ATATÜRK T Ü R K
KÜLTÜR, D İ L
DÎL
VE
K U R U M U
900.
TARİH
YÜKSEK
KURUMU
Y A Y I N L A R I N D A N
340
Yıldönümü Dolayısıyle
KUTADGU
BİLİG
İNCELEMESİ A.
DİLÂÇAR
2.
T Ü R K
T A R İ H
Baskı
K U R U M U
19
B A S I M
8
8
E V İ
-
A N K A R A
İ Ç İ N D E K İ L E R
İÇİNDEKİLER
5
ÖNSÖZ
7
AÇIKLAMA
9
I. " K U T A D G U B İ L İ C İ N A L T K A T M A N I ve B A L A S A G U N L U Y U S U F 1 . "Kutadgu Bilig" ve Karahanlılar: Hun T ü r k l e r i n d e n Karahanlılara 2 . Karahan'm anlamı
13 15
3 . Karahanlı devletinin coğrafyası
,
16
4 . Karahanlı devletinin k ü l t ü r merkezleri
18
5 . Balasagunlu Yusuf
21
6 . Balasagunlu
Yusuf'un felsefe,
yönetim,
siyaset
alanındaki
7 . Balasagunlu Yusuf ve eski T ü r k dünyası
II. " K U T A D G U B İ L İ C İ N
kaynakları
24 28
FİLOLOJİSİ
1 . El yazmaları
38
2 . "Kutadgu Bilig" yazmalarıyle ilgili kişiler
40
3 . Yazmaların okunması
41
4 . Uygur alfabesi ve bu alfabe ile "Kutadgu Bilig"
47
5 . Karahanlı Türkçesi kılavuzu
50
IH. " K U T A D G U BİLİG"
88-06
Y
151—340
1 . Konusu, vezni, iç b ö l ü m l e r i , ekleri
71
2 . Ana konuya giriş
72
Genel g i r i ş : I. - III. baplar
72
Bahar ş i i r i : IV. bap
72
Evren: V . bap
81
Bilgi: V I . bap
82
D i l : VII. bap
82
Bilgisizlik: VIII. bap
83
İyilik: I X . bap
85
A. DÎLÂÇAR
6 Bilgi ile Aklın erdemi: X . bap
8
Yapıtın adı, genel konusu, 4 sahnelik diyalogdaki allegorik kişiler: X I . bap
91
7
3 . Ana konu: I . b ö l ü m : X I I . - X X I I I . baplar
92
I I . b ö l ü m : X X I V . - X X X V I I I . baplar
107
III. b ö l ü m : X X X I X . - LXVII. baplar
115
I V . b ö l ü m : LXVIII. - L X X X V . baplar 4 . Yapıtın sonundaki 3 ek (6521. - 6645. beyitler)
1
2
c
1
3
£
Ö N S Ö Z
"Türk IV. " K U T A D G U B İ L İ C İ N
Dili"ndeki
Önsöz
DEĞERLENDİRİLMESİ
T ü r k yazınının ilk üç çağını üç ayrı dine bağlı olarak buluruz: Kök-Türklerde 1 . Genel konular
1
4
2 . Ahlâk ve din
1
3 . İslâmlık, tasavvuf
1
4 . Bilgi ve erdemler
5
(552-745) Şamanlık; Uygurlarda (747-840) Buddhacılık; Karahanlılarda (932-1212)
5
2
da İslâmlık. Bunlardan ikincisi Buddha dininden başka Manlclliğe, Hıristiyanlığa da
5
3
1^4
5 . "Kutadgu Bilig"in mesajı
1
5
6
bağlı bulunduğu ve özel yazıya da sahip olduğu halde, pek yaratıcı olamamış, daha çok çeviricilikle geçinmiş ve "Oğuz Kağan" destanının parçacıklarından başka büyük bir kitap ya da yazar adı bırakmamıştır. Bu yüzden T ü r k yazınının İlk üç büyük yazı anıtını Kök-Türklere Karahanlılarda buluyoruz: Orhon Yazıtları, Kitabü
V. D Ü N Y A EDEBİYATI ÇERÇEVESİ İÇERİSİNDE " K U T A D G U BİLİG"
Divanı
Lûgati't-Türk;
öbürlerin yazarları Karahanlılardan A.
Bir "pendname" ve "hikmet
B.
Bir "atasözü" ve " ö z d e y i ş " t ü r ü olarak
C.
Bir "siyasetname" olarak
Ç . "Devlet
olarak"
^
"devlet
Balasagun'lu Yusuf'la Kaşgar'lı Mahmut. Tarih
leri sırasıyle 732, 1069, 1072.
^
,
•
^
bilgisi" olarak
D . Bir "utopia",
Kutadgu Bilig ve
birincisinin yazarı Kök-Türklerden prens YolığTiğln,
1
r o m a n ı " ve "prenslerin a y n a s ı " olarak
i
1'
Bu bir mutluluktur: Başlıklar belli, yazar adları beli, tarihler belli. Üçünün de jübile yılları T ü r k Dil Kurultayı yıllarına rastlaması da başka bir mutluluk: Orhon Yazıtları'mn
1200. yıldönümü I. Kurultay yılı, 1932'de; Kutadgu Bilig'tn 900. yılı,
XII. Kurultay yılı, 1969'da;
Kitabü
Divanı
Lûgati't-Türk'ün
900. yılı XIII. Kurultay
yılı, 1972'de, ki aynı zamanda T D K ' n ı n kuruluşunun 40. yılı olacaktır. Bir üçüncü
VI. S O N U Ç
mutluluğa da işaret etmem gerekiyor. T ü r k yazınının bu ilk anıtlarının üçü de Ata "Kutadgu
Bilig"de
faydacılık,
olumculuk
"humanitas" BİBLİYOGRAFYA Metin dışı: 1 . Karahanlı devletinin kronolojisi 2.
Karahanlılar devletinin haritası
yararcılık;
"dmnitas"ın
yanıbaşında
r 1
türk'ün işaretiyle T ü r k Dil Kurumunun çalışma programına alınmış ve yayımları birer birer
gerçekleştirilmiştir. Bu arada bu dev yazı anıtlarını
işleyip
bugünkü
dilimize çeviren ve şimdi aramızdan ayrılmış bulunan üç emektar arkadaşımızı da burada rahmetle anmak gerekir: Aynı sıra İle Hüseyin N a m ı k O r k u n (1901-1956), Reşit Rahmeti Arat (1900-1964), ve A h m e t Besim Atalay (1882-1965). 1 ağustos 1932'de, y u r t dışında iken, İstanbul gazetelerinde " O r h o n Yazıtları nın 1200. Yıldönümü" başlığı ile bir yazı dizisi yayımlamakla Atatürk'ün beğenisini kazandım. Şu anda bu yazımı kitaplığımda, yayımları gerçekleştirilmiş olan bu üç T ü r k y a z ı anıtının ve Atatürk'ün gölgesinde yazıyorum. Ö m r ü m vefa ederse, 1972'de üçüncüsü de böyle olacaktır, inşallah. 3 n i s a n 1969 g ü n ü , k u t l a m a t o p l a n t ı s ı n d a k i k o n u ş m a m ı n
önsözü:
Şu anda, en geniş anlamıyle T ü r k yazınının ilk Müslüman verimi ve T ü r k dil ve lehçelerinin dünya çapındaki ilk başyapıtı olan Kutadgu Bilig'in yazılışının 900. yıldönümünü kutlamak ve bu yapıtı, önünde hiçbir Türkçe örnek bulunmadan, bir
8
A. D Î L Â Ç A R
çırpıda meydana getiren Balasagun'lu Yusuf Has Hacib'in yüce adını rahmetle ana rak onun önünde sevgi ve övgü ile yükünmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz. G e r e k Kutadgu Bı/ig'in gerek Balasagun'lu Yusuf'un yalnız duygusal olarak değil, bilimsel gerçeklere göre de ulu ve yüce olduklarının tanıt ve kanıtlarını, bilgim ve gücüm yettiği kadar önünüze sermeğe çalışacağım. Bu şerefli ve törensel görevi bana emanet ettiklerinden dolayı kurumumuzun Y ü r ü t m e Kuruluna ve Genel Yazmanı AÇIKLAMA
mız sayın Ömer Asım Aksoy'a teşekkürlerimi bir gönül borcu olarak burada bildir mek isterim.
B u k i t a b ı , başlıca, öğrencilerle geniş halk k a t m a n l a r ı için y a z d ı m . Bilig'i
açık bir dille, olduğu gibi t a n ı t m a k t a n b a ş k a
Kutadgu
bir ç a b a m yoktur. T u t u m ve
a n l a t ı m ı m ı b u amaca uygun k ı l a r a k güç anlaşılır bilimsel çözümlemelere dalmaktan kaçındım. " T ü r k D i l i " dergimizin 1969 y ı l ı nisan s a y ı s ı n d a çıkan "Kutadgu Bilig'in 900. Y ı l d ö n ü m ü (1069-1969) ve Balasagunlu Y u s u f " başlıklı y a z ı m ı , 3 nisan 1969 g ü n ü T ü r k D i l K u r u m u salonunda d ü z e n l e n e n kutlama t o p l a n t ı s ı n d a k i k o n u ş m a m ı ve a y m y ı l ı n 21 a r a l ı k g ü n ü Ankara'da " M â n e v i C i h a z l a n m â Cemiyeti" nde a y n ı a m a ç l a v e r d i ğ i m k o n f e r a n s ı birbiriyle k a t ı ş t ı r a r a k , b u n l a r ı ayni tutuma göre g e n i ş l e t t i m ve Kutadgu
Bilig
metninden ç o k s a y ı d a ilginç beyitler
(atasözleri, "Bahar
Şiiri",
t ü r l ü konularda özdeyişler, lirik p a r ç a l a r v.b.) seçtim, çevirilerini de ekledim. H e r ç e v i r i n i n a y r ı n t ı l ı sözlüğünü de vermeyi f a y d a l ı bir y ö n t e m bildim. B a ş l ı c a a m a c ı m , T ü r k y a z ı n ı n ı n b u i l k b a ş y a p ı t ı n ı ve onun b ü y ü k y a z a r ı olan Balsagunlu Y u s u f ' u , 900. y ı l d ö n ü m l e r i d o l a y ı s ı y l e o k u r l a r ı m ı z a t a n ı t m a k , sevdirmek ve y a p ı t l a y a z a r ı n ı n b ü y ü k l ü k l e r i n i g ö s t e r m e k t i r . Kutadgu
BiZig'in bizdeki i l k
ç e v r i y a z ı s ı n ı ve çevirisini
rahmetli
Prof. R .
R a h m e t i A r a t 1947 ve 1959 y ı l l a r m d a verdi. B u ç e v r i y a z ı , y a p ı t ı n elde bulunan ü ç el y a z m a s ı n ı , d e n e ş t i r m e k yoluyle s a p t a n m ı ş t ı r .
Gereksiz karışıklık
yaratmamak
için, b u ç e v r i y a z ı y ı b ü y ü k bir değişiklik yapmadan, aşağı y u k a r ı olduğu gibi burada k u l l a n m a y ı uygun buldum.* O k u n u ş f a r k l a r ı n ı , metin çevirilerinin sonuna ekledid i ğ i m s ö z l ü k l e r d e gösterdim, e ~ i , o ~ u , ö/~u,
d a l g a l a n m a l a r ı gibi: Örneğin,
* Çevriyazıda pratik amaçla yaptığım ufak değişiklikler, daha doğrusu yalınlaştırmalar, şunlar dır: 1. Y a z ı ile gösterilmemiş
sesleri
işaretleyen a, e, ı, i , o, ö, u, ü gibi altları noktalı harfleri
lanmamam; e'(== kapalı e) karfine yer vermemem; y a b a n c ı sözcüklerde â, i , ö, ü gibi uzun a y ı r t etmemem. ' • .
'
'
<
kul
vokalleri
'
2. ng ( = tfl^'fj ) "digraf'ını hep gerçek ses değeriyle y harfi ile göstermem. 3. Üstleri işaretli ğ (— kaim g) ve ğ ( = sızıcı g, y ) harflerini kullanmamam, ince g'yi (— S" ) 4° bu araya katmam; k a l ı n k ( = . Jj ^ ile ince k'yi ( = Ç ) de hep k harf i ile karşılamam. 4. d h / z / S ( = i ) , w/v/B(= J ) , k / q ( = Ji )» S (— th,
J ) , ş ( = ^ ) , d / z ( = J,),
0^ ¿ 1 ) , * ( = . * . ) , ' ( = ^ ) gibi harflere
0
t ( =
i
).
?
(=
yer vermemem.
Buna karşılık y a b a n c ı asıllı sözcüklerde geçen j ( — j ) l i ( ~ ^ ) v e
h ( = ^ ) ses değerlerini
göstermeyi doğru buldum. B u sesbilgisi incelikleri, y a z ı m ı n " K a r a h a n l ı Türkçesi K ı l a v u z u " bölümünde gösterilmiştir. •
10
A. D İ L Â Ç A R
yelr^/yil ( = yel), etmekr^itmek makr^udumak
(— d ü z e n l e m e k ) , termekr-^tirmek ( = dermek), odu-
( = uyumak), todu^tudı
kövez ( = kurumlu, kibirli), yeg~yek
11
K U T A D G U B t L l G İNCELEMESİ
( = b ü t ü n ) , örün,—'ürün
( = ak),
küvezr^
Birinci b ö l ü m d e K a r a h a n l ı devletinin coğrafyası, tarihi ve k ü l t ü r ü , Balasagunlu Yusufun kişiliği, k a y n a k l a r ı ve eski T ü r k l e r l e olan ilişkisi ele alınmıştır.
( = ş e y t a n ) gibi.
İkinci b ö l ü m d e
Metin çevirisinde, bunu a m a c ı m a uygun k ı l m a k z o r u n l u ğ u ile k a r ş ı l a ş t ı m . Prof.
Kutadgu
Bilig'in
el y a z m a l a r ı , ilk okuma denemeleri* ve U y
gur y a z ı s ı üzerine bilgi verildikten sonra, ilk T ü r k ç e deneme olarak, K a r a h a n l ı T ü r k -
bize "sözlüksel"den
çesinin bir gramer özeti y a p ı l m ı ş t ı r . B u geniş özet, y a p ı t t a yer alan sözcük açıklama
(lûgavî) daha çok "anlamsal" (mealen) olarak v e r m i ş t i r . Elinizde bulunan bu y a p ı t t a
larını destekleyip tamamlamak ve o k u r l a r ı n K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i gereği gibi anla
ise öğretici bir a m a ç g ü d ü l d ü ğ ü için, ç e v i r i d e sözcüklerin t a m karşılığını vermeyi
m a s ı n a y a r d ı m etmek a m a c ı y l e k o n m u ş t u r .
Rahmeti her halde "edebî zevk" s a ğ l a m a k a m a c ı y l e , çevirisini
"edebî zevk"ten y e ğ s a y d ı m . Örneğin, 4967. beyttekiyarudı bu dünya iri hem kuzı sö z ü n ü s a y ı n profesör T ü r k i y e T ü r k ç e s i n e " d ü n y a n ı n her t a r a f ı ışıklara b o ğ u l d u " diye çevirmiş, benim ç e v i r i m d e ise "ışıdı d ü n y a , güneş gören y e r i de g ö r m e y e n i de" denmiş, alttaki s ö z l ü k t e de "yarumak
— ışımak, ir =
g ü n e y , güneşli yer, kuz =
kuzey, güneş g ö r m e y e n yer" açıklaması y a p ı l m ı ş t ı r . B a ş k a bir yerde (552. beyt), saya tegse beglik ulugluk oka, kiçiglik
anuk tut örün bolguka s ö z ü n ü Prof. R a h m e t i
Ü ç ü n c ü b ö l ü m Kutadgu Bilig'in t a m çözümlenmesini ele almıştır. B a ş t a t ü r lü konularla ilgili bulunan ve X I . bapa kadar s ü r e n öğretici p a r ç a l a r , özdeyişler seçilerek dilimize çevrilmiştir. Kutadgu
Bilig'va.
ana
bölümü
tartışmalı
diyalog
biçiminde olduğu için, h i k â y e n i n 3. ve 4. b ö l ü m l e r i n i sahne y a z ı s ı k a l ı b ı n a d ö k m e k faydalı
görülmüştür.
D ö r d ü n c ü b ö l ü m , Kutadgu
lehçemize şöyle ç e v i r m i ş : "sana beylik ve b ü y ü k l ü k erişirse, b u devlet i ç i n d e saç ve
Bilig'i
d ü n y a e d e b i y a t ı çerçevesi içerisinde
gereği
sakalının ağarması için, kendini k ü ç ü k tut ve m ü t e v a z ı ol." B e n ise ş ö y l e d e m i ş i m :
gibi d e ğ e r l e n d i r m e k a m a c ı y l e a h l â k , hikmet, "pendname", ö z d e y i ş , "siyasetname",
"sana erişirse beylik, u l u l u ğ u anla; alçak g ö n ü l l ü k l e h a z ı r l a n a ğ a r m a ğ a " ; alttaki söz
" d ü s t u r n a m e " , ü t o p y a l a r , devlet k u r a m ı ve felsefesi,
l ü k t e de şu a ç ı k l a m a l a r ı
d e ğ m e k , e r i ş m e k , okmak /ukmak
lıca y a b a n c ı y a p ı t l a r l a deneştirilmesine değinilmiştir. B u yolda bir k ı l a v u z olmak
— k ü ç ü k l ü k , alçak g ö n ü l l ü l ü k , anuk tutmak — h a z ı r l a n m a k ,
ü z e r e , birçok ü n l ü y a b a n c ı y a p ı t l a r ı n konusu özetlenmiş, b a ş k a l a r ı n ı n k o n u l a r ı k ı
=
anlamak, kiçiklik
örün /ürün hazânmu
-— ak, örün
lüşüttüm'ü
y a p m ı ş ı m : tegmek =
bolmak =
a ğ a r m a k . Y i n e s a y ı n p r o f e s ö r 6531.
beytteki
" h a z â n a m ı u ğ r a t t ı m " olarak T ü r k ç e m i z e ç e v i r m i ş , benim çevi
rim ise ş ö y l e d i r : " s o n b a h a r ı m ı çiğnedim", a ç ı k l a m a m da ş ö y l e : "hazân ( F a r s ç a ) sonbahar, güz, k u r u m u ş , d ö k ü l m ü ş yaprak, tüşütmek
=
= ü s t ü n e basmak, çiğnemek".
yasa ve y ö n e t i m l e ilgili b a ş
saca açıklanmış, kimi y a p ı t l a r için de k ı s a bibliyografya bilgisi vermekle yetinilmiştir. A l t ı n c ı b ö l ü m d e Balasagunlu Y u s u f ' u n asıl a m a c ı n ı , onun, terimin klasik anlam ı y l e bir h u m a n i z m a c ı o l d u ğ u n u b e l i r t m e ğ e çalışılmıştır.
Y a p ı t t a geçen gökbilim terimlerini Prof. R a h m e t i , T ü r k ç e m i z d e ş ö y l e k a r ş ı l a m ı ş t ı r : 5676 ve 6220. beyitlerde Yıldrıkh Y e d i - K a r d e ş l e r , 6221. terimleriyle
karşılamışım:
(-Lat. Sirius), Yitiken
Y ı l d ı r ı k , Adgırh
beytte de Erentir'i =
Yildrık
=
da A y g ı r , 6220. beytteki
Yitiken'i
Erentir. B e n b u n l a r ı T ü r k i y e T ü r k ç e s i
Öncü
( L a t . Procyon),
Adgır
= AkyndTz
B ü y ü k A y ı ( L a t . Ursus m a j ö r ) , Y e d i K a r d e ş l e r ,
Erentir
de = İkizler ( L a t . Gemini).
harita ve bir
Karahanlı
devleti
B u y a p ı t , Kutadgu
Bilig'i
halkın
kolaylıkla
anlayabileceği
bir duruma ge
tirme denemesi olduğu için, o l d u k ç a ağır bir sorumluluk t a ş ı m a k t a d ı r . Y u k a r d a be l i r t t i ğ i m gibi, a m a c ı m , T ü r k k ü l t ü r ü n ü kısa bir süre içerisinde doruklara kadar y ü k
Çevirilerim b a ş k a l a r m k i n d e n daima bağımsız o l d u ğ u için, değerlendirmeleri min sorumluluğunu t a ş ı m a k t a y ı m . Son y ı l l a r d a K ö k - T ü r k ç e ile Uygur ve K a r a h a n l ı Türkçelerinin sözlükbilgisi
Kutadgu Bilig'le ilgili özlü bir bibliyografya, kronolojisi bu y a p ı t ı tamamlar.
a l a n ı n d a yeni y a y ı n l a r
ortaya k o n m u ş , bunlar
Ku-
tadgu BiKg'de geçen sözcüklerin gerçek a n l a m ı n a da ışık t u t m u ş t u r . Bunlardan bi rini özellikle burada anmak isterim: 1969'da, Sovyet Bilimler Akademisine b a ğ h
seltmiş olan K a r a h a n l ı devletini,
Balasagunlu Y u s u f ' u , Kutadgu
Bilig'i
ve genel
likle güzel ve zengin K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i sevdirmektir. S a y g ı m ve h a y r a n l ı ğ ı m b ü y ü k olan ilk ansiklopedicimiz Balasagunlu Y u s u f ' u d o ğ r u a n l a d ı ğ ı m ı ve tanıttığı m ı s a n ı y o r u m . S a y ı n o k u r a l a r ı m da y a p ı t ı m ı gözden g e ç i r d i k t e n sonra b u kanışa v a r ı r l a r s a , emeğimin b o ş a g i t m e m i ş o l d u ğ u n u t a n ı t l a m ı ş
olacaklar.
Dilbilim E n s t i t ü s ü n c e Leningrad'da y a y ı m l a n a n ve K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i de içine alan Drevnetyurkskiy
Slovar' ( E s k i T ü r k ç e
Sözlüğü).
Okuyana kolaylık
A. Dilâçar
sağlamak
amacıyle, ben sözlüğümü toplu olarak y a p ı t ı n sonuna koymaktansa, onu her çevi ri b ö l ü m ü n ü n sonuna p a r ç a p a r ç a ekledim. Kitap altı ana b ö l ü m e a y r ı l m ı ş t ı r : 1. " K u t a d g u Bilig"in A l t K a t m a n ı , 2. " K u tadgu Bilig" in Filolojisi, 3. "Kutadgu B i l i g " 4. " K u t a d g u
B i l i g " i n Değerlen
dirilmesi, 5. D ü n y a E d e b i y a t ı Çerçevesi İçerisinde " K u t a d g u Bilig", 6. S o n u ç .
* B u bölümde verilen resimlerden von Hammer'le ilgili olanlarını Graz Üniversitesinden Prof. Dr. Franz Sauer göndermiştir. Gerek ona şekkürlerimi bildirmeği bir borç bilirim.
gerek Hammer - Purgstall - Gesellschaft'a burada te
i . "Kutadgu Bilig"in Alt Katmanı ve Baiasaguniu Yusuf 1. " K u t a d g u B i l i g " ve K a r a h a ı ı h l a r : H u n Türklerinden
Kutadgu
Bilig, T ü r k l e r i n
Karahanhlara
Karahanlı,
İlighanlı y a d a H a k a n ı
denilen dev
leti z a m a n ı n d a , 1069 y ı l ı n d a , Baiasaguniu Yusuf'un y a z d ı ğ ı ö n e m l i ilk M ü s l ü m a n yapıtıdır. K a r a h a n l ı l a r ı n , A s y a T ü r k l e r i n i n X I V . y ü z y ı l a kadar k u r d u k l a r ı devletler a r a s ı n d a k i yeri, şu tablodan kolayca a n l a ş ı l a b i l i r : H u n l a r ( A s y a : M . Ö . 220-M.S. 216; A v r u p a : 374-496), T a b g a ç y a da T'o-pa'lar
(436-557), K ö k - T ü r k l e r
(552-745),
Kutluklar
(681-745),
Türkeşler
(690¬
766), Uygurlar (747-840), Kartuklar (766-932), K a r a h a n l ı l a r (932-1212), Harezmliler (1172-1231), Ç a ğ a t a y l ü a r (1227-1530; dil olarak: X I X . y ü z y ı l sonuna
kadar).
T ü r k k a ğ a n l a r ı n ı n ilk M ü s l ü m a n soyu olan K a r a h a n l ı l a r ı n t ü r e y i ş i n i t ü r l ü T ü r k k ö k l e r i n e b a ğ l a m a k isteyenler o l m u ş t u r . K i m i n e göre onlar T ' u - k i u e T ü r k l e rinden, b a ş k a l a r ı n a göre U y g u r T ü r k l e r i n d e n , Y a ğ m a T ü r k l e r i n d e n , Çiğil T ü r k lerinden, K a r l u k T ü r k l e r i n d e n , K a r l u k - Y a ğ m a k a r ı ş ı m ı n d a n , y a da T ü r k m e n l e r den t ü r e m i ş l e r d i r . B u g ö r ü ş l e r d e n en d o ğ r u olanı, genel k a n ı ş a göre, K a r l u k görüşü olsa gerek. K a r l u k T ü r k l e r i 747-840 y ı l l a r ı n d a Uygur birliğine bağlı
bulunuyor
l a r d ı . B u n a göre, eğer K a r l u k - K a r a h a n l ı g ö r ü ş ü n ü k a b u l edecek olursak o zaman K a r a h a n l ı l a r çağını, ö n c e s i y l e birlikte, şu b ö l ü m l e r e a y ı r a b i l i r i z : 1. U y g u r - K a r l u k b i r l i ğ i : 766-840; 2. İ s l â m d a n ö n c e k i K a r l u k y a d a K a r a h a n l ı devleti:
840-932;
3. M ü s l ü m a n K a r l u k y a da K a r a h a n l ı devleti: 932-1212. 840 y ı l ı n d a U y g u r - K a r l u k birliğinin ç ö k m e s i ü z e r i n e i s l â m d a n ö n c e k i K a r a h a n l ı l a r devletini kuran K ü l Bilge k a ğ a n d ı r . B u n u n a r d a s ı B a z i r k a ğ a n o l m u ş , bir süre sonra t a h t ı A b d ü l k e r i m Satuk B u ğ r a K a r a h a n ' a g e ç m i ş t i r ( ö l m . 955). Satuk B u ğ r a K a r a h a n ' d a n ç o k ö n c e , 705-715 y ı l l a r ı n d a , A r a p l a r ı n Horasan ( k u z e y d o ğ u I r a n ) valisi K u t e y b e ibn M ü s l i m , b a t ı T ü r k l e r i n i n On-Ok devletine s a l d ı r m ı ş , Maveraü n n e h i r (Transoxiana)'e kadar s o k u l m u ş , sonra Araplar 75I'de T a l a ş
savaşında
Çinlileri yenilgiye u ğ r a t m ı ş , 776'da İ l i ve Ç u ı r m a k l a r ı n ı n vadilerine g i r m i ş , 792'de ve 806'da K a r a h a n l ı l a r l a ç a r p ı ş m ı ş , 960 s ı r a l a r ı n d a d a T ü r k l e r d e n ilk olarak K a r -
A. DİLÂÇAR
14
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
luklara i s l â m l ı ğ ı k a b u l e t t i r m i ş t i r . Ne v a r k i , m e n k ı b e l e r e g ö r e , K a r a i a n l ı l a r d a i s
2. K a r a h a n ' ı n
15
anlamı
l â m l ı k , K a ş g a r a sığınmak zorunda k a l m ı ş olan S a s a n l ı Prens Nasr'm etkisiyle, y u karda anılan A b d ü l k e r i m Satuk B u ğ r a K a r a h a n z a m a n ı n d a , 932'de kabul e d i l m i ş
A l t a y mitolojisine g ö r e , evrenin b a ş t a n r ı s ı "zengin b ü y ü k " a n l a m ı n a gelen
Bililg'de
B a y Ülgen'dir. O , dokuz k a t l ı bir altın d a ğ ı n ı n tepesindeki gök s a r a y ı n d a otururdu.
"Burkan'm evini y a k , y ı k , orada mescit ve cemaat meydana getir" denmesi bunu
İ l k a d a m ı , okyanusun dibindeki ç a m u r d a n yaratarak ona E r l i k a d ı m verdi. B a y
tir. B u r a d a k i T ü r k l e r daha önce
Buddha'cı
(Burkancı)
idiler. Kutadgu
Ulgen, y a r a t ı k l a r ı k a y ı r d ı ğ ı için ona K a y r a H a n d a denirdi. K a r ı s ı n ı n a d ı H a n ı m '
tanıtlar. S a t u k B u ğ r a K a r a h a n ' m a r d a s ı S ü l e y m a n H a n ' d a n sonra H a r u n el-Hasan B u ğ r a H a n ( ö l m . 992) tahta çıkmış, î l i g Nasr bin A l i 999 y ı l ı n d a B u h a r a ' y ı ele ge çirmiş ve burada S a m a n l ı o ğ u l l a r ı n m s a l t a n a t ı n a son v e r m i ş t i r . B u arada K a r a h a n hların
batı
k o m ş u l a r ı olan
yılları arasında
İran'daki
S a m a n l ı o ğ u l l a r ı (874-999), 999 ile 1003
y u r t l a r ı n d a n kovulduktan ve T ü r k asıllı Gazneli Mahmut (970
-1030) tahta oturduktan sonra, K a r a h a n l ı l a r b u sınırı g ü v e n l i ğ e k a v u ş t u r m u ş ve o s ı r a l a r d a , H a r u n el-Hasan B u ğ r a H a n ' ı n a r d a s ı olarak K a ş g a r ' d a h ü k ü m s ü r e n Y u s u f K a d i r H a n ( h ü k . 1014-1024; ö l m . 1032) Gaznelilerle bir a n t l a ş m a y a p m ı ş t ı r . Ne v a r k i , K a d i r H a n ' ı n , birliği koruma yolunda gösterdiği ç a b a l a r ı b o ş a ç ı k a r a n
d ı ; Y a ş ı g a n , K a r ş ı t , Bahtagan, K a r a , K u ş h a n , K a n ı m ve Y a y ı k a d ı n d a da yedi oğlu v a r d ı . Bunlardan K a r a H a n (krş. İngilizlerin K a r a Prens'i [Black Prince, 1330-1376 ]), ışıkla dolu baba o c a ğ ı n d a n k a ç a r a k k a r a n l ı k t a m u y u b a r ı n a k edindi. K a r ş ı l a ş t ı r m a l ı mitolojiye g ö r e , K a r a H a n , y ı l d ı z t a n r ı l a r ı n d a n biri olup rengi ve b a ş k a nitelikleriyle A v r u p a l ı l a r ı n Saturnus (Arap. Z ü h a l , T ü r k . Sekendir) gezegeniyle d e n e ş t i r i l e b i l i r . Saturnus'a eski Babilliler "kara y ı l d ı z " d e m i ş l e r d i .
Altay-
T ü r k mitolojisine göre, Ö t ü g e n , ana y e r y ü z ü (sonra "kutsal orman"); U l u k e n de s ü t n i n e d i r . K u t , d o ğ a n ı n ısı (sahibi; sonra "saadet ve bereket" a n l a m ı n a ) ; S ü r , canlıların ve nesnelerin tini (ruhu); T ü n de k ö t ü ruhtu. Yer kudun pardı,
"yer k u
t u n (bereketini) y i t i r d i " demekti. T ü r k l e r d e K a r a H a n ' ı n y a n ı b a ş ı n d a bir de Sarı
oğulları 1047'de K a r a h a n l ı devletini p a y l a ş m ı ş l a r d ı r . K a ş g a r ' d a K a d i r H a n ' ı n b ü
H a n (Saruhan) efsanesi v a r d ı . B a ş k a bir efsaneye göre de K a r a H a n , Moğol Han'ın
y ü k oğlu, prenslik ç a ğ ı n d a B u ğ r a Tiğin denilen S ü l e y m a n Arslan H a n ; kuzeyde T a
büyük
oğludur.
laş, Ş â ş y a da Ç â ç ( T a ş k e n t ) ve İsficab bölgesinde K a d i r H a n ' ı n ikinci oğlu, prens liğinde
Yağan
(fil) Tiğin denilen Mahmut B u ğ r a H a n ( ö l m . 1074); orta b ö l g e d e
Efsaneden bilime d ö n e c e k olursak, K a r a H a n , " b ü y ü k , b a ş h a n " demektir.
bulunan Uzgand y a d a Ö z k e n d ' d e (Fergana bölgesi) de h a n ı n i k i k ü ç ü k o ğ u l l a r ı
Çinlilere uyarak, y ö n l e r d ö r t renk adiyle a n ı l ı r d ı : kuzey = k a r a ; g ü n e y =
T u ğ r u l ile H a r u n . K a ş g a r ' d a S ü l e y m a n Arslan H a n 1056 y ı l m a kadar h ü k ü m s ü r
d o ğ u = g ö k (mavi); b a t ı = ak. T ü r k k a ğ a n l a r ı n d a n kuzeyde o t u r a n ı
kızıl;
"büyük
m ü ş , yerini oğlu H a s a n bin Arslan'a (tam a d ı ve s a n ı ile: H a k a n T a v g a ç Uluğ B u ğ
han" s a y ı l ı r d ı . T ü r k t ö r e s i n e göre kara sanı, " b ü y ü k l ü k , y ü k s e k l i k , b a ş a t l ı k " an
ra K a r a H a n E b u A l i H a s a n b. Arslan H a n ; ö l m . 1103) b ı r a k m ı ş t ı r . H a s a n B u ğ r a
l a m ı n ı verir o l m u ş t u . Karahan'a. a n l a m d a ş olarak İlek-han
H a n , K a r a h a n l ı l a r a r a s ı n d a , d ü r ü s t y ö n e t i m i , bilim ve sanat a d a m l a r ı n ı k o r u m a s ı
k u l l a n d ı r d ı . B ü y ü k l ü k s a n ı olarak Kara
ile kendine o l a ğ a n ü s t ü bir yer, yurt sınırlarını a ş a n bir ü n s a ğ l a m ı ş ve o çağlar için
T e m ü r , K a r a B u g a , K a r a Sorjay, K a r a Togma, daha s o n l a r ı K a r a Yusuf, K a r a
y a d a llig-han
s a n ı da
a d ı , ç o k kez öz adlara d a t a k ı l ı r d ı : K a r a
T ü r k l e r i n H a r u n ü ' r - r e ş i d i , Carolus Magnus'u (Charlemagne) o l m u ş t u r . K e n d i g ü
Osman, K a r a Vasıf, K a r a B e k i r ; boy a d l a r ı n d a n , y ö n l e r e göre A k K o y u n l u , K a r a
n ü n d e Kutadgu
K o y u n l u (ongun, y a n i totem, k a v r a m ı da b u n a k a r ı ş m ı ş t ı r ) ; yer a d l a r ı n d a n A k Te¬
Bilig'deiL
başka,
Kaşgarlı
Mahmut'un
Kitabü
Divanı
LûgatHt-
Türfe'ü (1072), ve İ m a m A b d ü l f e t t a h A b d ü l g a f a r b. e l - H ü s e y n e l - A l m a ' î ' n i n ( ö l m . 1093)
Tarih-i
Kaşgarî'si
yazrimıştır.
Mahmut'un Dilara'mda çıkmıştır.
Türklerin ilk d ü n y a
K a r a h a n l ı l a r çağı
haritası da Kaşgarlı
şairlerinden E m i r
Arslan
H o c a T a r h a n ' ı , E m i r Seyfeddin'i, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e y a z ı l ı y a p ı t l a r d a n d a Y ü k n e k l i E d i p Ahmed'in X I I . y ü z y d sonunda y a d a X I I I . y ü z y d b a ş ı n d a m ü t e karib vezninde y a z d ı ğ ı " A t a b e t ü ' l - h a k a y i k " ( G e r ç e k l e r i n eşiği) adlı öğretici şiiri, a y r ı c a elimizde bulunan b i r k a ç Kur'an
tefsirini de burada anmak gerekir. S a y -
ram'da d o ğ u p Yesi'de y a ş a m ı ş olan, " D i v a n - ı hikmet" y a z a r ı ve T ü r k tasavvufu nun kurucusu A h m e t Y e s e v î (ölm. 1166) de b u çağın a d a m ı d ı r . H a s a n B u ğ r a H a n ' d a n sonra, K a r a h a n l ı l a r devleti b i r k a ç k a ğ a n daha g ö r m ü ş , sonuncular, d o ğ u d a I I I . Mehmet H a n (ölm. 1211), b a t ı d a Mehmet H a n (ölm. 1182 s ı r a l a r ı ) , ortadaki Fergana b ö l g e s i n d e de Osman H a n (ölm. 1212) o l m u ş l a r d ı r . D o ğ u
rek, K a r a - O r d u v . b . gibi (burada y ö n k a v r a m ı n a u y u l m u ş t u r ) . E s k i T ü r k l e r d e 12 Z o d y a k burcuna ş u h a y v a n a d l a r ı v e r i l m i ş t i : ejder, kaplan, inek, domuz, m a y m u n , sıçan, i t , k u r b a ğ a , y ı l a n , horoz, at, t a v ş a n (Oniki hayvan takvimine g ö r e : sıçgan [ s ı ç a n ] , u d [ s ı ğ ı r ] , bars [ p a r s ] , t a v ı ş g a n [ t a v ş a n ] , l u [ejder] y ı l a n , yond [ a t ] , k o y [ k o y u n ] , biçin [ m a y m u n ] , taguk [ t a v u k ] , i t , tonguz [do¬ m u z ] ) . B u n l a r ı n y a n ı b a ş m d a ongun s a y ı l a n b i r k a ç h a y v a n a d ı d a v a r d ı : Arslan, b u ğ r a / b o ğ r a (deve a y g ı n ) , y a ğ a n (fil), b ö r i (kurt) gibi. K a r a h a n l ı k a ğ a n l a r Arslan ve B u ğ r a ongun a d l a r ı n ı a l m a ş ı k l ı olarak k u l l a n ı r l a r d ı : Örneğin, S ü l e y m a n Arslan H a n ( p r e n s l i ğ i n d e : B u ğ r a Tigin), k a r d e ş i Mahmut B u ğ r a H a n ( p r e n s l i ğ i n d e : Y a ğ a n Tigin), S ü l e y m a n Arslan H a n ' ı n oğlu H a s a n B u ğ r a H a n , B u h a r a ' y ı ele geçiren Nasr'ın oğlu İ b r a h i m B u ğ r a H a n ( p r e n s l i ğ i n d e : B ö r i Tigin). Karahan
s a n ı n ı n duygusal bir yorumu d a v a r d ı r . B e n bunu 1932'deki I . T ü r k
dan gelen Moğol asıllı K a r a - H ı t a y ' l a r ( K ' i - t a n ) K a r a h a n l ı devletini 1212'de y ı k m ı ş ,
D i l K u r u l t a y ı n ı n açılışından bir g ü n önce A t a t ü r k ' ü n y ü c e k a t ı n d a i ş i t t i m . 25 ey
devletin b a t i b ö l ü m ü de Harezmlilerin eline g e ç m i ş t i r .
l ü l g ü n ü öğleden sonra D o l m a b a h ç e S a r a y ı n ı n ü s t k a t ı salonunda h a z ı r l a y ı c ı kurul-
1
A. D l L A Ç A R
6
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
dan b i r k a ç kişi A t a t ü r k ' ü ç e v r e l e m i ş , ertesi g ü n k ü K u r u l t a y ı n d ü z e n i n i g ö r ü ş ü y o r duk. Biraz sonra, K u r u l t a y ı n birinci s ö y l e v i n i yapacak olan Samih Rifat B e y , has ta o l d u ğ u n d a n sendeleye sendeleye odacıların y a r d ı m ı y l e içeri girdi. E r t e s i g ü n k ü s ö y l e v i n i bir kez A t a t ü r k ' e okumak istiyordu. O t u r d u , o k u m a ğ a b a ş l a d ı , b i r k a ç sa t ı r sonra Kutadgu
J3tKg'den söz ederek Karahan
sanını ş ö y l e a ç ı k l a d ı : " K a r a h a n
a d ı T ü r k l e r a r a s ı n d a h ü k ü m d a r h a n e d a n l a r ı n a mensup olmayan ve halk içerisin den y e t i ş e n devlet b a ş k a n l a r ı n a verilen bir s a n d ı r . B i l d i ğ i m i z Oğuz d e s t a n ı Oğuzun b a b a s ı n ı işte b ö y l e bir K a r a h a n ' d a bulur. O s m a n l ı p a d i ş a h l a r ı n a eskiden Osman Kayıhan Oğuz Karahan
K a r a h a n h devleti. B u devletin k a p l a d ı ğ ı topraklar,
17
bugünkü adlarıyle
şunlarla
ç e v r i l i i d i : D o ğ u d a , Doğu T ü r k i s t a n m b a t ı b ö l ü m ü ( T a k l a Makan çölü ile T a r ı m ı r m a ğ ı çanağının b a t ı kesimi); kuzeyde, Cungarya, A l a - T a u ( A l a d a ğ ) , Tarbagatay d a ğ l a r ı , Y e d i s u bölgesi, B a l k a ş gölü, K a r a - T a u
( K a r a d a ğ ) , K ı z ı l k u m çölü, A r a l
g ö l ü ; b a t ı d a , K a r a k u r u m çölü, Amuderya (Oxus) ı r m a ğ ı ; g ü n e y d e de H i n d i s t a n ve H i n d u k u ş , Pamir, K a r a k u m d a ğ l a r ı . Fergana bölgesi b u a l a n ı n
ortasında
bulu
nuyordu; S ı r d e r y a (Jaxarta) ve T a r ı m ı r m a k l a r ı n ı n k a y n a k l a r ı ile y u k a r ı kesimleri de K a r a h a n h t o p r a k l a r ı ü z e r i n d e y a y ı l m ı ş t ı . Y u r d u n b a t ı bölgesinde eskiden Orta
oğlusun,
İ r a n t o p l u l u k l a r ı n d a n olan S o ğ d a k l a r (Sogdiana h a l k ı ) , g ü n e y b a t ı s ı n d a ,
neslisin
yani Bu-
hara'nm g ü n e y i n d e de Toharistan (Orta İ r a n t o p l u l u k l a r ı n d a n olan T o h r i y a da
derlerdi." A t a t ü r k , "hanedana mensup olmayan ve halk i ç e r i s i n d e n y e t i ş e n " sözü
T u h r i h a l k ı n ı n yurdu) yer a l m ı ş t ı ; İ r a n asıllı olmayan asıl Tohar'lar (yerli a d ı :
n ü işitince gözleri p a r l a d ı , bize b a k t ı . Prof. R a g ı p H u l u s i , Kutadgu
T u y r e , Çin. Tu-hu-la, H i n t . T u k h ü r a , Y u n . Tokharoi) ç o k daha d o ğ u d a , D o ğ u T ü r
Bi/ig'de halk
t a b a k a s ı n a kara budun d e n m i ş o l d u ğ u n u h a t ı r l a t t ı , ben de Cariyle ve E m e r s o n kah r a m a n l a r ı a r a s ı n d a k i f a r k ı k ı s a c a şöyle a n l a t t ı m . " K a h r a m a n l a r ye K a h r a m a n K ü l t ü " (İng. " O n Heroes, Hero-Worship, and the Heroic i n History", 1841; N u r i G ü n t e k i n bu y a p ı t ı
Kahramanlar
başlığıyle
Türkçeye
çevirmiştir,
Reşat 1943)
adlı k i t a b ı n d a I s k o ç y a l ı Cariyle, k a h r a m a n l a r ı n ı , k o y u n s ü r ü l e r i n e benzettiği, hal kı g ü t m e k üzere g ö k t e n i n d i r i l m i ş birer aristokrat k a h r a m a n olarak şekillendirmiş tir. A m e r i k a l ı E m e r s o n ise Temsilci adlı k i t a b ı n d a k a h r a m a n l a r ı ,
İnsanlar
bunalım
( î h g . "Representative
Men",
1850)
g ü n l e r i n d e ulusun b ü t ü n gücünü bir odak
gibi kendi ö z ü n d e toplayan ve b u güçle ş a h a k a l k a n , ulusun b a ğ r ı n d a n d o ğ m u ş demokrat bir kahraman olarak t a n ı t m ı ş t ı r . Gerek S a m i h R i f a t B e y i n , gerek Prof. R a g ı p Hulusi'nin a n l a t t ı k l a r ı K a r a h a n b u tipte bir k a h r a m a n olsa gerek" dedim. A t a t ü r k ' ü n gözleri yine p a r l a d ı , g e r ç e k t e kendisi de b u tipte ve anlamda bir K a f a handı.
1047'deki b ö l ü n m e d e n sonra K a r a h a n h devleti i d i : Batı
bölümü:
c o ğ r a f y a s ı n ı n durumu şöyle
M e v e r a ü n n e h i r bölgesi ve Fergana bölgesinin bir b ö l ü m ü ; A m u -
d e r y a ' n ı n bir kolu olan Zerefşan ü z e r i n d e Buhara, Semerkand; A m u d e r y a ' n ı n y u k a r ı kesiminde T i r m i d h ; S ı r d e r y a ' n m orta kesiminde F a r a b (sonraki a d ı : O t r â r ) ; a y n ı ı r m a ğ ı n y u k a r ı kesiminde A n d i c a n , Oş, bunun d o ğ u s u n d a da Ö z k e n d y a da Uzgand. Devlet merkezi, önce Ö z k e n d , sonra Semerkand oldu; ikinci y a n i y a r d ı m cı h a k a n da Buhara'da otururdu. Doğu bölümü:
K u z e y d e Çu ile S ı r d e r y a ı r m a k l a r ı
a r a s ı n d a k i Ş â ş y a d a Çâç (sonraki a d ı : T a ş k e n t ) , bunun d o ğ u s u n d a Talaş y a da T a raz, kuzeyinde de Isficab; Y e d i s u bölgesi, Fergana bölgesinin b ü y ü k bir b ö l ü m ü , K a r a - K ö l ' e ( K a r a g ö l ) d ö k ü l e n K a ş g a r suyu ü z e r i n d e Ordukend y a da K a ş g a r , bu n u n g ü n e y i n d e Y a r k e n d (ikisi de T a r ı m ı r m a ğ ı n ı n y u k a r ı kesiminde); Issık- K ö l ' ü n (Isıkgöl) b a t ı s ı n d a n ç ı k a n Ç u ı r m a ğ ı ü z e r i n d e K u z - O r d u y a da K a r a - O r d u , bunun
3. K a r a h a n l ı devletinin Karahanh
kistanm K a r a ş a h r , K u ç a ve Turfan b ö l g e l e r i n d e o t u r m u ş l a r d ı r .
devletinin
y a k ı n ı n d a da Balasagun ( S û y â b ) ; I ş ı k - K ö l ' ü n k u z e y d o ğ u s u n d a ,
coğrafyası (932-1212) X - X I I I .
Balkaş
gölüne
d ö k ü l e n İli ı r m a ğ ı ü z e r i n d e A l m a l ı k ; K a ş g a r ile A l m a l ı k a r a s ı n d a , d o ğ u s ı n ı r ı n d a yüzyıllarda
egemenliği
altında
A k s u ; k u z e y d o ğ u d a Cungarya b o z k ı r l a r ı , A l a - K ö l ( A l a g ö l ) , I r t ı ş ı r m a ğ ı ; g ü n e y d o ğ u
bulunan topraklarda b u g ü n , R u s l a r d a n ve Ç i n l i l e r d e n b a ş k a , Karakalpak-, T ü r k
da T a k l a Makan çölü ve s ı n ı r a y a k ı n Hotan şehri; g ü n e y sınıra y a k m , H i n d u k u ş
men, Özbek, K a z a k , K ı r g ı z ve Y e n i U y g u r ( T ü r k î y a da D o ğ u T ü r k l e r i denilen D o
ile K a r a k o r u m d a ğ l a r ı a r a s ı n d a , Gilgit. B u b ö l ü m ü n merkezi Balasagun şehri i d i ,
ğu T ü r k i s t a n h l a r ) T ü r k l e r i , g ü n e y i n bir b ö l ü m ü n d e de İ r a n asıllı Tacikler y a ş a
ikinci y a n i y a r d ı m c ı hakan da K a ş g a r ' d a kimi zaman d a T a l a s ' t a otururdu.
maktadır. Eskiden doğuda, Karahanhlardan önce, Uygur Türklerinin yerleştikleri
tadgu Bilig
K u ç a , K a r a ş a h r , T u r f a n , K a r a - H o ç o , H o ç o , B e ş b a l ı k v.b. b u g ü n
Ku
yazddığı yıllarda başkent Kaşgar'dı.
Çin devletinin
m a l ı olmuş, a d l a r ı bile d e ğ i ş m i ş t i r : K a r a ş a h r yerine Y e n ç ' i gibi. B u n l a r ı n da doğu sunda bulunan eski K ö k - T ü r k a l a n ı n d a , O r h o n ı r m a ğ ı k ı y ı l a r ı n d a k i
B a t ı d a , K a r a h a n h devletinin d ı ş ı n d a olarak, A m u d e r y a
üzerinde
Gürgene,
Ordu-Balık
bunun g ü n e y i n d e H i v e (Harezm), daha g ü n e y d e k i K a r a k u m bölgesinde Merv, gü
(Karakorum), K a r a - B a l g a s ü n , b u g ü n M o ğ o l i s t a n ' ı n k u z e y b ö l ü m l e r i n d e n d i r . T ü r k
n e y b a t ı d a da B e l h şehirleri v a r d ı . O r t a ç a ğ ı n ü n l ü ipek yolu K a r a h a n l ı l a r y u r d u n u n
lerin kutsal Ö t ü k e n o r m a n ı ve d a ğ l a r ı ise, U b s a N o r ' u n (Moğol, nor =
g ü n e y kesimlerinden geçerdi ( K a ş g a r , Y a r k e n d v.b.).
göl) kuzeyin
de, Sovyetler B i r l i ğ i n d e k i T u v a T ü r k l e r i Ö z e r k Cumhuriyeti ile M o ğ o l i s t a n sını rındadır. E s k i T ü r k devletlerinin t o p r a k l a r ı n ı d o ğ u d a n g ü n e y b a t ı y a d o ğ r u şöyle izleye biliriz: K u z e y d o ğ u d a K ö k - T ü r k , b u n u n g ü n e y b a t ı s m d a U y g u r , b u n u n da b a t ı s ı n d a
B u g ü n b u yerlerden A r a l gölü, G ü r g e n e (şimdi Urgenc) ve H i v e , K a r a k a l p a kistan'da;
B u h a r a , Semerkand, Ş â ş ( T a ş k e n t ) , Fergana, Ö z b e k i s t a n ' d a ;
Türkmenistan'da; Balasagun
Otrâr (Fârâb), Türkmenistan-Özbekistan
(Sûyâb)
Kırgızistan'da;
Kokand,
Merv,
sınırında; Talaş
Özbekistan-Tacikistan
ve
sınırında;
A. D İ L Â Ç A R
18
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
Belh Afganistan'da; İsficab, K u z - O r d u K a z a k i s t a n ' d a ; K a ş g a r (sonraki a d ı : K o
ile B u h a r a a r a s ı n d a k i b o z k ı r l a r d a , Z e r e f ş a n ı r m a ğ ı n ı n k ı y ı l a n y a k ı n ı n d a .
şih. şimdiki a d ı : Su-fu), Çin T ü r k i s t a n m d a b u l u n m a k t a d ı r .
Meliğinin Ş e h r i " denilen K ö k ş i b a g a n y ı k ı l a r ı n d a K a r a h a n l ı ç a ğ ı n d a n k a l ı n a bir
c
"Türk
mescit k a l ı n t ı s ı v a r d ı r . Semerkand'da Alp E r Torja'nm ve T ü r k k a h r a m a n l a r ı m ı ' . 4. K a r a h a n l ı devletinin k ü l t ü r merkezleri
V I I - X . y ü z y ı l l a r d a n kalma, p i ş m i ş topraktan y a p ı l m ı ş heykellerinin kalıntıları
Karahanb devletinin belli başlı k ü l t ü r merkezleri, b a t ı d a Semerkand, B u b a r a , F â r â b (Otrâr), Çâç y a da Ş â ş ( T a ş k e n t ) , d o ğ u d a d a Balasagun ( S û y â b ) ile K a ş g a r şehirleri idi. Semerkand: İ r a n asıllı S o ğ d a k l a r m eski yurdunda, Zerefşan ı r m a ğ ı n ı n y u k a r ı kesiminde, sol k ı y ı d a bulunan bu şehrin tarihi, B ü y ü k İ s k e n d e r ' e (M. O. 356-323) kadar çıkar. O zamanki adı Marakanda idi. B u a d ı n kesin bir etimolojisi y a p ı l m a mışsa da adm -kanda p a r ç a s ı n ı n a n l a m ı n ı biliyoruz *. Çin tarihinin H a n
çağında
(M. Ö. 202-M. S. 220) Semerkand'm a d ı Ç i n c e d e Sa-mo-kian ş e k l i n d e geçmiş ve K'ang-ku denilen devletin b a ş k e n t i o l m u ş t u r . B u sv :ece de şehir, s ı r a s ı y l e Mani, Hıristiyan ve B u d d h a dinlerinin etkisi a l t ı n d a k a l m ı ş t ı r . B u arada A k - H u n (Hephthalit y a da " H i n t - İ s k i t " ; yerli dilde: K ü ş â n a ) ' l a r b u b ö l g e y i ve S e m e r k a n d ' ı ele ge çirmiş ve orada bir " t a r l ı a n " o t u r t m u ş l a r d ı r . 705-715 y ı l l a r ı n d a A r a p l a r ı n H o r a s a n (kuzeydoğu İ r a n ) valisi Kuteybe ibn Müslim, M a v e r a ü n n e h i r bölgesine sokulduk tan sonra, Semerkand da A r a p l a r ı n eline geçmiş, fakat oradaki t a r h a n vergi ve tu tak vererek Kuteybe ile barış y a p m ı ş t ı r . T a r h a n m bu tutumunu b e ğ e n m e y e n halk ayaklanarak onu d e v i r m i ş , yerine b a ş k a bir tarhan g e t i r m i ş t i r . Y e n i tarhanm sert davranışı üzerine Kuteybe, S e m e r k a n d ' ı uzun bir k u ş a t m a d a n sonra ele g e ç i r m i ş , tarlıanı atarak yerine bir Arap v a h g e t i r m i ş , a y r ı c a a s k e r î birlikler de y e r l e ş t i r m i ş tir. Semerkand şehri bu bölgenin İ s l â m l a ş t ı r ı l m a s m d a ö n e m l i bir rol o y n a m ı ş , E m e vî'ler çağı isyanlarla geçmiş, A b b a s î ' l e r bu şehri 819'da İ r a n d a k i S a m a n l ı o ğ u l l a r ı na bırakmıştır. Bunlar, 900 y ı l m a kadar Tahinlerle S a f f a r î l e r l e
ç a r p ı ş m a k l a birlik
te S e m e r k a n d ' ı bir k ü l t ü r , u y g a r l ı k ve İ s l â m l ı k merkezi haline g e t i r m i ş t i r . 999'da Samanlıoğuüarı devleti Gaznelilerin eliyle y ı k ı l d ı k t a n sonra, Semerkand K a r a h a n lılara geçmiş, 1102'de K a r a h a n l ı Arslan H a n S e m e r k a n d ' ı S e l ç u k l u l a r a b ı r a k m a k zorunda k a l m ı ş , 1141'de şehir S e l ç u k l u l a r d a n , M ü s l ü m a n olmayan Moğol
asıllı
K a r a - H ı t a y ' l a r a geçmiş, 1209'da da H a r z e m ş a h l a r b u r a y a sahip o l m u ş l a r d ı r . Se merkand'm gerek b a ş k e n t gerek k ü l t ü r merkezi b a k ı m ı n d a n d o r u ğ a erişmesi, T i mur çağma rastlar (1336-1405); Uluğ B e y medresesi 1420 y ı b n d a n d ı r . Semerkand * Soğdak. kandjkend = şehir. Türk çevresinde "şehir" a n l a m ı n a : E s k i t r a n ç a ^saöra (hşadra okunur), Pehlevi. saâr. Yeni Farsça şahr, Osman, şehir; Sanskrit, pur, Tibet, thonkee, Çin. çeng , Mançu 2
da
bulunmuştur. Buhara:
B u g ü n Ö z b e k i s t a n ' d a bulunan B u h a r a , E s k i ç a ğ l a r d a bir
şehri idi. A d ı n ı n etimolojisi (Buhara
Buddhisl
< Sanskrit, vihdra = m a n a s t ı r ,
Çincodeki.
ç e v r i y a z ı Pu-ho, S o ğ d a k ç a P ı e y V ) bunu t a n ı t l a m a k t a d ı r . Semerkand'la birlikte B u hara ş e h r i de, İ r a n asıllı topluluklardan S o ğ d a k ' l a r m o t u r d u ğ u Sogdiana bölgesinde, Zerefşan ı r m a ğ ı ü z e r i n d e k u r u l m u ş ve B u d d h a dinine bağlı ö n e m l i bir şehirdi. M. Ö. V . y ü z y ı l d a Çinliler B u h a r a ' y a N u - m i d e m i ş l e r , M. S. 627'de onu. yeni adiyle a n m ı ş l a r ve ş e h r i n B u h a r H u d a t denilen prenslerini t a n ı m ı ş l a r d ı r . İ s l â r a m y a y ı l ı ş ı çağında, 674'te, Araplardan Ubeydullah b. Z i y a d buralara kadar sokularak şehri ele geçirmeğe çalışmışsa da b a ş a r ı s ı z k a l m ı ş t ı r . B u s ı r a l a r d a şehirde S o ğ d a k ç a ko n u ş u l d u ğ u halde, T ü r k l e ş m e a k ı m ı g ü n d e n g ü n e k u v v e t l e n m i ş t i r .
B u h a r a kralı
B i d u n y a da B a n d u n ö l d ü ğ ü n d e oğlu T u ğ ş â d a ç o c u k l u k çağında b u l u n d u ğ u için, anası K a b a ç (ya da K a y ı ğ ) ş e h r i 15 y d y ö n e t m i ş t i r . Araplardan Horasan valisi K u teybe bin M ü s l i m 710'da şehri ele geçirerek B u h a r a e m i r l i ğ i n i k u r m u ş , genç prens T u ğ ş â d a bu emirliğe bağlı olarak h ü k ü m s ü r m ü ş , fakat Araplara hoş g ö r ü n e m e d i ğ i için ö l d ü r ü l m ü ş t ü r . T u ğ ş â d a ' n ı n oğlu K u t e y b e , Araplara b a ş e ğ m e y e b a ş l a m ı ş s a da
Buhar
rî'lere,
Hudat'larm erki gitgide
875'te
de
İrandaki
sönmüş, I X . yüzyılda
Samanhoğullarına
geçmiştir.
B u h a r a önce T a h i Bu çağda
Buhara
k a l k ı n m ı ş , B u d d h a m a n a s t ı r l a r ı y ı k ı l a r a k camiler ve medreseler y ü k s e l m i ş , şehir, i s l â m inceleme ve a r a ş t ı r m a l a r ı n ı n ö n e m l i bir merkezi o l m u ş , " C a m i ü ' s - s a h i h " in y a z a r ı I X . y ü z y ı l d a burada y e t i ş m i ş , b ü y ü k T ü r k filozofu İ b n i S i n a da 980'de Buhara'nm Efşene k ö y ü n d e d o ğ m u ş b ü y ü m ü ş t ü r . K a r a h a n l ı l a r d a n İlig Nasr h. A l i 999'da B u h a r a ' y ı S a m a n h o ğ u l l a r m d a n
alarak kendi t o p r a k l a r ı n a
katmıştır.
Y i n e K a r a h a n l ı l a r d a n Arslan H a n b. S ü l e y m a n , B u h a r a ' y ı y ü k s e l t m i ş , fakat de,
Katwan
savaşından
sonra,
İslâm
olmayan
Kara-Hıtay'lar
1141'
Bulıaraya
sahip o l m u ş l a r d ı r . Fârâb
( O t r â r ) : B u g ü n T ü r k m e n i s t a n ' ı n Ö z b e k i s t a n sınırı y a k ı n ı n d a k i Kara¬
k u m b ö l g e s i n d e S ı r d e r y a ı r m a ğ ı n ı n sağ k ı y ı s ı y a k ı n l a r ı n d a bu a d ı t a ş ı y a n bir kasaba, ı r m a ğ ı n t a m k ı y ı s ı n d a da F â r â b - P r i s t a n a d ı n d a b a ş k a bir kasaba v a r d ı r .
Eski
F â r â b ' m y e r i ise y ı k ı halinde, S ı r d e r y a ' n ı n s a ğ ı n d a , 10 k m uzakta bulunmakta dır. F a r s ç a d a bu şehre P â r â b , daha sonra B â r â b d e n m i ş , son olarak d a O t r â r adım
kola, Moğol, jeo, Yenisey Ostyak, kelet. K ö k - T ü r k ve Uygur Türkçesi balık (balık = çamur, kale,
almıştır. F a r a b bölgesinin merkezi eskiden K a d a r (ya da K a d i r ) denilen şehirdi ve
şehir, krş. balçık; Uygur, balık begi = vali, balıklıg — şehirli). Türkçede ulus, asıl anlamı "memleket,
b ü y ü k camisiyle ü n k a z a n m ı ş t ı . İ s l â m l ı k buraya S a m a n l ı o ğ u l l a r ı ç a ğ ı n d a , y a k ı n ı n
ülke, devlet, ulus" olmakla birlikte, "şehir" anlamına da kullanılmıştır, örneğin Kuz-Ulus — kuzeydeki
daki İsfîcâb ( b u g ü n k ü S a y r â m ) ş e h r i ele g e ç i r i l d i k t e n (840) sonra g i r m i ş t i r . B ü y ü k
şehir. Şahr, kend ve balık'la yapılan yer adlarından örnekler: Karaşahr, îranşahr, bizde Akşehir, Beyşe hir v.b.; Yengı-kend (=Yeni kent, Yemşehir), Taşkent, Semerkand, Özkend (bu şehirler eski Sogdiana böl
T ü r k filozofu F a r a b î , 870 y ı l l a r ı n d a , T ü r k y u r d u olarak t a n ı n a n F a r a b bölgesinin
gesinde bulunduğu için bu adlarda kand jkend kullanılmıştır; Türkçede Areni'in kullanılması bu çağda
berkitilmiş Wasîc kasabasında
başlamıştır); Ordu-Bahk ( = barınak şehir; ordu — barınak), Beşbalık, Han-Balık ( = k a ğ a n şehri Pekin, Kubilay Han'ın başkenti).
=
doğmuştur.
Çâç y a da Şâş ( T a ş k e n t ) : S ı r d e r y a ' n ı n sağ k o l l a r ı n d a n olan Çirçik ve Kales ç a y l a r ı n ı n suladığı bir vahada bulunan b u g ü n k ü T a ş k e n t ' i n eski a d ı Çâç'tı. Dille-
K U T A D G U B l L Î G İNCELEMESİ
21
A. D l L Â Ç A R
20
tir. 1130'da Balasagun, M ü s l ü m a n olmayan ve
rinde ç sesi b u l u n m a d ı ğ ı için, Araplar bunu Şâş'a
ç e v i r m i ş l e r d i . Çinliler de kendi
ç e v r i y a z ı l a r ı y l e bu adı Çö-çi, Çö-şi y a da sadece Ş i ş e k l i n d e k a y d e t m i ş l e r d i r . F a k a t Çin k a y n a k l a r ı n d a şehrin en eski adına Y u - n i olarak r a s t l ı y o r u z . Şi, Çincede " t a ş " a n l a m ı n a geldiği için, X I . y ü z y d d a şehrin a d ı T a ş - k e n d ' e ç e v r i l m i ş t i r . İ s l â m d a n ö n ce bu bölge birden çok k ü ç ü k beylerin elinde idi. Araplar uzun ç a r p ı ş m a l a r d a n sonra b u r a s m ı ele geçirdiler, ondan sonra da T â r b a n d y a da T u r a r b a n d merkezinde T ü r k asıllı melikler o t u r m u ş , ara sıra Çinliler de b ö l g e y i egemenlikleri a l t ı n a a l m ı ş l a r d ı r . 751 yılında Çinli vali T ü r k asdlı Ş â ş melikini ö l d ü r ü n c e , oğlu A r a p l a r ı y a r d ı m a ça ğırmış, Horasan valisi Abdurrahman b. Müslim'in emriyle Ziyad b. Salih a y n ı
ydda
Talaş (ya da Taraz, b u g ü n Talaş ı r m a ğ ı ü z e r i n d e k i E v l i y a - A t a ) y a k ı n l a r ı n d a Çinli leri yenilgiye u ğ r a t t ı k t a n sonra şehri almış ve buralara İslâmlığı iyice y e r l e ş t i r m i ş , Çinlilere ve onlara bağlı bulunan ve M ü s l ü m a n olmayan T ü r k l e r e karşı bir sur yap tırmıştır. F a k a t 806'da T ü r k l e r şehri ele geçirmişlerse de Araplar 813'te b u n u geri almışlardır. 819'da şehir S a m a n l ı o ğ u l l a r ı n a g e ç m i ş , b ö l g e n i n b a ş k e n t i B i n k a t h ol muş, Şafiî bilgini Ebubekir e l - K a f f a l ü ' ş - Ş â ş î ( ö l m . 975) Ş a ş ' t a g ö m ü l m ü ş t ü r . Ş a ş , 996'da S a m a n h o ğ u l l a r ı ' n d a n
K a r a h a n l ı T ü r k l e r i n e geçmiş, X I - X I I . y ü z y ı l l a r d a
S ı r d e r y a ' m n sağ k ı y ı s ı n d a k i B a n â k e t ş e h r i T a ş k e n t ' t e n daha ç o k ö n e m k a z a n m ı ş , daha sonra şehir Moğollara ve Timurlulara geçmiştir. E s k i T a ş k e n t b u g ü n b ı r a k ı l mış, yerine Y e n i T a ş k e n t p a r l a m ı ş ve Ö z b e k i s t a n ' ı n merkezi o l m u ş t u r . Balasagun
Moğol asıllı K a r a - H ı t a y ' l a r ı n eline
geçmiş, Moğol a k ı n ı z a m a n ı n d a bu şehrin a d ı k a y b o l m u ş t u r ; son anı, 1210'da H a rezmşahlar Kaşgar
çağındadır. (Ordu-Kent) : B u g ü n Çin T ü r k i s t a n m d a Su-fu adiyle andan K a ş g a r , (es
k i adı K ' o ş i h ) A t a - t a ğ ' d a n ç ı k a n K ı z d s u ' n u n k o l l a r ı n d a n T ü m e n ' i n sağ k ı y ı s m d a d ı r . E s k i Çin k a y n a k l a r ı n d a şehrin a d ı Solek veya Sorak'm Çince ç e v r i y a z ı s ı y l e Su-lek, K a ş g a r a d ı n ı n ç e v r i y a z ı s ı da K ' u ş a y a da K a - ş a ş e k l i n d e g e ç m e k t e d i r . A s ı l eski K a ş gar, T ü m e n ı r m a ğ ı n ı n az ö t e s i n d e bir tepe ü z e r i n d e , surla ç e v r i l i olarak k u r u l m u ş t u . Y ı k d a r ı b u g ü n de g ö r ü l m e k t e d i r . Çin, Hindistan, b a t ı T ü r k i s t a n , Afganistan a r a s ı n d a kervan y o l l a r ı n ı n k a v ş a k n o k t a s ı olan K a ş g a r ' m tarihi M. Ö. 76'da b a ş l a r . M. S. V I I . y ü z y d a kadar b u r a s ı Mani, Nastur ve B u d d h a dinlerim bir y a t a ğ ı olduktan sonra 640'ta Çinlilerin eline g e ç m i ş t i r . 670'te T ü r k l e r i n K a r a h a n h l a r ı da içine alan K a r l u k boyu Tibetlilerle a n l a ş a r a k Çinlileri K a ş g a r ' d a n k o v m u ş ve orada T ü r k y ö n e t i m i k u r m u ş , fakat 692'de Çinliler şehri yine ele geçirmişlerdir. 750'de Çinlilerin, Uygur T ü r k l e r i ve Tibetlilerle s a v a ş t ı k l a r ı bir zamanda, Kartuklar K a ş g a r ' a girip h ü k ü m e t k u r m u ş l a r d ı r . K a r l u k t o p l u l u ğ u 840 y ı l l a r ı n d a Uygur T ü r k l e r i n e bağlı k a l m ı ş ve Ö t ü k e n merkezinden idare edilmiştir. 840'ta K ı r g ı z T ü r k l e r i ' n i n Uygur devletini y ı k m a s ı ü z e r i n e , K a r t u k l a r ı n K a r a h a n l ı k a ğ a n soyu, merkezi önce Balasagun'da, 893'ten sonra da K a ş g a r d a bulunan ilk T ü r k İ s l â m devletini k u r m u ş t u r . B u merkez değişikliğini hakan O ğ u l c a k y a p m ı ş t ı r . Araplar K a ş g a r ' a kadar sokula-
( S û y â b ) : B a l â s a g û n , B a l â s a k û n y a da W a l â s a k û n denen b u eski
m a m ı ş , İslâmlığı T ü r k l e r e İ r a n h l a r g e t i r m i ş t i r . İslâmlığı kabul eden ilk K a r a h a n l ı
şehrin yeri diye, kesinlikle bilinmiyorsa da, b u g ü n k ü K ı r g ı z i s t a n ' d a Çu ı r m a ğ ı vadi
h a k a n ı Satuk A b d ü l k e r i m B u ğ r a H a n 955'te ö l m ü ş ve K a ş g a r ' m kuzeyinde A r t ı ş ' a
sinde bulunan Frunze (eski a d ı : Pişpek) b a ş k e n t i b ö l g e s i n d e k i A k - P e ş i n g ö s t e r i l m e k
g ö m ü l m ü ş t ü r . B ü t ü n yurdun İ s l â m l a ş m a s ı Satuk'un oğlu B a y t a s (İslamî a d ı : Musa
tedir. Şehrin V I I . y ü z y d d a n beri var o l d u ğ u , M o ğ o l l a r ı n buna G û b â l i k (goa = i y i ,
b. A b d ü l k e r i m ) z a m a n ı n d a t a m a m l a n m ı ş t ı r . İ s l â m K a r a h a n l ı devleti ç a ğ ı n d a d o ğ u
bâlik = şehir) dediği, b a ş k a T ü r k ç e a d l a r ı n ı n da K a r a - O r d u ( = kuzeydeki b a r ı
b ö l ü m ü n ü n b a ş k e n t i olan K a ş g a r , b ü y ü k bir k ü l t ü r merkezi o l m u ş , Balasagun'lu
nak, şehir), Kuz-Ordu ( a y n ı anlam), K u z - U l u ş ( a y n ı anlam), K u z - B a h k ( a y n ı an
Y u s u f Kutadgu
lam), K ö k - S a g u n ( = m a v i , y a n i d o ğ u d a k i şehir), daha sonra da B i l a d ı - ı sagun oldu
t a m a m l a n m ı ş , bu y ı l l a r d a K a ş g a r l ı Mahmut Kitabü
Divanı
ğu anlaşılmaktadır. Balâsagûn'un
İmam Abdülfettah Alma'î
yazarak K a ş g a r ' m ve
M o ğ o l c a d a "kale, ş e h i r " a n l a m ı n a gelebileceği
Bilig'i
1069 d a burada Hasan B u ğ r a H a n (ölm. 1103) de
Tarih-i
Kaşgarfyi
zamanında
lûgati't-Türk'ü
(1072), Hasan
sanılmaktadır. Sonraki ç a ğ l a r d a şehire S û y â b d e n m i ş ve y ö n e t i m i Ç i m k e n t ' i n do
H a n çağının ü n ü n ü a r t ı r m ı ş l a r d ı r . K a ş g a r l ı Mahmut'un bir dilbilgisi k i t a b ı
ğusundaki Isfîcâb y a da A s b i e â b ' a ( b u g ü n k ü S a y r â n ) b a ğ l a n m ı ş t ı r . Mahmut K a ş -
Kitabü
cevahir'in - nahvi fi lûgatiH-Türkî
adlı y a p ı t ı yitiktir. D a h a
sonra,
olan
babası
gari'nin zamanına kadar (1072), S o ğ d a k dil ve k ü l t ü r ü n ü n ö n e m l i bir mezkezi olan
Balasagun'da kendisi de Almahk'ta d o ğ m u ş olan Cemal K a r ş ı 1282'de K a ş g a r ' d a
bu şehri, Türklerce İslâmlığın k a b u l ü n d e n az ö n c e 942'de, o zaman B u d d h a c ı h ğ a
y e r l e ş i p Mülhakatü's-sure
bağlı bulunan K a r a h a n l ı T ü r k l e r i ele geçirmişlerdir. B u n l a r ı n merkez y u r d u , Çu
h a k a n l a r ı ö l d ü k l e r i zaman T ü m e n ı r m a ğ ı n ı n k ı y ı s ı n d a k i t ü r b e d e g ö m ü l m ü ş l e r d i r .
ırmağı üzerinde b u g ü n k ü Semir'eçe'nin d o l a y l a r ı n d a b u l u n m u ş olsa gerek.
adlı eseri y a z m ı ş t ı r .
1032-1205 y ı l l a r ı a r a s ı n d a K a ş g a r
Uzun
K a ş g a r ' m g ö r k ü birdenbire 1130 y ı l ı n d a s ö n m ü ş , M ü s l ü m a n olmayan K a r a - H ı t a y ' -
çarpışmalardan sonra, Balasagun T ü r k l e r i İ s l â m l ı ğ ı 960-961 y ı l l a r ı n d a k a b u l et
ldar bu y d d a bir a k ı n l a K a ş g a r ' d a n b a ş k a bu devletin ö b ü r şehirlerini de ele geçir
mişlerdir. K a r a h a n h l a r ı n ilk M ü s l ü m a n h a k a n ı S a t u k A n b ü l k e r i m B u ğ r a H a n ( ö l m .
mişler, K a r a h a n h l a r da 1212'de tarihe k a r ı ş m ı ş l a r d ı r .
995), Maveraünnehir bölgesini ele g e ç i r i r k e n b u r a s ı n ı merkez olarak k u l l a n m ı ş t ı r . Harun b. Buğra H a n (ölm. 992) da 960'ta B a l â s a g û n ' u b a ş k e n t y a p m ı ş t ı r . sagun, K a ş g a r h Mahmut'un 1072-1074 y ı l l a r ı n d a ortaya k o y d u ğ u ortasında yer almış
bulunmaktadır.
Kutadgu
Bilig'iv.
haritanın
Bala tam
yazarı Yusuf Has Hacib,
1018 y ı k sıralarında B a l â s a g û n d a d o ğ m u ş b ü y ü m ü ş t ü r . 1026'da K a r a h a n h l a r K a ş gar hanedanı, B a l â s a g û n h a k a n ı Tugan y a da Togan Han'ı yurdundan atarak, Kaşgar'daki merkeze bağlamış ve bu i k i şehir tek bir hakan t a r a f ı n d a n
şehri
yönetilmiş-
5. Balasagunlu Yusuf Balasagun T ü r k l e r i 960-961 y ı l ı n d a İslâmlığı kabul ettikten 58 y ı l sonra,
1018
y ı k s ı r a l a r ı n d a , a y n ı şehirde Y u s u f a d ı n d a bir çocuk d o ğ d u . İ s l â m l ı k , y u r t t a a r t ı k iyice y e r l e ş m i ş , k ö k salmış bulunuyordu. İ s l â m a inan b a ğ l a r ı s a ğ l a m olan a n a s ı ba-
23
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR
ba«ı Y u s u f ' u do&ru yolda y e t i ş t i r m e ğ e çalıştılar. Çalışkan olduğu kadar a n l a y ı ş l ı
Tiler men senindin duam bu sözün;
da olan o ğ u l l a n , her şeye merak edip kısa bir süre i ç i n d e ansiklopedik bilgi t o p l a d ı :
Dilerim ben senden, duam bu s ö z d ü r ; diri tut biraz, y a ş ı m ı k ı l uzun.
Ana dilinden, A r a p ç a d a n , Farsçadar. ve memleketinde h â l â k o n u ş u l m a k t a olan Orta
Senindin
iran dillerinden S o ğ d a k ç a d a n b a ş k a , geniş dil ve y a z ı bilgisi de elde etti, F i r d e v s f nin
Şa/mrame'sini,
Farabînin
tirig tutgıl ança yaşım
kolap küç bu söz başladım;
tükel kılguka
ve î b n i S i n a ' n ı n A r a p ç a felsefe k i t a p l a r ı m okudu,
teg bodum erdi, ok teg
K a y ı n (ağacı)
mi», m a t e m a t i ğ e , astronomiye, h e k i m l i ğ e , d ü ş yorumu s a n a t ı n a d a l d ı , a y r ı c a okçu
koni tuz; ya teg eğri boldı, eğildim tor/ittim.
gibi idi boyun, ok gibi
luk, avcılık, k u ş ç u l u k gibi T ü r k sporlarını da ö ğ r e n d i , s a t r a n ç ve çevgen ( İ n g . polo) Bilig'i
okurken
İdimi
ver T a n r ı m ! Kadııj
Mizleriue. folkloruna, devlet ö r g ü t ü n e , felsefeye, B u d d h a c ı l ı ğ a , a h l â k a , toplumbili
B u gerçekleri Kutadgu
küç sen ök bir
Senden isteyerek g ü ç , b u söze b a ş l a d ı m ; tamamlamak için güç sen akd
ofsa" elere merak etti, aruza, belagat s a n a t ı n a , k e l â m a , İ s l â m bilgilerine, T ü r k ata-
ovuıılarına da y a b a n c ı k a l m a d ı .
kıl uzun.
öğreni
d o ğ r u d ü z ; y a y gibi eğri oldu, e ğ i l d i m b ü k ü l d ü m .
SÖZLÜK
yoruz. G ö r ü ş ü , d ü ş ü n ü ş ü , usa v u r m a s ı çok keskin olan Y u s u f ' u n ö ğ r e n i m a y r ı n t ı larını yalandan bilmiyorsak da, felsefe, a h l â k ve toplumbilim a l a n ı n d a aşağı y u k a r ı çağdaşı olan i k i T ü r k filozofunu a n l a y ı ş l a o k u d u ğ u n u , o n l a r ı n ö ğ r e t i l e r i n i benimse diğini biliyoruz. Bunlardan biri, F a r a b î (870?-950), ikincisi de B u h a r a ' n m Efşene
yandru almak = geri almak
merjgü = bengi, ebedî
negü kılgay = ne yapacağım
tutçı — daimî
tegürmek — değdirmek
tirig = diri
elig = 1. elli, 2. el
törütmek = türetmek,
k ö y ü n d e d o ğ m u ş olan İ b n i Sina (980-1037) idi. Y u s u f ' u n d o ğ u m u n d a n 50-60 y ı l
erki = belki, sanki
sansız =
önce Farabî bu d ü n y a d a n g ö ç m ü ş t ü , fakat İ b n i Sina h â l â y a ş a m a k t a olup Yusuf-
nelük = niçin
tilemek = dilemek
urı doğduğu zaman, y a n i 1018 yılı s ı r a l a r ı n d a Hazer denizinin g ü n e y d o ğ u köşesinde,
t ü n n e k = dürmek, bağlamak
senindin — senden
İran'ın Gürcan şehrinde bulunuyordu. Balasagun'lu Y u s u f d o ğ r u d a n d o ğ r u y a İ b n i
emdi = imdi, şimdi
tutgıl = tut (emir kipi)
marja = bana
ança = biraz
Sina'nın çömezi olup olmadığı bilinmiyorsak da, gerek onun gerek F a r a b î ' n i n y a z ı larını o k u m u ş ve onların görüşlerini b e n i m s e m i ş o l m a s ı n d a ş ü p h e yoktur. öğretmenlerin y a r d ı m ı ile kendini y e t i ş t i r d i k t e n sonra, Kutadgu
Bilig'i
Başka yazdığı
tatığ = tat, zevk
kolmak = dilemek, istemek
barça = her
k ü ç = güç
agu = ağı, zehir
tükel =
sıralarda, 1068-1069'da, kendini vaktinden önce y a ş l a n m ı ş , h a s t a m i z a ç bir kişi ola
kişen = bağ, köstek
tükel kılmak =
rak buluyoruz. K i t a b ı n d a v e r d i ğ i ö ğ ü t l e r d e sık sık "az yemek" ten söz a ç t ı ğ ı n a ve
külünmek = eli ayağı zayıf olmak
birmek — vermek
"boğazdan hem can girer hem h a s t a l ı k " d e d i ğ i n e göre, Y u s u f ' u n mide h a s t a l ı ğ ı
inanmak = adım atmak
ök/ög — akıl
adak — ayak
kılguka — kılmağa
çektiği sezilebilir. Doktorlardan da y a k ı n m a k t a d ı r Yusuf. O y ı l l a r d a y a ş ı ancak 50' yi bulmuş
olduğu halde, o kendini çok y a ş l a n m ı ş d u y m a k t a d ı r . "Otuzun t o p l a d ı
yaratmak
sayısız
tünermek = körügli =
şimdi yay gibi o l m u ş u m " diye d ü ş ü n m e k t e ve y a k ı n m a s ı n ı ş ö y l e devam ettirmek
karak =
tedir:
munsuz =
tamamlamak
kadın ~ k a y ı n (ağacı)
kararmak
yarumak — parlamak
ğını clü geri aldı, altmış elini değdirirse ne y a p a c a ğ ı m ? " , " g e n ç l i ğ i m d e ok gibi i d i m ,
tamam
teg = gibi bod =
görür
ya ~
gözbebeği
boy yay
törjitmek = eğmek, eğrilmek, b ü k ü l m e k .
dertsiz
İdi = sahip, Tanrı
Otuz yığmışın
yandru
aldı elig; negü kılgay
altmış
tegürse
elig?
Balasagun'lu Y u s u f Kutadgu
Bilig'i
Balasagun da
yazmağa
başladı,
1068
Otuzun yığdığını geri aldı elli; ne y a p a c a ğ ı m a l t m ı ş d e ğ d i r i r s e elini?
y ı l ı n d a memleketinden aynlarak D o ğ u K a r a h a n l ı devletinin merkezi olan K a ş g a r ' a
Negü kıldım
gitti. Orada d a bir b u ç u k y ı l ç a l ı ş t ı k t a n sonra, 1069 (Hicrî 462) y ı l ı n d a bunu ta
erki elig men sana; nelük türdün
emdi bu öçke
maya?
Ne y a p t ı m sanki elli ben sana; n i ç i n b a ğ l a d ı n ş i m d i b u ö c ü b a n a ? Tatıg erdi barça yiğitlik
işim;
agu kıldı emdi marja yir
B u ğ r a K a r a H a n E b u A l i Hasan'a ( h ü k . 1056-1103) sundu. H a k a n y a z ı y ı b e ğ e n d i ,
aşını.
ö d ü l olarak da Balasagun'lu Y u s u f a has hâcib ("mabeyinci", sonraki yazarlara göre
Zevk i d i her gençlik i ş i m ; zehir etti ş i m d i bana y e d i ğ i m aşı. Kişensiz
külündi
manumaz adak; tünerdi
yarumaz
körügli
ulug has hâcib,
karak.
ren göz mengü tutçı tirig; ölümke törüttüy
bu sansız
y a n i "baş mabeyinci", F r . grand chambellan, A l m . Oberhofmar¬
schall) a d ı n ı verdi. A r a p ç a olan bu s a n ı n T ü r k ç e s i tayan « ' d u r .
K ö s t e k s i z zayıfladı, a d ı m atamaz oldu a y a k ; k a r a r d ı , parlamaz oldu gö Ay munsuz îdim
mamlayarak, g ü n ü n h ü k ü m d a r ı olan, S ü l e y m a n Arslan H a n ' ı n oğlu H a k a n T a v g a ç
bebeği.
lirig.
E y dertsiz T a n r ı m , ebedî, d a i m î diri; ö l ü m e t ü r e t t i n b u s a y ı s ı z dirileri.
Balasagun'lu Yusufun, çağdaşı olan ve o y ı l l a r d a K a ş g a r ' d a y a ş a m a k t a oldu ğu akla gelen Kitabü
Divanı
lûgatih-Türk
(1072-1074)
yazarı,
hakan
Mahmut'u t a n ı m ı ş o l d u ğ u n u g ö s t e r i r bir belge yoktur. Ne Kutadgu Kitabü
Divanı
lûgati't-Türk'te
ailesinden
Bi/ig'de ne de
Y u s u f ' l a Mahmut'un birbirinin y a p ı t ı n ı
görmüş
24
25
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
A. D Î L Â Ç A R
o l d u k l a r ı m t a n ı t l a y a n bir bilgiye r a s t l a n a m a m a k t a d ı r ; b a ş k a kitaplarda da aranan
adlı y a p ı t ı n d a b ü t ü n insanlık i ç i n ö r n e k olacak ideal bir toplum d ü z e n i n i n , bir
t a n ı t ı b u l a m ı y o r u z . K a ş g a r l ı Mahmut da Balasagun'lu Y u s u f gibi ansiklopedisi bir
"devlet"in esaslarını a ç ı k l a m ı ş t ı r . K u r a m d a var olan bu devlet, adalet ve erdem
bilgindi. B u tipte bir sözlük olan Kitabii
üzerine k u r u l m u ş olup, toplumsal, sosyalist ilkelere d a y a n m a k t a d ı r . B u ilkelerin en
Divanı
lûgati't-Türk,
dil, lehçe bilgisi,
edebiyat, etnografya, folklor, tarih, coğrafya, mitoloji a l a n ı n d a n toplanan bilgi
ö n e m l i s i olan ö ğ r e t i m i n b a ş r o l d e
ile doludur. Türkçeci olduğu kadar T ü r k ç ü de i d i o. K i t a b ı n ı n i l k s a t ı r l a r ı n d a şöyle
mesidir. B ö y l e bir devlette bilim a d a m l a r ı n a yer v e r i l d i ğ i halde, mitolojideki taıı-
demektedir: " Y ü c e Tanrı'nın devlet güneşini T ü r k b u r ç l a r ı n d a d o ğ d u r m u ş o l d u ğ u n u
r d a r ı n ve k a h r a m a n l a r ı n ve b u n l a r ı y a p ı t l a r ı n a konu yapan şairlerin yeri yoktur.
ve onların mülkleri üzerinde göklerin b ü t ü n dairlerini d ö n d ü r m ü ş
Homeros da mitolojik k o n u l a r ı y l e gençlere şaşırtıcı ve y a n l ı ş fikirler aşıladığı ve
bulunduğunu
gördüm. Tanrı onlara T ü r k adını verdi ve onları y e r y ü z ü n e ilbay k d d ı . Z a m a n ı m ı zın H a k a n l a r ı m onlardan çıkardı; d ü n y a milletlerinin idare y u l a r ı n ı o n l a r ı n ellerine verdi... Derdini dinletebilmek ve Türklerin g ö n l ü n ü almak için o n l a r ı n dilleriyle ko n u ş m a k t a n başka yol yoktur" (Besim Atalay çevirisi, cilt I , s. 3-4). 1072'de Kitabi! Divanı
lûgati't-Türk'ü
y a z m a ğ a b a ş l a y a n ve onu 1074'te bitirip B a ğ d a t ' t a A b b a s î
halifesi E b u l K a s ı m Abdullah'a sunan K a ş g a r l ı
Mahmut'un, Balasagunlu
Yusuf
1068'de ICaşgar'a vardığı zaman B a ğ d a t ' t a b u l u n m u ş olabilme olasdığı akla gele
b u l u n m a s ı ve her ş e y i n ö ğ r e t i m ve bilgi ile ölçül
a h l â k l a r ı n ı b o z d u ğ u için, ideal devletin y ö n e t i m i n d e a ç ı k t a b ı r a k ı l m ı ş t ı r . Eflatun'un Kanunlar
ya da Yasama Bilgisi
adlı y a p ı t ı n d a , ideal devlet, gerçeğe
daha y a k l a ş t ı r d m ı ş b u l u n m a k t a d ı r . B i r önceki y a p ı t ı n d a , y a n i Devlethe,
şairlere,
aile h a y a t ı n a ve kişisel m ü l k i y e t e yer v e r m e d i ğ i halde, E f l a t u n , bu y a p ı t ı n d a , de netleme ve sansür edilme k o ş u l u y l e , şairlere de, aile h a y a t ı n a da, kişisel m ü l k i y e t e de yer
vermiştir.
Eflatun'da a h l â k şu ilkelere bağlı olarak belirmektedir: İ y i y i aramak insanlar
bilir.
da bulunan d o ğ a l bir güçtür. E r d e m , bilgidir ve bilgiden d o ğ a r . İ n s a n i y i h u y l u ola Kutadgu
Biliğ'i
Türk hakanına sunduğu
zaman Balasagun'lu Y u s u f sağlığı
sarsılmış, gözü zayıflamış, i h t i y a r l ı k t a n ve d e r m a n s ı z l ı k t a n y a k m a n , 50'sini h e n ü z
rak y a r a t d m ı ş t ı r , kusurlu d a v r a n ı ş l a r ı istemeyerek yapar. R u h bedenden daha
ö¬
nemlidir. R u h u n başlıca d ö r t erdemi v a r d ı r : bilgelik, adalet, pek g ö z l ü l ü k ve ılım
geçmiş bir a d a m d ı . Ondan sonra fazla y a ş a y a m a m ı ş olsa gerek. H a k a n H a s a n B u ğ r a
lılık. K ı v a n ç , k ı v a n ç olarak ne i y i ne de k ö t ü d ü r . İ n s a n , t a b i a t ı n c a , sosyal bir can
H a n 1103 ydma kadar tahtta b u l u n d u ğ u n a göre, Balasagun'lu Y u s u f onun zama
l ı d ı r . B i r t o p l u l u ğ u n içine düşebileceği en ağır h a s t a l ı k , akıl karışıklığı ve her işin
n ı n d a ö l m ü ş t ü r denebilir. K a ş g a r ' d a mı, yoksa memleketi olan Balasagun'da m ı
ü s t ü n d e b u l u n m a s ı gereken a m a c ı n b u l u n m a m a s ı d ı r . Ö n e m l i toplum s o r u n l a r ı , bilgi,
g ö m ü l ü olduğu belli değildir. Her i k i şehir de
1130'da, M ü s l ü m a n olmayan K a r a
- H ı t a y ' I ı l a r m eline geçmişti.
yetenek ve beceriye
dayanılarak
elde edilmelidir. U s , i n s a n ı n en y ü k s e k doğal
yetişidir. Aristo'ya gelince, siyaset a l a n ı n d a "Politika" (Politika)
6. Balasagun'lu Yusuf'un felsefe, y ö n e t i m , siyaset a l a n ı n d a k i
kaynakları
Kutadgu Bilig, esas b a k ı m ı n d a n bir "siyasetname" ( y ö n e t i m k u r a m ı
yazısı)
bir "pendname" (öğüt yazısı), bir ü t o p y a , a y n ı zamanda T ü r k l e r i n belli b a ş l ı ilk İslâmî y a p ı t ı olduğuna göre, onun k a y n a k l a r ı n ı ilk b ü y ü k M ü s l ü m a n
filozoflarda
ve onlara fikir ve görüş a k t a r m ı ş olan B a t ı l ı d ü ş ü n ü r l e r d e , y a n i Eflatun'la Aris to'da aramak gerekir.
(Politeiai)
ve "Ana Y a s a l a r "
a d l ı i k i y a p ı t ı v a r d ı r . Ü ç b ö l ü m l ü "Politika"da, önce bir ideal devletin
k u r a m ı a n l a t ı l d ı k t a n sonra, h ü k ü m e t i n şekli ve usulleri h a k k ı n d a pratik fikirler ile r i s ü r ü l m ü ş t ü r . Son b ö l ü m d e ise ideal devletin ç ö z ü m l e n m e s i n e girişilmişse de, bu deneme y a r ı d a k a l m ı ş t ı r . Aristo b u alanda Eflatun'un etkisi a l t ı n d a k a l m ı ş s a da, y ö n t e m b a k ı m ı n d a n ondan a y r ı l m ı ş ve siyaset, toplumbilim a l a n ı n d a biyoloji in celemelerinde k u l l a n d ı ğ ı y ö n e t e m e b a ş v u r m u ş t u r . Aristo'ya göre d o ğ a bir erektir ve d o ğ a a d ı n ı v e r e b i l d i ğ i m i z ş e y , e ş y a n ı n iyice geliştiği zaman aldığı haldir. B u ba
sıralarında
k ı m d a n Aristo'da devlet, "erek" (telos) ve "evrim" ( a n a p t y s s ö , ekselissö) k a v r a m
Basra ile B a ğ d a t ' t a ) , t u t a r l ı bir sistem k u r a m a m ı ş ve onun E f l a t u n ' l a Aristo'nun
İslâm felsefesinin babası saydan Kûfe'li E l - K i n d î (çalışması 850
l a r ı n a d a y a n ı r . Devlet doğal bir oluş olup i y i bir y a ş a m için k u r u l m u ş t u r . Devlet
görüşlerini İslâmlıkla b a ğ d a ş t ı r m a deneyi ehli-sünnet M ü s l ü m a n filozoflarmca k a
lerin gerçek h ü k ü m d a r ı yasalar o l d u ğ u gibi, h ü k ü m e t l e r de y a s a l a r ı n h i z m e t ç i l e r i
bul edilmemiştir. B u başarısızlıktan sonra, a y n ı konuyu Farab T ü r k l e r i n d e n b ü y ü k
dir. Y u r t l a r ı n ı keyfe bağlı olarak y ö n e t e n k ı y ı c ı (tyran) h ü k ü m d a r l a r l a , y a s a y a
filozof F a r a b î (870 ?-950) ele almış, istenilen bireşimi t a m bir b a ş a r ı ile y a p m ı ş ve
b a ğ l ı olarak y ö n e t e n h ü k ü m d a r l a r a r a s ı n d a fark v a r d ı r . H a l k , toplu olarak y a r g ı
onu, B r ı n a r a ' m n Ersene k ö y ü n d e d o ğ m u ş olan ikinci b ü y ü k T ü r k filozofu î b n i Sina'
lamak, kendi h ü k ü m d a r l a r ı n ı s e ç m e k , o n l a r ı sorguya ç e k m e k gibi d o ğ a l haklara
y a (980-1037) a k t a r m ı ş t ı r .
sahiptir.
F a r a b î ' n i n k a y n a k l a r ı olan Eflatun'la Aristo, gerek a h l â k gerek siyaset a l a n ı n d a
B a t ı n ı n , y a n i Eflatun'la Aristo'nun b u fikir ve ilkelerini F a r a b î ele almış ve
meydana getirdikleri y a p ı t l a r ve orada açıkladıkları ana fikirler ş u n l a r d ı r : B u alan
M ü s l ü m a n bir filozof olarak İ s l â m ı n g ö r ü ş l e r i y l e b a ğ d a ş t ı r m a ğ a çalışmıştır.
da Eflatun'un i k i b a ş y a p ı t ı v a r d ı r : "Devlet" (Politeia) ile " K a n u n l a r y a d a Y a s a m a
nin b u alanda meydana getirdiği b a ş l ı c a y a p ı t l a r
şunlardır:
B i l i m i " (Nomoi e peri
l ı n a n l a m ı ) , Risale fi ârâ-i
(Erdemler ü l k e s i
nomothesias). Ü l k ü c ü l ü ğ ü n b a b a s ı olan E f l a t u n , "Devlet"
ehlVl-medinetı'l
fazıla
Ma'ani-Ü'l-akl
Farabî' (Ak
h a k k ı n d a ri-
KTJTADGU BİLİG İNCELEMESİ
A. DÎLÂÇAR
26
ve Aristatalis
(İki
bilgenin, ilâhî Eflatun'la Aristo'nun o y l a r ı m d e n e ş t i r e r e k b i r l e ş t i r e n kitap),
sale), Kitabü'l
Es-si-
yasetü'l-medeniyye
cem beyne rayeyiı'l
hakimeyn
îflatunü'l
ilâhî
(Devlet siyaseti h a k k ı n d a ) .
İ b n i Sina da
Kitabiıs-siyase
(Peri
psykhës)
de
açıklan
dığı gibi, insanın tutulur, görülür v ü c u d u n u t ü m l ü ğ e e r i ş t i r e n ruh'tur (Aristo'da: entelekheia). Daha doğrusu anlak'm (intellect) i k i y ü z ü (aspet) v a r d ı r : biri akıl, öbü
adlı
kitaplarında,
(siyâset=
idare, seyislik etme). Y a r a t a n ile y a r a t ı k a r a s ı n d a k i b a ğ ı n t ı y ı a y n ı yolda mış, sâni '(yapan, Tanrı) ile masnû'
Farabî'nun us (akd) k u r a m ı n d a , a d ı akl olduğu halde, a k ı l demekle ruh, nefs anlaşılmaktadır, çünkü Aristo'nun Kitabü'n-nefs'mde
tüH-medeniyye,
27
sâyis
( y a p ı l m ı ş ) , mâlik
(sahip) ile memlûk
atını açıkla
(kul), ve
(idare eden) ile messûs (idare edilen) a r a s ı n d a k i f a r k ı g ö s t e r m i ş , devlet b a ş k a
nının ulusa, ulusun da b a ş k a n a olan b o r ç l a r ı n ı b e l i r t m i ş , valilerle b ü y ü k l e r i n y ö netim k o ş u l l a r ı n ı , t u t u m l a r ı n ı ve e ğ i t i m i n ö n e m i n i açıkça a n l a t m ı ş t ı r . İ b n i S i n a ' n ı n felsefesi, siyasetten b a ş k a , din, a h l â k , sudur, vahiy k a v r a m l a r ı
r ü m/j. Aristo'nun bu y a p ı t ı n ı derince incelemiş olan F a r a b î ' n i n " M a ' a n i ü ' l - a k l " -
a l a n ı n d a da, Y u n a n filozoflarının ve
mda us'un türleri şöyle sınıflandırılmıştır: 1. K ı l g ı s a l (amelî) us; 2. kuramsal (na
i n a n ç l a r ı y l e b a ğ d a ş m a k t a d ı r . İ b n i Sina din a l a n ı n d a i m a n ı aklın y a n ı n d a onun ta
F a r a b î ' n i n fikirlerine
u y m a k t a ve
İslâmm
zarî) us ya da bilimsel us: iki a l t - b ö l ü m ü v a r d ı r : a. var s a y ı l ı (bilkuvve, m ü m k ü n )
m a m l a y ı c ı s ı ve kemali olarak kabul eder; bunlar birbiriyle b a ğ d a ş a m a y a n i k i a y r ı
us, b. var oluşlu (bilfiil) us; 3. asığlandmış (müstefâd) us; 4. etkin (faal) us.
k a v r a m değildir. A h l â k konusunda İ b n i Sina " t a n r ı s a l a h l â k " ı ( Y u n . theodikia
Eflatun'un "devlet" inde olduğu gibi, F a r a b î "devlet" inde de, insanlar
doğal
bir gerekirlik duygusuyle bir yere birikerek, kendilerinden ü s t ü n s a y d ı k l a r ı bir kişi nin b u y r u ğ u altına girmiş ve bir "devlet" k u r m u ş l a r d ı r . " H ü k ü m d a r " denilen
bu
kişi i y i ya da k ö t ü olabilirse de, filozofun k u r a m ı n d a k i devletin b a ş ı n d a bir filozof bulunduğu için h ü k ü m d a r k ö t ü olamaz. F a r a b î ' n i n "deufet"indeki
hükümdar
da
i y i olup insanlığın b ü t ü n erdemlerini ve olumlu felsefesini kendi ö z ü n d e t o p l a m ı ş t ı r . Farabî bir Müslümandı, T a n r ı ' d a n b a ş k a , Peygambere de i n a n ı y o r d u . B u kav
T a n r ı adaleti) "insanlık a h l â k ı " n d a n a y ı r ı r . B i r i n c i alanda, İ s l â m d a
=
"hayrihi ve
şerrihi min Allah ta ala" ( = i y i l i k ve k ö t ü l ü k y ü c e T a n r ı ' d a n d ı r ) i a n a n c ı v a r s a da ve c
İ b n i Sina, E f l a t u n ' a dayanarak, kaderin mutlak bir y a r a s ı o l d u ğ u n a ve her ş e y ne için y a r a t ı l m ı ş s a onu y a p a c a ğ ı n a , her ş e y i n o l a c a ğ ı n a v a r a c a ğ ı n a , bazı k ö t ü l ü k l e r i n kulun istemine bağlı olmayarak T a n r ı ' d a n (irade-i k ü l l i y e ' d e n ) geldiğine i n a n ı y o r s a da, kula ve onun işlediği g ü n a h ı y a l n ı z ve y a l n ı z kadere b ı r a k m a z . İ b n i Sina'ya göre, insandan (irade-i cüziye'den) ü ç t ü r l ü k ö t ü l ü k ç ı k a b i l i r : 1. İlgisizlikten ve eksiklik ten, 2. A c ı , tasa ve iç s ı k ı n t ı s ı n d a n , 3. A h l â k b o z u k l u ğ u n d a n . A s ü günah s a y ı l a n ı bu
r a m l a r ı da Eflatun-Aristo felsefesiyle b a ğ d a ş t ı r a r a k k e n d i "devlet" ine mal edebil
dur ve k u l bundan sorumludur, ceza g ö r e c e k t i r . A n c a k , v â c i b ü ' l - v ü c u d ' u n ( = z o r u n -
di. Eflatun'un aşkın (müteal, transcendant) bir "idea"sı
lu v a r l ı k ) , y a r a t ı k l a r ı ü z e r i n d e t ü k e n m e z inayeti v a r d ı r .
vardı. Yeni-Eflatunculuk
(Néoplatonisme) I I I . y ü z y ı l d a bunu aşkın ve d e n e y ü s t ü ( m ü t e a l î , transcendantal) yüksekliklerden "feyz" ve "sudur" (émanation) yoluyle ve gizemli bir şekilde y e r y ü züne indirdi. Plötinos'un bu felsefesine göre, evrende, egemen olan bir neden
(illet,
cause), bir ilke (mebde, principe), aşkın bir bir y a da birlik (vahdet, u n i t é ) v a r d ı r . Her şey bundan "feyz" yoluyle çıkar: B ü y ü k neden y a d a ilkeden t a n r ı s a l us (akıl, (raison), bundan d ü n y a ruhu, bundan d a daha aşağı bir d ü z e y d e bulunan birey r u h ları ve nesnel eşya. S a m î dinlerde (Musevîlik, İslâmlık) T a n r ı ile k u l a r a s ı n d a bir u ç u r u m b u l u n m u ş , fakat A r î ırkların mitolojisinde insan, titanlar ve y a r ı - t a n r ı l a r yoluyle tanrdardan türemiştir. Yeni-Eflatunculuk bu i k i sistemi "feyz"
yoluyle
bağdaştırmış, İslâmlık "feyz" i "peygamber" k a v r a m ı ile k a r ş ı l a m ı ş t ı r . F a r a b î ' y e
Sokrat'la Eflatun'dan esinlenen İ b n i Sina, erdem konusunda, b u n l a r ı ruhta bulunan güçlerle k a r ş ı l a ş t ı r ı r : ö r n e ğ i n , öfke bir r u h g ü c ü , fakat y i ğ i t l i k birer dem dir; yine cinsel istek bir r u h gücü, cinsel a h l â k ise bir erdem s a y ı l ı r ; aklın a y ı r d etme y e t e n e ğ i bir r u h g ü c ü d ü r , hikmet ise bir erdemdir. R u h güçleri bir araya gelerek bir denge kurarlarsa, erdem olarak bunun karşılığı adalettir. Aristo'da olduğu gibi, İbni Sina'da da erdem tek bir kılışa bağlı o l m a y ı p , a l ı ş k a n l ı ğ a , genel tutuma, h u y a da y a n ı r . Sokrat'ta olduğu gibi, İ b n i Sina'da da a h l â k ı n ereği kut'tur (saadet, Y u n . eudaimonia).
G e r ç e k k u t da, İ b n i S i n a ' n ı n tasavvufa dayanan k a n ı ş ı n a g ö r e , insan
aklının "akl-ı evvel" e b i t i ş m e s i y l e (ittisal'iyle) elde edilir.
göre, "nebi" (peygamber, y a l a v a ç ) b ö y l e bir v a r l ı k olup, vahy ( r é v é l a t i o n ) ve ilham
Sudur ve vahiy konusunda İ b n i S i n a ' n ı n k a n ı ş l a r ı ş ö y l e d i r : Sudur bir çeşit
(inspiration) onu T a n n ' y a bağlamıştır. Y i n e F a r a b î ' y e g ö r e , "devlet" i n b a ş ı olan
yaratma, kendi özüne zorunlu olmayan bir ş e y i kendisinden a y ı r ı p ona bir v a r l ı k
h ü k ü m d a r , sanki "yalavaçlık hırkasını" (hırka-i n ü b ü v v e t ) g i y m i ş olan bir b a ş k a n
vermektir.Bu sudur y a d a "feyezan" (emanation) t ü r l ü a ş a m a ve evrelerden geçmiş
olarak ulusunu güden bir ü s t ü n kişidir. Ulus b ü t ü n u m u t l a r ı n ı ona b a ğ l a y a r a k y ü
ve b ö y l e c e İ l k Neden kendinde b i r i k m i ş olan i y i l i ğ i n y e r y ü z ü n e inerek t ü r l ü kişi ve
r ü m e k t e , b a ş k a n ile ulus çözülmez bir birlik, birleşik bir r u h olarak y a ş a m a k t a d ı r .
nesnelerde belirip y a ş a m a s ı n ı , y a y d m a s m ı s a ğ l a m ı ş t ı r . V a h i y , g e r ç e k t e , Cebrail ile
F a r a b î ' y e g ö r e , i i h l â k ancak d i n i L i r t o p l u l u k .meydana g e l i r m i ş olan
bir
devlette olgunluğa erişir. Bilgisiz ve k ö t ü bir devlette halk yer, içer, çocuk d o ğ u rur, ama daima hayvan gibi y a ş a r . Eğer devlet b a ş k a n ı bilgin, i y i , â d i l , merhametli
k o n u ş m a ^ - i i i ı u r i a u ^ m a s . V a h y i k a L u i oden k u l , önce, iıcümiaenuıiş üstün bir akıl olarak, kutsal bir güç ( k u v v e t ü ' l - k u d s i y e ) e d i n m i ş , sonra bu ü s t ü n aklın kendisine v e r d i ğ i sezgi ile v a h y i a n l a y a b i l m i ş t i r .
ve sözünde duran bir kişi ise, halka d o ğ r u yolu gösterir, onu her b a k ı m d a n y ü k s e l
Eflatun'la Aristo'da g ö r d ü ğ ü m ü z gibi, F a r a b î ' d e ve İ b n i Sina'da da bilgi çok
tir. Bunu yapabilmek için de kendinde 12 erdem t o p l a m ı ş o l m a s ı gerekir. Kendine
ö n e m l i bir yer t u t m a k t a d ı r . B u n l a r a göre, insan ahirette nasibini, y e r y ü z ü n d e k a
iki y a da üç, gerekirse daha çok y a r d ı m c ı alabilir. B u n a u y a r a k , F a r a b î
zandığı bilgiye göre alacak, ahirette bilgiye g ö r e yer verilecektir. B u , Eflatun'da ğe-
Es-siyase-
28
A. D İ L A Ç A R
şeklidir. İlerde göreceğimiz gibi, Kutadgu
Bilig'de
çok, hem de pek çok ö n e m l i bir
yer tutan bilgi görüşü, E f l a t u n ve Aristo'dan sonra I s l â m d a da ö n s ı r a y a alınmış olan bir konudur, l s l â m a göre, bilgi toplamak ve ö ğ r e n m e k her M ü s l ü m a n m farzı dır. 1615'te B o t a n c ı z a d e Y a h y a Efendi'nin Tarih-i
saf tuhfetü'l-ahbab
(Saf
tarih,
ahbaplara a r m a ğ a n ) adh k i t a b ı n d a d e n d i ğ i gibi, "bilimle ilgili b u T a n r ı y a s a s ı bi reylerin başı olanlar için çok daha kesindir. B i l i m p a d i ş a h l ı k t a n ü s t ü n d ü r . B ü t ü n beylerin, h a k a n l a r ı n , senin b u y r u ğ u n a girmelerini istersen, bilim ve k ü l t ü r yolunu seç, bu yolda çaba göster (Necdet S a k a o ğ l u ç e v i r i s i , 1969). Ve g ü n ü m ü z d e de y ü c e A t a t ü r k ' ü n şu ö z d e y i ş i a y n ı d ü ş ü n c e n i n , inanışın ve ö ğ ü t ü n t e k r a r l a n ı p d o ğ r u l a n m a s ı d ı r : "Hayatta en h a k i k î m ü r ş i t Bilig'ini
ilimdir." Balasagunlu
Yusuf
da
Kutadgu
bu temel üzerine o t u r t m u ş t u r .
klasik bilgileri değil, I s l â m d a n önceki T ü r k d ü n y a s ı n ı ve k ü l t ü r ü n ü de i y i biliyordu. A r a p ç a y ı "tazi tili", F a r s ç a y ı da "tejik t i l i " olarak t a n ı m ı ş , Musa, İ s a ve İ s k e n d e r h i k â y e ve m e n k ı b e l e r i n i n de y a b a n c ı s ı k a l m a m ı ş t ı . B u adlar ve bunlarla ilgili bilgi Bilig'de geçiyor, Şahname'deki
kahraman tiplerine de
î y i ve k ö t ü insan konusunu a n l a t ı r k e n Balasagun'lu Y u s u f
orada
rastlarız,
Şa/ıraame'den
aktara
rak "Feridun ö v ü l d ü , D a h h a k s ö v ü l d ü " demektedir. B a ş k a bir yerde, akd konusun da da " N û ş i n - R e v a n a k ı l gözü ile d ü n y a y ı a y d ı n l a t t ı " k a y d ı g e ç m e k t e d i r . me'nin T ü r k l e r l e ilgili bir p a r ç a s ı olarak, Balasagun'lu Y u s u f ,
Şahna-
İranhlarm Afrâsi-
y â b dedikleri Tona A l p - E r T ü r k k a h r a m a n ı n ı a n l a t m a k t a d ı r . İ y i bir insan olarak tanman, i y i ad b ı r a k a n ve kitaplara geçen b ü y ü k T ü r k begi ö r n e ğ i olarak Bilig'de
teyri
basmasar asra yir telinmeser Türk budun ilinin törünin
Bu üstünlüklerinden
Kutadgu
gelenek, y a s a " a n l a m m a d ı r l a r . Balasagun'lu Y u s u f da T ü r k l e r i n bu geleneğine uya rak Kutadgu Bilig'ini Kutadgu Bilig
onu k i m t a n ı y a b i l e c e k t i ? diye s o r u l m a k t a d ı r . B i l i n d i ğ i gibi, F e r i d u n ülkesini b ö l e
°ğ (=
Türk'te
a y n ı zamanda, b a ş t a n
sözi (yaşlı insan, ata sözü) y a da öglüg
v a s
Y i n e Torja A l p - E r a d ı ile ilgili olarak, V I I I . y ü z y d d a
) töreni yapmışlardır
(Torja T i ğ i n
aynen v e r i l m i ş t i r ) . Divanü
lûgati't-Türk'e
y o ğ u k i Kitabü g ö r e , tona
sözi
(akıllı kişi
sözü) y a da ukuşlug
körki yüz ol, bu yüz körki
Divan-ı sözü
Biiig'i
İ n s a n ı n süsü y ü z d ü r , y ü z ü n süsü de göz. E n eski ç a ğ l a r d a n beri b ü t ü n T ü r k d ü n y a s m d a sevilmiş ve y a y d m ı ş olan b u atasözü, çok kere e ş y a üzerine de y a z d ı r d ı . O n a , b u topraklarda y a p ı l a n kazdardan ç ı k a n eski k ü p l e r , kaplar üzerinde de r a s t l a n m ı ş t ı r . K i t a p t a geçen öbür a t a s ö z l e r i n d e n ş u n l a r da ö r n e k olarak burada anılabilir: Uruglug
kişi
ölse urgı
kalır
Soylu biri ölse dahi soyu k a l ı r . Ukuşsuz
biligsiz bedütmez özüg
A k d s ı z ve bilgisiz kimse kendini y ü k s e l t e m e z . Ukuşlug
kişike
işi tap
ukuş
Akıllı bir kimseye aklı t a m olan bir eştir. Küvenme
Lûgatît
kıvı
inanma
"bebür" (Fr.
yazarken eski
köz.
kutka kutlug kişi
özün kutka atlıg
kişi
E y k u t a k a v u ş m u ş olan kimse, geçici kuta g ü v e n m e , E y ü n k a z a n m ı ş olan kimse, k u t a inanma.
ulum
tutmagınca
edgü
evürmez
kılık, yorık
T ü r k geleneklerine sıkı sıkı bağlı k a l m ı ş t ı r . T ü r k l e r ö t e d e n beri, y a p t ı k l a r ı alanlarla
E ğ e r iyilik a n a n ı n ak s ü t ü ile i n s a n ı n özüne girerse,
ele geçirdikleri ü l k e l e r d e y ö n e t i m k u r m a k ve y a s a d ü z e n l e m e k l e
O, ö l ü n c e y e kadar yolunu ş a ş ı r m a z .
tanınmışlardı.
H u k u k f a k ü l t e l e r i m i z T ü r k l e r i n bu n i t e l i ğ i ile ö v ü n e b i l i r . K ö k - T ü r k l e r i n 732 y ı l ı n da diktikleri y a z ı t a n ı t l a r ı n d a sık sık şöyle denmektedir: ilig tutıp törüğ itmiş, y a da tutabirmiş
iti birmiş,
sözi
A k l ı n süsü dildir, dilin s ü s ü s ö z ,
Örün süt bile kirşe
ilin törüsin
ata Avıçga
Ukuş körki til ol, bu til körki söz, Kişi
" y i ğ i t , cesur, k a h r a m a n " anlamma k u l l a n d m ı ş t ı r .
Baiasaguoitt Y usai yasa ve y ö n e t i m a l a n ı n d a Kutadgu
Türk budunın
kalma T ü r k
sözi.
l é o p a r d ) denen h a y v a n ı n a d ı olup kahramanlara ad olarak verilirdi. A y r ı c a tona alp sözü de Kutadgu Bilig'de
b a ş a , eski ç a ğ l a r d a n
(anlayışlı kişi sözü) y a da karı sözi (yaşlı insan, ihtiyar s ö z ü ) ; 2. Biliglig sözi (bilge
K ö k - T ü r k l e r , 714 y ı l ı n d a B e ş b a h k ' t a i d a m edilen kahraman Torja Tiğin için her y d v
bir t ö r ü ve y a s a k i t a b ı olarak y a z m ı ş t ı r .
sözleri ve bilge sözleri ile y u ğ r u l m u ş t u r . B u sözleri şu ü ç sınıfa a y ı r a b i l i r i z : 1.
d o l a y ı Torja A l p - E r kitaplara geçmiş o l m a s a y d ı
rek, oğulları Tur'la î r ' e b ı r a k m ı ş , T u r a n k a ğ a n ı Torja A l p - E r , İ r a n l ı M i n u ç i h r ' i n oğlu Nüzer'i ö l d ü r m ü ş t ü r .
y a n i "yu
zabilir?" B u r a d a tuta birmek " y ö n e t m e k " , iti birmek " d ü z e n l e m e k " , törü de " t ü r e ,
Torja A l p - E r g ö s t e r i l m e k t e d i r : bilgi ve erdem sahibi, a n l a y ı ş l ı ve seçkin
bir y i ğ i t .
kem artatı?,
k a r ı d a gök çökmezse, aşağıda yer delinmezse, T ü r k ulusu, yurdunu, t ö r e n i k i m bo
Y a p ı t t a geçen en ü n l ü a t a s ö z ü ş u d u r :
dünyası
Balasagun'lu Y u s u f y a l n ı z Arap ve İ r a n d i l ve k ü l t ü r l e r i n i , h a t t â B a t ı d a k i
Kutadgu
" T ü r k ulusunun yurdunu, t ö r e s i n i y ö n e t m i ş , d ü z e n l e m i ş " ; b a ş k a bir yerde de üze
s ö z ü ) ; 3. Şair
7. Balasagun'lu Yusuf ve eski T ü r k
29
K U T A D G U B İ L i G İNCELEMESİ
çen "us insanın en y ü k s e k d o ğ a l y e t e n e ğ i d i r " sözün k d g ı s a l (pratik) a h l â k a ç e v r i l m i ş
y a n i "yurdu y ö n e t i p d ü z e n l e m i ş " ,
Bu edgü kılu tur ay edgü kişi, Karımaz
bolur edgü merjgü
yaşı
İ y i l i k y a p m a k t a devam et ey i y i k i ş i , İ y i l i k kocamaz, onun ö m r ü e b e d î d i r .
30
31
K U T A D G U BÎLÎG İNCELEMESİ
A. D Î L A Ç A R
Kayu
SÖZLÜK
ive
işler
ökünçlüg
bolur
t
ukuş = anlayış, akıl
l a v ı = geçici, kısa
kork — görk, güzellik, süs
kutlug — kuta, saadete ermiş
H a n g i i ş t e acele edilirse, iş uzar ve gecikir,
til = dil
atUg = adlı, ü n sahibi
Acele ile y a p ı l a n işler p i ş m a n l ı k l a
köz = göz
örün = açık renk, ak
uruk = soy
bile — ile, birlikte
uruklug = soylu
kılık = huy, gidiş
bedütmek = büyültmek,
yükseltmek
süren
işke ivşe uzar kiç kalur
kalmış
SÖZLÜK
evürmek = evirmek, çevirmek
ukuşlug = anlayışlı, akıllı
yonk/yorıg = y ü r ü m e , gidiş, yol
Bayat =
iş/eş — eş
kanmak = kocamak,
bedümek =
küvenmek — güvenmek
bolmak = olmak
merjgü = bengi, ebedî
tap — elverir, yeter
yaşlanmak
TUekin
birle bedür ol kişi,
bulur künde itlür işi
T a n r ı fazlı ile b ü y ü r insan, Dileğine k a v u ş u r , günden güne d ü z e l i r işi. Kişi
ögrenür
Neçe öğrenip
Kişi
öküş,
uksa bolnıaz
ukuş
k ü n — gün.
tuş = eş, denk, benzer bağırsak — iyi, cana yakın
düzelmek
öküş = çok
sevitmek =
tıkmak = anlamak, kavramak
körmek =
sevdirmek görmek
emgek = emek
m ü n — suç, kabahat
ıdmak = göndermek, tevcih etmek
barçm = ipekli kumaş
yurım =
paçavra
töz = esas, cevher, matah
yamıt =
karşılık
kayu = hangi ivmek/evmek = acele etmek
orurja = orununa, yerine
kiç = geç
yalrjuk = insan, kişi
ive/eve — acele ile
F a k a t ne kadar öğrense ve anlasa aklı elde edemez.
kalı = eğer, artık
ökünçlük == pişmanlık
kişilik
kılur
yurnına, Bu kut kayda bolsa boyun bir
ornırja
K a r ş ı l ı k olarak o ona i n s a n l ı k yapar. Kutadgu Bilig'de bilge sözleri i k i sınıfa
Kah
B u k u t nerede ise boyun eğ, u y u ş , Eğer k u t a k a r ş ı gelirsen kaygu ile b o ğ u ş u r s u n .
a y r ı l ı r : 1. A d ı andmayan bilgelerin
Kelir Birür
olarak buraya alınabilir: bolsa yalrjuk
kut tuta bilmese sen barır, ney yiyü
bilmese sen alır.
K u t gelir, onu t u t m a s ı n ı bilmezsen gider,
biligsiz bolur,
övke kelse ukuşsuz
yaraş?
öznese kutka kadgun kür eş.
sözü, 2. sanı verilen T ü r k beglerinden aktardan sözler. Birincilerden ş u n l a r ö r n e k
Buşı
doğru
sevüg = sevgili
tilek = dilek
İnsan birçok ş e y öğrenir, bilgisi artar,
E ğ e r bir kişi bir insan p a r ç a s ı n a e m e ğ i n i geçirirse,
Kah
çm = gerçek,
büyümek
buşmak = canı sıkılmak
emgek ıdsa kişi
Yanutı
bilgi artar
Övke — öfke
Tanrı
itilmek /etilraek =
Bayat fazlı
biter.
Mal verir, yemesini bilmezsen, alır.
kılur
İ n s a n kızarsa bilgisiz duruma d ü ş e r ,
Konilik
Eğer öfke gelirse, o onu a k d s ı z a ç e v i r i r .
D o ğ r u l u k ü z e r i n d e kurulan beylik ulu olur.
Biliglig
sözi çın sevüg can tuşı
Bilge sözü gerçekten sevgili can gibidir. Kişide
bağırsak
öz i§k: özi
İnsanın kendisi, kendi işine b a ş k a s ı n d a n daha y a k ı n d ı r .
Biliglig
öze boldı beglik uh.
Ağış teg bu edgü agumaz
kişi.
Y o k u ş ç ı k m a k gibidir i y i l i k , herkes y o k u ş ç ı k a m a z , Tükel bolsa nimet bulunmaz
yigü,
Tükel bolsa nimet tüker yaş
timiş.
Sevitse kişi kör mün erdem başı
Nimet t a m olursa yiyecek bulunmaz,
B i r insan kendini sevdirirse, kusuru b a ş erdem s a y ı l a b i l i r
Nimet t a m olursa i n s a n ı n y a ş ı t ü k e n i r , d e m i ş .
sözi korse baran
tözî.
Bilginin sözü ipekli k u m a ş a benzer.
Bu bilge sözi ol biligsiz közi. Bilgenin s ö z ü bilgisiz için göz olur.
32
K U T A D G U B İ L t G İNCELEMESİ
A. D l L Â Ç A R
Kayu
başka kirşe
kuğu
Kuğu
teg örül] kılgu köylin
Biliglig
kırtışı,
Köni
kişi.
Kamug
arzularka yetildi
İlig boynı
kılça
elig.
ükekçe
Neçe kılgu
başı.
işler
Neçe kılmagu
B ü t ü n a r z u l a r ı n a eli y e t i ş i r .
bor içse
iş esürse
K d ı n m a s ı gereken Bu
iki çıgaylık
tonını
hazer,
keder.
Rica Bu
B u ikisi insana fakirlik elbisesini giydirir. Apa oğlanı
körse arkış
örüg
bolmaz örügler
İ n s a n oğlunu
yaraşmak,
yaranmak
kadgu = kaygu kadgun = kaygu ile
kirmek = girmek kunş = yüz rengi örün = açık renk, ak könül — gönül kamug = bütün, hep yerilmek = yetişmek elig = el
tükel = tam. yigü/yegü —' yiyecek riikemek — tükenmclc
örüg/öriik
uzaklaşmak
nen = şey, mal, matah
könilik = doğruluk öze == üstünde, üzerinde ağmak = ağmak, yokuş çıkmak teg = gibi
tünek/temek = demek kanı = nerede
Bu
ahun yığıp
SÖZLÜK tirmek/termek — dermek, toplamak
esürmek — sarhoş olmak
nelük — nelik, örneklik, g ö s t e r i aelik
esrük =
ükek = burç
arakı — arası
Kutadgu
Bilig'de
bir nelük
birmedin.
Derleyebildin a l t ı m , yemesini bilmedin, B u altını yığıp b a ş k a s ı n a bir g ö s t e r m e l i k vermedin.
bilgelerin
sözleri bu niteliktedir.
Bunların
r a k burada s ı r a l a n a b i l i r : A . Ötüken begi ( E s k i T ü r k l e r i n kutsal d a ğ ı ve o r m a n ı , K ö k - T ü r k devletinin merkezi. B a t ı b ö l g e s i n d e , Uygur ve K a r a h a n l ı T ü r k l e r i n i n de k u z e y d o ğ u s u n d a idi. O zamanki Türk-Moğol inanışlarına
g ö r e , Y e r ana t a n r ı ç a s ı Ö t ü k e n
E t ü g e n ] ile s ü t n i n e U l u k e n burada o t u r u r l a r d ı ) : Budunka Könül
begi artuk
til köni kılkı
ödrüm
kerek,
ködrüm
kerek.
H a l k i ç i n begin ç o k seçkin o l m a s ı gerek, G ö n l ü , d i l i d ü r ü s t , h u y u n u n d a seçkin o l m a s ı gerek. Biliglig Akı
konak yeri
bilmedir),
adı a n ı l m a y a n
sarhoş
y a n ı b a ş m d a , s a n ı verilerek T ü r k beylerinden a k t a r ı l a n s ö z l e r d e n ş u n l a r ö r n e k ola
budunka
talu,
hem közi tok ne könli
ukuşlug
tolu.
BUgili, a k d l ı , h a l k a d a v r a n ı ş ı seçkin,
turgu = durgu başka = başa
Tire bildin ahun yiyü
kılın,
alın.
B u ikisi a r a s ı n d a k i yolu sen al kendine.
yagumak = yanaşmak, yaklaşmak çıgaylık = fakirlik ton = don, elbise kedmek = giymek apa /aba = aba, ana, baba, abla apa oğlanı =c insan arkış = kervan sanmak = sanmak, saymak sam = san
küreşmek = güreşmek, boğuşmak gitmek,
kanat sen
yolug sen
g ö r ü r s e n onu kervan san,
öznemek = karşı gelmek
barmak = varmak,
birle havfnı iki arakı
kanı.
SÖZLÜK
yaraşmak =- uyuşmak,
nice işler ş a r a p y ü z ü n d e n k a l ı r ,
R i c a ile korkuyu sen kendine kanat k d ,
sanı,
K o n a k yerinde çok kalmak olmaz, ö b ü r konaklar nerde?
kayda — nerede birmek = vermek boyun birmek — boyun eğmek
kalur, kelür.
K ı l m ı n a m a s ı gereken nice işler de s a r h o ş l u k t a n gelir.
Ş a r a p i ç m e , zinaya y a n a ş m a , dikkatli ol,
türgü
süre.
K a ğ a n ı n b o y n u kıl, b a ş ı da b u r ç gibidir.
T a n r ı kime akıl, a n l a y ı ş , bilgi /verirse,
Bor içme, zinaka yaguma
köre,
D o ğ r u , d ü r ü s t kişi bulursa onu gözüne s ü r s ü n .
Gönlü de k u ğ u gibi ak olsun. kimke birse ukuş ög, bilig,
bilgin
bolsa közke
Bilgili bilgi verdi, bilgin g ö r s ü n ,
A r t ı k b a ş a girerse k u ğ u rengi, insan ç a k ş m a l ı , k i
Bayat
bilig virdi çın kişi
33
C ö m e r t , g ö z ü tok, g ö n l ü dolu. Kamug Uvutlug
edgüke bolsa elgi silig
hem kılınçı
uzun, tüzün.
B ü t ü n iyiliklere elini u z a t m a l ı d ı r , Terbiyeli, temiz, edimleri de soylu işi.
[Moğol.
Bu
agzıy
Sözünğ
misali üngür
çıksa
andın
F . Böke
sanı teg,
yuvgusu:
sehar tanı teg.
Köyül
arzulasa yırak
B u ağız misalini bir i n gibi san,
Könül
birle maysa kişi
S ö z ü n oradan ç ı k a r s a o seher esintisi gibi olur.
Tegır arzuka terk yagukluk
edgü — iyi, iyilik uvutlug = terbiyeli,
ukuşlug = anlayışlı, akılh
silig = temiz, silik
talulamak — seçmek
küınç — icraat, iş, edim
talu = seçkin, i y i , m ü m t a z
tüzün = asil, soylu
namuslu
Uç Ordu begi: emgek ıdsa sana
Unuma
belgülüg,
ol emgekni bolma ülüg.
SÖZLÜK üngür = in, mağara
unur = güçlü, kudretli
tan = sabah ve akşam serin esintisi
biliglik = bilgili, bilen
emgek = emek
yaraglıg = yarayan, yakışan
ıdmak = göndermek, salmak, yaymak
özi = özü, kendi
emgek ıdmak = emeği geçmek
kıldı kılmaz — doğru davranan
belüglüg = belli, gerçek
aymak = söylemek
ölüg = ölü
kutadgu — gönençli, refah içinde
Birinin emeği geçerse sana g e r ç e k t e n ,
aya/ay = ey
kutadmak = gönençli kılmak, gönençli duruma
U n u t m a o emeği, ö l ü gibi olma.
boluglı = olmuş, olan
C. Uç Ordu
Bedüt
budunka
edgü tutgıl
G. ila
ulug,
tapugçı
söz iltür
yanutı
söz eşittir)
tegür
K i m ü n l ü ad, ş ö h r e t istiyorsa tuz etmek yedir, kolur,
ay
unur.
Ğ. İla begi: Biligsizke Budun
Y a n ı t s ö z ü n ü i ş i t t i n , g ö t ü r onu ey g ü ç l ü kişi.
özi kıldı
kılmaz
kişi
H . İl Kend
i ş e yarayana, d o ğ r u
begi:
Ajun tutguka er ukuşlug kerek, Budun baguka ög kerek hem yürek.
E y beg, i ş i iş bilene ver, davranana
A c u n u y ö n e t m e k için i n s a n ı n akıllı olması gerek
hanı:
H a l k k ü t l e s i n i y ö n e t e b i l m e k için de hem akıl hem y ü r e k gerek.
Kınama
yalavaç
söz aysa
köni.
Törülüg
K ı n a m a , elçi sözünü d o ğ r u s ö y l e r s e .
Kut
erse kut,
B ü t ü n halk bozulur, y u r t i ç i n de bir y ı k ı m olur.
Yaraglıg
Ulug Kend
devlet kelür
barça buzlur bolur ilke yut.
Bilgisize devlet ve k u t gelirse
begi: Aya beg işig iş biliglike bir,
E.
yitür,
tilese anı ok yetür.
Y a ş a m a k istiyorsa ona yine yedir.
Elçi söz iletir, a n ı t ı n ı ister,
D . Türk
çav at tilese tuz ekmek
Tiriglik
E y beg olan, h a l k ı n ulusu,
Yanut
atlığı: Kü
kulug.
Y ü k s e l t , i y i davran i ş y a r k u l l a r ı n a . Yalavaç
gelmek
tegürmek = götürmek
hanı:
Aya beg boluglı
Ç. Yağma
ulap.
Arzulanan ş e y e ç a b u k y a k l a ş ı r ve ona k a v u ş u r .
ködriun = seçkin
Kişi
yaguk, arzulap,
E ğ e r insan hararetle ve arzu ile y ü r ü r s e
akı = cömert
kılık = huy, tabiat, karakter
B.
yir
G ö n ü l arzularsa ı r a k y e r y a k ı n olur,
SÖZLÜK ödrulmek — ayrılmak, seçilmek
35
K U T A D G U BÎLİG İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR
34
Kuiı
ülüg.
todgu kerek.
gerçekten
Onun saadetinden herkese hisse ulaşır.
ol beg budunka kutadgu kerek, budun karnı
tazüke
T ö r ü y ü g ö z e t e n d o ğ r u beg saadettir
begi:
Kutadsu
köni beg kut ol belgülüg,
birle tegrür
I . Türk
buyruku:
K u t t u r o beg h a l k ı i ç i n , h a l k ı n gönençli o l m a s ı gerek,
Körür
Gönençli h a l k ı n k a r n ı d o y m u ş o l m a s ı gerek.
G ö r ü r gözün ışığıdırlar erkek ve k ı z e v l â t l a r , g e r ç e k t e n .
köz yarukı
oğul kız okı.
36
A. D Î L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ SÖZLÜK
bedütmek = büyültmek, tutmak = tutmak,
yükseltmek
idare
etmek,
kü çav = şan, şöhret
davranmak
Kamug
nerjke vakt ol küni
tilemek = dilemek
Nefes tın tokırka
sanı
belgülüg,
belgülüg.
tapugçı = işyar, memur
tiriglig = dirilik, yaşama
Her ş e y i n v a k t i v a r d ı r , g ü n ü bellidir,
yalavaç = elçi
yitürmek/yedürmek = yedirmek
iltürmek = iletmek
Canlıların soluk alıp verme s a y ı s ı belidir
o
yanut = y a n ı t , cevap
k
k
d
y
=
i
i
r
(pekitme edatı)
me
e r s e
_
b
todgu = doymuş, tok
buzlur = bozulur
todgurmak = doyurmak,
tatmin
etmek
_ bütün, hep
a r ç a
yut = belâ,
yaguk = yakm
_
me
tegirmek = varmak, ulaşmak
ög
kıl
terk = çabuk
törülüg = t ö r ü y ü gözeten
ulamak = yaklaşıp k a v u ş m a k
belüglüg = gerçekten
kü = ün, san
tözü = her, herkes
kü at = ünlü
ad
Kutadgu
Biligsizke
devlet yaraşsa
kelip,
Biligligke
artuk yaraşur
bilip
F a k a t bilgiliye daha çok y a r a ş ı r , d e ğ e r i n i bildiği için. Merjilig
oğul kız = erkek ve kız evlâtlar
Kişi
Yavuz yunçıg
andın
yırasa
örji.
K ö t ü l e r l e işe y a r a m a y a n t ü l ü k i ş i l e r i n ondan u z a k l a ş m a s ı için. kıymetini
Ukuşka
ağırlık
biliglig
bilir,
biligdin
kelir
Bilginin d e ğ e r i n i bilgin bilir, Anlayışa tşirj
tüşse ivme sabır
saygı
bilgiden
gelir.
birle ayt.
Birine işin düşerse acele etme, s a b ı r l a s ö y l e . Kayu
edgü öknür
kör edgü
üçün.
H a n g i i y i y i g ö r m ü ş s ü n k i i y ü i ğ i n d e n d o l a y ı p i ş m a n olsun. Sözüg yakşı Ayıttukta
sözle idi saknu öz,
sözle yana terkin üz.
S ö z ü güzel ve çok d i k k a t l i olarak s ö y l e , S o r u l d u ğ u n d a yine derli toplu, ç a b u k s ö y l e ve kes. Negü
bar ajunda
ara
yük kişike
kılınç
arkuki
İ n a t ç ı k ı k insan için ağır bir y ü k t ü r .
H i m m e t ile m ü r ü v v e t i n denk olması gerekir
Bilig
kim kişiler
İ n s a n l a r a r a s ı n d a k u t a erişen k i m d i r ? Ağır
teni,
kayu ol marja ay yora,
kutluğu
Neşe nedir, bana s ö y l e ve a ç ı k l a ,
Bilig'de b u nitelikte olan sözlerin son bir t ü r ü de "şair sözleri" dir.
erke himmet mürüvvet
birer
Bilgisize de devlet gelebilir, y a r a ş ı r ,
B u kişilerin de a d ı v e r i l m e m i ş , y a l n ı z "şair sözi" d e n m i ş t i r . Ö r n e k l e r i ş u n l a r d ı r : Kerek
sakınmaz
Y e m e ğ e u l a ş a c a k m ı b u n u bir d ü ş ü n m e z .
ülüg = hisse
okı = gerçekten (pekitme edatı)
oglı öküş nen tirer,
tgirmü
Gafil insan oğlu çok m a l toplar,
mleket
basgok = kütle, som a
Yigüke
yıkım
manmak = yürümek
=
Usal yalrjuk
geüjge, gelse
kolmak = istemek, dilemek
anar
hilesiz,
Negü hile bar kim arjar
çaresiz.
A c u n d a ne v a r k i onda hile bulunmasm, N e bile v a r k i ona ç a r e b u l u n m a s ı n ?
SÖZLÜK
ermek = olmak, imek erse = ise kerek erke == olması gerek ten =- denk yavuz = kötü yunçıg = zayıf, işe yaramayan andın — ondan yıramak ~ uzaklaşmak, ıraklaşmak örji = türlü, başka başka ağırlık -= saygı, değer bilme ivmek = acele etmek ökünmek = pişman olmak, yakınmak sözlemek = söylemek yakşı =• iyi, güzel idi /edi = çok sak = dikkatli, işte uyanık yana -= yine terkin — toplu, kısa, çabuk üzmek — kesmek
negü = ne anar = onda nen = şey, mal belüglüg = belli, belirli tın = tin, ruh, soluk tm toku* — soluk ahp veren, canlı san = sayı usal — gafil, iş bilmeyen yalrjuk = insan, cariye öküş = çok tirmek = dermek, toplamak yigü/yegü = yeme içme tegmek = değmek, erişmek sakınmak — düşünmek men ilik = sevinç, neşe, memnunluk yormak = yormak, açıklamak arktık = aykm, ters arkuk kişi ~ inatçı adam arkuk küuıç inatçılık
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
39
bu ses a y ı r t ı b u l u n m a d ı ğ ı n ı sanarak, o k u m a l a r ı n ı ve ç e v r i y a z d a r ı n ı buna göre yap m ı ş l a r d ı r . Örneğin, V â m b é r y Kutadgu
Bilik,
Radloff Kutadgu
Pilik;
Vâmbéry
bititim, Radloff pididim; V â m b e r y iki, Radloff igi; V â m b é r y ilik, Radloff elik; V â m b é r y başi, Radloff pajı; V â m b é r y söz, Radloff sös; V â m b é r y ati, Radloff adı; V â m b é r y kişi, püdün;
Radloff kiji;
V â m b é r y bilsa, Radloff pilze;
V â m b é r y Kün-tokti,
Radloff Kün-toktı;
Paristeki 11. U l u s l a r a r a s ı Kongresinde y a p t ı ğ ı bilimsel bildirisiyle b u y a n l ı ş l a r ı d ü zeltti, 1901'de de B u d a p e ş t e ' d e
E l yazmaları
çıkan
Keleti
Szemle
dergisinin 2. s a y ı s ı n d a (s.
241-259) b u konu üzerine "Sur le s y s t è m e des consonnes dans l a langue Ouigoure"
Y e r y ü z ü n d e Kutadgu 1. Viyana
Radloff
D a n i m a r k a l ı T ü r k o l o g Vilhelm Thomsen (1842-1927), 1897'de D o ğ u Bilginlerinin
I L "Kutadgu Bilig"in Filolojisi 1.
V â m b é r y butun,
V â m b é r y etkü, Radloff etkü v.b.
nüshası:
Bilig'in
ü ç y a z m a nüshası
bulunmaktadır:
i l k ortaya çıkan n ü s h a , Herat'ta ( k u z e y b a t ı
b a ş l ı k l ı bir makale y a y ı m l a d ı . B u n a göre, V â m b é r y ile Radloff'un az y u k a r d a göste Afganistan)
rilen y a n l ı ş l a r ı , a y n ı sıra ile, şöyle d ü z e l t i l d i : Kutadyu
Bilig, bitidim
( = yazdım),
1439 y ı l ı n d a ç o k k ö t ü bir Uygur y a z ı s ı y l e yazılı (185 + 5 sayfa, 915 beyt) n ü s h a
iki, elig ( = e l ) , 6aşı, söz, atı ( = a d ı ) , kişi, bilse, bolur ( = olur), bütün, Kün-toydı
d ı r . Balasagun'lu Yusuf, y a p ı t m d a k i 3. ekte (beyt 6623-6624), Kutadgu
d o ğ d u ) , edgü ( = i y i ) . T ü r k D i l K u r u m u , ortaya k o y d u ğ u b u y a z m a n ı n tıpkıbası
Bilig'i
18
(Gün-
ayda y a z ı p Hicrî 462 y ı l ı n d a , y a n i Milâdî 1069-1070'te, t a m a m l a d ı ğ ı n ı s ö y l ü y o r
m ı n d a n (1942, önsözle: 1 4 4 + 2 0 0 s.) sonra, R e ş i t R a h m e t i A r a t ' m (1900-1964) ç e v -
(yıl altmış
bu söz). Yusuf, k i t a b ı n ı
y a z ı s ı n ı (1947, b u ve ö b ü r yazmalar a r a s ı n d a k i f a r k l a r ı g ö s t e r e r e k ve önsözle; Ku
Arap harfleriyle değil, o k u n a k l ı güzel Uygur harfleriyle y a z m ı ş olsa gerek, k i b u
tadgu Bilig I: Metin, 6645 beyt, L I X -j- 656 s.) y a y ı m l a m ı ş , T ü r k T a r i h K u t m u da
n ü s h a , ne y a z ı k k i , ortada yoktur. 1439 n ü s h a s ı n d a k i bozukluklardan m ü s t e n s i h l e r
bu y a p ı t ı n , yine R e ş i t Rahmeti'nin eliyle y a p ı l m ı ş ç e v i r i s i n i 1949'da y a y ı n a l a n ı n a
iki erdi tön yüz bile... tukel on sekiz ayda aydım
sorumludur. B u el y a z m a s ı önce Tokat'a, oradan da 1474'te F e n a r i o ğ l u K a d ı A l i
ç ı k a r m ı ş t ı r (Kutadgu
Efendinin eliyle istanbul'a g e t i r i l m i ş , F a t i h Sultan Mehmed'in h o c a s ı Hayreddin
S ö z l ü k ciltlerini ç ı k a r m a ğ a , ne y a z ı k k i , Rahmeti'nin ö m r ü vefa e t m e m i ş t i r .
Efendinin ( ö l m . 1475) adiyle a n ı l a n cuma mescidi m o l l a l a r ı n d a n Hoca H a c ı Dellal bunu k o m ş u s u Nalbant Hamza'dan s a t ı n almıştır. B u konuda, y a z m a n ı n sonunda U y g u r harfleriyle y a z ı l ı kasidede (s. 185-189) verilen bilgi ş ö y l e d i r : b u y a z m a Hicrî 843 K o y u n y ı l ı n ı n 4 muharrem'inde ( = 18 haziran 1439), y a n i telif tarihinden 370 y ı l sonra, ş i m d i k i A f g a n i s t a n ' ı n Herat ş e h r i n d e t a m a m l a n m ı ş t ı r . "Hicrî 879 Y ı l a n y ı l ı n d a ( = M i l â d î 1474) Abdurrezzak Ş e y h z a d e B a h ş ı i ç i n Fenarizade K a d ı A l i istanbul'dan mektup g ö n d e r e r e k , Tokat'tan getirttiler." Y a z m a n ı n son 190. sayfa
2. Kahire
Bilig
nüshası:
II:
Tercüme,
XXVIII
+ 477 s . ) . F a k a t A ç ı k l a m a ile
Arap harfleriyle y a z d ı b u n ü s h a (5800 beyt)„ 1896'da K a
hire H ı d i v l i k K i t a p l ı ğ ı n ı n A l m a n m ü d ü r ü D r . Moritz t a r a f ı n d a n ortaya çıkarılmış, W . Radloff bundan hemen f a y d a l a n m ı ş t ı r . T ü r k D i l K u r u m u , K a h i r e ' d e k i b ü y ü k e l çiliğimizin aracılığıyle b u y a z m a n ı n fotokopisini getirterek 1943'te t ı p k ı b a s ı m ı n ı (14 + 392 s.) y a y ı m l a m ı ş t ı r . 3. Fergana nüshası:
445 s a y f a l ı k ve 6095 beytlik b u n ü s h a da Arap harfleriyle
s ı n d a 5 beytlik bir gazel v a r d ı r , Abdurrezzak imzalı. B u n d a n sonra d a ş u k a y ı t gel
y a z d ı d ı r ve n ü s h a l a r ı n en yetkinidir.
mektedir: "Hayreddin c u m a mescidinde oturan biz H a c ı D e l l a l b u k i t a b ı Nalbant
bunu T ü r k i s t a n ' ı n Fergana ilinin N e m e n g â h ş e h r i n d e b u l m u ş ve onu R u s l a r a t a n ı t
Hamza'dan s a t ı n a l d ı k . " ( Y a z m a n ı n 1. s a y f a s ı n d a , U y g u r harfleriyle b a ş k a biri
m ı ş t ı r . B u el y a z m a s ı bir a r a l ı k ortadan yok olduktan sonra, 1924'te B u h a r a ' l ı
t a r a f ı n d a n y a z ı l m ı ş 4 s a t ı r l ı k "bal ş e r b e t i " tarifi b u l u n m a k t a d ı r ) .
1914'te Z e k i Velidi (Togan, 1891-1970),
ö ğ r e t m e n F ı t n a t t a r a f ı n d a n yine b u l u n m u ş ve bir y a z ı ile T a ş k e n t ' t e bir kez daha
Y ı l l a r sonra, A v u s t u r y a l ı d o ğ u bilgini Joseph v o n Hammer-Purgstall (1774
t a n ı t d m ı ş t ı r . 1934 y ı l ı n d a Sovyet Bilimler Akademisi b u y a z m a n ı n
fotokopisini
-1856), 1796 s ı r a l a r ı n d a diplomat olarak istanbul'da bulunurken, s a h a f l a r ı n bilgi
T ü r k D i l K u r u m u n a a r m a ğ a n e t m i ş , K u r u m da bunun t ı p k ı b a s ı m ı n ı 1943'te y a y ı m
sizliğinden faydalanarak, b u paha biçilmez y a z m a y ı yok p a h a s ı n a s a t ı n a l m ı ş , V i
l a m ı ş t ı r (24 + 447 s.). B u y a z m a ş i m d i T a ş k e n t ' t e b u l u n m a k t a d ı r .
yana S a r a y ı K i t a p l ı ğ ı n a
v e r m i ş t i r . Y a z m a n ı n ilk y a y ı m ı n ı Macarlardan
V â m b e r y (1832-1913; Uigurische
Sprachdenkmäler
und das Kutadgu
Bilik,
Armin Viyana
1870, I V + 263 s.), ikincisini de Alman asıllı Ruslardan Wilhelm Radloff (1837¬ 1919; Das Kutadgu Bilik des Jusuf +
200 s., Petersburg
Chasshadschib aus Bälasagun,
tıpkı basım, X I I I
1890, ç e v r i y a z ı ve ç e v i r i 2 b ö l ü m , X C I I I
+ XXIV
+
560 s., Petersburg 1891-1910) y a p m ı ş t ı r . Gerek \ û m b e r y gerek Radloff. Kutadgu
Bilig
y a z m a s ı n d a b, d, g; p, t, k v . b .
sesler a y r ı harflerle birbirinden kesin olarak a y ı r t e d i l m e d i ğ i için, y a p ı t ı n dilinde
40
A. DİLÂÇAR
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
3. Y a z m a l a r ı n o k u n m a s ı
2. "Kutadgu B i l i g " y a z m a l a r ı y l e ilgili kişiler
41
im
Kutadgu Bilig'ia V i y a n a n ü s h a s ı n d a n ç ı k a r d a n s a ğ d a n sola d o ğ r u Uygur harfleriyle y a z d ı KUTADGU BİLİG a d ı
ABMIN VAMBERY (1832.1913)
JOSEPH FREIHERR von HAMMEH-PURGSTALL (1774-1856)
okunan
WILHEIM RADLOFF (1837-1918)
•A
/*o9&/
Kutadgu
J.V>
Bilig'in
- > • - O A y şan/
V
Viyana
•<•*£> / * "
— i - . f i . . «
nüshasından
^ ^o«>
(s. 22) alınan
beyt 350 - 353) Çevriyazı: Sözüm Sunup
söyledim men bitidim bitig, iki ajunnı tutgu elig. Kitab atı urdum Kutadgu Bilig, Kutadsu ohglıka tutsu elig. Kişi iki ajunnı tutsa kutun, Kutadmış bolur bu sözüm çın bütün. Bu Kün-Togdı ilig tidim söz başı, Yörügin, ay ayın ay edgü kişil Çeviri:
VILHELM THOMSEN (1842-1927)
SERGEY E . MAİOV (1880.1957)
'*
S ö z ü m ü s ö y l e d i m ben, k i t a b ı y a z d ı m , U z a n ı p i k i d ü n y a y ı tutan bir eldir. K i t a b ı n a d ı n ı koydum K u t a d g u Bilig, K u t l u olsun okuyana, elini tutsun. K i ş i i k i d ü n y a y ı kutla tutarsa, K u t l a n m ı ş olur, b u s ö z ü m d o ğ r u , b ü t ü n d ü r . Önce K ü n - T o g d ı beyden söze b a ş l a d ı m , Y o r a r a k a ç ı k l a y ı m , ey i y i k i ş i !
w
bir p a r ç a
(bap X I ,
42
A.
DÎLÂÇAR
K U T A D G U BİLİG
 . V â m b e r y ' n i n , U y g u r harfleri d ö k t ü r ü p 1870'te Viyana'da V i y a n a n ü s h a s ı Kutadgu Bilig'm başlığı: K U D A T K U B Î L l K
yayımladığı
W.
Radloff'un Uygur harfleri d ö k t ü r ü p 1890'da Petersburg'da y a y ı m l a d
V i y a n a n ü s h a s ı Kutadgu Bilig'in
.
.
p
H
-
İNCELEMESİ
başlığı: K U D A T K U
BİLÎK
po*.
m
o—' J - ^ - -
• ir^r,^
A . V â m b e r y ' n i n y a y ı m l a d ı ğ ı Kutadgu başı. Önceki sayfada verilen metnin a y n ı .
Bilig'den
bir
p a r ç a : s. 88, bap X I I
•>—'/-\)
A ^ -
2
f
'
s
W . Radloff'un y a y ı m l a d ı ğ ı Kutadgn
0^~
J
O^A)
1
(2) |N'"ISYA\
BiKg'den bir p a r ç a : s. 88, bap X I ba
Bir ö n c e k i sayfadaki metnin a y n ı .
Sözün sözıetim men bititim bitik sürüb iki agun ni tutsun ilik Kitab ati urdum Kudatku Bilik kudat jku okik lifc tutfcı ilik Kisi iki agun ni bilsa kutun kudat mis bolur bu sözüm din butun Bu Kün-tokti ilik tedim söz basi jorukm aja jin ej etkü kisi a
A. V â m b e r y ' n i n ç e v r i y a z ı s ı (s. 89). Çevirisi için ö n c e k i sayfaya b a k ı n ı z .
Cö3yK
cöclâAİM
CyHyn
iri anyHHbi
KİTan
iri
noJiyp
niİ3â ny
nUİK,
âlİK!
KyAaTky-nilİK,
oşykjibiFja
auyHHbi
KyAaTMbim
»İAİAİM-
TyTcyH
aAfei y p A y M
Ky^aTcy, Kİjkİ
MâH,
T j r c y
âlİKÎ
kyjıyH cö3yM *imh
nyAyH.
I l y KyH-TokTbi-âliK Tâ^iM c ö c naJKM JöpirİH
ajajbm,
â âray
W . Radloff'un ç e v r i y a z ı s ı : I I / I , s. 38-39.
idari!
44
A.
Radloff ç e v r i y a z ı s ı n ı n L a t i n harflerine Sözük
söslâdim
Sunup
acunnı Kitap
man, pididim tutsun
Kiji
oyualıya
igi acunnı
Çudatmış
pilza
Yörigin
ayayın,
pidik,
Qudatqu-pilik, tutsu alikl qudun
polur pu sözüm çın
Pu Kün-toqtı-alik
çevrilmişi:
alikl
adı urdum
Çudatsu
45
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
DlLÂÇAR
püdün.
tadim sös pajı a atkü
kiji.
Sözüg sözlâdim mân, bitidir», bitig, Sunub iki acanny tutsun âlig ! Kitab aty urdum Qutadyu-bilig, Qutadyu oqyylyqa tutsu âlig . Kisi iki acunny bilsâ qutun, Çutadmys boiur bu sözüm cyn bütün. Bu K'dn-toydy âlig tâdim söz basy, Jörügin djajyn, d ddgü kisi! V . Thomsen'm 1901'de ("Keleti Szemle" I I ) , V â m b e r y ' n i n (1870) ve R a d l o f f un (1900) ç e v r i y a z d a r r n d a k i y a n l ı ş l a r ı d ü z e l t m e s i
Kutadgu TADGU
Bilig'in Arap harfleriyle y a z ı l ı Fergana n ü s h a s ı n d a n
BİLİG
ç ı k a r ı l a n KU
adı
Fergana n ü s h a s ı n d a n bir p a r ç a ; metin, önceki sayfalarda verilen metnin a y n ı d ı r ; y a l n ı z , son m ı s r a d a yörigin
sözcüğü yerine tüzükin
kullanılmıştır. Kitab
atı urdum Kutadgu
Kutadsu
Kişi
okıglıka
Sözüm
sözledim
Sunub
iki ajunnı
iki ajunnı
Kutadmış Bu
Bilig,
tutsu elig.
tutsa
men bitidim
bitig,
tutgu elig. kutun,
bolur bu sözüm çın bütün. Kün-Togde
Tüzükin,
ayayın
ilig tidim söz başı, ey edgü kişi.
( = düzeyim, düzenleyim)
A. D Î L Â Ç A R
46
1. Kutadgu Faslı
=
Bilig'in
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
V i y a n a n ü s h a s ı n d a "Bahar Ş i i r i " nin b a ş ı (Yaruk
Yaz
Çevriyazı:
Parlak B a h a r Mevsimi, bap I V , beyt 63-66)
Togardın ese keldi öndün Ağun itgüke açtı uştmah
1
i l
47
yili, yoh.
Yağız yir yıpar toldı kafur kitip, Bezenmek tiler dünya körkin itip.
u
trinçig Yaruk
?
kışıg sürdi yazkı esin, yaz yana kurdı devlet yasın. Yaşık Balık
yandı bolgay yana kudrıkındın Kozı
ornına, burnına.
Çeviri:
1 î M 1
- t
t 4 i 1 i
D o ğ u d a n eserek geldi bahar yeli, A c u n u bezeyerek açtı cennetin yolunu. Y a ğ ı z yer miskle doldu, k â f u r gitti. D ü n y a görke b ü r ü n e r e k bezenmek isteyor. Sefil kışı s ü r d ü g ö t ü r d ü bahar esintisi, A y d ı n bahar yine kurdu saadet y a y ı n ı .
1 j
Güneş d ö n d ü yine yerine,
1 t
B a l ı k burcunun k u y r u ğ u n d a n K u z u ' n u n burnuna. 4. Uygur alfabesi ve bu alfabe ile "Kutadgu B i l i g "
i t 4
K U T A D G U B Î L İ G adının, klasik Uygur harfleriyle s a ğ d a n sola yazılışı (ya zan: A . D i l â ç a r ) K-u-t-a-d-g-u
B-i-l-i-g'in hecelenmesi:
giMB Kut-ad-gu
2. A y n ı metnin Sergey E . Malov'un ("Pamyatniki Drevnetyurkskoy Pis'mennosti", Moskova-Leningrad 1951, s. 237) klasik U y g u r harfleriyle d ü z e n l e d i ğ i şekli
kut -ad-gu bil-ig
Bil-ig — = = = =
ugdatuK
sözünün ç ö z ü m l e n m e s i :
k u t , saadet " k ı l m a k " k a v r a m ı n ı k a t a n fiil eki "kdan, k d ı c ı " k a v r a m ı n ı veren sıfat eki "bilmek" k a v r a m ı fiilden isim yapan ek
b ü t ü n ü n a n l a m ı : "kutlu kılıcı bilgi"
A. D İ L Â Ç A R
U Y G U R
G e n e l Sonda
A L F A B E S İ "Kutadgu
Alfabe
Ortada
1-
Başta
M,
K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ
A
Başta
+~
U Y G U R
Büig"de
Sonda
/
&
* >
J
4
1
•>
ö,
ü
-&
• o
n
i
t
Başta
Sonda
m
<•
ir
J L
s drh g.
c
Jf
¥
*
V
s.
*
As»
t
n'sı,)
r
= - 0-
—-o-
?
V
-*
w,
b (x)
f
y
h, k
z
4 t
n
A M
>
b, p
«
>
c, Ç
<3
Ses değeri
T) (gen/z
*
n 0
Başta
Bilig"de
i
U, V
\ •>
Ortada
~*
0,
1
"Kutadgu
Alfabe
>
e
e
« L
ö.
A
£
G e n e l Sonda
A
tS f
Ses değeri
A L F A B E S İ
y
AA
; Sotır
dolgusu
K U T A D G U B Î L İ G İNCELEMESİ
"Classification of the T u r k i c Languages",
51
Philologiae Turcicae F u n d a m e n t a adh
kollektif y a p ı t t a , cilt I , Wiesbaden 1949, s. 5-8). B u sınıflama, " g ü n e y d o ğ u " y a da "Orta A s y a " koluna "Doğu T ü r k ü t " kolu d e m i ş , " g ü n e y b a t ı " y a da " O ğ u z " kolunu da " B a t ı T ü r k ü t " kolu şeklinde a d l a n d ı r m ı ş t ı r . Birinci kola ş u n l a r girer: eski taba kadan K ö k - T ü r k ç e ,
E s k i Uygur T ü r k ç e s i , orta tabakadan K a r a h a n h T ü r k ç e s i ,
H a r e z m T ü r k ç e s i , Ç a ğ a t a y T ü r k ç e s i , yeni tabakadan da Özbek T ü r k ç e s i , Y e n i U y 5. K A R A H A N L I T Ü R K Ç E S Î
gur T ü r k ç e s i ile T a r a n c ı , S a r ı Uygur ve Salar T ü r k ç e l e r i , i k i n c i , y a n i B a t ı kolun
KILAVUZU
ü y e l e r i de ş u n l a r d ı r : eski tabakadan E s k i Anadolu T ü r k ç e s i (Selçuklu ve E s k i Os
T ü r k edebiyatının, ilk ü ç çağını ü ç a y r ı dine bağlı olarak buluruz: K ö k - T ü r k l e r de (552-745) Ş a m a n l ı k ; U y g u r l a r d a (747-840) B u d d h a c ı l ı k ; K a r a b a n h l a r d a (932¬ 1212)
d a İ s l â m b k . Bunlardan ikincisi B u d d b a dininden b a ş k a M a n i c i l i ğ e , Hristi-
y a n l ı ğ a d a bağlı b u l u n d u ğ u ve özel y a z d a r a da sahip o l d u ğ u halde, pek y a r a t ı c ı ola m a m ı ş , daha çok ç e v i r i c i l i k ve ticaretle geçinmiş ve "Oğuz K a ğ a n " d e s t a n ı n ı n par ç a c ı k l a r ı n d a n b a ş k a b ü y ü k bir y a p ı t , y a da yazar a d ı b ı r a k m a m ı ş t ı r . B u y ü z d e n T ü r k y a z ı n ı n ı n ilk ü ç b ü y ü k a n ı t ı n ı K ö k - T ü r k l e r l e Orhon
ve
Yenisey yazıtları,
Birincisinin y a z a r ı Karahanlılardan 732,
1069,
Kutadgu
Kök-Türklerden
Bilig
prens
ve
Karahanklarda
Kitabü
Yohg
Tegin,
Divânı
buluyoruz: lûgati't-Türk.
öbürlerinin
yazarları,
Balasagun'lu Y u s u f ve K a ş g a r ' l ı Mahmut. T a r i h l e r i :
sırasıyle
1072.
m a n l ı ) , orta tabakadan Orta O s m a n l ı c a , yeni tabakadan da T ü r k i y e T ü r k ç e s i (Ana dolu ve R u m e l i ağızları ve G ü n e y K ı r ı m lehçesiyle birlikte), Gagauz T ü r k ç e s i , Aze r i T ü r k ç e s i ( t ü r l ü a ğ ı z l a n ile birlikte; K a ş k a y ve E y n a l l u lehçeleri; a y r ı c a Halac ve a y r ı bir
sınıfa girmesi gereken Horasan T ü r k ç e s i ,
ve
T ü r k m e n Türkçesi (türlü
ağızları ve Truhmence ile birlikte). K r ş . A . D i l â ç a r : " D i l , Diller ve Dilcilik", T . D . K . , A n k a r a 1968, s. 84-93 ve kitaba ekli T ü r k d i l ve lehçeleri s ı n ı f l a m a tablosu: orada T ü r k dilleri K u z e y (periferik olarak Y a k u t ve Çuvaş) Orta (Altay ve K ı p ç a k ) ve G ü n e y (1. g ü n e y d o ğ u : K ö k - T ü r k ç e d e n b u g ü n k ü Salar lehçesine kadar, 2. g ü n e y b a t ı : E s k i O ğ u z c a d a n b u g ü n k ü T r u h m e n lehçesine kadar) paraleller ü z e r i n e sınıf l a n m ı ş , K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i y l e T ü r k i y e T ü r k ç e s i g ü n e y paraleli ü z e r i n d e gösterilmiş tir. K a r a h a n h T ü r k ç e s i ile T ü r k i y e T ü r k ç e s i n i n y a k ı n l ı k ve dallanma dereceleri böyledir.
Son otuz y ı l d a n beri K ö k - T ü r k ç e ile U y g u r T ü r k ç e s i n i " E s k i T ü r k ç e " (Alm.
K a r a h a n h T ü r k ç e s i ç o ğ u n l u k l a Arap alfabesiyle y a z d ı b u l u n m a k t a d ı r . Uygur
A l t t ü r k i s c h ) a d ı altmda bir grupta toplamak a r t ı k alışkı o l m u ş t u r (bkz. A . v . G a b a i n :
harflerini
Alttürkische
l i Semerkand ve 1480 tarihli istanbul y a z m a l a r ı n d a buluruz. Her i k i y a p ı t ı n Arap
Grammatik,
Leipzig
1941,
2.
bas.
1950,
ve
Dos
Alttürkische,
Philologiae Turcicae F u n d a m e n t a a d l ı kollektif y a p ı t t a , cilt I , Wiesbaden
1949,
Kutadgu
Bilig'in
V i y a n a y a z m a s ı ile Atabetü'l-hakaik'in
l a r d ı r : 1. Balasagun'lu Y u s u f H a s H a c i b : Kutadgu
Brockelmann "Orta T ü r k ç e "
Mahmut: Kitabü
Wort
Divanı
schatz a d l ı sözlüğü, B u d a p e s t - L e i p z i g 1928) d e m i ş t i . K a r a h a n h T ü r k ç e s i , a y n ı za
Kitabü
manda, İslâmlığın k a b u l ü n d e n (960) sonra, bu orta devrede, Orta A s y a ' d a art arda
Atabetü'l-hakaik
s ı r a l a n a n ü ç klasik T ü r k y a z ı dilinin birincisidir; i k i n c i olarak H a r e z m T ü r k ç e s i
da y a z d m ı ş olsa gerek).
( X I I I - X I V . y ü z y ı l l a r ) , ü ç ü n c ü olarak da Ç a ğ a t a y T ü r k ç e s i n i n k l a s i k öncesi ve kla
tarih
harfleriyle y a z ı l ı y a z m a l a r ı da v a r d ı r . K a r a h a n h T ü r k ç e s i n i n başlıca a n ı t l a r ı şun
s. 21-45). K a r a h a n h y a d a H a k a n i y e T ü r k ç e s i n e , ondan ç o k ö n c e , 1928'de, Cari ( A l m . M i t t e l t ü r k i s c h , bkz. "Mitteltürkisches
1444
Cevahiri'n-nahvi
lûgatVt-Türk fi
lûgatVt-Türkî
(1072),
yitiktir,
( = "gerçeklerin eşiği", 121
Bilig
bu y a z a r ı n 3.
rubaîlik
(1069),
2.
daha
önce
Yüknek'li
Edip
öğretici şiir, X I I I .
Kaşgarlı yazdığı Ahmet: yüzyıl
A s d E s k i T ü r k ç e , yani K ö k - T ü r k ve E s k i K ı r g ı z (Yenisey) y a z ı t l a r ı , lü ( = ej
sik çağları gelir ( X I V - X V I . y ü z y ı l l a r ) , bunun d e v a m ı X X . y ü z y ı l d a Ö z b e k T ü r k ç e
derha, Ç incede n) , manaslar
sine gelir d a y a n ı r . C. Brockelmann b u ü ç T ü r k y a z ı dilinin gramerini şu b a ş l ı k a l t ı n
asıllı sözcük bir
da y a y ı m l a m ı ş t ı r :
bilir. B u n a k a r ş d ı k Uygur T ü r k ç e s i , dile giren b i r ç o k y a b a n c ı din ve bilim terimle
Orta Asya
İslâm
Yazı
Dillerinin
Doğu
Türkçe
Grameri (Ost¬
(=
g ü n a h l a r ı m , S o ğ d a k ç a d a n ) gibi b i r k a ç
tarafa brrakdacak olursa,
yaklaşık
olarak
öz
yabancı
Türkçe
t ü r k i s c h e Grammatik der islamischen Litteratursprachen Mittelasiens, L e i d e n 1954).
rinden d o l a y ı t ü r l ü dillerden a l ı n t ı l a r l a epey y ü k l ü d ü r : örneğin, Çinceden
Sovyetler' B i r l i ğ i n d e ise Eski
{ = hoca), M o ğ o l c a d a n küji ( =
Türkçe
(Rus. Drevnetyurkskiy), V I I . - X I I I .
yüzyd
buhur), Sanskrit dilinden erdini ( =
saydabakşı
mücevher),
T ü r k y a z ı dillerini içine a l m a k t a d ı r (bkz. A k a d e m i y a N a u k S S S R , I n s t i t u t Y a z ı k o -
Toharcadan çantal
( = cellât), T i b e t ç e d e n isman ( = i l â ç ) , Turfan Pehlevicesinden
znaniya: "Drevnetyurkskiy Slovar'", Leningrad 1969, r e d a k t ö r l e r : V . M . Nadelyaev,
anoşag
ebedî), Sakacadan don ( = giysi, don), S o ğ d a k ç a d a n tamu
D . M . Nasilov, E . R . T e n i ş e v , A . M . Ş ç e r b a k ) .
cehennem), P a r t ç a d a n amvardişn
K a r a h a n h T ü r k ç e s i , T ü r k d i l ve lehçeleri s ı n ı f l a m a s ı n d a genel olarak " g ü n e y d o ğ u " y a da "Orta A s y a " kolundan s a y d ı r . B u kol da " g ü n e y b a t ı " y a d a " O ğ u z " k o l u n a en y a k ı n olan k o l d u r . K i m i s ı m f l a y i c ı l a r b u i k i k o l u " T ü r k ü t "
(=Tüık'ler;
-üt, eski alıntı olarak ç o ğ u l eki) a d ı a l t ı n d a b i r l e ş t i r m i ş l e r d i r (bkz. K a r l H . Menges:
( = bengi,
(=
( = t o p l a n t ı ) , S ü r y a n c a d a n böz ( = bez), Y u n a n -
cadan arkon ( = b a ş k a n , birinci). H a t t a , bu ç a ğ d a A r a p ç a d a n da sözcük almaya b a ş l a n m ı ş t ı , tawlat ( = devlet) gibi. K a r a h a n h T Ü T k ç c s i n d o , hn eski a l ı n t ı l a r d a n I d r r o ğ u , M « « l i i m a o î ı ' K . d o l a y ı s t y l e , a t d m ı ş , Çinceden burhan ( = put, Buddha), taıvgaç (1. Çinli, 2. B u ğ r a H a n ' ı n sanı,
A. DlLÂÇAR
K U T A D G Ü B İ L İ G İNCELEMESİ
"majeste" a n l a m ı n a ) , S o ğ d a k ç a d a n ajun ( = d ü n y a ) , tamu ( = cehennem), uştmal} (-= cennet),
Sanskrit
dilinden yek =
imarethane,
hayrat), şart
şeytan,
( = t ü c c a r ) , Buhara
muyan
(< punya
( < vihâra
=
Buddhacı
— m a n a s t ı r ) gibi az
s a y ı d a alıntı k a l m ı ş , buna karşılık, yine M ü s l ü m a n l ı k d o l a y ı s ı y l e , F a r s ç a d a n ve A r a p ç a d a n daha ç o k s a y ı d a a l ı n t ı g i r m i ş t i r : ö r n e ğ i n , F a r s ç a d a n 6or ( = ş a r a p ) , pend ( = ö ğ ü t ) , namaz, cülap T ü r k ç e s i : tayanu),
( < gulab =
gül suyu), A r a p ç a d a n hacib (=
halal ( = h e l â l ) , haram,
mabeynci,
hüccet, hile, hendese, dua, ömür,
şair,
k u l l a n d ı ğ ı i ç i n , bu uzun vokallerden y a l n ı z uzun ö'yı g ö s t e r m e olanağını bulabil miş
b a n c ı akını kadar b ü y ü k değildir. Kuladgu Bilig, b u b a k ı m d a n , r a h a t ç a okunabilen T ü r k ç e bir y a p ı t d u r u m u n d a d ı r . K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i n sözcük hazinesi, E s k i T ü r k ç e n i n k i n e bakarak daha ge linmiş, y a z ı t dilinden daha ç o k bir edebî y a z ı diline y a r a ş ı r , doyurucu b o l l u ğ a k a v u ş m u ş t u r . E s k i sözcük ve deyimlerden k i m i a r t ı k kullandmaz o l m u ş t u r : ö r n e ğ i n , "serseri" a n l a m ı n a bünteg jbüntüg, "dedeler, ecdat" anlamma ecit apa, " ö y l e " anla m ı n a ançulayu,
" k a ğ a n oturup b ü t ü n yoksul h a l k ı t o p l a d ı m " anlamma kağan
rıp vok çıgay budunıg kop kubratdım.
B u son c ü m l e d e k i oturmak
olu-
Karahanlı Türkçe-
sinde olturmak ( > bizde ş i m d i oturmak) ş e k l i n d e d i r , "toplamak, toplatmak" an l a m ı n a olan kubratmak jkobratmak ise y a l n ı z Kök—Türkçede k u l l a n d m ı ş olan bir söz c ü k t ü r (eski T u n a Bulgar T ü r k l e r i n i n ilk k a ğ a n l a r ı n d a n birinin a d ı Kobrat ö l m . 642 sıraları). " E ş , zevce" a n l a m ı n a yutuzjyotuz, "sola, kuzeye" a n l a m ı n a yırgaru,
" b o ş u n a " anlamma
"zengin, g ö n e n ç l i " a n l a m ı n a yılsıg,
bunu
çift
"elif" le i ş a r e t l e m i ş t i r : o o t ( o l l
aar
= s ı r t l a n ) , aay
(¿11
=
at, beygir, aç- =
a ç m a k , aş- =
aşmak.
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e , genel olarak ve b ü y ü k ölçüde, k a p a l ı e (e) ile i a r a s ı n d a o y n a k l ı k v a r d ı r : Örneğin, "yemek" a n l a m ı n a yemek ~ yimek, "il, v i l â y e t " a n l a m ı n a Ü ~
il, " i ş i t m e k " anlamma işitmek
~
işitmek,
" d ü z e l t m e k " a n l a m ı n a etmek ~
itmek. K a p a l ı e ile açık e de, uzun ve k ı s a vokallerde o l d u ğ u gibi, y a p ı s a l "karşınlık'" (opposition) durumunda olup anlam f a r k ı yaparlar: Örneğin, k a p a l ı e ile yil/yil yel, r ü z g â r , fakat açık e ile yel = ("Divan"da: er ir boldu = çede teme ~
teve ~
cin, cin ç a r p m a s ı ; k a p a l ı 6 ile er- /ir- =
adam u t a n d ı ) , fakat açık e ile er =
tevey/tewey ~ tewi ~
az ö l ç ü d e b ö y l e bir o y n a k l ı k o ~ i , a ~ vardır.
Örnekler:
arınçu
~ erinçü
tencere, aş pişirilecek kap; ahmga ~
e, a ~
( = günah); ılımga
ı ve ı ~ u vokalleri a r a s ı n d a da aşaç ~
eşiç r*~> aşıç
(=
( = bir san); arkın ~ arktın
yıta,
a r a s ı n d a d a bir oynakhk g ö r ü l m e k t e d i r : Ö r n e k l e r , ış ~ tıhkmak
utanmak
er, adam. B u leh
tewi gibi çeşitlikler de dikkati çeker. D a h a
lecek y ı l ) ; 6 u / ı t ~ bulut ( = bulut); yorık ~ yoruk
k ü n d e n isimek/isinmek/ısınmak
yorgan
mek) k ö k ü n d e n hem biçek ( = b ı ç a k ) , biçeklemek
çömlek, ( = ge
( = g i d i ş , h u y ) . A y r ı c a ı ~~ t iş ( = i ş ) ; tıl ~ lil ( = dil),
( = k o n u ş m a k ) , lilemek ( = dilemek), tilek ( = dilek); ıs ~
l a m ı n a yerçi, "yine" a n l a m ı n a yiçe /yeçe, " y a r g ı y ı yerine getiren g ö r e v l i " a n l a m ı n a gibi sözcükler de a r t ı k kullandmaz olanlar a r a s ı n d a d ı r . K i m i s ö z c ü k l e r de
= aç, tok
F r . pertinence, İ n g . relevance) d u r u m u n d a d ı r , y a n i anlam f a r k ı yaparlar; k r ş . lek, y a n i k ı s a a ile at =
idi,
"kdavuz" an
= ad), aac (j-SI
ay), aaş ( J,\\ = aş), aak ( ¿11
ak), gibi. U z u n vokal ile k ı s a vokal, y a p ı s a l ( s t n ı c t u r a l ) " k a r ş ı n l ı k " (opposition,
vefa, cefa gibi. F a k a t b u i k i dilden gelen a l ı n t ı l a r ı n s a y ı s ı , K a r a h a n h l a r ç a ğ ı n d a n sonra, hele Ç a ğ a t a y T ü r k ç e s i ç a ğ ı n d a , T ü r k ç e y i bozguna u ğ r a t ı r c a s m a kabaran y a
ve
olmayan),
( = ı s ı n m a k ) ve isig/ısıg
ıs ( = ısı) k ö
( = s ı c a k ) ; biç- ( =
( = b ı ç a k l a m a k ) , hem
biç
bıçmak
t ü r l ü değişikliklere u ğ r a m ı ş l a r d ı r : Örneğin, v o k a l konusunda ve yine y- s ı r a s ı n d a n ,
( = b i ç m e k , kesmek), bıçgu ( = b ı ç k ı ) , bıçguç ( = makas); b ö y l e olmakla birlikte,
K ö k - T ü r k ç e yügerü,
bu ı ~
yımşak,
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yukaru /yokaru ( = y u k a r ı ) , K ö k - T ü r k ç e
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yumşak
lı T ü r k ç e s i yegirmi jyigirmi
( = y u m u ş a k ) , K ö k - T ü r k ç e yegirmi, K a r a h a n
( = y i r m i ) . B u n a k a r ş ı l ı k , K ö k - T ü r k ç e n i n sözcük h a z i
i o y n a k l ı ğ ı ince-kalın vokal a y ı r t m a u y d u ğ u için, u y u m k u r a l ı n a dokunma
m a k t a d ı r . K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i sözcük b a ş ı o'nun T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e yt' y a çev rilmesi de g ö r ü l m ü ş t ü r , opratmak>yıpratmak,
gibi.
nesinden b i r ç o k öğe, şekil ve anlam d e ğ i ş t i r m e d e n K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de k u l l a n ı l m a ğ a devam e t m i ş t i r : ö r n e ğ i n , "yas, matem" anlamma yog, " k o ş m a k " anla m ı n a yilgürmek,
"yine" a n l a m ı n a yeme, " s o ğ u k t a n h a y v a n l a r ı n k ı r d m a s ı " a n l a m ı
n a yut, "misk" a n l a m ı n a yıpar,
"inci" a n l a m ı n a yinçü,
"ince" a n l a m ı n a
"dişi deve" a n l a m ı n a inen /inan ve tkir (erkek deve: buğra,
iğdiş
yinçge,
e d i l m i ş deve:
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e , sözcük k ö k l e r i n d e k i "vokal durumu" ( F r . etat vocalique, Macar, hangrend) ile ek k a t ı l ı r k e n meydana gelen "vokal u y u m u " ( F r . h a r ı ı ı o nie vocalique, Macar, hangrande illeszkedes) o l a y l a r ı n d a y a l n ı z ince-kalın (ya da ö n - a r k a , F r . palato-velaire; y a n i i, e, e, ö, ü ile o, ı, o, u dizileri a r a s ı n d a k i fark) far
atan), "fakir" a n l a m ı n a çıgay, " ş e y , m a l " a n l a m ı n a nerj, " h a y v a n " a n l a m ı n a
yılkı,
k ı g ö z e t i l e r e k i ş l e r ; bizdeki y u v a r l a k - d ü z (labial-dlabial), y a n i dudaksd ö, ii, u, u
"bitirmek, sona erdirmek" a n l a m ı n a yetürmek,
yunt,
ile d ü z i, ğ, e, a, ı f a r k ı kesin bir kural değildir. B ü t ü n g ü n e y T ü r k l e h ç e l e r i n d e ol
Tanrı, gök; Karahanlı Türkçesi
d u ğ u gibi, o ve ö vokaUeri aslî olarak y a l n ı z ilk hecede yer alabilir, örneğin bizde kol,
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yund, Tenri
=
K ö k - T ü r k ç e Tenri
"at" a n l a m ı n a K ö k - T ü r k ç e =
T a n r ı , kalık, kök — g ö k ( Ş a m a r d ı k ve M ü s l ü m a n l ı k f a r k ı ) .
koldan, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de kol, koldın,
* Karahanlı
Türkçesinin
vokal ("-ünlü") düzeni ( A l m . Vokalbestand) o l d u k ç a zen
gindir. Ortak T ü r k ç e d e k i 9'lu v o k a l dizisini, o l d u ğ u gibi K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de buluruz: Ö n d e n a r k a y a d o ğ r u i, $ ( k a p a l ı e), e (açık e), ö, ü, a, ı, o, u. B u n l a r ı n y a n ı ltanında uzun vokaller de v a r d ı r . K a ş g a r i ı Mahmut, Divan iada,
fakat Altay T ü r k ç e s i n d e kol,
h,l-
don; a y n ı ş e k i l d e , örneğin bizde özüne, sözüne, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e (onun) özüne/
Arap
harflerini
özine, sözüne/sözirje
(ö y a l n ı z birinci hecede, eklerde u y u m ö ile değil, ü, i, e ile). Ön-
arka f a r k ı g ö z e t m e ilkesi bizdeki durumdan daha kesin o l m u ş t u r , örneğin inanmak (bizde i - a ile inanmak),
alımla
(bizde e - a ile elma), kardaş
gibi. V o k a l durumu ve uyumu ö r n e k l e r i : tüp - tüpi
(bizde a - « de
kardeş)
( = dip, dibi), tüpi ( = tipi),
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR
54
tüpü
( = tepe), karşu
( = k a r ş ı ) , sözi ( = sözü), yüzi
( = y ü z ü ) , köki
belgü ( = belge), üçün ( = için), ahun ( = a l t ı n ) , yaşıl
( = yeşil), yonmak
r ü m e k ) , yulduz ( = y ı l d ı z ) , boguz/boğaz ( = b o ğ a z ) , okımak lerinde ukuşlug
( = anlayışlı, akıllı), edgülük
( = kuru), süpründi
( = s ü p r ü n t ü ) , ölümçi
( = kökü),
Kök-Türkçe
( = yü
adak yadag adyır advy
( = okumak); y a p ı ek
( = iyilik), ofcıg/i ( = okuyan), /curı ( = ö l ü m c ü , ö l ü m c ü l ) , ögdı ( = ö v d ü ,
k ü u e ) , io/ıı ( = donu), fceZir, kelgey (— gelir, gelecek), ftoZur, bolgay ( = olur, olacak), kötürdi (— g ö t ü r d ü , k a l d ı r d ı ) , kördi ( = g ö r d ü ) , iiirdi ( = d ü r d ü ) , turdı ( = durdu), miş), tutmasunı lür
( = t u t m a s ı n ı ) , unun
( = b ü y ü t ü r ) , yelkütür
alturmak
( = unuttu), yitürdiim
( = avundurur), uçturmak,
(— a l d ı r m a k ) , biltürmek
açuk
( = seçil
( = yitirdim), bedü(=
a ç t ı r m a k , açık),
( = bildirmek). B i z d e o l d u ğ u gibi, K a r a h a n l ı
T ü r k ç e s i n d e de ç e k i m d e y a da y a p ı genişlemesinde vokali yitirip derilme ( F r . cont¬ raction)
o l a y ı v a r d ı r : Örneğin, y a p ı d a kılk <~ kılık
züngü •—< közngü ( = ayna); ç e k i m d e kögüs - kögsin -e hali ukşa; kötrüp
göğsün), ukuş ( = a n l a y ı ş ) ,
bozulmak - bozlur ( = bozulur), kötürmek
( = götürmek, kaldırmak)
(— g ö t ü r ü p ) . Konson d ü ş m e s i ö r n e ğ i : yuvga > yuga
Konson ("ünsüz")
=
katmer,
yufka.
düzeni ş ö y l e d i r : p a t l a y ı c d a r d a n b,p; d, t; g, k, k (q); sızıcılar
dan çift dudak fc'si (¡3, w, <Jj>), peltek (dişler arası) d (S,
i ) , h (y), y (ğ); ıslıklı ve
h ı ş ı r t ı l ı l a r d a n s, z; ş; s ü r t ü n ü k l e r d e n ç; genzellerden m, n, n ('i!) a k ı c d a r d a n r, l, k a
aöıy adırmak bod bedük edgü kodmak kudruk udımak
Kök
Türkçe
Karahanlı
öbke
Türkçesi
öpke
sebinmek yabız yablak yalabaç tabışyan yalbarmak
seminmek yaıvuz yauılak yalavoaç tauıışyan yahoarmak kulabuz jkulavuz / kulaguz
K a r a h a n l ı konson d ü z e n i n d e n ö r n e k l e r : öıv ( t_3 I I = aksak ( =
aksak), ayız
av), oSafc (
kullandık. j | = ayak),
( j „ p ( = ağız), T ü r k ç e s ö z c ü k olarak ajmuk ( ' j j ^ j I
ak ş a p ) , S o ğ d a k asıllı alıntı olarak ajun ( j j "j \ = acun, d ü n y a ) , A r a p ç a asıllı
sözcük olarak fark Türkçesi:
tayarju).
( Jj^J Türkçe
= fark), vafa ( L i j = vefa), hacib s ö z c ü k l e r d e n ohsamak
(^__>-fJ .=mabeynci, ?
( = o k ş a m a k ) , ohsunmak
(=
pişman olmak), yer yer w ( ¡ . 3 ) yerine / ( ı_j) de g e ç m e k t e d i r , y a p a g u yerine yafgu ( = bir san a d ı ) ; yaıvuz
yerine yafuz; yawaş
yerine yafaş;
uıvut ( = ut), yerine ufut
gibi.
de
vardır.
Türkiye Türkçesi öfke
0 geçişi de g ö r ü l m e k t e d i r . Ö r n e ğ i n :
sat* aw
B?'Kg'in metninde w yerine v; -( yerine g, S yerine de d
büyük eyü ^> iyi koymak kuyruk uyumak
Y i n e a y n ı şekilde b u ü ç T ü r k lehçesi a r a s ı n d a , sözcük sonu ve o r t a s ı n d a 6 5 w > v, ve 6 > w >
sab ab eb sub
diy e biz Kutadgu
ayırmak boy
Örneğin:
f, v ve c yoktur; ancak y a b a n c ı dillerden a l ı n t ı olan s ö z c ü k l e r d e k u l l a n ı l m ı ş t ı r ; j
h ve k t u t m a k t a d ı r . A y n ı şekilde v sesi. 6 ve ¡3 ( ı _ 3 ) U e k a r ş ı l a n m ı ş t ı r ( k o l a y l ı k olsun
yayan
bıdık > bıyık, gibi.
Kök-Türkçe
h sesi b u l u n m a d ı ğ ı gibi K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de aslî olarak yoktur; bunun yerini
ayak yaya, aygır ayı
A y n ı şekilde b u üç T ü r k lehçesi a r a s ı n d a bir b > p > / geçişi
im, artdamak i'si(i); y a r ı vokallerden y. B u n a göre K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e aslî olarak
sesi de almtdarda, ara sıra T ü r k asıllı s ö z c ü k l e r d e de g e ç m e k t e d i r . K ö k - T ü r k ç e d e
Türkiye Türkçesi
B u o l a y ı n K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i ile T ü r k i y e T ü r k ç e s i a r a s ı n d a pek ç o k örnekleri v a r d ı r : kadış > kayış;
( = k ı l ı k , kılış, gidiş, b u y ) ; kö(=
adak yadag adyır
adırmak bod bedük edgü kodmak kudruk udımak
alkış); isim ve fiil ç e k i m i n d e ölümüg ( = ö l ü m ü ) , körkü ( = g ö r k ü ) , korkine ( = gör-
boldı ( = olacak), öldi (— öldü), loldı ( = doldu), ötti ( = ö t t ü ) , ödürmiş
Karahanlı Türkçesi
55
K a r a h a n l ı Türkçesi
ew suw
B a ş k a bir k ı s a l m a ö r n e ğ i : K a r a h a n l ı Türkçesiyorınçga,
Türkiye Türkçesi sav av ev su sevinmek yavuz yavlak ( = k ö t ü ) yalavaç tavşan yalvarmak kılavuz (Oğuz l e h ç e s i :
yorınça),
T ü r k i y e T ü r k ç e s i yonca. Belli k o ş u l l a r l a , K ö k - T ü r k ç e ve K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e k i sözcük b a ş ı 6'ler bizde v (hece sonu r'den önce) v e p ; fe'lar g (ince vokallerden ö n c e ) ; kimi i'Ier de d ol m u ş t u r (koşulsuz). Genel eğilim b ö y l e ise de, ince vokallerden önce sözcük b a ş ı /c'ler,
K a r a h a n l ı T i i r k ç c r i n d e i H . K o k - T ü r k c e d eki d sesinden, daha sonraki y se sine bir geçiş d e ğ e r i n d e d i r . Ö r n e ğ i n :
ve her durumda t'ler de v a r d ı r . K i m i yerlerde de 6'Ier d ü ş m ü ş , bu d ü ş m e y e k a r ş d ı k , k i m i yerlerde de b a ş a v k a t d m ı ş t ı r . Ö r n e k l e r :
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR
56
Kök-Türkçe
Karahanlı Türkçesi
T ü r k i y e Türkçesi
57
K a r a h a n b T ü r k ç e s i y l e T ü r k i y e T ü r k ç e s i a r a s ı n d a , sözcük başı t : d geçişini bir kurala b a ğ l a m a k g ü ç t ü r : ince - k a b n vokal f a r k ı buna bir kural s a y ı l a m a z . İ n c e
burmak
barmak
varmak
ve kahn vokallerden önce gelen b i r ç o k sözcük başı t'Ier d'ye ç e v r ü m e y i p i - olarak kal
bermek
bermek
vermek
mıştır. Ö r n e ğ i n :
bar
bar
var
bolmak
bolmak
olmak
urmak
vurmak
urmak İ n c e vokallerden önce k > g: keçmek
keçmek
tan
tan
taş
taş
Tenri
Tenri
ter
ter
geçmek
ülkü
taş .
Tanrı ter
tilkü
tilki
tırnak
tırnak tok
kelmek
kelmek
gelmek
tırnak
kezmek
kezmek
gezmek
tok
tok
kirmek
kirmek
girmek
toz
toz
toz
kiyik
keyik
geyik
törü
törü
törü
kök
kök
gök
tutmak
tutmak
tutmak
köl
köl
göl
tüketmek
tüketmek
tüketmek
köz
köz
göz
küç
küç
kümüş
kiimüş
güÇ gümüş
kün
kün
gün
kesmek
kesmek
kesmek
kiçig
kiçig
küçük
kişi
kişi
kişi
köpük
köpük
köpük
küp
küp
küp
tegmek
( = ben) ile mey ( = y ü z d e k i ben), ton ( = giysi, don) ile ton (— don, buz tutma), kan ( = damardaki kan) ile kay ( = baba), on (on, 10) ile oy ( = kolay), en ( = en, gibi. Bizde
ş i m d i d ü z ra ile s ö y l e n e n ve yazdan b i r ç o k sözcükler eskiden geniz //'si ile s ö y l e n i r ve y a z d ı r d ı , sana
( = sana), inek
(— t ı r n a k ) , yanılmak ( = anlamak), yalrjuz
(= inek), sinek
( = y a n d m a k ) , beniz ( = y a l n ı z ) , tay
( = sinek), ön ( = ö n ) ,
( = tan) gibi.
K ö k - T ü r k ç e ile K a r a h a n b T ü r k ç e s i n d e k i sözlük içi ve sonu b i r ç o k g (fe)'Ier
tawar tag tegmek
davar dağ
kergek
kergek
gerek
emgek
emgek
emek
değmek
eşgek /eşyek
eşek
yumurtga
yumurta kısa
temür
temür
demir
tirig
tirig
diri
kısga
kısga
dil
kulkak
kulkak
kulak
kaygık
kayık
kazganç
kazanç
tıl
tıl İtil
tolmdk
tolmak
dolmak
tokuz
tokuz
dokuz
tökmek
tökmek
dökmek
sıçgan
sıçan
(fare)
dört
yalgan
yalan
(Kara
tört
tırnak
( = beniz), teniz ( = deniz), anlamak
Türkiye Türkçesinde düşmüştür. Örneğin:
S ö z c ü k b a ş ı n d a t > d geçişi:
tag
K a r a h a n b T ü r k ç e s i n d e , e ile e'de o l d u ğ u gibi, n ile rj a r a s ı n d a da ş ı n l ı k " (opposition) v a r d ı r , y a n i bu i k i ses a y ı r t ı anlam f a r k ı yapar. Ö r n e ğ i n : men
genişlik) ile en ( = yanak, y ü z ) , bin ( = bin-mek) ile bin ( = bin, 1000)
İ n c e vokallerden önce k : k
tabar
jtıranak
tan
tört
Uırmak
turmak
durmak
tuymak
tuymak
duymak
tünmek
tünmek
dürtmek
lüşmek
tüşmek
düşmek
kazganç
hanlı T . yalan=yalın, saııgçı
yavgan
yavan
satıgıç
satıcı
çıplak
58
A. D l L Â Ç A R
tirig
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
orgak
orak
şahitlik,
tirig
diri
i y i ("edgülü"); körklülük
tanuklug
=
tanıklı,
şahitli;
edgiilük
59
— iyilik ("edgülük"),
= g ö r k l ü l ü k , güzellik, körklüg
edgülüg
=
— g ö r k l ü , güzel. K a r a h a n -
ulug
ulug
ulu
ölüg
lı T ü r k ç e s i n d e sözcük i ç i kimi -7c-/-g-'ler, bizde « ' y e ç e v r i l m i ş t i r , takagu > tavuk;
ölüg
ölü
elig
kagrulmak
elig
el
tarlag
tarla
katıg
katıg
katı
çerig
çerig
çeri
kışlag
kışlag
kışla,
——
kapug
kapu >
kıdıg
kıyı
ekşig
ekşi
süyüg
süngü
tarlag
süyüg sürjük
süyük
(=
mak), çagılamak kışlak
konusunda: kız (— k ı z ) ~ T ü r k ç e s i söz - sözlemek
Türkiye Türkçesi
men
ben ( y ü z d e k i )
mengü/bengü
bengi (ebedî)
meyiz /men giz
beniz
meyzemek
benzemek
mir; /biy
miy
bin ( =
minmek /binmek
minmek /münmek
binmek
monçuk
monçuk
boncuk
müyüz
boynuz
körkedmek
sözcük i ç i n d e , yer yer de sonunda, -k- ~ gitmek
s ö y l e m e k . K i m i yerlerde s ö z ü k içi -şt- bileşiği -ç-'ye
> giymek; =
uçmak'a
çevrildiği
odunmak /udunmak >
bahar, yay
K ö k - T ü r k ç e ile K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e yazmak
uyan
yazmak ( E s k i ve Orta T ü r k ç e d e : bitimek =
=
y a z ; bizde yaz
=
yaz;
y a y m a k ; bizde yazmak
=
=
yazı
yazmak). Sözcük başlarında: "ağaç"
a n l a m ı n a K ö k - T ü r k ç e ıgaç, K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e yıgaç, T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e ağaç. Y i n e sözcük b a ş l a r ı n d a : K ö k - T ü r k ç e yürüy,
1000)
ürüy/örüy
Türkiye Türkçesi
ırak /yırak; "hayvan i n i " a n l a m ı n a K a r a h a n h T ü r k ç e s i yin jyın/in,
Türkiye Türkçesi
T ü r k ç e s i yinçge fyinçke, lımak, yılgın, -re- çeşit
Karahanh Türkçesinde
( = ak, açık renk); K ö k - T ü r k ç e ırak, K a r a h a n h T ü r k ç e s i yırak, in; K a r a h a n h T ü r k ç e s i yıpar
-d- d a l g a l a n m a s ı v a r d ı r .
( = y d d ı z ) , olturmak ~
otaıtr-
( = g ü z e l l e ş t i r m e k ) gibi. A y n ı ş e k i l d e , -g- d a l g a l a n m a s ı n a da r a s t l a n m a k t a d ı r .
( = sarmak), içkü ~ içgü ( = i ç k i ) , yelkitmek
( = d a l g a l a n d ı r m a k ) , ekirmek ~
( = Z ü h a l ge
ılgın
yıglamak
(ağacı), ağlamak,
~
ıpar
= i y i k o k u , misk; K ö k - T ü r k ç e ve K a r a h a n h
T ü r k i y e T ü r k ç e s i ince; K a r a h a n h T ü r k ç e s i yinçü,
yıp,
/ıglamak, yilig, T ü r k i y e T ü r k ç e s i a y n ı sıra ile inci, ip, ilik. K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e k i opratmakhn
bizde
yı-
ıhmak,
yıpratmak
olduğuna yukarda işaret edilmişti. K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e sözcük i ç i ses ve hece d ü ş m e l e r i v a r d ı r . Örneğin berk
( = a r t ı k ) , yultuz ~ yulduz
~ yörgemek
( = y ı l n ı z ) ; z>—> r
Sekentir
K ö k - T ü r k ç e - K a r a h a n h T ü r k ç e s i - T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e y ' n i n özel bir du
> gömlek.
K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e , yer yer, sözcük i ç i n d e -t- ~
Ö r n e ğ i n : yörkemek
=
K ö k - T ü r k ç e ve K a r a h a n h T ü r k ç e s i yaz
K a r a h a n h T ü r k ç e s i ile T ü r k i y e T ü r k ç e s i a r a s ı n d a sözcük i ç i -m- ^
~
.—> yalyus
( = cariye), Sekentiz ~
d ü k : adak /adak > ayak; kedmek jkeömek
lenmesi de v a r d ı r : yeme ~ yine, gibi. Tersine olarak -y- > -m- deği ş i m i de görül
mak (— oturmak), körketmek
bilmes (— bilmez), yalyuz
mak, gibi. B u n d a n b a ş k a , anlam f a r k ı ile y : s'nin k a r ş ı l a ş m a s ı da v a r d ı r . Ö r n e ğ i n :
bana
arduk
( = çör
( = diz ç ö k m e k , ç ö k ü n m e k ) ;
rumu v a r d ı r . Y u k a r ı d a , sözcük i ç i k i m i -d- ve -<5-'lerin bizde -j-'ye ç e v r i l d i ğ i n i gör
ben
Ö r n e ğ i n : artuk ~
( = ç a ğ l a m a k ) , çöpik •—' şöpik sökünmek
,
mana
m ü ş t ü r . Ö r n e ğ i n : köylek
vardır.
( = yapıştır
gibi, yine "cennet" a n l a m ı y l e .
men /ben
/munçuk
<~ yapşurmak
ç e v r i l m i ş t i r , örneğin "cennet" a n l a m ı n a S o ğ d a k asıllı uştmah m
mana
mügüz
~ jagılamak
kır-kın
gibi.
zegeni, Saturnus); -z- konusunda şu duruma da dikkat etmek gerekir: K a r a h a n h
men /ben jmenkü
(söğmek)
s; z<—• r gibi ses d a l g a l a n m a l a r ı
sökmek, çökürmek ~
z r-^ s konusunda: bilmez ~
kapı
K ö k - T ü r k ç e ile K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e , sözcüğün ilk hecesinde n (9)'den ö n
menigü /benigü
•—• şagılamak
çöp), (diz) çökmek ~
kemik)
Karahanh Türkçesi
kavrulmak; sögmek /sökmek > sövmek
Ö r n e ğ i n : Ç ~ f (s) konusunda: yapçurmak/yawçurmak
ce gelen ş i m d i bizdeki 6 sesinin karşılığını m ş e k l i n d e buluruz. Ö r n e ğ i n : Kök-Türkçe
>
B u T ü r k lehçesinde ç ~ ş (s); z ~
eğirmek
( = e ğ i r m e k ) , sekirtmek ~
~yelseğirt
>
bek ( = pek, s a ğ l a m ) , birle >
bile ( = bile, ile); k r ş . hamak
(=
bağlamak),
bundan -g eki ile isim olarak bag (— b a ğ ) , bag'dan -la eki ile fiil bağlamak
(=
bağ
l a m a k ) ; yine k r ş . " y a v a ş " a n l a m ı n a Uygur T ü r k ç e s i akuru,
Karahanh Türkçesi
akru/akrun.
{=
>
Ortada hece d ü ş m e s i ö r n e ğ i : kagadaş
> kadaş
arkadaş),
sayış
saş ( = ö d e m e , s a y ı ş ) . K a r a h a n h T ü r k ç e s i - T ü r k i y e T ü r k ç e s i k a r ş ı l a ş t ı r m a s ı
y a p ı l ı r s a , b i r ç o k sözcük i ç i hece d ü ş m e s i ö r n e k l e r i ortaya ç ı k a r . Ö r n e ğ i n :
yapurgak
mek ( = seğir, k o ş m a k , k o ş t u r m a k ) . S ö z c ü k s o n l a r ı n d a bu -k ve -g çeşitlenmesi bir
( = bizde: yaprak),
yogurkan
a y ı r t niteliği k a z a n m a k t a d ı r : -k sesi isimlik, -g sesi de s ı f a t l ı k g ö r e v i n d e , -lık ile-Zıg
( = bizde: tavşan).
B u n a k a r ş ı l ı k K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e hece a r t m a s ı örneği olarak:
gibi (krş. bizde -hk ile -lı). Ö r n e k l e r : adaklık (sıfat); belgülük
= belge, belirlilik, belüglüg
=
a y a k l ı k (isim), adaklıg
— belli, belirli; tanukluk
=
=
ayaklı
tanıklık,
(bizde-.yorgan),
kurugsak ( = bizde: kursak),
tavışgan
Ortak T ü r k ç e (Uygur v.b.) alma /olma /alma. bizde elma, fakat K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n de almıla/alımla.
Özellikle s a y ı a d l a r ı n d a ikizleme (gemination)
olayları:
ikki
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. D l L Â Ç A R
60
( = i k i ) , yetti ( = yedi, 7), sekkiz ( = sekiz), k r ş . elig/ellig ( = elli, 50). Ses g ö ç ü m ü (métath'èse) ö r n e k l e r i n d e n : yağmur çamgur =
=
şalgam; karhgaç
> yamgur;
> kırlangıç
öğrenmek
s a r ı m s a k , s a r m ı s a k . k r ş . K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i çaklanmak,
çesi çalkanmak,
> örgenmek;
= k ı r l a n g ı ç k u ş u ; sarmusak >
çagmur
>
öpkesi barmak
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e ses benzeşmesi, ister uyarlama (accomodation), ister -şd- genel olarak -sı-'ye ç e v r i l m e z , fiil ç e k i m i n d e bilişdi
öpüşdü
=
a d a m ı n öfkesi geçti.
a ş a (yemeğe) gitmek; men evge barıgh
evde tıkıştı
-den h a l i : Tilde
çıkar
=
halk evde t ı k d d ı (sıkıştı).
edgü söz = dilden çıkar i y i söz, yaş közdin
a
-le h a l i : Yılkı =
otlap anın
onun, anın
=
etlenür
— h a y v a n otlar, onunla etlenir (not. anın
onun i ç i n , onunla); tokşıp
tın ( = d ı ş t a n ) ; •pd-'nin durumu da b ö y l e d i r , y a n i genel olarak -pd- > -pt- uyarla
onun i ç i n geciktik; aşhg tarıg anın
m a s ı yoktur: kap - kapdı
ter;
değil, kattı;
( = k a p t ı ) , öpdi ( = ö p t ü ) , fakat isim ç e k i m i n d e örneğin katdı
kitmek'ten, kitdi değil, kitti ( = gitti); -çd- > -çt u y a r l a m a s ı k a r ı ş ı k t ı r :
feeçmefe'ten keçdi değil, keçti (— geçti), saçmak'tan ( = s a ç t ı ) ; açma/c'tan açtımız ( = açtık) ve açdı
saçlım
( = s a ç t ı m ) , fakat
( = a ç t ı ) ; kaçmak'tan
saçdı
( = k a ç t ı ) gibi; -kd- > -kt- u y a r l a m a s ı da a y n ı k a r ı ş ı k d u r u m d a d ı r : Örneğin
çaktı,
çekti, fakat bakmak'tan
-r h a l i : Tenrigerü sövlenür
( = kdıktan).
=
bilgisi
I . îsim
oğul - oğlu
ört - örten = hal
=
başı
barça
oğullar,
tegin - tegit = prensler;
er - eren — erler,
tapgın
öter =
T a n r ı y a k a r ş ı t a p k ı s m ı ö d e r ; kış
— kış bahara d o ğ r u f ı s d d a y o r ;
bolsa yeg =
=
biligsiz îsîm
alevler.
=
aşıg
başra
kakar
içeri girmek; yokaru
=
yaygaru
=
yemeği
yukarı;
taşırım
bolgınça
ö k ü z a y a ğ ı o l a c a ğ ı n a b u z a ğ ı b a ş ı olmak
v a r ı c a ( v a r ı kadar), solça
=
=
buzayeğdir;
solca (sol taraftan),
Sıfat
- i h a l i (accusativus) : -ni/-ni;
-n; -g;
-ıj-i
-in hali (genitivus): -nın j-nirj /-nun /-nün
=
-de hali (locativus): -da/-de; -ta/-te -den hali (ablativus): -da/-de; -den/-din/-dun/-dün;
ra/-re/-ru/-rü;
adakı
=
ö k ü z a y a ğ ı , buzagu
törü
— d o ğ r u yasa, edgü kişi
Ü s t ü n l ü k i ç i n -rak/-rek
başı
büyük,
i y i , güzel - yakşırak
edgü = i y i - edgürek
=
başı,
iyi,
yakşı/yahşi
— daha i y i , daha g ü z e l , az - azrak
— daha az.
=
en k ö t ü , «g aZim =
en
altta. -ar/-er;-r
Sayı
adları:
Bir, iki (ikki), üç, tört, beş, altı, yeti (yetti), sekiz (sekkiz), tokuz, on,
yigirmi/yigirme,
ottuz... yüz, mir/ (bin), tümen — on bin ( k r ş . Kök—Türk
ç e : 62 i ç i n , iki yetmiş y a d a altmış
artukı
-siz hali (privativus) : -sız /-siz j-suz /-süz
iki).
ilk, ör)di, ikinç/ikinçi
-in h a l i : evnin; -e h a l i :
S ı r a s a y ı s ı (ordinal): birinç,
üçüreçü, törtünç
=
evge; -de h a l i : evde; -den h a l i : evde /evdin /evden; -le h a l i : evin/evle; -r h a l i :
ftirer, ikkişer
evgerü;
ikisi, üçegü/üçegün
-ce h a l i : evçe; -siz hali: evsiz.
iki, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i : /ikilenç,
birinci, ikinci v.b. Ü l e ş t i r m e s a y ı l a r ı
(distributif):
v.b. Topluluk s a y d a r ı (collectif): biregü her biri, ikigü — her ü ç ü . A y r ı c a : ikiz — îkiz;üçgil/üçgül
altmış üçünç / =
=
her üçlü,
üçgen.
Cümle örnekleri: - i h a l i : Ol bu evni evsindi
buzağı
— b ü y ü k - bedük-
daha
-ce hali (aequativus) : -ça/-çe Ö r n e k (paradigma): y a k t ı h a l : ev; - i h a l i : evni/evin;
=
= i y i adam.
e k i : bedük
E n ü s t ü n l ü k derecesi: en e d a t ı : en yavlak
-tın/-tin
-le hali (instrumentalis) : -re; -la/-le -gerü; -karu/-kerü;
Köni
ölçüştürme:
rek = daha
-e hali (dativus): -ka/-ke; -ga/-ge; -a/-e
-r hali (directivus): -garu/-geri/
öküz
— d a ğ başı.
tamlaması:
Sıfatlarda
oğlan
oğlak iliksiz, oğlan bilgisiz.
tamlaması: taglar başı
ekleri:
=
tünle
-siz h a l i : Yiğit yazuksuz bolmas = genç g ü n a h s ı z olmaz; oğlak yiliksiz,
çekimi (Déclinaison): Çoğul eki: -lar/-ler; eski çoğul ekleri: -t ve -ert, ör
neğin
— çarpıştık,
dışardan.
gu
(Inflexion):
keçtimiz
-ce h a l i : Tilekçe turu = dileğine göre (dilediği gibi); öküz adakı
* Çekim
anın
= yemeklik b u ğ d a y onunla bi
— t a n l a y ı n bulut k ı z a r ı r s a ; tümle yerine
b a ş ı n a k a k a r ; içkerü kirmek
hem baktı, hem bakdı ( = b a k t ı ) , içmefc'ten hem içti
hem içdi ( = i ç t i ) , isim ç e k i m i n d e keyikten (— geyikten), kılıktan
tün/e bulu örtense
öner
bile sözü de k u l l a n d ı r .
hem kaçtı hem
kaçdı
savruldı
— y §> gözden savruldu.
( = u l a ş t ı ) , fakat bunun y a n ı n d a , isim ç e k i m i n d e , ö r n e ğ i n taş
kaptan ( = kap'tan). B u n a k a r ş ı l ı k -id- > -tt- ö z ü m l e m e s i v a r d ı r : katmak'tan
men = ben
dişti.
Örneğin:
( = bilişti, t a n ı ş t ı ) ,
uçdı =
eve gitmek ü z e r e y i m ; menin közüme nen ilerdi = benim g ö z ü m e bir ş e y -de h a l i : Kişi
keçi, orta.
ö p ü ş t ü ) , ulaşdı
-e h a l i : Aşka
samursak
eçkü, otra, T ü r k i y e T ü r k -
ö z ü m l e m e (assimilation) derecesinde olsun, bizdekinden daha sınırlıdır. (=
-in h a l i : Emin
61
=
o, b u evi kendi evi s a y d ı ; ol anın evin
o, onun evini y o k l a d ı ; 6 « er ol açıg todurgan
r a n d ı r ; bulun bolup başı tığdı
=
=
arkadı
bu adam o açı doyu
tutsak olup b a ş eğdi.
Zamirler: Kişi
zamirleri: men =
men, sen, ol; biz, siz (sizler), olar /anlar. Z a m i r çekim ö r n e ğ i :
ben,
meni/menig
=
beni,
menin
=
benim,
mana/manar
62
A. D Î L A Ç A R
=
bana, meniıj
— benim, minde/meninde
minin /menden = meninsiz Kişi
=
benden, menin
=
=
bende, minde/meni
din /
benim a r a c ı k ğ ı m l a , benle, mensiz/
bensiz.
ek zamirleri:
İşaret
T e k i l -m/-im, -/-i, -si/-i; çoğul -miz/-imiz, -rjiz/-iniz,
zamirleri:
bu, bular
yarar?
=
Ozedönüşlü Belirsiz
kim?,
-lan/
zamirler:
öz, kendü/kendi
kim: kimürjde
zamirler
( = h a n g i s i ? ) , ayu her marja sen, kayusu
Fiil
3. -miş'li
kelmiş
( = kendi).
ermiş
ö r n e ğ i n : Kudugda
=
buki-
= bu kitap, i y i , güzeldir; bolmak ( = olmak), =
E k : -ga/-gay, -ge/-gey: kelge men, kelge sen, kelge/kelgey;
sen k i m olursun? (sen k i m s i n ) ; 6ar ( = vaT), k u y u d a su var. Olumsuz: ermes ( = olmaz),
kipi: ek: -gil/-gıl
kelmesün =
v.b.: Keli
gelmeyim, kelmen =
=
geleceği; kelgülük
erdiniz,
geleceksiz (gelecek d e ğ i l ) ; ol kelirmü
=
ş ü p h e ve soru e d a t ı ; kele =
kelgü
=
gelme
zamanı;
mişliği) var; kelmiş kün = memiz gerek; kelür
anda erdi, biz anda erdimiz, siziler) anda erdiniz, olar anda erdiler = ben ora
=
da i d i m , sen orada i d i n v . b . L e h ç e l e r d e : Olumsuz: Dag ol, tegül, ö r n e ğ i n :
bizge keligrek =
Argu l e h ç e s i n d e ol andag dag ol =
=
b u at k ö t ü d e ğ i l . B a ş k a ö r n e k l e r : Sen biligli (sen) = sen bilgilisin;
neçe eğri erse yol edgü = ne k a d a r eğri olsa y o l iyidir; bu turguyer ermes =
bu
durulacak yer d e ğ i l d i r . fiil
( î n g . finite verb of complete predication): Mastar eki: -mak/
Ö r n e k (paradigma): 1. Geniş
zaman: E k t a b a n ı -r; menkelir
men, sen kelir sen, ol ben gelirim, sen ge
lirsin v . b . O l u m s u z : men kelmes men v.b. = ben gelmem. Soru: sen sen?
=
kelirmü
sen gelir m i s i n ? v . b . Oğuz l e h ç e s i : men kelen y a d a men kelirin
=
gelirim v.b. 2 . -dVli geçmiş zaman:
sen, ol keldi ol; biz keldimiz biz, siz(ler) keldiniz siz(ler), olar keldiler olar —
= gel
=
=
gelmek kelgüsüz
gelip;
geleli; keliben =
gelince;
kelgeç — gelir
gelmez;
— yine g e l d i ğ i n d e ; kelmişindin — n a s ı l geldiğini; kelmişi
erken — gelirken; kelmiş
bar — geldiği (gel-
er — gelmiş a d a m ; keldeçi er
o adam bize çok gelendir; ol kişi ol
o adam bize gelmeyi k u r m u ş t u r ; ol kişi bizge kelgülük =
çok gelen; kelegen =
g e l m i ş ; kelig =
=
kelmese — eğer
=
gelmezse; kelgür
bana gelmeyi; kelü bermek =
=
— gelerek;
getirtmek;
kelirtmek;
lürmek/kelirmek
keçip
=
getirmek;
kele turmak
=
kelirtmek
=
keleyuk =
— getirmek ( < * geltirmek); kelimsinmek
gelgin (gelgit'teki medd); kelin =
=
gele durmak;
gele yazmak, gelmek istemek fakat gelememek; kelişmek istemek;
barışlıg
ev
— belki g e l m i ş
geli vermek; kelgili bolmk =
=
gelme;
kelmedüki
bana g e l m e d i ğ i n i ; marja
m a k ; kelürtmek
keligsemek -— gelmek
geliş,
gelişli; kelişlig
gelmek i ç i n ; ol keldi erinç
gelmemeli; marja kelmedük
erdi
ben size gelmek
— g e l d i ğ i m ; keldüki
geldiği gelmediği, gelip g e l m e d i ğ i ; kelişlig aparj
berü — gel
gelindiği g ü n ; kelmek kerek biz = gelmeliyiz, gel
— gelişli gidişli ev; kelgelimet = tir;
=
— gelmeden;
— o gelir m i ? (dersin); erki
gele; kelgeli =
kelip/kelipen
o kelmek keldi = o, bir geliş geldi; keldügüm
türmek jkeldürmek E k t a b a n ı -d- (-di- v . b . ) : men keldim men, sen keldin
gel-
geleyim, kelme-
o adam bize gelmekte h a k l ı i d i ; men sizge keligli men =
kelmegü
kelir ol; biz kelir biz, siz(ler) kelir siz(ler), olar kelir olar =
gel, kelsün =
gelesi; kelmeksizin
erki?
gelici adam; ol kişi ol bizge kelegen =
ü z e r e y i m ; kelgüçi =
-mekl bar-mak, kel-mek — v a r m a k , gelmek.
gel!, kelgil =
gelmeyince; kelmedin jkelmedip
=
erdiler ( = i d i m , i d i n , i d i v . b . ) , ö r n e ğ i n : Ben anda erdim, sen anda erdin, ol
o, ö y l e değil; Oğuz lehçesinde bu at tas
=
— gelecekli; kelesi =
sizin; kelmegince =
d i ğ i n d e n beri; nelük kelmişin
ö r n e ğ i n : Sende yarmak
erdin, erdi, erdimiz,
=
gelmeyiniz.
aşıçta çig yok = tencerede y a ğ yok. Soru: mu?/mü?,
Tam yüklemlik
v.b.
7. Kelmek fiilinin b a ş k a t ü r e v ve o r t a ç l a r ı n d a n : Kelmeli = gelmeli; keligi
kelgen — gelen; yana kelmişde
bar mu? = sende p a r a v a r m ı ? G e ç m i ş l i k : Erdim,
gelmesem; kelseıje
— gelmesin, kelelim — gelelim, keleyin
ö r n e ğ i n : Kamug kişi tüz ermes = her insan bir olmaz; yok ( = y o k ) ; ö r n e ğ i n :
tegül =
geleceğim, geleceksin, gelecek
gelmesemdi; kelse bolmaz — gelmek olmaz, gelinmez.
yin
(copula): Olumlu: 0 (sıfır), ö r n e ğ i n :
a k l ı n s ü s ü dildir, i n s a n ı n süsü y ü z d ü r ; turur ( = ...dır),
suv bar =
turur
gelmişti,
sene; kelse bolur — gelse olur, g e l e b ü i r ; keldi erse — geldi ise; kelmesem erdi
= h u kitap f a y d a l ı ( d ı r ) ; ol (— ...dır), örneğin: Ukuş körki til ol,
ö r n e ğ i n : Sen kim bolur sen?
=
kelseler = gelsem, gelsen v.b. kelmesem v.b. =
ö b ü r ü , öteki.
sin,
turur
erdi
ukus bolsa aslı bolur = kimde a n l a y ı ş olur
ne gibi ( ş e y l e r ) k i diledim, oldu hepsi ( = ne diledimse hepsi oldu;
ö r n e ğ i n : Bu kitab yakşı
gelmiş olmak, kelmiş
(sen),
kelmiş
=
=
kişi körki yüz ol =
bolmak =
(ben), sen kelmiş
(siz), olar kelmiş (olar);
- dilek kipi: ek t a b a n ı : -s-: kelsem, kelsen, kelse; kelsebiz, kelseniz,
6. Buyruk
tab asıglıg
(biz), siz kelmiş
— gelmişmiş.
4. Gelecek zaman: 5. Koşul
( F a r s ç a d a n a l ı n t ı ) : kim ( = k i ) : Bu söz kim sen aydın = bu
(Conjugaison): Koşaç
= geldin m i ? Oğuz l e h ç e s i : Ben kel-
geldim, geldin v.b.
geçmiş zaman: E k t a b a n ı : -m"ş: ben kelmiş
söz k i sen s ö y l e d i n ( = s ö y l e d i ğ i n s ö z ) ; ne teg kim tiledi-me boldı kamug
çekimi
=
kelge biz, kelge siz, kelgeler /kelgeyler =
d i l e d i ğ i m ş e y l e r i n hepsi oldu). II.
sen keldük
g e l m i ş t i r v.b., kelmiş
( = b u n l a r ) , ol, olar ( = onlar).
ne?, koyusu?
sa soylu olur. ikindi /ekindi Bağıntı
medim, gelmediıı v.b. Soru: keldir/mü?
ol kelmiş (ol); biz kelmiş
s ö y l e y i ver bana hangisi y a r a r ?
zamirler:
geldim, geldin v.b. Olumsuz: Men kelmedim men, sen kelmedirj sen = gel dük,
-leri (hepsi v o k a l u y u m u ili).
Soru zamirleri:
63
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
=
geldi;
kelmekin
gelecek olf-
g e ç i r m e k ; kekelgirmek
=
g e l i ş m e k ; kel-
kelsemek = gelmek istemek; =
gelir
görünmek;
gelin ( g ü v e y i n i n eşi).
kelgin
64
A. DİLÂÇAR
Zarflar,
Edatlar,
=
Bağlaçlar,
Ünlemler:
K U T A D G Ü BİLÎG İNCELEMESİ
az =
az; öküş,
şimdi, i ş t e ; munu = i ş t e , g ö r ! ; tutçı
emdi =
şimdi; terk/terkin
astın
alt,
=
aşağı;
=
ol mendin burun bardı aşak
=
aşağı;
önce;
üze =
öndün =
=
önce;
yukarıya; =
karşı/karşu aşnu
=
=
ekiyle
üstün;
beri; ança
da; öni/önin
b a ş k a ; hiç ( F a r s ç a d a n ) =
neme = nasd?, neçün/nelük nasd?, eğer; kança
kayu =
=
niçin?;
=
=
= nereye?; kanda/kayda
bangi?, b i r k a ç ; ma, ok, kop, takı
=
=
ya
va ( A r a p ç a d a n ) = ve;
=
ey!; ya =
y a ! ; hay =
= sonra;
ikirçkün
=
ö y l e , o kadar; anda
=
rak,
y a d a ; hem ( F a r s ç a d a n ) =
•lan/-len:
takı
=
genel
nere? = ve;
1. -aç/-eç: aş - aşaç
=
=
s e ç k i n y i ğ i t , uragut
- başak — ok temreni, ok b a ş a ğ ı ; yol-yolak lan =
var - 6arça =
p ı c ı ; kuş - Jiusçı = k u ş ç u ; k u r b a ğ a - bakaçuk gırçık
=
ginde;
yol - yolçu
— küçük
sığırcık k u ş u ; 11.
6a/ıi: - balıkçın
=
-daş/-deş:
karın
olan; 15. -dı/-di: gerçek - sağdıç düruk
=
kurbağa;
y e t t i ğ i kadar; tilekçe
balıkçd
• karındaş;
10.
-çık/-çik:
oğul - ogulçuk
k u ş ; 12.
kökçin/kökşin -çuk:
kaya
=
a r k a d a ş ; karjdaş
= i y i dost, s a ğ d ı ç ; 17. -duruk/-dörük:
ka =
— hoş
uzun s ü r e ;
= babaları
— b i r i n c i ; 16. -dıç/-diç:
— at göğüslüğü; 18. -düz; kün - kündüz
baka
— g ö k ren
- kayaçuk
bir
sag — s a ğ ,
boyunduruk,
kümül-
— g ü n d ü z ; 19. -e: ög —
a k d - öge — a k ı l l ı ; 20. -en: eski ç o ğ u l e k i , er - eren =
adamlar; ört —
alev, y a n a n ş e y - örten = alevler; 21. -gak/-gek/-kak/-kek:
er • erkek =
h a y v a n ı n e r k e ğ i ; 22. -garu f-gerü /-kam/-kerü:
Tenrigerü/Tenrikeri
=
— di =
her
— Tan-
r ı ' y a y ö n e l e r e k ; 23. -gen: yeti - yetigen — Y e d i K a r d e ş l e r ( B ü y ü k A y ı ) t a k ı m -
arslan, kaplan; 35. =
ayaklı;
=
sözceğiz;
-h/-li:
biliglig =
i k i n d i ; 42.
=
b a ğ ı r - bağırsak
=
merhametli;
eki, yazuksuz
=
=
32.
biligli
=
-lag:
bilgili; 37. =
-lık/-lik: fakat
tekinlere
-ntij-ndi:
ölçüştürme
daha az; 43.
eki,
-sak/suk:
— davar,
bağır
zenginlik
— ş a ş d a c a k , acayip; 44. -sıg:
oğlan-
k u l a benzeyen; 45. -sız/-siz j-suz/-süz:
günahsız;
ög =
ana - ögsüz =
ve
kızlamuk
odun; 41.
sıfatlarda
34.
bilgili;
bir çiçek ve h a s t a l ı k ;
tavar - tavarsak
şaşılacak ş e y - tarjsuk
çocuk huylu; kulsıg
=
=
ot - otlak;
= iyilik; aç - açlık,
-rak/-rek:
— daha i y i ; az - azrak
g ö k si içreki
k ü ç ü l t m e eki ola
kış • kışlak,
ş e y , m a l ; ot - otun =
yok-
öksüz;
ög =
akılsız; 46. -ş: bag — b a ğ - 6agış = parmak ve b a ş k a or
ler; 49. -uk: ağır
ata
— ana r a h m i ; sı-
er - erdem; bir - birtem =
adaş
ö = ö n - ör/di jöndü
kapug - kapugçı
yolcu;
-çın/-çin/-şın-/şin:
kokulu bir d a ğ otu; 13. -dam/-dem: 14.
=
b ü t ü n ; . 9 . -çı/-çi:
=
-lak;
-kın/-kün: =
kökşin
=
göğümsü;
48. - i : eski çoğul eki, oğul - oght = o ğ l a n l a r ; tegin - tegit — t e g i n ' l e ı , prens
= keçi yolu; 5. -an/-en: oğul - oğ
- «Maç; oreo - anaç; 8. -ça/-çe: yetişmişince leğe g ö r e ; 6ar =
b a b a c ı ğ ı m ; 30. -ki:
g a n l a r ı n ek yerleri, k a m ı ş ı n b o ğ u m l a r ı ; 47. -şın/-şin:
— k a d ı n ; 4. -ak: baş
o ğ l a n ; 6. -ar/-er: bir - birer — birer; 7. -ç: o k ş a m a l ı k olarak
=
kışlık, kış i ç i n h a z ı r l a n m ı ş ; 38. -m: tarım
— ikinci,
akd - ögsüz =
her
burslan
k ı z a m ı k ; 40. -n: ne - nen =
sunlama iki - iftegü =
g ü v e r c i n ; kökegün
=
* * ekler:
=
sözkiye / sözgine 33.
=
baş - baş-
bir bey sanı; 28.
karamuk
seven; tan =
tencere, aş k a b ı ; 2. -agu/-egü:
i k i s i ; 3. -agut: alp - alpagut
=
edgü - edgürek
(dSnominal)
=
hatunlara hitap; 39: -mukj-mük:
sıg = isim ve sıfat yapan
gözceğiz;
sıfat eki, adakhg
hey!
yapısı:
I . İsimden
çör ç ö p ; 27. -kanj-ken:
olarak isim eki, edgü — i y i - edgülük
ikinti/ikindi
dahij de; ay/
=
değeri ile de karak
— b a ş ı n d a a k ı bulunan;
evde bulunan; 31. -kıya/-kiye:
başıboş b ı r a k d m ı ş ;
arslan,
kış - kışlık
= Sözcük
=
36. -lig/-lig:
kah
bem,
közkiye/közgine
baş - başlag
bura
=
=
o k ş a m a l ı k olarak, atakı
i ç e r d e bulunan; evdeki =
ne k a d a r ? , k a ç ? ;
nerede?; kanı
baş - başıl jbaşgıl
- ikircim, t e r e d d ü t ; kökürçkün
nek; 29. -kı/-ki:
öndün
yokaru
— k ö r ; 25. -ıl/-gıl:
26. -k: k ü ç ü l t m e eki olarak çöp - çöpik
sıra;
pekitme e d a t l a r ı ; apan
azu =
kerek — gerek;
arkası
oğlan - oglaga/oglangu = bolluk i ç i n d e b ü y ü y e n ;
(erkek deve) gibi; " k a r ş m l ı k "
gan — b ü y ü k bir balığın a d ı ; tarkan jtarhan
aşağı;
ne zaman?, eğer;
eğer; birle/bile = ile, ve; = ya;
alt,
buğra
göz - karagu
hem
b ö y l e , b ö y l z c e ; munda = kaçan
bugragu =
önce;
ondın,
doğru;
b i ç ; neçe =
y ı l d ı z ı ; 24. -gu/-gü/-ku/-kü:
geri, geriye;
aşağıya,
— ...e
uş
edatlar:
burun =
kiy/ked
tabaru
ö y l e , ö y l e c e ; mundag =
=
=
karşı;
önce;
geri; berü =
kodı
çok;
y i n e ; imdi/
o benden önce v a r d ı ; bakar soldın,
orada; andag =
aya
=
ileri, ileriye; /cedıre =
üzeri, ü s t , ü s t ü n d e ;
basa — sonra;
y u k a r ı ; kerü/kirü
=
köp =
kedin = bakar sola, sağa, bem ileriye, geriye; asra =
örü = y u k a r ı , =
alt;
s a ğ a ; öndin =
yavlak,
daima; kayra
tez, ç a b u k ; -in/-m/-un/-ün
o/im =
soZdın = sola, ondın öndin,
=
=
65
II.
=
Fiilden
isim ve sıfat yapan
1. -aç/-eç: kömmek =
ağır - agruk
=
ağırlık, y ü k ; 50. -zük: bilek -
bilezük
bilezik.
=
(déverbal)
ekler:
g ö m m e k - kömeç =
g ö m e ç ; 2. -aganj-egen:
baragan
sık sık v a r a n ; kelegen — sık sık gelen; 3. -çı/-çi: akmak - akıncı
ıncı;
ummak - umduçı
bürüncük; umdu düğüm
=
— dilenci; 4.
5. -dı/-di/-du/-dü:
ögmek
dilek, istek; 6. -duk/-dük:
bu =
gelişim ş i m d i ; bilmiş
-çekj-çük:
bürünmek
— ö v m e k - ögdi = barduk yerde
yek
=
bilmedük
y e n ; 8. -g/-k: batıg =
batak, derin yer; yaruk
z ı r l a n m a k - anuk — h a z ı r ; yazmak kı,
suç, günah;
-kaç/
-keç: kısmak
ycıpuş
=
se; tutmak
bedümek - kısgaç
=
— büyümek
—
a l k ı ş ; ummak -
=
yeg — t a n ı n m ı ş
s a ç m a sapan s ö y l e
— yerik; anumak
=
ş a ş m a k , yandmak - yazuk - bedük
= k ı s k a ç ; -gakf-gek:
y a p ı ş m a k - yapuşgak
ak
vardan yerde; uş kel-
kişiden
ş e y t a n t a n ı n m a d ı k adamdan y e ğ d i r ; 7. -erjri: sözenri
=
- bütünçük
— b ü y ü k ; 9. kap-
kavgak
gaç/-geçj
m
— kapak;
— dikenli bir ot, her işe k a r ı ş a n
- tutgak — d ü ş m a n ı n g ö z c ü l e r i n i y a k a l a y a n
asker;
ha
— şaş-
kim
10. -gan/
A.
66
-gen/-kan/-ken:
kabargan
basmak - basgan = örnek =
kabartı;
çekiç;
11.
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
todgurgan
-ga/-ge:
=
ber
zaman
bilmek - bilge =
doyuran;
bilge,
d ü ş ü n ü p anlamak - öge = ç o k a k ı l l ı ve y a ş l ı kimse; 12.
-kın/-kin: =
=
DİLÂÇAR
kaçgın
=
kaçan;
tutkun
derli toplu olan; 13. -glıj-gli:
barıglı
olan; 14. -gu/-git: tabsis, içgü
=
süpürgü
isim,
=
süpürge;
soyut
akı öggüsi, saran sökgiisi ile sıfat eki, kutadgu = a n l a m ı y l e , yamagu bolgu =
=
=
=
tutsak;
termek =
dermek - terkin =
yiyecek; alet, bıçgu =
=
gülüş; =
y a m a n m a s ı gerekli; karın
çecek, geçmesi beklenen; kirgü
=
kutlu k ı l m a k ) ; "gerekli"
v a r ı c ı , v a r m a k t a olan; kelgüçi
— gelmekte olan; 16. -gukj-gük:
=
bilmece sormak ve s ö y l e m e k - tapuzguk
=
bilmece; 17.
cak; 18. -ıj-i:
k a z ı l ı p ç ı k a r ı l a n ş e y ; akmak - akı = cö
kazmak - kazı
-üm: akmak - akım;
— d o ğ r u l m a k - köni
21.
=
— y a s s ı ; tükel
kavrulmuş
- eğin
- kılk
=
d o ğ r u ; 19.
=
körmek
=
=
=
g ö r m e k - kork =
= t a m a m ı y l e , b ü s b ü t ü n : 23. -maçj-meç:
b u ğ d a y ; 24. -mak/-mek:
ökmek
=
=
dam, y ü z e y ;
düğme; 27. -maguj-megü: yan; 28. -mışj-miş: gizli; 30. -ndij-nti: akıntı; süründiçi = rur
birmegü
eşitmiş
adam; 29. -nç/-nçu/-nçü:
=
söz = kılmak
süpürmek =
26. -me:
y ı ğ m a k - ökmek
tügmek
- süpründi
köz =
görür
=
bermek = vermek - bert = -taçıj-teçil-daçıl-deçi:
=
— bulunama
kişig
=
sınanmış =
=
s ü p r ü n t ü ; akmak - akındı
=
ç o k ; 35.
— soyunmak -
akar suv = tokuş;
-t:
ölüt
efendisinin k ö l e d e n
öldeçi; öldeçi sıçgan
-man/-men:
kizlençü
d o ğ m a k - togar =
=
toplan
i ş , k ı l m a ; sevinç;
e ğ r i ; 34. -ş: biliş;
— y ı ğ m a k , biriktirmek - öküş
=
=
s ü r ü n t ü a d a m ; 31. -n: yalınmak g ö z ; togmak =
yeşil;
d ü ğ m e k - tügme
verilemeyen; bulmagu
çıplak, k ı n d a n ç ı k m ı ş ; 32. -r/-ar/-er/-ur/-ür:
eğmek = e ğ m e k - eğri =
=
i ş i t i l m i ş s ö z ; sınamış - kılınç
=
kavurmaç
mış olan ş e y , k a d ı n k u l a k l a r ı n a t a k ı l a n a l t ı n , g ü m ü ş halka; 25. örtmek - örtmen
görk, gö
k ı l ı k , g i d i ş , h u y ; 22. -I: kızıl, yaşıl
doğu;
uruş
=
yalın
akar su; ko 33.
-rıj-ri:
vuruş;
ökmek
= birbirini
öldürme;
her y d aldığı vergi;
muş taşakı
=
36.
ölecek sıçan
kedinin h a y a s ı n ı k a ş ı r ; aymak
=
kap- kapug = k a p ı ; 38. -yuk:
bulgamak = b u l a n m a k - bulgayak — b u l a n ı k ;
usmak =
s ö y l e m e k - aydaçı
kaşır
sanmak - usal = u y a n ı k olmayan, usal
usayuk
er =
mahir;
uçmak
gafii
adam;
- uçuz =
39.
- ; : umak
değersiz,
ucuz;
=
— s ö y l e y e c e k ; 37. -ug: kişi = gafU, iş bilmeyen,
gücü
boğmak
y e t m e k - uz — usta, — boguz =
boğaz.
su - suvgarmak
kanamak; öl = ı s l a k - ölimek
=
yastık;
=
kök - kökleşmek =
=
=
lemek, istemek; ündemek IV.
Fiilden
= fiil
küç - küçemek =
kutlu kılmak;
bulgamak
sulamak;
gelmek; =
7.
-1-/-İ-:
=
=
karışmak;
kan -
= ı s l a n m a k ; 8. -ık-j-uk-:
kanımak
yastamak =
=
sıkı bağla
azı dişi ile ı s ı r m a k ;
zengin olmak, sıkı b a ğ l a m a k ; 11. -laş-/
ilişip sokulmak; 12.
semrimek
tün — gece -
bulanmak,
9. -la-/-le-: kök - köklemek
=
susamak; bahksamak
baş-başsıramak
göl haline
k ı ş l a m a k ; azıg - azıglamak
k a v u n istemek; 15. -sı-/-ci:
ölüm;
düğmek
=
samak
durula
gelin ( = g ü v e y i n i n e ş i ) ;
-gar: suv =
=
=
5. -ga-/-ge-:
6.
-leş-:
-ım/-im\-um/
s ı r t , e ğ i n ; tügmek
gelmek - kelin
doymak - tok;
rünüş, güzellik; kılmak yasıl
eğmek
d ü ğ ü n ; kelmek =
-k: todmak =
=
=
bilmek - bilim; istemek - istem — arzu; ölmek -
20. -m/-'in: akmak • akın; - düğün
=
giyecek; turguluk
göl - kölermek
remek; 13. -rı-j-ri-:
-gulukj-gülük:
kedgülük
mert, akı veren; könmek
=
barguçı
yemek; y a ş - yaşamak;
— a. göz y a ş a r m a k , b. y a ş l a n m a k ; 4. -ar-/
10. -lan- f-len-: kök - köklenmek
tapuzmak
todgurguluk — doyurma h a k k ı ;
köl =
gece olmak;
mak; kış - kışlamak
ge
yemek
- yaşaıjurmak
yaslanmak - yastuk
todgu = k a r ı n doyuracak;
girmesi beklenen; 15. -guçij'-güçi:
=
güç kullanmak, zorlamak^ 2. -ad/-ed-: kut - kutadmak
=
=
ekler:
=
tünermek
turgu = duraklama;
olması gereken; kelgü = gelecek, gelmesi beklenen; keçgü =
aş - aşamak
(dénominal)
-a-j-e-:
-er- j-ur-[-ür:
bıçkı;
c ö m e r t ö v g ü s ü , c i m r i s ö v g ü s ü ; " k ı l a n " değeri
k u t l u k ı l a n (kutadmak
fiil yapan
1.
3. -ar/ur: yaş
gelecek
=
külgü
I I I . İsim ve sıfattan
-gın/-gin/
— v a r a c a k olan; keligli
i ç k i ; yegü
bilgin;
67
-ra-j-re-:
kökremek
semirmek; 14. -sa/-se-:
=
= kük-
suv =
su - suv-
canı b a l ı k istemek; kagunsamak
suv - suvsımak
=
sulanmak;
16.
=
canı
-sır-/-sire-:
b a ş ı n ı yitirmek; 17. -ta-/-te-: iz - izdemek/istemek = iz sor; =
ünlemek; yapan
son - soıjdamak
18.
-taş-/-teş-:
(déverbal)
=
arkasından
kök - kökteşmek
kovalamak;
= ilişip
ün -
sokulmak.
ekler: B u ekler, fiil k ö k ü n e k a t ı l m a k l a
kılmış
(aspect, A l m . Aktionsart), ç a t ı (voix), hatta kip (mode) f a r k ı meydana geti rirler. K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e bunlar çok çeşitlidir. Örneğin, bir tek keçmek ( = geçmek) fiili, t ü r l ü eklerin k a t ı l m a s ı y l e 10 kılınış, Çatı ve kip m a s t a r ı d o ğ u r u r : keç-il-mek
=
geçilmek
(edilgen, passif); keç-iş-mek
(karşılıklı ve işteşlik, r é c i p r o q u e , contributif); keç-it-mek mesini s a ğ l a m a k (edimli, effectif);
keç-rüm-sin-ek
=
r ü n ü r d e l i k , apparitionnel, simulatif); keç-rüş-mek r ı ş m a , c o m p é t i t i f ) ; keç-set-mek
=
ma, L a t . sperabilis); keç-tür-mek tif);
keç-ün-mek
=
=
=
=
geçişmek
g e ç t i r m e k , geç
geçer g ö r ü n m e k (göbirbirini g e ç m e k (ya
g e ç m e k umudunda bulunmak (umutlan /keç-ürt-mek
=
g e ç i r t m e k (ettirgen, facti
g e ç i n m e k (öze d ö n ü ş l ü , r é f l é c h i ) ; keç-ür-se-mek
ç i r m e k istemek (kurma, isteme, d é s i d é r a t i f ) ;
keç-i-ber-mek
=
=
ge
geçivermek
( k o l a y l ı k , tezlik, facilitatif, h â t i f ) . Bunlar çekim (conjugaison) değil, mastar (infinitif) k a l ı p l a r ı d ı r . K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e edilgen (passif) fiilin aldığı ekler ş u n l a r d ı r : -l-, -n-, -l-n-, -l-l-, -l-ş-, -k-, -duk-, -u-. Ö r n e k l e r : körmek atılmak;
kılmak
- kılınmak;
kinmek = ekilmek; sulanmak; açmak
tökmek
- açlınmak
- açlışmak
=
dukmak
bulunmak;
=
okımak - töklünmek
=
=
boşamak
- boşumak
g ö r ü l m e k ; atmak ••
okumak; ekmek - e-
savlamak
- işlelmek
/bassıkmak
=
— boşalmak,
- suvlanmak
= işlenmek;
=
açmak
b a s ı l m a k ; bulmak - bulboşanmak;
çav - çav-
sanlanmak.
Öze d ö n ü ş l ü l ü k (réfléchi) ekleri ş u n l a r d ı r : -körünmek
= =
dökülmek;
— a ç ı l m a k ; işlemek
a ç d m a k ; basmak - basıkmak
lanmak /çavikmak
- körülmek
- okılmak/okınmak
= g ö r ü n m e k ; örtmek
- örtünmek;
-n-,
-k-, -t:
Örnekler:
körmek
bilmek - bilinmek = kendini bilmek,
K U T A D G U BÎLÎG İNCELEMESİ 68
A. DİLÂÇAR
itiraf etmek; ekmek - ekinmek =
kendisi için ekmek; suvlamak
sulanmak, su haline gelmek; boğmak kunmak
=
=
- bogunmak =
savulmak;
kurtulmak;
örmek/örlenmek
armak - arsıkmak
bilmek - bilge - bilgetmek =
=
=
b o ğ u l m a k ; korkmak - kor-
korkmak ve korkusunu gizlemek; ekmek - ekilmek; kutgarmak
tulmak /kutulmak = mak
görmek. B a ş k a bir y e ğ i n l e m e eki de -ı-/-i-/-u-/-ü- suvlanmak
=
belirmek;
aldanmak;
- kur
savmak - savıl
bir - birikmek = birikmek;
=
- kaçışmak;
öpmek
sözlemek
=
sayılabilir. Örnekler:
saymak, ü s t ü n y e ğ i n l e n m i ş i sakmak
işte u y a n ı k ve zeyrek olan). D a h a b a ş k a y e ğ i n l e m e l e r : şaşmak ş ı r m a k ; savmak - savurmak. kölige
=
aşmak
a ş m a k , k o ş m a k ; sanmak — saymak - şaşurmak
İsim k ö k ü n d e n y e ğ i n l e m e ö r n e ğ i : kölık
=
(sak
(= =
= şa gölge -
koyu gölge. *
K a r ş d ı k h h k ve işteşlik ( r é c i p r o q u e , contributif) ekleri ş u n l a r d ı r : -ş- ve -laş-/ kaçmak
sanmak) - sanamak
akdlanmak.
-leş-. Ö r n e k l e r : kesmek - kesişmek; nışmak;
( = a ş m a k , tepeyi ö b ü r y a n a geçmek) - aşumak
69
- öpüşmek;
tanumak
- sözleşmek;
- tanuşmak
=
beklemek - bekleşmek;
da
örtmek
örtüşmek.
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i , g ö r ü l d ü ğ ü gibi, o l d u k ç a zengin bir T ü r k dilidir, d ü z e n i geniş, k ı v r a k , k u r a l l a r ı da d i l tarihimizi ses, b i ç i m , dizim ve anlam gelişmesi b a k ı m ı n d a n b ü y ü k ölçüde a y d ı n l a t a n . Ö r n e ğ i n , istemek fiili K a r a h a n l ı T i i r k ç e s i n d e bu l u n d u ğ u gibi, Uygur T ü r k ç e s i n d e de v a r d ı r . U y g u r c a , "istemek, aramak" demek olan
İ s t e k (désidératif ) eki olan -sa- /-se-, K a r a h a n l ı Tiirkçesinde çok ve pek çok i ş lektir. Ö r n e k l e r : savsamak
=
susamak; açmak
k a r d a k i kagunsamak, balıksamak çiniştürüksemek
=
- açsamak
ö r n e k l e r i n e çiniştürük
=
a ç m a k istemek; y u -
— fındığa benzer bir y e m i ş
G ö r ü n ü r d e l i k (apparitionnel, simulatif) genellikle -sin-, -sir-, -issin- ve lümsinmek
/külsirmek
=
=
-imsir-
gelir g ö r ü n m e k ; külmek
g ü l ü m s e r g ö r ü n m e k ; kaçrunsınmak
=
y a n m a irtemek /irdemek'i de katarak, b u n l a r ı "istemek, aramak, a r k a s ı n a d ü ş m e k " a n l a m ı n a a l m ı ş t ı r . B u r a d a is- k ö k ü n ü b ı r a k ı p iz- ve ir'-i ele a l ı r s a k , bunlar is-'in k ö k a n l a m ı n a geniş ölçüde ışık t u t a c a k l a r d ı r : iz =
canı ç i n i ş t ü r ü k istemek ö r n e ğ i n i de k a t a b ü i r i z .
ekleri ile y a p d ı r . Ö r n e k l e r : kelmek - kelimsinmek
bu fiilin a n l a m d a ş ı olarak izdemek'i de k u l l a n m ı ş , K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i de istemeksin
- kü-
kaçırır görünmek.
izini b ı r a k m a m a k , peşinden k o ş m a k " ; ir-/er- =
"izlemek, a r k a s ı n d a n
gitmek,
"izlemek, a r k a s ı n d a n
gitmek"
( K ö k - T ü r k harfleriyle y a z ı h T o n y u k u k ve M o y u n - ç u r u y a z ı t l a r ı ) . H e r i k i k ö k t e n de istemek'in "bir ş e y i izlemek, onun p e ş i n d e n k o ş m a k " k a v r a m ı n a bağlı bir sözcük o l d u ğ u meydana
çıkmaktadır.
S ı k l a ş t ı r m a ( f r é q u e n t a t i f ) ve yineleme ( i t é r a t i f ) ekleri genellikle -ı- ve -is-'tir. Örneğin, kazmak - kazımak;
tammak
- tamışmak
— sık sık damlamak.
Yaklaş
ma (approximatif) kılmışı genel olarak -gar- /-gir- eki ile a n l a t ı l ı r . Örneğin, tamlamak - tamgurmak
— damlay ay azmak;
kelmek - kelgirmek
=
geleyazmak,
gibi.
Ettirgen - oldurgan (factitif, causatif) k d ı n ı ş ekleri ş u n l a r d ı r : -ar-/-er-/-ir-/ -ur- /-ür-, -rar-,
-dar- /-der- /-dur- /-tur-,
-t-j-ıt-/-it-.
Ö r n e k l e r : çıkmak
kopmak - koparmak yakmak =
=
turmak tökmek
=
kanmak
=
- yakarmak törjmek
buldurmak;
mak; turmak - turgurmak mek
oynatmak; —
armak =
- kitermek =
basmak - basurmak
yaklaştırmak;
- töndermek
= döktürmek;
-gar- /-ger- j-gur- /-gür-,
- çıkarmak;.kitmek
- kondurmak jkanturmak
kaçırtmak;
- töktürmek
bulduzmak
= yerinden
yaklaşmak
toplamak;
-duz- /-düz- /-tuz-,
=
=
yummak
kandırmak;
döndürmek;
yumdurmak
— yor
b a ğ . " B u sözcüğün k ö k ü n ü ve k ö k a n l a m ı n ı bulmak için yine K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i
jköndgürtmek
=
sağaltmak;
kutgarmak /kutrarmak
=
gizlemek;
bitimek - bititmek =
yazdırmak;
b a k t ı r m a k ; kaçmak
— değirmek;
doğrultmak;
=
kurtarmak; - kaçıtmak
kanamak
abımak
okımak =
icöre-
- abıd-
- okumak kaçtırmak.
Y e ğ i n m e l i (intensif) k d ı n ı ş ı g ö s t e r e n izler de elde b u l u n m a k t a d ı r , -t- ve -d(-<5-)'nin -y-'ye k a y m a s ı gibi. Ö r n e k l e r : kotmak/koômak koymak
= bırakmak, yeğinlenmişi
= koymak; b u n l a r ı n her ü ç ü n ü de Dilara'da buluyoruz. B u n u n y a n ı b a -
ş ı a d a -Ô- ve -5-z-'nin -r-'ye k a y m a s ı d a b i r y e ğ i n l e m e s a y ı l a b i l i r , köömek ( = g ö z l e mek), kööezmek
( = g ö z e t m e k ) , közetmek
ran olmak, onu edinmek istemek" a n l a m ı n a v a r d m a k t a d ı r .
yorulmak - argarmak/argurmak tegmek - tegürmek
ölmek -
- kaç-
"yumuşak
D a h a b a ş k a bir s ö z c ü ğ ü m ü z : uçkur; bizdeki t a n ı m ı ş ö y l e : " E s k i b i ç i m ş a l v a r
=
=
-
kaçmak
B ö y l e c e , " y u m u ş a k , dingin" k a v r a m l a r ı n d a n
h u y l u , sevimli, cana y a k m " a g e ç i l m e k t e , b i z i m imrenmek'te de "sevimli bir ş e y e hay
ve iç donunu bele b a ğ l a m a k y a d a torba, kese ağzını b ü z m e k i ç i n bunlara geçirilen
mak/abıtmak
okutmak; bakmak - bakılmak
bastırmak;
amranmak, "sevmek"; amsak "zevk, e ğ i l i m " ; amul da "halim, y u m u ş a k h u y l u " an l a m l a r ı n ı vermektedir.
bulmak-
=
- kartanmak =
=
mak d a " y a t ı ş t ı r m a k " a n l a m ı n a gelmekte, Uygurcada a y n ı amrak sözcüğü "sevgili";
öldürmek;
durdurmak;
• köngermek /köndgermek /köngürmek
gidermek;
c ü ğ ü n k ö k ü ve k ö k a n l a m ı nedir? K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i b u soruna yine ışık tutmak t a d ı r . B u l e h ç e d e amul ve amrak, *am- k ö k ü n e bağlı olarak, "rahat, sakin", amurt-
bildirmek;
bilmek • bildüzmek =
-n-,
Bizde imrenmek k a l ı b ı n d a bir sözcük v a r d ı r ; sözlük onu "görülen bir ş e y i edin me y a da bir y i y e c e ğ i yeme i s t e ğ i n i d u y m a k " ş e k l i n d e t a n ı m l a m ı ş t ı r . F a k a t , bu söz
( = g ö z e t m e k ) , y e ğ i n l e n m i ş i körmek
=
bize y a r d ı m a k o ş m a k t a d ı r . B u l e h ç e y e g ö r e , uçkur'un mesi de ş ö y l e : iç = iç + kur =
eski şekli içkur'dm,
çözümle
k u ş a k , kemer; uç/cur'un k ö k a n l a m ı : "iç k u ş a k ,
iç kemer". Ne y a z ı k k i K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n i n K a ş g a r l ı Mahmut'un eliyle y a z ı l ı gramer yitiktir. K a ş g a r h ,
Divan'mia
( I , 25),
bunu şu sözlerle
bildirmektedir:
"Çoğul, tekil, obartma, k ü ç ü l t m e gibi 'i'rab' l a ilgili ş e y l e r y a z ı l m a m ı ş t ı r . onun için a y r ı c a bir kitap yazarak a d ı n ı Kitabü
Cevahiri*n-nahvi
fi
Çünkü
Lûgati't-Türkî"
koydum. Y ü c e T a n r ı n ı n dileğiyle, n a h i v ile ilgili kurallar orada b i l d i r i l m i ş t i r . B ö y le olmakla birlikte, K a ş g a r h piştirmiştir.
Mahmut, Diflan'mda da bu alanda bol bilgi ser-
A. DİLÂÇAR
70
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i y a l n ı z ses, şekil ve dizim gelişmesi b a k ı m ı n d a n değil, an lam gelişmesi b a k ı m ı n d a n da b u g ü n k ü dilimizi a y d ı n l a t m a k t a d ı r . Örneğin,
sakın
maksın asd a n l a m ı " d ü ş ü n m e k " , silik'in asd a n l a m ı " a r ı , temiz" (silig kız =
temiz
kız, bakire), biitün'ün
bir içlek a n l a m ı da " d o ğ r u , d ü r ü s t " t ü r (çın bütün
venilir, d ü r ü s t k i ş i ) ; kötürmek
d ı r m a k . Yazık, eskiden yazuk ş e k l i y l e " g ü n a h " ; yavuz, " k ö t ü " ; yaman ve " ş e y t a n " a n l a m ı n a i d i ; şaşurmak,
= gü
ogur; "ayna"ya
da " k ö t ü "
" s ı k ı ş t ı r m a k " d a demekti. E s k i d e n "inat et-
mek"e igemek; "hasta olmak"a iglemek/iglelmek (ig = "vakit, zaman"a
kişi
ü ç anlama gelir: 1. g ö t ü r m e k , 2. y ü k s e l t m e k , 3. kal
közüngü;
III. Kutadgu Bilig
h a s t a l ı k ) ; "mezar"a y e r ç ü ;
"selâmlamak"a
esenlemek; "fakir"e
1. Konusu, vezni, i ç b ö l ü m l e r i , ekleri
çıgay; "zengin"e bay; " c ö m e r t " e akı; "cimri"ye de saran denirdi. K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i ikileme (hendiadyoin), s ö z c ü k k o ş a c ı (Alm. Zwillingsform), b a ş t a n uyak ( a l l i t é r a t i o n ) ve y a n s ı m a ( o n o m a t o p é e ) b a k ı m ı n d a n da zengindir. Ör neğin, yag yaguk =
s a y ı s ı z ; uruş
tevürdi
=
evirdi
= tokuş
y a k ı n l a r , h ı s ı m l a r ; kut kıv = =
çevirdi;
k u t , saadet; sanı
u ğ r a ş m a ve s a v a ş m a ; edgü yavlak tes tegirme =
des
değirmi;
tuman, toz toprak — toz duman, toz toprak; çıgıl tıgıl zart zurt; şar şar, çak çuk ( y a n s ı m a l a r ) v.b.
balu
sakışı
= iyi kötü; balu =
yok evürdi
ninni; toz
— çığd t ı ğ d ; şart surt =
"Kişileri her i k i d ü n y a d a k u t ' a (saadete) e r i ş t i r m e y e y a r a y a n bilgi" a n l a m ı n a gelen
Kutadgu
değeri ile sıfat
Bilig
(kut =
eki; bilig
saadet, -ad =
oldurgan fiil
= bilgi) T ü r k y a z ı n ı n ı n
eki, -gu =
"kılan"
elde bulunan en eski I s l â m î
verimidir. Gerek T ü r k l ü k , gerek İ s l â m l ı k b a k ı m ı n d a n , y a z ı s a n a t ı ve a h l â k bilgisi ile ö ğ ü t a l a n ı n d a göğüs k a b a r t ı c ı b ü y ü k bir b a ş y a p ı t t ı r . Ö n ü n d e k o ş u k y a da d ü z y a z ı hiç bir T ü r k ç e örneği, benzeri y a da k ı l a v u z u bulunmayan Balasagun'lu Y u s u f b u y a p ı t ı , önsöz ve giriş eklemeden, 85 bapa a y r ı l m ı ş 6520 beyit halinde ve m ü t e k a r i p (faulün, f a û l ü n , f a u l ü n , faûl, y a n i
.--/ .--/ .--/
. - ) vezninde, öğretici bir
destan (épopée didactique) y a da siyasetname olarak y a z m ı ş t ı r . D i l i K a r a h a n l ı Türkçesi olup b u b a k ı m d a n K a ş g a r l ı Mahmut'un Kitabü
Divanı
lûgatiH-TürVüyle
birleşir. T ü r k yurdunda ve yurt d ı ş ı n d a çok beğenilen b u destana sonradan i k i kez ö n söz şeklinde katmalar y a p d m ı ş t ı r . Bunlardan ilki şu b i ç i m d e d i r : B a ş a 77 beyittik bir giriş, sona 3 b a p l ı k 125 beyit ve b a ş t a k i 77 beytin sonuna, bu şekilde sayısı 88'e y ü k selmiş olan bap b a ş l ı k l a r ı n ı n dizini ( F i h r i s t ü ' l - e b v a b ) . İ k i n c i k a t m a ise, ilk katma n ı n b a ş ı n a getirilen 38 s a t ı r l ı k d ü z y a z ı ö n s ö z ü d ü r . Sonradan y a p d a n b u eklerle beyit sayısı 6645'e y ü k s e l i r ; sona d o ğ r u yer yer
b o ş l u k l a r da v a r d ı r . Sondaki 3
bapbk ek, Y u s u f ' u n kaleminden çıkmıştır. B u eklerde yer almış olan F a r s ve Arap asıllı sözlere (örneğin, T ü r k . ilig y a da beg yerine A r a p . melik, daha sonra F a r s . padişah; hired [ =
T ü r k . ukuş [ = a n l a y ı ş ] yerine F a r s .
a n l a y ı ş , z e k â ] ) b a k ı l a c a k olursa, bu eklerin b a t ı d a F a r s ç a n ı n ağır b a s t ı
ğı Semerkand gibi bir b ö l g e d e y a p ı l m ı ş olduğu anlaşılır. Kutadgu
Bilig'in
y a p ı s ı , sahneye k o n m u ş âllegorik, d ö r t kişi a r a s ı n d a geçen
bir m ü n a z a r a y a y a da a t a s ö z l e r i ve bilge deyimleriyle süslenmiş diyaloglu bir sah ne y a z ı s ı n a
benzer.
temel ilkeyi) temsil
Konu,
k u t ' u n (saadetin) elde edilmesidir. D ö r t reen'i (şeyi,
eden k o n u ş a n l a r ş u n l a r d ı r : 1. Koni
törü'yü (doğru yasayı)
temsil eden K ü n - T o ğ d ı a d ı n d a k i ilig ( h ü k ü m d a r ) ; 2. ivut'u (saadeti) temsil eden A y - T o l d ı a d ı n d a k i vezir; 3. V e z i r i n , ukuş'u (anlayış) temsil eden Ö g d ü l m i ş admdaki oğlu; 4. Ögdülmiş'in,
akıbeti
(hayat ve d ü n y a n ı n sonu, ahiret) temsil eden O d -
gurmış a d ı n d a k i k a r d e ş i y a da a k r a b a s ı . K o n u ş m a l a r ve m ü n a z a r a l a r (kitapta b u terim k u l l a n d m ı ş t ı r ) daima i k ü i olarak bu d ö r t k i ş i a r a s ı n d a geçer; a r k a d a ş , u ş a k , haberci ve m ü r i t g i b i i k i n c i derecedeki k i ş i l e r ö n e m l i b i r r o l o y n a m a z l a r .
A. D Î L Â Ç A B .
72
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
D a h a sonraki ilk k a t m a l ı n ü s h a d a , ney yerine nik şerif (şerefli iyi), ukuş yerine
9 . Safta yili
koptı karanfil
Ajun
bütrü
hired (zekâ) akıbet yerine kanaat (ve afiyet); i k i n c i k a t m a l ı n ü s h a d a da ney yerine
barça
ulıığ ağır ul ( b ü y ü k şerefli zemin), " d ö r t temel" s a y ı l a n allegorik ilkelerden koni
10 . Kaz,
törü yerine adalet; kut yerine devlet; ukuş yerine akıl; akıbet yerine de kanaat k u l l a n ı l mıştır.
11.
* * *
Kayusu
kopar, kör, kayusu
çapar, kör, koyu suv içer.
1-33)
14 . Ünin
Y u s u f koyu S ü n n î M ü s l ü m a n o l d u ğ u kadar k o y u T ü r k ç ü ve T ü r k ç e c i d i r de: k a l ı p l a ş mış bazı f o r m ü l l e r i n ( K ö k - T ü r k ç e yalabaç
dışında =
Allah'a Teyri
elçi) y a da Savcı
( T a n r ı ) , H z . Peygambere
( K ö k - T ü r k ç e sabçı
=
Kızıl 15.
Kara
çumguk
ötti keklig, küler
katgura, kap
ötti sıta
habeye de Tört Eş der.
gelir: B a h a r ı n (yaz yaruk faslı),
Bilig'm.
en lirik p a r ç a s ı
17 . Elik,
külmiz
Sıgun,
a r d ı n d a n da H a s a n B u ğ r a H a n ' ı n ö v g ü s ü ve y a z ı
Aslı;
Yaruk
Yaz
Faslı,
1 . Togardın Ajun
19 .
Ulug Buğra
ese keldi öydün
itgüke
açtı
oynar çiçekler
Bezenmek Yaruk
Balık i 5 . Kurımış Bezendi
yıpar
yandı
Udır
Kozı
ornıya,
23 . Bezendim, Ötündüm, 24.
torku yüzke
7 . Y a z ı , tag, kır, oprı löşendi
Tavgaç
badı,
25.
edi.
Yıpar
"Körmediymü
munu
27.
katgurar.
berü tul erdim
Bulu
kökredi,
Yaşın
yaşnadı,
küsi çavı ajunka
Ay
sözin, bu hakan
yüzin?
köz,
kolsa canım
örüy
tulaş,
kedtim
as.
yulug.
urdı nevbet tugı, tarttı
hakan
tugı.
çıktı sunup il tutar,
Ajun
yeter.
tutu Tavgaç
Kutadsu küle,
küler
begim boldı hakan ulug,
kında
26.
toldı, kafur ajun yıd bile.
saçar,
erse eşit minde söz.
Biri
yadıp,
tü çiçekler yazıldı
kör,
maya açtı dünya
Biri
koli, kaşı kök, al kedip. 8 . Tümen
yüz,
Bu tul donı suçlup
kızıl.
yadtı
öze,
kaşı tügdi, közi yaş
22 . Tümen yılda
burnıya.
ünün, künün.
tip keze.
erdiy erse tur aç emdi
Eşitmediy
yaşıl,
6 . Yağız yir yaşıl
îtindi
21.
itip.
yasın.
al, sarig, kök, arkışı
körkin
bolgay yana
tonandı
Hıtay
kitip,
esin,
kudrukındın
yıgaçlar yipün,
toldı kafur
devlet
İletü Ayur:
tiler dünya
yaz yana kurdı
20.
yolı.
kışıg sürdi yazkı
4 . Yaşık
Ögdişi
hem
Buödte ajun öziye bakıp, Küvenip, sevinip ediye bakıp.
yili,
uştmah
2 . Yağız yir 3 . İrinçig
Han
öter miy
İbri tünün
Çiçek yazdı Bahar Şiiri
yakın.
muygak agnar yorır 18 . Kalık
n ı n ona s u n u l m a s ı , hepsi 61 beyt (beyt 63-123).
kara.
tumşıkın,
sandvaç
Okır sun
B u usul gerekliklerinden sonra, I V . bapta, Kutadgu
işin,
ağzı kan teg kaşı
16 . Çiçeklikte
haberci), D ö r t Sa
yilkürer.
birmişin.
Üni oglagu kız, üni teg
Yalavaç
yaykular,
titir teg uçar
kız okır teg köyül
H z . Peygambere ( I I . bap, beyt 34-48) ve D ö r t Sahabeye (ilk d ö r t halife: H z . E b u bekir, H z . Ö m e r , H z . Osman, H z . Ali) s e l â t ü s e l â m ( I I I . bap, beyt 49-62). F a k a t
konar,
13 . Ular kuş ünin tüzdi, ünder Silig
tudı,
kodı.
turna kökte ünün
Tizilmiş
lu Yusuf, İ s l â m d a k i t ü r l ü usul gereklerini yerine getirdikten sonra, genel görüşleri
kin.
kaynar yokaru
12 . Kökiş,
n i a ç ı k l a m ı ş t ı r . U s u l gereklikleri ş u n l a r d ı r : Allaha h a m d ü sena ( I . bap, beyt
burdı
ördek, kuğu, kıl kalıkıg
Kayusu
2. A n a konuya giriş: B u d ö r t k i ş i n i n h i k â y e s i , k i t a b ı n X I I . b a b ı y l e b a ş l a r , i l k 11 bapta Balasagun-
yıdın,
yıpar
Kakılayu
73
atı birsü
din izzi, devletka naşir
Ay milletka tac, ay yayıg
Ulug Buğra iki
cihan.
muini kutka örkl
Han,
74
28.
Bayat birdi barça tilemiş Bayat
29 . Ay Ay
dünya
ok bolu birsü
cemali, uluglukka
mülketka
nur, ay yayıg
47.
tilek,
arka
yülek.
Ajun
tındı
Anın
idtı dünya
kutka ör/c! 49.
lanuklar
ündep ünin
Yazı, yıdı
Kayu
36.
kuşları,
birle tapnur
37.
Kayusı
togardın
Kayusı
Yağı
turuglı
topugka itindi
Ajunda
Törü
42 . Akı
süretin
Kelip
'
Yüzi
Asıg
Ay Ajun
birsü evren tuçı bolsu düşman
hakan kitti
59.
küsi,
Tirilsüni
kalmasunı
bakır
terken kutı miy
Yahnsunı
usı.
körmez
60. 61 . Sevinçin,
tise, usa.
kutun,
edgü kılınç
yir
Takı
Aşasu Çeviri:
Parlak 1.
bütün.
Bahar
karakı
kavrılu. bolmagınça
Faslı,
kızıl,
yaşıl,
kutun, otun.
ma negü erse arzu tilek,
avınçın,
yaşasunı
çiçek, küjek.
evrilü,
başı
Bayat ok bolu birsü
kim köreyin
kör,
Yağız
yazılsa salınsu
Ya otta çiçek önmegince
kolsa barça özüy
tise kel mum 46.
turur.
Bolu
yülek.
kotur.
yıgaçtm
Kodı
58.
Berü kel tapug kıl köyül
Köreyin
57.
turur,
örü.
45 . Tözün kılkı alçak bağırsak
kutı.
kötür,
tolu tut sakınçm
ajun,
vefa ol
atı,
üste devlet tükel kıl tilek,
Kunmuş
körsü hakan yüzini
tilese
kör, kıhncı 44.
Sevinçin
kopar.
törü,
birle atın kopurdı
vefalıg
tutar,
tezginür.
işte bolgıl sen arka
esen tut yağısın
özün.
inçke tegdi tüzüldi
43 . Cefasız
55 . Severin
alkınur,
söz ajun
ay terken
Ya Rab,
Bilig.
kalır. tüker
56 . Yağa turşu yağmur
tapugda
közlerde
Kutadgu barır,
bu hakan
Kamug
tütsüg
çavı bardı
Körümegli 41 . Ajun
54.
anuk.
boynı eğdi kötürdi 40.
bitindi
kalır
Bu at meyü kaldı
kök meniz.
kelip kut kapugda
Kapugda 39 . Bu yaylıg
53 . Kitabka
bediz,
kin ajun yıd
tapugçı
Tapugka
kıl tayukı
kelir hem
Bitişe
tutar mir/ tayuk,
batardın 38.
ula.
bu tayuk boldı meyil
kapug.
büvkirer
kalır.
atı ma bile,
52 . Neçe tirşe dünya
tapug,
elig sundı,
Kayu
tayukı
Meniy
kayşan.
tag, kır, opn yaşıl
Kayusı
51 . Olarnıy
tuşup.
körk meyiz birle açtı
atı ogulka
50 . Talu ney tayuk tultı miy miy elig,
türtüşüp,
birle avnur sevinçke
söz ol meselde kelir,
ornı
Munu
keligli kalık
atı.
ma takı bolsu miy miy
tüze.
34 . Bu türlüg çiçek yirde munça 35 . Kayusı
ornı kaldı
Adın
bu taht birle baht.
Kayu ray-i hindi, kayu Küvenç
Ata
kutı,
kılgu okıp miy Ata
ornap bu hakan öze,
32 . Esirdin 33 . Öger atın,
şükri
48 . İdi kiçki
30 . Bolu birdi evren ilig birdi taht, 31.
Bayat birdi devlet, ay terken Anıy
körkl
Tuta birsü Tenri
75
K U T A D G U B Î L l G İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A R
küvençin Lukman
Ulu
Buğra
arka
yülek.
ili, yılı". Han
Övgüsü
D o ğ u d a n eserek geldi bahar yeli, A c u n u bezeyerek açtı cennetin yolunu.
yaşsızın, bir
ısın.
2 . Y a ğ ı z yer miskle doldu, k â f u r gitti, D ü n y a g ö r k e b ü r ü n e r e k bezenmek istiyor.
köyül.
3 . Sefil kışı s ü r d ü g ö t ü r d ü bahar esintisi,
amul.
A y d ı n bahar yine k u r d u saadet y a y ı n ı .
aslı edgü
urug,
siziysiz
kurug.
4 . Güneş d ö n d ü yine yerine, Balık burcunun k u y r u ğ u n d a n
Kuzu'nun burnuna.
A. D İ L Â Ç A R K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
5 . K u r u m u ş ağaçlar d o n a n d ı y e ş i l l e , Bezendi mor, al, sarı, y e ş i l , k ı z d renklerle.
2 4 . B u l u t k ü k r e d i , v u r d u n ö b e t davulunu,
6 . Y a ğ ı z yer, y e ş i l i p e ğ i y ü z ü n e b ü r ü d ü , Orta Çin k e r v a n ı d a y a y d ı Ç i n k u m a ş ı n ı .
Şimşek çaktı, çekti hakanın tuğunu. 25 . B i r i k ı n ı n d a n çıkıp (ona) iller b a ş b u ğ l u ğ u n u sunar, B i r i (onun) güzel ü n ü n ü acuna y e t i ş t i r i r .
7 . O v a , d a ğ , k ı r , dere bunu y a y ı p d ü ş e n d i l e r , S ü s l e n d i y a m a ç , k ı y ı yeşil, al giyerek.
2 6 . A c u n a egemen oldu T a v g a ç U l u ğ B u ğ r a H a n ,
8 . Onbinlerce çiçek, t ü r l ü t ü r l ü , g ü l e r e k açıldı, Misk ve k â f u r kokusuyle doldu acun.
K u t l u olsun a d ı her i k i d ü n y a d a . 27 . E y dinin izzeti, devletin n a s r - ı muini, E y milletin t a c ı , ey d ö n e k k u t u n y u l a r ı .
9. Saba yeliyle k a l k t ı karanfil kokusu, B ü t ü n acuna b a ş t a n b a ş a misk kokusu s a ç d d ı . 10.
Ötüş b a ğ ı r t ı s ı y l e y u k a r ı aşağı 11.
28 . T a n r ı verdi d i l e d i ğ i n dileklerin b ü t ü n ü n ü , T a n r ı her zaman olu versin (sana) arka ve destek.
K a z , ördek, kuğu, yaban ördeği gökü kapladı, kaynaşıyorlar.
2 9 . E y d ü n y a n ı n güzelliği, u l u l u ğ u n g ö r k ü ,
B a k , k i m i k a l k ı y o r , k i m i konuyor,
E y s a l t a n a t ı n ışığı, ey d ö n e k huylu saadetin y u l a r ı n ı tutan,
B a k , k i m i y ü z ü y o r , k i m i su i ç i y o r .
30 . Olu verdi felek sana saltanat, taht verdi,
12 . Guguk, turna g ö k t e ses y a n k d a r ı b ı r a k ı y o r , Dizümiş dişi develer gibi, u ç u p kanat ç ı r p ı y o r . 13. E r k e k keklik sesini d ü z e n l e y e r e k eşine
S ü r e k l i etsin T a n r ı t a h t ı n l a b a h t ı n ı . 31.
B u n d a n d o l a y ı b ü t ü n d ü n y a değerli a r m a ğ a n l a r g ö n d e r d i .
sesleniyor,
G ö n ü l v e r d i ğ i temiz kızı çağırır gibi onu ç a ğ ı r ı y o r . 14.
Y ü k s e k sesle ö t t ü keklik, g ü l m e k t e n
32 . Esirden gelen g ö k k u ş l a r ı , K i m i Hindistandan k i m i Bizanstan.
katılarak,
K ı z d ağzı k a n gibi, k a ş ı kapkara.
33 . A d ı n ı ö v e r l e r , ü n ü n ü çağırıp y a r ı ş a r a k ,
15. K a r a karga (kuzgun) ö t ü y o r , güneş ışını g a g a s ı y l e ,
G ü v e n c e ve sevince k a v u ş u p
Sesi nazik bir kızın sesi gibi (cana) y a k m . 16.
Gece g ü n d ü z i b r a n i sureleri (Mezmur) okuyor. 17. D i ş i karaca, erkek k a r a c a ç i ç e k l e r ü s t ü n d e oynuyor,
O v a , d a ğ , k ı r , dere, m a v i gök, g ö r ü n ü ş . 35 . K i m i kokusu ile kulluk eder, K i m i güzel g ö r ü n ü ş ü ile k a p ı y ı a ç a r .
geziyor.
36 . K i m i elini u z a t ı p t ü t s ü tutar, K i m i misk kokusu s a ç a r , acun kokularla dolar.
18 . G ö k kaşını ç a t t ı , gözü y a ş s a ç m a ğ a b a ş l a d ı , Çiçek açtı y ü z ü n ü , bak g ü l m e k t e n
katıbyor.
37 . K i m i d o ğ u d a n bin a r m a ğ a n sunar,
19. B u zaman acun kendi kendine b a k t ı ,
K i m i b a t ı d a n k u l l u k ç u olmaya h a z ı r olur.
G ü v e n i p , sevinip m ü l k ü n e b a k t ı . 20.
3 8 . K u E u ğ a gelen k u t (saadet) k a p ı d a durur, Kapıda
(Gözü) bana ilişince, a ç t ı d ü n y a s ö z ü n ü , Dedi:
"Görmedin
mi h a k a n ı n y ü z ü n ü ?
olsun.
durur.
4 0 . Acunda ü n ü y a y d d ı , h a k a n ı n h o ş kokusu, (Onu) g ö r m e y e n gözlerden a k d k a ç t ı .
2 2 . Binlerce y d d a n beri d u l i d i m , benzi soluk,
D i l e d i m : İsterse canım feda
kullukta
D ü ş m a n boyun eğdi, ö z ü n ü ortadan k a l d ı r d ı .
İ ş i t m e d i n ise, işit benden s ö z ü m ü .
B u dul giysimi ç ı k a r ı p beyaz k a k ı m giydim.
duran
3 9 . B u gibi kulluk için h a z ı r l a n d ı acun,
21. U y u y o r d u n ise, kalk aç ş i m d i g ö z ü n ü ,
2 3 . Bezendim, beyim ulu h a k a n oldu,
avunarak.
3 4 . B u t ü r l ü çiçek, yerde bunca bezek,
Çiçeklikte b ü l b ü l ö t ü y o r b i n ezgi ile,
E r k e k geyik, dişi geyik debelenerek, y ü r ü y e r e k
A c u n dindi, hakan (taht) ü z e r i n d e y e r l e ş i n c e ,
41.
A c u n erince k a v u ş t u , t ö r e
düzeldi,
A d ı n ı t ö r e ile y ü k s e l t t i . 42 . K i m c ö m e r d i n y ü z ü n ü g ö r e y i m derse, Gelip h a k a n ı n y ü z ü n ü g ö r s ü n .
77
K U T A D G U B I L İ G İNCELEMESİ 78
A. D İ L Â Ç A R
43 . Cefasız, vefalı kutluyu g ö r m e k dileyen, Gelsin h a k a n ı n y ü z ü n ü görsün; onun b ü t ü n işleri v e f a l ı d ı r . 4 4 . Zarar g ö r m e d e n hep fayda dilersen, B e r i gel, kulluk et, gönül ver, ısın. G ö r e y i m dersen, gel bunu gör ve sakinleş. 4 6 . E y i y i kılışlı, aslı i y i soydan olan (hakan) A c u n sizsiz kupkuru k a l m a s ı n . 4 7 . T a n r ı , devlet, saadet verdi (sana), ey h ü k ü m d a r ! Onun ş ü k r ü n ü k ı l m a k gerek, a d ı n ı b i n kez okuyarak. 4 8 . Sahibi eski bir söz şu meselde geçer,
B u n d a n b a ş k a l a r ı da b i n bin k a t d s ı n . sundu (ona) binlerce el,
(Sen de) bunu "Kutadgu B i l i g " i a r m a ğ a n et. 51 . Onların a r m a ğ a n ı gelir, geçer, Benim b u a r m a ğ a n ı m e b e d î olarak k a l ı r . 52 . D ü n y a (malı) ne kadar toplansa t ü k e n i r , yok olur, Söz y a z d ı r s a k a l ı r , acunu d o l a ş ı r . 53 . K i t a b a y a z d d ı b u h a k a n ı n a d ı , B u ad e b e d î k a l d ı ey k u t l u h ü k ü m d a r .
Her işinde sen (ona) arka, destek ol. 55 . (Onun) s e v d i ğ i n i esen tut, d ü ş m a n ı n ı yok et, Sevincini dolu t u t , endişesini b o ş a l t . 5 6 . Y a ğ a dursun y a ğ m u r , açılsın çiçekler, K u r u m u ş a ğ a ç t a n salınsın p e r ç e m l e r . 5 7 . Felek daima evrile versin, D ü ş m a n ı n başı daima eğik kalsın. 5 8 . Y a ğ ı z yer k ı z d b a k ı r oluncaya kadar, Y a da a t e ş t e n y e ş i l çiçek bitinceye kadar, 5 9 . Devletli h ü k ü m d a r b i n k u t i ç i n d e y a ş a s ı n , İ y i gözle b a k m a y a n l a r ı n gözü a t e ş t e y a n s ı n . 60 . B a ş k a ne gibi arzu, dileği varsa, T a n r ı ona daima arka, destek olsun.
Y a ş ı Lokman yılını aşsın!"
bütürü/bütrü = tamamıyle,
(yönetsin),
baştan
y i l = yel
kin — misk; yıpar
ajun = acun, dünya
misk = misk
kıl = yaban ördeği
itgü/edgü = iyi, iyilik, üstünlük
uştmah /uçmak = cennet
kalık = gök
yagrz = yağız, kızıl ile kara arası
tumak = kapamak,
yir = yer
kakılamak = bağırarak
yıpar — misk
kodı = aşağı
örtmek,
kaplamak
ötmek
kayu = kim, kimi
kitmek = gitmek
körmek = görmek,
güzellik
bakmak
çapmak = yüzmek
düzenlemek
irinçig = sefil, bahtsız
suv —- su
esin = esinti, yel
kökiş = guguk
yana = yine, gene
iin = ses
ya = yay; yasm = y a y ı m
yarjkulamak = yankılamak,
yaşık = güneş (burç olarak)
titir = dişi deve
yanmak = dönmek, gerilemek
teg = gibi, dek
bolmak = olmak
yilkiimek = yel estirmek, kanat
orun
ular (kuş) = erkek keklik
z
başa
burmak = koku saçmak
- yer
ses vermek
kudruk = kuyruk kozı = kuzu yıgaç = ağaç
iş = eş
yaşıl = yeşil
silig = temiz; silig km = bakire
çırpmak
tiizmek = düzenlemek ündemek = ünlemek, seslenmek
yipün/yepün/yepin = lotus çiçeğinin rengi, p
5 4 . Y a R a b , a r t ı r (onun) devletini, dileklerimin b ü t ü n ü n ü tamamla,
61 . S e v i n ç , d i r l i k , g ü v e n ç i ç i n d e y u r d u n u
barça — bütün, hep
togar = doğar, doğu
itmek = hazırlamak,
4 9 . A t a n ı n yeri, a d ı ile birlikte (sana) k a l d ı ,
,
kopmak = kalkmak
ögdiş = övgü
körk = görk,
A t a n ı n yeri, a d ı oğula k a l ı r .
armağanlar
bile — ile
yaz = bahar
örj = ö n taraf, doğu, bahar
45 . Soylu, alçak gönüller, merhametli birini
5 0 . S e ç k i n nesneler,
yıd = koku
y a n ı k = ışık, parıltı, parlak
kızıl, firfiri
:
okımak = okumak, çağırmak körjül = gönül
sang = san
birrnisin = vermiş gibi
kök = mavi, yeşil
külmek
torku = ipek
kara
bamak = bağlamak, örgü yapmak
sıta = güneş ışını
gıtay = Orta Çin
tumşuk = gaga
katgurmak = gülmekten
katılmak
çumguk = kara karga, kuzgun
arkış. = kervan
oglagu = nazik
yadmak = yaymak, açmak, sermek
sandvaç/sanduvaç = bülbül
Tavgaç = Çin; Türklerde oymak adı
mirj = bin, 1000
ed = k u m a ş ,
s u n î b r i = İbrani sureleri (Mezmur)
ipekli dokuma,
eşya
yazı — ova tag = dağ oprı = çukur, dere itinmek = süslenmek,
t ü n = gece elik/ilik = dişi karaca külroiz/kübnüz — erkek karaca hazırlanmak
öze = üzerinde, y u k a r ı d a
kedmek = giymek
sıgun = erkek geyik
kol = y a m a ç
muygak = dişi geyik
kaş = k ı y ı
a ğ n a m a k = debelenmek, k ı v r a n m a k
tümen — on bin
yonmak tip /tep kezmek tüğmek
tii = t ü r , çeşit yazılmak = y a y ı l m a k , açılmak
külmek = gülmek
= yürümek (temek'ten) = üsteleme edatı = gezmek, dolaşmak = düğmek, düğümlemek, çatmak
80
K Ü T A D G U B Î L t G İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR kılın ç =s icraat, isler, edi
allanmak = yok olmak, bitmek,
asıg —
bitimek = yazmak
köz — göz
örk = yular
yazmak — yaymak, çözmek, açmak
evren = felek, devran
kolmak = dilemek, istemek
kör = gör!, bak!
tuta birsü — sürekli olsun
yas — zarar; yasaran = zarar
öd = zaman
birle = ile
öz Özürje = kendi kendine
tapug kılmak = hizmet etmek
turmak = dinmek, dinlenmek
küvenmek = güvenmek
bir — ver
tükel = bütün;
ornamak = yerleşmek
tüsün s= soylu, asil
tilek = dilek
ed = mülk, servet,
hazine
3L
fayda
tezginmek — dönmek, dolaşmak görmeden
terken kutı = h ü k ü m d a r kutu üstemek = artırmak tükel
kılmak — tamamlamak
anın = bundan dolayı
iletmek /eletmek = iletmek, ilişmek
kılık = huy, yaradılış,
ıdmak = göndermek
marja — bana
bağırsak — mehametli
tarjuk = değerli armağan
aymak = demek, söylemek
mum = bunu
severin = sevdiğini
tüze /töze = her biri, bütün
udır erdirj — uyuyordun
amulmak s= sakinleşmek
yağı = düşman
kelmek — gelmek
erse = ise
edgü s= iyi
kötürmek = götürmek, yok etmek
r a y - ı hindi = (Hindistan mihracesi) Hintten ge
urug = kuşak, soy
sakine =s düşünce, endişe
turmak = kalkmak, durmak
len kuş
emdi — imdi, şimdi
kaysari = (Doğu
eşitmek — işitmek
Roma,
Bizans
imparatoru)
Bizanstan gelen kuş
gönül
kamug = hepsi, b ü t ü n bolgıl! = ol!
«zirjsiz = sizsiz
koturmak = boşaltmak,
kurug = kuru
yazılmak = y a y ı l m a k , açılmak
ortadan
mimle — benden
terken = hükümdar
yıgaç = ağaç
ögmek — Övmek
berü — beri
amrj = onun
k ü j e k — perçem, zülüf
ündemek = ünlemek, çağırmak
tul = dul
idi = sahip
bolu birsü = olu versin
türtüşmek = y a r ı ş m a k
kiçki/keçgü = geçmiş, eski; idi çiçki = sahibi
tuçı = her vakit, daima
erdim — idim
küvenç = güvenç, umut, neşe
tulas = benzi soluk
eski
k ü v e n ç sevinç = mutlu sevinç
adın = başka
kavrılmak = eğilmek, kıvrılmak bolmagmca = oluncaya kadar
ton = giysi, don, elbise
tuşmak — k a v u ş m a k
ma — dahi
bediz = süs, bezek
takı =ss dahi, bundan başka; admmatakı s= = bun- ot = ateş, ot
örürj = açık renkte, beyaz
meniz = beniz, görünüş
as =s kakım
kayusu = kimi
Ötümnek — dilemek, rica etmek
ulanmak —
tapunmak = kulluk etmek
mıınu — bunu, şunu
talu = seçme, seçkin
tapug = kulluk, hizmet, tapma
kolmak = istemek
nen = eşya, nesne
körmez — i y i gözle bakmayan
tapugçu = kul, hizmetçi, işyar, memur
yulug = vergi, fidye
olaraırj = onların
karak = göz
kapug = kapı
buht =s bulut, gök
kelir hem barır = gelir ve geçer
negü ™ ne gibi
elig — el
kökremek = kükremek, gürlemek
merjü = ebedî
a vinç s= dirlik, huzur
sunmak = uzatmak, sunmak
urmak = vurmak
neçe — ne kadar
asasu = arşın
büvkirmek = saçmak
nevbet = nöbet
tirmek /termek = dermek, toplamak
yaşasunı = yaşı
kin = misk kokusu
tug = 1. davul, 2. t u ğ
tükemek = tükenmek
yaşagu — hayat, y a ş a m
kopmak = kopup gelmek, dolmak; kop = çok
dan başkaları da
tartmak = çekmek
togar = doğu batar
yaşnamak = şimşek çakmak
anuk = hazır, anık
i l tutmak = yurda sahip olmak
turuglı = duran
küsi/küji = güzel, h o ş kokulu
yarjlıg = gibi, t ü r ; yarj = biçim,
çav = Ün, şqhret
yağı = düşman
yetmek ==• yetiştirmek, kutadsu
=
kutlu;
götürmek
kutadsu
birsü
= batı
kütürmek = götürmek, =
oluversin
kutlu
çeşit
Y u k a r d a k i ş i i r i verdikten, ö v g ü s ü n ü y a p t ı k t a n , y a p ı t ı n ı n a d ı n ı , a n l a m ı n ı ve
körümegli = göremeyen i n ç ss asayiş, düzenlik, güvenlik
Bayat — T a u n
tüzülmek = düzelmek, düzene girmek
tilek = dilek
t ö r ü = töre, nizam, ö r f
yayık = dönek huylu
kopurmak = kaldırmak, yükseltmek
konusunu a ç ı k l a d ı k t a n sonra, V . b a p t a , B a î a s a g u n ' l u Y u s u f evreni a n l a t ı r (beyt 124-147): 7 gezegen (yuldus, T ü r k ç e a d l a r ı y l e : Sekentir
o ç a ğ ı n k a v r a y ı ş ı y l e ) ve 12 b u r ç (ü&efe). Gezegenler,
( S a t ü r n , A r a p . Z ü h a l , L a t . Saturnus), Orjay
A r a p . M ü ş t e r i , L a t . J ü p i t e r ) , Kürüd
Çobanyıldızı. Arap. Zühre,
akı — cömert
rid,
Lat.
Mercurius),
L a t . Venüs),
Yaîçık
(Jüpiter,
(Mars, A r a p . Merih, L a t . Mars), Yaşık
o ç a ğ ı n k a v r a y ı ş ı y l e gezegen olarak; a y r ı c a kün =
ÖrÜ = y u k a n tim ek — demek
sökme
sini ve g ü n e ş i n d o ğ m a s ı n ı betimleyen p a r ç a l a r d a Y u s u f ' u n g ü ç l ü bir ş a i r o l d u ğ u n u
kaldırmak
tegmek = değmek, k a v u ş m a k
desteklemek
yolmamak — alevlenmek, yanmak
g ö s t e r i r ; b u p a r ç a l a r d a n ö r n e k l e r ileride verilecektir. ortadan
at — ad
yiüek = destek; yiilemek
tirilmck = dirilmek, y a ş a m a k
Y a p ı t t a b u bahar ş i i r i n d e n ve B u ğ r a H a n ö v g ü s ü n d e n b a ş k a , y e r y e r , g ü n e ş i n
biçmek = vermek
bolu birsü = olu versin
önmek = bitmek, yetişmek
katılmak
b a t m a s ı n ı , g ü n ü n k a r a r m a s ı n ı , gece k a r a n l ı ğ ı m , g ü n ü n a ğ a r m a s ı n ı , ş a f a ğ ı n
us — akıl
ok — zaman, vakit
kaldtrmak
ko
suçulmak = soyunmak
yaşm = şimşek
tükenmek
Arzutifak
güneş,
g ü n ) , Sevit
(Güneş, (Çulpan,
(Arzrtiîek, Utarit, Arap. U t a -
( A y , o ç a ğ ı n k a v r a y ı ş ı y l e gezegen o l a r a k ;
ayrıca,
82
A. D Î L Â Ç A R
ay = a y ) . B u r ç l a r , mart'tan b a ş l a y a r a k : Kozı kozı = kuzu),
( K o ç , Arap. H a m e l , L a t . Aries;
Ud (Boğa, Arap. Sevr, L a t . T a u r u s ; ud = inek, sığır),
(İkizler, Arap. C e v z â , L a t . Gemini), Kuçık Arşları
KTJTADGU B İ L l G İNCELEMESİ
Erentir
( Y e n g e ç , Arap. S e r e t â n , L a t . Cancer),
83
mun a ç ı k l a m a s ı n ı şöyle y a p m ı ş : " D i l , d ü n y a n ı n hem en i y i , hem en k ö t ü ş e y i d i r ; bu fark, dili kullanma b i ç i m i n d e n d o ğ a r . " Balasagunlu Y u s u f dilin erdemini, kusu runu, f a y d a s ı n ı ve z a r a r ı n ı bir araya getirmekle, b u gerçeği B i z a n s l ı yazardan 200
(Aslan, Arap. E s e d , L a t . L e o ) , Bugdaybaşı
( B a ş a k , Arap. S ü n b ü l e , L a t .
y d önce bize s ö y l e m i ş oldu. Y u s u f ' a göre d i l , T a n r ı ' n ı n kişioğluna bağışladığı en
Virgo), Ülgü (Terazi, Arap. M î z â n , L a t . L i b r a ; ülgü
= ölçü), Çadan (Akrep, Arap.
değerli a r m a ğ a n ı d ı r ; iyiye k u l l n d m a h d ı r . B i l g i n i n ve a n l a y ı ş ı n t e r c ü m a n ı dildir;
Akreb,
L a t . Scorpius; çadan
= akrep), Ya ( Y a y , Arap. K a v s , L a t . Sagittarius),-
Oğlak (Oğlak, Arap. Cedî, L a t . Capricornus), Könek arius; könek
= k o v a , su k a b ı ) , Balık
kişi ölür, sözü k a l ı r . B u baptaki ö n e m l i ö z d e y i ş l e r d e n :
( K o v a , Arap. Delv, L a t . A q u Mini
( B a l ı k , Arap. H û t , L a t . Pisces). Mevsimler:
VI-X.
baplarda Yusuf, genel olarak, kendi d ü n y a g ö r ü ş ü n ü ö z e t l e y i p şu ü ç
V I . bap (beyt: 148-161), yalrjuk
oğlanıma,
üstündedir,
Tümen
söz tügünin
Yon Kişi
B u baptaki ö n e m l i ö z d e y i ş l e r d e n :
Biligni Bu Yon
bedük
iki bedütür
ödürmiş
togdı, öldi, sözi kaldı, kör!
Bilerek s ö y l e n e n söz bilgi s a y d ı r ,
kulug.
Bilgisizin sözü kendi b a ş ı n ı yer. Çok k o n u ş m a , sözü az ve birer birer s ö y l e ,
otın sen ay bilge kuta.
Y ü z bin sözün d ü ğ ü m ü n ü b u bir sözde çöz.
A n l a y ı ş nerede olursa (orası) ululuk bulur,
BUgisiz k ö r d ü r , besbelli,
Bilgi kimde olursa (o) b ü y ü k l ü k k a z a n ı r .
Y ü r ü ey bügisiz, bilgiden p a y al.
Bilgiyi b ü y ü k bil, anlayış d a ulu,
K i ş i d o ğ d u , ö l d ü , sözü k a l d ı , bak!
B u i k i (şey) y ü k s e l t i r seçkin k u l u .
Özü gitti insanm, a d ı k a l d ı , b a k !
Git, ey bilgisiz, h a s t a l ı ğ ı n ı onult, BUgisizin ilâcını sen s ö y l e , ey bilge, kurtar.
SÖZLÜK
SÖZLÜK ödürmek = seçmek yonmak = yürümek,
gitmek
belgülüg,
B a ş ı m ı kesmesinler, ben keseyim dilimi.
ulug,
ay biligsiz, igirjni ota,
Biligsiz
karagu turur
ay biligsiz bilig al ülüg.
Beni pek çok ü z ü y o r g e r ç e k t e n , dil sahibi olmak,
akur. bil ukuşnı
yiyür.
Özi bardı yalrjuk, atı kaldı, kör!
bulur,
kimde bolsa bedüklük
sözi öz başını
bu bir sözde yaz.
Biligsiz
ona değer b i ç i l m e z , ü s t ü n bir v a r l ı k t ı r , b i r erdem, bir g ü ç t ü r .
Ukuş kayda bolsa ulugluk
tilim.
Öküş sözleme, söz birer sözle az,
y a n i k i ş i o ğ l u n u n , kendi değerine
onunla ö v ü n e b i l i r . Bilgi a n l a y ı ş l a edinilir, bunu d a T a n r ı bize v e r m i ş t i r .
Bilig
keseyin
sözlese söz biligke sanur,
Biligsiz
bilig (bügi) ve ukuş (akıl, anlayış) ile eriştiğini konu e t m i ş t i r . B u n a göre, bilgi her Kişioğlu
kesmesüni Bilip
nokta ü z e r i n d e d u r m a k t a d ı r : bilgi, dil ve iyilik.
şeyin
emgetür til idi ök telim,
Başım
Yaz (bahar), Yay (yaz), Küz (güz), Kış (kış).
mini = beni
togmak = doğmak
emgetmek = emek çektirmek, yormak, ü z m e k
körmek = görmek, bakmak
otçı = hekim, ilâç yapan
idi = sahip
otamak = onultmak,
ök = pekitme
sağaltmak
ig = hastalık
aymak = söylemek
ot = ilâç
kutarmak /kutgarmak = kurtarmak
V I I . b a b ı n (beyt: 162-191) konusu, dilin erdemi (erdem), k u s u r u (mün),
barmak = gitmek, varmak, ayrılmak edatı,
"öz kendi",
gibi
fay
dası (asıg) ve z a r a r ı (yas) d ı r . B i z a n s l ı yazar M a k s i m ö s Planoudes'in (1260-1310) a n l a t t ı ğ ı n a göre, ü n l ü Y u n a n h a y v a n h i k â y e l e r i y a z a r ı Aisopos'un efendisi, b u k ö lesini bir g ü n ç a r ş ı y a g ö n d e r i p orada b u l d u ğ u en i y i ş e y i s a t ı n a l m a s ı n ı i s t e m i ş , Aisopös d a g i t m i ş bir d i l ahp eve g e t i r m i ş ; b i r b a ş k a g ü n efendisi onu en k ö t ü ş e y i satın almak ü z e r e yine ç a r ş ı y a g ö n d e r m i ş , b u kez k ö l e y i n e d i l ç e î i r n ı i ş ve b u duru- •.
telim = çok sanmak = saymak karagu = kör turur = -dır belgülüg = belli, besbelli ülüg = pay, nasip
"gerçekten"
yalrjuk = insan at = a d
öküş = çok sözlemek = söylemek, konuşmak tümen ~ on bin tügün = düğüm yazmak = çözmek, yaymak.
V I I I . bapta (beyt: 192-229), Balasagunlu Y u s u f kendi ö z r ü n ü şöyle s ö y l e r : y a p ı t ı n ı bilgisizler için değil, bilginler i ç i n y a z m ı ş t ı r , bundan d o l a y ı , çekinerek, bilgi-
81
A. DİLÂÇAR
K Ü T A D G Ü BİLİG İNCELEMESİ
lilcrdcn özür dilemektedir; y a n ı l m ı ş y a da şaşırmış olabilir; a n l a y ı ş h l a r bu sürçmeleri
Bügü,
düzeltsinler; söz anlayan adam, söz eden için azizdir. B u baptaki ö n e m l i ö z d e y i ş
Kılıç
lerden:
A k ı l l ı , bilgili beyler, halkın b a ş ı olanlar, Budun Kişi
tili yavlak
kılkı
kirliiç
sini sözlegey,
bilge begler, budunka
K d ı ç l a görmüşlerdir bilgisizin işini.
etirjni yigey. SÖZLLK
H a l k ı n dili k ö t ü d ü r , seni çekiştirir, K i ş i n i n y a r a t ı l ı ş ı kıskançtır, etini yer. Bu yalnuk
atı boldı yaıjluk
Bu yaıjluk
uruldı
üçün,
bu yalnuk
üçün.
asıg ~
tutmak = tutmak, yönetmek
sini =
k ö k = gök
seni
fayda
yarutmak =
B u insan (yalnuk) a d ı yandan (yarjluk) i ç i n oldu,
kılık —
ajun = acun, d ü n y a
B u yandan (yarjluk) da insan (yalnuk) için oldu.
kirtüç —
biligligle boldı
yağı,
Biligsiz
biligligke kıldı çogı.
Bilgisiz bilgiliye s a v a ş y a p t ı . Burunduklug Barur
ol söz tive burnu teg,
kança yetse titir boynu teg.
Y u l a r h d ı r söz deve burnu gibi, Gider nereye yedekte g ö t ü r ü l ü r s e dişi devenin boynu gibi. edgülükler
huy, yaradılış kıskanç,
bilig asgı ol,
birle buldı mesel kökke yol,
aydınlatmak
ukuşlug = anlayışlı olma
çekemeyen
yalnuk —
insan
kerek =
yarjluk =
yanılan
basguk — egemen olma
unnak = vurmak, yapmak,
Bilgisiz bilgiliye d ü ş m a n oldu,
Bilig
budun = halk yavlak = k ö t ü gözlemek — söylemek, dile düşürmek, çekiştirmek
Biligsiz
Kamug
başı,
birle itmiş biligsiz işi.
yağı =
düşman
çogı —
savaş
burunduk tive = teg =
yular,
takmak
ög =
gerek
akıl
artak s= kötü, bozulmuş burunduruk
bulgak —
karışıklık
itümek =
yetmek
ukuş = ayîayış, usa vurma, muhakeme
deve
kodmak = bir
gibi
tegürmek =
k a n ç a = nereye yetmek — yedeğinde
götürmek
tarafa
bırakmak
değirmek
ötrü = sonra, hemen
titir == dişi deve
elig = el
kamug — bütün
bügü =
edgülük = iyilik
itmek = etmek, yapmak.
akıllı
B ü t ü n iyilikler bilginin f a y d a s ı d ı r , Bilgi ile g ö k e bile (örneğin) y o l bulunur. Biliglig
çıkarmasa
Yarutmaz
Ajun Budun
anın
bilgin
I X . bapta (beyt: 230-286), Balasagunlu Y u s u f iyilik etmenin (edgülük
tilin,
bilgi yatsa
yalın.
kılmak
h a y ı r işlemek) ö v g ü s ü n ü y a p m ı ş ve bu işin f a y d a l a r ı n ı açıklamıştır, i y i l i k etmek
Bilgili (ortaya) ç ı k a r m a z s a bilgin dilini,
b ü y ü k bir erdemdir. H a y ı r işlemek, suç bağışlamak, verilen sözü tutmak b u erdeme
A y d ı n l a t m a z (etrafını) onun bilgisi, ydlarca yatsa bile.
b a ğ l ı d ı r l a r . K i ş i ölür, y a p t ı ğ ı iyilik kalır, y a ş a r ve kişiyi tarihte y a ş a t ı r , T ü r k Leylerin
tutguka er ukuşlug
den Torja Alp E r ' i n
kerek,
basguka ög kerek hem yürek.
H a l k a egemen olmak için hem akd gerek, hem y ü r e k . Ukuş Bilig
birle aslur kişi birle süzlür
artakı,
budun
Kıhçka
tegürgil
sen ötrü
göstermiş ve ö n e m l i k ı l g ı l a r d a b u l u n m u ş o l m a s a y d ı , şimdi onu k i m t a n ı y a c a k t ı i B u baptaki önemli Tiriglikni
bulgakı.
Bu ikin itümese kodgıl
(Fars. Afrasiyab) kitaplarda h â l â y a ş a d ı ğ ı gibi. T o n a Alp Kr
seçkin bir kahraman olduğu kadar, y ü k s e k bilgi ve erdeme de sahipti. B u nitelikleri
Acunu t u t m a k için insana anlayış gerek, I
=
bilig, elig.
A n l a y ı ş l a asılır kişinin k ö t ü s ü , Bilgi ile süzülür h a l k ı n karışıklığı.
Yarın
özdeyişlerden: mün kıl, asıg
bolga edgü yigü,
edgülük, kedgülük.
Y a ş a m ı n ı sermaye yap, faizi iyiliktir, Y a r ı n olur (sana) i y i yiyecek, giyecek. tsizke söküş edgü ögdi
bulur,
Özürjke baka kör, kayusın
kolur?
B u ikisi yetmezse bilgiyi b ı r a k ,
K ö t ü y e sövgii; ivi alkış bulur.
K ı l ı c a değdir sen hemen elini.
Özüne bak gör, hangisini ister?
86
Bilig
kimde erse ajun
Törü edgü urmış
kişi
bügü = akıllı
begleri,
başlamak = kılavuzluk
yigleri.
kara = (kara
İ y i y a s a k o y a n y e ğ kişiler (onlar o l m u ş t u r ) . Biliglig
kişig
Elig Bilig İlin Kara
itmiş
kılmış
urmış
baylıkın
yakın.
işke bakıp
işke tutmış ötrü
yakın,
özke
kılmış
işlemiş,
budun
bayumış
kara,
özke tura.
takı =
dahi
ked =
daha... (ölçüştürmede obartma ve pekitme)
burun = çıkıntı,
budun) = halk
tabakası
aslı = nara =
b a r ç a = hep, bütün yılkı =
tegmek —
mum = bnmi
eşik
=
bulunan
başka
kah = eğer değmek, rastlamak, isabet etmek
önde
ukuş =
hayvan anlayış, usa vurma
orun = yer
k ö r k = görk, güzellik, süs
tör = odanm baş köşesi
»1 =
...-dır, olur.
Y a p ı t ı n X . b a b ı (beyt: 287-349), bilgi ile a k l ı n erdemi ve f a y d a l a r ı konusuna
A k ı l l ı bey k i m olmuşsa, bilgiye y a k m ,
a y r d m ı ş t ı r . D a h a önceki baplarda o l d u ğ u gibi, Balsagunlu Y u s u f bu konuyu da öz
B i l g d i kişileri kendisine y a k l a ş t ı r m ı ş t ı r .
deyişlerle ele a l m ı ş , işlemiş, genişletmiş ve a ç ı k l a m ı ş t ı r . B u baptaki ö n e m l i ö z d e y i ş lerden:
B ü g i , iş (yolunu) t u t m u ş , halka kdavuz o l m u ş t u r .
Ukuş ol yula teg karanku Bilig
ol yarukluk
H a l k ı n zenginliğini kendine kalkan e t m i ş t i r .
ol, kör, bu aslı
B u ikisi ile kişi s a y g ı görür.
başı.
( B u konuda örnek olarak, Balasagunlu Y u s u f , İ r a n l ı l a r d a Nüşin R e v a n ' m "akd
İ k i t ü r l ü olur, bak!, soylu kişi,
gözü" [ukuş
B i r i bey, biri bilgin, (bunlar) insanlığın b a ş ı . naru barça yılkı
gecede,
K i ş i akdla y ü k s e l i r , bilgi ile b ü y ü r ,
kişi,
beg, biri bilge, yalnuk
bedür, körür.
Bilgi ışıktır, a y d ı n l a t a n seni.
O eşik b a ş k ö ş e d e n daha öne alınmış olur.
Tilese munı
agar ol, bilgin
A k d meşale gibidir, k a r a n l ı k
E ğ e r b i l g ü i y e eşikte (bir) yer rastlarsa,
Biri
tüni, sini.
Bu iki bile er ağırlık
Ol il boldı törde takı ked burun.
İki türlüg
yarutti
Ukuşun
bilgeke tegse ilde orun,
közi]
ile d ü n y a y ı a y d ı n l a t t ı ğ ı n ı , y a s a y ı d o ğ r u l u k l a u y g u l a d ı ğ ı n ı ve
böylece h a l k ı zenginleştirdiğini, tarihte bir ad b ı r a k t ı ğ ı n ı a n m a k t a d ı r . )
sanı,
Kah
tut, tilese anı.
tilve ursa, kör, ölse kişi,
Onlardan b a ş k a hepsini h a y v a n san,
Ölüm yok anar, hem birilmez şişi.
İstersen b u n u tut, istersen onu.
E ğ e r (bir) deli vurup, bak! ö l d ü r ü r s e birini, Ö l ü m yoktur ona, ve zarar verilmez.
Ukuş körki til ol, bu til körki söz, Kişi
körki yüz ol, bu yüz körki köz.
A k l ı n s ü s ü dildir, dilin s ü s ü söz, Körü K i ş i n i n s ü s ü y ü z d ü r , y ü z ü n süsü de göz.
yaşantı, yaşam
( Ü n l ü atasözü)
Ukuşka
turur bu ağırlık
itig,
Ukuşsuz
kişi bir avuçça
tetig.
barsa yakşı
Ukuşsuz,
isiz = k ö t ü
ayur bu sözüg,
biligsiz bedütmez özüg. Körü
SÖZLÜK tiriglik = dirilik, hayat,
sivrilmiş,
asil
tura = kalkan
e
Y u r d u n u d ü z e n l e m i ş , sonra h a l k ı zenginleştirmiştir.
Anında
baş olmak
bayhk = zenginlik
İJ | I
başlamış.
E l v u r d u ğ u işe b a k ı p işlemiş,
Kalı
etmek,
bayumak = zenginleştirmek
Bilgi kimde olmuşsa d ü n y a beylerinin, Begü beg kim erse biligke
87
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR
barsa barça urur bu kedük,
Ukuşlug,
biliglig, kör, aslı
ked ök.
miiıı — sermaye
söküş /söğüş — sövgü, küfür
B u saygı anlayışa yönetilmiştir (itilmiştir),
asıg = fayda, k â r , faiz
ögdi ~
kayu = hangi
A n l a y ı ş s ı z k i ş i bir a v u ç b a l ç ı k t ı r .
edgülük = iyilik
alkış
yigii = yiyecek
kolmak = istemek
D i k k a t edilirse, i y i s ö y l e m i ş şu s ö z ü ,
kedgülük = giyecek
yig = y e ğ
A n l a y ı ş s ı z , bügisiz, y ü k s e l t e m e z kendini.
K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ
A. D Î L Â Ç A R
D i k k a t edilirse, herkes (sırtına) giysi vurur,
Ökünçlüg
bolur tutşı övke
işi,
A n l a y ı ş l ı , bilgili, giysi ile değil, aslı, özü (ile değerlidir).
Yazuklug
bolur işte buşsa
kişi.
Yağız yir Köıürdi,
öze yalnuk
P i ş m a n l ı k olur k o m ş u s u öfkeli işin,
ogh elig
kamugka yetürdi
Y a n ı l m a olur i ş t e kişi öfkelenirse.
bilig.
Y a ğ ı z yer üzerine insan oğlu elini
Ukuşlug
kerek ked ödürse
U z a t t ı ; her şeye bilgisi ile erişti.
Biliglig
kerek ked bütürse
kişig, işig.
Bu iört nen azın azha tutma negü,
A n l a y ı ş l ı olmak gerek, i y i seçmek isterse kişi,
Bügü
Bilgili olmak gerek, i y i b a ş a r m a k isterse kişi.
sözlemiş
söz eşügü,
ögü.
Bu tönte biri ot, birisi L'çünçi ig ol, kör, tiriglik Basası
Bolur ölrü işler bütün hem bışıg,
yağı,
Biliglig
agı.
kişiler
bışıg yir
bilig ol bularda biri,
Bu i ö r t ney uçuz tutma, yüksek
Bilgili kişiler pişmiş yer
töri.
Ş u d ö r t şeyin azını az tutma hani,
Bu bir kaç nen ol, kör, kişike
A k ı l l ı n ı n söylediği sözü işit, ö v .
Mum
bilse yalnuk
ılıkar
Bularda birisi bu lil
Üçüncüsü h a s t a l ı k , h a y a t ı n t u z a ğ ı .
Mum
Bilig
Uçünçi
takı bir bor işçe seve,
Siziksiz
bu er boldı birtem yava.
belgürer,
Bu arkuk kıhnçhgka
Bilgiyi gizlersen dilin o y n a m a s ı n d a n (belli olur). bayhk ol, bir çıgay
Tegip ogrı tevlig anı
bolgusuz,
algusuz.
Bilgi bir zenginliktir, h i ç fakir olamaz. Hırsız, dolandırıcı onu ele geçiremez. Kişenlig
ol keşike bilig hem yaragsızka
barmaz öküş.
Adın
bolmasa tap bu iki
yağı,
B a ş k a (düşmanı) olmasa bile, yeter bu i k i rezalet. Biligligke bilgi tükel ton, aş ol, kılınçı
yavuz koldaş
otun, tütün.
Yana bir tili il buşı Ulıtır
övkelig,
kişig sökse açsa tilig.
Ş u b i r k a ç ş e y , bak, kişiye k ö t ü d ü r ,
Bundan sonra gelen de sözden d ö n m e k t i r . Ü ç ü n c ü s ü de içki i ç m e y i sever, Şüphesiz bu adam sürekli b o ş u n a y a ş a m ı ş olur.
çogı,
Bdgisizin, bildiği ve y a p t ı ğ ı d ı r d ü ş m a n ı ,
Biligsiz
bu kılkı
evinde bu koprur
Bunlardan biri dil y a l a n ı d ı r ,
K ö s t e k l e n e n (kişi) yakışıksız (şeylere) pek gitmez. bilgi kılınçı
Y a n a bir arıgsız Kişiler
kıhnç,
bolmaz sevinç.
B u n u bilirse insan, dır eti, özü.
ukuş,
(Bir) k ö s t e k t i r k i ş i y e bilgi ve a n l a y ı ş ,
Biligsizke
kıyganı.
Takı biri erke bu arkuk
ülgüler.
Miski gizlersen kokusu belli olur, Bilig
yalganı,
da basası sözüg
B u d ö r t şeyi değersiz sayma ( k ü ç ü m s e m e ) , y ü k s e k t i r değeri. kizlese sen tilig
Kişen
yavuz,
S o n r a s ı , bilgidir bunlardan biri, kizlese sen yıdı
aşı.
et öz.
B u d ö r t t e n biri a t e ş , biri d ü ş m a n ,
Yıpar
aşıg.
Sonunda işler doğru ve olgun olur.
ol.
B i r i de ihsanın inatçılığıdır, B u inatçılıkla sevinç olmaz. B i r yakışıksızlık d a kaba huydur, (Bunlar) kişi evlerinde duman k a l d ı r ı r .
B i i g ü i y e , bilgi yeter giysi ve yiyecektir,
B i r i de d i l l i ( k o n u ş k a n ) , kızgın, öfkeli ( o l m a k t ı r ) .
Bilgisizin k u g u a r ı , ona k ö t ü a r k a d a ş olur.
B ü k e r (kırar) i n s a n ı , s ö k ü p açarsa dilini.
89
90
A.
DİLÂÇAE SÖZLÜK
yula =
meşale
kararjku =
Balasagunlu Yusuf, yukarda ö n e m l i konu olarak ayırdığı bilgi, dil ve
bolgusuz =
tün — gece
iyilik'teıı,
en çok bilgi üzerinde d u r m u ş t u r . B u y a z ı n ı n b a ş ı n d a belirtildiği gibi, bilgiye son de
çıgay = fakir
karanlık
91
K U T A D G U B t L t G İNCELEMESİ
rece ö n e m verme ilkesi Y u n a n filozoflarından Eflatun'dan, Aristo'dan, ve M ü s l ü
olamaz
tegmek = değmek, ele geçirmek
m a n l ı k t a n T ü r k filozofu F a r a b i yolu ile K a r a h a n l ı yazarlara, bu arada Balasagun
yarukluk = ışık, aydınlık
ogn = hırsız
yaratmak =
lu
tevlig =
ü z e r i n d e d u r d u ğ u , ö v d ü ğ ü bilgiye, i n s a n l ı k niteliğini b a ğ l a y ı p , onu insanı h a y v a n
ağmak =
aydınlatmak
yükselmek
bedümek =
algusuz =
büyümek
ağırlık = saygı, beğeni,
dolandırıcı alamaz
yaragsız =
kah = eğer
öküş/üküş = çok adın =
şişi = zarar
tap == yeter, elverir Çog = gürültü, kavga, rezalet
yakşı = iyi, yahşi
tükel — tamam, bütün
aymak =
ton — giysi, don yükseltmek
varmak
koldaş =
kedük = giysi, elbise
tutşı = komşu
ked = pekitme edatı
kötürmek = götürmek, yükseltmek kamug — bütün, her şey erişmek
akıllı övmek
basa = sonra, sonunda bular — bunlar
yıpar = misk kizlemek = gizlemek
Ay-Toldı,
vazgeçmek
" u y a n m ı ş " (odgurmak =
"doğan g ü n e ş " tir;
ö v m e k ) , Odgurmış
da
uyanmak) a n l a m ı n ı t a ş ı r . Balasagunlu Y u s u f kendinden
söz etmeden önce, gençliğe seslenerek şöyle der: " E y genç, gençliğini b o ş geçirme,
şüphesiz
Yusuf, otuzundan sonra sağlığı sarsılmış olan bir a d a m d ı r . K i t a b ı n ı y a z d ı ğ ı
birtem = sürekli, biteviye
zaman a l t m ı ş ı n a y a k l a ş m ı ş bulunuyordu. K e n d i a n l a t ı ş ı y l e , otuz y a ş ı n d a iken ok
yava =
gibi dimdik, saçları da kuzgun t ü y ü gibi s i m s i y a h t ı ; fakat "otuzun g e t i r d i ğ i n i elli
boşuna
götürmüş",
aykırı
ş i m d i a l t m ı ş a merdiven d a y a d ı ğ ı n d a , otuzundaki dimdik ok, k ı v r ı k ,
b ü k ü k bir y a y a çevrilmiş, b a ş ı n d a k i kuzgun t ü y ü de k u ğ u l a r ı n ak t ü y ü n e b e n z e m i ş -
yana = yine, de
ti. B u b e n z e t i ş l e r , Yusuf'un öz kaleminden çıkmıştır. B a ğ r ı y a n ı k t ı r Y u s u f ' u n : A d ı m
arıgsız = yakışıksız, kirli
a t a m ı y o r , gözü i y i g ö r m ü y o r . T a n r ı ' y a y a k a r ı y o r : " E y T a n r ı m , beni biraz daha y a
huy
kopurmak = yerinden :arı
" ö v ü l m ü ş " (ögmek =
faydalan, ç a b u k geçer, d o ğ r u l u k yolundan ş a ş m a . "
ş a t , bu y a p ı t ı m ı tamamlayabilmem için bana g ü ç , kuvvet bağışla, Kutadgu
otun/utun = ahlâksız, çirkin, k a b a
belirmek
"dolunay" d ı r ; Ögdülmiş,
saadeti
4. bunun k a r d e ş i , zahit Od-
gurmış da d ü n y a işlerinin sonunu (akıbet) temsil eder. Kün-Togdı,
kıîk =
yıd = koku
a n l a y ı ş ı (ukuş),
kıymak =
arkuk kıhnç = a y k ı r ı iş görme, inatçılık
tör = değer
d o ğ r u y a s a y ı (köni törü), 2. vezir Ay-Toldı,
(kut), 3. vezirin oğlu ve a r d a s ı Ögdülmiş,
basa — sonra
arkuk =
»aymak
bayhk = zenginlik
dar, bey y a da ilig, Kün-Togdı,
erke = ere, adama
değersiz
oynamak
ve b u allegoriyi oynayan d ö r t k i ş i y i bize sunar: 1. Y u k a r d a belirtildiği gibi, 1. h ü k ü m
ılıkmak = ılunak
siziksiz/seziksiz = sezmeden,
tiriglik = dirilik, y a ş a m
ülgülemek = tartmak, terazi gibi aşağı yul
elinde tutarsa kuta erişir." B u a ç ı k l a m a d a n sonra, yazar, k i t a b ı n allegorik konusunu
bışıg = olgun, pişmiş
işçe/içse = içme
ag = ağ, tuzak
Kutadgu
okuyana kutlu olsun, elinden tutup yol göstersin; "uzanıp i k i d ü n y a y ı ,
b u r a s ı n ı ve ahreti elinde tutan bir y a p ı t t ı r ; kişi yer y ü z ü n d e iken bu i k i d ü n y a y ı
bor = şarap, içki
ig = hastalık
Bilig'Air;
başarmak
takı = dahi, de
düşman
sağlık durumunu açıklar. T a v g a ç H a s a n B u ğ r a H a n ' a s u n d u ğ u y a p ı t ı n a d ı
ö t r ü — sonra, sonunda
kıygan = sözünden dönen
ot = ateş, ot
belgürmek =
sinirlenmek
yalgan = yalan
negü = nasıl, ne, niçin, hani
uçuz =
B u gerçekleri, ilke ve erdemleri b ö y l e c e ö n ü m ü z e serdikten sonra, y a p ı t ı n X I .
et öz/etüz = et ve öz, gövde
nen = şey, nesne
tutmak =
6611)
b a b ı n d a (beyt: 350-397), Balasagunlu Yusuf, k i t a b ı n adını, a n l a m ı n ı ve kendisinin
ödürmek — seçmek bütürmek =
elig = el
yağı =
B i l g i bil, adam ol, y ü k s e l t kendini, Y a da hayvan adını al, insanlardan ı r a k l a ş ! (beyt:
pişmanlık
buşmak = öfkelenmek,
üstünde
yalrjuk oglı = insan oğlu
ögmek =
Bilig bil, kişi bol, bedütgil özün, Ya yılkı atangıl, kişide yıra\
yazuklug = yanılma, suç işleme
ök = kendi, özü
kügü =
BiKg'in sonundaki ü ç ü n c ü , son ekte, bu
arkadaş
ökünçlüg =
yetürmek =
tanıttığı ve uzun uzun
yavuz = k ö t ü
körü barsa = görü varılırsa, dikkat edilirse
öze = üzerinde,
olarak
1
söylemek
barsamak =
erdem
özetlemiştir:
başka
tetig/titik = çamur, balçık
bedütmek = büyütmek,
Yusuf, en y ü k s e k
ilkeyi h a t ı r l a t ı p hem kendini ö ğ ü t l e m i ş , hem de bu gerçeği bize k o r k u n ç bir beyitle
yakışıksız
tilrc/telve = deli
geçmiştir.
dan a y ı r a n smır olarak t a n ı y o r . Kutadgu
kişen = köstek alkış
Yusuf'a
tütün =
duman
kaldırmak,
koparmak
t ı r , b ü t ü n i n a n ç sahiplerini de y a r l ı ğ a . "
buşı = kızgın, öfkeli
ulıtmak = bükmek.
Bilig'-
i m i t a m a m l a y ı m ; g ü n a h ı m ç o k t u r , kara t o p r a ğ a g i r d i ğ i m d e y a r l ı g a m a n ı bana u l a ş
Bu
genel
giriş
baplarından
n asd h i k â y e s i başlar
ve
* * *
sonra, X I I . b a p l a (beyt 398) ' " K u t a d g u B i l i g "
LXXXV.
babın
o r t a s ı n a (beyt 6424) dek s ü r e r . B u
92
A.
93
KTJTADGTJ B I L Î G İ N C E L E M E S İ
DİLÂÇAR
geniş h i k â y e d e , yer yer t ü r l ü ansiklopedik bilgilere de yer v e r i l m i ş t i r : 1. Devletin n i
adaleti onda bulanlara şeker verilecek; zorba olan ve d o ğ r u l u k t a n k a ç a n l a r a da acı
teliği, 2. Adaletin n i t e l i ğ i , 3. B a b a ö ğ ü t ü , 4. A l d ı n niteliği, 5. Devlet ve ordu öro-ütü
H i n t otu i ç i r i l e c e k t i ; bu işte beyin y a r g ı bıçağı keskin ve amansız o l a c a k t ı . B e y i n
6. B a ş b u ğ - g ö r e v l i ilişkisi, 7. D o ğ r u y a s a ve h a k , 8. H a l k t a b a k a l a r ı n ı n sınıflanması
a d ı , K ü n - T o g d ı , güneşten alınmıştı. G ü n e ş , A y gibi k ü ç ü l m e z , p a r l a k l ı ğ ı değişmez,
9. Ş e h i r l i görgüsü, 10. Devlet d ü z e l t i m i , 11. D ü n y a d a k i ö d e v l e r i m i z ve ahret. 12. G ö k
a y d ı n l a t ı r fakat kendinden bir ş e y eksilmez, onun sıcaklığı ile çiçekler açdır. G ü n e ş i n
cisimleri, b u n l a r ı n devimi, d ü ş y o r u m u ; v.b. Y a p ı t t a k i K ü n - T o g d ı , A v - T o l d ı . Ö<>-
burcu olan Arslan da güçlü ve ulu g ö n ü l l ü d ü r , evren ç a r k ı n d a yeri değişmez. A y ' ı n
d ü l m i ş ve O d g u r m ı ş h i k â y e s i , y a p ı b a k ı m ı n d a n d ö r t perdelik bir sahne yazısına ben
burcu olan Akrep, insanı sokar, evren ç a r k ı n d a yeri oynar.
zer. Kesintisiz perdeler halinde olan devimleri, bilimsel t a r t ı ş m a l a r ı , gidiş gelişleri
G ü n l e r geçtikçe beyle vezir t ü r l ü konular ü z e r i n d e durup t a r t ı ş m a l a r d a bulun
g r u p l a y ı p d ö r d e a y ı r a r a k , b u h i k â y e y i d ö r t perde halinde ele alacağız. H i ç bir d ü z
dular: dilin erdemi, mutluluk (kut kıvhk)
y a z ı parçası bulunmayan ve sonuna dek süreli olarak k o ş u l d u geçen bu y a p ı t , bastan
lerini ve k o n u ş m a s ı n ı çok beğendi. Ona vezir giysisi ile, kdığını tamamlamak üzere,
gibi. K ü n - T o g d ı , A y - T o l d ı ' n m d ü ş ü n c e
b a ş a özdeyişlerle doludur. I . ve I I . b ö l ü m l e r i d ü z olarak a n l a t t ı k , ö n e m l i ö z d e v i s l e r i
m ü h ü r , t u ğ , davul, k u ş a k ve zırh verdi. T ü z e l i , doğru ve erdemli bir y ö n e t i m d e n son
de sonda toplayarak asılları ile birlikte T ü r k i y e T ü r k ç e s i n i de verdik, sözlük de ekle
ra, vezir y a ş l a n d ı , h a s t a l a n d ı ve y a t a ğ a d ü ş t ü . B e y ç o k ü z ü l d ü , vezirini görmeğe gel
dik.
I I I . ve I V . b ö l ü m l e r i ö z e t l e y e r e k , ç o ğ u n l u k l a , asıllarına daima uygun olarak
di, d u a etti, a l t ı n , gümüş t o p l a m ı ş t ı , p i ş m a n oldu, fakirlere d a ğ ı t t ı , ağladı, fakat he
sahne yazısı şekline koyduk; ö z d e y i ş l e r i s e r p i ş t i r d i k . İ l e r d e bu y a p ı t ı n t a m a m ı l e h ç e -
kimler bir k u r t u l u ş yolu bulamaddar (Moliere gibi Y u s u f da otacı ve e&çi'lerden y a k ı n
mize
m a k t a d ı r ) . D u r u m u ağırlaşmca A y - T o l d ı , oğlu Ögdülmiş'i ( ö v ü l m ü ş ) çağırdı, onun
çevrilerek ş a h n e y a z ı s ı b i ç i m i n e s o k u l m u ş o l d u ğ u n u g ö r m e k isteriz.
anlayışını, anlağını denedi, gönlü k a n d ı , sevindi ve ona son baba ö ğ ü t l e r i n i verdi 3. A n a konu I. bölüm (bap XII
- XXIII,
(aşağıya b a k ı n ı z ) . Beye de bir kumaru bitig (vasiyetname) y a z ı p ona adalet v e merha metten a y r d m a m a s ı n ı vasiyet, öksüz kalacak oğlunu d a emanet ettikten sonra gözle
beyt: 398-1547)
r i n i b u d ü n y a y a k a p a d ı . Ögdülmiş de yasa girdi ve bir
Eskiden K ü n - T o g d ı ( g ü n d o ğ d u ) a d ı n d a b i r ilig (bey, b a ş b u ğ ) v a r d ı . K e n d ısı köni törü, yani "doğru y a s a " a d a m ı olduğu ve bilgili a d a m l a r ı k o r u d u ğ u için yurt, gerek adalet, gerek a h l â k ve gerek geçim, g ö n e n ç b a k ı m ı n d a n i y i bir durumda i d i . B e y i n b a ş b a k a n ı (vezir) o l m a d ı ğ ı için y ö n e t i m y ü k ü n ü n b ü t ü n ü kendi o m u z l a r ı n a ç ö k m ü ş t ü . A y - T o l d ı (dolunay) a d ı n d a genç, a k d l ı ve bilgin bir y u r t t a ş , bevin ü n ü n ü
Ö l ü m döşeğinde A y - T o l d ı ' n m Ögdülmiş'e v e r d i ğ i baba ö ğ ü t ü (ata pendi, beyt 1278¬ 1341; seçme p a r ç a l a r ) : 1 . Könül,
til köni tut, Bayatka
Usanma, yarınlık
işinni
tapın,
itin.
i ş i t e r e k ve ona y a r d ı m c ı bir adam g e r e k t i ğ i n i duyarak, g ö r e v almak üzere yerini yur
G ö n l ü n ü , dilini i y i tut, T a n r ı y a t a p ı n ,
dunu b ı r a k ı p b a ş k e n t e geldi. U z u n bir süre gurbet a c d a r ı n ı ç e k t i , sonunda K ü s c m i ş
Savsama, y a r ı n k i işini d ü z e n l e .
( = istekli) a d ı n d a
süre bey vezirsiz k a l d ı .
bir a r k a d a ş buldu. B u adam A y - T o l d ı ' n ı n isteğini s a r a y ı n haci-
2 . Kamug edgü isiz Bayat
hükmi
bil,
biiıe (mabeynci) a n l a t t ı , onun a r a c d ı ğ ı y l e A y - T o l d ı saraya g ö t ü r ü l ü p beye t a n ı t d d ı
Bayatka ınangıl, Anıy
ve uzun bir sorgu ve denemeden sonra v e z i r l i ğ e a t a n d ı , b ö y l e c e de A y - T o l d ı s a b r ı n
B ü t ü n iyilik ve k ö t ü l ü k l e r i T a n r ı h ü k m ü bil,
ve nazik d a v r a n ı ş ı n ö d ü l ü n ü almış oldu. A y - T o l d ı , beye, bir h i z m e t ç i olarak geldi ğini, hizmet etmenin bir erdem o l d u ğ u n u , kendisinin kut'u (saadet) temsil ettiğini kuta erişmek i ç i n , ç o k kez, k ı z m a m a k , göz y u m m a k g e r e k t i ğ i n i söyledi. A d ı olan "ay-toldı"ya
(dolunay) i ş a r e t ederek, saadetin a y a benzediğini, daima b ü y ü y ü p
k ü ç ü l d ü ğ ü n ü , talihe ve zenginliğe i n a n m a n ı n ve g ü v e n m e n i n d o ğ r u olmadığını d a bildirdi. B i r t a r t ı ş m a sırasında A y - T o l d ı cebinden bir top ç ı k a r a r a k üzerine oturdu
tapgı kıl.
T a n r ı y a inan, Onun kulu ol. 3 . Negü kim kerekin Anından Anı
tile,
da adın yok saya küç bile.
Ne gibi gerekliğin varsa O n d a n dile, Ondan b a ş k a seninle olacak güç yoktur. 4 . Ağır tut negü erse
ve temsil ettiği saadetin top gibi oynak o l d u ğ u n u , adını almış b u l u n d u ğ u A y ' ı n d a yerini, evini, hacmini, şeklini daima değiştirdiğinden d o l a y ı , saadetin g ü v e n i l i r bir ş e y olmadığını b u top denemesiyle göstermiş oldu. B u n a k a r ş d ı k , her g ü n süregelen
Ne olursa olsun b u y r u k l a r ı n ı dinle,
bu t a r t ı ş m a l a r ı n birinde, bey de, temsil ettiği adaletin, d o ğ r u l u k , ö d ü l ve ceza üze rine k u r u l d u ğ u n u a n l a t t ı ve b u n l a r ı simgelerle mış
üç ayaklı
göstermek
için,
birbirine b a l l a n
ve dengesi t a m , gümüş bir taht ü s t ü n e oturarak, eline b ü y ü k bir
b ı ç a k a l d ı , soluna a c ı H i n t otu, s a ğ m a da şeker koydu. B ı ç a k , y a r g ı y ı ; H i n t otu c e z a y ı ; ş e k e r de ö d ü l ü simgeliyordu. Haksızlığa uğrayıp beyin k a p ı s ı n a s ı ğ m a n ve
Tenri
yarlıgların,
Ağır kılga
bu kün hem yarın.
Tanrı senin ö d ü l ü n ü verir b u g ü n de y a r ı n da. 5 . Yorıkırj Könül,
köni tut yanılma
öşür/,
til kiçig tut, bedütme sözün.
D a v r a n ı ş l a r ı n d o ğ r u olsun, kendini y a n ı l t m a , G ö n l ü n ü , ddini a l ç a k tut, s ö z ü n ü obartma.
6 . Özürj otka atma bu dünya Kişi
7 . Kayu
15 . Tilinde
üçün,
nenin alma küçeme
çıkarma
bu yalgan
sözüg,
Bu yalgan sözün er uçuzlar
küçün.
özüg.
K e n d i n i ateşe atma bu d ü n y a için,
Dilinden yalan söz ç ı k a r m a ,
Kimseden bir ş e y alma g ü c ü n ü zorlayarak.
Y a l a n söz i n s a n ı n ö z ü n ü değersizlendirir.
işte bolsa yorık
Yorık
95
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A R
94
utru
16.
tut,
Kadaş,
utru tutsa, sana örge kut.
küdezgil, közüyni küdezgil,
B ü y ü ğ e , k ü ç ü ğ e s e v g ü i ol,
gülerek.
T u z u n u , e k m e ğ i n i bol tut, b a ş k a l a r ı n a yedir.
küdez,
halal yigil,
yitür.
K a r d e ş hısım akrabaya y a k ı n l ı k ula (göster),
U z dille k a r ş d a r s a n , saadet sana b a ğ l a n ı r .
Boguzurj
ula,
Tuz, etmekni kin tut, kişike
Hangi i ş t e olsa onu uz dille k a r ş d a ,
8 . Tilinni
yak yagukka yakınlık
Ulugka, kiçigke sevüg bol küle,
17.
az.
Bolu birse devlet,
küvezlenmegil,
D ü i n i gözetle, g ö z ü n ü gözetle,
Usa edgülük
kıl, isiz
Boğazını gözetle, belâl ye, az ye.
Olu verirse saadet, kibirlenme,
kılmagıl.
Susa iyilik e t m e ğ e , k ö t ü l ü k yapma. 9 . Budun
munka bolsa, yırak
Kara
bulgakııja
katılma,
tur,
saça,
18.
kaça.
H a l k k a r g a ş a d a olursa, ı r a k dur, dağıl,
Kişi
yası
11 . Kayu
kıl;
19 . Tiriglig
yas,
Keçer
hava, arzu bas.
yava kılma, kün içinde
edgü
kılın,
kerekin
alın.
Başkasının z a r a r ı n ı isteme, kendin de zarar verme,
H a y a t ı boş g e ç i r m e , i y i l i k
Çok iydik yap; heves, a r z u l a r ı n a h â k i m ol.
Geçmiş g ü n l e r d e n gerekeni (ibreti) al.
işke kirşe, çıkışını
Çıkış körmese,
Zina
iş bolur erke kor.
kelse övken katıglan
Serimlik
kişinin
sevinci
kılma,
21.
Bu bordın kopar mirj yazukka kaçar
kut, yüzünke
Zinadın
yarın.
B u i ç k i d e n hareket eder bin g ü n a h a y ü r e k ,
sudar.
Zinadan saadet k a ç a r , (zina işleyenin) y ü z ü n e t ü k ü r ü r . 22.
Saya
sözledim
Unıtma tübünke
yürek,
serin,
S a b ı r l ı k i ş i n i n sevinci y a r ı n (sonra) gelir.
unıtma,
yıra,
atanma kara.
Zina işleme, s a p k ı n olmakla k a r a a d l a n d ı r ı l m a .
Eğer öfken gelirse, k a t d a ş , sabret,
13 . Öiümüg unuma, anuk tur,
fasik
Ş a r a p i ç m e , fesada katdma, ı r a k l a ş ,
bak,
Çıkışı g ö r ü l m e y e n işler insana zararh olur. 12 . Kah
yap,
20 . Bor içme, fesadka katılma,
kör,
Hangi işe girersen, ç ı k ı ş m a
Özürjni
tüş teg keçer,
kutka, kuş teg uçar.
G ü v e n m e süreksiz saadete, k u ş gibi u ç a r .
kolma, özün kılma
Neçe edgülük
tirilikke, kivi
G ü v e n m e hayata, d ü ş gibi geçer,
A v a m ı n karışıklığına katdma, k a ç . 10.
Tayanma Küvenme
sakın,
söz, kumaru
atı,
bu sözler, kör/ülke biti.
Sana sözlerimi s ö y l e d i m , a d ı vasiyettir,
bakın.
U n u t m a bu sözleri, gönlüne yaz.
Ö l ü m ü unutma, a n ı k dur, d ü ş ü n , SÖZLÜK
K e n d i n i unutma, aslını, sonunu d ü ş ü n . 14.
Kiriş
körü sen, çıkış kıl
nenin,
Sözün sözlemegil, meğer öz tenin. Girişine göre çıkışım yap
malın,
Söz s ö y l e m e , eğer senin özüne denk değilse.
korjül = til =
gönül
koni = Bayat =
itinmek = hazırlamak, kamug =
dil doğru Tanrı
usanmak =
savsamak
edgü = isiz =
bütün
iyi kötü
negü = ne gibi
düzenlemek
96
A. D Î L Â Ç A R
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
adın = başka anuk = anık, u y a n ı k ağır tutmak = önem vermek, saygı göstermek, sakınmak — düşünmek dinlemek tüb := dip, asıl, k ö k yarlıg = buyruk bakınmak = sonunu düşünmek agu* kılmak =s ağırlamak, değerlendirmek kiriş = giriş, varidat, gelir ten = denk yonk s= gidiş, davramş yalgan = yalan bedütmek = b ü y ü t m e k , obartmak ot = ateş, od ucuzlamak = değerini düşürmek, alay etmek nen = mal, şey kadaş = kardeş, küçemck = zor, güç göstermek, zulmetmek yak yaguk = yakınlar, akrabalar kayu = hangi ulamak = ulamak, uzatmak, katılmak yonk = uz, y u m u ş a k sevüg = sevgih utra = karşı küle = gülerek utru tutmak = karşılamak etmek = ekmek örmek — bağlamak, örmek kirj = bol küdezmek = gözetmek, korumak küvezlenmek = kibirlenmek köz = göz usamak = susamak boguz = boğaz tayanmak = dayanmak, güvenmek yimek ' yemek tiriglik = dirilik, y a ş a m muti = sapınç, bun, karışıklık tüş = düş saçmak — dağıtmak, saçmak kivi = kısa, süresiz kora (budun) = avam yava = boş yas = zarar, ziyan bor = şarap, içki kolmak — istemek yıramak = ıraklaşmak nece = nice, çok fasik = (Arap.) = fisk işlemiş, sapkın
Bilgi: Ukuş kadrini Bilig
hem ukuşlug
satsa bilge, biliglig
A n l a y ı ş ı n değerini a n l a y ı ş l ı olan
Gurbet: Yatıg yarlıkagıl,
içür bir
yigü,
Umeg edgü tutgıl, ay bilge bügül Y a b a n c ı y ı bağışla, onu içir, yedir, Y o l c u y a i y i davran, ey akıllı bilgin! Halka
edgüsü ol budun
O adam olur i n s a n l a r ı n iyisi k i ,
atanmak = ad almak, adlandırılmak
Kimirj Kamug
kor = zarar
mirj =
kah = eğer
yazuk =
K i m i n olgunluğu b a ş ı m y u k a r ı
ser inmek =
kendini
tutmak
sudamak — t ü k ü r m e k
sabretmek
kumam =
serimlig = sabırlı
edgüsi, yüdgüsi.
(İnsanların iyisi) h a l k ı n k a y g ı s ı n ı taşır.
kopmak s= hareket etmek çıkmak
katıglamak = katüaşmak,
iyilik:
Bu yanhg bolur bu kişi Kişi
hava arzu = merak, ihtiras
günah
bilir,
Bilgi satsa b ü g i n , bilgili alır.
hava — heves, aşk, merak
1000
bilir, alır.
devleti baş kötürse
örü,
edgü kılgu budunka
törü. yükseltirse,
H a l k a hep i y i yasa u y g u l a m a h d ı r . Kimirj
vasiyet
bitimck — yazmak.
Silig
elgi bolsa budunka bolgu kılkı,
kılınçı
uzun, tüzün.
K i m i n eli halka uzarsa (halkı elde ederse),
B u bölümden b a ş k a özdeyişler:
H u y u temiz olmalı, edüeri de soylu. Dünya: Bu irsel yayıg Kılmçı
Kut:
kılkı kurtga o/un,
kız ol, korse yaşı
Bu kutka inanma,
uzun.
B u dirişmez, d ö n e k h u y l u k o c a k a r ı d ü n y a , D a v r a n ı ş ı k ı z gibi, bakarsan y a ş ı b ü y ü k . Erej
kolsa, emgek tutaşı
Sevinç
barır,
kolsa, kadgu tutaşı
usa edgü kıl,
Bu kün munda erse, yarın
anda bil.
B u talihe inanma, i y i l i k e t m e ğ i d ü ş ü n , B u g ü n bunda ise, y a r ı n orada b ü . Sana
yorır.
tegse beglik, ulugluk
Kiçiglik
R a h a t l ı k istersen, emekle (zahmetle) k o m ş u olarak gelir,
anuk tut, örün
oka,
bolguka.
Sana erişirse beylik, u l u l u ğ u anla,
S e v i n ç istersen, k a y g ı y a k o m ş u olarak y ü r ü r .
Alçak gönüllükle hazırlan ağarmağa.
Yasa: İdi edgü beglik, takı Törü ol; anı tüz yorıtgu
edgürek, kerek.
Bey beylik iyidir, (fakat) daha iyisi, Y a s a d ı r ( t ö r ü ) ; onu d ü z ( d o ğ r u ) y ü r ü t m e k gerekir.
Acele: Kayu
işke ivşe uzar, kiç kalur,
İve kılmış
işler ökünçlüg
bolur.
H a n g i i ş t e acele edilirse, uzar, g e ç k a l ı r . Acele edilen işler p i ş m a n l ı k l a olur (biter).
97
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR
Tutum:
Kız: Bu muniag
kişiler
Bu kız kızhkı
bolur idi
kaldı kız atı
kız, kız.
B ö y l e kişiler çok k ı t olur,
Kişig
satgamasa küvezlik
Basıtmasa
özde kiçigke
bile, küle,
K i ş i l e r i kibirlikle tahkir etmemeli, K e n d i n i çiğnetmemeli k ü ç ü k l e r i n
B u değerli nadirlikten, nadirin a d ı k ı z kaldı. (Nadire)
gülüncüne.
Boşuna:
Yükselme:
Yavahk
bile borka baş sokmasa,
Tegimsiz
tapug birle, törke tegir,
Yavahkka
Yaragsız
yaratışa,
Boşuna içkiye baş sokmamalı,
kör ilke tegir.
Elverişsiz, yaransa da, k a p ı eşiğine v a r ı r . Uz
Ajun
Dil:
lil, bu kut
tezginürler,
yarıp
turmadı, tınmadı.
A k a r su, uz dil, ve kut, durmadan,
Oyun: Oyunka katılmasa Kânilik
elgin, tilin.
öze tutsa kılkı,
D o ğ r u l u k üzere y ö n e t m e l i d i r huyunu, d a v a m ş ı m . Yayıg
kut kişeni bu neyler
Bu yayhg Huy: Mini
bulguçı
kılkı
alçak
yayın.
O y u n a k a t d m a m a l ı elle, dille,
Acunu dolaşırlar, yorulup dinlenmeden.
Köyül
saçmasa.
Boşu b o ş u n a malını s a ç m a m a h .
i l e r l e m e m i ş kimse, g ö r e v i (çalışması) ile y ü k s e k oruna erişir,
Akar suv, yorık
boşlag neyin
basa kulnı
lurıır,
kaçmaz,
kahır.
K a y p a k saadetin kösteği bu ş e y l e r d i r . B ö y l e y a p ı l d ı k t a n .sonra saadet k a ç a m a z , kalır.
kerek,
kodkı, til sözde yumşak
kerek.
Yalan:
B e n i (saadeti) b u l a n ı n h u y u y u m u ş a k olmalı,
Özüm toplamaz ney biri yalgan ol,
G ö n l ü alçak, d ü i de k o n u ş m a d a y u m u ş a k olmalı,
Munıyda
Ilımlılık: Özini küdezse,
ayı
Yavuz, yunçıg
işke yakın
basası bu küç kılgan
ol.
B e n i m kabul e t m e d i ğ i m ş e y l e r d e n biri y a l a n d ı r , B u n d a n sonra, z u l ü m y a p a n d ı r .
ertmese,
Açgözlülük:
turmasa.
K e n d i n i gözetmeli, aşırı g e ç m e m e l i ( v a r m a m a l ı ) , K ö t ü , ç i r k i n işe y a n a ş m a m a n .
Suk erse kılınçı,
yig erse özi,
tvek erse kılkı,
uvutsuz közi.
Açgözlü ise edişi, çiğ ise özü, Denge: Teni Yorık
birle tutsa tirilmiş tüzse kılkı,
kılına
Aceleci ise huyu, y ü z s ü z ise gözü, neyin,
Öfke:
yayın.
Buşı
Dengeli olarak idare etmeli d e r i l m i ş m a l ı , Ustaca d ü z e n l e m e l i huyunu, işini, hareket t a r z ı n ı , Büyük-Küçük: özinde özinde
ulugka tapug kılsa kiçigke
öz,
süçig tutsa söz.
erse işte, yime
övkelig,
Yava erse borçı, ya kıygan
elig.
Sinirli ise i ş t e , öfkeli de ise, F a y d a s ı z (olarak, b o ş u n a ) işkici ise, y a da doğru değilse eli. Bu yayhg Ayu
kişiler
yaramaz
birdim emdi açuklug
maya, saya.
Kendinden b ü y ü k olana s a y g ı göstermeli,
B u t ü r l ü kişiler yaramaz bana,
Kendinden k ü ç ü k olana t a t l ı idare etmeli sözünü.
S ö y l e y i verdim imdi sana a ç ı k olarak.
100
K Ü T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR
İyilik: llig aydı: Tusulur
İyi - Kötü:
edgü bu kılkı
yayı,
bolur halkka asgı
öyi.
llig aydı:
edgü iki türlüg
Munıyda
biri çın tutar edgü yol.
ol,
B e y dedi: iyinin huyu, t a r z ı ,
Bey dedi: i y i iki t ü r l ü olur,
Y a r a r l ı , halka faydah olmak; budur rengi.
Bunlardan biri d o ğ r u c a tutar iyilik yolunu.
Tözü halkka barça Yana
Bir
edgülüg,
edgü bolur, kör, anadan togup,
Yorır
külük.
ol köni çın, kör, edgü bolup,
B ü t ü n halka hep iyilik eder,
B i r i i y i olur, bak!, anadan d o ğ m a ,
Y i n e de minnetini vurmaz kişiye (boşuna), soylu adam.
Y ü r ü r o doğru d ü r ü s t , i y i olarak.
Öz asgın tilemez, kişike Birür
kilur
minnet urmaz kişike
ol, asıgdın
Takı biri edgü, kör, ötgünç bolur,
asıg,
bu kolmaz
İsizke
yanıg.
ktılsa
ol isiz
kılur.
Kendinin f a y d a s ı n ı dilemez, b a ş k a s ı n a y a r a r l ı olur,
B i r i de i y i olur, bak!, taklit ederek,
Verir o, f a y d a n ı n istemez karşılığını.
K ö t ü y e k a t ı l ı r s a o k ö t ü l ü k yapar. İki türlüg ol, kör, bu isiz yime,
Doğruluk:
Taşı
îkigüni
İ k i t ü r l ü olur, bak!, bu k ö t ü yine,
Tili,
İ k i s i de bir deyip k ö t ü sayma.
köyli
birle biriker
sözi.
B e y dedi: gör, d o ğ r u k i ş i n i n ö z ü n ü ,
Toga isiz ol, kör, munıyda
D i l i , gönlü ile bir olur sözü.
Bu er ölmegince
bolur ol köni çın
anmaz
biri.
kiri,
D o ğ u ş t a n k ö t ü d ü r , bak!, bunlardan biri,
teg içi ol, içi teg taşı,
Bu yayhg
bir tip isizke sama.
llig aydı: körgil köni er özi,
B u adam ö l m e y i n c e temizlenemez kiri.
kişi.
Dışı, i ç i gibi olur, içi de dışı gibi,
Takı biri ötgünç bolur bu isiz,
B u insan d o ğ r u , gerçek kişi olur.
İşi edgü bolsa, tüzer bu ma iz.
Köyülin Yorısa
çıkarsa
ayada
B i r i de taklit ederek k ö t ü olur,
urup,
uyadmasa, yalyuk
A r k a d a ş ı i y i olursa, o da yolunu düzenler.
körüp.
G ö n l ü n ü çıkarım a y a s ı n a koyarak,
Toga edgüdin
Y ü r ü m e l i d i r utanmadan, i n s a n l a r ı g ö r ü p .
Ajun
Könilik
kerek erke kopsa
Könilik
atı ol kişilik,
budnı
tutçı edgü kelir, andın
asıglar
alır.
D o ğ u ş t a n i y i olandan daima iyilik gelir,
kutun,
D ü n y a h a l k ı ondan faydalar alır.
bütün.
D o ğ r u l u k gerek insana, y ü k s e l m e k için kuta, D o ğ r u l u ğ u n adıdır insanlık, inan!
Toga isiz erse ayar yok
otı,
Ajunka
yutı.
bela ol budunka
D o ğ u ş t a n k ö t ü ise ona çare yoktur, D ü n y a y a bela olur, halka da k ı r a n .
İnsan-lnsanhk: Kız ermez bu yalyuk,
kişilik
Az ermez bu yalyuk,
könilik
kız ol, az ol.
Bu edgü ağış teg, ağır agguka, Yavuz
ney iniş
ol, uçuz bulguka.
A z r a k değildir insan, i n s a n l ı k a z r a k t ı r ,
B u i y i , y o k u ş gibidir, g ü ç t ü r ç ı k a n için,
Az değildir insan, d o ğ r u l u k azdır.
K ö t ü ş e y iniştir, kolay bulunur.
K U T A D G U BÎLİG İNCELEMESİ
A. DÎLAÇAR
Bu edgii on ol, kör, isizlik bu sol, Solandın
tamu ornı, uştmahı on ol.
Biliglig Bilig
kişiler
et öz
yavrıtur,
birle avnur canın
semritür.
İyilik sağdadır, bak!, k ö t ü l ü k de solda,
Et öz ülgi barça
Senin solun cehennemin yeridir, cennet ise s a ğ d a d ı r .
Bu can ülgi, çın söz kulaktın Bilig
Dil ve Söz:
boguzdın
belgüsi, kör, iki ney
kirür, kırür.
turur,
Bu iki bile er kızıl en urur. Kara baş yağısı Neçe baş yidi
kızıl til
turur,
bu takı ma
Biri
yiyür.
K a r a başın düşmanı kızd dddir, Nice baş yedi bu, yine de yemektedir. Tirig sözlenmese idi ök muhal, Meğer iki türlüh Birisi
K a r a budunun ( a v a m ı n ) k a r n ı doyarsa, bak!, ö k ü z gibi yatar, Boş sözle avunur, ö z ü n ü semirtir.
kişi ol bilin,
biligsiz, Misi
Yese, doysa, yatsa, bir h a y v a n d ı r ,
ağın.
B u hayvan diye s a p t a d ı ğ ı m ı n ) huyudur.
Y a ş a y a n ı n hiç k o n u ş m a m a s ı olamaz,
Bilgili kişiler gövdelerini y ı p r a t ı r ,
Ancak iki t ü r kişi olabilir (bunlar), bunu bil,
B ü g i ile avunur, c a n l a r ı n ı
Biri bilgisiz, ö b ü r ü de dilsiz.
Canın nasibi, d o ğ r u söz, kulaktan girer.
suvug, yirde nimet önür.
Bilginin belirtisi, bak!, i k i ş e y d i r ,
Bilgilinin sözü yer için su gibidir,
B u i k i ile insan mutlu olur.
Suyunu akıtırsa yerde nimet biter.
B i r i d ü d i r , bak!, birisi de b o ğ a z ,
Biligsiz kişi könli kum teg turur,
B u ikisine söz geçirirse çok fayda g ö r ü r .
Ögüz kirşe tolmaz, ap ot, yem önür. Biligsiz kişinin gönlü kum(sal) gibidir, Irmak girse dolmaz, ot, y e m bitmez. Ayıtmahk
erkek turur ay ilig,
Cevabı tişi ol, yetürse
Söz ve Bu Ay-Toldı
bilig,
aydı: söz ornı sır ol,
Biri
togar togsa iki
urı.
tıdıg,
barça
yıdıg.
S ö z ü n sayısı (bölümü) ondur, s ö y l e n e b i l e n i birdir,
Cevabı dişidir, bilgi (bu işe) yeterse,
B i r i söylenebilir, dokuzu y a s a k l a n m ı ş t ı r ,
Dişiye bir erkek koca olur, bak!, Ondan, doğacaksa, i k i erkek çocuk d o ğ a r . Boş Söz ve
Boğaz:
Y a s a k sözün dibi, ash hep k ö t ü d ü r . Söz asgı bile, kör, yağız Yaşıl
Kah
Yava sözke avnur, özin
Yaşıl
semritür.
Yise, todsa, yatsa bu yılkı bu kılkı
turur. turur.
yirdeki
kökke yoklar, bolur tördeki.
Kara karnı todsa, kör, ud teg yatur,
tiküdüm
sözlegü ol, tokuzı
Tıdıg söz tüpi, aslı
A y - T o l d ı dedi: sözün yeri sırdır,
Sormak erkektir, ey bey,
Bu yılkı
Susma:
Söz ülgi on ol, sözlegüsi bir ol,
Tişike bir erkek bolur kör, eri, Anındın
semirtirler.
G ö v d e n i n nasibi hep b o ğ a z d a n girer,
Biligsiz sözi yirke suv leg turur, Akıtsa
til turur, kör, birisi boguz,
Bu iki basa tutsa asgı ögüz.
sözleyü
bilmese til sözüg,
kökte erse, kör, indrür
özüg.
Söz sayesinde, bak!, y a ğ ı z yerdeki, M a v i g ö k e değer, b a ş k ö ş e y e geçen olur.
103
A. D İ L Â Ç A R
E ğ e r d i l söz s ö y l e m e s i n i bilmezse,
Haramka
katılma? yime kılma
M a v i g ö k t e k i n i , b a k ! , (yere) Çağırıp i n d i r i r .
Kişi
tökme, hasım
Okiiş söz eşitgil, telim
Çok söz i ş i t (dinle), fazla s ö y l e m e ,
Kiçig
A n l a y ı ş ile s ö y l e , b i l g i ile d ü z e n l e .
Kiçigde
kalın? tilin.
irsel/ersel = değişken, dirişmez
kız =
yayıg =
kızlık = değerliklik, nadirlik
dönek
•Toldı'mn beye vasiyeti ( p a r ç a l a r ) :
at = ad
kurtga =
tegimsiz — ilerlememiş
kocakarı
tapugçı = görevli,
emgek = emek, çaba
tör ~ yüksek orun
tutaşı = yakın,
yaragsız — işe yaramaz, elverişsiz
komşu
suv — su
yürümek
idi = sahip, bey, takı ~
memur
il /el = kapı eşiği;
kaygı
yonmak =
elgin? tilin.
tapug — hizmet, görev
huzur
kolmak = istemek
kadgu =
kılın,
1. kız, 2. değerli, pahalı, nadir şey
kılk — huy, gidiş erej/erinj/erinç = rahatlık,
kalabalık,
T a n ı k l ı k verir, tek b i r T a n r ı d i l i y l e .
Budunug sevindürgil?
elig.
SÖZLÜK
Dile s ö v m e k olmaz, ç o k t u r Ö v g ü s ü ,
Bela? küç yirinde sen edgü
bilig bilse kötrür
K ü ç ü k k e n bilgi öğrenirse, elini y ü k s e l t i r .
sökgüsi.
S ö z ü n ö v g ü s ü de v a r , s ö v g ü s ü de. B ü t ü n canlılar, b u sayısız
erken öğret ogulka bilig?
K ü ç ü ğ e erken ö ğ r e t , o ğ u l a da b i l g i ,
Tilig sokse bolınaz telim Öggüsi?
Tanukluk birür bir Bayatıg
kiiç?
kılma Öç.
K i ş i k a n ı d ö k m e , d ü ş m a n olma, k i n besleme.
Ukus birle sözle, bilgi birle tiz.
Kamug teprenigli bu sansız
kanı
H a r a m a k a t ı l m a ve zor k u l l a n m a ,
sözleme,
Söziig Öggüsi bar yime
105
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
yarık til = uz ve usta dil
Tanrı
tezginmek — dönmek
daha
Bela, z u l ü m yerine sen i y i l i k y a p ,
edgürek = daha iyi
tınmak =
H a l k ı n ı sevindir, elinle, d i l i n l e .
tüz = düz, doğru
kodkı = uysal, y u m u ş a k
yat =
küdezmek/ködizmek =
Törü tüz? yorıtgıl Künün
edgü bolgay könilik
Yasa d ü z e n l e , h a l k ı d o ğ r u
küni. yürüt
K i , g ü n ü n i y i olsun, d o ğ r u l u k ( k ı y a m e t ) Kiivezlenme artuk? kötürme inanç
kilgu ermez bu dünya?
gününde
köyül, tönüL
İ n a n m a k olmaz b u d ü n y a y a , d ö n ( v a z g e ç ) . Kişi
neyi alma, yime tokme kan,
Bu iki yazukka uhr çıksa can.
1
ümeg = yolcu
ertmek — geçmek
bügü =
yavuz =
akıllı
K i ş i l e r i n m a i m ı alma, k a n da d ö k m e , B u i k i g ü n a h t a n inler (insan), cani ç ı k a r k e n .
yüdmek = yüklemek,
çirkin
yakın t ur inak — yanaşmak ten =s denk teni birle = dengeli, ölçülü olarak
silig = temiz, a n
tutmak = idare
tüzün /tözün =
tirilmek /terilmek — derilmek, toplanmak
usmak =
soylu
etmek,
yönetmek
nerj = mal, şey
düşünmek
tegmek — değmek, erişmek
york = uz, ustaca
okmak /ukmak — anlamak
yorık tüzmek = ustaca düzenlemek
kiçiklik = küçüklük, alçakgönüllülük
yarj = tarz
anuk tutmak = hazırlanmak
tapug kılmak —
örürj /ürürj = ak
süçig =
örürj bohnak =
ağarmak
ökünç = mundag =
etmek
böyîe
idi/edi = çok
saygı göstermek
satgamak = çiğnemek,
hakaret
kibir
basılmak = çiğnetmek, bastırmak külmek —
pişmanlık
(davranış)
tatlı
küvezlik =
kayu = hangi kiç = geç
L u a c r t l i k ebedidir, Öiıuez c ö m e r t l i ğ i n a d ı .
taşımak
el uzatmak, elde etmek
ivmek /evmek = acele
Cimri olma, bey, c ö m e r t o l , c ö m e r t ,
yüklenmek,
elig uzamak —
Saran bolma, ilig? akı bol? akı? atı.
kötü
yunçıg — yakışmaz,
Iıaş kötürmek = başını yükseltmek
Kalır
meyü ölmez akılık
gözetmek
a y ı = aşırı, çok
yedir
yarjlıg = insan, adam
Çok kibirlenme, g ö n l ü n ü y ü k s e l t m e ,
I
yabancı
yigü/yegü =
budunka koni?
dinlemek
gülmek
yava = gereksiz, faydasız, boş yavalık
bile =
boşuna
bor = şarap, içki
etmek
A. DÎLÂÇAR
106
107
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ k ü ç — güç kullanma
boşlag = boşu boşuna
iz — yol
tüp = dip, asıl, kok
könilik = doğruluk
tutçı = daima
barça — hep
törü = yasa, kanun
öze/öze = ü s t , üzeri
budm = budunu, h a l k ı
yıdıg = k ö t ü
tüzmek = düzenlemek yontmak = y ü r t m e k , y ö n e t m e k
yayıg — dönek, kaypak
andın = ondan
asgı bile = faydası ile, sayesinde
t ur ur = ...dır (durur)
a ğ a r = ona
yoklamak = değmek,
bu yarjhg = bu şekilde, böyle
ot = ilâç, çare
tör = odanın en önemli yeri, başköşe
köniük künİ = • kıyamet
basa = sonra
yut — yıkım,
kah = eğer
küvez/kövez = kurumlu,
özügmek/öçükmek = çağırmak
küvezlenmck = kibirlenmek
Öküş = çok
artuk — fazla, çok, askın
kıran
yoklamak,
yükselmek
bolgay = olsun
taplaroak = kabul etmek, razı olmak
ağış = " yükseliş, y o k u ş
yalgan = yalan
ağır = ağır, güç
ol = olur, ...dır
agguk = y o k u ş
k ü ç — güç, zor, zulüm
uçuz = ucuz, değersiz, kolay
tizmek = dizmek,
kılgan = kılan, yapan
on = sağ taraf
sökmek — sövmek
yime = dalü, da
çıkma
törjüLmek = dönmek,
düzenlemek
vazgeçmek
suk = açgözlü
isîzlik = k ö t ü l ü k
bolmaz — olmaz
tökmek = dökmek
yig = olmamış, çiğ
tamu = cehennem
öggü = övgü
yazuk = günah
ivek = aceleci
orm = orunu, yeri
bar = var
ulımak = ulumak, inlemek
uvutsuz = utanmaz, gözü doymaz, yüzsüz
uştmah = cennet
teprenigli = deprenen, canlı
saran = cimri
buşı — öfkeli, sinirli
yağı = düşman
sansız = sayısız
akı — cömert
yime/yeme = dahi, de, yine
tirig = diri, y a ş a y a n
kaim = kalabalık
öç = Öç, kin
borçı = içkici
ök = hiç (onay ve o î u m s u z l a m a
birmek = vermek
oğul = oğul
kıygan = eğri, doğru olmayan
muhal
edatı)
(Arap.) = olursuz, o l a n a k s ı z , imkânsız
ayu birmek = söyleyi vermek
agm = dilsiz
açuklug — açık olarak
yirke = yere, yer için
tusulmak = yaramak, faydalı olmak
önmek = bitki, bitmek
günü)
kötürmek = yükseltmek
telim — fazla
çıkan
günü (doğruluk
Bayat = T a n n
II.
bölüm
[bap XXIV-XXXVIII,
beyt: 1548-3186)
asıg = fayda
ögüz — ı r m a k
ÖTJ = renk
ap = olumsuzluk edatı
tözü barça = her, bütün, hep
a y ı t m a k = söylemek,
yana = yine de
tişi = dişi
Ö g d ü l m i ş t e ş e k k ü r etti ve b a b a s ı n ı n y a z d ı ğ ı mektubu beye verdi. B e y vasiyet-mek-
er — koca
tubu okudu, g ö z l e r i n d e n y a ş a k t ı . Ö g d ü l m i ş de ü z ü l d ü , k a l k t ı evine gitti, b a b a s ı
u n — erkek e v l â t
A y - T o l d ı i ç i n "cenaze a ş ı " (yog aşı) y a p t ı , fakirlere g ü m ü ş ve ipekli k u m a ş d a ğ ı t t ı .
kiilük sa soylu, yamg —
ünlü
karşılık
kÖrgil = gör, bak
kara (budan) — avam
birikmek = bir olmak
todmak = doymak
taş = dış
ud = öküz
teg = gibi
yava = boş
A y - T o l d ı ' n m y a s ı bitince, K ü n - T o g d ı onun oğlu Ö g d ü l m i ş ' i s a r a y a çağırıp te selli etti, ö ğ ü t verdi, sonra ona "ben sana b a b a l ı k edeyim, sen de b a n a oğul o l " dedi.
sormak
Bey de eski vezirin vasiyetini okuduktan sonra, yurdu i ç i n d o ğ r u kanunlar
(köni
törü) y a p t ı , her t a r a f ı d ü z e n l e d i , h a l k ı z e n g i n l e ş t i r d i , halk da beye d u a etti. B i r süre sonra, bey kitap okurken Ö g d ü l m i ş a k l ı n a geldi ve onu s a r a y a ç a ğ ı r t
çın = doğru, gerçek
semritmek = semirtmek
aya = a v u ç içi, aya
yılkı = hayvan
tı. Ö g d ü l m i ş huzura ç ı k t ı , bey ona "babadan sonra felek sana neler y a p t ı ? " diye
urmak = vurmak, koymak
tikmek = saptamak, tespit etmek
sordu. Ö g d ü l m i ş ü z ü n t ü i ç i n d e o l d u ğ u n u , fakat beyi g ö r ü n c e y ü z ü n ü n
yonmak = yürümek, dolaşmak
et Öz/etöz =
s ö y l e d i . B e y ona t ü r l ü sorular sordu, bilgisini denedi, Ö g d ü l m i ş hepsine uygun ce
uyadmak — utanmak kopmak —
kopmak,
v ü c u t , gövde, et ve öz
y a v r ı t m a k = zayıflatmak, kalkmak,
yükselmek
yıpratmak
güldüğünü
vaplar verdi, bey de genci hizmetine a l d ı ve onu y e t i ş t i r m e ğ e k a r a r verdi. O gün
ülüg — pay, hisse, nasip
lerde bey ona f a y d a l ı ve k ö t ü ş e y l e r i n neler o l d u ğ u n u sordu. Ö g d ü l m i ş f a y d a l ı ş e y
bütünmek = inanmak
boguz —
kız = azrak, nadir
kirmek = girmek
lerin:
ermez = olmaz, değildir
Çm =s doğru, gerçek
1. inat (arkuk kılınç),
Ötgünç —
belgü = belge, alamet
bu cevaplardan memnun oldu ve ona b a ş k a bir soru sordu: " İ n s a n anadan m ı bilgin
1
Ödünç
ötgütunek = taklit etmek, yansılamak isiz = k ö t ü
boğaz
kızıl erj urmak /en kızartmak = mutlu olmak, fayda görmek
1. i y i l i k (edgülük),
2. u t a n ç (uvut),
2. y a l a n (yalgan),
3. d o ğ r u l u k (könilik);
3. cimrilik (saranlık)
k ö t ü ş e y l e r i n de:
o l d u ğ u n u bildirdi. B e y
olarak d o ğ a r , yoksa y a ş ı i l e r l e d i k ç e m i ö ğ r e n i r ? " B u soruyu Ö g d ü l m i ş ş ö y l e cevap l a n d ı r d ı : " İ n s a n bilgisiz d o ğ a r ve y a ş l a n d ı k ç a öğrenir. Ç a l ı ş m a k l a elde edilemeyen
ikigü = ikisi
basa tutmak = h â k i m olmak, sözünü
samak —
orun = yer
ş e y a k ı l d ı r : T a n r ı onu i n s a n ı n h a m u r u n a katar. İ n s a n a k ı l d a n b a ş k a b ü t ü n erdemleri
toga = doğuştan
ülüg = parça, bölüm
ö ğ r e n i r ve b ö y l e c e bilgisi g e l i ş i r . " B e y b u c e v a p l a r ı d a b e ğ e n d i ve genci y e t i ş t i r m e
iş = eş, arkadaş
sözlegüsî = söyîenebilen
ğe devam e t t i . Onu g ü n d e n
mg = da, dahi (pekitme edatı)
iıdıg = , . ahkoyuhnuş,
onun eline verdi. Sonunda d a ona ü n , m ü h ü r , at, k o ş u m ve hilat vererek vezir y a p t ı .
saymak
yasaklanmış
geçirmek
g ü n e kendine
yaklaştırdı,
ona i n a n d ı ve b ü t ü n
işleri
108
Ögdülmiş
109
K U T A D G U BÎLİG İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A B .
doğru k a n u n l a r ı ç ı k a r m a ğ a devam etti, yurt düzeni sağlamlaştı, h a l k ı n
gönenci a r t t ı , bey de r a h a t l a d ı . B i r gün bey, Ö g d ü l m i ş ' t e n temsil ettiği anlayışın (ukuş) t a n ı m ı n ı istedi, vezir de bu t a n ı m ı şöyle y a p t ı : " A n l a y ı ş bir m e ş a l e d i r , k ö r için gözdür, ölü v ü c u t için can, dil siz için de s ö z d ü r " (Yula ol ukuş, kör, karaguka köz; Ölüg tenke can ol, ağın tilke söz.)
3. Sü başı (ordu b a ş k o m u t a n ı ) : Ordu b a ş k o m u t a n ı cesur, gözü pek, ç e v i k , sert ve t e c r ü b e l i bir adam olmalıdır. Tedbirli, u y a n ı k , soğukkanlı, temkinli ve a y n ı za manda c ö m e r t ve sofrası açık bir ü s t ü n asker olmalıdır. B ü t ü n malını askere dağıt malı, dost ve silâh a r k a d a ş ı edinmeli ve etrafına seçkin kimseler t o p l a m a l ı . K e n d i sine bir at, silâh ve yeter giysi sahibi olmak yeter. K a h r a m a n a d ı k a z a n ı p d ü n y a y a
A n l a y ı ş ı n belirtileri de ş u n l a r d ı r : "Akıllı adam d o ğ r u d u r , y u m u ş a k huyludur, dingindir
ü n salması kendi kazancı o l a c a k t ı r . Ailesi basit o l m a l ı ; eş, çoluk çocuk, mal m ü l k
ve çok sabırlıdır." B a ş k a bir gün bey, vezirine şunu sordu: "Gönül k ı v a n c ı nedir,
ikinci derecede k a l m a l ı , ç ü n k ü asıl işi cenktir. Ü s t ü n isteğini kılıçla bildirmeli, vur
göz k ı v a n c ı n e ? " Vezirin c e v a b ı : "Göz için, sevdiği y ü z ü g ö r m e k k ı v a n ç t ı r ; gönül
mak, a l m a l ı ve ü n k a z a n m a l ı d ı r : "Gelin kızın sevinci d ü ğ ü n geceleridir; y i ğ i t , kahra
için arzusuna k a v u ş m a k k ı v a n ç t ı r . " B u n u n arkasmdan bey şu soruyu y e t i ş t i r d i :
man erin ö v ü n c ü s a v a ş g ü n l e r i d i r " (Kelin kız sevinci kilden tünleri; kör, alp er küven-
"Sevgilinin belirtisi nedir?" Vezirin c e v a b ı : "Göz için, bakarken her ş e y ö r t ü l ü ola-
çi çerig künleri).
bdir, fakat gönül için ö r t ü yoktur. Seven insan y ü z ü n d e n bellidir."
Ö l ü m d e n k o r k m a m a l ı , öcünü almadan d ü ş m a n d a n y ü z ç e v i r m e m e l i d i r . Asker şere
B u anlayışla b ü g i ve gözle gönül konusundaki k o n u ş m a d a n sonra, devlet ve saray ö r g ü t ü ele alınarak, beyden, y a n i h ü k ü m d a r d a n , b u y r u k ç u l a r d a n görevlilere (tapugçı) ve içkicibaşıya kadar b ü t ü n y ö n e t i c i ve görevlilerin durumu, onlarda aranan ni telikler görüşüldü ve ülküsel bir saray g ö r e v l i l e r i ö r g ü t ü tablosu y a p d d ı .
Kutadgu
Bilig'in d e v l e t ç i l i k b a k ı m ı n d a n en önemli b ö l ü m l e r i n d e n biri olan bu baplarm a y r ı n tıları
şunlardır: 1. Beg: Bey, d o ğ a r k e n beylikle d o ğ a r ; görerek öğrenir. T a n r ı kime beylik ve
rirse, ona işi ile oranlı akıl ve gönül de verir. B e y cesur, kahraman, güçlü ve pek y ü rekli olmalıdır. Bilgili, akıllı, c ö m e r t ve y u m u ş a k huylu, gözü tok, gönlü zengin ol m a l ı ; iyiye el u z a t m a l ı , merhametli ve adil olmalı. G ü n a h t a n s a k ı n m a l ı ve temiz olmalı. Y a n l ı ş hareket etmemek i ç i n daima titiz d a v r a n m a l ı . Sabırlı ve dingin ol malı, aceleden k a ç ı n m a l ı , ölçülü davranan, s a k ı n g a n ve u y a n ı k olmalı ve sözünde d u r m a l ı d ı r . Çıkardığı kanunlar d o ğ r u (köni törü) olmalı, kendi de zalim o l m a m a l ı ;
S i l â h a r k a d a ş l a r ı n a i y i b a k m a l ı , onları her b a k ı m d a n d o y u r m a h d ı r .
fine sahip olmalı, halka karşı d a alçak gönüllü olmah, k ö t ü dil k u l l a n m a m a l ı d ı r . H e y betli, fakat kibirli o l m a m a l ı d ı r . Ordu siyasetini bilmelidir. O, d ü ş m a n a k a r ş ı domuz gibi i n a t ç ı , kurt gibi güçlü, a y ı gibi azdı ve yaban sığırı gibi kinci, k ı r m ı z ı t i l k i gibi hüeci olmah, deve aygırı gibi de öç g ü t m e l i d i r . S a k s a ğ a n d a n daha i h t i y a t l ı davran malı, gözünü k a y a kuzgunu gibi uzaklara ç e v i r m e l i d i r . Aslan gibi alicenap olmalı, b a y k u ş gibi, geceleri uykusuz k a l m a l ı d ı r . T u z u , ekmeği ve y e m e ğ i bol; a t ı , giysisi ve silâhı da buna göre olmalıdır. D o ğ r u s ö y l e m e l i ve sözüne g ü v e n k a t m a l ı d ı r . D i r i ş k e n ve kesin k a r a r l ı olmalı ve askerlerini tutabilmelidir; seçkin askere ve keşif k o l l a r ı n a ö n e m vermelidir. K o n a k yerlerini ve n ö b e t işini düzenlemeli, sorguya ç e k m e k üzere d ü ş m a n askeri (til) yakalamaya ve d ü ş m a n a til vermemeye çalışmalıdır. S a v a ş a ace le etmemeli, tedbir almalı, d ü ş m a n ı rahat b ı r a k m a m a l ı d ı r . E l ç i g ö n d e r e r e k b a r ı ş y a p m a ğ a çalışırken d ü ş m a n ı sözle o y a l a m a l ı ve asker toplayarak s a v a ş a girmelidir. D ü ş m a n a y a l ı n h ü c u m etmeli, ağırlığını d ü ş m a n a b ı r a k m a m a l ı d ı r . Pusuya yatma
v e f a k â r olmalı, cefakâr o l m a m a l ı . Ş u d ö r t ş e y d e n k a ç ı n m a l ı : 1. A c e l e c ü i k , 2. cimrilik,
sını, d ü ş m a n a y i ğ i t asker göstermesini b ü m e l i ; önce uzaktan okla, sonra y a k ı n d a n
3. öfke, 4. inat. A ğ z ı n d a n ç ı k a n söz şekerden daha t a t l ı olmalı. K e n d i , v ü c u t ç a güzel
kılıç ve balta ile s a v a ş m a h d ı r . D ü ş m a n k a ç a r s a onu ölçülü olarak izlemeli, esir y a k a
y ü z l ü olmalı, saçı sakalı d ü z g ü n , y a k ı ş ı k l ı ve orta boylu olmalı; i y i ad ve ü n sahibi
layan askeri ö v m e l i ve ona ö d ü l vermeli, yaralanan askerlerine i y i bakmah, y a r a sar
h n ç ı n olur). İ ç k i
malı, ölen varsa ailesine' b a k m a l ı d ı r . B ö y l e bir insan orduya b a ş olursa, bey, y u r t ve
i ç m e m e l i , vaktini oyuna vermemeli, kibirli o l m a m a l ı , gelenek, görenek ve y a s a y ı
halk iç ve dış g ü v e n e erişir. Vezirle ordu b a ş k o m u t a n ı yurdun d ü z e n i n i ve dizginini
olmalı. B o y u çok uzun o l m a m a l ı (kısa boylu ve bodur kimseler
gözetmeli. Kısacası, b ü t ü n erdemleri herkesten ü s t ü n olmalı. İ n s a n l a r d o ğ u ş t a n bir
ellerinde tutar, vezir kalemle, b a ş k o m u t a n da kılıçla. Y u r d u alan onu kılıçla a l m ı ş
dirler, fakat bilgi edinmekle er erden y ü k s e k ve b ü y ü k olur.
t ı r . Y u r d u tutan d a onu kalemle t u t m u ş t u r (Kılıç
2. Vezir: Vezir, beylerin eli demektir; vezir i y i olursa bey rahat eder ve temeli sağlamlaşır. Vezir, halk a r a s ı n d a y ü k s e l m i ş , aklı gönlü eren ve işe candan b a ğ h bir insan olmalı. Bilgisi deniz gibi, kendi de çok becerikli olmalı. Soylu bir aileden gel meli ve d ü r ü s t d a v r a n m a l ı . Y a s a a d a m ı olmalı, beyin y ü z ü n ü g ü l d ü r m e l i . E l i n i halk
bastı ol il basguçı).
birle aldı, kör, il alguçı;
kalem birle
G ö r ü l d ü ğ ü gibi, bu sü başı b ö l ü m ü n d e , Balasagunlu Y u s u f , y a ş a
dığı çağın bir genelkurmay b a ş k a n ı bilgisini ö n ü m ü z e sermiş b u l u n m a k t a d ı r : Ordu ö r g ü t ü , asker, s d â h l a r , s a v a ş , strateji, taktik, ordu a h l â k ı v.b., kendi ansiklopedik bilgisinin salt bir b ö l ü m ü olarak.
üzerine sevgi ile u z a t m a l ı . N a m u s l u , t o k g ö z l ü ve nazik olmalı. Y ü z ü güzel ve d ü z g ü n ,
4. Ulug hacib (ulu mabeyinci): G ü v e n i l i r , d o ğ r u ve i y i bir kişi o l m a l ı d ı r . Soyu
kendisi de heybetli, d o ğ r u , y u m u ş a k huylu ve adil olmalı. Hesap bilmeli, anlayışlı
temiz, gözü tok, anlayışlı, bügisi geniş, yeyintiye k a r ş ı sert, ince d a v r a n ı ş l ı , u y a n ı k ,
olmah, y a z ı bilmeli, alçak g ö n ü l l ü , t a t l ı dilli, dingin
d a v r a n ı ş l ı ve olgun olmalı.
y a k ı ş ı k l ı , ü s t ü b a ş ı temiz, gönül sahibi, dili y u m u ş a k , güler y ü z l ü , alçak g ö n ü l l ü ,
Merhametli, u y a n ı k olmalı ve işe y a r a y a n ı yaramayandan a y ı r t edebilmelidir. E m a
k u l a ğ ı delik, sabırlı, erdem ve kalem sahibi olmalıdır. K ı s a c a , kendisinde şu on erdem
nete k a r ş ı titiz, erdem sahibi olmah, kendi dengini kendisine a r k a d a ş seçmeli. Vezir,
b u l u n m a l ı d ı r : 1. keskin göz (yiti köz), 2. delik kulak (sak kulgak), 3. geniş g ö n ü l (kirj
beyin danışmanıdır. V e z i r i y i olursa, hem beyin işi t a m olur. h e m y u r t d ü z e n e girer,
körfül), 4. y a k ı ş ı k l ı y ü z , 5. sevimli gork, 6. orta boy, 7. uz dil, 8. anlayış (ukuş),
halk da kuta k a v u ş u r .
akd (ög), 10. bilgi (bilig), d a v r a n ı ş l a r ı da bunlara denk olmalıdır. Y a s a , usul ve t ö r e -
9.
A. D İ L Â Ç A R
110
m
KUTADGTJ BİLİG İNCELEMESİ
ııin yerine getirilmesini bilmelidir. Devlet s a y m a n ı n a , görevlilere, gelen giden elçile
8. Agıcı (hazinedar): A l t ı n ve g ü m ü ş cana ilâç o l d u ğ u için, h a z i n e d a r ı n d o ğ r u ve
re, b u n l a r ı n k ı l a v u z l a r ı n a , t ö r e n l e r e , fakir f u k a r a n ı n dileklerine dikkat etmeli, hak-
güvenilir bir adam olması gerekir. B u adam, altın g ö r d ü ğ ü zaman y ü r e ğ i y u m u ş a y ı p
sızbğm önüne geçmeli, uygunsuz kişilerin h a k k ı n d a n gelmeli, her i ş t e ihtiyath dav
ahlâkı b o z u l m a m a l ı ; çok mal g ö r m ü ş , gözü d o y m u ş ve Allahtan korkar olmalı.
r a n m a l ı , y a l a n c ı o l m a m a l ı , k ö t ü h u y l a r ı o l m a m a l ı , sır s a k l a m a s ı n ı bilmeli, görmemesi
lâli haramdan a y ı r d etmeli. B u işe gönlü ile bağlı, u y a n ı k , ihtiyath ve a n l a y ı ş l ı bir
He
gereken şeyleri görmemiş gibi olmalı ve kendisine h â k i m olmahdır. Beyine k a r ş ı ge
kişi olmalı. İ ç k i i ç m e m e l i , ç ü n k ü içkili insan c ö m e r t d a v r a n ı r , malı ş u n a buna dağı
reken s a y g ı y ı beslemeli ve onunla k o n u ş m a y o l ve y ö n t e m i bilmelidir. U l u hacib,
t ı r . H a z i n e d a r ı n , bunun tersine, eli sıkı olması gerekir; o, beyini zengin etmeli, daima
vezirin y a r d ı m c ı s ı sayılır.
u y a n ı k olmalı ve m a l ı hesaplı t u t m a l ı . A k ı l l ı ve zeki olması v a z g e ç i l m e z bir k o ş u l d u r ,
5. Kapug
başçısı
(kapı amiri ve t e ş r i f a t ç ı ) : S a d ı k olmalı, protokol y o l l a r ı n ı bil
ç ü n k ü hesap akılla y a p ı l ı r . H a z i n e d a r ı n a y n ı zamanda i y i bir sayman ve hesap kay
meli; gece saray nöbetçilerini gereken yerlere dikmeli, nerden geldikleri belli olmayan
dını i y i b ü e n bir adam olması gerekir. Y ı l ı n ı , a y ı n ı , g ü n ü n ü bilmeli, h e s a p l a r ı buna
y a b a n c ı l a r ı s o r u ş t u r m a k , sabahleyin de g ö r e v l i l e r i t o p l a y ı p beyin huzuruna ç ı k a r m a
göre deftere geçirmeli; her ş e y k a y d a bağlı o l m a h d ı r ; söz ancak yazdmakla k a l ı r , yoksa
lı, sonra saray görevlilerinin dileklerini toplayarak beye bildirmeli, ö d ü l ve üstele
uçar. Hazinedar y a l n ı z hesap bilmekle k a l m a m a l ı , hendese de bilmeli, derin hesap
meleri beyle görüşmeli, beyin b u y r u k l a r ı n ı gerekenlere bildirmeli; yemek tepsisini
lar hendese ile y a p d ı r . Hazinedar, bilgili, akıllı, d a v r a n ı ş l a r ı da doğru o l m a l ı d ı r . G ö
denetlemeli, beyin ü n ü n ü s a n m ı yemek konusunda da y ü k s e k t u t m a l ı , ş a r a p ç ı y ı , d ö -
z ü n ü i y i gözetlemeli, dilini de i y i t u t m a l ı d ı r . Her ş e y i n değerini ve a l ı ş v e r i ş yapma
şekçiyi, aşçıyı, t u ğ c u y u gözetlemeli, d o ğ a n c ı y ı , a v c ı ve o k ç u l a r ı da daima h a z ı r bulun
sını bilmeli, savsaklamadan k a ç ı n m a l ı , para verilme emri çıkınca a l a c a k l ı y a hemen
durmalıdır. Bunlarla daima ilgilenmeli, h a k l a r ı n ı vermeli ve her t ü r l ü gereksemelerini
p a r a y ı ödemelidir.
karşdamalıdır.
Disiplini sıkı tutmah, fakat her işte h a k t a n ı r , a l ç a k gönüEü, t a t l ı
dilli ve güler y ü z l ü olmalıdır. S a v a ş t a , avda, cirit oyununda ve yurt gezilerinde beyi
9. Aş-başçı
(aşçıbaşı): R u h u ve eli teiniz, g ü v e n i l i r ve olgun bir adam olması
gerekir; yoksa beyin yemesi içmesi tehlikeye girer. Yemekleri zevkle ve vaktinde ha
korumak, muhafız a l a y ı n ı n d ü z e n l e n m e s i n d e b a ş k o m u t a n a y a r d ı m etmelidir. Zaten
zırlamak, ü ş e n m e m e l i ve emeğini esirgememelidir. Ö m ü r değil, yemek azizdir. Aşçı-
k a p ı amiri, b i r ç o k alanlarda, b a ş k o m u t a n ı n y a r d ı m c ı s ı s a y d ı r .
b a ş ı m n y ü z ü , k ı y a f e t i temiz ve gözü tok olmalıdır. K i r d e n , pislikten k a ç ı n m a l ı . E l i
6. Yalavaç
(elçi): D ı ş a gönderüecek elçi seçkin, a n l a y ı ş l ı , b i l g ü i , serin k a n l ı , ter
daima temiz olmalıdır. Y a m a k l a r ı n ı n temizliğine de dikkat etmelidir. S a d ı k olmalı,
biyeli, görgülü, ince d a v r a n ı ş h , k o n u ş m a s ı n ı bilir, g ü v e n i l i r , doğru, devletine ve beyi
beyini çok sevmeli, yemek vaktinde elini ç a b u k t u t m a l ı , sofra göreneğini i y i bilme
ne içten bağlı, ince d ü ş ü n ü ş l ü o l m a h d ı r . Çok kitap o k u m u ş , kafası dolu, söz s ö y l e m e
l i ve kusurda b u l u n m a m a l ı d ı r .
sini bilen, şiirden de anlayan, kendisi de şair olan bir kişi olmalı, astronomiden, he
10. İdişçi
başı (içkicibaşı): U z u n y ı l l a r d e n e n m i ş , g ü v e n k a z a n m ı ş , gözü, gönlü
kimlikten, d ü ş yorumundan, söz yorumundan, hesaptan, geometriden de a n l a m a l ı .
tok, doğru bir adam olması gerekir. İ ç k i h a z ı r l a m a s ı n ı ve onu i y i muhafaza etmesini
T a v l a ve s a t r a n ç o y u n l a r ı n ı da bilmeli, usta c i r i t ç i , o k ç u , k u ş ç u ve a v c ı da olmak,
bilen biri olmalı. Elinde ü ç t ü r l ü i ç k i b u l u n m a l ı : Sindirim içkisi, kuvvet içkisi, ve m ü s -
kısacası her alanda geniş bilgi ve edi sahabi olarak t a n ı n m ı ş ve s i v r i l m i ş b u l u n m a l ı
hiliçkisi. K u r u y a da y a ş meyva, i ç k i ve ş a r a p hep onun elinden geçer. B u n d a n d o l a y ı
dır. B ö y l e bir adam hem devletinin hem beyinin y ü z ü n ü a ğ a r t ı r , değerini y ü k s e l t i r ,
aşçı ve içkicinin temiz ve g ü v e n i l i r kimseler olması gerekir; b u n l a r ı n bilgili ve akıllı
böyle olmazsa dış memleketlerde yurdun d e ğ e r i d ü ş e r . E l ç i sn- s a k l a m a s ı n ı bUmeli.
o l m a l a r ı d a vazgeçilmez bir k o ş u l d u r . İçkicibaşı çok titiz olmalı, i ç k i y i kendi eli ile
İçki i ç m e m e l i ve özünü b a s k ı a l t ı n d a t u t m a l ı d ı r , ç ü n k ü " ş a r a p k a r ı n a girerse, sözü
k a r ı ş t ı r m a k ve m i i h ü r l e y e r e k s a k l a m a l ı d ı r . İ ç k i y e k a r ı ş t ı r ı l a n o t l a r ı d a i y i seçmeli ve
dışarı çıkarır, bu çıkan söz de kendisini y a k a r " (Karınka
kendi eli ile k a t m a h d ı r . G ü l balını, gül ş u r u b u n u kendi y a p m a l ı d ı r . İ ç k i d a ğ ı t a n k a -
bu çıkmış söz ök yandru
örter özüg; örtemek
=
süçig kirşe çıkrur
sözüg,
y a k m a k ) . Elçi y a k ı ş ı k l ı , boylu boslu,
belleği güçlü, k o n u ş k a n , fakat sır saklama a l a n ı n d a ağzı sıkı o l m a h d ı r . 7. Bitigçi
ılımga
(saray kalemi y a z m a n ı ) : H e r ş e y d e n önce, saray
dehçüeri (saki) güzel y ü z l ü gençlerden seçmeli, fidan boylu, beyaz tenli, k ı r m ı z ı ya n a l d ı bu gençlere renkli ipek elbiseler giydirmelidir; sunulan i ç k i l e r d e de k d , t ü y gibi
yazmanı
sır saklamasını bilmelidir. B u b a k ı m d a n y a z m a n , vezirin y a r d ı m c ı s ı saydabilir. D e v
şeyler b u l u n m a m a h d ı r . Saray g ö r e v l e r i n i n ülküsel nitelikleri b ö y l e c e uzun u z a d ı y a g ö r ü ş ü l d ü k t e n sonra,
letin ve s a r a y ı n b ü t ü n s ı r l a n bu i k i k i ş i d e bulunur; ağızları sıkı o l m a l ı d ı r , ç ü n k ü
bu görevlilerin (tapugçi),
"ağzını bir in say, sözün oradan ç ı k a r s a seher yeli gibi olur" ( B u ağzın misali ür/ür
dı. Önce Ögdülmiş, beye, "kullar ü z e r i n d e beyin h a k k ı var da, beyler ü z e r i n d e kulla
sanı teg; sözün çıksa andın
beyler ü z e r i n d e k i h a k l a r ı da bu m ü n a z a r a s ı r a s ı n d a ele alın
seher tanı teg; sabah, a k ş a m esen serin yel). Y a z m a n bil
r ı n h a k k ı yok m u ? " diye sordu. B e y de, vezirinden, bu h a k l a r ı n neler o l d u ğ u n u söy
akıllı, yazısı güzel ve ü s l u p sahibi o l m a h d ı r . E l ç i k o n u ş m a s ı n ı bildiği gibi,
lemesini istedi. B u buyruk üzerine Ögdülmiş bu h a k l a r ı birer birer s a y d ı : 1. B e y , gö
yazman da y a z m a s ı n ı bilmeli. G ö z ü tok o l m a l ı , tamah bilmemeli, a l t ı n ve g ü m ü ş e
revliyi i$e koymadan önce ona giyecek vermeli, onun yiyecek ve içeceğini h a z ı r l a m a
k a p ı l m a m a l ı , g ö r e v i n e b a ğ l ı o l m a l ı . Y a z m a n da i ç k i i ç m e m e l i ; i ç k i i ç e n i n eline s ı r ve
lıdır; 2. görevliler canla başla beyi koruduktan için, bey o n l a r ı n h a k k ı n ı
y a z ı işi b ı r a k d m a z .
onlara sevecen d a v r a n m a l ı ; g ö r e v l i k a p ı d a umut ile hizmet eder, bey onun u m d u ğ u -
gili ve
ödemeli
A.
112
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
DlLAÇAR
ııu vermezse iyiseverlik gider; 3. bey, g ö r e v l i y e , işe y a r a d ı ğ ı oranda b a ğ ı ş t a bulunma
Tiri
lı, bizmeti o r a n ı n d a da onun h a k k ı n ı vermelidir; 4. g ö r e v d e i k i t ü r l ü insan bulunur,
Bu
biri h ü r , biri kul. K u l , kendi isteği dışında hizmete a h n d ı ğ ı i ç i n , dayak yiyebilir, fa
A l t m dermesini b ü d i n , yemesini bilmedin,
kat h ü r görevlilere iyilik yolunun daima açık t u t u l m a s ı gerekir; 5. f a y d a l ı insan, k u l
B u altını y ı ğ ı p , bir (tanesini) niçin vermedin?
bile olsa, o ğ u l d a n daha y a k ı n olduğu i ç i n , bey, k u l a da merhamet g ö s t e r m e l i d i r ; 6. Asker, beylerin kanat t ü y ü olduğu için, askerlere i y i bakmak gerekir; yurdu tutan som altm ile kılıçtır, orduyu daima memun etmeli. Genel olarak da, halktan ve ordudan aldığı y a r d ı m a karşılık, beyin daima cö mert olması gerekmektedir. D ü n y a n ı n her yerinde "cimri s ö v ü l ü r , c ö m e r t ö v ü l ü r " (saranka
söküş,
akika
bildin altun, yiyü altun yığıp
Ukuş ol anı yalnuk Tadu
birle katlıp
bilmedir/,
bir nelük
idi.
A n l a y ı ş , insanın (çalışmakla) öğrenmediği ş e y d i r , T a b i a t ı ile k a r ı ş t ı r a r a k y a r a t ı r Tanrı. Köni,
ögdü).
çın kişi bolsa közke
B u m ü n a z a r a ve t a r t ı ş m a l a r d a n sonra, bey, ukuş (anlayış) sahibi vezirin göster Bu
k a l k ı n d ı r d ı , kurt ile k u z u eşit oldu. Vezir, can yakıcılığın ve kıyıcılığın nedenlerini
Tir er nen, yimez, ölse emger küçün.
er) ve tamahta (suk) bu
larak, b u n l a r ı beye a n l a t t ı . B e y d ü ş ü n d ü , bu işleri yoluna koymak için Ogdülmiş'e
süre.
D o ğ r u , d ü r ü s t kişi bulursan gözüne s ü r .
diği yoldan y ü r ü y e r e k , g ö n l ü n ü d o ğ r u l t t u , i y i ve d o ğ r u kanunlar ç ı k a r t t ı , yurdunu s a v s a m a - b o ş l a m a d a (usal bolmak), z a y ı f k i ş i l e r d e (basıncak
birmedirj.
öğrenmedi,
törütür
emgek neçe bogzı, eğni
üçün,
B u nice emekler b o ğ a z ı , sırtı içindir, Mal derler, yiyemez, ö l d ü ğ ü n d e z u l m ü n azabını çeker.
bir y a r d ı m c ı bulmak gerekliğini duydu, ve vezire, a k r a b a l a r ı a r a s ı n d a b ö y l e bir kim
Aya beg, işig iş biliglike bir,
senin bulunup b u l u n m a d ı ğ ı n ı sordu. O g d ü l m i ş , "var, a d ı Odgurmış'tır ( U y a n m ı ş ) ,
Yaraglıg
akıllıdır, ama kendini ibadete v e r m i ş bir zahittir, d a ğ a ç ı k a r a k inzivaya çekilmiştir."
köni, tüz yorıglıka
bir.
dedi. Bey, O d g u r m ı ş ' a mektup y a z ı p , ona vezirinin eliyle u l a ş t ı r d m a s m a karar verdi.
E y bey, işi, iş bdene ver,
B u bölümdeki
Y a r a y a n a , d o ğ r u d ü r ü s t hareket edene ver.
özdeyişlerden:
Ata pendini Kutadgay
Biligsizke
sen katıg tut, katıg,
künürj
birge künde
Budun
tatıg.
K u t l u olur g ü n ü n , verir (sana) her g ü n tat. ananı
Yanut
Kimi Unıtma
sevindür,
B ü t ü n halk bozulur, y u r t için de y ı k ı m olur. Kişi
tapın,
Bu
birge tapgun, tümen min asıg.
suvı, savı.
K i ş i n i n g ö n l ü bir b a h ç e d i r , onu y a ş a t a n su,
K a r ş ı l ı k verir hizmetin, onbinlerce fayda.
Beylerin sözü ile i y i s a v l a r ı d ı r .
emgek ıdsa sana
Bağırsak
belgülüg,
Kişide
ol emgekni, bolma ölüg.
Vruglug
kişi ölse, urgı
Bayat, kör, ödürmiş ukuş
birle kılkm
kulın,
tilin.
A c ı y ı c ı T a n r ı , bak, seçtiği kulun Gidişini ve dilini a n l a y ı ş l a
U n u t m a o emeği, ölü gibi olma.
Bilig
kalır.
Soylu kişi ölse, soyu k a l ı r .
Kiçigde
könli bag ol, yaşargu begler sözi birle edgü
A t a n ı , a n a n ı sevindir, onlara hizmet et,
• B i r i belli bir emek salarsa sana,
Kamu
erse kut,
barça buzlur bolur, ilke yut.
Bügisize devlet, saadet gelirse
B a b a ö ğ ü t ü n ü sen sıkı tut, sıkı,
Atanı
devlet kelür
seçildi
kişi
Biligde bedüdrek
kösteklemiştir. yılkıdın,
negü bar
adın?
B ü g i a y ı r d ı insanı hayvandan,
bolgu nenke bolur belgü ten,
Bilgiden daha b ü y ü k b a ş k a ne v a r ?
bedügince ol bolgu ten.
ttrjlayu
al kişi
113
B ü t ü n olacak şeylerin (kendi) belirtisi olur,
Ukup
K ü ç ü k l ü k t e n b ü y ü y ü n c e y e kadar (kendi) belitisi olur.
arbuzı'
Dinleyerek a n l a m a ğ a çalış, i n s a n l a r ı n k a r p u z u !
(başkasına)
A.
114
Eşitmek
DILÂÇAR
ked ol sözlemekte
KTJTÂDGTJ B Î L İ G İ N C E L E M E S İ
körü.
eğin — sırt
Dinlemek elbette s ö y l e m e k t e n ü s t ü n d ü r .
eşitmek = işitmek, dinlemek
emgemek = zahmet, sıkıntı
çekmek
k ö r ü — göre fazla,
k ü ç — güç, zor, zulüm
Eşitmek
bile boldı bilge kişi.
Sozüg sözlemese Bakır
sav ahun
böldı tildin
çıkarsa
sanı, anı.
S ö y l e n m e y e n s ö z ü yerdeki a l t ı n san, B a k ı r olur dilden ç ı k a r ı r s a n onu. Kör,
arslan bolu birse ıtka
başı,
üstün
sav — yer, toprak
tüz = düz, dürüst
ıt = it, köpek
yonghg = hareket
Dinlemekle insan bilgin olur.
115
eden,
yürüyen.
tuş = bir şeyin karşısı
barca = b ü t ü n
kayda = nerede
il — yurt,
anuk = hazır, orada
memleket
yut — yıkım,
felâket
sav = kıssa,
özdeyiş
bağırsak — merhametli,
baldu = balta sakçı = koruyucu, sakla yıcı acıyıcı
urmak — vurmak
Bayat = Tanrı
bcrge = kamçı
Ödürmek — seçmek
bütmek = bitmek, yara kapanmak
kişemek = kösteklemek
terk = çabuk, tez
bu U barça arslan bolur Öz tuşı.
kılk/kıhk — gidiş, huy
sökmek ~ yarmak, y ı r t m a k
B a k , aslan itlere b a ş oluverirse,
yılkı = hayvan
açıg — acı
bedrürek = daha
B ü t ü n itler arslan olur k a r ş ı l a r ı n d a k i n e . Tanuk
kayda
bolsa bu hüccet
anuk.
T a n ı k nerede ise h ü c c e t o r a d a d ı r . Kılıç
baldu boldı bu il
Urup
berge başı
Tilin
sökse bütmez açığı
tınlamak = dinlemek
ozakı ~ önceki
arbuz — karpuz
timek — demek, söz etmek. edatı
bölüm (bap XXXIX
-LXVII,
beyt: 3187-4933)
Odgurmış'a mektup yazmak için, bey, divit k â ğ ı t istedi. Sözüne T a n r ı adını
yılın.
anarak b a ş l a d ı , O d g u r m ı ş ' m erdemlerini, zekâsını, anlayışlı o l d u ğ u n u i ş i t t i ğ i n i ve
Vurulan k a m ç ı n ı n b a ş ı ( y a r a s ı ) k a p a n ı r ç a b u k , söner.
memnun o l d u ğ u n u söyledi. Sonra sözlerine şöyle devam etti: "Sana Ögdülmiş'i
Dilin y ı r t t ı ğ ı ise k a p a n m a z , acır y ı l l a r c a .
g ö n d e r i y o r u m , onunla birlikte bana gel. ibadet için tek b a ş ı n a d a ğ a çıkmışsın, fa kat b u ibadet uzun s ü r m ü ş . Gel burada y a ş a ; akraba akrabadan f a y d a l a n s ı n . Bilgi
kodmasa erdi bilge, bügü,
Bizinde
kodmak = koymak bügü /bükü = hakîm
III.
büter, terk söner,
bitimek = yazmak
ukmak = anlamak
ked = elbette; pekitme
sakçısı.
K ı l ı ç , balta yurdun koruyucusu oldu.
Bitip
büyük
adın = başka
ozakıg kim erdi
edin. Bilgisiz olarak edilen ibadetten fayda gelmez. İ k i t ü r l ü insana insan
tigü?
derler:
biri öğreten, ö b ü r ü öğrenen. Ü ç ü n c ü t ü r ü h a y v a n d ı r , bundan k a ç ı n . Bilgisizin iba
Y a z ı p k o y m a s a l a r d ı bilgeler, hakimler,
detinden, bilgüinin u y u m a s ı n ı n s e v a b ı daha ç o k t u r . K ö y ve şehir içinde y a p ı l a c a k
Bizden öncekilerden k i m s ö z edebilirdi?
çok ibadet v a r d ı r . Gel, halka f a y d a l ı ol. Y e t i m , dul, güçsüz, k ö r , k ö t ü r ü m , topallara y a r d ı m etmek, fakirlere para d a ğ ı t m a k da ibadettir. B a ş k a l a r ı n a faydan dokunsun,
SÖZLÜK
gel! F a r z n a m a z l a r ı n ı da cemaatla k d . Gel, halk t o p l u l u ğ u n d a n uzak kalma". B e y , pend (Fars.) = öğüt
uruglug —
soylu
y a z d ı ğ ı b u mektubu veziri Ogdülmiş'e verdi. O da onu alıp evine g ö t ü r d ü ve y a t t ı .
kabg = katı, sıkı
urug — soy
tatıg = tat, ' Lezzet
nerj = mal, ş e y
Turna torku kalkan kötürdi
usun,
tapınmak = hizmet etmek
terj = denk, eşit, kendi; iyelik eki
yanut = karşılık, y a n ı t
bedümek —
Yaruk yüz küler teg yarudı
ajun.
tapug = hizmet
tirmek ~
tümen = 10000
n e l ü k — niçin, neden
tümen mirj = 10000 X 1000
yalrjuk = insan
büyümek dermek
asıg — fayda
tadu = insanın
emgek = emek
törütmel =
ıdmak = salmak
İdi = sahip, T a n r ı
G ü l e r parlak y ü z gibi acun ışıdı.
tabiatı
SÖZLÜK
yaratmak
çm — doğru, dürüst öliig — ölü
(Güneşin) fışkıran k a l k a n ı ( y ü z ü n ü örten) ipek k u m a ş ı omuzuyla sıyırıp a t t ı ,
boguz — boğaz
turna = fışkıran
uşun = omuzun ucu
torku — ipek kumaş kotiirmek = sıyırıp atmak
yarumak — ışımak
116
A. D l L Â Ç A R
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
Sabah olunca Ö'gdülmiş k a l k t ı , atma binip d a ğ a çıktı, O d g u r m ı ş ' m k a p ı s m ı çaldı. Odgurmış ibadetini b ı r a k a r a k geldi k a p ı y ı a ç t ı , Öğdülmiş'le
117
kendisini sana çok s e v d i r m i ş ; onun için bu a y ı p l a r sana erdem gibi görünmüş. Â d e m
kucaklaşarak
cennette g ü n a h işleyince T a n r ı bu d ü n y a y ı ona zindan y a p t ı . B u d ü n y a n ı n saadeti
onu içeri aldı, a k r a b a l a r ı n ı sordu, niçin d a ğ a çıkıp y a n ı n a geldiğini anla
insanı T a n r ı ' d a n uzaklaştırır. D i n için asıl y ı k ı m budur. A l ç a k gönüllülük ancak fa
mak istedi. Ogdülmiş onu özlediğini, onun d ü n y a d a n çekilmiş y a ş a m a s ı n ı a r t ı k is
kirlikle sağlanabilir. D ü n y a malını toplamak neye y a r a r ? D ü n y a y a çıplak gelmiş
öpüştü,
temediğini, şehre inmenin doğru olacağını bildirdi. B ö y l e c e m ü n a z a r a b a ş l a d ı : Ö G D Ü L M İ Ş : İnsan kendi isteği ile yol y ü r ü r s e s ı k ı n t ı ç e k m e z . Niçin kendine
olan insan bu d ü n y a d a n yine çıplak gidecektir. D ü n y a y ı gönenince dini y ü z ü s t ü b ı r a k ı r . B u d ü n y a malının üç niteliği v a r d ı r : O, y a helâl, y a şüpheli, ya da h a r a m d ı r . H a y a t ı n ucu nimet ise, dibi mihnettir; başı mihnet ise, sonu nimet olur. Akıllı ve ağır
böyle eziyet ediyorsun? O D G U R M I Ş : Dinimin esenliğini, kendimin k u r t u l u ş u n u b u yolda g ö r d ü ğ ü m için. Dünya işleriyle u ğ r a ş a n kimse ibadet ve ahiret işini yerine getiremez.
başlı insan, gelecek olanı hazırlar. B u d ü n y a misafirhanesinde çok fazla şey aranmaz. Y e r y ü z ü n d e k i b ü t ü n t a d ı m ve eğlence şu üç ş e y d e n o l m a d ı r : 1. Y e m e k - i ç m e k , 2. erkeği avutan kadm, 3. sağlıkla y a ş a m a k . B u n l a r ı n en gerekli olanı, sağlıkla y a ş a m a k t ı r .
Ö G D Ü L M İ Ş : İnsan, h a y a t ı n d a kendini y ü k s e l t m e k ve a d ı n ı y a ş a t m a k için
Y e m e k - i ç m e k zevki üç p a r m a k l ı k boğaz içindir (bu tatgın
üç emek boguzka turur).
başkalarına faydalı olmalıdır. Evlenmeli ve çoluk çocuk sahibi olmalıdır. Ö l d ü k t e n
K a d m zevkini de sıkıntı izler. Y e r y ü z ü n d e insanı ü ç d ü ş m a n bekler: I . D ü n y a n ı n ken
sonra evlâdı kalan bir baba için " y a ş a m ı y o r " denemez.
di, 2. g ö v d e , 3. ş e y t a n . Ş e y t a n din hırsızıdır. G ö v d e ise t a m bir av köpeğine benzer;
O D G U R M I Ş : Eğer çoluk çocuk i y i ve h a y ı r l ı olursa, bu iş senin dediğin gibi olur. Fakat evlât hayırsız çıkarsa, hayatta seni inletir. Çoluk çocuk insana d ü ş mandır, küçücük bir sineğin kocaman file d ü ş m a n o l d u ğ u gibi. D ü ş m a n k ü ç ü k t ü r diye onu hiç küçümsememeli.
semirirse sahibinin h a k k ı n ı t a n ı m a z , azar. Y a ş a m ı n b ü t ü n ü tam üç gün s ü r e r : D ü n , b u g ü n , y a r ı n ; bundan ötesi birkaç d ü ş ve gecedir. B u n d a n b a ş k a daha ne varsa onu y a ş a m sayma, ister şeker, helva,ister arpa, d a r ı , y e m i ş olsun, doyup yatan sabah yine aç kalkar (şeker, helva yigli, ya arpa, ü r ü r , todup yatsa, tanda yana aç turur). Geçmiş ile gelecek arasını bir d ü ş ü n , y a ş a r k e n sesini bu kadar y ü k s e l t m e (keçürmiş
Ö G D Ü L M İ Ş : Doğru, insanı dalgı uykusundan u y a n d ı r a n d ü ş m a n d ı r . İ y i insa nın düşmanı belli olur. D ü ş m a n ile çarpışa çarpışa i n s a n ı n a d ı b ü y ü r . F a k a t unutma,
keç.ürgü
ara bir tüşün, tirilikke munça bedütme ünün). Y a ş a m l a ö l ü m a r a s ı n d a k i bir karış yolda k o p a r ı l a n bu g ü r ü l t ü değer m i ?
cefa edenlere karşı ses ç ı k a r m a d a n vefa g ö s t e r m e l i s i n ; sana k i m söverse onu ö v m e lisin. Can yakıcıları bağışlamalısın, din yolu budur. D a ğ d a n i n d ü n y a y a katd. T e k
Ö G D Ü L M İ Ş : Y a z ı k l ı kulunu T a n r ı daima y a r l ı g a r . D a ğ a ç ı k m a k gerekmez.
başına burada kapanmaktan ne fayda umuyorsun? Sen erinci, isteği ve ergiyi gözün
B ü t ü n halk işini b ı r a k ı p d a ğ a çekilirse, d ü n y a bozulur, insan soyu yok olurdu. Ahiret
le görmedin, gümüşe, altına sahip o l m a d ı n . Ne buldun k i sonra ondan v a z g e ç t i n ?
d a ğ d a değil, d ü n y a d a , y e r y ü z ü n d e k a z a n d ı r , insanlar a r a s ı n d a y a ş a m a k l a .
Erkek o kimsedir k i , bir isteğini bulur ve ondan m e r t ç e y ü z ç e v i r i r .
b ü t ü n bu halk için i k i ev y a r a t m ı ş t ı r : B i r i cennet, ö b ü r ü cehennem. K u l a da i k i göz
Tanrı
ve i k i kulak v e r m i ş t i r ; biri ile d ü n y a y a bakarsa, ö b ü r ü ile ahirete b a k m a l ı d ı r . T a n r ı
O D G U R M I Ş : İsteğin nedir, ne y a p m a m ı istiyorsun?
kula iki de el v e r m i ş t i r ; birini bu d ü n y a için k u l l a n ı r s a n , ö b ü r ü n ü ahiret için kullan.
Ö G D Ü L M İ Ş : B e y seni gereksiyor. Çağrıcı olarak beni y o l l a d ı , (mektubu ve¬ rir).
İ k i "dünyayı da T a n r ı y a r a t t ı , birini bulunca k o ş , ö b ü r ü n ü de ara. T a n r ı , kulunu acıkan ve doyan y a r a t ı k olarak d ü n y a y a koydu; yemek ve giysi y a ş a n t ı ilâçlarıdır.
O D G U R M I Ş : (mektubu okuduktan ve bir süre d ü ş ü n d ü k t e n sonra) B a n a bir akd öğret; ne y a p m a l ı ?
Helâl d ü n y a azığı bulmak gerek. Y a l n ı z ibadete g ü v e n e r e k , ibadette aşırılığa gitme meli. B u n l a r ı cevapla, kanarsam seni b ı r a k ı p geri d ö n e r i m .
Ö G D Ü L M İ Ş : Bey, t ü z e l i ve h a k t a n ı r bir beydir. B ö y l e bir insanın y ü z ü n ü gö
O D G U R M I Ş : (başını elleri a r a s ı n a alıp bir süre d ü ş ü n d ü k t e n sonra): E y kar
ren kutlu olur. Doğruluğa dayanan yasa bu g ö k ü n d i r e ğ i d i r . G ö n ü l k i m i severse,
deş sana zahmet oldu ama gönlüm, a n l a t t ı ğ ı n işi b e ğ e n m e d i , ondan çekiniyor. G ö n
göz daima onu görür; göz nereye bakarsa, orada o u ç a r . B e y seni g ö r m e k istiyor;
l ü n beğenmediği işe girmek tehlikelidir. Beni özürlü g ö r m e n i dilerim. K e n d i n i T a n r ı
"gidelim" demekten b a ş k a bir sözüm yoktur. B a n a d a n ı ş t m , fikrimi sordun. İ y i ,
k u l l u ğ u n a v e r m i ş bir kimsenin, insana kulluk etmesi y a k ı ş ı r m ı ? Sen şehre d ö n ,
ben bu işte kendi y a r a r ı m ı d ü ş ü n m ü y o r u m . D a n ı ş m a d a kendi y a r a r ı n ı düşünenlerle
gerektiğinde ben seni arar bulurum.
görüşmek doğru değil. B e n h a l k ı d ü ş ü n ü y o r u m . K a l k , şehre inelim, insanlara k a r ı ş , onlar gibi y a ş a , M ü s l ü m a n l a r a f a y d a l ı ol, onların işini gör, cennette yerin olur. O D G U R M I Ş : ( d ü n y a n ı n akıbetini
temsil eden O d g u r m ı ş , d ü n y a n m a y ı p l a r ı n ı ,
yani kusurlarını uzun bir monologla a n l a t ı r : Odgurmış, aıııaımş demektir, odgurmakjodgarmak
d a l g ı d a n u v a n m ı ş , gerçeği
= d ü ş ü n c e sonunda anlama): B u
dünya
Ö G D Ü L M İ Ş : B e n seni zorlamam. A m a , beye bir cevap yaz, beni u t a n d ı r m a . O D G U R M I Ş : (divit, k â ğ ı t alarak beye mektup yazar): T a n r ı adiyle, ey bey! T a n r ı ' y a ö v g ü olsun. O birdir ve v a r d ı r . Y e r i , göğü O y a r a t t ı . Y a r a t t ı ğ ı kubbe evin iç! b a l ç ı k t a n y a p ı l m ı ş t ı r ve k a r a n l ı k t ı r : valini i'."mm egı-mm gii>-ü bu çvi guucj ile a y d ı n l a t t ı . A l t ı kara toprak ile mavi sudur, ü s t ü s ü z ü l m ü ş yel ile ateştir. Bey'e d u a c ı
A. DILAÇAR
KUTADGÜ BILIG
olarak bu mektubu y a z ı y o r u m ; ey tez anlar insan, sana s e l â m eder, sağlık d ü e r i m .
B ö y l e olunca Ögdülmiş uyudu, sabaha k a r ş ı başını k a l d ı r d ı ,
118
B a n a b a ğ ı ş l a d ı ğ ı n mektubu okudum, f e r m a n ı n d a y a z d ı öğütleri ö ğ r e n d i m . F a k a t
Togardın
d ü ş ü n d ü m , ben oraya gidersem, saydığınız iyiliklerin a r k a s ı n d a n k ö t ü l ü k l e r gelecek. Ç ü n k ü , bir
Yarudı
butıklandı yanı
kere ben istediğiniz hizmet ve g ö r e v l e r i bilmiyorum. Bende görenek,
d ü z e n bilgisi (törü toku) yok; bu bilgiden yoksun olan görev alamaz. Sonra, şu ü z ü c ü d ü n y a beni ç o k üzecektir. K u l u n kula kulluk etmesi y a k ı ş m a z . E l i m d e olan şeyler, yiyecek
ot teg
yüz açar
INCELEMESI
119
yalın,
teg kelin.
Kopa
keldi örlep
Ajun
menzi boldı örün
sıta
kalkanı, erdini.
D o ğ u d a n dal budak saldı ateş gibi alev,
ve giyecek bana yeter. B u n l a r ı yaradan T a n r ı m bana eksik etmez. B e n ö-
A y d ı n l a d ı gelin, y ü z ü n ü yeni açmış gibi.
lümsiiz bir y a ş a m isterim, i h t i y a r l ı ğ ı olmayan bir gençlik isterim, daima diri ve sağ olmak isterim, t ü k e n m e z bir zenginliğe sahip olmak isterim. B u d ö r t i s t e ğ i m i sağla
K o p a geldi y ü k s e l e r e k güneşin ışınlı k a l k a n ı ,
y a c a k g ü c ü n ü z varsa, gelir size kulluk ederim. B u gidecek can bir emanettir, emanet
D ü n y a n ı n benzi oldu ak cevher gibi.
olan bir ş e y b a ş k a s ı n a b ı r a k ı l m a z . E y beyim, d a l g ı d a olma, burada ben sana d u a c ı SÖZLÜK
o l a y ı m , sen kendine f a y d a l ı ol, sana ve bana insanlardan fayda yoktur. Beni kendi halime b ı r a k (mektubu tamamlar, k a t l a y ı p b a ğ l a r , Ögdülmiş'e verir ve der): B a k ,
togar = doğu
örü =
s ö z ü m ü y a z d ı m , sana a n l a t t ı k l a r ı m ı da bunlara k a t a r s ı n , beni kendi halime b ı r a k .
butıklanmak = dal budak salmak
erdini = iri inci, cevher
ot =
rumî k ı z =
Sen elçisin, elçi işittiği sözü olduğu gibi a n l a t ı r s a ona ö l ü m ve ceza yoktur. Ö G D İ J L M T Ş : Söylediğin sözlerin hepsini i ş i t t i m . Ş i m d i bana izin ver, mektubu nu beye g ö t ü r e y i m , fakat, i y i biliyorsun, o beni buraya gönderecektir. Sen oraya git m e d i k ç e o rahat
edemeyecektir.
alev
n
mecaz olarak,
batmakta
olan gü-
e ş , batı güneşi
yarumak = ışımak, aydınlamak
kırtış — y ü z rengi, beniz, deri
y a n ı = yine
kalık =
örlemek = y ü k s e l m e k
örj =
sıta = güneş ışını, mızrak
yün =
O D G U R M I Ş : K a r d e ş i m , b ö y l e s ö y l e m e . Ben oraya gitmem. Zahmet edip yine b u r a y a gelme.
ateş
yalın =
cevher akı
göle, hava
renk yün, yün tüyü
Güneş b ö y l e d o ğ d u k t a n sonra Ö g d ü l m i ş k a l k t ı , giyindi, saraya gidip beyin hu zuruna çıktı ve cevap-mektubu ona sundu. B e y , mektubu okuduktan ve Ögdülmiş'i
Ö G D Ü L M İ Ş : Sana söyleyecek b a ş k a sözüm yok. A r t ı k gidiyorum. O d g u r m ı ş k a r d e ş i n i uğurladı. O da atma binerek geri d ö n d ü . O a k ş a m evinde dinlendi,
dinledikten sonra, ü z ü n t ü s ü n ü bildirerek "ben ona ipek g ö n d e r d i m , o ise diken işle miş"
(ayar torku ıdıım,
tiken çiknemiş;
çiknemek
=
sıkı dikmek, teli sıkı işlemek)
dedi. V e hemen şunu ekledi: "Ama d o ğ r u s ö y l e m i ş , d o ğ r u
söz sert ve kırıcı (irig)
olur, z a r a r ı yok." Yaşık
yirke yandı,
kizledi,
A z sonra bey yine Odgurmış'ı g ö r m e k istedi ve bey olarak d a ğ a , onun y a n m a
Kalık
menzi kiş teg bolup örledi.
gitmeyi d ü ş ü n d ü . F a k a t Ögdülmiş bunu uygun bulmayarak, kendi gidebileceğini
Acun Körür
yüzin
türtti yüzke
kömür
köz yumuldı,
udıdı
teg bodug, odug.
bildirdi. B u n u n üzerine bey, O d g u r m ı ş ' a ikinci bir mektup y a z d ı : "Esirgeyen ve yarhgayan T a n r ı adiyle. E y olgun insan, bey seni çok ö v e r e k , sağlık dileyerek sana se l â m g ö n d e r i y o r . Mektubunu okudum, k a r d e ş i n i n a n l a t t ı k l a r ı n ı da dinledim. F a k a t benim s ö z ü m ü de dinle. K a l k buraya gel, halk a r a s ı n a k a r ı ş , helâl d ü n y a m a l ı kazan,
G ü n e ş yere d o ğ r u eğildi, y ü z ü n ü gizledi,
açları doyur, ç ı p l a k l a r ı giydir. T a n r ı ' n m k u l l a r ı n a f a y d a l ı ol. B e n seni M ü s l ü m a n l a r ı n
G ö k ü n benzi samur gibi belirdi.
f a y d a l a n m a s ı için buraya ç a ğ ı r ı y o r u m , hem de ü s t e l e m e ve direnme ile, ç ü n k ü fay D ü n y a y ü z ü n e k ö m ü r gibi boya s ü r d ü , G ö r ü r gözler yumuldu, u y a n ı k l a r da u y u d u .
dasız kimse diriler a r a s ı n d a bir ö l ü d ü r . B u sözü ş i m d i yeter say, akla ve bilgiye kar şı direnme. D a h a b a ş k a ne gibi s ö y l e y e c e ğ i m varsa, k a r d e ş i n e emanet ettim, ondan işiteceksin"
SÖZLÜK. yaşık =
örlemek =
güneş
yanmak = yana dönmek,
alçalmak
belirmek
türtmek = sürmek, sıvamak
kalık — gök, bava
bodug = boya
merdiz — beniz
udımak —
kiş =
odug —
samur
(mektubu m ü h ü r l e y i p
katlar, b a ğ l a r ,
Ögdülmiş'e verir ve der:) Ög
d ü l m i ş , bunu g ö t ü r k a r d e ş i n e ver, bildiklerini de ağızdan söyle, daha ne gerekiyorsa
uyumak
dinç, u y a n ı k
yap, gayret et, onu şehre getirmeye çalış." Ögdülmiş mektubu aldı, evine gitti, a k ş a m oldu, Yüzin Ajun
kizledi yirke rumî kırtışı
boldı zengi
kızı. rengi.
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A R
120
Kalık
bütrü tuttı kara kuş öni,
Ajun
barça toldı kara kuş yürji.
alçak gönüllü, kurumsuz olmalı; her işi ç a b u k ve vaktinde y a p m a l ı ; gözü, k u l a ğ ı ç a b u k y ü k s e l i r . U ş a k l ı k t a n (ayakçı)
D ü n y a n ı n y ü z ü zenci rengi gibi oldu.
y ü k s e l m e k için alt a ş a m a l a r ş u n l a r d ı r : 1. İ y i
nişancı ve gözü pek ise görevli, o k ç u ve y a y c ı (ok yaçı). olur; 2. g ü v e n i l i r , d o ğ r u bir
H a v a t a m a m ı y l e tuttu k a r a k u ş rengini,
kişi ise m ü h ü r d a r (tamgaçı) olur; 3. temiz ve güzel y ü z l ü ise içki d a ğ ı t a n (idişçi)
B ü t ü n d ü n y a doldu k a r a k u ş t ü y ü y l e .
4. y a z ı ve hesap işlerinden anlarsa hazinedar (agıçı) olur; 5. anlayışlı ve kalem sahi bi biri ise yazman (bitigçi)
Ögdülnıiş y a t t ı , uyudu, sabaha k a r ş ı , lün kötürmiş Yaşık
etekin örü, koptı yirdin
olur. Genel olarak, g ö r ü l m e y e c e k şeylere
olur;
bakmamak,
sözü kısa ve öz söylemeli, beyin ö n ü n d e elleri k a v u ş t u r m a l ı , a y a k l a r ı b i t i ş t i r m e k , sağ eli sol elin ü s t ü n e k o y m a l ı , k a p ı d a n girerken önce sağ a y a ğ ı a t m a l ı , bir ş e y sunar kötürdi
Yaruk yüz küler teg yirişti
başın,
ken elleri aşağı s a r k ı t m a k , i k i diz üzerine ç ö k m e k , sonra eli uzatıp sunmalı. B u yolda
tişin.
i y i iş gören y ü k s e l i r . A ş a m a l a r ş u n l a r d ı r : 1. Hil-başı
( t a k ı m başı), 2. on-otag (on çadır
k o m u t a n ı ) , 3. sü-.başı (ordu k o m u t a n ı ) , 4. il-başı
( v i l â y e t , eyalet valisi), 5. hacib
K a r a r d ı k gece y u k a r ı k a l d ı r m ı ş t ı eteğini, Güneş y ü k s e l d i yerden, başını k a l d ı r d ı , A y d ı n , güler y ü z gibi dişlerini gösterdi. SÖZLÜK tün = gece
yirişmek = çıplak olarak göstermek
örü = y u k a r ı
tiş = diş
yaruk =
lar. Birinci t ü r ü daha iyidir. T ö r e , yol ve y ö n t e m i bilmek gerekir, erken k a l k m a l ı , tetikte b u l u n m a l ı ; dilini tutak, akıllı ve doğru adam, iyi huylu olmalı. İ y i görevli
Y ü z ü n ü yere gizledi r u m î kızı,
Kara
121
aydın
Sabah olunca Ögdülmiş a t ı n a binip yine O d g u r m ı ş ' a gitti. Onun evine yakla şınca a t ı n d a n indi ve y ü r ü y e r e k evine y a k l a ş t ı , k a p ı y ı çaldı. Odgurmış ibadetini b ı r a k a r a k hemen k a p ı y ı açıp k a r d e ş i n i içeri aldı. O D G U R M I Ş : E y k a r d e ş i m , niye yine zahmet ettin? Sana son s ö z ü m ü s ö y l e miştim. Niçin benu bu işe zorluyorsun? Ö G D Ü L M İ Ş : K a r d e ş i m , bana g ü c e n m e , beyin b u y r u ğ u ile geldim. Sana ondan bir mektup var (mektubu verir). O D G U R M I Ş (mektubu okuduktan sonra): K a r d e ş i m , senin ne eksiğin var k i bey bu kadar direniyor? Ö G D Ü L M İ Ş : Şehir ve kasabalarda b i r ç o k iyilikler v a r d ı r . Orada da çalışarak Tanrı k a y r a s ı n a erişir ve ödüllenebilirsin. Gel şehire inelim. O D G U R M I Ş : G ö r e v e girmek ve ö d e v alabilmek için gereken t ö r e y i , göreneği, yollan bilmem. Ö G D Ü L M İ Ş : B u iş sandığın kadar güç değüdir. İ n s a n bilmediğini öğrenebüir. O D G U R M I Ş : B u görevler nelerdir ve nasd y a p d ı r ? Anlat b a k a l ı m .
(mabeynci; T ü r k ç e s i : tayaıju), d a n ı ş m a n ı ) , 9. kök-ayuk
6. agıçı (hazinedar), 7. ılımga (sır k â t i b i ) , 8. öge (saray
(alçak g ö n ü l l ü ve ulu baş d a n ı ş m a n ) , 10. ınanç-beg
(inal,
mutemet), 11. çagrı-beg (doğan beyi), 12. tigin-beg (köle beyi), 13. çavh-beg ( ü n l ü bey), 14. yavgu ( y ü k s e k idareci), 15. yugruş
(bakandan bir a ş a m a aşağı), 16. il-beg (içişleri
b a k a n ı ) , 17. er-ögi (vezirden bir a ş a m a aşağı, tek bir kişinin sanı), 18. vezir ( b a ş b a k a n ) . B a y a ğ ı tapugçülar
da töşekçi (döşekçi), kuşçu
(kuşçu), aşçı (aşçı) gibi a d a m l a r d ı r .
F a k a t k u l nekadar yükselirse y ü k s e l s i n , kulun a d ı yine kuldur. Ş u üç ş e y e dikkat etmelidir: 1. Y a n a r ateş, 2. akar su, 3. beylerin ü n ü , sanı. Ş u üç ş e y d e n de uzak dur m a l ı : 1. beylik taslama, 2. yalan, 3. açgözlülük. Görevliler dedikodu y a p m a m a l ı , d o ğ r u y u gizlememeli, y ü k s e k sesle g ü l m e m e k , b a ş k a l a r ı bakarken t ı r n a k kesmemek. Ş u ü ç ş e y g ö r e v l i n i n başını y i y e b ü i r : 1. Beylerin sözünü tutmamak, 2. g ü v e n i k ö t ü y e kullanmak, 3. uygunsuz işler g ö r m e k . İ ş t e bey b ö y l e , g ö r e v l i de ö y l e olur. B e n söy ledim, sen dinledin, görevde nasıl b u l u n a c a ğ ı n ı iyice öğrendin. O D G U R M I Ş : E v e t , b u sözleri dinledim. Sana soracak bir sözüm daha var. B e n beyin hizmetine girmek için şehre inersem her gün onun kapısına gitmek gereke cek. Orada i n s a n l a r ı n d o s t l u k l a r ı n ı nasıl t a n ı y a b i l e c e ğ i m ? Onlarla i l i ş k i m nasd olm a k d ı r ? B u n u da anlatırmısın ? Ö G D Ü L M İ Ş : K a p ı d a k i insanlarla i y i geçinmek, onlarla k a r d e ş , dost olmalı. Oradaki insanlar ü ç sınıftır: 1. Senin b ü y ü k l e r i n ; bunlara saygı göster. 2. Sana denk olanlar; bunlarla d o s t ç a geçin. 3. Senden sonra gelen k ü ç ü k l e r ; bunlarla ciddî ol, d ü ş m a n l ı k kazanma. K a p ı d a k ö t ü a r k a d a ş edinme, ç ı k a r ı n için dostluk etme. Dost y a da a r k a d a ş denen adam, sevinç ve k a y g ı d a , i y i ve k ö t ü zamanlarda insana fayda lı olan kimsedir. T u z ve ekmek yedir ve g ü l e r y ü z göster; bu i k i d a v r a n ı ş i n s a n ı ken dine ısındırır. İ k i y ü z l ü d ü ş m a n v a r d ı r : 1. D i n d ü ş m a n ı ; bu kâfirdir. 2. Ç ı k a r y ü z ü n den d ü ş m a n ; bunlarla barışabilirsin, fakat din d ü ş m a n ı iJe uğraş ve ç a r p ı ş . Ş u i k i t ü r l ü insandan uzak dur: 1. K a r a ç a k c ı ve söz taşıyıcı, 2. i k i y ü z l ü , çıkarcı. Sen ken
Ö G D Ü L M İ Ş : Ş i m d i beni dinle. (Balasagunlu Yusuf, b u m ü n a z a r a d a devlet
dine s a y g ı gösterilmesini istersen, b a ş k a l a r ı n a saygı göster. G ö n ü l sırrını herkese aç
ö r g ü t ü n ü ve hizmet d ü z e n i n i , y o l ve y ö n t e m i n i inceden inceye a n l a t m a k t a d ı r ) , i k i
ma, her işe el sokma, dedikoduya u y m a . Sana "siz" direne "siz", "sen" direne de
t ü r l ü tapugçı (görevli) v a r d ı r : 1. Ç o c u k k e n g ö r e v e girenler, 2. sonradan g ö r e v e alman-
"sen" de.
122
123
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. D t L Â Ç A R
O D G - U R M I Ş : B u sözleri dinledim, iyi. Ş e h r e gidersem halk a r a ş m a k a r ı ş m a k ,
h h e l â l olmalıdır. Zina işlemerneye de çalış, bozgunculuk e t r a f ı n d a da d o l a ş m a . Çift çilerin elleri geniş olur, onlar T a n r ı n ı n v e r d i ğ i n d e n harcarlar. Bunlara k a t ı l , onlara
onlarla ilişki kurmak nasd o l m a l ı ? B u n u da a n l a t ı r m ı s m ? O G D U L M İ Ş : Kara budun (avam) denen alt toplumun niteliği ve huyu t a m a m ı y -
g ü l e r y ü z göster. 9. Sofıcıiar (satıgçılar): Bunlar mal alıp satarlar,
alışveriş
yapar,
Ie başkadır. Görgüsüz olur. İlişkilerinde t ö r e ve görenek yoktur. Onlarla i y i davran,
k a z a n ç peşindedirler. D o ğ u d a n b a t ı y a kadar d ü n y a y ı dolaşır, istediğini bulur sana
ama a r k a d a ş l ı k etme. B o ğ a z d a n b a ş k a bir k a y g d a r ı yoktur. B u alt toplumun k a r n ı
getirkler: T ü r l ü ipekler, kara samur k ü r k ü gibi. Orta Çin ( H ı t a y ) k e r v a n l a r ı inci di
doyarsa, ileri geri k o n u ş m a ğ a b a ş l a r ; iyice sıkıya alınmazsa, baş k a l d ı r ı r , sözünü ge
zileri getirir. S a t ı c d a r m k a z a n ç ve y i t i m (asıg-yas)
çirmeye çalışır, kendini egemen g ö r m e k ister. Onların yiyecek içeceklerini eksik etme,
ol. Bunlar çok yolculuk ettikleri için yolcularla, bunlarla, k e r v a n c ı l a r l a i y i geçin.
h e s a p l a r ı çok incedir, dikkatli
onlara karşı y u m u ş a k dil kullan ve çok k o n u ş m a . G ö r e v l i l e r d e n ve bey'in a d a m l a r ı n
10. Hayvan yetiştirenler
dan başka, halk t o p l u l u ğ u n d a şu katmanlar bulunur (Balasagunlu Yusuf, önce açık
l a r ı n ı bunlar y e t i ş t i r i r . A y r ı c a k ı m ı z , s ü t , y ü n , y a ğ , y o ğ u r t , peynir (kurul),
ladığı saray ve devlet örgütlerinden sonra, burada toplumun t ü r l ü k a t m a n l a r ı n ı say
(yadım),
m a k t a d ı r ) : 1. Ali
ve k a b a insanlardır, ama onlarla i y i geçinmeli, t a t l ı dil k u l l a n m a l ı . Onlara pek k a t ı l
oğulları
(Alevî'ler), yani H z . Peygamberin soyu ve
torunları.
(igdişçiler): Ordunun binek a t l a r ı n ı , a y g ı r l a r ı ve y ü k hayvan yaygı
keçe (kidiz) de bunlardan gelir. Bunlarda görgü ve bilgi aranmaz. Bilgisiz
Bunlara sevgi ve saygı göstermelisin, onların içini dışını a r a ş t ı r m a , kendilerine i y i
ma. 11. El sanatları
bak ve y a r d ı m d a bulun. 2. Bilginler (âlimler): b u n l a r ı n bügisi h a l k ı n yolunu a y d ı n
derici (kumaçı),
uzmanları
latır. Onları pek çok sev ve kendilerine saygı göster. Bilgilerini öğrenmeğe çalış, çün
insanlardır. B u y a ş a r a bir sermayedir, onurla iyi ad k a z a n m a ğ a çalışmalıdır. E l sanat
cilâcı (sırçı),
(uzlar): Bunlar demirci (temürçi),
ayakkabıcı
b o y a c ı (bedizci) ve o k ç u - y a y c ı (okçı yaçı)
(etükçı),
gibi orta halli
k ü onlar meşale gibidir, etraflarını a y d ı n l a t ı r l a r . K e n d i m a l ı n d a n onlara pay çıkar,
l a r ı u s t a l a r ı ile tanış ve onlarla i y i geçin. 12. Fakirler
onları yedir, içir. Onları dinle. Bunlar b a ş a geçip s ü r ü y ü d o ğ r u yola götürsünler. 3.
lik et. Onları yedir, içir, giydir; sana dua ederler. K a r ş ı l ı k olarak mal bekleme; on
ife/cim/er(otaçdar): B ü t ü n h a s t a l ı k l a r a ve a ğ r d a r a b a k ı p i n s a n ı sağaltır,
lara acı, ve i y i davran. İ ş t e , O d g u r m ı ş , şehre inersen, halk t o p l u l u ğ u n u n t ü r l ü kat
onulturlar.
Gerekli kimselerdir. Y a ş a m ve sağlık işi onlarsız olmaz. Bunlarla i y i geçin, onları
( ç ı g a y l a r ) : B u n l a r a dal ve iyi
m a n l a r ı n a giren bu gibi insanlar göreceksin. Herkesle i y i geçinmen gerekir.
(muazzimler): Cin ve perilerin
Ö G D Ü L M İ Ş (devamla): E ğ e r orada evlenmek istersen, çok dikkatli ol ve i y i
çarpışmasından ileri gelen h a s t a h k l a r ı bunlar sağaltır. B u gibi h a s t a l ı k l a r ı bunlara
kız ara. K i m i alacaksan, soyu sopu ve ailesi de i y i olsun. Alacaksan, el değmemiş ve
okutmak gerekir. Efsuncularla i y i d a v r a n m a l ı . H e k i m , efsuncunun s ö z ü n ü b e ğ e n m e z ,
senden başka erkek y ü z ü g ö r m e m i ş olan bir aile kızı a l m a ğ a çalış, i ş t e sana i k i k o ş u l :
kendine y a k ı n tut ve h a k l a r ı n ı gözet. 4. Efsuncular
efsuncu da hekime değer vermez. Birinin sözüne göre ilâç alınırsa h a s t a l ı ğ a i y i gelir,
1. Evleneceksen, kendinden aşağı derecede biri ile evlen; kendinden y ü k s e k ailelere
ö b ü r ü n ü n sözüne göre de muska t a ş ı r s a n cinler senden uzaklaşır. 5. Düş
y a k l a ş m a , sonra onun kölesi olursun; 2. onda y ü z güzelliği arama, güzel huy ara.
yoranlar
(tüş y o r g u ç d a r ) : D ü ş yormak bir bilimdir. D ü ş görünce, yoran kimse onu iyiye çe
Ş u ü ç t ü r l ü k a d ı n l a evlenme: 1. zengin k a d ı n , 2. güzel k a d ı n , 3. y ü k s e k soylu (urug-
virir, düş b ö y l e c e i y i çıkar ve insan sevinir. D ü ş k ö t ü ise, fakirlere sadaka vermek,
lug) kadm. Ç ü n k ü zengin k a d ı n , m a l ı n a g ü v e n e r e k , dilini u z a t ı r , b a ş ı n a kakar; güzel
v ü c u d u onun k ö t ü l ü ğ ü n d e n kurtarmak gerekir. K ö t ü düş görünce T a n r ı ' y a s ı ğ m m a h .
k a d ı n baş belâsı olup seni maskara eder; y ü k s e k soylu k a d ı n y ü k s e k t e n k o n u ş u r .
E y düş yoran kimse d ü ş ü i y i incele ve iyiye yor. D ü ş yoranlarla da i y i geçinmelidir.
Sen namuslu, temiz kız (sakmık
6. Yıldız falcıları
ginliği, güzelliği, soyluluğu - da onda bir arada b u l a c a k s ı n . K a d ı n ı n güzelliği onun
( y u l d u z ç d a r ) : B u da bir bilim ve çok gerekli bir ş e y d i r , bu yd, ay,
tişi) ara. B ö y l e birini bulursan, ö b ü r üç şeyi - zen
gün hesabı. Geometri (hendese) ve hesap (hesab) okumalısın, ç a r p m a (darb) ve b ö l m e
h u y u ve d a v r a n ı ş ı d ı r (kılık).
(taksim) o k u m a l ı ve kesirleri (kesir) öğrenmelisin. İ k i ile k a t l a m a y ı (tazif) ve ikiye
davran ve onunla hemen evlen. B u evlilikten çocuk d o ğ a r s a , oğlunu ve kızını evde ye
Sakmık
tişi (sakıngan, iffet sahibi dişi) bulursan, ç a b u k
b ö l m e y i (tansif) de bilmelisin. Sonra s a y ı k ö k ü n ü (aded cezri) ele al, bundan toplama
t i ş t i r , eğit, öğret, eğitimci i y i bir adam tut; bu işi b a ş k a ellere b ı r a k m a ; s ü t ninesi de
(cemi), a y ı r m a y a (tefrik) ve ö l ç m e y e (misahat) geç, yedi kat feleği (yiti kat felek)
tutabilirsin. Oğlun y e t i ş i n c e k ı z al, kızını da ere ver. Oğlunu başıboş d o l a ş m a y a bı
avucunda tut, cebir (cebr-ü mükabel) oku ve Eukleides'in (Oklides) kapısını çal. Y d -
rakma. Kızını da ç a b u k evlendir. K a d ı n l a r ı daima evde koru; k a d ı n ı n içi, dışı gibi ol
ya
dız falcısı b u n l a r ı bilir, b u ve gelecek d ü n y a y ı birbirinden hesap ile a y ı r a r a k elinde
maz. Y a b a n c ı y ı eve sokma; k a d ı n ı çok d ı ş a r ı y a ç ı k a r m a , ç ü n k ü k a d ı n l a r ı sokakta gö
tutar. G ü n ve a y l a r ı n da kutlusu ve kutsuzu v a r d ı r . B u n u y ı l d ı z falcdarma sor, fakat
ren göz onların gönlünü çeler; göz görmezse gönül arzu etmez. Yemekte, i ç m e k t e k a
dediklerine inanma. H e r ş e y i bden y a l n ı z T a n n ' d ı r . 7. Şairler
(şairler): Bunlar söz
d ı n l a r ı erkeklere katma, ç ü n k ü k a d ı n ı n aslı ettir (tişi aslı et ol). F a k a t k a d ı n a s a y g ı
dizen kimselerdir. İ n s a n l a r ı ö v e r l e r y a da yererler. B u n l a r ı n dili k ı l ı ç t a n daha keskin
göster, ne isterse ver (ağır tut tişig sen, negü kolsa bir). E v i n k a p ı s ı n ı kilitli tut. K a d ı n
dir. Denizden, değerli t a ş , inci ve yakut ç ı k a r a n insanlara benzerler. B i r i n i överlerse
zahmetle süren ve y e t i ş e n bir ağaca benzer; m e y v a s ı zehirdir, onlara k a r ş ı açlık duy
onun ü n ü b ü t ü n y e r y ü z ü n e y a y ı l ı r , yererlerse insanın adı k ö t ü k a i n . B u nedenle on
ma (cefa birle önmiş, igidmiş yıgaç; yimisi
larla iyi geçin, ö v ü l m e k istersen b u n l a r ı sevindir, kendini b u n l a r ı n dilinden s a t ı n al.
leri k a d ı n l a r diri olarak yere g ö m m ü ş l e r d i r (tişiler anıyirke
8. Tarımcılar
m e t ç i l e r e (dig asrakı)
( t a r ı g ç d a r ) : Gerekli insanlardır. H e r canlı bunlardan f a y d a l a n ı r . Sen
de bunlara y a n a ş A e a r t ı k b c ğ a z ve yiyecek için k a y g n a n ı n a . Boğazının ve sırtının ma-
agu ol, ayar bolma aç). Binlerce ü n l ü kişi kömdi tirig). E v d e k i
hiz
yivecek, içecek ver. onlara i r i davran. G ü r l e r i n e göre onlara
iş ver; güçlerinden y u k a r ı iş verirsen T a n r ı ' y ı k a r ş ı n d a bulursun. Ü z m e , can y a k m a ,
124
KUTADGU BlLÎG
A. D Î L Â Ç A B .
onlar da Tanrı'mn kuludur. A l ç a k gönüllü ol, b ü y ü ğ e alçak g ö n ü l l ü l ü k yakışır. Geliri ne göre giderini ayarla; doğru yoldan y ü r ü . E l i n darda ise b a ş k a l a r ı n a sızlanma. His
İNCELEMESİ
(ogı) ver; diş kirası (tiş teri) da ver, k i d ı r d t ı (çogı =
125
gürültü) kesilsin. Y e m e ğ e adam
çağıran ve y e m e ğ e gidenler d ö r t t ü r l ü d ü r : 1. çağrddığı her y e m e ğ e gider, yer, fakat
seli işlere girişme ve b ö y l e işe mal y a t ı r m a . E v i n b ü y ü k , işlek yollara y a k ı n olmasm,
b a ş k a l a r ı n ı evine çağırmaz, 2. y e m e ğ e gider, yer, kendi de onu çağırır, 3. çağrıldığı
taşan ırmağa k o m ş u olma, hisara y a k ı n oturma. B u üç k o m ş u l u ğ u n sana z a r a r ı do
halde gitmez, kendisi de y e m e ğ e kimse ç a ğ ı r m a z , 4. y e m e ğ e gitmez, ama başkasını
kunur. E v almak istersen k o m ş u n u sor, yer almak istersen suyunu sor. E y k a r d e ş i m
y e m e ğ e çağırır. B u sonuncu en iyisidir. İ ş t e y e m e ğ e çağrı konusu budur, O d g u r m ı ş .
Odgurmış, alt toplum dediğim işte budur, d a v r a n ı ş ı da b ö y l e d i r . B u n l a r ı anladmsa,
E ğ e r insanlar arasına k a r ı ş m a k istersen b ö y l e davranman gerekir.
artık soracak bir şeyin k a l m a m ı ş t ı r .
O D G U R M I Ş (uzun monolog halinde): B u d ü n y a d a uzun süre k a l m a y a c a ğ ı
O D G U R M I Ş : B u n l a r ı dinledim. F a k a t sana soracak bir ş e y i m daha var. Ben
mıza göre, insanı bu kadar zahmetlere sokmak, mal toplatmak neye y a r a r ? insan
şehre inip insanlara k a r ı ş ı r s a m , onlara gidip gelirsem, beni y e m e ğ e çağırırlarsa, ben
d ü n y a peşinden koşarsa ibadeti bir tarafa b ı r a k ı r . Ben şehre inersem daima insan
de onları çağnırsam, yol ve görenek nedir, nasd gidilir, yemek yenir, nasıl çağırdır,
larla u ğ r a ş a c a ğ ı m , ibadete v a k i t b u l a m a y a c a ğ ı m , D ü n y a y a y ü z ç e v i r i p , olanla ye
şölene gitme töresi (aşka
tinmeli. A r t ı k y a ş l a n m ı ş ı m , i h t i y a r l ı k t a y a p ı l a c a k işleri gençken y a p m a ğ a çalışmalı.
barma töresi)
nedir?
O G D U L M İ Ş : Y e m e k şöleni t ü r l e r i ş u n l a r d ı r : 1. D ü ğ ü n y e m e ğ i (küdenke
aş),
2. sünnet yemeği (sünnet aşı), 3. ad, san alma aşı (at aşı), 4. d o ğ u m y e m e ğ i (togum aşı), 5. arkadaş y e m e ğ i (koldaş aşı), 6. cenaze aşı (yog aşı)*. E ş , dost, a r k a d a ş y e m e ğ i n den başka şölenlere gitme. G ö n l ü n y a r a l a n ı r , k a l a b a l ı k olur, sarhoş olurlar, kavga çıkar, yediğin içine sinmez. B o ğ a z n u sıkı tut, onun kölesi olma. Yemekte göreneğe göre davran. Senden b ü y ü k kişi y e m e ğ e b a ş l a d ı k t a n sonra elini uzat; ö n ü n d e ne var sa sağ elinle al, ye, b a ş k a l a r ı n ı n l o k m a s ı n a dokunma. Sofrada b ı ç a k ç ı k a r m a ve ke mik sıyırma. Obur (kovdaş) olma, yemeği ısır ve azar azar çiğne, yerken sofra üzerine sürünme. Ne kadar tok olursan ol, sana sunulan ş e y i al ve s u n a n ı memnun ederek
E y bey, sonunda elinde kalacak olan i k i bez parçasıdır. S ı c a k t a bu kadar terleyecek, s o ğ u k t a da bu kadar titreyecek ve sonunda i k i istek elde edeceksin. Bunlardan biri mal, ikincisi yurtta sözü geçen bir adam olmak. D ü n y a y ı yenen iskender, denizi y a r ı p aşan Musa, ölüleri dirilten İsa ş i m d i nerede? Y o k l a r ! B e n g ö n l ü m ü kurtara rak T a n r ı ' y a u l a ş t ı r d ı m . Y a l n ı z Onu istiyorum. Beni bırakın. T a n r ı m bana yeter bir destektir. Giymek için koyun y ü n ü , yemek için de arpa aşı bana yeter. B u d ü n y a işini b ı r a k m a d ı k ç a insan ahiret işini yapamaz. B u h a y a t ı b o ş u n a harcama. B e y benden hiç y a r a r l a n a m a y a c a k t ı r . Sevgili k a r d e ş i m Ögdülmiş, benim için kendini ü z me.
iştah ile ye, ev h a n ı m ı da seni görerek memnun olsun. İ n s a n gönlü incedir, o bir sır
Ö G D Ü L M İ Ş : E v e t , şimdi ben gerçeğin yolunu a n l a d ı m , diyecek s ö z ü m kalma
çaya benzer, kaba söz s ö y l e m e , kırılır. Y e m e ğ i ölçü ile ye; unutma, hastalık b o ğ a z
dı. Gerçeğe boyun e ğ i y o r u m ve oyunu b ı r a k ı y o r u m . Ş i m d i ben gideyim. B e n i m için
dan girer. Sana uygun olmayan şeyleri yeme. Gençsen soğuk şeyler kullan, k a n ı n bun ları ısıtır. Yaşın kırkı geçmişse y e m e ğ i n i sıcak şeylerle ayarla. A l t m ı ş ı n ı aşmışsan, soğuk şeylere y a n a ş m a . K u r u l u k ve s o ğ u k l u k artarsa, sıcak ve y a ş şeyleri hazırla. İ n sanın doğal özelliği (tab = tabiat) kızıl, sarı, ak y a d a kara olur; b u n l a r ı n her biri ö b ü r
T a n r ı ' y a dua et. Ögdülmiş sözünü kesti, v e d a l a ş t ı , atma binerek şehre doğru yola çıktı. E v e va r ı n c a yedi, i ç t i ve d ü ş ü n c e y e daldı. Sonra,
lerine düşmandır. A z yemeli! " A z " adlı ilâcı al ve ö y l e y a ş a . R a h a t y a ş a m a k istersen dil" adh eti ye. Y a ş l a n d ı ğ ı halde b u n l a r ı öğrenip olgun kişi (bügü) o l a m a m ı ş y a r a t ı k lara "insan " (kişi) değil, "hayvan" (yılkı) demelidir. B u s ö y l e d i k l e r i m yemek çağrısına
Yaşık Ajun
badı yüzke
gitmek (aşka barmak) içindir. B i r de b a ş k a l a r ı n ı y e m e ğ e ç a ğ ı r m a (aşka okımak) ve bu
Küjek
nun yolları vardır. Y e m e ğ e konuk ç a ğ ı r m a k istersen, ev bark, sofra, tabak, minder,
Kara
yiyecek, içecek temiz (silig) olmalıdır. Sen çağrını geniş tut, gelen gelir, gelmeyen gelmez. Kimsenin h a t ı r ı kalmaz. Herkese yiyecek, içecek y e t i ş t i r . İster arpa suyu
Tükel zengi yüzi
(Arap. fuka'), ister sofra suyu (Fars. mîzâb), ister bal suyu (Fars. cüleybin),
Uçar tındı
ister gül
kara yüz
toldı bütrü kara yir yazdı
bağı, togı.
rumi
kızı örtti
yüz,
saç bodugı ajun toldı tüz. urundı
kalık,
kodtı yorıglı
yorık.
suyu (cülâb < Fars. gulâb) ver. B ü y ü k l e r sofradan k a l k t ı k t a n sonra, k ü ç ü k l e r e y i
Güneş b a ğ l a d ı y ü z ü n e kara y ü z b a ğ m ı ,
yecek, içecek verilmelidir. Sonra, yemek sonu çerezi (Arap. nukul, nukl) ve meyva
B ü t ü n d ü n y a doldu kara yer tozu ile.
(yımış)
ver; kuru ve y a ş y e m i ş y a n ı n d a biraz d a semirten yiyecek simiş /semiş) bu
lunsun. Sofrada bulunanlara a r m a ğ a n (bıçış)
d a ğ ı t , gücün yeterse ipekli k u m a n
P e r ç e m l e r i n i y ü z ü n e y a y d ı r u m î kızı (batı güneşi), K a r a saç b o y a s ı y l e doldu d ü n y a d ü p e d ü z .
* Kaşgarh Mahmut'un Kitabü Divanı Lûgati't-Türk'ünde boşlug aşı (izin aşı) diye bir aş da amlmaktadır: bm/ug "irin" demektir. H ı s ı m d a n b i r i u z a k t ı m M m i > H i j H zaman, d ö n ü ş ü n d e hep birlikte boşug üjit yenirdi.
Tarnamryle zenci y ü z ü y l e ö r t ü n d ü g ö k . U ç a n l a r dindi, y ü r ü y ü ş t e o l a n l a r ı n devimi durdu.
126
A. D l L Â Ç A R SÖZLÜK
bamak = bağlamak
t
bütrii = b ü t ü n tog _ toz kujek — perçem yazmak = yavmak . , ' ' bodug = boya
y
ü
Ögdülmiş bunu uygun b u l m a d ı , bey t a r a f ı n d a n ü ç ü n c ü kez O d g u r m ı ş ' a gidebilece
z
=
d
ü
z
, urnnmak = örtünmek tınmak = dinmek kodmak = durdurmak, bırakmak ı / . yonglı/yonglıg = yürüyen, devinen ^ o
n
k
=
d
e
m
ğini bildirdi. B u kez mektup y a z m a ğ a da gereklik yoktu, ç ü n k ü , eski bir sözdür, "elçi g ü v e n i l i r kimse olursa, ona mekiup vermek gerekmez." K a l d ı k i Ögdülmiş k a r d e ş i n i h a k l ı ç ı k a r a r a k ona ş u n u s ö y l e y e c e k t i : "Senin temelli olarak şehirde otur m a n ı istemiyoruz. Y a l n ı z b i r k a ç g ü n için bizi g ö r m e ğ e gel, bey seni bir g ö r m e k isti yor." Ögdülmiş, beyle anlaştı, k a l k t ı evine gitti ve,
Y a t t ı , az sonra k a l k t ı , Mars gezegeni (Bakır sokma) tepeden y a n a y a t m ı ş t ı Y i n e b a k t ı , Ü l k e r yıldızının başı alçalnnş, Akrep (Cadan) y ü k s e l m i ş t i . Y i n e b a k t ı sonunda: ' Kalık Abir f/) j !
S
l
t
a
k
Kızıl
yüz öni oıjdı, boldı
Ajun
boldı altım öıji teg arıg. Yaşık
°pn
teg, tünerdi
yirdin, Yaşık
yadıldı
sarig,
türtti yüzke
sarig
zafaran,
Özin kıldı mina öıji teg cihan.
kın ışı tuttı kafur bodug, bürkirer
127
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
Kalık
kalık,
Ajun
butik.
bütrü
tuttı sevügler
boldı zengi habeş
kaşı, kırlısı.
(Güneşin) kızd y ü z ü soldu, oldu sarı,
örledi, yirde koptı togı,
D ü n y a oldu a r ı altın rengi gibi.
Yaka keldi aşnu tokuz al tugı.
Güneş s ü r d ü y ü z ü n e sarı safran,
G ö k k a b u ğ u n u n y ü z ü tuttu k â f u r rengini,
Kendine mine rengi (çaldı) cihan.
Güzel koku s e r p ü i r gibi, a l a c a l a n d ı gök,
B ü t ü n g ö k ü âşık k a ş l a r ı doldurdu,
G ü n e ş ışınları y ü k s e l d i yerden, y a y ı l d ı dalları.
D ü n y a oldu zenci h a b e ş teni (gibi).
G ü n e ş y ü k s e l d i , yerden koptu toz, SÖZLÜK
Y a k l a ş m a ğ a b a ş l a d ı dokuz al t u ğ u . SÖZLÜK kalık = gök ° k ı r t ı , = y ü z , kabuk
b
bodug = boya, renk
y
a
|
abir (Arap.
3
r
ı
biukırmek = serpmek
t o g l
teg _
y a J ; a
gibi
tunermek = alacalanmak sıta = güneş ışını
gümüş rengini almak
j ı ı yauıhnak = ^ u
h
k
=
l
k
=
e
n
ı
n
, , yayılmak ^
g f c ı e ş
e
t
=
b
e
l
i
r
m
e
k
;
^
=
i
e
l
m
e
t
_
yaklaşık
aşnu = erken, başlangıçta
örj = renk
mina = mine
onmak = solmak
kalık = gök
sarig = sarı
bütrü =
teg = gibi
tutmak = tutmak,
y a ş ı k = güneş
sevüg = sevgili, âşık
türtmek = dürtmek, sürmek
kırtıs = beniz, ten
Açıkdı
yırttı
kedmiş
kara
Yarudı
bu dünya
ruz ' dedi, "onu b u r a y a getiremeyiz. K a r d e ş i n i , burada bana yol göstermesi için buraya ç a ğ ı r d ı m . F a k a t s ö y l e d i k l e r i doğru olduğu için, onu zorlamak d o ğ r u olmaz
Yaruk
bölüm
(bap LXIII
eğin.
baktı, örlep talu kız yüzi,
Toga keldi, örlep çıkardı
IV.
könlekin,
yaruk yüz, kötürdi Küle
beyin yanma çıktı. O d g u r m ı ş ' l a y a p t ı ğ ı k o n u ş m a y ı beye a n l a t t ı . B e y b u n l a r ı işi
Biraz bekleyelim."
doldurmak
B ö y l e olunca, Ögdülmiş y a t t ı , uyudu. B i r ara u y a n d ı , b ü l b ü l seslerini işitti,
tince gözleri y a ş a r d ı . D ü ş ü n d ü , Odgurmış'ı h a k l ı buldu ve "biz ona kıyıcılık ediyo
D ü n y a n ı n h u y u b ö y l e d i r , peşine düşersen senden k a ç a r , vazgeçersen sana y a k l a ş ı r
kaplamak,
yine y a t t ı , sonra, Kalık
Ögdülmiş, "kalkan, m ı z r a k l a r ı y l e ufuktan g ö z ü k ü r k e n " k a l k t ı , saraya gitti ve
bütün
kıldı dünya
iri hem kuzı. yüzin,
kolin hem özin.
G ö k y ı r t t ı g i y m i ş o l d u ğ u k a r a gömleği, A ç d d ı parlak y ü z ü , beri aldı bezi (peçeyi).
- LXXXV,
beyt: 4934-F6520)
B i r k a ç p i n sonra bey ö g d n l m i f i çağırdı. Odgnrrnıs'm y ü z ü n ü g ö r m e k i s t e d i ğ i nı, fakat o şehre inmemekte direndiği için, kendisi g i t m e ğ i d ü ş ü n d ü ğ ü n ü söyledi.
G ü l e r e k b a k t ı , y ü k s e l d i kızın seçkin y ü z ü , Işıdı bu d ü n y a , güneş gören yeri de, g ö r m e y e n i de. Doğu verdi, y ü k s e l d i , ç ı k a r d ı y ü z ü n ü , Parlak k d d ı d ü n y a , vadisini de, deresini dc.
K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ
A. DÎLÂÇAR
128
O d g u r m ı ş , d a ğ d a k i evinden şehre y ü r ü y e r e k geldi. Onu beklemekte olan Ög
SÖZLÜK
dülmiş k a r ş d a y ı p içeri aldı, yiyecek, içecek ç ı k a r d ı ve hemen beye haber gönderdi.
kedraek — giymek
talu =
körjlek = gömlek
yarumak =
yaruk = ışın, parlak
ir = güney, güneşli
kötürmek = götürmek, beri almak
kuz = kuzey, güneş görmeyen yer
eğin = küçük bez parçası, peçe
togmak =
eğin
kol =
kötürmek = peçeyi açmak, serbestlemek
örmek = belirmek, yükselmek
seçkin
Bey sevindi ve o n l a r ı saraya çağırdı. Saraya gittiklerinde selâmı önce bey verdi,
ışımak yer
Odgurmış selâmı k a r ş d a n d ı r d ı .
doğmak
öz = dere
O D G U R M I Ş : G ö n ü l d e n arzulanırsa uzak yer y a k ı n olur.
evine v a r d ı , k a p ı y ı çaldı. Odgurmış çıktı. K a r d e ş i n i g ö r ü n c e "Niçin yine geldin, niçin bu işi u z a t ı y o r s u n " diyerek onu içeri aldı.
B E Y : Sen beni görünce selâm vermedin, sana selâmı veren ben oldum. Niçin acaba? O D G U R M I Ş : B e n bunu bderek y a p t ı m . S e l â m insana s e l â m e t yoludur. Selâm
Ö'GDÜLMİŞ: B e y seni serbest b ı r a k t ı ; seni şöyle bir ziyaret için çağırıyor, sürekli olarak şehirde kalmak için değil. H i ç bir işte ö l ç ü y ü k a ç ı r m a , ö l ç ü y ü a ş a n çığırından çıkar.
veren kişi, k a r ş ı s ı n d a k i n e g ü v e n verir, selâmı alan d a kendinin g ü v e n l i k t e olduğunu anlar. B u n d a n d o l a y ı , b ü y ü k l e r i n k ü ç ü k l e r e selâm vermesi gerekir. Sen s e l â m ver mekle bana g ü v e n verdin.
O D G U R M I Ş : B u söz alda y a k ı n d ı r . Ş i m d i sen git, evde bekle, ben önce sana gelirim sonra d ü ş ü n ü r ü z . Ö G D Ü L M İ Ş : S a k ı n sözünü t u t m a z l ı k etme. Güneş b a t ı p y ü z ü n ü gizledikten, B u a n l a ş m a üzerine Ögdülmiş şehre d ö n d ü ve d o ğ r u beyin s a r a y ı n a gitti, anlaş m a y ı beye bildirdi ve yine evine d ö n d ü . Yaşık yirke indi, yüzin
teprenür
yek yüzi
ler ? İ b r e t l e d ü ş ü n . Ö l ü y ü gören h i ç kimse diri kalmaz. Sen de ö l ü m e h a z ı r l a n . Eğer
c a k t ı r ; d o ğ r u l u k yolundan ş a ş m a ; göçünü ö n d e n gönder. S a r a y ı n ne değeri v a r ? . E y
tadı.
d ü n y a beyi, bu d ü n y a bir z i n d a n d ı r . B i r de ötesi, "orası" var. Orasmı ö l ü m s ü z y a ş a m
tügüp,
teg, karardı,
tındı, yumdı
beytlik uzun monolog): Sana feleğin v e r d i ğ i ibret yeter.
giydir ve sevaba gir. Eğer yurtta bir kimse bir gece aç kalırsa, onu T a n r ı sana sora
tul tonın kedti, kaşın
Kalık,
O D G U R M I Ş (269
Senden önce d ü n y a n m egemenliğini ele geçirmiş olanlar ş i m d i nerede ? Nereye gitti iyilik y a p t ı n s a , ö d ü l ü n ü alacaksın. İ b a d e t i b ı r a k m a , para d a ğ ı t , açı doyur, çıplağı
kizledi,
tuman tozdı dünya Ajun
B E Y : Sana soracağım var. B a n a iyilik yolunu gösterir misin? Beni öğütle, fay d a l a n a y ı m . İ y i ise senin yoluna gireyim.
d ü n y a y ü z ü n e k ö m ü r gibi siyah bir deri b a ğ l a d ı k t a n sonra, seni evde beklerim.
Kamug
B E Y : E y , O d g u r m ı ş , uzak yerlerden y a y a olarak buraya kadar geldin, zahmet lere k a t l a n d ı n .
vadi
Ve Ögdülmiş k a l k t ı , y ı k a n d ı , atma binerek yola çıktı. Odgurmış'm d a ğ d a k i
Kararıp
129
yeri olarak
onup.
kabul et. R u h u n u temizle. Hazinene ve askerine g ü v e n m e . Herkese
karşı y ü z ü n ü açık ve alnını pek tut. H e r işi bilgi ile işle. İ n s a n d a n kalan, i y i y a da k ö t ü
közi,
a d d ı r . Dalgılı olma, harama el uzatma, ş a r a p i ç m e , karışık ve bozuk işlere katdma.
Çogı, ün kesildi tirigler sözi.
B u gibi şeyler s a r a y ı , k ö ş k ü , kaleyi y ı k a r . B e y l i k dediğin, ancak yasa ü e ayakta du
Güneş yere indi, y ü z ü n ü gizledi,
rur. D i n i n d ü n y a ile birleştirilmesi güçtür. H a l k a k a r ş ı sevgin sürekli olsun; çok kibir
K a r a r ı p d ü n y a y ı duman tozudu t a m a m ı y l e .
lenme. Ş u ü ç işe seçkin kimseler ara: i . Adalet b a k a n ı (kadı), 2. beyin a r d a s ı olacak kimse (halifet), 3. b a ş b a k a n (vezir). B u n l a r ı n d o ğ r u , bilgin, tok ve g ü v e n d i r kimseler
D ü n y a dul giysisi giydi, k a ş ı n ı ç a t t ı ,
olması gerekir.
Gök, ş e y t a n y ü z ü gibi, k a r a r d ı , solarak. B ü t ü n k ı m d d a y a n l a r dindi, yumdular gözlerini,
ve Bizans (Rumî) k u m a ş l a r ı , at, dişi deve, koyun, kul, cariye, geyik, k u ğ u , Arap mal
• G ü r ü l t ü , ses, dmlerin sözü kesildi.
ları (tazî) bunlar b o ş şeylerdir. E y bey, benim b i l d i ğ i m bu kadar. S ö z ü m ü tutarsan y a r ı n f a y d a s ı n ı g ö r ü r s ü n . E ğ e r tutmassan g ü n a h ı sende kalır.
SÖZLÜK tuman = duman tozmak = tozumak,
yeg/yek = toz
yükseltmek
B u ü ç yerde işe yaramayan insanlar bulunursa, yurdun, h a l k ı n işi
k ö t ü olur. A l t m , g ü m ü ş , tahd, ipekli ve sırmalı işlemeler, sincap, samur k ü r k l e r i , Çin
onmak =
şeytan
tudı/todu = t a m a m ı y l e , b ü t ü n
teprenmek = teprenmek,
tul = dul
t ı n m a k = dinmek
ton = giysi, don
çogı =
jkedmek — giymek
ün —
tügmek = düğümlemek, çatmak
tirig —
gürültü ?
e
B E Y ( a ğ l a y a r a k ) : B u sözlerin üzerine b u beylik a r t ı k bana bir y ı k ı m oldu. İ y i
solmak kımıldamak
ce a n l a d ı m , ben kendimi ateşe a t m ı ş ı m . E y O d g u r m ı ş , dua et, T a n r ı beni
kurtarsın.
O D G U R M I Ş : T a n r ı , y a r d ı m ı n ı senden esirgemesin. Merhamet de etsin. E y bey, kendini unutma, i y ü i k yap. ( A y a ğ a kalkarak): S ö z ü m bu kadar.
S
diri
B E Y : Biraz daha otur. A ç s ı n , b i ı ş e y i e r ye (yiyecek ve içecek getirtir).
A. D Î L Â Ç A R
130
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
O D G U R M I Ş : (birkaç lokma a l d ı k t a n ve b i r k a ç y u d u m su i ç t i k t e n sonra): T a n r ı y a ş ü k ü r . ( K a l k a r a k ) : T a n r ı beraberince olsun! Odgurmış, Ögdülmiş'le saraydan ayrdarak bir süre birlikte y ü r ü d ü l e r , sonra
yaşik
kırlışı
Yaşık Ajun Firişte Kalık
yüzi
baş kötürdi
boldı dünya
örü,
ş ü n : kendim ö l e y i m , adım i y i kalsın.
tolu.
B E Y : Sözlerini, öğütlerini i ş i t t i m ve sevindim, alkış sana. T a n r ı
örü,
Ö g d ü l m i ş söz verdi ve saraydan a y r d d ı . B e y de, veziri de sözlerinde durdu
ajun, teg
yardımcım
olsun, b u n l a r ı yerine getireceğim. Y a l n ı z , sen de bana bağlı olarak y a r d ı m et b u işte.
toldı kafur saçar teg tolu.
boldı kafur saçar
k o r u n m a s ı , 2.
h a l k ı n d o ğ r u yasa de (köni törii) y ö n e t i l m e s i , 3. ulaşım y o l l a r ı n ı n güven a l t ı n a alın tinde ö d e m e , 3. senin dostunu dost, d ü ş m a n ı n ı da d ü ş m a n t a n ı m a . D a i m a ş u n u d ü
koptı kögsin kötürdi
teg yarudı
k ı n senin üzerinde üç h a k k ı v a r d ı r : 1. G ü m ü ş a y a r ı n ı n (kümiş lyarı)
ması. Senin de halk üzerinde ü ç h a k k ı n v a r d ı r : 1. Buyruklara saygı, 2. vergderi vak
eve döndü, y a t t ı fakat u y u y a m a d ı . Togardın
b u n l a r ı birbirinden a y r ı tut, fakat zorlama. Zenginlerin y ü k ü n ü orta hallilere, orta hanilerin y ü k ü n ü de fakirlere y ü k l e m e . Y ö n e t i m i n i n a l t ı n d a bulunan (raiyyet) hal
Odgurmış k a r d e ş i n i b ı r a k t ı ve tek b a ş m a d a ğ a çıktı. Ö g d ü l m i ş , üzgün ve bitkin,
Kuğu
131
lar ve y u r d u gönenç içinde y ö n e t t i l e r . F a k a t bir süre sonra Ögdülmiş g ö n l ü n ü yok
yüzün.
D o ğ u d a n güneş başını y u k a r ı k a l d ı r d ı ,
l a d ı . V i c d a n ı n a danıştı, günlerini gerektiği gibi geçirmediğini anladı. İçinin t a m a m ı y -
K u ğ u g ö r ü n ü ş l ü oldu b ü t ü n d ü n y a .
le a r ı n m a s ı n ı istedi ve kendi kendine şöyle k o n u ş t u . Ö G D Ü L M İ Ş : Dalgı içinde kendimi mutlu s a n d ı m ve bu dalgı i ç i n d e ö m r ü m
G ü n e ş çıktı, göğsünü y ü k s e l t t i ,
t ü k e n d i . Ş i m d i gecem k a r a r m a k t a d ı r . B i r ö k ü z gibi y a ş a d ı m , sakalım k u r u ota dön
D ü n y a doldu saçdan k â f u r l a .
d ü , y a ş ı m ilerledi, g ü n a h l a r ı m ı n b a ğ ı ş l a n m a s ı için a ğ l a m a k ve
Melek y ü z ü gibi p a r d d a d ı d ü n y a ,
haykırmaktayım.
T ö v b e etmeli ve pişmanlık g ö s t e r m e l i y i m . F a k a t acele etmemeli, bir bilene d a n ı ş m a -
G ö k y ü z ü k â f u r saçdmış gibi oldu.
l ı y ı m . İ n s a n , işinde ancak d a n ı ş m a k l a b a ş a r ı y a varabilir. K a r d e ş i m O d g u r m ı ş ' a gi deyim ve fikrini s o r a y ı m .
SÖZLÜK togar = doğu
kögüs =
yaşık = güneş
firişte (Fars.) =
E r t e s i sabah Ögdülmiş önce saraya gitti ve niyetini bildirerek beyden izin is
göğüs
kötürmek = götürmek, kaldırmak
yaramak =
örü = yukarı
kalık = gök
melek
tedi. B e y i n iznini s a ğ l a d ı k t a n ve selâm g ö t ü r m e ö d e v i n i de üzerine a l d ı k t a n sonra,
parlamak
evine d ö n d ü ve düşünceler içinde- u y u m a ğ a çahştı. F a k a t u y u y a m ı y o r d u , d ı ş a r ı y a baktı,
kırlıs = dış görünüş
Böylece sabah olunca Ögdülmiş k a l k t ı , saraya gitti. B e y , Odgurmış'ın ne yap tığını, ne olduğunu sordu. Ögdülmiş de olanı a n l a t t ı . B e y , d ü n y a n ı n , bir h ü k ü m d a r olarak kendisine a r t ı k zehir o l d u ğ u n u , b u y ü k ü a r t ı k t a ş ı y a m a y a c a ğ ı n ı
Baka kördi öndün Karakuş Kopa
keldi, yirdin yalın
togup
teg bolup.
söyledi.
Yarudı
basa Yıldrık,
Ögdülmiş onu avundurmaya çalışarak, yurdunu d ü z e n e koymak yolunda şöyle ko
Tizildi
Erentir.
nuştu : Ö G D Ü L M İ Ş : T a n r ı ' y a kulluk, halka d a hizmet et. Onlara k a r ş ı k a t ı y ü r e k l e davranma, sevgi göster. A ş ı r ı isteklerini akd ile yenerek, i ç i n d e kabaran öz v a r l ı
Sükiç
koptı
Ünün
sumlıdı
örlep kalikka suri
ğının başını bilgi ile ez. A d a m l a r ı n ı önce memnun et, sonra ODİardan iş iste. K â f i r
Kötürdi
lerle savaş. İslâmlığı y a y m a ğ a çalış. B ö y l e yaparsan i k i d ü n y a d a senin olur.
Körür Butıklandı
B E Y : İ y i , ö y l e ise b u işler için bana y a r d ı m et, y u r d u d ü z e n e k o y a l ı m . Ö G D Ü L M İ Ş : Y u r d u n k u r u l u ş d ü z e n i ş ö y l e d i r : Önce bilginler (bilge alim) gelir,
Ibri yaşık
yirde yokaru
bunların
Sevük Sakınç
külçirer
Adgır
bile,
belgüle.
ağıp, okup. baktı meşrik
ağdı yirdin
menzi boldı yalın
eğer ö n l e y e m e z s e n
bunlara saygı göster. Sonra yurtta d ü z e n g ü c ü n ü s a ğ l a y a n l a r (muhtesib), güçlü olması gerekir. D a h a sonra y ö n e t i m g ö r e v l i l e r i (tapugçı),
Kalık
Özin
yokaru
tapa, kopa.
sıta, teg ota. teg yarudı
ajun,
kısga boldı, sevinçler
sana karşı gelenler bunlar olacaktır. Son olarak da halk t a b a k a s ı (kara budun), k i
B a k t ı ve gördü k i önce Müşteri doğup.
zengin (bay), orta halli (ortu kişi) ve fakir (çıgay) olarak üçe b ö l ü n ü r . Y a s a l a r ı uygula,
Y ü k s e l d i yerden, alev gibi olup.
uzun.
132
K D T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. DtLÂÇAR
133
beyin i y ü i ğ i için çalış. E v e t , doğru söz acıdır. Ş i m d i beyden y ü z ç e v i r m e k sana y a k ı ş
Sonra p a r l a d ı Oncu y d d ı z ı A k y d d ı z ile, Diziye ikizler de girdi. (Bunlar) kendine i ş a r e t olsun.
maz. B e y seni aldı, b ü y ü t t ü , y ü k s e l t t i , sana y e t k i verdi; git, bey için çalış ve kut içinde y a ş a . İyiliğe k a r ş ı iyilik g ö s t e r m e k gerekir.
Seher k u ş u kopup belirdi, göke y ü k s e l d i , Ö G D Ü L M İ Ş : B u söylediklerini bilmiyord um, şimdi b u n l a r ı öğrenmiş bulunuyo
Sesini y a b a n c ı bir ddde duyurdu, İ b r a n i sureleri okuyarak.
rum. İ s t e ğ i m d e n v a z g e ç t i m . T a n r ı bana destek ve y a r d ı m c ı olsun. Sen de b a ş a r d ı
Başını k a l d ı r d ı , d o ğ u y a b a k t ı , güneşi buldu,
olmam için dua et. E s e n kal.
Onun yerden y u k a r ı y ü k s e l d i ğ i n i gördü.
Ögdülmiş
Yerden y u k a r ı b u d a k l a n d ı güneşin ışınları,
k a r d e ş i y l e v e d a l a ş t ı , atma binip eve
G ö k ü n benzi alev ve ateş gibi oldu.
Kodı
Sevgilinin güler y ü z ü gibi p a r l a d ı d ü n y a ,
ıdtı kesme yaruk yüz
Kalık
K a y g ı kısaldı, sevinç uzadı. SÖZLÜK baka körmek = bakıp görmek
sumbmak = yabancı bir dilde konuşmak
öndün = önce
s u n tbri = İbrani suresi, Mezmur
Odundı,
K a r a k u ş (yulduz) = Müşteri (Jüpiter)
sökmek = başını
Kalık
kopa kelmek = başını
yaşık — güneş
gösterip
yükselmek
kaldırarak
görünmek
Yaşık
yazdı
kiş öıji tuttı dünya
baka kördi kız küler
meşrik (Arap.) = doğu
Yaşık
tapmak = bulmak
Ajun
basa = sonra
butıklamnak =
Yıldnk — Öncü, , Procyon ( K ü ç ü k K ö p e k , yani
sıta — güneş ışını
Adgır = Aygır, Akyıldız, Sirius ( B ü y ü k K ö p e k , yani Canis Majör takımyıldızının a yıldızı)
yedi
ve
tudı,
Tigin
yarumak = parlamak
ineniz =
yemeğini
tul tonı kedti, bilin badı.
yahn = alev
Canis Minör takımyıldızının a yıldızı)
döndü,
dinlenmeye çekildi.
bolgay örüglüg
kötrüp
teg yirişti
saçı, içi.
başın, tişin.
baş kötürdi, yüz açtı
yanı,
bütrü tuttı örün küş öni.
budaklanmak
Serbest b ı r a k t ı zülfünü, parlak y ü z ü n ü ö r t t ü ,
beniz
G ö k dul giysisi giydi, belini b a ğ l a d ı .
ot = ateş, ot sevük = sevgili
tizilmek = diziye, sıraya girmek
külmek =
sükiç = seher kuşu, güneşi söken kuş
sakınç = düşünce, k a y g ı
örlenmek = belirmek
kısga =
G ü n e ş çözmüş olsa gerek ö r ü l m ü ş saçını,
gülmek
Sincap ve samur rengini tuttu d ü n y a n ı n içi.
kısa
(Ögdülmiş) u y a n d ı , b a k ı p g ö r d ü , k a l d ı r a r a k başını
Sabah olunca Ögdülmiş k a l k t ı , atma binip onu d a ğ a d o ğ r u s ü r d ü , Odgurmış'ın
G ö k kızların gülmesi gibi dişlerini a r a l a d ı .
kapısını çaldı. Odgurmış ibadeti b ı r a k ı p k a r d e ş i n i k a r ş ı l a d ı , oturttu ve k o n u ş m a b a ş Güneş başını k a l d ı r d ı , y ü z ü n ü açtı yine,
ladı.
B ü t ü n d ü n y a tuttu a k k u ş rengini. O D G U R M I Ş : K a r d e ş i m , yine niçin geldin? Seni biraz ç ö k m ü ş g ö r ü y o r u m . B i r SÖZLÜK
derdin mi v a r ? Ö G D Ü L M İ Ş : A l ı n yazısı (ödlek) beni okla v u r d u , beni u y a n d ı r d ı . B e n t ö v b e ederek T a n r ı ' y a y a k a r ı p beni y a r k g a m a s m ı dilemeliyim. S ö y l e , bu durumda ne yap mak
gerek? O D G U R M I Ş : K a r d e ş i m , i y i bir ş e y e niyet etmişsin. F a k a t senin sarayda bulun
man daha i y i olacaktır. B u r a s ı d a benim i ç i n iyidir. Y u r t senden f a y d a l a n a c a k t ı r , halk senin iyiliğin için dua edecektir. G ö r e v i n d e n çekilirsen, senin yerine k ö t ü bir
kodmak — koymak
tigi = sincap, tiğin
ıdmak = salmak
kiş =
kesme =
odurunak /udunmak = uyanmak
zülüf
tumak = kapatmak, örtmek
kötürmek = götürmek,
kahk = gök
külmek =
ton — giysi, don
semek
kedmek = giymek
tiş = diş yarjı =
adam geçebilir. Y a p t ı ğ ı n iydikleri bozma ve b o z u l m a s ı n a fırsat verme. B e n d ü n y a ve
bamak = yaşık
min soyu babadan temiz ise ondan y u r d a i y i l i k ve fayda gelir. E ğ e r ana hırsızlık su
yazmak — yaymak, çözmek
:
kaldırmak
gülmek
\ yirişmek = dudakları, dişleri aralamak, gülüm-
tul = dul
devletin ne olduğunu g ö r m e d i m , a r t ı k oraya, şehre, gidemem. Sen oraya d ö n . K i y u n u gizlice alır ve bundan bir oğul d o ğ a r s a , o, y u r t i ç i n bir y ı k ı m olur. Ş i m d i git,
samur
bağlamak güneş
yazdı bolgay = çözmüş olsa gerek
bütrü =
yine bütün
örüı] /ürün ~ ak
KTJTADGU B Î L l G İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A R
134
Ögdülmiş k a l k t ı , k a h v a l t ı s ı n ı y a p t ı , atma hinip saraya gitti, beyin huzuruna çıktı. B E Y : O ol^un insanın, O d g u r m ı ş ' m sağlığı n a s d d ı r ? B e n i m için dua ediyor mu ? Ö G D Ü L M İ Ş : K a r d e ş i m orada y a l n ı z l ı k i ç i n d e bizim için dua ediyor. G ü n a h ı
135
Ö G D Ü L M İ Ş : Çok güzel bir d ü ş . Y ü k s e l m e k iyidir, saygınlığa erişmek demektir. Merdiven onurdur; her basamak d a bir öz s a y g ı y a y ü k s e l m e y i gösterir; k a p t a k i su y u alıp i ç m e k , kendin ve t o r u n l a r ı n uzun y a ş a m a erecektir demektir; göklere u ç m a k ise y ü k s e k l e r e ç ı k m a k , T a n r ı b ü t ü n isteklerini yerine getirecektir a n l a m ı n a d ı r . O D G U R M I Ş : G ö r d ü ğ ü m d ü ş ü n yorumu bu değddir. Merdivenin tepesine ka
biz işleriz, d u a y ı o eder. B E Y : Benim sana i n a n c ı m ve g ü v e n i m var. Sen işleri yola koy, ben de biraz
dar, y a ş ı m m b u g ü n k ü sayısı olan ellinci b a s a m a ğ a kadar ç ı k m a m , y a ş a m ı m ı n t ü k e n mesidir. A t l ı , çocuklarımı b a b a s ı z b ı r a k a n kişidir. B e n suyun b ü t ü n ü n ü i ç t i m ; su,
dinleneyim. Ö G D Ü L M İ Ş : Bey, sen rahatla, b ü t ü n ç a b a ve dertler bana k a l s ı n ; ben a r t ı k kendimi sana b a ğ l a m ı ş ı m . Sen şu üç t ü r l ü insana değer ver: 1. Cesur (alp) insan, 2. akıllı ve bilge (biigü bilge) insan, 3. a n l a y ı ş l ı ve beceriklli (tetig uz) insan. B e n i biri çekiştirirse, bunu önce bana bildir. B E Y : G ü c ü n y e t t i ğ i kadar her işini kendin yap, bana g ü v e n m e , ben sana yar d ı m ederim.
eğer y a r ı s ı içilirse ve öbür y a r ı s ı bırakılırsa, daha y a ş a y a c a k s ı n demektir, fakat bü t ü n ü içüirse y a ş a m ı n t a m a m l a n m ı ş , b i t m i ş t i r a n l a m ı çıkar. Mavi gökte boşluğa ka r ı ş m a m , c a n ı m ı n y ü r e ğ i m d e n ç ı k a r a k bir daha geri d ö n m e m e k üzere u ç m u ş olma sını gösterir. T a n r ı m bunları bana d ü ş ü m d e gösterdi. B e n gidiyorum, sana son b i r k a ç söz s ö y l e y e y i m (99 beyt): D o ğ r u adam ol, y a r a t ı k l a r a karşı y u m u ş a k davran, gönlü n ü ve adini bir ederek T a n r ı ' y a ibadet kd. D ü n y a düşüncelerini kısa tut; acele ederken dingin ol, k ı z a r k e n de uysal ol. Ö l ü m ü unutma, b ü t ü n hazırlıklarını yap. D ü n y a y a
B u k o n u ş m a d a n sonra Ö g d ü l m i ş saraydan a y r d d ı , evine d ö n d ü . Y u r d u i y i y ö n e t
imrenip tamah etme. Tanrı'nın y a r g ı s ı n a b a ş eğ. Sırası d ü ş t ü k ç e halka f a y d a l ı ol.
ti; bey r a h a t l a d ı , halk erince k a v u ş t u , zaman ve aylar geçti, d ü n y a güzelliğini bul
D o ğ r u söyle, elin açık, gönlün de a l ç a k olsun. İsteklerini ölçülü tut. H a l k a y ü k y ü k
du. Bir süre sonra, Ö g d ü l m i ş u y u m a k üzere iken k a p ı d a sesler işitti. H i z m e t ç i k o ş u p
leme; y ü k ü kendin taşı. Malmı m ü l k ü n ü , g ü n a h l a r ı n d a n a r ı n m a n için, d a ğ ı t . İ n s a n
k a p ı y ı açtı, biri ona: "Beni O d g u r m ı ş g ö n d e r d i , k a r d e ş i n i g ö r m e k istiyor, ona sözü
lık adını t a ş ı y a b i l m e k için i k i ş e y gerekir: 1. A c ı m a h olmak, 2. eli açık olmak. E l i açık
v a r m ı ş " dedi ve gitti. A z sonra Ö g d ü l m i ş de d a ğ a çıktı, k a r d e ş i n i buldu. Odgurmış
olan kişi g ü m ü ş d a ğ ı t a n değildir; eli açık olan canını esirgemeyerek, insanın h a k k ı n ı
uzanıp y a t m ı ş , abasını ü z e r i n e ç e k m i ş , b a ş ı n ı da koluna d a y a m ı ş t ı .
veren kişidir. D ü n y a d a ün, san sahibi olmak i k i ş e y e b a ğ h d ı r : 1. mal, m ü l k , 2. onur.
Ö G D Ü L M İ Ş : Ne oldu sana k a r d e ş i m ? Seni g ö r d ü m g ö n l ü m y a r a l a n d ı .
D ü n y a y a gönül verme. D ü n y a ve kut günleri bir gölgedir. B e n gidiyorum, duada
O D G Ü R M I Ş : E y k a r d e ş i m , yolum g ö r ü n d ü , d ü n y a d a n
beni unutma; d ö n , evine git ve beye benden selâm söyle.
ayrdmak
üzereyim.
Y ü z ü n ü bir kez daha g ö r e y i m dedim.
Ö G D Ü L M İ Ş : Seni hasta b ı r a k ı p nasd giderim?
Ö G D Ü L M İ Ş : Niçin b ö y l e k ö t ü şeyler s ö y l i y o r s u n ? Öleceğini neden a n l a d ı n ? O D G U R M I Ş : D ü ş ü m d e T a n r ı bana ö l ü m ü gösterdi. Ö G D Ü L M İ Ş : İ n s a n u y k u d a d ü ş g ö r ü r , fakat yorucular onu iyiye yorabilir. Doğru yorabilmek için d ü ş y o r m a bilimini i y i öğrenmiş olmak gerekir. Gece d ü ş ü ,
O D G U R M I Ş : K a r d e ş i m , haydi git. S a ğ ol, g ö z ü n d e n y a ş d ö k m e . Ögdülmiş k a l k ı p Odgurmış'ı k u c a k l a d ı , ö p t ü ve ü z ü n t ü ile evden ç ı k a r a k atma binip eve d ö n d ü . Y e m e k yedikten sonra,
gündüz d ü ş ü n d e n f a r k l ı d ı r . K i m i d ü ş l e r mevsimlere bağlıdır. Mevsim bahar, d ü ş ü gö
Yaşik
yirke indi, yüzin
ren de genç ise ve her ş e y i k ı z d , yeri de kara g ö r m ü ş s e , belli k i k a n ı a r t m ı ş ; k a n almak
Kalık
karşu
gerekir. Mevsim yaz, d ü ş ü g ö r e n de d e l i k a n l ı ise ve her ş e y i sarı ve pembe g ö r m ü ş s e , belli k i safrası a r t m ı ş t ı r ; midesini b o ş a l t m a k , kendisine de kudret h e l v a s ı vermek ge rekir. Mevsim güz, d ü ş ü g ö r e n de geçkin ise ve siyah d a ğ , k u y u ve ç u k u r g ö r m ü ş s e , belli k i kara b a l g a m ı (sevda) a r t m ı ş t ı r ; ilâç i ç i r m e l i ve beynini temizlemelidir. Mev
keldi, izin
kizledi, izledi.
G ü n e ş yere indi, y ü z ü n ü gizledi, Gök y ü z ü k a r ş ı d a n bunun izini izledi. Ögdülmiş y a t t ı , fakat ü z ü n t ü d e n u y k u t u t m a d ı .
sim kış, d ü ş ü gören de ihtiyar ise, ve akarsu y a da buz, kar ve dolu g ö r m ü ş s e , belli k i
Ajun
balgamı a r t m ı ş t ı r ; sıcak ş e y l e r yedirmeli. D ü ş ü n k a r ı ş ı k t ü r ü de v a r d ı r . K i m i düşler
D ü n y a n ı n benzi h a b e ş y ü z ü n e d ö n d ü .
de ş e y t a n d a n gelir; y ı k a n m a l ı d ı r . K i m i d ü ş l e r i n yorumu yoktur. P e k i k a r d e ş i m , sen nasıl bir düş g ö r d ü n ? A n l a t b a k a l ı m . O D G U R M I Ş : D ü ş ü m d e bir merdiven g ö r d ü m ; elli b a s a m a ğ ı v a r d ı ; y ü k s e k ve geniş, k a r ş ı m d a duruyordu. B a s a m a k l a r a basarak y u k a r ı ç ı k t ı m , s a y d ı m , t a m elli ba
menzi boldı habeş
kinişi.
Ö g d ü l m i ş k a l k t ı , dolaştı, yine y a t t ı . A z sonra, Yüzün Ajun
kizledi yirke rumi menzi boldı bu zengi
kızı, yüzi.
samak; son basamakta b i r a t l ı bana su u z a t t ı , elinden a l d ı m ve hepsini i ç t i m ; sonra
Y ü z ü n ü gizledi yere, b a t ı
havaya y ü k s e l e r e k göke u ç t u m , kayboldum.
D ü n y a n ı n benzi zenci y ü z ü n e d ö n d ü .
güneşi,
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A B .
136
sana uzun ö m ü r versin, k a r d e ş i n bu d ü n y a d a n g ö ç t ü gitti" dedi ve onu ö ğ ü t l e d i :
Y i n e uyku t u t m a d ı , Ögdülmiş k a l k t ı , d ı ş a r ı y a b a k t ı , Kör,
Ülker savulmış,
uçukmış
137
" A ğ l a m a , her d o ğ a n ölür, d ü n y a d a ne bey ne k u l ne de peygamber k a l ı r . " Ögdülmiş
tüne
y ü k s e k sesle a ğ l a m a ğ a başladı, d ö v ü n d ü . K u m a r u yine onu a v u n d u r m a ğ a çalıştı ve
G ö r d ü , Ü l k e r yıldızı s a v u l m u ş , gece de sonuna v a r m a k ü z e r e y d i ,
ö ğ ü t l e d i : " T a n r ı ' n m b u y r u ğ u n a gönlünle, aklınla ve dilinle baş eğ. B u ö l ü m l ü canı
(uçukmak
ona T a n r ı v e r m i ş t i , şimdi geri aldı. K a r d e ş i n i n g ö m ü t ü n ü bir gör, ö y l e geri d ö n " .
=
sonuna varmak)
Ögdülmiş kardeşinin g ö m ü t ü n ü g ö r d ü , ağladı, ona seslendi: " K a r d e ş i m , bir kalk,
Biraz y a t t ı , uyudu, yine u y a n d ı , d ı ş a r ı y a b a k t ı , Togardın Yağı
Karakuş
ot kötürmiş
Erentir Yaşık
kopup teg ot
örledi,
Gözlerimden silinip gittin (bundan sonra metin beş yerde eksik; Ögdülmiş az sonra
yıldrıdı.
Yitiken
kötürdi
Törjittti
yana
başı indi yirke
y ü z ü n ü g ö r e y i m . Seninle geçirdiğimiz g ü n l e r acaba bir düş m ü y d ü , yoksa gerçek m i ? şehre inmiş ve kardeşinin ruhu için b i r ş e y l e r y a p m ı ş olacak). Bey, O d g u r m ı ş ' ı n ölmüş
yana baş örü, Yıldrık,
Adgır
o l d u ğ u n u duyunca vezirinin y a n m a gitti ve başsağlığı diledi. Ölene dua ile y a r d ı m naru.
etmesini, bu ö l ü m ü ibret olarak a l m a s ı n ı öğütledi. Ögdülmiş neler g ö r d ü ğ ü n ü , ö l ü m döşeğinde Odgurmış'ın neler söylemiş o l d u ğ u n u beye a n l a t t ı . K a r d e ş i n i n a n m a l ı k
yaguk,
baş kötürdi, yüz açtı
olarak b ı r a k t ı ğ ı ç a n a k ile değneği beyin önüne koydu. B e y değneği aldı, çanağı da
yaruk.
vezirine b ı r a k t ı , az sonra saraya d ö n d ü .
D o ğ u d a n Müşteri çıkıp belirdi,
Y a s günleri geçince, Ögdülmiş saraya gitti ve g ü c ü n ü toplayarak işe başladı.
D ü ş m a n ateş y ü k s e l t m i ş gibi ateş p a r l a d ı .
B i r g ü n bey onu y a n ı n a çağırıp işlerin nasd gittiğini sordu. Vezir, h a l k ı n durumu çok
B ü y ü k A y ı yine başını k a l d ı r d ı , Y a n a d ö n d ü Öncü, A k y ı l d ı z
i y i o l d u ğ u n u bildirdi. K o n u ş m a snasmda Ögdülmiş beye, şu üç şeyin k ö t ü o l d u ğ u n u
tarafma.
s ö y l e d i : "1. k ö p e k , 2. av k u ş u , 3. g ö v d e . İ y i c e yola gelmeleri için b u n l a r ı aç bırak
ikizler burcu başını indirdi yere y a k ı n ,
malıdır. Her şeyin sonu ö l ü m d ü r . Bey, ç o k y a ş a , T a n r ı senin soyunu kesmesin, fa
Güneş başını gösterdi, parlak y ü z ü n ü açtı.
kat y a ş a m a n ister kısa, ister uzun olsun, a d ı n a r t ı k iyiye çıkmış ve d ü n y a y a y a y d mıştır. D o s t l a r ı n çok olsun, d ü ş m a n l a r ı n dağılsın, yurdun da genişlesin ve gelişsin."
SÖZLÜK togar = doğu K a r a k u ş = Müşteri,
Ögdülmiş sözünü bitirdi, yeri ö p t ü ve beyin y a n ı n d a n a y r ı l a r a k evine gitti. Ertesi
törjitmek = döndürmek, Jüpiter,
başka
bir
adı:
Onay örlcmek /örlenmek = belirmek yağı = düşman
dönmek
Yıldrık = ö n c ü , Procyon ( K ü ç ü k K ö p e k , Canis Minör takımyıldızının a yıldızı)
Adgır = Aygır, A k y ı l d ı z , Sirius ( B ü y ü k Köpek, yana =
yıldramak = parlamak
naru = bir
Yitiken/Yetigen = Yedi Kardeşler, B ü y ü k A y ı ,
Erentir = İkizler burcu, Gemini
örü = yukarı
Körjül
til köni tuttı, tüzdi
Kamug
yani Canis Majör takımyıldızının a yıldızı)
ot = ateş, od
Ürsus Majör
sabah yine işinin b a ş ı n d a bulundu, buyruklar verdi, kendisi de çalıştı, işler düzeldi. yani
yaruk =
parlak
ajun, arttı
Kutadtı
yana
yakın
köndi, itti
İtildi
yine
yaguk =
eğriler
küni
yorık, kılık, edgü dua,
künde
edgü dua.
Gönül, d i l d o ğ r u l u k (yolunu) tuttu, d ü z e l d i gidiş, B ü t ü n eğriler düzeldi, d o ğ r u l d u gidiş. Düzene girdi d ü n y a , a r t t ı h a y ı r dua,
B ö y l e olunca Ögdülmiş k a l k t ı , " d ü n y a n ı n y ü z ü altın rengine b ü r ü n ü p gök y ü
K u t l u k ı l d ı ( d ü n y a y ı ) , g ü n d e n güne h a y ı r dua.
zü de alev gibi olunca" giyinip saraya, beyi g ö r m e y e gitti. B e y onu çok düşünceli ve
SÖZLÜK
üzgün buldu. Ögdülmiş olanı a n l a t t ı . B e y de acımağa b a ş l a d ı , ağladı ve h a s t a y ı bı r a k ı p şehre dönmesinin d o ğ r u olmadığını s ö y l e d i . Ö g d ü l m i ş , k a r d e ş i n i n söz dinleme diğini a n l a t t ı . O zaman bey, h a s t a y ı , kendisini ve vezirini kurtarabilmek için halka sadaka d a ğ ı t m a k , dertleri ile ilgilenmek ve onlara sevgi g ö s t e r m e k b u y r u ğ u n u verdi.
köni = doğru
itmek /etmek = düzelmek,
tüzmek = düzelmek
kıbk = kılış, edi, gidiş
yorık = gidiş könmek = düzelmek,
düzene
girmek
edgü = iyi, b a y ı r iyileşmek,
doğrulamak
kutadmak = kutlu kılmak
Ögdülmiş k a l k ı p evine gitti, b i r k a ç g ü n bekledikten sonra, acı ve ü z ü n t ü içerisinde yine saraya gitti ve d a ğ a çıkıp k a r d e ş i n i bir kez daha g ö r m e k için beyden izin istedi. Bey seve seve bu izni verdi, Ögdülmiş yine atma binip Odgurmış'ın evine gitti. B u kez k a p ı y ı O d g u r ı m ş d e ğ i l , onun ç ö m e z i K u m a n ı ( = Vasiyet) a ç t ı , ç ü n k ü Odgurrnış ö l ü m döşeğinde bile değildi. K u m a r u , Ögdülmiş'i g ö z y a ş l a r ı ile k a r ş d a d ı ve "Tanrı
"Onlar gitti, fakat iyi a d l a r ı k a l d ı . B u adlar daima saygı ile a n d a c a k t ı r . B ö y l e kişiler, gerçekten insan mıdır, yoksa y a p t ı k l a r ı iş melek işi midir? E y bilgin kişi, bir de görü ver d ü n y a n ı n b u g ü n k ü durumunu. Bilgili u c u z l a m ı ş , değerini y i t i r m i ş , bir tarafa çekilmiş, tutunuyor. A k ı l l ı dilsiz olmuş, a ğ z ı m a ç m ı y o r .
Helâlin ancak a d ı
A.
138
k a l m ı ş , haram k a p ı ş ı l ı y o r , buna d o y a n y o k . G ü v e n i l i r kimse k a l m a m ı ş , vefa yerini
Temam erguvan teg kızıl merjzim erdi,
cefaya b ı r a k m ı ş . D o ğ r u yolda y ü r ü y e n a d a m nerede?
Bu kün zaferan urgın
Küdezsü
Ugan Terjri
Kötürsü
ende tariftim.
T a m erguvan gibi kızd i d i benzim,
imanımız,
B u g ü n safran tohumu ektim y ü z ü m e .
bu fitne, bela isiz iz.
Korusun Güçlü Tanrı imanımızı,
Yıparsıg
G ö t ü r s ü n b u fitneyi, b e l â y ı v e k ö t ü izleri.
T olun teg tolu yüz kayuka
isiz —
Yaruk yaz teg erdim, tümen tü çiçeklig,
+
Hazanmu
Y ı l 462, bu y a p ı t ı y a z ı p bitirdim. E y o k u y u c u , bundan hisse al. Hangi yola gi
Özüm dünya
Kadın tirig,
kodsa töşense
kamugnı
kurıttım.
S o n b a h a r ı m ı çiğnedim, hepsini kuruttum.
yan, benim için d u a eder diye d ü ş ü n m e d i m . ay okıglı
tüşüttüm,
Parlak bahar gibi i d i m , önbin renk çiçeklerle,
deceğini az çok a ç ı k l a d ı m . B e n kendime ü n , s a n y a da i y i a d dilemedim. B u n u oku
mini
aşudum, ilettim?
Dolun(ay) gibi dolgun y ü z ü nereye ilettim?
kötü
Ugan = gücü yeter, kadir
Unuma
kara başka kafur
Misk gibi kara b a ş ı m a k â f u r ö r t t ü m ,
SÖZLÜK küdezmek = korumak
139
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
DÎLÂÇAR
teg bodum erdi, ok teg koni, tüz,
Ya teg eğri boldı, eğildim yirig.
tör/ittim.
K a y ı n (ağacı) gibi i d i boyum, ok gibi d o ğ r u , d ü z ,
U n u t m a b e n i ey y a ş a m a k t a olan okuyucu,
Y a y gibi eğri oldu, e ğ i l d i m , b ü k ü l d ü m .
B e n d ü n y a y ı b ı r a k ı p yere ( t o p r a ğ a ) döşensem. SÖZLÜK okıglı ~ okuyan
kodmak = koymak, bırakmak
Yalın
keldim erdi, yalıt]
Nelük
dünyaka
yirke, işittim?
Y a l ı n geldimdi, y a l ı n gireceğim yere,
tirig = diri, y a ş a y a n
Niçin d ü n y a y a kendimi bunca ı s ı t t ı m ?
E y T a n r ı m , b ü t ü n sana i n a n a n l a r ı y a r l ı ğ a , b ü t ü n g ü n a h l a r ı m ı d a bağışla. Doğ ru yolu
kirgü
özni munça
Sen ök sen yazuk yarlıkaglı
göstermiş olan S a v c ı y a b i n s e l â m . E y T a n r ı m , k o m ş u n olan O'nun D ö r t
Suyurka
Eşine de benden t ü k e n m e z s e l â m u l a ş t ı r .
mini
sen, yazukum
İdim
bir,
unıttım.
Sensin g ü n a h l a r ı m ı y a r l ı g a y a n T a n r ı m biricik, 4. Y a p ı t ı n sonundaki 3 ek (beyt: Kutadgu
Bilig'in
Bağışla beni sen, g ü n a h l a r ı m ı unuttum.
6521-6645)
aslı burada biter, y a p ı t ı n sonundaki ekler
başlar. Bunlar
SÖZLÜK
üç tanedir (125 beyt). Birincisinde, Balasagunlu Y u s u f , gençliğine açır ve yaşhlığını a n l a t ı r . İkincisinde, y a ş a m a k t a o l d u ğ u çağın b o z u k l u ğ u n u ve d o s t l a r ı n ı n çektiği
yorıglı =
ü z g ü y ü söyler. Ü ç ü n c ü s ü n d e de kendi kendini ö ğ ü t l e r ve bdginin ö v g ü s ü n ü yineler.
ıdmak = göndermek,
bulu teg yigitlikni
Tüpi yil keçer teg tiriglig
erdim " idim tümen = 10000 t ü = renk
ıdttm,
isiz /esiz = y a z ı k !
hazan (Fars.) - sonbahar, güz
tükettim.
terz — tez, çabuk
tüşütmck = üstüne basmak,
kaçılmak = kaçırtmak
kadırj = k a y ı n ağacı
urug = tokum
koni — doğru
Y ü r ü y e n bulut gibi gençliğimi g e ç i r d i m ,
yiğitlik,
geçirmek
yil = yel
T i p i yeli geçer gibi y a ş a m ı m ı t ü k e t t i m . İsizim
salmak,
tüpi = tipi
Birinci ekten (beyt: 6521—6564) beyitler: Yorıglı
yaz = bahar
yürüyen
isizim
y a = yay
en = y ü z , çehre tarıtmak = ektirmek,
yiğitlik,
ekmek
törjitmek — eğmek, eğilmek, b ü k ü l m e k
yıpar = misk
nelük = niçin, neden
aşumak = örtmek
işitmek = ısıtmak
Y a z ı k gençliğime, y a z ı k gençliğime.
kayuka = nereye
ök = pekitme, obartma edatı
Tutabilemedim ben seni, tez k a ç ı r d ı m .
y a n ı k = parlak
uysurkamak = bağışlamak
Tuta bilemedim men sini,
terk
kaçıttım.
çiğnemek
A.
140
DÎLAÇAR
KUTADGTJ B I L I G
İ k i n c i ekten (beyt: 6565-6604) beyitler: Turayı,
harayı,
ajunug
Vefalıg
kim erki ajunda
İlahi, ruzi kıl sevüg Savçı Yime
kezeyi,
Tört Eşinin
Apan
yüzin,
yüzüni
köreyi.
B i r de D ö r t Eşinin y ü z ü n ü g ö r m e y i .
V e f a l ı k i m var k i d ü n y a d a , a r a y a y ı m ?
Kah
SÖZLÜK
arzu buldum, kişi bulmadım
bulsa arzum yüzine
men,
bahayı.
turmak =
kalkmak, durmak
barmak =
varmak,
kezmek =
gezmek
gitmek,
artamak = kaybolmak
bozulmak, -kötüleşmek
negü = niçin, nasıl, ne gibi örjdi =
yasa, örf,
B ü t ü n a r z u l a r ı m ı buldum, insan b u l m a d ı m ben,
erki — soru ve şüpbe edatı
kodmâk =
E ğ e r bu arzumu bulsam, y ü z ü n e bir b a k a y ı m .
tilemek =
kayu == hangi
bulsa men bir vefalıg,
Eginke yüdeyi,
közümke
akı
kah =
er,
urayı.
S ı r t ı m a y ü k l e y e y i m , gözüme s ü r e y i m .
Ediz
ot köki bolsu, yağmur
kum tüneyi,
suvı
tap,
tagar ton kedeyi.
Y i y e c e ğ i m ot k ö k ü olsun, y a ğ m u r suyu yeter, B i r k u m y ı ğ ı n ı n d a t ü n e y i m , çul giysi giyeyim. Atı kaldı yalrjuk, Bu kılk kança
kişi kılkı
dilemek
eğer
öd — tuşmak
eğin = sırt,
kayda =
eğin
vurmak, sürmek
son
yimek =
yemek
yonmak =
suv — su tap /tapı = ediz = ton =
son,
yürümek,
bir şeyi yeter saymak, yetinmek yüksek
yer,
çadan =
yığın
çul, çuval
giysi, don
sormak =
giymek
=
mek gidiş, nitelik
Savçı =
Savcı
Tört Eş =
B u nitelik nereye gitti?, a r d ı n d a n ben gideyim.
nelük = neden?
yime/yeme =
Koyu
Kamug Kişi
ödke tuştum, ya kayda
turayı?
Biligsiz yürek,
til negüke
Bilig
BUgisiz y ü r e k , dd neye y a r a r ?
birle, suv teg kamugka yara.
Neçe bildin erse takı bir tile,
bulayı?
B ü t ü n iyiler gitti, y a s a ve göreneği de g ö t ü r d ü l e r ,
Biligli
K i ş i a r t ı ğ ı k a l d ı , iyileri nasd b u l a y ı m ?
Ne kadar da bilsen, bir ara,
i
Olar bardı,
kaldım
Negü teg yorıyı,
bularnı
dahi, bir
Bdgi ile, su gibi, k a m u y a yara.
törü örjdi iltti,
ne edgü
yine,
yarar?
H a n g i ç a ğ a r a s t l a d ı m , y a nerede d u r a y ı m ? edgü bardı,
(haber getiren), Peygamber
D ö r t Eş (ilk dört Sahabeler)
Ü ç ü n c ü ve son ekten (beyt: 6505-6645) beyitler:
Neden bozuldu halk, n i ç i n göreneği b ı r a k t ı ?
sonı kaldı,
sinek
emmek, sormak
ruzi kılmak (Fars.) = ihsan etmek, nasip eyle-
insan
kılk /kılık = kılmış, huy,
kodtı?
hareket etmek
sokmak, delmek
çıbun/çıbm
udu — arka, art
halk, negü ön di
yarayı?
Onlar gitti, bunlarla k a l d ı m ben, Nasıl hareket edeyim, ne gibi huylarla b a ğ d a ş a y ı m ?
tegir, kör, tilekke sora.
Bilgili, bak, ddediğine sorarak erişir.
bile men,
ne kılkın
Bilig
bir teniz ol, uçı yok
Neçe suv kötürgey
semürgük
tüpi, sora.
Bügi bir denizdir, ucu, dibi yok, Ne kadar su g ö t ü r e b ü i r (eğer) serçe emerse?
Çadan
teg tikerler , çıbun teg sorarlar,
Köpek
teg ürerler,
Akrep gib
koyusun
urayı?
sokarlar, sinek gibi emerler,
K ö p e k gibi ü r e r l e r , hangisini v u r a y ı m ?
götürmek
akrep
tikmek =
A d ı k a l d ı insanın, i n s a n ( l ı k ) niteliği kayboldu,
Nelük artadı
iletmek,
artık
yaramak == yaramak,, uygun gelmek, bağdaşmak
yüksek,
tagar =
kavuşmak
nerede
iltmek/eltmek = =
bırakmak
çağ
= rastlamak,
urmak =
yalnuk =
harayı.
yüklenmek
görenek
koymak,
zaman,
aparj /aban — eğer
kedmek =
bardı,
bardı ?, udu r. en
aramak,
yüdmek — yüklemek,
E ğ e r bulursam v e f a l ı , c ö m e r t kişi,
Yigüm
141
T a n r ı m , nasip eyle sevgili S a v c ı n ı n y ü z ü n ü ,
tileyi?
K a l k a y ı m , v a r a y ı m , d ü n y a y ı gezeyim,
Kamug
INCELEMESI
Bilig
bil, kişi bol, bedütgil özürj,
Ya yılkı
atangıl,
kişide
yıra.
B i l g i b i l , adam ol, y ü k s e l t k e n d i n i , Y a da h a y v a n a d m ı al, insanlardan ı r a k l a ş .
de
K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR
142
Ay
Elig sundum us men biligni tilep, Sözüg sözke tizdim, şaşurdum
ura.
Anı
bu Türkçe sözüg,
akru tuttum yakurdum
ara.
Takı
birdi
Bayat, sen küdez,
Bu gaflet usındın
mini
Sana yazdı,
terk,
ma beliler birerde yere.
Kelü
birdi
B u g ü n s ı ğ ı n m a y a geldim sana, yalvararak.
ederdim sözüg,
ötrü yıparı
bura.
E l uzatarak t u t t u ğ u m d a s ü r d ü r d ü m
sözledim
Koni
sözni yüdgen
Ya Rab, yarlikagil
kamug
Telim
tükel
rahmetiydin
Bol rahmetinden hepsini alakoyma. Tegür Savçımızka
söz, irig hem açıg, ukuşlug
Tözü Tört Eşiye
ere.
Yıl altmış
artuk ağır
selâm,
ertüre.
D ö r t A r k a d a ş ı n ı n her birine de erdire.
D o ğ r u söze dayanabilen akıllı insandır.
özüm
tümen miy takı
Eriştir S a v c ı m ı z a y ü z binlerce selâm,
D o ğ r u s ö y l e d i m sözü, sert ve acı,
Okıglıka
müminig, turgura.
Y a R a b , y a r l ı ğ a b ü t ü n iman sahiplerini,
sözü,
Geli verdi sonra misk kokusu. Köni
özüm,
Sana k a r ş ı g ü n a h işledim, senden k a ç t ı özüm,
Y i n e de ü r k ü y o r , ara sıra irkiliyor. tutmışımça
sindin küredi
Bu kün sıgnu keldim sana yalvara.
O k ş a d ı m , sevdirdim, gönül verdi tez,
Sunup
odgura.
B u gaflet sanısından beni u y a n d ı r .
Onu y a v a ş ç a tuttum, onu aldatarak y a k l a ş t ı r d ı m . sevittim, köyül
Sar; a ok sığındım,
Sana sığındım, T a n r ı m , sen koru,
G e y i k gibi g ö r d ü m bu T ü r k ç e sözü,
Sıkadım,
kora.
Gereksiz sözü gizle, z a r a r ı olur.
S ö z ü söze k a t t ı m , y a n y a n a sıkıştırdım. tagı kördüm
sözüg kizle, kılga
E y Yusuf, gereken ve d o ğ r u sözü söyle,
E l u z a t t ı m , işte ben bilgi dileyerek,
Keyik
Yusuf, kerek sözni sözle köni,
Kereksiz
SÖZLÜK
kelmesün,
uzn koldum aça hem yora.
sormak = aramak, sormak
eıkamak = okşamak, el ile sığamak
O k u y a n a fazla ağır gelmesin,
legmek = erişmek,
sevitmek = kendini sevdirmek
B e n i m ö z r ü m ü diledim, a ç ı k l a y a r a k ve yoraTak.
tenis = deniz
iki erdi, tört yüz bile,
değmek
terk — tez
tüp = dip
takı = dahi, yine de
neçe = ne kadar, nice
ma = pekitme edatı
semiirgük/semü-gük = "büç,
Bu söz sözledim men, tutup can süre.
büç"
küçük knş, semgur, serçe
diye
öten
belirjmek =
ürkmek
birerde = ara sıra, bir bir
Y d dört y ü z altmış iki idi,
edütmek = b ü y ü t m e k ,
B u sözleri s ö y l e r k e n ve t u t t u ğ u m can sürerken.
yılkı = hayvan
edennek = izlemek, kovalamak,
atanmak —
ötrü —
Tükel
on sekiz ayda aydım
Ödürdüm,
adırdım,
bu söz,
söz evdip tire.
T a m on sekiz ayda s ö y l e d i m bu sözleri, S e ç t i m , a y ı r d ı m , söz t o p l a y ı p derleyerek. Y a d ı m tü çiçek teg yıdı Ötünüm
men, itnü
kin burar,
tükettim,
tura.
yükseltmek
ad almak
yıramak = ıraklaşmak
yermek/ermek = beğenmemek, irkilmek sürdürmek
sonra
yıpar = misk
sunmak = el uzatmak, sunmak
burmak = iyi koku yaymak
us = işte
köni — doğru
btilemek = dilemek
irig
tizznek ~ dizmek, katmak
açıg -
- jfi,
s e
rt
acı
keyik = geyik
yüdmek =
tag = ...dek, ...ca, gibi
yüdgen = yüklenebilen,
yüklenmek
«kru = yavaş, yavaşça
artuk = artık, fazla
dayanabilen
Çeşitli çiçek y a y g ı s ı gibi kokusu misk b u r a m ı ,
yakurmak = y a k l a ş t ı r m a k
uzr (Arap.) =
H i k â y e ettim ben, kesin olarak t a m a m l a d ı m , (işte) duruyor.
armak = aldatmak
kolmak = istemek, dilemek
özür
A. D İ L Â Ç A R
144 aça = açıklayarak yora = yorumlayarak,
itnü yorarak
kor =
tükel = tam aymak = söylemek ödürmek = seçmek
edatı
küdmek = gütmek, korumak usmak — sanmak odgurmak =
toplamak
tirmek/termek = dermek,
olarak
zarar
ok = fiilde pekitme
adırmak — ayırmak evdimek =
kesin, bitmiş
tüketmek == tamamlamak
derlemek
uyandırmak
yazmak = günah işlemek
yadım = yaygı, sergi
küremek =
tü = renk, çeşit
telim = bol, çok
yıd = koku
tugurmak = durdurmak,
kin = misk
tegürmek = eriştirmek,
ölünmek — hikâye etmek
tözü/tözi — her bir
IV. "Kutadgu Bilig"iıı Değerlendirilmesi
kaçmak alakoymak ulatmak,
1. Genel konular
değirmek
Karahanlı
devleti i k i ulusal ansiklopedici y e t i ş t i r m i ş t i r , ikisi de T ü r k ç ü ve
T ü r k ç e c i : biri Balasagunlu Yusuf, ö b ü r ü K a ş g a r l ı Mahmut. Y a p ı t ı n ı , Türkçenin en ginliğini ve güzelliğini göstererek, Araplara T ü r k ç e ö ğ r e t m e k a m a c ı y l e yazan K a ş garlı, dilci, etnograf, t a r i h ç i , gramerci, diyalektolog, coğrafyacı, h a r i t a c ı , folklorcu, şair, paremiyolog ( = atasözü bilgini) ve Arabist olarak b e l i r m i ş , Balasagunlu Y u suf da şu alanlarda ansiklopedicüiğini ortaya s e r m i ş t i r : D i n , mitoloji ve diıder tarihi, felsefe, r u h b ü i m , bilgi k u r a m ı , eğitim-öğretim, aile düzeni, a h l â k , k a d ı n , içki, a t a s ö z ü bilimi, y a s a ve t ö r e bdgisi, devlet ve saray ö r g ü t ü , siyaset ve diplomatlık, ordu ve sü sülemek (strateji ve taktik), tarih, coğrafya, budun bilgisi, t ö r e n ve şölen d ü z e n i , sofra görgüsü, ulusal spor ve oyunlar, düş yorma, gökbilim, matematik, zooloji, edebiyat, şiir sanatı, sahne sanatı, sağlık bilgisi, aşçdık, t a r ı m , h a y v a n c d ı k ve ü r ü n ler, tecim, mal, el s a n a t l a r ı , maliye, para, u l a ş ı m . Genel amacı ülküsel ve t ü k e l bir kişinin, ülküsel bir devletin ve başbuğun nasd olmak gerektiğini, yurt b a ş b u ğ u n a ve y u r t t a ş l a r a düşen ö d e v l e r i ve a h l â k k u r a l l a r ı n ı b ü d i r m e k ise de, Balasagunlu Y u s u f yukarda s ı r a l a n a n k o n u l a r ı n a y r m t d a r ı n a da girmiştir. B u ansiklopedik y a p ı t t a serpdi, yer yer de düzenli ve toplu olarak bulunan bu bilgi p a r ç a l a r ı n ı şöyle özetleyebiliriz: G ö k b i l i m a l a n ı n d a , Balasagunlu Yusuf, y a p ı t ı n ı n V . b a b ı n d a 7 kat euren'de ( = felek) d o l a ş a n 7 yulduz'u ( = y ı l d ı z , gezegen) T ü r k ç e a d l a r ı y l e s a y m ı ş , 12 ü/cefc'in ( = burç) a d l a r m ı da T ü r k ç e olarak v e r m i ş t i r . Kutadgu
Bilig'in
hikâye
bölümlerin
de ( I I I . ve I V . bölümler) de, Ogdülmiş a k ş a m yatarken, sabah d a kalkarken, Yusuf, gerçek bir ozan kalemiyle g ü n ü n k a r a r m a s ı n ı ve a ğ a r m a s ı n ı b e t i m l e d i ğ i sırada, t a m bir uranograf ( = gök y ü z ü n ü betimleyen bilgin) gibi a y ı n , gezegenlerin ve t a k ı m y d d ı z l a r m gecenin g ö k y ü z ü n d e devinim yolunu çizmiş ve belli saatlerde nerede bulun d u k l a r ı n ı birer birer b ü d i r m i ş t i r : Ülker, Yitiken Öncü), Adgır
( = Y e d i K a r d e ş l e r ) , Yıldrık
(=
( = A k y d d ı z ) v.b. Coğrafya a l a n ı n d a , yazar, mevsimleri saymış, y a p ı
tının t ü r l ü yerlerinde de d ö r t ana y ö n ü a n m ı ş t ı r : kuz ( = kuzey), ir ( = g ü n e y ) , doğar ( = doğu), batar ( = b a t ı ) . A y r ı c a ajun ( = acun, d ü n y a ) , kalık ( = dolunay), bulu ( = bulut), yaşın
( = gök), tolun
( = şimşek), korum ( = k a y a ) , ögüz ( = ı r m a k ) ,
r u f (•= k a y n a k ) , oprı (-= dere, ç u k u r ) , 3z ( = - dere, v a d i ) , 7.-oZ(= vadi, y a m a ç ) , ley ( = b a t a k l ı k ) , yazı
( = ova) gibi coğrafya terimlerini de betimler gibi k u l l a n m ı ş t ı r .
K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ
A. D Î L Â Ç A R
146
B u alanda Rum ( = Bizans), İran,
Hind, Maçin
( = y u k a r ı Çin), Hıtay
( = orta Çin)
dem,
L a t . sanguis) sıcak t a b i a t l ı o l m a n ı n , 4. balgam ( L a t . phlegma)
y u r t l a r ı n a d a d e ğ i n m i ş , Çin-Tiirkistan ipek yolunun ve arfas'larrn ( = kervan) öne
biath o l m a n ı n
mini de b i l m i ş t i r .
y a d a azlığı, h a s t a l ı k d o ğ u r u r .
Matematik a l a n ı n d a , y u k a r d a g ö r d ü ğ ü m ü z gibi, y d d ı z f a l c d a r m ı ( Y u l d u z ç d a r )
147
k a y n a ğ ı d ı r ; bu d ö r t
temel
da soğuk ta-
öğenin, insan v ü c u d u n d a k i
O çağın hekimliğine göre, Y u s u f
çokluğu
bunları
çok
iyi
biliyordu (bap L X X - V I : Ogdülmiş'in Odgurmış'a düş yorumunu a n l a t m a s ı ) . Balasagunlu Yusuf, bilgi ve bilgi k u r a m ı n ı da ele almıştır. Önce, kendi terimle
a n l a t ı r k e n , bu bilimin başlıca b ö l ü m l e r i n i ve işlemlerini ö n ü m ü z e s e r m i ş t i r : Oklides tefrik, kesir, tazif (— 2 ile ç a r p m a ) ,
rine göre, us, " a k ı l " d ı r ( L a t . mens), ukuş da " a n l a y ı ş " ( L a t . intellectus). Y u s u f ' u n
tansif ( = 2 ile b ö l m e ) , cezir ( = k ö k ) , misahat ( = ölçme), ceor-ü mukabel ( = cebir)
ö z d e y i ş l e r i n d e n biri "anlayışı bir m e ş a l e " y e benzetir (yula ol ukuş) ve " k ö r için bir
( = Eukleides), hendese, hesap, darb, taksim, v.b. R e n k a d l a r ı Kuladgu
Biliğ'âe
çok boldur: "renk, boya" a n l a m ı n a : tu, bodug,
g ö z " (karaguka köz) o l d u ğ u n u söyler. Y u n a n l d a r d a n Homëros da "ışık" dernek
çüvüt, ön; sonra al, kızıl, kızgul ( = boz ile k ı r arası), çal (— alaca ile k ı r arası), arsal ( = kumral), yaşıl
y a n ı p bitmeyen ve d ı ş a r ı y a yansdayan bir t a n r ı s a l ateş diye t a n ı r . Iç ye diş ışınların
( = y e ş i l ) , kök (= mavi), sarig (= sarı), yağız,
( = açık renk, ak), yipün
jyepün
kara, ak,
örüıj
k i t a b ı n d a n k o p a r ı l m ı ş bir sayfa gibi geliyor okuyana: Art arda kozı ( = kuzu), kıl (= çumguk
( = guguk), titir ( = dişi deve), ular ( = erkek keklik), kara
( = k a r a karga, kuzgun), sandvaç
( = erkek karaca), sıgun
( = b ü l b ü l ) , elik ( = dişi karaca),
külmiz
( = erkek geyik), muygak ( = dişi geyik), as ( = k a k ı m )
v.b. Y a p ı t ı n b a ş k a yerlerinde de k u ş l a r d a n kuğu y a da ürün kuş ( = k u ğ u ) , kara kuş ( = k a y a k a r t a l ı , t a v ş a n c d ) , çavlı k u ş ) , semürgük
(= ş a h i n ) , turna, kaz, ördek/ödirek,
ügi ( = bay
( = semgür, " b ü k , b ü k " ö t e n , serçeye benzer k ü ç ü k k u ş ) , yugak
(— kaz'a benzer bir su kuşu) v.b.* Balsagunlu Yusuf, genç denecek bir y a ş t a sağlığı sarsılmış olduğu i ç i n h a s t a l ı ğın, hekimlerin (emçi, otaçi) ve i l â ç l a r ı n y a b a n c ı s ı k a l m a m ı ş t ı r . O çağın i n a n ç l a r ı n a göre Y u s u f da Aristo'dan k a l m a 4 b a ş h c a " k a r ş ı t l ı k " ilkesini (sıcak, soğuk, k u r u , y a ş ) b e n i m s e m i ş , Hippokrates'in ortaya k o y d u ğ u 4 "hdt" ( Y u n . khole, melankhole, aima, phlegma) g ö r ü ş ü n e de k a t ı l m ı ş t ı r . B u n a göre, insandaki 4 "hdt" ( = temel sıvı, L a t . humor) ve o ç a ğ d a k i hekimlerin i n a n d ı ğ ı n a göre, b u n l a r ı n etkileri ş ö y l e d i r : 1.
sarig
( = sarı safra, ö d , L a t . biliş) ters, aksi t a b i a t l ı o l m a n ı n , 2. sevda ( = k a r a safra, manihulya,
Lat.
melancholia) ü z g ü n , neşesiz t a b i a t l ı o l m a n ı n ,
3.
kan
konmuş,
b i r l e ş m e s i n d e n de d u y u ve bilgi doğar. Sanskrit d ü i n d e 'veda, "bilgi" demek olduğu
( = lotus çiçeğinin rengi, parlak kızd, firfiri) v.b.
Y a p ı t ı n I V . b a b ı n d a imrendirici "Bahar Ş i i r i " , a y n ı zamanda zooloji terimleri yaban ördeği), kökiş
sözcüğünü "insan" a n l a m ı n a da kullanmıştır.' E f l a t u n , gözü, içimize
olan
phös
(Arap.
gibi, a y n ı k ö k t e n Latince video sözcüğü de " g ö r m e k " a n l a m ı n a gelir. Y u s u f a göre (bap: X X V I , X X V I I ) , insan bilgisiz d o ğ a r . T a n r ı ona akd.(us) ve a n l a y ı ş (ukuş)
ve
rir, b u yolla da insan bilgi edinir. B u konu B a t ı d a da. John Locke'dan (1632-1704; Essay
Concerning
Enquiry Kritik
der
reinen
ve g ü n ü m ü z e yetisi", düğü
Human
Concerning Human Vernunft,
Understanding, Understanding,
1781-1787, Kritik
dek filozofları ve
bunun
ölçüsü
gibi, görgücülüğü
1690)
David
der praktischen
psikologları u ğ r a ş t ı r m ı ş ,
ve niteliği
Hume'a
(1711-1776;
1748), Immanuel K a n t ' a (1724-1804;
tartışdmıştır.
Vernunft,
"insanoğlunun
1790) anlayış
Balasagunlu Yusuf'un ileri sür
(İng. empiricism) kuran Locke'a göre de bilgi "innate"
(vehbî,
d o ğ u ş t a var olan) değil,
yoluyle
edinilir.
sonra beş duyu, y a n i algı (idrak, perception)
Locke'un bu yargısını izleyen D a v i d Hume, algıların bizi alda
t a b i l e c e ğ i m ileri s ü r m ü ş ve bu y ü z d e n , algı yoluyle elde edilen bilgiye güvenile m e y e c e ğ i n i s ö y l e y e r e k şüpheciliği (scepticism) d o ğ u r m u ş t u r . D a h a sonra K a n t da "insanın a n l a y ı ş ı " nı ele alarak onun sınırlı o l d u ğ u n u b i l d i r m i ş , bu sınırları çizmiş ve k u r a l l a r ı n ı formüllemiştr> Balasagunlu Y u s u f ne belirli bir görgücü ne de belirli bir şüphecidir. O n a göre, insan y a l n ı z algı yoluyle değil, akd ve anlayışla ve hele bilgin leri dinlemekle, işittiğini usa vurmakla öğrenir. B u nedenle Balasagunlu Yusufta şüphecilik a r a m a n ı n yeri yoktur. Aristo'ya ve K a n t ' a göre, bilgi, "ulam" (kategori)
ele alındığında, bu listeye kuş adlarından birçok katmalar ya
denilen genel k a v r a m k a l ı p l a r ı n a d ö k ü l d ü k t e n sonra edinilir (Aristo'ya göre 10, K a n t ' -
pılabilir: imi kuş ( = devekuşu), korday ( = kaşıkçıkuşu), yun kuş ( = tavus), huburga /kaburga ( = bay
a göre 5 ulam). K a n t ' a göre biricik s a l t ı k (mutlak, absolute) k a v r a m , d o ğ u ş t a var
* Kitabü kuş),
Divan-ı
us ( = akbaba),
Lügati'-t-Türk
süglin
olan T a n r ı k a v r a m ı d ı r . Balasagunlu Yusuf, K a n t ' m y a da Aristo'nun "ulam" l a r ı n a
( = sülün), çuhk ( = çulluk), luruga \torıga (== çayırkuşu), übgük ( = ibibik), sığırçuk
( = sığırcık),
karlıgaç
erkek
b a ş v u r m a m ı ş s a da, genel ve saltık k a v r a m olarak, T a n r ı k a v r a m ı n ı , doğal ve imana
( = kırlangıç),
laçm ( = doğan),
karkuy jkırkuy
kökürçken Ikökürçkün
( = atmaca),
turumtay ( = şakin),
( = güvercin), lofcıgu jtakagu ( = tavuk),
( = horoz), t ü r ü saptanamayanlardan on, yanan
takıgu
( = bir karga türü), tartar ( = kumruya benzer bir
bağlı bir k a v r a m diye kabul e t m i ş t i r . Bilgi konusunda Balasagunlu Y u s u f saltıkçı
kuş) v.b. K a r a h a n l ı Türkçesinde hayvan adlan pek çeşitli ve boldur. Örneğin, "deve" için şu karşılıklar
(absolutist) ve y a n d m a z c ı (infallibilist) değildir. O n a göre insanın bilgisi sınırlı ola
var: tive/teve = deve, 6ugro = deve aygırı, atan = iğdiş edilmiş deve, titir = dişi deve, botuk =
bilir, fakat bilgi, bize göre, b ü g i d i r . İ n s a n , insan ölçüşünce b ü i n e n bilgi ile yetinme
ana sütünden kesilmiş deve yavrusu, torum = genç deve. Bitki adları da çeşitlidir, sünük
çınar,
lidir. Bilgi bir g ü ç , bir erdemdir. Bilgisiz insanm hayvandan f a r k ı yoktur; bu gibi
= kızıl söğüt; kebez =
insanlar yer y ü z ü n d e hayvan gibi yer ( F r . v é g é t e r ) , içer, eğlenir, ölür, giderler. Bdgi
söküt = söğüt, ketırik = gürgen, tograk = kavak, kadın pamuk, yogafe = ceviz, kasık
= fındık, şekirtük
= kayın, tavüguç
= fıstık; sarig erük — kayısı, tülüg erük =
kara erük = erik; vurma = turp, sarig — h a v u ç , çamgur arpa, yügür/ügür
= dan, murç
yitim = ketentohumu, yorınçga
şeftali,
= şalgam, bütürge = patlıcan; buğday,
= karabiber, adrtfc . = a y r ı k otu, azgan = kuşburnu, artuç
=
ardıç,
= yonca; kagun = kavun, arbuz = karpuz, yigde = iğde, kabak,
alma 'ulunla — olma, armut, üzüm, nıya rımısak, v.b.
=
= ayva, soğun [soğan ~ s o ğ a n ,
samursck jsarmusak
=^ sa-
ve y a n l ı ş konusunda bkz. E r n s t Mach: Erkenntnis
und Irrtum
(1905, 5. bas.
1926;
F r . dan ç e v i r i : S a b r i E s a t Ander [ S i y a v u ş g i l ] : "Bilgi ve H a t a " , 1935). B ü i m i n sınır l a r ı için bkz. R . K u r t h : Von den Grenzendes
Wissenschafts,
M ü n c h e n 1953.
Bilmek,
inanmak ve ş ü p h e l e n m e k konusu için bk. K.'Vv. Lowitii: JVissen, glauben und
Skep-
A. DİLÂÇAR
148
sis,
Göttingen
1963.
KUTADGU BlLİG İNCELEMESİ
Çağdaş bilgi k u r a m l a r ı için bkz. T . E . H d t : Contemporary
Theories of Knowledge, New Y o r k
1961.
149
tutmak. B u üç n o k t a n ı n en önemlisi köni iörü'dür. T ö r ü y a da yasa, her devlette bu lunur; ne var k i kimi yasalar " d o ğ r u " (köni)
olmayabilir. Balasagunlu Yusuf, törü
Bi/ig'de
sözcüğünü hemen her yerde köni sıfatı ile birlikte k u l l a n m ı ş ve ilig'i, köni olmayan
Musa'dan, İ s a ' d a n , B ü y ü k İ s k e n d e r ' d e n , Lokman'dan ve T ü r k b ü y ü ğ ü Alp E r -
yasa ç ı k a r m a k t a n sakmdırmıştır. Osmanlıcada adalet ile hakkaniyet a y r ı a y r ı şeyler
Tarih, Türk
eskilikleri, atasözleri ve edebiyat
alanında,
Kutadgu
Turja'dan söz edildiğini yukarda g ö r d ü k . Y a p ı t t a sık sık T ü r k atasözlerinin serpişti-
dir. Adalet, devletin çıkardığı yasaya göre d o ğ r u y u y a n l ı ş t a n , s u ç t a n a y ı r a n yazılı
rildiği de dikkatimizi çekti. H a t t a bu sözleri, y a z a r ı n a d l a n d ı r d ı ğ ı n a göre sınıflan
bir y a r g ı ve esastır. Hakkaniyet ise i y i y i k ö t ü d e n , d o ğ r u y u eğriden a y ı r m a k ü z e r e
d ı r m ı ş t ı k ; birinci sınıfta: Avıçga
sözi (yaşlı insan sözü, asıl a t a s ö z ü ) , ögrüg sözi (akıllı
T a n r ı n ı n bizlere, k u l l a r ı n ı n bilinç ve v i c d a n ı n a k o y d u ğ u duygudur. Balasagunlu Y u
insan sözü), ukuşlıg sözi (anlayışlı insan sözü); ikinci sınıfta: Biliglig sözi (büğe sözü);
suf köni demekle "adalet" i değil "hakkaniyet" i anlatmak istemiştir. Y a z a r , törü
üçüncü sınıfta: Şair
( = yasa) sözcüğüne köni
sözi. B u n d a n b a ş k a , Balasagunlu Yusuf, bölge paremiyolojisi
( = doğru) sıfatını eklemekle, b u g ü n "hukuk devleti"
( = a t a s ö z ü bilimi) de y a p m ı ş ve Ö t ü k e n begi, U ç Ordu begi, U ç Ordu h a n ı , Y a ğ m a
(Alm. Rechtsstaat) dediğimiz devlet t ü r ü n ü n niteliğini anlatmak istemiştir; y a n i ,
begi, T ü r k h a n ı , Ulugkeııd begi, B ö k e yavgusu, H a atlıgı, i l a begi, İ l k e n d begi, T ü r k
devlet y ö n e t i m i n i n , temel insanlık h a k l a r ı n ı n , y u r t t a ş ı n yasal k o r u n m a s ı n ı n , anayasa
buyruku gibi b ü y ü k l e r i n tarihe geçmiş olan ü n l ü sözlerini de y a p ı t ı n a almıştır. Y a
ve yasal düzenle s a p t a n m a s ı ve b ü t ü n b u n l a r ı n inanca altına alınması, k i iörü'nün
p ı t t a k i atasözlerini sayısı
devlet y a s a l a r ı n ı n ü s t ü n d e bulunan ahlâk d u y g u l a r ı n a ve insan h a k l a r ı n a dayanan
yüzlercedir.
"temel yasa" (Alm. G ı u n d r e c h t ) demektir. Balasagunlu Yusuf, İ r a n ve Arap e d e b i y a t ı n ı , hele F i r d e v s î ' n i n
.Saftraame'sini
de i y i biliyordu. Aruzu, vezinleri iyice öğrenmişti. Ö n ü n d e h i ç bir T ü r k ç e ö r n e k bu
İlig ve y u r t t a ş l a r a r a s ı n d a bulunan saymaca a n l a ş m a n ı n ikinci b ö l ü m ü ilig'in
l u n m a d ı ğ ı halde, kendisi m ü t e k a r i p vezninde, T ü r k e d e b i y a t ı n ı n ilk y a p ı t ı m ortaya
isteklerini ve halktan beklediklerini ele a l m a k t a d ı r . Y i n e üçlü olarak: 1. B u y r u k l a r ı
k o y m u ş t u r . A y n ı zamanda H i n t , S o ğ d a k ve İ b r a n i e d e b i y a t ı n ı n y a b a n c ı s ı d a kal
yerine getirmek ("köni t ö r ü " ye göre), 2. vergileri vaktinde ö d e m e k , 3. ilig'in dostla
m a m ı ş ve b i r k a ç yerde özellikle sun İbriyi
(— İ b r a n î sureleri), y a n i Mezmuru an-
mıştır. Y a b a n c ı dillerden her halde F a r s ç a y ı , A r a p ç a y ı , S o ğ d a k ç a y ı ve Ç i n c e y i de
rını dost, d ü ş m a n l a r ı n ı da d ü ş m a n bilmek. B u n a karşı, devlet g ö r e v l i l e r i n i n
(tapugçı)
de ilig ü z e r i n d e h a k l a r ı v a r d ı r . B u konu bu b a ş l ı k l a a y r ı bir "bap" olarak
Kutadgu
biliyordu. Y a z ı s a n a t ı a l a n ı n d a , d ü z ş i i r d e n b a ş k a , dramatik-allegorik sahne s a n a t ı
BiKg'de işlenmiştir. Görevlilerin ilig ü z e r i n d e k i
kendisini etkilemişti. B u sanattan esinlenerek, Kutadgu BiKg'ini canlı bir diyalog,
tum, usa y a t k ı n buyruk, yedirme içirme, i y i balam, emek değerlendirme ve ödülle-
yer yer de gerçek bir sahne yazısı olarak kaleme aldı. B u kadarla kalmayarak, y a p ı
medir.
t ı n ı n k a h r a m a n l a r ı n ı allegorik kişiler k d ı ğ ı y l e sahneye çdcardı.
h a k k ı , "hakkaniyet", insancd tu
İki t a r a f l ı bu esaslara göre, halk, ilig'in y ö n e t i m i , b u y r u ğ u , "raiyyet" i a l t ı n d a
* * *
bulunur, dinci erkini k u ş a n m ı ş olan dig'i "dinin izzeti" (din izzi), "şeriatın dini", "devletin n a s r - ı muini" olarak t a n ı r . O, dengesi tam olan üç a y a k l ı bir oturacakta
Kutadgu
BsZıg'in devlet, y u r t t a ş l ı k , yasa, saray ö r g ü t ü ,
görevliler,
yönetim,
yer almış y a r g ı ç t ı r ; y a n ı n d a kılıç, acı ot ve şeker v a r d ı r . K ı l ı c ı y l e y a r g ı l a r , s u ç l u l a r a
t ö r e , ordu ve toplum k a t m a n l a r ı konusunda v e r d i ğ i bilgiler, ilerde y a b a n c ı alanda
acı ot içirir, haksızlığa uğramış olanların h a k k ı n ı arar ve şekerle o n l a r ı n g ö n l ü n ü alır.
k a r ş ı l a ş t ı r d m a k üzere, burada özetleyelim. Y u r d u n , devletin ve h ü k ü m e t i n b a ş ı n d a
Bey (ilig), bey olarak ve beylikle doğar. O, hem k d ı ç , hem kalem a d a m ı d ı r , askerdir,
ilig sanını t a ş ı y a n bir b a ş b u ğ v a r d ı r . O, y u k a r d a Y e n i
bilgindir. Kutadgu Bilig'e göre, " Y u r d u alan onu kdıçla
Eflatunculuk-Farabî-Balasa-
almıştır, yurdu
tutan da
gunlu Y u s u f k a r ş d a ş t ı r m a s ı b ö l ü m ü n d e açıklandığı gibi, "feyz" (emanation) yoluyle,
onu kalemle t u t m u ş t u r " . Devlet ö r g ü t ü n d e ve y ö n e t i m d e ilig'in t ü r l ü y a r d ı m c d a r ı
T a n r ı - Y a l a v a ç a ş a m a l a r ı n ı n hemen a l t ı n d a " y a l a v a ç h ı r k a s ı n ı g i y m i ş " olan ve en
v a r d ı r ; y u k a r d a g ö r ü l d ü ğ ü gibi, alt a ş a m a l a r d a n b a ş l a y a r a k : h i l b a ş ı , on - ç a d ı r (on
y ü k s e k orunda bulunan y ö n e t i c i d i r . B a t ı ' d a , bu ç a ğ d a ve d a h a sonraları, k r a l , H z .
otağ), sübaşı, ilbaşı, hacib (Türk. tayanu), agıcı, d ı m g a , öge, k ö k a y u k , m a n ç b e g , çag-
 d e m ' i n ardası ve " t a n r ı s a l hak" (İng. divine right) ile tahta o t u r m u ş s a y d ı r d ı . K a -
rıbeg, tiginbeg, çavlıbeg, yavgu, y u ğ r u ş , ilbeg, er ögi, vezir. Vezirin giysisi ve k d ı -
rahanhlarda devlet b a ş k a n ı da buna benzer bir durumda idi. A v r u p a l ı d ü ş ü n ü r l e r i n
ğı i k i yerde a n l a t d m ı ş t ı r ; A y - T o l d ı ' n m kılığı: Vezir giysisi, m ü h ü r , t u ğ , davul, k u ş a k ,
kimisi ( T h . Hobbes, J . J . Rousseau vb.), bir tarafta devlet ile y ö n e t e n , ö b ü r tarafta
z ı r h ; Ögdülmiş'in kılığı: vezir giysisi, m ü h ü r , at, k o ş u m , hilat ( = değerli k u m a ş y a
da y ö n e t i l e n halk toplumu a r a s ı n d a , yazısız o l d u ğ u halde geçerli s a y ı l a n saymaca
da k ü r k d e n y a p d m ı ş kaftan). İlig, şu üç işe seçkin kimseler a r a m a l ı d ı r : 1. Adalet ba
bir "toplumsal a n l a ş m a " ( F r . contrat social) b u l u n d u ğ u n u s a n m ı ş l a r d ı r . Karahanh¬
k a n ı (kadı), 2. ilig'in ardası olacak kimse (halifet), 3. b a ş b a k a n (vezir). B u s ı n ı f l a m a y a
larm Uig'i de, y u r t t a ş l a r a b ö y l e bir a n l a ş m a ile b a ğ l ı bulunuyordu. Balasagunlu Y u
göre, devlet ö r g ü t ü n d e kamutay y a da parlamento ve senato (comitia, forum vb.)
suf bu a n l a ş m a y ı her i k i tarafa d ü ş e n üçer noktaya b a ğ l a m ı ş t ı r : O, ilkin h a l k ı a l ı y o r
yoktur; a y r ı c a y a r g ı ç (tribunus, aedilis v.b.) sınıfından d a söz e d i l m e m i ş , k u r u m ad
ve onun iliş'den ü ç ş e y beklediğini a ç ı k l ı y o r : 1. G ü m ü ş ü n a y a r ı n ı (kümiş lyan)
dü
ları da v e r i l m e m i ş t i r . B u n a karşılık kara budan ( Y u n . dsmos'un karşılığı o!=a gerek)
altında
a n d m ı ş t ı r . Y a p ı t m bir yerinde kara budun (kara 'am budun), toplumun alt k a t m a n ı
ş ü r m e m e k ; 2. doğru yasa {koni törü) ç ı k a r m a k ; 3. kervan
yollarını güven
151
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
A. D İ L A Ç A R
150
olarak t a n ı t ı l m ı ş , b a ş k a bir yerde de şu ü ç dilimden oluştuğu s ö y l e n m i ş t i r : 1. Boy'lar
edilmektedir. B u yoldan T ü r k i s t a n ' a gelen e ş y a d a n : torku/turku
( = zenginler), 2. orta kişPleı
ed =
( = orta halli kişiler), 2. çıgay'lar ( = fakirler). Devlete
ipekli dokuma, agı = epekli ve sırmalı k u m a ş , çit =
f a y d a l ı olan üç t ü r insan v a r d ı r : 1. Alp ( = cesur) kişi, 2. bügü bilge ( = akıllı, bilge)
kez =
kişi, 3. tetig uz ( = a n l a y ı ş l ı ve becerikli) kişi. Y a p ı t t a yer, yer bulgak'tan da ( = k a
ipekli ö r t ü , perde, burçın — ipekli k u m a ş v.b. U l a ş ı m ı s a ğ l a y a n y ü k h a y v a n l a r ı :
rışıldık, fesat, ayaklanma) söz edilmiştir.
Kutadgu
BiZtg'te resmi
çizüen
devlet,
ipekli Çin k u m a ş ı , zümküm
=
Çin ipeklisi, yurun
yinçü
question agraire) söz konusu değildir. Y u r d u n y ö n e t i m d ü z e n i n i şu üç. sınıf sağlar:
yıd
1. Bilge alimler, 2. muhtesWlex ( = b a ş t a ordu olmak ü z e r e , düzen g ü c ü n ü s a ğ l a y a n l a r ) ,
lek, kaftan, kürk, küjek — p e r ç e m , eğin =
görevlüeri).
1. Vezir, 2. sübaşı ( = ordu k o m u t a n ı ) , 3. ulug hacib ( = mabeyinci), 4. kapugbaşçı ( = saray b a ş k â h y a s ı ve teşrifatçısı), 5. y a l a v a ç ( = elçi), 6. bitigçi d ı m g a ( = sır k â t i b i ) , 7. agıcı ( = sayman), 8. aş-başçı ( = aşçıbaşı), 9. idişçi başı ( = içkici başı). Bunlardan k a p u g b a ş ç ı ( L a t . majordomus'un, ianitor ve ostiarius'un karşdığı), sa r a y ı n g ü v e n i y l e g ö r e v l e n d i r i l m i ş t i r ; a y n ı zamanda ordu k o m u t a n ı s ü b a ş ı n m da yardımcısıdır. K a p u g b a ş ı her sabah b ü t ü n görevlileri gözden geçirir, b u n l a r ı n dileklerini ilig'e bildirir; görevlilerin ödüllenme ve üstelenmelerini de ilig'e ö n e r i r ; görevlilerin dileklerini ilig'e bildirir. A y a k ç ı ' h k t a n
( = uşaklık), t a m g a ç ı ' l ı k t a n
( = damgacı)
y u k a r ı y a d o ğ r u g ö r e v d e ü s t e l e n m e geleneği v a r d ı r . Tapugçı'lar i k i sınıftır: 1. G ö r e v l i ler, 2. kullar. B i g b u n l a r ı giydirme, yedirip içirme ve b a r ı n d ı r m a z o r u n d a d ı r . A y r ı c a , ilig'in bunlara k a r ş ı insaflı d a v r a n m a s ı , i y i çalışanları ö d ü l l e m e ve üst g ö r e v l e r e alma sı beklenir, i n s a n l ı ğ a a y k ı r ı d a v r a n ı r s a , k a r ş ı s ı n d a T a n r ı ' y ı görecektir. T a p u g ç ı ' l a r d a n da ilig'e bağlılık, d o ğ r u l u k , çalışkanlık, görgü ve törü tolu ( = düzen bilgisi) beklenir. Yalavaç,
y a n i elçi,
= inci, erdini =
= i r i inci, sata =
hoş koku, kafur
=
k â f u r u , tiitsük
— k a d ı n göğüslüğü, bezek =
K a r a h a n l ı devleti saray ö r g ü t ü n d e ilig'den sonra şu a ş a m a l a r b u l u n m a k t a d ı r :
d o ğ r u d a n d o ğ r u y a ilig'e bağlı olup, kendisinden geniş bilgi,
görgü, a n l a y ı ş , akd u z l u ğ u ve toplum eğlenceleri bilgisi (cirit, çevgen, av, s a t r a n ç
ipekli k u m a ş , tülvir
=
at, a y g ı r , k ı s r a k , deve, k a t ı r . K a r a h a n l ı b a y a n l a r ı n bezenmesine yarayan e ş y a d a n :
kut ve gönenç arama ve b u n l a r ı s a ğ l a m a üzerine k u r u l m u ş t u r . Toprak sorunu ( F r .
3. tapugçı'lar ( = y ö n e t i m
=
— ipekli k u m a ş ,
nakışlı Çin ipeklisi,
mercan, yıpar
ve kin = ikisi de misk,
= t ü t s ü , kedük
=
giysi, kör/lek =
peçe, bilezük, tolgag — k ü p e ,
nakış v.b. Tecimde: ülgü
=
terazi, asıg - yas
z a n ç - y i t i m , faiz v.b. E l s a n a t l a r ı uzları olarak: temürçi
=
demirci, etükçi
kabıcı,
boyacı,
okçı yaçı
kumaçı =
= derici,
sırçı
=
cilâcı,
bedizci
o k ç u y a y c ı , a y r ı c a aşçı, kuşçı, tafarçı
ü r ü n l e r i n d e n : kımız, süt, yün, yag, yoğurt,
= =
töşekçi
=
göm
bagırdak = ka-
=
ayak
döşekçi,
y ü k taşıyıcı v.b. H a y v a n c d ı k
kurut = peynir, yadım
= y a y g ı , kidiz =
keçe, t a r ı m d a urug — tohum v.b. Y e m e k ve i ç k i d e : a ş , et, gül balı, gül şurubu, çerez (Arap. nukul), y e m i ş , simiş
=
semirmelik yiyecek, arpa suyu (Arap. fuka),
sofra suyu (Fars. m î z â b ) , bal suyu (Fars. c ü l e y b i n ) , gül suyu (Fars. c ü l â b ) , sindirim içkisi, kuvvet içkisi, m ü s h i l içkisi, ş a r a p , baharat, otlar v.b. A ş ve şölen t ü r l e r i : küdenke aş — d ü ğ ü n şöleni, sünnet aşı, at aşı — ad, san alma aşı, togum aşı = ğ u m şöleni, koldaş aşı — a r k a d a ş l a r y e m e ğ i , yog aşı =
do
cenaze aşı, boşug aşı = i -
zir l i aşı; yemekten sonra konuklara d a ğ ı t d a n tiş teri = diş kirası, biçeş =
aş arma
ğanı v.b. Ve bu şölenler, aşlar, çağrılar sırasında gösterilmesi gereken sofra görgüsü ve göreneği: E t i s ı y ı r m a , b ı ç a k kullanma, yeme b i ç i m i , k o n u ş m a v.b. A y r ı bir konu olarak, d ü ş yorumu; d ü ş t ü r l e r i : Gece d ü ş ü , g ü n d ü z d ü ş ü , d ü ş ve mevsimler, düş ve d ü ş ü görenin y a ş ı , karışık düşler, yorumsuz düşler, iyiye yorma, düşe ve y a ş a göre verilecek ilâçlar ve y a p ı l a c a k s a ğ a l t m a ç a b a l a r ı : Müshil, k a n alma, beyin y ı k a m a v.b.
v.b.) beklenir. G ö r e v i vezirinki kadar ö n e m l i olan bir y ü k s e k g ö r e v l i de ordu komu
A y r ı bir konu olarak spor: T a v l a , s a t r a n ç , güreş, cirit, çevgen, okçuluk, k u ş ç u l u k ,
t a n ı d ı r , y a n i sübaşı. Balasagunlu Yusuf, s ü b a ş ı y ı a n l a t ı r k e n "sü s ü l e m e k " ( = stra
av v.b. Eğitirn-öğretim konusunda: B a b a ö ğ ü t ü , çocuğu evde okutma ve o k u t m a ğ a
teji ve taktik) a l a n ı n d a k i geniş bilgisini de ortaya sermektedir; ordu ö r g ü t ü : piyade
erken b a ş l a m a ; k â ğ ı t , divit, mektup v.b.
(Lat. pedites), s ü v a r i ( L a t . équités), okçu ( L a t . sagittarii), t ü r l ü silâhlar, mızrak, bal ta, orduya at y e t i ş t i r e n i g d i ş ç i ' l e r v.b.; s a v a ş : ilerleme, gerileme, alan, d ü ş m a n ı aldat ma, "til" alma, tutsaklar, ordu a h l â k ı , askerleri k a y ı r m a ; a y r ı c a av. Balasagunlu Y u s u f , toplum k a t m a n l a r ı n ı ve t ü r l ü yolak ve u ğ r a ş l a r ı s a y m a y ı da u n u t m a m ı ş t ı r : B a ş t a , yukarda anlatdan kara budun, sonra A l i o ğ u l l a r ı ( A l e v î ' l e r ) ,
* * Önemli bir konu olarak, k a d ı n . D o ğ u d a , özellikle eski Y a k ı n d o ğ u d a olduğu gibi, K a r a h a n l ı T ü r k l e r i n d e de, d o ğ a n çocuğun erkek olması y e ğ s a y d ı r d ı . Ne var k i bunu s ö y l e m e k l e birlikte Balasagunlu Y u s u f bir yerde kızların gönlünü o k ş a y a r a k şu beyte yer v e r m i ş t i r :
bilginler, hekimler (ebçi, otaçı), efsuncular (muazzim'Ier), d ü ş y o r u c u l a r ı , müneccim
Bu mundag kişiler
ler, şairler, t a r ı m c d a r , satıcılar, el s a n a t l a r ı u s t a l a r ı (uzlar) ve fakirler (çıgay'lar), her
Bu kız kızlıkı
sınıfın erdemleri ve olumsuz t a r a f l a r ı ile birlikte.
*
*
*
kaldı
bolur idi kız, kız atı kız.
B ö y l e kişiler çok nadir olur, B u d e ğ e r l i nadirlikten, nadirin a d ı kız k a l d ı .
Bi/ig'den K a r a h a n l ı devletinin tecimi ü z e r i n e de bir fikir edinmek
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e kız sözcüğü i k i anlama gelmekte i d i : biri "kız", ikincisi "de
o l a n a ğ ı v a r d ı r . Y a p ı t t a Cinden, H i n t t e n , Bizanstan (fîurra) gelen tecim eşyası sayıl
ğerli, p a h a l ı , nadir ş e y " : kızlık da "değerlilik, nadirlik" a n l a m ı n a idi. B u n a k a r ş d ı k ,
m a k t a d ı r , Ç i n - T ü r k i s t a n kervan (arkış)
Balasagunlu Yusuf, k a d ı n ı n aslı et o l d u ğ u n u da bildirmekten ç e k i n m e m i ş ve erkek-
Kutadgu
y o l l a r ı n d a n , özellikle ipek yolundan söz
A. DİLÂÇAR
152
KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ
153
leri s a k ı n d ı r m ı ş t ı r : Tişi aslı et ol, "dişinin aslı ettir" diye. K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e "ca
"Kutadgu Bdig'de Ögdülmiş" başlıklı yazısı, Türk
riye" k a v r a m ı için 7-8 sözcük k u l l a n ı l m a k t a idi. K a d ı n konusunda Balasagunlu
s. 95-111). S a y ı n Saadet Ç a ğ a t a y ' ı n her i k i sanısı da doğru olabilir. D a h a önceki say
Kültürü
dergisi, s a y ı 98, 1970,
Yusuf'un tutumunu, d a v r a n ı ş ı n ı gereği gibi değerlendirebilmek için, K a r a h a n l ı Türk
falarda belirtildiği gibi, Odgurmış
lerinin kendi islâmlıklarının ilk y ü z y ı l ı n ı y a ş a m a k t a o l d u ğ u n u unutmamak gerekir.
nunda anlamak, dalgıdan uyanmak" a n l a m m a d ı r ; ögdülmiş,
Yusuf, okurlarını " k a d ı n a saygı göster" [ağır tut tişig) diye öğütlemiş, olur olmaz
"ödül" a n l a m ı n a gelir. Sanskrit dilinde buddha sözcüğü " a y d ı n , a y d ı n l a n m ı ş " demek
erkekleri, anlamadan, denemeden eve s o k m a m a l a r ı n ı , evdeki hizmetçilere (elig as-
tir. Ne var k i , Kutadgu
rakı)
her kez onu ibadette bulmakta, ilig de m e k t u p l a r ı n d a onu "cuma n a m a z ı n ı halkla
de dikkat etmelerini i s t e m i ş t i r . O, b ü t ü n kızları, evlilikten önce hep silig kız
( = temiz k ı z , bakire) olarak g ö r m e y i arzulamıştır. Evlenme konusunda, erkeklere, sakınık
tişi ( = iffetli k a d ı n ) a r a m a l a r ı n ı ve bu nitelikte olan uruglug tişi ( = soylu
k a d ı n ) , bay tişi ( = zengin k a d ı n ) ve körklig tişi ( = güzel k a d ı n ) gibi k a d ı n t ü r l e r i n den ü s t ü n t u t m a l a r ı n ı öğütlemiş, babalara da "kızınızı erken evlendirin" demiştir. *
(pendname)
Bilig'in olmasıdır.
Bilig'de Ögdülmiş, d a ğ d a
" ö v ü l m ü ş " , ögdül de
Odgurmış'ı
görmeğe
gittiğinde,
birlikte" şehirdeki camide k ı l m a ğ a ç a ğ ı r m a k t a d ı r . İlig, Odgurmış'ı ihtida etmeğe değil, onun bir M ü s l ü m a n olarak b u dini yaymak, "kâfirlerle", y a n i B u d d h a ' c ı l a r l a s a v a ş m a k için şehre inmesini istiyor. tan), "din hırsızı" (din ogrısı),
Kutadgu
JSi/sg'deki t a n ı m a göre, yek (şey
" k â f i r " de "din d ü ş m a n ı " dır. İlig'in b u çağrısı çok
yerinde i d i , ç ü n k ü 1212'de K a r a h a n l ı devletini y ı k a n l a r "kâfir", y a n i B u d d h a ' c ı
2. A h l â k ve din Kııtadgu
sözcüğü " u y a n m ı ş " , odgurmak d a "düşünce so
başlıca
niteliklerinin
D i n konusunda
biri de onun
Balasagunlu
Yusuf
bir "öğüt Sünnî
kitabı"
Moğol boyu K a r a - H ı t a y ' l a r oldu.
bir Müslü
man olup, bu dinin b ü t ü n T ü r k l e r d e ve Orta A s y a yurtlarmda y a y ı l m a s ı n ı dilemek
3. İ s l â m ve tasavvuf
tedir. 960 yılından önce Orta A s y a d a k i T ü r k l e r , Manicilik ve H r i s t i y a n l ı k sürelerini geçirdikten sonra B u d d h a ' c ı l ı k t a d u r u l m u ş l a r d ı . Y u r t l a r m d a , Buddha'mn yurdu Hint'in,
Zarathustra'nııı yurdu İ r a n ' ı n , K u n g - f u - d z ı ' n m
y u r d u Çin'in, Ş a m a n c ı
İlig'in ağzıyle Balasagunlu Yusuf'un halkçı, f a y d a c ı
(utilitaire)
ve
yararcı
(pragmatiste) olarak T ü r k t o p l u l u ğ u n a y a p t ı ğ ı genel çağrı şu sözle özetlenebilir:
K ö k - T ü r k l e r i n ve eski T ü r k mitolojisinin (Otüken o r m a n ı v.b.) etkileri v a r d ı . K a r a
Asıglıg
h a n l ı devletinin b a t ı b ö l ü m ü , alt-katman olarak, B u d d h a ' c ı S o ğ d a k ' l a r ı n ve Orta
dan u z a k l a ş a r a k 3 (kimi yazarlara göre 9-20) metre y ü k s e k l i k t e bir s ü t u n ü z e r i n d e
İ r a n dillerinden biri olan S o ğ d a k ç a n m ü z e r i n d e oturuyordu. Öncülleri olan Uygur
40 y d , " m ü n z e v i bir zahit" olarak y a ş a y a n ve böylelikle ahirette cennete gideceğini
T ü r k l e r i , B u d d h a ' c ı olmuş, y a z ı l a r ı n ı
uman S ü t u n c u Simeon ( Y u n . S y m e ö n Stylites, 390-459). B u a d a m ı n insanlığa ne
Buddha'cı
t i r m i ş t i . Balasagunlu Y u s u f da Kutadgu
Soğdaklarm
Bilig'ini
alfabesinden
geliş
Uygur harfleriyle y a z m ı ş ve bu
bol, y a n i " f a y d a l ı ol!" Hristiyanlarm ünlü bir azizi v a r d ı : Suriye'de, d ü n y a
f a y d a s ı d o k u n m u ş t u r ? F a y d a s ı z bir- bencil örneği. Kutadgu
Bi/ig'de de Odgurmış
y a p ı t t a Buddha'cı alt-katmandan kalma Sanskrit ve S o ğ d a k asıllı birçok terimler
bu umutla d a ğ d a " m ü n z e v i bir zahit" olarak y a ş ı y o r d u . İlig ona, ahiretin b u yolda
k u l l a n m ı ş t ı r : "cennet" a n l a m ı n a uştmah,
k a z a n d a m a y a c a ğ m ı , b u iş için halka, M ü s l ü m a n l ı ğ a f a y d a l ı olmanın kesin bir koşul
ajun, "melek" a n l a m ı n a firişte/ferişte.
" ş e y t a n " a n l a m ı n a yek, " d ü n y a " a n l a m ı n a
"misafirhane, imarethane" a n l a m ı n a
muyan
gibi. İ s l â m m Allah terimi Kutadgu Bitig'de, "bismillah" f o r m ü l ü n ü n dışında, h i ç geç miyor; bunun yerine Tanrı,
Ugan, İdi, Bayat terimleri, çok seyrek olarak da A r a p ç a
Rab kullanılmıştır; "Peygamber"e T ü r k ç e olarak Yalavaç,
" D ö r t Sahabe" ye de yine
o l d u ğ u n u söylemiştir. Kutadgu
Be/ig'in " k ı y a m e t ve ahret bilgisi" ( F r . eschatolo¬
gie) felsefesi budur: " F a y d a l ı ol!" B u görüş ve b u ö z e n d i r m e , bir taraftan Gazzalî (ölm. 1111), öbür taraftan T ü r k l e r d e de Ahmet Y e s e v î (ölm. 1166) t a r a f ı n d a n yeni f o r m ü l l e n m e k t e olan tasavvufa,
d a l g ı y a , münzeviliğe ve zahitliğe k a r ş ı , k u r t u l u ş
T ü r k ç e olarak Tört Eş d e n m i ş t i r . A y - T o l d ı ilig'in b a ş k e n t i n e g i t t i ğ i n d e bir m u y a n l ı k ' -
yolunu etkinlikte ve f a y d a c ı l ı k t a gösteren ilk tepkidir. Balasagunlu Y u s u f b u alan
ta (Buddha'cı imareti) k a l m ı ş t ı r . Kut (saadet) terimi de mana denden saadet verici
da "kaderci" de değildir; ödlek dediği "alın yazısı"nı erdemle y e n m e ğ i de d ü ş ü n m e k
"gizli güç" k a v r a m ı n a bağlı, B u d d h a ' c ı Uygur T ü r k l e r i n d e n k a l m a bir m i r a s t ı r ; eski T ü r k h a k a n l a r ı n a verilen îduk-kut
( = K u t sahibi) sanı da b u k a v r a m a bağlı bulun
m a k t a d ı r (bu konuda daha geniş bilgi için bkz. A . İ n a n : " Y u s u f Has Hacib ve E s e r i K u t a d g u Bilig Üzerine
Notlar", Türk
Kültürü
dergisi, s a y ı 98, 1970, s. 112-126).
G e r ç e k t e n , Kutadgu Bilig'de yeni ihtida e t m i ş bir ulusun r u h belirtilerini sezmek güç değildir. B u alanda Prof. Saadet Ç a ğ a t a y bir a d ı m daha ileri giderek, Biliğ'in "Kutadgu
zahit k a h r a m a n ı Odgurmış'ın B u d d h a ' c ı
o l d u ğ u n u ileri s ü r m ü ş t ü r (bkz.
Bi/ig'de Odgurmış'ın K i ş d i ğ i " adlı yazısı,
hh•-- Belleten, 1967, s. 39-49), buna k a r ş ı l ı k
Kutadgu
Türk Dili
Araştırmaları
Örrdülmiş'in de "hamd
Yıl-
edilmiş- Mo¬
hammed" anlamma alarak, İ s l â m m peygamberini temsil ettiğini söylemiştir (bkz.
tedir: Asıglıg
bol, edgülük kili ( = f a y d a l ı ol, iyilik yap). T a n r ı ' y a , ailemize (ana-baba,
eş, çocuk), b a ş k a l a r ı n a karşı olan saygı ve ö d e v l e r i m i z i yapmakla kalmayarak, ken dimize k a r ş ı olan ö d e v i m i z d e de kusurda bulunmamak. Kendimize k a r ş ı olan b a ş lıca ö d e v i m i z bilgi edinmektir: Okumakla, "ulumu aklî ve nakli" u l e m a l a r ı n ı , bil ginleri, bilgeleri dinlemekle. T a n r ı bizi h a y v a n olarak değil, insan olarak y a r a t m ı ş t ı r . Ö d e v i m i z bilgi edinmek, kendimizi y ü k s e l t m e k , ve ö l ü r k e n , ruhumuzu T a n r ı ' y a , v ü cudumuzu da ana t o p r a ğ a teslim ederken, ruhumuz erdemle dolu olarak, v ü c u d u m u z da "aşağdık toz"a ( L a t . pulvis inferior) değil, "üstün toz"a (Lat. pulvis superior) çevrilmeğe hak k a z a n m ı ş olarak d ü n y a d a n
ayrdmaktır.
A. DİLÂÇAR
154
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
(dolan),
4. Bilgi ve erdemler Balasagvmlu Y u s u f bize "bilgi edininiz, adam olunuz, kendinizi y ü k s e l t i n " (bilig bil, kişi bol, bediitgil özün) ö ğ ü t ü n ü v e r m i ş t i r . B u r a d a " y ü k s e l t m e k " k a v r a m ı uygarlık (civilization, y a n i konut, yol, ışık, su, giysi, besin, süs, gönenç) a l a n ı n d a k i nesnel k a l k ı n m a için değil, k ü l t ü r (culture) a l a n ı n d a tinsel (irub, us ve bilgi) k a l k ı n ma, y ü k s e l m e a n l a m ı n a kullanılmıştır. İ n s a n nasd bilgi edinir, adam olur ve kendini y ü k s e l t i r ? A m e r i k a l ı d ü ş ü n ü r , şair, denemeci ve filozof R a l p h Waldo Emerson (1803¬ 1888), "Denemeler"inde ("Essays", I , 1841, I I , 1844), bize bunun yolunu
göstermiş
tir. İ l k iş olarak "kendine g ü v e n " (İng. self-reliance), y a n i "kişinin kendi yetenekle rini, y a r g ı ve 'iç sermaye'sini, ruh ve us g ü c ü n ü bilmesi, bunlara i n a n m a s ı , g ü v e n mesi ve bu yolda k a z a n d ı ğ ı r u h bağımsızlığı". İ k i n c i iş olarak "üst ruh"a (İng. over¬ soul) k a t ı l m a , y a n i "evrende b ü t ü n r u h l a r ı n b i r l e ş m e s i n d e n meydana gelen ve kişi sel bilinçten aşkın bulunan canlı ruh, dirimsel t ö z ü , besin edinmek". B u duruma gel dikten sonra bilgi edinmek, sonsuz olarak bilgi biriktirmek, b u n l a r ı y o ğ u r m a k ve bir "kültür hamuru" yapmak, sonunda da, nasd bir tohum t o p r a ğ a d ü ş ü p kendini "ger çekleştirip" bitki oluyorsa, insan da canlı, ruldu ve d ü ş ü n ü r bir y a r a t ı k olarak "ken dini gerçekleştirme"lidir (İng. self-realisation),
y a n i gelişmesini, sağlanabilen son
a ş a m a y a v a r d ı r m a h , insandaki gizil gücün t ü m gelişimini s a ğ l a y a b i l m e k y e t k i n l i ğ i n e erişmelidir. Emerson'm " t ü m a d a m " ı (İng. entire man) ve "gerçek a d a m " ı (İng. genuine man) budur: K e n d i özüne inanan, gerçeği s ö y l e y e n , gerçeği d ü ş ü n e n ve gerçeği yapan bilgin adam. Bilgi erdemden d o ğ a r , erdem de bilgi d o ğ u r u r . son'm dediği gibi: "erdemin yerini tutan b a ş k a bir ş e y yasalar r u h Resartus
yasalarıdır.
yapıtı,
1835)
İngdiz da
düşünürü
buna
benzer
yoktur" ve en y ü k s e k
Thomas Cariyle bir
öğüt
Emer
(1795-1881,
vermiştir:
Ülküsel
Sartor olma
yan işlere "sonsuz h a y ı r ! " (İng. everlasting no), "ruhu besleyen, y ü k s e l t e n işlere de "sonsuz evet!" (İng. everlasting yea). B u n l a r ı n hepsi 1069'da Balasagunlu Y u s u f ' u n K a r a h a n l ı T ü r k l e r e aşıladığı fikir ve ö ğ ü t l e r i n paralelindedir: Bilgi bil, adam ol, kendini y ü k s e l t . Balasagunlu Yusuf, B a t ı filozoflarının b u g ü n "oluşma ç a b a s ı " ( L a t . nisus formativus, A i m . Bildungstrieb) dedikleri r u h ve us gücüne i n a n m ı ş t ı . İşte Y u s u f ' u n bizden istediği erdemler: köni ( = bilgdi), ukuşlug
( = anlayışlı),
bağırsak
akı ( = c ö m e r t ) , talu ( = seçkin), tüzün
(utançsızlık), kovdaşlık
(oburluk), yaıjsaklık
(gevezelik);
içkü
(içki), îiraa. Kutadgu
Biiig'den b ü t ü n bu k o n u l a r ı içine
alan bir demet ö z d e y i ş : 1. Bilgiyi
b ü y ü k , anlayışı da ulu bil; seçkin kulu bu i k i ş e y y ü k s e l t i r . 2. A n l a y ı ş ve bilgiyi an latan dildir. 3. Bilgisizin sözü kendi başını yer. 4. S ö z , deve boynu gibi y u l a r h d ı r , nereye çekersen oraya gider. 5. Y a ş a m ı sermaye yap, bunun faizi iyiliktir. 6. K ö t ü sö v ü l ü r , i y i ö v ü l ü r . 7. Eğer bir bilgine eşikte bir yer düşerse, o eşik baş k ö ş e d e n ü s t ü n olur. 8. İ k i t ü r l ü y ü c e insan v a r d ı r : B i r i bey, ö b ü r ü bilgin; üçüncüsü h a y v a n d ı r . 9. Misk ve bilgi birbirine benzer, insan b u n l a r ı y a n ı n d a gizli tutamaz. 10. Ş u d ö r t şeyin azını az g ö r m e : A t e ş , d ü ş m a n , hastalık, bilgi. 11. A k ı l k a r a n l ı k gecede bir meşa le gibidir. 12. İ n s a n akıl ile y ü k s e l i r , bilgi ile b ü y ü r . 13. Hırsız ve dolandırıcının eli bilgiye erişemez ve onu alamaz. 14. S e v i n ç istersen, o k a y g ı ile birlikte gelir; huzur istersen o zahmet ile birlikte bulunur. 15. İ n s a n kendisini sevdirirse, onun kusuru en b ü y ü k erdem s a y d ı r . 16. İ n s a n o ğ l u bir kervana benzer, konak yerinde sürekli kala maz. 17. A k l ı n süsü dil, dilin süsü söz, insanın süsü y ü z , y ü z ü n süsü de gözdür. 18. Nimet t a m olursa, insan yiyecek bulamaz. 19. Bilginin sözü bilgisiz için göz olur. 20. Soylu insan ölse de soyu k a l ı r . 21. Beylik çok i y i bir ş e y d i r , ne var k i daha i y i olanı y a s a d ı r ve onu d o ğ r u uygulamak gerekir. 22. H a l k ı n y ü k ü n ü hafifleten kimse insan ların
iyisidir. 23.
tath
olmalı,
Halkın
kendisi de
içinden alçak
yükselip
zenginliğe eren insanın dili ve sözü
gönül göstermeli. 24. Saadetin a y a ğ ı k a y g a n d ı r .
25. Saadeti kendine b a ğ l a m a k için 10 k o ş u l v a r d ı r : a. a l ç a k gönüllü ve tath dilli olmak, b. aşırılıktan s a k ı n m a k , c. k ö t ü işlere y a n a ş m a m a k , ç. t o p l a n m ı ş olan malı yerine harcamak, d. y a ş a m ı n ı , işini ve d a v r a n ı ş l a r ı n ı d ü z e n l e m e k , e. b ü y ü ğ e saygı göstermek, k ü ç ü ğ e şefkatli olmak, f, kibirle b a ş k a l a r ı n ı incitmemek, g. kendini içki ye vermemek, h. eli ve dili ile oyuna k a r ı ş m a m a k , ı. d a v r a n ı ş l a r ı n d a d o ğ r u olmak. 26. İnsan k ı t değil, k ı t olan insanlıktır. 27. H o ş l a n ı l m a y a n insanlar ş u n l a r d ı r : Y a l a n cdar, aç gözlüler, aceleciler, her işte öfkelenenler, i ç k i y e d ü ş k ü n olanlar, hırsızlar. 28. İ y i insan hep iyilik eder, y a p t ı ğ ı n ı insanın b a ş ı n a kakmaz, kendi çıkarını düşün mez ve bir k a r ş ı l ı k beklemez. 29. Doğru insan, g ö n l ü n ü çıkarıp avucuna koyarak b a ş k a l a r ı ö n ü n d e mahcup olmadan dolaşabilen i n s a n d ı r . 30. İ y i , y o k u ş t ı r m a n m a k gi
(— d o ğ r u ) , edgü ( = iyi), biliglig
(= merhametli),
uvutsızlık
155
serimlig ( = sabırlı),
bidir, g ü ç t ü r ; k ö t ü ş e y iniş gibidir, kolayca elde edilir. 31. E l d e n gelirse, k ö t ü l ü ğ ü n inadma iyilik yap. 32. Cimri kendi malmı kendisinden esirger, nasd olur da başkası
( = soylu) olma; yedirme, i ç i r m e , giydirme,
n ı n h a k k ı n ı verir? 33. K a r a başın d ü ş m a n ı k ı r m ı z ı dildir. 34. Bilgin kişinin sözü top
para d a ğ ı t m a , i y i ad b ı r a k m a , h a l k ı g ü v e n ç , g ö n e n ç , sevinç içinde y a ş a t m a , fakirle
rak için su gibidir, su verilince nimet çıkar. 35. V ü c u d u n besini ağızdan, ruhun besini
rin haccı olan cuma namazma k a t ı l m a , " d ü n y a n ı n a y ı p l a r ı " n d a n
sakmma (3 zevk:
ise kulaktan gelir. 36. Çok dinle fakat az k o n u ş , sözü akıl ile söyle ve b ü g i ile süsle.
1. y e m e k - i ç m e k , 2. erkeği avutan k a d ı n , 3. sağlıkla y a ş a m a ; buna karşılık 3 d ü ş
37. Soluk alıp vermenin sayısı bellidir. 38. G ö z için ö r t ü olabilir, fakat gönül için
man: 1. d ü n y a , 2. g ö v d e , 3. ş e y t a n ) ; dilin erdem'ini (fazilet), mün'ünü
(kusur, nakise),
ö r t ü yoktur. 39. Dinlemek s ö y l e m e k t e n daha iyidir, insan dinlemekle b ü g i n olur.
asıg'mı (fayda) ve y o s ' ı n ı (zarar) bilme; d ö n e k saadete ve d ü n y a nimetlerine g ü v e n
40. Ş a h i t nerede ise h ü c c e t de o r a d a d ı r . 41. Bilgisizin ibadete d a l m a s ı n d a n bügilinin
meme, gönül zevkini göz zevkinden ü s t ü n s a y m a ; b ü y ü k l e r e ve kadma saygı, çocuk
u y u m a s ı n ı n s e v a b ı daha ç o k t u r . 42. Ö l d ü k t e n sonra çocuğu kalan bir baba için "ya
lara sevgi, h i z m e t ç i l e r e de insaf g ö s t e r m e . V e şu k ö t ü l ü k l e r d e n de k a ç ı n m a :
ş a m ı y o r " denemez. 43. Sana k i m söverse sen onu ö v m e l i s i n . 44. Eğer zalim sana zul
/.-üç k u l l a n m a (zulmetmek), yitiğim (yalan), ogrıhh saranhk
(cimrilik), küvezlik
(kibir), kirtüçlük
haram,
(hırsızlık), nen sukı (mal t a m a h ı ) ,
mederse sen onu b a ğ ı ş l a , elin y o l u b u d u r . .15. Adalete dayanan yasa, b u g ö ğ ü n dire
(kıskançlık) arkuk kılınç (inat), tevlik
ğidir. 46. G ö n ü l k i m i severse, göz daima onu görür. 47. D ü n y a n ı n tepesi nimet ise,
156
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A R
157
dibi de mihnettir. 48. Ş e y t a n din hırsızıdır. 49. Ö m r ü n t a m a m ı ü ç g ü n s ü r e r : Y a r ı n ,
900 y d önce Balasagunlu Yusufun bize v e r d i ğ i mesajdaki öğütleri şöyle sıralayabili
dün, bugün. 50. ister şeker, helva, ister arpa, d a r ı y e m i ş olsun, doyup yatan sabah
riz: T a n r ı ' y a bağlı bulunma; ö l ü m ü ve ahireti unutmama; akda ve bilgiye değer ver
yine aç kalkar. 51. T a n r ı kula i k i göz ve i k i kulak v e r m i ş , biri ile b u d ü n y a y a bakarsa,
me; çocukları okutma; dinlemek ve okumakla bilgi edinme; her işte d o ğ r u l u k arama;
biri ile de ahrete b a k m a l ı d ı r . 52. Y a l n ı z ibadete g ü v e n e r e k ibadette aşırı gitmemeli.
temiz düşünce sahibi olma; d ü n y a y a ve geçici zevklere d ü ş k ü n olmama; d ü e , boğaza,
53. F a y d a s ı z insan diriler a r a s ı n d a bir ölüdür. 54. Ü ç ş e y e y a k ı n olma: Y a n a r ateş,
nefse hakim olma; zor kullanmaktan, hırsızlıktan, yalandan, i ç k i d e n , h a k s ı z l ı k t a n ,
akar su, beylerin ş a n ve şerefi. 55. Ü ç ş e y d e n uzak dur: B e y l i k taslama, yalan, cimri
kaba sözden, dedikodudan, gevezelikten ve acelecilikten k a ç ı n m a ; sabırlı, c ö m e r t ,
lik. 56. T u z ekmek yedir ve güler y ü z göster, bu i k i d a v r a n ı ş insanı kendine ısındırır.
h a y ı r s e v e r olma; yapdan bir iyiliğe karşılık beklememe; disiplin, d o ğ r u yasa, düzen
İftiracı, gammaz, ve i k i y ü z l ü çıkarcı. 58. K ı z ı
ve adalet s a ğ l a m a ; iffet ve namusa sımsıkı bağlı olma; k ö t ü a r k a d a ş edinmeme ve
çabuk evlendir. 59. Evleneceksen kendinden aşağı derecede biri ile evlen, onda y ü z
bozgunculara katdmama; b ü y ü ğ e ve k a d ı n a saygı, çocuklara şefkat, h i z m e t ç d e r e de
57. Ş u i k i t ü r l ü kimseden uzak dur:
güzelliği değil, güzel huy ara. 60. Oğlunu ve kızını evde eğit, bu işi b a ş k a ellere bı
insaf
rakma. 61. Çocuklara b ü g i ve edep öğret. 62. K a d ı n ı n ash ettir. 63. H i z m e t ç d e r e ezi
hesaplı iş g ö r m e ; daima ağır başlı, tok gözlü, alçak gönüllü olma; ö n e m l i l e r d e n biri
yet etme, güçlerinin ü s t ü n d e olan iş verme, T a n r ı ' y ı k a r ş ı n d a bulursun. 64. E l i n dar
de, i y i ad b ı r a k m a ğ a ç a h ş m a .
da ise b a ş k a l a r ı n a sızlanma. 65. Hisseli işlere girişme ve b ö y l e işe mal y a t ı r m a . 66. Taşan ı r m a ğ a k o m ş u olma, hisara y a k ı n durma. 67. E v almak istersen k o m ş u s u n u sor, yer almak istersen suyunu sor. 68. B o ğ a z ı n a hakim ol, onun esiri olma. 69. İ n s a n gön lü incedir, o bir s ı r ç a y a benzer, kaba söz s ö y l e m e , kırdır. 70. B o ğ a z d a n hem can hem hastalık girer. 71. Sonunda, h a k a n ı n elinde de kalacak olan i k i bez parçasıdır. 72. İ n san, işinde ancak d a n ı ş m a k l a b a ş a r ı y a ulaşır. 73. Ş u ü ç insana değer ver: a. gözü pek kişi, b. bilgin kişi, c. becerikli kişi. 74. H a l k a y ü k y ü k l e m e , y ü k ü kendin taşı. 75. C ö m e r t , gümüş d a ğ ı t a n değildir; c ö m e r t , canını feda ederek insanın h a k k ı n ı ve ren kişidir. Her dinde olduğu gibi, burada da b i r t a k ı m öğütlerle k a r ş ı k a r ş ı y a y ı z . Çoğu din taşımıştır. Balasagunlu Y u s u f ' t a yasaklama varsa da, ö ğ ü t l e r i n çoğu, o k u y a n ı olum lu işlere özendirme, etkinliğe itme a m a c ı ile v e r i l m i ş t i r . K i m i dinlerde görülen misil leme, k ö t ü l ü ğ ü k ö t ü l ü k l e , zoru zorla k a r ş d a m a , "dişe k a r ş ı d i ş , göze karşı g ö z " ilkesi BiKg'de yoktur. T a m tersine, InciVde
de olduğu gibi, Balasagunlu Y u s u f
k ö t ü l ü ğ ü iyililde k a r ş d a m a insancd ilkesine bağlı k a l m ı ş t ı r . "Sana söveni ö v " , "sana zulmedeni bağışla", gibi.
* * * 5. Kutadgu Bilig'in m e s a j ı Kutadgu
gelenek ve göreneklere bağlı bulunma; her işte ılımlı davranma;
Y a p ı t m b a ş m d a önemle açıkladığı gibi, Yusuf, son eklerde de yine ele alıp üze rinde d u r d u ğ u bir konu v a r d ı r : Bilgi, insanı hayvandan a y ı r a n bilgi, k a r a n l ı k gecede meşale gibi bize ışık tutan bilgi, erdemin b a ş ı olan bilgi, Eflatun'un, F a r a b î ' n i n üze rinde d u r d u ğ u bilgi, erdemi d o ğ u r a n bilgi. İ s l a m a göre de bilgi toplamak ve öğren mek her M ü s l ü m a n için bir farzdır. 1615'te B o s t a n c ı z a d e Y a h y a Efendi'nin dediği gibi "bilim p a d i ş a h l ı k t a n ü s t ü n d ü r ; ilim ve k ü l t ü r yolunu seç, bu yolda ç a b a göster." Ve g ü n ü m ü z d e de y ü c e A t a t ü r k ' ü n " H a y a t t a en h a k i k î m ü r ş i t
Bilig,
böylece,
ansiklopedik,
a y r ı n t ı l ı bir y a p ı t olmakla
birlikte,
bir t ü m d ü r , b ü t ü n d ü r . B u b ü t ü n , bir ana temel üzerine o t u r t u l m u ş , çatısı d a b i r k a ç ana direkle k u r u l m u ş t u r . B u n d a n 900 y d önce bu b i n a n ı n temeli, i n s a n ı n her i k i d ü n yadaki saadetini s a ğ l a y a b i l m e s i i ç i n a t d m ı ş t ı r . A n a direkleri de, erişilecek mutlu luğa y ö n gösteren i ş a r e t l e r d i r . Kutadgu Bilig
g ö r k e m l i bir şehre benzer. P ı r ı l p ı -
rd parlayan s o k a k l a r ı n ı onun kutsal beyitlerinde g ö r ü r ü z . Bunlardan k i m i T a n r ı b u y r u ğ u , kimi uyarma, k i m i ö ğ ü t , k i m i s a k ı n d ı r m a , k i m i de y a s a k l a m a d ı r . B u n l a r ı n başhealarmı, y a p ı t ı n t ü m ü n d e n
seçerek, vukarda
öbek öbek t o p l a d ı m .
Bunlar,
y a p ı t ı n özetiyle birlikte göz ö n ü n d e bulundurulursa, d e ğ e r i bir k a t daha y ü k s e l i r .
ü i m d i r " özdeyişi,
a y n ı düşünüşü, inanışı ve ö ğ ü t ü d o ğ r u l a y ı p desteklemektedir. Balasagunlu Yusuf, Kutadgu Bi/ig'ini i ş t e bu temel üzerinde o t u r t m u ş t u r .
lerde öğütler buyruk biçiminde v e r i l m i ş , b u y r u k l a r ı n çoğu d a yasaklama niteliğini
Kutadgu
gösterme;
159
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
kdmak, işitip de söz dinlemeyenlerikargdamak için k o n u ş u y o r : Bildiğinle b ü y ü k l e n me ve ona g ü v e n m e . Bdgdiden f a y d a l a n d ı ğ ı n gibi, bilgisizlerden de f a y d a l a n m a y ı bil, ç ü n k ü bdgi ve s a n a t ı n smırı yoktur ve h i ç bir bilgin y a da sanatçı yetkin, ü s t ü n ve eksiksiz s a y ı l a m a z . İ y i bir söz, değerli yeşil t a ş gibi gizlenmiştir; insan onu k ö l e bir k a d ı n y a da fakirlerin fakiri olan bir kimsenin y a n ı n d a da bulabilir. - G e r ç e k her şey den ü s t ü n d ü r , onun erdemi de sonsuz, ölümsüz olup y a r a t ı l ı ş ı n d a n beri s a r s d m a m ı ş -
V. Dünya Edebiyat Çevresi İçerisinde "Kutadgu Bilig"
t ı r ; onu çiğnemek isteyen er geç cezasını bulur. O, d o ğ r u bir yol gibi ö n ü m ü z d e uzan m a k t a d ı r ; ondan sapmamak.- K o n u k olarak bir y e m e ğ e g i t t i ğ i n d e , ö n ü n e k o n u l a n ı ye, b a ş k a l a r ı n önündekine bakma. E v sahibi seni s e l â m l a d ı k t a n sonra k o n u ş ; o gü
Kutadgu
Bilig
eskiden y a l n ı z T ü r k i s t a n ' d a değil, b ü t ü n doğu y u r t l a r ı n d a ta
lerse sen de g ü l . - Sana emanet edilen bir ş e y e , bir g ö r e v e , bir aracdığa ve genel olarak
nınmış ve sevilmişti. Sonradan yapdan eklerin a n l a t t ı ğ ı n a göre, t ü r l ü yurtlarda t ü r
g ü v e n e ihanet etme. Gerçeğe sıkı y a p ı ş , k ı z m a , ağzını bozma. B u işte b ü y ü k k ü ç ü k
lü adlarla t a n ı n ı y o r d u : Çin T ü r k l e r i n d e " E d e b ü ' l m ü l u k " , Maçin'de " E n i s ü ' l m e m a l i k "
f a r k ı y o k t u r . - B u d ü n y a d a y ü k s e l m i ş olanları k ı s k a n m a , onları beğenip alkışla, y ü
y a da " E n i s ü ' l m e m l e k e " y a da " A y i n ü ' l m e m l e k e " , doğu ilinde " Z i y n e t ü ' l ü m e r a " ,
r e ğ i n d e n k ö t ü bir ş e y geçirme.- Oğluna T a n r ı korkusunu öğret ve onu doğruluk yo
İ r a n ' d a " Ş a h n a m e i T ü r k î " y a da "Pendnamei m ü l u k " , Turan'da da öz adiyle " K u
lunda y e t i ş t i r . Gidişi i y i olursa beğeni göster, suç işlerse onu c e z a l a n d ı r . - K a d ı n l a r
tadgu Bilig".
dan sakın. İster eşi ol, ister k a r d e ş i , ister k o m ş u s u , ister a r k a d a ş ı y a da tanıdığı,
Kutadgu
Bilig'in her t ü r l ü y a y ı m ı ( t ı p k ı b a s ı m ,
ç e v r i y a z ı , çeviri, makale h a
linde kısa incelemeler, değerlendirmeler v.b.) y a p d m ı ş t ı r . F a k a t en esaslı olanı, y a n i d ü n y a e d e b i y a t ı çerçevesi içerisinde incelenmesi, y a z a r ı n ı bekliyor. Genel olarak Kutadgu
Bilig''de
başlıca i k i kolda toplanabilen şu y a z ı s a n a t ı ve fikir yazısı t ü r
leri k a r ş d a ş t ı r m a h olarak izlenip incelenebilir. B i r "pendname" (öğüt k i t a b ı ) ve " d ü s turname" (kural k i t a b ı ) olarak, birinci kolda, a h l â k a değgin öğretici k o n u ş m a l a r (Alm. L e h r g e s p r â c h e ) ,
özdeyişler,
hikmet öğretisi (Alm. Weisheitslehre) ve bilgi
( Y u n . episteme, A l m . Kenntnis) ö v g ü s ü ; bir "siyasetname" ( y ö n e t i m bilgisi, F r . mi¬ roir de princes, A l m . Fürstenspiegel) olarak d a devlet k u r a m ı (Alm. Staatstheorie), yasa felsefesi (Alm. Rechtsphilosophie), siyaset a h l â k ı (Alm. Politische E t h i k ) ve ülküsel devlet (utopia) k u r a m ı . B u k ü ç ü k y a p ı t t a b u n l a r ı n hepsini gereği gibi yapa m a y a c a ğ ı m ı z apaçık o r t a d a d ı r ; daha çok, tablolar ve serpiştirme örneklerle yetinme miz gerekmektedir. E s k i D o ğ u d a her ş e y b a ş l a n g ı ç t a olduğu için, b u t ü r l e r birbirin den kesin olarak a y ı r t e d i l m e m i ş , din k a v r a m ı d a bunlara karışmıştır. A ş a ğ ı d a çiz diğimiz tabloda, b u y ü z d e n , t ü r l ü kollar birbirine girişmiştir.
ölçünü bil. Dış görünüş insanı çeker, değerli sandığın ş e y sırça çıkar. K ü ç ü k bir al beni sende bir d ü ş , boş kuruntu y a r a t ı r , sonra kendini ölüm k a p ı s ı n d a
bulursun.
- A ç gözlülük i y i l e ş m e y e n bir h a s t a l ı k t ı r . O, b a b a y ı , a n a y ı , eşi, kardeşi üzer, s ı k ı n t ı y a d ü ş ü r ü r . O, b ü t ü n k ö t ü l ü k l e r i içine toplamış olan bir b o h ç a d ı r . D o ğ r u l u ğ u k ı l a v u z alan biri doğru y a ş a r , ölür, g ö m ü l ü r . F a k a t cimriliğinden d o l a y ı , aç gözlünün mezarı bile olmaz.- H a l i n i vaktini d ü z e l t t i k t e n sonra evlen ve bir y u v a kur. Eşini sev, onun yeri evdir, onu yedir, içir, giydir, h a s t a l ı ğ ı n d a ilâç ver. Onu süsle ve sevindir. O, sa hibi için i y i bir t a r l a d ı r . C ö m e r t ol, fakat onu evde b a ş a t k ı l m a . - A r k a d a ş seçeceğin kimseyi önce k o n u ş m a k l a dene, niteliğini yokla, sonra y a k l a ş ve ona y ü r e ğ i n i aç.K o n u ş m a bir s a n a t t ı r , bunu b i l ve öğren. Güzel sözlere k a p ı l m a , i ş i t t i ğ i n i tart, doğ r u y u eğriden a y ı r m a s ı n ı bil. Dinlemeyi de öğren. A k l ı k l a r d a n , bilginlerden faydalan. İ ş i t m e k , dinlemek, k o n u ş m a k t a n iyidir. Bilgi gözden ve kulaktan girer, a k d b u n l a r ı sindirir. B a b a n ı ve yaşlıları dinle, k ö t ü l e r d e n örnek a l m a . - S a ğ l a m ol ve firavuna hiz met et. E ğ e r b u sözlerimi dinlersen, doğru yolu b u l m u ş olacaksın. G e r ç e k t e n şaşma, d o ğ r u l u k t a n sapma." B u ö ğ ü t l e r M . Ö. 2870 y ı l l a r ı n d a , y a n i
Kutadgu
Bilig'den
4000 y d önce v e r i l m i ş öğütlerdir. İ k i y a p ı t da a y n ı paraleldedirler. İkisi a r a s ı n d a daha
* * *
y a k ı n ve ince k a r ş ı l a ş t ı r m a l a r yapdabilir. B u y a p ı l ı r k e n , "Kutadgu B i l i g " i n Müslü man T ü r k l e r i n ilk ö ğ ü t k i t a b ı olduğu u n u t u l m a m a l ı d ı r . E s k i Mısır'dan eski Mesopotamya'ya geçtiğimizde, b u alanda, Sumerlderin "ade
A . B i r "Pendname" ve " H i k m e t " olarak:
y a s a s ı " m (M. Ö. 3500), Akkadldarm da 1945-1947 k a z ı l a r ı n d a n 1948'de ortaya çı
ve hikmet öğretisinin eskiliği M . Ö. 3000 y ı l l a r ı n a kadar çıkar. E s k i
kardan E ş n u n n a (Teli Harmal) şehrinin 59 maddelik y a s a s m ı , az sonra da k r a l H a m -
Mısırhlar b u t ü r e sboyet derlerdi. B u yolda, hiyeratik harflerle y a z d ı y a p ı t l a r ı n sayısı
murapi'nin (M. Ö. 1728-1686) 282 maddelik ü n l ü y a s a s m ı buluruz. E l d e bulunan
Ahlâk
başbakanı Ptah
S ü m e r y a s a s ı , eski bir t ü m ü n kalıntısı olup, "ana ittisu" denen b u dizinin 7. l e v h a s ı
-hotep'in M. Ö. 2870 s ı r a l a r ı n d a Mısır o k u l l a r ı n d a kullandmak üzere y a z d ı ğ ı y a p ı t t ı r .
kişisel yasa p a r ç a l a r ı n d a n o l m a d ı r ve o l d u k ç a sert y a r g ı l a r l a doludur. E ş n u n n a y a
oldukça ç o k t u r . B u n l a r ı n en eskisi ve en ü n l ü s ü , firavun îssi'nin
Bilig'de vefden öğütlerle d e n e ş t i r i l m e k üzere, ö r n e k olarak, b u
sası, daha ç o k çarşı pazar, adam yaralama, ö l d ü r m e gibi k o n u l a r ı ele almıştır. A h l â k
y a p ı t t a n bir özet ç ı k a r ı y o r u m : "Tanrdarm sevgilisi prens ve b a ş b a k a n Ptah-hotep,
konusunda, örneğin, S ü m e r y a s a s ı şövle der: " K a d ı n kocasına ihanet ederse ı r m a ğ a
bilgisizlere bilgi vermek, doğruluğu ö ğ r e t m e k , kendisini dinleyenleri k u t l u ve mutlu
a t d ı p ö l d ü r ü l ü r ; erkek ihanet ederse ceza olarak para öder". H a m m u r a p i y a s a s ı
Burada, Kutadgu
A. DİLÂÇAR
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
(141. madde) şöyle y a r g ı l a r : "Eğer evli bir kadm zinada y a k a l a n ı r s a , k a d ı n , suç or
rilmez; insan çıplak gelmiş, çıplak gidecektir. Y u r d u y ö n e t e n i n ödevi d o ğ r u l u ğ u ko
tağına b a ğ l a n a r a k ı r m a ğ a atılır." H a m m u r a p i y a s a s ı n d a n 300 y ı l sonra, M. O. 1350
rumak, k ö t ü l ü ğ ü cezalandırıp k o v m a k t ı r . H ü k ü m d a r , aldığı vergiyi halk için kullan
160
161
meydana
malıdır. Y ö n e t i m d e b a ş kdavuz yasa ve d o ğ r u l u k o l m a l ı d ı r " (Manu ve "Upanisad"-
getirilen 200 maddelik H i t i t y a s a s ı n a göre (197. madde), "eğer biri d a ğ d a r a s t l a d ı ğ ı
lar). B u d d h a c ı l ı k t a n : "Dokuz g ü n a h v a r d ı r : 1. haksız olarak adam ö l d ü r m e k , 2. hır
s ı r a l a r ı n d a E s k i Anadolu'da Suppiluliuma y a da oğlu Murşili z a m a n ı n d a
bir k a d ı n ı zorlarsa cezası ö l ü m d ü r ; eğer bu zorlama şehirde olursa kadm ölümle ce
sızlık, 3. zina, 4. yalan, 5. açgözlülük, 6. bile bile y a n l ı ş t a r a f ı tutmak, 7. kinden do
zalandırılır; k a d ı n ı n kocası zina işleyen bu çifti öldürürse ceza g ö r m e z . "
l a y ı y a n l ı ş yola sapmak, 8. i y i d ü ş ü n m e d e n y a n l ı ş yola sapmak, 9. korkudan y a n l ı ş yola sapmak. Hiç zor kullanma, k ö t ü a r k a d a ş edinme; herkesle iyi geçin; k a d m pe
Eskiçağ Y a k ı n d o ğ u y a s a l a r ı n d a n U z a k d o ğ u ' y a
geçtiğimizde, yine
Kutadgu
Bi/ig'deki özdeyişlerle karşılaştırılabilen a h l â k görüşleri ve uzsözler buluruz.
Çinli
şinden k o ş m a ; isteklerini ölçülü tut; zenginliğe ö z e n m e ; bu d ü n y a y a b a ğ l ı olma; merhametli ol; bilgi edin. Y a ş a m ı n ı n kdavuzu ş u n l a r olsun: D o ğ r u görüş, d o ğ r u istek,
lerin üç b ü y ü k din önderi v a r d ı : L a o - d z ı (Lao-tse, M. Ö\ 604-531), K u n g F u - d z ı
d o ğ r u söz, d o ğ r u d a v r a n ı ş , doğru y a ş a y ı ş , d o ğ r u çaba, d o ğ r u düşünüş, d o ğ r u öz he
(Conficius, M. Ö. 551-479) ve Meng-dzı (Mencius, M. Ö. 372-289). B u n l a r ı n en ü n l ü s ü
s a p l a ş m a s ı ve y a r g d a m a s ı " ("Lakhana suttanta", "Khaggavisana sutra", "Benares
olan K u n g - F u - d z ı ' d a n b i r k a ç ö z d e y i ş : "Düşünce k a t ı l m a m ı ş a r a ş t ı r m a ve inceleme
v a ' z ı " ) . Hinduculuktan: " B ü t ü n insanlar ö z g ü r d ü r ; kaderlerine bu ö z g ü r l ü k yolun
f a y d a s ı z , a r a ş t ı r m a ve inceleme k a t ı l m a m ı ş d ü ş ü n c e de tehlikelidir. Eğer biri eski bil
dan giderler. E r d e m ö d ü l k a z a n ı r , k ö t ü l ü k ceza görür. A y n ı güneş, ışık ve sıcaklık
gisini yenilerse b a ş k a l a r ı n ı n ö ğ r e t m e n i olabilir. E r d e m hiç bir zaman ve hiç bir yerde
herkesin b a ş ı n a d o ğ a r i n s a n l a r ı n bunlardan faydalanma yolu t ü r l ü t ü r l ü d ü r . D o ğ a
tek b a ş ı n a kalmaz, daima k o m ş u k a z a n ı r . E r d e m d ö r t ş e y d e n o l m a d ı r : 1 . D ı ş a r d a
nın aldı y a r a t ı k a k l ı n d a n ü s t ü n d ü r . R u h hem bilgidir hem de bilen. İ n s a n kendi öl
insanlarla olan ilişkin, evde birini k o n u k l ı y o r m u ş s u n gibi s a y g d ı olsun; 2. bu kişilerle
çüsünde bilginin dış sınırına, öbür ucuna v a r m a ğ a çalışmalıdır. Bilgi güç ve g ü v e n d i r ;
k o n u ş m a ve d a v r a n ı ş ı n , bir sunakta T a n r ı ' y a adak s u n u y o r m u ş s u n gibi temiz ve p ü
o, v a r l ı ğ ı n başı, ortası ve sonudur" ("Vedanta sutra", "Purana" ve "Tantra"). B r a h -
rüzsüz olsun; 3. başkasının sana nasıl d a v r a n m a s ı n ı istiyorsan sen de ona ö y l e dav
mâcdarm
ran; 4. evinde ve yurtta h i ç b i r y a n l ı ş ş e y e y a n d a ş olma. B i r i bana devlet y ö n e t m e k
v ü c u t yok olur, ruh ise y a ş a m a ğ a devam eder. B e n bilge kişileri çok sever, onlar d a
sanatının ne olduğunu sorarsa, şöyle c e v a p l a n d ı r ı r ı m : H a l k ı doyurmak, asker bulun
beni severler. B e n yol, destek, b a ş b u ğ , t a n ı k , b a r ı n a k , s ı ğ m a k ve a r k a d a ş ı m . B a n a
en kutsal yazdarmdan biri olan
" B h a g a v a d - g î t â " d a n : " Ö l ü m d e n sonra
durmak ve halktan yasalara itaat ve d o ğ r u l u k beklemek; yasalara itaattan ve doğ
gerçek b a ğ l d ı k l a y ü k ü n e n l e r bendedirler, ben de onların i ç i n d e y i m . K e n d i d o ğ r u gi
ruluktan hiç v a z g e ç i l e m e z . " Meng-dzı'dan bir i k i ö z d e y i ş : "Başarılı bir devlet b a ş k a n ı
dişleri ile, her ş e y i n k a y n a ğ ı olana, uçsuz b u c a k s ı z bu evreni meydana getirene s a y g ı
halkın a r k a d a ş ı ve b a b a s ı d ı r ; o n l a r ı n sevincine k a t ı l ı r , acılarını p a y l a ş ı r . Y a n l ı ş ı n ı ,
ve iman gösterenler, Ü s t ü n Olgunluğa e r i ş e c e k l e r d i r . " Hintlilerin niti-sâstra
suçunu bilmek ve bunu açıkça s ö y l e m e k b ü y ü k bir erdemdir; en y ü k s e k a ş a m a d a
ve a h l â k öğreten, bunun y a n ı n d a da artha-sâstra
denden
denden ve si} aset öğreten y a z ı t ü r
bulunan yöneticilerin ve devlet b a ş k a n l a r ı n ı n da y a p m a s ı gerekir. H a l k ı n g ö n l ü n d e
leri v a r d ı r . Tek m ı s r a l a r y a da beyitler şeklinde ortaya konan bu y a p ı t l a r d a n en es
artık yeri bulunmayan b a ş k a n l a r d ü ş ü r ü l ü r . Ö n e m d e halk birinci yeri, tanrdar ikinci
kisinin C h â n a k y a adlı bir y a z a r ı n kaleminden çıkmış olduğu sanılır. B u n l a r ı n y a n ı -
yeri, krallar da son yeri tutarlar. A k d l ı bir k r a l yurdunun genişliğini değd hal
b a ş m d a a h l â k öğreten h i k â y e l e r
kın gönencini, bilgiyi ve d o ğ r u l u ğ u sever." L a o - d z ı ' n m ö z d e y i ş l e r i n d e n : " Ş u üç ş e y i
özeti " N â r â y a n a " n m
ü s t ü n t a n ı : Merhamet, p a r a y ı yerinde kullanma, alçak g ö n ü l l ü l ü k ;
bunlardan önce
lir. B u n d a "Yolcu ile K u ş " , "Brahman ile Ü ç Hırsız", " Y d a n ile K u r b a ğ a " gibi öğre
d o ğ r u l u k gelir. Y a l a n d a n ve aldatmadan k a ç ı n . K e n d i n i y ü k s e k görme ve hizmet et
tici h a y v a n m a s a l l a r ı n a r a s t l a n ı r . Hintliler B r a h m â c d ı k t a n B u d d h a c d ı ğ a geçince,
derlemesi olan " P a n c h a t a n t r a " n ı n ( = B e ş kitap)
ortaya k o y d u ğ u 4 ciltlik " H i t o p a l e s a " ( = F a y d a l ı bilgi) ge
meği sev. Bilgiden daha ü s t ü n değerli bir ş e y yoktur; bunu bilmek bir erdemdir.
ahlâkı y ü k s e l t m e a m a c ı y l e , Buddha'mn, d o ğ u m u n d a n önce girdiği t ü r l ü şekilleri an
Bdgi i n s a n ı ç a l ı ş m a y a sürmeli; bilip o t u r m a n ı n f a y d a s ı yoktur (krş. T ü r k a t a s ö z ü :
latan ve jdtaka (cataka okunur; P a l i dilinde == " d o ğ u m " ) ve avâdana
" y a t a n ı n y ü r ü y e n e borcu v a r d ı r . " ) Çok k o n u ş m a k ruh dengesinin bozuk o l d u ğ u n u
" b ü y ü k icraat") denilen h i k â y e l e r ortaya kondu. B u d d h a c ı Uygur T ü r k l e r i b u ede
gösterir. Yeterin sınırını g e ç m e ; yetinmek duygusu başlı b a ş ı n a bir zenginliktir."
biyattan geniş ölçüde çeviriler y a p t ı l a r ; bunlardan biri, biri akıllı ö b ü r ü akdsız olan
A y n ı a m a ç l a Çin'den Hindistan'a i n d i ğ i m i z d e V e d a c d ı k , B r a h m â c d ı k , B u d d h a cıhk ve Hinduculuk i n a n ç l a r ı n d a geçen a h l â k l a ilgili sözler buluruz.
(Sanskrit.
=
K a l y â n a m k a r a ve P â p a m k a r a adlı i k i k a r d e ş i n h i k â y e s i d i r (lehçemize ç e v i r i s i : T . D . K . , 1940). Bizdeki öğretici h i k â y e "Kelile ve Dinme", gerisin geri Farsça, S ü r y a n -
Vedacdıktan
ca, A r a p ç a ve Pehlevice yoluyle Sanskrit d ü i n d e k i " K a r a t a k a D a m a n a k a " h i k â y e
ö r n e k l e r : " T a n r ı sevdiği insana güç ve bilgi verir. T a n r ı ' n m gölgesi, insanın t u t t u ğ u
sine d a y a n ı r . Hintliler öğretici şiirler de ortaya k o y m u ş t u r . B u alanda Bhartrihari
yola göre hem ö l ü m s ü z l ü k hem ö l ü m d ü r . C ö m e r t a d a m ı n zenginliği hiç t ü k e n m e z ,
ö n d e gelir, i ş t e bir ö r n e k : "Bdgi: B i r a z bir ş e y ö ğ r e n d i ğ i m d e , sevincimden g ö r m e z
cimri ise hiç teselli bulmaz. Zenginlik b u g ü n birine, y a r ı n ö b ü r ü n e gelir, bu ç a r k ı n
olmuş a k l ı m kendini "alim-i k ü l " i l â n etti; fakat bilgim biraz daha ilerleyince, bey
d ö n ü ş ü n ü kimse bilemez. E l l e r birbirine benzer, ama g ö r d ü k l e r i ve b a ş a r d ı k l a r ı iş
nimdeki ateş t a v s a d ı ve bügisiz bir ahmak o l d u ğ u m u a n l a d ı m . " Ortaçağ g ü n e y H i n -
farklıdır."
distanmda, Madras'ta, Tiruvalluvar (M. S. 600 sıraları) a d ı n d a ü n l ü bir ş a i r i n Tamij
B r a h m â c ı l ı k t a n : "Öz v a r l ı k , bilgidir; her ş e y i n nedeni, bu bilgidir. Zen
ginlik, y ü k s e k orun, d ü n y a n ı m e r i e r i dış giysilerdir; bunlarla bengilik d ü n y a s ı n a gı-
A. DÎLÂÇAR
K U T A D G U B I L İ G İNCELEMESİ
dilinde yazdığı " K u r a l " ( = beyt, mesnevi) başlıklı bir ö z d e y i ş k i t a b ı v a r d ı r . "Ar
lemenin vakti var. İnsanın b ü t ü n e m e ğ i ağzı içindir, yine canı doymaz. İ y i ad lu>s
am" ( = erdem), "Porul" ( = mal) ve " İ n b a m " ( = aşk) şeklinde üçe b ö l ü n e n bu y a
kokulu y a ğ d a n iyidir. B i r adam için a k d s ı z l a r m şarkısını i ş i t m e k t e n s e , hikmetlinin
162
pıttan özdeyişler: " Ö l d ü r m e m e k iyiliğin d o r u ğ u d u r ; y a l a n s ö y l e m e m e k bundan he
azarını i ş i t m e k iyidir. B i r ş e y i n sonu b a ş l a n g ı c ı n d a n iyidir. S a ğ k ö p e k ölü aslandan
men sonra gelir" ("Erdem). "İnsan eşerek k u m i ç i n d e n su ç ı k a r ı r ; a r a ş t ı r m a k l a da
iyidir. E y genç, tazeliğinde sevinçli ol, ancak bil k i T a n r ı seni h ü k m e g ö t ü r e c e k t i r .
bilgi edinir" ("Mal"). " A ş k t a nazlanarak somurtmak tuza benzer; fazla tuz y e m e ğ i n
Gençliğinin günlerinde seni Y a r a d a n ' ı h a t ı r l a ! "
tadını kaçırır" ("Aşk"). G ö r ü l d ü ğ ü gibi, İ b r a n i l e r i n hâhmâh'ı,
y a n i "hikmet"i. T a n r ı korkusu, iyilik,
İran'da Z e r d ü ş t ç ü l ü ğ ü n kurucusu Zarathustra, a h l â k yolunda ş u n l a r ı söylemiş
d o ğ r u l u k erdemleri e t r a f ı n d a t o p l a n m ı ş t ı r . Hele Vâiz'in sözleri, bizdeki Odgurmış'-
tir: "Evrende i y i , k ö t ü y l e ; ışık, k a r a n l ı k l a ; doğru da eğri ile ç a r p ı ş m a k t a d ı r . İ y i ve
m sözlerini çok yalandan andırır. B u hikmeti, Milât s ı r a l a r ı n d a İ b r a n i ve Y u n a n fel
doğru olan, bize bitkileri y a ğ m u r l a y e t i ş t i r i r , h a y v a n l a r ı besler. İ y i ve d o ğ r u olan d ü
sefeleri birbirine karıştığı
şünüş, söyleyiş, i s t e y i ş ve kılışları a l k ı ş l a m a k d ı r . D o ğ r u hayat y a ş a m a k borcumuz
( Y u n . P h i l ö n ho Aleksandreus e İ o u d a i o s , M. Ö. 25-M. S. 50), Y u n a n c a y a z d ı ğ ı y a
dur; böylece her iki d ü n y a y ı k a z a n m ı ş oluruz. Işığın, i y i n i n , d o ğ r u n u n izinden giden
p ı t l a r l a , en çok onun y a z d ı ğ ı sandan " D ü ş ü n l ü bir Y a ş a n t ı Ü z e r i n e " ( Y u n . Peri biou
günah işlemez. R u h u m u z u bu niteliklere açık t u t m a l ı y ı z " ("Avesta"). İ r a n ' d a Sasan-
t h e ö r e t i k o u , L a t . De v i t a contemplativa) a d l ı kitapla, b a t ı d ü n y a s ı n a , Y u n a n l ı l a r a
hlar çağında birçok "siyasetname" ve "pendname"ler v a r d ı . S a s a n l ı H ü s r e v A n u ş i r -
aktardı.
günlerde
Hellenleşmiş bir Y a h u d i , İ s k e n d e r i y e l i P h i l ö n
van (531-579), Sanskrit dilinden Pehleviceye bir "pendname" ç e v i r t m i ş t i r . Arap y a zarı el-Mukaffa Aînnâmeyi
Sasanhlarm Pehlevicesinden ç e v i r d i . S a s a n l ı l a r m
nazırı Geyhanî, halife ve emirler için KitabÜ'l-âin'i
ilk
yazdı.
Y u n a n l ı l a r çok erken bir ç a ğ d a , M. Ö. V I I . y ü z y ı l d a y a ş a m ı ş o l d u k l a r ı sanılan " Y e d i Bilgeler"den ( Y u n . H e p t a Sophoi) kalma atasözlerine sahiptiler. B u sözler den birkaçı, örneğin "Kendini t a n ı " ( Y u n . g n ö t h i sauton) özdeyişi, Delphoi'deki
İbraniler y a z ı n d a b i r ç o k t ü r ve fikirleri S ü m e r , A s u r - B a b i l ve E s k i Mısır kay
A p o l l ö n t a p m a ğ ı n ı n d u v a r ı n a k a z d m ı ş t ı . B u n d a n sonra S o l ö n (M. Ö. V I I - V I . yy.;
naklarından almışlardır. " E s k i A h i t " teki " E y ü p " ( İ b r . İ y y ö b h , Y u n . İ ö b , L a t . Job),
"Logos parainetikos" =
"Süleymanın Meselleri" ( İ b r . Mişlö, Y u n . Paroimiai S o l o m ö n t o s , L a t . Proverbia) ve
lides (M. O. V I . yy., Özdeyişler), P y t h a goras (M. Ö. V I , yy.; " K h r y s a epe" ~ A l t ı n
Ö z d e y i ş l e r ) , Theognis (M. Ö. V I . y y . ) , Miletos'lu Phoky-
"Vâiz" (İbr. K ö h e l e t h , Y u n . E k k l e s i a s t é s , L a t . Ecclesiastes) k i t a p l a r ı İ b r a n i l e r i n
mısralar) gibi h u k u k ç u , şair ve bilginlerden de hikmet sözleri k a l m ı ş t ı r . Eflatun'la
hâhmâh'm
Aristo'nun konumuzla ilgili görüşlerini, y a p ı t ı m ı z ı n b a ş ı n d a F a r a b î ile BalasagunJu
( = hikmet) içine alır. İşte bunlardan b i r k a ç ö r n e k : " E y u p " t a n : "O za
man Rab kasırganın i ç i n d e n E y u b ' a cevap verip dedi: Bilgisizce sözlerle takdiri ka
Y u s u f ' u ele a l ı r k e n g ö r d ü k : Eflatun'dan Şölen
rartan bu adam k i m ? Ş i m d i kuşağını beline vur, erkek gibi; sana s o r a y ı m da, baria
(Nomoi e peri nomothesias), Siyaset ve Kral
anlat. Ben d ü n y a n ı n temellerini atarken sen nerede i d i n ? B i l d i r , eğer sende a n l a y ı ş
ya da Devlet (Politeia e peri tés dikés), Erdem
varsa. Mademki biliyorsun, onun ölçülerini k i m k o y d u ? Y a da denizi k a p ı l a r l a k i m
Anayasası
kapadı, m a ğ r u r d a l g a l a r ı n burada duracak, d e d i ğ i m z a m a n ? Sen ö m r ü n d e sabaha
Nikamakhos'a
(Politeia t ö n Ahlâk
Athénaion),
(To symposion), Yasa ve Yasama,
(Politikos e peri basileias)
Cumhuriyet
(Peri tés a r e t é s ) ; Aristo'dan
Eudemos'a
Ahlâk
( E t h i k a Nikomakheia), Büyük
Ahlâk
(Ethika (Ethika
Atina
Euderneia), raegala).
emrettin mi, fecrin yerini kendisine ö ğ r e t t i n m i ? K a d i r i n i ş i n i k ö t ü gören onunla çe
* *
kişir mi? Tanrı ile d a v a l a ş a n cevap versin. O zaman E y ü p , R a b b a cevap verip dedi: İşte ben değersiz bir ş e y i m ; Sana ne cevap vereyim ? Sen her ş e y i yapabilirsin, bili rim. A n l a m a d ı ğ ı m şeyleri s ö y l e d i m . Ş i m d i ise seni g ö z ü m g ö r d ü . Tozda ve k ü l d e t ö v be eylemekteyim." - " S ü l e y m a n ı n Meselleri"nden:
B . A t a s ö z ü ve Ö z d e y i ş t ü r ü
olarak:
" R a b korkusu bilginin b a ş l a n g ı
cıdır. Gümüş kazanmaktansa hikmet kazanmak iyidir ve onun k â r ı halis a l t ı n d ı r .
E s k i Yunanhlarda "hikmet", "mesel" , y a da " a t a s ö z ü " , " ö z d e y i ş " a n l a m ı n a
Zorba adama imrenme, hikmet kazan, a n l a y ı ş kazan. E y tembel, k a r ı n c a y a git, onun
paroimia
yollarına bak da hikmetli ol! Y a z ı n e k m e ğ i n i h a z ı r l a r , b i ç i m z a m a n ı n d a y i y e c e ğ i n i
geliştirilmiş o l d u ğ u n u g ö r ü r ü z :
teriminin
kullandığını,
toplar. Basiretli adam bilgi toplar ve saklar. A l ç a k g ö n ü l l ü l ü k izzetten önce gelir.
(krş. Kutadgu
Bilig'âe
şiirde
de bunun için özel bir k o ş u k
paroimiakon
metron, y a n i w w =r/=r =r
kullandan m ü t e k a r i b vezni: F a u l ü n , f a u l ü n ,
Kendini ağzın değil, b a ş k a l a r ı ö v s ü n . B a r ı ş ı k l ı k l a k u r u bir lokma, kavga ile ziyafet
Diatribai
lıdır. Açık azarlama ö r t ü l ü sevgiden iyidir. A t a k a m ç ı , eşeğe gem ve akılsızların s ı r t ı n a
yalnız
değnek. Çukuru kazan içine düşer. S ü t ü s ı k m a k y a ğ ç ı k a r ı r , burunu s ı k m a k k a n çıka
çekilir. İ s t e m i n i ucuza satma, f i y a t ı n ı y ü k s e k tut. H a y v a n da
rır, öfkeyi sıkmak kavga ç ı k a r ı r . " - " V â i z " den: " R o ş l a r m boşu. V â i z diyor, her ş e y
oynar,
boş. Her şeyin z a m a n ı ve gökler a l t ı n d a her işin v a k t i v a r : S u s m a n ı n v a k t i var, söy-
bir ş e y k a t ı l m ı ş t ı r : B u n u bil ve kendini hayvandan a y ı r m a s ı n ı öğren. Sen d ü n y a n ı n
Egkheiridion aykırı
yaşamı
ve
gelen doğayı
=
Elkitabı)
şeylere
örnekler:
"Usu
(50?-138;
faul,
dolu evden iyidir. Z e v k i seven yoksul olur. İ y i ad b ü y ü k zenginlikten ü s t ü n tutulma
ve
Epiktetos'tan
faulün,
— — / — — / w — / — - ) . B u konuda usa
Yunanlı
türünün /=: =r ^
olan
bir
Epiktétou kimsenin
k a t l a n m a m a s ı gerekir; usa uygun olan yer,
içer,
şeyler uyur,
g ö n e n i r ; fakat insan b a ş k a d ı r , T a n r ı ' d a n ona v ü k s e k
164
A. D i X A Ç A R
önemsiz bir harcı değil, y e r y ü z ü n d e onun efendisisin; bunu da bil. Y a ş a m ı gönen,
Edebiyat
onu boşuna harcama, özgür y a ş a ve ulu g ö n ü l l ü ol. T a n r ı ' n m y ü z ü n ü
atasözü,
hazırlan. Hayatta etkin ol; k ö ş e d e oturup lüğü, cimriliği, kıskançhğı,
korkuyu,
tut. Kadere karşı gelme, fakat sen
sütnineni
uyuşukluğu,
de
kusurda
165
K U T A D G U B İ L l G İNCELEMESİ
bekleme.
Kendinden k ö t ü
ölçüsüzlüğü, bulunma.
görmeğe
çapkınlığı
Söylenenleri
uzak kötüye
ve
Söz
Sanatı
Terimleri
Sözlüğü'ne
"adage"a eski söz, "maxime"e
göre,
(hikmet)
"proverbe"e (darbı
öz söz, "sentence"a sağ söz, "devise"e (şiar) ülkülük,
(vecize)
"epigramme"a iğneleme,
tire"e (hiciv) yergi, "dicton"a demece, "fable"a d a hayvan bilgisine, genel olarak, F r a n s ı z c a d a parémiologie
mesel)
uz söz, "aphorisme"e masalı
"sa-
diyoruz. A t a s ö z ü
( < Y u n . paroimia)
denir.
yorma, fikir ve kanış özgürlüğünü t a n ı . Y a s a l a r a uy, k a r ş ı gelme. A k l a , bdgiye önem X V - X V I . y ü z y ı l l a r d a Avrupa'da " a h l â k o y u n l a r ı " (İng. morality plays) denen
ver. Sokrat her sorunu usa vurmakla ç ö z m ü ş t ü r . " Roma'da Iulius Caesar gerek askerlerini gerek h a l k ı d ü ş m a n l a ç a r p ı ş m a y a özen dirmek için özdeyişler t o p l a m ı ş t ı ("Ad agentis"). B u ve daha sonraki ç a ğ l a r d a , Roma¬ da yaşayan Y u n a n l ı filozof Zenobios, Karadeniz Ereğlisinden (Herakleia) Dioge'neianos (M. S. I I . yy.) atasözleri t o p l a d ı l a r , A i s ö p o s da hikmeti hayvan m a s a l l a r ı y l e anlattı. Latin e d e b i y a t ı n d a Marcus Valerius Martialis'in (40-104) ("İğnelemeler", 1557 tane) ile
Decimus Junius
Juvenalis'in
Epigrammata''sı
(55-135)
Satyroe'si
("Yergiler", elde bulunanlar 16 tane) bu a l a n ı n ön s ı r a s ı n d a yer alırlar. Martialis'teıı örnekler: " D u l Erkekle D u l K a d m " d a n : "Fabius b ü t ü n k a r ı l a r ı n ı g ö m e r , Chrestilla bütün kocalarım eritip yok eder, gerdekte yanan meşaleler ç a r ç a b u k ö l ü döşek lerini aydınlatır; ey V e n ü s , bu i k i k a h r a m a n ı b i r l e ş t i r , d ö l döş bereketli olacak, tehli keli bu iki kişiye de tek bir cenaze a l a y ı yetecek." - " H e k i m ile H a s t a " d a n : "Hasta lığımda, ey hekim, acele geldin, beraberinde y ü z öğrenci de getirdin; ç o k ilginç bu olguyu görmek için, y ü z kişinin elleri beni y o k l a d ı , poyraz s o ğ u ğ u n d a n buz kesilmiş ellerle; önce bende ateş yoktu, ş i m d i ateşler i ç i n d e y i m , sağ ol usta hekimim." Juvenalis'ten: "Yükseliş": "Baş köşelere ö z e n i y o r s a n k ö t ü l ü ğ e h a z n l a n , cezası ö l ü m , ha pis ya da sürgün olan sunturlu bir cinayet işle; erdem para etmez, geçer akçe değildir, insanı aç bırakır; insanlar c ü r ü m ve k ı y ı c ı l ı k l a konak, k â ş a n e ve devlete sahip o l m u ş lardır. Söyle, bir oğulun karısı para t a m a h ı ile namussuz bir y a t a ğ a yatarsa, k a r ı , kız ve gelin satılık olursa, y a s a ve toplum d ü z e n i de bunu önleyemezse, hangi erkek post döşeğinde gözlerini yumup rahat uyuyabilir ? İşte o zaman bu s a t ı r l a r öfke ve gazap fışkırır." Roma'da I I I . y ü z y d d a L a t i n y a z a r ı Dionysius Cato'nun meydana ge tirdiği atasözleri k i t a b ı Ortaçağ Avrupasmda en çok okunan bir y a p ı t oldu. V . y ü z ydda St. Augustinus'un (354, 430) ortaya k o y d u ğ u ü n l ü De civitate Dei ( = T a n rı şehri) adlı kitap, tarih felsefesi y a p ı t l a r ı n ı n en eskisi olup, " T a n r ı ş e h r i " n i " d ü n y a şehri" ile karşdaştırmış, her ikisinin doğuş ve gelişimini izlemiş ve "adillerin a k ı b e t i " ni incelemiştir. İğneleme t ü r ü a l a n ı n d a B i z a n s l ı Theodöros ho Stoudites (759-826) ile İoannes Mauropous ( X I . yy.) birer E pigrammata
meydana getirmişler,
Ortaçağ
sonlarında öğretici mesel ve h i k â y e l e r derlemesi olan Latince, anonim Gesta Roma¬ norum ( = R o m a n l a r ı n K d g ı l a r ı , X I I I . yy.) ile İ t a l y a n Leone d'Assise'nin Latince Speculum perfectionis ( = M ü k e m m e l i ğ i n a y n a s ı , 1227)
adlı y a p ı t ı bizi Humaniz-
ma ve Rönesans çağma u l a ş t ı r m ı ş t ı r . O r t a ç a ğ ve R ö n e s a n s y ü z y ı l l a r ı n d a E r a s m u s ve başkaları aynı alanda ç a h ş t d a r , Rabelais, Cervantes, Shakespeare gibi ü n l ü yazarlar da kendi yapıtlarını bu gibi sözlerle süslediler. Latincede bu nitelikte olan sözlere genel olarak proverbium d e n m i ş t i . F a k a t bu t ü r işlene işlene a l t - t ü r l e r de d o ğ u r d u . İ948'de T . D . K.'nda i k i a r k a d a ş l a (Mehmet A l i A ğ a k a y , A l i U l v i E l ö v e ) işlediğimiz
allegorik piyesler o y n a n m ı ş ; 1420'de Kempe'li Thomas (Thomas a Kempis) a d l ı A l man Imitatio Christi başlıklı Latince y a p ı t ı y l e h a l k ı iç a r ı n m a y a , iç y a ş a m a teselliye çağırmış; 1473'te Beauvais'li Vincent'm Latince Speculum
ve iç
Ma/ıts'unda
yer àlan " A h l â k A y n a s ı " (Speculum morale), erdemleri ö v m ü ş , öfke, cimrilik gibi k u surları da y e r m i ş t i r . B u y ü z y ı l ı n s o n l a r ı n d a , Latince y a z a n Y u n a n l ı Michel Manille Tarchaniote'un "iğneleme"leri y a y ı m l a n m ı ş t ı r (1497). X V I . y ü z y d m b a ş ı n d a , l a n d a l ı b ü y ü k humanist Desiderius
Erasmus
("Binlerce E s k i S ö z " , 1500), Enchiridion
(1467-1536), Adagiorum
("Elkitabı",
("Deliliğe Ö v g ü " , 1509), Colloquia Familiaria
Hol
Chiliades
1504), Encomium
Moriae
("Teklifsiz Söyleşiler, 1518) a d l ı L a
tince k i t a p l a r ı n d a ince alayla eskiyi y ı k m ı ş , y e n i y i k u r m a ğ a çalışmıştır. Deliliğe Öv gü adlı b a ş y a p ı t ı , a r k a d a ş ı , İ n g d i z h ü m a n i s t i Sir Thomas More'un ( L a t . morus
=
"deli") şerefinedir. Y a p ı t t a , "Deldik T a n r ı ç a s ı " k o n u ş m a k t a d ı r . "Mutlu adalar" de nen yerde, b ü t ü n i n s a n l a r ı n ve t a n r ı l a r ı n gerçek b a b a s ı olan ve gençlik p e ş i n d e n ko ş a n Plutus ( L a t . = zenginlik tanrısı) adlı b a ş t a n r ı n ı n kızı olarak d o ğ m u ş t u r . A r k a d a ş l a r ı a r a s ı n d a S a r h o ş l u k , Bilgisizlik, Bencillik, İ k i Y ü z l ü l ü k , U n u t k a n l ı k , Tembel lik, Eğlence, Taşkınlık, Sapıklık, Derin U y k u adlı kişiler b u l u n m a k t a d ı r . Delilik tan rısal bir niteliktir. " B a y a ğ ı deliler" a r a s ı n d a a v c ı l a r , mucitler, oyuncular, soylular, s a n a t ç d a r gibi t a k ı m l a r v a r d ı r . " B a ş deliler" t a k ı m ı n ı ise öğretmenler, profesörler, şairler, k o n u ş m a c d a r , y a s a c ı l a r , teologlar, krallar ve papalar meydana getirir. K a d ı n lar, erkeklerden daha "deli" o l d u k l a r ı için y a k ı ş ı k l ı d ı r l a r ; erkeklere biraz akıl b u l a ş tığı için daha kaba y a p ı l ı d ı r l a r . Y a p ı t t a her ş e y semboliktir. S a v a ş , maddecilik, ü s t ü n k ö r ü l ü k , "akıllı geçinme", bozuk gelenek ve görenekler k ı y a s ı y a y e r i l m i ş , k ı n a n mış, R ö n e s a n s a d o ğ r u yol açılmıştır. X V I I . y ü z y d d a François de Sale'm F r a n s ı z c a (1609), Jeremy Taylor'm İngilizce Holy adlı y a p ı t l a r ı
halkı
dindarlığa
Living
Introduction
à la vie
(1650) ve Holy
dêvote'u
Dying
(1951)
çağırmış (son i k i kitaba göre üç başlıca erdem:
ağır başlılık, adalet, d i n d a r l ı k ) , John B ü n y a n ' ı n ü n l ü Pilgrim's
Progressai
(1678)
de bir d i n d a r ı n bu d ü n y a d a n ö b ü r d ü n y a y a y a p t ı ğ ı allegolrik y o l c u l u ğ u r o m a n l a ş t ı r m ı ş t ı r . B u y ü z y d a h l â k a l a n ı n d a söylenip yazdan özdeyişlerin parlak Fransızlardan Sentences
François
L a Rochefoucauld
Morales et Maximes
dukası
(1613-1780):
(1664; 541 ö z d e y i ş ) , Marquise de Sablé'nin,
Jacques Esprit'nin, Jean Domat'nm "maxime" leri, Antoine Méré'nin de vie qui doivent guider
çağıdır:
Réflexions
l'honnête
de
ou abbé Règles
homme'u ( H a y a t t a namuslu insana yol göste
recek kurallar). A y n ı y ü z y d d a Çekli J a n Amos Komensky (Comenius, 1592-1670), Labyrynt
svëta a râj srdce ( D ü n y a n ı n iabirenti ve gönlün cenneti, 1622)
adlı
ünlü
A. D İ L Â Ç A R
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
y a p ı t ı ile d ü n y a k a r g a ş a l ı k l a r ı n ı y e r m i ş ve selameti iç y a ş a m d a , gönlün cennetinde
devlet, ülküsel devlet b a ş k a n ı , ülküsel yasa ve ülküsel y ö n e t i m d i r . B u konuya giriş
b u l m u ş t u r . B u çağın "öz söz ve sağ s ö z " ustası olan L a Rochefoucauld'dan ö r n e k l e r :
olarak da onun felsefesi gelir, y a n i h ü k ü m e t i n k u r u l u ş u , amacı, nitliği ve görevi.
166
"İki y ü z l ü l ü k , erdemsizin erdemliye s u n d u ğ u saygıdır. Dalkavukluk, kendini beğen mişliğin geçer a k ç e y e çevirdiği kalp p a r a d ı r . E r d e m , ı r m a k sularının denize d ö k ü lüp karıştığı gibi, kişisel çıkarlar içinde yok olabilir. Erdemlerimizin çoğu, maskelen miş erdemsizliklerdir; istediklerimizi özgürce ve ceza g ö r m e d e n yapabilmemiz için biz hımlara birer okşayıcı ve namuslu ad t a k a r ı z . A l ç a k gönüllülük, çoğunca, b a ş k a larını b a s k ı y a alabilmek için geçici olarak boyun e ğ m e k t i r . K i m i insanlara k ö t ü l ü k etmek, onlara iyilik etmekten daha az tehlikelidir. V ü c u t y o r g u n l u ğ u akıl yorgunlu ğuna vakit b ı r a k m a z ; fakir de m u t l u l u ğ u n u bunda bulur. İ n s a n l a r ı incelemek kitap okumaktan y e ğ d i r . Y ü k s e k niteliklere sahip olmak yetmez, onları yerinde kullan masını da bilmelidir. H a y r a n o l d u ğ u m u z kişilerden daha ç o k , bize hayran olanları severiz. Gerçek a r k a d a ş l ı k gerçek a ş k t a n daha k ı t t ı r . A ş k süresince b a ğ ı ş l a m a d a sü rüp gider. A ş k t a n tutkuya geçilir, fakat tutkudan aşka geçilmez. K a d ı n l a r ilk aşk l a r ı n d a âşıklarını, ondan sonrakilerde ise aşkı severler. B ü t ü n k a d ı n l a r f l ö r t ç ü d ü r ; kimini k o r k a k l ı k ,
kimini de akıl frenler. A ş k ı n en b ü y ü k mucizesi, d ü ş m ü ş bir
kadının aşk yolu ile k u r t a r ı l m a s ı d ı r .
K a d ı n l a r ı n cehennemi i h t i y a r l ı k t ı r . İ k i ş e y e
dik b a k ı l m a z , biri güneş, ö b ü r ü ö l ü m . " X V I I I . y ü z y ı l d a İngilizlerden William L a w 1729'da A Serious Call
et visis
to a. De
işlemeğe çağırmış ve k u
ta bu yoldan erişileceğini b i l d i r m i ş t i r . 1758'de İsveçli mistik Emanuel
Swedenborg
(İşitildiğine ve görüldüğüne göre
gök ve cehennem) adlı Latince y a p ı t ı y l e g ö k ü ve cehennemi birbiriyle k a r ş ı l a ş t ı r m ı ş ve ruh y a ş a m ı n ı n
buna
göre
a y a r l a n m a s ı n ı i s t e m i ş t i r . X I X . y ü z y ı l d a da İngiliz
filozofu Herbert Spencer (1820-1903) The Principles 1892-1893)
yapıtıyle,
B u konunun u z m a n l a r ı n d a n kimine göre, h ü k ü m e t i n en eski esası "oymak" (tribus) değil, a k r a b a l ı k t ı (baba t a r a f ı akrabalığı: agnatio, ana-baba t a r a f ı akraba lığı: cognatio); y a n i anaerkine y a da ataerkine dayanan ve çok kocalı y a da çok karılı esastan tek k a r ı l ı ataerkine doğru gelişen "aile" (familia). B a b a a y n ı zamanda hem "bey" (princeps), y a n i "aile b a ş k a m " (pater familias), "baba otoritesi" (patria potestas) ile "şef", hem de "papaz" d ı (sacerdos). Aile genişledikçe " h a n e d a n " ı y l e bir likte "hane" (gens), b u n l a r ı n birikiminden de "oymak" (tribus), "klan" (elan) mey dana geldi ve "yurt" (patria, A l m . L a n d ) k a v r a m ı yerleşti. D a h a ileri a ş a m a l a r d a , Y u n a n l ı l a r d a "fratri" (phratria), "fili" (phyle), "asilzade" (eupatrides) " h ü k ü m d a r kral" (arkhön basileus), R o m a l ı l a r d a da curia, comitia, "kral" (rex), " h ü k ü m d a r erki ve otoritesi" (imperium), "imparator" (imperator), "yasa" (ius, lex; R o m a l ı l a r d a ü n l ü "12 levha y a s a s ı "
[Duodecim T a b u l a e ] "decemvir"ler
zamanından,
M. O.
451-450 y ı l ı n d a n k a l m a d ı r ) , " y a r g ı ç " (judex), "din işleri b a ş k a n ı " (pontifex maxi¬ mus), halk a r a s ı n d a da tabakalanma ("patris"ler: patricii; "pleb"ler:
plebii; "pro-
letar"lar: proletarii; "işçiler": aerarii; "konuklar, y a b a n c ı l a r " : peregrini; "kara bu dun": vulgus; "hür y u r t t a ş " : civitas libertas) v.b. kavramlar y e r l e ş t i .
vout and Holy Life adlı y a p ı t ı y l e , h a l k ı d u a y a ve h a y ı r (1680 1772) De coelo et inferno ex auditis
167
of Ethics
(Ahlâkın
İlkeleri,
insan y a ş a m ı n ı n ve gidişinin evrimini ele almış, kutun ve
mutun niteliğini a n l a t m ı ş , bencillikle i n s a n s e v e r l i ğ i k a r ş ı l a ş t ı r m ı ş , salt ve b a ğ m l ı ahlâk farkını göstermiş, devletin ö d e v l e r i n i b i l d i r m i ş , gelecek için de t a s ı m l a r öner
Eskiden ilkel çağlarda insan, toplumun basının,
ailesinin "durum"uyle
içine bir "durum"la (status), y a n i ba
d o ğ a r d ı ( k r ş . Kutadgu
oğul togdı beg; oğul togsa beg hem ataları
Bilig
de: atası
beg erse
beg = babası bey ise oğul da bey olarak do
ğar; oğul bey doğarsa ataları da beydir). D o ğ a n , bu "durum"da y a ş a r , b u "durum"da ö l ü r d ü ; y ü k s e l m e yoktu. B u bir "kast" (caste) durumu idi. Belli bir kastta bulun makla hem itibar k a z a n ı r , hem de y a s a n ı n koruma ve s a v u n m a s ı a l t ı n d a bulunurdu. Bireyler d u r u m l a r ı n ı değiştirmek, y ü k s e l m e k için bir devrimi, bir k ö k l ü değişikliği beklerlerdi. B u değişiklik, bireylerin y ü k s e k yetenek k a z a n m a s ı y l e meydana gelebilir di. B u kurama karşı b a ş k a bir kuram ileri s ü r ü l m ü ş t ü r : "Toplumsal a n l a ş m a " (cont¬ rat social)
k u r a m ı . B u n a göre, bireyler, a r a l a r ı n d a bir a n l a ş m a yaparak kendi bi
miştir. Bilginin değeri konusunda, Alman filozofu J . G . Fichte (1762-1814) 1800
reysel h a k l a r ı n ı n bir b ö l ü m ü n d e n v a z g e ç e r e k , onu, kendi seçtikleri "ortak otorite"ye,
yılında
yapıtında
y a n i bir b a ş k a s ı n a , bir " h ü k ü m e t " e b ı r a k ı r l a r . "Herkesin herkese k a r ş ı s a v a ş m a s ı n
başlıca şu n o k t a l a r ı b e l i r t m i ş t i r : 1. İ n s a n d a " b i l e c e ğ i m ! " diye bir güdek ve ç a b a
Bestimmung
des Menschen
(İnsan Ne İçin
Yaratdmıştır)
adlı
dan, y a n i anarşiden k a ç ı n m a n ı n tek yolu b ö y l e bir a n l a ş m a ile önlenebilirdi. B u fikir
v a r d ı r , 2. D o ğ a ile ilgili bir de " ş ü p h e " v a r d ı r ,
de olan başlıca d ü ş ü n ü r l e r ş u n l a r o l m u ş t u r : İngilizlerden R i c h a r d Hooker
3. Bilgi her şeye yetmez, 4. İ m a n
güdek ve y a z g ı y ı tamamlar.
of Ecclesiastical
A h l â k konusunda yukardan beri özetlenen fikir, ö ğ r e t i ve özdeyişler, Kutadgu BiZig'deki paralelleri ile k a r ş d a ş t ı r d m a k üzere buraya kondu.
b u nitellikleriyle
olarak
the Matter, Form and Power of a Commonwealth,
Ecclesiasitcal
and Civil
adlı y a
p ı t ı n d a , 1651; buna göre, bir zorunluluk olan "saltık y ö n e t i m " [absolutism] esası,
y a da devlettir) ve John Locke (Essays
ele a l ı n d ı ğ ı n d a ,
(Laws
1594), Thomas Hobbes (The Leviathan or
insanların "toplumsal a n l a ş m a " ile k u r d u k l a r ı doğal cumhuriyet
C. B i r "Siyasetname" olarak: Bilig
adlı y a p ı t ı n d a ,
h ü k ü m d a r ı n "tanrısal h a k " k ı d ı r , bunu kabul etmek gerekir. "Leviathan", y a p m a c ı k
* • * *
Kutadgu
Polity
on Civil
Government,
[commonwealth]
1685 ve 1690; ilk
yazısıyle Locke, k r a l l a r ı n "tanrısal h a k " k ı k a v r a m ı n ı b a l t a l a m a ğ a ve b u n l a r ı n H z . onunla
deneştiril-
uıck üzere yine bir k i t a p l ı k dolusu y a p ı t l a karşılaşırız. Başlıca konu ülküsel (ideal)
 d e m ' i n t o r u n l a r ı o l d u k l a r ı n a değgin i n a n c ı y ı k m a ğ a çalışmış ve b ö y l e c e özgürlüğü s a v u n m u ş ; ikinci yazısı ile de, tam aksine "saltık y ö ı ı e t i m " i ö v m ü ş ve b u alanda
168
A. DÎLÂÇAR
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
"toplumsal a n l a ş m a " i s t e m i ş t i r ) . B u üç Ingilizden 100 y ı l sonra, F r a n s ı z l a r d a n J . J .
e p ö n y m o s ) oldu, bir b a ş k a s ı da yine "süel arkhön" g ö r e v i n d e bulundu, din işleri de
Rousseau, Toplumsal Anlaşma
169
(Le Contrat social, 1762) adlı y a p ı t ı ile, insaıdarı geri
"arkhön k r a l " ( a r k h ö n basileus) sanını taşıyan bir a r k h ö n ' a b ı r a k ı l d ı . Y ö n e t i m işle
sin geri "doğa y a s a s ı " n a çevirebileceğini sanmış ve d a y a n a k s ı z kuramlar ortaya koy
rine y a r d ı m c ı olarak da 6 "yasacı y a r g ı ç " (thesmothetes) alındı. B u y a s a c ı l a r d a n D r a
m u ş t u r . Y a p ı t ı şu sözlerle b a ş l a r : "İnsan özgür doğar, ama her yerde ona kelepçe ve
k ö n , M. O. 621 y d ı n d a hemen her suçluyu y a ölüme y a da köleliğe g ö n d e r e n insafsız
a y a k b a ğ ı v u r u l m u ş t u r . Y ö n e t ü i r ve b i r t a k ı m yasalara itaat etmek z o r u n d a d ı r . "
bir yasa meydana getirdi. B u y a s a y ı M. Ö. 594'te S o l ö n ' u n y a s a s ı izledi. D r a k ö n za
Sonra şu a ç ı k l a m a l a r y a p ı l ı r : Devletin esası güç değd, irade, istektir; hukuk devleti
m a n ı n d a 401 kişiden olma bir "meclis" (boule) v a r d ı ; aristokrat (eupatrides) toprak
bu genel isteğe d a y a n m a l ı d ı r . D ö r t b ö l ü m d e şu konular ele a l ı n m ı ş t ı r : 1. A n l a ş m a
sahiplerinin t a r l a l a r ı n ı i ş l e y i p ÜTÜnün 1 /6'ini ücret olarak alan " a l t ı c ı ' l a r
(mukavele) y o h ı y l e meydana gelen s i v ü t o p l u l u ğ u n t ü r e y i ş i ; 2. Egemenlik k u r a m ı ve
moroi) yeni kanunla ç o k sıkıştırddılar. Y e n i "yasacı" (nomothetes) olarak iş b a ş ı n a
(hekte-
genel irade; 3. Devletin a n a y a s a s ı ; 4. Sivil din. Rousseau, siyasal erke hak k a z a n d ı
gelen S o l ö n , Atina y a s a s ı n ı "geleneksel yasa" (patrios politeia) haline getirdi, " y ü k
ran niteliğin zenginlik ve soyluluk olduğunu ileri süren eski g ö r ü ş ü y ı k m a k ve dev
leri hafifletti"
letin y ö n e t i m i n e bu devleti kendi üretici emeği ile ayakta tutan emekçilerin katdroa-
1. "pentakosiomedimnon" (500 Ölçek [medimnos] tahıl, y a ğ y a da ş a r a b ı olanlar,
sını istemiştir. F a k a t esasında, "toplumsal a n l a ş m a " k u r a m ı , önce şu k u r a m ı kabul
y a n i zenginler), 2. "hippeis" ("athlar", 300 ölçeği olanlar), 3. "zeugitai" (çiftçiler, 200
(seisakhtheia), v a r l ı ğ a ve vergiye göre şehir h a l k ı n ı d ö r t sınıfa a y ı r d ı :
etmekle b a ş l a r : K i ş i o ğ l u n u n y a p t ı ğ ı y a s a l a r ı n dışında, onun ü s t ü n d e ve onun öncülü
ölçeği olanlar), 4. "tentes", ı r g a t l a r ) . Solön, bu d ö r d ü n c ü sınıfı da şehrin b ü y ü k kuru
olarak, "doğa y a s a s ı " v a r d ı r . Hobbes'a göre, insan y a p ı s ı "adalet" ten daha çok
lu olan "ekklesia"ya aldı. A r k h ö n ' l a r birleşik olarak g ö r e v g ö r m e y e başladı. Y a s a m a
T a n r ı vergisi "hakkaniyet"e (İng. equity)
o r g a n ı olan "boule"de değişiklik y a p d d ı , bu kurula getirilecek her iş önce "400'ler
dayanan
"doğa y a s a s ı " y a d a "doğal
y a s a " şunu der: D o ğ r u ol, alçak gönüllü ol, merhametli ol, b a ş k a l a r ı n ı n sana ne yap
K u r u l u " ndan, a r k h ö n ' l a r ı n y a r g d a r ı da yeni kurulan ve "heliaia" denilen demok
masını istersen sen de onlara ö y l e y a p ; y a n i bir çeşit "gentlemen's agreement", centil
ratik bir genel kuruldan geçirilmeğe başlandı. "400'ler K u r u l u " n a yasa işleri için
menler anlaşması. A h l â k b a k ı m ı n d a n kabul edilebilir bir k u r a m sayılabÜirse
de,
"prytaneis" denilen y a r d ı m c ı bir yarkurul eklendi; "areis pagos" bir anayasa y ü k s e k
"toplumsal a n l a ş m a " , tarihte, ö n - t a r i h t e h i ç g ö r ü l m e m i ş t i r ; b ö y l e bir k u r u l u ş ve
denetim kurulu şeklini aldı. "Demos" denüen halk t o p l u l u ğ u n u n k a t m a n l a r ı şunlar
ö r g ü t e r a s t l a n m a m ı ş t ı r . B u n u n aksine, Aristo'nun dediği gibi, "insan politik bir
d ı : 1. "pedieis" (zenginler), 2. "paralioi" (orta halliler), 3. "diakrioi" (fakirler); k r ş .
h a y v a n " olarak, "doğal y a s a " yerine "ulusal yasa"larla ö r g ü t l e n m i ş ve eski çağlar
Kutadgu
dan beri devletin t a n r ı s a l bir kaynaktan çıktığına i n a n m ı ş , k r a l l a r ı n "tanrısal hak"-
gaylar" (fakirler).
Bilig'de
1. "baylar" (zenginler), 2. "orta kişiler"
(orta halliler), 3. "çı-
kını da tanımıştır. Kutadgu Bilig'de bu esası b e n i m s e m i ş t i r : Y u k a r d a açıklandığı gibi, Y e n i Eflatunculuk (Plötinos) - F a r a b î - "feyz" k u r a m ı - T a n r ı - Y a l a v a ç -
Ç. "Devlet Bilgisi"
ve " y a l a v a ç hırkasını g i y m i ş " sanılan ilig (bey). Y e r y ü z ü n d e meydana gelen ilk uygar topluluklara yasa verenler de bu esastan
Atina
Anayasası
olarak:
(Politeia ton A t h e n a i ö n ) adlı y a p ı t ı n d a
Atina'ya değgin bu
a y r ı l m a m ı ş l a r d ı r : E s k i Mısır'da Menes, Girit'te Minos, Hindistan'da Manu, I s r a ü ' d e
bilgiyi veren Aristo'ya göre üç tÜT h ü k ü m e t şekli v a r d ı r : 1. K r a l erki ( m o n a r ş i ,
Musa, Atinaldar'da D r a k ö n ile Solon, S p a r t a l ı l a r ' d a Lykourgos, Romaldar'da da Numa
Y u n . monarkhia), 2. Beyler erki (aristokrasi, Y u n . aristokratla) y a da, bunun bir de
Pompilius. Bunlardan D r a k ö n , y a s a c ı olarak "zalim" s a y d m ı ş t ı r . Atina ve Sparta
ğişiği olarak: Değerliler erki (zenginler ve şerefi sevenler, Y u n , timokratia) 3. Toplum
y a s a l a r ı " ş e h i r - d e v l e t " (poleis) y a s a l a r ı idi. Sparta'da y u r t t a ş l a r "eşitler"di (homoioi),
erki (demokrasi, Y u n . demokratla). Bunlar kimi vakit çığırından ç ı k a r a k y o z l a ş ı r ,
getirirdi, köle sayısı azdı, Y u n a n l ı y a
1. K r a l erki, zorba erki (tiranlık, Y u n . tyrannis) olur, 2. Beyler erki, t a k ı m erkine
b a n c ı k o m ş u l a r (perioikoi) a y r ı s a y d ı r d ı . B i r süre sonra "eşitler" ikiye b ö l ü n e r e k
(oligarşi, Y u n . oligarkhia) ç e v r i l i r , 3. Toplum erki de a y a k t a k ı m ı erki (oklokrasi,
alt k a t m a n ı "helot"lar (heilotes) meydana
"alt a ş a m a " (hypomeiones) sınıf ortaya çıktı. Ş e h i r - d e v l e t t e i k i kral (basileus) v a r d ı .
Y u n . okhlokratia) y a da b ü s b ü t ü n y o z l a ş a r a k , erksizlik (anarşi, Y u n . anarkhia) şek
"Apella" denilen geniş ve t ü m halk t o p l a n t ı s ı y a p d ı r , parlamento ve senato niteli
line girer. J . J . Rousseau da bu şekilde d ü ş ü n m ü ş t ü r . 1919'dan bu yana, t e k n i k l e ş e n
ğinde olan 28 kişilik "ihtiyar meclisi" (gerousia) seçilirdi. Y ö n e t i m ve y a r g ı , k r a l l a r ı n
d ü n y a n ı n y ö n e t i m i için "teknikçiler erki" (İng. technocracy, W . H . Smyth) de isten
temsilcisi olan ve "gerousia" t a r a f ı n d a n da onaylanan 5 "bakan"a (ephoreia) bırakı
m i ş t i r ; kapitalizmin ü s t ü n olduğu yerlerdeki h ü k ü m e t l e r e de yer yer "zenginler erki'
lır, 7-30 y a ş a r a s ı n d a her erkek asker disipliniyle d e v l e t ç e eğitilir, g ö r e v l e r d e k u l l a n ı
(İng. plutocracy, Y u n . ploutus
lır, 30 y a ş m a geldiğinde zorunlu olarak evlenir, yine asker disipliniyle y a ş a r , "toplu
re, L a t . administratio) "hizmet" k a v r a m ı n a
=
zengin) denmektedir. Ne de olsa " y ö n e t i m " (ida
yemek"lere (syssition) k a t ı l ı r ve 60'ına kadar devlete vergi ö d e r d i . Atina b a ş k a idi.
"bakan": "bakan"m Latincesi minister = hizmet etmek. Kutadgu
=
bağhdır;
"eskiden
"nazır",
şimdi
h i z m e t ç i , g ö r e v l i , bakan, L a t . ministro,
M.O. 752'den sonra orada a r t ı k kral yoktu; i k i k r a l ı n yerini, seçimle gelen 9 " b a ş b u ğ "
ministrare
(arkhön) almıştı. E s k i d e n k r a l ( a r k h ö n basileus), süel yetkisini "süel b a ş b u ğ " a (pole-
v a r d ı r , parlamento, senato ve herhangi bir halk t o p l u l u ğ u , ö r g ü t ü , kurulu, k u r u m u ,
Bilig'de
T a n r ı ' n ı n feyzinin feyzi olan
ilig
m a r k l ı ö s ) bırakırdı. M . Ö. 752'den sonra 9 " a r k h ö n " dan biri "baş a r k h ö n " (arkhön
d e r n e ğ i n d e n söz e d d m e m i ş t i r ; ilig'in b a ş d a n ı ş m a n ı (er ögi), b a ş b a k a n ı (vezir),
ba-
K U T A D G ü B İ L Î G İNCELEMESİ
A. D Î L Â Ç A R
170
k a n l a r ı ve atadığı görevliler v a r d ı r . " Â l i m " l e r (bilgeler) sınıfı ber halde
Bluntschli: Allgemeine
Staatslehre (Genel Devlet Bilgisi, 1875), G. ve E . Kücheııhoff:
"aklî ve nakli" bilim b ü y ü k l e r i n i de içine almıştı. Y ö n e t i m i n i n başlıca amacı, sık
Allgemeine
(Genel Devlet Bilgisi, 5. bas.
sık belirtildiği gibi, h a l k ı n gönenci idi.
The Growth of Political
Devlet ve h ü k ü m e t konusunda klasik yazarlardan Montesquieu,
"ulema'yı,
171
Yasaların
Ruhu (De l ' E s p r i t des Lois, 1748) adlı y a p ı t ı n d a , cumhuriyeti, aristokrasiyi, monar ş i y i , despotluk-tiranlığı gözden geçirmiş, en i y i h ü k ü m e t şeklini ingiltere krallık ti pinde b u l m u ş t u r : "şartlanmış krallık", 1215'te k r a l ı n yetkilerini Magna Charta ile kısan, 1628'de I . Charles'a "Haklar Dilekçesi"ni (Petition of Rights) veren, 1629'da ona " B ü y ü k Sitem" i (Great Remonstrance) okuyan, 1649'da onu ölümle cezalandı ran, 1689'da I I . Charles'a karşı y u r t t a ş ı n yasal h a k k ı n ı korumak için, ona "Habeas Corpus" y a s a s ı n ı kabul ettiren özgür İngiliz h ü k ü m e t i . B u n d a n b i r k a ç y ı l sonra, İngilizlerden Jeremy B e n t l ı a m , Hükümet ment, 1776) ile Ahlâk
ve Yasama İlkeleri
Üzerine Bir Yazı
(Fragment on Govern
(Principles of Morals and Legislation, 1789)
adlı y a p ı t l a r ı y l e , h ü k ü m e t i n , f a y d a c ı l (utilitarian) ilkeler üzerine k u r u l m a s ı n ı iste miştir, yani "en b ü y ü k halk çoğunluğunun en b ü y ü k ölçüde kut ve gönenci". B u n a göre de a h l â k ve siyaseti ayarlama, h ü k ü m e t şeklini saptama, zevk ve acıyı hesapla ma, insanın etkinliğini inceleme, suç ve cezaları d e ğ e r l e n d i r m e . Y i n e a y n ı y ı l l a r d a , A m e r i k a l ı l a ş m ı ş İngilizlerden Thomas Paine, İnsan
Hakları
Staatslehre
1967),
Ch. H . Macfiwain:
Thought in the West ( B a t ı d a Siyasî Düşüncenin
13. bas. 1963), G. Möbius - O. H . von der Gabelentz:
Politische
Gelişmesi,
Theorien
K u r u m l a r T a r i h i , 3. bas. 1963), L . Strauss - J . Cropsey: History of Political phy
(Siyasî Felsefe Tarihi,
1963), G. Salomon - Delatour:
(Modern Devlet Bilgileri, 1965), F . W. Foerster: Politische
Moderne Ethik
4. bas. 1956), N . L u h m a n n : Theorie der Verwaltungswissenschaft
(Siyasî Philoso
Staatslehren
(Siyaset
Ahlâkı,
(Yönetim
Bilgisi
K u r a m ı , 1966), W . Thieme: Verwaltungslehre ( Y ö n e t i m Bilgisi, 1967), K . C. Wheare: Modern Constitutions
(Modern Anayasalar, 2. bas. 1966), ve
1913-1914 y ı
lında ders k i t a b ı olarak o k u d u ğ u m şu y a p ı t : Woodrow Wilson: The State - Ele ments of Historical
and Practical
Politics (Devlet - Tarihsel ve Kılgısal
Siyasetin
A n a Öğeleri; Son K o n u l a r ı : Özet: Anayasal ve Y ö n e t i m s e l Gelişmeler; H ü k ü m e t l e r i n Niteliği ve Şekilleri;
Yasa:
A m a c ı , New Y o r k , 1889 Origin
and Development
Niteliği ve Gelişimi; H ü k ü m e t i n G ö r e v i ;
Hükümetin
ve son b a s k ı l a r ) . A y r ı c a bkz. E . A . Westermarck: The of
Moral
Ideas
(Ahlâkla
İlgili
Fikirlerin Doğuşu ve
Gelişimi) 2 cilt, 1906-1908.
(The Rights of Man,
Devlet konusunu burada kapatmadan önce, bu kapsama bağlı bulunan A t a t ü r k
1790-1792) adlı y a p ı t ı n d a , doğal h a k l a r ı h ü k ü m e t i n v e r d i ğ i haklarla k a r ş ı l a ş t ı r m ı ş ,
çülüğe ve A t a t ü r k devletçiliğine de kısaca d e ğ i n m e k yerinde olacaktır. A t a t ü r k , si
ileri fikirler ö n e r m i ş , yeni sistemleri ve F r a n s ı z Devrimini tutumcu ingiltere'ye karşı
yasal, toplumsal, ekonomik ve k ü l t ü r e l y ö n l e r i bulunan ilkelerini y a l n ı z kuramsal,
s a v u n m u ş t u r . X I X . y ü z y ı l o r t a s ı n d a F r a n s ı z l a r d a n Auguste Comte, Olgucul
Siya
ülküsel olarak değil, kılgısal, uygusal olarak da ortaya k o y m u ş , gerçekleştirmiş ve
set Sistemi ( S y s t è m e de Politique positive, 1851-1854) adlı y a p ı t ı n d a , felsefede kur
y a ş a t m ı ş t ı r : Egemenlik ulusundur; devlet işlerine din k a r ı ş m a z ; eğitim-öğretim bil
duğu "olguculuk"u (positivisme) siyasete de u y g u l a m ı ş t ı r :
giyi, yeni harflerle, k ö y e kadar g ö t ü r m ü ş t ü r ; halkevleri k u r u l m u ş t u r ; y a ş a m d a en
İnsanlıkla
(humanité)
ilgili yeni kavramlar, b u açıdan insanlık, toplumsal sorunlar, ö d e v l e r ve haklar; in
gerçek k ı l a v u z bilimdir; acunda b a r ı ş , yurtta b a r ı ş ; toplumda sınıf ve ayrıcalık yok
sanlığa tapma, "olgucul takvim", yani insanlığa hizmet e t m i ş olanları takvime geçi
tur; y u r t t a ş l ı k h a k l a r ı n d a erkek ve k a d ı n e ş i t t i r l e r ; T ü r k olarak b a t ı y a y ö n e l m i ş i z
rerek, belli günlerde onları anmak, şereflendirmek. İngilizlerden Stuart Mill, Özgür
dir; u y g a r l ı k y a s a s ı gelmiş y e r l e ş m i ş t i r ; ilerlemede herkes için fırsat eşitliği sağlan
lük Üzerine
(Utilitarianism,
mıştır; iş y a s a s ı v a r d ı r ; s ö m ü r ü c ü l ü k y a s a k t ı r ; devlet, emek ve e m e k ç i y i korur, bu
adlı y a p ı t l a r ı n d a , düşünüş ve t a r t ı ş m a ö z g ü r l ü ğ ü n ü s a v u n m u ş ; bireyciliğin
alanda her şeyi d ü z e n l e r ; T ü r k , ö v ü n , çalış, g ü v e n ( A t a t ü r k ç ü l ü k için son olarak bkz.
1863)
Bir Deneme (Essay on Liberty, 1859)
ile Faydacılık
(individualism), insanlar için gönencin bir koşulu o l d u ğ u n u s ö y l e m i ş ; bireyler üzerin
Prof. D r . Suna K i l i : Kemalism,
de toplum yetkisinin sınırlandırılmasını i s t e m i ş ; adaletin, f a y d a c ı l ı ğ a göre ayarlan masını önermiştir. Y i n e İngilizlerden Herbert Spencer, Toplumbilim (The Study of Sociology, 1876) ile Toplumbilim
İlkeleri
* * *
Araştırmaları
(The Principles of So
ciology, 1876-1896) adlı y a p ı t l a r ı n d a , "evrimci" (evolutionist) bir tutumla, çağdaş u y g a r l ı k için toplumbilimin önemini b e l i r t m i ş , özgür d ü ş ü n c e ile birlikte disiplin de
Robert K o l e j , istanbul, 1969).
D . B i r "Utopia", "Devlet R o m a n ı " ve "Prenslerin A y n a s ı " B u alanda ele alınacak
son konular, yine Kutadgu
Bilig'le
olarak:
karşılaştırılmak
istemiş, a y r ı c a aile toplumbilimini, siyasal ö r g ü t l e n m e y i , y a s a y ı , m ü l k ü , toplumun
üzere ş u n l a r d ı r : "utopia" lar, "devlet r o m a n l a r ı " (Alm. Staatsromane) ve "prenslerin
sanayileşmesini, "betimlemeli toplumbilim" (descriptive sociology) şeklinde incele
a y n a s ı " ( F r . miroir des princes, Alm. Fürstenspiegel).
miştir.
a. Utopia:
Devlet bilgisi (Aim. Staatslehre), yasama bilgisi (Alın. Verfassungslehre), yasa felsefesi (Aim. Reclıtsphilosophie), devlet felsefesi (Aim. Staatsphilosophie), k u r a m ı (Aim. Staatstheorie), siyaset a h l â k ı (Aim. Politische E t h i k ) Kutadgu
Bilig
daha birçok modern y a p ı t l a r l a k a r ş ı l a ş t ı ı d a b i l ı r :
devlet
alanlarında,
Ö r n e ğ i n , J . C.
Utopia, adını İngilizlerden
Sir Thomas More'un 1516'da y a y ı m
ladığı "Utopia"dan almışsa da, ondan önce bu nitelikte olan i k i b a ş y a p ı t y a z d m ı ş t ı r , biri E f l a t u n , ö b ü r ü Cicero t a r a f ı n d a n . B i z burada, en önemli u t o p i a l a r ı biraz a y r ı n t ı l ı olarak t a n ı t a c a k , öbür başlıca y a p ı t l a r ı d a bir i k i satırla nitelemekle yeti neceğiz.
172
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A R
1. Eflatun (Platon, M. Ö. 427-347: "He Politeia e peri
tés dikés" = Devlet y a da
Utopia'nm
yazdmasmda, Eflatun'un Politeia sı, ,
173
1498'de Amerika'nm ortaya çıka-
adalet üzerine, M . Ö. 389 ile 369 a r a s ı n d a y a z ı l m ı ş t ı r ) : Genel olarak "Devlet" y a da
r d m a s ı , Thomas More'un Avrupa işlerinin gidişi üzerindeki gözetimleri ve düşünce
"Cumhuriyet" adiyle t a n ı n a n , yukarda da söz konusu olan, 10 b ö l ü m l ü bu diyalogun
leri de rol o y n a m ı ş olabilir. K i t a p t a k i Utopia, düşünsel bir a d a d ı r ve yeni bir aya
ö n e m l i k o n u l a r ı , başlıca k o n u ş a n Sokrat olmak ü z e r e , ş u n l a r d ı r : A h l â k l a siyaset
benzer. S ö z d e , oradan Raphael Hythloday a d ı n d a biri ingiltere'ye d ö n m ü ş ve Thomas
birbirinden a y r ı l a m a z ; y a l n ı z erdemliler gerçek saadete erişme yolunu bilir; insan
More'a adadaki durum üzerine bilgi vermektedir. Verilen b u bilgiye göre, ülküsel bir
kendini erdeme z o r l a m a l ı d ı r ; devletin ö d e v i erdemli kişi y e t i ş t i r m e k t i r ; birey devle
cumhuriyet olan bu adada 54 b ü y ü k ve a y n ı tipte y a p ı l m ı ş , güzel şehir v a r d ı r . Ge
tin bir öğesidir; r u h t a ü ç b ö l ü m b u l u n d u ğ u gibi, ş e h i r d e de ü ç sınıf v a r d ı r : E l sanatçı
lenek, görenek, kurum, ö r g ü t ve y a s a l a r ı birdir. Önder ve b a ş k a n l a r ı , en orta boylu
ları ile ı r g a t l a r , asker, h u k u k ç u l a r l a filozoflar; birinci smıfta ılımlılık, ikincide y i ğ i t
ları olan Amaurote adh bir kimsedir. Her şehrin a y n ı s a y ı d a ç i f d i k l e r i ve orada çalı
lik, ü ç ü n c ü d e de bilgelik b u l u n m a l ı ; bireysel adalette olduğu gibi, toplumsal adalet
şan t a r ı m c ı l a r ı v a r d ı r . B u n l a r ı n y a r ı s ı her y d şehre döner, şehirden de a y n ı s a y ı d a
de bu ü ç sınıfın birbiriyle u y u ş m a s ı yolu ile s a ğ l a n m a l ı d ı r ; b u işi k o l a y l a ş t ı r m a k için
yurttaş
bireylerin bencilliğini, kişisel çıkarları yenmek gerekir; bunun için de mal, m ü l k ,
"siphogrant", "tranibore" denilen daha y ü k s e k aşamalı bir g ö r e v l i y e bağlıdır. Cani
çiftliklere
gider. Her 30 aile, "siphogrant" denilen bir görevli seçer; her 10
çocuk ve k a d ı n , toplumun ortak m a l ı haline getirilmeli, erkekli, kadınlı, çocuklu ola
ler, köle olarak çalıştırılır. Toplumcu k a v r a m l a r ı olan More, bu y a p ı t ı n d a ingiltere'
rak birlikte y a ş a m a l ı , çalışmalı, yemeli, i ç m e l i , y a t m a l ı ; devlet, evlenmeleri denet
deki yolsuzluklara i ş a r e t etmiş, hırsızların i d a m edilmesini, topraktan alman y ü k s e k
lemeli; çocuk d e v l e t ç e y e t i ş t i r i l m e l i ; ü r e t i c i l e r e , işçilere ve k ö y l ü l e r e yeteri kadar
k i r a l a r ı , toprakların^ s ü r m e y e n toprak sahiplerini, t a r ı m c d ı ğ m gerilemesini, y a ş a m
mal h a k k ı t a n ı n m a l ı ; herkesin toplumdaki y e r i ve a ş a m a s ı , anıklık ve y e t e n e ğ i n e
pahalılığını, ahlâksızlığı, p i y a s a y ı tekelleri a l t ı n a almış olan açgözlü zenginleri hep k ı
göre o l m a l ı ; g ö r e v l e r e yetenekli kişiler a t a n m a l ı ; devlet, d ü z e n ve uygulu, bilgili,
n a m ı ş t ı r . Utopia'da yasam t o p l u m s a l d ı r ; t e m b e l l i ğ e hiç göz yumulmaz, fakat zorun
güçlü, akıllı, adil ve d o ğ r u olmalı; y ö n e t i m , bilginliğe d a y a n m a l ı ; askerler akıncı de
lu çalışma kısa t u t u l m u ş t u r ; fabrikalar genel gönenci sağlayabilecek kadar çalışır.
ğil, savunucu ve koruyucu o l m a l ı ; gereksiz incelik ve k a b a l ı k t a n s a k ı n m a l ı ; v ü c u d u
Herkesin öğrenimi t a m d ı r , herkes k ü l t ü r l ü , f a y d a l ı edebiyatla ilgilenir. Herkes toplu
jimnastikle, ruhu da müzikle eğitmeli; devleti y ö n e t m e k için y a yöneticiler filozof,
halde (communal) y a ş a d ı ğ ı için, ç a l ı ş m a d a n , ü r e t i m d e n , t ü k e t i m d e n geniş ölçüde ta
y a da filozoflar y ö n e t i c i olmalı; filozof, t ü m bilgiye s u s a m ı ş , b u bilgiyi, yandan k a m u
sarruf edilmektedir. F a k i r yoktur, fazla m a l biriktirmek kimsenin a k l ı n a gelmez.
oyuna k a r ş ı koyan k i ş i d i r ; "adalet devletin o l d u ğ u gibi bireylerin de erdemidir",
A l t ı n ve gümüş h e r g ü n l ü k kaplar, kelepçe ve a y a k b a ğ ı v.b. şeyler için k u l l a n d ı r ,
"bir erdemin çoğunu devlette b u l m a m ı z , azını bireylerde b u l m a m ı z a y a r d ı m eder";
demir, b a k ı r gibi; altının b a ş k a bir değeri yoktur. E n y ü k s e k ü l k ü , genel saadetin ve
i n s a n l a r ı n çoğu, k a r a n l ı k bir m a ğ a r a y a g i t m i ş olan ve d ı ş a r d a yanan ateşin b a ş k a
gönencin sağlanmasıdır. Genel görevlüer bireylerden ü s t ü n tutulur; y a s a y a a y k ı r ı
insanların
d a v r a n a n l a r ı n cezası köleliktir. Y a s a l a r m sayısı pek azdır, ç ü n k ü insanları b i r ç o k y a
mağaranın
içine y a n s ı t t ı ğ ı gölgeleri g ö r ü p gölgeyi gerçek v a r l ı k sanan
ahmaklara benzer; filozof y ö n e t i c i , b u y a n l ı ş ı halka gösterip d ü z e l t m e y e çalışmalı dır. Eflatun, Şölen
(Symposion) adlı y a p ı t ı n d a d a benzer k o n u l a r ı t a r t ı ş m ı ş t ı r .
salara b a ğ l a m a k , b u n l a r ı n ezberlenmesini zorunlu tutmak, bireyleri gereksiz olarak uğraştırır, yorar y e özgürlüklerini kısıtlar. S a v a ş ı kimse sevmez. B o ş k a l m ı ş olan top r a ğ ı işlemek isteyenleri engelleyenlere k a r ş ı s a v a ş d ı r . Utopia'da t ü r l ü dinler v a r d ı r ,
2. Marcus Tullius Cicero (M. Ö. 106-43: D e república
— Cumhuriyet ü z e r i n e ,
M. Ö . 5 1 ) : A l t ı b ö l ü m l ü b u diyalogla Cicero, E f l a t u n d a n esinlenmiştir. Y a p ı t , Dev let ten daha ılımlı ve gerçeğe daha y a k ı n d ı r . R o m a ' n ı n tarihi ve o çağdaki durumu esas alınmıştır. E l e alman ü ç konu ş u n l a r d ı r : Devlet şekli, anayasa, adalet. Önce
fakat put ve suret y a s a k t ı r . Herkes, bağışladığı nimetler için T a n r ı y a dua ve t e ş e k k ü r eder. 4. F r a n ç o i s Rabelais (1494-1553: Gargantua
et Pantagruel
( = Gargantua ile
m o n a r ş i , aristokrasi, demokrasi t a r t ı ş d m ı ş , b u n l a r ı n a y r ı a y r ı tek b a ş l a r ı n a değerli
Pantagruel, 5 b ö l ü m , 1533-1567): A l a y l ı bir k a h r a m a n l ı k r o m a n ı b i ç i m i n d e y a z ı l
olmadığı s ö y l e n m i ş , Roma'da olduğu gibi, her ü ç şeklin k a t ı ş t r r d a r a k düzgün bir b ü
mış bir u t o p i a ' d ı r . Sir Thomas More'un "Utopia" s ı n d a n e t k i l e n m i ş olabilir. Başlıca
t ü n haline-getirilmesi uygun g ö r ü l m ü ş t ü r . A n a y a s a n ı n tek bir kişi tarafmdan değil,
k a h r a m a n l a r ı ş u n l a r d ı r : Dev bir kral olan Grangosier, ( = İ r i boğaz) oğlu dev Gar
y ü z y ı l l a r ı n t e c r ü b e s i göz ö n ü n d e bulundurularak, halk t a r a f ı n d a n y a p ı l m a s ı öneril
gantua, torunu dev Pantagruel, bunun açıkgöz ve ç a p k ı n a r k a d a ş ı Panurge, dinç
miştir. Toplum y a s a l a r ı , gereklikten ve g ü ç t e n d o ğ a r , buna d a adalet denir. Y a p ı t ı n
ve etkin bir d i n a d a m ı olan F r è r e Jean. R ö n e s a n s
sonunda Scipio Aemilianus bir d ü ş görür, b a b a l ı ğ ı Scipio Africanus ona g ö r ü n ü r ve
Rabelais, o r t a ç a ğ ı n
vatana iyilik edenlere ö l ü m s ü z l ü k v a a t eder. 3. Sir Thomas More ( L a t . Morus, 1478-1535: De optimus de nova Ínsula paideia'smı
önünde
bulundurmuş
utopia'da onun dar
görüşlerinden ve b a s k ı s ı n d a n k u r t a r ı p , geniş ç e v r e n l e r e , n e ş e y e , gönence, ansiklo rei publicae
statü
sive
U-topia ( = E n i y i cumhuriyet d u r u m u y a da "Hiç-bir yer" adlı y e n i
ada, 1516): Latince bu y a p ı t ı yazarken More, ö r n e k olarak
çağında yazdan b u
skolastik tutumunu yermekte, b ü g i y i ve y a ş a m ı
Ksenophön'un
Kyrou
y a da ondan genel olarak esinlenmiş olabilir.
pedik etraf h öğrenime k a v u ş t u r m a k istemektedir: D i n ve mezhep a y r ı l ı k l a r ı nedeni ile yapdan s a v a ş l a r g ü l ü n ç t ü r , rahip ve rahibeler erkin y a ş a m a l ı , evlenmeli, insanlar yemeli, içmeli,
borçlanman,
çalışıp ö d e m e l i ve b u güzel d ü n y a y ı g ö n e n m e l i d i r .
Y a ş a m ı n ı n belgileri ş u n l a r d ı r : "Dilediğini y a p " ( F a y ce que vouldras)
ve " İ ç "
KUTADGü BİLİG İNCELEMESİ
A. D l L Â Ç A R
174
(Trinck!), ç ü n k ü insan g ü l m e k için y a r a t ı l m ı ş t ı r .
1
Rabelais gençliğinde
rakiplikten
utopia'sıdır. X I X . y ü z y ı l ı n ilk y a r ı s ı n d a F r a n s ı z i k t i s a t ç ı l a r ı n d a n Charles Fourier ile Etienne Cabet'de, İngilizlerden de Robert Owen'de bunun etkisi görülür.
çekilerek Montpellier Üniversitesin'de o k u m u ş ve hekim o l m u ş t u . 5. John Valentin Andrea (1586-1654: Rei publico,
175
Christianopolitanaè''descrip-
12. Bernard de Mandeville (1670-1733: The Fable of the Bees = Ardarm Ma
tio (— Christianopolis - "Hristiyan ş e h r i " - cumhuriyetinin betimlemesi,^ 1619):
salı, 1714). A l t - b a ş l ı ğ m d a "ya da kişisel erdemsizikler, toplumsal yararlar"
Dinsel bir utopia'dır, "pietist" ye "mistik".
vate vices, public benefits) denmektedir. Şiir olarak 1705 teki ilk y a y ı m ı n d a başlık
6. Tommaso Campanella (1568-1637: Civitas B i r italyan filozof t a r a f ı n d a n Kyrou
paideia'sından,
solis ( — G ü n e ş
şehri,
1623):
Latince olarak y a z ı l a n bu Utopia, K s e n o p h ö n ' u n
Eflatun'un d a
Politeia'smdan
esinlenmiştir.
B u n a göre,
Güneş b ü y ü k bir şehirdir; Güneşlilerin ö r g ü t ü ve y a ş a m ı , E f l a t u n d a ve Thomas More'da açıklanan toplumsal bir düzen üzerine k u r u l m u ş t u r . Zenginlik, yönetim,_ diri, çalışma, s a v a ş hep toplumsal kavramlara uygun olarak gösterilmiştir. 7. Sir
(pri
j
Francis Bacon (1561-1626: Nova Atlantis
=
Yeni
"Homurdayan arı k o v a n ı y a da namuslu kişilere çevrilen hileciler" (The Grumbling Hive, or Knaves Turn'd Honest) idi. 1714'teki b a s k ı d a d ü z y a z ı bir önsöz v a r d ı r , ingiltere'ye yerleşmiş olan H o l l a n d a l ı bu hekimin y a p ı t ı n d a ingiltere'nin 1705'teki durumu (Yedi Y ı l Harbi) yerilmektedir. A y r ı c a , doğal olarak insanın alçak bir yara t ı k olduğu s ö y l e n m e k t e , toplum ve devlet birbirini sokup yok etmeğe çalışan arılar k o v a n ı n a benzetilmektedir. Y a z a r a göre insanın d a v r a n ı ş l a r ı i y i ve k ö t ü y a da değer l i ve değersiz, alçak ve y ü k s e k b i ç i m i n d e ikiye a y r ı l a m a z ; her erdemin k ö k ü n d e ben
Atlantis, 1626):
cillik bulunur. İnsan d o ğ u ş t a n k ö t ü d ü r . Filozoflarla devlet a d a m l a r ı , y ö n e t i m i ve
B ü y ü k filozof Bacon da bu y a p ı t ı Latince olarak y a z m ı ş ve utopia'sını bir adada k u
toplumun d a y a n ı ş m a s ı n ı y a l m l a ş t ı r m a k a m a c ı y l e " y ü k s e k y a ş a m " k a v r a m ı n ı yarat
r u l m u ş ülküsel bir topluluk olarak b e t i m l e m i ş t i r . Sözde, Pasifik Okyanusunda bulunan
mışlardır, k i gerçekte bir hayaldir. D ü n y a y ı y ö n e t e n güç, erdemsizlik, zenginlik ve
Bensalem a d ı n d a k i bu a d a y ı gezen bir kimse orada H r i s t i y a n l ı k , bilimsel a r a ş t ı r m a
g ü n ü n ü gün etme isteği ve çabasıdır, insan daima bunun için çalışır ve y a ş a r . B u ni
ve felsefe üzerinde k u r u l m u ş bir devlete rastlar. A r a ş t ı r m a özeğinin a d ı " S ü l e y m a n ' ı n
telikte, yani olumsuz olan bir utopia'ya "anti-utopia" (Alm. Gegenutopie) denir.
E v i " dir (Solomon's House). B u adadan kimse ayrdmaz. Y a l n ı z , arada bir "Işık T ü c c a r l a r ı " (Merchants of Light) denilen kimseler gidip d ü n y a y ı dolaşır, y e n i b u l u ş l a r ı ve yeni fikirleri öğrenip adaya haber getirirler. "Atlantis", tarihten önce Atlas Okya nusunda b a t m ı ş olduğu sanılan bir karaya verilen a d d ı r . Bacon'a göre " Y e n i Atlan
Daniel Defoe (1660—1731: Robinson Crusoe, 1719). B i r gezi ve macera ro
gerçekte, k ö k l ü bir siyasal r o m a n d ı r . Y a z a r ı Daniel Defoe siyasetle de u ğ r a ş a n bir a d a m d ı . Partisi h ü k ü m e t erkini yitirince, Defoe, özünü bu r o m a n ı yazmakla doyurdu:
tis", bunun, Pasifik Okyanusunda b u l u n m u ş olan bir benzeridir. 8. S. Golt: Nova Solyma
13.
m a n ı , hatta çocuk ve gençlik h i k â y e l e r i n i n b a ş y a p ı t l a r ı n d a n biri sayılan bu roman,
"Siyasette yenildim, ama y a r a t t ı ğ ı m a d a n ı n k r a l ı oldum." demek istedi. U y r u ğ u da
( = Y e n i K u d ü s , 1648). Teokrasi ilkesi ü z e r i n e kurul
muş bir din utopia'sıdır.
v a r d ı , bir cuma günü yaband k ı y ı c ı l a r d a n k u r t a r d ı ğ ı ve Cuma (Friday) adını v e r d i ğ i adam. Adada Robinson egemendir, u y r u ğ u n u n kendine kesin boyun eğmesini ister
9. James Harrington (1611-1677:
The Commonwealth
of
Oceana =
Oceana
ve onu yere y a t ı r a r a k ayağını başının ü s t ü n e koyar. B u tutum, Defoe'nun otoriter,
Cumhuriyeti, 1656). B u ingiliz devlet k u r a m c ı s ı n ı n y a p ı t m d a yine Okyanusya'da
bireycil (individualiste), uygar ve disiplini sever
Oceana adı verilen h a y a l î bir a d a d a y ı z . Adada Olphaus Megaletor admda biri ülküsel
Crusoe" bir roman tipi olmuş, fırtına sonunda b ö y l e ıssız adalara düşme olayını konu
olduğunu
gösterir.
"Robinson
bir cumhuriyet k u r m u ş t u r . B u n a göre cumhuriyet en i y i devlet rejimidir. Adada m ü l
alan romanlara "röbinsonade" d e n m i ş , J . J . Rousseau "doğal h a y a t " ı bundan esinle
k ü n dengesi, hangi smıfm y ö n e t m e n olacağını bildirir; m ü l k ç o ğ u n l u k l a t o p r a k t ı r ;
nerek ileri s ü r m ü ş (Emile r o m a n ı , 1762), bu yolda 1813'te i s v i ç r e l i Alman
toprak daima çoğunluğun elinde k a l m a l ı , azınlığın eline g e ç m e m e l i d i r ; h ü k ü m e t gö
Johann Rudolf Wyss, isviçreli
revlileri daima belli bir süre için oyla seçilmelidir.
roman y a z m ı ş t ı r .
10. Gabriel de Foigny (1630-1692: de Jacques
Sadeur
=
La terre australe
Bilimeyen g ü n e y k a r a s ı :
Jacques
inconnue:
les aventures
Sadeur'ün
maceraları,
1676) . S ı r a d a n bir keşiş olan yazar, Orta Avrupa'da kısa bir geziden sonra m a n a s t ı
Robinson
14. Jonathan Swift (1667-1745: mote Nations of the World =
yazarı
(Der schweizerische Robinson) adlı bir
Gulliver's
Travels into
Several
Distant
Re
Gulliver'm, y e r y ü z ü n d e k i birçok uzak uluslara yap
tığı geziler, 1726). B u y a p ı t da, esasında, cüceler ve devlet y u r t l a r ı n ı anlatan bir ço
r ı n a k a p a n m ı ş ve h a y a l î bir d ü n y a gezisinin h i k â y e s i n i ü t o p i k bir b i ç i m d e y a z m ı ş t ı r .
cuk r o m a n ı o l m a y ı p , felsefî b ü y ü k ve eşsiz yergidir, acı bir " k a r ş ı t - u t o p i a " (anti-
K i t a b ı n k a h r a m a n ı Jacques Sadeur, Thomas More'a uyarak ü l k ü s e l bir d ü n y a y ı be
utopia). R o m a n ı n k a h r a m a n ı Lemuel Gulliver, cerrah, kaptan ve gezgin olarak gördü
timlemeye çalışmış,, m ü l k ü toplumun m a l ı olarak göstermiş, dinin de öğretişiz, pa-
ğü yerleri ve i n s a n l a r ı a n l a t ı r : Lilliput'taki cüceler, Brobdingnag'daki devler, L a -
pazsız ve ayinsiz "doğal bir d i n " olmasını istemiştir.
puta'daki "soyut a y d ı n l a r " , Balnibarbi'deki " Y ü c e Akademi", Glubbdubdrib'deki hikâyesi,
sihirbazlar, Luggnagg'daki Struldbrug denilen "ölümsüzler", adsız bir adada Yahoo
1677) . ü r e t i m d e o r t a k l a ş a c a l ı k (collectivisme) ilkesi üzerine k u r u l m u ş bir toplumun
denilen aptal insanları y ö n e t e n Houyhnhnm adlı a k d l ı atlar, kişioğiunu, d ü n y a k ü l -
11.
D . Vairasse: L'histoire
des
Sevarambes
(=
Sevarambe'larm
A. D İ L Â Ç A R
176
KUTADGTJ BİLİG İNCELEMESİ
t ü r ü n ü , u y g a r l ı k denen durumu k ö k ü n e kadar yeren k o r k u n ç bir tablodur; önemsiz
20. D r . Samuel Johnson (1709-1784: Rasselas,
177
Prince
of Abyssinia
= Ras¬
şeylere ölçüsüz değer veren, pireyi deve yapan insanlar (devler) gerçekte çok önemli
selas, Ethiopia Prensi, 1759). Ü n l ü İngiliz y a z a r ı n ı n felsefî bir kısa r o m a n ı d ı r . Esas
olan şeyleri, k ü ç ü k gören, ö n e m s e m e y e n insanlar (cüceler) v.b.
konu, k u t (saadet) a r a m a k t ı r . E s k i Ethiopia'da (Habeşistan), kral ardası saptanmwunderliche
caya kadar, prens ve prensesler uzak bir yerde k a p a t ı l ı r d ı . Prens Rasselas d a k a r d e ş
= Felsenburg - k a y a şehri - a d a s ı : B i r k a ç denizcinin yal
ve k ı z k a r d e ş l e r i y l e birlikte bu duruma düşer. K a p a t ı l d ı k l a r ı yer güzel ve verimli bir
gını, 4 cilt, 1731-1743). B i r p a p a z ı n oğlu olan yazar, bir ara berberlik, c e r r a h l ı k yap
vadidir. Rasselas bir süre sonra b ı k a r ve k ı z k a r d e ş i Nekayah, nedimesi P e k u a h ve
1 5 . Johann Gottfried Schnabel (1692-1752: Die Insel Fata einiger Seefahrer
Felsenburg:
t ı k t a n , askere de gittikten sonra, gezgin olarak ş u r a y ı b u r a y ı dolaşmış ve bu "robin-
şair I m l a c ile birlikte, kutun ne o l d u ğ u n u anlayabilmek için kutlu insan a r a m a ğ a çı
sonade"ı meydana getirmiştir. Albert Julius a d ı n d a biri f ı r t ı n a sonunda d ü ş t ü ğ ü gü
karlar. B i r ara kut, us ve anlayışın ö n e m i n i , isteklerin de dizginini ç e k m e y i bilen bir
zel ve verimli bir adada, ülküsel bir ş e h i r - d e v l e t kurar: " K a y a ş e h r i " (Felsenburg).
filozofata b u l u n d u ğ u sandır, fakat bu adam y ı k ı m a u ğ r a y ı n c a bu öğretinin iflas etti
B u , "Robinson Crusoe" da da olduğu gibi, u y g a r l ı k t a n bir " s ü r g ü n " değil, bir "sı-
ği anlaşılır. Rasselas ve y a n ı n d a k d e r her yerde kuta acı ve tasa karıştığını görürler.
ğ m m a " d ı r . Y a p ı t t a , X V I I . , X V I I I . y ü z y ı l A l m a n y a s ı ' n d a k i durum, adadaki ülküsel,
Sonunda Pekuah bir m a n a s t ı r a girmeğe, Nekayah ö ğ r e t m e n , Rasselas da bdgin ve
ü t o p i k durumla k a r ş ı l a ş t ı r d m ı ş ve eleştirdmiştir.
kral olmaya, Imlac ise y a ş a m ı n ı gelişi güzel sürmeğe karar verirler. Hepsi y u r t l a r ı n ı
1 6 . L u d v i g Holberg (1684-1754:
Nicolai
Klimii
iter
subterraneum
( = Niels
Klim'in Y e r a l t ı n a İnişi, 1741). D a n i m a r k a l ı b ü y ü k sahne y a z a r ı n ı n Latince y a z d ı ğ ı bu yergili utopia'sı, M o n t e s q u i e u ' n ü n
Fars
Mektupları
(Lettres persanes,
1721)
arzularlar ve y e r y ü z ü n d e en i y i yerin orası o l d u ğ u n u kabul ederler. 21. Louis Sébastien Mercier (1740-1814 : L'an 2440: rêve s'il en fut
jamais
= 2 4 4 0 Y ı l ı , Eğer Gerçekten Olmuşsa, B i r D ü ş , 1770). B i r hayal ve önceleme (antici
k a l ı b ı n d a , toplumsal alışkıları, yanlış ö ğ r e t i ve i n a n ç l a r ı , dinsel ö n y a r g d a r m ı , si
pation), y a n i y ı l l a r sonra olacak, olması beklenen, sanılan, umulan ve dilenen şey
yasal y a ş a m ı , aşk ilişkilerini,
k a d ı n l a r ı , ç a p k ı n l a r ı , zenginleri k ı n a m a k t a d ı r . Hikâ
lerin hayalini kurma utopia'sıdır. Y a z a r 1770 y ı l ı n d a , 1670 y d sonra Fransa'da gö
yede, Niels K l i m , bir g ü n k u y u y a indiğinde ip kopar, K l i m sonsuz olarak düşer, önce
r ü l m e s i istenen güzel şeyleri düşlemiş, ruhundaki istek ve dilekleri cisimleştirerek,
Nazar gezegenine ulaşır, sonra Martinia'ya geçer ve oralarda g ö r d ü k l e r i n i , b a ş ı n d a n
b u n l a r ı bir d ü ş olarak a n l a t m ı ş t ı r .
geçenleri anlatır. Y a y ı m l a n ı r
y a y ı m l a n m a z b ü y ü k t a r t ı ş m a l a r a yol a ç a n
bu ya
p ı t az sonra "Niels K l i m s underjordiske Rejse" başlığıyle D a n c a y a da ç e v r i l m i ş tir.
Holberg'm
a y n ı nitelikte
(Sganarelle'in felsefe yurduna
olan
Sganarels
Rejse
til det philosophiske
y a p t ı ğ ı yolculuk, 1754) adlı bir y a p ı t ı
Land
da v a r d ı r .
Sganarelle, Molière'in y a r a t t ı ğ ı , "halkın s a ğ d u y u s u " n u temsil eden bir tiptir. 17. S. Berington:
Denkwürdigkeiten
Gaudentios
von
Lucca
(=
Lucca'h
Gaudentios'un andan, 1753). Almanca bir "robinsonade" d ı r .
ou la Basiliade
du célèbre
Pilpai
=
23. Nicolas E d m e
Restif de la Bretonne
(1734-1806:
La découverte
australe
par un homme volant = U ç a n B i r A d a m ı n G ü n e y d e k i B u l u ş u , 1784). Ü n l ü F r a n s ı z r o m a n c ı s ı n ı n "robinsonade" utopia'sı. 24. Johann Jacob Wihielm Heinse (1746-1803: Ardinghello gen Inseln
und die glückseeli¬
= Ardinghello y a da K u t l u Adalar, 2 cilt, 1787). A l t başlığına göre,
X V I . y ü z y d d a n bir İ t a l y a n h i k â y e s i olup Alman e d e b i y a t ı n ı n " F ı r t ı n a ve D ü r t ü "
18. Morelly (öz a d ı ve d o ğ u m , ö l ü m y ı l l a r ı belli d e ğ i l d i r ; X V I I I . y ü z y d : rage des îles flottantes
22. James B u r g u : Account of Cessares, İngilizce bir "robinsonade" utopia'sı.
Yüzer
Nauf
Adalardaki
(Sturm und Drang) çağındaki "estetik ahlâksızlık" ve "güzellik
k ü l t ü " n ü n b i ürü
n ü d ü r . Mektuplar şeklinde y a z ı l m ı ş t ı r . Özgürlüğü, güzelliği ve gücü seven Ardin
Deniz Faciası y a d a Ü n l ü Pilpay'm [ = ü n l ü H i n t l i brahmin bilgini, "Kelile ve D i m -
ghello admda bir İ t a l y a n genci Floransa'da, Garda'da, Cenova'da, Roma'da ve Vene
ne"deki Beydeba ] Ş a h n a m e s i , 1753). X V I I I . y ü z y ı l ı n bu F r a n s ı z filozofu ve "Babeuf'-
dik'te aşkı y a ş a r , Atina'daki Pantheon'da y a p ı l a n bir görüşmede Sokrat öncesi doğa
çülük'ün
kuruluş
felsefesi ve kozmik Eros ululanır, " B ü t ü n ' e b a t ı p g ö m ü l m e k " istenir. Sonunda, Pa¬
ilkelerine ve "doğa y a s a s ı " n a değinmiş, "eşitlerin bddirisi" (Manifeste des E g a u x )
(babouvisme) öncüsü, bu utopia " r o b i n s o n a d e " ı n d a ,
toplumun
ros ve Naksos a d a l a r ı n d a Özgürlük-Güç-Güzellik ü ç l ü s ü n ü n temeli üzerinde ü t o p i k
niteliğinde olan fikirleri s a v u n m u ş t u r . A y n ı y a z a r ı n Code de la nature
bir cumhuriyet k u r u l m a s ı k a r a r l a ş t ı r ı l ı r . Nietzsche öncülerinden bir y a p ı t t ı r .
ou la véri
table esprit de ses lois (Doğa kodu y a da d o ğ a y a s a s ı n ı n gerçek r u h u , 1755) a d h bir y a p ı t ı da v a r d ı r . 19. Stanislas Leszczynski tiens d'un Européen
25. Friedrich Leopold von Stolberg-Stolberg
(1750-1819:
Die Insel
= Ada,
1788). Goethe ve Herder'm a r k a d a ş ı olan bu Alman şairi ve d i p l o m a t ı da " F ı r t ı n a (Polca: StanisZaw Leszcynski,
1677-1766:
Entre
avec un insulaire du royaume de Dumocala — B i r A v r u p a h ' n ı n
Dumocala A d a s ı K ı r a l l ı ğ ı Y u r t t a ş ı İle G ö r ü ş m e s i , 1756). Polonya k r a l ı n ı n F r a n s ı z ca olarak y a z d ı ğ ı bir u t o p i a ' d ı r , b u t ü r ü n bir k r a l t a r a f ı n d a n yazdan biricik örneği. A y d ı n krallık devlet şekli s a v u n u l m u ş t u r .
ve D ü r t ü " (Sturm und Drang) çağının bir a d a m ı , Rousseau'nun özgürlük ilkesinin ve çağın hastalığı olan "ruh erksizliği"nin
bir y o l d a ş ı o l m u ş t u r . K o ş u k ve d ü z y a z ı
k a t ı ş ı m ı olan Ada, b u etkinin a l t ı n d a y a z d m ı ş romntik bir "robinsonade" d ı r . 26. Jean-Baptiste
Say (1767—1832: Olbie ou Essai
les moeurs d'une nation = Olbie y a d a
sur les moyens de
réformer
iiix uiusuu T ö r e s i n i Düzeltine Çareiori C^eii-
A. DÏLÂÇAR
K U T A D G Ü B İ L Î G İNCELEMESİ
ne B i r Deneme, 1800). A d a m Smith tarafçısı olan h u yazar, f a y d a c ı (utditaire) ü-
i n a n d ı r . B u y e r a l t ı d ü n y a s ı n ı bulan bir New York'ludur. O, Amerikan demokrasisiy
keleri ortaya koymakta, makine ve sermaye etmenlerinin düzene k o n m a s ı n ı istemek
le ö v ü n ü r , fakat V r i l y a dilinde buna Koom-Bosh ( = Bilgisizler h ü k ü m e t i ) denmekte
tedir.
dir. Y e r a l t ı d ü n y a s ı güneşi d ü n y a d a n daha ilerdedir. Orada roman, şiir, m ü z i k gibi
178
*
179
şeyler yoktur; ne canilere r a s t l a n ı r ne de kahramanlara. Y a ş a m , k ö t ü l ü k l e r d e n arın
Fransız Devrimi sırasında Paris'te arka arkaya " İ n s a n ve Y u r t t a ş H a k l a r ı B ü -
mıştır, harp yoktur, para p e ş i n d e n k o ş u l m a z , fakirliğin ne olduğu bilinmez. Orada
dirisi" (Déclaration des droits de l'homme et du citoyen, 1789) ile " İ n s a n ve Y u r t
herkes ve her ş e y eski Y u n a n felsefesinin "ataraksia"sı (ruhun t ü m rahatlığı)) için
t a ş BUdirisi" (Déclaration de l'homme et du citoyen, 1793 ve 1795) y a y ı m l a n m ı ş , 1898'de de "İnsan H a k l a r ı B i r l i ğ i " (Ligue des droits de l'homme) k u r u l m u ş , X I X .
dedir. 30. Samuel Butler (1835-1902: Erewhon
= H i ç B i r Y e r , 1872, ve Erewhon
y ü z y ı l o r t a l a r ı n a d o ğ r u doğal bilimlerde ilerlemeler olmuş, toplumsal gelişmeler gö
Revisited
r ü l m ü ş , t e k n i k l e ş m e gelişmiş, buna göre y a ş a m ı d a k ö l d ü olarak yeniden düzenle
demek olan nowhere'm çevriği'dir (tersine yazış, F r . palindrome). T a n ı n m ı ş İngiliz
mek ve toplumsal güçlükleri yenmek gerekmiştir.
r o m a n c ı s ı n ı n İngiliz topluluk y a ş a m ı n ı , gelenek ve göreneklerini yeren b u utopia'-
= Erewhon'u Yeniden Ziyaret, 1901). Erewhon, İngilizcede "hiç bir yer"
1863'te Amerika B i r l e ş i k Devletleri B a ş k a n ı Abraham Lincoln, modern demok
Iarda, h i k â y e n i n k a h r a m a n ı George Higgs iş bulmak için Y e n i Zelandaya gider, ora
rasinin temeli olan " h a l k ı n h ü k ü m e t i , h a l k ı n eliyle ve halk y a r a r ı n a " ilkesini or
da Chowbock a d ı n d a bir yerli onu devler ülkesi olan Erewhon'a g ö t ü r ü r . Orada baş
taya koymuştur.
lıca çaba sağlık durumunu b o z m a m a k t ı r . Nezle olan ağır cezaya ç a r p t ı r ı l ı r k e n , ah
* 27. Etienne Cabet (1788-1856:
l â k k u r a l l a r ı n ı çiğnemek doğal bir h a s t a l ı k s a y d ı r ve ceza görmez. Verem olan ö m ü r
Le voyage en Icarie
=
İkaria'da
gezi, 1845).
boyunca hapsedilir, y ı l d a 20000 sterlin kazanan kişi ü s t - a d a m saydarak vergi ödemez.
Sanayide işbirliği (coopération) t a r a f t a r ı olan İngiliz Robert Owèn'in yolunu tu
Orada "Mantıksızlık Koleji", " T u t m a z l ı k l a r Okulu", " K a ç a m a k Okulu" gibi kuru
tan b u toplumcul filozof, b u y a p ı t m d a Lord Carisdall a d ı n d a bir İngiliz'i sözde Y u
l u ş l a r v a r d ı r . B u n l a r a göre m a n t ı k l ı ve t u t a r l ı d a v r a n ı ş l a r insanı
nanistan'daki İ k a r i a bölgesinde gezdirir. Orada, b u tezini t a n ı t l a m a k için, sözde E f l a
alçaklıklardır. Sonunda Higgs sevdiği bir kızla birlikte balonla İ n g i l t e r e ' y e k a ç a r .
hayvanlaştıran
tun, İsa, Rousseau, Montesquieu, Robespierre, N a p o l é o n ile lordu g ö r ü ş t ü r ü r , bunlar
R o m a n ı n d e v a m ı olan 1901'deki y a p ı t t a , Higgs 20 y ı l sonra yine b u y u r d a gelir ve
da toplumsal ilerleme fikirleri bulur: Toplum, her ş e y i n sahibidir; kişi, d o ğ a d a n y a
b ü y ü k değişiklikler görür. E s k i k ı l a v u z u Chowbock, adını d e ğ i n t i r e r e k Piskopos K a h a b u k a o l m u ş t u r . Yerliler Higgs'i, 20 y d önce balonla kaçtığı için, güneş tanrısı
bancılaşmıştır; b ö y l e olunca kişi kişiden de y a b a n c d a ş ı r . 28. 1863-1897 arası, Jules Verne'in (1828-1905) ü t o p i k fikirler de kapsayan (Cinq
y e n i bir din k u r m u ş l a r d ı r . K d i s e b a b a l a r ı dinsel h o k k a b a z l ı k l a r l a u ğ r a ş m a k t a d ı r .
(Voyage au centre de l a ter
Higgs, kendini y a n h ş a n l a d ı k l a r ı n ı görür, fakat onları k a n d ı r a m a z . Sonunda yerliler
"geleceklik r o m a n l a r ı " (Alm. Zukunftromane) y ı l l a r ı d ı r : semaines en ballon, 1863), Yerin Merkezine Yolculuk
Balonda
re, 1864), Yerden Aya (De la terre à l a lune, 1865), Kaptan ları
(Les aventures du capitaine Hatteras, 1866), Kaplan
enfants du capitaine G-rant, 1867-1868), Denizlerin mille lieux sous les mers, 1870), Ay etrafında (Le désert de glace, 1870), Günde Dünya
Yüzen
Bir Şehir
beş hafta
Hatteràs'nm Granfm
Altında
Macera
Çocukları
(Les
20000 Fersah
(Vingt
(Autour de l a lune, 1870), Buz Çölü (Une ville flottante,
1871),
Turu ( L e tour d u monde en quatre-vingts jours, 1873), Esrarlı
(L'île mystérieuse, 1874), Michel vacances, 1888), César
Strogoff,
Cascabel, 1890; Aynalar
29. E d w a r d George B u l w e r - L y t t o n
1876;
İki Yıllık
Tatil
The Comming
31. E d w a r d
Bellamy (1850-1898:
riye B a k ı ş : 2000 - 1888; ve Equality
Looking
= Eşitlik,
Backward:
2000 - 1887 = Ge
1897). Amerika d ü n y a
düzen
leyicisi ve iktisat devrimcisi Bellamy'nin bir utopia'sıdır. H i k â y e y e göre, Julian West a d ı n d a bir adam Boston'da bir gece u y k u ilâcı alır, 113 y d , 3 ay ve 11 g ü n u y u y a ka
Ada
lır. 2000 y ı l ı n d a h â l â 30 y a ş ı n d a bir genç gibi yataktan kalkar, k a r ş ı s ı n d a D r . Leete'i
(Deux ans de Race
onu gizlice yurttan u z a k l a ş t ı r ı r l a r .
Seksen
Sfenksi ( L e sphinx des glaces, 1897).
(1803-1873:
sanıp onun a d ı n a bir ana kilise y a p m ı ş , "güneş oğulculuğu" (Sunchildrenism) adında
= Ge
ve eski nişanlısının adını t a ş ı y a n genç E d i t h ' i görür. Boston değişmiştir, X I X . y ü z y d k a n l ı işçi k a v g a l a r ı b i t m i ş , kansız bir devrim o l m u ş , insanlar k u t ve gönenç için de y a ş a m a k t a d ı r . P a r a d e n ü e n ş e y yoktur; herkesin d e v l e t ç e verilen bir geliri v a r d ı r
lecek I r k , 1871). Ü n l ü İngiliz r o m a n c ı n ı n bir utopia'sıdır. Gizemli bir y e r a l t ı d ü n y a
ve o para ile idare etmek z o r u n d a d ı r . M a ğ a z a l a r d a y a l n ı z birer tane ö r n e k e ş y a var;
s ı n d a V r i l y a y a da A n a denilen h a y a l î bir ı r k y a ş a m a k t a d ı r . Bunlar b ü t ü n güçlerin
isteyen b u örneklere bakar, birini seçer, siparişini verir, kendisi daha eve varmadan
k a y n a ğ ı olan "vril" g ü c ü n ü ve t ü k e n m e z sonsuz ışığı b u l m u ş l a r d ı r ; uçabilirler de.
mal teslim edilir. Herkes 21 y a ş m a kadar öğretim g ö r ü r ; gereksiz şeyler programdan
Bunlarda işçi sınıfı yoktur; makine, b u n l a r ı n yerini almıştır. T a m bir "toplumsal
k a l d ı r d m ı ş t ı r . 21 y a ş m a erişenler 3 y d devlet hizmetinde bulunur; 3 y d sonra s ı n a v l a
eşitlik" ve adalet v a r d ı r ; zekâ, gücün yerini almıştır. K a d ı n l a r , i ç l e r i n d e bulunan
devlet meslek o k u l l a r ı n a alınır. Smavda kazanamayanlar i ş alanına atılır, kendilerine
"vriı"den d o l a y ı , erkeklerden ü s t ü n d ü r ; a ş k t a k a d ı n l a r ö n d e r l i k ederler; erkekler
uygun bir iş buluncaya kadar yer değiştirebilirler. Doktor da d u v a r c ı d a a y n ı ücreti
y a l n ı z teknikte ö n d e r d i r l e r . Felsefe ve dm g ö r ü ş i e r i n d e . i i k i r birliği var, tek l a ı ı r ı ' y a
alır. Cinayet, bir akıi h a s t a l ı ğ ı sayiiir; canüer hastanlere y a t m i ı r ; para denilen şey
A. DILAĞA!!
KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ
ortadan k a l k t ı ğ ı n d a n beri cinayet azalmıştır; hırsızlık da a r t ı k gereksiz o l m u ş t u r ,
olduğu şeylere i n a n m a m ı ş ; adam ikinci kez y o l c u l u ğ a çıkmış ve a r t ı k d ö n m e m i ş .
180
181
ç ü n k ü herkes her şeyi edinebilir. H ü k ü m e t i n b a ş ı n d a bir B a ş k a n v a r d ı r , bunu Congress
Yabansı
denetler; öğretim ve hekimlik, B a ş k a n ı n seçtiği bir kurulca denetlenir. K a d ı n hakla
yarak a n l a t ı r . Dr. Moreau'nun
rını, k a d ı n l a r ı n seçtiği bir k a d ı n b a ş k a n savunur. Y u r t t a h o ş n u t s u z l u k ve sızdtı yok
bu doktor ve y a r d ı m c ı s ı Montgomery'yi g ö r ü r ü z . Prendick a d ı n d a bir adam Pasifik-
tur. Her evde telefonla m ü z i k dinlenilir; halk k i t a p l ı k l a r ı da v a r d ı r ; bunlar k ü l t ü r ü
teki b u adaya gider, orada bu i k i a d a m ı n h a y v a n l a r ı i n s a n l a ş t ı r m a k , aşı ve ameliyat
yaymakta, sanat y a p ı t l a r ı a n l a y ı ş l a b e ğ e n i l m e k t e d i r . Julian West, yurdun 113 y d
larla onları d ü ş ü n d ü r m e k ve k o n u ş t u r m a k istediklerini görür. V a r l ı k l a r ı n y a p ı s ı bu
Bir Ziyarefte
bir melek y e r y ü z ü n e inip dolaşır ve gördüklerini Adasında,
"yaradan"
yorumla
olarak t a n r d a ş m a k
isteyen
önceki tarihini bildiği için profesörlüğe a t a n ı r , eski nişanlısının torununun torunu
kadar esnek olmadığı için bu deneyler başarısız kalır, ameliyata giren v a r l ı k l a r y a r ı
olan E d i t h Leete'le evlenir.
insan-hayvan y a da y a r ı h a y v a n - i n s a ı ı olurlar. Sonunda güçlü bir y ı r t ı c ı hayvan dok
32. Bertha von Suttner (1843-1914: 1899). Die Waffen nieder
Das Maschinenzeitalter
(Silâhlar Aşağı, 2 cilt, 1889)
=
Makine Çağı,
adh r o m a n ı y l e
1905 Nobel
Barış Ö d ü l ü n ü kazanan, 1891'de de "Avusturya B a r ı ş s e v e r l e r K u r u m u " n u A v u s t u r y a l ı bir k a d ı n , Makine
kuran
ÇagVnda toplum s o r u n l a r m ı b a r ı ş ç ı a ç ı s ı n d a n ele
almış ve bu yolda bir utopia ileri s ü r m ü ş t ü r .
toru ve y a r d ı m c ı s ı n ı p a r ç a l a r , hayvan-insanlar baş k a l d ı r ı r , evi de y a n d ı k t a n sonra Prendick k ü ç ü k bir k a y ı k l a adadan k a ç a r . Dünyaların
ein soziales
gür Y u r t , B i r Toplumsal Geleceldik Tablosu, 1890; Eine
Zukunftsbild
lara k a r ş ı korunamayan Mars askerleri yok olur. B i r denemeler k i t a b ı olan Gelecekliği Modern bir Utopia'da,
oranlamalar,
aşılama
"üstünlük, elde bulunan
=
ü s t ü n alet ve makinelerle elde edilir" s a v ı ele alınmış ve s a v u n u l m u ş t u r . B u Utopia, bizim güneşin değil, A k y d d ı z ' ı n (Sirius) ötesinde bulunan bir güneşin e t r a f ı n d a d ö
nış, 1895). Y a h u d i asıllı A v u s t u r y a l ı bu i k t i s a t ç ı ve gazeteci, başlıca para ve toprak
nen bir gezegende b u l u n m a k t a d ı r . Orada h i ç bir şey b o ş u n a harcanmaz, her şey ma
reformu ile uğraşmış, toprak t ü m ü n ü n d e v l e t l e ş t i r i l m e s i n i , kişisel m ü l k ü n k a l d ı r d -
k i n e l e ş m i ş t i r , elektrikle işler; kişisel m ü l k k a l k m a m ı ş t ı r ama k â r l a satış y a p ı l m a z ;
masını ve çiftçilerin ü r e t i m k u r u l u ş l a r ı n a dağılmasını i s t e m i ş t i r .
ü r e t i c i , e m e k ç i , t ü k e t i c i işbirliği yaparlar, u ş a k h k k a l k m ı ş t ı r , namuslu y a ş a n ı r , tem
gür ülkeye bir yolculuk,
nach Freiland
y a p ı c ı toplumbilim yolunda ilerisi için b i r t a k ı m
lar ve istekler ortaya k o y m u ş t u r .
İçine U z a
Özgür Y u r d a B i r Yolculuk, 1893; Entrückt
Reise
= Öz
Mars gezegenin
r ü c ü ısı ışınları v a r d ı r . Yer'deki askerler jurılır, fakat bir süre sonra, Yer'deki mikrop Önceleme,
33. Theodor Hertzke (1845-1924: Freiland,
HarbVnde
den insanlar Yer'imize akın ederler. B u n l a r ı n gelişmiş çarpışma makineleri ve öldü
in die Zukunft = Geleceğin
Y a p ı t l a r ı n d a n Öz
Orta Afrika'da bir toplumu ele almıştır.
34. William Morris (1834-1896: News from Nowhere ber, 1891 ve A Dream of John Bull
= John Bull'ın
=
bellik yok; ölçüsüz yemek yenmemesi için, i ş t a h açıcı içkiler yok; aşkta, dalıp kalma
Hiç Bir Yerden H a
bir d ü ş ü , 1888). Ü n l ü
İngiliz
şairi bu otopik y a p ı t l a r ı y l e İ n g i l t e r e ' y i toplumsal bir "commonwealth" olarak
gör
mek istemiştir. Y a z a r , bizi Ortaçağ A v r u p a s ı ' n d a k i y a l ı n , uyumlu, sevgi ve güzellikle dolu y a ş a m a ve ü l k ü c ü l ü ğ e
çağırmaktadır.
tor Moreau =
of the Gods =
Utopia, 1905; In New Worlds =
Machine
Y a b a n s ı B i r Ziyaret, 1895;
When the Sleeper
— Gelecekliği
daki ilk insanlar, 1901; Food
=
Doktor Moreau'nun adası, 1896;
y a l a r ı n Harbi, 1898; ticipations
Visit
Ö'nceleme, Mankind
Tanrdarın
Awakes 1901;
=
Z a m a n Makine
The Island
The War of the Worlds =
Uyuyan Uyanınca,
The First
in the Making Besini,
1904;
=
Men Oluşan
A Modern
of =
1899;
Eski
Dünyalar
şar. Eski
denetir, bunlar Eflatun'un "bekçi"lerine benzer. D i n , "insanlık
herkes y ı l d a bir hafta y a p a y a l n ı z yabana çekilip d o ğ a d a v a h ş i gibi ya
Dünyalar
Yerine Yeniler'de
şu düşünceler ortaya k o n m u ş t u r :
Devlet sa
n a y i i denetim altına almalı, toplumsal adaleti devrimle değil, y a v a ş y a v a ş gerçek
İnsanlık, Utopie =
Yerine
Yeniler
1908;
Men
b ü y ü k zenginlik ve gelirlere y ü k s e k vergi k o n m a l ı ; ü c r e t i n en aşağı derecesi saptan
Doc
mak; çocuk bakımını, eğitim-öğretimini devlet üzerine a l m a l ı ; meslek o k u l l a r ı a ç d m a -
Dün
h ; hamile k a d ı n l a r , y a ş l d a r ve hastalar k o r u n m a l ı ; aileyi ve kişisel m ü l k ü ortadan
An
k a l d ı r m a m a k ; yukarda açıklanan y ö n t e m l e , t ü r l ü y u r t t a ş l a r ı n gönenç derecelerini
=
Ay
birbirine y a k l a ş t ı r m a l ı .
1903;
The
in the Moon
Modern B i r
the Days of the Comet — K u y r u k l u y d d i z m G ü n l e r i n d e ,
for Old =
kültü"dür,
l e ş t i r m e l i ; devlet halkçı olmalı, halka hizmet edecek her şeyi y ö n e t i m i a l t ı n a a l m a l ı ;
35. Herbert George Wells (1866-1946): The Time si, 1895; The Wonderful
yok, k a d ı n l a r namuslu kalır, ç a b u k evlenir ve çocuk doğurur. Y ö n e t i m i "samurai" denen görevliler
Like
1906; Gods
T a n r ı l a r a Benzeyen İ n s a n l a r , 1923. Toplumbilimci, dirilbilimci, "bilim r o m a n c ı
sı" (science fiction), u t o p i a ' c ı olarak beliren bu ü n l ü İngiliz r o m a n c ı n ı n ilk önemli y a p ı t ı olan Zaman MaZcirtesi'nde, z a m a n ı d ö r d ü n c ü boyut s a y m ı ş , "zaman yolcu su" nu (Time Traveller) "zaman makinesi"ne bindirerek M. S. 802701 y d m a v a r d ı r mış; Weena adlı bir k ı z ı n k d a v u z l u ğ u ile, Morlock denilen t a n s ı k s ı bir insan ı r k ı n ı n yaşadığı yurdu gezmiş, sonra gerisin geri bizim d ü n y a y a d ö n m ü ş , halk onun g ö r m ü ş
36. Paolo Mantegazza (1831-1910: Vanno
3000:
sogno — Y ı l 3000: B i r D ü ş ,
1897). i t a l y a n fizyoloji,patoloji, antropoloji ve sağlık bilimi profesörlerinden Mantegazza'nm bu y a p ı t ı bir "geleceklik r o m a n ı " d ı r
(Zukunftsroman). D a h a önce "Sinir
lilik y ü z y d ı " ( I I secolo neurotico, 1887) ve " İ k i y ü z l ü l ü k y ü z y d ı " (II secolo tartufo, 1888) gibi konular üzerinde de d u r m u ş olan yazar, M. S. 3000 y ı l ı n ı erek alarak, d ü ş görme b i ç i m i n d e y a z d m ı ş bu geleceklik u t o p i a ' s m ı , u z m a n ı b u l u n d u ğ u bilimler üze rinde k u r m u ş t u r . 37. Theodor Herzl nizmin
kurucusu olan
(1860-1904: Altneuland Yahudi aslından
=
Eski
yeni yurt, 1902). Siyo-
A v u s t u r y a l ı yazar,
bu y a p ı t ı n d a ,
ti-
K Ü T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A R
182
iistinde iler'de kurulacağına inandığı ve bunun için çalıştığı Y a h u d i devletinin tab losunu bir utopia halinde çizmiştir. Roman y a z ı l d ı ğ ı n d a Filistinde bir "Siyonist ko lonisi" k u r u l m u ş bulunuyordu.
*
* Shaw
ci k a d ı n l a r alınmıştır. C u m h u r b a ş k a n ı , önceki L u b i n ve Burge'm t o r u n l a r m d a n d ı r , Barnabas'larm bir torunu da cumhuriyetin " y a ş a m a süresi işleri" dairesinin başsaym a n l ı ğ m d a b u l u n m a k t a d ı r . Ü ç perdelik I V . b ö l ü m d e , y ı l M. S. 3000, İngiltere y ö n e ticderinin k o r k t u ğ u gibi, uzun y a ş a n d ı , genç y e n i ı r k ayaklanarak "eski"leri adadan
D ü n y a 1914-1918 yıllarında Birinci D ü n y a Harbini g ö r m ü ş , 1917'de R u s Dev rimi k o p m u ş , harbin sonuna doğru, 1918 y d ı b a ş ı n d a Amerika C u m h u r b a ş k a n ı Woodrow Wilson, ünlü "14 nokta"smı ilân etmiş (gizli diplomasi olmayacak, silâh lanma kısılacak, denizler daima özgür olacak, sömürgecilik son bulacak v.b.), 1919'da Versailles Barış Antlaşmasıyle "Uluslar K u r u m u " (Société des Nations) k u r u l m u ş ; 1923'te de, Y u n a n l ı bir kadının torunu olan, b a b a s ı F l a m a n , anası Japonlu, kendisi de Amerika Birleşik Devletleri y u r t t a ş ı bulunan R i c h a r d Koudenhove-Kalergi, "Pa¬ neuropa" a d ı altında b ü t ü n Avrupa halk ve devletlerinin birleşmesini t a s a r l a m ı ş t ı r . 38. George Bernard
183
k o v m u ş t u r . İ n g ü t e r e a r t ı k Mesopotamya'da, B a ğ d a t b a ş k e n t olmak üzere, bir Commonwealth'tir. "Turania" i m p a r a t o r l u ğ u da en y a k ı n komşularıdır. B a ğ d a t t a n y a ş l ı bir bay, d a m a d ı b a ş b a k a n Mr. Badger Bluebin, kızı ve torunu ile İ r l a n d a ' y ı ve uzun yaşamhlarm
kâhinini
görmeğe gelmiştir.
tutumu işi bozar, ona telsizle işten el ç e k t i r i r l e r . İ r l a n d a ' d a Falstaff "Korkaklık A n ı t ı " dikilmiştir, uygarlığının sonu ne olacak,
(1856-1950:
Back
to Metuselah
=
Metuşelah'a
bir de k a d ı n hangi parti
bir
187 y a ş ı n d a baba olmuş, 969 y ı l yaşamıştır). Ü n l ü İngiliz oyun y a z a r ı n ı n geçmişi ve
yok
bakışı
Çocuklar
17 y a ş ı n d a
geleceği içine alan 5 bölümlü b ü y ü k bir utopia oyunudur. A y r ı c a 100 s a y f a l ı k bir
yaşarlar.
iııceleme-açıklaması da bulunan bu oyunun b ö l ü m l e r i ş u n l a r d ı r : 1. " B a ş l a n g ı ç t a ,
eder;
M. Ö. 4004 (Aden bahçesinde)"; 2. " G ü n ü m ü z d e : Barnabas k a r d e ş l e r i n
"cisimsiz a r ı d ü ş ü n c e " y e çevrilirler.
"İngiliz
kazanacak ?" sorusunu, k â h i n
y a ş l ı b a y ı ö l d ü r ü r . V . b ö l ü m d e y d M . S. 31920.
olmuştur.
adma bir
kâhin vardır. Konukların
" H a y d i , defolun, budalalar." şeklinde c e v a p l a n d ı r ı r . A n l a ş a m a z l a r ,
Doğru Gerisin Geri, 1921; Metuşelah, " E s k i Ahit"e göre, en uzun ö m ü r l ü kişi olup
İncili";
Beraberlerinde, "Turania" imparatoru,
ünlü asker ve "kader a d a m ı " Cain Adamson Charles Napoleon da v a r d ı r . S a v a ş ç d
kadın
kâhinin
sert
Bilinen insan
ırkı
olarak, yumurtadan d o ğ a r
ve
sonsuz
Bunlar d ö r t y ı l ivedili gelişim ve e ğ i t i m g ö r d ü k t e n sonra, oynar, dans
doğurduktan
sonra "eski ı r k ' a
döner ve yemek i ç m e k t e n d o y m u ş olarak,
Oyunun sonunda genç
bir Pygmalion, bir
3. "Olan oluyor, M. S. 2170"; 4. "Yaşlı bir b a y ı n faciası, M. S. 3000"; 5. "Düşüncenin
k a d ı n bir de erkek heykelini birleştirir, bir k i m y a c ı d a bunlara can ve y a ş a m
erişebileceği kadar uzak, M. S. 31920". Oyunun "Metabiyolojik Beş B a p l ı bir T e v r a t "
bağışlar.
şeklinde bir alt-başlık taşımaktadır. (A Metabiological Pentateuch). Oyunun özeği
sürüp gideceğini söyler.
"yaratıcı evrim" (créative evolution)dir.
B u n a göre, i n s a n ı n y a ş a m ı kısadır, t a m
 d e m ve H a v v a ' n ı n
anneleri L i l i t h
39. K a r e l Capek (1887-1945:
sahnede görülür ve b u sistemin
R. U. R. 1921; Krakit,
1924; R . U . R . , "Ros-
erişkin olduğu zaman ölür; bu y a ş a m ı u z a t m a l ı d ı r ; insan b u duyguyu gerekser ve
sum's Universal Robots"m, y a n i Rossum'un Evrensel R o b o t l a r ı ' n m
üzerinde direnirse, i ç d ü r t ü y a ş a m ı uzatabilir. İ k i perdeli I . b ö l ü m d e , Â d e m , H a v v a
Rossum, kişi adıdır, Tozum, Çekçede "akıl", robota da a y n ı d ü d e "çalışma" anlamı-
kısaltmasıdır;
ve Ş e y t a n ile birlikte cennetteyiz. Genç bir geyik yavrusunun cesedi, H a v v a ' d a ö l ü m
n a d ı r ; " K r a k i t " de bir madde adıdır). Bunlardan birincisi ü ç perdelik bir oyundur.
korkusunu doğurur, Â d e m de usandırıcı t e k - d ü z e n l i k t e n bıkmış, fakat y e n i l e ş m e
Avrupa'dan ç o k uzakta bulunan bir adada R o s s u m bir formül bulur, bununla seri
k o ş u l u j l e y a ş a m a k ister. Ş e y t a n , d o ğ u r m a n ı n ne o l d u ğ u n u , kendisinin ve  d e m ' i n
halinde makine adam (robot) yapar. Bunlar t a m makineleşmiştir, d u y g u l a r ı yoktur.
de Lilith adlı bir k a d ı n d a n doğmuş b u l u n d u ğ u n u bildirmekle sorunu çözümler. B u
Ü r e t i m boldur; Rossum bir t a n r ı olmak isteğindedir, oğlu da m ü h e n d i s t i r . Robot
b ö l ü m ü n ikinci perdesinde, birkaç y ü z y ı l sonra, d ü n y a n ı n i l k kıyıcısı K a i n , ana ba
fabrikasının genel m ü d ü r ü H a r r y Domin, işletme m ü d ü r ü de Alquist a d ı n d a biridir.
basını görmeğe gelir, Habil'i öldürdükten bu y a n a bir kahraman asker o l m u ş t u r ;
Rossum'un kızı ve "İnsanlık B i r l i ğ i " ü y e s i Helena Glory bu a d a y ı gezip denetlemeye
çobanlık y a ş a m ı y l e alay eder. H a v v a , insanın k ı y ı c ı l ı k t a n daha ü s t ü n şeylere özen
gelir. R o b o t l a r ı görür, b u n l a r ı makine gibi y a ş a m a k köleliğinden kurtarmak ister.
mesini ister. I I . bölümde, bizim y a ş a m a k t a o l d u ğ u m u z ç a ğ d a y ı z , I . D ü n y a Harbin
H a r r y Domin işin t e k n i ğ i n i anlatır ve r o b o t l a r ı n gerçek insan olmadığını, duygunun
den hemen sonra, 1919. K a i n yengi k a z a n m ı ş t ı r , mdyonlarca insan ö l m ü ş t ü r . Con
ne o l d u ğ u n u bilmediklerini söyler. Domin, b ü t ü n d ü n y a y ı r o b o t l a ş m a yoluyle aris
rad ve F r a n k l y n Barnabas adında biyolog ve teolog k a r d e ş l e r , y a ş a m ı çok kısalmış
tokrat yapmak, Helena ile de evlenmek niyetindedir. B i r süre sonra Helena, fizyolog
buluyorlar; toplum sıkıntısı ve tedirginliği b u n d a n d ı r ; h i ç olmazsa 300 y d y a ş a m a l ı .
k i m y a c ı D r . Gall'ı k a n d ı r ı r ve r o b o t l a r ı n y a p ı m ı n d a onlara bir az duygu ve ruh k a
L u b i n ve B ü r g e adında i k i başbakan bu k a r d e ş l e r i görmeğe gelirler; y a ş a m ı uzatmak
rıştırılır, y a p ı m f o r m ü l ü de y a k ı l ı r . Robotlar b a ş k a l d ı r ı r , her şeyi y ı k a r , herkesi öl
için bir ilâcın bulunduğunu s a n m a k t a d ı r l a r ; bunu politikada seçimlere gidildiği za
d ü r ü r , y a l n ı z Alquist kurtulur. Sonunda, duygu ve r u h k a z a n m ı ş olan robot Primus
man k i m i insanların uzun yaşamasını uygun bulmuyorlar; ne var k i ortada daha bir
ile robot k a d ı n l a r d a n Helena sevişip y e r y ü z ü n d e yeni  d e m ve H a v v a
buluş yoktur. I I I . bölümde, y d 2170, İngiltere a r t ı k bir cumhuriyettir. Barnabas kar
- K r a k i t maddesi, K r a k a t a y a n a r d a ğ ı n d a n a l ı n m a bir maden olup en güçlü p a t l a y ı c ı
olurlar.
deşlerden birinin d a m a d ı , Haslanı, 283 y d y a ş a m ı ş şimdi bir başpiskopos, eski k a
maddedir. Mucidi Prokop a d ı n d a biridir. Romanda, Almanlar b u maddeyi ele geçir
dın hizmetçileri de 274 y d yaşamış, İçişleri B a k a n ı Mrs. Luterstring o l m u ş t u r . B r i
mek için Praha'ya ajan gönderirler. Prokop vermez, Almanlar da onu esir ederler.
tanya A d a l a r ı Cumhuriyetini Çinliler y ö n e t m e k t e , y a z m a n l ı k l a r a da Afrika'daki zen-
F a k a t Prokop metresi olan k a d ı n l a k a ç a r . Daimon a d ı n d a bir ajan onu yine ele geçi-
A. DİLÂÇAR
KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ
rip bir anarşist merkezine g ö t ü r ü r . Daimon'da o gizli elektrik dalgası ile 3000 km.ye
verimli işçilere "Alpha A r t ı F i k i r A d a m ı " , en verimsiz olanına da "Epsilon E k s i
saçdabilen krakitten bir p a r ç a vardn. K a v g a çıkar, Daimon k a ç a r , Prokopu ve onun
Moron" denir. D ü n y a Denetçisi, Mustapha Mond a d ı n d a biridir. Toplumun belgisi
184
185
yok eder.
"Birliktelik, Özdeşlik, Dengelilik" olarak kabul edilmiştir. Y u r t t a ş l a r a r a s ı n d a Ber
Prokopa d ü n y a y ı bu ş e k d d e ele g e ç i r m e y i önerir, Prokop kabul etmez ve k a ç a r . So
nard Marx ile sevgilisi Lenina Crowne göze çarpar. B u t o p l u l u ğ u n Amerika'daki New
metresini birlikte g ö t ü r ü r , k r a k i t i p a t l a t ı r ve eski a n a r ş i s t a r k a d a ş l a r ı n ı
şeylere
Mexico eyaletinde "Vahşiler K a m p ı " denen bir deneme merkezi b u l u n m a k t a d ı r . B u
özenmişsin, insanlara faydah olan k ü ç ü k şeyler yap." B u söz ona T a n r ı l ı m sesi gibi
rada eski y a ş a m d a n kalma kişiler m ü z e y e k o n m u ş t u r . Beyaz tenli v a h ş i l e r d e n John,
gelir ve onu doğru yola d ö n d ü r ü r . - Ğapek'in bu yolda y a z d m ı ş Makropulos
Şeyi
bu müzelik kişilerden biridir. Bernard ile Lenina bir roketle buraya gelirler, John on
adlı o y u n l a r ı
lara "anne" ile "baba"smdan söz e t t i ğ i n d e , şaşarlar, ç ü n k ü kendileri yumurtadan
nunda Prokop bir ihtiyarla karşdaşır. İ h t i y a r ona şöyle der: "Çok b ü y ü k
(Vëc Makropulos, 1922) ve Yaradan
Âdem
( A d a m Stroritel,
1927)
çıkmıştır. John'un andığı Shakespeare'i de t a n ı m a z l a r . John'u Londra'ya g ö t ü r d ü k
da v a r d ı r . 40. İ l ' y a i ego uçenikov
G-. Erenburg (1891-1967: Neobıçaynıe
pohojdeniya
Holio
Hurenito
— Julio Jurenito'nun ve M ü r i t l e r i n i n G ö r ü l m e d i k Maceraları, 1922).
lerinde adam şaşırır; her taraf eski a n l a y ı ş a göre ahlâksızlık içinde. John, Lenina'nın aşk önerilerini geri iter, D ü n y a Denetçileri Mustapha ile John u y g a r l ı k konusunda t a r t ı ş ı r ; Mustapha, güzellik dert ve dengesizlik y a r a t t ı ğ ı için s a n a t ı n aforoz edildi
A l a y l ı ve yergili bir Sovyet r o m a n ı d ı r . Meksikalı devrimci Julio Jurenito'nun ve
ğini, bilim ve t e k n i ğ e önem v e r i l d i ğ i n i , dinin de kısıtlandığını söyler. John bunlara
onun R u s , Amerikan, Senegal, İ t a l y a n , Fransız ve A l m a n asıllı yedi m ü r i t i n i n
1913
inanmaz, eski a n l a y ı ş l a r a bağlı kalır. L o n d r a ' n ı n d ı ş ı n d a oturur, herkes bu acayip
k a r g a ş a l ı k l a r ı s ı r a s ı n d a k i y a ş a m ı n ı anlatır. T ü r l ü uluslardan olan b u m ü r i t l e r
y a r a t ı ğ ı görmeğe gelir, gazeteciler, televizyoncular v.b. Lenina da John'u görmeğe
-1921
kendi ulusal niteliklerini de y a n s ı t ı r l a r , d ü n y a n ı n gidişini k ö t ü m s e r l i k l e eleştirirler,
geldiğinde, John kendinden geçer, onu k a m ç d a y a r a k
ö l d ü r ü r , kendini de asar.
ü t o p i k bir d ü n y a , ü t o p i k bir u y g a r l ı k için ç a l ı ş t ı k l a r ı n a i n a n ı r l a r . 41. E v g e n i y İ. Z a m y a t i n
(1884-1937:
Mı = B i z , 1922;
R u s ç a metin
*
tam
olarak: 1952). Y d 3000. Geleceğin utopia'sı olarak b ü t ü n d ü n y a tek bir devlet duru
1939-1945 y d l a r ı n d a İkinci D ü n y a H a r b i olur; 1945'te Birleşmiş Milletler Örgü
muna getirilmiştir. B a ş m a t e m a t i k ç i D-503, bu d ü n y a n ı n betimlenmesini güncesinin
t ü (United Nations Organisation) kurulur; 10 aralık 1948'de "Birleşmiş Milletler İ n
40 s a y f a s ı n a geçirir. Devlet babasının a d ı " İ y i l i k B a b a s ı " d ı r .
san H a k l a r ı U l u s l a r a r a s ı Bildirisi" (United Nations Universal Declaration of H u m a n
D ü n y a , matematik
inceliğiyle çalışan, kusursuz bir makine ö r g ü t ü olarak i ş l e m e k t e d i r . İ n s a n l a r birer
Rights) i l â n edilir. Yığdış ve bireysizleşme tehlikesi k a r ş ı s ı n d a yeni utopia'lar y a z ı
" n u m a r a " d ı r ; numara da y u r t t a ş demektir. B u n l a r ı n
lır.
beyinleri denetlenerek a y n ı
d ü z e y e göre ayarlanabilir. E v l e r c a m d a n d ı r , gizli t a r a f l a r ı yoktur. Devlet surlarla
*
çevrilidir, kimse k a ç a m a z . Özgürlük v a h ş i bir durum s a y d ı r . " M ü y o n l a r arabası"43. K a r i n Maria Boye (1900-1941: Kalocain,
n ı n bekçisi ve k o r u y u c u l a r ı v a r d ı r . H a s t a l ı k kişisel bir istektir; bunlar beyindeki
1940). Genç y a ş t a intihar eden
hayal kurma özeklerinin r ö n t g e n ışınlarıyle yok edilmesi yoluyle sağaltdır. H e r şeyin
İsveçli bu k a d ı n yazar bu utopia'sıyle geleceği h a y a l l e m i ş , kusursuz, insancıl, k ü l t ü r
v a k t i v a r d ı r , yemek, içmek, a ş k v.b. A ş k ı herkes ancak pembe bonolar k a r ş d ı ğ ı n d a
l ü bir totaliter devletin tablosunu çizmiştir.
seks b ü r o s u n d a n elde edebilir. K i m i k a d ı n "numara"lar büinçsizlikle devleti tehlike ye sokar; bunlar " İ y i l i k B a b a s ı " n m arabası a l t ı n d a ezilir. B u r a d a arzu, a c ı m a gibi duygular yoktur. İ n s a n ı n hayal kurma yetkisi, a ş k duygusu, söz v e r m i ş olma bdinci yok edümiştir. K u t , köle olmakla elde edilir. E s k i "cennet" k a v r a m ve hayalinin gerçekleşmesidir bu devlet.
44. Stefan Andres (doğ. 1906: Die
Sintflut:
I. Das Tier
Wir sind
aus der Tiefe, II.
Utopia
=
Biz Utopia'yız,
Die Arche, III.
Der graue
1943; Regen
bogen — Tufan: 1. Derinden Çıkan H a y v a n , 1949,2. Nuhun Gemisi, 1951, 3. Boz Gök kuşağı, 1959). Teoloji, sanat tarihi ve felsefe o k u m u ş olan bu Alman y a z a r ı n ı n "Biz U t o p i a ' y ı z " ı ü l k ü c ü kısa bir r o m a n d ı r . İkinci y a p ı t t a ise yergi-allegori şeklinde mo
42. Aldous H u x l e y (1894-1963: Brave New World — İşte Güzel Y e n i
Dünya,
dern bir d ü n y a c a n l a n d ı r d m ı ş t ı r : g ü n e y İ t a l y a d a cittâ morta ( = ölü şehir). Orada
1932). Toplumu yeren bir r o m a n d ı r . Henry Ford'dan 632 y d sonra Londra'da k u r u
Nietzsche'ci Leo Olclı, etrafında b i r i k m i ş gençlerle yeni d ü n y a , yeni adam ve yeni
lan bu yeni
t ö r e y i "norma"a sokmak ister. Trilojinin birinci b ö l ü m ü n d e , derinden çıkan hayvan
d ü n y a d a bir laboratuvar
v a r d ı r , orada insan k a d ı n d a n d o ğ m a k l a de
ğil, yumurtadan ç ı k m a k l a d ü n y a y a girer. Bokanovsky eylemiyle, sistemli olarak, y a
eski d ü n y a y ı y ı k a r , ikincide yeni d ü n y a görünmeğe b a ş l a r , ü ç ü n c ü d e de g ö k t e barış
şamın her t ü r ü ve k a t m a n ı n a uygun insanlar meydana getirdir. İ n s a n f a b r i k a s ı n ı n
kuşağı g ö r ü l ü r .
a"dı "Londra K u l u ç k a l a m a ve Ayarlama Merkezi"dir. T a k v i m F . Ö. ( = Ford'dan önce) ve F . S.'e ( = Ford'dan sonra) göre hesaplanır. F o r d sözcüğü arasıra F r e u d bi çimine kayar. Ü r e t i m ve t ü k e t i m , y a ş a m ı n tek a m a c ı d ı r . E d e b i y a t , sanat, felsefe y a saktır. Her şey standardize e d ü m i ş t i r . î ş ç ü e r d u r u m l a r ı n d a n memnunudur; en y ü k s e k
45. H e r m a n n Hesse
(1877-1962: Das
Glasperlenspiel
=
Boncuk
oyunu,
1943). Ü n l ü A l m a n y a z a r ı bu r o m a n ı n a alt-başlık olarak ş u n u k o y m u ş t u r : Oyun ö ğ r e t m e n i Josef Knecht'in b i y o g r a f y a s m ı yazma denemesi ve onun b ı r a k t ı ğ ı yazdar
186
A. D İ L Â Ç A R
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
187
(Versuch einer Lebensbeschreibung des Magister L u d i Josef Knecht samt Knechtes
devrimden sonra Okyanusya'da Oceania a d ı n d a totaliter bir topluluk-devlet kurul
hinterlassenen Schriften). Y a z a r , 1933-1945 y ı l l a r ı n ı Hitler A l m a n y a s ı ' n d a n k a ç a r a k
m u ş t u r . D ü ş m a n ı olan eski Eurasia (Avrasya) devleti ile s a v a ş m a k t a d ı r . Devlet dili
İsviçre'de geçirmiş, bu k i t a b ı y a z m ı ş ve i s v i ç r e ' d e y a y ı m l a m ı ş t ı r : Politikaya k a r ş ı
"Newspeak" ( = yeni k o n u ş m a , yeni dil) denen dildir. Orada b ü y ü k bir yalan ege
ruh direnişi. Y a p ı t t a üst-gerçek (sürrealiste) ü t o p i k , allegorik bir t u t u m v a r d ı r ; bu
mendir: H e r ş e y içtensizlikle
y ü z d e n , y a z ı d a geçen b i r ç o k a d l a r ı n k i m o l d u k l a r ı daha a n l a ş d a m a m ı ş t ı r .
rinden k u ş k u l a n ı r , herkes casusluk yapar,
Hikâye
yapılır,
herkes birbirinin kuyusunu
kazar, birbi
"telescreen"le her ş e y gözetlenir, izlenir,
M. S. 2000 ydma kadar uzar. Harpten sonra, sözde, d ü n y a n ı n ruh durumunu düzelt
fikirler kontrol edilir, b e ğ e n i l m e y e n kişiler ortadan yok edilir. B i r "Sekse K a r ş ı Sa
mek için "Kastalien" denilen ilde, m a n a s t ı r ö r g ü t ü n e benzer, "Boncuk oyunu" a-
v a ş " kurumu varsa da, gizli aşk, kara borsa, s a h t e k â r l ı k da almış y ü r ü m ü ş t ü r . Dev
dmda bir k u r u m meydana getirilir. B u oyunu y ö n e t e n de Josef Knecht a d ı n d a biri
let ve parti b a ş k a n ı n a "Big Brother" ( = b ü y ü k k a r d e ş , ağabey) denir; ö n e m l i bir dev
dir. Oyun, bir ayine benzer ve tutumu o l d u k ç a k a r a n l ı k t ı r . Genel olarak, insanın bi
let b a k a n l ı ğ ı da "Gerçek B a k a n l ı ğ ı " d ı r
lim a l a n ı n d a k i b ü t ü n verimleri renk renk boncuklarla sembolleştirilmiştir. O y u n
devlete k a r ş ı bir y a z ı y a z m ı ş olduğu için "parti d ü ş m a n ı " ilân edilmiştir; her gün i ş
öğretmeni b u b o n c u k l a r ı elektronik a r a ç l a r l a o y n a t ı p yeni değerler ve gerçekler elde
lere i k i dakika ara verilerek herkes b u haini lânetler. Charrington a d ı n d a birinin iş
ediyor. "Kastalien", Goethe'nin
ü t o p i k " E ğ i t i m ili"ni (Pädagogische Provinz) ha
l e t t i ğ i a n t i k a c ı d ü k k â n ı n d a , yasak y a z ı l a r da gizlice satılır. Partinin bir de "Iç-Par-
tırlatır. E ğ i t i m i , öğretimi ve k ü l t ü r ü d ü z e n l e m e a m a c ı ile yazdan b u romanda geçen
ti" b ö l ü m ü
kişilerden Pater Jakobus, Burckhardt olsa gerek, Thomas von der Trave de Thomas
Smith, J u l i a adında bir g ö r e v l i kızla
v a r d ı r ; O'Brien bunu y ö n e t m e k t e d i r . Parti görevlilerinden
Mann. Y a p ı t t a , Josef Knecht'in ç o c u k l u k t a n oyun öğretmenliğine, ondan da "arı
d ü k k â n ı n d a n da gizli yazdar
ruh"a k a v u ş m a k
Winston yakalanarak "temizlenir".
için v e r d i ğ i karara kadar b ü t ü n y a ş a m a y r m t d a r ı v a r d ı r . Sonun
da, basit bir çocuk öğretmenliği y a p t ı k t a n sonra, Josef Knecht bir d a ğ gölünde bo ğulur,
(Ministry of Truth). Goldstein a d ı n d a biri
yasak
almaktadır.
aşk yaşamaktadır.
Winston
Charrington'm
F a k a t Charrington hafiye olduğu
49. Constantin Virgil Gheorghiu (doğ. 1916:
için
Ora 25, 1947, F r . " L a vingt-cin
quième heure", 1949 = Y i r m i Beşinci Saat). R u m a n y a h y a z a r ı n karamsar bir uto-
46. F r a n z Werfel (1890-1945:
Stern der Ungeborenen:
ein Reiseroman
=
pia'sıdır. " Y i r m i beşinci saat", "günün 24 saati geçmiş, gün t a m a m l a n m ı ş , geç kalın
Doğmamışların Y d d ı z ı : B i r Gezi R o m a n ı , 1946). Y a h u d i aslından olan t a n ı n m ı ş Avus
mış, I s a dahi d ü n y a y ı kurtaramaz" demektir. Y a p ı t t a b a t ı d ü n y a s ı ve b a t ı k ü l t ü r ü
t u r y a l ı şair ve r o m a n c ı , Hitler A l m a n y a s ı ' n d a n k a ç a r a k 1943-1945 ydlannda, yurt
yerilmektedir. R o m a n ı n k a h r a m a n ı T r a j a n K o r u ğ a a d ı n d a a y d ı n bir R u m e n , esir
dışında b u r o m a n ı hazırlamış ve i s v e ç ' t e y a y ı m l a m ı ş t ı r . Ü ç b ö l ü m l ü ü t o p i k bir ro
k a m p ı ve b ü r o k r a t l a r b ü r o s u haline getirilen d ü n y a d a n ancak intiharla kurtulur.
m a n d ı r ; h i k â y e d e yazar k o n u ş u r . Ü ç b ö l ü m , gelecek ü t o p i k d ü n y a d a , " d o ğ m a m ı ş l a
Makineleşmiş i n s a n l ı k t a n b ı k a n ikinci bir kahraman da Johan Moritz'tir. On ü ç y ı l
rın yıldızı"nda geçirilen ü ç g ü n d ü r . Werfel, bu ü ç g ü n l ü k ziyaretinde, " a k l î " insan
esir k a l d ı k t a n sonra, I I I . D ü n y a H a r b i sırasında B a t ı d ü n y a s ı n ı n Doğu d ü n y a s ı n a
lık çağındaki d ü n y a d a g ö r d ü k l e r i n i a n l a t ı r : Birey, aile, devlet, u y g a r l ı k , k ü l t ü r v.b.
k a r ş ı açtığı harbe istemeyerek gönüllü yazdmakla kurtulur.
Gelecek çağ "teknik sonrası çağı" olacak; bir limonlukta yapdan bitki "retrogenese"i (gerisin geri doğuş) gibi, y ü k s e k ilkeler, u n u t u l m u ş , y o z l a ş m ı ş erdemler yeniden ege men olacaktır. 47. E r n s t
J ü n g e r (doğ. 1895): Heliopolis:
Rückblick
50. H . Gohde: Der achle Tag ( = Sekizinci g ü n , 1950.) Dinsel
bir u t o p i a ' d ı r .
H a f t a n ı n yedi gününe bir g ü n ekleme. 51. Rudolf Henz (doğ. 1897: Der Turm
auf eine Stadt ( = Heli-
der Welt = D ü n y a
Kulesi,
1951).
opolis: Geriye Doğru B i r Ş e h r e B a k ı ş , 1949). B u ü t o p i k roman i k i b ö l ü m l ü d ü r . Birin
Dinsel bir utopia'dır. Avusturya Katolikleri halk k ü l t ü r ü derneğinin b a ş k a n ı bu uto-
cisi y a z a r ı n genel görüşünü kapsar; daha ö n e m l i olan ikinci b ö l ü m d e diyalog, mono
p i a ' y ı epik şiir olarak y a z m ı ş t ı r : Babil kulesi yerine d ü n y a kulesine y ü k s e l i ş .
log biçiminde günlük andar, denemeler ve h i k â y e l e r v e r i l m i ş t i r . K o n u , evren, T a n r ı ,
52. Jean François R e v e l : Sons Marx ni Jésus
— Marx'siz ve Isa'sız,
1971.
insan, bunun süresiz bir oyuna alet olması ve insanlığın kaderidir. D ü n y a bir model
Gazeteci utopia'sıdır. Eğer insanlık y a ş a y a c a k s a , ancak bir devrim sonunda y a ş a y a
dir, sentetik bir resim; çağlar d ö n e r ve yenilenir, erksizlik güçleri d ü z e n güçleriyle
bilir. B u devrim için en uygun yer Amerika Birleşik Devletleri'dir. Siyasal bir "geçiş
çarpışır. Sahne, geçmişlikten gelecekliğe kadar uzar. H i k â y e n i n özeğinde H a r p O k u
me" (osmose) gereklidir.. B u "geçişme"den y e n i " d ü n y a h ü k ü m e t i " ve "yeni adam"
lu k o m u t a n ı Lucius von Geer'i, halk k a r g a ş a l ı k l a r ı n d a n k u r t a r d ı ğ ı P a r s i k ı z ı Budur
(Homo novus) çıkmalıdır.
Peri'yi buluruz. Sonu y ı k d ı ş değil, y ü k s e l i ş ve yersel m a d d î devletten yukardaki tinsel devlete erişmek, "güneş şehri"ne
(Heliopolis) girmek olur. E v r e n (Kosmos)
Tanrı'nm r o m a n ı d ı r .
53. Burrhus Frédéric Skinner: yond
Freedom
and Dignity
Walden
Two =
ikinci
= Özgürlük ve Ağırbaşlılığın
Walden,
Ötesi,
or Life in the Woods (Alm. Walden — ormanlar), y a n i özgür,
1971.
1971; Be¬ Walden,
doğal y a ş a m ı
anla
= B i n Dokuz Y ü z Sek
t a n kitap, A m e r i k a l ı d ü ş ü n ü r H e n r y D a v i d Thoreau'nun (1817-1862) 1854 y d ı n d a
sen D ö r t , 1949), İngiliz y a z a r ı n siyasal yergi r o m a n ı d ı r : 1984 y ı l ı n d a k i durum. B i r
y a y ı m l a d ı ğ ı k i t a b ı n adıdır. Ş i m d i , H a r v a r d Ü n i v e r s i t e s i psikoloji profesörü Skinner,
48. George Orwell (1903-1950:
Nineteen Eiglıty-Four
188
KUTADGU BtLİG İNCELEMESİ
A. DÏLAÇAR
bu "İkinci Walden"la
"koşulsuz özgür
y a ş a m " ı istemektedir, y a n i ü t o p i k bir top
189
rdan özgür bir bölgede toplumsal denemelerini s ü r d ü r m ü ş t ü r (1848); b u tutumun
lum, " d a v r a n ı ş " (behavior) k u r a m ı n ı çiğneyerek, denetlemesiz i y i niyet, g ü v e n ve
adı, kendi deyimi ile " K u t s a l K i t a p K o m ü n i s t l i ğ i " (Bible Communism adlı
uygu içinde y a ş a m a k , çalışmak, s e v i ş m e k ; yeteri kadar yiyecek, içecek, giyecek;
1848) o l m u ş t u r . D i n alanında X V I . y ü z y d d a Anabaptist'lerin (çocuk vaftizini kabul
kitabı,
temiz hava, temiz ortam; nüldeer s i l â h l a r d a n korunma, o r t a k l a ş a toprak ve konut;
etmeyenler), X V I I I . y ü z y d d a Memnon'istlerin (şafağa tapanlar), Moravia K a r d e ş
erkek-kadm eşitliği; sanat, müzik ve edebiyat sevgisi; y a p ı c ı işler ve çalışmalar için
lerin (Moravia P r o t e s t a n l a r ı ) ve Shaker'larm (evlenmeyen, T a n r ı ' y ı hem erkek hem
ödül; kıskançlık, dedikodu gibi erdemsizliklerin k a l d ı r ı l m a s ı ve ülküsel
dişi t a n ı y a n l a r ; Quaker bozuntusu), X I X . y ü z y ı l d a da Mormon'larm (Amerika'da,
özgürlük.
"Özgürlük ve Ağırbaşlılığın Ötesi" adlı kitap, "İkinci Walden"m, roman olmayan şeklidir.
Joseph Smith t a r a f ı n d a n 1830'da y a y ı m l a n a n
Mormon
Kitabı'nm
buyruklarına
göre çokkarılı y a ş a y a n ve Salt L a k e C i t y ' y i merkez alarak U t a h b ö l ü m ü n d e oturan t a r i k a t ç d a r ) ü t o p i k birlikleri de meydana gelmiştir. Bunlardan yalnız Mormon'lar,
*
Y a h u d i utopistlerden de Siyonist'ler (Zionist) t u t u n a b i l m i ş l e r d i r .
Utopia'ların sayısı burada görülen s a y ı d a n ç o k k a b a r ı k t ı r . B u t ü r l e r d e n , "dev let romaııları"ndan (Alm. Staatsromane) ve "siyasetname'lerden b a ş k a konu y a da
* * b. Devlet
Romanı:
Utopia'lardan
"devlet
romanları"na
(Staatsromane)
t u t u m l a r ı utopia'ya benzer birçok fikir önermeleri, özeniş ve k ı m ı l t ı l a r o l m u ş t u r .
geçtiğimizde, b a ş t a
Örneğin, İngiliz siyasal yazar ve r o m a n c ı l a r ı n d a n William Godwin (1756-1836),
( K ü r u ş ' u n E ğ i t i m i ) buluruz. Sekiz b a p l ı k tarihsel bir roman da saydabilen b u y a p ı t ,
An Enquiry
A h a m a n i ş soyundan Pers kralı K ü r u ş ' u n
Concerning political
Justice
and its Influence
on General Virtue and
Yunanlı
K s e n o p h ö n ' u n (M. Ö. 434-355) Kyrou
paideia'sını
(Kyros, h ü k . M. Ö. 424-401) y a l n ı z eği
Happiness (Siyasal Adalet Üzerine B i r A r a ş t ı r m a ve B u n u n Genel E r d e m ve K u t l u l u k
timini değil, b ü t ü n y a ş a m ı n ı
Üzerine Etkisi, 1793) adlı y a p ı t ı n d a , Rousseau'nun etkisi a l t ı n d a olarak, g ü n ü n d e var
K ü r u ş , gerçek dışı da olsa, Sokrat ilkelerine göre y e t i ş t i r i l m i ş ülküsel bir kral ve
olan b ü t ü n h ü k ü m e t , din, aile ve kişisel zenginliği t a m a m ı y l e ortadan k a l d ı r m a y ı
model bir insan olarak t a n ı t d m a k t a d ı r . Eflatun'dan a l ı n m a b i r ç o k düşünce ve ilkeler
önermiştir. Jean-Jacques
(Émile
de b u y a z ı y a k a t ı l m ı ş t ı r . E ğ i t i m d ü z e n i olarak toplu eğitim ö v ü l m e k t e ve ö ğ ü t ola
ya da Öğretim Üzerine, 1762) adlı y a p ı t ı n d a "doğal öğretim"i ortaya koymakla,
rak da oğullara, birbirlerini sevmenin, d o ğ r u o l m a n ı n ve b a r ı ş içinde y a ş a m a n ı n
"olumlu eğitim" i "olumsuz ö ğ r e t i m " den a y ı r m a k l a ,
ü s t ü n erdemler sırasında b u l u n d u ğ u n u n a n l a t d m a s ı istenmektedir.
Rousseau (1812-1778), Emile
ou de l'éducation
genel ö ğ r e t i m i n ilk süresini
1-5 yaşlarına, ikinci süresini 5-12 y a ş l a r ı n a , ü ç ü n ü süresini 12-15 y a ş l a r ı n a , d ö r d ü n
ele alarak ülküsel bir duruma getirmiştir.
B u b ö l ü m e Dante'nin (1265-1321)
De monarchia
Burada
(Monarşi Üzerine) adlı L a
cü süresini de 15-20 y a ş l a r ı n a b a ğ l a m a k l a ve daima d o ğ a y a bağlı k a l m a y ı kesin bir
tince y a p ı t ı da alınabilir. Burada Dante siyasal k u r a m ı n ı anlatmakta, papa ile impa
koşul saymakla, bir "öğretim utopia"sı f o r m ü l l e m i ş t i r .
rator ilişkilerine d e ğ i n m e k t e ve imparatorun sıkı d a v r a n m a s ı n ı ö ğ ü t l e m e k t e d i r .
İngiliz şairlerinden Samuel
T . Coleridge (1772-1834) ile Robert Southey (1774-1843) gençliklerinde, Rousseau ile Godwin'den esinlenerek, 1794'te, A m e r i k a n ı n Pennsylvania bölgesindeki Susque hanna ırmağı =
k ı y ı l a r ı n d a "Pantisocracy" ( Y u n . pan = hep, b ü t ü n +
isokratia
eşitlik erki) adında herkesin birbirine eşit olduğu ve eşit erk sahibi b u l u n d u ğ u bir
"toplumsal örgüt" k u r m a ğ ı ve "aspheterism"i ( Y u n . a- — y o k s u n l a y ı c ı ek + spheteros = mülk sahibi olma), u y g u l a m a y ı , y a n i kişisel m ü l k ü y a s a k l a m a y ı tasarla mıştır. İngüiz d ü ş ü n ü r ü Thomas Carlyle'm (1795-1881),
Sartor
Resartus
(Giydi
rilmiş Terzi, 1836) adlı y a p ı t ı n ı n k a h r a m a n ı Herr Diogenes T e u f e l s d r ö c k h , bir utopia'da y a ş a r ; yerin adı "Weissnichtwo"dur
(Alın. = nere o l d u ğ u n u bilmiyorum) ve
"Genel Ş e y l e r " (Things in General) p r o f e s ö r ü d ü r (İskoç İngilizcesinde bu kavrama "Kennaquhair" [İng. I know not where = u-topia] denir, y a n i " b ü i n m e y e n haya lî bir yer). Yine, İngiliz parlamenteri James Silk Buckingham (1786-1855).
Nation
al Evils and Practical Remedies (Ulusal K ö t ü l ü k l e r ve K d g d ı Çareler, 1848) adlı y a pıtında ütopik niteliğe y a k l a ş a n toplumsal o n a r ı m l a r ö n e r m i ş t i r . A m e r i k a l ı toplum onarıcısı John Humphrey Noyes (1811-1886) önce, İncil'den esinlenerek i l k Hristi-
X V I . y ü z y d d a b u alanda i k i İ t a l y a n buluruz: Baldassare Castiglione (1478¬ 1529) ile Niccolö Machiavelli'yi (1468-1527). Diplomat kont Castiglione, Milano ve Urbino s a r a y l a r ı n d a edindiği g ö r g ü y ü de katarak
II cortegiano
(Saray
Görevlisi,
1528) adlı ü n l ü y a p ı t ı ortaya k o y m u ş t u r . B u n d a ülküsel saray y a ş a m m ı ve saray gör güsünü en k ü ç ü k inceliklerine kadar a n l a t m ı ş t ı r . D ö r t b ö l ü m l ü bir diyalog olan b u y a p ı t , gereç b a k ı m ı n d a n Aristo, Plutarkhos, Horatius, Ovidius, Quintilianus gibi eski yazarlara ve özellikle Cicero'nun Orator ve De oratore adlı y a z ı l a r ı n a da borçlu dur. A m a ç , kusursuz, ülküsel bir saray görevlisinde b u l u n m a s ı gereken nitelikleri t a m t m a k t ı r . Diyaloga çağın t a n ı n m ı ş edipleri ve siyaset ve saray a d a m l a r ı d a katılır. Kutadgu Bilig'de
ülküsel bir elçiden tavla, cirit, çevgen ve av bilgisine kadar bir
çok şey b e k l e n d i ğ i gibi, Castiglione'nin saray görevlisinde de çeşitli yeteneklerin bu l u n m a s ı istenmektedir: Soylu olmak; askerlikten anlamak; güçlü, anlayışlı, kurnaz ve d a v r a n ı ş l a r ı n d a - özellikle k a d ı n l a r a k a r ş ı - nazik olmak; k ü l t ü r l ü ve i y i k o n u ş u r olmak; Y u n a n c a , Latince bilmek, m ü z i k ve resimden anlamak.
yanlarda görülen " o r t a k l a ş a " (communal) y a ş a m ı diriltmek istemiş (1836), sonra E f -
F l o r a n s a l ı bir devlet adamı ve siyaset filozofu olan Machiavelli, k ü ç ü k İ t a l y a n
latun'un etkisi altında, "özgür aşk"a ve ç o k k a r ı h h ğ a (polygamie) özenmiş ve Putney'-
devletlerinde, Fransa'da ve Almanya'da siyasal hizmetler g ö r d ü k t e n sonra, S a n Cas-
de böyle bir topluluk k u r m u ş t u r (1846). D a h a sonra Oneida b ö l ü m ü n d e kendine ay-
ciano y a k ı n ı n d a k i şatosuna çekilerek II prinçipe
(Prens, bas. 1532) adh ü n l ü y a p ı -
A. DİLÂÇAR
190
RUTADGU BİLİG İNCELEMESİ
t m ı yazmıştır. Kendisinin devlet y ö n e t i m i k u r a m ı n ı , ve kılgdı devlet bügisine
191
değ
ile, Troia harbinde kaybolan b a b a s ı Ulysses'i ( Y u n . Odysseus) bulmak için d ü n y a y ı
gin birçok özdeyişleri koynunda t o p l a m ı ş olan 26 b ö l ü m l ü b u y a p ı t ı n genel konusu,
d o l a ş ı r : Fenike, Mısır, Girit, K ı b r ı s , Odysseus'a gönül verip onu on y ı l y a n ı n d a tut
devlet başkanının niteliği, t ü r l e r i , bu başkanlığın nasd elde edildiği ve nasd elde tu-
m u ş olan deniz kızı K a l y p s ö ' n u n y a ş a d ı ğ ı Ögygia adası, hatta cehennem. Buralarda
tulabilmesidir. Y a p ı t ı n ilk dokuz b a b ı n d a , k a ç t ü r devlet başkanlığı b u l u n d u ğ u ve
T é l é m a q u e birçok s a v a ş l a r , deniz a ç m a k l a r ı , k ı y ı m l a r , t ü r l ü insanlar, t ü c c a r l a r ve
bunların nasıl elde edildiği konusu ele alınmıştır. Onuncu bap, devletin bir d ü ş m a n
eğitici nesneler, olaylar, yerler görür. Sonunda Mentor, gizlemini atar ve Minerva
la nasıl savaşabilmesi; 11. bapta "kilise devlet"; 12-14. baplarda
devletin
içişleri
olarak ortaya çıkar, T é l é m a q u e ' a da b a b a s ı n ı b u l a c a ğ ı n a söz verir ve ayrılır. Féne
ve ordu ele alınmış, ücretli y a b a n c ı asker yerine ulusal ordu k u l l a n d m a s ı önerilmiştir.
lon, okuyana erdem, sevgi ve iyilik duygusu a ş d a y a n bu h i k â y e y e kral ve devlet ida
On beşinci baptan 23. bapa kadar olan b ö l ü m d e asıl "prens" ele alınmış ve bu sorun
resine değgin kendi düşüncelerini de katarak y a p ı t ı n ı bir "siyasetname" ve "utopia"
b ü y ü k gerçeklikle ve titizlikle incelenmiştir. B u konuda söz söylemiş olan filozof ve
durumuna da getirmiştir. Siyaset a h l â k ı n ı ve k r a l l ı k g ö r e v i n i a n l a t ı r k e n aşırı eleştirici
yazarlar eleştirilmiş, bunlar geçerli gerçek s a y ı l m a m ı ş ve hayallere kapdmamak öğü-
olduğundan dolayı kralın gözünden düşmüştür.
t ü verilmiştir. Prens, para işlerinde tutumlu olmalı; h a l k ı vergilerle ezmemeli; gerek tiği zaman sıkı d a v r a n m a l ı ; yerine göre hem tilki hem aslan olmasını bilmeli; v e r d i ğ i
X V I I I . y ü z y d d a yine F r a n s ı z l a r d a n , yazar ve siyaset filozofu Charles de Montes
sözü, gerekirse, tutmamaktan k a ç ı n m a m a l ı ; y u m u ş a k y ü r e k l i , d o ğ r u , insancd, can
quieu (1689-1755), Lettres persanes (Fars M e k t u p l a r ı , 1721) adlı y a p ı t ı n d a Usbek
dan, dindar görünmeli, fakat gerektiğinde tutumunu d e ğ i ş t i r m e l i ; bununla birlikte,
ve R i c a a d ı n d a i k i İranlı gezgini ortaya koyarak, onların ağzıyle, Avrupa'daki, özel
ölçüsüne göre, iyilikten ş a ş m a m a l ı ; her ş e y "gereklik"e bağlı olduğu için, b ü t ü n d ü
likle Fransa'daki toplum u y g a r l ı ğ ı n ı , e v l e n m e y i , b o ş a m a y ı , p a p a y ı , teolojiyi, h ü k ü m e
şünce ve kılışlar bu "gereklik"e (Ital. necessitato) bağlı b u l u n m a l ı d ı r ; ç ü n k ü ö n e m l i
ti, adaleti, vergderi, sömürgeciliği, y a s a y ı , toplum b o z u l d u ğ u n u ince alayla y e r m i ş
olan sonuçtur, devlet ancak bu yolda y ü r ü m e k l e ayakta tutulabilir: E r e k , tutulan yol
tir. Y a p ı t 160 mektup b i ç i m i n d e y a z d m ı ş t ı r . B u n d a n bir süre sonra İngiliz y a z a r ı
ne olursa olsun, yolu h a k l ı çıkarır. Son 24 - 26. baplarda, İ t a l y a ' n ı n o g ü n l e r d e k i du
Oliver
rumu ele alınmış ve İ t a l y a n devletlerini "barbar" l a r ı n , F r a n s ı z l a r ı n ve İ s p a n y o l l a
World ( D ü n y a Y u r t t a ş ı , 1762) adlı ve 126 mektuptan olma bir y a p ı t
rın akınlarına karşı koruma y o l l a r ı gösterilmiştir. Y a p ı t , Petrarca'nm "Italia m i a "
tır. B u n d a da, sözde Londra'ya gelmiş olan L i e n C h i Altangi a d ı n d a Çinli bir filo
Goldsmith (1728-1774), Montesquieu'den esinlenerek, The Citizen
of the
yayımlamış
(Benim İ t a l y a m ) şiiri ile sona ermektedir. B u n u n son dizesi ş ö y l e d i r : "Nell'italici
zof, İngiliz toplum y a ş a m ı n ı , gelenek ve göreneklerini, t ü r l ü a h l â k ve y a z ı n özel
cor non è ancor morto" ( İ t a l y a n l a r ı n y ü r e ğ i daha ö l m e m i ş t i r ) . Tarihte ve siyasette
liklerini (örneğin, obartmah atıp tutucu Beau Tipps ile eli sıkı
"Maolıiavellüik" (Maclıiavellisme) denen g ü d e k budur. İ s p a n y a ' d a Aragon ve Cas¬
siyah elbiseli kimse) y e r m i ş
tilla kralı Fernando el Catôlico, İ t a l y a d a ' d a Francesco Sforza ile Cesare Borgia bu
yurduna bağlı kalmasını i s t e m i ş t i r . B u alanda İskoç asıllı F r a n s ı z ve
yoldan yürümüşlerdir. Prusya k r a l ı B ü y ü k Friedrich, d o ğ r u l u k üzerine k u r u l m u ş
t a k l i t ç i s i A n d r é Michel de R a m s a y (1686-1743) Les voyages de Cyrus'ü
olan kendi görkemli gücüne g ü v e n e r e k , 1739'da Machiavelliliği
un Gezileri, 1727), Akademi ü y e s i J e a n Terrasson (1670-1750) da Séthos
Antimachiavelli
baltalamak ü z e r e ,
adlı bir y a p ı t y a y ı m l a m ı ş t ı r .
düzensizlikleri ve k ı y m ç t a s a r l a y a n l a r ı allegorik bir şekilde yeren ve i y i öğütler ve ren Argensis (1622) adlı Latince bir y a p ı t y a y ı m l a m ı ş t ı r . A y n ı y ü z y ı l d a
Almanlar
Braunschweig'm Octavia (1677) adlı "devlet r o m a n ı " da
çıkmıştır.
yurttaşı"
"Man i n B l a c k " -
olmakla birlikte
ana
Fénelon'un (Küruş'(1731)
B u y ü z y d ı n bu alandaki b a ş y a p ı t ı n ı ü n l ü F r a n s ı z yazar ve filozofu F r a n ç o i s Marie Arouet Voltaire (1694-1778), Zadig 1747)
ou la destinée,
adlı r o m a n ı y l e v e r m i ş t i r . Y a p ı t , d ü n y a
= Zadig y a da Kader.
görüşü olarak, saflıkla kurnazlığı
k a r ş ı k a r ş ı y a k o y m u ş ve rastlantdarm sık sık adamlara y a r d ı m ettiğini, bir toplum yergisi olarak, belirtmek i s t e m i ş t i r . R o m a n a göre, eskiden Babil k r a l ı Moabdar'm g ü n ü n d e Zadig a d ı n d a zengin ve o k u m u ş bir genç v a r m ı ş . Genç, bu niteliklerine gü
X V I . yüzyılın bu alandaki b a ş y a p ı t ı F r a n s ı z l a r d a n F r a n ç o i s de Salignac de L a Mothe-Fénelon'un
"dünya
adlı felsefî r o m a n ı ortaya koyarak baskı y ö n e t i m i n i ve s a v a ş ı k ö t ü l e m i ş l e r d i r .
İngiliz şairi ve yergicisi John Barclay (1582-1621), yurdundaki siyasal y a ş a m ı ,
dan Anton Ulrich von
ve insanın
(1651-1715) ü n l ü
Les aventures
de Télémaque
venerek kut a r a m a ğ a çıkar. S é m i r e a d ı n d a bir kızı, adam k a ç ı r a n l a r d a n k u r t a r d ı ğ ı
(Télémaque'in
s ı r a d a bir gözünü yitirir, fakat nişanlısı saydan bu kız bu y ü z d e n onu b ı r a k ı p bir baş
Başından Geçenler, 1699) adlı r o m a n d ı r . D a h a önce " T r a i t é de l'éducation des filles"
k a s ı n a k a ç a r . B u n u n ü s t ü n e Zadig de şehrin en akıllı kızı olan Azor ile evlenir. Az
(Kızların öğrenimi üzerine inceleme, 1689), "Maximes" (Özdeyişler, 1696) ve " F a b
sonra bu k a d ı n da onu a l d a t ı r . G ü n ü n birinde k r a l i ç e n i n k ö p e ğ i ile k r a l ı n a t ı ortadan
les" (Hayvan masalları, 1701) gibi ö ğ r e t i m l e ilgili yazdar y a z m ı ş olan F é n e l o n , 24
yok olur, Zadig i k i h a y v a n ı g ö r m e d e n , birine b u n l a r ı n nasd o l d u k l a r ı n ı a n l a t t ı ğ ı için
bölümlü bir eğitim r o m a n ı b i ç i m i n d e k i bu u t o p i a - r o m a n ı , X I V . Louis'nin torunu ve
hapse atdır. B i r tutuklunun kaçtığını görüp de b e k ç d e r e haber v e r m e d i ğ i ve pence
Fénelon'un öğrencisi genç Bourgogne d u k a s ı için y a z m ı ş t ı r . H o m ê r o s ' u n Odysseia'-
reye b a k t ı ğ ı için para cezasına çarptırılır. Arimaz a d ı n d a k ı s k a n ç bir k o m ş u s u , Z a -
smdan esinlenmiş olan bu romanda, T é l é m a q u e ( Y u n . T ë l e m a k h o s ) , Mentor a d ı n ı
dig'in y a z d ı ğ ı bir şiirin y a r ı s ı n ı bularak ve onda k r a l ı n eleştirddiğini görerek Zadig'i
alarak ihtiyar kdığma giren bilgelik t a n r ı ç a s ı Minerva'nm ( Y u n . A t h ê n a ) k d a v u z l u ğ u
ele verir, fakat bir p a p a ğ a n şiirin öbür y a r ı s ı n ı k r a l ı n k u c a ğ ı n a d ü ş ü r ü r , bunda ö v g ü
A. DİLÂÇAR
192
K U T A D G U BÎLİG İNCELEMESİ
193
görülür, Zadig de b a ş b a k a n olur. Zadig k r a l i ç e Astarte'ye âşık olur. Sonunda Mısıra
ç a ğ d a başlamış ve çoğunca din a d a m l a r ı t a r a f ı n d a n işlenmiştir. Başlıca
k a ç m a k zorunda kalır. Orada istemeyerek bir Mısırlının ö l ü m ü n e sebep olduğu için
ş u n l a r d ı r : İ n g i l t e r e d e Salisbury'li John'un (John of Salisbury, ö l m . 1180) 1159'da
köleliğe düşüp tüccar Setoc'un evine g ö t ü r ü l ü r . Zadig, bilgisiyle, efendisini bir dava
yazdığı
da k a z a n d n ı r , o da ödül olarak Zadig'i azat edip Serendib'e (Seylan) gönderir. Zadig,
"Melek doktor" (Doctor angelicus) sanıyle anılan b ü y ü k İ t a l y a n teolog filozofo Aqui-
Astarye'yi bulmak için d o l a ş m a y a b a ş l a r ve Arbogad a d ı n d a bir hayduttan Astar-
no'lu Thomas (Thomas Aquinas, İ t a l . Tommaso d'Aquino, 1225-1274). B u n u n De
Policraticus;
burada
saray erdemleri ve siyaset
örnekleri
k u r a l l a r ı ele alınmıştır.
te'nin, bir ayaklanma y ü z ü n d e n tahttan düşüp a r t ı k köle haline geldiğini ve Oğul
regimine
a d ı n d a bir zengine satıldığını öğrenir. A ğ ı r hasta olan Ogul'u s a ğ a l t a r a k Astarte'yi
rine, 1265) adlı y a p ı t ı n d a "halk için y ö n e t i c i bir ilke" (aliquod regitivum) bulun
principum
(Prenslerin y ö n e t i m i )
y a da De regno
(Hükümdarlık
üze
kazanır, i k i genç Babil'e d ö n e r e k tahta otururlar. Voltaire'in vermek istediği ders:
masının gerektiğini, bunun da kral o l d u ğ u n u ileri s ü r m e k t e , y ö n e t i m d e de toplu
İnsan b u d ü n y a d a kaderin t ü r l ü o y u n l a r ı n a , toplumsal h a k s ı z l ı k l a r a , t ü r l ü deliliklere
mun
ve beklenmedik şeylere, y o k s u l l u ğ a h a z ı r olmalıdır, ç ü n k ü b u n l a r ı n k a r ı ş ı m ı k u t a
T a n r ı d ü n y a y ı y ö n e t t i ğ i gibi, kral da devleti " d o ğ r u l u k " l a y ö n e t i r . B u felsefeye
esenliği, birlik (unitas) ve b a r ı ş (pax) siyasetinin güdülmesini istemektedir.
götürür ve genel uyumu s a ğ l a m a k için i y i ve k ö t ü sandan şeyler işbirliği yaparlar.
göre demokrasi ve oligarşi k ö t ü ş e y l e r d i r , m o n a r ş i y i tutmak gerekir, fakat zorba
X V I I I . y ü z y ı l ı n son y a r ı s ı n d a b u alanda ü n l ü Alman y a z a r l a r ı n d a n Albrecht
krallar (tyran) ö l d ü r ü l ü r . Fransada I V . Henri ö l d ü r ü l d ü ğ ü zaman Aquino'lu T h o -
von Haller'la (1708-1777) Christoph Matin W i e l a n d ' ı (1733-1813) da buluruz. Haller
mas'm bu öğretisi k a r g d a n m ı ş t ı r . Thomas'm öğrencisi Tholomeus de L u c c a
Usoııg
Tolomèo da L u c c a ) , b a ş k a bir adla Bartolomeo Fiadoni (1240-1327), ö ğ r e t m e n i n i n
adlı bir triloji y a z m ı ş
m o n a r ş i y i ele alan AIfred,
(1. d e s p o t l u ğ u
ele alan Despotie,
1773; 3. demokrasiyi ele alan Fabius
Wieland da, Der Goldene Spiegel oder die Koniğe
1771;
2. sınırlı
und Cato, 1774).
von Scheschian ( A l t ı n A y n a y a da
Ş e ş i y a n K r a l l a r ı , 1772) adlı y a p ı t ı n d a Çin imparatoru Ş a h Gebal ile filozof Danischmend'in (Danişmend) devlet y ö n e t i m i y l e ilgili k o n u ş m a l a r ı n ı r o m a n l a ş t ı r m r ş t ı r .
* * * c. Prenslerin
aynası:
fikirlerini Exaemeron (Yaratılışın altı g ü n ü , 1272) adlı y a p ı t ı n d a y a n s ı t m ı ş t ı r . Almanyada bir m a n a s t ı r m b a ş keşişi olan A d m o n t ' h ı Engelbert (Engelbert von Admont, 1250-1331), De regimine principum
(Prenslerin Y ö n e t i m i , bas. 1725) adlı
y a p ı t m d a k r a l - p a p a k a v g a l a r ı n ı ele alarak, y ö n e t i m d e eşitlik
i s t e m i ş , yer yer de
papa yetkilerinin kısıtlanmasını ö n e r m i ş t i r . B u arada Romada Iustitia
"Devlet r o m a n l a r ı " (Staatsromane)
sırasında,
Kutadgu
(İtal.
regnorum ( S a l t a n a t ı n Temel
Adaleti)
fundamentum
a d ı n d a bir y a p ı t da y a y ı m l a n m ı ş t ı r .
İtal
karşdaştırılması gereken bir t ü r de "Prenslerin a y n a s ı " ( L a t . Speculum
yanlardan Thomas Aquinas'in öğrencisi ve F r a n s a k r a l ı "Güzel" Philippe'in (PhUippe
principorum, F r . Miroir des princes A l m . Fürstenspiegel) y a da "Prenslerin D ü m e n i "
le B e l , 1268-1314, tahta çıkış : 1285) ö ğ r e t m e n i Aegidus Romanus y a da Colonna (İtal.
Bilig'la
(Fr. Gouvernail des princes) denilen t ü r d ü r . D o ğ u d a bu t ü r e " A î n n â m e " ve " S i y â s e t -
Egidio Romano, F r . Gille de Romane, 1246-1316) siyasal öğrenim için De regimine
n a ı n e " demişlerdir. Bunlar üzerinde burada d u r m a y a c a ğ ı m , ç ü n k ü Doğu bizde işlen
principum
m i ş t i r : Doğudaki y a p ı t l a r d a n k a r ş ı l a ş t ı r m a y a girmesi gereken ü k " p e ı ı d n a m e " l e r d e n
kendine (erdem edinme v.b.) ailesine (ana-baba, eş, çocuk) ve devlete (başlıca doğru
biri, T a b e r i s t a n - K û h i s t a n
luk) k a r ş ı olan g ö r e v ve b o r ç l a r m neler o l d u ğ u n u b i l d i r m i ş t i r . B u y a p ı t sonra Mirouer
Giylânşah
hükümdarı
Kâbus
( K e y k â v u s ) ibn Vaşmgîr'in,
oğlu
için 1082'de F a r s ç a olarak y a z d ı ğ ı , 1400 s ı r a l a r ı n d a A k k a d ı o ğ l u tara
fından ağdalı olarak T ü r k ç e m i z e a k t a r ı l d d c t a n sonra I I . M u r a t ' ı n Mercimek
Ahmet'in
1431'de
yeniden
Türkçemize
44 b ö l ü m l ü bu y a p ı t a h l â k , görgü, toplumbilim,
çevirdiği
oyun,
isteği
üzerine
Kabusnâme''âir.
a ş k , zenginlik, evlilik,
eğitim, ticaret, hekimlik, sanat, g ö k b i l i m , şiir, m ü z i k , av, saray y a ş a m ı ve y ö netim bilimi konusunda f a y d a l ı ö ğ ü t l e r vermekte, anlatmakta ve Pythagoras'tau,
Sokrat'tan,
rates'ten
Nasihatnâme
sözler a k t a r m a k t a d ı r .
pıt X I X . y ü z y d d a
Mehmet
Rıza
çesiııe de ç e v r i l m i ş t i r . Kabusnâme Kabusnâme\
önsöz,
sözlük
uyardar yapmakta,
Eflatun'dan,
Aristo'dan,
y a da Kabusnâme
Araştırmaları
için
son olarak
ve notlar, Millî
Yıllığı
denen b u y a
 g a h î ' n i n (1809-1874) eliyle Ç a ğ a t a y b k z . Orhan Ş a i k
Eğitim
Bakanlığı
D o ğ u d a k i " s i y a s e t n â m e " I e r için de b k z . A g â h S ı r r ı L e v e n d : Türk Dili
fıkralar Hippok-
- Belleten,
Türk-
Gökyay:
yaymı,
1944.
"Siyaset-nameler",
1962 y d ı s. 167-194.
exemplaire ou gouvernement
des princes
(Örnek ayna y a da prenslerin y ö n e t i m i ,
X I V . y ü z y d ) başlığıyle F r a n s ı z c a y a ç e v r i l m i ş t i r . B u t ü r R ö n e s a n s ve Klasik ç a ğ l a r ı n d a da süregelmiştir. F r a n s ı z l a r d a n h u k u k ç u , filozof ve i k t i s a t ç ı
Jean
Bodin (1530-1596) Six livres de la République
(Altı ki
tapta cumhuriyet, 1576) adlı y a p ı t m d a Katoliklik - P r o t e s t a n l ı k din k a v g a l a r ı n ı ele alarak karşılıklı hoşgörü i s t e m i ş ; din, a h l â k ve adalet sorunlarını, y ö n e t i m esası olan "aile i ç g ü d ü s ü " n ü n önemini b e l i r t m i ş , "yurt ve halk k r a l ı n malı d e ğ ü d i r , kamu oyuna d a y a n m a l ı d ı r " demiştir. İ s p a n y o l Jesuit'i J u a n de Mariana De rege et regis institutione ( K r a l ve K u r u l u ş Olarak K ı r a l h k
(1535-1624)
Üzerine,
1599) adlı
y a p ı t ı n d a , b ü t ü n h a l k ı n h a k k ı n ı t a n ı m a k l a birlikte, kdiseyi b a ş t a t u t m u ş t u r . Alman lardan Johannes Althusius (1557-1638), yine Latince olarak Politico gestes exemplis sacris et profanis
illustrata
( D i n î ve d ü n y e v î
metodice de-
örneklerle
gösteril
miş metodlu siyaset, 1603) adlı y a p ı t ı n d a y a s a y ı , monarşii ele a l m ı ş ; egemenliğin,
B a t ı d a , Eflatun'un Politikos e peri basileias (Siyasetçi y a da K r a l l ı k Üzerine) adlı y a p ı t ı n d a n ve Aristo'nun PoKiifeo'sından sonra, b u t ü r Latince olarak
(Prenslerin öğrenimi, 1290) adlı bir "siyasetname" y a z m ı ş , bunda prensin
orta-
"sembolik bir topluluk" (corpus şyrnbolicum) olan ulusun o l d u ğ u n u , y ö n e t m e yetki sinin krala "emanet" olarak v e r i l d i ğ i n i b ü d i r m i ş , bunun yazısız bir a n l a ş m a sayd-
195
A. DİLÂÇAR
K U T A D G U BİLiG İNCELEMESİ
m a s ı , halkın da "doğal duygu" l a r ı n m (naturlis affectio) d o y u r u l m a s ı gerektiğini be
h ı k " (The Pilgrim's Progress from this World to that which is to Come, 1678)de; alle-
194
l i r t m i ş t i r . Ü n l ü ispanyol y a z a r ı Francisco Quevedo y Villegas'ın (1580-1648) siya
gorik olarak erdemleri ele aldığın göre, E d m u n d Spenser'm (1552-1599) "Periler kra
set alanında da bir y a p ı t ı
liçesi" si ile (The Faerie Queene;; erdemler: Mutluluk, Ölçülülük, Siliklik, Bağhlık,
v a r d ı r : La politica de Dios
(Tanrının
Siyaseti, 1626).
B u n d a , devlet siyasetini Tanrı'nın tutumuna uydurmak gerektiği s ö y l e n m i ş , b ü t ü n
D o ğ r u l u k , S a y g d d ı k , 1590,
krallarla h ü k ü m e t yetkililerini bu yola ve ö d e v e çağırılmış, m o n a r ş i ve i s p a n y a k r a l ı
Meung (1250-1305) ve Guillaume de Lorris'in
ö v ü l m ü ş t ü r . Fransada ü n l ü din a d a m ı ve yazar J a c q u e s - B é n i g n e Boss j e t (1627-1704
man dé la rose, 1230-1240 a r a s ı ; a ş k ile us karşınlığı; gül, aşkın simgesi; k r ş . d o ğ u d a k i
X I V . Louis'nin oğlu Dauphin'in ö ğ r e t m e n i olduğu zaman y a z d ı ğ ı Politique
"gül ve b ü l b ü l " motifi); bir b a b a n ı n , oğluna v e r d i ğ i öğüt t ü r ü b a k ı m ı n d a n William
propres
paroles du l'Ecriture
sainte ( K u t s a l kitaptan alman
sözlere göre
tirée des
1596);yine a h l â k allegorisi olması b a k ı m ı n d a n , Jean de F r a n s ı z c a Gülün
romanı
ile (Le ro
siyaset,
Shakespeare'in (1564-1616) HaroZet'indeki (1601) "baba Polonius Ve oğul Laertes ile;
1678-1679) adlı on b a p l ı k kitapta, ders olarak, T a n r ı ' y a bağlılığı, insanlar a r a s ı n d a
yine a y n ı b a k ı m d a n Philip Stanhope, L o r d Chesterfield'in (1694-1773) "Oğluna ve
k a r d e ş l i k duygusunu, d o ğ r u l u ğ u , y a r d ı m l a ş m a y ı gerekli g ö s t e r m i ş , sonra harp, para
vaftiz oğluna m e k t u p l a r ı " (Letters to his Son and to his Godson, 1774 ve 1777-1778)
işleri, vergi gibi k o n u l a r ı ele almıştır.
ile; k ö t ü m s e r l i k ve ü r k ü r ü k l ü k b a k ı m ı n d a n Shakespeare'in " A t i n a l ı T i m o n " u ( T i
B a t ı d ü n y a s ı n d a siyasetin toplumsal bir bilim olarak ele alındığı çağa kadar bu alanda dine, a h l â k a y a da doğal duyguya göre y a z ı l a n "siyasetname" lerin sayısı pek ç o k t u r . Y a l n ı z I n g ü t e r e d e X V - X V I . y ü z y ı l l a r d a t a n ı n m ı ş şair ve yazarlar tarafın dan ortaya k o n m u ş olan y a p ı t l a r d a n seçtiğimiz şu ö r n e k l e r bu gerçeği t a n ı t l a r : Tho mas Occleve y a da Hoccleve: "De regimine principum" (Prenslerin y ö n e t i m i , veliaht H e n r y için, Aegidus Romanus'un y a p ı t ı esas a l ı n a r a k y a z ı l m ı ş 2000 m ı s r a l ı k bir şiir, 1411-1412); John Lydgate: "The F a l l of Princes" (Prenslerin düşüşü, h i k â y e l i şiir, 1430); Sir Thomas E l y o t : "The Governour" ( Y ö n e t m e n , V I I I . Henry'ye sunulan siyaset öğretimi, d ü z y a z ı , 1531); I s k o ç y a l ı Sir D a v i d L y n d s a y y a da L i n d s e y : "Com plaint to K i n g " ( K r a l a s ı z l a n m a , t o p l u m y a ş a m ı n ı n d ü z e l m e s i n i d ü e y e n şiir, 1529), "Testament and Complaynt of our Sovrane Lordis Papyngo" ( H ü k ü m d a r efendimiz Papyngo'nun vasiyeti ve sızlanması; bir p a p a ğ a n ı n ağzıyle krala s ı z l a n m a ve onu ö ğ ü t l e m e , 1530), "Ane Plesant Satyre of the Three Estaites" ( Ü ç sınıfın [ = soylu lar, din a d a m l a r ı , halk toplumu] hoş yergisi; devlet ve kilisedeki y o l s u z l u k l a r ı n yer gisi; sahne yazısı, 1540); ve "The Monarchie" (Monarşi; bir saray görevlisi ile görmüş geçirmiş bir kişi a r a s ı n d a geçen bir diyalog b i ç i m i n d e uzun şiir, 1554); George Gascoigne: "The Glasse of Government" ( Y ö n e t i m a y n a s ı ; " m ü s r i f çocuk ve b a ğ ı ş l a y a n baba" konusunda bir oyun, 1575), "The Steel Glas" (Çelik a y n a ; k r a l ı n , g ö r e v l i l e r i n , askerlerin, t ü c c a r l a r ı n ve p a p a z l a r ı n y o l s u z l u k l a r ı n ı gösteren ve çiftçiyi erdemli bu lan çelik bir a y n a y ı konu alan bir yergi şiiri, 1576); William B a l d w i n ile George Fer rers: "Mirror for Magistrates" (Yöneticiler için ayna; tarihte y a n l ı ş y ö n e t i m y ü z ü n den ölüme giden 19 y ö n e t i c i üzerine y a z ı l m ı ş sahne yazısı y a d a biyografya, 1559).
* Kutadgu
Bilig y a l n ı z bu t ü r l e r l e değil, daha b i r ç o k b a t ı y a p ı t l a r ı y l e
karşdaş-
tırılabilir. B i r allegori o l d u ğ u n a , " i y ü i k y a p m a " konusunu ele aldığına ve ahretle de ilgili b u l u n d u ğ u n a göre, her ş e y d e n önce ve çok k o l a y l ı k l a . O r t a ç a ğ d a Flamanca yazdan "Elckerlijk" (Her hangi bir kişi, 1495), sonra Ingilizceye adapte edilen " E v e r y m a n " (1509) " a h l â k piyesi" (morality) ile (ahrette i n s a n ı n en s a d ı k şefaatçisi: y e r y ü z ü n d e y a p t ı ğ ı iyilikler) ; yine d ü n y a ve ahret konusu b a k ı m ı n d a n , ingiliz y a z a n John B ü n y a n ' ı n (1628-1688) "Hacının bu d ü n y a d a n gelecek d ü n y a y a y a p t ı ğ ı yolcu-
mon of Athens, 1623) ile; ö l ü m e çare a r a n m a s ı b a k ı m ı n d a n
Sumer'lilerin
Gilgameş
d e s t a n ı ile (M. Ö. 3500); erdemlerin sınıflanması b a k ı m ı n d a n H r i s t i y a n l a r ı n "yedi başlıca erdem" i ile (Seven Cardinal Virtues: i n a n ç , umut, silildik, öngörü, d o ğ r u l u k , d a y a n ı m , d ı m l d ı k ) : çağdaşı olduğu toplumdaki h ' l k k a t m a n l a r ı n ı n toplu tablosunu çizmesi b a k ı m ı n d a n Geoffrey Chaucer'ın (1340-1400) "Canterbury m a s a l l a r ı " (The Canterbury
Tales; Prologue, 1387-1400) ile; vezin b a k ı m ı n d a n Firdevsi'nin (940¬
1020) " Ş a h n a m e " si (980-1010) ve T ü r k hece vezni (parmak hesabı) nin l l ' l i s i ile v.b., v.b.
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
197
y a yılkı atangd, k i ş i d e yıra) sözü bunun en güçlü a n l a t ı m ı d ı r . " K e n d i n i y ü k s e l t " ö ğ ü t ü de burada önemlidir. Y u k a r d a belirtildiği gibi, A m e r i k a l ı ünlü d ü ş ü n ü r Ralph Waldo Emerson (1803-1882), H r i s t i y a n l ı ğ m "teslis"ini y a d l a d ı k t a n , vaizlikten çekil dikten, acunun ve evrenin B ü y ü k R u h u n a sığıntıktan sonra, insanın y e r y ü z ü n d e k i başlıca ö d e v i n i n , bilgi edinmek, kendini y ü k s e l t m e k , i ç i n d e k i ruhu son soluğunda evrenin B ü y ü k R u h u n a , gelişmiş, bügi ile d o l m u ş , y ü k s e l m i ş bir ruh olarak teslim et mek olduğunu söylemiştir. B u b a k ı m d a n Balasagunlu Yusuf, X I X . y ü z y ı l sonların
VI. SONUÇ
da Amerika'da Emerson'm etrafında t o p l a n m ı ş olan Concord grubundaki "aşkıncı" (transcendentalist) d ü ş ü n ü r l e r i n bir öncüsü sayılır.
Kutadgu
Bilig
bu siyasal y a p ı t l a r ı n
arasından
teokratik
bir "siyasetname"
olarak belirir. Teokratik olduğu halde "halife" den ve " h i l â f e t " ten söz edilmemiş, " Y a l a v a ç " ve " T ö r t E ş " le y e t m i l m i ş t i r . Y u k a r d a belirtildiği gibi F a r a b î ' y e ve İ b n i
"Kutadgu Bilig"de faydacılık, olumculuk, y a r a r c ı l ı k : « d i v i n i t a s " ı n y a m başında "humanitas". Balasagunlu Y u s u f , f a y d a c ı (utilitarian), olumcu (positivist) ve y a r a r c ı (prag
Sina'ya g°ıe, "feyz" ve "sudur" yoluyle "nebi" (peygamber), " m ü t e a l î bir Vahdet" ve "Akh evvel" saydan T a n n ' d a n y e r y ü z ü n e i n m i ş , "vahiy", "tecelli" ve "ilham" ile
matist) b i r d ü ş ü n ü r ve y a z a r d ı .
T a n r ı ' y a bağlanmıştır. F a r a b î ' y e göre, "devlet" in başı olan " h ü k ü m d a r " sanki "ya-
mazdı, y e r y ü z ü n e de bağlı idi, ama d ü n y a zevklerine değil, insanlara, insanlığa, on-
A k l ı ve fikri daima göklerde ve bulutlarda d o l a ş -
l a v a ç h k h ı r k a s ı " n ı (hırka-i n ü b ü v v e t ) g i y m i ş olan bir b a ş k a n olarak, ulusunu güden
larm i y d i ğ i n e bağlı bulunuyordu: bilgi edinerek kendini y ü k s e l t m e k , sonra bu bil
bir ü s t ü n kişidir. Balasagunlu Y u s u f da F a r a b î ' n i n öğrencisi o l d u ğ u için bu alanda
ginin kazandırdığı erdemle insanları k a y ı r m a k , açı doyurmak, susamışı k a n d ı r m a k ,
b a ş k a biçimde d ü ş ü n e m e z d i . D ü ş ü n ü ş ü b u yolda y ü r ü t e r e k , y a n i Kutadgu
çıplağı giydirmek, onlara iyilik, d o ğ r u l u k ö ğ r e t m e k . Shakespeare'in dediği gibi,
Bilig'-
deki "ilig" e (bey) y a l a v a ç h ı r k a s ı n ı giydirmek, ulusal M ü s l ü m a n l ı k t a n b a ş k a bir ş e y
"kendi özüne, doğru ve gerçek ol, b ö y l e olursan, b a ş k a l a r ı n a h i ç bir zaman eğri ve y a
değildir. K a r a h a r d ı T ü r k l e r i her ş e y d e n önce u l u s ç u ve T ü r k ç ü olmuşlardır. K a r a -
lancı olamazsın", y a n i Kutadgu Bilig'in. herkesten istediği " k ö n i " lik, d o ğ r u l u k .
hanlı bir prens olan K a ş g a r h Mahmut, Kitab-ü
Divan-ı
Lûgati't-Türk'ü
Doğu T ü r -
kistanda y a z d ı k t a n sonra, A b b a s î halifelerin en g ö r k e m l i bir çağında, A r a p ç a n ı n da b ü t ü n İslâm d ü n y a s ı n ı n din ve b ü i m dili s a y d d ı ğ ı bir sırada, 1072-1074 y ı l l a r ı n d a K a ş g a r ' d a n k a l k ı p , h i l â f e t merkezine, B a ğ d a t ' a gitmiş ve y a p ı t ı n ı halife E b u l K a sım Abdullah'a sunarak, " T a n r ı y e r y ü z ü n d e k i erki T ü r k l e r e v e r m i ş t i r ,
b u n l a r ı n di
lini öğrenmekte fayda v a r d ı r ; b u k i t a b ı Araplara T ü r k ç e ö ğ r e t m e k için y a z d ı m , bu yurun" demiştir. B u y i ğ i t l i ğ i gösteren Karahanldar M ü s l ü m a n l ı k t a başka bir yol izleyemezlerdi. Balasagunlu Y u s u f da, Kutadgu
Bilig'mi
ulusçuluktan Arapça ya
da F a r s ç a değil, T ü r k ç e olarak y a z m ı ş ve onu i s l â m l ı ğ a giren T ü r k l e r e i l k b a ş y a p ı t (koşuldu 6645 beyt) olarak tarihe geçirmiş ve b a ş k ö ş e y e o t u r t m u ş t u r . Kutadgu
Bilig'in bize b e t i m l e d i ğ i ü t o p y a , teokratik ise de, ilig ne bir d i k t a t ö r
ne de bir Machiavelli prototipidir. T ü r l ü a ş a m a l a r d a bulunan b i r ç o k d a n ı ş m a n l a r ı v a r d ı r . O t a m a m ı y l e ulusçu ve toplumcu demokratik bir beğ'dir; ulusunu güden bir ü s t ü n ve bilgin k ı l a v u z , ulus - beğ d a y a n ı ş m a s ı n a inanan bir önder, h a l k ı n u m u t l a r ı n ı
Balasagunlu Yusuf, a y n ı zamanda, T ü r k düşüncesi tarihinde bizim i l k ve b ü y ü k h u m a n i z m a e ı m ı z o l a T a k belirir. B u sözcüğü b a y a ğ ı l a ş m a m ı ş klasik d e ğ e r i y l e ve insansever (humanitaire) niteliğiyle k u l l a n ı y o r u m . Onu burada önce, Birinci D ü n y a H a r binden sonra y e r y ü z ü n d e gelişmiş ve yerleşmiş olan "insanlık dışı" (brutalitaire) kav r a y ı ş ve d a v r a n ı ş l a r a z ı t a n l a m olarak k u l l a n ı y o r , sonra "divinitaire" ( i l â h i v a t l a i l gili) k a v r a m ı ile k a r ş ı l a ş t ı r ı y o r u m . Avrupada humanizma Latincede "insan, insancıl" a n l a m ı n a gelen humanus sözcüğünün k ö k a n l a m ı n a bağlı olarak doğdu. O çağa ka dar y ü k s e k okullar hep "Tanrı bilgisi", "ilahiyat, théologie", " d i v i n i t é , divinity" ( L a t . divinitas) denen " a k l i " bilimlerle uğraşırlardı. F a k a t bir zaman geldi k i , insan lar Divinitas'm
y a n ı b a ş ı n d a "insan bilgisi", Humanitas'la
lediği eski ve yeni bilgi ve bilimler P a s c a ı ' m dediği gibi. ama
mekte olan tasavvufun Yusuf, T a n r ı d a n
B a t ı d a "aydın h ü k ü m d a r "
d e n ü e n k r a l l a r ı n tipindedir. Eflatun'un, Aristo'nun,
koşuluyle, tümü
insan'ı
yalnız
v.b. H u m a n i z m a n m gerçek
bir k a m ı ş
B u alanda
o l m u ş t u r : Gazzalî (ölm. 1111)
şan bir b a b a d ı r .
doğru yolu gösterir, erdemleri öğretir, b ü g i y i her şeyin ü s t ü n d e tutar. Y ü z y ı l l a r sonra
"İnsan
düşünen bir k a m ı ş . "
kendisinde t o p l a m ı ş olan bir y ö n e t m e n , o n l a r ı k u t ve gönenç i ç i n d e y a ş a t m a y a çalı O, "köni t ö r ü " (doğru yasa) yapar, adil ve merhametlidir, halka
da u ğ r a ş m a k istediler,
y a n i i l â h i y a t m dışında olan i n s a n , insanlık, insanlıkla ilgili h e r ş e y , i n s a n l a r ı n düzen parçasıdır,
Balasagunlu
ve Ahmet Y e s e v î
d o ğ a d a en Yusuf'un
anlamı
budur.
zayıf
nesne,
kavrayışı
şöyle
(ölm. 1166) ile yeni d ü z e n l e n
( < Y u n . theosophia = T a n r ı hikmeti bilgisi) karşısında,
ayrdmamak, da düşündü.
ve y a l n ı z
Onu k ü ç ü m s e m e m e k , Yaşamımızın,
Tanrı'ya ayrılması
ibadette
kusur
etmemek
çabalarımızın ve iç g ü c ü m ü z ü n
m ı doğru
olacaktı,
yoksa
insan'ı
F a r a b î ' n i n k a v r a y ı ş ı n a göre, bilgi en b ü y ü k erdem olduğu gibi, Balasagunlu Y u s u f ' a
da
göre de b ü t ü n erdemler bdgiden doğar, insan ahrette nasibini y e r y ü z ü n d e k a z a n d ı ğ ı
tarafa da K ü n - T o g d ı ile Ögdülmiş'i koyarak, her i k i t a r a f ı n da s a v u n m a s ı n ı y a p t ı k
bilgiye göre alır. Bügisizin, hayvandan f a r k ı yoktur. "Bilgi b ü , insan ol, kendini y ü k
tan sonra sıra y a r g ı y a gelince, insancı'Iarın t a r a f ı n ı tuttu. " H a l k ı d ü ş ü n , onu kalkın-
selt, yoksa hayvan a d ı n ı al, insanlardan ı r a k l a ş " (Bilig bil, kişi bol, b e d ü t g d özün.
düşünmek
gerekiyordu?
Yusuf,
bir tarafa m ü n z e v î
zahit O d g u r m ı ş ' ı , ö b ü r
A. D Î L Â Ç A R
198
d ı r " düşüncesi ve ö ğ ü t ü onundur, "Tanrı sana nasd iyilik ettiyse sen de b a ş k a l a r ı n a eyilik ederek gözetle". Ve ahsin kemâ ahsen Allahu b u y r u ğ u T a n r ı ve Kur'an
ileyke (Kasas suresi, ayet 77)
b u y r u ğ u d u r . B u b a k ı m d a n divinitas
X humanitas k a r ş d a ş -
m a s m ı n bizdeki ilk k a h r a m a n ı Balasagunlu Yusuf'tur. Eğer deyim o z a m a n ı n töre sine uygun görülürse, T ü r k t o p l u l u ğ u n u n ilk layik'i de odur. İnsancd İ n g ü i z şairi, Pope'un verdiği öğüt ö n ü m ü z d e d i r : " K e n d i n i b ü T a n r ı y ı ö l ç ü ş t ü r m e y e kalkma, in sanlığa y a r a ş a n a r a ş t ı r m a insanın kendisidir" (Know thou thyself, presume
not
BİBLİYOGRAFYA
God to scan, the proper study of Mankind is man, "Essay, on Man"). Balasagunlu Yusuf, kaderci, k ö t ü m s e r ve kader i n a n c ı ö n ü n d e devimsiz kalan, işleri olacağına b ı r a k a n bir d ü ş ü n ü r d e ğ ü d i r . Kutadgu
BiKg'in sonunda, dig K ü n -
Togdı ile vezir Ögdülmiş, y u r t l a r ı n ı ve y ö n e t i m l e r i n i i y i yola getirmiş, h a l k ı kalk m d ı r a r a k onlara kut ve mut yolunu açmış bulunuyorlar. B ö y l e olmakla, birlikte, B a lasagunlu Yusuf, y a ş a d ı ğ ı çağı b e ğ e n m i y o r , onu her b a k ı m d a n bozuk buluyor; en çok, bilgiye değer v e r i l m e d i ğ i için ü z ü l ü y o r . Ü l k ü s ü ve mesajı "bilig bil, koni bol, asıglıg
bol" (bilgi bil, doğru ol, f a y d a l ı ol)
olan Balasagunlu Yusuf, Ankara'da G ü v e n l i k A n ı t ı n ı süsleyen "Türk, ö v ü n , çalış, g ü v e n " şeklindeki y a z ı t ı n " ö v ü n " sözünün ve a n l a m ı n ı n en eski ve en güçlü t a n ı t ı n ı yaratan kişidir. B u a n ı t y a p d d ı k t a n az sonra, A t a t ü r k ' ü n sofrasında bu y a z ı t t a yer alan sözcüklerin sırasını eleştirenler oldu. Her kezinde de A t a t ü r k bu sözcük sırası nın s a v u n m a s ı n ı şöyle y a p t ı : " A k l ı m d a övün, çalış, güven sözcüklerini b u s ı r a y a göre dizen T ü r k tarihi kendisidir. T a r i h a l a n ı n d a derinlere i n i l d i k ç e atalarımızın g ö r k e m li kılışları ile karşılaşırız. B u n l a r ı n k a r ş ı s ı n d a d a ö v g ü k e n d i l i ğ i n d e n d o ğ a r . B u , ger çekten T ü r k ü n h a k k ı d ı r . Ö v g ü , ö v ü n m e , bir işe b a ş l a r k e n i ç i m i z d e bir gizli güç gibi, çalışacak olana hız aldırır. B u hızla da çalışdır, b a ş a r d ı r ve g ü v e n i l i r . " A t a t ü r k bu söz cükleri bu s ı r a y a göre dizerken, y a l n ı z T ü r k b a ş b u ğ l a r ı n ı , T ü r k ordusunu ve askerlerini
A L B E R T S , Otto: "Zur Textkritik
des Kudatku
tschen Morgenländischen Gesellschaft
Bilik"
(Zeitschrift
dergisi, cilt L I , Leipzig
1897,
A L B E R T S , Otto: "Der Dichter des in uigurisch-türkischem atku Bilik (1069-1070) ein Schüler
des Avicenna"
der
Deu
s. 715-717).
geschriebenen
Kud
("Archiv für Phdosophie" dergisi,
cilt V I I , Berlin 1901, s. 319-336). A B A N , Mahmut S a d ı k : "Türkün
Altın
A R A T , R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu Hakkında"
Kitabı
Kutadgu
Bilig",
istanbul,
Bilig'de Tabibler ve Efsuncularla
1944.
Münasebet
("Ülkü" dergisi, s a y ı 46, s. 292-293, Ankara, 1936).
A R A T , R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu
Bilig,
I. Metin",
V I I 4- X X V I I I Giriş 4¬
656 s., istanbul 1947, T ü r k D i l K u r u m u y a y ı n ı . ARAT,
R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu
1038 - 1047,
Bilig"
( " i s l â m Ansiklopedisi," cilt V I , s.
istanbul, 1952).
A R A T , R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu
Bilig, II.
Tercüme",
XXXVIII
+ 477 s.,
Ankara 1959, T ü r k T a r i h K u r u m u y a y ı n ı . B A R T O L ' D , Vasiliy V . : "Turkestan v epohu mongol'skago naşestviya",
2 cilt,
değil, fikir ve sanat a l a n ı n d a b a ş a r ı ve yengi k a z a n m ı ş olan T ü r k b ü y ü k l e r i n i de d ü
St. Petersburg 1898-1900. B u n u n Ing. çevirisi: "Turkestan Down to the Mongol I n
ş ü n m ü ş t ü r . A t a t ü r k , tanığı o l d u ğ u m a göre, 1932 y ı l ı n d a toplanan Birinci T ü r k D i l
vasion", Oxford, 2. bas. 1928, R u s ç a 2. bas. 1963.
K u r u l t a y ı n d a Kutadgu Fergana nüshasının gatVt-Türk" Kutadgu
Bilig'i
biliyordu.
fotokopisini gördü.
1934'teki i k i n c i K u r u l t a y d a da Kutadgu
Bilig'in
ü n ve " E s k i T ü r k Y a z ı t l a r ı " n m b a s d m a s ı n ı Bilig bizim için gerçekten sonsuz
Kitab-ü
yapıtın
Divan-ı
Lû-
istedi.
övünülecek,
B A R T O L ' D , V a s ü i y V . : "The Bughra Khan,
mentioned in the Qudatqu
T ü r k ç e y e çevirisi, Ragıp Hulusi (Özdem): "Kutadgu Bilig'in Z i k r e t t i ğ i B u ğ r a H a n
t ü k e n m e z bir iç güç
k a y n a ğ ı d ı r . Balasagunlu Yusuf'un çalışması bize ö v ü n m e k h a k k ı n ı k a z a n d ı r m ı ş t ı r .
K i m d i r ? " ( " T ü r k i y a t M e c m u a s ı " I , s. 221-226, istanbul 1925). B A R T O L ' D Vasiliy V . : "Orta Asya
Türk Tarihi
Hakkında
Dersler",
O, T ü r k ç ü , Türkçeci, i s l a m c ı , ü l k ü c ü , d e v l e t ç i , toplumcu b ü y ü k bir filozof, a h l â k ç ı ,
Enstitüsü,
şair, tarihçi, yasacı, toplumbilimci, budunbdimci ve urukbilimcidir. T ü k e n m e z bir
Geschichte der T ü r k e n Mittelasiens" (Theodor Menzel), Berlin 1935.
gömeç olan Kutadgu
Bilig'i,
bilimsel ve k a r ş ı l a ş t ı r m a l ı
incelemelerle
dünya
ede
b i y a t ı çerçevesi içinde y ü k s e k l e r e ç ı k a r m a k başlıca ö d e v l e r i m i z d e n biridir. Shake spearean toplu y a z ı l a r ı n ı n ilk y a y ı m ı n ı yapan y a y ı m c ı , k i t a b ı n b a ş ı n d a şöyle d e m i ş t i : "Onu okuyunuz, okuyunuz, seveceksiniz, ve eğer b e ğ e n m e z s e n i z , b ü y ü k bir tehlikede bulunduğunuzu
bilin." Balasagunlu Y u s u f ' u n ve Kutadgu
Bilig'inin
900. y d d ö -
n ü m ü dolayısıyle y a y ı m l a d ı ğ ı m bu y a z ı m ı bitirirken, 900. y d ı sonsuz alkış ve ö v g ü ile kutlar, yukardaki sözü de o k u r l a r ı m a yinelemek isterim.
Bilik"
("Bulletin of the School of Oriental Studies", cdt I I I , s, 151-158, L o n d r a 1923).
istanbul
1927;
Almancaya
çevirisi:
B E R T E L ' S , E v g e n i y E . : "Uygurskaya ("Şark H a k i k a t i " , s a y ı 1-2
"Zwölf
poema Kutadgu
Bilig
Türkiyat über
die
i ego znaçenie"
[ 4 - 5 ] , s. 14-15, T a ş k e n t 1944).
B E R T E L ' S , E v g e n i y E . : "Podgotovka k izdaniyu tadgu Bilig"
Vorlesungen
("Literaturnaya Gazeta", 10 mart 1945,
B E R T E L ' S , E v g e n i y E . : "Kutadgu
Bilig
denie", cilt V , Moskova 1948, s. 327-328).
Namanganskoy
rukopisi
Ku
Moskova).
- faksimile"
("Sovetskoe Vostokove-
A. D İ L Â Ç A R
200
B O M B A C I , Alessio: "Kutadgu Bilig
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
Hakkında
Bazı
Mülâhazalar"
("Fuad K ö p
B O M B A C I , Alessio: "Storia
J A U B E R T , A m é d é e : "Notice d'un manuscrit par M. de Hammer â Abel Rémusat"
rülü A r m a ğ a n ı " , istanbul, 1953). della letteratura turca",
s, 83-96, Milano 1956 ve
JETTMAR,
Bilik, poema turco deW XI secolo" ("Annali Hâşş
Hädjib"
Dili Tarihi
C A F E R O Ğ L U , Ahmet: "La littérature
Notları,
I I , s. 58-75, istanbul, 1943.
turque de l'époque
C L A T J S O N , Sir Gerard: '•'•Etymological. Dictionary (Oxford, 1972 y ı l ı n d a
des
Karakhanides" Century
Bilig"de Odgurmış'ın
du Kudatku
Bilik"
("Türk D i l i A r a ş
t ı r m a l a r ı Yıllığı - Belleten", 1967 y d ı sayısı, s. 39^.9, Ankara 1968). Saadet: "Kutadgu
Bilig'de
Ögdülmiş"
Yusuf"
Cihazlanmayı
Öğreten Kutadgu
F I N D I K O Ğ L U , Ziyaeddin F a h r i : "XI. düşünceleri"
(Cumhuriyet
Halk
asırda
bir Türk
Partisi y a y ı n l a r ı .
Bilig
- faksimile"
("Izvestiya Akademii
("Sovetskoe Vostokovedenie"
drevnetyurkskoy
M A N S U R O Ğ L U , Mecdut: "Das Karakhanidische" MELİORANSKlY,
Platon M . : "O Kutadku
s, 015-023, St. Petersburg
mütefekkiri
Konferanslar
ve ah serisi, 2,
pis'mennosti",
s. 221-304,
("Philologiae Turcicae F u n
MIYANBEZERK
19
Biliké
Çingiz
Hana"
("Zapiski XIII,
00-1901).
(Türkistanlı):
"Türkiyat
Haberleri:
Türkistanda
Kutadgu
Bilig" ( " T ü r k i y a t Mecmuası", cilt I , s. 343-347; N e m e n g â h ' t a bulunan bu y a z m a ile ilgili bilgi, T a ş k e n t t e Özbek Türkçesiyle ç ı k a n "Maarif ve O k u t g u ç ı " dergisinden alın
"Qutadyu
Bilig"
("Ungarische
Jahrbücher"
dergisi,
"Zur metrischen
Form
Martin: "Die metrische Form
des Kutadgu
Bilik"
("Keleti
Bilig
des Qudatqu Bilik"
("Orientalis
Bilig'in
Vezni" ( " Y a r ı n " dergisi, istan
Viyana nüshasının
Hâs Hâcib ve Eseri
N É M E T H j G y u l a : "Körösi
Csoma Sándor
célja" ("Elöadâsok K ö r ö s i Csoma S â n -
tıpkıbasımındaki
O R K U N , H ü s e y i n N a m ı k : Kutadgu íí
Bilig
hakkında"
("Varlık"
dergisi,
s a y ı 177, s. 196-197, A n k a r a 1940). "Giriş"
PRITSAK,
Omeljan:
"Kara-hanlılar
[840-1212J"
("İslâm
Ansiklopedisi"
cilt V I . s. 251-173, i s t a n b u l 1952).
s. 11-134, istanbul 1942, T . D . K .
İ N A N , A b d ü l k a d i r : "Yusuf
N E C M Í (Dümen) İ b r a h i m : "Kutadgu
dor E m l é k e z e t é r e " adlı konferanslar, s a y ı 10, s. 13-16, Budapest 1935).
tische Litteraturzeitung" dergisi, e û t V , s. 349-351, Leipzig 1902). İ N A N , A b d ü l k a d i r : Kutadgu
mıştır, s a y ı 2, 1925, s. 68-74. B k . yukarda F i t r â t - R a c h m e t i ) . bul 1921, s a y ı 5, s. 3).
Szemle" dergisi, cilt I I I , s. 141-153, Budapest 1902).
bölümü,
Bilig"
V o s t o ç n a g o O t d e l é n i y a Russkago Arheologiçeskago O b ş ç e s t v a " dergisi, cilt
dergiden alınmıştır, s a y ı 2, s. 68-74, 1925.
HARTMANN,
Kutadgu
Nauk S S R R , otdel. guman. nauk., sayı 9, s. 737-754, Moskova 1929).
(Konferans
Bilig"
cilt V I , s, 154-158, Berlin-Leipzig 1927). T a ş k e n t ' t e k i "Maarif ve O k u t g u ç ı " adlı H A R T M Â N N , Martin:
("Türk
damenta", I , s. 87-112, Wiesbaden 1959).
K i t a p 7, A n k a r a 1938). FİTRÂT-RACHMETl:
Kutadgu Bilig"
Balasagunlu
özeti, 12 s. rnimeograf, M a n e v î Cihazlauma Cemiyeti, Ankara 1969). lâki
900. Yıldönümünde
Leningrad 1959.
("Türk D i l i " dergisi, sayı 211, s. 6-17, Ankara 1969, T . D . K . ) .
D İ L A Ç Â R , A . : "Bise Mânevi
("Öz Dilimize
("Türk D i l i A r a ş t ı r m a l a r ı Yıllığı -
Language",
(1069-1969) ve
Bilik"
D i l i " dergisi, s a y ı 211, s. 1-5, Ankara 1969, T . D . K . )
M A L O V , Sergey E . : "Pamyatniki
BiligHn 900. Yıldönümü
s. 198-199, istan
Belleten", 1962 y ı l ı sayısı, s. 167-194, A n k a r a 1963).
("Türk K ü l t ü r ü " dergisi, L o n d r a 1832,
Tarihi",
K Ö S E R A İ F P A Ş A O Ğ L U , Mehmet F u a t : "Kudatgu
M A L O V , Sergey E . : "Kutadgu
F r a n s ı z c a y a çevirisi: "Grammaire T ü r k e " , L o n d r a 1836, önsöz, s. X X X I I - X X X V I . D İ L A Ç Â R , A . : "Kutadgu
Edebiyatı
cilt V , s. 327-328, Moskova-Leningrad 1948).
s a y ı 98, s. 27-43, Ankara 1970). D A V I D S , Arthur L u m l e y : "Grammar of the Turkish
5,
D o ğ r u " dergisi, s a y ı 10, s. 171-173, istanbul 1933).
M A L O V , S e r g e y E . : "İz tret'ey rukopisi
Kişiliği"
cilt V , b ö l ü m
1928.
L E V E N D , A g â h S ı r r ı : "Yazılışının
yayımlanacak).
("Journal Asiatique" dergisi, cilt 9, X I , s. 334-335, Paris, 1898).
ÇAĞATAY,
der Oricntalistik" adlı dizide,
L E V E N D , A g â h S ı r r ı : "Siyaset-nameler"
of Pre-Thirteenth
C L E R M O N T - G A N N E A U , Charles: "Note sur un passage
Ç A Ğ A T A Y , Saadet: "Kutadgu
K . - H A U S S I G , H . W . - S P U L E R , B . - P E T E C H , L . : "Geschich¬ "Handbuch
K Ö P R Ü L Ü Z A D E , Mehmed F u a d : "Türk bul
("Philologiae Turcicae Fundamenta", I I , s. 267-275, Wiesbaden 1964).
Turkish"
te Miltelasiens"
("Encyclopédie de l'Islam",
cilt I V , s. 1277, Leiden 1933). C A F E R O Ğ L U , Ahmet: "Türk
envoyé
L e i d e n / K ö l n 1966).
del R . Istituto Orientale d i Napoli" dergisi, cilt V I , 1933, s. 3-38). B R O C K E L M A N N , Carl: "Yûsuf
ture en caracteres ouigours
("Journal Asiatique" dergisi, cilt V I , s. 39-52;
78-95, Paris 1825).
"Histoire de la l i t t é r a t u r e turque", s. 76-87, Paris 1968. B O N E L L I , L u i g i : "Del Kııtadku
201
Kutadgu Bilig
("Türk K ü l t ü r ü " dergisi, s a y ı 98, s. 44-58, A n k a r a 1970).
Üzerine
Notlar"
R A D L O F F , Wilhelm: "Kutadgu
Bilik,
Facsímile
der K. K. Hofbibliothek in Wien", St. Petersburg 1890.
der Uigurischer
Handschrift
R A D L O F F , Wilhelm: "Das Kutadku
Bilik
sagun, Theil I. Der Text in Transcription", R A D L O F F , Wilhelm: "Zum Kutadku
203
K U T A D G U B l L İ G İNCELEMESİ
A. DÎLÂÇAR
202
des Jusuf
Chasshadschib aus
Bäla-
Bilik"
("Zeitschrift der Deutschen Mor
genländischen Gesellschaft" dergisi, cilt L H , s. 152 ve 289, Leipzig 1898). R A D L O F F , Wilhelm: "Uber eine in Kairo
T Ü R K D İ L K U R U M U : "Kutadgu
Bilig.
Kahire nüshası. T ı p k ı b a s ı m " , 392
s., istanbul 1943.
St. Petersburg 1891.
T Ü R K D İ L K U R U M U : '•'•Kutadgu Bilig. Fergana nüshası. T ı p k ı b a s ı m , 445 s., istanbul 1943.
aufgefundene zweite Handschrift des
" T Ü R K K Ü L T Ü R Ü " dergisi: "Kutadgu
Bilig Sayısı",
y d I X , s a y ı 98, Ankara
Kutadgu Bilik" ( " î z v e s t i y a Akademii Nauk", e û t I X , s a y ı 4, s. 309-319, St. Peters
1970; yazarlar: Ahmet Temir, R e ş i t Rahmeti Arat, M . Ş a k i r Ü l k ü t a ş ı r , Saadet Ça
burg 1898).
ğ a t a y , A b d ü l k a d i r İ n a n , A l i F . K a r a m a n h o ğ l u , E m e l E s i n , Tuncer G ü l e n s o y , Nade
R A D L O F F , Wilhelm: "Das Kutadku sagun, Theil II, Text und Übersetzung
Bilik
des Jusuf
Chasshadschib aus
nach den Handschriften
Bäla-
von Wien und Kairo",
St. Petersburg 1900-1910. nadpisi
na glinyannom
kuv-
("Zapiski V o s t o ç n a g o O t d e l ë n i y a Russkago Arheologiçeskago Ob-
şçestva", cilt X X I , s. 038-047, St. Petersburg 1912). S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "Dopolnenie perevodam odnogo stiha Kutadgu
k predloj.
Radlovem i Tomsonem
Bilig" ("Dokladi Akademii Nauk", 1928 yılı, s. 23*¬
S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "İz popravok
k izdaniyu i perevoda Kutadgu Bi
lig" ("Dokladi Akademii N a u k " 1942 y d i , s. 148-151, Moskova). S C H O T T , Wilhelm: "H. Vambéry:
Uigurische
Sprachmonumente
der Deutschen Morgenländischen
und das Ku-
Gesellschaft"
dergisi,
cilt X X V , s. 288-294, Leipzig 1871). S O V Y E T B İ L İ M L E R A K A D E M İ S İ : "Drevnetyurkskiy
Slovar'",
Leningrad
1969. SPULER,
Bertold: "Geschichte Mittelasiens"
("Geschichte Asiens" adlı kol-
lektif y a p ı t t a , s. 309-360, M ü n c h e n 1950). T E N İ Ş E V , E t h e m R . : "Kutadgu
Bilig va Oltın Erik" ("Uzbek T i l i v a Adabieti"
dergisi, s a y ı 1970/6, s. 29-36, T a ş k e n t ) . THOMSEN,
Vilhelm: önce U l u s l a r a r a s ı Doğu Bilginlerinin 1897'de Paris'te
toplanan X I . Kongresinde bilimsel bildiri olarak o k u n m u ş , sonra: "Sur le système des consonnes dans
la langue ouigoure" başlığıyle "Keleti Szemle" dergisinde basılmış
tır, cilt I I , s. 241-151, Budapest 1901. D a n c a s ı : "Samlede Afhandlinger", cilt I I I , s. 269-292, Kopenhag 1922. T H Ü R Y , Jözsef: "Török
nyelvemlékek
a XIV
szâzad vêgêig" (Macar B ü i m l e r
Akademisi, s. 12-13, Budapest 1903); T ü r k ç e y e Ragıp H u l u s i (Ozdem) çevirisi: "On d ö r d ü n c ü asır sonlarına kadar T ü r k dili y a d i g â r l a r ı " ("Millî T e t e b b ü l e r Mecmua sı", sayı 2, s. 81-133, "Kutadgu Bilig" b ö l ü m ü : s. 89-91, istanbul 1915). T Ü R K D İ L K U R U M U : "Kutadgu s., istanbul 1942.
Bilig.
(Togan), Ahmet Z e k i : "Vostoçnıye
Vostoçnago
Otdeleniya
rukopisi
v Ferganskoy
ob'lasti"
Russkago Arheologiçeskago O b ş ç e s t v a "
cilt X X I I , s. 312-313, St. Petersburg
dergisi,
1914.
V A L İ T O V A , A . A . : "iv voprosu o klassovoy prirode
Karahanidskogo
gosudarst-
va" ("Trudı Kirgisskogo f ü i a l e Akademii Nauk S S S R " , cilt 1/1, s. 127-136, Frunze
25, Moskova).
datku Bilik" ("Zeitschrift
' VALİDİ "Zapiski
S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "Sredneaziatskiya sine iz Sarayçıka"
Binak.
V i y a n a nüshası. T ı p k ı b a s ı m " ,
190
1943). V A L İ T O V A , A . A . : "K voprosu
o fol'klornıh
motivah v poeme Kutadgu
Bilig"
("Sovetskoe Vostokovedenie" dergisi, cilt X V , s. 89-102, Moskova 1958). V A M B E R Y , Hermann: "Uigurische Innsbruck 1870.
Sprachmonumente
und das Kudatku
Bilik",
K A R A H A N L I DEVLETİNİN KRONOLOJİSİ (840-1212)
1006
: K a r a h a n l ı İlig Nasır H a n ' ı n N i ş a p u r ' u , T u s ' u ve Belh'i
alması.
1007
-
1008
: Y e n i bir K a r a h a n l ı a k ı n ı n ı n
1011
-
1012
: İ l i g N a s ı r H a n ile K a ş g a r l ı T u g a n H a n ' ı n
1014
: K a ş g a r ' d a Y a k u p K a d i r Han'ın saltanata başlaması.
1016
: Karahanlılarda
1018
sıraları : Balasagun'lu Y u s u f ' u n
1019
: S ü l e y m a n A r s l a n H a n ' l a Y a k u p K a d i r H a n ' ı n Gazneliler y u r d u n a a k ı
yapılması.
iç s a v a ş ; H a r e z m l i l e r i n a r a c ı l ı k
barışmaları.
yapması.
doğumu.
nı. 840
: K ı r g ı z T ü r k l e r i n i n Uygur T ü r k devletini y ı k m a s ı üzerine, K a r l u k l a nn
Karahanlı
kolundan K ü l
Bilge k a ğ a n ı n
önderliğiyle
: B ü y ü k T ü r k filozofu F a r a b f n i n , F a r a b b ö l g e s i n d e k i W a s i c b u c a ğ ı n da
doğumu. İran'daki
Samanlıoğullarına
875
: Buhara'nın,
893
: Oğulcak kağanın
942
: S û y a b ' m yine Karahanlılara
950
: B ü y ü k T ü r k filozofu F a r a b f n i n
955
: K a r a h a n l ı A b d ü l k e r i m S a t u k B u ğ r a H a n ' ı n ö l ü m ü ve A r t i ş ' t e g ö m ü l
960
: Cedisuv'daki
960
: Harun Musa B u ğ r a Han'ın Balasagun'u b a ş k e n t y a p m a s ı .
960
-
Kaşgar'ı
Karahanlı
geçmesi.
devletinin b a ş k e n t i
geçmesi.
1031
: G a z n e l i Mesut'un
1032
: Yusuf
Kadir Han'ın
1037
: Büyük
T ü r k filozofu
1039
: Nasır Han'ın oğlu İ b r a h i m Böri-Tigin'in, ği a l t ı n a
1047
İslâmlığı
kabul
Baytaş
1058
-
1058
: Kaşgarlı
Şâş'ta (Taşkent) ölmesi. do
üçe
ölümü.
bölünmesi:
1111
M a v e r a ü n n e h i r ' i egemenli
Doğuda
(Kaşgar) Han;
Süleyman
batıda
(önce
Hanlar.
: H o r a s a n l ı b ü y ü k filozof ve i l â h i y a t ç ı Mecdeddin M e h m e d ' i n , İ b r a h i m H ı t a y " adlı yapıtını
1068
: B u h a r a ve
1069
: B a l a s a g u n ' l u Y u s u f ' u n , Kutadgu
ğumu.
Gazzalî.
Han'a,
şimdi yitik
Semerkand H a m İ b r a h i m Böri-Tigin'in Bilig'i
olan
sunması.
bitirip
Hasan
ölümü. Buğra
Han'a
sunması. Buğra
Han'ın, Buhara'yı
Samanlıoğlu
N u h ' u n elinden geri
1072
-
alması. : Harun Buğra Han'ın ölümü.
996
: Şaş'ın (Çaç, T a ş k e n t ) , S a m a n l ı o ğ u l l a r ı ' n d a n
996
: K a r a h a n l ı îlig Nasır Han'la Gazneli Sevük-Tigin'in M a v e r a ü n n e h i r ' e
Karahanlılara
geçmesi.
girerek b i r a n t l a ş m a y a p m a l a r ı : S ı r - D e r y a b ö l g e s i K a r a h a n l ı l a r a , Derya bölgesi
: Karahanlı n a t ı n a son
1074
: K a ş g a r ' l ı M a h m u t ' u n Kitab-ü
Divan-ı
Lûgati't-Türk'ü
yazıp,
B a ğ d a t ' t a A b b a s î halifesi E b ü l K a s ı m A b d u l l a h ' a s u n m a s ı .
993
1001
devletinin
" T a r i h - i T ü r k i s t a n ve
: B ü y ü k T ü r k filozofu İ b n i S i n a ' n ı n , B u h a r a ' n ı n E f ş e n e k ö y ü n d e
-
İbni Sina'nın
: S ü l e y m a n Arslan H a n ' ı n - ö l ü m ü ve oğlu H a s a n B u ğ r a H a n ' ı n tahta
tamamlanması.
: Şafiî bilgini E b u b e k i r e l - K a f f a l ü ' ş - Ş â ş î ' n i n
999
ölümü.
oturması.
980
: Harun
göndermesi.
Ö z k e n d , sonra S e m e r k a n d ) T u ğ r u l ile H a r u n
etmesi.
975
992
elçi
Arslan H a n ; ortada (Fergana) Mahmut B u ğ r a
: İslâmlaşmanın, A b d ü l k e r i m Satuk B u ğ r a Han'ın oğlu
Musa H a n z a m a n ı n d a
Kaşgar'a
alması.
: Karahanlı
ölümü.
1056 (Yedisu) Türklerin
K a d i r H a n ' ı n Balsagun'u alıp K a ş g a r ' d a k i merkezine b a ğ l a
ması.
yapması.
mesi.
970
: Yusuf
Sûyab'da
(Balasagun) K a r a h a n l ı devletinin k u r u l m a s ı . 870
1026
Amu
Gaznelilere.
îlig Nasır Han'ın B u h a r a ' y ı alıp, Samanlıoğulları
salta
vermesi.
: G a z n e l i M a h m u t ' u n K a r a h a n l ı Î l i g N a s ı r H a n ' ı n k ı z ı ile e v l e n m e s i .
1074
: Mahmut Buğra Han'ın
1074
: Özkend hakanı Tuğrul Han'ın ölümü.
1083
: Tarih-i
1095
-
1097
Kaşgarî
ölümü.
yazarı E b ü l - F u t u h el-Asma'î'nin
sıraları : Mehmet
Semerkandî'nin
ölümü.
"Agrâzu's-siyase
r i y a s e " a d l ı y a p ı t ı y a z ı p K a ş g a r ' l ı Mesut H a n ' a
sunması.
fi
ilmi'r-
1102 : Karahanlı Arslan Han'ın Semerkand'ı Selçuklulara Lırakmak zorun da kalması. 1103 : Karahanlılarm büyük başbuğu Hasan Buğra Han'ın ölümü; yerine oğlu Ahmet Harun Han'ın geçmesi. 1103 : Özkend hakanı Harun Han'ın ölümü. 1105 : Ahmet Han'ın Mahmut bin Abdülcelilü'l-Kaşgarî'yi halife Müstazhir'e elçi olarak göndermesi. 1128 - 1133 : Ahmet Han'ın, Moğol asıllı Kara-Hıtay'larla (Çince: K/itan) Doğu Türkistan'da çarpışması. 1130 : Kaşgar'la Balasagun'un Kara-Hıtay'lara devletinin çökmesi.
geçerek Doğu Karahanlı
1137 : Batı Karahanlılardan Mahmut Han'ın Hocert'te Kara-Hıtay'lara ye nilmesi. 1166 : Doğuda tasavvufu ve tekke edebiyatını kuran Ahmet Yesevî'nin ölümü. 1182 : Orta Karahanlı devletinin (Fergana) son hakanı Mehmet Han'ın ölümü. 1209 : Semerkand'm Harezmşahlara geçmesi. 1211 : Doğu Karahanlı devletinin son hakanı I I I . Mehmet Han'ın ölümü. 1212 : Batı Karahanlı devletinin son hakanı Osman Han'ın ölümü. 1212 : Karahanlı devletinin, Müslüman olmayan, Moğol asıllı Kara-Hıtay'lar (Çince: K'itan) tarafından tamamıyle yıkılması.
*9îır
m a / a r j
K A R A H A N L I L A R
D E V L E T İ