TAN1KLAR1N İFADESİYLE
MlRZAOBA ŞEHlTLERl VE GAZlLERi
Hazı rlayan Sair ALPER
BURSA 2011
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gazileri Tanıkların ifadesiyle
MİRZA.OBA ŞEHİTLERİ ve GAZİLERİ Bursa Kitaplığı Sözlü Tarih Kitabı •
•
•
:� � ·t. •
• •• BURSA
IÜYtİ KŞliHIA ll ELliDIYltSI
•vww.bursa.bel.rr
Proje Yürütücüsü: Bursa Ara§tırınaJarı Merkezi Yazar: SaitALPER Dan ışrrıan: Prof. Dr. Yusuf Oğuwğlu Katkıda Bulunan: Saadet Özgündüz (Bursa Büyiik§ehir Belediyesi Şehir Kütüphanesi) Tasanın:
Yakup ŞAHİNER Kapak Tasarımı: Barış GÜLEÇ Baskı - Cilt:
ISBN:
978-605-61904-4-5 Yapıın:
© 2011 Bursa Kiiltiir A.Ş. Bu kicabın tüm yayın hakları Bursa Külrür AŞ.'ye aittir. Yazılı izin olmadan kısmen ya da ranıaınen yeniden basıJamaz. Dağı tıın:
Bursa Kültiir A.Ş.
Adres: Santral Garaj Mah. Merinos Cad. Merinos Külrür Merkezi B Kapısı Osmangazi Bursa- T ürkye Tel: + 90 224 253 26 46 Faks:+ 90 224 253 14 85 i
[email protected] 1l .
.
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gazileri
lÇlNDEKlLER •
•
•
Onsoz......................................................................................................................................- .................................................................. v Sunum ix Mirzaoba ve Yöresi........................·-·····-·····························································-·····-·····························································-··· 1 Papaz ini············································-·····-·····-······················································-·····-·····-·····-················································-·····-·· 3 . Mirzaoba'da Uç Dede ................................................................................. .............................................................................- .. 4 Maslak ve Çağlayan ................ ..... ..... .. ................. . ........................ .....- .. 4 Mirzaoba'da Yaşamdan Bir Kesit ...........................................................................-........................................................... 5 Balkan Savaşı Sonrası Mirzaoba .......................................................................................................................................... 8 Ah mer'i n Den izde Boğulması·····-··········································· ..················-·····-·····-························································ 1 O Halil Çavuş ve Girir isyanı.·-·····-·····-·····························································-·····-............................................................... 1 1 Trablusgarp Savaşı (Eylül 1 9 1 1 - Ekim 1912) ······························-············-························································ 1 2 İsmail Çavuş (Bahriyeli Kahveci) lralya'nın Oniki Ada'yı lşgali ......- ........................................................ 1 3 Balkan Savaşları . ... ... ......... ..... ..... ..... . . .. .. . .. . ... ..... ........ ..... ..... . ........... . . ... ............. ...... 1 4 Çaralca Savaşı ve Ali Onbaşı (17 - 1 8 Kasım 1912) ..............·-·····-·····-················································-······ 21 il. Balkan Savaşı (29 Haziran - 31 Temmuz 1 9 1 3) ...................·-·····-·····- ........................................................25 Edirne'nin Kurruluşu ve Ali Onbaşı ...............................................·-·····-·····-·····-················································-······ 25 Balkan Savaşı Sonrası Mirzaoba-·····························································-·····-·····-..··············································-······ 27 Pi ev ne Marşı ........ ... . . . . ....... . . ..... . . . . . . .. .... ........... .. . . . .... ..... ..... ...... . ............ . . . .. ... . .. 29 Mohaç Türküsü ............................................................................................................................................................................... 30 1. Dünya Savaşı (1914-1918): Rus Doğu Cephesi (Kafkas Cephesi) ve Mirzaobalı Askerlerin Anı ları.......................................... 31 Erzurum Muharebesi ( 1 1 Ocak 1916 - 1 6 Şubar 1916) ....·-·····-·····- ..··············································-······ 45 Ognur Meydan Muharebesi (20 Ağusros - 1 0 Eylül 1916)....- ............................................................._ 46 Annem Beni Yerişrirdi ..........·-·····-·····-·····························································-·····-·····-........................................................47 Mirzaoba'da El Dokuma Tezgahı ....................................................... .............- ............................................................... 48 Çanakkale Cephesi ve Bu Savaşa Karılan 30 Mirzaobalı Asker..... ........................................................49 Çanakkale Savaşı (18 Marr 1 9 1 5 - 9 Ocak 1916) ....................·-·····-·····-························································ 49 Seddülbahir Çıkarması 25 N İSAN 1915 .....................................·-·····-·····-·····-·························· ..····················-······ 53 Arıburnu Muharebeleri 25 NİSAN 1 9 1 5 -19 MAYIS 1 9 1 5 ······-·····-················································-······ 54 1. Kirre Savaşı 28 NİSAN 1 9 1 5, 4 MAYIS 1 9 1 5 ..............................·-·····-······························································· 56 il. Kirre Savaşı 6 MAYIS 1915 - MAYIS 1 9 1 5................................·-·····-·····-················································-······ 58 111. Kirte Savaşı ................................................................................................................................................................................... 59 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................. .................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............
.
.
.
.
..
. . .
. .
. .
.
.
. . .
..
_..... -............................................................._
..
..
..
_
..
..........
_
..
..
....
.
..
........ ..
.
.
..
.
. . . . . .
......
.
.
.
.
.
.
. . . . .
.
. . .
.
111
..
. . . .
....
.
.
...
..
.
.........
.
. . . . . .
. . . .
.
..
.
. .
.
.
..
. . . . . .
..
.......
.....
.
. . .
.
.
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gazileri
1. Kerevizde re Savaşı 18 HAZİRAN -22 H AZI RAN 1915·····-············-................................................. ....... 60 Zığındere Savaşı 25 Haziran -12 Temmuz 1 9 1 5.........................· -·····-·····-························································ 61 11. Kerevizde re Savaşı 12-15 Temmuz 1 9 1 5.....................................· -·····-·····-······················································ -62 1. Anafar[alar Savaşı 6 AG USTOS 1 9 1 5- 1 0 AG USTOS 1915 ..- .....- ......................................................-63 il. Anafar[alar Savaşı 2 1 Ağus[os 1 9 1 5 -20.12.1915..................·-············-························································ 65 Mirzaobalı Çanakkale Şehirleri 1915 ...................................................·-·····-·····-······················································- 67 Gelibolu .........................................................................................................................- ........ ............................................................... 69 Çanakkale ........................................-·····-·····-··········· ..................................................-.....- ...............................................................70 Çanakkale Şehitleri ......................................................................................... .............................................................................. 71 Suriye - Irak Cephesi 1916 - 1918................................................................................................................................... 72 Gazi Veysel Şalgam·················-·····-·····-······················································-·····-·····-······························································· 73 Irak Cephesinde Salim Çavuş 1916-1918.......................................·-·····-·····-························································ 77 Köye Dönen Gaziler............................................................................................................ ........................................................79 Kore Gazisi ........................................................................................................................................................................................... 80 Kıbrıs Barış Harekarı (Çıkarması) 1974 Gazileri ···························-·····-·····-················································-······ 80 Gazilerin Yaşamından Kesirler ........................................................................................................................................... 81 Onemli bir anı: .................................................................................................................................................................................. 84 Bursa'n ı n işgali (8 Temmuz 1 920) ve Mirzaoba Baskını 8 Temmuz 1 920 - 9 Eylül 1 929 ...·-·····························································-·····-·······················································-······ 87 . Kım ı·ıgımız. u. • .......................................- ..... ............................................................. ............................................................................. 90 . · . . .. . . Kım 1ıgımız " Şıırının Açı k1aması ............................................................................................................................................ 9 1 Kore ( 1950) Gazimiz ........................ ....................................................................... ......................................................................93 Kıbrıs Barış Harekarı ( 1974) Gazileri -...............................................................94 Musrafa Kamal Paşa Marşı.....· -·····-·····-···············································-·····-·····-·······················································-······ 97 İsriklal Marşı···································-·····-·····-·····-···············································-·····-·····-·····-················································-······ 98 Kaynaklar·········································-·····-·····-······················································-·····-·····-·····-················································-··· 100 Ozgeçmiş ......................................................................................................................... ................................................................... 101 ...
..
..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..........•.....
.
iV
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gazileri
SUNUM M i rzaoba, yediyüz yıllık geçmişiyle, b i r medeniyetin serpi l i p boy vermesine tanıkl ı k ederken aynı zamanda bağrından çı kardığı cengaverlerle Trablusgarb'da, Balkan lar'da, Edirne'de, Çanakkale'de, Makedonya'da, Gal içya'da verdiği şehirlerle tarih i n kırılma noktalarının hep i ç i nde yer alana bir köy o l m uştur. Mirzaoba'dan süzülen hikayeler, aynı zamanda memleket i m i z i n her köşesinde farklı kahramanlarla d a olsa b i rbirinin benzeri hi kayelerd i r. Bu anlamda b i r simgedir M i rzaoba. O hikayelerin i ç i nde bizim tarihimiz var, ecdadımızın uğruna savaşlar verdiği sevda var. Baba i l e oğul yan yana savaşırlarken, torunlarına daha özgür b i r vatan toprağı bırakm a n ı n derdiyle yanıp tutuşuyorlard ı. Mi rzaoba'yı diğer köylerimizden ayıran tek özellik belki de o öykülerin dilden d i l e anlatıl makla kalmayıp bir kitap bütünlüğü içinde arşivlerim izdeki yerini almasıdır. Değerli yazarımızın d a dediği gibi, aslında bürün köyleri miz M i rzaoba gibi tari h i n akışını değiştirecek gayretlerde bulundu. Tar i h i n i bil meyen milletler geleceğe yön veremezler. Bu anlamda özellikle gençlerimizde b i r tarih şuuru oluşmasında önemli katkılar sağlayacak olan bu eserlerden biri olan bu çalışma, başta da söylediğimiz gibi özelde Mudanyamızın bir köyünden bahsetse de, genelde bütün köylerimizin h i kayelerinden nüveler taşımaktadır. Bu değerli eserin hazırlanmasında yoğun bir emek ve mesai harcayan değerli yazarım ı z Sayın Sait Alper'e teşekkür ediyor, "Tanıkların ifadesiyle M i rzaoba Şehitleri ve Gazileri" kitabının b u alanda yapılacak çalışmalara örnek olmasını diliyorum. Saygılarımla Recep AlTEPE Bursa Büyükşehi r Belediye Başkanı
v
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gazileri
Vl .
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gazileri
ONSOZ • •
••
2000 y ı l ı nda, köyüm Mirzaoba i le i l g i l i köyde yaprığım araştırmalarda elde erriğim b i lgilerle kendi bilgilerimi bi rleştirerek, "Osman lıdan Cumh uriyere Mirzaoba" isimli hazırladığım yazı Bursa Defterinde yayın landı. O araştırma bende istek oluşturdu. Özellikle Yunan işgalci subayların reşvik v e destekleriyle oluşan Rum çetelerin köyümüze yaptığı baskında beş köylüyü şehit etmeleri hi kayeleri n i ve Çanakkale şehirleri hakkında anlarılanları din lemeye başladım. G ö rdüğüm şehir yakınlarından, şehit olan kişi hakkında bildiklerini anlatmasını istedim. Şehir rorunu veya yakı n ı anlarırken de, narlar aldım; ara sorularla anlatımları geliştirdim. Defterime notlar aldıkça eksi k i eri m i gördüm. Şehit isim leri ne ve gazi isimleri ne eklemeler yaptım. Konuyla i l g i l i kitaplar okudum. Son unda ne yazacağımı planlamış oldum. 1 9 1 1 - 1 922 seneleri n i n savaş yıllarımız olduğunu anımsadım. Defterime not ettiğim şehit ve gaziler bu yı llarda yapılan savaşlara katılmışlardı. Savaşa katılan lar; Balkan Savaşları'nı yapmışlar; terhis olmadan 1. Dünya Savaşı'na (Doğu Rus Savaşı'na, Çanakkale Savaşı'na, Suriye, Irak, Makedonya ve Galiçya cephelerine) gönderil m işlerdi. Savaş devamında da yeni askerler toplanmıştı. Baba oğlu i l e aynı cephede, ağabey kardeşi i le aynı cephede veya aynı yıllarda asker olmuşlardı. 20 yaşındakiler i l e 40 yaşındakiler b i r l i kte askerlik yapıyordu. Bu kadar çok yaş farklılığı, hem Osmanlı askerlik sistemi nden; hem de savaşlar neden iyle asker terhisi yapılamamasından kaynaklanıyordu. Osm a n l ı askerlik sisteminde, n izami askerlik 6 yıl, savaş varsa redif askerlik 8 yıl ve mustahfız askerlik 6 y ı l olmak üzere 20 yıl aske r l i k devam ediyordu. Mirzaobalı H üseyin oğlu İ b ra h i m, Çanakkale'de şehit olduğunda 39 yaşındaydı; Kara Mustafa oğlu Selim'le ayn ı yerdeydi. Haşimlerin Mustafa Çavuş da, kardeşi Ali On başı i le hem Balkan Savaşı'nda beraberdi; hem Balkan Savaşı'dan sonra Çanakkale Savaşı'na sevk edilirken, kardeşi de Rus Doğu Savaşı'na gönderiliyordu. Yazd ı rd ı kça konu genişliyor, açıl ıyordu. Kitabın konu başlıkları şöyle şekil lendi: ..
v 11
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gazileri
M i rzaoba yöresi ve o yı llarda yaşam, Trablusgarp Savaşı, 1. Balkan Savaşı, i l . Balkan Savaşı ve Edirne'nin Kurtuluşu, 1. Dünya Savaşı; Çanakkale Savaşı, Rus Doğu Savaşı, Makedonya-Gal iç ya, Su riye ve Irak cepheleri. Bu konuları M irzaoba'yı ilgilendirecek şekilde işlemeliyim diye düşündüm ve öyle yazdım. Sonra savaşlardan gazi olarak dönenleri tesbit ettim. Fakat Osmanlı huzura kavuşmadı. Düşmanlar, iştahla Osmanlı topraklarını paylaşmaya başladılar. Yunanlı lar, İngiliz desteği ile izm i r'e çı karıldı. Sonra topraklarımızı işgal ederek ilerledi. 2 Tem muz 1920 yılında Mudanya'dan asker çı kartarak, 8 Temmuz günü Bursa'yı işgal ettiler. Bursa, 2 yıl 2 ay 2 gün düşman işgalinde kaldı. 1 1 Eylül 1922 tari h i n de, Büyük Kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşı sonucunda da esaretten kurtuldu. Bu yı il ardaki Mirzaoba yaş a m ı nı da konularım arasına a l m a n ı n gerekli olduğunu düşündüm. Çünkü Yunan işgal kuvvetlerince beslenen yerli Rum çeteleri M i rzaoba'yı da basmış, 5 köylüyü öldürmüştü. Onlar da bizim şeh i t abidelerimiz o l m uştu. Sonra Kore ve Kıbrıs gazileri de, bizi m birer gurur abidemizdi. Onları da planım i ç i ne alarak, gurur abidelerimize dahil ettim. Burada şu duygularımı açıkça söylemeyi de örnek b i r yu rtseverlik olarak görüyorum. 1 974 Kıbrıs Barış H a rekatı'na karılan beş gazi öğrencimden Recep Uğur, Rüstem Akyüz ve Hali 1 Akbayrak savaş a n ı la r ı n ı bana anlatı rken, duydukları yurtseverliğin gururunu yaşadım. işte bir öğret menin m ü kafatı, kendi öğrencilerin i n savaş esnasında övünülecek davranışlarını v e vatanseverliklerini, anlatımlarında ve heyecanlarında görmek oluyordu. Mirzaobalı askere severek gidiyor, askerlik günlerini kutsal b i r vazife olarak görüyor, vatan görev i n i şerefiyle tamamlıyordu. Bu örnek asker l i k hareketlerini de kitap i ç i n e aldım. Şimdi düşü nüyorum Mirzaobalı şehitler ve gaziler unutulmasın, köy alanında yapılan bir abidede hep bizimle olsunlar. Çünkü onlar b u vatan i ç i n savaşlara katılmış; çoğu şehit olmuş; azı gazi olarak köyüne dönmüş; tesbit edebildiğimiz tam 60 kahraman kişi, bizim gurur abidemiz olmuşlardır. İnanıyorum ki, abidede ebedileşen şehit ve gaziler, on ları karşılarında görecek torunlarına iyi örnek olacaktır. Şehit ve gazilerimiz hangi savaşlara katı lm ışlarsa, kaynak olarak gösterilen eserleri taradım. Mirzaoba Gurur Abidesi kitabı köyde yazıldı. Bu kitap bir tarih kitabı değil; ama Mirzaobalı'nı n i ç i nde bulunduğu tari h i olayların gerçek olan h i kayesid i r. Profesyonel değil, amatör b i r çalışmadır. B u kitabı yazarken çok duygulandım, zaman zaman gözyaşları i ç i nde yazdım. Örneğin M irzaoba'dan 8 şehi t tesbit ettiğimiz Balkan Savaşları, Kırklareli, Lüleburgaz ve Çatalca Savaşlarında çekilen zahmetler, i nsanın insana yaptığı acımasız işkenceler tüyler ürpertiyordu. Kış, çamur, soğuk tabiat koşullarında onlarca kilometre aç, susuz yürüyen b i nlerce asker v e sivil halkın, yaşlı, çocuklu ailelerin öldürülme v ll1
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gazileri
duygusuyla düşmandan kaçıp, dağlarda, çukurlarda saklanarak yaşam mücadelesi vermesi çok acıydı; bu, yüreğe işleyen dramatik sahneler oluşturuyordu. Selanik, Manastır, Yanya, İşkodra ve Kosova savunmalarında özel likle Edirne savunmasında çekilen zorluklar, zahmetler, açlık, hastalık, doğa şartları i l e mücadele, insanın i nsanı öldürmek için yaptıkları hangi medeniyetle açıklana b i l i r. Böyle kanlı bir savaş nasıl savu nulabi l i r. Yazmaya çalışırken insanı ağlatıyoruz. Yunan, Bu lgar, Sırp, Karadağlı birlikte Osmanlı'yı Rumeli'nde yok edeceğiz diye insanları öldürmüşlerdi. Çanakkale'de M irzaoba'dan 2 5 şehit var; İngiliz, Fransız, Avusturulya ve diğer ü l kelerden topraklarımıza gelen asker lerin üzerimize bomba, kurşun yağdırması hangi i nsan l ı k kanununda, adaletinde yazıyor. Suriye cephesinde Süveyş Kanal Harekatında, 1 300 km yolun çöl sıcağında yokluk, susuzluk, açlık çekerek yürü n m esi ve üstüne üstlük vahşi Suidi kabilelerin baskınlarla askerlerimizi öldürmeleri İslama uygun mu? Onlar nasıl müslüman kardeşlerdi? Sarıkamış Harekatı'nda verilen yan l ı ş emirle dağlarda karlar içi nde, eksi otuz derecede soğukta öldürülen doksan b i r askerin dram ı n ı ve böyle korkunç b i r olayı kim haklı görebilir? Gençler bu kitabı okuyarak dünyayı daha güzel yapmak için çalışın ız. Ben, atalarımızın başından geçenlerin geleceğe örnek olmasını istediğim i ç i n yazdım. Savaşla r ı n i nsan l ı k için iyi olmadığını y i ne insanlara söylüyorum; m i l liyetçi olmak, yurtsever olmak, i nançla, kararlılıkla bilinçli olmaktan, çevremize yararlı olmaktan geçer. Bu küçük hac i m l i M i rzaoba kitabı b i r kıvılcım gibidi r, büyür, gelişir. Bursa'yı kapsar, çünkü Bursa'da yaklaşık 750 köy var, öyleyse 750 kitap var demektir. Her köyün kuruluşu ve h ikayesi vardır. Her köyde ocaklar tütmektedir. İnsanlar orada yaşamaktadır. Hepimiz ulusal b i r l i k için çalışmalıyız. Ama nasıl? Okuyarak, bağnazlıktan ve gerili kten kurtularak, çağdaş uygarlık yoluna bi lgiyle koşarak ilerlemeliyiz. Ben burada şehit ve gazi yakınlarıyla yaptığım görüşmelerde çevreme toplanan, çağırdığımda yanıma gelen, b i lgilerin toplanmasında bana yardımcı olan M i rzaobalı lara teşekkür ederim. Anlatımlarıyla kaybolmaya başlamış b i r konuyu b i raz olsun hep birlikte aydın latmaya çalıştık. Ağabeyim Mustafa Alper ve yengem Mediha Hanım beni d i n ledi ler. Ailemle ilgili, köyle ilgili sorduklarıma cevap verd i ler. Konunun aydınlanmasına yardımcı oldular. Teşekkür ediyorum. Eşim Fatma Aliye Han ım'a, bana çalışma için ortam hazırladığı, zaman zaman da ağladığı mda, hasta olacağ ı m ı söyleyerek üzüldüğü, 46 yıld ır koruculuğumu yaptığı i ç i n vefakarlığına teşekkür ediyorum. Öğretmen kızlarım Ülkü ve ü l ke r'e, yazd ıkları mı okuyarak, ifadelerde ve imla kurallarında yardımcı oldukları için teşekkür ederim. Emekli Piyade Yarbay Saffet Uysal'a da, görev yaptığı .
ıx
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gazileri
Doğu Anadolu'da, 1. Cihan Savaşı'nda babam Ali Alper'in bulunduğu yerlerle ilgili verdiği bi lgiler, bazı askeri terimleri aydın latması ve B i r l i k Dergisi'nin Girit Adası 1 70. sayısını bana hediye ermesi dolayısıyla teşekkür ederim. Kaynaklarda isim 1 eri n i verd iğim yazarlara, yurdum uza değerli kitaplar kazandırdı ki arı ve onları kaynak olarak kullanmama yardımcı oldukları için teşekkürü borç biliyorum. Son olarak, Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu'na, 2000 yılı nda bir heyetle köyümüzü ziyaretlerinde, köy ile ilgili yazmaya beni teşvikleri, tek yazım olan "Osmanlı'dan Cumhuriyete Mirzaoba"nın Bursa Defreri'nde yayınlanmasından sonra 2008 yılında kendilerini ziyaretimde gösterdikleri ilgi ve teşvikleri ve kaynak alarak yararlandığım " U l usal Zaferimizi Taçlan d ı ran Kasaba: Mudanya'' makalesi için teşekkür ediyorum. Kitapla i lg i l i kaynak kişilerle konuşmalar, kaynak kitapların taranması ve kitab ı n yazılması dokuz ay çal ışmayı gerektirmiştir. "Mirzaoba Gurur Abidesi Şehirlerimiz ve Gazileri miz" kita b ı n ı n, okurları varan sevgisine teşvik edeceğine inanıyor; herkese sevgi ve saygı larımla sun uyorum.
Sair Alper Bursa 2008
x
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
MiRZAOBA VE YöRESi Mirzaobalı genç askere gider, ceskere olup köyüne döndüğünde askerlik anılarını anlacı r. Mirzaobalı gençler i l k askerlik bilgileri ni, askerden cerhis olmuş ağabeylerinden öğrenirler. Askere gicmek, asker l i k yapmak, her Türk genci i ç i n olduğu gibi; Mirzaobalı gençler için de b i r okuldur. Bu nedenle Mirzao ba'da cari ada, bahçede yapılan carı m işi kadar, askerli k ve askerlik anıları da konuşulur. Şüphesiz askerlik konuşmak, Mirzaobalı'ya acasından getirdiği bir mirascır diyeb i l i riz. Çünkü Mirzaobalı lar, Facihan Torun ları olarak yerleştikleri bu topraklarda tımarlı sipahi olarak yaşamlarını sürd ürmüşlerdir. Osmanlı sistemi nde, t ı marlı sipahi padişah m ü lkünde oturururdu. Obasını kurar, hayva n ı n ı beslerdi. Ama padişah istediğinde; önceden konuşulduğu sayıda atlı askeri Bu rsa'ya Namazgah'a gönderirdi. Bu nedenle, nereye b i r Osmanlı seferi düzen lenm işse, orada Mirzaobalı vardır diye konuşulur. Bu sebeple "Mirzaobalı, askerliği atasından devam edegelen göreneklerle sever", sözü doğrudur. •
•
1 11 1 •
.
-
• ,•
-
•
•
... •
•
•
..
Sait Alper, Eşi Fatma Aliye Hanım ve K ızları Ülkü. {1965 Mirzaoba.) -
1
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
1071 yı lından günümüze kadar nice fedakar Türk evladı, Anadolu'yu kanlarıyla sulayarak vatan yapmıştır. Yakın tar i h i m izde; 1 9 1 1 -1922 yılları bizim savaş senelerimizdir. Bu yıllara ait Mi rzaoba'da b i l d iklerimiz, her hanede şeh i t veya gazi oluşudur. M irzaoba'da yaptığımız araştırmaya göre bu yöre; Balkan Savaşı'nda 8 şehit, Çanakkale Savaşı'nda 25 şehit, Suriye- Filistin cephesinde 1 şehit, Kurtuluş Savaşında Yunan çeteleri köyü bastıklarında 5 şehit olmak üzere yakın tarihinde toplam 39 şehit vermiştir. 1 5 kişi de, savaşlardan (Balkan Savaşı'ndan sonra terhis edi lmeyen askerler; Çanakkale Savaşı, Rus-Doğu Savaşı, F i l istin-Suriye cepheleri, Galiçya, Girit, İzmir ve Sivas'tan) gazi olarak dönmüştür. Bunlardan başka, Kore Savaşı'nda 1 ve 1974 Kı brıs çıkarmasında 5 M i rzaobalı gazi olarak köye geri gelmiştir. Toplam 60 M i rzaobalı, yakın tarihimizde, köyü simgeleyen onur ve gurur abidesi olmuşlardır. Hiç şüphesiz, Doksan üç Harbi olarak anılan 1878 y ı l ı nda, Rusya ile Osmanlı imparatorluğu arasında, Bal kanlarda, Plevne'de, Kars, Doğubeyazır, Erzurum'da cereyan eden savaşlarda da M i rzaobalı gençler vardı. E l i m izde bir kaynak olmadığından biz bunların isimleri ni söyleyemiyoruz. Onlar şehit oldukları yerlerde, meçhul kahramanlar olarak uyumaktadı rlar. Biz b u kitapta, M irzaoba'daki halk arasında yaptığımız görüşmelerden öğren d i ğ i m i z şehitlerimizin ve gazilerimizin Balkan Savaşları ve 1. Cihan Savaşı y ı l larını özetlemek istiyoruz. Bu savaş yıllarında, askerleri m i z savaşırken köylüleri miz nasıl yaşıyorlardı? O günlerin, yılların yaşamlarını, oğullarının, torunlar ı n ı n an la tabi ld iki erinden yansıtmaya çalışacağım. M i rzaoba, Tirilye'nin (Zeytinbağı) güneyinde (8 km mesafede) Sivri Kaya eteğinde kurulmuştur. Bursa, ticareti n i Tirilye İskelesi yoluyla İstanbul ve diğer Marmara kıyı şehirlerine yapmaktadır. Mudanya, 1 3 2 1 yılı nda Osmanlılar tarafından kuşatı l m ış olan Bursa'ya Tirilye Limanı yoluyla yard ı m ediyordu. Bursa'dan Ti rilye lskelesi'ne en kısa kervan ulaşım yolu ise, Dam sazı, Göbelya, Görükle, Dereköy yoludur. Bursa'ya yard ı m ı n yapıldığı güzergahı öğrenen Osmanlı komutanı Orhan Gazi, emri altında bulunan beylerden M i rza'yı, Bursa'ya yardım güzergahı nı emn iyete alması için görevlendirdi. M irza, Bursa'dan 40 km kuzeybatıda Dereköy ile Tiri lye arasında obasını kurmayı uygun buldu. Burası, Mudanya dağların ı n geçit verdiği Barabali Deresi'ni raki p eden Dereköy yo lunu denetim altına almaya çok uygun bir yerdi. M i rza'nı n kardeşi de, obas ı n ı Kurt Dağı ereğine Barabali Deresi' n i n batı tarafına kurmuştu. Böylece Bizans'ın, Bursa kuşatmasına en kısa yardım yolu denetim altına alınmış oldu. Yöreye yerleşen M irzaobalılar ve Kaymakobalılar, ileri karakol görevlerini yaparak Bursa' n ı n fet h i n de etkili oluyorlardı. Çevredeki Rum köylerinden iaşe ve vergi toplayarak, Bursa'daki kuşatma ordusuna gönderiyorlardı. 2
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
İstanbul'un Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olmasından sonra da Tirilye Limanı, Kite kazasının civarındaki ürün lerin, Dereköy-Mi rzaoba güzergahını izleyerek İstanbul'a ve Osm a n l ı İm paratorluğu' n un diğer yörelerine sevkinde önem l i b i r görev üstlenmişti. Tirilye yöresı n ı n Osman l ı öncesi, Mirzaoba'yı i lgilendiren tarihine baktığım ızda, mistik bir hırisriyan olgusunu görürüz. lznik'te 787 yılında, hıristiya n l ığın d i n konsülü ikinci kez toplanmıştı. Toplant ı n ı n 7. konsülünde iconoclasmaya 1 ait yorum farklılıkları nedeniyle üç papaz aforoz edilmişti. Bu papazlar Aya Yanni, Aya Yorgi ve Aya Setiri idi.
PAPAZ lNi •
Üç papaz aforoz edildikten sonra İzn ik'ten kaçarak Mudanya' n ı n 1 0 km batısındaki vadiye gelerek yerleşmişlerdi. Bu yerin adı ü " ç Papaz" anlamına gelen Tirilye olm uştur. Hrıstiyan inancına göre aforoz edilenler, ruhlarını temizlemek, mistik duygularını geliştirmek üzere insanlardan uzak tabiat içine giderler, doğadan beslenirler ve doğa içinde i badetlerini yaparlarmış. Doğal şartlarda kırk gün süren ibadet sonunda papaz, ruhani duygu larını geliştiri rmiş; Allah'a daha çok yaklaşmış ve böylece temizlenmiş olarak kiliselerine tekrar dönermiş. Yukarıdaki anlatıma uygun i badet yeri, Yusuf Deresi yamacında bulunan ve Papaz İ n i adıyla b i l i nen yer olabi l i r. Adından da anlaşılacağı gibi Papaz İ n i n i n h ı ristiyanlarca önemli bir yer olduğu düşünülebilir. Papaz İ n i , 700-800-900 ve hatta M i rzaoba ve Kaymakoba'nı n yöreye kurulduğu 1 300-1 400 y ı l larına kadar, ortaçağ ı n yörede yaşayan ilk dönem h ı ristiyan papazları n ı n i badet yeri olabil ir. Papaz İ n i 'n i n yeri; Mirzaoba'dan Zeytinbağı'na (Tirilye) giderken, i l k dere çağlayan ı geçtikten 500 metre sonra Yusuf Deresi' ne ulaşıl ır. Yusuf Deresi'nin geliş yönü ne, dağa doğru ö n ümüzü döndüğümüzde, sol tarafta Akbaba kayaları, derenin sağ yakasında Papaz İ n i kayalarını görürüz. Yusuf Deresi'nden güneye doğru baktığımızda m u h teşem bir manzara, panarom i k b i r görünüm ile karşılaşırız. Güneşin doğduğu sol yöne baktığımızda; Dereköy, Görükle doğrultusunda Ulu Dağ'ın (Keşiş Dağı) karlarla örtülü tepesi görülür. Yusuf Deresi'n i n akış yönüne ve batıya baktığı mızda, dere boyunca ağaçlarla kaplı yemyeş i l geniş vadi, iki tarafı güzelim renkleri ile zeyti n l i kler, Gölet, Çınarlı ve Apolyont'a doğru uzanan harikulade fotoğrafik görüntü i ç i n izi açar ve sonra Hançerli Deresi meşeliklerinden, Kaymakoba'ya kadar seyrine doyum olmayan 1
lconoclasm: Azizlerin resimleri ile ilgili, yerleşik geleneklere karşı çıkma
3
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
bir doğa manzarası ile karşı karşıya kalırsınız. Papazların b u rası n ı seçmelerindeki göz zevklerine ve gönül zevklerine siz de onay verebilirsiniz. Papaz İ n i'ne Mi rzaoba'dan b i r rehberle girmek doğru olur. Papaz İ ni'ne Kayap ınar yoluyla çıkı lır. Papaz İ n i, kaya di binde insan geçebileceği kadar ağzı olan deli kten içeri girilince b i r oda genişliğinde mekandır. in, s i zi yağmurdan, rüzgardan korur. i n i n ravanındaki kaya yarıklarında yarasalar yaşamakradır; içeriye ateş yaktığı nızda hepsi kaçar. i n i n ağzı güneye ve manzaraya bakar. i n , önünde b i r ailenin piknik yapa b i leceği düzlük ve düzl ü kre üç ader taş vardır. Orradaki raşın, papazın masası, errafı ndaki taşların da orurma yerleri olduğu söylenir. Papaz İ n i, bölgede b i r başka örneği olmayan gerçekren b i r doğa harikası olarak görüleb i l i r.
MiRZAOBADA Uç DEDE • •
M i rzaoba yöresine bakrığımızda, atalarından getirdikleri aderleri yeni yerleşim yerlerinde uyguladı klar ı n ı görürüz. Türkler, Şamanizme uygun olarak (Tengri) Tanrı'yı gökte görülen olaylarda ararken; Tanrı yaratığı olan toplumda yükselmiş ve saygı nlık kazanmış dedelerine de önem vermişlerdir. Kayıp Dede: Köyün kuzeybatısında bulun makradır. Si mgeleri, mezar, mezarraşı ve i k i meşe ağacıdır. B i r söylentiye göre, köyün korucusudur. İnanca göre b i lge kişi, saygın bir dededir. Bu nedenle askere gidenler geldiklerinde, gençler evlendiklerinde, bir d i leği n olması isrendiğinde, Kayıp Dede'de mevlid okutulur, Kur'an okunur. Dilek sahibi katılanlara şeker veya lokum dağıtır. Kız Dedesi: Kız Dedesi, köyün batısında halen mevki adıdır. il kbaharda akan derede h ı d rellez ku tlamaları töresince ziyaret edilir, iyi d i lekler tutulur. Çorak Dede: Koca Selvisi gölgesi nde yarmakradır. Köyün doğusunda Çorak Mevkileri adı n ı almışrır. Bunlar köyün saygın dedeleridir.
MAsıAK VE ÇAGlAYAN Türkler, ader ve geleneklerinde, belki de Orra Asya'dan gerirdikleri genlerinde, su başlarını ve büyük kayaları kursal saymışlardır. 1 321 y ı l larında bu yöreye gelen M i rzaobalılar, sivri repeden beri toplanıp gelen çağlayan sularına ve Maslak Pı narı'nı n tatlı içimli suyuna hayran kalmışlardı. 4
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Sivri dağın güneye bakan ve hayvan yayl ımına elverişli yamaçları, çağlayandan şarıl[ılarla akan sular, Maslak P ı narı'n ı n serin ve ta[lı i ç i m l i suyu, a[alarımızın burada yerleşmesine sebep olmuş[ur diye düşünülebilir. Daha yaklaşık yüzyıl önce, köylümüz Sarı Osman'ın, köy üstündeki yamaçlarda görerek gidip avladığı geyiğin çatallı boynuzunu, eski cam i n i n giriş holüne astığını b i rçok köylü hatırlaya b i l i riz. Daha 50 sene öncesine kadar, çok büyük çınar ve meşe ağaçları vardı yörede. Köyümüzün içi, eski cami üstü, şimdi köy alanı ve köy kahvesi n i n bulunduğu alanlar çeşit çeşit çiçekler, otlar ve papa[yalarla bezenirdi; kuzular O[lardı o yeşilliklerde. Çok eskiden, daha natürel b i r tabiat vardı. M i rzaoba gençleri iyi gün kutlamalarını, bayramlarını ve hıdrellezi çağlayanın düzlüğün de kurlar. Özellikle kış ve i lkbahar mevsiminde, çağlayandan sular taşlara çarpa çarpa gürül gürül dökülür. Taşlara çarparak oluşan su zerreciklerinde, güneş ışığında tayf oluşur. Köylü h a n ı m lar, kış mevsiminden çok bahara geçişte, yaygısını, ki l i m i n i çağlayan sularında yunarlar, temizlerler. Tertemiz çağlayan sularında çamaşırlarını tokaçlayan, çiteleyen ve çalkalayan hanım lar; i lkbahar güneşiyle ısınmış kayalar ve çakıllar üzerine yıkadıklarını sererler ve b u n ların kurumalarını, Maslak başındaki ceviz ağac ı n ı n gölgesinde din lenerek beklerler. Anneleriyle birli kte çamaşır yı kamaya giden çocuklar, annelerine yard ı m ederken, çağlayan suları ı nda oynamaları en güzel eğlenceleri olur. Maslak oban ı n içme suyu olarak kullandığı su, köye yakın olan pınardır. Maslak suyu kışın ı l ık, yazın serin olur. Maslak suyu, yaklaşık 1 50 yıl önce toprak künkle köye getirilmiş ve su getirme işine en çok katkıyı yapan köy zengini Çelik'lerin ev duvarı önüne yap ı lan raşran havuza bir o l u kla akıtılmıştır. Halen köylü ler, bu suyu, "aşağı çeme" adıyla kendileri ve hayvanları i ç i n içme suyu olarak kullan maya devam ederler. M i rzaobalılar iyi günlerinde, bayramlarda ve h ı d rellezde en güzel türkülerini Maslak Pı narı'nda söylerlerdi ve bu gelenek kazalarda halen devam ermektedir.
MiRZAOBADA YAŞAMDAN BiR KESlT Özellikle Balkan larda, Osmanlı aleyhinde çok çeşitli olaylar b i rb i ri arkasına devam ederken; bir Osmanlı köyü olan Mirzaoba'da günlük hayat akıp gitmektedir. Hacı kadiroğul larından Haşimoğlu Mehmet, Çeliklerin Hüsnü Şerife 5
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Hanım'la evli, mutlu, çalışkan ve güçlü b i r Mirzaobal ı 'd ı r. Mehmet'le Hüsnü Şerife'n i n altı çocuğu olmuş. Sı rasıyla; M ustafa, Ahmet, Ali, Asiye, Feride ve Fadime b i r arada mutlu bir aileymiş.
1968
-
Öğretmen Sait Bey' in Eşi Fatma Aliye Hanım Kızları Ülkü ve Ülker ile Trilye'den Geliyorlar
6
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Haşimoğlu Mehmer'in gücü şöyle anlarıl ır. Örneğin öküz veya manda arabasına ağır b i r çınar veya meşe kürüğü yüklenecek; Mehmer kürüğü bir ucundan yakalar çeker, kürük yerinden k ı pırdamışsa, kürüğü rek başı na arabaya yüklermiş. Bu nedenle Mehmer'in kolu, beli çok güçlü derlermiş. O zaman !arda köye, genellikle ilkbahar aylarında, köylüler rarafından bilinen Roman (çi ngene) aile gel irmiş. Bu a i lenin reisine maşacı derlermiş. Maşacı, bir demir usrasıymış. Usra, kömürleri özel ocağında yakar; körükle kömürleri kor haline geririr; bu kızgın areşre demir leri yumuşarır; örsünde demi rlere isrediği şekli verirmiş. Köyl ü n ün i h riyacı olan maşa, sıran, üçayak, dövme enser, çivi v.b. gereçleri yaparmış. Bu maşacı, çevre halkı rarafından güreşçi olmasıyla ranınırmış. Köyde karşısına çı kan delikanlıları yeniyormuş. Maşac ı n ı n karşısına, Haşimoğlu Mehmer'i çıkaralım demişler. Mehmer'le maşacı güreşmeye başlamış. Güreş uzadıkça uzamış. Birbirlerine yenici bir oyun yapamıyorlarmış. Mehmer, maşacı n ı n oyunu i l e yere orurmuş, maşacı arkadan dalmış, Mehmer'in üstüne yüklenmiş. Ama Mehmer'in belini bükememiş. Mehmer'i yerden a l ı p armak isriyor; fakar b i r rürlü başaramıyormuş. Mehmer bacaklarını açarak yerde sağlam oruruyormuş. Maşacı hangi rarafran daldıysa isrediği nericeyi alamıyormuş. Güreşi izleyen köylülerde ve çad ı rdan gelen maşacının yakınlarında heyecan son haddi ne çıkmış. Mehmer orurduğu yerden nasılsa maşac ı n ı n ayağ ı n ı yakalamış, kendine doğru çekmiş, ayakları i l e yerden güç alarak maşacıya doğru öylesine arik b i r dönüş yapmış ki, maşacı sı rrüsrü roprağa çakı l m ı ş ve yerinden bir müdder kalkamamış. Mehmer, maşacıyı yenmiş, gücünü gösrermiş, köylüleri n i n alkışını almış. Mehmer'le maşacının güreşi köyde uzun süre söylenegelm iş. Haşimlerin Mehmer carlaya çifre giderken, hanımı rorbaya azıkla b i r l i kre bürün bir ekmek koyarmış; Mehmer akşamüsrü işten eve acıkrım diye gelirmiş. Bu ai lede konuşulan başka bir hi kaye de şudur: Kışın yağmurlar çok yağdığı için, çeşmelerin başında kurulan uzun carlanın ortası ndan geçen dere suları, tarladan geçtiği yerlerde toprak kaymalarına ve kenarların kazılmasına neden olmuş. Mehmet, üç oğlunu yanına almış, erken ilkbaharda yağmurun rahrip erriği kenarları ramir edeceklermiş. Tarlaya girmişler, çalışmışlar, dere kenarını raşlarla, kazıklarla düzenlemişler. Tam bu sı rada, hava b i rden kararmış, gök gürlemiş, kuvverli bir ilkbahar yağmuru rurmuş. Dereden sel suları gelmeye başlamış. Uğraşıp doldurdukları, düzelrrikleri yerleri sel almış girmiş. Onca çalıştıkları boşa girmiş. Yağmurdan saklandıkları kaya n ı n alrından, yaprıkları ramiri n bozu luşunu gözlemişler. Bu olay da, aile arasında unutulmamış. Yeri gelince b i rgün çalışrık, yaprığımız işi sel suları aldı görürdü diye konuşulmuş durmuş. 7
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
BALKAN SAVAŞl ÜNCESİ MiRZAOBA ••
Yakın tari h i m izde, Balkan Savaşı öncesi olaylarına özetle bakalım. 24 Temmuz 1 908 yılında i l . Abdülhamit, i l . Meşrutiyet yönet i m i n i i lan erri ve 1876 y ı l ında yapılan ilk Osmanlı anayasas ı n ı (Kanun - u Esasi) yeniden uygulamaya koydu. i l . Abdülhamit, 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı'nı (93 Harbi) bahane ederek, 1878 yı lında meclisi kaparmış; anayasayı da rafa kaldırmıştı. Bu sırada, özellikle Balkanlar'da bir özgürlük mücadelesi başladı. Bulgarlar bağımsızlıklarını ilan erri ler; G i rir're de bir ayaklanma oldu. Rumeli'de, Bulgar, Sırp, Karadağlı ve Yunan l ı lar, m i l l iyetçilik hareket leri altında ayaklandılar. Rumeli'de, baskınlar, yangın çı karmalar, dağa adam kaldırmalar çoğaldı. İslam köyleri, islam çiftlikleri, hatta kasabaları da çetelerin bask ı n ı n a uğramaktaydı. Bal kanların kaynaştığı b u 1908 y ı l ı yazı nda, Mirzaoba'da yi ne asker toplanmaya başlandı. Ramazan günlerinde köyl üyü sah ura uyandıran köyün davulcusu, askere gideceklerin evinin önünde usulüne uygun davuluna tokmağını vurmakta; b i r köy del i ka n l ısı da göndere rakı l ı bayrağı tutmaktaydı. Köy çocukları ve gençler, bu seram on iyi izlemekteydi. Davulcu, davulunu güm güm çalarken "haydi askere, haydi bayrak altına" diye bağırıyordu. Bizden üç kurra askere gidiyordu. Haşimlerin Mehmet oğlu Mustafa da, bu kurrada çağrı lan isimlerden biriydi. Mehmet ve H üsnü Şerife, mürüvetleri Musrafa'yı Osman l ı 'ya padişah mülkünü korumak üzere uğurluyorlardı. K i m b i l i r kaç yıl sonra geri dönecek bili nmezdi. Ü ç yıl önce gidenler daha dönmemişlerdi. Hüseyin oğl u İ b ra h i m (Bayram) askere gideli yı llar olmuştu. 1 2 y ı l mı, 1 4 y ı l m ı onlar da u nutm uşlardı. İbrahim askere girm eden önce köyünde koyun çobanıydı, çok güzel kaval çalardı ve çok sevilirdi. Nasılsa duyulmuştu İbra h i m'in Rumeli'de olduğu ve askerde borazancı olduğu; ama hiç gelmemişti. Haşimlerin kapısı önünde güm güm davul çalınmakta ve davulcu "Haydi Mustafa askere, haydi Mustafa bayrak altına" diye seslenmekteydi. Köy delikanlıları kapı önünde oynamakta, köy kızları biraz uzakta onları gıpta ile izlemekteydi. Hüsnü Şerife başta olmak üzere kızlar, erkekler heyecan içindedi rler. Önceden hazırladıkları asker torbasını kontrol ederler; gömleği, işliği, donu, çorabı, çevresi, azığı tamamdır. Mustafa babasına sar ı lır, öpüşürler, gözler nemli, ağlamak yok, yeteri kadar Osmanlı akçesi verir babası ve "hayırlı askerlik görevlerin olsun evladım, kendine dikkat et" der. Annesi Hüsnü Şerife sar ı l ı r oğluna, koklar onu, "dualarım seninle olacaktır evladım" der. Kız kardeşleri Asiye, Feride, Fadime öperler ağabeylerinin ellerini; ona, "uğurlar ola" derler. Suskun erkek kardeşler Ahmer ve Ali, ağabeylerine sar ı l ı rlar; "sen merak etme burasını" derler, öperler 8
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
birbirlerini, tekrar görüşmek d i lekleriyle evden çıkarlar. Anne H üsnü Şerife, bakar M ustafa'sına; dal gibi uzun boylu, güçlü yapılı, siyah saçlı, kara gözlü, güzel yüzlü n e de yakı ş ı k l ı oba delikanlısı, Allah korusun diye i ç i nden geç i r i r. Ali, Ahmet, Mustafa bi rlikte çı karlar kapı önüne. Köy delikanlıları n ı n ve çocukların alkışları arasında Mustafa girer bayrak altına. Hep bi rlikte oynarlar davulun ritmine uyarak. Sonra, bir başka askere çağr ı l ı gencin evine doğru gideri er. M i rzaoba'da gençleri askere uğurlamak bir merasimdi. Askere çağrılanlar ev ev dolaşıldı ktan sonra cami ö n ü ne gelinirdi. Bütün köy halkı orada hazır bulunurdu. Köy imamı dua okurdu. Askerleri Mudanya yoluna uğurlarlardı. Yakınları askerlerle birlikte Mudanya'ya kadar giderlerdi. Gemlik'te toplanan askerler İstanbu l'a, Selimiye kışlasına vapurla sevk edilirlerdi. Balkan savaşı öncesi köyden toplanan bu üç kurrada Haşi mleri n Mustafa yan ında; İmamların Salim, Kahvecioğlu İbrahim, Edalıoğlu Hal i l, Kerimizzetlerin Halim, Osmanoğlu Hüseyin, To ngazların Hasan, Partalları n Hüseyin, Kara Mustafa, Karaimamoğlu Sait Ali, A l i başların Hasan ve Molla Ali vardı. Molla Ali'nin evi önünde davulcu; "Hayali Ali bayrak altına'' diye seslenince, Ali'nin h an ı mı, "Ali'm askere gidecek, oğlum lsmai/ küçücük, çalışamayacak, ben çocuklarıma ne yediririm" diye ağlıyordu. İsmail aç kalacak, büyüyemeyecek, bakla kadar kalacak diye yakınıyor ve b u sebepten ailenin "Molla" lakabı, "Bakla İsmail" lakabına dönmüşrü2 Köyden toplanan üç kurranın nedenleri, 1 877-1878 (93 Harbi) Savaşı sonunda Osmanlı'nın Rumelisi'ne bir türlü huzur gelememesiydi. Ruslar, savaştan sonra Rumeli'den çekilip gitmişler, Berlin Antlaşması'na göre Makedonya ve Trakya, yine Osmanlı toprağı sayılmıştı. Fakat Bulgarlar, Sı rplar, Yunanlılar birbirleriyle anlaşamıyordu. Makedonya ve Trakya'da yaşayan kendi halklarını kışkırtıyorlar, isyanlar ç ı karıyorlardı. Karadağlılar, Arnavutlarla anlaşamıyor, her ikisi de İşkodra'ya hakim olmaya çal ışıyordu. İkinci Meşrutiyet döneminde en g üç l ü siyasi kuruluş, İttihat ve Terakki Partisi (cemiyet) i d i . Bu parti, Abdülhamit 'e karşı mücadele ermek i ç i n başlangıçta, gizli bir dernek niteliği ni taşıyordu. Ama zamanla güç kazanmış; yurdun en seçkin asker ve sivil aydınlarını içine almıştı. Mahmut Şevket Paşa, kurmay başkanı ve genç b i r subay olan Kolağası Mustafa Kemal bu cemiyet içi ndeydi. 1908'de i l . Meşruriyer'in ilanı, padişah i l . Abdülhamir'e istikrar sağlamamıştı. 2
Bu bilgi rorunu Abdullah rarafından verilmişrir.
9
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
İstan b u l'da inzibat tedbirleri daha çok sıkı !aşmıştı. Tutucular, meşrutiyet rej i m i n i hoş karşılamıyorlardı. 1 3 Nisan 1909'da, İsranbul'da büyük bir ayaklanma patlak verdi. Eski Rumi Takvime göre 31 Mart günü başladığı içi n, bu gericilik olayına tarihte "31 Mart Vakası" den i l m iştir. Ayaklanma kanlı boyutlara ulaştı. O lay, Selanik'te duyulunca büyük bir heyecan uyandırdı. Selanik, İttihat ve Terakki Partisi'ni n merkeziydi. Hemen bir ordu hazırlandı. Hareket Ordusu adı altında İstan b u l'a gönderildi. Hareket Ordusu, isranbul'da düzeni sağladı ve Meşrutiyet parlemantosu toplandı. il. Abdülhamit, ayaklanmayı bastırmak için hiç b i r harekette bulunmadığı ve hatta b u olayda rolü olduğu gerekçesi i l e tahttan indirildi; yerine, V. Mehmet Reşat padişah olarak tahta geti rildi. İttihatçı lar, padişaha anayasada bazı değişikler yaptırdı lar. Ne var ki memlekette tam anlamıyla huzur sağlanamadı. Bundan da, dıştaki bazı devletler yararlandı lar. Balkan Savaşları böyle b i r ortamda patlak verdi. Balkan Savaşı'nın en önem l i sebeplerinden biri, 1 9. yüzyılda başlayan ve hızla yayılan m i ll iyetç i l i k akımı olmuştur. B i l indiği üzere, Osm a n l ı İmparatorluğu çok uluslu bir devletti. Osmanlılar, ele geçirdikleri ülkelerde yaşayan m i l letleri serbest bırak m ı şl ar; onlar da, mi ili varlı ki arını koruyup sü rd ürmüşlerd i. M ill iyetçil ik akımı ortaya çıkı ncaya kadar bu uluslar durumlarından memnundu lar. M i l l iyetçil i k akımları yayılmaya başlayınca, Osmanlı egemenliği altında yaşayan bu uluslar da bağımsız olmak için harekete geçtiler. Bazı devletlerin destek ve yardımlarıyla ayaklanmalar baş gösterdi. Balkan yarımadasında çok çeşitli u l uslar yaşadığı için, milliyetçi ayaklanmalar da en çok burada meydana gelmişti. Balkanlar'da ayaklanmaları en çok Rusya kışkırtıyordu. Rusya'n ı n en büyük amacı, Akdeniz'e i n m ek, bunun i ç i n de İstanbul ve Çanakkale Boğazlar'ını ele geçirmekti. Irk ve din bakımından akraba olduğu Balkanlı uluslar üzerinde erki yaparak, Osmanlı Devlet i'ni parçalamak istiyordu. Balkanlar'ın çoğu, Ruslar g i b i lslav'dı ve Ortodoks mezhebine bağlıydı. lslav ırkından olmadıkları halde Y u na n l ı lar da Ortodoks i d i ler. Ortodoks mezhebi n i yöneten elemanları, İstanbu l'daki Fener Rus Ortodoks Kilisesi yetiştiriyordu.
AHMET'iN DENİZDE BoGuLMASl 1908 yazında Mustafa'yı askere uğurlamışlardı. Ekinler tarlalarda sararmış, olgunlaşmıştı. Mehmet, oğulları Ahmet ve yeni yetişmekte olan Ali i le birlikte, orakları i le mahsullerini hasat etmişler, ekin demetlerini öküz arabası ile harman alanına getirmişler; yığın lamışlar, harman yapacakları alanı düzeltmişler, 10
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
ıslamışlar, Eoprakları sıkıştırmı şlar, bir gün kurumaya bı rakmışlardı. Ertesi günü de, ekin saplarını harmana sermişler. Harmana b i r öküz düveni, bir de tek düveni koşmuşlardı. Harman çalışmalarına, evin kızları Asiye ve Feride de yardım ediyordu. Fadime daha küçük olduğundan çardak altında oynuyordu. Ahmet ve Ali harman aktarırken, kızlar düvene biniyordu. Havalar harman yapmaya çok uygun gittiğinden, işleri n i zamanında yapmışlardı. İyi, hareketli bir yıl olmuştu. Buğdaylarını, arpalarını, yulaflarını ambarlarına koymuşlardı. Samanlarını, öküz arabası üzeri ne yerleşEirdikleri saman çiti i le samanlıklarına taşımışlar, yerleştirmişlerdi. Her harman sonunda adet olduğu üzere Ahmet ve arkadaşı atlarına b i n mi şler, Tiri lye'ye denize at yı kamaya gitmişlerdi. Ahmet atı nı denizde yüzdürmüş, y ı kamış; fakat arkadaşı atını iyi yıkayamamışEı. Ahmet arkadaşı n ı n atına b i nmiş, denize sürmüş. At denize girmiş, şahlanarak yüzmeye başlamıştı. Bu sırada atın yuları kopuvermiş, Ahmet tutunmak için a t ı n boynuna uzanmış, fakat a t ı n önüne, suya düşmüştü. Şahlanarak yüzmekte olan aEın ayağı Ahmet'in başına gel m iş, at sudan çıkmış; fakat Ahmet çıkamamış, suda kalmıştı. Arkadaşı iyi yüzme bilm iyordu, koşarak Tiri lye çarşısına gitmiş, oradakilerden yardım isEem işEi. Tirilyeliler AhmeE'i sudan çı karmışlar, ama Ahmet boğulmuş, ölm üşEü. Arkadaşı köye gelerek bu e l i m haberi aileye haber verdi. Oğlunun ölüm haber i n i alan 1-laşimoğlu Mehmet, o güçlü adam, oturduğu yerden kalkamamıştı. Olay köyde hemen duyulmuş, Mehmet'in evi feryat figan yasa bürün müştü. Ali, ata köfeleri sarmış, yanında gelenlerle birlikEe Tiri lye'ye gitmişler. Deniz kenarında yatan Ahmet'i köfelerin üzerine bağlamışlar, Mirzaoba'ya getirmişlerdi. Haşimlerin evi ne ateş düşmüştü, Eab i i bu ateş tüm Mirzaoba'yı dağlamıştı. Gençleri askerde olan ailelerin, cephe gerisinde olan hadiselerini gözler önüne serdiği düşü ncesiyle, bu dramatik olay konumuza ortak olm uştur.
HALiL ÇAVUŞ VE GiRiT l SYANl •
5 E k i m 1 908 tarihinde Avusturya, Bosna - Hersek'i i lhak etEi. Aynı gün Bulgaristan da istiklalini ilan edi nce, b u fırsattan yararlanmak isteyen GiriE Meclisi, Yunanistan'la birleşme kararı aldı. Yunanistan bu kararı hemen kabul etti. Osma n l ı H ü kümeti bu o l upbittiyi tanımadı. G i ri t'te bulunan askerlerini güçlendirdi ve başlayan isyanlara karşı çıktı. M i rzaobalı Halil Çavuş'u (Çeli k), bu isyanları bastırmak i ç i n, Giritli Rumlar'la çarpışan, bir kahraman Osman l ı askeri olarak görüyoruz. SaiE Albayrak, Halil 11
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Çavuş'un 1 1 yıl askerlik yaptığını ve uzun y ı l lar Girit adasında kald ığını ifade etti. Halil Çavuş, G irit'te çok kaldığı i çi n d i l i bile Girit adalılar ı n ı n d i l i n e dönüşmüştü. Sohbetlerinde G i rit'çe taklitler yaparak d i n l eyenleri güldürürmüş. H a l i l Çavuş akıllı bir insandı. Arapça mektup okuyor, yaza b i l i yordu. Askerde çavuş ol muştu. Köyde sevilen ve saygın b i r insandı. N i nem H üsniye ile kardeş çocuklarıydı. Evimizin önünden geçerken ninemle konuşuyorlardı. Bu sırada bana da, "Ahmet'/e, Vedat gelecek ninen kaymak/arı onlara yedirecek" derdi. Ben de, "Ya! Ya! Olmaz vermem" derdim. Küçüklük anıları mda, kürklü yakalı lacivert gocuğu, elinde bastonu ve beyaz sakalıyla durur Halil Çavuş. Hali 1 Çavuş'un uzun yıllar askerlik yaptığı Girit Adası, 2 5 sene süren kanlı ve çetin savaşlar sonunda, Osman l ı Padişahı iV. Mehmed zamanında, sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa tarafından 1 Ağustos 1 6 1 9 tar i h i nde Venediklilerden alı narak, 60.000 şehit verme pahasına Osmanlı topraklarına kat ı l mı ştır. Böylece Girit seferi i l e, Doğu Akdeniz'de Türk egemenliği sağlanmıştır. G i r i t Adası, Ege Denizi'nin en büyük adasıdır. Yüzöl çümü 8580 km2 d i r. Uzun l uğ u 220 km, genişliği 54 km olan G irit, doğu-batı doğrultusunda Akdeniz'i, Ege Denizi'nden ayırır. Akdeniz ve Ege Denizi balıkları çok boldur. Kokulu bal, nar, zeytin, 27 tür üzü m ü meşhurdur. Kandiye, Hanya şehirleri ve Hanya'da Hünkar Cam i i i l e ünlüdür. G i r i t fethed i l d i kten sonra, Kıbrıs'ta olduğu gibi buraya Anadolu'dan büyük çapl ı göç yapılmamıştı r. Gi rit'te etn i k dönüşüm yerli halkla yapılmıştır. Girit adasındaki Türkler arasında, Türkçe'den ziyade Rumca konuşulmuştur. Dolayısıyla Gi rit, Anadol u'dan pek etkilenmem iştir. Neticede G i rit adası, Balkan Savaşı sonunda 30 Mayıs 1 9 1 3'te imzalanan Londra Antlaşması ile Yunanistan'a terk edilm iştir. Bu h i kaye, Osmanlı askeri Hal i l Çavuş'un askerlik yaptığı G i rit'in, 60.000 şehit verilerek alı ndığı halde, 300 y ı l sonra elimizden ç ı kışı n ı n acısını yansıttığı düşüncesiyle konumuza a l ı n m ıştır.
TRABLUSGARP 5AYAŞ1 (EYLÜL 1 91 1
-
EKİM 1 912)
Osmanlı i m paratorluğu zamanı nda, bugünkü Libya Devleti, Trablusgarb eyaleti adını taşıyordu. 1 9 1 1 y ı l ı nda italyanlar, gelişen sanayileri için pazar 12
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
ve hammadde kaynağı arıyorlardı. Trabl usgarb İtalya'n ı n güneyinde, tam da karşısındaydı. Osmanlı'nın burası n ı savunacak bir gücü kalmamıştı. Karadan ve denizden yardım yapamazdı. Ç ü n kü Mısır, İngilizlerin işgalind e bulunuyordu. İtalyanlar bu durumu çok iyi değerlendi rdiler. Önce öteki büyük devletlerle anlaştı lar, sonra Trablusgarb'ı Osmanlı İ m paratorluğu'ndan istedi ler. İtalya'nın isteği redded i l i nce de, işgale başladılar. Bazı vatansever subaylar, Osmanlı Genelkurmayından i z i n alarak gizlice Trablusgarb'a gittiler. Bu subaylar arasında Mustafa Kemal i l e Enver Bey de vardı. Oradaki kabileleri teşkilatlandırdı lar. Özellikle Mustafa Kemal, Derne'de İtalyanları püskürttü, Tobruk'ta başarı kazandı. Ama anavatandan yardım gelmiyordu. Bu sırada İtalyanlar, On i k i Ada'yı işgal ettiler. İtalya i le savaş devam ederken, 1. Balkan Savaşı başladı. Trablusgarb'ta bulunan subayları geri çağırma zoru n l ul uğ u doğdu. lsviçre'nin Uşi (Ouchy) kentinde yapılan anlaşma ile, Afrika'daki son toprağımızı da kaybett ik.
l sMAiL ÇAvuş (BAHRiYELi KAHvEci) lTALYAN J N ÜNiKi ADAYJ l ŞGALi •
•
İtalyanlar 1 9 1 1 yı l ı n ı n eylül ayında Trablusgarp'a çıkarma yaptılar, 1 9 1 2 yılının eki m ayına kadar süren Trabl usgarp Savaşı sonunda bu topraklar, Uşi Barış An laşması'yla İtalyanlara b ı rakıldı. Tarablusgarb Savaşı sırasında İtalyanlar, Osman l ı lara ait Ege Denizi'ndeki On i k i Ada'yı da işgal etmişti. Mi rzaobalı İsmail Çavuş (kahveci), bahriye askeriydi. Savaş sırasında Osma n l ı filosunun lzmir'de bulunan gemilerinde görevliydi. İzm i r l i manında gözlemci olarak b i r Rus filosu da bulu nuyordu. Rus gemi komutanı, Türk gemi komutanı na; uzun süredir gemilerde bulunan askerlerin canları sı kıldı, onları eğlendirmek üzere b i r yüzme yarışı düzenleyelim teklifinde bulundu. Türk komutanı, Rus ve Türk askerleri arasında yapılması istenen yarışma teklifini kabul etti. Denize iki filika indiri idi. Birisi Türk bayraklı, diğeri Rus bayraklı filika birbirlerinden yüz metre aralıklarla durdu. Her fi likada on asker yüzücü beklemekteydi. Bu yüzücülerden birisi d e İsmai l Çavuş'tu. Yüzme yarışmasını şöyle açıklar komutan: Türk bayraklı filikadan suya inen asker, hızla yüz metre ilerdeki Rus bayraklı fili kaya doğru yüzecek ve fi l i kayı dolanarak kendi filikasına dokunduğunda, arkadaşı den ize atlayacak böylece on asker aynı şekilde yüzecek. Hangi tarafın son askeri fi l i kaya erken çıkarsa 13
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
yarışı kazanacak. Tabii Rus bayraklı filikadan atlayan Rus askeri de, Türk bayraklı filikayı dolaşacak, kendi filikasına yüzecek. ilk düdük sesi duyulduğunda, her iki sandalda bulunan yüzücü askerlerden b i r numarada yüzen suya atlayacak, yarışı erken bitiren takım için tekrar d ü d ü k çal ınacak. Bitiş düdüğü sesi duyulduğunda da, suda kalan askerin takımı yarışmayı kaybedecek. Türk askerler, filikada, "mevsim sonbahar, hava serin, Ruslar soğuk iklimden geliyor daha avantajlı görünüyorlar" diye heyecanla kon uşuyorlar. Gemilerdeki tüm askerler, güvertelere çıkmış yarışı bekliyorlar. Bu sırada Rus askerleri, suya alışmak i ç i n denize i n mişler, yüzüyorlar, tam bu anda b i r köpekbalığı beliriyor, Rus askerlerden b i r i n i ısırıyor. B u n u n üzerine yarışma iptal ed i l i yor. İsmail Çavuş anısını heyecanla anlatırdı. İsma i l Çavuş onbir yıl askerli k yapıyor. Gazi olarak köyüne dönüyor. 1943 yılında vefat ediyor3• Bu h i kaye, b i r Türk askerinin, başından geçen olayı köylüsüne anlatması ve askerliğe verilen önemi göstermesi nedeniyle konumuz i ç i n e alınm ıştır.
BALKAN SAVAŞlARl Trabl usgarb eyaleti, Balkan larda çıkan olayların çokluğu ve büyüklüğü nedeniyle de kaybedildi yorumu yapılabi l i r. Rumeli'd e i k i ordu vardı. 1 . ordu Doğu ordusu (merkezi İstanbul), il. ordu Batı ordusu ( merkezi Selanik) idi. Toplam i k i ordunun asker mevcudu, yaklaşık 800.000 b i n kadardı. Fakat Osman l ı'nın Avrupa toprakları, neredeyse Anadolu kadardı. Bu lgar, Avusturya, Sırp, Karadağlı, Yunan ve bunların i ç i ndeki bazı halklar, özelli kle Trablusgarp Savaşı sırasında çok fazla azıtmışlar, s ı n ı rlarda isyanlar yapıyorlardı. Ayrıca Yemen'de İmam Yahya ayaklanmasına, 6 tabur asker Rumeli'den gönde r i l mişti. Yine Rumeli'den günü dolan 70.000 asker terhis edilmişti. Dışarıdaki ve içerideki nedenlerle Osmanlı yine asker topluyordu. M i rzaoba'dan 1908 yılında ve ondan da evvel askere gidenler henüz gelmemişti ve Mi rzaoba'da davulcu davulunu tokmaklıyordu. B i r gencin elinde bayrak padişah buyruğu, "haydi bayrak altına" diye askere gideceklerin evlerine g i diyorlardı. Yine üç kurra toplanıyordu. 1 3 08 - 1 309- 1 3 1 0 doğumlu olanların yer aldığı4 bu kurrada, Haşimlerin Ali, Karaimamların Veysel, Kara Veysel, Şah İsmail, Selim Şen, İbrahim Dağaşan, Kahvecioğlu İsmail ve i sm i n i b i lemediklerimiz askere çağrılıyorlardı. 3 4
Bu h ikaye oğlu Osman Kahveci carafından anlacılmışcır. Miladi 1892-1893-1894 doğumlular.
14
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Tarih, 1 9 1 1 sonbaharıydı. M irzaoba'ya, Osmanlı'nın Rumeli vilayetlerindeki olaylar, askerden dönenlerin an !attıkları kadar yansıyordu. 1908 i l . Meşrutiyet'in ilanı, 1909 3 1 Mart Vakası, 1 9 1 1 Trabl usgarp eyaletinde İtalyanlarla savaş halinde bulunduğumuzu bil iyorlardı. 1908 y ı l ı ndan beri, hatta daha öncesinden askere gidenler geri dönmemişlerdi. Şimdi yeniden asker toplanıyordu. M i rzaoba'da güncel yaşam sürüyordu. Obalı lar, diğer komşu köylerin yaptığı gibi hayvanlarını yetiştiriyor, sütünden, etinden, yününden yararlanmaya devam ediyorlardı. Tar lalarda olabildiğince çalışıyor, zahi reler i n i ambara doldu rmaya gayret ediyorlardı. Haşimler ai lesinde Mustafa askerdeydi, ama neredeydi? Yaklaşık askere gideli dört yı 1 oluyordu. Ah met Tiri lye'de denizde boğu 1 muştu, onun acısı yüreklerindeydi. Şimdi de Ali bayrak altına çağrılıyordu. Ali'nin de askere alınışı aileye çok zor gelmişti. Ali uzunboylu, narin yapılıydı. Henüz 19 yaşına yeni girmişti. Mehmet Efendi elli yaşına gelmişti. Oğlu Ali'n i n işleri n i görüyordu, şimdi üç kızıyla kal ıyordu. Mehmet' i n morali bozuk, can ı sıkkın ama ne yapsın askerlik vazifeydi, padişahın toprağ ı n ı beklemek kutsal bi r görevdi. Yine M i rzaoba'dan Kara Mustafa askerdeydi, uzun zamandır gelmemişti. Şimdi oğlu Sel i m askere çağrılıyordu. Bu, ailesi için çok zor bir durumdu. Her evde aynı bir üzüntü vardı, ama Osmanlı davulla askere çağrıyordu. Toplanan gençler davul ritmine uyarak oynuyorlar, genç kızlar biraz uzaktan onları özenle seyrediyorlardı. Her zaman o l d uğu gibi, Ali, Selim, Veysel, İsmail, Mehmet ve diğerleri H ı d rellez bayırlarına kadar uğurlandı, arkalarından sular döküldü. Asker yakınları Mudanya'ya kadar gitti. Mudanya'da askerleri bekleyen motor, onları Gem l i k Askerlik Şubesi'ne teslim etti. O zaman askerl i k şubesi, Gem l i k'teydi. İstanbul Selimiye Kışlası'nda i lg i l i kumandan, padişa h ı n ülkesiyle i lgili bilgiler veriyor, Dersaadet'te padişah toprağı i ç i n asker topladı kları n ı söyleyerek "çok yaşa padişahım" diye birlikte söyletiyordu. Komutan, Arapça okuma bilenleri ayırıyordu, Haşimlerin Mehmetoğlu Ali okuma bilenlerin arasında yer aldı. Bu nedenle dördüncü tabur mühi mmat depoları askeri seçildi. N izamiye askeri olarak onbaşı kursuna da a l ı n d ı . Bir taraftan padişahın m ü h i m mat depolarının önem i, bakı mı, depoya mal istifi ve depodan mal çıkarılması i l e ilgili bilgiler alıyor; diğer taraftan, m ü h i m mat depoları n ı n beklenmesi i le ilgili ameli talimler görüyordu. Örneğin, bir depoda dışarıda iki asker varsa, bu i ki asker hiçbir zaman güven l i k nedeniyle yanyana gelmemeliydi. Asker, değişim mangası depoya gelmeden evvel, depo kapısından çıkmamalıydı. Askerlerin mühimmat depola r ı n ı n önemi bakımından disipl i n l i olmaları gerekiyordu. Ali, üç ayl ı k onbaşı kursunu başarı ile tamamladığından, mühimmat 15
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
depolarında mangabaşı olmuştu. Askerl i k saatinde hareket kaidelere kesin riayet ediyor ve disiplinli çalışma içinde devam edip gidiyordu. Ali, Sel i m iye Kışlası'nda olan d i ğer hemşehrilerini h iç göremiyordu; bu, depo askerl iğinin kaidelerindendi. Çünkü i l . Abdülhamit, depoların korunması hususunda çok sıkı tedbirler koydurmuştu. Aynı zamanda padişah, koyduğu bu s ı kı tedbirlerle kendi hayat ı n ı da emn iyet altına al mıştı. Gerçi şimdi padişah, V. Mehmet Reşat'tı; fakat depolarda çok sıkı olan e m n i yet tedbirleri devam ediyordu. Trabl usgarb Savaşı, İtalyanlara karşı kaybedilmiş, Ege Denizi'nde bulunan On iki Ada, İtalya tarafından işgal e d i lmişti. Bunu fırsat gören Karadağ, Sırp, Bulgar ve Yunan devletleri Rumeli'ne sal d ı rmışlardı. Kendi aralarında an laşamayan bu düşmanlar, şimdi Osmanlı'nın Rumeli toprağını paylaşmak i ç i n dört taraftan hududu geçmeye başlamışlardı. Balkan Savaşı 1 8 Ekim 1 9 1 2 tari hi nde başladı. Şimdi, Osman l ı'nın Rumeli'ni kaybına yol açan b u büyük savaşı özetleyelim: Balkan Savaşı Osmanlı'nın son yı llarının en büyük savaşıdır. Bu savaş sonucunda, Avrupa kıtasındaki Doğu Trakya toprakları hariç, tüm topraklarımızı kaybetti k. Avrupa kıtasındaki Osmanlı İ m paratorluğu'nun i ki ordusu vardı: 1 . ordu, doğu ordusu ( merkezi İstanbul), 2. ordu barı ordusu (merkezi Selanik) idi. Bu i k i ordunun toplam mevcudu, yaklaşık 800.000 asker idi. Tespitlerimize göre, bu i k i orduda 48 Mirzaobalı asker vardı. Bu Mirzaobal ı askerlerin kıtaları ve ye r leri i l e ilgili bilgimiz yoktur. 1994 y ı l ı ndan beri yaptığımız araştırmaya göre b i l i nen, Balkan Savaşları zamanı nda, Mi rzaoba köyünden şehit olanlar ve gazi olarak köye gelenler dahil olmak üzere 48 gencin Osm a n l ı askeri olduğudur. Bu 48 asker, aynı yaşlarda değillerdi. Osmanlı askerlik sisteminde i l k askere gidiş, nizamiye askeri olarak 6 yıldı. ülkede savaş varsa asker terhis ed i l m ez, redif asker olarak askerl i k görevine 8 yıl daha devam ederdi. Savaş zamanlarında şehi rlerden ayrıca redif taburları düzen l e n i rdi. İzmit, Afyon, Uşak, Alanya redif taburlar ı n ı n isimleri Balkan Savaşı'nda geçmektedir. Bundan başka Arnavut, Boşnak redif taburları da vardı. Eğer ü lkede savaş devam ediyorsa, redif askerler görevlerine mustahfız asker olarak 6 yıl daha ve çoğunlukla geri hizmet askeri olarak devam ederlerdi. Bu sisteme göre, Osmanlı genci 20 yıl askerlik yapabilir; 1 8 yaşındaki gençle 38 yaşındaki asker aynı yerde hizmet edebilirdi. Balkan Savaşı zamanında, Mirzaobalı gençlerden 1 8 yaşından 38 yaşına kadar 48 yiğit Osmanlı askeriydi. Bu gençlerden 8 yiğit, kanlı Balkan Savaşlarında şehit oldu. Onlar Balkanların, Rumeli'nin, Trakya'nın topraklarında ebedi uykudalar. Ruhları şad olsun. Biz onları n nesli olarak büyüklerimize layık olmaya çalışacağız. Yani vatana, millere hayırlı ve çalışkan vatandaşlar olarak görevimizi yapacağız. Balkan Savaşları'nda şehir olan Edalıoğlu Halil, Kerim izzederin Halim, 16
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Karaimamoğlu Sair Ali, Osmanoğlu Hüseyin, Dıngazların Hasan, Partalların Hüseyin, Kahvecioğlu İbrahim ve Çeliklerin Tah i r Mirzaoba, birer gurur abidesi olmuşlardır. Şi mdi, bu şehitleri m iz i n i ç i nde bulunduğu savaşlardan bazı kesitleri an latmaya çalışal ı m : Balkan Savaşları, 1. Orduya a i t Kırklareli, Lüleburgaz ve Çatalca yörelerinde daha çok Bulgarlarla yapılmıştır. il. Balkan Savaşı'nı, değerli yazar İbrahim Artunç'un Balkan Savaşı adlı kitabından özetleyerek takip edelim: 1 8 Ekim 1 9 1 2 harp ilan ettikleri i l k gün, Bulgar orduları hududumuzu geçerek ilerlemeye başladı lar. Türk komuta heyeti, üç Bulgar ordusunun da karşısında bulunduğunu ve bu kuvvetlerin doğu kanadının Kırklareli'ne dayandığını sanıyordu. Bunun için de, üç kolorduya cephelerdeki kuvvetleri ezmek üzere kuzeye doğru, Kırklareli bölgesindeki Mahmut Muhtar Paşa kolordusuna ise Bulgar ordusunu kuşatacak şeki ide batı doğrultusunda taarruz edilmesi emredil iyordu. Edi rne'deki Şükrü Paşa kolordusu da, doğu yönünde taarruzla bu harekata yardımcı olacaktı. Emrin yayı nlandığı saatlerde, Bulgar üçüncü ordus u n u n lstranca'ları aşarak öncü kuvvetleri ile Kırklareli'n i n kuzeyine ulaştığı, diğer i k i tümen i n de daha geriden gelmekte olduğu b i l i n m i yordu. ilerleyen kuvvetler Bulgar üçüncü ordusunun i leri kısımlarıyla karşılaşmışlardı. iki taraf arasında Kırklareli yakınında, Patra çevresinde şiddetli b i r çarpışma başladı. Bu sırada Afyon Redif Tümeni'nde çözülme ve çekilme belirtileri görüldüyse de, diğer N izamiye tümenleri n i n yardımıyla i k i taraf arasında akşama kadar süren çarpışmalar sonunda bir sonuç a l ı namadı ve taraflar savun maya geçtiler. Komutan Mahmut Muhtar Paşa, hiç beklemediği b i r zamanda yan tarafı ndan kuvvetli bir taarruza uğramıştı. Üstelik bu gelen ler, lstıranca dağlık ve ormanlar ı n ı n yol vermez kesimlerini, yani hiç beklenmeyen yerleri aşıp gelmişlerdi. Doğrusu bu tam bir baskındı. Mahmut Muhtar Paşa, hem böyle bir kuvvet beklem iyordu, hem de böyle b i r doğrultudan beklem iyordu. 3. Kolordu, işte b u sırada sağ yanından gelen General D i m itriyef'in üçüncü ordus u n u n taarruzuna uğradı. Öncü b i rlikler arasında savaşın başladığı sıralarda, Afyon Redif Tümeni askerler i n i n birden yüzgeri ettiği görüldü. Asker paniğe kap ı l m ı ş ve kaçmaya başlamıştı. Bu, 3. Kolordunun geride bul unan diğer Nizamiye tümenlerine de etki yaptı. Şimdi, Kırklareli'ne doğru düzensiz bir çekilme başlamıştı. 7. Nizamiye tümen i n i n direnişi bu çözülüşü durdurmaya yetmedi. Asker, h iç kimseyi d i n lem iyor, arkasını düşmana dönmüş, şuursuzca kaçıyordu. Dün ve bugün düşmana doğru ilerleyen bu askerin, şimdi daha i l k çatışmada paniğe kapılıp bozgun halinde kaçması, komutanları da şaşkınlık halinde b ı rakmıştı.
17
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
M a h m ut Muhtar Paşa'n ı n karargahı nda görevli Alman Bi nbaşı H ochwaechter, anılarında bu olayı şöyle anlatır: "23 Ekim sabahı saat 07.00'de, yakından tüfek sesleri duyduk. Atlara binerek 600 metre kadar ilerlemiştik ki, koşa koşa çığlıklar atarak bize doğru gelen redif grupları gördük. Durum hakkında birfikir edininceye kadar birkaç dakika geçti. Sonra Mahmut Muhtar Paşa'nın kılıcını çekerek kaçan rediflere acımasızca vurduğunu gördük. Biz de onun örneğine uyduk, tabancalarla kaçanlara ateş etmeye başladık. Böylece, o karmakarışık insan kütlesinden birkaç grup düzenlemeyi başardık. Erler, kötü hava ve açlıktan perişan, bitik, kıyafetleri berbat hemen hemen yalınayaktılar. Taarruzun ilk anlarında düzensiz ve hesapsız ateşle bütün mermilerini harcayıp bitirmişlerdi. Her tarafta köyler yan ıyor, bürün cephede roplar gürlüyor. Bahtsız yaral ıların durum u yürekler acısı. Hepsi ıslanmış ya da donmuş. ileri hatlarda hiçbir sağlık servisi yok. Yaraları yıkamak için su b i le yok. 3. kolordudaki durum, ordu komutanlığına öğleye doğru ulaştı. 4. kolorduda dün geceki baskın nedeniyle sarsıntı sürmekteydi. 1 . kolordudan da iyi haberler gelmiyordu. Yan i vaziyet hiç d e i y i değildi. Yapılacak pek birşey yoktu. Gerek diğer kolorduların durumu, gerekse 3. kolordunun şimdiki çözülüşü karşısında, elindeki kuvvetleri bir imha tehlikesinden korumak için doğu ordusu komutanı Abdullah Paşa, 23 Ekim günü öğleden sonra saat 1 3.30'da gerideki Lüleburgaz mevziine çekilme emri verdi. Fakat ne yazık ki b u çekilme kısa sürede bir kaçmaya dönüştü. Düzen ve emri komuta kısa zamanda kayboldu. Subayların ve komutanların otoriteyi sağlamak girişimleri sonuç vermiyor, herkes bir an önce canını düşman uzağına armaya bakıyordu. Disiplin diye bi rşey kalmamıştı. Birlikler b i rb i r i ne karışmış, kimse ne yaptığını bil mez olmuştu. O karışıklıkta toplar, ağı r araç ve gereçler geride b ı rakılı yor, paniğe kapı l m ı ş k i m i asker, elindeki tüfeği de atarak kaçmaya çalışıyordu. Bu yağmur ve çamur i ç inde düşmana rerkedilen silah ve cephanenin haddi hesabı yoktu. Çekilme akşamı yanındaki birkaç kişiyle Kırklareli'ne ulaşan Alman B i n başı Hachwaechter, o günü şu sözlerle anlatmaya devam eder: "Dehşet verici bir andı. Bütün cepheden kaçanlar korkunç haykırışma/arla, tasarruf edilemeyecek bir karışıklık içinde Kırklare/i'ne saldırdılar. Bu kaçış, müthiş bir sağanak altında oluyordu. Osmanlı ordusunun bütün yükleri, cephanesi ve yiyeceği mahvolmuştu. Toplar, arabalar batağa saplanmış. Kaçanlar atları çözüp götürmüşler. Nereye gitsek kaçaklara rastlıyoruz. Hrıstiyan halk, evlerinden subaylara ateş ediyor. Gürültü ve kargaşalık anlatılır gibi değil. 18
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Kırklareli istasyonu, korkunç olaylara sahne olmuştur. Halk kaçmış, karılarını, çocuklarını, değerli eşyalarını manda veya öküz arabalarına yükleyip uzun kafileler halinde Tekirdağ'a doğru yola düşmüşler. Köyler yanıyor, çamurlar içinde yalınayak koşan yarı çıplak çocuklar, kadınlar görüyoruz."
Bulgar ordusu, 2 3 Ekim 1 9 1 2 öğleden sonra Osman l ı ordusunun çekilme emri verdiğini an layamadı. Çün kü o yağm ur, çamur, sis g i b i körü hava koşulları yüzünden Türk ordusunun harekerleri n i net olarak göremiyorlardı. Tarih boyunca çok iyi dövüştüklerini bi ldikleri d ü n kü yöneticileri n i n daha esaslı bir savaş yapmadan, ropran çekileceklerine hiç ihrimal vermiyorlardı. işte bu sebeplerle çarpışman ı n üçüncü günü, yani 24 Ekim'de, hala b i r Türk taarruzu olasılığını di kkate alarak beklemede i d i l er. Türk tarafından hiçbir hareket görmeyince, keşif kollarını ileriye sürdüler. Bir Bulgar keşif kolu, hiçbir d i renişe rastlamadan Kırk lareli'ne kadar yürüyüp Türkler'in bir gece evvel terkettiği kentte yerli hrıstiyan halkın coşkun gösterileriyle ve kadınların sunduğu çiçeklerle karşı landığında d u rum anlaşıldı. Ama Bulgar komutanlığı hala şaşkındı ve hala kuşkusunu yenememişti. Türk doğu ordusunun b u müthiş kaçıştan iki gün sonra 2 5 Ekimde Lüleburgaz hattında durması, gerçekten b i r başarıydı. Asker sersemlemişti, yorgun, aç ve çıplaktı ve çamu rlara bulanmıştı. Soğuktan donuyordu, ama yine de oradan oraya koşan komutanlarının emrine uymuş ve durmuştu. Savaşlar bugün Karaağaç kesi m i nde 2. Türk kolordusu ve güneyde Lüleburgaz civarında 4. Türk kolordusu bölgesinde şiddetli oldu. Karaağaç'ı ele geçiren Bulgarlar, zorlukla durdurabildi. 4. kolordu ise Lüleburgaz'ı elinde tutmakta güçlük çekiyordu. Bugünkü Türk ve Bulgar süvari tümenlerinin de katıldığı taarruz ve karşı taarruzlarla geçen savaş iki tarafta da ağır kayıplara neden ol muştu. Bugün ortada, her zaman rastlanmayan ilginç b i r durum vardı: Cephenin güneyinde Bulgar ordusu, kuzeyi nde Türk ordusu taarruz hal indeydi. Güneyde Türk ordusu, kuzeyde de Bulgar ordusu zor durumdaydı. Kuzey ve güneyde tüm cephedeki bu kanlı boğuşma sağanak halinde yağan bir yağmur altında akşam karan lığına kadar sürdü. iki taraf askerleri de, kötü hava koşullarındaki bu zorlu çarpışmada yorgunluktan bitap hale gelmişlerdi. Fakat d i kkati çeken taraf şuydu ki, dört beş gün önce Kırklareli cephesinde feci bir bozguna uğrayan ordu, şimdi dayan ıyor, s i la h ı n ı atarak panik halinde kaçan dünkü asker şimdi savaşıyordu. Bu arada Abdullah Paşa'nın güneydeki üç kolordusu nun, yani 1 . ordunun 30-31 Ekim gecesi çekilmesi, kör karanlı kta yine büyük bir karışıklık içinde 19
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
başlamıştı. Çünkü b u geriye gidiş, kısa b i r süre sonra b i r kaçma, b i r dağılma şeklini almış; o herşeyi berbat eden panik havası yine birli kleri sarmıştı. Bir hafta önceki feci olaylar, yeniden ve aynen bir defa daha yaşanıyordu. Herkes can ı n ı kurtarmak telaşına kapılmış; düzen, emir, komuta, d i s i p l i n tamamen kaybolmuştu. Başkomutan vekili Nazım Paşa da çaresizdi. Tüm kuvvetlere, 2 Kasım 1 9 1 2 günü çek i l m e emri verdi. Hem b u çekilme, Soğucak Deresi'ne hatta Ergene Nehri gerisine, Çorlu hattına değil, daha gerideki Çatalca hattına yapılacaktı. Nazım Paşa, i ki nc i defadır paniğe kapılan bu korkunç selin, 100 km gerideki Çatalca'dan önce durdu ralamayacağını anlamıştı. Ş im d i ortalama 1 00.000'ı bulan bir ordu ve orduyla bi rlikte canını kurtarmak i ç i n evini terkeden sayısı belirsiz arlı, arabalı, yaya Türk göçmen kafileleri yollara düşmüş, sağanak halinde yağan bir yağmur altı nda çamurlara bata ç ı ka lstanbul'a doğru çekilmekteydi. Trakya Türk halkı da, 500 y ı l l ı k baba yurtlarını terkederek yollara düşmüş, lstanbu l'a doğru kaçmaktaydı. Peki, bu sı ralarda acaba, uzakta Arnavutluk ve Makedonya cephesinde bulunan A l i Rıza Paşa komutasındaki batı ordusunun duru m u nasıldı? Bari o, bu yaralı gö nüllere biraz ferahl ı k verecek bir vaziyette olsaydı! Ama ne gezer... Sırp ordusu karşısında Kumanova'da yeni imiş, o da Üsküp'e doğru - hem de bozgun halinde - çekilmekteydi. lstan bul'a ulaşan kopuk kopuk ve eksik haberlerden anlaşı lan buydu. Yine bu haberlerden, Yunan ordusu n u n da aynı günlerde Selani k'e doğru i lerlemekte olduğu anlaşı lı yordu. Doğu ordusunun Çatalca'ya doğru gerilemesinden sonra, Şükrü Paşa'nın kolordusu da Edirne bölgesi nde düşman ortasında kalmıştı. Edi rne, şimdi tamamen Bulgar kuşatması alt ı ndaydı . Allah'tan ki, oradan gelen haberler fena değildi. Edirne kuvvetleri, Bulgar taarruzlarını rahatlıkla püskürtmüştü ve dayanıyordu. Ama bu neyi değiştirirdi ki? Ve şehir daha ne kadar dayanabilirdi k·7 1. Doğu ordusunun bozularak Çatalca doğrultusunda çeki im esi karşısında isran b u l'dan başka şimdi Çanakkale Boğazı da teh likeye düşmüştü. Baş kom utan lık, bir taraftan da Fahri Paşa komutasında Gelibolu bölgesindeki kuvvetleri takviyeye çalışıyor, aceleyle Anadol u'dan o bölgeye de kuvvet yolluyordu. Beri yandan, Batı Tarkya'da Arda Nehri boylarında, General Kovaçef'in Rodop Grubu i le Yaver Paşa komutasındaki K ı rcaali kolordusu arasında daha harbin i l k günlerinde başlayan bir savaş sürüp gitmekteydi. Böylece Rumel i'deki Türk kuvvetleri, savaşın başlamasından 1 1 gün sonra iki parçaya bölünmüş ve Makedonya'daki Türk batı ordus u n u n anavatanla olan 20
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
tüm bağlantısı kopmuştu. Şimdi batı ordusu komutanı A l i Rıza Paşa, 1 88.000 kişilik ordusuyla, S ı rp, Yunan, Karadağ ve Bulgar orduları karşısında kaderi ile baş başaydı. Meriç boylarında sıkışan Yaver Paşa da zor durumdaydı. Çoğu yerli halktan oluşan b i r kısım erler dağılmış, kaçmıştı. Meriç Nehri bu mevsimde taşkın vaziyette olduğundan, günlerdir yağmur ve çamur içinde d u rmadan çarpışan ve yürüyen asker aç ve yorgundu. Bulunabilen ancak b i r kayık ve salla nehir geçilmeye çalışılıyordu. Bu arada neh rin b i r yakasından öbürüne çekilen çelik halat da kopunca, geçiş büsbütün zorlaştı. Bu sırada b i r Bulgar alayı da, Türk Trakyası tarafından Malkara üzerinden Keşan'a ulaşarak Yaver Paşa kuvvetlerinin yol u n u kesmeye uğraşmaktaydı. Yaver Paşa, 27 Kasım g ü n ü Bulgar'a teslim oldu. 239 subay ve 8.349 er karargahla bi rlikte esir düştü. Velhasıl cephe perişan, lstanbul perişandı. işte bu perişa n l ı k i ç i nde Mirzaobalılar da vardı.
ÇATALCA 5AYAŞ1 VE ALi ÜNBAŞl (1 7 - 1 8 MSIM 1 91 2) Lüleburgaz'dan 2 Kasım'dan beri karmakarışık bir halde çekilmekte olan ordu, 8 Kasım'dan i t i baren Çatalca hattına ulaşmaya başlamıştı. Bir süre tereddütten sonra, başkomutanlık da şaşkınlıktan yavaş yavaş kurtulmuş ve işe sarılmıştı. Hükümetin emrini yapmaktan, yani Çatalca mevziinde savunmaktan başka çare yoktu. Aç, yorgun, birliğini kaybetmiş, darmadağı nık, çamurlara bata çıka gelen asker, Çatalca hattında çevri liyor, bir düzene sokulmaya ça l ış ı l ı yordu. Bir yandan da, lstanbul'dan ye n i b i rl i kler yollanmaktaydı. Çatalca mevziinde tahkimata da başlanmıştı. Yan i, n e olursa olsun ordu b i r kez daha şansını deneyecek, nam usunu ve başke n t i n i savunacaktı. Bu sı rada Selimiye'de asker olan Ali O nbaşı'dan Çatalca Savaşı'nı takip edelim : "Selimiye kışlası dördüncü mühimmat depolarında görevli onbaşıydı. 1912 sonbah arında Balkan Savaşı başlamıştı. Selimiye kışlası hareket/iyeli. Yeni gelen erler giydiriliyor, torbası, fişekliği, tüfeği kuşatılıyor ve talime yollanıyordu. Bir hafta, on gün talim gören takımlar gidiyor, yerine yeni acemi askerler geliyordu. Selimiye kışlası çok aktif günler yaşıyordu. S elimiye kışlası çok büyük ve çok kalabalıktı. Asker balık istifi yatırılıyordu. Bir kısım mühimmat depoları, giyecek depoları ve erzak depoları kışlanın bodrumunda bulunuyordu. Depolardan çok fazla malzeme çıkıyordu. Depodan her çıkan eşya için teslim evrağı düzenlemek gerekiyordu. Kışlanın terzihanesi de vardı. Fakat dışarıdan da çok fazla dikilmiş 21
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
asker çamaşırı, çorap, ayakkabı, palaska velhasıl askere lazım olan herşey geliyordu. Gelen eşyaları sayarak depoya almak, teslim tutanağı düzenlemek ve eşyayı deponun ilgili bölümüne istife göndermek gibi işlerle depo askerleri disiplinli şekilde çalışıyorlardı.
Gazi Ali Alper. (1 883 - 1985)
Askerimizin Edirne'de kuşatılmış olduğunu, Kırklareli ve Lüleburgaz'da bozulduğunu ve Çatalca'y a doğru çekildiğini duymuşlardı. Çatalca'd a eski savunma mevzii/erinin bulunduğu yerde, İstanbu/'u savunma hazırlıkları yapılıyordu. Selimiye içinde ve Selimiye kışlası çevresinde bulunan depolarda işe yarar ne varsa çıkarılıyordu. Eski toplar, tüfekler elden geçiyor, işe yarayan mühimmat Harem lskelesi'ne gönderiliyordu. Harem'de taka/ara, mavnalara, yük vapurlarına yüklenen mühimmatın bir kısmı, Büyükçekmece gölüne, oradan Hadımköy'e naklediliyor/ardı. ikinci yol nakliyat ise, yine Harem fskelesi'nden yükleniyor, Sirkeci tren istasyonunda, yük katarlarına nakledilerek Hadımköy'e taşınıyorlardı. Hadımköy'de toplanan mühimmatlar, erzaklar, yeni kurulan sahra çadırlarında güven altına alınıyordu. Gerekli bir kısım mühimmat top, tüfek, cephane, yiyecek Çatalca'y a me vzii/ere taşınıyordu. Selimiye kışlasında işe yarar depo eşyaları adeta boşaltılmıştı. Dördüncü depo taburu da Hadımköy'e 22
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
taşınmıştı. Depo taburu Hadımköy'de olağanüstü çalışarak, Çatalca Cephesi'ne bütünleme çalışamlarını sürdürüyordu. Hem Hadımköy'e hem de Çatalca'ya mutfak kurulmuştu. Çatalca'da Trakya cephelerinden dönen askerlere sıcak yemek veriliyordu. Askerlere yeni iç giyecekleri, yeni asker elbiseleri, yeni postallar giydiriliyordu. Depo askerleri, istihkam askerleri ve malzeme se vkiyat askerleri durmadan çalışıyor, Çatalca mevziilerini güçlendiriyordu. Anadolu'dan yeni getirilen askerler de cepheye yerleştiriliyordu. Çatalca mevziileri, yeniden tahkimat yapılıyor, düşman saldırılarına karşı, cephe önleri dikenli tellerle güçlendiriliyordu. Süvari birliklerimiz vardı. Süvari depoları da ayrı istifleniyordu. Atların koşum takımları; nal, mıh, kaltak, eğer, dizgin, yular, keçe ve yük çekim ipleri vs. bir depoda, hayvan yiyecekleri; ot, saman, yemler bir başka yan depoda istifleniyordu. Bu depolardan nalbantlar, at seyisleri ve süvariler sorumluydu. Hadımköy'de sahra hastanesi ve hayvanlar için de baytarhane kurulmuştu. Hadımköy 'de asker yiyeceği için sürülerle keçiler, koyunlar ve inekler vardı. Bu sürülerin çobanları, hayvan kesim yerleri ve kasapları vardı. Her nefer kendi bölümünde komutanının emirlerine göre canla başla İstanbu/'u dolayısıyla vatanı savunmak için çalışıyordu. Başkomutan vekili Nazım Paşa tüm Çatalca ordusunun komutasını eline almış karargahıyla birlikte savunma planını hazırlamıştı. Gerek cepheden çekilenler gerek Anadolu'dan gelenler bu plana göre düzenleniyor, mevzii/ere gönderiliyordu. 1 2 Kasımda Bulgar ordusu da, 100 kilometrelik yolu yedi günde alarak, öncüleri ile Çatalca mevzii önüne gelmişti. Bulgar ordusu, Çatalca mevziine karşı hemen taarruza girişmedi. Bulgar Başkomutanlığı geriden yeni takviyeleri almak, toplarının kalanlarını getirmek ve eksikliklerini tamamlamak istiyordu.
Çatalca'da savaş başlarken, yani 1 2 Kası m'da tarafların kuvveti şöyleydi: Türk
Bulgar
Subay
2395
3.025
Er
738. 7 76
173.326
Makineli Tüfek
62
146
Top
376
462
Bulgar taarruzu, n i h ayet 1 7 Kasım 1 9 1 2 günü sabahı 06.30'da yoğun b i r topçu ateşiyle bütün cephede b i rden başladı. Türk topçusu da ateşe başlamış ve saat 09.00'a doğru Bulgar piyades i n i n i l erlemeye başlamasıyla çarpışmalar 23
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
şiddetlenmişti. Gü neydeki Ömer Yaver Paşa'nın 1 . Kolordusuna taarruz eden Bulgar kuvvetleri Türk direnişi karşısında fazla ilerleyememişlerdi. Öğleye doğru Marmara ve Büyükçekmece Körfezleri'ndeki Türk savaş gemilerinin, Barbaros Hayrettin zırhlısı başta olmak üzere uzun namlulu toplarıyla işe karışmasının etkisi de kend i n i göstermişti. Bulgar piyadesi ilkin durmuş, sonra da mevziilerine çekilmişti. Ortadaki Hamdi Paşa'nın 2. N izamiye kolordusu bölgesinde de şiddetli çarpışmalar öğleye kadar sürmüş, i lerideki mevzi ilerin bazıları na giren Bulgar piyadesi, karşı taarruzlarla geri atılmıştı. Asıl şiddetli savaşlar kuzeyde, Mahmut M u h tar Paşa'nın 3. kolordu bölgesinde yapılmaktaydı. inatla sürdürülen Bulgar hüc umları yer yer duruyor, başarılı olmuyordu. Karşılıklı süngü savaşlarıyla kanlı b i r boğuşma hali alan çarpışmalar akşama kadar sürmüşı:ü. Bulgarlar burada da di kkaı:e değer bir başarı sağlayamamışlardı. Karadeniz'deki Türk savaş gem ileri n i n savunmayı destekleyen ı:opçu atışları, burada da etk i l i olmuşı:u. Akşama doğru fırtına ile karışık şiddeı:li b i r yağmurun başlamasıyla bürün cephede aı:eş kesilmişı:i. Bulgar ordusu 1 8 Kasım'da da bütün cephede ı:aarruzun u sürdürecek, fakat: dünkü g i b i gene b i r başarı elde edemeyecekı:i. Çaı:alca'daki Türk ordusu, sanki o Kırklareli ve Lüleburgaz'daki aynı ordu değildi. Siperlerde sağlam duruyor, mevz i i n i kaybetse bile hiç paniğe kapılmı yor, inadına kaybettiği yerleri tekrar ele geçirmek i ç i n az sonra karşı taarruza kalkıyordu. Mehmetçik bi raz karnı doyunca biten mermisinin yerine yenisini koyunca etrafta azıcık düzen görünce, tari h i n her zaman testini ettiği o güzel yeteneklerini yeniden kazanıveriyordu. O yine Mohaç'ları n, Plevne'lerin o m ü barek askeri oluveriyordu. Bulgar kuvvetlerinin bu iki g ü n l ü k savaşta kaybı, ö l ü ve yaralı olarak 1 2 b i n i bul uyordu. Türkler'in kaybı ise 1 300'dü ve Bulgar kuvvetlerinden 4.602 kişi kolera hastalığı na yakalanmış, 603 kişi ölmüştü. Türk ordusunda ise kolera 2897 hasta ve 970 ölüydü. Bulgar orduları, savaşın birinci ayı n ı doldurduğu 1 8 Kasım 1 922 günü Çatalca'da yenilmiş ve durmak zorunda kalmışlardı." Diğer müttefiklerine -Yunan, Sırp, Karadağ - de danışarak Bulgarlar, Babıali'nin 1 2 Kasım 1 9 1 2'de yaptığı aı:eşkes çağrısına 1 9 Kası m'da o l u m l u cevap verdiler. Bir buçuk aydan beri devam eden b u savaş sonunda yapılan ateşkes anı:laşmas ı n ı , Yunanistan kabul etmemiş ve savaşmaya devam etmiştir.
24
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
SAVAŞI (29 Haziran - 3 1 Temmuz 1913) il. BALKAN
EoiRNE'NiN KuRrutuşu VE Ati ÜNBAŞl 30 Mayıs 1 9 1 3 tarihinde Londra'da barış antlaşması i mzalanmış, 8 aya yaklaşan ve Türk tarihinde unutulmaz yaralar açan Balkan Savaşı sona ermiştir. Bulgarlar'la Yunanlılar arasında savaştan önce, Osmanlı'dan a l ı nacak yerlerin bölüşül mesi konusunda bir an laşma yapılmamıştı. Bulgar kralı Ferdinand, Balkan Savaşı'nın asıl yükünü kendi ordularının çektiğini söylüyor. Buna karşı l ı k kendisi meşgul ken, Makendonya'da Bulgarlar'a ait bazı yerlerin, Sırplar ve Yunanlılar tarafından paylaşı l d ı ğ ı n ı ileri sürüyordu. Yunan kralı Kostantin ise aksi görüşteydi. Onun kanısına göre, Bulgarlar İstanbul yakınlarına kadar Doğu Trakya'yı ve Selanik'in doğusundan i t i baren Ege kıyılarını ve Batı Trakya'yı alarak çok geniş topraklara sah i p olmuşlardı. Romenler Bulgarlar'ın büyümesini kendisi i ç i n tehlikeli buluyordu. N e zamandır, Tuna güneyindeki Bulgar elinde bulunan Güney Dobruca ve S i l i srre yöresinin kendisine verilmesi gerektiğini ileri sürüyordu. Bu nedenle de Sırp ve Yunanlıların, Bulgaristan'a karşı birlikte hareket etme önerilerini Romanya uygun karşılamıştı.
29 Haziran 1 9 1 3 günü Bulgar ordusu, Vardar nehrini batıya geçerek Sırp ve Yunan müşterek ordularına saldırdı. 6 gün süren savaşta Bulgarlar yenilerek geri çekildi ler. Bu sı rada 1 50.000 b i n kişil i k b i r Roman ordusu da, Plevne üzerinden Sofya'ya i lerlemekteydi. Bulgarlar, Sofya'yı Romenlere kaptırmamak için hızla Çatalca ve Edirne mevzi i lerini boşaltarak kuzeye Sofya'ya doğru yöneldi. Bu hareketleri değerlendi ren Türk ordusu, 1 5 Temmuz'da Gelibolu ve Çatalca mevziilerinden çıkarak Bulgar ordusunu rakip ermeye başladı. Artçı Bulgar askerleriyle ufak tefek çarpışmalardan sonra, 2 1 Tem m uz'da Kı rklareli, 2 2 Tem m uz 1 9 1 3 günü Edirne kurtarıldı. Bu harekette Meriç Nehri'ne kadar bütün Doğu Trakya kurtarılmıştı. M i rzaobalı 4. depo taburunda görevli Ali Onbaşı da, Edirne'n i n kurtarılması hareketi n e katılmıştı ve b u seferi şöyle an latıyordu: "Çatalca mevzii/erinde olan askerlerimiz ileri harekete geçmişlerdi, Bulgar kaçıyor, bizimkiler takip ediyorlardı. Biz cephe gerisinde Hadımköy'deydik. 1. Ordu Karargahı ve bütün mühimmat ve levazım depoları Hadımköy'deydi. Gerektiği kadar malzeme hergün cepheye gidiyordu. Çok sıcak bir gündü. Kumandanmız "Çocuklar, çok acele hazırlık yapailm. Ordunun seferini takip edeceğiz" emrini verdi. Biz mühimmatlara 25
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
bakıyorduk; yani, her türlü bomba, mitralyöz ve her çeşit tüfek (uzun namlulu, kısa namlulu) cephanesi, top mermileri hepsi çok önemli ve usulüne uygun, istiften alınmalı ve usulüne uygun arabalara yüklenmeliydi. Sonra Allah korusun bir kaza patlaması olabilirdi. Allah'a şükür biz hiç öyle birşey görmedik. Arabalar hazırlandı, demir dingilli arabalar, mühimmatlar yüklendi. Atçılar bu sırada at takımlarını hazırladılar, atları koştular. O sıcak günde yola koyulduk ama yol boyu asker ön cephede askerlerini destekleyen biz birkaç bin metre katar oluşturduk, silahlarımız da sırtımızda git babam git, sadece atların dinlenme ihtiyacı olunca mola veriyorduk. O zaman da bir borazan ötüyordu ve biz mola veriyorduk. Gündüz yürüdük, gece yürüdük ve Hadımköy'den Edirne'ye bizim tabur bir haftada ulaştı. Edirne dışında bekledik, her yer askerdi ve kumandanlar Edirne'nin alındığını söylediler. Bizim tabur o kadar uzun yolda hiç düşman askeri görmedi ve taburdan hiç silah atılmadı. Bizim tabur Edirne dışında çadır kurdu. Belki on gün sonra Edirne kumandanı Şükrü Paşayı Bulgarlar Türk tarafına teslim etti dediler. Bizim esir olan askerlerimiz, a t dışkılarından arpa toplamışlar. Yemişler, ağaç kabuklarını kemirmişler, yemişler, birçoğu esir çemberinde ölmüş. Bulgar'ın hiç acıma duygusu yokmuş."
Onbaşı Ali'nin Oğlu Mustafa Alper
26
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
ikinci Balkan Savaşı, bir ayda Bulgarlar'ın yenilgisiyle bitti ve 1 0 Ağustos Bükreş Barış Antlaşması'ndan sonra, 29 Eylül 1 9 1 3 tarih i n d e Osmanlı ve Bulgar hükümetleri arasında İstanbul Antlaşması ile barış sağlandı. Doğu Trakya'nın Edirne'yi de kapsayacak şekilde Osmanlı lar'a bırakılmasına karşılık, Batı Trakya Bulgarlar'a veri idi. Balkan Savaşı'nda, Osmanlı toprağı n ı n bölüşülmesinde en karlı Yunan is tan olm uştu. Selanik, Manastır, Kosova, Yanya ve lşkodra eyaletlerinin paylaşılmasında; Yunan istan 50 b i n km2 toprak ve 1.200.000 nüfus, Bulgaristan 1 8 b i n km2 toprak 1 00 bin nüfus, Karadağ 5 bin km2 toprak ve 1 50 bin nüfus kazan mıştır.
BALKAN SAVAŞI SONRASI MiRZAOBA Bal kan Savaşı'nı n Mirzaoba'ya etkisi, çok acı olmuştu. M i rzaoba'dan Balkan Savaşı'na b i lebildiğimiz 48 genç katılmıştı. Bunlar 1 8 yaşından 40 yaşına kadar gençlerdi. Baba i l e oğul, ağabey i le kardeş aynı zamanda savaşmıştı. Balkan Savaşı'nda 8 M i rzaobalı genç şeh i t olm uştu. Askerde çocuğu olan analar babalar, geride evde kocalarını bekleyen asker hanımları Balkan Savaşı'nın b i ttiği tarihten 1 9 1 8 Mondros Antlaşması'na kadar ü m i d e beklemişlerdi . Mi rzaoba'dan Balkan Savaşı'nda şeh i t olanlar ( 1 91 2- 1 9 1 3) : Edalıoğlu
Halil (Ada)
Karaimamoğlu
Sair A l i (Şalgam)
Osman oğlu
Hüseyin (Semiz)
Tıngazları n
Hasan (Ayd ı n )
Parralların
Hüseyin (işler)
Kahvecioğlu
ibrahi m (Üner)
Çelikleri n
Tah i r (Özçelik)
Bu şehitler hangi cephede şehit düşm üşlerdi, hiçbir bi lgimiz yok. Ama M irzaoba'da bu şehirlerin yakınları, torunları şehirlerini b i l i yorlardı. Bu şeh iri erim izin yakın !arından d i n ledi ki erim izi aktarmaya çalışalım:
Şehit Osmanoğlu - Hüseyin - (Semiz) : Torunu Hüseyin Semiz anlatıyor; 27
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Şükriye ninem dedemi çok beklemiş. Balkan S a vaşı'n dan dönmemiş. Sonra Misebolu Köyü'nden savaştan dönen arkadaşı Mirzaoba'ya gelmiş, ninemi görmüş, konuşmuş. Şükriye nineme "Hüseyin benim yakın arkadaşımdı, eğer köye dönebilirsen, bizim eve de uğra, hanımıma, durumumu ve selamlarımı söyle demiş. Hüseyin'i gördüğümde çok hastaydı, onu aldım, hastaneye götürdüm, yatırdım" demiş. Bana hakkını helal et dedi, hanımıma söyle o da hakkını h elal etsin diye haber göndermiş. iki hafta sonra yine hastaneye gittim, Hüseyin'i bulamadım. Bir daha da hiç haber alamadım demiş. Bir gece misafir kalmış, gitmiş. Şükriye ninem ağlayarak anlatırdı. Oğlu Osman o zaman küçücükmüş. Ninemler fakirmiş. Ninem yiyecek birşey bulamamış. Kuru-ayrık köklerini toplamış, kökleri havanda doğramış, parçalamış, suda kaynatmış, içine biraz tuz atmış. Çorba diye yemişler. Ninemi ziyarete gelen Misebolulu misafir, buradan Kara Süleyman da oradaydı, onu da tanıyordum ama onu hiç görmedim, demiş.
H üseyin Semiz an larırken gözleri doluyor, ağlıyordu. "Bak dedenin adını sana koymuşlar. Şehitler ölmez sen yaşıyorsun" dedim. Öylece baktı, konuşamadı.
Kerimizzetlerin - Halim - Güleç: Yeğeni Halim G ü leç; "Büyük amcam Çekirge köyünden evlenmiş. Askere Trakya'ya gitmiş. Yanında köyümüzden Salim Dede varmış. O çavuşmuş. Amcam şehit olmuş, ben bu kadar biliyorum" dedi.
Edalıoğlu - Halil - (Ada) Torunu Mediha Alper dedesi Edalıoğlu Halil'i an la[ıyor; "Fadime ninem kocası Halil'in Balkan Savaşı'nda şehit kaldığını anlatırdı. Akköy'den dedemin arkadaşı sağ salim köyüne dönüyor, ninem bir akrabamızla Akköy'e gidiyor. Savaştan dönen dedemin arkadaşı ile görüşüyor. Akköylü: Halil'le birlikte düşmana karşı cephede bulunduk ama ben buraya gelirken onu göremedim, Halil de bir gün gelebilir, diyor. Fadime ninem çok bekliyor ama Halil dedem savaştan dönmüyor. Ninem genç yaşında dul kalıyor, üç tane de çocuk başında kalıyor. Sıddık Hala, Ayşe Hala ve babam Hasan. Kızlar epeyce büyük, babam en küçükleri. Ninem Tirilye'ye odun kesip götürüyor, satıyor, evinin ihtiyacını alıyor, eve geri gelirken de evinin ihtiyacı olan odunları keserek evine dönüyormuş. Bu odunlarla ocağını yakarak çocuklarına yemek pişirirmiş. Ninem hem söyler hem ağlar. Çok sıkıntılı günler geçirdik, derdi. Ninem köyde yatmasına yövmiyeye gidermiş. Bel bellemeye ve zeytin toplamaya gündelikçi gidermiş. Zaten köyde çalışacak durumda çok erkek olmadığından, kadınlar hem e v işi hem bağ ve bahçe işi yaparlarmış. Ninem ince yapılı, orta boylu, buğday tenli, çalışkan bir kadındı" diye söyleyerek Mediha Hanım sözleri ni bi[irdi. 28
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Balkan Savaşı'nda şehit olan, h i kayesini öğrenip yazamadığımız diğer Mirzaobalı ai leler de, çalışacakları kimseleri kalmadığından, yokluk içinde ve zar-zor karı nlarını doyurarak yaşamlarını devam et ti rm eye çalışıyorlardı. Ve Rumeli'den bize Plevne ve Mohaç Türküsü hatıra kaldı.
PLEVNE MARŞI Tuna Nehri akmam diyor Etrafı m ı yıkmam diyor Şanı büyük Osman Paşa Plevne den ç ı kmam diyor '
O l u r, m u böyle hiç olur mu? Evlat babayı vurur mu? Sizi m i l let hain leri Bu
dünya size kalır m ı ?
Kıl ıcı m ı vurdum taşa Taş yarılalı başranbaşa Şanı büyük Osman Paşa Askerinle b inler yaşa.
29
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
MOHAÇ TÜRKÜSÜ Bizdik o h ücumun bü[ün aşkıyla kana[lı; Bizdik o sabah i l k arılan saf[a yüz arlı. Uçruk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle Canlandı o meşh u r ova ar kişnemesiyle Ferhin daha b i r ülkeyi parlarrığı gündü; Biz uğruna can verd iğimiz yerde göründü. Gül yüzl ü b i r aferri ki her busesi lale; Girdik zaferin koynuna, kandık o visale. Dünyaya veda errik, arı Idık doludizgin; En son koşumuzdur bu! Asırlarca b i l i nsin! Bir bir açı l ı rken göğe, son defa yarışrık; Allah'a giden yolda meleklere karışrık. Geçrik hepim i z dörrnala cenner kapısından Gördük ebedi cedleri bir anda yakından! Bir bahçedeyiz ş i m d i şehirlerle beraber; Bizler g i b i olmuş o yiği[lerle beraber. Lakin kalacak doğduğumuz roprağa bizden; Şimşek gibi b i r harı ra nal seslerimizden.
Yahya Kemal Beyarlı
30
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
l. DüNYA SAVAŞI (1 91 4-1 918): Rus DoGu CEPHESİ (KAFKAS CEPHESİ) VE MİRZAOBALl ASKERLERİN ANllARl 1 9 1 2 - 1 9 1 3 Balkan Harbi mağlubiyeci n i n ezikliği içinde Osmanlı lar, Ege Denizi'nde Yunanlılar'a karşı d u rumlarını güçlendirmek için donanımlarını cakviye ecmek iscerler. Yavuz (Goben) ve Midilli (Breslav) gemileri, Akdeniz'de İngiliz gemi !erinden kaçarak 1 O Ağuscos 1 9 1 4 günü Çanakkale Boğazı'na girerler; Osmanlı, b u gemileri sarın a l d ı ğ ı n ı söyler. Yine Osmanlı, 1. Cihan Savaşı öncesi İngilre re'ye Sultan Osman ve Reşadiye adında iki modern harp gemisi ısmarlar. Bu iki gemiye dörr buçuk milyon alrın l i ra ödendiği halde, gemiler Osmanlı'ya verilmemişcir. Osm a n l ı ' n ı n bu gemi a l ı m ları i le Ege'deki denge, Yunan istan aleyhine bozulduğu gerekçesiyle Amerika Birleşik Devletleri, Yunanistan'a Missisippi ve ldaho i s i m l i iki modern harp gemisi verir. Osmanlı - Yunan arasındaki Ege Denizi gerg i n l iği nedeniyle, Osmanlı Balkan lar'dan bazı askeri birli klerini İzmir'e sevk eder. B u birli kler arasında Mirzaobalı Ali (Alper) ve Veysel (Aksoy) da vardır. Veysel, Ali'yi görür, bir müddet bakar. Onbaşı Ali, çok zayıf ve güneşten yanmış kapkara bir adam olmuştur. Veysel, "Ali" diye seslenir. Ali, sesin geldiği yöne bakar. Veysel'e "sen de mi buradasın" di yerek ona doğru gider. Veysel, "Ali seni tanımakta tereddüt ettim" der ve i ki köylü kucaklaşı rlar, birbirlerine sarılı rlar. Bu duygulu karşılaşmadan sonra konuşmaya başlarlar. Veysel, "Ali seni çok kararmış ve çok zayıflamış gördüm" der. Ali de Veysel'e, "Hadımköy'den Edirne'ye kadar Bulgar kovaladık. Hiç durmadan mühimmat, nakliye, atlı arabaları arasında bir hafta yürüdük. Hava çok sıcaktı, güneşten yandık, kavrulduk. Bu arada düzgün tayın da bulamadık, zayıfladık. Edirne dışında çadırlarda yaşıyorduk. Bizi izmir'e aldılar" di yerek başından geçenleri anlat ı r. Veysel, "Bak bana der, ben Rumelinde ne bulduysam yedim". Veysel, Osmanlı ordusunda süvari-seyisti. Bu nedenle kendi arı, kumandanın arı ve sorumlu olduğu arlara bakardı. Kumandana yakın olduğundan olacak, askeri kıyaferi de yeniydi, çok aç kalmadığı da anlaşılıyordu. Fiziki görünüşü yerindeydi. Esmer, uzun boylu, yakış ı k l ı b i r M i rzaoba delikanlısıydı. Veysel, "Ali senin postalların da çok eski, delinmiş bak" dedi. Ali, "Evet postallar yürümekten eskidi, delindi, burada yeni postallar verecekleri söylen di". İki köylü b i r müddet görüşrükren sonra biri iklerine giderler. İzm i r Limanı, asker sevkiyarı nedeniyle gemilerden çıkan asker ve askeri malzemelerle doluydu. Yerleşecekleri alanlara doğru hareket ediyorlardı. Bu 31
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
askeri sevkiyatın Yunanistan i ç i n olduğu söyleniyordu. Osmanlı, Ege Denizi'nde hakimiyet sağlamak için haz ı r l ı k yapıyordu. 28 Haziran 1 9 1 4 tarihinde Avusturya - Macaristan veliahdı, eşiyle birlikte, Bosna-Hersek'in merkezi Saraybosna'yı ziyaret ediyordu. Is lav ırkı ndan b i r Sırp m i l l iyetçisi, veliahdı ve eşini öldürdü. Bu olay, kısa b i r süre içinde 1. Cihan savaşı 'nın çıkmasının nedeni oldu. Avusturya - Macaristan, katillerin Sırbisran'a sığı n d ı ğ ı n ı ileri sürerek bu devlete savaş ilan etti. Rusya, Sı rbistan'ı n yanında yer aldı; Fransa da Rusya'yı destekledi. Almanya, Rusya ve Fransa'ya savaş açtı. İngilte re, Fransa'yı destekleyerek savaşa katıldı. Avrupa kısa zamanda savaş alanı oldu. Osm a n l ı , Balkan Savaşı'ndan mağlup çıkmıştı, Avrupa'daki topraklarını kaybetmişti, onun için yaralıydı, yorgundu ve sanayisi yoktu. N e deniz gücü, ne tüfek fabrikası vardı. Osm a n l ı Genelkurmayı, 24 Te mmuz 1 9 1 4 tarihinde seferberlik ilan etti. Ordularına Balkan Savaşı sonrası yeniden bir düzen vermeye başladı. Askeriyemizi güçlendirmek, ekonomiyi biraz düzeltmek düşüncesi ve Enver Paşa'nın isteği doğrultusunda, 2 Ağustos 1 9 1 4 günü Türk-Alman gizli ittifakı imzalandı. Zaten bir ay önce, iki Alman gemisi 2500 askeri i le Osmanlı 'ya sığınm ıştı. Seferberlik düzen lemeleri gereği, askerlerden trenle bir bölüm Suriye'ye ve Erzincan'a sevk edili rken, vapurla i ki bin asker de Trabzon'a gönderildi. Ali (Alper) de, Trabzon'a gönderilen askerler arasındaydı. ,
1. Cihan Savaşı'nda Osmanlı -Rus Doğu Savaşı cephesini, M i rzaobalı Ali Onbaşı' n ı n a n ı larından özetlemeye çalışalım:
Trabzon Limanı'nda indirilen askerlerden yarısı ( 1 000 asker), Trabzon Jandarma Eğitim Tesisleri'nde o n hafta jandarma eğitimine başvurdu. Ali de, jandarma sı n ıfı na seçi len askeri er arasındaydı. Eğitimi başarı i 1 e tamam ladığından, o artık depo askeri değil, Osm a n l ı jandarma askeriydi. 30 Ekim 1 9 1 8 Rus-Doğu Savaşı'nda Ali'nin mücadelesi başladı. Ali'nin Balkan Savaşı öncesinde başlayan askerliği, Ekim 1 9 1 1 'den 30 Ekim 1 9 1 8 Mondros silah b ı rakışması na kadar yedi yıl devam ermiştir. Bu yedi yıl içinde köyüne hiç haber gönderememişti. Ağabeyi Mustafa Çavuş'un Çanakkale - Kirte Savaşı'nda şehit olduğu haberi gelmişti, Ali'yi de bir yerlerde ölmüştür diye düşün üyorlard ı . Bu, aile için çok acıydı; ama insanlar acıyla birlikte yaşamasını öğreniyorlardı. Ahmet denizde boğulmuş, Mustafa Çanakkale'de şehit olmuş, ama Ali'den hiç haber alınamamıştı. O nerelerdeydi, ne o l m uştu, çok acı günlerdi. O gün lerde acı sadece Haşimler'in evinde 32
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
değildi. Hemen her M i rzaob a l ı 'n ı n evinde acı ateşi yürekleri yakıyordu. Ve köylüler karı nlarını doyurabi imek için, köyde kalan ihtiyar, çocuk, kadın, erkek yapabildiğince tarlasını ekiyor, davarını beslemeye çalışıyordu. M i rzaoba'da yaşam savaş acıları içinde devam edi p gidiyordu. Osm a n l ı 'da jandarma, genel olarak Türk gençlerinden seçil iyordu. Jandarma, hudutlarda, kasaba ve şehi rlerde asayişi sağlamakla görevli askerlerdi. Arpaçay, Kağızman, Doğubeyazıt yörelerinde Ermeni ler, Ruslar'ı n ve lngil izler'in kışkırtmaları nedeniyle yörede bulunan Türk ve Kürt köylerinde talan yapıyorlardı. Trabzon'da jandarma eğiti m i n i tamamlayan bin asker, bölükler halinde kestirme yoldan Bayburt'a doğru yola çı ktı. Trabzon'dan - Aşkale'ye on gün yürüdüler. Kurban Bayramı o l m uştu, Aşkale'de bayra m l ı k etli yemek yediler, o sırada haber aldılar. Karadeniz'de Rus gemileri ile Osma n l ı gemileri savaşa başlamışlardı. Bayram sevincine hüzün karışmıştı, tarih 29 Ekim 1 9 1 4'tü. (Rumi 1 330) A l i ' n i n içinde bulunduğu piyade bölük, 200 kişi alarak ayrıldı. Aşkale'den trenle Erzuru m'a geldi ler, kar yağıyordu. Askeri tabyalara a l ı n d ı lar, tabyalar çok geniş ve korunaklıydı. iki hafta kadar kaldılar, taburlarına elli atlı süvari, üç dağtopu, iki m itralyöz veri l m i ş ve komutanları Erzurum tabyasından Abd o Bey (Abdullah) olmuştu. Genelkurmay, Rus ordularını h uduttan daha içeride karşılamayı planlamıştı. Batum, Artvin, Ardahan i l . ordu müdafaasında yer alı rken; Oltu, Sarıkamış, Kağızman, Iğdır, Doğubeyazıt 1 1 1 . ordu ve Erzincan, Bingöl, Muş, Bitlis, Van savunma hattı iV. orduya veri lmişti. Ruslar'ı oyalayarak içeride karşılamayı planlama n ı n nedeni, Temmuz 1 9 1 4'te seferberlik ilan edilmişti, fakat askeri birlikler istenilen yerlere yol olmadığı ndan, arazi şartları ve çeşitli nedenlerle gönderilememişti. Ağrı - Batum hattı yaklaşık 400 km ve Ağrı, Van, Başkale hattı 400 km kadardı. Yaklaşık 800 km 'lik bir hattı denetim altına almak, daha yeni Balkan Savaşı'ndan çıkan bir devlet için kolay yapılacak iş değildi. Yöre yüksek dağlarla kaplı, iklim soğuk, kışın kar kal ı n lığı yer yer iki metreyi geçiyordu. Doğu Anadolu yöresinde 1 9 1 4 Kafkas Salnamesine göre n ü fus, 4.332.734 İslam, 3.768.000 Rus, 1 .600.000 Gürcü, 1 .645.000 Ermeni ve 400.000 diğer u l uslardan oluşmaktaydı. Jandarmanın görevi, bölgede asayişi sağlamak, düşmanı hudutta karşılamak ve oyalamaktı. Ali'nin içinde b u l unduğu tabura, 1. orduya mensup 111. ordu seyyar jandarma taburu deniliyordu. Sarıkamış, Sel i m aras ı n ı kesen vadide Rus'u karşıladı lar, vadiden geçen yola bakan dağ yamacında mevzilenm işlerdi. Her yer adam boyu kardı, Rus askerleri atış menziline girmişti, verilen komutla ateş başlamıştı. Rus askerleri ateşi görünce dağı l d ılar. Bizim taraf atışa devam ediyordu. 33
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Bu dar vadide Rus askerleri, yo l u n sağı na soluna ve dağa doğru yayı lıyorlardı. Ali anlarıyor; mevzi rurruğum koca kaya ç ı kı nrısı arışa çok uygundu. Abdul lah'a ve Abidi n 'e seslendim, buradan daha iyi görün üyor, b u rarafa gelin üç yöne hakim oluruz ve sırayla arış yaparız, dedim. Çünkü rüfekleri miz uzun namlulu, rüfek demiri kırınca mermi menzili b u l madan düşüyor. Sıra bende, Abidin şu ayrılan arlıya di kkar er diyorum, reriğe ası lıyorum, Rus arran düşüyor. İyi, düşman hedefre, şimdi sıra Abidi n'de, Abdullah'da diye biz devam ediyoruz. Hava kararıyordu. Arka rarafı mızdan kuşatılmakta olduğumuzu öğrendik. Kom uranı mızın daha önce emrerriği üzere dağın daha yükseklerine, düşmanın ağı r l ı kları ile rakibimizi engelleyecek şekilde dağ sırrına rırmanı yorduk. Hava çok soğukru. Durursak donup öleceğimizi biliyorduk. Bu nedenle ha babam y ürüyorduk. Gökte ay vardı görebiliyorduk karalrıyı. Bir dizi halinde asker yürüyordu. Karın üsrü roz gibiydi, fakar alcı katıydı, yürüyebiliyorduk. Yer yerde de kara gömülüyorduk. Öyle b i r yere geldik ki, yürümek imkansız, dağın ucu b i r yerdeydik. Tüfeğini boynuna rakarak, paltosunun eteklerini bacakları arasından geçirip, kızak yapan asker, "ya Allah diyerek" kendini yardan aşağıya bırakıyordu. Kızak gibi gidenleri ve yuvarlanarak aşağıya doğru karlarla birlikte inenleri, ayışığında görüyorduk. Bizim takı m da kayarak, yuvarlanarak yardan indi. Fakat birliğimizi kaybettiğimizi anladık, çünkü herkes aynı yerden inm emişri. Esas birlik, i ndiğimiz tepenin arkasında kalmıştı. Biz önceden verilen emre uygun doğuya yürüdük. Ben, Abidin ve Abdullah çok iyi arkadaş ol muşruk. Bu yolculukta Abidi n'in ayakları çok üşümüştü, isrirahar verildiğinde, Abidin'in postallarını ç ı karmasına, Abdullah'la bi rlikte yardımcı olduk. Ayakları ıslanmıştı ve ayak parmakları hissermiyordu. Karla yavaş yavaş ovmaya başladık, parmaklar oynadıkça canlamışrı. Çanrasında bulunan yedek gömleğin ereğinden keserek ayaklarını güzelce sardık. Abidin posrallarını giydi ve tekrar yola koyulduk. Üçüncü gün sabahleyin kötek denen kasabaya ulaştık. Birliğimizin diğer askerleri de geldiler, buluştuk. O çatışmada kaç kişi kaybettiğimizi bilmiyorum. üç ropumuz vardı. Bunlar parçalanıp katıra yüklenebi liyordu, üçü de getirilmişti. Bu toplarda kara barut kullanıl ıyordu, ağızdan dolmalıydı. Düşmana ateş edi l ince, etraf kara barut dumanı oluyor, yerimizi düşmana belli ediyordu. Bu sebepten birkaç atıştan sonra top yeri değiştiril iyordu. İki tane de makaralı m itralyöz vardı. Her birini üç kişi (takım) kullanıyordu. B i r mi rralyözü bir katır taşıyordu. Arkada cephane taşıyan katırlar da vardı. Bizim jandarma taburu savaş alanından kopmuştu. Abda Bey yöreyi iyi biliyordu, karda yürümeye devam ediyorduk. Sarıkamı ş'a yeni birli kler gelecekti, sonra duyduk ki, Allahuekber Dağları'nı kestirme geçmek isteyen onca kalabalık asker, dağda donmuş kalmış. Karlar içinde yürüyerek Kötek'e geldik. Abda Bey bizi evlere dağıttı. Biz dört jandarma b i r Kürt evinde kaldık, Türkçe bilmiyorlardı, odanın ortasında bir randır, içinde ateş kor olmuş mangal vardı. Tandır üstüne 34
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
yorgan örttüler, biz askerler b i r tarafta, ev halkı karşı tarafta tand ı r ı n etrafına daire şeklinde yattık. Kürtçe konuştuklarından, ne söyled iklerini anlam ıyorduk. Tan d ı r altında evi n iki genç kızı da vardı, arada bir k i k i r kikir gül üyorlardı. Büyüklerin kızlara kızdığı seslerinden anlaşıl ıyordu. Biz o evde dört gün kaldık. Komutan misafir olan evlere erzak yard ı m ı yapı yordu. Bizim kaldığımız ev, taş duvardı. Bir odada insanlar, diğer odada hayvanlar vardı. Evde tuvalet yoktu. Tuvalete i ht i yacı olan karların içine gidiyordu. Kars üzerinden Rus birliklerinin Kötek'e gelmekte olduklarını öğreni nce, Kağızman'a doğru çekildik. Kötek'ten ayrıldık, dere boyunca ilerliyorduk. Öncü grubumuz ateş altında kaldı, bizler yolun sağına soluna kaçarak mevzilendik, saklan maya çalıştık. Bir Ermeni çetesi pusu kurmuştu. Belki iki saat bekledik, sessizli k vardı. Her yer kar ve soğuk müthişti. Dört öncü arkadaşımız şehit olm uştu. Vadiyi geçemeyeceğimizi anladık, düşman her yön ü b i l i yordu. Kötek'e geri dönmeye karar verdi komutanımız. Abdo Bey yol kesmeye, pusuya çok sinirlenmişti. Biz Kötek'ten henüz çok uzaklaşmamıştık. Bizim Kötek'ten ayrılış zama n ı m ı zı kim bilebilir. Bu baskın, Kötek Ermeniler'inin işidir. Başka b i r yabancı grup b u soğukta, bu dağda beklemez, buna cesaret edemez diye söyleniyordu. Şimdi b u eşkıyaları Kötek'te araştıracağız diyordu, komutan. Kötek'e geri geldiğimizde akşam oluyordu. Gece Rus birl ikleri de yola çıkamazdı, iklim şartları kar ve soğuk bunu gerektiriyordu. Komutanımız Kötek'e gelince bizi ateşe hazır halde mevzilendirdi. Kötek büyükleri ve yetkilileriyle görüştü. iki manga Kötek kürtlerinden asker topladığın ı öğrendik. Bu Kötek halkından seçilen insanlar, bizim birliğe yolda rehber olacaklardı. Ermeniler'le ilgili araştırmalardan bir sonuç a l ı namamıştı. Bizler eski kal dığımız evlere yeniden misafir olmuştuk. Sabahleyin alacakaranlıkta Kötek'ten ayrı ldık. Dört şehidimizi Kötek'te b ı rakmıştık. 1 9 1 4 Aralık ortalarıydı. 1 1 1 . Ordu, Sarıkamış yol u n u kesmişti. Oltu, Karaurgan taraflarında Ruslar'la şiddetli çarpışmaların devam ettiği söyleniyordu. Bizim seyyar jandarma taburumuz ikiyüzelli kadar askerdi, bunun elli kadarı süvariydi. Süvariler taburun ağırl ıklarını da taşıyorlardı. Bizim takım piyadeydi, yaya yürüyordu. Kötek'ten ayrı l ı ş ı m ı zdan a z sonra başlayan kar, rüzgarla devam ediyordu. Vadi tabanı boyunca gidiyorduk. Yol yürümeye elverişliydi, fakat kar toz halinde yağıyor, yürümeyi yavaşlatıyordu. Biz durmadan yü rüyorduk, neredeyse akşam olmuştu. B i r kasabaya yetiştik, adı Kağızman'dı. Burada taş bir binaya girdik, burada da başka bir hudut bölüğü vardı. Burası askerin kalacağı kadar büyüktü. Katırlar, atlar karaltıya alınd ılar. Kağızman bölüğü bizi çok iyi 35
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
karşıladı, sıcak çorba bile hazırladılar, hepimize çok iyi gelmişri. Bulunduğumuz koğuşra areş de yanıyordu. O r yaraklar ve barraniye de vardı. Onca yorgunluk üsrüne bu konfor uykumuzu gerirdi ve uyuyakalmışrık. Burada, yazar Mahmur Boğuşlu'nun 1. Dünya Savaşı kirabından Sarıkamış Muhaberesini özerleyerek raki p edelim: "Sarıkamış, görünüşte mükemmel bir plandır fakat şartlara göre bu plan ezbere çizilmiş, bölgenin iklim ve arazi şartlarına uymayan bir plandır. Hayalperest olmayan ya da hayali etkiler altında kalmayan bir plan s ubayı, m utlaka şartlara uygun bir plan çizebilirdi. Rus tarafında dövüşen askerin morali, yemesi, içmesi ve istirahati için alınan tedbirler de, Türk tarafından daha iyiydi. Yukarıdaki bütün olumsuzluklara ve benzeri diğer aksaklıklara rağmen, lif. Türk ordusu, 22 Aralık'ta başlayan harekatın 4. gününde, 25-26 Aralık 1914 gecesi, Bardız ile Sarıkamış şehri arasında zaferin eşiğinde idi. Sarıkamış'ın ele geçirilmesi işten bile değildi. 25-26 Aralık günleri Ruslar, Sarıkamış'ta çok zayıf durumda idiler. 2 Rus taburu vardı. Bu iki tabura karşı iki Türk tümeni vardı. 9. Kolordunun 29. tümeni Sarıkamış'a girmek üzere idi. Aynı günlerde 10. kolordu'nun plan dışına çıkarak, Allahuekber Dağı'na çarpmasında; 30 ve 3 1 . tümenleri birer olay hatta birer tabur düzeyine düşürür. Sarıkamış M eydan Muhaberesi bir noktada Türkler'in Ruslar'/a değil, coğrafya ile, 3 120 metrelik Allahuekber Dağı ile muhaberesidir. Sarıkamış Meydan M uhaberesi, 22 Aralık 1 914'ten, 5 Ocak 1915'e kadar süren 15 günlük bir muhaberedir. Bu 15 günün ilk beş gününde Türkler, Sarıkamış'taki Ruslar'ı kuşatacak duruma gelmiş, beş günlük ikinci safhada da Sarıkamış şehrine taarruz etmişlerdir. Ancak bu ikinci beş günlük devrede Sarıkamış'ta ve çevresindeki taarruzlar hedefine ulaşamamış, tümenler alay, alaylar tabur, taburlar ve bölükler de takım düzeyine düşecek kadar ağır zayiat vermişlerdir. Sarıkamış Muhaberesi'nden sonra Türkler için Kafkas yolu tıkandı, buna karşılık Ruslar, Anadofu'n un istilasına giden yolları açtılar. iki sene içinde Tirebolu, Erzincan, Bitlis hattına vardılar."
Kağı zman'da kış olanca hızı i l e devam ediyordu. Kışlanın karşı binalarına girmek i ç i n rünel açmışlardı. Bu kış kıyamerre ayrı b i r bölümde kalan Körek'ren karılan Kürr askerler, gece si lahları nı yanlarına alarak kaçrılar. Komuran üç rakımı arkalarından göndermişri, fakar rakibe gidenler kar yağıyor ne iz belli ne 36
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
yol var diye yarım saat sonra geri gelmişlerdi. Yerimizden k ı p ı rdayamıyorduk, yerli Ermeniler azıtmışlardı, kasabaya çıkamaz olmuştuk, asayişi sağlamak için b i r tedbir de alam ıyorduk. Komutan, kaymakamı görmeye savaş düzeni emniyet tedbiri alarak gidiyordu. Kaymakam l ı k uzak değildi, fakat oraya giden arlar karı yara yara zor gidiyorlardı. Bu kıyam ette Ruslar'ın Horasan'a vardıklarını öğrendik. Ermeniler Ruslar'a yardım ediyorlardı. Osm a n l ı askerlerine kurşun sıkıyorlardı. Sözde Ermeniler Osma n l ı ' n ı n tüccarı, askeri, memuru olarak güvenli tebaasıydı. Balkan Savaşı'nda Dışişleri Bakanı Ermeni'ydi. Ermeniler'i Ruslar, İngi lizler kışkı rtıyordu. Ruslar'a yardım ederlerse müstakil devlet kurmalarına yardımcı olacakları vaadinde b u l u n uyorlard ı . Kış şartlarında Kağızman'da seyyar jandarma taburu, Ermeniler'in n e toplantılarını ve ne de nasıl hareket ettiklerini takip edemiyordu. 1 9 1 5 Ocak ortalarıydı. Gümrü ve Kars üzerinden Rus ordularının gelmekte oldukları öğren i l d i. Kağızman'da 400 askerin gelen bin lerce Rus ordu birliklerine karşı bir tedbir alamayacağı belliydi. Seyyar jandarma bulunduğu kışlayı bırakarak Ağrı'ya doğru yola koyuldu. Kağızman - Ağrı aras ı n ı , kar, tipi, soğukta üç gün gidebildi ler. Bu yolculuğun b i r gecesi n i bir köyde, i k inci gününü kardan küreklerle oyd ukları çukurlarda geçirmişlerdi. Ali'nin taburu Ağrı'ya vardı kları gün, Ağrı'ya girmeden Ağrı birlikleri ile birleşerek Murat denilen köyde Rus birli klerini karşıladılar. Türkler dere boyunca vadiyi tutarak Ağrı yolunu kapatmışlardı. Derenin iki yakasına karlardan tünel gibi istihkamlar yaparak yine Rus askerlerini beklemeye başladı lar. Ali'nin seyyar jandarma taburu, öncü güç olarak Rus'u i l k karşılayacak askerler arasındaydı. Abidin, Abdullah ve Ali Onbaşı y i ne b i r arada idi ler. At lılar göründü, büyük bir sessizl i k vardı. Türk birli kleri Ağrı'ya doğru belki beş ki lometre yayılmışlardı. Aşağıda derin vadiden epeyce Rus geçmişti. Abdo Bey'in işaretiyle ortalık cehenneme döndü, bu bir avlama idi. Yine Ruslar kaçışı yor, biz mevzilerden veryansın ateşliyorduk. Uzaktan Rus toplarının sesleri de gelmeye başladı. Çok kanlı b i r savaş oluyordu. Vadiye i l k giren Rus askerleri n i n tamamı telef olmuştu. Fakat arkası yayılarak geliyordu. Üzerimize hem top mermileri, hem kurşun yağmuru gelmeye başladı. Biz de tünel içinde yer değiştiriyorduk. Akşam karanlığı başlamıştı, birden önüme, tünel i n içine Rus askerleri atlayıverdi. Benim tüfek erken patladı. Rus'u kafasından vurmuştum. Bu askerlik a n ı ları içinde hiç unutamadığım anı olmuştur. O an hala bende canlıdır. O karda nasıl, nereden gelmişti. Allah beni korumuştu, be n i m silahım önce patlamıştı. Gece oldu, ama silah sesleri sabaha kadar hiç susmadı. i k i nci gün Rus askeri topları siperlerimize isabet ederek üzerimize yağmaya başladı. Top mermilerinin düştüğü mevzilerde şehitler oluyordu, fakat bizim tarafta hep seyyar toplarla, mitralyözlerle ve tüfeklerle ateşe devam ediyordu. Öğleden 37
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
sonra Rus, geldiği yöne Doğubeyazıt'a çekilmeye başlamıştı. Murat deresi vadisinde Osmanlı, iki gün kendisinden çok kalabalık ve donan ı m l ı Rus askerine geçıt vermemıştı. .
Burada yine Mahmut Boğuşl u'n un Bi rinci Dünya Harbi ile i lgili anlattıklarına baka l ı m : " 7 9 7 5 'te Rusların Anadolu'da uygulamaya koydukları plan, siyasi ve sosyal düzeyde, bölgedeki Ermenileri, askeri ve coğrafi düzeyde Türk ordusunu, Erzurum bölgesinde imha etmeyi hedef alan bir plandı. Bu bölgede yaşayan Ermeniler, Van Gölü çevresinde ve Fırat Nehri vadisinde Rus ordusunun taarruzunu kolaylaştıracak, Rus ordusu ile işbirliği yapacak durumda idiler. Ancak böyle bir işbirliği, bazı bölgelerde özellikle Murat vadisinde, Temmuz ayındaki Malazgirt M uhaberesi esnasında Ermeniler'e pahalıya mal olmuş bir işbirliği idi. Murat vadisinde, Muş şehri ile Ağrı şehri arasındaki muhabere/erde Ruslar ve Türkler (Med-cezir dalgaları gibi) birbirlerinin peşine düşmüşler, birbirlerini kovalamışlar ve birbirleri karşısında geri çekilmişler, b u arada Med-cezir dalgalarına kapılan Ermeniler de kan kaybetmişler, ölü ve yaralı zayiat vermişlerdi.
Siyasi, sosyal ve askeri hedefleri içeren Rus planı na göre, 1 9 1 S're doğu cephesinde muhabereler, aşağıdaki üç bölgede cereyan etmiştir: Erzurum'un kuzey doğusunda Tortum bölgesi. Muş i le Ağrı arasında Murat Vadisi. Van şehri ve Van gölü çevresi. To rtum m u habereleri ile Malazgirt muhaberesini Türkler kazanmışlar ve Malazgirt'ten sonra Murat Vadisi'n i takiben, Ağustos ayında 1 5 0 km. doğuda ağrı Dağı geçitlerine kadar uzanmışlardı. Tortum ve Malazgirt muhabereleri dışında Ermeniler'in de yardımı i le Ruslar daha başarılı görülmüşlerdir. Nisan ayında Van'daki Ermeniler isyan ederek çevredeki müslümanları katletmişler ve Van şehrini kana bulam ış/ardır. Ermeniler'in de yardımı ile M ayıs ayında Van şehrini ele geçiren Ruslar, Türkler'in Malazgirt başarıları ile Ağrı Dağı geçitlerine uzanma/arından sonraki Kılıç Gediği muhabere/erinde başarılı olmuşlar ve 3. Türk ordusunu tekrar geriye M alazgirt tarafına doğru itmişlerdir. Ağustos ayındaki muharebelerde Ruslar Horasan-Eleşkirt-Ağrı yolunda Tahir Kılıç ve Mızrak geçidi bölgesindeki arazi özelliklerini, Germenlerin de yardımı ile Türkler'e nazaran daha iyi kullanmışlardır." 38
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Ali'ni n seyyar jandarma taburuna, Murat vadisinde Erzurum tabyası Alaylı yüzbaşı !ardan Kürt Abdullah Bey (Abdo Bey) komuta ermeye devam ediyordu. Ağrı'dan da birliği mize süvari ilave olmuştu. Abdo Bey'in beyaz b i r atı vardı, uzunboylu, esmer, karasakal lıydı. Emrinde Kürtlerden kurulmuş bir takım piyade de vardı. Jandarmada, birliklerde Kürt takımları, daha çok bölgeyi tanıyan lardan ve Kürtçe konuşan halkla ilişki kurmak için kurul uyordu. Murat Vadisi boyunca Rus askerlerini takip için siperlerden vadiye i ndik, bizim asker, ölen Rus askerleri n i n çok güzel Rus paltolarını, matara, palaska, yeni postal gibi işe yarar eşyalarını alıyorlardı. Abdullah (Abdo) Bey de, bu yağmaya ses çıkarmıyordu. Yüzbaşı Abdo Bey emrinde birliğimiz dört yüz askeri geçiyordu, ama biz Murat vadisinde Ruslar'ı Ağrı'dan ilave olan birlikle rakip ediyorduk, ipek Geçidi denilen yere kadar üç gün yürüdük. Murat Suyu vad isinde dağdan, kardan başka b i r şey görmedik. Düşman ipek Geçidi'ni rurmuşru, bizim tabur Diyadin denen yere gitti. Diyadi n'de yine bizi askere dağıttı lar. Abdo Paşa Kürt ve Kürtçe bildiğinden olacak, Diyadi n'de kapılar açıldı ve çok iyi karşılandık. Tabii b i r ucumuz, yani diğer birl ikler Ağrı yolunu denetimlerinde tutuyorlardı. Biz Diyadin tarafından Doğubeyazır yolunu açmaya çalışıyorduk. Diyadi n'de evlerde rahatımız yerindeydi. Her sabah belli yerde toplantı sayım yapılıyor sonra serbest oluyorduk. Diyadin'e geldiğimizin belki onuncu günü ne yeni gelen birlik var ve ne yeni hareket, sadece emniyet nöbetleri vardı. işte o gece kar yağmıyor, hava ayaza, dona çekmişti. B i r çatırtı koptu, biz beş asker evin erkeği ile birlikte dışarı ç ı ktık. Kasabanın doğusundan baskına uğrad ığı mızı öğrendik. Yakındaki evlerde kalan askerlerle ve yerli halkla birlikte toplanarak cephe oluşturmaya çalışıyorduk. İkiyüz kadar asker ve yerli kürtlerle cepheyi tuttuk, karaltıya atışa başladık. Gelenler de bizim tarafa sokulamadı lar, ama şehrin kuzeyinden kasabaya girmişler, sabaha kadar tüfek sesleri durmadı. Orta l ı k ağarmaya başlayınca, kuzeydeki askerlerden çok ölen olduğunu anladık. Ruslar'la birlikte Ermeni çeteleri bu baskını düzenlemişti. Dereyi tutarak, yerli Kürtler'le birlikte güneye dağlara doğru yöneldik. Daha Diyadin'in dışına çıktığım ızda pusuya düştük, nası l koştuğum uzu, o pusudan ateş hattından kurtulduğumuzu bilemiyorum. Paltomun eteklerinde kurşun delikleri açılmıştı, fakat bana isabet etmemişti. Ne at kalmıştı, ne top ne mitra lyöz, Abdo Bey'in beyaz arı da yoktu; fakat etrafında birçok Kürt koruma vardı. Yerli Kürtler'in rehberl iğinde karlarla kaplı Akdağlar'a doğru yürüdük, karlar içinde düşe kal ka üç günde Erciş'e ulaştık. Erciş'e geldiğimizde ikiyüz kadar kalmıştık. Diyadin'in kuzey yönünde bulunan askerler, geldiğimiz yola girebilmişler miydi, onlara ne o l m uştu, hiç öğrenemedik. Erciş'te bize yeniden düzen verdiler. Erciş'te çok asker vardı, Van'da ve çevrede Ermeni isyanları çok fazla yoğunlaşmıştı. Abidi n ve Abdullah'la yine beraberdik. Yeni düzenlemede Van Jandarma Tümen Komutanlığı emrine a l ı nd ı k, adımız 36. Van Jandarma Fırkası oldu. 39
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Tümen komutanımız Kazım Paşa idi. Görev bölgemiz Muradiye Çaldıran yöresi asayişini sağlamak ve b u yolu Ruslar'a kapamaktı. Şubat olmuştu. Van Gölü kıyılarında kar yoktu, iklim daha ı l ımandı, yöre ağaçlıktı. Abdo Bey'e ne olmuştu, neredeydi? B i r daha hiç görmedim. Van, Özalp, Saray, Muradiye her tarafta Ermeni isyanları oluyordu. Bizim seyyar jandarma fırkasından bölük bölük olay yerlerine koşuşturup duruyordu. Vard ığımız yerlerde genelde olay olmuş, bitmiş oluyordu. B i z ölen erkek, çocuk, kad ı n cesetleri ve o n ların etrafı nda ağlayan insanlarla karşılaşıyorduk. Gördüklerimiz yürek dayanmaz facialardı. Ali'yi Erciş'te b ı rakalım. Ermeni hareketlerine Kamuran Gürün'ün Ermeni Dosyası isimli eserinden özetleyerek bakalım: 30 Haziran 1 9 1 3 tarihinde İstanbul Yeni köy'de Avusturya Sefi r i n i n yalısı nda, Rus, İngiliz ve Fransa eksperlerince hazırlanan Ermeniler'le ilgili dosya görüşül üyor. Bu toplantıda tartışılan Rus tasarısı özetle şöyleydi: Erzurum, Van, Bitl is, Diyarbakır, Harput, Sivas vilayetleri tek v ilayet (Ermeni vilayeti) haline getirilecektir. Ermeni vilayeti'nin genel valisi, Osmanlı Hrıstiyan veya tercihen Avrupalı yabancı olacaktır. Vali, icra reisi olup memurları tayin ve azledebilir. Polis, jandarma, val i n i n buyruğu altındadır. Bu Rus tasarıs ı n ı n diğer maddelerini buraya almıyorum. Bu üç maddede daha 1 9 1 3 yılı nda Osman l ı ' n ı n bölüşülmeye başlandığı açıkça görülüyor. Bu toplantıdan şüphesiz haberi olan Ermeni yetkilil er, Osmanlı'da yaşayan Ermeni ler'i teşki latlandırarak harp halinde olan Osmanl ı'da isyanlar çıkarmaya, eşkıya olarak Türk ve Kürt köylerinde talan yapmaya başlamışlardır. 1 9 1 4 y ı l ı nda Erzurum'da Türkiye Ermenileri m i l l i kongreleri toplanmış, Kafkasya cephesinde Türkler'le çarpışmak üzere gön ü l l ü lere çağrı yapılmıştı r. Ermeni Taşnaksutyun cemiyeti, teşkilatlanma ve silah l a n mada fiilen çalışarak 1 9 1 4 sonbaharında Ermeni gön ü l l ü grupları Türl er'e karşı dövüşmeye başlamışlardır. Osm a n l ı Meclisi Mebusu Garo Pasdermichan (Pastırmacı yan), üçüncü ordudaki hemen bütün Ermeni subay ve askerlerle Rusya'ya geçti. Kısa bir süre sonra onlarla geri dönerek, köyleri yakmaya, ellerine geçen bütün masum müslümanları insafsız şekilde öldürmeye başladı. Ermeni birli kleri bilahare Başkale, Saray ve Beyazıt bölgesinde köylere, kasabalara baskınlar yaparak halkı topluca öldürdüler. Binalara kapayarak yaktıl ar. Her türlü mezalimi, birli kte yaşadıkları Türk ve Kürt komşularına yapmaya başladılar. B u n u n üzerine Enver 40
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Paşa, hala Türk ordusunda kalan Ermenilerin sadakatlarından şüphe ederek, onları iş taburlarına sevk etti. Ermeni gön üllü çeteleri birleşerek N isan 1 9 1 5'te Van şehri n i işgal etti ler. Türk hal k ı n ı katliama tabi tuttuktan sonra, şehirden geri kalanları Haziran 1 9 1 5'te Ruslar'a teslim ettiler. Biz b u kitabımızda, bir Osman l ı asker inin yıllarca içinde b u l u n d uğu durumu özetleyerek yansıtmaya çalışıyoruz. Sadece Doğu Cephesi, c i ltler dolusu gerçek yurt m ü cadelesi olayları ile doludur. işte b u olaylar, b u toprakları vatan yapmıştır. Mirzaoba'dan 48 Türk genci 1 9 1 1 - 1 9 1 8 yıllarının tanığı ve i ç i nde yaşayanları olmuştur. Onlar köyümüzün o n u r abidesi olm uşlardır. Bu cephede Ali Onbaşı (Alper) yanında, süvari ve seyis Veysel (Aksoy), Salim Çavuş (Aytekin), Bingöl, Muş, Bitl is yörelerinde Karamustafa ve oğlu Sel i m, Sivas yörelerinde ve Kafkas cephesinde H a l i l Atilla'nın olduğunu öğrendik. Yukarıda isi m lerini söyled iğim kahramanlarımızın bulund u kları yöre savunmaları ve olayları, değerli büyük elçi ve yazar Kamuran Gürün'nün Ermeni Dosyası isi mli kitabında vesikaları ile anlatılmaktadır. Biz, kitabın kahrama n larım ızı kapsayan bölümlerinden özetleyerek tari h i m ize ışık tutmak ıstıyoruz. "Van Jandarma Tümen Komutanlığı 16 Mart 1 9 1 5 tarihli telgrafında, Van vilayetinin Şatak kazasında Ermeniler jandarma karakoluna ve erlerine saldırmışlar, telgraf h atlarını tahrip etmişler ve bölgeye gönderilen kuvvetlerle Ermeniler arasında çatışmalar olmuştur deniyordu. Hadise, Osep isimli komitacı bir öğretmenin silahıyla birlikte yakalanması üzerine başlamıştır. Van valisi, 20 Mart 1 9 1 5 'te, vilayetin her tarafında çatışmalar akşama kadar sürdü ve şimdi daha da şiddetlendi, askerin miktarının 2.000'den fazla olduğu sanılıyor, isyanı bastırmaya çalışıyoruz diyordu. Vali 23 Mart günü yolladığı telgrafta, Van'a dört saat uzaklıktaki Bayrik, Alaköy, iblankanis ve Buganis köyleri halkları Bayrik köyü üzerindeki hakim noktaları tutarak Kuşa köyünü kuşatmışlardır. isyancıların adedi bine çıkmıştır, kuvvet gönderilmektedir diye yazıyordu. isyan bundan sonra bütün vilayete yayılmıştır''. Ali Ihsan Paşa bu isyanla i lg i l i olarak şunları yazar:
Van Valisi Cevdet Bey, daha 1 9 1 5 senesi Mart ayında, Van i h t i lali n i n başlamak üzere olduğunu, Birinci Kuvayi Seferiye Kumandanıyla başkumandanlığa ihbar eylemiş ve nihayet isyan, 1 7 N i s a n 1 9 1 5'te isyan büyük şekilde vilayetin her tarafında patlamıştır. Aynı günde B i r i nci Kuvayi Seferiye Rum iye'ye gelebil miş idi. Rafael de Nogales'in içinde bul unduğu kuvvet budur. isyan başladıktan sonra, Van Seyyar Jandarma Fırkası 'nın mühim kısımlarını isyanı bastırmak 41
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
için kul lan mak mecburiyeti hası 1 olm uştur. Eğer Birinci Kuvvai Seferiye Musul ve Revandiz'de haftalarca durup vakit geçirmesiydi, Van Seyyar Jandarma Fırkası'n ı n bütün kuvvetlerinden de istifade ederek, Van'daki Ermeni isyanı patlak vermeden, Dilman civarındaki Ruslar'ı belki tart edebilirdik. Ermeni isyanı, kuvvetlerimizin ve Nisan 1 9 1 5 ortasında Van Seyyar Jandarma Fırkası'nın mühim bir kısm ı n ı askere karşı gerilerde kullanmak zaruriyeti hasıl etmiştir. Diğer taraftan Ruslar dahi, Dilman civarındaki kuvvetlerini artırmak için vaziyetten istifade etmişlerdir. 1 9 1 5 senesi Nisan ayında Ruslar' la karşılaşan Birinci Kuvayi Seferiye, Van vilayeti n i n şark hududundaki Van Seyyar Jandarma Fı rkası'nın b i r kısmıyla, Ruslar'a karşı 1 Mayıs 1 9 1 S'te Diman etrafında yaptığı bir taarruzda büyük kayıplara uğramış, geri çekilmiş ve Van'daki Ermeni isyanı ve Van'a doğru ilerleyen Rus kuvvetleri karşısında Van'ı dahi kurtaramayarak Van Gölü cenubundaki dağlar arasından Bitlis istikametine perişan bir surette ricata mecbur olmuştur. Van valisi, 3. Ordu Komutanlığı'na 20 Nisan 1 9 1 5 günü şu telgrafı çekiyordu: "isyancılar Van'ın Ermeni mahallerine yakın olan karakollarımıza ve Müslüman evlerine ateş etmeye başladılar. Karşı konulup savunuluyor. Dün akşama kadar Atalan köyü civarında meydana gelen çarpışmada isyanların büyük bir kısmı yok edilmiştir. Gevaş telgraf hattı onarılmış, haberleşmeye açılmıştır. Bugün Başkale, Havasor, Memortki, Şersat'ı n telgraf telleri kesilmiştir, tamirlerine başlanmıştır. Şehirde çarpışmalar bütün şiddet ile sürüyor. Ayaklanma geneldir. Yardım ve top gönderilmesini rica." Val i 24 Nisan'da Dahil iye'ye şu teli yoll uyordu: "Şimdiye kadar bölgeye etraftan 4.000 kadar isyancı Ermeni getirilmiştir. Asiler yol kesiyor ve civar köylere hücum ederek buraları yakıyorlar, buna engel olmak imkansızdır. Şimdi birçok kadın ve çocuk yersiz ve yurtsuz kalmıştır. Bunları aşiret köylerinde barındırmak da uygun ve mümkün değildir. Bunların batıdaki vilayetlere göndermeye başlanması münasip midir?" 8 Mayıs'ta, Ermeniler saldırıya geçerek Müslüman mahallelerini yakmaya başladı lar. Vali Cevdet Bey b u n u n üzeri ne Van'ın boşaltılmasını emretti. 1 7 Mayıs'ta Türk askeri Van'dan çekildi, bundan sonra Ermeniler, boşaltılmış Türk mahallerini yaktı lar. Ruslar d a arkasından Van'a girdiler. Türk kuvvetleri 22 Tem m uz 1 9 1 5'te saldırıya geçip Van'ı geri aldı, ancak Ağustos'ta yeniden Ruslar ele geçirdiler. Van'daki isyan, Muş'a si rayet etmişti. Van Seyyar Jandarma Fırkası bu isyanı bastırmakla görevlendiri l m iş ve tedip hareketi 1 1 Temmuz 1 9 1 5'e kadar sürmüştür. Van son günlerini yaşarken, Başkumandan Vekili Enver Paşa, Dahiliye Nazırı 42
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Talar Bey'e 2 Mayıs'ta şu yazıyı yo lluyordu: "Van Gölü etrafında ve Van valiliğince bilinen belirli yerlerdeki Ermeniler isyanlarını sürdürmek için daima toplu ve hazır bir haldedirler. Bu toplu halde bulunan Ermeniler'in buralardan çıkarılarak isyan yuvasının dağıtılması düşüncesindeyim. 3. Ordu Komutanlığı'nın verdiği bilgiye göre, Ruslar 20 Nisan 191 S'te kendi sınırları içindeki Müslümanları, sefil ve perişan bir halde sınırlarımızdan içeriye sokmuşlardır. Hem buna karşılık olmak ve hem yukarıda belirttiğim amacı sağlamak için, ya bu Ermenileri aileleriyle birlikte Rus sınırı içine göndermek yahut bu Ermeni ve ailelerini Anadolu içine çeşitli yerlere dağıtmak gereklidir. Bu iki şekilden uygunun seçilmesiyle yapılmasını rica ederim. Bir sakınca yoksa isyancıların ailelerini ve isyan bölgesi halkını sınırlarımız dışına göndermeyi ve onların yerine sınırlarımız içinde dışarıdan gelen İslam halkın yerleştirilmesini tercih ederim." Tehcir kararının ilk işareti bu yazıdır. Ali Onbaşı'n ı n d a içinde b u l u nduğu Van Seyyar Jandarma F ı rkası, Ermeni isyan ları n ı önlemek, Van Gölü civarında asayişi sağlamak üzere kurulm uştu. Bölge çok geniş, Ermeni isyanları her tarafta çok fazlaydı. Seyyar Jandarma birlikleri olaydan olaya koşuyor, üstüne üstlük Rus ordularının ö n ü ne de çıkıyordu. Van i l i n i işgale Doğubeyazır yoluyla gelen Rus ve Ermeni karması birlikleri, Muradiye kuzeyinde bulunan geçitte karşılamak, Van Jandarma Fırkası Erciş ve Muradiye taburları na verilmişti. Çaldıran Çayı Vadisi'nde geçitte, deren i n iki tarafını tutmuş mevzilenmişlerdi; öğleye yakın Rus süvari öncüleri görün meye başlamıştı. Karşı yakadan henüz esas birliklerin gelmesini beklemeden silah sesi duyuldu. Silah sesleri iki taraflı duyul maya başlandı, henüz bizim tarafta bir hareket yoktu ve hiçbir şey göremiyorduk. Akşama doğru, hiç tahmin edi lmeyen üstümüzdeki tepelerden üzerimize ateş açı l m aya başlamıştı. O tepelere nasıl çı kmışlardı, bu olamaz b i r durumdu, birliğimiz zayiat vermeye başlamıştı. lşre bunlar, Rus'a yardım eden yöreyi bilen Ermen i ler'di. Attıklarını vuruyorlardı. Dağdan gelen bu areş nedeniyle, sarılacağı mızı düşünen birlik komutanı, geri çekilme emri verdi. Geldiğimiz yerden Erciş tarafı na gece çekildik. Bizim takım düşmana hiç ateş edememişti, fakat birliği m i zden yirmi arkadaşımızı Çaldıran deresinde bırakmıştık. Aynı zamanda Sal i m Çavuş (Aytekin) ve Kara Veysel (Aksoy) de, Muş, Bitlis tarafındadır. Veysel Aksoy'un şu anısı çok çarpıcıdır: "Birliğin konakladığı yere yakın alan dereye, bir grup asker çamaşırlarını yıkamak ve yıkanmak için gitmişlerdi. Askerlerden bazıları soyunmuş derede yıkanmaya, bazıları da çamaşır yıkamaya başlamışlardı. Birden üzer/erine ateş açılmış on asker orada şehit olmuş, bunu duyan birlik komutanı derhal takibe çıkmış ve yakındaki köye gelmişler, köylülerden on kişiyi yakalamışlar. Veysel de sorgulayan askerler arasında, kim öldürdü derede askerleri, bilmiyorum diyor, kısasa kısas öldürüyorlar. Sıra kürk 43
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
yaka/, bir Ermeni'ye geliyor. Soruyorlar, kim öldürdü derede askerleri? Kürk yakalı Ermeni'nin cevabı şu oluyor; Ben İstanbul Gümüşsuyu Hastanesi'nin baştabibiydim. Yüzlercesini orada iğne ile öldürdüm, di yor. Tabii onu d a öld ürüyorlar.
Bu olayda, Ermeni düşman lığı n ı n her yerde olduğunu gös[eren Kamuran Gürün'ün Ermeni Dosyası isimli ki[abından aldığımız şu belge, o günleri açıkça gözler önüne getirmesi bakımından önemlidir. Sivas Valisi, 2 2 Nisan 1 9 1 5 günü Dahil iye Nezare[i'ne aşağıdaki [elgrafı yolluyordu: "Vilayet içinde Ermeniler'in toplu olarak bulundukları yerler Şebinkarahisar, Suşehri, Hafik, Divrik, Gürün, Gemerek, Amasya, Tokat ve Merzifon'd ur. Şimdiye kadar Suşehri'nin Türk köyleriyle civarında ve Hafik'in Tuzhisar Horasan köylerinde ve merkeze bağlı O/araş Nahiyesi'nde yapılan aramalarda pek çok yasak silah ve dinamit bulundu. Ermenilerin bu vilayetten 30.000 kişiyi silah/andırdıkları, bunların 7 5.000 kişinin de, Türk ordusunun başarısızlığı halinde ordumuzu gerisinden tehdit edeceği yakalanan sanıkların ifadeleriyle kesinleşmiştir. Ermeni Taşnak Komitesi'nden Murat'ın sığındığı Tuzhisar köyüne gönderilen güvenlik birlikleriyle Ermeniler arasında çarpışmalar olmuştur, kaçanlar takip edilmektedir." Mirzaoba'da Selim'in (Şen) kızı 80 yaşındaki Huri Abla i le yaptığımız konuşmada şunları söyledi : "Babam Sivas'ta askermiş. O tarafta çok savaş olmuş. Savaşırken ayağından vurulmuş ve bir kayanın dibinde kalmış. Çizmesi kan olmuş. Yarası çokmuş, bulunduğu yerden inememiş, orada beklemiş, savaş devam ediyormuş. Babam askerdeyken dedem Mustafa da aynı yerde askermiş. Bir asker dedeme oğlun Mustafa vuruldu, üç gündür şu tarafta kayanın altında yatıyor, demiş. Dedem gitmiş, babamı bulmuş, bitkin durumdaymış. Babamı hastaneye getirmişler, biraz iyi olunca tepti/ hava vermişler. Babam köye gelmiş, bir daha askere gitmemiş. Askerliği bitince dedem de sağ-salim köye dönmüş, ben de dedemi tanıdım. Babam gibi orta boylu, zayıf bir ihtiyardı." Diyerek H u riye Abla sözlerini tamamladı. Biz şanslıyız, hiç savaş görmedik. Dedelerimiz, babalarımız savaş içinde çok zahmetler çekmişler, dedi.
H uri Abla, Ermeniler'in Sivas'[a 30.000 gönüllü asker [opladığını ve bunların Sivas yöresinde [erör es[irdiğin i, ordumuzu geriden vurduklarını nereden bilsin; ama ablan ı n a n ı larına dedesinin, babas ı n ı n askerlik[e çok zahme[ çek[ikleri yer ermıştı. Buradan Mahmut Boğuşl u'n un Biri nci Dünya Harbi kitabı ndan Osmanlı-Rus 44
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Doğu Savaşı'n ı özetleyerek takip edelim. Osm a n l ı lar, Ruslar'la yakın tari h i m izde şu savaşları yapmıştır: 1828-1929 Mu harebeleri, 1 855 Kırım Harbi, 1877-1 878 (93 Harbi) ve dördüncüsü 1 91 4 - 1 9 1 8 Doğu Anadolu M u harebeleri'dir. Ruslar'la uzun süreli muharebeler 1. Cihan Savaşı'nda yap ı lmıştır. Ruslar'la üç cephe üzerinde savaş yap ı l m ışt ı r. ( 1 Kasım 1914 i l e 1 6 Aral ı k 1 9 1 7 ) Kuzeyde: Hopa Batum ve Artvin Ortada; Aras vadisi, Sarıkamış, Erzurum Güneyde; Murat Nehri Vadisi, Van, Bitlis, Muş, Bingöl ve Ognut, Rumiye Gölü civarıdır.
ERZURUM MUHAREBESİ (1 1 ÜCAK 1 9 1 6 - 1 6 ŞUBAT 1 91 6) M u harebe, Erzurum baş yaylası, Palandöken, Deveboynu, Gürcü Boğazı ve Erzurum'un etrafındaki tabyalarda ol muştur. Kargapazarı kuş uçmaz kervan geçmez yer diyerek b i r avcı tümenine bırak ı l mıştı. Vorobiyef adındaki Rus generali b u zayıf noktadan saldırdı. 1 1 - 1 6 Şubat tari hi nde olan b u Erzurum Meydan Muharebesi'nde Osmanlı 3. ordusu 1 3.000 şehit verdi, askeri gücümüz 26.000'e düştü. Rus gücü, bizden 3-4 misli fazlaydı. Rus askerlerinin giyimleri düzgün, kış mevsi mine uygundu. Askerlerin üzerinde küçük cep sobaları b u l u n uyordu. Rus askerleri omuzlarında tüfek taşır gibi ikişer odun kütüğü taşıyor, gerektiği yerde kütükleri yakarak ısın ıyorlardı. Erzurum tabyaları eski tip ve toplar adi ateşliydi. Kargaboğazı Dağı'nın güçsüz bırakılması, Ruslar'ın bu dağı aşıp Dumlu'ya inmeleri Gürcüboğazı'n ı n da önünü açmıştı. Erzurum Ovası'na inen Ruslar, Karasu Vadisi'ne, Erzincan istikametine giden yolları açmışlardı. Ruslar zayıf noktalar bularak tabyaları da ele geçirmişler. 1 6 Şubat 1 9 1 6 günü Erzurum düşmüştür.
45
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
ÜGNUT MEYDAN MuHAREBEsi (20 AGUSTOS - 1 0 EYLÜL 1 91 6) Sarıkamış, Erzurum Meydan Savaşları'ndan sonra 3. büyük meydan savaşı Ognut denen yerde Türk 2. Ordusu ile Rus'un iki kolordusu arasında yapılmıştır. Muharebe, Ognut Çayı Vadisi ile Şerafettin Dağları etrafında yapılmıştır. Bu savaşta, Türkler üç, Ruslar dört taarruz yapar. Savaş Türkler'in zaferi ile neticelenir. Ruslar, Türk Doğu Cephesi'nde Ognut Savaşı'yla durdu rulmuşlardır. Ognut Meydan Muharebesi, Türkler'in 1 . Dünya Harbi'ndeki yerini ve ağırlığını gösteren önemli b i r savaş olmuştur. Bu savaşı Mustafa Kemal idare etmiştir. Doğu Anadolu istilası Ruslar'a çok pahalıya mal olmuştur. Çok karlı ve soğuk geçen 1 9 1 6 Kasım, Aralık ve 1 9 1 7 Ocak, Şubat aylarında F ı rat'ın Karasu kolu ile Murat kol u arasındaki Dersim dağ l ı k bölgesinde Rus ordusu, soğuktan, açlıktan ve hastalıktan 1 00.000 zayiat vermiştir. Bu zayiat, 1 9 1 7 Rus ihtilali üzerinde de etkisini göstermiştir. 1 9 1 5 ve 1 9 1 6 yıllarını, Erciş, Mu radiye, Patnos, Malazgirt, Adicevaz bölgesinde Ermeni isyanlarının, kat liamlar ı n ı n ve terörist hareketlerin i n peşinde oradan oraya koşarak devam ettirmiştir Ali Onbaşı. Buralarda gösterdiği üstün hizmetlerinden dolayı da, madalya i le taltif edilmiştir. Ali Onbaşı 1 9 1 7 yılında Doğubeyazıt'ta Rus ordusuyla tekrar karşı karşıya gelmiş, savaşmamışlar, mevzilerde karş ı l ı k l ı beklemişlerdir. Burada Ali Onbaşı, 1 . ordu 4. Orduya mensup 85. Alay, 2. Tabur, 2. Bölük askeri olmuştur. Alay Komutanı ise Fazı l Bey'dir. Ali Onbaşı, Mondros Mütarekesi'ne kadar b u birlikte mücadele etmiştir. Doğubeyazıt'ta Rus'la karşı karşıya iken Rus ihtilali olmuş (Kasım 1 9 1 7); Ruslar'la 1 4 Ara l ı k 1 9 1 7'de ateşkes anlaşması yapılmıştır. Rus i h t i la l inden sonra Ruslar çekilmeye başlamış, Doğu bölgesi savaşı Osmanlı - Ermeni savaşı haline dönüşm üştür. Ermeniler, Ruslar'dan elde ettikleri malzemelerle ve topladıkları kırk, elli b i n askerle 1922 y ı l ı na kadar İngiliz, Fransız ve Rus devletlerinin destekleriyle Osmanlı'dan pay koparmak için mücadele etmişlerdir. Kafkasya bölgesinde Gürcüler ve Azeriler'le yeni devlet kurma hedefleri ile siyasi hareketlerin içine girmişlerdir. Ali Onbaşı'nın içinde bulunduğu askeri birlik, Rus İhtilali ile çekil meye başlayan Rus ordusunu Iğdır, Tuzluca, Digor, Kars ve G ü mrü'ye kadar takip etmiştir. 30 Ekim 1 9 1 8'de Mondros Mütarekesi i mzalandığında doğuda 93 Harbi'nde Ruslar'a verilen Artvin, Ardahan, Kars Türkler'de kal m ı ştır. Ve Ali Onbaşı, 30 Ekim 1 9 1 8'de askerden terhis tezkeresi almıştır. Ali'nin askerliği, Kasım 1 9 1 1 yılından - Ekim 1 9 1 8 yılına kadar tam yedi yıl sürmüştür. Biz burada sağlığında not ettiğimiz yerleri ve birlik adlarını verdik. Bu anlatım, Al i'nin askerlik yaşamının b i r bö l ü m üdür şüphesiz. 46
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Ali ve Ali l e r, doğu savaşlarında ciltler dolusu kitaplara konu olacak savaş ve hadiselerle vatanımızın gurur abideleri olmuşlardır. An nem Beni Yetiştirdi marşı, 1. Cihan savaşı'ndan kalan a n ı lardan biridir.
ANNEM BENİ YETİŞTİRDİ Annem beni yetiştirdi Bu ellere yolladı Al sancağı teslim etti Al lah'a ısmarladı Boş durma, çalış dedi Hizmet eyle vatana Sürüm sana helal olmaz Sal d ı rmazsan düşmana. Arş ileri, marş ileri Türk'ün askeri dönmez geri Yastığı mız mezar taşı Yorgan ı m ı z kar olsun Biz b u yoldan döner isek Namus bize ar olsun Ne şereftir ölmek bize Bu güzel vatan için Yanar yürek yurt aşkıyla Daima için için Arş i leri marş ileri Türk askeri dönmez geri F. CANSELEN (Marş)
47
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Mi RZAOBADA
EL
DOKUMA TEZGAH1
Mustafa askere gideli sekiz, Ali'nin beş yılı dolmuştu ve Mi rzaoba'dan 48 deli kanlı askerdeydi. Yirmi yaşından kırk yaşına kadar Türk Milleti askerdeydi. Irak, Suriye, H icaz, Filistin, Doğu Anadolu, Gelibolu, Makedonya ve Gal içya'da Osman l ı çocukları 1. Cihan Savaşı'n ı sürdürüyordu. Ve Mirzaoba'da 48 yiğidin beklen işi, her evde yürekleri ısıtan sıcaklıkla, sabırla akıyordu. Köyde hayat yine devam ediyordu. Hüsnü Şerif kızlarına bakı yor, Asiye ve Feride büyümüş, serpilmişlerdi. Fadime de uzamıştı, uzun boylu olacağı belliydi. Kad ı n la r ı n genlerinden getirdikleri ev kurma, ev yapma duygularından olacak; köy kızları gergefte çevre, uçkur, peşkir işliyor, çeyiz hazırlıyorlardı. Hüsnü Şerife de, evde kızlarıyla konuşuyordu. Evde daha önce y ı ka n m ı ş yünler vardı. Kilime yer açkısı dokumayı planlıyorlardı. Zamanı geldiğinde kızlar için gerekli olacaktı. Koyunların yünleri kış birimi nde, erken i lkbaharda kırkı lırdı. Yün ler, genellikle suyun bol olduğu i l k baharda çağlayanda yıkanır, taşlara serilerek kurutulurdu. Yıkanmış, temizlenmiş, kurumuş yün ler, yün raraklarından geçiri l i r, yün işlenen öreke başlığına sarılacak şekilde ropaklanırdı. Elde yün işleme, diğer adıyla yünleri bükerek tezgahta dokunacak inceli kte yün ipliği yapma aracına, mahalli adıyla "öreke" denil ir. Öreke üç kısımdan oluşur: başlık; işlenecek olan yünün sarıldığı, yaklaşık yirmibeş, oruz santim uzun luğunda, yedi-sekiz santi m çapında ve bir ucu oniki numara çifte fişeği g i recek kadar deliği olan kaba ağaçtan alerrir. İ k i ncisi, üst ucuna başlığı n takıldığı, ağaç sandalye bacağı kalınlığında ve alt kısm ı nda dikey durması n ı sağlayan tahra tabloya çivilenmiş yaklaşık yermiş-seksen santim uzunluğunda apararrır. Örekenin üçüncü düzeneği de, ip bükme işinin yapıldığı ve üzerine bükülen ipliklerin sarıldığı iğdir. i ğ de üç kısımdan meydana gelir. işaret parmağı kalınlığında takriben yirmibeş san t i m uzunluğunda ağaçtan iğ gövdesi, bu gövdeye takılan ipi b ü kmeye yarayan spiral demir ve gövdenin alt ucuna takılan iğin dönmesine yardımcı olan ağırlık yani ağırşak. Örekede, koyunyününden, keçi k ı l ı ndan veya keren liflerinden ağırşaklı iğ yardımıyla bü kerek iplik yapmak hünerdir, öğretimi gerektirir. Öreke başlığına, büküme elverişli biçimde yerleştirilen ve bağlanan yün topağından elle dokuyacağımız işe uygun kal ı n l ı kta sağılan yün ucu iğ demirine sarılır, ustalıkla döndürülen iğ yünü b üker, i p l i k oluşur. Bu başlıktan iğe yün sağma ve iği döndürme işlemi tekrarla n d ı kça i p l i k oluşumu devam eder. işleme sabırla devam edi lerek yün ipliği yumakları yap ı l ı r. Bükülüp işlen miş i pl i kler, iplik çilesi yapma çıkrığına sarılarak, istenen büyüklükte çileler hazırl a n ı r. Şimdi sıra, yün çilelerinin boyanmasına gelmiştir. Boyama yapma, iplikleri renklendirme işi için doğadan yararlan ı l ır. Örneğin: 48
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Beyaz i p l i k; ak koyu nyünü doğal olarak kullanıl ır. Kahverengi ipl ik; kara koyunyünü doğal olarak kul lan ı l ır. Kızıl kahverengi iplik; yeşil ceviz kabukları ile yün çilesi kazanda kaynarılarak elde e d i l i r. Kırmızı i pl i k; soğan kabukları ile yün çilesi kazanda kaynarılarak yapılır. Yeş i l i p lik; yün şefrali yaprağı ile kaynatılarak, ipliklerin parlak olması ıçın boya kazanı na tuz ve sirke kon u l ur. Boyanan ipli kler dokuma tezgahına yerleştirilir, evin hanımları sabırla bu iplikleri kul lanacakları eşyaya uygun nakışlı veya yollu yollu ustalıkla işlerler. Kilim, çuval, zeytin yaygısı, torba, merdiven yolluğu vb. dokumalar kızlara çeyiz hazırlama ve ev ihtiyaçları için dokunurdu. 1950 yıllarına kadar, köyde dokuma tezgahı evlerde kullanılıyordu. Modern dokumacılığın gelişmesi b u el sanarını yok etmiştir. Bursa'da ipekçilik, ipek-dokuma da çok yanlış olarak öldürü l m üştür.
ÇANAKKALE CEPHESİ ve BU SAVAŞA KATILAN 30 Mİ RZAOBALI ASKER
ÇANAKKALE 5AYAŞ1 (18 MART 1 9 1 5 - 9 ÜCAK 1 91 6) Çanakkale'de yöresinde Gelibolu'da yapılan savaş, Türk kahramanlığının destan ı d ı r. Balkan Savaşı'ndan i ki sene sonra başlayan 1. Dünya Savaşı'nda, Osman ! ı dokuz cephede birçok düşmanla çarpışmıştı r. Doğu Ana dol u'da Ruslar'la çarpışırken ve Ermeni ler'le, isyancılarla uğraşırken; İngilizler ve Faransızlar bu sıkışık durumu fırsat sayarak, lstanbul'u almak için Çanakkale Boğazı'na ve Gelibolu Yarı madası'na saldırdı lar. lngilizler'le Süveyş Kanalı, Yemen, Filistin, Suriye cepheleri yanında, Aden, Bağdat, Musul cephelerinde savaşıyorduk. Balkan Savaşı'ndan sonra 1. Cihan Harbi'ne karılmak zorunda kalan Osmanlı, ordularını bu defa Makedonya, Galiçya, Çanakkale, Doğu Anadolu, Irak, Filistin, Suriye ve Karadeni z'de yeniden düzenleme çalışmalarına başladı. 2 Ağustos 1 9 1 4 rarihinde seferberlik ilan erti. 49
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
M i rzaoba köyü 48 yiği d i n i Balkan Savaşı'ndan sonra bekledi, ama hiç kimse askerden dönmedi. O n lar Doğu Anadolu'da Ruslar'la, Irak cephesi ve Kanal cephesinde İngil izler'le, Çanakkale'de İngiliz ve Fransızlar'la, Makedonya ve Galiçya'da Ruslar'la savaşmak üzere Almanya, Avusrurya yandaşı olarak sevk ed ildiler. Avrupa savaş içinde yanıyordu, Osm a n l ı kendi topraklarında Avrupa l ı lar'la ve Rusya ile çarpışıyordu. Bu nedenle Balkan Savaşlarında şehir olan 8 M i rzaobalı'dan şehir olan 8 kahraman gencimizi bu sayfada tekrar yad edelim: 1 . Edalıoğlu H a l i l
Adalı
2. Kerimizzerlerin Halim
Güleç
3. Karaimamoğlu Sait Ali
Şalgam
4. Osmanoğlu Hüseyin
Semiz
5. Ç ı ngarların Hasan
Aydın
6. Parralların Hüseyin
işler
7. Kahvecioğlu İbrahim
Üner
8. Çeliklerin Tahir
Özçelik
8 yiğir delikanlı şimdi Balkanlar'ın çeşitli yerlerinde Mirzaoba'nın gurur abidesi olarak ebedi isti rahatlarını yapıyorlar, mekanları cenner olsun. Balkan Savaşı'ndan sağ olarak kurtulan 40 kahraman askerden hiçbiri rerhis edilmedi. Bunlardan 29 Mirzaobalı kahraman, Çanakkale - Gelibolu cephesine nakledilmiştir. Halbuki Çanakkale Savaşları'd a 30 Mirzaobalı görülmektedir. Çanakkale Savaşı başlayınca, Osmanlı tekrar asker toplamaya başlamışrır. Mi rzaoba'dan da asker rop lanm ıştır. Asker toplamaya gelen görevli ler, köyde yaprı ki arı incelemede köy gençleri n i n tümünün askerde olduklarını anlamışlard ı r. Köyden toplanan yeni yetme çocuklar içinde uzun boylu, t a h m i n lerine göre ağırlığı 46 kg olan 1 6 yaşındaki Halil Ati la'ya gözleri takı l ı r. H a l i l Arila'nın silah taşıyabi leceği, askerlik hizmeri yapabi leceği kararına varan heyet üyeleri, onu Çanakkale'ye hemen sevk edi l mek üzere asker yazarlar. Böylece Mirzaoba'dan Çanakkale - Gelibolu Savaşları'na katılanların sayısı 30 olur. Bu 30 gençren 2 5 genç şehit olur. Sağ kalan 5 asker, rerhis olmadan askerlik görevlerine devam ederler. Yaprığımız resbitlere göre İbrahim (Dağaşan) ve İbrahim (Ay) Çanakkale bölgesinde kalırlar. Veysel (Şalgam), Ümmer (Özçelik), Bi berci İsmail (Özçelik) üç kahraman asker Halep, Fil istin, Bağdat cephelerine gönderilirler. Filistin cephesinde Biberci İsmail şehit olur. Öğreneb ildiğimiz kadarıyla bu 50
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
kahramanlarımızla ilgili bilgileri sonraki sayfalarda göreceğiz. Diğer 1 0 gazimizin Balkan Savaşı'ndan sonra nakledildikleri cepheleri şöyle respir edebildik: Ali (Alper) ; İzm ir, Trabzon ve Rus Doğu Savaşı Veysel Aksoy; lzmir, Rus Doğu Savaşı İsmai 1 Akyüz; Galiçya S a l i m Ayrekin; Rus Doğu Savaşı ve Irak İsmai l Kahveci; İzmir Deniz Askeri Mustafa Şen ve oğlu Salim Şen; Sivas, Rus Doğu Savaşı H a l i l Çelik; Gi rir ve diğer adalar Hali 1 Atila; Çanakkale, Rus Doğu Savaşı Mirzaoba'lı bu kahramanlarımızla i lgili bilgileri, yakı n ları ndan öğrendiklerimiz ve kahramanların bulundukları cephelerdeki askeri olayları birleştirerek yazmaya çalışacağız. Bu hususta faydalandığımız eserler kaynaklar b ö l ü m ü nde yazılmıştır. M i rzaoba köyünden Çanakkale savaşlarında şehir olan 2 5 kahraman varan evlad ı n ı aile ismini de beli rrerek l isre yaptık. Onlar Mirzaoba'n ı n gurur abidesi olmuş! ardır. Köyde, Yunan çeteleri n i n Bursa'yı işgali s ı rasında şehir ettikleri 5 köylümüz de lakaplarıyla ve nerede, nasıl şehit edildi kleri ile listelenmiştir. Ayrıca 5 Kore gazimiz ve 5 Kıbrıs gazisi köylümüz de lisrelenmişrir. Halil Arila'nın askere nasıl a l ı nd ı ğ ı n ı , oğlu Süleyman Atila anlarrı: Çanakkale Savaşı'n ı n devam erriği günlerde köyümüze asker roplamak için gelmişler ama köyden yaşı ruranların hepsi askerdeymiş. 1 6 - 1 7 yaşlarında gençleri cami ö n ü ne getirmişler. Asker roplamaya gelen heyet başkanı, 16 yaşında olan Halil Arila'yı boyu uzun, ağırlığı kırk kiloyu geçer, tüfek taşıyab i l i r diyerek askere yazmış. H a l i l Atila, 1 6 yaşında asker ol muş ve Çanakkale Savaşı'na götürülmüş. Çanakkale Savaşları'na katılan Halil Atila, bu savaş bitince Rus Doğu cephesine nakledilmiş. Halil Atila, 1 9 1 8 Mondros silah b ı rakışması na kadar Doğu cephesinde Ruslar'a ve Ermeniler'e karşı savaşmış. Sağ-sal i m Mirzaoba'ya geri dönmüş. Köyde çiftçilik yapmış, kahvehane açmış, arada asker l i k anılarını anlarmış. Huri, Mehmet, Süleyman adında üç çocuğu olm uş. 1975 y ı l ı nda Mirzaoba'da vefat etmiştir.
51
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Çanakkale Savaşı öncesinde 1 0 Ağusros 1 9 1 4 günü, i k i gemi (Göben-Yavuz, Berislane- M i d i l l i ) Enver Paşa'nın emri i l e boğazlardan içeri a l ı n mış; Boğazlar, 4 Ağusros'ra Romanya ve Avusrurya donanmaları hariç, bürün donanmalara kaparılmışrı. Bu karar, Rusya ve ingiltere'yi zor duruma düşü rmüştü. İngiliz zırhlıları, 1 9 Şubar 191 5 günü Sedd ülbahir ve Kumkale'deki tabyalarımızı ropa turmuş; 20-25 Ş ubar'ra da, 247 ağır top i le rekrar rabyala rı m ızı susturmuşrur. 1 8 Marr 1 9 1 5, İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazı'nı geçmek ve lstanbul'u almak için saldırıya geçt i l er. ilhan Akşit'in Çanakkale Savaşları adlı kitabından Çanakkale Boğazı Deniz Savaşları diye bilinen savaşı özetlemeye çalışa l ı m : Sabah saat 1 0.30 da Queen E l izabeth, inflexible, Agememnon, Triump, Prince George g i b i modern İngiliz zırhlı larından oluşan birinci tümen boğaz açıklarına geldi. Saat 1 1 : 1 5 re Triump z ı r h l ı s ı n ı n i l k mermiyi armasıyla savaş başladı, her rarafı toz ve barut dumanı kapladı. Bu sırada Dardanos ve Mesudiye kükremeye başlamış, Agememnon zırhlısına bi rkaç mermi isaber ettirmiş, yaralamış, lnflexible z ı rh l ı s ı n ı n komura köprüsünde ise yangın çıkarmıştı. Menz i l i miz içine giren diğer zırhlı larda yara aldı. N i hayet saar 12'de, Suffran, Gaulois, Caharlemance ve Bouet zı rhlılarından oluşan Fransız filosu öne geçerek 7 km'ye sokulup rabya larımıza daha yakından areş ermeye devam erri. Tabyalar ı m ı z da, bunlara cevap vererek üsr üsre isaberler kaydediyor ve yüzen çelik kaleleri yı pratıyorlardı. Düşman gem ileri n i n güverteleri b i r anda alev alev yanmaya başladı. Çelik duvarlarda delikler açıl ıyordu. Düşman şaşırmıştı, bu mermiler nereden geliyordu? Binlerce rop, tabyalar üzerine mermi yağdırmış, Türkleri susrurdukları n ı zannetmişlerdi. isabetli Türk areşi, arka arkaya düşman zırhlılarının güverrelerinde patlıyor, o n ları şaşkına çeviriyordu. Komutanları, a m i ral emrindeki z ı rh lıların perişan durumunu görmüş, onları Türk topçusunun elindeki boğazın mavi sularına gömmemek i ç i n geri çekmeye karar vermişti. Saarlerin 1 3.45'i gösterdiği b i r sırada, yedekteki İ ngiliz zırhlılarını, areş altında bulunan Fransız zırhlı larla değişrirmeyi ileri sürdü. Fransız zırhlıları, geri manevraya başlamışlardı. B i r gece önce Nusret Mayın Gemisi'nin döktüğü 26 mayın sabırsızlıkla vazifeleri n i yapmak, bu ölüm saçan çeli k yığınlarını yok etmek i ç i n bekliyorlardı. işte Bouet zı rhlısı gelmiş, bu kutsal mayınlardan birine çarparak 2 dakika içinde 600 m ü rettabatı i le sulara gömülmüştü. Saar 1 4.35'e gelmişri. lrresrible z ı rhlısı da, Boure'in yerini almak i ç i n koşmuş, o d a ayn ı akı bere uğramıştır. Saar 16.30'da lnflexible da, bir mayına çarparak yaralı gövde s i n i sürükleye sürükleye harp sahasından çekiliyordu. Şimdi sıra Ocean'a gelmişti. O da bir mayına çarparak yok oldu. Birkaç saat içinde Bouet, lrrestible, 52
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Ocean batmış; Gaulois, Suffren, l nflexible saf dışı edilmişti. May ı n arama tarama gemileri de, Türk topçusunun isabetli atışlarıyla batırılmıştı. Güneşin batmaya yaklaştığı b i r sırada saat 1 7:00'da, her tarafı cehennemi bir ateş içinde bırakarak boğazı geçmeyi tasarlayan düşman armadası, kuvvetlerin i n üçte birini kaybederek harp meydanından mağlup ve perişan olarak geri çekilmiştir. Böylece yenilmez zannedilen düşman yenilm iş, lstanbul kapıları kapatılm ış, 18 Mart gününde d ü nyanın hiç beklemediği büyük bir zafer kazanılmıştı. Şüphesiz bu Türk topçu atışlarının içinde, M i rzaoba'dan topçu İbrahim (Ay) ve diğer askerlerimiz vardı. Çanakkale-Gelibolu savaşlarına katılan askerlerimiz her zaman gönlümüzde gurur abidesi olarak yerlerin i alm ışlard ı r.
SEODÜ LBAHi R ÇlKARMASl . 25 NlSAN 1 91 5 i l h a n Akşit Çanakkale Savaşları'ndan al ıntı: Çıkartma, 2 5 Nisan sabahı 9.00 d a bir saat süren topçu ateşinden sonra başladı. Düşman 5 noktadan çıkarmaya başladı. Düşman, Ertuğrul ve Teke koyunda küçük m üfrezeler tarafından karşılandı. Denizden zırhlıların top atışları ile b u birli kler susturuldu. Ertuğrul koyunda bulunan Yahya Çavuş takı mı, düşman top atış ı n ı n kesilmesinden sonra hemen siperlere koşmuş, 6 bölük kuvvetindeki düşmanı akşama kadar sahilde avlamış, ilerlemesini oyalamıştı. Yahya çavuş ve sağ kalan i ki arkadaşı, arkalarından çevrildiğini an layınca, güneş batarken harap tabyadaki bölüklerine i l t i ha k etmişlerdi. Burada 9. Tümenimizin 26. Alayının 3. Taburu bulunuyordu. Bu taburla, kat kat üstün İngiliz birli kleri tutul muş, ancak öğleden sonra alınabi lmişti. Alay komutanı, ihtiyatını parça parça muharebeye sokarak, düşma n ı n ı n hedefi olan Alıcı Tepe'ye kadar ilerlemesine mani olmuştu. 25 Nisan gecesi alınan takviyelerle süngü hücumu alı nmış, daha fazla düşmanın çıkarılmasına meydan verilmemişti. 9. Tümenimiz sahilden 3 km. içerde tertiplenerek İngiliz ve Fransızların 8 ay boyunca taarruzları n ı önlemiş, ilerlemelerini durdurm uştu.
53
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
ARlBURNU MU HAREBELERİ .
25 NlSAN 1 91 5 - 1 9 MAYIS 1 91 5 i l ha n Akşi [1[en alın[ı5: Düşman i k i nci cepheyi Arıburnu'nda açmış[ı. Ararürk'ün dediği gibi, buradan Türk ordusunun arkası na sarkarak en kısa yoldan Gelibolu yarımadasını istila ermek istiyordu. Aynı zamanda Seddülbahir bölgesinde çarpışan İngiliz ve Fransız güçlerine des[ek sağlamayı planlamışlardı. 25 Nisan 1 9 1 5 günü, Avustralya himayesinde 1 500 kişi l i k örrü kuvve[i ile Arıburnu'na ç ı k[ı. Düşman karşısında, 27. Alayın 4. Bölüğü bulunuyordu. Bu bölüğün mensup olduğu rab ur, Azman Dere'den Çam l ı repe'ye 1 500 metreye kadar yayılmıştı. Kabarepe'den b i r manrillii, bir a l üs, Kanlısı rrın'da ise b i r dağ bararyamız vardı. Karaya çı kan birl ikler ilk önce Kocaçimen Tepe'yi, sonra da [abyaları mızı elde edeceklerdi. O anda, bölgede bulunan 9. Tümen 27. Alayı n ı n 4. Bölüğünün ateşine [U[uldu lar. Av us[uralya Tümeni çıkarmaya devam ederken geniş bir alana yayılarak ilerliyordu. 1.
Türk rakı mı, bu donan ı m l ı asker karşısında muharebe ederek çekil iyor, yüksek sırrı [Utan takım ise, bulunduğu yeri [erk etmiyordu. Kaba Tepe'de menzile inen bölük, ka[ ka[ ÜS[Ün düşman kuvvetleri karşısında muvaffakiye[le [U[unuyordu. Kahraman 4. Bölük [amamen eridi. Düşman, Kanlı Sır[ı ve bu radaki ropçu bataryasını saa[ 1 6.00'da ele geçirdi. Durum vahimdi. 5.45'[e 9. Tümenin emriyle 27. Alay harekete geçmiş, Kanlı S ı rt ve Yüksek Sırt harcında kanlı çarpışmalar başlamıştı. Bu sı rada düşman taburları, Conk Bayır'ına doğru i lerleyerek 27. Alayın siperlerini cehdice başlamıştı. 19. [Ü men komutanı Mus[afa Kemal Arı burnu'na düşman çıkarması olduğunu anlamış, 57. Tümeni harekete geçirerek kendisi de alayla birlikte Kocaçimen'e girmişti. Conk Bayır'ında askerine 1 0 dakika istirahat vererek, alayına yayılma planları yapmak üzere tepeye doğru çı karken, düşmandan geri çekilen askerleri gördü. Balıkçı damlarında düşmanla kahramanca savaşan rakı m cephaneleri bittiği için geri çekiliyordu. Musrafa Kemal onları durdurarak: 5
ilhan Akşir, s.33-36.
54
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
- N i ç i n kaçıyorsunuz? - Efendim düşman! - Nerede? - İşEe, diyerek 261 rakı m l ı Eepeyi gösEerdiler. - Düşmandan kaçılmaz. - Cephanemiz kalmadı! - Cephaneniz yoksa süngünüz var, diyerek askerlere süngü rakrırarak yere yarırmışEı. MusEafa Kemal'in deyimiyle kazandığımız an, bu and ı. Yaverlerini isEirahar ermekEe olan alaya göndererek, derhal düşmanın taarruz ermesini emrerri. Kaymakam Musrafa Kemal'in 57. Alay yan ı n da, 27. Alay da emrine girdi. Bu iki alay, bürün cephede düşman la savaşa ruruşmuşru. Alaylar ı m ı z raarruz üsrüne raarruz yapıyordu. Yüksek Sırr, Merkez Tepe, Sivri Tepe hattında rurunan düşmanı geri atmaya çalışıyor, savaş çok kanlı devam ediyor, i ki Earaf da çok zayiat veriyordu. Bu zayiat, Mustafa Kemal'in aksine, Alman Liman Paşa'nın yanlış yaptığı hesap yüzündendi. Bu hata, düşmanın karada 8 ay tutunmasına ve onları atmak için b i rçok vatan evlad ı n ı n şehit olmasına sebep olacaktı. Mustafa Kemal çarpışmalar i lerleyince diğer alaylarının taarruza geçmesi için e m i r verdi. Esat Paşa, Arıburnu cephesi komutanlığını Mustafa Kemal'e bıraktı. Mustafa Kemal 72. Alayı 27. Alaya takviye olarak kattı; 77 . Alayı 27. Alayın güneyinden muharebeye soktu. N i hayet akşam 2 1 . 1 5'te dışardaki yağmur çiselerken General Birdwood, Başko m utan Hamil ton'a, ağır kayıplar verdiğini, yarın şafakta b i r Türk hücumu olursa durumun fiyasko ile neticelenebileceğini bildi riyordu. Askeri bilgi dehasıyla Mustafa Kemal, alaylarını İngiliz ve Anzaklara karşı galip getirmişti. Düşmanlar raarruzlarından vazgeçerek sipere girmek mecburiyetinde kaldı. B u savaşta, 1 3. 955 er şehit olmuştu. H i ç şüphesiz, burada da Mirzaobalı askerlerden vardı. Onlar kanların ı toprağa karıştırarak bu toprakları kuEsal varan yaptılar ve Türklüğün abidesi oldu lar.
55
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
1 . KiRTE SAVAŞ1 .
28 NlSAN 1 91 5, 4 MAYlS 1915 Kirre Savaşlarını, değerli yazar Turgut Özakman'ın D i r i l iş Çanakkale 1 9 1 5 adlı romanından ve Mirzaobalılar ile Kaymakobalı Ali Osman dayıdan özetleyerek terkip edelim. "M irzaobalılar çoğunlukla Kirtedeydi" diye anlatılanlardan b i l iyoruz. 28 Nisan 1 9 1 5 Çarşamba günü İngilizler ve Fransızlar, 17.500 askerle Alçıtepe'yi almak üzere taarruza başladılar. Düşman donanması, 470 ropla Türk menzillerini bombardıman erri. Türk cephesi n i n ortası, Alçırepe Köyü i d i . Yo l u n barı yanında, birinci harca Bolayır'daki 7. Tümenden gelen 20. Alay vardı. Yo l u n doğu yanında ise, yine 7. Tümenden gelen 1 O. Alay yer alacaktı; ama o daha gemiden yeni i n mişti. Yoldaydı. Onun yerini, savaş artığı küçük derleme birli kler almıştı.
26. Alayın 2. ve 3. Taburları, sayıları çok azaldığı için birleştirilerek bir birlik oluşturul muştu. Birlik, çoğu hafif yaralı 820 askerdi. Bürün cephede dördü doğuda, dördü batıda sekiz ağı r makineli tüfek bulunuyordu. Savaş, 08.00'da düşman donanmasının rop atışları i l e başladı. 60 dakika ölüm, yıkım, kıyım kusrurdu lar. Asker korunmak için toprağa g i rdi, karıştı, sanki toprak oldu6. 19. Alay, zorunlu yürüyüş hızıyla mola vermeden so l u k soluğa gidiyordu. 19. Alayın 1 . Taburu 4. Bölüğünde, M i rzaoba'dan Hüseyinoğlu İbrahim vardı. İbrahim borazancıydı. Köyünde çökelek yaparken kaval üflüyordu, askerde de yar borusu, kalk borusu, hücum borusu ve komutanın emrine uygun boruyu üflüyordu. İbrahim 39 yaşına basmıştı. Rumeli'ni b i liyordu. Balkan Savaşları'na karı lmıştı. 1 9 y ıl dır askerdi. Tüfeği, borusu, çantası ile bütün leşiyordu; ağırlıkları, ona elbises i n i n bir parçası gibi geliyordu. Uzun boylu, güçlüydü, ha babam Kirre'ye yetişmek için yürüyordu. 60 dakikalık bombardıman ı n ardından İngiliz birlikleri, Alçırepe'ye doğru, Türk bi rli kleri n i n barı ve orta kes i m i ne; Fransızlar da, doğu kesimine taarruza kalktılar. Türk askerleri bombalanmış mevzi lerden, taşın ve toprağ ı n altından, ölüler can lan ır g i b i savaşmak için doğruldular. M irzaoba'dan 30 yiğit kahraman asker de, bu Çanakkale siperlerindeydi. Bu si perlerde bir de, kardeş köy Kaymakoba'dan Ali Osman (Tamaç) dayı vardı ve şüphesiz daha başka Kaymakobalı askerler de vardı. Biz, Gazi Ali Osman Dayı'n ı n coşkulu, sanki savaş an ları n ı yaşıyormuş gibi anlatımlarından anımsayabildiğimiz kadarıyla burada değinmek istiyoruz. 6
Turgut ôzakman, s.317. 56
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
1964-1968 Ekim ayına kadar köyüm M i rzaoba 'da okul müdürü olarak çalıştım . Kaymakoba'da Ali Osman dayı okuduğum i ç i n beni çok severdi . i l k görev yerim Antakya'dan evlendim. Ali Osman dayı, eşimi de gelin kızım diye çok severdi. Ali Osman dayı, Kaymakoba'dan bize, Mirzaoba'ya genelde Pazar günle r i kahve içmeye gelirdi. Ali Osman dayı, kahve içmeyi çok severdi. Eşim, Ali Osman dayı n ı n sevdiği kahveyi yapardı. Bu kahveli sohbetlere, akrabası babam da katılarak anlatılanlara ortak ol urdu. Kendisi, Rus doğu cephesi gazisiydi. Kızım Ü l kü, taş duvar içindeki pencere içinde oynarken; eşim, gazlı, pompalı gaz ocağ ı n ı yakar, An takya'dan getirdiğimiz çiğ beyaz kahve tanelerini toprak tencerede (tabuka) kahverengi oluncaya kadar çevire hoplata pişirirdi. Oda, içi kavru l m uş kahve kokardı. Bu kahve kokusu, iki arkadaşı da mest ederdi, ikisi de seksen l i yaşlarda ve aksakall ıydı. Eşim kavrulmuş kahveleri el değirmenine doldurur, ben de onları çekerd im. Taze yapılmış köpüklü kahveyi içerken Ali Osman dayı: " kızım, eline sağlık, ne de güzel olmuş" derdi. İşte Ali Osman Dayı'nın b u kahve ziyaretlerinde Çanakkale Savaşları ' n ı n adeta canlı tanığı oldum. Çanakkale h i kayelerini, eniştemiz İ b rahim Dağaşan'dan ve başka köylülerimizden de dinledim; ama Ali Osman day ı n ı n anlatış tarzı çok tatlı o l uyordu. Yeğen im derdi bana, babama Ali kardeşim derdi, başlardı: "Ağabeyin Mustafa Çavuş'la aynı yerdeydik Kirte'de. Düşman gemilerden bomba yağdırdığında biz derenin derinliklerine kaçıyorduk. Dik taşlı, ağaçlı dere içleri asker dolar, top mermileri üstümüzden uçardı. Gemiler yön değiştirir, Kirte Deresi'nin içini bombalardı. Biz diğer tarafa koşardık. Ama düşmanın top mermileri büyüktü, düştüğü yeri harman yeri kadar aşıyordu. işte Ali kardeşim, ağabeyin Mustafa ve yanındakiler, mevzilerine isabet eden top mermisiyle h avaya uçtular. 50 metre uzağımdaydı Mus tafa Çavuş, bombardıman geçince koştum, Mustafa'yı buldum, ölmüştü. Kuranını çıkarmış, yaprakları uçuşuyordu. Orada şehit olanlarla birlikte gömdük" diye keserdi. Keserdi ç ü n kü çok acı çektiği yaşlı gözlerinden belli olurdu. Tabakası n ı çıkarır bir sigara yakardı ve babama d a ikram ederdi. Babam sigara içmezdi, ama bu anlatımdan sonra Ali Osman dayının sigarası içilird i doğrusu. İn g i l izler, Türklerin dona n m a n ı n ateşi altında ezilmiş oldukları n ı düşünerek ve Türklerden altı kat fazla olduklar ı n a güvenerek serbestçe Kirte Deresi yanından ilerliyordu. Türk alayı yaklaşmaları n ı soğukka n l ı l ı kl a bekledi. Çıt çı kmıyordu. İngi lizler, arada 1 00 - 1 50 metre kalı nca, süngü hücum u na kalkarak koşmaya başladılar. Türk siperlerinden b i n den fazla tüfek ve iki ağır makinalı tüfek, birden çalışarak İngilizleri biçtiler. Pek azı kurtulabildi. İngilizler bu kesimde taarruza ara verdil er.
57
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Doğu kanarra oluşum farklıydı. Savaş çok hızlı, yırrıcı başlamışrı. Saar 1 0.00 da, hem Türk hem Fransız cephesinde dalgalanmalar, sarsılmalar başladı. Düşman ilerlese durduracak kuvvet yoktu. 26. Alay bölgesinde birl iklerin çoğu geri çekil iyor, cephe yer yer boşalıyordu. Bu sırada 1 9. Alay, doğu kesimine yerişip bu kesim i n ortasına yerleşri7. Mirzaobalı lbrahim, komuranın emriyle borusuna üfledi. H ücum! sesleri kulakları çın larrı. Diğer siperlerden sesler geliyordu: "Gazanız mübarek olsun! B uradan çıkılmaz, Çanakkale geçilmez!" Tümen Kom uranı Halil Sami Bey' i n morali düzelmişri. Durumu soğukkanlılıkla değerlendirdi. Düşmanı geri atmak için 1 9. Alayla raarruza karar verdi. 20. Alay raarruza dünden razıydı. Saat 1 5.00'da Türk karşı raarruzu başladı. Yeni gelen 19. Alay, karşısındaki birlikleri ezip i lerledi. işte bu sıralarda Fransız zırhl ılarından gelen b i r bomba, lbrahim'in üsründe parladı, orası roz toprak içinde kalmıştı. Borazancı lbrahim'i bomba çukurunun kenarında buldular ve oraya gömdüler8. Mirzaobalı 2 5 onur abidesinden biri olan Borazancı İbrahim, Çanakkale Savaşı'nda şehit olarak kanıyla, kemikleriyle karıştığı bu toprak parçasını bizlere şehir m i rası olarak bırakrı. Gel-girli, şaşırrıcı bir savaş g ü n ü yaşanmış Birinci Kirre savaşı, İngiliz ve Fransızların yenilgisi ile sonuçlanmıştı. Çanakkale Savaşları'nda düşman gemilerinden atı lan mermilerin açrığı çuku rlar, Türk askerlerine cenner bahçeleri oluyordu.
1 1 . KiRTE 5AYAŞ1 6 MAYlS 1 91 5 - MAYlS 1915 6 Mayıs 1 9 1 5 Perşembe sabahı üç gün sürecek 2 . Kirre Savaşı başladı9. Tabi Seddülbahir Bölgesi'nin diğer Zağın Dere, Kanlı Dere, Kereviz Dere vd. bölgelerde mevzi savaşlar devam ediyordu. Saar 1 1 .00'a doğru korkunç b i r gürültü kopru. Düşman ı n den iz ve kara topları üç yönden areş yağdırmaya başladı. Yarım saar sonra rop areşi Türk mevzileri n i n arkasına kayınca, düşman birlikleri Türk siperlerine doğru koşmaya başladı. 7 Age, 322 8 lsmail Hakkı Bayram, dedesi İbrahim ile ilgili Çanakkale Savaşı anılarını, Çepni Köyü'nden Çanakkale gazisi olarak dönen Hocaoğlu lakaplı dedesinin arkadaşından dinledi ve biz de, anlatılanları örnek olarak noc eccik. Age, 365. 9
58
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Türk askerleri rop ateşini duyunca, saklandıkları yerlerden siperlerine döndüler. Türk topları arazide i lerlemeye çalışan düşman birliklerini vurdukça, siperlerden övgüler yükseliyordu. "Çok yaşa! Koca topçu!" diye askerler bağırıyordu. Bu topçulardan birisi de, M i rzaobalı İbrahim Onbaşı idi. Topunun başında rer içinde çalışıyordu. Ağabeyi Ömer de10, bu cephedeydi. Hasan Cesur Bayrakrar11, bayrağı ö n lere taşımaya gayret ediyordu. Güçlü donanma atışlarından talihsiz bir cop önlerine düştü, Hasan orada şehit oldu. Bayrak, diktiği yerde Hasan'ın üzerine doğru dalgalanıyordu. M i rzaobalı Çeliklerin Mehmet Sait de12, en d ikkatli şekilde yaraları sarıyor, tedavileri yapı yordu. Gece bile sıcaktı, boğazı susuzluktan kuru m uştu, su içmek a klına gelmiyordu. Yaraları sararken köyünde yaptığı üzüm bağı aklına düştü, oradan üzüm yemeği düşledi, bu üzüm bağı köyünde yapılan i l k üzüm bağıydı. 7 ve 8 Mayıs günleri, düşman gemilerinden 400 cop b i rden atışa başladı, yerden 1 00 top onları destekliyordu. 1 0 b i n askerimizin üzerine ateş yağıyordu. Sıhhiye Mehmet Sair yanında, Kara Süleyman ve Muruların Ömer, düşmana silah sıkarken Çanakkale şehidi oldular. Düşman Alçı Tepe'yi alamadı. İkinci Kirre Savaşı'nda tüm Türk birlikleri kahramanca savaşmıştır.
1 1 1 . KiRTE SAVAŞI Sabah, saat 08.00'da, deniz ve kara topları n ı n gittikçe yoğunlaşan bombardımanı ile başladı13. Düşman, taarruz öncesi, güçlü donanmasının modern copları ile siperlerimizi dövüyordu. Türk sağ kanadındaki askerler siperlerine dönsünler diye, düşman bomba atışları iki saat ateş kustuktan sonra durdu. Türkler, bombardıman bitti sanarak hızla yıkılmış siperlerine döndüler. Taarruzu beklediler. Bu, acı bir lngiliz oyunuydu. Top atışları yeniden başladı. İngi lizler, daha önce tahrip edilmiş siperlere iki saat daha ölüm yağdırdılar. Bu pis oyun, büyük asker kaybına yol açtı. Türk komutanlığı yedek birl ikleri de ileri sürdü. Şehitler, yaralılar, eski ve yani askerler ön siperlerde birbirlerine kavuştular. Cephe gerisini biraz olsun rahatlatmak için, eski 1 877'den kalma mandalarla çekilen copları açığa çıkardılar. Böylece fedai olarak düşmana veryansın ettiler. Burada teğmen Arif (Tanyeri) komuta ediyordu. Ağabeysi n i n şehir olduğunu öğrenen İbrahim onbaşı, reğmeninin emirlerine 10 11 12 13
Ömer ve kardeşi onbaşı lbrahim (Ay) ile ilgili bilgiler, oğlu Canip Ay'dan alınmıştır. Bayraktar Hasan (Cesur) ile ilgili b ilgiler, torunu Hasan Cesur'dan alınmış tır. Mehmet Sait ile ilgili bilgiler torunu Av. Mehmet Çelik'ten alınmıştır. Age, 41 O.
59
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
harfiyle uyuyor, düşmana ateş püskürüyordu. Bu sırada lngiliz birl iği c ephemize ortadan taarruz etti, ilerlemeye başladı, orta cephede yarılma tehlikesi belirmişti. Taburdan sağ kalanlar adım adım geri çekili rken, kayaları, ağaçları hatta kendi şehit arkadaşları n ı siper ederek, İngilizlerin i l erleyişini durdurmak için ç ı r p ı n ıyorlardı. Yine askeri n fedai olduğu bir savaş alanıydı burası. Yedek kuvvetler yetişerek boşluğu doldurdu lar. İngil izler birinci si perlere kadar geri sürdüler. 3. Kirte Savaşı 5-6 Haziran günleri devam etti. Düşman deniz ve kara topları, Türk siperlerini ateşler i ç i nde yakıyordu, toz bulutları duman oluyordu. Türkler toprakların, toz bulutları n ı n altından çıkarak mevzilerini koruyor, sonra karşı taarruza geçiyordu. İ n a n ı iması zor fedakarlıklarla, düşma n ı n ele geçirdiği siperlerin büyük böl ümünü geri aldı lar, 1 7 ağır makina l ı tüfek ele geçirdiler. Düşman Alçıtepe'ye yine ulaşamadı.
Bu m u harebede zayiatımız 1 0.000 askere, düşma n ı nki ise 7.500 askere ulaşmıştı. Bıçakçıların Hasan, Kerimizzetlerin Halim, Damacıların Ramazan, Çeliklerin Mustafa, Molla Ali, deli İsmaillerin ismail buralarda Çanakkale şehidi olarak gön ü l le r i m izin onur abidesini o l uşturdular. Kirte'de, General Hamilton ve donanma destekli birleşik ordu, rütbeli veya rütbesiz Mehmetçiklerin özverisi olan can cömertliği, gönüllerinde taşıdığı yurt sevgisi ve inancı önünde bir kez daha başarısız kal mış; b i r kez daha yeni l mişti 14.
1. KEREVİZDERE 5AYAŞl15 1 8 HAZiRAN -22 HAZİRAN 1 91 5 A l i Osman dayı sayardı; Kerevizdere'den Kirte Deresi'ne ve Kanlı Dere'ye hepsine girdim çı ktım. Tanrı beni korudu, nasıl oldu sağ ç ı ktım derdi. İyi ki sağ geldin, seni tanıd ı m, bizlere i lk elden Çanakkale bilgileri senden hatıra kalacak. Fransızlar, 1 8 Hazirandan 2 1 Hazi rana kadar Kerevizdere'yi bombaladılar. Türk siperlerini tahrip ettiler. 2 1 Haziran günü 06.00 da, 4 5 dakika Kerevizdere'nin batı kesi m i n i dövdükten sonra taarruz başladı. Taarruz 600 metreli k cephede devam etti. Fransızlar i l k 83. Rak ı m l ı tepeyi aldılar.
14 1S
Age. 414. Age, 423.
60
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Kerevizdere'de Haziran sıcağında, Çanakkale mucizesi bir daha yaşandı. Yüzleri şehit olan arkadaşla rı n ı n kanlarıyla al bayrak o l m uş Mehmetlerden sağ kalanlar yıkıntılarının altından çıktı lar. Önce tüfekle ateş ettiler, sonra süngüyle boğazlaşma başladı. Süngü hücumları birbirini izliyor, bazı siperler elden ele geçiyordu. Yüzbaşı Kemal bağırdı: "Hep birlikte şehit olmaya koşalım ki vatan kurtulsun!''. Kendisi, iki yerinden yaralanmıştı, hastaneye gitmedi. Fransızlar da, çok kan kaybetmesine rağmen dayanıyorlardı. Akşam olmuştu, 83. Te pen i n bir böl ümü Fransızlarda kaldı. 22 Haziran günü Fransızlar, 6. Alayım ı z ı n bulu nduğu yere taarruz etti, cephelerde karşılayan Mehmetçikleri geçemedi.
ZJGJNDERE 5AYAŞJ 16 25 HAZİRAN -12 TEMMUZ 1 9 1 5 İngili zler, hava fotoğraflarıyla Türk siper ağını ayrıntılarıyla öğrenmişlerdi. Yaklaşık 200.000 askerle bu savaşa katıl ıyorlardı. Bu askerler arasında, İngiliz sömürge birli kleri de vardı. Bizim ilk anda bu bölgede, 1 1 . Tümenden 5.000 savaşçı bulun uyordu. 2 5 Haziranda İngilizler, Zığı ndere'nin iki yan ı n ı ateşe aldı. Bombardıman, aralıklarla 28 Hazirana kadar devam etti, sabah 1 O.OO'da ateş yağdı. Bombalamanın arkasından İngilizler taarruza kalktı. Boşaltılm ış, alt üst o l m uş siperlerimizi işgale başladı I ar. Türkler taarruza geçtiler. Çok gayret edildi, çok can feda edildi, siperler geri alınamadı. İngilizlerin elinde çok sayıda makinalı tüfek vardı ve denizden filo bombardımanı Türk tarafına göz açtırmıyordu. Ancak i leri yü rüyen birli kler durdurulabildi. Türkler karşı taarruz için hazırlanırken, İngi lizler de ele geçirdikleri yerlere siperler kazıyorlardı. Düşma n ı n atışları, havan mermileri siperlerin içinde patlıyordu. 7. ve 1 2. Tümenlerimiz de cepheye geldiler, H i n t tugayının ilerleyişini durdular. Türk taarruzu 29 Haziranda başladı; ancak birkaç siper a l ı nabildi. Ateş baraj ı nı aşmak i m kansızdı, çok ağır kayıp veriliyordu. Alınan siperleri düşman yeniden ele geçiriyordu. Bağlantı yolları, hendekler yan yana, üst üste yatan şehit ve yaralılarla doluydu. Feci durum, Liman Paşa'ya bildirildi, taarruz durdu. 6000 şehit, 1 0.000 yaral ımız vardı. Yaralılar kurulan sahra hastanelerine ve sargı yerlerine sığmamıştı. 16
Age. 428.
61
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
1 1 . KEREVİZDERE 5AYAŞ1 1 7 1 2- 1 5 TEMMUZ 1 91 5 1 2 Temmuz saar 07.00'da, Fransızlar Kerevizdere'n i n barısında bul unan Türk siperlerini cop acışlarıyla barın ı lmaz hale gecirmişlerdi, lngilizler de cop aceşiyle yıkcıkları birkaç siperi ele geçirdi. Bu savaşca lngiliz 7.500, Fransız 5.000 askerle savaşa karıldı. Savaş, 1 3 Temmuz günüde yoğun b i r ateşle başladı. Türkler gece uyumadan siperleri ni yenilemişlerdi. Fransızlar Kerevizdere'yi aşıp cepelere tırmanmaya başladılar. Bu kesimde iki yedek raburumuz vardı. Acele üç bölük hazırlandı, tüfeklere süngüler takıldı, teğmenler bölüklerin önlerine geçtiler ve üzerlerine gelen düşmanı beklemeye başladı lar. Bu sı rada, komşu siperlerden 4. Bölük, emir almadan süngü takarak silah kardeşleriyle birli kte düşmana hücuma kalktı. 7. Bölük, ağızlarında Allah! Allah! sözleriyle düşmana koşuyor, vurulan düşüyor, kalan sanki uçuyordu. Bu bekleni lmez olağanüstü hücum, düşmanı sersemletti. Kaçabilenler canlarını kurtardılar. Türkler, Kerevizdere'yi Fransız ve İngil izlere vermed iler. Kerevizde re Savaşları'nda zayiatımız 6000, düşman ı n 2500 kadardı. Kerevizdere savaşlarında yurdumuzun her yerinden gelerek vatanı koruma mücadelesi veren gençler bu toprakları kutsal yapmışlardır.
17
Age, 440. 62
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
1. ANAFARTALAR 5AVAŞ1 �
�
6 AGU5TOS 1 91 5- 1 O AGU5TOS 1 91 5 1. ve i l. Anafarralar savaşl ar ı n ı , değerli yazar Turgur Özakman'ın Diriliş Çanakkale 1 9 1 5 isi mli romanından özetleyerek izleyeli m . 6 Ağusros 1 9 1 5'de 1,5 saarli k hazırlık areşinden sonra, düşman 17.30 d a çı kmaya başlamışrı. Şafak sökerken 6000 kişilik İngiliz, Anzak kuvverleri Çukulara repes i n e ilerliyordu. Karşılarında 1 500 Türk askeri ve birkaç rop vardı. Bir rop mermisi düşman karargah ı n a isabet ermiş; birkaç kurmay subay ölm üşrü. Bu düşman komuranını şaşırrmış, emir veremez hale gerirmişri. 7 Ağusros günü düşman rakviye alarak Çukulara Cephesi n i almış, Yeş i l Tepe'ye varmıştı. 750 merrelik bir cephede Türkler mevzilenm işri. Yoğun bombardımandan sonra düşman 9.40'ra raarruza geçri. i l k rugay, Türk mevzileri ne ulaşmadan yarı yarıya eridi. Türkler her raarruzu karşı raarruzla karşıl ıyor, her fırsarra süngü hücumuna kalkıyordu18. 8 Ağustosta boğuşma kesinrisiz sürüyordu. Düşman ve Türk siperlerinin arası 30-40 metreye düşmüşrü. Düşman Şahinsırtı'ndan ilerleyerek Conkbayırı'na iyice sokulmuştu ve çok sıcak b i r yaz yaşanmaktaydı. Gece Mustafa Kemal'i, Genel Kurmay'dan Kazım Bey (Çakmak) telefonla aradı: Musrafa Kemal: " . . . bütün b u kesimlerdeki hareket ve kuvvet birleştirilmeli, tek bir ele verilmeli, bir komuta altına alınmalıdır. . . Kazım Bey: Bu komutanlık size verilse kabul eder misiniz? Mustafa Kemal: Evet" şeklinde cevap verdi.
Esar Paşa, Albay Musrafa Kemal'e, Liman Paşa ve Fevzi Paşa rarafından Anafarralar Bölgesi komuran l ı ğ ı na atandığını bir yazı i l e bildird i19. Musrafa Kemal, hiç vakir geçirmeden 19. Tümeni, Şefik Bey'e (Aker) reslim erri. Şefik Bey'e sarıldı: "Yüce Allah'tan ikimize de başarı vermesini diliyorum" dedi20• Mustafa Kemal arına atladı, iki saat sonra Anafartalar Grubu'nun yeni kararga h ı na ulaştı. Gün doğmak üzereydi. Savaş idare yeri, Çaml ıtekke'nin kuzeyi ndeki tepede hazırla n m ı ştı, oraya hareker edildi21. 18 19
Age, 479. Age, 502.
20 21
Age. 503. Age. 504. 63
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
9 Ağustos 1 9 1 5 Pazartesi 4. Gün, sabah erken. Tarihe Birinci Anafartalar Savaşı diye geçecek olan ü n l ü savaş şafak başlad122. Türkler, İngilizlerden önce h a rekete geçerek Anafarta tepelerini tutmuş, fundalıkların arasında kaybo lmuştu. İngilizler tarlaları, bahçeleri ezerek geliyordu. Çok kalabalıktı lar. Körfez düşman gemileriyle doluydu. Tuz Gölü çevresinde birçok top vardı. Uçaklar dönüp durmaya başlamıştı23. Bir Türk bölüğü, Tekketepe'ye tırmanmaya çalışan 1 . İ n g il iz taburunu avlamış, bir bölümünü yok edince kalanlar da esir olmuştu. Arkasından gelen iki tabur ise h ızla geri kaçmıştı. M. Kemal gözetleme yerinden savaşı dikkatle izliyordu. Gerektikçe yazılı emirler gönderiyor, topçuları ve birl ikleri yönlendi riyord u24. General Hami lton da, gemiden dürbünle İngi l tere'n i n savaşa sürebildiği en modern üç teğmenin bocaladığını görüyordu. Bölgedeki Anafarta tepeleri, ismailoplu Tepesi, Kireçtepe, Küçük ve Büyük Anafarta Köyleri, Abdurrahman Bayırı Türklerin elinde kalm ıştı25. Bu savaştan sonra İngilizlerin, Anafarta tepeleri üzerinden Kocaçimen Tepe'ye ulaşarak kuşatma kolları ile birleşme planı ölmüştü. Akşam alacası iniyordu, Mustafa Kemal gece Conk Bayırı'na gidecekti. Çevreyi tanıyan Zeki Üsteğmen ve yan ı n daki subaylarla atlara binerek yola çı ktı26. Gece geç vakit 8. Tümen karargah ı n a ulaştı lar. Albay Ali Rıza Sedes, M. Kemal'i büyük bir sevgiyle karşıladı. Selani k'ten tan ışıyorlardı. Anafarta başarısını öğrenmişti, sarılıp kutladı27. Sonra bilgi verdi; zor, kaygı verici b i r gün geçirmişti. B i r ara Berim Tepe elden çıkmış, büyük özveriyle geri a l ı nmıştı. Conkbayırı ' n ı n yarısına yakın kısmı düşman el indeydi. Mustafa Kemal, arada bul un an kuvvetle, yarın sabah Conkbayırı ve çevresi ndeki düşman birliklerine taarruz etmek niyetinde olduğunu açıkladı28• Düşmanla arada Conkbayırı'nı n doruğu vardı. Doruğun b i r yanında Türkler, öbür yanı nda düşman bulunuyordu. İkisi arasındaki uzaklık, 20-30 adımdı. Bu siperleri, gözleri n i kırpmadan 24. Alayın sağ kalmış askerleri bekliyordu. Mustafa Kemal açıkladı; 23. Alay ve yetişeceği anlaşılan 28. Alay, büyük b i r sessizlik içinde Conkbayırı sırtı n ı n arkasında toplanacak, taarruz baskın tarzında süngü hücumu ile yapılacaktı. Taarruz saati 04.30'du. iki alay ile bazı küçük birli kler, Conkbayırı 22 23 24 25 26 27 28
Age, 506 Age, 508. Age, 509. Age, 5 1 1 Age, 512. Age, 514. Age, 5 1 5
64
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
ile 261 m. yükselrili tepenin arkasında sessizce hücum düzenine girmişlerdi29• Mustafa Kemal, alaylarını kısa teftişten sonra biri iğin orrasında durdu: "Askerler, karşımızdaki düşman mağlup edeceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin, evvela ben ileri gideyim. Kılıcımla işaret verdiğim zaman siz hep birden atılırsınız.'' dedi ve ileri geçri, k ı l ıcıyla hücum işareti verdi. Süngü takmış hazırda bekleyen asker bir yay gibi yerinden fırladı, düşman siperlerine dalarak süngüle meye başladı. "Allah, Allah, Allah" yer gök subay ve Mehmerçiklerin savaş çığlı kları ile gürlüyordu30. Bu sırada kızgın bir şarapnel, M. Kemal'in göğsünün sağ yan ına vurdu. Komuranı sarsrı. iki yanında, 24. Alay komutanı çocukluk arkadaşı B i n başı Nuri Coker ile bu alayın komutanı Yarbay Server Yurdatapan vardı. -Nuri Coker: Efendim vuruldunuz -M.Kemal: Bir eliyle Nuri Bey'in ağzını kapadı. Öteki elini dudaklarına götürerek herkese "susun!" işareti yaptı. Vurulduğunun duyulmasını istemedi. Şarapnel parçası göğüs sağ cebinde bulunan metal saate isabet etmıştı. Orada bulunanlar derin bir nefes aldılar. Demir saat parçalanmıştı, Nuri Bey "Allah seni millete bağışladı" dedi. İngilizler bu savaşta yenilmiş, Conkbayırı ve Kocaçimentepe'yi alamamışlardı.
1 1 . ANAFARTAlAR 5AVAŞ1 21 Acusros 1915 -20.12.1 91 5 Türk cephesi savaşçı sayısı, 30.000 kişiyi aşıyordu. 7 top vardı. Ayrıca 2 yedek tümen vardı31. Mustafa Kemal, 9. Tümeni bu kesimin savunmasını üstlenmek üzere görev lendirdi. 1 2 . Tümeni inceliyordu. Saar 04.30'da düşman bombardımanı bir saat devam ertikten sonra, 1 5.30'da birlikler hücuma geçri32. Savaşı General Hamilton ve kurmayları izliyordu. İngilizlerin 1 2 . ve 7. Tümeni, cephelerimize doğru çekirge sürüsü gibi ilerliyordu. üç İngiliz tümeni, 29 30 31 32
Age, 516. Age, 518. Age, 531. Age, 531.
65
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
birli kte lsmailoğlu Tepesi'ne 1 2. Tümenin bulunduğu yere yüklendi33. 1 2 . tümen, bir avuç toprağı bile düşmana vermek niyetinde değildi, siperleri olağanca gücüyle savun uyordu. Her fırsatta karşı taarruza d a geçerek düşmanı eritmeye başladılar. Mustafa Kemal, Çamlıtekke'den savaşı izliyor, gerektikçe emirler veriyor, tümeni uyarıyordu. 1 2. Tümenin zayıf tutulmuş sol koluna, bir İngiliz birliğinin girmekte olduğu fark edildi. Buraya kuvvet yetiştirmek gere ki iydi. Mustafa Kemal telefonla süvari alayı komutanı Yarbay Esat Bey'i aradı "oraya hızla yetişin iz ve düşmanı durdurunuz" dedi. Sivriköprü'den yola çıkan süvari alayını, Anafartalar Köyü'nü geçen düşman farketti. Düşman topçusu, süvarilerimizi ateş altına aldı. Mustafa Kemal savaş idare yerinden olayı izliyordu, soluklarını tuttular. Alay, bir an bile hızını kesmeden, yanan fundalıkların arasından geçerek dörtnala koşuyordu. 1 2. tümen ile 7. Tümen arasındaki kesi me yerleşti. Burada bulunan küçük birli kler ilerleyen düşmanı ateşle yavaşlatmışlardı. Süvari alayının yarısı piyade savaşına indi, yarısı düşman öncüsünün üzerine atıldı. Toz bulutu içinde ölüme ya da zafere koştular. Subaylar ve erler savaş çığlıkları atarak düşman öncüler i n i n içine daldılar. Düşman d u rdu, lngilizler yine b i r sonuç alamamışlardı. İngil izler Anzaklarla birlikte 8000 ölü vermişlerdi, ordu pes etti. Pes etmeyen sadece, General Hamilton'du. İngiliz Savaş Kurulu, Londra'da görüşmek üzere General Hamilton'u görevden almıştı34. Albay Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutan lığı'nı Fevzi Çakmak Paşa'ya bırakarak 1 0 Aralık 1 9 1 5 tar i h i nde Çaml ıtekke'den ayrıldı. 20 Aralık 1 9 1 5 gecesi, Anafartalar ve Arıburn u'ndan düşman çekildi. 8 -9 Ocak 1 9 1 6 gecesi de, Seddülbahir'i boşalttılar. Tarihe Türk'ün ş a n l ı zaferiyle yazılan Çanakkale Savaşı sona erdi. Mi rzaoba Köyü'nden Çanakkale Savaşları'na katı lan 30 gençten 25'i şehit oldu. Şehitlerimiz ve gazilerimiz köyümüzün gurur abidesini oluşturdular. Bu savaştan bize Gelibolu, Çanakkale şarkılarıyla, M. A. Ersoy'un Çanakkale Şehitlerine şiiri hediye kaldı.
33 34
Age. 533. Age. 534. 66
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
MiRZAOBALI ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ 1 91 5 Ailenin Lakabı
Şeh idin Adı
S oyadı
1-laşi mlerin
Mus[afa
Alper
Mu[uların
Om er
Ay
Hüseyinoğlu
İ b rahim
Bayram
Kara
Süleyman
Can[ez
Ali başların
Hasan
Cesur
Çeliklerin
Mehme[ Sai[
Çelik
Bıçakçıların
Hasan
Turgu[
Kerim izze[I erin
Halim
Güleç
Donacıların
Ramazan
Gül[ekin
Çeliklerin
MUS[afa
Günar
Molla
Ali
ilhan
Deliismaillerin
i smai 1
i rez
Kahveci oğlu
Ali
Kahveci
Topalkadirlerin
Ramazan
Semiz
Köselerin
H üseyin
Uz
Pi loz
Mehme[
Kaya
Kadirçavuşların
Bekir
Kaya
67
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Ailenin Lakabı
Şeh idin Adı
Soyadı
Karah üseyin lerin
İ b ra h i m
Oğuz
Molla
i sma i 1
Uz
Kahveci oğlu
H üseyin
Kahveci
Çeliklerin
Ali
Çelik
Dı ngazların
Ali
Aydın
Pi roğlu
H üseyin
Eroğlu
Karaosmanların
Mehmer Ali
Oğuz
Reşirlerin
Kadiri
Ar eş
68
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
GELİBOLU Yaslı girrim şen geldim Aç koynunu ben geldim Bana b i r yudum su ver Çok uzak yoldan geldim Den iz den iz Akdeniz Suları berrak deniz Karşıda yar ağlıyor G i deyim b ı rak deniz Korkma açık şen yurdum Dağlara ordu kurdum Açık denizlerine Süngümle k i l i r vurdum Açıldı kale yolu Görüldü Gelibolu Bırak deniz gideyim Orası yasla dolu Semih RI FAT
69
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
ÇANAKKALE Çanakkale içinde aynalı çarşı An n e ben gidiyorum düşmana karşı Çanakkale içinde sıra sıra selviler Binbaşılar oturmuş asker öğütler Çanakkale içinde bir buruk testi Anneler ve babalar ümidi kesti Arı burnundan çıktık yan basa basa Hep düşmanlar kaçıyor kan basa basa
70
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE Şuheda göğdesi b i r baksanadağlar raşlar O, rüku al masa dünyada eyilmez başlar Yaralanmış remiz alnı ndan uzanmış yarıyor Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor Ey bu ropraklar için roprağa düşmüş asker Gökren ecdar i n erek öpse o pak a l n ı değer Ne büyüksün ki kan ı n kurrarıyor tev h i d i Bedr'in yiğirleri ancak bu kadar şan l ı idi Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın Hercü merc erriğin edvara da yermez o kirap Seni ancak ebediyerler eder isrirahar Bu taşındır diyerek Kabe'yi di ksem başı na Ruhunun vahy i n i duysam da geçirsem taşı na
Mehmer Akif Ersoy
71
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
SURİYE - l RAK CEPHESİ 1916 - 1918 Birinci Dünya Savaşında Almanya'n ı n rarafında olmamızın nedeni, Alman orduları n ı n savaş yükünü azaltmak içindi. 1 9 1 6 yılında alrı Osmanlı Kolordusunun Galiçya, Romanya ve Makedonya'ya gönderilmesi, Almanları Rus ve S ı rplara karşı desreklemek i ç i n d i . Ruslarla yap ılan Galiçya Savaşı'nda, köyümüzden Şah İsmail'i görüyoruz. Galiçya askerlik anılarını kendi özgü diliyle heyecanla anlatırdı. 1 9 1 6 - 1 9 1 7 Süveyş Kanalı Harekatı düzenleyen Osmanlıların, İngilizlerin Almanlara karşı savaşında S üveyş're yaptıkları askeri yığı nakları, 85.000 kişi l i k müstemleke birliklerinin önünü kesmek, onların savaşa iştiraklerini önlemek içindi. Almanların isteği doğrultusunda ve öncelikle Enver Paşa'nı n Almanya orraklığı n ı kabul etmesiyle yapılan bu hareketler aleyhimize olm uştur. İngilizler, Süveyş Kanalı harekerinde başarı l ı olamayan Osma n l ı askerlerinin peşini bırakmadı, taki p etme devam erti. Öte yandan İngilizler casusları Lawrence önderliği nde, Türk düşmanlığını arap halkına yaydı, onları kandırdı. Sizi İngilizler Türk tursaklığından kurtaracak diye propaganda yaprı. Suudi Hicaz kralı da, İngil izlerin yanında yer aldı. H icaz'ı koruma birliğimiz de Kud üs'e doğru çekilmeye başladı. İ n g i l izler Basra Körfezi'ne doğru çıkarma yaptılar. Arabistan Yarımadası'ndaki bu tehlike karşısında Osmanlı Halep'te 7. Ordu'yu kurdu. Bu ordu komutanı Falkenhayn oldu ve beraberinde 6 5 subay getirdi, ord u n u n k i l i t mevkilerini tutru. Bu karargahta, 9 Türk subayda görevlendirildi. Böylece Yıldı rım Ordular Grubu kuruldu. Türk komuranlardan bazıları M. Kemal Paşa, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, Refer Bele, İsmet İnönü, Suriye'de, Nabl us'ta ordu ve kolordu komutanlıklarında görev lendirilm işlerdi. Türk su baylar, savaş uygulamalarında Almanca konuşan ve Almanca düşünen subaylarla birçok konuda anlaşmazlığa düşmüşlerdi.
72
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
GAZİ VEYSEL ŞALGAM Kanal harekatı ndan geri çeki len Türk askerleri ile Hicaz koruma birlikleri Gazze'de bi rleştiler. İngil izlerle kanlı b i r meydan m u harebesi oldu, Osmanlı askerleri tekrar çekilmeye başladı. Osmanlı'ya katılan yeni birli klerle Bi rrusebi denilen yerde i k i nci defa İngiliz Ordusu ( H i ntli ve Arap kabileleri ve Emir Faysal kuvvetleri) i l e kanlı bir muharebe yapı ldı, üstün düşman karşısında Osmanlı Kudüs'e doğru çekildi. Osm a n l ı -İ n g i l i z savaşı, 3 defa Kudüs yakınlarında o l d u. Bu savaşta Osmanlı ordusu yüz b i n savaşçı askere, İ n g i l iz ordusu yarım milyona yaklaşıyordu. İngiliz ordusuna H i ntli, Arap kabileleri, E m i r Faysal askerleri, Fransız ve İtalyan birlikleri de katı lmıştı. Bu savaşta M irzaoba'dan Veysel Şalgam, Biberci lsmail ve Ümmet Özçelik'in bulunduğunu b i liyoruz. Veysel Şalgam ve Ü m met Çel i k gazi olarak köylerine dönerken, Bi berci İsmail tarafından Şam yolunda görüldü. B iberci, Veysel'e, vücuduna sardığı altın ları gösterd i . Veysel'e vermek istedi, fakat Veysel altın lardan almadı. "Bu altınlar bende yakalanırsa beni öldürürler" diye B iberci'ye söyledi. Veysel'e göre, Biberci İsm a i l ' i n köyüne dönmeyişi n i n sebebi altınlardı. Şimdi Ümmet ve Veysel'in yakınlarından dinlediğimiz askerlik anılarından aktara l ı m. Ümmet Özçelik'in oğlu Tah i r ve yeğenleri Esat ve Sad ı k an latıyorlar; "Ümmet, Arabistan'da askerlik yaptığı için Hacı lakabını almış, Hacı ümmet diye anılıyordu. Bir gün birliğin katırlarını otlatıyormuş, orada su kuyusu varmış, yakınında da Arap kabilesi çadırı bulunuyormuş. Araplar hem suyu kabulleniyor, hem de hayvanları kuyudan çektikleri su ile suluyor/armış. Hacı Ümmet'in katırları kuyuya girmiş, orada yer alan deve yavruları da varmış. Katırlardan birisi deve yavrusunu tepik/emiş, deve yavrusu ölmüş. Araplar olayı görünce Hacı Ümmet'in çevresini sarmışlar, bağıra bağıra el işaretleriyle öfkelerini gösteriyorlarmış. Hacı Ümmet durumun tehlikeli olduğunu, kendisini döveceklerini anlayınca cebinde bulunan düdüğü öttürmüş, düdük sesini duyan çoban askerler koşmuş gelmiş. Hacı ümmet dayak yemekten kurtulmuş." Gelel i m Veysel Şalgam'ın Arabistan Savaşı anılarına, torunu Nevzat Şalgam anlatıyor: "önce dedem Veysel Şalgam ile ilgili ailemizde konuşulagelen ilginç bir hikayeyi anlatmak istiyorum. Veysel Dede, Balkan Savaşı'ndan sonra hiç izin kullanmadan Gelibolu-Çanakkale Savaşı'na naklediliyor. Evli olduğu için hanımı Şahsene'yi ve askere gitmeden doğan oğlu Sait Ali'yi çok özlüyor. 73
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Hasan Şalgam (191 7-2006). Veysel Şalgam'ın Ailesinden. İstanbul Taşkızak'ta Denizci Olarak 4 Yıl Askerlik Yaptı. Atatürk' ün Ölüm Merasiminde Yer Alan Hasan Şalgam il. Dünya Savaşının Tum Sıkıntılarını Yaşayan Bir İsim
1938
-
74
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Köylüsü, arkadaşı aynı birlikte olan Biberci lsmail'e konuyu açıyor, konuşuyorlar, Biberci, bölük komutanına Veysef'in özlemini anlatıyor. Bölük komutanı Veysef'i çağırıyor, hikayesini dinliyor. Veysel, dört yıldan beri hanımını, oğlunun büyüdüğünü görmediğini; onları çok özlediğini söylüyor. "Komutan izin ver gideyim, savaş başlamadan dönerim" diyor. Komutan Veysef'i seviyor ve güveniyor. Veysel'e izin veriyor. Biberci de izin koparıyor. ikisi birlikte M irzaoba'ya geliyorlar. Veysel Sahsine'sine, ailesine kavuşuyor. Bu ziyarette oğlu Hasan oluyor. O ziyaret olmasaydı bizler de olmazdık diye ekliyor Nevzat. Köy askerlere iyi geliyor, Biberci İsmail yeniden askere dönmek istemiyor. Fakat Veysel'i de kıramıyor. İki arkadaş geldikleri gibi azık torbalarını sırtlanarak Çanakkale'ye gidiyorlar. Bu h i kaye, kom uranın askerlerlerin e güven i n i göstermesi ve askeri n sözünde durması nedeniyle çok öneml i görünüyor.
Dedem Veysel Şalgam Balkan Savaşı'na karıl ıyor, hangi ordudaydı, nerelerde savaştı h i ç b i l m i yoruz. Balkan Savaşı bitti kten sonra Gelibol u'ya sevk edildiğini ve Çanakkale Savaşı'na karıldığını bi liyoruz. "Karşımızda İ ng i liz vardı, Fransız vardı, sığırcık sürüleri gibi üzerimize geliyorlardı, çok kurşun artık" diye söylüyordu. "Denizde çok gemiler vardı, üzeri m ize bombalar yağdırıyorlardı, düştüğü yerde harman gibi toprağı açıyordu, onlar askere çok zayiat verdiriyordu. Bomba sesinden tüfek sesini duymuyorduk. Arkalarımızdan b i z i m Türk topları da patlıyordu. Top mermileri, yere döşenmiş raylar üzerinden taşınarak topa otomatik olarak yükleniyordu. Top mermilerinin her b i r i n i n 1 00-150 kilo olduğu söyleniyordu. Mitralyözler vardı, üç kişi rakım kullanırdı, yeri den k geldi m i düşmanı biçerdi. Çok koştum derelerin i ç i nde, rop mermisinin görmeyeceği aşırtmalı tepelerin vadilerinde. Çok şehir oldu, sonbahar yaprakları gibi döküldü ler. Çok yazık oldu bağırmalara in lemelere yürek dayanmazdı. O karışıklıkta öldürmeyen Allah sağ bıraktı di yordu" Veysel Dede. Gözleri nemli anlatırdı. "Ya sonra . . . Düşmanlar çekildi, kaçtı. Çanakkale Savaşı bitince biz vapurla İzmir'e götürdüler, oradan bir hafta sonra trene bindirdiler, Hicaz'ı korumaya gittik" diyordu (Veysel dedem bu anılarını anlatınca gece uyuyamadığını söylüyordu ama ben ısrar edince yine de anlatıyordu). "Osmanlılar, 1916 Süveyş Kanalı hareketinde İngilizler yenilince Filistin'e doğru çekilmeye başlıyor. Tabi Hicaz taburu da aynı zamanda çekilmeye başlıyor. Osmanlı askerlerini takip ediyor, yer yer çarpışmalar oluyor. lngilizler bu arada arap kabilelerini Osmanlı üzerine gönderiyor, umulmadık yerlerde Arap atlılarının baskınları oluyor. Osmanlı askerleri yeteri kadar yiyecek bulamıyor. Çünkü Arap atlı askerleri erzak kervanlarına zarar veriyor. İngilizler ikinci bir çıkarmayı da Irak Körfezi'nden Aden şehrine yapıyor. Osmanlı ordusuyla şiddetli çarpışmalar yaparak kuzeye Kudüs'e doğru ilerliyor. Osmanlılar iki taraftan sarılıyor. Kudüs 75
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
yakınlarında feci hezimete uğradık diye anla tıyordu" Veysel Şalgam. Komutanımız, "Evlatlar biz yenildik, savaşı kaybettik. Ben teslim olmayacağım sizi de teslim etmeyeceğim. Şimdi kuzey istikametine dağlara doğru kaçın, gündüz saklanın, gece gidin kutup yıldızına doğru ilerleyin, denizi de göre göre gidin, Suriye'yi, Şam'ı, Halep'i bulursunuz" diye öğütlüyordu. ''Şimdi sizi serbest bırakıyorum hakkınızı helal edin" dedi. Düşmanın ağırflkları ile giremeyeceğini düşün düğümüz tepelere doğru kaçtık. Veysel bir grup arkadaşı ile gece yürüdü, gündüz saklandı. Neticede Veysel, köyü Mirzaoba'ya yine sağ salim döndü.
İngiliz ordusuna gelince, Mehmer Arif Bey'in Başımıza Gelenler kirabını sadeleşriren N ihar Yazar'ın 2 1 . sayfadaki dipnorundan anlaralım: "İngiliz kumandanı General Allenby üç dinin de kutsal şehri Kudüs'e doğru yürüyor (yıl 1 9 1 7). Kudüs'e yaklaşınca atından indi, hürmet ve takdir olsun diye çizmelerini de çıkararak Kudüs'e kadar yaya ve yalınayak yürüdü. Şehre girince bütün dünyaya ve hıristiyanlık alemine hitaben bir askeri tebliğ yayınladı. Bu tebliğde, yüzyıllardan beri Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında süregelen haçlı savaşları bugün haçlıların zaferi ile son bulmuştur. Kutlu olsun diyordu. Müttefikimiz olan Almanlar da, Kudüs'ü n düştüğü ve bizim yere serildiğimiz o gün, İngilizlerle, Fransızlarla ve bütün Hıristiyanlık alemi ile günlerce bayram ettiler! Kiliseler de çanlar çalınıp şükür duaları yapıldı." Ama Veysel Şalgam hiç bunları bi lmedi. Osma n l ı n ı n İngi lizlere yenilmesiyle, Halep'e, Adana'ya kadar yollar İngil izlere, Fransızlara açılmış oldu.
76
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
l RAK CEPHESİNDE SALİM ÇAVUŞ 1 91 6-1918 Irak cephesinde 6. Ordumuz vardı. İngil izler, Süveyş Kanalı harekatında Basra Körfezi'nden de asker çıkarmaya başladı lar. 26 Nisan 1 9 1 6'da Kütülamare kasabası yakınlarında Osmanlı Ordusu, İngiliz Ordusu'nu karşılayarak büyük bir savaşa tutuştu. Bu savaşta galip gelen Osmanlı, lngil izler'den 5 general, 481 subay ve 1 3.000 er esir aldı. İ n g i l i zler yeniden çı karma yaptılar ve üst üste dört defa esirlerini kurtarabil mek i ç i n teşebbüste bulund ular; fakat netice alamadı lar. 1 9 1 6 yılı sonuna doğru İ n g i l izler Osmanlı ordusuna Kütülam mare'de tekrar saldırır, şiddetli mu harebeler olur, Osmanlı çekilmeye başlar, İngi lizler Dicle ırmağı boyunca i lerleyerek Bağdat'a yaklaşı rlar. İran'daki Rus kolordosu da, İ n g i l izlere yardım için Bağdat'a yaklaşırken; bir kol da Musul ve Süleymaniye'ye doğru yürümektedir. Burada Rusların peşine takılıp Hemeda n'a kadar giden 13. Türk kolordusunu, şimdi İran'daki Rus süvari kolordosu tak i p etmektedir. İ n g i l i z ler, 1 1 Mart 1 9 1 7 günü, İslam aleminin başlıca merkezlerinden biri olan ve Kan un i Sü leyman'dan b u yana dört asırdır Osmanlı hakimiyetinde yaşamış olan Bağdat'ı ele geçirdi. Emir Faysal, "Kendisini Turani/erden kurtardığımız için Bağdat Şehri Allah'a şükür edecektir." diye İngilizler'e tebrik gönderiyor. İ n g i l i z ler, Bağdat'tan sonra Dicle'n i n Riyale kolu boyunca Musul, Kerkük ve Süleymaniye petrol bölgesine yaklaşırlar. 1 9 1 8 Şubat, Mart, N isan ve Mayıs aylarında İngiliz ordusun u n Suriye kolu Batı Şeria nehri doğusuna geçer, Amman'a gi rer. 1 9- 2 1 Eylül'de Nablus meydan m uharebesi olur, Yıldırım Ordular Grubu çöker. 8. 4. ve 7. orduya ait tümen, alay ve taburların büyük kısmı İngilizler tarafından esir edilir. 30 Eylül 1 9 1 8'de Şam, 8 Ekim 1 9 1 8'de Beyrut, 2 3 Ekim 191 8'de Hama, 2 5 Ekim 1 9 1 8'de Halep İngilizler tarafı ndan işgal ed i l ir. 30 E k i m 1 9 1 8'de Mondros Ateşkes Anlaşması imzala n ı r, Almanlar i le birlikte Osm a n l ı da yenilmiş sayılır. Y ı l d ı r ı m Orduları Grup Orduları komutanlığında, Alman Liman Von San ders bulun uyordu. Bu yenilmiş orduya 3. Komutan Mustafa Kemal getirildi, Mustafa Kemal'in burada da işi zordu. 77
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Irak cephesinde Mirzaobalı Sa l i m Çavuş'u (Aytekin) görüyoruz. Tabur yazıcısı olan Salim Çavuş bu patırtıların, toz dumanların içinden sağ kurtulmuş, kim bilir ne maceralarla köyüne Gazi Salim Çavuş olarak geri gel miştir. Soyadı kanunuyla Aytekin soyad ı n ı alan Çavuş Aytekin köyün en çok sev i len i nsanlarındandı, köylüsüne rehber bir danışmandı adeta. Yeri geldiğinde köyün i mamı olurdu. Arapça yazıları okur, gerekirse yazardı. Evi n i n bahçesinde koyun postunda oturur, kendi yaptığı düzenekte zeyt i n testeresi dişler, yaprak bıçkısı dişler ve çakısı n ı b i lerdi. Köy için yararlı b i r i nsandı. S a l i m Çavuş'un torunları Hakkı Aytekin ve Ahmet Aytekin'in b i lg i lerine göre, kendisi 1 53 ay askerlik yapmıştı. Balkan Savaşı'na katıl m ı ş ve Balkan Savaşı'ndan sonra Irak cephesinde, yazıcı çavuş olarak görevini yapmıştı. Gazi Çavuş Salim Aytekin, 1 53 aylık askerlik süresiyle köyümüzde gurur abidesi olmuştu r. Mi rzaoba'da yaptığımız araştırmada Balkan Savaşı'nda 8, Çanakkale Savaşı'nda 25, Suriye Cephesi'nde 1 olmak üzere toplam 34 şehit tespit edilmiştir. 1 5 M i rzaobalı genç de, Mondros si lah b ı rakışmasından sonra köylerine gazi olarak dönmüştür. Şimdi, köyüne Gazi olarak dönen M i rzaobalıların yaşamlarına b i r göz atalım.
78
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
KöYE DöNEN GAZİ LER 1. Cihan Savaşı
Adı Soyadı
Katıldığı Savaş
1.
Ali Alper
Balkan, Rus doğu
2.
Veysel Aksoy
Balkan, Rus Doğu
3.
İsmail Akyüz
Galiçya
4.
Sa l i m Ay(ekin
Balkan, Irak, Rus Doğu
5.
İbrahim Doğasan
Çanakkale
6.
İsmail Kahveci
Ege 1 2 ada
7.
Mustafa Şen
Rus Doğu
8.
Veysel Şalgam
Balkan, Çanakkale, F i l isti n
9.
lbrahim Ay
Çanakkale
1 O. H a l i l Çeli k
Girit İsyanı
1 1 . Sel i m Şen
Rus Doğu
1 2. Ahmet Alver
Çanakkale
1 3. Esa( Semiz
Balkan
14. H a l i l A(illa
Rus Doğu
1 5. Ümmet Özçelik
Çanakkale, Fil istin
79
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Kore Gazisi 1.
Raşit Ateş
Kore 1 950
Kıbrıs Barış Harekatı (Çıkarması) 1 974 Gazileri 1.
Hali 1 Albayrak
LCT 105 Serdümen
2.
Mustafa Aytekin
LC 1 1 5 Serdümen
3.
Tahsin Özçelik
AFB Özel Birl i k
4.
Recep Uğuz
AFB Özel Biri i k
5.
Rüstem Akyüz
AFB Özel Biri i k
80
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
GAZİLERİN YAŞAMINDAN KESİTLER A l i Onbaşı, 30 Ekim 1 9 1 8 silah b ı rakışmasından sonra Kars'[a [ezkere almış[ır. Kasım 1 91 1 yılında, Seli m i ye kışlasında m ü h i mma[ depoları askeri olarak başlayan askerlik haya[ı, [am yedi yıl sonra 30 Ekim 1 9 1 8 Mondros Silah bırakışmasıyla bi[miş[ir. Son olarak Kars'ta, 4. Orduya mensup, 85. Alay, 2. Tabur, 2. Bö lük[en terhis olmuş; Kasım 1 9 1 8'de köyüne dön m üşrür. Haşimlerin, yedi yıl haber alamadıkları oğulları Ali'den neredeyse ümidi kes[ikleri sırada onu karşılarında görmeleri, ev halkını sevinç içi nde bı rakmış[ır. Öyle ya, kolay mı, Ahme[ denizde boğulmuş, M usrafa Çanakkale'de şehi[ olmuş, ama Ali'den hiçbir haber alamamışlardı. Şimdi Ali evdeydi, hısım akraba evi aceleyle doldurmuşru, evde bayram havası esiyordu. Birkaç g ü n isriraharren ve köylülerle görüşrük[en sonra işe başlamanın zamanı gelmiş, Ali babasıyla sabanı yeniden ramir ermiş, boyunduruğu hazırlamış. Evde bir eşek ve b i r i n ek var. Eşeğin yanına i n eğ i koşmuş, rarlayı buğday ekmek i ç i n sürmeye başlamış. Çif[[en eve dönerken ocak[a yakacak odun, fı rında ekmek pişirmek i ç i n çırpı ge[irmeye başlamış. Hüsnü Şerife ve Mehme[ huzura kavuşmuşlar. Ali arkadaşlarıyla yakında Rum köyü olan Dere Köyü'ne gi[mişler. Orada güzel şarap yapıyorlarmış ve kasabın yanı içli meyhaneymiş. Ali ve arkadaşları kasap köfresi i l e şarap içmişler. Yorgi'n i n zurnasından çıkan nağmelerini, ezgiye uygun rokmakla davula vuran Soriri'yi d i n l emişler, mest ve sarhoş olmuşlar. Köye dönerken meyhaneden b i r [esri şarap almışlar. Zurnacı Yorgi'yi ve davulcu So[iri'yi de, bahşişlerini verip yanlarına almışlar. Mi rzaoba Köyü'ne Çepni Köyü'nden gelin olan Harice H a n ı m ı n, Madanoğlu Ailesi'n i n üç yerde yaşadığı bili n i yor. Bu aileleri özer olarak tanıyal ım. Mudanya Çepni Köyü'nde i kamet eden Madanoğlu Ali, aynı köyden Mercan Ailesi'nden H uriye Hanım ile evli; Harice ve Halil adında i k i çocuğu vardır. İs[anbu l'da General Cemal Madanoğlu ve ailesi var; Çepn i l i aile ile görüşüyorlar. Sakarya İ l i Akyazı i l çesi kurucuları olduğu kabul edi len Madanoğlu Halil Ağa ( 1 776 doğumlu) ve Madanoğlu Hacı Muhammed Ağa ( 1 782 doğumlu). Mezarları, Cumhuriyet Mahallesi Yen i Cam i yanında iken; önce belediye parkına, sonra y i n e 1 952 y ı l ı nda aile mezarlığına konul ur. Aileden b i r kısmı Bursa'ya göç ermişrir35. 35
Akyazı ilçe yıllığı 1989-1990.
81
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
2 Tem m u z 1 920 günü Mudanya'da Yunan kuvvetleri, ge m i l erden iskeleye çı kmaya başladı. Şükrü Çavuş ve arkadaşları düşmanı ateşle karşıladı, bu küçük takımı Yunan kuvvetleri susturdu. Biz y i ne gazilerimize dönel i m . Çanakkale'den gazi olarak köyüne gelen İbrahim Doğa şan, Ali'ni n kız kardeşi Asiye i le evlendi. Feride, köyden Ömer i le; Fadime, Kara A l i i l e evlendi. Ali ve ailesi b u m u tl u olayları arka arkaya yaşamaktan sevinç duydular. İsma i l Kahveci ikinci evliliğini yaptı, 1 943 yılında mutlu evinde vefat etti. Veysel Aksoy, askerlikteki at heves i n i köyünde de sürdürdü, at alacaklara danışmanı ı k yaptı. Koyun beslemeye önem verdi, koyun sürüleri yaptı. İ s mai 1 Akyüz, Galiçya hatıralarını anlattı. Salim Aytekin, köyde imam oldu, bıçak biledi, testere dişledi, köyün saygın kişisi olarak yaşadı. Mustafa Şen, b i rlikte askerlik yaptığı oğlu Sel i m Şen i l e tarlası nda çalışmalarını sürdürdüler ve koyun beslediler. Veysel Şalgam, az kon uşur, din lerdi. üç oğluyla, çoğunlukla dağlarda tarla açmak, kömür yakmak ve arı beslemekle ömrünü geçirdi. İbrahim Ay, çiftlik yaptı. H a l i l Çeli k köyün saygın kişisi oldu. Birçok mal edindi, zengin sayıldı. Evlerinin bahçesinde arı besledi. Ahmey Alver, Yakuboğlu lakabıyla ağı r başlı olarak d i n lendi, mal edindi, varlıklı sayıldı. H a l i l Atila, çiftçilik yaptı, kahve işletti. Eser Semiz, tebtil hava ile köye döndü, köyünde öldü. (Hacı) Ümmet Özçelik, ç i ftç i l i k yaptı, güleç yüzüyle askerlik anılarını anlattı. Köyüne dönen gazilerden, A l i Alper'in asker arkadaşı Mudanyalı Abidin Çay Efendi'den de söz etmek gerekiyor: A b i d i n Dayı36 (Abidin E fendi), Mudanya kasabasında oturan ai lesinin yanına dönün ce, Yalı Caddesi'nde37 süthane açı yor. Ali Efendi'nin akrabaları, Mi rzaoba'da 36 37
Dayı sıfau, Alper ailesi ve Mirzaobalılar'ca kullanılıyordu. Şimdi, Halil Paşa Caddesi.
82
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
ürettikleri inek, manda, koyun ve keçi sütlerini ayrı ayrı süt güğümleri ne koyarak, eşek veya atla Mudanya'ya A b i d i n Dayı'nı n süthanesine götürüyorlar. Abidin Efendi sütleri, kaynamış süt, pey n i r, yoğurt, lor yaparak Mudanyalı lar'a satıyor. Bu satıştan hem Abidin Dayı, hem M irzaobalılar yararlan ı yor. Mudanya'da en güzel yoğurtları Abidin Dayı yapı yor, özel tepsilerde dükkanla ra servis yapıyordu. Ali Efendi ve Abidin Efendi, arkadaşlı klarını askerden sonra da güçlendirerek devam ettiriyorlar. Bazı seneler Abidin Dayı'nın babası Malik Dede, Ali Efendi'n i n Uzun Çınarlar mevkii nde38 bulunan tarlasına ektiği m ı s ı r, kavun ve karpuzlara bekç i l i k yapmak üzere geliyordu. Malik Dede gelirken beş-on koyun da beraberinde getiriyordu. M a l i k Dede hem koyunlarını besliyor, hem tarlada mahsule göz-kulak oluyordu. Mal i k Dede'n i n yeğeni rahmetli irfan Akseven; Uzun Çınarlar deresinde Ali Efendi'ni n çocukları ile oynamalarını, bal ı k tutmaya çalışmaları nı, kömürde mısır pişirmeleri n i u n u tamadığı güzel çocukluk anıları olduğunu anlatırdı. Bazen Abidi n Efendi'nin kızları Huri i le Muzaffer ve oğlu Remzi de, köye eşekle, atla giderek, A l i Efendi'nin çocukları i le oynayarak neşeli zamanlar geçirirlerdi. Asker arkadaşların aileleri arasında da, akraba g i b i bir yakınlaşma oluyordu. A b i d i n Efendi'yi, torunu Mel i h Turunç'la, kendisini Mudanya'da ziyaret ettiğim evlerinde konuşuyoruz: "Dedem ince, uzun boylu, yeşil gözlü ve süthanesinde kolları dirseklerine kadar sıvalı, süt kazanının dibini tutturmamak için devamlı karıştırıken gelir hatırıma. Küçükken Karacabey'den M udanya'ya geldiğimizde ve ilkokul 4. ve 5. sınıfı Mudanya'cla okuduğumda dedemin yanına süthaneye sık sık giderdim. Dükkanda dedem temizliğe çok dikkat ederdi. Gelen sütleri cinslerine göre kaynatacağı kazanlara sürerek boşaltırdı. Dükkanda dedemin istediği gereci getirerek eline verir, ona yardım ederdim. Dedeme yardım etmek, dükkanda kaplar içine konulmuş yoğurt, peynir ve lor gibi süt ürünlerini görmek pek hoşuma giderdi, dedi. Dedemin askerlik anılarını anlatması, benim çok hoşuma giderdi diye devam ertı: .
Dedemin anlattıklarından aklı mda kalan, isranbu l'dan Erzurum'a trenle jandarma eri alarak sevk edilm iş. Erzurum tabyalarında hemşehrisi Mirzaobalı Ali Efendi i l e karşılaşmış. Bu arkadaşl ı k askerlik süresince devam ettiği gibi, askerlikten sonra da devam etmiştir. Dedem ve Ali Dayı jandarma askeriymiş. Ruslar Sarıkamış'a doğru ilerleyince dedemleri Rus askerine karşı sevk etmişler. Sarıkamış civarında Rus askeri ile 38
Şimdi Gölet yeri.
83
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
karşılaşan dedem ler, gelen Rus askerleri ni oyalamaya çalışm ışlar. Arkadan esas ana Osmanlı askeri birlikleri gelecek, savaşa ka[ılacak diye savaşa devam e[mişler; ama beklenen askeri güç gelmemiş. Dedemler düşman tarafından sarı ldı kları n ı anlayınca, komu[anları n ı n talimatı ile dağlara doğru çekil meye başlamışlar. Soğuktan dedemin ayakları donmuş, yürüyememiş. Ali Dayı ve manga arkadaşları dedemi taşımışlar. Burada birçok asker de soğuktan ölmüş. Dedemin askerliği ile ilgili hatırında kalan ikinci anım şöyle diye devam etti Melih Turunç: Dedemler Van jandarma taburunda görevlendi ri l m işler. Sarıkamış'tan sonra bölgede birçok yer dolaşmışlar, savaşlar yapmışlar, her çatışmada sayıları azalıyormuş. Van Seyyar Jandarma Taburu'na ka[ılmışlar. Buralarda Ermeniler Türk köylerini basıyor, yakaladıklarını öldürüyorlarmış. Dedem ler, tabii Ali Dayı da b ir l i kte baskına uğrayan köylere gidiyor. Ermeniler'i taki p ediyorlarmış. Bir tarafta Rus orduları, diğer tarafta Ermeni çeteleri ile uğraşıyorlamış. B i r takipte yakaladıkları b i r Ermeni çete mensubu, yönetildikleri çete başının evini gösteriyordu. Ev, büyük b i r bahçe i ç i nde şato gibi d uruyor. Askerler evi sarıyor, yakaladıkları Ermeni, Türk komutanın yanında eve seslen iyor. Mıgırdıç pencereye çık ıyor, "ne istiyosun", diye bağırıyor. Çete mensubu, "evde kim varsa hepsi dışarıya çı ksın, ev Osm a n l ı askerleri tarafından sarıldı" diye yanıt veriyor. Ermeni başı Mıgırdıç, tesl i m o lmayacağ ı n ı bağırıyor. Askerlerle çete arasında çatışma başlıyor. Uzun mücadele sonunda, jandarma evdekileri teslim alıyor. Çete mensuplarının ellerini bağlayarak merkeze götürüyorlar. Melih Turunç ''ben meraklıydım, dedeme savaş anılarını anlatmasını isterdim, o da bana anlatırdı': diye sözünü biti riyor.
A b i d i n Efendi askerde yedi yıl yaptığı kutsal görev g i bi, sütçü dükkanında işini titizlikle sürdürmüş. Mirzaobalı lar'dan da süt almış, süt ocağında yakmak için odun almış, asker arakadaşıyla devamlı görüşmüştü. Mutlu bir evl i l ik yapmış, Huriye, Muzaffer ve Remzi adında üç çocuğu olmuş, 72 yaşında Mudanya'da evinde vefat etmiştir.
Önemli bir anı: A l i Alper i le eşi Hatice H a n ı m, ev i htiyaçları için Mudanya'ya gitmişler. Hatice H a n ı m Fethiye Hanım lar'da misafir kalmış. Ertesi gün i ki elti39 çarşıya çıktıkların da, Mustafa Kemal Atatürk'ün vapurla Mudanya'ya gelmekte 39
Arkadaş hanımları, birbirini elti diye çağırıyordu.
84
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
olduğ u n u öğrenmişler. Denize baktıklarında Mustafa Kemal'i taşıyan geminin iskeleye doğru gelmekte olduğ u n u görmüşler. Fethiye Hanım, Hatice Hanım'a : "Hadi biz de İskele Meydanı'na gidelim, Mustafa Kemal'i görelim'; demiş ve iki elti iskele Meydanı'na gitmişler. Ha(ice Hanım anlatırdı; Eltim Fethiye ile iskele Meydanı'na gittik. Halk kalabalık, Atatürk'ün geçeceği yola dizilmiş bekliyordu. Biz de eltimle bir yer bulduk. O zaman tahta olan iskeleye yanaşmakta olan gemiye bakarak beklemeye başladık. iskele M eydanı bayraklarla donatılmıştı. Atatürk gemiden çıktı. iskeleye dizilmiş askerin önünden, elinde şapkasını kaldırarak sert adımlarla geçti. Bizim önümüze geldi, şapkasını yukarı kaldırarak; "Merhaba Mudanyalılar!'; diye seslendi. M udanyalılar da; "Çok yaşa paşam!" diye bağırdılar. Mustafa Kemal, önümüzden geçerken hem şapkasını kaldırıyor, hem başını sallayarak selam veriyordu. Masmavi gözleri vardı. Üzerinde koyu renkli sivil elbise vardı, yakışıklı bir adamdı. Rap! Rap! Geçti önümüzden. ileride bekleyen arabasına bindi gitti, diyerek konuşmas ı n ı bitirdi. ilkokula başlamadan önce M us(afa Kemal A(arürk adı n ı öğrenmem, iş(e böyle a n ne m i n anlattıklarından olmuştu. Mudanya Mü tarekesi, Kurtuluş Savaşı'nı kazandığı mızı gösteren ilk önemli bir belge olarak Türkiye Cumh uriyeti tarihinde onurla yeri n i alm ıştır. Mustafa Kemal Atatürk ve başta Mudanya Mütarekesi'nde çok başarılı olan ismet lnönü Paşa olmak üzere, bürün Kurtuluş Savaşı mücadelesine karı lan komutanlarımıza vefa borcumuz vardır. Yurttaşlar olarak borcumuzu onların yolunda çok çalışarak ödeye b i l i riz. Burada Atatürk'ü gören diğer Mi rzaobalılar'dan da söz edelim. Hatice Hanım'dan öğrendiğimize göre, M i rzaoba'dan Kadiri Çavuş da Mudanya iskele alanında Atatürk'ü görmeye gelenler arasındaydı. Kadiri Çavuş sohbetlerinde, Mustafa Kemal Atatürk'ü Mudanya İskele Meydanı'nda nasıl gördüğünü anlatırdı. M i rzaoba'dan Halil Oğuz da, Mustafa Kemal'i nasıl gördüğünü şöyle anlatırdı: "Bursa garnizonda askerdim. Atatürk Bursa'ya gelmiş, Çelik Palas Oteli'nde kalacakmış. Komutanımız, dört manga asker olarak bizi Çelik Palas Oteli bahçesine götürdü. Bize, "bu gece Mustafa Kemal Paşa burada kalacak, bizler de onu korumak için nöbet tutacağız," dedi. Bizi bahçesinin çeşitli yerlerine adeta gizledi. Sabaha kadar uyumadan nöbet tuttuk. Öğleye doğru Atatürk'ü otelden ayrılırken gördüm. Bizim komutan da, Atatürk arabasına binerken orada hazırol vaziyetinde bekliyordu. Atatürk gitti, bizim görev de bitti'; diye anlarırdı Halil Amca. 85
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
M i rzaoba'dan Recep Oğuz Amca da, Atatürk'ü anlatırdı. Recep Oğuz, Ankara Atatürk Çiftliği'nde seyis asker olarak görev yapmış. Atatürk'ü çok görmüş. Bir anısı n ı sohbetlerinde daha çok kullan ı rdı; çünkü onu d i n leyen ler, Recep Amca, "Sabiha Hanım (Gökçen) ata nasıl binmişti'' diye sorarlardı. Recep Amca kendine özg ü tatlı anlatım ıyla anlatırdı: "Atatürk Orman Çiftliği'nde seyis askerdim. A t ahırının (tavla) bulunduğu yere Mustafa Kemal Paşa, kadınlı erkekli bir grupla geldi. Atlara baktılar. Eğer/enen bir atı ben tutuyordum. Sabiha Hanım (Gökçen) ata binecekti. At huysuz/anıyordu, sıkıca dizginleri tuttum. Hanım ustaca bindi ata. A t hırçınlaşıyor, Hanım (Sabiha Gökçen) dizginleri eline aldı. Ben Hanım düşmesin diye atı sıkıca tutuyordum. Atatürk : "Dizginleri bırak evlat!" diye seslendi. Ben dizginleri bırakıverdim. A t dörtnala yola çıktı, uzaklaştı, uçtu gitti. Düşmedi, aşka/sun ona! Ne ata binişti ama. Atatürk ve yanındakiler, Sabiha Hanım'ın ata binişini hoşnutlukla seyretti/er, dönüp geldiğinde onu alkışladılar", diye coşkuyla anlatırdı Recep Amca.
M i rzaobal ı ların sohbetlerinde, çoğunlukla askerlik a n ı ları anlatı l ı r. Askerlik onları n genlerine işlenmiştir diyeb i l i riz.
86
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
BuRSANl N lŞGALi (8 TEMMUZ 1 920) VE Mi RZAOBA BASKlN l 8 TEMMUZ 1 920 - 9 EYLÜL 1 929 8 Temmuz 1 920 rarihinden 1 O Eyi ü l 1 922 rarihine kadar, Bursa Yunan işgalinde kaldı. Yunan kuvverleri, Bursa'yı işgal ederken; yerli Rum çereleri de, köylere baskınlar düzenlemeye başlamışlardı. Ern i k milliyerçilik, düşma n l ı k rohumlarını ekmiş, yerli Rumlar Türk komşularına saldırmaya başlamışlardı. Bursa ve civarı köylerden 1 0,000 silah copladı ki arı ve bu esnada bahane i le pek çok m i krarda cinayer ve yağma yaprıkları görülmüşrür. Yunan işgal gücünün örgürlediği Rumların yüzyıl larca komşu olarak yaşadıkları Türk halkına karşı girişrikleri soykı rım, ingiliz arşiv belgelerine de yansımışrır. Yun ani ılar Mudanya'yı işgal ett ikleri esnada, beş Müslüman evi n i yaktıkları ve yerli Rumlarla birlikre Ermenilerin, yüz kadar Müsl ümanı sebepsiz yere şehir errikleri raporla bildirilmişrir. Yun useli, Geçir ve Bademli köylerinde, 8 Eylül 1920 akşamından başlayarak, Rum ve Ermenilerden oluşan çereler Türk halkına işkence yapmışlar, paralarını ve silahlarını gasp etmişlerdir. Hasköy, lpekyayla üzerinden Mirzaoba'ya baskın yapan Rum çereleri, Türk askeri geliyor imajı vermek i ç i n, öncü olarak b i r kişiyi köye göndermişler, köylülerin evlerden kaçmaları n ı önlemişlerdir. Birkaç yüz kişilik çere -sayısı b i l i n m iyor, kalaba l ı k b i r atlı grupmuş-, M irzaoba'ya mezarlık yolundan giri yor. Köyü ablukaya alırken, çere başı da köyün merkezine, cami önüne geliyor40. Meydanda merakla coplanan köylü ler, başra o zaman m u h rar olan Dıngazların Esar Ağa, Kahveci oğlu Koca Kafa Halil Ağa ve diğerleri, meydanda areş yakıyorlar. Kahve cezvelerini haz ı r l ı yorlar; gelenlere kahve ikram edecekler. Bu arada bazı köy erkekleri, öncü gelen kişiyi d i n ledikten sonra, bu iş iyi b i r şeye benzemiyor, bu gel i ş i n içinde pislik görünüyor diye kimisi derelere, bazısı da evlerine doğru kaçıyor. Cami önüne gelen çere başı, areşe bir rekme atıyor; areşin üzerindeki odunlar dağıl ıyor. Meydanda coplanan köylüler basıldı ki arını, Türk askeri geliyor diye kandırıldıklarını anlıyor; ama iş işren geçmiş oluyor. Ali Gü nar, ben i m Mehmer dedem ve Hüseyin dedem oradaymışlar; yeni yerişiyorlarmış. Bu baskını onlardan defalarca dinledim diye devam ed iyor. Çere başı ve yanındakiler atlarını gençlere veriyorlar, cam i n i n etrafında gezdirmelerini isriyorlar. Mehmet ve Hüseyin, çere atlarını cami errafında gezd iri rken, onları da görüyorlar. Çete askerleri Türkçe konuşuyor, ama Rus şivesi i le söylenerek, köy meydanında coplanmış olan köylülerin camiye girmeleri n i istiyorlar. Köy içine 40
Şimdi minaresi duran ve camisi yıkılan yer, şimdi yine köy meydanı.
87
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
dağılan çete askerleri de, evlerden topladı ki arı kadınları ve çocukları önlerine katarak camiye sokuyorlar. Haşimlerin Mehmet, yeni evli oğlu Ali, gel i n i Harice ve hanımı Hüsnü Şerife'ye, Kara Mustafaların evinden, keçi yolundan, dağlara doğru girmelerini söylüyor. Ya sen neden gelmiyorsun d i yorlar. Mehmet çabuk olun koşun, ben kapı arkasında sessizce balta elimde bekleyeceğim. Kapıyı açanı n kafasına balrayı vuracağım, en azından birini öldürmüş olurum, gerisi Allah Kerim d iyerek odun balrası eli nde kapı arkasına yerleşiyor. Ali, Harice, Hüsnü Şerife, keçi patikası üstüne geldiklerinde çetenin köye girmeye başladığını görüyorlar. B i rçok köylü de aynı keçi yolunu izleyerek dağlara kaçıyor. Köy i ç i nde, evlerde insan ve si lah arayan çere askerleri, kaçmaya çal ı şan hamile olan Emi ne'yi, yukarı bahçelerde arkadan areş ederek şehir ediyor. Az sonra köyde bir silah daha parlıyo r. Topal Kadirilerin Hacer'i, evlerinden komşuları Saaderr i n Ağaların evine kaçarken, fı rın önünde onu d a şehir ediyorlar. Hacer hanım da ham i le olduğu için kaçamamış41 • Bu tüfek seslerinden, çere askerleri ürküyor ve aramayı b ı rakıp, yakaladıkları ile cami önüne gidiyorlar. Haşimlerin eve girmi yorl ar. Cami i ç i nde çere başı ve askerler, bazısı silah elde nöbet bekliyor, bazısı köylüler i n üstünü arıyor ve ne bulursa para, alcı n al ıyorlar. Çere başı, m u hrar Esar Ağa'yı ayağa kaldı rıyor. "Sizde çok altın varmış, evde altınları askerlere verin" diye yanlarına i ki asker vererek onları eve gönderiyor. Eve girince, "altınları, çıkarıp verin" diyor asker. Esar Ağa, bizde altın yok deyince onu öldürüyorlar. Eşi Emine Hanım da alcı nların yerini söylemiyor; onu da evin içinde öldürüyorlar42. "Camide, zengin kim, kim de silah var" diye çere başı bağı rıyor. Kahvecioğlu Halil de, iyi işitmediğinden kendisine seslen ildiğini sanıyor. Güçlü, kuvverli, iri gövdesi i le Halil Ağa ayağa kalkarken, çere başı kendisine saldıracağını sanarak, Halil Ağa'yı tabancası ile cami i ç i nde vuruyor. Tam bu sırada b i r grup daha çere geliyor. Son gelen çere başı, halkın öldürülmesini hoş karşı lamıyor. Diğer çeteleri de roplayarak köyden hızla uzaklaşıyorlar. Köy baskı n ı olay ı n ı köylülerden din lerken, daha bazı referruarı yazımıza almı yoruz. Bu a n latılan beş şehir olayı, düşma n ı n yıl larca birl ikte yaşadığı i nsanlara yaptıklarını gösrermesi bakımından çok ibrer vericidir.
Türk çocukları b u olayları öğrenmeli d i r. Bu kanlı köy baskınından sonra köylül e r, komşu köy Siğ köyünden Fori isimli Rum gencini köy korucusu olarak tutarlar. Rum bekçi, Rumca-Türkçe tercümanlık yapar; köye gelen Rumlarla 41 42
Hüseyin Semiz, Sadık Semiz ve Esac Semiz, halaları Hacer'i anlaccı. Torunları Ahmet Oıngaz bu olayları anlatcı.
88
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
anlaşma daha kolay olur diye düşünü rler. Siğ köylü Lazari çetesi, köye baskına geliyor. Karşılarına gelen korucu Foti'yi görünce, niçin Türklere hizmet ediyorsun diyerek onu öldürüyorlar. Çeten i n köye baskın geld i ğ i n i gören gençlerden Kuyruklu İ b ra h i m, Naci Çavuş ve arkadaşları, köyü gören stratej i k tepeleri tutarlar; el !erindeki mavzerlerle La zari çetesine ateş açarl ar. Burada kalmanın zor olduğunu anlayan Lazari çetesi, köy baskı nını gerçekleştiremeden kaçar. Çevre Rum köyleri gençleri, Türk köylerine gelerek; köyde buldukları at, öküz, araba ve bunların sahiplerini alarak; köyden ropladıkları b uğday, un, arpa, rarlı, zeyrin, zeytinyağı ve diğer yiyecekleri arlara, arabalara yükleyerek, cepheye işgaldeki Yunan askerlerine görürmeleri n i isrerler ve b u işi zorla yaprırı rlar. Mirzao ba'ya ar ve eşya roplamaya gelen bir grup Rum çeresi, Kuyruklu lbrahim'in iyi b i r arı olduğunu öğren i r. Kuyruklunun evine doğru giderler. Bunu gören Kuyruklu, bu Rum çetes i ne tek başına mavzeri i l e areş ermeye başlar. Pabucun pahalı olduğunu gören Rum gençleri, geldi ki eri gibi kaçarlar. lsrekleri n i gerçekleştiremezler. Yunan işgalinde M i rzaoba'ya üç baskın yapıldığı bilinmekredi r. Çocukluğumuzdan kalan anılarda, köyümüzün yaşlı ları, Bursa'nı n Yunan işgali günleri nde, yöre Rumlarından bir kısım insanların eski barış zamanındaki dosrl ukları nı çok çabuk unurruklarını, vefasızlık örneği verd i k leri ni anlarırlardı. Rum gençlerin çeteler kurarak Türk köylerine baskınlar yaptıklarını, talan ertiklerini söylerler. Aralarına yapılan zulümleri, Türk gençleri unutmamalıdır. Çağdaş uygarlık yolunda ilerleyerek güçlü olmalıdır. Bu köy baskınında d a görüldüğü gibi, Osmanlı halkı n ı n ve savaştan dönen gazilerin huzuru yokru. Savaş bitmemiş, şimdi Bursa Yunan işgalinde inliyor, anlatılması cilrler dolduracak acılar çekiyordu. Bursa, Yunan elinde esir oldu, hükümer merkezleri n e Yunan bayrakları çekildi. Rumeli, Arabisran yarımadası elimizden çıktı girri. Şimdi Anadolu paylaşılıyor; 1 0 Ağusros 1920 Sevr Anrlaşması'nın kabul edi lemez şarrlarına göre İ ng i l iz, Fransız, lralyan ve desrekçi lerinden yüz bulan Yunan isran devlerleri anayurdumuzu isrila ediyorlardı. Yurrsever komutanlara Musrafa Kemal Ararürk önder l i k erci. A k ı l l ı yollarla onları, varanı hürriyere kavuşrurma yolunda canla başla çalışmaya teşvik erci. Çok zor şartlarda düşmanla çarpıştılar. Kurtuluş Savaşı'nı yaptı lar. Halkın idaresi olan Cumhu riyeti getirdiler ve Türkiye Cum huriyeti Devleri'ni kurdu lar. Burada Türk gençlerine söyleyebileceğim en özet söz şudur: Önce sen güçlü olacaksın, onun i ç i n okuyacaksın, yeteneğin doğrultusunda bir i ş i n ucundan tutarak ilerleyeceksin. Tarihi geçmişimiz, k i m l iğimizi oluşturur. Atalarınıza layık olarak kimliğimiz özenle korunmalıdır. 89
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
KİMLİGİMİZ Ergenekon'dan Türk soyu, Asya'da Han Hakan oldu. Oğuz Alperen Horasan, Ata vatan ı m Tü rkistan. Gündüzalp Caberde yarar, Karakeçili yol tutar. Ertuğrul Hayyime oğlu, Selçuklu da Serhat oldu. Osmanlı Söğüt'te doğdu, Devlet i m parator oldu. Bursa Orhan'la fetholdu. Evladı Fatihan oldu. Anavatan Anadolu, Yö rüklere yaylak oldu. Atamla geldi H ürriyet, Yurdum oldu Cumhuriyet. SAIT ALPER
90
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Ki MLİGİ MİZ ŞiiRİNİN AÇI KlAMASI Bu açı klama, benim düşünceleri mdir. 2007 Eylül başından itibaren, köyüm Mirzaoba l ı ların Balkan Savaşı'na ve hemen sonrasında 1 . Cihan Savaşı'na katılımlarını yazmaya çalışırken çok fazla duygulanıyordum. Duygularımdan "Kimliğimiz" ş i i ri doğdu. Dört kıta hece vezni olan ş i i re, başta "Mirzaoba'nın K i m l i ğ i " adı nı koydum. Şiiri çok beğen miştim. Türklerin tari h i n i an latıyordu. Ş i i r i n daha geniş anlamlı olacağı düşüncesiyle, adını "Türk kiml iği" koydum. Şiiri sanki ilahi bir duygu içinde ezbere okuyor; işte ki m li ğ i m i z bu d i yordum. Sonra "Kimliğim iz" kelimesi daha uygun geldi düşüncelerime. Türkiye Cumhuriyeti topraklarında oturan ve vara n ı n üstünde ulus olma hüviyetini, kim liğini kabul eden her fert, kimliğimiz kelimesi anlamında birleşebilir diye düşü ndüğümden ş i i r i n adını üçüncü kez değiştirdim. K i m l i ğ i m i z Asya'da, oluşturmuştur.
Horasan'da,
Oğuzlarla,
Al perenlerle,
Tü rkistan'ı
K i m l iğ i m i z Türkiye Cumhuriyeti Cumh urbaşkanlığı'n ı n forsu n u oluşturan 16 yıldızla sembolleşmiştir. Her yıldız, tarih boyunca kurduğumuz b i r Türk devletini işaret etmektedir ve bu şerefli devletler bizim kimliğimizi oluşturmaktadır. "Gündüzalp Caberde Yatar", Günd üzalp, Türklerin Anadolu'ya gelişlerinde Karakeçili aşiret i n i n başı olarak b i l i n i r. Fırat ırmağını atıyla geçmeye çalışı rken, attan ı rmağa düşer; üstündeki z ı r h l ı elbisenin ağırlığı i le suya batarak ö l ü r. Şimdi Suriye hududu içinde ve hudutlarımız dışında tek toprağı mız olarak bilenen Caber kalesine gömülür. Gündüzalp'in diğer namı Süleyman Şah olarak bili n i r. Gündüzalp'in mezarı Mezar-ı Türkl olarak da a n ı l ı r. O zamanlarda, Türk Haka n ı ' n ı n yanı başında hanımı da oturur ve kararlarda rızası a l ı n ı rdı. Burada atalar ı m ı z ı n hanımlarına verdiği değeri belirtmek istiyorum. Gündüzalp'in hanımı Hayyime Ana veya Hayma Ana, oğlu Ertuğrul henüz reşit olmadığından eşi n i n yerine geçer ve Karakeçi l i aşiret i n i n başı olur. Ş i i r de bu olaya işaret ederken, Türklerin hanımlarına verd i kleri kıymeti de belirtmek isterim.
Caber Kalesi i l e belirtmek istediğim ikinci husus, Kurtuluş Savaş sırasında Fransızlarla 1 92 1 y ı l ı nda yapılan An kara Antlaşması'nda Suriye hududu çizili rken, Caber Kalesi'nin Suriye toprakları i ç i nde kalmasıdır. Antlaşma şartlarını inceleyen Mustafa Kemal, olayın farkı na varır. A n kara Antlaşması şartlarına 9. maddeyi ilave ettirir. Bu madde i l e, Caber Kalesi ve bir km2 etraf toprağının Türk toprağı olarak sayılmasına, Caber Kalesi'nde Türk Bayrağı asılmasına ve kaleyi (Gündüzalp'in mezarı n ı ) bir manga Türk askerinin beklemesi ne karar veri l i r. 91
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Bu olay, Mustafa Kemal'in atasına verdiği kıymeti göstermesi bakımından çok önem l id i r. Büyük asker U l u Önder Mustafa Kemal, kaybedilen geniş topraklara karşın; Suriye hudutları içinde kalan ve atası Gündüzalp'in yattığı küçük bir toprak parçasına sahip çı karak Caber Kalesi'nin Türk toprağı olarak kalmasını sağladığı için bu olay çok önem l i d i r. Caber Kalesi, halen devlet i m i z i n hudutları dışında kalan tek toprağımızdır. Mezarı Türk-i nedeniyle Mustafa Kemal'in tutumu çok önemi i görüldüğü için, Kimliğimiz ş i i rine işlenmişti r. Atamız Gündüzalp'in Caber Kalesi'nde yattığı yerin, Türk-Fransız devletleri arasında Ankara'da 1 9 2 1 y ı l ı n da yapılan antlaşmaya yazılması büyük b i r başarıdır diye düşünüyoruz. Karakeç i l i aşireti, Hayyime Ana liderliğinde Anadolu'ya yayıl maya devam etmiş; Hayyime Ana Ovası, Haymana Ovası adını almıştır. Ertuğrul büyümüş, Selçuklu hükümdarı onu Söğüt'e serhat yapmıştır. Ertuğrul oğlu Osman Söğüt'te doğmuş, Osmanlı Söğüt'te kurulm uştur. Bursa Orhan'la fet i h olm uş, fethe katılanların çocuklarına Evladı Fatihan denilmiştir. Anadolu, Türklerin karı n l a r ı n ı doyurdukları anavatan ol muştur. Selçukl u'da serhat olan Kayı Boyu, ki mliğini Anadolu'yu anavatan yaparak geliştirmiştir. "Atamla geldi h ürriyet, yurdum oldu cumhuriyet" dizeleri nde, atamız Mustafa Kemal'i görmekteyiz. M ustafa Kemal iyi b i r asker ve iyi bir komutandı. Her katıldığı savaşta, yurt savunmasında başarılı olmuştur.
1 9 1 1 Trablusgarp Savaşı'nda Bi ngazi, Tobruk ve Derne'de İtalyan güçlerine karşı başarı i l e savaşıyor. 1 9 1 3 Balkan Savaşı'nda Bolayı r'dan, Edirne'nin Bulgarlardan a l ı n ması hareketine kat ı l ı yor. 1 9 1 5 Çanakkale Savaşı'nda bizzat komuta ediyor. Gece, gündüz cepheden cepheye korkusuzca, akılcı planlarıyla düşmanla savaşıyor; gazi oluyor; savaşı b ı rakm ıyor. Savaşa cesaretle devam ediyor ve düşmanı yeniyor. 1 9 1 6 Rus Doğu Savaşı'nda, Ognut Meydan M u harebesi'nde Rus ordularını durdurarak tarihe başarılı bir komutan olarak geçiyor. 1 9 1 7 Halep'te kurulan Yıldırım Orduları komutanı ol uyor. Mustafa Kemal Paşa, 30 Ekim 1 9 1 8 Mondros Mütarekesi'nden sonra, 9 Eylül 1922 yılına kadar dört yıl süren kurtuluş mücadelesi veriyor. Bütün bu vatan kurtarma mücadelelerinde Mustafa Kemal yalnız değildir. O teşkilatçı, zeki bir liderdir. Çok zor şartlar içinde Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanmıştır. O, Mareşal Gazi M ustafa Kemal Atatürk olm uştur. Türk m i lletini bağımsızlığa kavuşturmak için 1 9 1 1 yılından 1922 y ı l ı na kadar her eylem i ç i nde bul unmuş, müstesna b i r lider olarak yurda hürriyeti getirmiş, cumhuriyeti kurmuştur. Atatürk k i m l iğim ize şerefle işlenmişt i r. Mustafa Kemal Atatürk'ün ulusumuza 92
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
yap[ıklarından dolayı, ona olan m i n ne[ borcumuzu, ancak onun yolunda çalışarak ödeye b i l i riz. K i m liğim iz, Türk [ari h i n i n şerefli sayfalarına bizi o n urlandıracak olaylarla işlenmiş[ir. Ona haya[ımız pahasına sahip çıkmal ıyız.
KORE (1 950) GAZİ MİZ Kore Gazisi Raşi[ A[eş, 1950 Kore savaşlarına ka[ılmış, sağ olarak köyüne dön m üş, çifEçilik, zeyEincilik yapmış, sonra evini Mudanya'ya Eaşım ış[ır.
Kaya Ali Alper. Gazi Ali Alper'in Torunu
93
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Kl BRIS BARIŞ HAREKATI (1 974) GAZlLERl H a l i l Albayrak; Mersin Çıkarma Gemisi komutanlığında, LÇT 1 0 5 Çıkarma Gemis i n de serdümen olarak görev yapmıştır. Savaş süresince yaklaşık iki ay, Mersin'den Kıbrıs sahillerine asker ve askeri malzeme taş ı m ışrır. Halil; "En zor ilk gün oldu. Bir plaja çıkarma yaparken, havan topu atışlarına hedef olduk. Bereket versin yaralanmadan geri çekildik" diye an lattı. Musrafa Aytekin, hastalanarak vefat etti. Babası Hakkı Aytekin ve M ustafa'nın asker arkadaşları, onun, LC 1 1 5 Çıkarma Gemisi'nde serdümen olarak görev yaptığ ı n ı , Mersin'den Kıbrıs'a asker ve askeri malzeme raşıyarak savaşa katıldığını söyledi. Tahsin Özçelik; Mirzaoba'da öldü. AFB Çıkarma Birliği Özel Deniz Askeri olarak görev yaptı. Vazifesi, Den iz'den karaya çıkarak kıyı başı rutmaktı. Savaşın içinde yaşadı, gazi olarak köyüne döndü. Recep Uğuz; heyecanlı ve gözleri dolarak o günleri n i anlattı. 1 974 Kıbrıs çıkarrmasında 2. AFb (Anfibi) Tabur, 3. Bölük Erbaşı (Manga komutanı) On başı olarak görev yaptı. 1 7 Temmuz 1 974 günü iskenderun'dan askeri konvoyla Mersin'e gitti. Panel denilen yerde sabaha kadar kamyonlara çeşitli mermi sandı k iarı yüklediler, mermiler l i manda Ertuğrul gemisine götürülüyordu. Sabahleyin bölük komutanı "hiç korkmayın, biz savaşa gidiyoruz" dedi. 1 9 Tem m uz 1 974 Cuma günü, yürüyüş koluyla gelerek Ertuğrul gemisine bindiler. Diyanet işleri Başkanı Lürfü Doğan dua okudu. Gemi kalkarken sivil halk da oradaydı. Ağlayanlar ve el sallayan lara veda ederek limandan ayrıldı lar. Recep, Tahsin, Rüstem aynı gemide düğüne gider gibiydi. Üçü de avcı eriydi; yani savaş eriydi. Peki, "komutanlarını da biliyor musun" diye sorduğumda Recep: "Biliyorum hocam, onları unutamam, bizi evlat gibi seviyorlardı" diye cevap verdi. "Alay komutanı, güverte Albay Neşat İkiz'di. Tabur komutanı, Piyade Yarbay Tahsin Güven'di. Bölük komutanımız, Deniz Piyade Üsteğmen Mustafa Nihat Çetin'di. Takım komutanımız da, Piyade Teğmen Bekutay Verim'liydi" diye komuranlarını heyecan la, du raksamadan söyledi. Recep, askerlik anılarına devam etti: "Ertuğrul Gemisi Akdeniz'e açıldı, deniz çok sakindi, bize yol veriyor gibiydi. 20 Temmuz 1974 Cumartesi sabahı Kıbrıs kıyılarına gelmiştik. Gittiğimiz sahilde gemi kapak açamadı, sahile çıkmak için ip merdivenlerden inerek ağırlık/arımızla boğazımıza kadar suya atladık. Elbiselerimiz, cep/erimizde ne varsa ve en önemlisi cephane/erimiz ıslanmıştı. Türk muharip gemileri, ay şeklinde dizilmiş bizi korumak için sahili bombalıyorlardı. 94
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Önümüzdeki dağa tarafından top ve havan topu mermisi üstümüze yağıyordu. Tabur komutanımız Tahsin Güven yaralandı. Şükürler olsun yarası ağır değildi. Koluna şarapnel isabet etmişti. Yine bizimle cephede yürümeye devam etti. Yaklaşık üç, dört yüz metre gitmiştik; ilerde kamufle edilmiş bir Rum askeri araç gördük; hemen tam siper yaptık. Aracın terk edilmiş olduğunu anlayınca kademeli sistemle öndeki inşaata girdik ve burada iki Rum sivil yakaladık. Geriye gönderdik. İki kilometre sonra Omorfu (şimdi Güzelyurt) yolunu tuttuk, yolun altında mevzilendik, yani mevzi kazmadan baş siperi yaptık. Komutan dürbünle, karşı evlerde Rum askeri olduğunu söyledi. O sırada üstümüzden bizim jetler geçmeye başladı. Yaklaşık on beş metre arkamıza bir jet mermisi düştü, orası kuru otlarla dolu tarlaydı, yanmaya başladı. Ben, Bolulu Nadir Başaran ve daha birkaç kişi sürünerek gittik; yanan otları söndürdük. Mevzide beklerken Omorfu yolundan üç tane tank üzerimize doğru gelmeye başladı. Bizim üçüncü bölük ve ikinci bölük topçuları, havan, lav silahı ve 1 06'/ık topla avladılar, tanklar durmuştu, biri hem yanıyor, hem patlıyordu. Omorfu yolunda geceledik, gözümüze hiç uyku girmedi. Sabaha kadar silah sesleri de durmadı. Sabahleyin bize kumanya, s u ve mermi getirdiler. Dağ tarafından üstümüze çok fazla top ateşi geliyordu. Topçu Albay Karaosmanoğlu'na burada top mermisi isabet etti, şehit oldu. Bizim rahmetli Tahsin Özçelik'/e burada karşılaştık. Tahsin bana sarıldı "sen ölmedin mi" dedi ve birlikte ağladık. Rüstem Akyüz ve Kaymakoba'dan Halim Oral da oradaydı. Omorju (Güzelyurt) yolundan Beş Parmak Dağları'na çıktık, dağ yanıyordu. Yanık keçiboynuzu ve diğer ağaçlar altında, kül ve duman içinde mevzilendik, bir hafta orada kaldık. Dağdan Girne-Omorfu arasına indik. Ölen Rumlar da kokmaya başlamıştı. Oralara gömdük. Yolun sahil kısmına mevzilendik. İkinci gün (yani zeytinlikte mevzilendiğimiz gün) savaşın en şiddetli zamanını yaşadım. Karşı Rum cephesinden gelen kurşunlar üzerimizden vızıldayarak geçiyordu. Arka sırt çantamdan mermi alamıyordum; toprağa yapışmıştım. Nefes bile almaya korkuyordum. Gemiden çıkarken us/anmıştık, elbiselerim kurumuştu ama fişek torbamın içi hala nemliydi. Elimdeki Em-Biz (sekiz fişek alıyor) tüfeğim de deniz suyu ile ıslanmıştı. Cebimden mendilimi çıkarıp tüfeğimi silmiş, temizlemiştim, ama tüfeğim tetiği çektiğimde tutukluk yapıyordu. Yattığım yerde tüfeğimi yeniden sildim; yağladım ve çalışmaya başladı. Mermiler de ıslanmıştı fakat onlar pa tlıyordu. Burada bizim 3. Bölük bir şehit, 4-5 yaralı verdi. Sabaha kadar Rumlar bizi kurşunladılar. Tabi biz de tahmin ettiğimiz yöne kurşun sıkıyorduk. Sabah olunca komutan, Rum tarafını gördü ve daha ağır silahlarla o bölge tahrip edildi.
Omorfu da meskun mahal savaşı yaptık. Meskun mahal savaşı: Evler arasında savaş ve evleri arama; bu çok tehi ikeliydi. Nereden ne geleceği n i bilem iyorduk. 1 5 gün kadar burada kaldık. Sonra, Magosa'ya jandarma komandoları arabaları ile gittik. Biz Magosa'da iken i l . Barış Harekatı başladı. "Ayşe tatile çı ktı." Bizim asker, bulundukları yerlere iyice yerleşmişti. ikinci harekatta daha çok jetler 95
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
ve ağır silahlar görev yaptı. Bize meskun mahallerin temizlenmesi kaldı. Açık gördüğümüz kapıları kapadık. Açık gördüğümüz pencereleri örttük, tabi bunlar çok tehlikeliydi. Evlere emn iyet tedbirleri alarak giriyorduk. Magosa'da 2 0 Mart 1 975'e kadar kaldık. Rüstem Akyüz: " 1 9 74 Kıbrıs çıkarmasına AFB özel birlik, deniz çıkarma, 7. Tabur, 3.bölük askeri olarak katıldım. L, 407 Ertuğrul Çıkarma Gemisi, Kıbrıs adası açığında yavaşladı. LCM gemisi borda yaptı. Halat merdivenlerle, Ertuğru/'dan LCM gemisine indik. Biz LCM 3 1 O'la Girne bölgesine gittik. 20 Temmuz 1974 günü sabahleyin 07.30'da plaja çıktık. Sahilden yaklaşık 200 metre sonra Rum tankları ile karşılaştık, ağır silahlarımız onları imha etti. Benim Amerikan malı M 1 piyade tüfeğim vardı. B u tüfek bir defada 8 mermi alıyordu ve 3000-4000 metrede etki! iydi. Zeytinlik denen yerde Recep ve Tahsin'le karşılaştım. Birbirimize sarıldık, ateş altında görüşmemiz çok heyecanlı olmuştu. ilk günü Beş Parmak Dağları'nın eteklerini tuttuk, mevzilendik. Dağ eteklerinde 1 5 gün kadar kaldık. Oraları zeytinlik ve limon bahçesiydi. Zaman zaman çatışmaya katıldık. Yakın mevkiimizde meskun mahal arama tarama hareketlerine katıldık. Evlerde bulduğumuz Rumi arı esir kampı için geriye teslim ediyorduk. Yaklaşık 35-40 ev aramışımdır. Bu ev aramaları çok tehi ikefiydi. İkinci harekette; Ercan havaafanı bölgesine, tanklara destek gücü olarak gittik. Uzak mesafelere atıyorduk. Görerek Rum öldürmedim. Çatışma yaptığımız yerlerde bizden ve Rumlardan ölenler oluyordu. Kıbrıs'ta herşey bittikten sonra Girne bölgesinde Kamaris isimi i bir otele bizi yerleştirdiler, bir aydan fazla bu otelde kaldık. Mart 1 975'te iskenderun'a, oradan birliğimizin bulunduğu yer İzmir'e sağ salim geldim. Çok zor günlerdi. Tanrı bir daha savaş göstermesin" dedi ve konuşmasını b itirdi. Türkoğlu ve kızı, atalarının başından geçenleri unutma. Erkek ve kadın eşit olarak birlikte çalışmalı, güzel yurdumuzu nesilden nesle m i ras b ı rakmalıdır. Değerli yazarı m ı z Mehmet Akif Ersoy'un Kurtuluş Savaşı sonrası, kahraman ordumuza sunduğu İstiklal Marşı bizim m i l l i heyecan ımızdır; onu oku ve düşün. Kurtarıcı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun mesai arkadaşlarına olan minnet borcumuzu, onlara lay ı k evlatlar olarak vatan için çalışarak ödemeliyiz.
96
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
MUSTAFA KEMAL PAŞA MARŞI izmir'in dağlarında O[urdum kaldım, Şehir olanları deftere yazdım. Öksüz yavruları bağrıma bastım, Kader böyle i m i ş ey garip ana, Kan ı m helal olsun aziz varana. lzmir'in dağlarında çiçekler açar; Altın güneş ona sırmalar saçar. Bozul m uş düşmanlar yel gibi kaçar; Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa, ismin yazılacak mücevher raşa. Türk oğluyum ben ölmek isterim; Toprak diken olsa yarağım yerim, Allah'ran u[ansın dönenler geri; Kader böyle i m iş ey garip ana, Kanım helal ols u n aziz varana,
97
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
İSTİKLAL MARŞI -Kahraman ordum uza Korkma! Sönmez b u şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun ÜS(ünde rüren en son ocak. O ben i m m i l l eri m i n yıldızıd ır, parlayacak; O ben i m d i r, o benim m i llerimindir ancak! Çarma, kurban olayım çehreni ey nazlı h i lal, Kahraman ırkıma bir gül . . . Ne bu şidder bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal; Hakkıdır, Hakk'a rapan, m i lletimin istiklal. Ben ezelden beri h ü r yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın, bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner aşarım; Yırtarım dağları, engin lere sığmam raşarım. Garb'ın afakı n ı sarmışsa çelik zırhlı duvar; Benim iman dolu göğsüm gibi serhad d i m var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, "Medeniyer!" dediğin rek dişi kalmış canavar? Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Siper er gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacakrır sana vade(tiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın . . . Belki yarından da yakın. Bastığın yerleri "toprak" diyerek geçme, canı! Düşün altı nda binlerce kefensiz yaranı. Sen şehir oğlusun, i ncitme, yazıktır aran ı : Verme, dünyaları alsan da, bu cenner vara n ı . 98
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
Kim bu cenner varan uğruna olmaz k i feda? Şüheda fışkıracak roprağı sıksan, şüheda! Canı cananı, bütün varımı alsın da H uda, Etmesin rek varan ımdan beni dünyada cüda Ruhumun senden i lahi, şudur ancak emeli: Değmesin ma'bed i m i n göğsüne na-mahrem eli. Bu ezanlar ki şehadetleri dinin remel i, Ebedi yurdumun üstünde ben i m i n lemel i. O zaman vecd i l e b i n secde eder - varsa- raşı m; Her cerihamdan, ilahi boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-i mücerrer gibi yerden na'şım! O zaman yükselerek arşa değer, belki başım. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şan l ı h i lal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal, Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, h ü r yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk'a rapan, m i lletimin isriklal. Mehmet Akif Ersoy
99
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
KAYNAKLAR 1.
Mirzaoba Köyü'nde yapılan sözlü tarih görü ş meleri.
2.
Mükerrem K. S u-Ahmet Mumcu, Türkiye C u m h uriyeti inkılap Tar i h i, M.E.B. Devlet Kitapları, lstanbul 1982.
3.
lb rah i m Artuç, Balkan Savaşı, Kastaş Y. lstanbul 1988.
4.
Mahmut Boğuşlu, l.Dünya Harbi, Kastaş Y., l s c anbu l 1997.
S. 6.
Şevket Sü reyya Aydemir, Enver Paşa, , i l . ve
7. 8.
Birlik ( F i k ir, Sanat ve Aktüalite Dergis i S.170), K.K.K. Basımevi, Ankara 2007 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası.
9.
Turgut Özakman, Diri liş, , Bilgi Yayınevi, Ankara 2008.
10.
Yusuf Oğuzoğlu, U l usal Zaferimizi Taçlandıran Kasaba: Mudanya.
1 1.
Rüknettin Akbul ut, Herşeyi ile Bursa, S u l h i Garan M., lsran bul 1957.
1 1 1 . Cilt,
Remzi Kitapevi, lstanbul 1999.
ilhan Akşit, Çanakkale Savaşları, Fat i h Y., lstanbul 1974.
1 00
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.tleri ve Gaziler
ÖZGEÇMİŞ S a i r A l per, 1 940 y ı l ı n da Bursa'ya bağ l ı Mudanya i l çesi M i rzaoba köyünde doğdu. Köyünde üç yıl, komşu Dereköy'de iki y ı l okuyarak i l kokul d i p loması aldı. 1960 y ı l ı nda Arifiye Öğrermen O k u l u'ndan mezun oldu. 1 96 0 - 1 964 y ı l ı nda i l k görev yeri Haray Samandağı Kapısuyu Köyü'nde okul m ü d ü r ü olarak çalışrı. 1 964-1969 y ı l l a r ı n d a köyü M i rzaoba 'da i l kokul m ü d ürü olarak görev yaprı. Köyünde çalışrığı dönemde yeni beron okul, yol, köprü ya p ı l d ı ve yeni içme suyu get i r i ldi. 1 969-1 978 y ı lları nda Bursa Merkez Barbaros i l k o k u l u ve 1 978-1 979 dön e m i nde de Y ı l d ı rı m i l k o k u l u'nda alr özel s ı n ı f öğrer m e n l i ğ i yaprı. H a l k E ğ i r i m i İ n g i l izce kursl ar ı n ı b i ri rd i . Z i h insel enge l l i çocukların e ğ i r i m i kurs l a r ı n a ve program gelişrirme, değerlendirme sem i nerlerine karıldı. 1 979-1 984 yı lları nda Bursa Rehberl i k ve Araştırma Merkezi'ne reh berl i k öğrermen l i ğ i n e atandı. Alr özel s ı n ı flardan mezun çocuklar i ç i n Gazi Akdemir i l kokul u'nda a çıl a n s ı n ı fta koordinatör öğretmen olarak görev yaprı. 1 97 7 - 1 980'de An kara Ü n i versiresi Eğirim Fakültesi, Özel E ğit im Bölümü'nde açı lan z i h i n se l enge l l i çocukların eğit i m i a l a n ı n d a sertifika progra mları na k a r ı larak mezun oldu. 1 98 2 - 1 983 öğrerim dön e m i n d e Am er ika B i rleşik Devletleri'nde z i h insel enge l l i çocukların eğitimi ve iş öğrer i m i dalında ü n iversite üsrü eğitim gördü, iş yerleri nde i n celemeler yaptı. 1 98 3 - 1 994 yı l l a rında yurdumuzda i l k kez a ç ı l a n Yet i ş k i n Z i h i nsel Enge l l i le r i ş O k u l u kurucu m ü d ü r ü oldu. Ameri ka'da gördüğü eğitimi uygu ladı. Baka n l ı kça beğe n i l e n okul, d i ğer i l lere de a ç ı l maya başladı; o n l a ra rehbe r l i k etti . Bakanlığın öğretmenleri meslek içinde yetişti rmek i ç i n açtığı semin erlerde öğrerim görev l i si o l d u, 400 öğretmen semi nerlere karıldı ve zaman ı n d a 43 i ş okulu açıldı.
101
Tanıkların ifadesiyle Mirzaoba Şehi.Lleri ve Gaziler
Ü n iversiceden elde erciği kaynaklardan Türkçe'ye çeviriler yaptı, o n l a rı okul öğretmenlerine uygulatarak i ş o k u l u eğitim programları geliştirdi. 1 994 y ı l ı nda 34 yıl çalışcığı eğitim yaşamından emekl i ye ayrı l d ı, köyü ve köyl üler i l e ilgilendi, o n larla konuştu. Balkan savaşlarına, Çanakkale Savaşları'na ve 1. Dünya Savaşı'na katılanların y a k ı n ları i l e konuştu. Köylülerden a l d ığ ı b i l gileri t a r i h i kaynaklarla destekleyerek " Ta n ı kların ifadesiyle M i rzaoba Şehitleri ve Gazileri" kitabını yaz d ı .
1 02