı bir açıklamanın yanında çizimleri de içeren belgelerin son derece yaygın olduğu bilinmektedir.5 Ne var ki, bugünlere az sayıda plan -kaynaklarda “resim” olarak geçmektedir- gelmiştir. Bu “resimler”, karelenmiş bir sistem içinde çizilen zemin planının ve yazılı açıklamaların bulunduğu kaba cephe/kesit çizimlerinden ibaret idi. Ölçüleri belli olan kareli bir kağıt üzerinde çizilen planın gerçek ölçülere kolayca aktarıldığı düşünülmektedir. Bu tarz plan veya çizim, Orta Asya ve Hindistan Moğol İmparatorluğu’nda da bilinmekteydi. Bu da, bölgenin coğrafyasında mekanın grafik bir şekilde tasvir edilmesinin ve daha genel olarak mekanı soyutlama konseptinin bilindiğini göstermektedir. Ebel (s. 137); Osmanlı şehir tasvirlerinin çizildiği sayfanın iki boyutlu ve kendine ait kuralları olan bir mekan olarak kabul gördüğü bir ortam ile daha gerçekçi, dış dünyanın esas alındığı bir anlayışın kesişme noktasında yer aldığını ortaya koyar. Bu bilgilerin ışığında yazar, XVI. yüzyılda başta Süleymaniye Ca3 Hassa Mimarlar Teşkilatı ile ilgili önemli bir kaynak tezde zikredilmemektedir: Fatma Afyoncu, XVII. Yüzyılda Hassa Mimarları Ocağı, Ankara: Kültür Bakanlığı, 2001. 4 Ömer Lütfi Barkan, Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı (1550-1557), 2 Cilt, Ankara: Türk Tarihi Kurumu, 1972-1979. 5 Gülru Necipoğlu, “Plans and Models in XVth and XVIth-Century Ottoman Architectural Practice”, Journal of the Society of Architectural Historians, Eylül 1986, sy. 15, s. 224-243.
780
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Kancal Ferrari
mii ve Eminönü çevresinin hanedan ve devlet erkanı tarafından nasıl boşaltıp yeniden şekillendirildiğini incelemektedir. Özellikle Eminönü çevresi (Bahçekapı ve Tahtakale bölgeleri) XVI. yüzyılda boşaltılmış, bölgeye önce Rüstem Paşa Camii ve daha sonra Yeni Valide Camii inşa edilmiştir. Böylece Sarayburnu’ndan başlayıp şehrin siluetini belirten bir dizi kubbeli mekan oluşmuştu. Bugünkü İstanbul’un manzarasını bu kadar derin bir şekilde değiştiren Osmanlı; bunu yapmak suretiyle, aslında, şehrin eski mirasına da sahip çıkmış ve şehre kendi medeniyetinin damgasını vurmuştur. Osmanlı öncesinde de şehrin en belirgin noktalarında görkemli yapılar inşa edilmişti: Haliç tarafında Ayasofya’dan başlayarak, Zeyrek Camii, bugünkü Fatih Camii’nin yerinde bulunan Havariler Kilisesi vs. Marmara Denizi tarafında da yine benzer bir çaba görülebilir. Bizans sarayına bitişik bugünkü Küçük Ayasofya Camii bunun en belirgin örneğidir. Yazar buradaki duruma bir cümle ile değinmekle yetinmiştir. Hem bir coğrafyacı hem de şehrin mimarî dokusunu inceleyen bir araştırmacı olan yazarın, bizce, Osmanlı başkentindeki eski ve sembolik anlam taşıyan mekan düzenine daha fazla yer vermesi gerekirdi. Bu, belki de, İstanbul’un yoğun mimarî geçmişini ve bugünkü dokusunu yeterince inceleyememiş olmasından kaynaklanmaktadır. Ama yapılmış saha araştırmalarını, ‘Giriş’ bölümünde tek tek sayan araştırmacıdan bu araştırmalarda edindiği bilgileri tezinde daha fazla kullanması beklenirdi. Eski şehir dokularının içine yerleştirilen Osmanlı yapıları yanında, o dönemde tamamen yeniden kurulan şehirlere nadir de olsa rastlamaktayız. Örnek olarak, Bulgaristan’daki Hezargrad şehri incelenmiştir.6 Bir vakıf olarak kurulan şehir, Alevi ağırlıklı bir nüfus barındıran Deliorman bölgesinde sünnî veya resmî ideolojinin hem simgesel, hem de gerçek temsilcisi olarak görülebilir. Her bölgede devletin varlığını hissettiren vakıf müessesesi, mimarî üslubunda da başkentin dilini, devletin ifade şeklini kullanmıştır. Bunu dönemin seyyahlarının aktardığı şehir tasvirlerinde (mesela, Mehmet Aşık ve XVII. yüzyıl için Evliya Çelebi) de görmekteyiz. Arap eyaletlerindeki yapılar, Osmanlı veya Arap üslubunda inşa edilmiş iki ayrı grup yapı olarak zikredilmektedir. Bu metinlerde Osmanlı tarzının en belirgin özelliğinin kurşun kaplı kubbeler ve ince, uzun minareler olduğu görülür. Şehir dokusunun içine inşa edilen kuruluşlar, külliyeler; şehrin yapısını birden bire bütünüyle değiştirmemiş, fakat şehrin belli alanlarını tekrar düzenlemiş ve etrafındaki mahalleyi de etkilemiştir. Ebel; kentsel alanları bu şekilde değiştiren külliyelerin iç organizasyonunu ayrıntısıyla açıklamamakla beraber, organizasyonun bu biçimini, Osmanlı saray düzenine bağlamaktadır. Bu kısmen doğru olsa da, çalışmasında yeterince tartışmaması problemli bir durum oluşturmaktadır (s. 159). Şehre uzaktan bakıldığında belirgin olan kubbe ve minareler, yakınlaştıkça binalar arasında, mahalle içinde kaybolmaktadır. Uzaktaki muhteşem, etkileyici görüntü yakınlaştıkça yerini bir belirsizliğe bırakır. Bu durum, külliyenin içine girildiğinde tekrar değişmektedir. Külliyenin içinde tekrar bütün yapılar sistematik bir şekilde birbirlerine göre yerleştirilmiştir. Yapıların bu üç kademeli algılamasını Kafescioğlu, Halep ve Şam şehirleri örneğinde incelemiştir.7 Ebel; bu açıklamayı, Osmanlı şehirlerindeki 6 Aynı şehir hakkında başka bir inceleme için bkz. Machiel Kiel, “Hrâzgrad-Hezãrgrad-Razgrad: The Vicissitudes of a Turkish Town in Bulgaria”, Turcica, 2001, sy. 21-23, s. 495-563. 7 Çiğdem Kafescioğlu, “‘In the Image of Rum’: Ottoman Architectural Patronage in SixteenCentury Aleppo and Damascus”, Muqarnas, 1999, sy. 16, s. 70-96.
City Views, Imperial Visions
781
yapılar ve onların algılanması konusunda kullanmaktadır. Bu durumu İstanbul özelinde açıklamak için de Süleymaniye örneğini vermektedir (s. 159). Böylece kentsel mekandaki yapılar tek bir görüntüye sahip değillerdir. Yapıların uzaktan ve yakından değişen algılanma şekilleri, şaşırtıcı bir zenginlik sunmaktadır. Başka bir deyişle; şehir içindeki yapılar ve etrafındaki mekan arasıdaki bu ilişki, yapıların algılanmasında çok zengin görsel tecrübelere yol açar. Mimarî yapıların algılanma tecrübesinin bu özelliği, yazara göre, dönemin şehir tasvirlerinde mevcut farklı bakış açıları için bir açıklama getirebilir. Sadece görsel bir tecrübeye değil, bütünsel bir algılama açısından yapıları bu şekilde resmetmek; Ebel’e göre, dönemin seyyah veya resim yapanları için daha “doğru” veya daha bütünsel bir yaklaşımdır. Osmanlı mimarî yapıları ve külliyelerinin başka bir özelliği de, yapıların belli bir tarih anlayışı içine oturtulmasıdır. Süleymaniye Camii örneğinde gösterildiği gibi, bu mimarî şaheser başka bölgelerde bulunan başka yapılarla ilişki içindedir. Yapılar; kendi geçmişleri, üzerinde inşa edildikleri mekanın/alanın geçmişi ve ilişkilendirildikleri mimarî yapılar ve içinde vuku buldukları ve kendilerine anlam kazandıran şartlar ile çevreye bağımlıdır. Burada irili ufaklı birçok çapraz referanstan söz edilebilir. Süleymaniye Camii, Hz. Süleyman’ın Kudüs’te yaptırttığı tapınak ve tapınak yıkıldıktan birkaç yüzyıl sonra yerine inşa edilen Kubbetü’s-Sahra ile bir diyalog içindedir. Bu ilişkilendirmenin başka bir boyutu da; Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra’nın dış cephesindeki çinili yazı şeritlerinin, Kanuni Süleyman dönemindeki yenilenmelerinde görülür. Osmanlı yapılarının veya genel İslamî yapıların en önemli özelliği, sahip oldukları kitabeleri ve yazı şeritleridir. Bu özellik, mimarî yapıları tıpkı bir kitap veya açıklamalı harita gibi okunabilir hale getirir. Başka bir deyişle, yapılar okunabilen birer metin içermektedir. Ebel; burada, tutarlı bir şekilde Osmanlı mimarî yapılarının, içinde bulundukları konum ve hikayeleri ile zengin bir bütün oluşturduklarını vurgulamaktadır. Çalışmanın önceki bölümlerde de sıkça bahsi geçen Matrakçı Nasuh’un eseri Mecmu’a-i Menâzil (1537)’in ayrıntılı olarak incelendiği üçüncü bölüm’ün alt bölümlerini, “Bağlayıcı Unsurlar”, “Kesitler”, “Sınırlar”, “Matrakçı Nasuh’un Etkisi”, “Devletin Kartografik İfadesi Olarak Şehrin Resmi” oluşturmaktadır. Araştırmacıya göre; Matrakçı Nasuh’un eserindeki tasvirlerin anlamı, Osmanlı İmparatorluğu’nun kendisini takdiminde gizlidir. Matrakçı Nasuh, İmparatorluğun büyüklüğünü, sahip olduğu ana arterleri, devletin yüzeyini ve onun sınırlarını göstererek ifade eder. Böylece İstanbul’daki seçkinler, devletin alanını görsel olarak algılayabilirlerdi. Bir hareket ifadesi olarak, İmparatorluk içindeki, zaten statik olmayan, nehirler gösterilmiştir. Matrakçı Nasuh; nehirleri, resimleri birbirlerine bağlamak için kullanır. Ebel, bazı sayfalarda birçok tasvirin yer aldığını ve burada “devam eden bir anlatım”ın söz konusu olduğunu tespit etmiştir. Bu doğrudur ve bu anlatım şekline –Orta Çağ Avrupası, Budist sanatı vb. gibi- modern-öncesi birçok kültürde rastlamak mümkündür; ama yazarın belirttiği şekline, Rönesans sanatında sadece istisnaî olarak rastlanır (s. 176). Ebel’in İslamî minyatür resimleri hakkında yaptığı yorumlarda (s.177); resim okuması, resim analiz teknikleri vb. konularda yetersiz bir bilgiye sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Yorumu birkaç genellemeden öteye gitmemektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun tasvirini yapabilmek, onun yollarını ve şehirlerini tanımak ve bunları sözlü olarak tasvir edebilmek; İmparatorluğun askerî sınıfından beklenen önemli bir özellik idi. Çok gezmiş
782
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Kancal Ferrari
bir bürokrat veya asker, toplumda yüksek bir statüye sahip idi. Matrakçı Nasuh; böyle bir eser ortaya çıkarmak suretiyle kendi kapasitesini ve pozisyonunu göstermiş olabilir. Eseri başka bir bağlamda da görebiliriz. Osmanlı’da, XVI. yüzyılda, menzilnâme olarak adlandırılan yol haritaları kullanılmaya başlandı. Matrakçı Nasuh’un eseri, bu tarz bir yazılı yol haritasının resmedilmiş şekli de olabilir. Müşterisi olan saray erkanı, bu menzillerin çoğunu zaten tanıyordu; çünkü bu yolları daha önce kat etmişlerdi ve gerçek yollar ve menziller ile bağlantı kurma imkânına sahip idiler. Matrakçı Nasuh’un tasvirlerinin önemli bir özelliği, İmparatorluğun sınırlarını göstermesidir. XVI. yüzyılda imparatorluğun sınırı -modern devletlerin aksine- bir çizgiden ibaret değildi. İmparatorluğun sınırını, o bölgede devlete ait son şehir teşkil etmekte idi. Eserde bunu destekleyen unsur; Tebriz, Sultaniye, Necef, Kerbela, Bağdat gibi sınır şehirlerinin eserin ortasında yer almalarıdır, yani İstanbul’a en uzak mesafede. Böylece kitapta imparatorluğun başkentinden imparatorluğun sınırlarına, bu sınır şehirlerinden de merkeze doğru bir yolculuk yapılıyor. Ebel, şehir imgesi ile imparatorluğun gücü arasındaki ilişkiyi vurgulamak için, Ayasofya’da bulunan, X. yüzyıldan kalma bir mozaik tasvirini örnek göstermektedir. Bu tasvirde; Bizans imparatoru ile imparatoriçesi, kiliseyi ve şehri Hz. İsa’ya sunmaktadır. Yazara göre bu sahnedeki tanrısal güç, imparatorun gücü, mimarî ve şehir imgesi arasındaki ilişki İslâmî bir ortama kolayca transfer edilebilirdi. Bu doğrudur; ama İslâm dünyasında buna benzer birçok tasvire/sembole rastlanmaktadır. Hatta eski Türklerde şehir -daha doğrusu, saray- devletin merkezi idi ve sembolik anlamı son derece büyüktü. Ebel; şehir ve imparatorluk meşruiyeti arasındaki aynı bağlantıyı, Matrakçı Nasuh’un eserinde de tespit etmeye çalışıyor. Ama burada devlet ve şehir arasındaki ilişki, kuramsal değil, gerçek ve fiziksel bir varlık olarak gösterilmiştir. Matrakçı Nasuh’un eserinin ve Ebel’in getirdiği yeni yaklaşımın önemi burada yatmaktadır: Bu eser, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir haritasıdır. Bu haritada, Osmanlı kültüründe başka önemli sembolik bir unsur olan kapı öğesine de rastlanmaktadır. Her sınır şehri; Osmanlı İmparatorluğu’na açılan, İmparatorluğa girilen bir kapı olarak algılanabilir. Kapıdan girildikten sonra takip edilen yollardan devletin merkezine, İstanbul’a ve neticede İmparatorun sarayına varılır. Bu son derece ilginç yaklaşım, bizce, başarılıdır. Yazar, dördüncü bölümde, Osmanlı kozmolojisinin ana hatları ve İslâmî ve Ptoleme (Yunan) geleneği arasındaki ilişki üstünde durmaktadır. Bir şema ile Osmanlı’da mevcut olan kozmolojik sistem -en altta/ortasında dünya ve onun üstüne/etrafına yerleştirilen dokuz (bazen yedi) tabaka (eflak/gökler)- gösterilmiştir.8 Bu kozmolojik sistemin yanında, Osmanlı’da İslâm öncesi Orta Asya’daki Şaman geleneğinden kalma gök/gökkubbe/çadır/kubbe arasındaki simgesel bağlantıyı da vurgulamıştır. Ebel, bu bölümde ayrıca, Osmanlı’da kozmoloji ile ilgili Arapça, Türkçe ve Farsça terimleri tanıtmaktadır. “Semâ” kelimesiyle, Türk kültüründe eskiden beri var olan bir analojinin önemini vurgulamaktadır. Çadırın kubbesi, gök kubbe ve mimarî öğe olarak kubbe arasındaki benzerlikten ve simgesel bağlantıdan bahsetmektedir. Yazara göre çadır kubbesi-gök kubbesi-cami kubbesi tam bir analoji içindedir ve bu şekilde Ptoleme 8 Bu kozmolojik sistem hakkında daha geniş bilgi için bkz. Ekmeleddin İhsanoğlu, Osmanlı Coğrafya Literatürü Tarihi, İstanbul, 2000.
City Views, Imperial Visions
783
sistemi, Osmanlılar tarafından İslâm sistemine dahil edilmiştir. Bütün simgeselliği doğrudur, ancak bu simgeselliği sadece Eski Türk kültürüne bağlamak yanlıştır. Bu simgesellik Roma-Bizans kültüründe zaten vardı. Kiliselerde, başta Ayasofya ve Aya İrini’deki kubbeler tıpkı Osmanlı cami kubbeleri gibi gökyüzünü simgelemektedir. Ebel, son olarak Necipoğlu’nun bir tespitini9 zikretmiş ve bu tespiti geliştirmiştir. Osmanlı’da yapıların dış cepheleri değil, kubbelerin iç hacmi önemlidir ve yapıların önemi veya büyüklüğü içerdikleri iç hacmin büyüklüğüne bağlıdır. Yazara göre; mimarî eserlerin -özellikle Bizans kiliseleri için çok daha doğru olan- dış yapılarıyla yarattıkları etkiden ziyade iç mekan algılamasına, iç hacme verilen önem dolayısıyla, Osmanlı mimarisindeki kubbeli mekanları, dışarıdan görünen birer yapı olarak değil, içerideki akustiğiyle görsel ve fiziksel olarak algılamak gerekir. Kubbenin altındaki mekanın algılanması, kozmosun genişliğini algılanabilir kılmaktadır. Minyatürlerdeki kubbeli iç mekan; dış ve iç mekanın algılanmasının bir örneği olarak, kubbenin altındaki hacmi anlamlandırmaktadır. Şehirlerde yeni inşaat faaliyetlerinde bulunmak ve yeni kubbeler inşa etmek suretiyle; şehirlerin belli boş mekanları, toplumsal açıdan anlamlı mekanlara dönüştürülürdü. Bir sonuç içermeyen tezin son cümlelerinde; Ptoleme’ye dayanan bir kozmoloji ile Osmanlı imparatorluk otoritesi arasındaki bağ ve bu bağın mimariye yansıtılması vurgulanmaktadır. Yazar; kentlerin genel görüntüsü demek olan şehir tasvirleri ile camilerin kubbe simgeselliğini, aynı tezde ve aynı bakış açısıyla açıklamaya çalışmıştır. Şehirlerde inşaat faaliyetlerinde bulunan kişiler kentsel mekanlar yaratırken dünyanın da yaratıcıları olmuşlardır. Burada son bölümün, önceki bölümlerle bağlantısı yeterince ilişkilendirilmemiştir. Öne sürülen bazı tezler için yeterince kanıt gösterilmemiştir. Özellikle külliyelerin kurucularını (banilerini) dünya yaratıcıları10 olarak göstermek sorgulanabilir.
9 Gülru Necipoğlu, “The Emulation of the Past in Sinan’s Imperial Mosques”, Azize Aktaş-Yasa (haz.), Uluslararası Mimar Sinan Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 24-27 Ekim 1988, Ankara: Atatürk Kültür Merkez Başkanlığı ve Türk Tarih Kurumu, 1996, s. 177-189. 10 “(…) the founders of the architectural complexes (…) became as the creators of the world” (s. 255).
784
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Kancal Ferrari
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
759
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 759-762
Jens Hanssen, Thomas Philipp ve Stefan Weber (haz.) The Empire in the City: Arab Provincial Capitals in the Late Ottoman Empire, Beyrut: Ergon Verlag, 2002. Ebubekir CEYLAN*
Son yıllarda Osmanlı Arap vilayetleri üzerine yapılan çalışmalarda önemli bir canlanma gözlenmektedir. Bu canlanmada, şehir tarihi çalışmalarının önemli bir etkiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. 1999 yılının Nisan ayında Beyrut’taki Alman Orient Enstitüsü tarafından düzenlenen bir konferansın bildiri kitabı olarak basılmış olan bu eser, son dönem Osmanlı Arap şehir tarihi literatürüne önemli bir katkıdır. Eserdeki birçok yazı, şehir tarihi çalışmalarının çeşitli vechelerine yeni yaklaşımlar sunarak bu alanları yeniden tartışmayı amaçlamaktadır. Bu yönüyle de eser Osmanlı Arap şehir tarihi çalışmaları bakımından önümüzdeki yıllarda konuşulmaya devam edecek yaklaşımları içermektedir. Bir “Giriş” yazısı ve on yedi tebliğ metni içeren kitap, yedi bölümden oluşmaktadır. “Osmanlıcılık Söylemi ve Pratiği” başlığını taşıyan Birinci Bölüm, Usama Makdisi ve Jens Hanssen’in makalelerinden oluşuyor. Bu bölümdeki makaleler, aynı zamanda kitabın teorik/ideolojik çerçevesini de yansıtmaktadırlar. Makdisi, giriş mahiyetindeki yazısında şu soruları cevaplamaya çalışıyor: Arap vilayetlerindeki Osmanlı yönetimi, Avrupalı güçlerin dünyanın başka bölgelerindeki emperyalizm ve koloniyalizmiyle mukayese edilebilir mi? Ya da Tanzimat reformları Osmanlı’yı kolonyal bir imparatorluk haline getirmiş midir? Makdisi, Osmanlı Lübnan’ı özelinde Tanzimat’ın “modern Osmanlı emperyalizmi”nin doğuşunu yansıttığını iddia etmektedir. Osmanlı emperyalizminden yazarın kastı; asi çevrenin, emperyal merkez tarafından güç kullanılarak yola getirilmesi gibi bir dizi emperyal pratik ve söylemdir. Bu bağlamda Makdisi, XIX. yüzyıl Lübnan’ı ile Osmanlı merkezi arasındaki ilişkiyi; a) kültürel ve etnik farklılık ve b) sistematik şiddet kullanımı bağlamında emperyal bir ilişki olarak tanımlamaktadır. Bir anlamda Avrupa’ya nazire yapan Osmanlı aydınlarının ve görece olarak daha modern olan merkezin pre-modern Arap periferisini modernleştirmesi ve bu sürecin de “fiziksel ve sembolik” şiddet içermesiydi. Makdisi’nin yaklaşımını benimseyen yazarların kitap içerisinde azınlıkta kalması ve hatta kitabın editörlerinin (Jens Hanssen, Thomas Philipp ve Stefan Weber) bu yaklaşımlara mesafeli kalmaları dikkat çekicidir. * Fatih Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi.
760
TAL‹D, 3(6), 2005, E. Ceylan
Kitaptaki teorik çerçeve bakımından önemli bir yer tutan bir çalışma da; Jens Hanssen’in, Osmanlı Devleti’ndeki merkez-çevre ilişkilerini değerlendirdiği makalesidir. Merkez-çevre ilişkilerini 4 noktada (taşradan İstanbula gönderilen dilekçeler, problemli eyaletlere merkezden gönderilen teftiş heyetleri, taşrada oluşturulan idarî meclisler ve pilot eyaletler) değerlendiren yazar, Osmanlı modernleşmesini merkezle çevre arasındaki çıkar uzlaşması olarak yorumlamaktadır. Hanssen; merkez-çevre ilişkilerini, oyun teorisi [zero-sum game] çerçevesinde değerlendiren geleneksel yaklaşımlardan farklılaşarak, merkezîleşme (Osmanlılaşma) ve yerelleşmenin aslında eşzamanlı olduğunu ve bu gelişmelerin birbirlerinin aleyhine olması gerekmediğini, aksine birbirini tamamlayıcı olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca yazarın Fuad Paşa, Midhat Paşa ve Selim Bey gibi isimleri “çevredeki merkez”; Melhameler ve Arap İzzet Paşa gibi isimleri de “merkezdeki çevre” olarak değerlendirmesi bu açıdan önemli. Kitabın “İmparatorluk ve Arap Vilayet Merkezlerinde Avrupalı” başlığını taşıyan İkinci Bölümünde Beyrut ve Akka’daki Avrupalı varlığı/müdahalesi 3 farklı makaleye konu olmaktadır. Thomas Philipp XVIII. yüzyılın sonlarında Akkalı yerel yöneticilerin; Osmanlı merkeziyle resmî ilişkileri korumalarına rağmen, hem İstanbul’un hem de Avrupa’nın bölgedeki rollerini yeniden tanımladıklarını ifade etmektedir. Philipp, Cezzar Ahmed Paşanın Avrupalı tüccarlarla yoğun ekonomik ilişkiler içerisindeyken bile çeşitli mimarî projeler ile İstanbul’a “sadık bir kul” imajı çizdiğini belirtmektedir. Laila Fawaz ise; “Beyrut’taki Yabancı Varlığı ve Osmanlı Yönetiminin Algılanışı” konulu makalesinde XIX. yüzyılın ilk yarısını Beyrut’ta Avrupalı ve Osmanlı yetkililer arasında gelişen nüfuz mücadelesi dönemi olarak değerlendirmektedir. Fawaz, bölge siyasetine müdahalede bulunan Avrupalı konsoloslarla (özellikle İngiltere ve Fransız konsoloslarıyla) Osmanlı yöneticiler arasında vuku bulan birçok sürtüşmeye değinmektedir. Üçüncü Bölüm, Christoph Neumann’ın “XVIII. ve XIX. Yüzyıldaki Osmanlı Taşra Kasabaları” başlıklı çalışmasıyla başlamaktadır. Neumann, Osmanlı çalışmalarında üç anlatıyı ele almaktadır. Bunlardan birincisi belirli bir bölgeye yoğunlaşmış çalışmalardır. Özellikle Güneydoğu Avrupa, Arap toprakları ve Türkiye üzerinde yoğunlaşan bu çalışmalar bu coğrafyalarda ortaya çıkan ulus-devletlere odaklaşmaktadır. İkinci olarak yazar Albert Hourani ve Philip Khoury’nin çalışmalarına dayanarak Osmanlı Orta Doğusu’nda yerel eşrafın bölgenin sosyal ve siyasal dönüşümünde önemli rol oynadığının altını çizmiş ve Anadolu’daki eşrafın da benzer roller üstlendiğini mahzar [toplu dilekçe] örnekleriyle açıklamıştır. Yazara göre, yerel eşrafın kendi aralarında merkezî idareye karşı işbirliği yapmalarında maddî çıkarlar önemli rol oynamaktaydı. Son olarak Neumann; merkez-çevre ilişkileri kapsamında merkezîleşme politikalarına değinmekte ve Osmanlı şehir hayatının en önemli kurumlarından birisi olan vakıfların da, bu politikalardan nasibini aldığını ifade etmektedir. Yine Neumann’a göre; daha önceleri vakıflar eşrafın konumunu güçlendirmek suretiyle adem-i merkeziyetçi bir etkiye sahip iken XIX. yüzyılın başlarından itibaren Darü’sSaade Ağası’nın vakıflar üzerindeki kontrolü ve Evkâf-ı Haremeyn-i Şerîfeyn’in gelişmesi daha sıkı bir merkezîleşme sağlamıştır. Vakıfların idaresinde merkezîleşmeye gidilirken benzer şekilde eyaletlerdeki meclisler de yerel eşrafın merkeze entegrasyonunu sağlamıştır.
The Empire in the City: Arab Provincial Capitals in the Late Ottoman Empire
761
Üçüncü Bölüm, iki makale ile son bulmaktadır. Makalelerin ilkinde Stefan Weber, son dönem Osmanlı Şam’ında evlerdeki duvar resimlerini ele almaktadır. Weber’e göre, duvarlarda İstanbul ve Avrupa şehirlerinin resmedilmiş olması; bir yandan İmparatorluğun içselleştirilmesini ve daha geniş bir coğrafya referansını yansıtırken, diğer taraftan yeni teknolojilere (gemi, tren ve uçak gibi) ait resimler de Şamlıların yeniliklere olan merakını ve dünya olaylarına duydukları ilgilerini göstermektedir. Son makalenin yazarı John Chalcraft, XX. yüzyıl başındaki Kahire faytoncularını, şehirdeki konumlarını ve teşkilat biçimlerini ele almaktadır. İngiliz işgalindeki Mısır’da İngilizlerce yönetilmekte olan Hayvanlara Yönelik Zulmü Engelleme Derneği’nin faytonculara yönelik ceza ve tutuklama girişimleri ve bunun sonucunda 1907’deki ilk faytoncu grevi yazar tarafından irdelenmektedir. “Merkezîleşme ile Otonomi Arasında Kentsel Kurumlar” başlığını taşıyan Dördüncü Bölüm, vakıflar hakkındaki iki makaleden oluşmaktadır. XIX. yüzyılda, merkezdeki reformcu yöneticiler ile taşradaki çıkar grupları arasında bir çekişme alanı olan vakıflara yönelik bir dizi reform girişimi söz konusudur. Her iki makalenin de yoğunlaştığı Şam vakıfları da, bu çekişme ve reformlardan nasibini almış ve vakıflar artık kadı tarafından değil de, nazırlar tarafından denetlenmeye başlanmıştır. Astrid Meier, şer‘î ve örfî hukukta önceleri daha esnek bir kategoride olan vakıfların, XIX. yüzyıldaki merkeziyetçi politikalar sonucunda daha katı bir şekilde tanımlandığını iddia etmektedir. Şam’daki vakıfların merkezîleşme ve otonomi arasında nerede durduklarına ilişkin iki yazarın görüşleri farklılaşmaktadır. Meier, vakıfların nihayetinde İstanbul’un iradesine uygun hareket etmek durumunda olduklarını iddia ederken, Randi Deguilhem vakıf mallarının, gelirlerinin ve personelinin idaresinin yerel unsurlarca kontrol edildiğini ileri sürmektedir. Tek bir makaleden oluşan Beşinci Bölüm’de Wolf-Dieter Lemke, fotoğrafın Osmanlı Devleti’ndeki hikayesini ele almaktadır. Fotoğrafın Irak ve Yemen gibi İmparatorluğun uzak Arap vilayetlerindeki işlevini tartışan Lemke, yazısını 16 resimle zenginleştirmiştir. Yazar, Cuma namazı ve hac kervanının uğurlanması gibi dinî törenlerin resmedilmesinin ve bu fotoğrafların İmparatorluk coğrafyasında dolaşmasının meşruiyet sağlamada önemli olduğunu, diğer taraftan da taşradaki okul, hastane, kanal ve tren/telgraf istasyonlarının açılması gibi modernleşme faaliyetlerinin fotoğraflanmasının da, merkezde alınan kararların taşrada uygulanıp uygulanmadığının tespit edilmesi bakımından ehemmiyet taşıdığını belirtmektedir. “İmparatorluk, Patronlar ve İç Mimari” başlığını taşıyan Altıncı Bölüm, Filiz Yenişehirlioğlu’nun Mersin şehri hakkındaki makalesiyle başlamaktadır. XIX. yüzyılda kurulan ve ancak Tanzimat sonrasında gelişen Mersin’in tarihî gelişimini anlatan yazar, Beyrutlu ve İskenderiyeli tüccarların zamanla Mersin’e yerleştiklerini belirtmektedir. Yazarın tespitlerine göre, XIX. yüzyıl öncesine ait herhangi bir mimarî eserin olmadığı Mersin şehri, ancak Tanzimat dönemindeki yasal düzenlemelerle kentsel olarak planlanmış ve inşa edilmiştir. Diğer taraftan, Anne Mollenhauer’in bu bölümdeki makalesi, mukayeseli Arap şehir tarihi açısından önem taşımaktadır. XIX. yüzyıl Doğu Akdenizindeki mekansal organizasyon değişimini Beyrut ve Salt evleri özelinde mukayese eden yazar, yerel geleneğin ve ev sahiplerinin bireysel ihtiyaçlarının bölgeye özgün bir stil oluşturduğunu ve salon merkezli evlerin popülerleştiğini belirtmektedir.
762
TAL‹D, 3(6), 2005, E. Ceylan
Bu bölümün son makalesi ise, Julia Gonnella’ya aittir. Yazar, Halep’in önde gelen eşrafından ve ulemasından olan Seyyid Ebü’l-Hüda es-Sayyâdî’ye ait evin mimari yapısını irdelemektedir. Kitaptaki son bölüm, “Osmanlı’nın Medenileştirici Misyonu” başlığını taşımaktadır. Bu bölümdeki makaleler, imparatorluğun “en periferisi” sayılabilecek iki vilayete odaklanıyor: Bağdat ve Yemen. Christoph Herzog yazısında, “Bağdat’ın İstanbul’dan nasıl göründüğü” sorusunun cevabını aramaktadır. Yazar bu sorunun cevabını Bağdat’la ilgili atasözlerinde, Kâmûsu’l-‘A‘lâm, Seyâhatnâme-i Hudûd gibi eserlerde ve Ahmet Midhat’ın Basiret gazetesinde yer alan Bağdat tasvirlerinde aramaktadır. Herzog İstanbul’un Bağdat algılayışını içeren bu eserlerdeki ifadeleri (bilhassa bedevileri horlayan ifadeleri) oryantalizmin bir yansıması olarak değerlendirmektedir. Ahmet Midhat ve Osman Hamdi gibi yazarların eserlerinden yola çıkan Herzog, Osmanlı Bağdatı’na karşı bir tür “kolonyalist tavır” takınıldığını iddia etmektedir. Kitaptaki son iki makale, son dönem Yemen vilayeti üzerine yoğunlaşmaktadır. Thomas Kühn, 1872-1914 yılları arasında Osmanlı Yemen’indeki mekansal değişimin siyasî boyutunu incelemektedir. Yemen’deki imar ve modernleşmenin, aslında, vilayetteki Osmanlı merkezîleşmesinin farklı bir yansıması olduğunu ifade eden Kühn; geri kalmış ve durağan periferinin, nispeten daha gelişmiş olan merkez tarafından modernleştirilmesinin ve “Osmanlılaştırılmasının” (Osmanlı’nın medenîleştirici misyonunun), 1870’ler sonrasında Osmanlı’nın Yemen siyasetinde öne çıkan söylem olduğunu belirtmektedir. Yemen’in I. Dünya Savaşı öncesindeki üç yılına (1911-1914) odaklaşan İsa Blumi ise, Yemen vilayetinin çoğu zaman kalıplaşmış belirli kavramlar çerçevesinde (Zeydî İmamlar ve Osmanlı yetkilileri, yöneten-yönetilen ya da göçebeyerleşik toplumlar arasındaki dikotomi/çatışma olarak) tartışıldığını belirtmekte ve siyasî dönüşümü açıklamada bu tür geleneksel sosyolojik kavramların kullanımını riskli bulmaktadır. Bu tür kavramların, çoğu zaman siyasî aktörler tarafından çarpıtıldığını ifade eden yazar artık yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğunu ifade etmektedir. Birçok atölye çalışması ve sempozyum/kongre bildirileri, maalesef bildiri kitabı olarak basılma şansına sahip olamıyor. Bu açıdan bakıldığında, Arap coğrafyasındaki Osmanlı şehirlerini mimarî yapı, modernleşme, merkezle olan ilişkiler ve emperyalizm gibi konu başlıkları altında inceleyen tebliğlerin basılmasında emeği geçen editörlere ve Beyrut Orient Enstitüsü’ne teşekkür etmek gerekir. Kitaptaki bazı teorik yaklaşımlar tartışılmaya devam edecek ve böylece bu alanda yeni çalışmaların yapılmasına katkıda bulunacaktır.
Osmanl› Kad›n› Hakk›nda Hukuk Kaynaklar›na Dayal› Çal›flmalar
795
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi, Cilt 3, Say› 6, 2005, 795-798
Biray K›rl›, “From Ottoman Empire To Turkish Nation-State: Reconfiguring Spaces And Geo-Bodies”, Doktora Tezi, New York: Binghamton University, 2002, 328 s. Nazan GECE*
Modernitenin bir fenomeni olarak milliyetçilik, hakim perspektif ve imgelemi ile tarihsel ve sosyal analizlerimizi ve olayları algılama biçimimizi güçlü bir şekilde etkilemeye devam edegelmektedir. Öyle ki, ulus öncesi toplumlara ilişkin yaptığımız tarihsel analizlerimizde kullandığımız kavramlar milliyetçiliğe ait terimler; sosyal düşünüşümüzde tekrarladıklarımız ise, hep ulusal kategoriler, nosyonlar ve bağlar olmaktadır. Şüphesiz modern tarih yazımı da milliyetçi söylemden etkilenmiş ve tarih yazıcılığı, bir anlamda ulusal tarih yazımı ile özdeşleşmiştir. Paradoks olarak duran nokta ise, ulus olmayan toplumlara bakışın yanı sıra geçmiş zaman toplumları ve sistemlerine dair analizlerin ulusal kategoriler içine düşmesidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk ulus-devletine dönüşmesi sürecinde, spesifik olarak İzmir üzerinden şehir mekanları ve nüfus yapılarının maddî ve sembolik olarak yeniden düzenlenmesini incelediği doktora çalışmasında Biray Kırlı, söz konusu duruma işaret ederek, sözgelimi, Osmanlı sistemindeki “millet” kavramının modern söylemde “ulus” olarak karşılık bulmasını çalışmasının başında bir problematik olarak konu edinir ve kendisinin milliyetçi söylemden etkilenmiş modern tarih yazımı dışında alternatif bir bakış açısıyla düşünme arayışında olduğunu ifade eder: “Tarihsel analizlerimizi milliyetçi düşüncenin tahakkümünden kurtarmaya çalışırsak, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki reformları, ulusallığı keşfetme yolundaki Doğulu bir toplumun modernleşmesi ve Batılılaşması olarak değil, ulus-devlete karşılık gerçek bir tarihsel alternatif bulma girişimi olarak yorumlama şansını yakalayabiliriz.” (s. 56). Kırlı, dolayısıyla, çalışmasında milliyetçiliğin ayrı bir tanımını yapmak yerine ulus-devletlerin oluşumunu irdeler ve ulus-devletlerin iki boyutta sınırlar oluşturarak biçimlendiklerini söyler: Kartografik mekan ve jeo-beden. Kartografik mekan, belli bir bölgenin sınırlarını belirlemeye; jeo-beden ise, sosyal gruplar arasında sınırlar çizmeye karşılık gelir. Jeo-beden, dahil etme/benimseme ve dışlama teknikleri ile inşa edilmiş ulusal nüfustur; sınırları belirlenmiş ve sabitlenmiş alan ise ulusal mekanlardır. Yazar, mekansal sınırlar çizmenin eşzamanlı olarak sosyal topluluklar arasında da sı* İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Programı Yüksek Lisans Öğrencisi.
796
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Gece
nırlar oluşturduğunu göstererek ulus-devlet inşasında mekansal ve demografik boyutların birbirine bağlı olduğunu kanıtlamaya çalışır. Diğer bir deyişle, bir devlete ait sınırlar çizilir ve içindeki mekanlar yeniden tanımlanırken, alanın kuşattığı nüfusun yeniden düzenlenmesi eleme ve yok etme süreçleri ile gerçekleştirilir. Kısaca tez, milliyetçi projelerin yıkıcı yapıcılığını ön plana çıkarmaya çalışmaktadır. Yazar, bir imparatorluğun çözülmesi ve ulus-devletin oluşması sürecinde birçok yönü içermesi dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu İzmir’ini, Türk ulus-devletinde nüfus yapısı ve mekansal düzenlemenin yeniden yapılandırılması sürecinde şehrin geçirdiği tarihsel dönüşümün açık bir şekilde anlaşılması açısından üzerine odaklanılabilecek bir şehir olarak düşünür. Zira XIX. yüzyıl İzmir’i çokdinli nüfusu ve heterojen şehir mekanları ile alış-veriş ve ticarette oldukça gelişmiş kozmopolit bir liman şehri görünümü sunar. Şehrin insan ve yerleşim görünümü, 1922’deki Büyük Yangın ve 1923’teki Türkiye ve Yunanistan arasında gerçekleştirilen zorunlu nüfus mübadelesi gibi iki radikal değişim neticesinde köklü bir biçimde yok olur. Yazar, aşamalı bir süreçte göze çarpmayacak şekilde olabilecek değişimlerin ani ve hızlı gerçekleşmesinin, yıkım unsurunu çok daha net bir şekilde gözlemleme olanağı sağladığını ifade eder. Tezin ilk bölümü XIX. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve siyasî bağlamda yaptığı kapsayıcı reformlar üzerine genel bir bakışı içerir. Bu reformlar bir yandan Osmanlı İmparatorluğu’nun dünya ekonomisine eklemlenmesini kolaylaştırmayı amaçlarken, diğer taraftan İmparatorluğun çokdinli ve çokırklı nüfus yapısını korumak için milliyetçi ve ayrılıkçı hareketleri, yeni bir ideolojik çerçeve –Osmanlıcılık – sunarak dengelemeye çalışır. Yazar bu bölümde, Türk ulus-devletinin temel prensibi olan Türklük düşüncesinin, XIX. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu açısından uzlaşımsal ve sistematik bir teşebbüs olmadığını ifade ederek, çökmekte olan İmparatorluk açısından kaçınılmaz bir alternatif teşkil ettiğini belirtir. Kıray, ikinci bölümde bütün cemaatlerin katkısıyla oluşturulmuş ve şehir görünümünde de içkinleşen özgün bir şehir kültürü ve kimliği sunan XIX. yüzyıl İzmir’inin nüfus, ticaret ve yerleşim düzenine bakar. Bu, Büyük Yangın, nüfus mübadelesi ve sonrasındaki planlamanın İzmir’in şehir topografyasını ve insan coğrafyasını nasıl dönüştürdüğünü irdelemek açısından önem arz eder. Bir Akdeniz şehri olması nedeniyle İzmir, tarih boyunca ekonomik ve kültürel aktarıma ve deniz çizgisi boyunca insan akışına eklemlenmiş bir şehirdir. XVI. yüzyılda ipek ticaretinin dönüşüm rotasında bulunan İzmir, ufak bir kasabadan önemli bir ticaret merkezi haline gelmiş, XVII. yüzyılda ekonomik merkez, XVIII. yüzyılda ise Osmanlı İmparatorluğu’nu Batı’ya bağlayan en önemli liman olmuştur. Ticarî faaliyetlerin artışı, nüfusta da büyük bir artış sağlar. Sözgelimi, XVII. yüzyılda Müslümanlar büyük bir çoğunluğu kapsarken, XVII. yüzyıl sonrasında nüfusun yarısından azını teşkil ederler. XIX. yüzyılda İzmir’deki Avrupalı topluluklar ise İtalyanlar, Avusturyalılar, Fransızlar, İngilizler, Hollandalı ve Almanlardan oluşur. Dolayısıyla yazar, söz konusu heterojen nüfusu, İzmir’in ticaret ağının oluşmasını ve gelişmesini kolaylaştıran bir fenomen olarak görür. Heterojen bir nüfusa sahip İzmir’i kozmopolit bir şehir yapan şey, farklı cemaatlere ait bölgelerin etkileşim içinde olması, kültürel değiş-tokuşun tecrübe edilmesi ve han ve ferhaneler gibi ticaret mekanlarının kullanılmasıdır. XIX. yüzyıl İzmir’inin yerleşim topografyasını oluşturabilmek için 1905’te hazırlanan yan-
“From Ottoman Empire To Turkish Nation-State: Reconfiguring Spaces And Geo-Bodies”
797
gın risk haritasından faydalanan yazar; tek başına bu haritanın dahi, etnik izolasyon ve ayrıma dair çizilen resimlere karşın, farklı grupların kaynaşmasını kanıtlayan bir kozmopolitliği sergilediğini düşünür. Yazar, aynı zamanda, “gavur İzmir” sözünün arkasındaki nedeni de açıklar. Şehre “gavur İzmir” denmesindeki etken, gayrimüslimlerin Müslümanlardan fazla nüfusa sahip olması değil, Levantenlerin şehrin ticarî ve sosyo-kültürel hayat ve yerleşim coğrafyasında baskın olmasıdır. İzmir’in şehir görünümünde de, Osmanlı imzasından ziyade Frenklerin merkeziliği söz konusudur. Kırlı, çalışmasının sonraki bölümlerinde, imparatorluk yapısının sunduğu kozmopolit şehir görünümüne sahip İzmir’in, ulusalcı projelerin tek-tipleştirme teknikleri ile –örneğin nüfus mübadelesi-, Türk ulus-devletinin inşası sürecinde nasıl homojenleştirilmeye çalışıldığına odaklanır. İzmir’in jeo-bedeninin yeniden düzenlenmesi, 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesiyle; mekansal matrisinin yeniden düzenlenmesi ise, Büyük Yangın ve sonrasında inşa edilen Kültürparkı, Cumhuriyet Meydanı ve dikilen anıt ile gerçekleştirilir. Lozan Antlaşması ile yaklaşık iki milyon insan yurtlarından göçe zorlanır ve yeni ülkelerinde mülteci haline gelirler. İzmir, yaklaşık 400-500 bin kişinin göçmesiyle beraber, sonraki yıllarda yarıdan fazla yerleşimcisini kaybeder; dolayısıyla, kozmopolit özelliğini de yitirir. Mübadele, hızlı bir şekilde, düzenleyici bir denetim ve planlama olmadan uygulanır. Yazar, mübadele kriterini ırk ya da etnisitenin değil, fakat değiştokuşun Yunan Ortodokslar ile Müslümanlar arasında gerçekleşmesi kararıyla dinsel ayrımın belirlediğini söylerken, ulusal proje açısından ironik olan bir duruma dikkat çeker. Kırlı, 1922’deki Büyük Yangın’ı ise “gavur İzmir”i cezalandırma eylemi olarak yorumlar. Yangın iki gün sürer ve şehrin Ermeni, Yunan ve Frenklere ait bölgelerini kül eder. Yazara göre bu olay imparatorluk coğrafyasından mekansal ve zamansal bir kırılmayı simgeler. Diğer bir deyişle, söz konusu olan, zaman akışının ve mekanın sembolik yıkımıdır. Bu yıkım, önceki yapıya ait olma imgeleminin yerine karşı-hafıza oluşturması nedeniyle, şehrin Müslüman ve Türk kimliğinin inşa edilmesi açısından yaratıcı bir yıkımdır. Türk ulus-devleti ve Türk kimliğinin yaratılması için, ulusalcı proje açısından, Osmanlı İmparatorluğu’nun beşerî ve mekansal coğrafyasının yeniden çizilmesi ve oluşturulması gerekiyordu. Dolayısıyla, yangın alanına 1930’larla birlikte Cumhuriyet Meydanı ve onun merkezine de Atatürk heykeli inşa edilir. Bu sembolik adımı 1936’da açılan Kültürparkı takip eder. Kül ve molozlar üzerinden yükselen ilk şey olarak anıt ve meydan, düzenli çevresi, müzeleri, dinlenme ve eğlence olanaklarıyla Kültürparkı ulusal sembolizmi ve modern hayatı sergiler. Her yıl yaz sonunda düzenlenen uluslararası İzmir Fuarı ile hayat dolu, ekonomik canlılığa sahip kozmopolit bir şehir imgesi sunmaya çalışılır. Aslında fuar, kozmopolit liman şehri olan Osmanlı İzmir’ine dair belleği taklit eden bir gölge olmaktan öte değildir. Dolayısıyla ulusun üzerinde hak iddia ettiği mekanın kimliği, önceki ilişkiler bütününün bir tür seçim ve elemeye tabi tutulmasıyla oluşturulur. Farklı bir ifadeyle bu, Türklük algısının bir tür kolektif bellek yitimi ve kolektif hafıza yoluyla oluşturulmasıdır. Kırlı’nın doktora çalışmasında kayda değer diğer bir husus, araştırma yöntemi
798
TAL‹D, 3(6), 2005, N. Gece
olarak sözlü tarihin kullanılmasıdır. Yazar; çalışmasının iki ana ekseninin, yani ulus inşasının mekan ve nüfusun yeniden düzenlenmesinden ayrı düşünülemeyeceği ve Türkiye’nin jeo-bedenini yeniden kurma ve Türklük inşasının, Osmanlı toplum ve mekanlarının şiddetli bir yıkımını içerdiği şeklindeki tezinin, birinci ve ikinci nesil mübadillerle ve İzmir yerlileri ile yaptığı derin mülakatlar sonucu oluştuğunu belirtir. Bu yöntem, sessiz kalan ve göz ardı edilen grupların sözlü kaynaklığı sayesinde, yazara resmî tarih ve kolektif hafızayı sorgulama imkanı verir. İki yaşlı İzmirlinin, yangını Türk askerlerinin başlattığını fısıldaması, ayrıca mübadillerin anlattıklarının ulusal bir entegrasyondan ziyade çatışmanın yaşandığını ima etmesi, “İzmir’in kurtuluşu” algısını bir problematik olarak ortaya çıkarır. Bunun yanı sıra yazarın Ahenk, Anadolu ve Hizmet gibi o dönemin İzmir’de yayın yapan gazetelerini taraması, bu yayınların resmî tarih ve kolektif bellek yaratmadaki rollerinin yanı sıra çalışmanın büyük bir titizlik ve kapsamlı bir araştırmayla yürütüldüğünü göstermesi açısından da kayda değer bir önemi haizdir.