Çev. Metin Bosnak Henry David Thoreau ve "Sivil Itaatsizlik"1 H. David Thoreau (1817-1862) yillari arasinda yasamis bir ...
8 downloads
453 Views
60KB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
Çev. Metin Bosnak Henry David Thoreau ve "Sivil Itaatsizlik"1 H. David Thoreau (1817-1862) yillari arasinda yasamis bir Amerikali deneme yazari ve sairdir. Concord Massachusetts'de dogdu; Harvard'da egitim gördü. Thoreau kariyerine ögretmen olarak basladi. Kendinden yasli olan dostu ve komsusu Ralph Waldo Emerson araciligiyla Transendentalist akima katildi. The Dial'in editörlügünü yürüttü. 1845'te Walden Pond'da Emerson'un arazisi üzerinde bir kulübe insa etti ve buradaki hatiralarini 1849'da yayimlanan Concord ve Merrimack Irmaklarinda Bir Hafta adli eserinde topladi. Walden'da kaldigi süre içinde Thoreau, kelle vergisi ödemedigi için bir günlügüne hapse atildi. Asaida okuyacaginiz denemesini Meksika Savasini protesto etmek için yazdi. "Kölelige ve Kaçak Köle Kanunu"na da karsiydi. Hayranlik uyandiran görüslerine ragmen Thoreau'nun sagliginda yayimlanan her iki kitabi da ilgi görmedi; yayincilar satilmayan kitaplari kendisine iade ettiler. Hatta bu durum karsisinda Thoreau'nun söyle dedigi rivayet edilir: "Yaklasik 900 kitaptan olusan bir kütüphanem var; 700'den fazlasini benim yazdiklarim olusturuyor." Denemenin kendisi gerekli herseyi söyledigi için daha fazla söze gerek yok diyor ve Türk okurlarin Thoreau'yu daha iyi anlayacagini ve takdir edecegini ümit ediyorum. Sivil Itaatsizlik "En az yöneten devlet, en iyi devlettir"2 düsturuna yürekten inaniyor ve bunun daha hizli ve sistemli uygulandigini görmek istiyorum. Uygulamaya konuldugunda bu, "hiç yönetmeyen devlet en iyi devlettir" noktasina varir ki, ben de bu kanidayim. Ïnsanlar buna hazir olduklarinda, yönetildikleri devlet türü böyle olacaktir. Devlet, sonuç olarak amaca varmakta kullanilan kestirme bir yoldur sadece. Fakat devletlerin çogu genellikle bütün devletler bazen gereksizdir. Daimi orduya itirazlar olmustur ve bunlar çok agir nitelikli olup sürüp gitmekte haklidirlar. Ayni itirazlar devlete de yöneltilebilir. Daimi ordu, sadece ve sadece daimi devletin bir organidir. Bizzat devletin -ki, sadece insanlarin isteklerini yerine getirmek için vardir--kötüye kullanilmasi muhtemeldir ve insanlar onun araciligiyla harekete geçene kadar 1. "Sivil itaatsizlik" ilk defa "Sivil H•k•mete KarY• DireniY" ad• alt•nda 14 May•s 1849'da edit"rl•õ•n• transendalist Elizabeth Peabody'nin yapt•õ• Aesthetic Papers adl• dergide yay•mland•. Thoureau'nun denemesi bu baYl•k alt•nda ilk kez, yazar•n "l•m•nden sonra A Yankee in Canada'da 1866' da yay•mland•. Bizim burada kulland•õ•m•z metin iÅin bkz. Anthology of American Literature, c. I, ed. George McMichael (1974, New York: Macmillan, 1980) 1477-92. 2. Bu d•stur o zamanlar adeta sloganlaYm•Yt•. 1801'de Jefferson, halk• kendi iYlerini d•zenlemekte "serbest b•rakacak bir devletin" s"zc•l•õ•n• yapm•Yt•. Emerson ise 1841'de "devlet ne kadar k•Å•l•rse o kadar iyidir" diye yaz•yordu. Thoureau bu ifadeyi, United States Magazine and Democratic Review adl• New York'ta yay•mlanan ayl•k bir dergiden alm•Yt•.
yolundan saptirilma ihtimali vardir. Sürüp gitmekte olan Meksika harbine bakin; isbasindaki hükümeti birkaç kisi araç olarak kullaniyor, çünkü halka sorsalar bu savasa riza göstermeyecekti.3 Yeni olmasina ragmen isbasindaki Amerikan devleti, esasen sürüp gitmekte olan bir gelenekten baska nedir ki? Kendisini gelecek nesillere kusursuz göstermege çalisirken, her dakika dürüstlügünden birseyler kaybetmiyor mu? Onda yasayan bir insanin gücü ve canliligi yoktur, zira tek bir adam, onu kendi amaçlari dogrultusunda egip bükebilir. Bizzat kendisi insanlara yöneltilmis tahta bir silahtir, ama gereksiz de degildir. Çünkü halkin zihnindeki devlet fikrini tatmin etmek için su veya bu sekilde, bu karmasik mekanizmaya sahip olmasi ve onun gürültüsünü dinleyerek mutlu olmasi gerekir. Böylelikle, devletler insanlarin ve hatta kendilerinin bizzat kendi çikarlari konusunda nasil etki altina alinabileceklerini göstermektedir; kabul etmeliyiz ki bu harika bir seydir. Ama bu devlet bizzat kendini yoldan çikaran sevk haricinde hiçbir zaman kendi basina bir tesebbüsü ilerletme gücünü gösterememistir. Ne ülkeyi hür olarak muhafaza ediyor, ne de Vahsi Bati'yi ehlilestiriyor. Egitim yapmiyor. Basarilan herseyi yapan esasen Amerikan halkinda mevcut olan karakterin ta kendisidir; öyle ki eger devlet yoluna çikmasaydi halk daha fazlasini yapabilirdi. Zira devlet, insanlarin kendisi araciligiyla biribirlerini yalnizliga terketmeyi gönüllü olarak basardigi bir araçtir ve söyledigi gibi, yönetilenler en gerekli oldugu zamanlarda, onun araciligi ile yalniz birakilmaktadir. Eger ticaret ve takas usulü alisverisin lastik top misali tabiati olmasaydi, kanun koyucularin önlerine diktigi engelleri ziplayip asamazlardi. Ve birisi çikip bu insanlari sadece niyetleriyle degil de tamamen davranislarinin sonuçlariyla yargilasa, onlar ancak demiryollarinin üstüne barikatlar kuran yol kesici haydutlar gibi muamele görmeye ve cezalandirilmaya müstehak olurlar. Fakat kendilerini devlet yanlisi görmeyen insanlarin aksine, bir vatandas olarak gerçegi söylemek gerekirse, "hiçbir devleti istemiyorum" yerine "daha iyi bir devlet istiyorum" derim. Birakiniz, kim ne tür bir devlete saygi duydugunu ifade etsin; böylece onu elde etmeye dogru bir adim atilmis olacaktir. Ne de olsa insanlarin elindeki gücün, kendilerini yönetmeleri için bir çogunluga teslim edilmesi ve bunun sürüp gitmesinin gerçek nedeni, muhtemelen hakli olmalari ya da azinliktakiler açisindan bunun adil olmasi degil, fiziki olarak onlarin en güçlü olmalaridir. Ama çogunlugun onayini almis bir yönetim, insanlarin anladigi kadariyla bile her halükarda adalet temeli dayali demek degildir. Çogunluk idaresinin sadece politik yürütmenin uygulanabilirligi konusunda karar verdigi, ama herseyin dogru ve yanlisligini vicdanin kararlastirdigi bir devlet düsünülemez mi? Vatandas vicdanini arasira veya istisnai hallerde de olsa bir kanun yapiciya devretmek zorunda midir? 3. Thoureau, bu denemesini Meksika SavaY• (1846-1848) s•ras•nda yazm•Yt•. New England halk• bu savaYa G•ney'deki k"le ticaretinin yay•lmas• iÅin uygulanan bir strateji g"z•yle bak•yordu.
Eger öyleyse niçin herkesin bir vicdani var? Ben önce insan sonra tebaa olmamiz gerektigini düsünüyorum. Kanuna saygi göstermeyi ögretmek, dogruya saygili olmayi ögretmek kadar cazip degildir. Yükümlü oldugum tek zorunlu sey, her zaman dogru bildigim seyi yapmaktan ibarettir. Hakli olarak denilmistir ki, "bir sirketin vicdani yoktur," fakat "vicdanli kisilerden olusan bir sirket vicdanli bir sirkettir." Kanunlar hiçbir zaman insani daha adil kilamamistir ve kanuna saygilari yüzünden iyi niyetli insanlar dahi günden güne bir adaletsizlik unsuru olup çikmaktadirlar. Kanuna körü körüne sayginin tabii ve genel sonucu olarak bir dizi asker, yüzbasi, onbasi ve neferin, barut tasiyicilarin ve benzerlerinin, hayranlik uyandiran bir düzen içinde vadi ve yamaçlari asip iradeleri haricinde, dahasi sagduyu ve vicdana aykiri olarak uygun adimlarla vadi ve yamaçlari asip savasa gittigini görürsünüz. Tepeler bitmez gibidir ve bu yürüyüs kalp çarpintisina neden olur. Onlar bulastiklari bu isin lanetli oldugundan süphe etmezler; hepsi de barisa egilimlidir. œimdi nedir bunlar? insanlar mi? Yoksa iktidardaki birkaç vicdansiz adamin emrine amade küçük, hareketli kaleler ve cephane depolari mi? Gidip savas gemisi üreten tersaneleri gezin, alici gözüyle bir denizciye bakin.4 O ancak Amerikan devletinin ortaya çikarabilecegi veya sihirle yaratabilecegi --sadece bir gölge ve insanlik hatirasi, dimdik ve dipdiri ayakta ve denebilir ki daha simdiden cenaze merasimi esliginde silahlar altinda gömülü olsa bile--bir insandir: Ne bir davul sesi duyuldu, ne bir cenaze duasi Cesedini sipere kostururken biz; Bir asker olsun veda atisi yapmadi Kahramanimizi gömdügümüz mezar üstünde.5 insan kitleleri devlete esas itibariyle insan olarak degil, bedenleriyle makinalar gibi hizmet etmektedirler. Onlar daimi ordudur, milistir, gardiyandir, polistir ya da barisi korumakla görevli (posse comitatus) insanlar vs. dir. Fakat hangi ahlaki mefhum ya da hükümle karsilasirsa karsilassinlar, onlar için özgürce hareket etmek çogu zaman sözkonusu degildir. Kendilerini agaçla, tasla veya toprakla bir tutarlar; belki onlarin amaçlarina hizmet edebilecek ahsap insanlar da üretilebilir. Bu gibiler, bir saman ya da pislik yiginindan daha fazla hürmete layik degildir. Degerleri at ve köpeklerinki kadardir. Yine de böylelerine iyi vatandas gözüyle bakilir. Digerleri--çogu kanun yapici, politikaci, milletvekili, makam ve mevki sahipleri vb.-- devlete sadece kafalariyla hizmet ederler; basiretleri bagli oldugundan bu esnada seytana kölelik etmeleri de mümkündür, Tanri'ya da. içlerinden çok azi--kahramanlar, vatanseverler, sehitler, müsbet anlamda reformcular ve halk-- devlete vicdanlariyla da hizmet ederler ve hakli olarak çogu kere devlete karsi koyarlar. Tabii ki devlet de bunlara düsman gözüyle bakar. Akilli bir insan sadece insan olarak faydali olmayi düsünecek, "toprak" 4. Muhtemelen Boston Massachusetts'deki tersane. 5. irlandal• Yair Charles Wolfe'un (1791-1823) "Sir John Moore'un Corunna'da Defni" adl• eserinden.
olmayi ve "rüzgarin girisini engellemek için bir deligi kapatmayi" kabullenmeyecek ve o tür bir makami hiç de kaale almayacaktir:6 Mal mülk sahibi, Ve dünyadaki hiçbir hükümran devlete Faydali bir hizmetçi ya da alet Olmayacak kadar asilim.7 Kendini tamamen vatandaslarina adayan birisi, onlarin gözünde faydasiz ve bencildir. Kendini onlara kismen adayanlari ise, dost ve velinimet ilan ederler. Bugün insan nasil olur da Amerikan devletine itaat eder? Benim cevabim su: Onunla özdeslesen utanca ortak olmadan, hiç kimse Amerikan devletine itaat edemez. Ben bir anlik da olsa, ayni zamanda bir kölenin devleti olan bir siyasi teskilati kendi devletim olarak taniyamam. Bütün insanlar, zorbalik ve zulüm dayanilmaz boyutlara eristigi zaman ihtilal hakkini, yani hükümete bagliligi reddetme ve ona karsi direnme hakkini kabul ederler. Fakat kimse henüz o anin geldigini söylemez. Onlara göre durum '75 ihtilalinde öyleydi.8 Birisi ortaya atilip bana bu hükümet kötüdür, çünkü limana gelen bazi mallari vergilendiriyor dese, büyük ihtimalle bu hususta yaygara koparmam, çünkü onlarsiz da yasayabilirim. Bütün makinalar sürtünme etkisine tabidir ve muhtemelen bu sayede hayli kötülük önlenebilmektedir. Yine de bu hususta yaygara koparmak büyük kötülüktür. Ama böyle bir sürtünme gücü makinaya galebe çalmaya baslar, zulüm ve soygunculuk örgütlenirse, böyle bir makinanin hiç olmamasi daha iyidir derim. Bir baska deyisle, hürriyetin siginagi olmayi üzerine almis bir milletin nüfusunun altida biri köleyse ve bütün ülke adaletsizce idare ediliyor, yabanci bir ordunun istilasina ugruyor ve askeri kanunlara tabi tutuluyorsa, sanirim namuslu insanlarin ayaga kalkip ihtilal yapmasi uzak degildir. Bu görevi daha da acil hale getiren gerçek, böyle yönetilen bir ülkenin degil, bu ülkeyi istila eden ordunun bizim olmasidir. Çogunun gözünde ahlaki konularda bir uzman olan Paley,9 "Sivil Hükümete Itaat Görevi" bahsinde "bütün vatandaslik yükümlülüklerini, isin dogru ya da yanlis olduguna bakilmaksizin uygulanan politikalara baglar ve söyle devam eder: "Bütün toplulugun çikarlari gerektirip de, hükümete karsi konulamadigi ve halki huzursuz etmeden degistirilemedigi sürece artik o hükümete itaat etmemek Tanri'nin emri
6. "tlm•Y ve toprak olmuY haliyle Kral Sezar, / Bir deliõi kapatabilir, girmesin diye r•zgar." Hamlet, V, i, 236-237. 7. Kral John, V, ii, 79-82. 8. Amerikan ihtilali 1775-1783 y•llar• aras•nda olmuYtu. 9. William Paley (1743-1805) ingiliz ilahiyatÅ•s• ve Thoureau'nun al•nt•lar yapt•õ• Ahlaki ve Siyasi Felsefenin Prensipler adl• eserin yazar•d•r.
sayilir. Bu prensip kabul edilince isyanin her halinin hukuku, bir tarafta izdirabin ve tehlikenin, diger tarafta hükümeti islah etmenin mümkün olup olmadigina ve eger mümkünse bunun yol açacagi masrafin hesap edilmesine indirgenir. Buna da herkes kendi basina karar vermek zorundadir." Fakat Paley, bir halkin ya da ferdin neye mal olursa olsun adil olmasi gereken, politika kaidelerinin islemedigi durumlari hesaba katmamis görünüyor. Ben haksiz yere bogulan bir adamin tutundugu kalas parçasini elinden alirsam, kendim bogulacak olsam bile onu iade etmem gerekir. Ama Paley'e göre, bu hiç de uygun degildir; bogulmaktan kurtulmasi mümkün birisi hayatini kaybetse bile.10 Öyleyse bu halk, hayatina mal olsa bile Meksikalilarla savasa son vermeli ve artik esir almamalidir. Milletler Paley'le pratikte hemfikirdir; ama hiç kimse simdiki bunalimda Massachusetts'in tamamen dogru olani yaptigina inaniyor mu? Bir eyalet fahisesi, simli kumastan sürtük, Arkadan sürünen etegini tasitir ve sürükletir ruhunu pislikte.11 Pratikte Massachusett'deki reform aleyhtarlari, Güney'deki yüzbin politikaci degil, buradaki, neye mal olursa olsun kölelere ve Meksika'ya haksinas davranmaya henüz hazir olmayan, insanliktan çok ticaret ve ziraatle ilgili yüzbin tüccar ve çiftçiden ibarettir. Ben uzaktaki düsmanlarla degil, içimizde olup da uzaktakilerle isbirligine giren, onlarla agiz birligi edip onlara itaat eden ve onlar olmayinca çaresiz kalanlarla kavga ediyorum. Halk kitleleri henüz olgun degil demeye alismisiz. Gelisme yavas, çünkü azinlik materyal açisindan çogunluktan daha akilli ve daha iyi. insanlarin sizin kadar iyi olmasi bir yerde mutlak iyiligin olmasi kadar önemli degil; çünkü bütün kitleyi yoguracak olan odur.12 Fikren kölelige ve savasa karsi tavir alan binlerce insan var; fakat kuvveden fiile geçmek için hiçbir sey yapmazlar ve kendilerini Washington'la Franklin'in evlatlari addedip elleri ceplerinde oturarak, "ne yapacagimizi bilmiyoruz" der ve killarini bile kipirdatmazlar. Bir de hürriyet meselesini serbest ticaret meselesine tercih edenler var ki, aksam yemeginden sonra, Meksika'dan gelen son haberler esliginde ve sakin bir edayla borsa haberleri okur ve her iki haberi de hazmederek uykuya dalarlar. Bugün vatanseverlerin ya da dürüst insanlarin borsa fiati nedir? Tereddüt ederler, üzülürler, bazen dilekçe verirler, ama ciddi ve etkili hiçbir sey yapamazlar. Bütün iyi niyetleriyle oturarak bir baskasinin kötülükle savasmasini beklerler; çok çok ucuz bir oy verir ve hak ellerinden savusup
10. isa Y"yle diyordu:"Hayat•n• kurtaran, onu kaybedecek, benim iÅin can•n• vereni ise ben kurtaracaõ•m." Luka 9:24. 11. Cyril Tourneur (1575?-1626), intikamc•n•n Trajedisi (1607), IV, iv, 70-72. 12. "Az•c•k bir mayan•n kocaman bir hamur parcas•n• mayalad•õ•n• bilmez misin?" Korintliler I 5:6.
giderken acinacak bir tavir takinirlar. Bir tek faziletli insana mukabil dokuzyüzdoksandokuz fazilet hamisi mevcut; ama bir seyin gerçek sahibiyle ugrasmak onun geçici muhafiziyla ugrasmaktan daha kolaydir. Oy vermek, dama veya satranç gibi hafif de olsa ahlaki degeri olan bir kumara benzer; dogru veya yanlis hamleleri vardir ve tabiati geregi her kumar, bahsi de yaninda getirir. Seçmenlerin karakteri kumarda bahis konusu edilemez. Ben muhtemelen dogru düsündügüm sekilde oy veririm, fakat dogrunun hüküm sürüp sürmeyecegi ile dogru dürüst ilgilenmem, onu çogunluga birakmaya razi olurum. Dolayisiyla bu hususta duyulan sorumluluk, siradan bir isin sorumlulugundan farksizdir. Oyu, dogru olan için kullanmak bile, bir çözüm olmaktan ziyade, acinacak bir sekilde sadece dogrunun hüküm sürmesi için temennide bulunmak anlamini tasir. Akilli bir adam, hakkini tesadüflerin insafina terketmedigi gibi, onun çogunluk yardimiyla etkili olmasini da istemez. Kitlelerin davranisinda pek az fazilet bulunabilir. Çogunluk en sonunda köleligin kaldirilmasi için oyuyla degistirebilecegi hiçbir sey olmadigindan oy kullanacaktir. iste o zaman sadece kendileri köle olacaklardir. Köleligin kaldirilmasini hizlandirabilecek olanlar sadece, kendi oylariyla özgürlügünü ispatlayan kimselerdir. Baltimore'da ya da baska bir yerde baskan adayini seçmek üzere, katilanlarin çogunlugunu editör ve profesyonel politikacilarin olusturdugu bir kongre yapilacagini duydum.13 Fakat düsünüyorum da, onlarin verebilecekleri karar, bagimsiz, zeki ve saygideger bir insani ne kadar ilgilendirir? Buna ragmen, biz onun da bilgelik ve dürüstlügünden istifade etmeyecek miyiz? Bazi bagimsiz oylara ümit baglayamaz miyiz? Ülkede bu tür toplantilara katilamayan çok mu fazla kisi var? Ama hayir! Onurlu insanlik görevinden hemen vazgeçmis, ülkesinin ondan ümit kesmesine sebep yokken, o ülkesinden ümit kesmistir. Hemen öyle rasgele seçilen adaylardan birini var olan tek kisi gibi kabul ediverir ve böylece kendisinin bir demagogun amaci için ne kadar uygun oldugunu ispatlar. Onun oyu, satin alinmis olmasi çok mümkün bir yerli usagin ya da hiçbir prensibi olmayan bir yabancininkinden daha degerli degildir. Kapi komsumun dedigi gibi: "insan olup da kendisine laf anlatmanin deveye hendek atlakmaktan zor olan kisiye yaziklar olsun!" Bu ülkede bin metrekareye kaç insan düsüyor acaba? Bir kisi bile degil. Amerika, insanlarin bu bos topraklara yerlesmesi için tesvik politikasi izlemiyor mu? Amerikali insan, düse düse yasama organlarinin gelismesi için asikar bir beyinsizlik ve pervasiz bir öz-güvenle taninan, dünyaya geldiginde, daha rüstünü bile isbat etmeden ilk ve en büyük derdi sosyal yardim kurumlarinin iyi tamir edilip edilmedigini merak eden ve muhtemelen dul ve yetimlerin himaye edilmesi için para toplamayi dert edinen, kisaca kendisini münasip bir sekilde defnetmeye söz 13. 1848'deki Demokrat Parti Kongresi.
vermis Mutual Insurance sirketinin destegiyle yasayan bir Old Fellow (karsilikli insancil yardim cemaati) seviyesine gelmistir. Ne kadar devasa olsa da, zulmün ortadan kaldirilmasina kendini vakfetmek elbetteki bir insanin görevi degildir. Kendisini yeterince mesgul eden baska problemleri pekala olabilir, ama en azindan bunlari bir tarafa birakmasi ve ugrasmasi gereken daha genis çapli problemler oldugunu kabul etmekle görevlidir. Benim en azindan biribirlerinin omuzlarina basarak is yürütmediklerini görmem gerekir. Onun da kendi gailelerinin üstesinden gelebilmesi için öncelikle benim onun sirtindan inmem gerekir. Bakiniz kadar çirkin tutarsizliklara göz yumuluyor! Bazi hemsehrilerimin söyle dedigini duydum: "Onlarin bana köle ayaklanmalarini bastirmam ya da Meksika'da savasmam için emir vermeleri hosuma gider; ama gör bakalim, kilimi kipirdatiyor muyum?" Fakat bu adamlarin herbiri, dogrudan baglilik göstererek veya en azindan dolayli olarak paralariyla kendilerini rahatlatacak bir bedel kesfettiler. Savasi yapan zalim bir devleti desteklemeyi reddetmeyenler, zalim bir savasta çarpismayi reddeden askere alkis tutuyorlar. Kendi davranis ve otoritesini hiçe sayip gözardi eden halk, sanki devlet pisman olmus da günah islediginde kendisini cezalandirsin diye birini kiralamis, fakat günahlarini bir anlik terkedecek kadar pisman olmamis gibi, bu defa askeri övüyorlar. Böylece Sivil Devlet ve Düzen adina neticede kendi rezilligimizi kutsamak ve onu sürdürmek zorunda kaliyoruz. Günahin ilk utancinin ardindan vurdumduymazlik geliyor; ahlakilikten uzaklik, yerini ahlaksizliga terkediyor ve sürdügümüz hayatin varlik sebebini yok sayiyor. Vahim bir hatayi sürdürebilmek için, tarafsiz olmaya azmetmis, menfaat gözetmeyen bir fazilet anlayisi gerekir. Vatanperverlik faziletinin genellikle maruz kaldigi bu önemsiz siteme soylularin da maruz kalmasi kuvvetle muhtemeldir. Devletin izledigi siyasete karsi çikarken ona baglilik sunup destek verenler, süphesiz en vicdanli destekçileri ve fakat bir o kadar da reformun içindeki en büyük engeli teskil ederler. Bazi kimseler14 devlete, Birligi dagitmasi ve devlet baskaninin15 emirlerine aldiris edilmemesi için basvuruda bulunuyorlar. Neden kendileri harekete geçerek devletle aralarindaki birligi feshetmiyor ve hazineye vermeyi taahhüt ettikleri miktari ödemeyi reddetmiyorlar? Kendileri ile devlet arasindaki iliski, Devletle Birlik arasindaki iliskiyle ayni degil mi? Kendilerini devlete karsi gelmekten alikoyan sebepler, devleti Birlige karsi koymaktan alikoyan sebeplerle bir degil midir? Nasil olur da insan, bir fikri sadece kabul etmekle tatmin olup da ona sahip çikmaz? Eger rencide olduguna inaniyorsa, ona karsi çikmamaktan nasil hosnut 14. Massachusetts'deki k"lelik karY•t• radikaller. 15. BaYkan James K. Polk, Meksika ile savaYmak iÅin halktan para ve asker talep etmiYti.
olabilir? Eger komsunuz sizi dolandirip elinizden bir dolar alsa, aldatildigini bilmekle veya bunu ifade etmekle, hatta o komsunuzu paranizi iade etmesi için kibarca ikaz etmekle yetinmezsiniz. Hiç degilse paranizin tamanini geri almak ve bir daha dolandirilmamak için gerekli her tedbiri alirsiniz. Prensipten hareketle, hukukun idrak ve icrasi esyayi ve insanlararasi iliskileri degistirir: Esasen bu inkilap kabilinden bir seydir, tamamen var olan birseyden de ibaret degildir. Sadece devleti ve Kiliseyi degil, aileleri de böler. Ferdi de içindeki seytaniligi, ilahi olandan ayirarak parçalanmaya zorlar. Evet, hiç de adil olmayan kanunlar var. Hiç tepki göstermeksizin onlara tabi olmakla yetinecek miyiz? Yoksa islah edilmeleri için gayret mi gösterecegiz? Bu gayede basarili olana kadar kanuna saygi gösterecek miyiz, yoksa hemen ihlal etmege mi yeltenecegiz? insanlar genellikle böyle bir idare altinda, kanunlari degistirmek için çogunlugu ikna edene dek beklemeleri gerektigini düsünürler. Zannederler ki karsi koyacak olurlarsa, bulduklari devanin dertten daha vahim sonuçlar doguracaktir. Fakat bu durumda izlenen devanin, dertten daha vahim olmasi yönetimin hatasidir. Onu daha da beterlestiren devletin bizzat kendisidir. œartlarin olgunlasmasini beklemek ve bu arada reform hazirliklarini yürütmek neden daha uygun olmasin? Devlet niçin akilli azinligin üzerine titremiyor? Niçin aci çekmeden önce aglayip direnmiyor? Niçin vatandaslarinin kusurlarini ortaya çikarmak için her zaman tetikte durmaya ve onlari olduklarindan daha iyi olmaya tesvik etmiyor? Neden her zaman isa'yi çarmiha germeyi tercih ediyor, Kopernik ve Luther'i afaroz edip, Washington ve Franklin'i isyankarlikla suçluyor? insan düsünüyor da, devletin düsünmedigi tek sey otoritesinin kasitli ve pratik olarak reddedilmesidir; aksi halde niçin kendisi için muayyen ve uygun bir ceza kararlastirmadi? Hiçbir mal varligi olmayan birisi, bir defaya mahsus devlete dokuz silin16 vermeyi reddedegörsün, bildigim hiçbir kanunun tahdit etmedigi, fakat kendini oraya tikan kisilerin yetkisiyle belirlenmis bir süre için kodese tikiliverir. Ama bir baskasi devletten doksan çarpi dokuz silin çaliverse, kisa zamanda tekrar serbest kalir. Eger bu sürtünme devlet mekanizmasinin kaçinilmaz bir sonucu ise, birakiniz öyle kalsin, belki pürüzler zamanla yokolup gider. Makina mutlaka eskiyecektir. Eger zulmün kendine has bir kuyusu, çikrigi, halati ve manivelasi varsa, çare dertten daha mi kötü diye düsünebilirsiniz. Fakat öyle degil de, sizlerden birbirinize karsi bir zulüm unsuru olmaniz isteniyorsa o zaman derim ki, kanunu çigneyin. Birakiniz hayatiniz zulüm makinasini durdurmak için zit bir sürtünme gücü olustursun. Benim yapmak istedigim sey, neye mal olursa olsun, lanetledigim zulme ve haksizliklara alet olmadigimi görebilmektir. 16. Yazar•n "demeyi reddettiõi iki dolar civar•ndaki vergi miktar•.
Devletin kötülüge çare olsun diye benimsedigi yollara gelince; böyle bir seyi ne gördüm ne de duydum. Onlarin ki, göz boyamaya yönelik çabalardir. Öte yandan, insan ömrü hizla akip gitmekte. Mesgul olacak baska islerimiz de var; bu dünyaya iyi ya da kötü yasamak için geldim ben, dünyayi yasanacak bir yer kilmak için degil. insan bu süre içinde herseyi degil, ancak birkaç seyi yapabilir. Her seyin üstesinden gelemeyecegi için de birkaç seyde yanlislik yapmasi gerekmez. Benim isim ne validen ya da meclisten birseyler talep etmektir, ne de onlarin benden birseyler talep etmesi onlarin yapmasi gereken ilk seydir. Eger bana aldiris etmezlerse o zaman ne yapmaliyim? Devlet bu ihtimali tamamen gözardi etmistir; kendi anayasasi zaten serdir. Kati, dikbasli ve uzlasmasiz bir tavirdir bu. Fakat o sadece ve sadece kendine itibar eden ve layik olan kisiye nezaket, incelik ve saygiyla davranmaktadir. Bedeni siddetle sarsan dogum ve ölüm gibi bütün degisiklikler, iste böyle daha iyiye varmak amacina yönelmistir. œunu tereddütsüz ifade edebilirim; kölelige karsi oldugunu söyleyenler, Massachusetts eyaletinden destegini --sahsen ya da aynen-- derhal çekmeli, çogunlugu saglayincaya veya hak onlar vasitasiyla tecelli edinceye kadar beklememelidirler. Bana sorarsaniz, çogunluk olmasa da Tanri'nin onlarin yaninda olmasi kafidir. Dahasi, komsulardan daha haksinas bir kisi de olsa zaten çogunlugu olusturuyor demektir! Ben Amerikan devleti veya onun temsilcisi Eyalet yönetimiyle, vergi memurunun sahsinda senede bir kere --daha fazla degil-- yüzyüze geliyorum. Benim durumumdaki bir kisinin, devletle muhatap olabilecegi tek vesile budur; devlet iste o zaman açik açik, "beni tani!" talebinde bulunuyor. Bu kafadaki bir hükümetle iliski kurmanin, ondan hemen hiç memnun olmadiginizi ve onu hemen hiç sevmediginizi belirtmenin en etkili ve simdiki hale nazaran en vazgeçilmez yolu, onu reddetmektir. Benim vergi memuru sivil hemsehrim, ugrasmam gereken adamin ta kendisidir. Çünkü ne de olsa ben kagit parçalariyla degil, insanlarla mücadele ediyorum ve o da kendi irade ve arzusu ile hükümetin bir organi olmak yolunu seçmistir. Bana --ki, onun komsusuyum ve üstelik bana saygi da duyar-- komsu ve iyiniyetli bir insan gibi mi, yoksa manyak ve huzur bozucu biriymisim gibi mi davranacagini düsünmek zorunda kalmadikça, insan ya da devlet memuru olarak kendisinin ne oldugunu ve ne yaptigini, nasil hakkiyla bilebilecek ve davranisina tekabül eden daha kaba ve aceleci bir fikri olmaksizin, komsuluk hukukunun sinirlarini asip asmadigini nasil farkedecektir? Gayet iyi biliyorum ki, köle bulundurmayi yasaklayan Massachusetts eyaletinde bin degilse de yüz ya da ismini verebilecegim on kisi --ya da dürüst bir kisi-- gerçekten suç ortakligindan çekilse ve bundan ötürü ilçe hapishanesine atilsa, bu Amerika'da köleligin fiilen kaldirilmasi anlamina gelecektir. Zira kivilcimin ne kadar ciliz
oldugu önemli degildir; bir kere iyi yapilan sey sonsuza dek öyle gider. Reformun hizmetinde onlarca gazete var, ama tek bir insan yok. Eger günlerini konsey odasinda insan haklari meselesini çözmeye adayacak olan eyalet büyükelçisi muhterem komsum,17 Carolina hapishaneleriyle tehdit edilmek yerine, köleligin vebalini kizkardesine atmaya merakli olan Massachusetts eyaletinin hapishanesinde otursa-her ne kadar simdilik sadece bir soguk muamelenin kizkardesiyle aralarinda münakasa konusu oldugunu farketse de-- Meclis konuyu bir baska bahara atamayacaktir. insanlari haksiz yere hapseden bir yönetimde, haklarin yeri elbette hapishanedir. Bugün Massachusetts'in daha hür ve daha az ümitsiz insanlara, eyaletin kendi kanunlari çerçevesinde üzerlerinden kilitlenmelerini temin ettigi tek yer hapishanelerdir, zira onlar zaten kendi prensipleriyle kendilerini çikarmislardir. Devletin kendisi ile beraber olani degil, kendisine karsi olani yerlestirdigi, kaçak kölelerin, sartli tahliye edilmis Meksikali savas esirlerinin ve yerlilerin kendi irklarinin ceremesini çekmeye geldigi o farkli, fakat daha hür, ve o derece de serefli mekan, bir köle düzeninde hür bir insanin serefiyle ikamet edecegi tek yerdir. Eger birisi bu serefli insanlarin hapishanede kendini islah edecegini, çikardigi muhalif seslerin artik devleti rahatsiz etmeyecegini ve duvarlar arasinda düsmanlik edemeyeceklerini düsünürse, gerçegin yalandan ne kadar güçlü oldugunu ve zulme az da olsa maruz kalanin zulümle ne kadar etkili ve kesin bir tarzda mücadele edebilecegini bilmiyor demektir. Oy verirken, sadece bir kagit parçasini degil, oyunuzun tamamini ve bütün etkinizi kullanmalisiniz. Azinlik çogunluga tabi oldukça tesirini ve gücünü kaybeder ve artik azinlik bile sayilmaz; bütün agirligiyla mani olursa dayanilmaz olur. Eger tek çare hakli insanlarin tamamini hapse tikmak veya kölelikten ve savastan vazgeçmekse, emin olunuz devlet hangisini seçeceginde tereddüt etmez. Bu yil bin kisi vergisini ödemese bu, zulmü sadece finanse etmek, devletin zorbaligini ve masum kani akitmasini desteklemek kadar zorbaca ve kanli bir baskaldiri olmaz. œayet böyle bir sey gerçeklesirse, bu barisçi bir inkilabin tanimidir. Eger bir vergi memuru ya da baska bir kamu görevlisi gelip de bana --birinin yaptigi gibi-- "Ama ben ne yapabilirim ki?" diye sorarsa, benim cevabim "Gerçekten iyi bir sey yapmak istiyorsan istifa et!" olur. Tebaa itaati reddeder, memur da görevinden istifa ederse inkilap gerçeklesmis demektir; ama bu arada kan akacagini da aklinizda bulundurun. Vicdan yaralandiginda da kanama olmaz mi? insanin gerçek insanligi ve ölümsüzlügü iste bu yaradan fiskirir, ebedi bir ölüme dogru akar. Ben simdi bu kanin aktigini görüyorum. Devletin, malina mülküne el koymak yerine suçluyu niçin hapse attigi üzerinde düsünüp duruyorum. 17. Massachusetts senat"r• ve Thoureau'nun Concord'da komYusu olan Samuel Hoar (1778-1856), Carolina liman•nda demirlemiY Massachusetts gemilerindeki zenci denizlere el konulmas•n• protesto etmek amac•yla 1844'de G•ney Carolina'ya g"nderilmiY ve buradan tehdit ve kanuni gerekÅelerle geri g"nderilmiYti.
Bir bakima ikisi de ayni gayeye hizmet ediyor, zira en temel haklari diline dolayan ve neticede dejenere olmus bir düzende en ziyade tehlikeli görülen insanlar, genellikle mal-mülk yigmaya fazla zaman harcamayanlardir. Devlet de böylelerine nisbeten daha az hizmet götürür ve özellikle alin teriyle para kazanmak zorunda iseler, azicik bir vergi bile onlara fahis bir miktar gibi görünecektir. Devlet tamamen para kullanmadan yasayan birinden para istemekte tereddüt eder; ama zengin birisi -hayir, haksiz bir mukayese yapmiyorum-- kendini zenginlestiren kuruma satilmistir. Mutlak anlamda insanin ne kadar çok parasi varsa, o kadar az fazileti vardir. Çünkü para, insanla amaçlari arasina girer ve amaçlarini onun adina satin alir. Para kazanmak elbetteki zor bir is degildir. Artik cevaplandirilmasi gereken zor, fakat gereksiz yegane soru parayi nasil harcayacagindan ibarettir. Böylece ahlaki zemin ayaklar altindan kayar gider. "Servet" diye adlandirilan sey arttigi oranda yasama firsatlari azalir. Zengin olunca insanin kültürü için yapacagi en iyi sey, fakirken tasarladigi seyleri uygulamaya çalismaktir. Durumlarina bakarak isa, Herodlulara su cevabi vermisti: "Bana vergi olarak vereceginiz parayi gösterin." Birisi cebinden bir kurus çikardi. isa dedi ki, "Eger üzerinde Sezar'in resmi olan ve onun tedavüle sokup degerli kildigi parayi kullanirsaniz, yani devletin tebaasi iseniz ve Sezar idaresinin nimetlerinden yararlaniyorsaniz, istendiginde onun parasinin bir kismini ona geri ödeyiniz. Bu nedenle, Sezar'in hakki Sezar'a; Tanri'ninki de Tanri'ya."18 Fakat isa onlari hangisi hangisidir konusunda öncekilerden daha bilgili olmalarini saglayamadi, zira onlar bilgi sahibi olmak niyetinde degildiler. Bu meselenin azamet ve ciddiyeti hakkinda ne söylenirse söylensin, kamunun serinkanliligini nasil degerlendirirlerse degerlendirsinler, komsularimizin en hür düsünceli olaniyla sohbet ederken sunu farkediyorum ki, mevcut devleti desteklemekten vazgeçmiyorlar ve ona itaatsizligin mallarina ve ailelerine getirecegi tehlikelerden endise ediyorlar. œahsen ben, devletin himayesine muhtaç kaldigimi düsünmek bile istemem. Fakat devletin otoritesini vergi emirnamesini elime tutusturdugunda reddedersem, çok geçmeden malima mülküme el koyacak, onlari israf edecek ve hem beni hem ailemi taciz edecektir. Bu müskil bir is; insanin hem serefli hem de huzur içinde yasamasini imkansiz kiliyor. Mal biriktirmek ise yaramaz zira tekrar elinizden gider; tahil yetistirirsiniz, ama fayda etmez, çok geçmeden tükenir. Öyleyse her zaman kendi içinizde yasamali, daima kendi basinizin çaresine bakmali ve daima yeni bir baslangiç için tetikte durmalisiniz; çok fazla ayak baginiz olmamalidir. Faraza, eger Türk devleti her bakimdan iyi bir tebaaya sahipse, insan Türkiye'de bile zengin olabilir. Konfüçyüs der ki; "Eger bir devlet aklin prensipleriyle yönetiliyorsa, fakirlik ve sefalet utancin tebaasidir. Eger devlet aklin prensipleriyle yönetilmiyorsa, zenginlik ve seref rezaletin tebaasi 18. Matta 22:16-22
olur." Hayir, Massachusetts eyaletinin himayesi, hürriyetimin tehlikede oldugu uzak bir güney limaninda bana uzanmasini isteyene ya da memleketimde bir malikane insa etmeye kalkisincaya kadar Massachusetts'e, onun malim ve hayatim üzerindeki hakkina itaat etmeyi göze alabilirim. Her halükarda devlete itaatsizligimden dolayi maruz kalacagim ceza, ona itaat ettigimde çekecegim cezadan daha hafif kalacaktir. Ona itaat durumunda kendimi asagilanmis hissederim çünkü. Birkaç yil önce devlet, kilise adina benimle karsi karsiya geldi ve vaazlarina bir vakitler babamin devam ettigi, ama benim hiç bulunmadigim din adamlarini desteklemek için benden bir miktar para istedi.19 Bana "ya parayi ödersin, ya da hapsi boylarsin," dedi. Para vermeyi reddettim. Fakat maalesef baskalari bu emre boyun egdiler. Neden papazlari desteklemek için bir ögretmenin vergi vermesi gerekiyor da aksi geçerli degil, anlamiyorum. Ben devletin ögretmeni degildim, ama halkin gönlünden koparip verdigi yardimlarla geçiniyordum. Lise, niçin kilisenin yaptigi gibi isteklerini temin etmek için kendi vergisini toplamiyor, hayrettir. Buna ragmen kasabadaki memurlarin ricasiyla söyle bir yazili açiklama yapmaya tenezzül ettim: "Buradaki herkes bilsin ki ben Henry Thoreau istirak etmedigim hiçbir anonim toplulugun üyesi olarak taninmak istemiyorum. Bunu kasaba katibine verdim; simdi ondadir. Devlet, böylece kilisenin cemaatinden biri sayilmak istemedigimi ögrenmis olup, o zamanlar önceki fikrine sadik kalmak zorunda oldugu kanaatini belirttiyse de, benden bir daha benzeri bir istekte bulunmadi. O zaman aklima gelip de isim verecek olsaydim, açik seçik bir sekilde imza atip üye kaydolmadigim bütün cemiyet üyeliklerinden de çekilirdim; fakat böyle tam bir listeyi nerede bulabilecegimi bilmiyordum. Alti sene kelle vergisi ödemedim. Bir keresinde bu yüzden bir geceligine hapse atildim ve 80-90 santim kalinligindaki saglam duvari, demir ve ahsaptan mamul 30 santim kalinligindaki kapi ve isigi süzen demir parmakligi düsünüp dururken, bana kodese tikilmasi gereken et, kemik ve kan parçasiymisim gibi muamele eden devletin aptalligina sasirdim kaldim.20 Uzun uzadiya acaba dedim; devlet benden en iyi bu sekilde yararlanabilecegini düsünüyor da su veya bu sekilde benden yararlanmayi akil edemiyor mu? Anladim ki benimle hemsehrilerim arasinda tas bir duvar varsa, onlarin benim kadar hür olmalari için asmalari ya da yikip geçmeleri gereken çok daha kalin bir duvar var. Bir an olsun kendimi hapiste hissetmedim ve içine kapatildigim duvarlar bana tas ve harç israfi gibi göründü.
19. Thoureau'nun ad•, atalar• kilise cemaat•ndan olduklar• iÅin, vergi kay•tlar•nda yaz•l• olup her y•l Mal M•d•rl•õ•nden vergi ilam• al•yordu. 20. Thoreau, temmuz ay•n•n 23'• veya 24'•nde hapse at•ld•. Bronson Alcott kendinden •Å y•l "nce ayn• gerekÅeyle tutuklanm•Yt•. Alcott ve Thoureau 20-70 aras• her erkeõin "demesi gereken kelle vergisini Massachusetts eyaletinin, G•ney'deki k"le ticaretini tan•mas•n• protesto etmek amac•yla reddermiYlerdi.
Hemsehrilerimin içinde sadece kendimin gerçek vergisini ödemis oldugumu hissettim. Açikçasi onlar bana nasil davranacaklarini bilmiyorlardi ve nitekim iyi terbiye görmemis kisiler gibi davrandilar. Bana yönelttikleri her tehdit ve iltifatin ardinda bir gaf vardi; çünkü tek arzumun bir an önce o tas duvarlardan disari çikmak oldugunu saniyorlardi. "Kapiyi nasil da bir sevk ve gayretle düsüncelerimin üstüne kilitliyorlar!" diye gülmekten kendimi alamadim. Aslinda tehlikeli olan fikirlerimdi ve hiçbir izin ve engel tanimadan onlarin ardindan rahatça disari çikabiliyorlardi. Bana ulasamadiklari için, "esegine gücü yetmeyen semerini döver" hesabiyla çözümü, bedenimi cezalandirmakta bulmuslardi. Devletin yarim akilli ve zengin, fakat tek basina yasayan bir kadin kadar ürkek oldugunu, dostunu düsmanindan ayiramadigini farkettim; duydugum artakalan saygimi da kaybederek devlete acidim. Bu suretle devlet maksatli olarak hiçbir zaman ahlaki olsun, zihni olsun, suura degil, sadece bedene ve duyulara karsi zor kullanabilir; üstün bir zeka veya dürüstlükle degil, üstün bir fiziki kuvvetle donanmistir o. Ben bir seylere zorlanmak için dogmadim, istedigim gibi davranirim. Görelim bakalim, en güçlü kim? Sayica çogunluk kimin? Beni kendileri gibi olmaya zorluyorlar. insan kitleleri tarafindan su veya bu sekilde yasamaya zorlanan insanlara dair bir sey isitmedim. Ne biçim bir hayat sürmek olurdu o? Bana, "ya parani, ya canini," diyen bir devletle karsilasinca ona parami vermege niçin can atayim? Devlet büyük bir çikmazda olabilir, ne yapacagini bilmeyebilir; ben ona yardim edemem. Benim gibi o da basinin çaresine bakmayi ögrenmelidir. Bu hususta burun çekerek aglamak gerekmez. Toplum mekanizmasinin saat gibi islemesinden ben sorumlu degilim, bu mekanizmayi bir vakitler kurmus olan mühendisin oglu da degilim. idrak ediyorum ki, mese palamutuyla kestane yanyana düsünce, biri digerine yol açmak için hareketsiz kalmaz, ikisi de kendi kanununa uyarak alabildigine ziplar, büyür gelisir; ta ki biri digerine üstün gelip mahvedene kadar. Eger bir bitki kendi tabiatina uygun yasayamazsa ölür, insan da öyledir. Kodesteki gecem hayli ilginçti. içeri girdigimde mahkumlar aksam saatlerinin tadini çikariyor ve sohbet ediyorlardi. Ama gardiyan, "Haydi çocuklar, kapilari kapatma vakti geldi!" dedi ve bos koguslarina dönen mahkumlarin ayak sesleri kulagima çalindi. Gardiyan bana kogus arkadasimi, "birinci kalite dost ve zeki bir adam" diye takdim etti. Kapi kapandiginda kogus arkadasim sapkami nereye asacagimi ve orada bu gibi meselelerin üstesinden nasil geldigini anlatti. Odalar ayda bir kere badana ediliyordu ve bu kogus en azindan kasabadaki en beyaz, sade döseli ve en tertipli apartman dairesiydi. Bana, nereli oldugumu, buraya niçin tikildigimi sordu. Cevap verdikten sonra, onun da kati surette dürüst bir adam oldugu inanciyla neden burada oldugunu sordum. "œey," dedi, "beni ahir kundaklamakla suçluyorlar,
ama asla böyle birsey yapmadim." Anlayabildigim kadariyla sarhosken elinde pipo ile uyuyakalmis ve böylece ahir tutusuvermis. Zekasiyla nam salmis bir kisiymis ve üç aydir mahkemeye çikmayi bekliyormus, bir o kadar daha da bekleyecekmis. iyi muamele gördügü inancindaydi, meteliksizdi ve halinden sikayetçi degildi. Pencerelerden biri onun, öteki benimdi ve gördüm ki, insan orada uzun zaman kalacak olursa yapacagi tek sey pencereden disari bakmaktir. Tez zamanda oradaki bütün duvar yazilarini okudum; önceki mahkumlarin yikip kaçtigi, bir baska mahkumun testereyle kestigi parmakligin oldugu yeri gördüm ve benden önceki pek çok mahkumun hikayesini ögrendim. Gördüm ki, orada bile bir tarih ve o tarihten hapishane duvarlarindan tasamayan bir sayfa vardir. Muhtemelen burasi bütün kasabadaki, basilmayan ama özel imkanlarla sonradan dagitilan siirlerin kaleme alindigi tek mekandir. Kaçmaya yeltenirken yakalanan, duydugu intikam hissini manzume haline getirip sonradan namelere döken delikanlilarin yazdiklari seyleri gösterdiler bana. Bir daha göremem endisesiyle, mümkün mertebe mahkum arkadasimin agzini yokladim, ama o sadece hangi yatagin benim oldugunu isaret etti ve lambayi söndürmem için odadan çikti. Oradaki hayatim, görmeyi aklimdan bile geçirmedigim uzak bir ülkeye seyahat etmek gibi bir seydi. Parmakliklarin yakinindaki pencereyi açip uyuyorduk. Sanki aksamlari kasabanin saat kulesindeki saatin vurusunu hiç duymamistim. Dogdugum kasabayi sanki yeni görüyordum: Concord, Ren'in akarsularindan birisine dönüsmüs gibiydi; sato ve sövalye hayaletleri gözümün önünden geçiyordu. Sokakta rastladigim kasaba sakinlerinin sesleriydi onlar. Olup bitene ne kadar yabanci oldugunu hissetim. Bu benim için tamamen yeni ve az rastlanir bir tecrübeydi, kapilip gitmistim. Kasaba sakinlerinin neyle mesgul olduklarini merak etmeye basladim. Sabahlari kahvaltimiz kapidaki delikten içeriye sigabilecek ebatta, içinde bir demir kasik, sivi çikolata ve kahverengi ekmek olan dört köseli küçük bir teneke kaplarla veriliyordu. Kaplari geri istediklerinde artan ekmegi iade edecek kadar acemiydim önceleri, ama arkadasim hemen ekmegi kapti ve diger günler için saklamami söyledi. Çok geçmeden civar tarlalarda ot biçmesi için, onun disari çikmasina izin verdiler. Hergün gidiyor ve ögleye kadar dönmüyordu. Bu yüzden her defasinda bana iyi günler diliyor, beni bir daha görüp görmeyeceginden emin olmadigini söylüyordu. Hapisten çiktigimda -zira birisi araya girip vergi borcumu ödemisti- genelde büyük degisiklikle karsilasmadim.21 Gençliginde memleketi terkedip de, aksaçlariyla agir aksak adimlarini sürükleyerek dönen ihtiyarlar 21. Muhtemelen Thoureau'nun yengesi Maria Thoreau. 22 1832'de yay•mlanm•Y, italyan ihtilalci vatanperperver Silvio Pellico'nun (1788-1854), hapishane hat•ralar•n• anlatan eser.
gibiydim. Ama çevreye baktigimda önemli farklilik vardi; içinde yasadigim devleti daha açik-seçik görebiliyordum. Aralarinda yasadigim insanlarin komsu ya da arkadasi olarak ne kadar güvenilir olduklarini farketmistim: iyi gün dostuydular, dogru olani yapmaya pek de hevesli degildiler. Bana batil inançlari ve önyargilari yönünden Çinliler ya da Malezyalilar kadar benden farkli irktanmis gibi görünüyorlardi. insanlik düsüncesine bir seyler katmak bir yana, hayatlarini veya mallarini tehdit edebilecek en küçük bir riski bile göze alamadiklarini, asil sifatiyla onurlandirilmayi hak etmediklerini, hirsiza hirsizin kendilerine davrandigi gibi davrandiklarini birkaç harici intiba ve birkaç duayla, faydasiz da olsa dosdogru bir yolda yürümekle ruhlarini kurtarmayi ümid ettiklerini farkettim. Belki komsularimizi çok insafsizca yargiliyorum, ama yargimdaki bu sertlik, onlarin kasabalarinda hapishane gibi kurumun varligindan haberdar bile olmayisindan kaynaklaniyor. Önceleri kasabamizda bir adet vardi; zavalli bir borçlu hapisten çiktiginda, tanidiklari onu karsilamak için gelir, hapishane parmakliklarini andiran parmak aralarindan bakarak, nasilsin derlerdi. Komsularim beni böyle karsilamadilar, ama sanki uzun bir seyahatten dönmüsüm gibi önce bana sonra birbirlerine baktilar. Tamirde olan ayakkabimi almaya giderken tutuklanmistim. Ertesi gün serbest birakildigimda, yarim kalan isimi tamamlamak için disari çiktim ve onarilmis ayakkabilarimi giyip kendilerini emrime sunmaya hazir huckleberrylerin (Amerika'da yetisen yaban mersinine benzeyen bir meyva ) partisine katildim. Çok geçmeden at eyerlendigi için yarim saat içinde iki mil uzaktaki en yüksek yamaçlardan birinde bulunan huckleberry tarlasinin içindeydim. Biraz sonra devlet hiçbir yerde görünmüyordu. Benim Hapishanelerim'in tekmil hikayesi budur.22 Karayolu vergisi ödemeyi hiçbir zaman reddetmedim; çünkü iyi bir komsu olmayi istedigim kadar, kötü bir tebaa olmayi arzuluyorum. Okullara yardim etmeye gelince halen vatandaslarimi egitmek için elimden geleni yapiyorum. Vergi borcundaki herhangi bir özel aksakliktan dolayi vergi vermeyi reddediyor degilim; sadece devlete baglilik duymayi reddediyorum ve ondan beni rahat birakacak derecede uzak durmayi istiyorum. Paramin nereye gittiginin hesabini yapmam, ah yapabilsem!. Ta ki o parayla insan öldürsün diye, insan ya da tüfek satin alinana kadar -paranin kendisi masumsa da- bagliligimin sonuçlarini takiple ilgilenmem gerektigini hissediyorum. Aslinda, bu gibi hallerde oldugu üzere bana sagladigi imkanlardan yararlanacak olsam da, kendi çapimda devlete sessizce savas ilan ediyorum.
Devlete duyduklari muhabbetten ötürü benden istenen vergiyi baskalari ödediginde, esasen kendileri için yapageldikleri bir seyi yapmis oluyorlar ya da adaletsizlige devletin istediginden daha büyük ölçüde yardimci oluyorlar demektir. Eger vergiyi, bir vergi mükellefine duyduklari mariz bir ilgiden ötürü, onun malini kurtarmak ya da hapse girmesini engellemek için ödüyorlarsa, bunun sebebi onlarin kendi mahrem duygularinin kamu yararina ne kadar müdahale etmesine izin verdigini akilli basli düsünüp tasinmamalaridir. O halde benim simdiki durumum budur, fakat insan inadindan önyargili olur, baskalarinin fikrine haksizlik olur korkusuyla böyle bir durumda fazla inad edemez. O halde birakiniz diledigini yapsin. Bazen, bu insanlar niçin iyi niyetli, ama cahiller diye düsünüyorum; eger nasil yapacaklarini bilseler mutlaka daha iyi seyler yaparlar. Komsularinizi istemedikleri sekilde davranmalari için niçin zorlayasiniz? Ama tekrar düsünüyorum; bu benim onlar gibi hareket etmem veya baskalarinin farkli bir açidan daha fazla aci çekmesine seyirci kalmam için yeterli bir sebep degildir. Kendi kendime diyorum ki, sicak bir yuvasi olan ve kötü niyet beslemeyen milyonlarca insan sizden sadece birkaç silin istese, anayasalarina göre onlarin halihazirdaki taleplerini degistirme veya ondan vazgeçme imkani olmadan -sizin bu milyonlarca insana fikrinizi anlatabilme imkaniniz olmadigina göre- bu ezici vahsi güce niye karsi koyasin. Soguga, açliga rüzgarlara ve dalgalara karsi böyle inatla karsi koymuyorsun; benzeri binlerece duruma sessizce boyun egiyorsun. Fakat ben bunlara tamamen ayni derecede vahsi güçler gözüyle degil, kismen insan gücü diye bakiyor ve düsünüyorum ki benim sadece vahsi ve cansiz seylerle degil, milyonlarca insanla milyonlarca iliskim var ve öncelikle ve ayni zamanda onlari kendilerine sikayet etmenin mümkün oldugunu görüyorum. Fakat ben maksatli olarak basimi atese sokarsam, atese ya da atesi yaratani sikayet etmek olmaz. O takdirde suçlanacak biri varsa, o da benim. insanlardan, olduklari haliyle memnun olduguma kendimi ikna edebilsem ve iyi bir müslüman ve kaderci gibi onlara bazi yönlerden kendimin ve onlarin davranmasi gerektigi beklentisiyle davransam, herseye razi olmam ve bunun Tanri'nin bir takdiri oldugunu söylemem gerekir. Herseyin ötesinde buna karsi koymakla, tabii ve vahsi güçlere karsi koymak arasinda daglar kadar fark vardir. Birine etkin bir sekilde karsi koyabilirim; ama Orpheus gibi, kayalarin, agaçlarin ve hayvanlarin tabiatini degistirmeyi ümid edemem.23 Benim mücadelem ne bir fert ne de bir milletle. Kili kirk yaracasina tahliller, hos siniflamalar yapmak ve kendimi komsularimdan daha iyi göstermek arzusunda degilim. Üstelik ülkemin kanunlarina riayet etmek için bahane ariyorum dahi 23. Yunan efsanesine g"re, Orpheus'un m•ziõi tanr•lar•, hayvanlar• ve hatta cans•z nesneleri "efsunluyordu."
diyebilirim. Onlara uyum saglamaya dünden hazirim. Gerçekten, bu konuda kendimden süphe etmem için sebepler var: her yil vergi memuru çikar gelir ve ben itaat etmek için bir bahane bulmak amaciyla özelde eyalet ve genelde devletlerin tutum ve davranislarini ve halkin ruhunu yeniden gözden geçirmek zorunda kalirim. Abad etmeliyiz ülkemizi atalarimiz gibi, Askimiz ve gayretimizi esirgersek ondan olur ya, Mevcut eserlere hürmet etmeli ve ruhumuza, Din ve vicdan meselelerini ögretmeliyiz, iktidar ve menfaati degil!24 Yakinda devletin bu mesgalayi elimden alacagina inaniyorum: böylelikle ben de hemsehrilerimle ayni seviyede olacagim. Biraz mütevazi açidan bakildiginda anayasa hata ve sevaplariyla güzel, kanunlar ve mahkemeler saygin ve çoklarinin dedigi gibi, Amerika ve Amerikan devleti hayranlik uyandiran ve minnet duyulmasi gereken ender seylerdir. Benim yaptigim gibi, biraz daha müskülpesent açidan bakildiginda, kim bunlarin ne oldugu veya bakmaya ya da üzerinde kafa yormaya degdigini söyleyebilir? Buna ragmen, devlet beni fazla ilgilendirmiyor; ona mümkün oldugunca az kafa patlatacagim. Bu devletin idaresi altinda, hatta bu dünyada yasadigim anlar çok azdir. Eger bir insan düsünden, hayalden ve muhayyileden uzaksa--ki bu ona, asla uzun süreli olmaz degildir--akilsiz yönetici ve reformcularin onun intizamini bozmasi mukadder degildir. insanlarin çogunun benden farkli düsündügünü biliyorum; fakat hayatlarini bu ve benzeri konulara vakfetmeyi meslek edinenler beni digerleri kadar az memnun ediyorlar. Mekanizmaya tamamen uyum gösteren devlet adamlari ve kanun yapicilar, onu çiplak gözle ve açik seçik olarak göremezler. Hareket halindeki bir toplumdan dem vururlar, fakat onsuz bir dinlenme, mola yerleri yoktur. Belli bir tecrübeye sahip ve seçkin olabilirler; süphesiz dahiyane ve faydali sistemler de icat etmislerdir. Hepsi için onlara minnettariz. Fakat zeka ve faydalari dar bir alanla sinirli kalmaktadir. Onlar, dünyanin politika ve üstünkörü yürütmelerle yönetilmedigini unutmaya alisiktirlar. Devletin arkasindan gitmedigi için Webster'in bu konuda konusmaya yetkisi olamaz. Mevcut idarede köklü degisikliklere gitmeyi düsünnmeyenlere göre, onunki büyük bilgeliktir. Fakat düsünenler ve her zaman kanun yapanlara göre, onun bu konuyla uzaktan yakindan ilgisi yoktur. Ben bu konuda makul ve serinkanli spekülasyonlari, Webster'in kafasinin ve dostlugunun sinirlarini ortaya koyacak kisiler taniyorum. Fakat çogu reformcularin ve genelde politikacilarin belagat ve bilgeligi ile 24. 425-430).
George Peels'•n (1558?-1597?) Alcazar'•n SavaY• (1954) adl• eserinden uyarlanm•Yt•r; II, ii,
karsilastirildiginda, onunkiler biricik duyarli ve degerli sözlerdir. Bunun için de Tanri'ya sükrediyoruz. Onunkiler nispeten daima güçlü, orijinal ve dahasi pratiktir. Yine de onun özelligi bilgelik degil, ihtiyattir. Avukatin gerçegi, gerçek degil tutarli izlenen bir yoldur ve esasen amaci zulüm ile kolkola yürüyen adaleti ortaya çikarmak da degildir. Bazilarinin dedigi gibi, avukat "Anayasanin Muhafizi" diye çagrilmayi hakediyor. Aslinda onun savunma amaçli olanlar hariç darbe indirecegi yoktur. O bir lider degil, müriddir. Liderleri '87 neslidir. "Ben hiç çaba harcamadim ve çaba harcamayi asla teklif de etmem" der. "Hiçbir çabayi desteklemedim, çesitli eyaletlerin Birlik haline gelmesini saglayan düzenlemeyi orijinal haliyle desteklemek niyetinde de degilim." Yine de anayasanin kölelige karsi koydugu müeyyideler aklina gelince söyle der: "Birakiniz öyle kalsin; orijinal anlasmanin bir parçasidir o." Hususi zeka ve kabiliyetine ragmen, bir gerçegi sirf politik iliskiler konumundan ayri tutamaz; gerçek, beyni tarafindan firlatip atilmak üzere beklerken, o seyretmekle yetinir. Örnegin, bugün Amerika'da kölelik açisindan insana ne yapmasi yakisik alir da, kisi bir yandan münferiden ve mutlak surette konusmayi siar edinip bir yandan da asagida ki gibi talihsiz bir cevabi vermek tehlikesine düser veya sürüklenir, ve söylediklerinden yeni ve benzersiz toplumsal görevler kanunnamesi çikarilabilir? O söyle der: "Köleligin varoldugu eyaletlerin yönetimleri, bunu kendi yararlarina, kendi halkina, mülkiyetin, adaletin ve insanligin genel kanunlarina ve Tanri'ya karsi olan sorumluluklarina göre düzenlerler. insaniyet duygusuyla baska yerlerde olusturulan derneklerin, bununla hiçbir ilgisi falan yoktur. Onlar benden hiçbir cesaret almamislardir, alamayacaklar da!" 25 Gerçegin diger saf kaynaklarini bilmeyenler onun yataklarini daha yükseklerde aramamislar ve uslu uslu Kutsal Kitaba ve Anayasaya bagli kalip saygi ve tevazuyla ondan kana kana içmektedirler. Fakat gerçegin nereden kaynaklanip hangi göle veya havuza damla damla aktigini görenler bir kere daha kiçlarini kaldirip kaynaga giden kutsal yolculuklarinda devam ederler. Kanun yapma dehasi olan tek bir insan olsun Amerika topraklarina ayak basmamistir. Dünya tarihinde de böylelerine az rastlanir. Tonlarca, nutuk atan politikaci, güzel konusan hatip vardir. Fakat bugünün kabuk baglamis yaralarina deva bulacak hatip henüz agzini açmis degildir. Belagat hatirina belagat hosumuza gidiyor, ama ilham edecegi kahramanlik ya da ifade edecegi gerçek hatirina belagati sevmiyoruz. Kanun yapicilarimiz serbest ticaretin, birligin, özgürlügün ve faziletin bir millet için nisbi degerini henüz ögrenememislerdir. Nispeten basit olan vergilendirme, finans, ticaret, üretim ve ziraat dehalari ve kabiliyetleri yoktur. Rehberlik için sadece Kongre'deki laf ebesi kanun yapicilarin eline kalsak, halkin etkin sikayetlei ve yillanmis tecrübeleri yanlisliklari düzeltmese, Amerika diger milletler 25. Thoureau, al•nt•lar• Webster'in 1845-1848'deki konuYmalar•ndan yap•yor.
arasindaki yerini çok geçmeden kaybeder. Belki bunu söylemeye hakkim yok, ama Yeni Ahid 1800 yil önce yazilmistir; fakat kanun biliminin üzerine dökülen isiktan yararlanacak kadar akil ve pratik bilgiye sahip kanun yapici nerdedir? Benim dahi itaat etmeye razi olacagim devlet otoritesi--çünkü ben benden fazla bilen ve daha iyi is yapanlara ve çogu konuda o kadar da bilgi ve beceri sahibi olmayanlara itaat edecegim--hala safliktan uzaktir. Tamamiyla adil olmasi için, devletin halkin riza ve onayina sahip olmasi gerekir. Benim ona gönül rizasiyla verdigimden hariç, sahsim ve malim üzerinde hak iddia edemez. Mutlak monarsiden mahdut monarsiye, mahdut monarsiden demokrasiye atilmis adim, ferde gerçek saygiya dogru atilmis bir adimdir. Çinli filozof Konfüçyüs bile, ferde imparatorlugun temeli gözüyle bakacak kadar akil fikir sahibiydi. Bazilarinin dedigi gibi, demokrasi idarede son asama midir? insan haklarini taniyip düzenleyecek daha ileri bir adim atilamaz mi? Devlet güç ve otoritesinin kaynagi olan ferdi, daha yüce ve bagimsiz bir güç olarak tanimaya baslamadigi ve bunun geregince davranmadigi sürece gerçekten hür ve aydin bir devlet hiçbir zaman olmayacaktir. Ben kendimi, en azindan herkese karsi adil olan ve ferde bir komsu gibi saygiyla muamele eden bir devlet hayaliyle avutuyorum; Bir devlet ki, komsu ve hemsehri olarak bütün görevlerini yerine getirmis, devletin isine burnunu sokmayan ve devletin kucaklamadigi birkaç kisi, kendinden uzak durunca bunun kendi emniyetine aykiri oldugu fikrine kapilmaz... Böyle bir meyve tasiyan ve olgunlastiginda meyvesini düsürmek için istirap çeken bir devlet, daha mükemmel ve daha muhtesem, benim hayal ettigim, fakat simdiye dek dünyanin hiçbir yerinde görülmeyen devlete giden yolu açacaktir.