L E V E N T KÖKER 1958'de Ankara'da dogdü. Tarsus Amerikan Lisesinden, ardından Ankara Üniversitesi Hukuk Faküllesi'nden...
120 downloads
2065 Views
3MB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
L E V E N T KÖKER 1958'de Ankara'da dogdü. Tarsus Amerikan Lisesinden, ardından Ankara Üniversitesi Hukuk Faküllesi'nden mezun oldu (1980). 1967"de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yaptığı doktora çalışmasını tamamladı. 1990'da doçent oldu. Gazi Üniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakültesi ve aynı üniversitenin Hukuk Fakültesi'nde uzun süre öğretim üyeliği yaptı. Bir süredir Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesidir. Levent Kökerln çok sayıda makalesi ve çevirisi yanında yayımlanan kitapları şunlardır: iki Farklı Siya set (Ayrıntı, İstanbul 1990). İmparatorluktan Tann Devletine (M.A. Agaogullan ile birlikte, İmge, Ankara 1991), Tann Devletinden Kral-Devlete (M.A. Ağaoğullan ile birlikte, imge, Ankara 1991).
İletişim Yayınlan 9 0 • Araştırma-lnceleme D i z i s i 11 1SBN-13: 978-975-470-026-8 © 1990 iletişim Yayıncılık A. Ş. 1. B A S K I 1990, İstanbul 2. BASKİ 1993, istanbul 3. BASKİ 1995, istanbul 4. B A S K I 1999, İstanbul ( 5 0 0 adet) 5. B A S K I 2000, istanbul (500 adet) 6. B A S K I 2000, istanbul (1000 adet) 7. B A S K I 2003, istanbul ( 5 0 0 adet) 8. B A S K I 2004, İstanbul (500 adet) 9 . B A S K I 2005, istanbul (500 adet) 10. B A S K I 2007, istanbul ( 5 0 0 adet) KAPAK Ümit Kıvanç KAPAK FİLMİ 4 Nokta Grafik DlZGl DÜZELTİ
Maraton Dizgievi Abmet Abbas
BASKİ ve CİLT Sena Ofset
İletişim Yayınlan Binbirdirek Meydanı Sokak İletişim H a n No. 7 Cağaloglu 3 4 1 2 2 İstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58 e-mail: iletişimi le tisim.com.tr • web: wwwiIetisim.com.tr
L E V E N T KÖKER
Modernleşme. Kemalizm ve Demokrasi
T İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
7
GİRİŞ BİRİNCİ AYRIM: Modernleşme Kuramı ye Eleştirileri Siyasal Gelişme, İdeoloji İlişkisinin Kuramsal Sorunları Üzerine
11 25 25
Birinci Bölüm: 'Siyasal Gelişme' Kavramının Gelişmesi
27
I. Konjonktürel Etki
27
II. Sosyal Bilimlerdeki Kuramsal Gelişmelerin Etkisi
30
A . Siyasal Gelişme Kavramında Demokrasinin Anlamı
31
B. 'Siyasal Çelişme' Kavramında Toplum, Değişme ve Siyasal Örgütlenme İlişkileri
32
III. Siyasal Gelişme Kavramının Değişen Anlamları
33
A. Demokratikleşme Olarak Siyasal Gelişme: Demokrasinin Toplumsal Koşullan Sorunu.
34
B. İstikrar ve Düzen İçinde Gelişme
36
İkinci Bölüm: Modernleşme Kuramına Göre Siyasal Gelişme-ldeoloji İlişkisi
39
I. Modernleşme Kuramının Temel Öncüleri
39
A. Modern İnsan
40
B. Modern Toplumda Insan-Doîja ve Insan-lnsan İlişkileri
„
41
C. Modern Toplumda İktisadî İlişkiler
44
D. Modern Toplumda Siyasal İlişkiler
47
II. Geleneksel Toplumdan Modern Topluma Geçiş Süreci A. Modernleştirici Intellİgentsia y a da Modernleşmen Aktivizm
48 50
B. Geçiş Sürecinin Kavramlaşırılmasında Eleştiri ve Yenileşme C. Sanayileşme Olarak Modernleşme
55 61
1. 'Modernleşmenin Siyasal Sonuçlan' 2. 'Diktatörlük ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri' Üçüncü Bölüm: Modernleşme Kuramının Reddi ve Yeni Bir Siyasal Gelişme Kavramına Doğru
62 64 73
I. Eleştirel Sosyal Bilim Düşüncesinin Temeli Olarak An ti-Pozitivizm: Bilim, İdeoloji v e Ütopya
73
II. Batı Demokrasisinin Eleştirisi
80
„
A. Modernleşme Kuramının İdeolojik Niteliği
80
B. Batı Demokrasisinin Eleştirisi
83
III. Yeni Bir Siyasal Gelişme Kavramına Doğru A. Özgürleşme (Emancipation) Olarak Siyasal Gelişme
91 93
ÖNSÖZ B. Determinizm ve Tarihsicilik C. İdeolojilerin Analizinin Önemi ve Niteliği Dördüncü Bölüm: Batılı Olmayan Toplumlarda İdeoloji-Demokrasi İlişkisi A Popülizm Kavramı ve 'üçüncü Dünya' Popülizminin Genel Özellikleri™ B. Popülizm ve Demokrasi: İdeoloji ile Ütopya Arasında (KİNCİ AYRIM: Kemalizm Demokrasi İlişkisi
97 101 1°' 108 118 123
Birinci Bölüm: Kemalizmin Kökenleri: Osmanlı Modernleşmesine Genel Bir Bakış İkinci Bölüm: Kemalizmin İlkeleri I. Siyasal Rejimin Temeli: Halkçılık A. Halkçılık ve Cumhuriyetçilik
125 133 136 137
1. İlk Büyük Millet Meclisinde Halkçılık
138
2. Tek-Parti Döneminde Halkçılık
145
B. Halkçılık ve Milliyetçilik
119
C. Halkçılık ve Laiklik
161
1. Laiklik ve Cumhuriyet
161
2. Laiklik ve 'Fikrî İnkılâp'
166
0 . Halkçılık ve İnkılâpçılık....
169
II. IktİsadîKalkmma Sorununa Çözüm: Devletçilik A. M. Kemal Atatürk'ün Sözlerinde ve CHP Programlarında Devletçilik
17' 1'7
1. Genel Çıkar - Özel Çıkar Çatışması
184
2. Bireysel Gelişme ve Devletçilik B. Devletçilik Hakkında 1930'larda Yapılan Değerlendirmeler: Bir İktisadî Kalkınma Stratejisinin Siyasal Boyutları
185
1. IktİsadîKalkmma Sorununa Geçici Bir Çözüm Olarak Devletçilik 2. IktİsadîKalkmma Sorununa Kalıcı Bir Çözüm Olarak Devletçilik C. Kemalist Devletçiliğin Çağdaş Değerlendiriliş Tarzları
187 188 191 199
1. IktİsadîKalkmma Sorununa Pragmatik Bir Çözüm Olarak Devletçilik: 'Karma Ekonomi' Fikri 2. Kapitalist Sermaye Birikiminin Özel Bir Yolu Olarak Devletçilik
203
3. Iktisadî-Siyasal-Kültürel Boyutlarıyla Devletçilik
206
Üçüncü Bölüm: Kemal izm-Demokrasi İlişkisinin Değerlendirilmesi I. Vesayet Kavramı Açısından Kemalizm-Demokrasi İlişkisi II. Kemalizmde 'Muasır Medeniyet Seviyesİ'nin İçeriği: Demokrasi ve Bürokratik Muhafazakârlık
200 n
n
n
211 211 221
A. Muasır Medeniyet Seviyesinin Aslî Öğesi Olarak Pozitif Bilim ve Teknoloji
222
B. Dayanışmacılık ve 'Devletçilik'
225
SONUÇ
231
KAYNAKÇA
239
Bu çalışmada, K e m a l i z m ile d e m o k r a s i arasındaki ilişkileri y e n i d e n değerlendirmeyi amaçladım. B u n u y a p a r k e n de, "Kemalist ideolojinin demokrasiye yönelik niteliği" biçiminde dile getirilen ve daha çok akademik sosyal b i l i m literatüründe benimsenen değerlendirme tarzının sorgulanması z o r u n l u oldu. Bu değerlendirme tarzının kuramsal temelleriyle b i r l i k t e , ayrıntılı b i r biçimde ve g e t i r i l e n eleştirilerin de ele alınması yoluyla gözden geçirilmesi, K e m a l i z m - d e m o k r a s i ilişkilerine yeni b i r bakış açısından yaklaşmak için kaçınılmazdı. Ça lışmanın b i r i n c i ayrımında b u bakış açısını ortaya koymaya çalıştım. Çalışmanın i k i n c i ayrımında ise, Kemalist ideolojinin öğeleri arasındaki ilişkiler içinde belirginleştiğini düşündüğüm "toplumsal değişme tasarımı", b u tasarım içinde demokrasinin y e r i n i göstermek amacıyla ortaya konulmaktadır. Burada, Kemalist i d e o l o j i n i n öğeleri, esas olarak 1930'lardaki tarihsel toplumsal bağlam içinde belirlenen anlamlarıyla ele alınmış, yer yer 1930 öncesine, yer yer de, özellikle devletçilik i l k e s i tartışılırken, 1930 sonrasına atıflarda bulunulmuştur. 7
İkinci ayrımdaki ele alış tarzı, K e m a l i z m ' i n s o y u t , bütün leşmiş b i r i d e o l o j i niteliğinde olduğunu k a b u l e t m e k t e d i r . Böyle b i r bütünleşmiş i d e o l o j i olarak K e m a l i z m , kanımca, C u m h u r i y e t Türkiye'sinin siyasal ve düşünsel yaşamında, az çok değişmeksizin varlığını sürdürmüş ve z a m a n z a m a n da başına "resmî" sıfatı getirilerek, farklı siyasal düşünce ve eylemlerin haklılaştıncı temelini oluşturmuştur. B u özelliğiyle K e m a l i z m ' i n , C u m h u r i y e t Türkiye'sinin t o p l u m s a l gelişi m i n d e , göreliliği de aşan özerk b i r e t k i l e y i c i güce sahip o l duğunu düşünüyorum. Çalışmamın temel s o r u n u n u n Kemalizm-demokrasi ilişkisini yeniden değerlendirmeye yönelik olmasının esas gerekçelerinden b i r i de, b u düşüncedir.
* * * Bu çalışma, 1983-1987 yılları arasında, Y Ö K sonrası dü zenleme uyarınca, A n k a r a Üniversitesi Sosyal B i l i m l e r E n s titüsü'nde tamamladığım d o k t o r a t e z i m i n çok az değiştirilmiş b i r biçimidir. Çalışmanın g e r i s i n d e k i b i r i k i m i n oluşmasında birçok kişi ve k u r u m u n katkısı bulunmaktadır. Özellikle 1980-1982 yıllan arasında, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki "Siyaset B i l i m i " Yüksek Lisans ve D o k t o r a programındaki ders, seminer ve tartışma zenginliğinin, b u b i r i k i m i n oluşmasındaki katkısını b e l i r t m e n i n b e n i m için b i r borç olduğuna inanıyorum. Ayrıca, k o n u üzerinde çalı şırken, 1984-85 a k a d e m i k yılında O x f o r d Üniversitesi'nde b u l u n m a olanağını bana veren İngiliz Kültür H e y e t i ( T h e B r i t i s h C o u n c i l ) y e t k i l i l e r i n e ; O x f o r d ' d a bulunduğum süre içinde çağdaş toplumsal-siyasal felsefe üzerindeki b i l g i m i n derinleşmesini sağlayıcı katkılardan ötürü D r . M i c h a e l S. Freeden'a; St. A n t o n y ' s College'daki araştırmalarımda, görme olanağı bulamadığım birçok kaynağa ulaşmamı sağlayan yardımları ve dostluğu için Dr. Roger Owen'a teşekkür ederim. D a k t i l o edilmiş i k i m e t n i o k u y a r a k , yer yer çok karmaşık8
(aştığını söylediği yazı d i l i m i n i n akıcı kılınması için değerli önerilerde b u l u n a n Aydın Uğur'a da b u r a d a teşekkür etmek istiyorum. Çalışmamın b u biçimi alması, h o c a m Prof. D r . Mümtaz Soysal olmasaydı, neredeyse olanaksızdı d i y e b i l i r i m i Özellikle tezin yazımı sürecinde yaptığı müdahalelerle b u z o r l u süreci aşmamı kolaylaştırdığı için k e n d i s i n e minnettarım. T e z i n savunulmasında hazır b u l u n a n ve aydınlatıcı eleştiriler getiren jüri üyeleri Prof. D r . Şerif M a r d i n ' e ve Prof. D r . A h m e t Yücekök'e ayrıca teşekkür e d e r i m . A n n e m Gülseren Köker i l e b a b a m N e c m e t t i n Köker'e, akademik çalışmalarımın b u i l k evresindeki, ana-baba olmanın g e r e k l e r i n i aşan katkılarından ötürü şükran borçluyum. Kitabın yazılması sürecinde Eser ve Neveser de b e n i m l e b i r l i k t e y d i l e r . H e r yazdığımı o k u y u p görüşlerime karşı i l e r i sürdüğü, zaman z a m a n şiddetli eleştirileriyle sürekli canlı b i r düşünme ortamı sağlayan Eser, arkadaşçaydı. Levent Ekim
Köker
1989, Küçükesat
9
GtRlş
ı Türkiye'de d e m o k r a s i n i n k u r u l u p yerleşmesi bakımından ortaya k o n u l a n çabalar ve b u yönde karşılaşılan engeller, t e k başına Türkiye t o p l u m u n u n değişim süreçlerini a n l a m a k isteyenler için olduğu kadar, Batılı o l m a y a n toplumları karşılaştırmalı olarak incelemeyi amaçlayan sosyal b i l i m c i l e r için de önemini ve çekiciliğini k o r u y a n b i r k o n u olmayı sürdürüyor. Bir diğer deyişle, "Türkiye'de demokrasi s o r u n u " , bugün de her yönüyle incelenmesi gereken b i r k o n u o l m a niteliğini k o r u y o r . K o n u n u n ne d e n l i önemli olduğu, b i r bakıma, inceleniş tarzlanndaki çeşitlilik içinde de gözlenebilir: Konuya ilişkin bazı incelemeler b i r tür "siyasal olaylar t a r i h i " niteliğini taşırken , başka b i r grup oluşturduğu söylenebilecek 1
1
B u i n c e l e m e l e r e ö r n e k o l a r a k M a h m u t G o l o ğ l u ' n u n Tek Partili 1938
( A n k a r a : K a l i t e M-, 1 9 7 4 ) ; Millî Şef Dönemi
1 9 7 4 ) v e Demokrasiye
Geçiş
1946-1950
(1939-1945),
Cumhuriyet
(İstanbul: K a y n a k Y a y . , 1982)
y a p ı t l a r ı y l a K e m a l H . K a r p a t ' ı n Tflric Demokrasi
Tarihi, Sosyal,
Ekonomik
Temeller
( İ s t a n b u l : i s t a n b u l M., 1 9 6 7 ) başlıklı ç a l ı ş m a s ı v e C e m i l K o ç a k ' ı n
Milli Şef
Dönemi
1939-1945,
1931
( A n k a r a : Kalite ve
M.,
başlıklı Kültürel Türkiye'de
( A n k a r a : Y u r t Y a y . , 1 9 8 6 ) adlı y a p ı t ı verilebilir. B u
11
o l a n incelemelerde ise C u m h u r i y e t Türkiye'sinin t a r i h i n i a n a l i t i k - k u r a m s a l b i r çerçeve içinde ele a l m a k eğilimi göz l e n m e k t e d i r . Özellikle i k i n c i g r u p t a y e r a l a n incelemelere bakıldığında; ( 1 ) " d e m o k r a s i " d e n ne anlaşıldığı s o r u s u i l e (2) farklı " d e m o k r a s i " anlayışlarına göre C u m h u r i y e t Türk i y e ' s i n d e k i t o p l u m s a l değişim süreçlerinin nasıl y o r u m l a nabileceği s o r u s u n u n yaklaşımlar arasındaki farklılıkları b e l i r l e y i c i t e m e l n o k t a l a r olarak ortaya çıktığı söylenebilir. 2
C u m h u r i y e t Türkiye'sindeki t o p l u m s a l değişme süreçlerini k u r a m s a l b i r çerçeve içine yerleştirerek açıklamaya veya yorumlamaya çalışan incelemelerden büyük b i r bölümü, daha çok I I . Dünya Savaşı ertesinde A B D ' l i sosyal b i l i m c i l e r i n önderliğinde oluşturulmuş b i r " p a r a d i g m a " y a d a y a n m a k tadır. Sözkonusu " p a r a d i g m a " , b i l g i kuramı bakımından deneyci ( a m p i r i s t ) - p o z i t i v i s t , t o p l u m kuramı bakımından yapısal-işlevselci ( s t r u c t u r a l - f u n c t i o n a l i s t ) ve t a r i h kuramı bakımından da i l e r l e m e c i ( p r o g r e s s i v i s t ) özellikler göster mektedir. B u çalışmanın b i r i n c i ayrımında biraz daha ayrıntılı 3
y a p ı l l a n n "siyasî o l a y l a r tarihi" niteliğinde o l d u ğ u n u belirtirken, o n l a r ı n hiçbir " k u r a m s a l ç e r ç e v e " y e s a h i p o l m a d ı k l a r ı v e y a t a r i h s e l o l a y l a n " o l d u k l a r ı gibi" a k t a r m a k t a n ö t e y e bir içerik t a ş ı m a d ı k l a r ı ileri s ü r ü l m e m e k t e dir. Y a l n ı z c a belirli b i r d ö n e m i n o l a y l a r ı n ı " a k t a r m a " a m a c ı y l a y a p ı l m ı ş ç a l ı ş m a l a r d a bile, " h a n g i " o l a y l a r ı n "nasıl" a k t a r ı l a c a ğ ı n a ilişkin o l a r a k v e r i l m i ş
açık y a d a örtük c e v a p l a r vardır.
Yukarıda
örneklenen
ç a l ı ş m a l a r ı n d a h a ç o k "siyasî o l a y l a r tarihi" n i t e l i ğ i n d e o l d u k l a r ı n ı b e l i r t m e n i n n e d e n i , b u n l a n n tarihî y a z a r k e n "toplum k u r a m { l a r ) ı " n ı n k a v r a m l a r ı n a b a ş v u r m a k t a n ç o k tarihi
olarak ele alınacak olan b u paradigma, genelde Batılı olmayan toplumlardaki değişim süreçlerinin incelenmesinde esas olarak " o l a y l a n açıklama"yı hedeflemiş ve Özellikle "Türkiye'de d e m o k r a s i s o r u n u " n a ilişkin çözümlemelerde kullanılan "modernleşme kuramı"nı da belirlemiştir. 4
5
Bu kuramın ilkeleri ve mantığı uyarınca, yukarıda belirtilen i k i soruya verilen cevaplar şöyledir: ( 1 ) " D e m o k r a s i " , genel ve eşit o y hakkı, b e l i r l i aralıklarla (düzenli o l a r a k ) yapılan, gizli o y ve açık sayım ilkesine dayanan seçim mekanizmasıyla siyasal iktidarın değiştirilme olanağının ve dolayısıyla da m u h a l e f e t i n (yani düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlük l e r i n i n ) kurumlaştığı b i r siyasal sistemdir. Modernleşme kuramı, böylelikle, Batı siyasal s i s t e m i n i n t e m e l k u r u m s a l ve biçimsel (procedural) i l k e l e r i i l e " d e m o k r a s i " y i özdeş leştirmiş olmaktadır. B u özdeşleştirme, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i değişimlerin çözümlenmesi bakımından bazı ön kabullere yolaçmıştır. Şöyle k i : (a) D e m o k r a s i Batı'da, R ö nesans'la başlayan b i r d i z i i k t i s a d i ve kültürel evrimleşmenin ürünüdür. B u evrimleşme süreci, d e m o k r a t i k b i r siyasal sistemin yerleşme koşullarını da ortaya koymuş b u l u n maktadır, (b) Dolayısıyla Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a "dem o k r a s i " n i n yerleşebilmesi bakımından, h e m iktisadî gelişme düzeyinin yükselmesi, h e m de kültür değişimi gerekmektedir. Demokrasi, ancak b u ön koşulların gerçekleşmesinden sonra istenebilecek veya gerçekleştirilebilecek b i r siyasal sistemdir.
olayları b e l g e l e r e d a y a l ı bir b i ç i m d e derli toplu s u n m a y a ağırlık v e r m e l e r i d i r . 2
Ö r n e ğ i n b k z . Ali K a z a n c ı g i l , T ü r k i y e ' d e M o d e r n D e v l e t i n O l u ş u m u v e K e m a l i z m " , Toptum
ve Bilim, S a y ı : 1 7 ( B a h a r , 1 9 8 2 ) , s . 6A-87;
Nermin A b a d a n Unat, "Patterns
of P o l i t i c a l M o d e r n i z a t i o n a n d T u r k i s h D e m o c r a c y " , Turkish Relations,
XVIII,
1979,
International
4
" D o ğ a bilimleri"yle " t o p l u m s a l b i l i m l e r a r a s ı n d a ö z e ilişkin hiçbir f a r k l ı l ı k o l m a d ı ğ ı t ü r ü n d e n bir "bilimin tekliği" a n l a y ı ş ı n ı n u z a n t ı s ı o l a n b u " a ç ı k l a m a "
mantığının
karşısında, toplumsal bilimlerde " a n l a m a - y o r u m l a m a " m a n t ı ğ ı ' n ı n geçerli olması
Atatürk,
gerektiği d ü ş ü n c e s i b u l u n m a k t a d ı r . Bilime b a k ı ş t a k i b u f a r k l ı l ı ğ a v e s o n u ç l a r ı n a ileride
Founder
ot a Modem Change
State ( L o n d r a : C . H u r s t , 1 9 8 1 ) , s . 7 9 - 1 0 2 ; K e m a l H. K a r p a t
and Politics
in Turkey,
E . J . Brill, 1 9 7 3 ) ; E m r e K o n g a r , Atatürk Yay.,
a Structural-Historical
ve Devrim
Kültür Y a y . , 1 9 8 1 ) ; T a n e r T i m u r , Türk Devrimi
Kuramlan
ve Sonrası,
Analysis,
( A n k a r a : T ü r k i y e İş B a n k a s ı 1919-1945
" P a r a d i g m a " k a v r a m ı için b k z . T h o m a s s . K u h n , Bilimsel Devrimlerin
değinilecektir.
(Leiden:
(Ankara: Doğan
1971).
Kuyaş, (istanbul: Alan Y a y . , 1982).
12
of
T h e N a t u r e of T h e K e m a l i s t P o l i t i c a l R e g i m e " , E . Ö z b u d u n v e A . K a z a n c ı git, d e r . , v e d i ğ . . Social
3
Yearbook
( A n k a r a : S B F v e B Y Y O B . , 1 9 8 3 ) , s . 1-26; E r g u n Ö z b u d u n ,
5
B u k u r a m h a k k ı n d a g e n e l bilgi İçin b k z . " M o d e m i z a t i o n - l . S o c i e t i e s ( R o n a l d P . D o r e ) " , \ntemational
Yapısı, ç e v . Nilüfer
Social Aspects
(Daiel
L e r n e r ) , II. Political A s p e c t s ( J a m e s S . C o l e m a n ) , III. T h e B o u r g e o i s i e in M o d e r n i z i n g Encyclopedia
of the Social
Sciences,
Cilt
X, s . 386-409.
13
( 2 ) Y u v a r l a k b i r t a r i h l e n d i r m e y l e , 1500'lerden 1900'lere uzanan dört yüzyıllık b i r t o p l u m s a l değişimin ürünü o l a n " d e m o k r a s i " y e ulaşmak isteyen Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r , Batı'nın b u süre içinde gerçekleştirdiği dönüşümleri çok daha kısa bir zaman d i l i m i içinde gerçekleştirmek durumundadırlar. Bu nedenle de, değişim sürecinin s o n derece yavaş işlediği, âdeta durağan o l a n Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a i n s a n irade s i n i n a k t i f müdahalesi ( y a n i e y l e m ) g e r e k m e k t e d i r , i n s a n e y l e m i -içgüdüsel değil de- önceden ( z i h i n d e ) tasarlanmış olduğundan, b u müdahaleyi ancak " m o d e r n d e v l e t " i n n i t e l i k l e r i n i kavrayabilmiş o l a n t o p l u m k e s i m ( l e r ) i (özellikle de intelligentsia) yapacaktır. Batılı olmayan toplumların değişim süreçlerinde gözlenen b u "müdahale", modernleşme kuramına göre "geleneksel t o p l u m " d a n " m o d e r n t o p l u m " a geçiş aşa masında z o r u n l u d u r ve geçiş gerçekleşinceye k a d a r de m o k r a s i s o r u n u n u askıya a l m a k , y a n i o t o r i t e r siyasal re j i m l e r e k a t l a n m a k g e r e k m e k t e d i r . Böyle bakıldığında, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i t o p l u m s a l değişim süreçlerini "açıklama"nın t e m e l i de, " g e r i " y i simgeleyen "geleneksellik" (ya da "geleneksel ideolojiye göre d a v r a n a n h a l k " ) i l e 1960'lardaki Batı statükosunun tüm dünya toplumları için idealleştirilmesini ifade eder tarzda kullanılan ve b u anlamda da " i l e r i " y i simgeleyen " m o d e r n l i k " (ya da " m o d e r n ideolojiye göre t o p l u m u dönüştürmeye çalışan intelligentsia") arasındaki çelişki olmaktadır. Modernleşme kuramının b u öncüllerinden hareket eden y e r l i ve yabancı birçok araştırmacı, C u m h u r i y e t sonrası Türkiye t a r i h i n i n özellikle " d e m o k r a s i s o r u n u " bakımından büyük önemi b u l u n a n 1923-1945 döneminin çözümlen mesinde, aşağıda özetlenmeye çalışılan şu sonuçları genel olarak benimsemişlerdir: ( 1 ) İlk olarak, tek-parti dönemini "vesayet r e j i m i " , dönemin C u m h u r i y e t H a l k Partisi'ni "vesayet p a r t i s i " ve dönemin H
ideolojisi olan Kemalizm'i "vesayet ideolojisi" olarak nitelemek sözkonusudur. Vesayet kavramı, b u r a d a , r e j i m i n , p a r t i n i n ve i d e o l o j i n i n sürekli ve kalıcı b i r o t o r i t e r l i k peşinde olmayıp, aksine, t o p l u m u , modernleşme kuramında anlaşıldığı türden (Batı t i p i ) demokrasiye hazırlamayı amaçladıkları f i k r i n i içer mektedir. 6
1945'te, 1 9 2 4 ve 1 9 3 0 yıllarında yaşanmış o l a n T e r a k k i perver ve Serbest C u m h u r i y e t Fırkaları d e n e y i m l e r i n d e n sonra, çok p a r t i l i siyasal yaşama başarılı ve "yumuşak" b i r biçimde geçilebilmiş olması, tek-parti döneminin b u vesayetçi niteliğiyle açıklanmaktadır. B u açıdan. C u m h u r i y e t Türki ye'sinde, nihaî b i r demokratikleşmeyi kolaylaştırıcı öğeler de şöyle sıralanmaktadır: (a) Rejim, tek-partili olsa da sınırlı b i r çoğulculuğa sahiptir. Bir p a r l a m e n t o n u n varlığını sürdürmesi, r e j i m i n h u k u k s a l t e m e l i n i belirleyen 1 9 2 4 Anayasası'nda m u h a l e f e t i n örgüt lenmesine ( C u m h u r i y e t H a l k Partisi'nden başka siyasal p a r t i l e r i n kurulmasına) yönelik b i r yasaklamanın olmayışı, özellikle Parti kongrelerinde ülke sorunlarının görece özgür b i r tartışma içinde ele alınabilmiş oluşu b u sınırlı çoğulcu luğun göstergeleridir. (b) C u m h u r i y e t H a l k Partisi, h e p b i r k a d r o p a r t i s i n i t e l i ğinde kalmıştır. Türk d e v r i m i n i n b i r "tepeden d e v r i m " olduğu görüşü doğrultusunda, C u m h u r i y e t H a l k P a r t i s i ' n i n hiçbir zaman "köylü k i t l e s i " n i siyasal b i r m o b i l i z a s y o n için k u l 7
6
V e s a y e t k a v r a m ı n ı n k u l l a n ı l ı ş ı için b k z . T a r ı k Z a f e r T u n a y a , Siyasal Anayasa
Hukuku
Kuramlar
v e S o s y o - P o l i t i k S i s t e m G ö r ü ş ü " , Çağdaş
Düşüncenin
Işığında
Atatürk
(İstanbul; Dr.
Nejat F . E c z a c ı b a ş ı V a k f ı Y a y . , 1 9 8 3 ) , s . 2 4 5 - 2 7 9 ; W a l t e r F . W e i k e r , Polibcal and
Democracy
ve
(İstanbul: İ Ü H F Y a y . . 1 9 9 0 ) , s . 3 1 4 - 3 1 5 ; B ü l e n t D â v e r , "Atatürk
in Turkey.
t h e Freo
P a r t / and
Ils Aftermath
Tutelage
( L e i d e n : E . J.Brilt,
1973). 7
E r g u n Ö z b u d u n , T h e N a t u r e of t h e K e m a l i s t P o l i l i c a l R é g i m e " , s . 9 5 v d .
15
lanmadığma ( k u l l a n m a k istemediğine) ve b u a n l a m d a modernleştirici seçkinlerin p a r t i s i olarak kaldığına d i k k a t i çeken Özbudun, C u m h u r i y e t H a l k P a r t i s i ' n i n b u açıdan b i r "dışlayıcı t e k - p a r t i " o l a r a k görülebileceği f i k r i n i eleştir m e k t e d i r . "Dışlayıcı t e k - p a r t i " n i n daha çok etnik veya dinsel t e m e l l i b i r kutuplaşmanın geçerli olduğu t o p l u m l a r d a kalıcı olabileceğini; buna karşılık Türkiye örneğinde asıl bölünmenin -modernleşmenin ilerlemesiyle ve m o d e m değerlerin nüfusun daha büyük b i r bölümü tarafından benimsenmesiyle o r t a d a n kalkabilecek olan- modemleştiriciler ile gelenekçiler arasında olduğunu ve süreç içinde o r t a d a n k a l k a b i l e c e k b u tür b i r bölünmenin sürekli b i r dışlayıcılığı meşrulaştıramayacağını belirtmektedir. 8
9
10
11
(c) İdeoloji düzeyinde, C u m h u r i y e t H a l k Partisi'nin ve tüm t e k - p a r t i döneminin egemen düşünce tarzı olarak K e m a lizm'de, b i r t e k - p a r t i r e j i m i n i meşru îaştıracak h e r h a n g i b i r öğenin bulunmadığı b e l i r t i l m e k t e d i r . K e m a l i z m , Türk t o p l u m u n d a hedeflediği t o p l u m s a l , e k o n o m i k ve kültürel dö nüşümleri gerçekleştirdiğinde, artık b i r t e k - p a r t i r e j i m i n i meşrulaştırabilecek özelliklerini de yitirmiştir. 12
( 2 ) T e k - p a r t i döneminin "vesayetçi" niteliği, Türkiye C u m h u r i y e t i ' nde d e m o k r a s i n i n kurulmasını kolaylaştırıcı özellikler açısından değerlendirilirken, bazı araştırmacılar da, genel olarak Osmanh-Türk t o p l u m u n u n geleneksel b i r takım özelliklerinin Türkiye'de d e m o k r a s i n i n kurulması açısından engelleyici faktörleri meydana g e t i r d i k l e r i n i v u r gulamaktadırlar. Daha çok kültür düzeyinde ortaya k o n u l a n
8
A g e . , s.80-87.
9
A.g.e.,
10
A.g.e., s.94-95.
11
A.g.e., S.95
12
A.g.a.
16
bu engelleyici faktörleri şöylece sıralamak mümkün: (a) Kültürde "büyük" ve "küçük" gelenek ayrımından hareket eden Şerif M a r d i n , Osmanlı'daki büyük geleneği oluşturan "devlet lslâmı"nda ve küçük geleneği oluşturan " h a l k lslâmı"nda d e m o k r a t i k b i r kültürün öğelerinin b u lunmadığını b e l i r t m e k t e d i r . 13
(b) Türk t o p l u m u n d a k i geleneksel örgütlenmenin mahiyeti, insanlar arasındaki ilişkilerin karşılıklı anlaşma y o l u y l a kurulduğu, " n z a " (Concensus) öğesine dayalı b i r örgütlenme değildir. Ayrıca, t o p l u m d a " m e r k e z " i l e "çevre" arasında b i r kopukluk, "merkez"in (devlet) "çevre" (halk) üzerinde m u t l a k egemenliği ve d e n e t i m i sözkonusudur. Geleneksel örgüt lenmenin niteliği böyle o l a n b i r t o p l u m d a , d e m o k r a s i n i n aslî öğelerinden sayılan " c o n c e n s u s " u n , b i r diğer deyişle b i r " t o p l u m s a l sözleşme" düşüncesinin t e m e l l e n m e s i h e m e n hemen olanaksızdır. Ayrıca, Batı d e m o k r a s i s i n i n gelişimi açısından önemli b i r y e r i b u l u n a n devlete ( m e r k e z e ) karşı halktan (çevreden) gelen başkaldırı ve muhalefet hareket l e r i n i n sistemleşmiş ve kurumsallaşmış b i r " m u h a l e f e t ge leneğini yaratmış olmasına karşılık; özünde otoriteye b o y u n eğmeyi v u r g u l a y a n Sünnî İslâm geleneğinin egemen olduğu Osmanh-Türk t o p l u m u n d a böyle b i r şey gerçekleşmemiş tir. 1 4
(c) Yenileşme h a r e k e t l e r i n i n öncü gücü o l a n "bürokratik" intelligentsia, m o d e m b i r t o p l u m k u r m a hedefini süreç içinde benimsemiş olsa b i l e , h e m içinden çıktığı b u kültürel özel l i k l e r i tümüyle s i l k i p atamamış, h e m de d e m o k r a s i y e i z i n verici öğelerden y o k s u n b i r kültürü r a d i k a l b i r biçimde de13 Ş e r i f M a r d i n , T a n z i m a t t a n S o n r a A ş ı r ı B a t ı l ı l a ş m a " , in E . T ü m e r t e k î n , F . M a n s u r ,
s.94.
P. B e n e d i c t ( d e r . ) , Türkiye:
Coğrafi
ve Sosyal
Araştırmalar
(İstanbul: İstanbul Ü.
Edebiyat F . , Coğrafya E n s . , 1971), s.422-458. 14
K a r ş . Ş e r i f M a r d i n , • O p p o s i l i o n a n d C o n t r o l in T u r k e y " , C i f i I ( 1 9 6 6 ) . s . 3 7 5 - 3 5 7 ; Ş . M a r d i n , " T ü r k S i y a s a s ı n ı A ç ı k l a y a b i l e c e k Bir A n a h t a r : M e r k e z - Ç e v r e İlişkileri" ( ç e v . Ş e n i z G ö n e n ) , Dün ve Bugün
Feteefefistanbul: B F S , 1985) Kitap I , s . 1 6 7 - 1 9 5 .
17
ğiştirmeyi hedeflemesi nedeniyle, devletle h a l k arasındaki ilişkileri sağlayacak ara yapıların bulunmadığı b i r t o p l u m s a l örgütlenmeyi h e m e n h e m e n aynen k o r u y a r a k "modernleşt i r i c i " düşüncelerini pratiğe aktarmışlardır. 15
(d) "Kültür" düzeyinde yapılan b u çözümlemelerin yanında, Batı demokrasisinin tarihsel gelişimi içinde, b u d e m o k r a s i n i n kuruluşunda baş rolü oynayan b i r t o p l u m s a l güç olarak " b u r j u v a z i n i n Baü'da devletin dışında gelişmiş olması, b u n a karşılık Türkiye'de ise devlet eliyle geliştirilmesi de, Türkiye'de demokrasinin k u r u l u p yerleşmesi açısından olumsuz b i r etken olarak k a b u l e d i l m e k t e d i r . " B u r j u v a siyaseti" veya "Batı de m o k r a s i s i " , Türk t o p l u m u n d a b u r j u v a z i n i n devlet eliyle geliştirilmiş olması, dolayısıyla devletten bağımsız b i r n i t e l i k kazanamayışı ve b u n u n yanında, gelişen b u r j u v a z i n i n devlet aygıtını elinde t u t a n bürokrasi tarafından iktidarın dışında bırakılmış olması ( y a n i , b u r j u v a siyaseti karşısında bürok r a s i n i n b e l i r l i b i r "direnç" oluşturması), Türkiye'de de m o k r a s i n i n t o p l u m s a l yapı bazında ortaya çıkan b i r diğer o l u m s u z yönünü meydana g e t i r m e k t e d i r . 16
ıı Modernleşme kuramının ana çizgileri ile b u kuramın çerçevesi içinde ulaşılmış b u l u n a n b u sonuçlardan bazıları b u çalışmanın t e m e l i n i oluşturmaktadır. B i r diğer deyişle, b u r a d a i k i s o r u n ele alınmaktadır: (1) modernleşme kuramının özellikle "siyasal gelişme-ideoloji ilişkisi" bakımından, Batılı olmayan toplumsal değişme süreçlerine yaklaşımının eleştirisi; ( 2 ) b u bağlamda,
15
Ş e r i f M a r d i n , " M e r k e z - Ç e v r e İlişkileri", s . 1 6 7 - 1 9 5 . G e l e n e ğ i n
demokratikleşme
ü z e r i n d e k i etkisi için a y r ı c a b k z . S a m u e l P . Huntington v e J o r g e I. D o m í n g u e z , Gelişme 16
M e t i n H e p e r , T h e R e c a l c i t r a n c e of t h e T u r k i s h P u b l i c B u r e a u c r a r c y to " B o u r g e o i s P o l i t i c s " . A M u l t i - F a c t o r P o l i t i c a l S t r a t i f i c a t i o n A n a l y s i s " . The Middle Cilt X X X , sayı 4 ( G ü z , 1 9 7 6 ) , s . 4 8 5 - 5 0 0 .
18
Siyasal
(çev. Ergun Ö z b u d u n ) (Ankara: S İ D Y a y , 1985), S.15.
East
Journal,
t e k - p a r t i l i C u m h u r i y e t döneminin "resmî i d e o l o j i s i " o l a r a k Kemalizm'in, modernleşme kuramı çerçevesindeki yorumlarda yapıldığı g i b i , b i r tür "demokratikleştirici" i d e o l o j i olarak kavranmasının ne ölçüde y e r i n d e olduğunun s o r g u l a n m a sı. B u i k i temel s o r u n u ele alırken, doğal o l a r a k , çalışmanın bölümlenişi de i k i ana ayrım biçiminde olmuştur. B i r i n c i ayrımda siyasal gelişme kavramının 1945 sonrasındaki ortaya çıkış ve gelişimi ele alındıktan sonra, b u kavramın m o dernleşme kuramıyla nasıl bütünleştiği ve bü bütünleşme içinde, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i siyasal gelişme ( m o dernleşme) süreçlerinde i d e o l o j i n i n rolünün nasıl kavrandığı ve b u kavrayışın zaman içinde kuramın iç değişmelerinden nasıl etkilenerek değiştiği ele alınmıştır. B u n d a n sonra da, modernleşme kuramının aslında tümüyle r e d d e d i l m e s i ge reken b i r k u r a m olduğu y o l u n d a k i " r a d i k a l " eleştirilerin boyutları incelenmiştir. Modernleşme kuramına yöneltilen eleştirilerin b u çerçevede ele alınmasından sonra, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i t o p lumsal ve siyasal değişme süreçlerinin nasıl b i r kavramsal çerçeve içinde ele alınmasının u y g u n olacağı s o r u s u n u ce vaplandırmak amacıyla, k o n u y l a i l g i l i çağdaş literatür t a ranmıştır. Böylelikle, modernleşme kuramına temel oluş turmuş b u l u n a n p o z i t i v i s t sosyal b i l i m yöntemi yerine, özellikle " i d e o l o j i l e r i anlamak için daha elverişli b i r çerçeve ve b u n a bağlı olarak da, farklı b i r "siyasal gelişme" kavramı ortaya konma"k istenmiştir. Son olarak, "azgelişmiş" ülkelerde ortaya çıkan ideolojiler hakkındaki genel kavramlaştırma biçimleri üzerinde d u rulmuş; b u bağlamda halkçılık ( p o p u l i s m ) , milliyetçilik ve devletçilik ( e t a t i s m ) g i b i adlandırmaların içeriği özellikle incelendikten sonra, b u i d e o l o j i l e r i n daha genel b i r düzeyde, t o p l u m u değiştirici veya muhafazakâr olarak nitelenmelerine 19
n e d e n o l a n k a v r a m s a l çerçeve açıklanmaya çalışılmıştır. B u y o l l a , modernleşme kuramından farklı b i r "siyasal gelişme" kavramına ulaşma amacına u y g u n o l a r a k , "azgelişmiş" ül kelerde devlet ve kalkınma i l e i l g i l i sorunların nasıl ele alı nabileceği sorusu cevaplandırılmak istenmiştir. B u bağlamda, " d e v l e t i n t o p l u m içindeki doğası ve rolü"nün ne olduğu; devleti " k o n t r o l e t m e y i amaçlayan özel g r u p ve sınıflar" için ne ölçüde araçsal ( i n s t r u m e n t a l ) b i r n i t e l i k taşıdığı; "devlet aygıtı içinde o t o r i t e ve i k t i d a r m e v k i l e r i n i işgal e d e n l e r i n " n i t e l i k l e r i n i n ne olduğu sorularının açıklayıcı olabileceği düşünülmüştür. Özellikle devlet aygıtı içinde iktidarı e l l e r i n d e bulunduranların n i t e l i k l e r i n i b e l i r l e m e k t e , b u kişi ya da grupların sahip oldukları " i d e o l o j i l e r i n büyük önemi bulunmaktadır. Dolayısıyla, i d e o l o j i ve siyasal gelişme ara sındaki ilişkiler açısından da, i k t i d a r d a k i kişi ya da grupların b e n i m s e d i k l e r i i d e o l o j i l e r i n incelenmesi büyük b i r öneme sahiptir. 17
B i r i n c i ayrımda gerçekleştirilen b u k u r a m s a l araştırmanın ışığında, Türkiye C u m h u r i y e t i t e k - p a r t i döneminde ideoloj i - d e m o k r a s i ilişkisi, çalışmanın i k i n c i ayrımının k o n u s u n u oluşturmaktadır. B u bağlamda, 1930'larda biçimlenmiş o l a n K e m a l i z m ' i n temel öğeleri, "halkçılık" ve "devletçilik" i l k e l e r i esas alınarak analiz edilmiştir. K e m a l i z m i l e d e m o k r a s i iliş k i l e r i n i analiz ederken halkçılık ve devletçilik i l k e l e r i n i esas almanın gerekçeleri i k i g r u p t a t o p l a n a b i l i r : ( 1 ) Son yıllarda oldukça hızlı b i r biçimde yoğunlaşan Türk f i k i r t a r i h i araştırmaları, K e m a l i z m ' i n birçok yönlerden I I . Meşrutiyet ortamında biçimlenmiş olan Jön Türk ideolojisinin devamı niteliğinde olduğu yargısını güçlendirecek b u l g u l a r ortaya koymaktadırlar. B u açıdan, gerek siyasal ve kültürel, gerek iktisadî düzeylerde, I I . Meşrutiyet'e damgasını vurmuş
düşüncelerin başında "halkçılık"m yeraldığı; o t a r i h l e r d e Türkçülük olarak telâffuz edilen milliyetçiliğin de halkçılığın b i r sonucu olarak geliştiği söylenebilir. Keza, K e m a l i z m ' i n "devletçilik" i l k e s i de, büyük ölçüde I I . Meşrutiyet halkçı lığının b i r diğer sonucu olarak görülen "millî iktisat" düşünce ve pratiğinin özelliklerini taşıdığı anlaşılmaktadır. D o l a yısıyla, halkçılık ve devletçilik i l k e l e r i t e m e l i n d e K e m a lizm-demokrasi ilişkilerinin a n a l i z i , K e m a l i z m ' i n oluşu mundan önce varolan düşünce öğelerinden hangilerinin aynen korunduğu, h a n g i l e r i n i n C u m h u r i y e t ' e g i d e n y o l d a a n l a m değişmesine uğradıklarını saptayabilmek ve böylelikle de K e m a l i z m ' i n anlamını daha y e r i n d e b i r bakışla ele almayı olanaklı kılan b i r yaklaşım olmaktadır. 18
(2) Halkçılık ve devletçilik i l k e l e r i n i esas almanın i k i n c i önemli nedeni, b u i l k e l e r i n " d e m o k r a s i " açısından taşıdıkları önemde yatmaktadır. Toplumsal ve kültürel boyutları yanında, siyasal anlamıyla d e m o k r a s i y i ifade eden b i r biçimde " h a l k hükümeti" karşılığında kullanılan halkçılık i l k e s i n i n de mokrasi açısından taşıdığı değer açıktır. Devletçilik ise, başka birçok özellikleri yanında, t o p l u m s a l çıkar i l e bireysel çıkar ayrımını temel alan ve bireysel çıkara karşı t o p l u m s a l çıkann üstünlüğünü vurgulayan bir iktisadî p o l i t i k a ilkesi olarak ifade edilmiştir. B u yönüyle demokrasi ve halkçılık kavramlarında kuramsal olarak varolması gereken eşitlikçi b i r b o y u t u ifade etmesi ve b i r başka açıdan da "hızlı sanayileşme"nin aracı
18
B k z . Ş ü k r ü H a n i o ğ l u , Osmanlı
İttihat ve Terakki
Cemiyeti
ve Jön Türklük
(1889-1902)
Cilt I, ( İ s t a n b u l : İ l e t i ş i m Y a y . , 1 9 8 6 ) , İ l h a n T e k e l i v e G e n c a y Ş a y i a n , ' T ü r k i y e ' d e H a l k ç ı l ı k ideolojisinin E v r i m i " , Toplum
ve Bilim, S a y ı 5 - 6 , ( Y a z - G ü z , 1 9 7 8 ) s . 4 4 - 1 1 0 .
Z a f e r T o p r a k , " H a l k ç ı l ı k İ d e o l o j i s i n i n O l u ş u m u " , Atatürk Toplumsal
Tarihiyle İlgili Sorunlar
Sempozyumu,
Döneminin
Ekonomik
İstanbul Y ü k s e k İktisat v e T i c a r e t M e k t e b i M e z u n l a r ı D e m e ğ i Y a y . , 1 9 7 7 ) s . 1 3 - 3 1 . Z a f e r T o p r a k , "II. M e ş r u t i y e t l e S o l i d a r i s t D ü ş ü n c e : H a l k ç ı l ı k " , Toplum S a y ı 1. ( B a h a r , 1 9 7 7 ) , s . 9 2 - 1 2 3 . Z a f e r T o p r a k ,
17
B k z . H a m z a A l a v i , " S t a t e a n d C l a s s U n d e r P e r i p h e r a l C a p i t a l i s m " in A l a v i v e S h a n i n (der.),
20
ve
1 4 - 1 6 0 c a k 1 9 7 7 , İstanbul ( İ s t a n b u l : ve
Bilim,
rürfoyetfeMı;ff/iciısa/(1908-1918)
(Ankara: Y u r t Y a y . , 1983).
a.g.y..
21
niteliğinde kavranması, devletçiliğin K e m a l i z m - d e m o k r a s i ilişkilerinin a n a l i z i n d e k i vazgeçilmez önemini ortaya k o y maktadır. K e m a l i z m ' i n milliyetçilik, cumhuriyetçilik, l a i k l i k ve i n kılâpçılık i l k e l e r i n i , b u i k i n e d e n d e n ötürü halkçılık ve devletçilik i l k e l e r i arasında ele alırken, K e m a l i z m - d e m o k r a s i ilişkisinin anlaşılması amacıyla şu s o r u l a r a cevap aranmış tır: ( 1 ) i l k s o r u , K e m a l i z m ' i n azgelişmiş b i r t o p l u m d a , b e l i r l i b i r tarih kesitinde formüle edilmeye çalışılan b i r ideoloji olarak " a n l a m i n ı saptamaya yöneliktir. K e m a l i z m ' i n temel öğeleri, 1930'lardaki formülasyonlan sırasında nasıl ifade edilmiş lerdir? 1930'lardaki b u ifadelendirmeler ile, Türk f i k i r t a r i h i içinde b e l i r l i b i r geçmişi b u l u n a n halkçılık, milliyetçilik ve devletçilik öğelerinde, geçmişe oranla b i r a n l a m değişimi görülmekte m i d i r ? B i r a n l a m değişimi varsa b u n u n nedenleri nelerdir? Sözkonusu ilkelerde b i r a n l a m değişimi olmasa da, Kemalist l a i k l i k ve inkılâpçılık i l k e l e r i y l e cumhuriyetçiliğin b u ilkelerle birleşmesi b u ideolojiye, Özellikle Jön Tûrkler'in siyasal f i k i r l e r i ve daha da önemli o l a r a k Kurtuluş Savaşı sırasındaki f i k i r tartışmaları açısından nasıl b i r n i t e l i k k a zandırmaktadır? ( 2 ) İkinci s o r u , K e m a l i z m ' i n Türk t o p l u m u n u n geleceği hakkındaki tasarımının niteliğine ilişkindir. B u bağlamda K e m a l i z m ' i n kurmayı tasarladığı " y e n i Türkiye"nin iktisadî, kültürel ve siyasal n i t e l i k l e r i nelerdir? Benimsenmiş hedefler ve b u hedefler doğrultusunda oluşturulmak istenen b i r p r a t i k olarak Kemalizm, iktisadî, kültürel ve siyasal hedefler arasında b i r öncelik-sonralık ilişkisi kurmuşsa, öncelikli hedefler hangileridir? Esas olarak b u soruların cevaplandırılmaya çalışıldığı i k i n c i ayrımda K e m a l i z m i l e d e m o k r a s i ilişkisi, yukarıda b e l i r t i l e n çerçeve içinde, üç ana k o n u y a bölünerek incelenmiştir: Ke22
m a l i z m ' i n kökenleri, K e m a l i z m ' i n i l k e l e r i ve K e m a l i z m demokrasi ilişkisi hakkındaki değerlendirmeler. K e m a l i z m ' i n kökenleri esas olarak K e m a l i s t i l k e l e r i n anlamını saptamak için gerekli o l a n tarihsel p e r s p e k t i f i oluşturmak amacıyla incelenirken i k i temel nokta üzerinde durulmuştur. Bunlardan i l k i , Tanzimat sonrası Osmanlı "modernleşmesinin, özellikle "yönetenler" düzeyinde yaratmış olduğu sonuçlara kısa b i r bakış; i k i n c i s i ise Kemalist i l k e l e r i n t e m e l l e r i n i oluşturan Jön Türk "Batıcılıgimn genel n i t e l i k l e r i o l a r a k ifade e d i l e b i l i r . Kemalizm'in ilkeleri ise, daha önce de belirtildiği gibi, halkçılık ve devletçilik i l k e l e r i n i n o d a k noktalarını oluşturduğu b i r çerçevede, 1930'lardaki anlamlandırılış biçimïeriyle incelenmiş ve başta Mustafa K e m a l Atatürk o l m a k üzere, b u i l k e l e r i n Kemalistler'ce farklı z a m a n ve mekânlarda nasıl ifadelendir i l d i k l e r i n e , a n l a m değişimlerinin genel özelliklerine d i k k a t çekilmek istenmiştir. Son olarak da, K e m a l i z m ile d e m o k r a s i ilişkilerinin, tek-parti dönemi intelligentsiası tarafından nasıl yorumlandığı, K e m a l i s t i d e o l o j i i l e t e k - p a r t i l i c u m h u r i y e t r e j i m i n i n demokrasiyle ilişkisinin dönem yazarlarınca nasıl değerlendirildiği incelenmiştir.
23
BİRİNCİ A Y R I M
Modernleşme Kuramı ve Eleştirileri Siyasal Gelişme-İdeoloji ilişkisinin K u r a m s a l Sorunları Üzerine
Bu ayrımda, önce siyasal gelişme kavramı, b u kav ramın içinde yeraldığı modernleşme kuramı ve b u kurama yöneltilen eleştiriler ele alınacak, sonra da genel olarak Batılı olmayan toplumlarda siyasal gelişme-ideoloji, özel olarak da popülizm-demokrasi ilişkisi üzerinde durulacaktır.
25
BİRİNCİ BÖLÜM "Siyasal G e l i ş m e " Kavramının Gelişmesi
"Siyasal gelişme", k a v r a m olarak, 2. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda ağırlıklı olarak kullanılmış ve h e m b u dönemin dünya siyasal konjonktüründen, h e m de aynı döneme d e n k düşen sosyal b i l i m l e r d e k i gelişmelerden etkilenmiştir. Kavramın özellikle 1 9 6 0 ' l a n n ortalarından i t i b a r e n yaygınlaşan farklı kullanım biçimleri de b u e t k i l e r i n i z l e r i n i taşımaktadır. Dolayısıyla, öncelikle b u e t k i l e r üzerinde d u r m a k ve ancak bundan sonra kavramın modernleşme kuramı içindeki yerine geçmek mümkün olacaktır. ı. Konjonktürel E t k i Siyasal gelişme kavramı, 2. Dünya Savaşı sonrasında, karşı laştırmalı siyasal b i l i m (comparative poütics) araştırmalarında, daha çok ABD'li sosyal b i l i m c i l e r i n kullandıkları b i r kavramdır. N i t e k i m , kavramın b u i l k kullanılış biçiminin ortaya çıkışı, 1945'i izleyen yılların dünya siyasal konjonktürü içinde ABD'nin kendi- k o n u m u n u nasıl tanımladıgıyla yakından ilişkili o l muştur. Huntington ve Dominguez'in de belirttikleri gibi, siyasal gelişme, "İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra (...) A m e r i k a n 27
bayrağının peşinden g i d e ( r e k ) (...) Sovyetler Birliği'ne karşı Soğuk Savaş'a katıl(an)" b i l i m s e l faaliyetin b i r ürünüdür ve 1
0 tarihlerde "Hür Dünya" ile özdeleştirilen A B D yanlısı ( p r o A m e r i c a n ) b i r dış politikanın dünya ölçeğinde geçerli kılınması türünden b i r p r a t i k (reel) siyasal hedefle bağlantılı b i r biçimde kullanılmıştır. Yine o tarihlerde üzerinde yoğun b i r biçimde durulmaya başlanan "iktisadî gelişme (kalkınma)" kavramına koşut b i r biçimde, siyasal gelişme kavramının b u i l k kullanılış biçimine yansıyan p r a t i k siyasal hedef, "iktisadî ilerleme i l e siyasal istikrar"ın h e m Avrupa'da, h e m de Batılı olmayan t o p l u m l a r d a , A B D tarafından desteklenmesi biçiminde özet lenebilir. A B D ' n i n , yaklaşık b i r t a r i h l e n d i r m e y l e 1945-1968 dönemindeki dış politikasında egemen olmuş b u l u n a n d o k t r i n l e r b u desteğin niteliğine ilişkin özellikler taşımaktadır. 2
3
1950'lerden itibaren başladığı k a b u l edilebilecek olan "Soğuk Savaş"tan h e m e n önceki dönemde ( 1 9 4 5 - 1 9 5 1 ) esas s o r u n , T r u m a n d o k t r i n i o l a r a k b i l i n e n dış politikanın gerekçelend i r i l m e s i y d i denilebilir. B u d o k t r i n çerçevesinde ortaya çıkan dış yardım programlarının d e s t e k l e n m e s i n d e k i t e m e l ne denler , sözkonusu ülkelerin, b u destekten y o k s u n kalmaları d u r u m u n d a , Komünist olacaklan yargısına dayandırılmıştır. B u döneme egemen o l a n yaklaşıma göre, "iktisadî ve t e k n i k 4
5
1
S a m u e l P . Huntington v e J o r g e I. D o m í n g u e z , Siyasal
Gelişme,
yardım, iktisadî gelişmeye katkıda b u l u n a c a k ve iktisadî gelişme de, karşılık olarak, siyasal gelişmeye katkı yapa caktır." B u r a d a k i kullanılış biçimiyle "siyasal gelişme" ise, "istikrar, demokrasi, anti-Komünizm, 'dünya topluluğu', barış, Amerikancılık yanlılığı ( p r o - A m e r i k a n i z m ) " t e r i m l e r i y l e tanımlanmıştır. 6
7
1951-1960 döneminde ise, dış yardım p r o g r a m l a n ile siyasal gelişme kavramı arasındaki ilişki, A B D ' n i n "Soğuk Savaş ve Güvenlik D o k t r i n i " n i n t e r i m l e r i y l e tanımlanmaya başlanmış ve b u yardımlarla "siyasal istikrarı gerçekleştirmek, Birleşik Devletler'e müttefik kazandırmak ve r a d i k a l veya Komünist r e j i m l e r i n ortaya çıkışını e n g e l l e m e k " g i b i amaçların ger çekleştirilmek istendiği belirtilmiştir. 8
1960-1964 döneminde ise, y u k a n d a sözü edilen d o k t r i n i n "(...) Üçüncü Dünya'da liberal-demokratik siyasal sistemlerin gelişmelerine ve güçlendirilmelerine katkı yapabilme eğilimini azamileştirmek üzere düzeltilmeleri" gerektiğini savunan " d e m o k r a t i k d o k t r i n " i n e g e m e n olduğu görülmektedir. 1964-1968 döneminde ise, yeniden i k i n c i d o k t r i n i n egemenliği gündeme gelmiştir. 9
D i k k a t e d i l e c e k o l u r s a , " s i y a s a l g e l i ş m e " kavramının 1945-1968 arasındaki dış p o l i t i k a d o k t r i n l e r i içinde yeralan
çev. Ergun Özbudun,
( A n k a r a : S İ D Y a y . , 1 9 8 5 ) , s.1 v d . 6 2
M a r k K e s s e l m a n , " O r d e r o r M o v e m e n t ? T h e L i t e r a t ü r e ot P o l i t i c a l D e v e l o p m e n t a s I d e o l o g y " , World
Potitics,
Bkz. Ayşe Araştırmalar
Trak, Dergisi,
and Social
Science
America
and the Third
World.
Political
Development
.
(Princeton, N e w J e r s e y ; Princeton U. P r e s s , 1973), s . 4 .
Cilt X X V I , S a y ı 1 ( E k i m , 1 9 7 3 ) , s . 1 3 9 - 1 5 4 . 7
3
R o b e r t A . P a c k e n h a m . Liberal Ideas
"Gelişme
İktisadının
Gelişmesi:
Kurucular",
Yapıt
A.g.e.,
s.6.
Toplumsal 8. A f f . e . , s . 4 . Nitekim, Birleşik D e v l e t l e r U l u s a l G ü v e n l i k K u r u l u ' n u n 2 4 N i s a n 1 9 5 2 tarihini
Sayı 5 (Haziran/Temmuz, 1984), s.50-61.
t a ş ı y a n bir ç a l ı ş m a s ı n d a . O r t a d o ğ u ' y a ilişkin o l a r a k , "Birleşik D e v l e t l e r i n v e y a Birleşik 4
B u n e d e n l e r , "ülke [ A B D - L . K . ] i ç i n d e i k t i s a d î b ü y ü m e y i t a h r i k e t m e k , ü l k e d ı ş ı n d a
Krallik'ın y a d a tier i k i s i n i n birlikte, b ö l g e d e k i ç ı k a r l a r ı n ı 1 9 . y ü z y ı l y ö n t e m l e r i y l e [ör.
iktisadi y a y ı l m a umutları y a r a t m a k , h a m m a d d e l e r e erişebilmeyi g ü v e n c e altına a l m a k
Kaba
v e b a t ı l ı o l m a y a n d e v l e t l e r d e k i t o p l u m s a l s i y a s a l d e ğ i ş m e n i n k o r k u v e r i c i etkilerini
k u ş k u l u d u r " d e n i l e r e k ( " U n i t e d S l a t e s O b j e c t i v e s a n d P o l i c i e s w i t h R e s p e c t to t h e
d e n e t i m a l t ı n a a l m a k " b i ç i m i n d e i f a d e edilmiştir. İ r e n e G e n d z i e r , Managing
A r a b S t a t e s a n d I s r a e l " , G e n d z i e r , a.g.y.,
Change,
Social
Scientists
Political
and the Third World (Bou İd e r , C o l o r a d o : W e s t v i e w P r e s s ,
28
K e s s e l m a n , a.g.m.,
ve/veya
fiilî a s k e r î - i d a r î
varlık
sayesinde
-L.K.)
sürdürebilecekleri
s . 2 2 ' d e zikredilmektedir),
dış
yardım
p r o g r a m l a r ı n ı n v e b u p r o g r a m l a r l a ilişkili o l a r a k t a n ı m l a n a n s i y a s a l g e l i ş m e n i n n a s ı l
1985), S.23. 5
güç
kavrandığı d a açıklanıyordu. s. 139-140.
9
P a c k e n h a m , a.g.y.,
s.4.-5.
29
p r a t i k siyasal hedefler çerçevesindeki tanımlanış biçimlerinde üç öge ön plana çıkmaktadır: istikrar, d e m o k r a s i ve A m e r i k a yanlılığı. Y i r m i üç yıllık b u dönem içinde, p r a t i k siyasal oluşumların dışında, A B D üniversite çevrelerinde, Batılı o l mayan t o p l u m l a r d a k i değişim süreçlerinin çözümlenmesine ilişkin olarak yapılan çalışmalarda geliştirilen siyasal gelişme kavramının, b u siyasal hedeflerle örtüştüğü de görülmektedir. Biraz ileride ele alınacağı üzere, karşılaştırmalı siyaset b i l i m i alanındaki i l k " b i l i m s e l " çalışmalarda yeralan siyasal gelişme kavramı önceleri "demokratikleşme", sonraları "siyasal modernleşme" ve 1965'ten sonra da " i s t i k r a r ve düzen içinde gelişme" anlamlarında kullanılmıştır. Bu n o k t a d a , " b i l i m s e l " araştırmalar içinde ifadesini b u l a n b u a n l a m değişmeleri, yukarıda sözü e d i l e n p r a t i k siyasal (konjonktürel) değişimlerin yanısıra, genel o l a r a k t o p l u m sal-siyasal düşüncede, özel olarak da siyaset b i l i m i alanında 1950 sonrasında ortaya çıkan değişikliklerden de etkilenmiştir. Bu nedenle, siyasal gelişme kavramının geçirdiği a n l a m de ğişimlerini ele a l m a d a n önce, b u i k i n c i e t k i y e de kısaca de ğinmek gerekmektedir. I I . Sosyal B i l i m l e r d e k i K u r a m s a l Gelişmelerin E t k i s i 1950'li yıllar, birçok sosyal b i l i m c i açısından, toplumsal-siyasal düşüncede b i r "dönüm n o k t a s i m belirlemiştir. B u dönüm noktasının b i r b i r i n e bağlı i k i öğesi ise, ( 1 ) " i d e o l o j i n i n s o n u " tartışmalarında gözlenebileceği ü z e r e , toplumsal-siyasal incelemelerin, tıpkı doğa b i l i m l e r i alanında olduğu g i b i , "nesnel gerçeklik"i açıklamaya yönelik b i r faaliyet niteliğini kazandığı f i k r i ile ( 2 ) b u düşünce doğrultusunda olarak da, u y g u n yöntem çerçevesinin, T a l c o t t Parsons'ın önderliğinde oluşturulmuş b u l u n a n "yapısal işlevselcilik" ( s t r u c t u r a l 10
f u n c t i o n a l i s m ) ve b u doğrultuda gelişen " t o p l u m s a l sistem" kuramı ile davranışçılık ( b e h a v i o r a l i s m ) olduğu f i k r i d i r . Bu değişimin "siyasal gelişme" kavramı üzerindeki etkisi i k i yönlü olmuştur: ( 1 ) Önce, "siyasal gelişme" kavramının önemli b i r öğesi niteliğinde o l a n " d e m o k r a s i " , "nesnel" (yani "değer yargılarindan arındırılmış) b i r biçimde tanımlanmaya çalışılmış; ( 2 ) sonra da, dünya üzerindeki tüm toplumların değişim süreçleri, doğa b i l i m l e r i n d e k i n e u y g u n b i r "evrensel yasallık" anlayışına u y g u n olarak açıklanmak istenmiştir. 11
A. Siyasal Gelişme Kavramında Demokrasinin
Anlamı
Siyasal gelişme kavramının i l k kullanılışında yeralan "demokrasi" öğesi, özgürlük, eşitlik, katılma g i b i değerlerden soyutlanarak, b i r tür hükümet oluşturma yöntemi olarak tanımlanmıştır. Demokrasinin böylesine salt b i r siyasal iktidarı belirleme m e t o d u olarak anlaşılmasının s o n u c u n d a , Batı toplumlarında, genellikle Rönesans'la başladığı k a b u l edilen "bireyselleşme"nin beraberinde getirdiği çoğulculuk (düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü), h u k u k u n üstünlüğü (temel hak ve özgürlüklerin siyasal iktidarın keyfî tasarruflarına karşı güvence altına alınması), siyasal iktidarın genel ve eşit oy, düzenli aralıklarla yapılan, gizli oy, açık sayım ilkelerine dayalı seçimlerle el değiştirmesi ögeleriyle ifade e d i l e n "biçimsel" (usulî-procedural-) b i r d e m o k r a s i tanımına ulaşılmıştır.' Buna göre, "demokrasi p o l i t i k b i r m e t o t t u r , y a n i p o l i t i k -teşriî ve i d a r i - kararlara v a r m a k için b i r nevî teşkilâtlanmadır ve b u haliyle, belli tarihî şartlar altında varacağı sonuçlarla i l g i l i 2
11
Y a p ı s a l işlevselcilik h a k k ı n d a g e n e l bilgi için b k z . M a r i o n J . L e v y , J r . , " F u n c t i o n a l A n a l y s i s . S t r u c t u r a l - F u n eti o n a l A n a l y s i s " , International Sciences.
12
Encyclopedia
30
D. B e l l , The End olIdeology
( G l e n c o e . III.: T h e F r e e P r e s s ,
1960).
Social
"Edimsel veya ampirik d e m o k r a s i kuramı" d a denilen bu k u r a m h a k k ı n d a ve genel o l a r a k d e m o k r a s i k u r a m l a r ı n ı n bir t a s n i f i için b k z . J . R o l a n d P e n n o g k .
10
of the
Cilt VII. s . 2 1 - 2 8 .
Political
Theory
{Princeton,
Democratic
N e w J e r s e y : Princeton U. P r e s s , 1979), s . X V l l - X X I l .
31
olmaksızın kendiliğinden b i r amaç o l m a y a u y g u n değil dir." D e m o k r a s i , b u biçimde, yalnızca b i r tür "hükümet oluş t u r m a yöntemi" olarak anlaşıldıktan sonra, böyle b i r yöntemin v a r o l a b i l m e s i n i n koşulları niteliğine ilişkin sorulara sıra gelmektedir. D e m o k r a s i d e n i l e n b u yöntem, h e r t o p l u m s a l örgütlenme için geçerli olabilir mi? Yoksa, b u yöntemin geçerli olması için gerekli tarihsel-toplumsal koşullar mı vardır? B u soruların cevaplandırılması, b i r t o p l u m ve t a r i h kuramına başvurmayı g e r e k t i r m e k t e d i r . 1 3
B. "Siyasal Gelişme" Kavramında Toplum, Değişme ve Siyasal Örgütlenme İlişkileri Siyasal gelişme kavramının içinde yeraldıgı "paradigma" nın özellikleri, pozitivist, yapısal-işlevselci ve davranışsala olarak belirtilmişti. Bu özellikler açısından, siyasal gelişme kavramına yansıyan t o p l u m ve t o p l u m s a l değişme anlayışının bellibaşlı n i t e l i k l e r i n i şöyle ifade etmek mümkündür: (1) Sosyal b i l i m i n k o n u s u "sosyal oÎaylar"dır. Sosyal olaylar, insan "davranışlarindan oluşurlar. İnsan davranışı ise, insanın üzerinde gözlem yapılabilir n i t e l i k t e k i e y l e m l e r i n i ifade eder. İnsan e y l e m i n i n "gözlenemcyen" boyutları (değerler, saikler, amaçlar vb.) sosyal " b i l i m " i n k o n u s u dışındadır. 14
(2) T o p l u m , insan davranışının b e l i r l i biçimlerde yapılaştığı b i r "sistem"dir. Sistemin her öğesi (insan davranışı, kültürel, e k o n o m i k ve siyasal k u r u m l a r ) , s i s t e m i n i n varlığını sür dürmesi açısından b e l i r l i b i r işlev görmektedirler. H e r öge,
13
Joseph
A . S c h u m p e t e r , Kapitalizm,
Demokrasi, )4
şev.
Sosyalizm
ve Demokrasi,
II, Sosyalizm
ve
R. T ı n a z (İstanbul. Varlık Y a y . , 1 9 7 1 ) . s . 1 5 9 .
S i y a s e t b i l i m i n d e g e n e l k u r a m s a l bir ç e r ç e v e o l a r a k " d a v r a n ı ş s a l c ı H k " v e b u a k ı m ı n d a y a n d ı ğ ı k u r a m s a l t e m e l l e r h a k k ı n d a b k z . Şirin T e k e l i , Davitt Teorisine
Katkısı
Özerine
Bir İnceleme,
Easton'm
Siyaset
D o k t o r a T e z i ( i s t a n b u l : İ. Ü . Y a y . , N o 2 1 2 9 ,
b u biçimde, sistemin varlığını sürdürmesi bakımından b e l l i bir işleve sahipse, toplumsal değişme (yani sistemin değişmesi) nasıl gerçekleşmektedir? (3) Toplumsal değişme, "sistem" bakımından tarihsel süreç içinde ters işlev görür hale gelen öğelerin varlığı nedeniyle gerçekleşmekte ve "sistem", tıpkı b i r " o r g a n i z m a " n m değişen koşullara kendisini uydurarak varlığını sürdürmesinde olduğu gibi, v a r o l a b i l m e k için y e n i öğelere sahip olmaktadır. (4) Demokrasi, her t o p l u m s a l sistemde değil, ancak işlevsel olabileceği b i r t o p l u m s a l sistemde geçerli olabilecek b i r "siyasal yöntem"dir. Daha açık söylemek gerekirse, demokrasi, "geleneksel toplumsal sistemler"de değil, " m o d e r n t o p l u m s a l sistem" İçinde işlevsel, b u nedenle g e r e k l i ve y i n e aynı ne denden ötürü varolabilecek b i r "siyasal y ö n t e n i d i r . B u ne denle d e m o k r a s i n i n v a r o l a b i l m e s i için b e l i r l i iktisadî ve kültürel koşulların varlığı g e r e k m e k t e d i r . ( 5 ) T o p l u m s a l s i s t e m l e r i n z a m a n içindeki değişimleri, gelişigüzel veya rastlantısal y a da h e r s o m u t t o p l u m a özgü bir biçimde değil, ortaya çıkarılması sosyal b i l i m l e r i n görevleri arasında o l a n b e l l i "evrensel k u r a l l a r " a (veya yasalara) göre gerçekleşmektedir. B u değişim kurallarının belirlenmesi, aynı zamanda b i r siyasal yöntem olarak demokrasinin geçerliliğinin evrensel kurallarını b e l i r l e m e k anlamına da g e l m e k t e d i r . ııı. Siyasal Gelişme Kavramının Değişen A n l a m l a n Karşılaştırmalı siyaset b i l i m i araştırmalarında, yukarıda be l i r t i l e n etkiler altında kullanılan siyasal gelişme kavramı, (1) "siyasal gelişmenin yönelik olduğu düşünülen h e d e f anla mında amaçsal, ( 2 ) "daha geniş kapsamlı modernleşme sü recinin siyasal yönlerini ve sonuçlarını ifade eden" b i r anlamda türevsel ve (3) " e t k i n bir biçimde işleyen m o d e m t o p l u m için gerekli siyasal şartlar" anlamında işlevsel o l m a k üzere üç farklı tanım g r u b u içinde yeralmaktadır.
İktisat F . Y a y . , N o : 3 7 0 , 1 9 7 6 ) , s . 2 4 - 4 1 .
32
33
A. Demokratikleşme Olarak Siyasal Gelişme: Demokrasinin Toplumsal Koşulları Sorunu Siyasal gelişme kavramının kullanıldığı i l k araştırmalarda, daha çok "amaçsai siyasal gelişme tanımına dayanıldığı ve siyasal gelişmenin yöneldiği amacın da " d e m o k r a s i n i n k u rulması" biçiminde anlaşıldığı görülmektedir. N i t e k i m , Packenham'a göre, "(...) en 'yüksek' veya en 'gerçek' biçimiyle siyasal gelişme, genellikle, açıkça veya örtük olarak, (...) liberal, anayasal de mokrasi ile aynı kabul edilmiştir. (...) Yazarlar, çoğu kez, (de mokrasiyi) tanımlama sorunundan kaçınmışlar veya (böyle bir sorunu) yok saymışlardır. Bazen, demokrasinin standardı olarak, açıkça, İngiliz veya Amerikan demokrasisi kabul edilmiş; model olarak belli bir ülkenin belirtilmediği durumlarda ise bu iki ülkeden biri örtük standart olarak varolmuştur. Dolayısıyla, öyle veya böyle, siyasal gelişme genellikle demokrasi demek olmuş ve demokrasi de hemen her zaman Batılı, liberal anayasacıhktan soyutlama y o l u y l a erişilen b e l i r l i b i r özellik ya da özellikler kümesinin te rimleriyle -ör. siyasal rekabet, siyasal çoğulculuk, düzenli ve genel seçimler, alt-sistem özerkliği, seçkinlerin halkın taleplerine ve çıkar grubu baskılarına cevap vermeleri ve benzeritanımlanmıştır;" Görüldüğü g i b i , b u "siyasal gelişme" tanımında i k i temel öge vardır: ( 1 ) Siyasal gelişmenin hedefi " d e m o k r a s i n i n k u rulmasıdır; (2) demokrasi de, halkın siyasal iktidarı ele geçirmek için birbiriyle yanşan seçkin grupları arasından dilediğini seçim y o l u y l a i k t i d a r a getirme/iktidardan düşürme olanağına sahip olduğu "temsilî" siyasal kurumlaşmayı ifade etmektedir. 1 9 5 0 l e r d e n başlayarak, 1 9 6 0 ' l a r m o r t a l a n n a kadar ger çekleştirilen ve ağırlıklı olarak, Sosyal B i l i m Araştırma K u 15
r u l u ' n u n Karşılaştırmalı Siyaset B i l i m i K o m i t e s i ' n i n yü rüttüğü araştırmalarda siyasal gelişme böyle tanımlanmıştır. Bu tanım çerçevesinde, " d e m o k r a s i " yerine "siyasal m o d e r n l i k " t e r i m i de kullanılmış ve "temsilî d e m o k r a s i " ile aynı şey olduğu k a b u l edilen b u " d e m o k r a t i k i d e a l i n p r a t i k ba şarısının) en yüksek noktasına A m e r i k a Birleşik D e v l e t l e r i n d e eriş(tiği)"nden bahisle siyasal gelişmenin, " g e r i siyasal toplulukların A m e r i k a n m o d e l i n e benzeme y o l u n d a sürekli hızlanarak ilerleyecekleri b i r 'geçiş' süreci olarak anlaşılması" gerektiği i l e r i sürülmüştür. 1 6
17
Siyasal gelişme, b u biçimde, " d e m o k r a s i y e doğru değişim olarak anlaşıldıktan sonra cevaplandmlması g e r e k e n s o r u , böyle b i r değişimin gerçekleşmesinin h a n g i koşullara bağlı olduğudur. Seymour M a r t i n Lipset, " D e m o k r a t i k Düzenin Şartlan"nda k o n u y u şöyle ele almaktadır: "Siyaset sistemlerini toplumun diğer yanlarına bağlayan belki en beylik genelleme, demokrasinin iktisadî gelişme seviyesiyle ilişkili olduğudur. Bir ulusun h a l i vakti ne kadar yerindeyse, de mokrasiyi yaşatma şanst o kadar yüksektir. (...) Büyük bir yoksul kitlesiyle küçük bir ayrıcalıklı elit grubuna bölünmüş bir toplumda ya oligarşi (küçük yukarı tabakanın diktatörce yönetimi) ya da tiranlık (halk temeline dayanan diktatörlük) olur (...). Ben bu varsayımı somut olarak denemek için, iktisadî geliş menin çeşitli yönlerini -servet, sanayileşme, şehirleşme ve eği tim- ifade eden istatistikler kullandım."™
16
K u r u l u ş u 1 9 5 4 ; ( 1 9 5 4 - 1 9 6 3 a r a s ı n d a ) ilk b a ş k a n ı G a b r i e l A l m o n d : b k z . G e n d z i e r , a.g.y, s . 1 - 2 1 ; 8 4 - 8 6 ,
17
109-128.
D o n a l d C r u i s e O ' B r i e n , "Modernization, O r d e r , a n d t h e E r o s i o n of a D e m o c r a t i c I d e a l : A m e r i c a n Political S c i e n c e 1 9 6 0 - 1 9 7 0 " , D a v i d L e h m a n n ( d e r . ) , Theory,
18
Four
Critical
Studies
Development
(Londra: Frank C a s s , 1979), s.51.
S e y m o u r Martin L i p s e t , Siyasî
İnsan, ç e v . M e t e T u n c a y ( A n k a r a : T S I D Y a y . , 1 9 6 4 ) ,
s . 2 8 - 3 0 . (İlk k e z t a s l a k h a l i n d e 1 9 5 9 ' d a y a y ı m l a n a n b u ç a l ı ş m a d a n iki yıl k a d a r ö n c e , 15 34
P a c k e n h a m . a.g.y,
s.202-204.
A n t h o n y D o w n s ' i n An Economic
Theory
of Democracy
(Hew Y o r k : H a r p e r a n d R o w ,
35
B u yaklaşım uyarınca d e m o k r a s i n i n v a r o l a b i l m e koşulla rından b i r i "iktisadî kalkınma" olmaktadır. B u n u n yanında, " t o p l u m üyelerinin siyasal nesneler karşısındaki değerleri ve diğer yönelimleriyle anlatımsal siyasal semboller hakkındaki a m p i r i k inançlarından" oluştuğu k a b u l e d i l e n "siyasal kül t ü m ü n de d e m o k r a s i y e i z i n v e r i c i öğelerden oluşmasının g e r e k l i olduğu vurgulanmaktadır. Burada, "türevsel" ve " f o n k s i y o n e r siyasal gelişme tanımlarının "amaçsal" tanımla birarada varoldukları görülmektedir. B i r diğer deyişle, siyasal gelişmenin amacı d e m o k r a s i n i n kurulmasıdır; d e m o k r a s i n i n kurulması da iktisadî kalkınma ve kültürel değişime bağlı olmaktadır. D e m o k r a s i n i n t o p l u m s a l koşullarının böylece çözümlenmesiyle, esas olarak, iktisadî kalkınmayı gerçek leştirmiş, demokrasiye i z i n v e r i c i kültürel özelliklerle d o nanmış " m o d e r n " t o p l u m l a r l a geleneksel ( m o d e r n -Batılı o l m a y a n , azgelişmiş) toplumların z a m a n içinde, m o d e r n l i k noktasında aymlaşacakları k a b u l e d i l m e k t e d i r . 19
2 0
B. istikrar
ve Düzen İçinde Gelişme.
Siyasal gelişmenin b u biçimde " d e m o k r a s i y e doğru b i r değişim süreci olarak kavranması, 1960'ların ortalarına doğru bazı itirazlara ve eleştirilere k o n u edilmiştir. Karşılaştırmalı siyaset b i l i m i alanındaki araştırmaların bulgularına dayanan
bu itiraz ve eleştirileri şu n o k t a l a r d a t o p l a m a k mümkün dür: (1) Siyasal gelişmenin d e m o k r a s i y l e özdeleştirilmesi, b i r kere, " b i l i m s e l l i k " açısından doğru değildir. B i l i m , "nesnel gerçeklik"in "diğer yargılarından arındırılmış" b i r biçimde analizini hedefler. Öyleyse, Batılı olmayan toplumların değişim süreçlerini açıklamakta kullanılan kavramların b u n i t e l i k t e olması gerekir. Oysa, "siyasal gelişmenin anahtarı olarak demokrasinin kurulmasından sözetmek, böylelikle, Amerikalı veya e n azından Batılı değerleri başkalarına zorla k a b u l et tirmeye çalışmak olarak görülebilir (...)." ' (2) Karşılaştırmalı siyaset b i l i m i alanındaki araştırmalar, iktisadî ve toplumsal gelişme y o l u n d a hızla ilerlemek isteyen Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i s o m u t oluşumların " d e m o k r a s i y l e uyuşmadığını ortaya koymuştur. B u bakımdan, b u t o p l u m l a r d a n birçoğu d e m o k r a s i ile "hızlı gelişme"nin birarada bulunamayacaklarını k a b u l ederek, gelişmeyi " i s t i k r a r ve düzen" t e r i m l e r i y l e k a v r a m a y a yönelmişlerdir. Esasen, " b u toplumların d e m o k r a s i y e 'hazır olmadıkları' genellemesindeki doğruluk payı(nın) yüksek" o l u ş u ve a l t e r n a t i f i n i n e n azından " b e l i r s i z ve t e h l i k e l i gelecek k e s t i r i m l e r i " olması h a l i n d e ortaya çıkabilecek "kötü"lüğü karşısında, "istikrarı gelişme kavramıyla ilişkilendirmek haklıdır." 2
22
23
1 9 5 7 ) a d l ı ç a l ı ş m a s ı y a y ı m l a n m ı ş v e kapitalist İktisat ile l i b e r a l d e m o k r a s i a r a s ı n d a k i ilişkiyi k u r a m l a ş t ı r m a t a r z ı y l a d i k k a t l e r i ç e k m i ş t i . 1 9 5 0 ' l e r l e
1960'ların Amerikan
s i y a s e t b i l i m i n d e i k t i s a t - d e m o k r a s i ilişkileri h a k k ı n d a k i t e m e l y a r g ı s ı n ı , " d e m o k r a t i k s i y a s e t içinde partiler kâr a m a ç l ı girişimcilere b e n z e r l e r ( s . 2 9 5 ) " o r t a y a k o y a n bu yapıtın "siyasal gelişme" kavramının demokratikleşme olarak t a n ı m l a n m a s ı n a katkılan a z ı m s a n a m a z . B k z . B r i a n B a r r y , Sociologists,
Economists
and Democracy
(Chicago:
T h e U. o l C h i c a g o P r e s s , 1978). 19 20
H u n t i n g t o n v e D o m i n g u e z , a.g.y.,
Bu çerçevede İstikrar, iktisadî ve toplumsal modernleşmenin siyasal düzeydeki yankılanışlannı açıklamak üzere geliştirilmiş b i r k a v r a m olarak, "siyasal örgütlerin ve u s u l l e r i n k u r u m laşmasını gerektirir; istikrarın derecesi de, siyasete katılmak isteyen g r u p ve b i r e y l e r i n siyasal katılımları için, siyasal
s.19-20.
B u s a v ı n t a r t ı ş ı l m a s ı için b k z . S . H. E i s e n s t a d t ,
" C o n v e r g e n c e a n d D i v e r g e n c e ot
M o d e m a n d M o d e r n i z i n g S o c i e t i e s : I n d i c a t i o n s I r o m t h e A n a l y s i s ot t h e S t r u c t u r i n g
21
L u c a n P y e , Aspects
of S o c i a l H i e r a r c h i e s i n M i d d l e E a s t e r n S o c i e t i e s " , International
22
Ao\e..s.87.
Eastern
Studies.
Journal
of
Middle
Development,
s.41.
C M VIII. ( 1 9 7 7 ) , s . 1 - 2 7 . 23
36
of Polilical
Aff.e., s.41-42.
37
kurumların sağladığı imkânların ölçüsüne bağlıdır." Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i iktisadî ve t o p l u m s a l modernleşme süreci, t o p l u m s a l hareketliliği ve dolayısıyla siyasal katılmayı arttırmış, b u n a karşılık siyasal kurumlaşma düzeyi b u katılım artışını sistem açısından işlevselleştiremediği için ortaya siyasal gelişme değil, daha doğru olarak siyasal b o z u l m a o l a r a k a d landırılması gereken b i r değişim süreci çıkmıştır. B u b o zulmanın s o n u c u olarak da, sözkonusu t o p l u m l a r d a askeri diktatörler ve/veya t e k - p a r t i hegemonyası biçiminde görülen d e m o k r a t i k o l m a y a n siyasal k u r u m l a r ortaya çıkmıştır. Bu kurumların temsil ettiği " b e l l i bazı baskı kurumlarını, m o dernleşmekte o l a n b i r t o p l u m u n örgütlenmesi için b e l k i de z o r u n l u o l a n k u r u m l a r olarak görmek" g e r e k m e k t e d i r . 24
İKINCI BÖLÜM MODERNLEŞME KURAMıNA G Ö R E SIYASAL GELıŞME-ıDEOLOJı ILIŞKISI
25
26
27
Siyasal gelişme kavramında 1960'ların ortalarına doğru oluşan ve özellikle de H u n t i n g t o n ' m çalışmalarıyla, t e r i m yerindeyse kesinleşen b u a n l a m değişiminde siyasal gelişme daha geniş kapsamlı t o p l u m s a l değişme sürecinin b i r yönü olarak kav ranmaktadır. "Geniş kapsamlı t o p l u m s a l değişme s ü r e c i y l e kastedilen ise " modernleşme" d i r . B i r diğer deyişle siyasal gelişme, iktisadî ve toplumsal modernleşmenin siyasal sürece yansımalarını, y a n i "siyasal modemleşme yi ifade etmektedir. Bu bölümde, geniş kapsamlı t o p l u m s a l değişim sürecinin açıklanmasında başvurulan b i r k u r a m olarak modernleşmenin temel öncülleri içinde siyasal modernleşmenin nasıl anlaşıldığı ele alınacaktır. M
ı. Modernleşme Kuramının T e m e l Öncülleri
24
H u n t i n g t o n v e D o m i n g u e z , a.g.y. s . 9 - 1 0 .
25
S a m u e l P . Huntington, " S i y a s a l G e l i ş m e v e S i y a s a l B o z u l m a " , ç e v . E r g u n Ö z b u d u n . AÛHFD,
C i l t : X X I I - X X I I I . S a y ı : 1-4 ( 1 9 6 5 - 1 9 6 6 ) v e S . P . H u n t i n g t o n , Political
in Changing 26
Societies
(New H a v e n v e Londra: Y a l e U. P r e s s . ,
Order
1968).
Huntington b u k u r u m l a n "praetoryen" o l a r a k n i t e l e n d i r m e k t e v e bir s i s t e m İçin ö n e m l i o l a n şeyin a d değil, toplumu y ö n e l e b i l m e yetisi v e y a istikrar v e d ü z e n i s a ğ l a m a d a k i b e c e r i s i o l d u ğ u n u v u r g u l a m a k t a d ı r : Political
27
D a v i d E . A p t e r , The Politics
of Modernization
Order,
s . l . vd.
( C h i c a g o : T h e U . of C h i c a g o P r e s s ,
Batılı olmayan t o p l u m l a r d a k i değişim süreçlerini açıklamak amacıyla geliştirilen modernleşme kuramı, h e r şeyden önce, " m o d e r n " ve "geleneksel" olarak nitelenen i k i t o p l u m t i p i n i n karşılaşnnlmasına dayanmaktadır. B u tipleştirmede esas olarak m o d e m t o p l u m t i p i n i n ne olduğu ifade edilmiş, geleneksel
1969), S.3.
38
39
t o p l u m ise b i r tür " m o d e r n o l m a y a n t o p l u m " biçiminde a l gılanmıştır. Dolayısıyla öncelikle m o d e r n t o p l u m t i p i n i n temel özelliklerinin nasıl tanımlandığını i n c e l e m e k g e r e k m e k t e dir. M o d e r n t o p l u m kavramı, b e l i r l i b i r i n s a n t i p i n i , insanla doğa ve insanla insan arasındaki ilişkilerin b e l i r l i b i r kavranış biçimini (veya b e l i r l i b i r kültür"ü), b e l i r l i b i r iktisadî ilişkiler s i s t e m i n i ve nihayet, g e n e l l i k l e b u öğelerin oluşturduğu t o p l u m s a l ve iktisadî temel üzerine b i n a edildiği düşünülen b i r siyasal yapıyı içermektedir. u
28
A. Modern
İnsan
M o d e r n t o p l u m d a varolduğu düşünülen insan t i p i n d e yeralan öğeler, oldukça kapsamlı b i r biçimde A l e x İnkeles tarafından şöyle formüle edilmiştir: i - "(...) y e n i d e n e y i m l e r e hazır, y e n i l i k ve değişime açık olmak... i i - " ( M o d e m insan). Yalnız kendi yakın çevresinde değil, o n u n . dışında da birçok sorunlar ve konular hakkında kanaatler edinme ve taşıma eğilimindedir. (...) Çevresindeki t u t u m ve kanaaderin çeşitliliğinin daha farkındadır. B u farkları korkusuzca kabulle nebilir ve onlara o t o k r a t i k ve hiyerarşik şekilde yaklaşma i h t i yacını duymaz. N e i k t i d a r hiyerarşisinde kendisinden üstte olanların kanaatlerini o t o m a t i k olarak k a b u l eder, ne de k e n d i altındakilerin kanaatlerini otomatik olarak reddeder (...). 28
S o s y a l bilimlerin g ü n ü m ü z d e o r t a y a k o y d u ğ u m a n z a r a , disiplinler (hattâ all-disiplinler) a r a s ı n d a belki d e a ş ı r ı bir u z m a n l a ş m a d ı r . B u n e d e n l e , h e r biri k e n d i i ç i n d e a y r ı bir u z m a n l ı k alanı oluşturan çeşitli s o s y a l bilimlere m e n s u p bilim a d a m l a n , m o d e m toplumu k a v r a m s a l l a ş t ı r ı r k e n , bir a n l a m d a o l d u k ç a d o ğ a l o l a r a k , k e n d i u z m a n l ı k a l a n l a r ı n ı O n e ç ı k a r a n t a n ı m l a r geliştirmişlerdir. B ö y l e l i k l e d e , m o d e r n l e ş m e n i n s o s y o l o j i k , iktisadî,
i i i - "Geçmişten çok bugüne ve geleceğe yöneliktir (...). iv- "Planlamaya v e örgütlenmeye yöneliktir ve b u n l a r a i l g i duyar; b u tür faaliyetleri, hayatı düzene sokmanın b i r aracı olarak görür (...). v- "İnsanın, amaç ve h e d e f l e r i n i gerçekleştirebilmesi için, çevrenin egemenliğine girecek yerde, o çevreye egemen olmayı Öğrenebileceğine inanır (...). v i - "Dünyanın t a h m i n e d i l e b i l i r olduğu, çevresinde k u rumların v e diğer kişilerin yükümlülük ve sorumluluklarını yerine getirecekleri k o n u s u n d a daha çok güven besler. O n a göre davranışları kader veya k a p r i s belirlemez (...). v i i - "Başkalarının h a y s i y e t i n i n daha çok b i l i n c i n d e d i r ve başkalarına saygı gösterme eğilimi daha güçlüdür (...). v i i i - " B i l i m ve t e k n o l o j i y e daha çok inanç d u y a r (...). i x - "Dağıtıcı adalete, y a n i ödüllerin kaprise ya da kişinin özel n i t e l i k l e r i n e göre değil, yaptığı katkıya göre dağıtılması gerektiğine inanır." Inkeles'in b u özelliklere sahip olduğunu belirttiği m o d e r n insan tipi geçerli k a b u l edilirse, böyle bir insan t i p i n i n yeraldıgı m o d e r n t o p l u m d a insanın doğa ve diğer insanlar i l e olan ilişkilerinde de, b u özelliklerden k a y n a k l a n a n özel düşünüş ve davranış kalıplarının varlığını görmek gerekecektir. 29
B. Modern Toplumda tnsan-Doğa ve însan-însan İlişkileri İnsanın k e n d i ihtiyaçlarını karşılamak, k e n d i amaçlarını gerçekleştirmek için çevresine egemen o l a b i l m e s i , m o d e r n insanın doğaya o l a n İlişkisini belirleyen e n temel özelliktir. Bu egemenliğin oluşturulabilmesi için de amaçlar ile araçlar arasında rasyonel b i r denge arayışı gereklidir. Rasyonel denge
s i y a s a l , antropolojik v e s o s y o - p s i k o l o j i k k u r a m l a r ı n d a n s ö z e t m e k m ü m k ü n olabilmiştir. B ü t ü n b u farklılıklara r a ğ m e n , m o d e m t o p l u m s o y u t l a m a s ı n ı n g e n e l özellikleri ü z e r i n d e belirli bir consensus
s a ğ l a n d ı ğ ı s ö y l e n e b i l i r . Faridı m o d e r n l e ş m e k u r a m l a r ı n ı s o s y a l
bilimlerdeki disiplinler a ç ı s ı n d a n s ı n ı f l a n d ı r a n bir ç a l ı ş m a için b k z . B a i d y a N a m V a r m a , The
Sociology
and Politics
of Development:
a n d K e g a n P a u l , 1 9 8 0 ) Muhtelif
40
yerler.
A Theoretical
Study
(Londra: Routledge
29
Afex İ n k e l e s , T t ı e M o d e m i z a t i o n of M a n " , in M y r o n W e i n e r (der.) Modemization: Dynamics
of Growth,
Voice
of America
Forum
Seríes
The
( W a s h i n g t o n , 1977-ilk baskı:
1 9 6 6 ) , s . 1 5 4 - 1 5 7 ( B u r a d a k i çeviri, b a z ı k ü ç ü k d ü z e l t m e l e r l e . Huntington v e D o m í n g u e z , a.g.y, s . 3 5 - 3 £ T d a y e r a l a n E . Ö z b u d u n ç e v i r i s i n d e n a l ı n m ı ş t ı r ) .
41
arayışı ile ifade e d i l m e k istenilen ise, özünde, insanın sınırsız b i r "tüketici" olması, buna karşılık sınırsız tüketim isteklerini karşılayacak kaynakların kıt oluşu varsayımına dayanmaktadır. B i r diğer deyişle, m o d e r n t o p l u m u n insanı sınırsız ihtiyaçları ile kıt k a y n a k l a r arasındaki o p t i m u m d e n g e y i aramaktadır. M o d e r n insanın k e n d i "bireysel y a r a r i n ı m a k s i m i z e etme arayışı içinde olması ve bireysel mülkiyet kavramının da böyle b i r çerçeveye oturtulması, m o d e r n i n s a n i l e doğal çevresi arasındaki ilişkilerin temelini oluşturmaktadır. M o d e r n insan açısından doğal çevre, u y u m gösterilecek z o r u n l u l u k l a r üreten b i r kaynak o l m a k t a n çıkmış, maddî ihtiyaçların azamî ölçüde karşılanması için akıl y o l u y l a (temelinde pozitif-araçsal a k i m yattığı b i l i m ve t e k n o l o j i yoluyla) egemen olunması gereken b i r nesneler e v r e n i d u r u m u n a gelmiştir30
3 1
32
Insan-insan ilişkileri sözkonusu olduğunda, yukarıda be l i r t i l e n insan-doga ilişkilerinin kuruluşunda yeralan t e m e l Özellikleri burada da görmek mümkündür. M o d e m t o p l u m kavramı içinde yeralan insan t i p i n i n gösterdiği özellikler, b u t o p l u m d a insanın " b i r e y " olarak algılandığını, insan-insan
30
K a r ş . C . B . M a c p h e r s o n , The Political to Locke
Theory
of Possessive
( O x f o r d : O x f o r d U n i v e r s i t y P r e s s , 1 9 6 2 ) Muhtelif
Individualism, yerler.
Hobbes
" R a s y o n e l İktisadî
İnsan" k a v r a m ı n ı n g e l i ş m e k u r a m l a r ı içindeki y e r v e ö n e m i için b k z . C . B . M a c p h e r s o n , • R e f l e c t i o n s o n t h e S o u r c e s of D e v e l o p m e n t T h e o r y " , in M a n f r e d S t a n l e y ( d e r . ) , Development, 31
Critical
Perspectives
Social
(New York: B a s i c Books, 1972) s.206-220.
B u r a d a M a x W e b e r i n r a s y o n a l i t e türlerini a y r ı ş t ı r ı r k e n o r t a y a k o y d u ğ u bir a y r ı m a d e ğ i n m e k g e r e k m e k t e d i r : " ( W e b e r ) , d e ğ e r e y ö n e l m i ş a k ı l c ı {Wertrationat) v e a m a c a y ö n e l m i ş ( Z w e c k r a t i o n a l ) akılcı e y l e m a y r ı m ı n ı y a p m a k t a d ı r -ilki belli bir e y l e m biçimi içinde
yeraldığına
i n a n ı l a n bir d e ğ e r i n g e r ç e k l e ş t i r i l m e s i n e , s o n u n c u s u i s e belli bir
e y l e m biçiminin sonucunda
ortaya ç ı k m a s ı b e k l e n e n bir a m a c ı n v e y a a m a ç l a n n e l d e
e d i l m e s i n e yönelmiştir." ( R o g e r s B r u b a k e r , The Limits of Rationality. Social
and Moral
Thought
of Max
Weber
An Essay
on the
ilişkilerinin de "bireylerarası ilişkiler" o l a r a k anlaşıldığını ortaya koymaktadır. Birey kavramıyla ifade edilmek istenilenin ne olduğunu anlatabilmek için L o u i s D u m o n t ' u n şu ayrımına başvurabiliriz: " 1 . bütün toplumlarda bulunan, konuşma, düşünme ve irade sahibi ampirik özne, insanlığın bölünemeyen b i r i m i ; 2. öncelikle bizim modern insan ve toplum ideolojimizde bulunan bağımsız, özerk ve bu nedenle de (özünde) toplumsal-ölmayan var lık."* 3
B u ayrımdan anlaşılacağı üzere m o d e m t o p l u m d a i n s a n insan ilişkileri, D u m o n t ' u n ayrımındaki i k i n c i kategoride yeralan bireyler arasındaki ilişkiler anlamına g e l m e k t e d i r . D u m o n t ' u n b u n o k t a d a n hareketle, m o d e r n t o p l u m d a i n san-insan ilişkilerini ifade e t m e k t e kullandığı k a v r a m ise eşitlikçiliktir. D u m o n t ' a göre m o d e r n t o p l u m d a h e r insan, birey olarak, diğerleriyle, d a h i l olduğu t o p l u m s a l g r u b u n özellikleri d i k k a t e alınmaksızın, eşit o l a r a k k a b u l e d i l m e k tedir. Şerif M a r d i n ' i n " T u r k e y : T h e T r a n s f o r m a t i o n o f a n E c o n o m i c C o d e " başlıklı çalışmasında ortaya koyduğu şu saptamanın yardımıyla, D u m o n t ' u n kastettiği eşitlikçilik anlayışını açıklamak mümkündür. M a r d i n ' e göre, "Her bireyin, insan olma özelliği içinde bir diğer insanla eşit olduğu fikri yüzyıllardır ve birçok farklı uygarlıklarda ileriye sürülmüştür. Bireylerin kendi maddî ihtiyaçlarının karşılanmasını isteme hakkına sahip oldukları düşüncesi ise biraz daha yenidir (..•)" M a r d i n ' i n daha y e n i b i r düşünce olduğunu haklı olarak belirttiği "maddî ihtiyaçların karşılanmasını istemek", m o d e m M
(Londra: G e o r g e Alien a n d Unwin, 1984),
s . 5 l ) . B u a y n m ç e r ç e v e s i n d e m o d e m i n s a n ı n eylemlerinin ikinci tür rasyonalıtenm içinde yeraldığı söylenebilir. 32
33
T h e o d o r A d o r n o v e M a x H o r k h e i m e r , Dialectic Muhtelif
42
Ideology
D o ğ a l ç e v r e n i n , ü z e r i n d e e g e m e n l i k k u r u l a c a k bîr n e s n e h a l i n e g e l m e s i , a y d ı n l a n m a d ü ş ü n c e s i içinde b i ç i m l e n e n m o d e m ideolojinin ö n e m l i bir ö z e l l i ğ i o l m a k t a d ı r . B k z . yerler.
of Enlightenment(Londra:
Verso, 1979)
L o u i s D u m o n t , From
34
Mandeville
to Marx,
The
Genesis
and
Triumph
of
Economic
( C h i c a g o : T h e U n i v e r s i t y of C h i c a g o P r e s s , 1 9 7 7 ) , s . S .
Şerif M a r d i n , " T u r k e y : T h e T r a n s f o r m a t i o n of a n E c o n o m i c C o d e " , in E . Ö z b u d u n ve" A . U l u s a n (der.), The Political
Economy
of Income
Distribution
in Turkey
(New York:
Holmes and Meier Publishers, Icn. 1980) s . 2 3 .
43
t o p l u m d a k i insan-doğa ve insan-insan ilişkilerinin üzerine k u r u l u olduğu b i r e y anlayışının uzantısı niteliğindedir. M o d e r n insanın b i r e y o l m a özelliğini açıklayan şu ifadeler, m o d e r n t o p l u m d a insan-insan ilişkilerinin kurulduğu temeli oldukça açık o l a r a k dile g e t i r m e k t e d i r . "- İnsanı İnsan yapan, başkalarının iradelerinden bağımsız olmasıdır - Bu bağımsızlık, bireyin "kendi çıkarları'nı gözeterek girdiği ilişkilerin dışında başka hiçbir zorlayıcı ilişkiye girmeme öz gürlüğü anlamındadır. - Birey, toplumdan bağımsız olarak (topluma hiçbir borcu olmaksızın) kendi bedeninin ve yeteneklerinin sahibidir. - Birey kişiliği üzerindeki 'tüm' haklarını devredemese de, çalışma kapasitesini (emek gücünü) devredebilmektedir." 35
İnsan-insan ilişkilerinin böyle b i r birey anlayışı t e m e l i n d e kurulduğu m o d e r n t o p l u m d a , insanların b i r e y olarak (daha doğrusu "eşit b i r e y l e r " o l a r a k ) yaşamlarını sürdürmelerini mümkün kılan b i r iktisadî ve siyasal ilişkiler s i s t e m i b u l u n maktadır. C. Modern
Toplumda
İktisadî İlişkiler
M o d e r n insan t i p i n i n b e l k i de en önemli özelliği, yukarıda da belirtildiği gibi, sınırsız b i r tüketici olmasında yatmaktadır. Bu özellikten k a y n a k l a n a n ve insanın b i r e y olarak düşü nülmesini g e r e k t i r e n m o d e r n i d e o l o j i n i n , insanın t o p l u m içindeki y e r i n i n geleneklere, statülere veya a i t o l u n a n t o p l u m s a l gruba göre belirlendiği b i r t o p l u m d a varlık b u l a m a yacağı açıktır. İnsanın diğer insanlarla eşit ilişkiler içinde olduğu y o l u n d a k i anlayış, insanın k e n d i e m e k gücünü k u l lanarak k e n d i maddî ve manevî varlığını geliştirme imkânına sahip olması d u r u m u n d a anlamlıdır. Geleneksel t o p l u m d a n
farklı olarak m o d e r n t o p l u m d a insan e y l e m i n i n i t i c i gücünün "başarı" (achievement) olduğunun ileri sürülmesinde de b u n u görmek mümkündür. Dolayısıyla m o d e m t o p l u m , iktisadî ilişkiler düzeyinde insanın k e n d i emek gücü üzerinde özgürce tasarruf edebileceği b i r d u r u m u ifade e t m e k t e d i r . İnsanın k e n d i emek gücü üzerinde özgürce tasarruf edebilmesi dü şüncesi ise, doğrudan k a p i t a l i z m adı v e r i l e n iktisadî yapının ayırdedici özelliğidir: 36
"(...) Kapitalizm yalnızca piyasa için üretimin olduğu bir sistem -Marx'in deyimiyle bir meta-üretim sistemi- değil, fakat emek-gücünün "kendisinin bir meta haline geldiği' ve piyasada diğer değişim nesneleri gibi alınıp satıldığı bir sistemdir. " Böyle bakıldığında, m o d e r n t o p l u m soyutlaması içinde iktisadî ilişkilerin gösterdiği özellikleri k a p i t a l i z m o l a r a k adlandırmak g e r e k m e k t e d i r . K a p i t a l i s t - o l m a y a n iktisadî ilişkiler içinde de piyasa mekanizmalarının varlığı b i l i n mekte o l d u ğ u n d a n , m o d e r n t o p l u m u m o d e r n - o l m a y a n t o p l u m l a r d a n ayırdedici özelliğin insanın e m e k gücünün metalaşması o l g u s u n d a yattığı açıktır. İnsanın e m e k gü cünün metalaşması ile e m e k gücü üzerinde özgürce tasarruf edebilme imkânının ortaya çıkışı aynı anlamdadır ve m o d e r n insan t i p i n i n özellikleri gözönüne alındığında böyle 37
38
36
M o d e r n l e ş m e k u r a m ı içinde sıktıkla k u l l a n ı l a n * ascription-achievement* bir a n l a t ı m ı için b k z . D a v i d M c C l e l l a n d , The Achieving D. V a n N o s t r a n d , 1 9 6 1 ) Muhtelif
37
M a u r i c a D o b b , Studies
44
Theory,
New Jersey:
in the Development
of Capitalism
(Londra: Roulledge and
K e g a n Paul, 1978), s . 7 . 38
T i c a r e t i n , m a l a l ı m - s a t ı m l a r ı n d a p a r a k u l l a n ı m ı n ı n ilk ç a ğ l a r d a n b e r i
varolduğu
bilinmektedir. T i c a r e t i n v e p a r a n ı n v a r o l d u ğ u h e r y e r v e z a m a n d a k a p i t a l i z m i n d e varlığından s o z e t m e k , kapitalizmin ayırdedici özelliği olarak e m e k g ü c ü n ü n m e t a l a ş m a s ı k a b u l edildiğinde, y a l n ı z c a bir a n a k r o n i z m o l m a k t a n ö t e y e bir a n l a m t a ş ı m a m a k t a d ı r . K e z a , kapitalizmin v a r o l u ş u y l a e ş z a m a n l ı o l a r a k o r t a y a ç ı k a n m o d e m i n s a n v e toplum a n l a y ı ş ı n ı d a ( ö r n e ğ i n b u a n l a y ı ş ı n ö n e m l i D e d e l e r i n d e n birisi o l a n liberalizmi) e s k i ç a ğ l a r a d e k g e r i y e g ö t ü r m e k d e a y n ı niteliktedir. K a r ş . O o b b , a.g.y, Books,
C . B . M a c p h e r s o n , The Political
çiftinin yetkin
{Princeton,
yerler.
a.g.y., muhtelit yerier v e L S t r a u s s , Liberalism: 35
Socieity
Ancient
and Modern
s . 3 2 ; Dumont.
{New York: B a s i c
1968).
s.263-264. 45
b i r i n s a n t i p i n i n a n c a k k a p i t a l i z m l e b i r l i k t e varolduğu açıktır. T a r i h s e l o l a r a k , " b u n d a n yaklaşık 1 0 . 0 0 0 yıl önce g ö çebelerin yerleşik tarıma geçişleriyle karşılaştırılabilecek o l a n " dönüşümün, y a n i " A m e r i k a n k o l o n i l e r i n d e k i b a ğımsızlık h a r e k e t i n e ve Fransız D e v r i m i ' n i n u l u s - d e v l e t i yaratmasına rastlayan İngiltere'nin iktisadî dönüşümü n ü n " m o d e r n t o p l u m soyutlamasına z e m i n hazırladığı düşünüldüğünde, m o d e r n t o p l u m u n iktisadî düzeyde k a p i t a l i z m i ifade ettiği kolaylıkla anlaşılabilir. B i r iktisadî ilişkiler sistemine k a p i t a l i z m adını v e r m e k , b u sistemin ayırdedici özelliği olarak e m e k gücünün metalaşmasını görmeyi ve b u sistemdeki temel üretim aracının toprak değil, sermaye olmasını ifade etmeyi içermektedir. Bu anlamda, Batı Avrupa'da 1500'Ierden sonra gelişen iktisadî ilişkileri genel olarak k a p i t a l i z m başlığı altında toplamak mümkündür. Buna paralel olarak, m o d e m t o p l u m u n oluşumunun kökenleri de, gene 1500'Iere kadar geri götürülmektedir. Ancak, 1500'lerden başlayan Batı Avrupa'nın tarihsel gelişmelerinin yaklaşık dört yüzyıl s o n r a k i b i r t a r i h anından r e t r o s p e k t i f olarak soyutlanmasıyla elde edilen m o d e r n t o p l u m kavra mındaki iktisadî ilişkiler öğesinin İngiliz sanayi d e v r i m i öncesindeki "ticarî k a p i t a l i z m " i değil, fakat 18. yüzyıl son rasının "sinaî k a p i t a l i z m i n i ifade ettiğini b e l i r t m e k gerek mektedir. 3 9
40
41
N i t e k i m , görüşlerine daha ileride değinilecek o l a n K a u t s k y 39
R e i n h a r d B e n d i x , T r a d i t i o n a n d Modernity R e c o n s i d e r e d " . Embattled on Social
40
41
Knowledge
Reason,
42
D. Modern
Toplumda
Siyasal
İlişkiler
M o d e r n t o p l u m soyutlamasının siyasal b o y u t u , yukarıda ifade edilen bireyselleşme kavramına bağlı o l a r a k , çoğul culuk, katılmacıhk ve o t o r i t e n i n rasyonelleşmesi g i b i öğeleri içermektedir. B i r diğer deyişle, siyasal m o d e r n l i k , Batı toplumlarında (en başta da A B D , İ n g i l t e r e v e F r a n s a ' d a ) v a r o l a n a n a yasal, l i b e r a l d e m o k r a s i o l a r a k anlaşılmaktadır. Siyasal gelişmenin s i y a s a l m o d e r n l e ş m e o l a r a k anlaşılması, siyasal m o d e r n l e ş m e n i n de s i y a s a l d e m o k r a s i y e doğru i l e r l e m e o l a r a k kavranması, m o d e r n l i ğ i n s i y a s a l b o y u t u n u n l i b e r a l d e m o k r a s i o l a r a k soyutlandığını gös termektedir. Kültürel, iktisadî ve siyasal düzeylerde, bireycilik-kapitalizm (sanayileşme)-liberal d e m o k r a s i öğelerinin bütünleşmiş b i r soyutlamasını ifade eden m o d e m t o p l u m kavramının p o z i t i f bir biçimde tanımlanmasına karşılık, geleneksel t o p l u m kavramının m o d e r n t o p l u m u n b i r negatifi olarak algılandığı görülmektedir. Bir diğer deyişle, modernleşme kuramının t e m e l i n i oluş turan geleneksel-modern i k i l e m i n d e "geleneksellik", m p dern-olmayan her şeyi içeren b i r k a t e g o r i o l a r a k görün-
Essays
' m o d e m ' k e l i m e s i n i n g e n e l a n l a m ı , b u h a r l ı m a k i n a v e çıkrık m a k i n a s ı gibi t o p l u m l a r ı n
(New York: Oxford University P r e s s , 1970) s . 2 5 0 .
s a n a y i l e ş m e l e r i n i n b a ş l a n g ı ç t a k i teknik temelini s a ğ l a m ı ş o l a n icatların o r t a y a çıktığı
K a r ş . T a l c o t l P a r s o n s . T l w S > ^ ^ , . > s o < M i > J e m Sotseties(GrtgteviOotl Cliffs, N e w J e r s e y :
1 8 . y ü z y ı l d a n s o n r a k i t ü m ç a ğ ı içine a t m a k l a d ı r . {A.g.e.)
Prentice-Hall, Inc., 1971), s . 2 9 v d .
h a k k ı n d a b k z . D o b b , a.g.y.,
" M o d e r n l e ş m e 2 . D ü n y a S a v a ş ı ' n d a n s o n r a m o d a o l m u ş bir terimdir. B u l a n ı k l ı ğ ı n a
-
42
J o h n H. K a u t s k y , The Political
Consequences
ot Modernization
W i i e y a n d S o n s , I n c . , 1 9 7 2 ) ; B a r r i n g t o n M o o r e , Social
uyandırmaktadır.
Democracy,
B u o k u y u c u l a n n ilk d ü r t ü s ü , ' m o d e r n o l a n ' ı , j e t - g e z i l e r i ,
uzay
Ticari v e sınai kapitalizm
ill. v e VII. b ö l ü m l e r .
r a ğ m e n kullanışlı bir terimdir, ç ü n k ü g ü n ü m ü z o k u y u c u l a r ı n d a b e n z e r ç a ğ r ı ş ı m l a r araştırmaları v e nükleer g ü c ü ile b u g ü n ü n teknolojisinin terimleriyle düşünmektir. A n c a k ,
46
ve M o o r e g i b i bazı yazarların m o d e m t o p l u m tanımlamalan n d a k i b e l i r l e y i c i öge "sanayileşme" o l a r a k ortaya k o n u l maktadır.
Lord and-Peasant
in the Making
Origins
of The Modem
(New York: John of Dictatorship
World
and
(Boston: B e a c o n
P r e s s , 1967-ilk b a s k ı : 1 9 6 8 ) .
47
i ş e
m e k t e d i r . Şimdi, b u i k i kavramın, modernleşme kuramının toplumsal değişmeyi açıklayışında nasıl kullanıldığını görmek gerekmektedir. 43
ıı. G e l e n e k s e l T o p l u m d a n M o d e r n T o p l u m a Geçiş Süreci Yukarıda sözü edilen geleneksel t o p l u m - m o d e r n t o p l u m çifti, Batılı o l m a y a n toplumların içinde bulundukları değişim sürecini açıklamakta kullanılırken, t a r i h i n (yani Baüh olmayan toplumların içinde bulundukları değişim sürecinin) başlangıç ve sonuç aşamalarını ifade etmektedir. Burada d i k k a t edilmesi gereken n o k t a , açıkça veya "insanlık" kavramı altında Batı toplumlarının geçmiş-şimdiki-gelecek z a m a n boyutlarındaki e v r i m i n i n genel yasalarını b u l m a amacına yönelik 19. yüzyıl t a r i h felsefelerinden farklı olarak modernleşme kuramının Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r için geliştirilmiş olmasıdır. 44
45
43
" Ö n c e l i k l e , b i r ç o k m o d e r n l e ş m e k u r a m c ı s ı n ı n b i z z a t i ş a r e t ettikleri gibi, m o d e r n l i k v e geleneksellik asimetrik kavramlardır. M o d e m ideal ortaya konulmuş v e d a h a s o n r a m o d e m olmayan The
Politics, 44
h e r ş e y g e l e n e k s e l olarak adlandırılmıştır." ( S a m u e l P . Huntington;
C h a n g e to C h a n g e , M o d e r n i z a t i o n , D e v e l o p m e n t , a n d P o l i t i c s " ,
Comparative
Gilt III, s . 2 9 3 - 2 9 4 .
Batı d ü ş ü n c e s i n d e , a y d ı n l a n m a - s o n r a s ı d ö n e m i n g e n e l özelliği, i n s a n l ı ğ ı n iler1emesi"nin t a r i h s e l y a s a l a r ı n ı b u l m a y a y ö n e l i k y o ğ u n bir ç a b a n ı n v a r i ı g ı d ı r . B u r a d a k i i n s a n l ı k k a v r a m ı n ı n , öncelikle Batı insanını m e r k e z a l d ı ğ ı ; bir diğer deyişte Batı h ü m a n i z m a s ı n ı n , ö z ü itibariyle. B a t ı e t / ı n o c e n f n s m e ' i n i n bir b a ş k a İ f a d e s i o l d u ğ u s ö y l e n m e k t e d i r . B k z . R o b e r t C . S o l o m o n , History Philosophy
and Culture,
and Human
1750-1850
Nature,
a Philosophical
Review
of
European
( S u s s e x : H a r v e s t e r P r e s s , 1 9 8 0 ) , P a s s i m . Batı
d ü ş ü n c e s i içinde y e r a l a n h e r d ü ş ü n ü r ü n b u b a ğ l a m d a d e ğ e r l e n d i r i l e m e y e c e ğ i a ç ı k s a d a , i n s a n l ı ğ ı n , y e r y ü z ü n d e k i e n ileriyi t e m s i l e d e n B a t ı u y g a r l ı ğ ı ile ö z d e ş l e ş t i r i l m e s i t ü r ü n d e n bir ethnocentrisme'm,
ileride d e d e ğ i n i l e c e ğ i gibi, m o d e r n l e ş m e k u r a m ı n a
d a y a n s ı m ı ş o l d u ğ u n u d ü ş ü n m e m e k için h e r h a n g i bir n e d e n b u l u n m a m a k t a d ı r . 45
S o s y a l bilimlerle d o ğ a bilimleri a r a s ı n d a "bitim" d ü z e y i n d e bir birlik o l d u ğ u a n l a y ı ş ı n ı n u2ar>tısı
olarak,
örneğin
fizikteki y a s a l a r t ü r ü n d e n t o p l u m s a l d e ğ i ş m e y a s a t a n n ı n
varlığını b e n i m s e y e n v e tarihi, b ö y l e y a s a l a r ı o r t a y a ç ı k a r m a a m a c ı n ı g e r ç e k l e ş t i r m e y o l u n d a bir b i l i m s e l faaliyet o l a r a k k a v r a y a n a n l a y ı ş ı B a d e e t m e k ü z e r e "tarih f e l s e f e s i " terimi k u l l a n ı l m ı ş t ı r .
D a h a çok 19. yüzyıl düşüncesine ö z g ü olan bu
anlayışın
" y i r m i n c i yüzyıl modernleşme kuramcılarının iyimserliği, (...) özünde, geçmişteki ilerlemeyi kapsayan bir iyimserliktir. Bugünden hoşnut olmak, geçmiş hakkında iyimser olmaya ve (bu geçmişin) başka toplumlar içinde açıklayıcı olduğu (dü şüncesine) yolaçmaktadır. 1950 ve 1960'ların modernleşme kuramının, modern toplumların geleceği hakkında söyleyecekleri ya çok azdır ya dayoktur; Batı'nm i l e r i ülkelerinin (varılacak yere) 'ulaştıkları' kabul edilmiştir; bu ülkelerin geçmişleri, kendi gelecekleri hakkında değil, geleneksel İlkten modernliğe geçmek için mücadele etmeyi sürdüren başka ülkelerin gelecekleri hakkında ne söyleyecekleri bakımından önemlidir" 46
Böyle bir çerçeve içinde kullanılan geleneksellik m o d e r n l i k çifti etrafında oluşan modernleşme kuramının b i r tarih felsefesi olma özelliği şöyle ortaya k o n u l a b i l i r : 1) Geleneksel t o p l u m d a n m o d e r n topluma doğru evrilmek, aşamalı b i r süreçtir. "Bütün toplumların geçecekleri m o dernleşme evrelerini veya düzeylerini aynşurmak mümkündür (...). B u süreç içindeki önderlik ve modernleşmenin daha ayrıntılı düzenekleri b i r t o p l u m d a n diğerine farklı olsa da, bütün t o p l u m l a r özünde aynı aşamalardan geçeceklerdir." 4 7
2) Modernleşme süreci, farklı toplumların m o d e r n l i k aşamasına doğru evrildikçe benzeşeceklerini ifade etmekte dir. 3) "Modernleşme geriye çevrilemeyen b i r süreçtir. (...) Şehirleşme, okur-yazarlık, sanayileşme açısından b i r dönemde belli b i r düzeye ulaşmış b i r t o p l u m , daha s o n r a k i dönemde önemli ölçüde daha alt düzeylere i n m e y e c e k t i r . " 4) Modernleşme "ilerlemeci b i r süreçtir. (...) U z u n vadede modernleşme, yalnızca kaçınılmaz değil, aynı zamanda ar zulanan ( b i r süreçtir.)." Görülüyor k i , geleneksel t o p l u m - m o d e m t o p l u m ayrımı,
m o d e r n l e ş m e k u r a m ı n a n a s ı l y a n s ı d ı ğ ı n a ileride d e ğ i n i l e c e k t i r . T a r i h f e l s e f e s i için bkz.
Arthur Marwick,
The
Nature
of History
2.
basım (Londra: T h e
P r e s s . 1 9 7 9 ) , s . 1 8 2 - 1 9 0 v e R . G . C o l l i n g w o o d , The Idea of History P r e s s , 1 9 8 3 ) , s.1 v e 1 2 6 - 1 3 3 .
48
Macmillan
(Oxford: C l a r e n d o n 46
H u n t i n g t o n , a.gy.,
47
A.g.e.,
s.292.
s.289-290.
49
toplumsal e v r i m i n genel yasalarını arayan b i r t a r i h felsefesinin öğeleri niteliğindedirler. 19. yüzyılda oldukça yaygın olan " t a r i h i n yasalarinı arama anlayışı, yukarıda da belirtildiği gibi, modernleşme kuramına da damgasını vurmuştur. Ancak, b i r önemli farkla: 19. yüzyıl düşüncesinde, Aydınlanma dö n e m i n i n C o n d o r c e t g i b i düşünürlerinin t e m e l sorunsalının b i r yansıması olarak, genel anlamda insanlığın, özel anlamda da Batı'nın geçmiş-bugün-gelecek boyutlarım kapsayan b i r genel toplumsal e v r i m şemasını ortaya k o y m a çabası vardır. Modernleşme kuramı ise, Batı'nın 1 9 6 0 ' l a r d a k i "bugünü"nü idealleştirerek, b i r anlamda dondurulmuş b i r t a r i h felsefesi niteliğinde ortaya çıkmıştır. 48
" T a r i h i n yasalarinı arayan tüm t a r i h felsefeleri g i b i m o dernleşme kuramı da büyük ölçüde d e t e r m i n i s t b i r içerik taşımaktadır. Modernleşme sürecinin i l e r l e m e c i , geriye çevrilemeyen, her t o p l u m için z o r u n l u aşamaları ifade eden b i r süreç olarak kavranması, b u d e t e r m i n i s t niteliği açıkça ortaya koymaktadır. A n c a k , y i n e h e r d e t e r m i n i s t t a r i h a n layışında olduğu g i b i , modernleşme kuramında da insanın k e n d i eylemiyle yapabileceği bazı şeyler vardır. Bunlar, t a r i h i n kaçınılmaz akışını " g e c i k t i r i c i " o l a b i l e c e k l e r i g i b i , b u akışı "hızlandırıcı" n i t e l i k t e de görünebilirler. N i t e k i m , m o d e r n leşme kuramı daha çok b u i k i n c i türe giren eylemler üzerinde durmuş ve modernleşmekte o l a n t o p l u m l a r d a i n t e l l i g e n t sia'nın rolünü araştırma k o n u s u yapmıştır. A. Modernleştirici Intelligentsiaya Modernleşmeci A k t i v i z m
da
Geleneksellikten modernliğe "geçiş" aşamasında b u l u n a n t o p l u m l a r d a , iktisadî, t o p l u m s a l ve siyasal dönüşüm süreci içinde, b u t o p l u m l a r d a k i kişi ya da grupların r o l l e r i nelerdir?
Bu s o r u n u n cevabı, sözkonusu "geçiş toplumları"nın Batılı o l u p olmamalarına göre değişmektedir. Batı'da geleneksel likten modernliğe geçiş, e n azından dört yüzyıllık b i r sürede ve âdeta kendiliğinden gerçekleşmiştir. Y a n i , Batı k e n d i " i ç " d i n a m i k l e r i sayesinde "modernleşmiştir" Buna karşılık, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a modernleşme, daha kısa b i r z a m a n d i l i m i içinde, kendiliğinden o l m a y a n ve dış etkenlerin yoğun itici gücü etrafında ortaya çıkmaktadır. Bu değerlendirmenin b i r önemli s o n u c u , Batılı toplumların yaklaşık dört yüzyılda eriştiği ideale ( m o d e r n l i k ) , çok daha kısa bir sürede erişilmek i s t e n m e s i n i n b u toplumların "geçiş aşamasindaki kültürel ve siyasal oluşumlarının açıklan masında modernleşme kuramı içinde yeralan açıklama biçimi şöyle ifade edilebilir: i - Batı toplumları sürekli değişen, h a r e k e t l i toplumlardır. Buna karşılık Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r , değişimin çok yavaş olduğu, ya da hiç değişmeyen durağan toplumlardır. D o l a yısıyla, Batılı-olmayan t o p l u m l a r d a modernleşme, h e r halükârda, Batılı toplumların dışarıdan müdahalesi sonucunda ortaya çıkan b i r değişim sürecini ifade e d e r . i i - M o d e r n topluma doğru değişmek. Batılı olmayan top lumlarda, kendiliğinden b i r süreç olmadığından, t o p l u m u n çoğunluğunu oluşturan ve gelenekselliğini sürdüren kitlelerin, bu süreçte itici bir güç olarak ortaya çıkmaları sözkonusu değildir. Dolayısıyla, Batılı olmayan t o p l u m l a r d a yabancı a r i s t o k r a t i k bir seçkinler zümresinin veya Batılı m o d e r n kültürün düşünsel araçlarıyla donanmış y e r l i b i r aydınlar g r u b u n u n y a h u t da her i k i g r u b u n b i r l i k t e oluşturacağı b i r gücün y o l gösterici4 9
\ f j '
50
49
M o d e r n l e ş m e sürecinin d ı ş v e iç faktörlerini s i y a s a l a ç ı d a n e l e a l a n bir ö r n e k ç a l ı ş m a için b k z . J o h n H . K a u t s k y , The Political yerler.
Consequences
A y r ı c a b k z . S . N. E i s e n s t a d t , Modernization:
Protest
of Modernization, and Change
muhtelif (Englewood
Cliffs, N. J . : P r e n t i c e - H a l l , I n c . , 1 9 6 6 ) , s . 5 5 v d . 48 50
B k z . R o b e r t N i s b e l , Historyofthe
Idea ofProgress,
muhtelif
yerler.
50
K a u t s k y , a.g.y., s.41 - 4 9 , 6 0 - 7 4 .
51
l i g i n e gerek vardır. B u açıklama biçiminin d i k k a t çekici özelliklerinden b e l k i de en önemlisi, geleneksellikten modernliğe doğru ilerlemekte olan "geçiş" toplumlarında iktisadî gelişmişlik düzeyi ve siyasal kültür e t k e n l e r i n i n belirlediği b i r d u r u m o l a r a k , m o d e r n l i k aşamasından önce d e m o k r a s i n i n kurulması olasılığının h a y l i düşük olmasıdır. 1960'Iarın ortalarında, Asya ve Afrika'nın y e n i bağımsız olmuş e s k i sömürgelerinde t e k - p a r t i yöne t i m l e r i n i n egemen olmasının b u bağlamda düşündürdüklerini A p t e r şöyle ifade e t m e k t e d i r : 51
"(Bu toplumlardan) pek azı totaliterdir. Hemen tümü halkçı ve gerçek anlamda, antidemokratik olmaktan çok predemokratiktirler. (...) (Bu toplumlar) olarak yaklaşmak, belli bazı baskı kurumlarını, modernleşmekte olan bir toplumun örgütlenmesi ve bütünleşmesi için belki de zorunlu olan kurumlar olarak görmemize izin vermektedir." 52
Apter'ın Batılı olmayan toplumlarda geçiş evresinde k u r u l a n t e k p a r t i r e j i m l e r i n i " d e m o k r a s i öncesi" r e j i m l e r olarak gör mesi, b u toplumların nihaî olarak demokrasiye (modernliğe) erişecekleri k o n u s u n d a iyimser b i r bakışı yansıtmaktadır. B u i y i m s e r l i k , b i r y a n d a n siyasal r e j i m l e r hakkında yapılagelen "otoriter-totaliter rejimler" ayrımına dayanmakta, diğer yandan da, özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, Asya ve Afrika'da b i r b i r i ardına k u r u l a n yeni devletlerdeki tek-parti r e j i m l e r i n i n öncülüğünü y a p a n intelligentsia'nın n i t e l i k l e r i n d e n kay naklanmaktadır. Linz'e g ö r e 51
53
E i s e n s t a d t , a.g.y., New
States
Demokrasinin
(The
totaliter b i r siyasal r e j i m şu özellikleri taşıs . 5 5 - 7 5 , 1 3 7 - 1 4 0 v e E d w a r d S h i l s , Political Hague:
Gerçek
Dünyası
Mouton,
1968),
s.19-24.
Development
Karş. C .
in the
B. Macpherson,
(Çev. Levent Köker). (Ankara: Birey v e Toplum Y a y . ,
1984), s . 3 3 - 4 8 v e 9 7 - 1 1 9 . 52
A p t e r , The Politics
53
J u a n J . L i n z , Totaliter
of Modernization ve Otoriter
maktadır: B i r kere, " m o n i s t , fakat m o n o l i t i k o l m a y a n b i r iktidar merkezi m e v c u t t u r ; eğer k u r u m l a r veya g r u p l a r arasında b i r plüralizm varsa, b u meşruluğunu o m e r k e z d e n alır ve büyük ölçüde o n u n hakemliği altında işler; b u plü ralizm, eski t o p l u m u n d i n a m i k l e r i n i n b i r ürünü değil, temelde siyasal y o l d a n yaratılmış b i r şeydir." Sonra, " t e k e l c i , özerk ve fikren az çok geliştirilmiş b i r i d e o l o j i m e v c u t t u r . Yönetici grup veya liderle o n u n e m r i altındaki p a r t i " politikalarının temelini ve meşruluğunu, k e n d i l e r i y l e özdeşleştirdikleri b u ideolojide b u l u r l a r . İdeolojinin sınırları dışına çıkmak yap tırıma bağlanmıştır. "İdeoloji, belli bir programdan veya meşru siyasal eylem sınırlarının tanımından ibaret olmayıp, sözüm ona b i r nihaî a n l a m , b i r tarihsel amaç d u y g u s u ve b i r sosyal gerçeklik y o r u m u getirmektedir." Totaliter b i r siyasal r e j i m i n üçüncü özelliği ise, b u rejimde, "pasif itaat ve i l g i s i z l i k " yerine "vatandaşların, siyasal görevlere ve k o l e k t i f sosyal görevlere katılmalarının ve b u amaçla a k t i f b i r m o b i l i z a s y o n içinde olmalarının" özendirilmesi, istenmesi ve ödûllendirilmesidir. O t o r i t e r r e j i m l e r ise, sınırlı b i r siyasal çoğulculuğa i z i n veren, "işlenmiş ve y o l gösterici b i r ideolojiye değil, k e n d i n e özgü zihniyetlere sahip o l a n ; gelişimlerinin bazı aşamaları dışında, yaygın ve yoğun bir siyasal mobilizasyon yaratmayan; bir l i d e r i n veya bazan küçük b i r g r u b u n , biçimsel yönden i y i belirlenmemiş, fakat fiiliyatta oldukça t a h m i n edilebilir sınırlar içinde iktidarı kullandıkları" r e j i m l e r o l a r a k n i t e l e n m e k t e dir.* 1
T o t a l i t e r l i k ve o t o r i t e r l i k kavramlarını, Batı l i b e r a l de m o k r a s i l e r i n d e n farklılaştırarak tanımlamak, t o t a l i t e r l i k l e otoriterliği farklılaştırmaktan görece daha kolaydır. B i r diğer deyişle, Batı liberal d e m o k r a s i l e r i n i n çizdiği ölçütler çerçevesi
( C h i c a g o : U n i v e r s i t y of C h i c a g o P r e s s , 1 9 6 9 . Rejimler
(çev.
Ergun Özbudun), (Ankara. Siyasal
54
A.g.e..
S.130.
İlimler T ü r k D e m e ğ i Y a y . , 1 9 B 4 ) s . 2 5 .
53 52
içinde, totaliter ve otoriter rejimlerin d e m o k r a t i k olmadıklarını söylemek mümkündür. A n c a k , t o t a l i t e r s i s t e m l e r i n neden o t o r i t e r olmadıklarını veya o t o r i t e r l i k t e n nedenlerde ayrıl dıklarını b e l i r l e m e k b u kadar k o l a y değildir. Dolayısıyla, totaliter r e j i m l e r i o t o r i t e r r e j i m l e r d e n ayırmanın, L i n z ' i n tanımlarında görülenlerden daha başka ölçütlere de dayanması gerekmektedir. B u n l a r arasında, t o t a l i t e r r e j i m l e r i o t o r i t e r rejimlerden ayırmanın b i r ölçütü olarak, b u rejimlere egemen o l a n tek-parti içindeki k a d r o n u n n i t e l i k l e r i n e eğilinmektedir. T e k - p a r t i n i n h e d e f i n i n y e n i b i r i n s a n ve y e n i b i r t o p l u m yaratma, dolayısıyla b u hedef doğrultusunda topyekûn b i r toplumsal değişme arayışı içinde olması anlamında "ütopyaci n i t e l i k t e olduğu r e j i m l e r " t o t a l i t e r " o l a r a k n i t e l e n m e k t e , hedefin kısmî t o p l u m s a l değişme olması ve siyasal iktidarı ellerinde tutanların "Batılılaşma"yı hedeflemeleri h a l i n d e " d e m o k r a s i öncesi" evrede b u l u n a n siyasal r e j i m l e r d e n ya da " o t o r i t e r l i k " t e n sözedilmektedir. 55
2. Dünya Savaşı ertesinde bağımsız devletler halinde ortaya çıkan y e n i d e v l e t l e r i n öncü gücü o l a r a k Intelligentsia'nın n i t e l i k l e r i , Shils'in çalışmalarında da görülebileceği g i b i , o n l a n n Batı ülkelerinde veya Batılılar y a h u t da Batılıların öğrencileri tarafından eğitilmiş olmalarında ortaya çıkmak tadır. M o d e r n o k u l l a r d a kazanılmış o l a n Batılı değerlerin biçimlendirdiği modemleşmeci düşünceler, b u i n t e l l i g e n t s i a üyelerinin Batı toplumlarındaki sosyalist görüşlerden e t k i lenmeleri ve y o k s u l l u k , eşitsizlik ve adaletsizlik g i b i sorunları i d e o l o j i l e r i n i n m e r k e z i n e yerleştirmeleri de d i k k a t e alın5 6
55
A.g.e.,
s.131
v d . ' Ü t o p y a c i " d ü ş ü n ü ş t a r z ı n ı n totaliterliğin k ö k e n l e r i n d e n
o l u ş t u r m a s ı tikri için b k z . K a r i P o p p e r , Açık Büyüsü
Toplum
ve Düşmanları,
C.1,
and K e g a n Paul, 1979)
Passim.
Historicism,
57
B. Geçiş Sürecinin Kavramîaştırıîmasında Eleştiri ve Yenileşme Modernleşme kuramına, b u kuramın genel çizgisi içinden yöneltilen eleştirilerde i l k sırayı geleneksel t o p l u m - m o d e r n t o p l u m ayrımına yönelik olanlar almaktadır. Joseph R. Gusfield'm, b u a y n m a ve b u r a d a n k a y n a k l a n a n y e d i yanlışa yönelik eleştiri ve itirazları b u bakımdan d i k k a t çekicidir. Gusfield'a göre modernleşme kuramının geleneksellikm o d e r n l i k ayrımından k a y n a k l a n a n yanlışlıklar şöyle ifade edilmektedir: "Yanlış 1 : Gelişmekte o l a n t o p l u m l a r durağan t o p l u m lardır. Geleneksel bir toplumun her zaman bugünkü durumuyla varolduğunu veya yakın geçmişin değişmemiş bir durumu gösterdiğini varsaymak yanıltıcıdır. Bugün görülen ve 'geleneksel toplum' olarak isimlendirilen şeyin kendisi, çoğu kez değişmenin bir ürünüdür. Yanlış 2 : G e l e n e k s e l kültür tutarlı b i r n o r m v e değerler bütünüdür. Kentsel merkezlerin "büyük geleneği' ile kırsal toplulukların 'küçük geleneği' arasındaki ayrılma ve etkileşimi İrdeleyen antropologlar, tek-biçimli (uniform) bir bütün oluş-
birini
Platonîın
( ç e v . M e t e T u n c a y ) , ( A n k a r a : T ü r k S i y a s î - i limier D e m e ğ i Y a y . , 1 9 6 7 ) s . 1 v d .
1 6 8 v d . v e s . 3 2 2 v d . ; K . R . P o p p e r , The Povertyof
malıdır. B u niteliğiyle, Batılı o l m a y a n toplumların Batılı düşünceye sahip intelligentsia'sı siyasal r e j i m düzeyinde Batılı liberal demokrasi m o d e l i n i b i r hedef olarak b e n i m s e m e k t e n çok, daha acil olarak gördükleri iktisadî kalkınma s o r u n u n a yönelmektedir. Y i n e de nihaî b i r hedef o l a r a k topyekûn modernleşmenin yeğlenmiş olması, b u ıntelligentsia'nın kurmuş olduğu t e k - p a r t i yönetimlerinin demokrasi-öncesi ve o t o r i t e r olarak n i t e l e n m e l e r i için y e t e r l i görülmektedir.
(Londra: Rougtledge
57
2. D ü n y a Savaşı sonrasında ortaya çıkan yeni devletlerde, bağımsızlık mücadelesini y ü r ü t e n ö n c ü k a d r o n u n k u r d u k l a r ı tek-partili s i y a s a l s i s t e m l e r i n B a t ı d e m o k r a s i s i k a r ş ı s ı n d a k i k o n u m l a n n ı d e ğ e r l e n d i r e n bir ç a l ı ş m a için b k z . C Demokrasinin
56
54
E d w a r d S h i l s , a.g.y.,
s . 1 9 vd.
Politics
Gerçek
Dünyası,
in an Age of Revolution
muhtelif
yerler.
B. Macpherson,
Ayrıca bkz. J o h n W. Spanier,
World
(New York: Frederick A . Praeger, 1967) s.151-195. 55
turduğu düşünülen şey içindeyeralan alternatiflerin çeşitliliğine dikkatimizi çekmişlerdir. Yanlış 3: Geleneksel t o p l u m türdeş b i r t o p l u m s a l yapıdır. Diğer toplumlar gibi, Hint toplumu da, kast sistemi içinde ve dışında yeralan farklı gruplarda farklı yaşam biçimlerini ku rumsallaştırmıştır. Yanlış 4: E s k i g e l e n e k l e r y e n i değişmeler tarafından y e r l e r i n d e n e d i l i r . Eski ve yeni kültür ve yapıların çatışmadan ve hatta karşılıklı uyum göstererek varolma kapasiteleri toplumsal değişmede sık görülen bir olgudur; eski yeniyle zorunlu olarak yer değiştirmezYanlış 5: G e l e n e k s e l ve M o d e r n biçimler d a i m a çatışma içindedirler: özgül bir tarihsel ve kültürel durumdan ayrı bir şey olarak 'geleneksel toplum' soyutlaması, modernist biçimlerini kabulünü, yadsınmasını veya birleşmesini etkileyen özgül ge leneklerin içeriğinin çeşitliliğim görmemektedir. Yanlış 6: Geleneksellik ve m o d e r n l i k b i r b i r l e r i n i karşılıklı o l a r a k dışlayan s i s t e m l e r d i r . Verili bir kurumun ya da bir kültürel sistemin çeşitli yönleri veya boyutları vardır Bir toplum üzerindeki yeni-etkiler karşısında her boyut aynı yönde işlev görmez. Geleneksellik ve modernlik çatışma içinde olmaz- Ge leneksellik ve modernlik çatışma içinde olmaktan çok, çoğu kez, birbirlerini güçlendiren sistemlerdir. Yanlış 7: Modernleşme süreçleri gelenekleri zayıflatır. (...) Yeni kurumlar ve değerler eskiyle kaynaşabilir ve karşdıkh olarak birbirlerinin içine girebilirler k i sıklıkla böyle olur." Gusfield'ın yukarıda özet olarak aktarılan eleştirileri, özünde modernleşme kuramındaki g e l e n e k s e l - m o d e r n t o p l u m ay rımının a m p i r i k geçerliliğine ilişkin eleştirilerdir. M o d e r n 5B
leşme kuramının a m p i r i k geçerliliğine yönelik b u ve benzeri eleştiriler, h e m e n tümüyle geleneksel t o p l u m - m o d e r n t o p l u m ayrımının m e t o d o l o j i k niteliği üzerinde odaklaş maktadır. Bir diğer deyişle, modernleşme kuramının b i r tarih felsefesi olma özelliği üzerinde d u r m a k t a n s a , b u kuramın aksayan yönlerinin a m p i r i k çalışmaların beslediği gelişmelerle düzeltilmesi t e r c i h e d i l m e k t e d i r . 59
Modernleşme kuramına b u çerçevede yöneltilen eleştiriler arasında i l k sırayı, geleneksel t o p l u m - m o d e r n t o p l u m ayrı mının ve t o p l u m s a l değişmenin b i r i n d e n diğerine doğru gelişen aşamalı ve t e l e o l o j i k b i r süreç olarak kavramsallaştırılmasımn s o m u t gerçeğe tekabül eden b i r kavramsallaştırmayı mı, yoksa W e b e r e i a n l a m d a b i r ideal t i p i m i oluş turduğu sorusu almaktadır. 1960'ların ortalarında, modernleşme kuramının Batılı o l mayan t o p l u m l a r hakkındaki görüşlerinin a m p i r i k olarak yanhşlanmasınm etkisi altında, g e l e n e k s e l - m o d e r n t o p l u m ayrımının ve b u a y n m üzerine k u r u l u olan toplumsal değişme kuramının Weber sosyolojisinin ideal t i p anlayışı çerçevesinde düzeltilmesi gerektiği ağır basan b i r görüş haline gelmiştir. Bu doğrultuda m o d e r n l i k ve geleneksellik kavramlarını ye n i d e n ele alan B e n d i x , b u kavramların W e b e r e i a n l a m d a b i r ideal t i p oluşturduklarını, ideal t i p l e r i n ise - o l g u l a r d a n çı karılan ve/veya olgulara tekabül etmesi gereken- genellemeler olmadıklarını b e l i r t m e k t e d i r . Gerçekten W e b e r de, ideal t i p l e r i n b i l i m s e l analiz açısından önemini, i n s a n davranı60
59
B k z . J o y c e A p p l e b y , " M o d e m i z a t i o n T h e o r y a n d t h e F o r m a t i o n of M o d e r n S o c i a l T h e o r i e s i n E n g l a n d a n d A m e r i c a " , Comparative (der.), Readings
in Social
Evolution
and Development
s . 4 2 - 4 5 2 ; F r a n k T a c h a u (der.) The Developing 58
Comparative
Poffthal
Change
Modemization,
A.
Reader
and History.
Cilt
(Oxford P e r g a m o n P r e s s . 1 9 7 0 ) .
Nations,
What Path to
Modemization
or D i a l e c t i c " başlıklı birinci b ö l ü m , s . 9 - 5 8 .
in
(Betmont, Calrfomıa: W a d s w o r t t ı Publishrng C o m p a n y .
in Society
(New York: Dodd, M e a d a n d C o m p a n y , 1 9 7 2 ) , T r a d i t i o n a n d Modernity: Dichotomy
J o s e p h R . G u s f i e l d , T r a d i t i o n a n d M o d e r n i t y : M î s p l a c e d P o l a r i t i e s İri t h e S t u d y of S o c i a l C h a n g e " , C l a u d e E . VVeİch J r . (der.) Political
Studies
X X , s . 2 5 9 - 2 8 5 ; S . N. E i s e n s t a d t , " B r e a k d o w n s of M o d e r n i z a t i o n " , S . N. E i s e n s t a d t
60
B e n d i x , a.g.y., s.".7S
vd.
1971),s.49-56.
56
57
şındaki irrasyonel öğelerin b u davranışları etkileyiş biçimlerini a n l a y a b i l m e n i n b i r aracı olarak gördükleri işlevler açısından kavramaktadır ; yoksa, ideal t i p l e r i n ne ölçüde "gerçeklik"e tekabül ettiği bakımından değil. T o p l u m s a l değişmenin a n laşılması bakımından ideal t i p l e r i n öneminin ne olduğu hakkında da W e b e r şunları söylemektedir: 61
"Gelişme aşamaları da ideal tipler biçiminde kurulabilir ve bu kurgular önemli ölçüde açıklayıcı bir öneme sahip olabilirler. Fakat özellikle de bu durum ideal tip ile gerçekliğin birbiriyle karıştırılması tehlikesini ortaya çıkarır. (...) Seçilmiş olan kavramsal ölçütlerin sonucunda ortaya çıkan (ideal) tip dizileri, bir yasal zorunluluğun açığa çıkaniığı tarihsel bir aşama olarak görünür. Bir yanda analitik kavramların mantıksal sınıflan dırması, diğer yanda ise, olguların ampirik düzenlenişlerinin mekân, zaman ve nedensel ilişki içinde böylece kavramsallaştırılması öyle birbirinin içine geçer ki, (kavramsal) kurgunun gerçekte de geçerli olduğunu kanıtlamak için, gerçekliğin tahrif edilmesine yönelik hemen hemen karşı konulamaz bir eğilim ortaya çıkar." Weber'in b u metodolojik görüşlerinden çıkarılan sonuç ise, geleneksel t o p l u m i l e m o d e r n t o p l u m kavramlarını t a r i h i n başlangıç ve bitiş noktaları olarak k a b u l etmek; t o p l u m s a l değişme sürecini ise, geleneksellik ve m o d e r n l i k öğelerinin her özgül toplumsal yapının somut oluşumları içinde karşılıklı ilişkileri çerçevesinde analiz etmeye çalışmak olmuştur: "Geleneksel toplum (-siyaset felsefesİndeki L. K.-doğal durum gibi), uzak bir geçmişte yeralan hipotetik birbaşlangıç noktası olarak varolmuş olabilir. Gerçekten modern bir toplum, uzak bir gelecekte geleneksel kalıntıların ortadan kalkması halinde 62
61
M a x W e b e r , The Theory
of Social
and Economic
Organization
(der. T a l c o l t P a r s o n s ) ,
(New York: T h e F r e e P r e s s , 1964), s.90. 62
M a x W e b e r , The Methodology
of »19 Social
Sciences
(Glencoe: T h e Free P r e s s , 1949),
s . l 01 v e 1 0 2 - 1 0 3 ' t e n B e n d i x , a.g.y., s . 2 7 6 Y J a z i k r e d i l m e k t e d i r . 58
varolacaktır. Böylece, geleneksellik
ve modernlik
tarihsel
malar olmaktan çıkmakta ve tarihin başlangıç ve sonuç haline gelmektedirler.
aşa
noktalan
Fakat, eğer bütün gerçek toplumlar
geçiş
toplumlarıysalar, bu geçiş toplumlarında işlemekte olan değiş menin biçim ve süreçlerini açıklayacak bir kuruma
gerek
var
dır" H u n t i n g t o n ' u n g e r e k l i gördüğü b u " k u r a n i ı oluşturacak kavramsal öğeler, şu n o k t a l a r etrafında odaklaşan y e n i ça lışmalar içinde oluşturulmak i s t e n m e k t e d i r : 63
"Siyasal Gelişmenin K r i z l e r i " • Sosyal B i l i m Araştırma Kurulu'nun KarşılaşUrmah Siyaset Komitesi'nin siyasal gelişme serisi içinde yayımlanan o n c i l t t e k i "Siyasal Gelişmenin Krizleri" başlıklı incelemesinde B i n d e r ' i n ifadeleri, 1 9 6 0 ' l a n n ortalarından başlayarak yoğunlaşan eleştirilerin modernleşme kuramı üzerinde nasıl b i r e t k i yaptığını açıklayıcı n i t e l i k t e dir: "Geçmiş, gelenektir; gelecek -.tarihin sonu olmasına rağmen dünyanın içinde varolmayı sürdüreceği (gelecek)modernliktir; ve bugün ise geçiştir. (...) Modernlik fikri geleneksel uzaklaşmaya yölaçan bir çekicilik o l a b i l i r ancak (modernlik), geleneğin ta rihsel değil, diyalektik karşılı olarak işlev görmektedir. Umut dolu bir biçimde geçiş olarak isimlendirdiğimiz şey, elbette, bir fikir olarak modernlik ile ampirik, tarihsel bir oluşum olarak geleneğin sentezidir. Bu sentez modernliktir, ancak, onu farketmeyiz, çünkü bu nihaî bir aşama değildir. Aşamalarfikri (...) potansiyel olarak yanıltıcıdır (,..)." Bu genel düşünceler çerçevesinde, modernleşme ile siyasal gelişme arasındaki ilişkinin daha önceki i y i m s e r (veya de64
63
Huntington, T h e C h a n g e to C h a n g e " , s . 2 9 6 - 2 9 7 .
64
L e o n a r d B i n d e r , " C r i s e s o l Political D e v e l o p m e n t " , L . B i n d e r , Crises in Political
Development
{Princeton,
and
Sequences
N e w J e r s e y : Princeton University P r e s s , 1971)
içinde, s . 2 0 - 2 1 .
59
mokratikleşrne yanlısı) k u r a m l a r d a n farklı b i r biçimde kavranması gerekmektedir. N i t e k i m , y i n e aynı c i l t t e siyasal gelişme üzerine yazan Coleman'a göre, 6 5
"(.--) siyasal gelişme süreci, yapısal farklılaşma süreçleri, eşitliğin gerektirdikleri ve bir siyasal sistemin bütünleştirici, (isteklere) cevap verici ve uyum gösterici kapasitesi arasındaki sürekli b i r etkileşimdi?: Bu üç boyut arasındaki etkileşim 'gelişme sendromu' dediğimiz şeyi oluşturmaktadır. Bu terimler altında siyasal gelişme, (1) artan farklılaşmanın yarattığı g e r i l i m ve çatışmaları içeren ve düzenleyen yeni bütünleşme ve müdahale biçimlerinde ve (2) eşitliğin gereklerinden kaynaklanan taleplere uygun olacak bir biçimde yeni kaynak dağılım ve yeni katılım biçimlerinde ortaya çıktığı gibi, bir siyasal sistemin bilinçli olarak amaçlanmış ve nitelik açısından yeni ve genişlemiş siyasal ka pasiteyi kazanması olarak görülmektedir." 96
Siyasal gelişmenin b u şekilde anlaşılması, geçiş t o p l u m larında modernleşmenin gerektirdiği siyasal kurumların oluşması olarak siyasal gelişmeden sözedilmesi anlamına gelmektedir. Burada önemli olan, her geçiş t o p l u m u n d a özgül olarak varolan . " t o p l u m s a l güçler" ile siyasal k u r u m l a r ara sındaki ilişkilerin nasıl oluştuğudur. Böyle b i r siyasal gelişme kavramının, H u n t i n g t o n tarafından ifade edilen, "modernleşme sürecinin e t k i s i altında b u l u n a n , fakat o n d a n bağımsız b i r süreç şeklinde" düşünülmek i s t e n e n siyasal gelişme kav ramıyla çakıştığı söylenebilir. 67
Böylelikle 1 9 6 0 ' l a r m ortalarından başlayarak gerçekleşen 65
Ö r n e ğ i n b k z . E d w a r d S n i l s . Political PolMcs
and the Sarges
of Growth
Development
{Cambridge:
in the New
States;
W. W.
kuramsal y e n i l i k l e r , modernleşme kuramına "geçiş t o p lumlarinın farklı özelliklerini d i k k a t e alan ve b u farklılıkları açıklamaya çalışan b i r içerik kazandırmışlardır. C. Sanayileşme Olarak
Modernleşme kuramı içinde gerçekleşen b u değişimler, Karşılaştırmalı Siyaset K o m i t e s i ' n i n yayımlamış olduğu Crises a n d Sequences i n P o l i t i c a l D e v e l o p m e n t adlı der lemenin ortaya koyduğu özelliklerden görece farklı ve yeni kavramlaştırma biçimlerine de yolaçmıştır. B u y e n i k a v ramlaştırma biçimleri arasında, modernleşmenin sanayileşme olarak tanımlandığı ve sanayileşme sürecinin farklı t o p l u m l a r d a farklı sonuçlara yolaçtığı düşüncesi i l g i çekicidir. Modernleşmeyi sanayileşme olarak anlayan ve Batılı olmayan t o p l u m l a r d a k i değişme süreçlerini sanayileşmenin tümt o p l u m s a l ( s o c i e t a l ) e t k i l e r i açısından değerlendiren b i r örnek çalışma, J o h n H . K a u t s k y ' n i n P o l i t i c a l Consequences o f M o d e r n i z a t i o n başlıklı i n c e l e m e s i d i r . Kautsky'nin sanayileşme süreci içinde tüm Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i gelişmelerin o r t a k yönlerini içerecek g e n e l l e m e l e r peşinde koşan b u incelemesi dışında, B a r r i n g t o n M o o r e Jr. tarafından karşılaştırmalı t a r i h açısından gerçekleştirilmiş b u l u n a n Diktatörlük v e D e m o k r a s i n i n T o p l u m s a l Kökenleri adlı yapıtı ayrı b i r öneme s a h i p t i r . K a u t s k y ' n i n tüm Batılı o l mayan t o p l u m l a r için geçerli olabilecek genellemelere varma çabasından farklı olarak, M o o r e ' u n yapıtı Batı toplumlarının ( A B D , İngiltere ve Fransa) sanayileşme süreçlerinden çı68
6 9
Rostow,
A l t h e U n i v e r s i t y P r e s s . 1 9 7 1 ) , özellikle
" Ç a ğ d a ş gelişmekte olan d ü n y a d a s i y a s e t v e d e m o k r a s i " başlıklı yedinci bolüm,
68
s.267-301. 66
67
J . H . K a u t s k y , Political
Consequences
of Modernization
( N e w York: J o h n Wiley a n d
S o n s , Inc., 1972).
J a m e s S . C o l e m a n , T h e Development S y n d r o m e : Differentiation-Equality-Capacity". B i n d e r . a.g.y.,
Modernleşme
içinde s . 7 4 .
69
Barrington Moore, J r . , Social in the Making
S a m u e l P . Huntington, " S i y a s a l G e l i ş m e v e S i y a s a l B o z u l m a " ( ç e v . E r g u n Ö z b u d u n ) ,
Diktatörlük
AÜHFD.
Soylunun
C i l t : X X I I - X X I I I , N o . 1-4, ( A n k a r a . 1 9 6 5 - 1 9 6 6 ) , s . 6 4 .
Origins of Dictatorship
of the Modern
ve Demokrasinin ve Köylünün
Rolü,
World
Toplumsal {çev.
and Democracy,
Lord and
Peasant
(Boston: B e a c o n P r e s s , 1 9 6 7 - i l k baskı 1966). Kökenleri,
Çağdaş
Dünyanın
Yaratılmasında
Şirin T e k e l i - A l â e d d i n Ş e n e l ) , ( A n k a r a : V y a y . ,
1989).
60
61
kardığı tarihsel sonuçları A l m a n y a , Rusya, Çin, Japonya ve H i n d i s t a n örnekleriyle karşılaştırmakta ortaya çıkan so r u n l a r a değinmektedir. M o o r e ' u n yapıtı, karşılaştırmalı t a r i h aracılığıyla yapılan böyle b i r incelemede, t o p l u m l a r arasındaki farklılıkları gözardı e t m e sakıncasını e n aza i n d i r m e y i mümkün kılan b i r y e n i t i p o l o j i denemesi olarak nitelenebilir. H e r i k i yapıtın temel argümanlarını kısaca a k t a r a r a k modernleşme k u r a mının geçiş sürecini nasıl kavradığı k o n u s u n u sonuçlandırabiliriz: 1. "Modernleşmenin Siyasal
Sonuçlan"
Geçiş toplumlarındaki siyasal gelişmeleri a n l a y a b i l m e k bakımından önemli b i r kavramsallaştırma biçimi, siyasal gelişmeyi "sanayileşme"nin t o p l u m s a l yapının tümünde yarattığı komplikasyonlar çerçevesinde ve her t o p l u m u n farklı ve benzeşen yönlerini gözönüne alan karşılaştırmalı t a r i h aracılığıyla irdelemekten yanadır. J o h n H . Kautsky'nin Political C h a n g e i n U n d e r d e v e l o p e d C o u n t r i e s adlı derlemesinde geliştirildiği öne sürülen b u yaklaşım, değişmenin t e k o r t a k paydası olarak sanayileşmeyi görmekte ve sanayileşmenin farklı t o p l u m l a r üzerindeki e t k i l e r i n i , değişmenin yönü hakkında h e r h a n g i b i r önyargıya saplanmaksızın ve farklı t o p l u m s a l yapılarda değişmenin ne tür siyasal gelişmelere yolaçacağı k o n u s u n d a k i a l t e r n a t i f l e r i sınıflandırmaksızm anlamaya çalışmaktadır. 70
K a u t s k y ' n i n 1972 yılında yayımlanan T h e P o l i t i c a l C o n sequences o f M o d e r n i z a t i o n adlı çalışmasında daha açık ve geliştirilmiş b i r biçimde ifade edilen yaklaşımı, şu ana noktalar
70
J o h n H . K a u t s k y ' n i n Political
Change
in Underdeveloped
Countries
başlıklı ç a l ı ş m a s ı
üzerinde yoğunlaşmaktadır. (a) Modernleşme, Batı Avrupa'da görüldüğü biçimi altında sanayileşmeyi içermekteyse de, her sanayileşme modernleşme anlamında gelişmelere yolaçmaktadır. Sanayileşmenin m o d e m t o p l u m a doğru gelişmek anlamında modernleşmeye yolaçrnadığı bölgeler ise, Batı Avrupa'nın dışında k a l a n bölgelerdir. Bu bölgelerde -ya da, b i r diğer deyişle, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a - sanayileşme, b u toplumları sanayileşme sürecine sokan dış ve iç faktörlerin etkileşimi içinde anlaşılmalıdır. 71
( b ) Batı Avrupa'nın "içeriden" modernleşmesine karşılık, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a modernleşme " d ı ş a r i d a n gelen etkiler tarafından güdülenmiş b i r süreç niteliğindedir. B u bağlamda, sömürgecilik, aristokrasi ve yabancı ve y e r l i ser m a y e n i n işbirliği "dışarıdan modernleşme"nin başlıca fak törleri olarak görülmektedir. (c) Geleneksel b i r t o p l u m l a m o d e r n b i r t o p l u m arasındaki temaslar b i r kez başladıktan sonra, süreç içinde, artık sana yileşme y o l u n a girmiş o l a n geleneksel t o p l u m d a b u sürecin gereklerini yerine getirme görevini üstlenecek o l a n b i r " e n telektüeller g r u b u " oluşmakta ve b u g r u p , m o d e m o r d u g i b i sanayi t o p l u m u n a özgü değerleri benimsemiş diğer gruplarla b i r l i k t e modernleşme sürecini "içeriden" besleyen "ajanlar"ı oluşturmaktadır. ( d ) K a u t s k y ' n i n "modernleştiriciler" o l a r a k adlandırdığı b u güçler, geleneksel güçlerle b i r k o a l i s y o n içinde i k t i d a r a gelmeleri halinde dahi toplumsal değişmenin yürütülmesinde h a k i m b i r k o n u m kazanmaktadırlar. Modemleştİrici güçlerin böyle h a k i m bir k o n u m kazanmaları ise, b u sürecin b i r d e v r i m niteliğini kazanmasıyla gerçekleşmektedir. (e) Modemleştİrici güçlerin temel hedefi toplumlarının sanayileşmesini sağlamak olduğundan, b u amaca u y g u n
( N e w Y o r k : J o h n W B e y a n d S o n s , 1 9 6 2 ) h a k k ı n d a bir eleştiri için b k z . A n n R u t h Willmer, The
U n d e r v e l o p e d S t u d y o l Political D e v e l o p m e n t " , World
Nisan 1964, s.468-482.
62
Politics,
C . X V I , Sayı 3, 71
K a u t s k y , a.g.y.,
muhtelif
yerler.
63
p o l i t i k a l a n üretmek d e v r i m sonrası siyasal kurumsallaşmayı belirleyici b i r özellik taşımaktadır. B u kurumsallaşma içinde, y e n i y e n i ortaya çıkmaya başlayan sanayi işçilerinin, y e r l i ve yabancı b u r j u v a z i n i n , köylülerin r o l l e r i de, modernleştirici güçlerle ilişkileri içinde önem kazanmaktadır. Örneğin, işbaşındaki modernleştirici g r u b u n sanayileşme açısından başarılı olmadığı d u r u m l a r d a , o ana kadar fiilî olarak iktidarın dışında kalmış o l a n y e n i b i r modernleştirici g r u p iktidarı devralmak üzere b u t o p l u m s a l güçlerden yararlanabilmekte dir. ( 0 Böyle b i r çerçeve içinde, sanayileşme sürecinin siyasal değişme üzerindeki e t k i l e r i n i açıklamaya çalışan K a u t s k y , modemleştiricilerin kurumsallaştırdığı siyasal yapıları i k i y e ayırarak incelemektedir: B i r yanda, m u h a l e f e t i n baskı altına alınmasını ve modemleştiricilerin sanayileşme süreci boyunca i k t i d a r d a kalmalarını sağlayan siyasal yapı; diğer yanda ise, modemleştiricilerin diğer t o p l u m s a l g r u p l a r l a iktidarı pay laştıkları ve giderek b u g r u p l a r tarafından e r i t i l d i k l e r i b i r siyasal yapı. 72
2. "Diktatörlük ve Demokrasinin
Toplumsal
Kökenleri"
B a r r i n g t o n M o o r e ' u n i l k kez 1966'da yayımlanmış o l a n yapıtı, "tarım toplumlarının (nüfusun büyük çoğunluğunun geçimini t o p r a k t a n sağladığı devletler olarak tanımlanmıştır) m o d e r n sanayi toplumlarına dönüşmelerinde üst t o p r a k sı nıflarının ve köylülüğün değişen siyasal r o l l e r i n i açıklamaya çalışmaktadır." Huntington'ın klasik modernleşme kuramını eleştirdiği "Siyasal Gelişme ve Siyasal B o z u l m a " başlıklı ça lışmasının yayımlanmasından yaklaşık b i r yıl sonra ortaya
çıkan bu çalışma, o dönemin modernleşme kuramıyla ilgilenen sosyolog ve siyasal b i l i m c i l e r i tarafından p e k büyük b i r i l g i görmemiştir Bunda, M o o r e ' u n meslekten tarihçi olmasının (ve b i r ölçüde sosyal b i l i m l e r d e k i d i s i p l i n l e r arası bölün müşlüğün) payı olduğu söylenebilir. 1 9 7 0 ' l e r i n sonlarına doğru Theda Skocpol'un States a n d Social R e v o l u t i o n s adlı yapıtının ve Trimberger'in R e v o l u t i o n F r o m A b o v e başlıklı çalışmasının Moore'dan doğrudan ve dolaylı etkiler taşımaları, toplumsal değişmeyi analiz eden sosyal b i l i m c i l e r i n geliş tirmeyi amaçladıkları yeni kavramsal çerçeveler bakımından Moore'un sözü edilen yapıtının yaygın b i r i l g i çekmesine neden olmuştur. 74
75
7 6
B a r r i n g t o n M o o r e ' u n b u yapıtı hakkında b i r b i r i n d e n o l dukça farklı değerlendirmeler bulunmaktadır. Kullandığı kavramların, s o n çözümlemede iktisadî n i t e l i k l e r i n i n ağır bastığı kanısında olanlar Moore'u k l a s i k determinist Marksist çizgi içine oturtmaya çalışırlarken, b u n u n tersini i l e r i sürenler de vardır. M a r k s i z m ' i n t o p l u m s a l e v r i m kuramıyla m o dernleşme arasındaki b e n z e r l i k l e r i n tartışılması b i r yana, Moore'un yapıtını modernleşmeci r e v i z y o n i z m e örnek oluşturan önemli b i r çalışma o l a r a k görmek g e r e k m e k t e dir. 77
Bir kere M o o r e ' u n diktatörlük ve d e m o k r a s i kavramlarını tanımlayış biçimi, modernleşme kuramının genel çizgisine
74
M o o r e ' u n y a p ı t ı n ı n y a y ı m l a n m a s ı n d a n s o n r a , 1 9 6 7 " d e y a y ı m l a n m ı ş bir eleştiri için b k ı . G a b r i e l A . A l m o n d , " R e v i e w ot S o c i a l Origins", American
73
Political
Science
Review,
C . 6 1 , 1 9 6 7 . s.769. 75
T h e d a S k o c p o l , States, Russia
76
and China
and Social
E l l e n K a y T r i m b e r g e r , Revolution in Japan,
Turkey,
Revolutions,
A Comparative
Analysis
ol
France,
(Cambridge: C a m b r i d g e University P r e s s , 1980).
Egypt
and
from Above,
Peru
Military Bureaucrats
and
Development
(New Jersey ve New Brunswick: Transaction,
1978). 72
K a u t s k y ' n in i k i n c i k a t e g o r i d e y e rai a n ü l k e l e r a r a s ı n d a T ü r k i y e ' y i g ö s t e r d i ğ i n i belirtelim.
73
77
B k z . J o n a t h a n M. W i e n e r , " T h e B a r r i n g t o n M o o r e T h e s i s a n d Its C r i t i c s " Theory Society.
and
CM, S a y ı 3 . 1 9 7 5 , s . 3 0 1 - 3 3 0 .
M o o r e , a.g.y., s , x i . 65
64
uygundur. M o d e r n t o p l u m kavramını sanayi t o p l u m u kavramıyla özdeşleştirerek b i r ölçüde t e l e o l o j i k v e e t h n o c e n t r i q u e öğelerden arındırmaya çabalayan M o o r e , m o d e r n sanayi t o p l u m u n a gidişin üç t e m e l y o l u bulunduğunu i l e r i sür m e k t e d i r : B u n l a r d a n i l k i , İngiltere, A B D ve Fransa'da k a pitalizmle liberal d e m o k r a s i n i n b i r l i k t e varoluşları sonucuna varan " d e m o k r a t i k y o l " ; i k i n c i s i A l m a n y a v e J a p o n y a ör neklerinde görülen "tepeden d e v r i m " (ve faşizm); üçüncüsü ise Rusya ve Çin örneklerinde görülen "komünizm"dir. T a n m toplumlarının sanayi toplumlarına dönüşmeleri sürecinde ortaya çıkan sorunlara karşı geliştirilen çözümlerin ürünleri olarak ortaya çıkmış o l a n b u r e j i m l e r , M o o r e ' a göre l i b e r a l d e m o k r a s i ve sag ve s o l diktatörlükler niteliğindedir. Modernleşme kuramcılarının önce siyasal, daha sonra da kültürel ve iktisadî ölçütler çerçevesinde yürüttükleri kar şılaştırmalı araştırmaların, genel olarak Parsons'a dayanan t o p l u m s a l sistem kuramının çerçevesini benimsemiş olduğu daha önce belirtilmişti. B u kuramın yapısal-işlevselci niteliği, t o p l u m s a l değişmenin açıklanmasında t o p l u m u "dengede" t u t a n işlevler ile kurumların analizi üzerinde yoğunlaşmayı z o r u n l u kılmaktaydı. M o o r e ' u n kullandığı karşılaştırmalı t a r i h yöntemi ise, değişme sürecinde t o p l u m s a l güçlerin karşılıklı ilişkilerinin nasıl geliştiklerine eğilen ve değişmeyi "denge" ile değil, "denge"nin esaslı b i r öge niteliğini taşımadığı " d e v r i m c i " ( r e v o l u t i o n a r y ) ve " t e p k i c i " ( r e a c t i o n a r y ) ilişki 78
78
biçimlerinde k a v r a m a y a çalışan özellikler göstermekte dir. M o o r e ' u n kullandığından daha farklı karşılaştırmalı t a r i h yöntemleri de modernleşme kuramcılarının bazılarınca kullanılmıştır. J o h n H . K a u t s k y ' n i n dışında, C y r i l E. Black'ın Çağdaşlaşmanın İtici Güçleri adlı yapıtı b u n a b i r örnektir. Kautsky ve Black'ın daha çok Weberei ideal tipler çerçevesinde ve Huntington'ın k l a s i k modernleşme kuramına getirmiş olduğu eleştiriler doğrultusunda çalışmalar ortaya koymuş olmalarına karşılık, B o t t o m o r e ' u n da belirttiği g i b i , t o p l u m içindeki sınıfsal ilişkilerin " b u r j u v a d e v r i m i n i , "tepeden d e v r i m " i ve "köylü d e v r i m i n i açıklamakta kullanması, M o o r e ' u n ayırdedici özelliğidir. 79
80
81
Bu farklılıklara rağmen, modernleşmeyi sanayileşme olarak tanımlaması, b u tanımlama çerçevesinde t a n m t o p l u m u n d a n sanayi t o p l u m u n a geçiş sürecinde her t o p l u m u n özgüllüğünü açıklamaya çalışması, vardığı sonuçlar ve kullandığı kavramlar farklı olsa da, M o o r e ' u n yapıtıyla Kautsky'nin yapıtı arasındaki önemli benzerliğe d i k k a t çekmemizi mümkün kılmakta dır. M o o r e ' u n çalışmasını modernleşmeci r e v i z y o n i z m içinde ele almamızın b i r diğer nedeni de, " t a n m toplumlarında, bazan parlamenter d e m o k r a s i n i n gelişmesi l e h i n d e çalışan, bazan da böyle b i r gelişmeyi güçleştiren ya d a bütünüyle olanaksızlaştıran yapısal farklılıklar v a r mıdır" s o r u s u n a vermiş olduğu o l u m l u cevap n e d e n i y l e d i r . M o o r e d a , örneğin H u n t i n g t o n ve Dominguez'in Siyasal Gelişme adlı yapıtlarında 82
Yapısal-işlevselciliğin "toplumsal d e n g e " üzerinde d u r m a s ı ; b u d e n g e v u r g u s u n u n R o b e r t K. Merton'ın k u r a m s a l katkılanvla süreç içindeki değişimi v e y a p ı s a l işlevselcilikle t o p l u m u " ç a t ı ş m a " k a v r a m ı a r a c ı l ı ğ ı ile t a n ı m l a m a y a ç a l ı ş a n k u r a m l a r a r a s ı n d a k i
79
M o o r e , a.g.y.,
s.484-508.
80
C y r i l E . B l a c k , Çağdaşlaşmanın
farklılıklar için b k z . M a r İ o n J . L e v y , jr., ' F u n c l i o n a l A n a t y s i s : S t r u c t u r a l F u n c t i o n a l A n a l y s i s " . International
Encyclopadia
of the Social
Sciences
J o n a t h a n H . T u m e r , TheStwctureofSc
i ç i n d e , C . V I I . s.21 - 2 8 ;
P r e s s , 1976)5.19-117; Pierce L v a n d e n B e r g h e , ' D i a l e c l i c a n d F u n c t i o n a l i s m : T o w a r d a T h e o r e t i c a l S y n t h e s i s " , American s.695-705.
66
Socıölogical
Review.
İtici Güçleri
(çev. F a t i h G ü m ü ş ) , ( A n k a r a : T ü r k i y e İş
B a n k a s ı Küftür Y a y . . 1 9 8 6 ) ,
III.:The Dorsey öl
T o m Bottomore, " C o m p e t i n g P a r a d i g m s in S o c i o l o g y " in T . B o r t o m o r e , Sociology Socialism
C.XXVtfl, Sayı S , 1963. 82
(Brighten,
M o o r e , a.g.y.,
and
S u s s e x : Wheatsfieai Books, 1984), s.18.
s.415.
67
sözünü e t t i k l e r i "geleneğin m a h i y e t i " kavramına benzer b i r biçimde, Batı feodalizminin, diğer t o p l u m l a r d a n farklı olarak, d e m o k r a t i k olanakların lehinde olan k u r u m l a r a sahip olduğu kanısındadır. Dolayısıyla, Moore'a göre de, t a n m t o p l u m u n u n yapısal özellikleri (ya da, geleneğin m a h i y e t i ) o t o p l u m d a d e m o k r a s i n i n k u r u l a b i l i p kurulamayacağı k o n u s u n d a ne redeyse b e l i r l e y i c i olmaktadır. B u bağlamda, M o o r e ' u n sa nayileşme sürecinde burjuva devrimine ve böylece parlamenter demokrasiye; tepeden d e v r i m e ve böylece faşizme; köylü devrimine ve böylece komünizme yolaçan t o p l u m s a l koşullar hakkında verdiği sonuçları şöylece özetlemek m ü m k ü n : 83
(a) D e m o k r a t i k gelişmenin koşullan: M o o r e ' u n analizine göre b u n l a r ; gereğinden daha güçlü b i r krallığın veya gere ğinden daha bağımsız b i r t o p r a k a r i s t o k r a s i s i n i engelleye bilecek bir dengenin oluşması; elverişli b i r ticarî tarıma doğru yönelme; t o p r a k aristokrasisinin güçsüzleşmesi ve köylülere ve işçilere karşı b i r aristokrat-burjuva k o a l i s y o n u n önlenmesi ve geçmişle d e v r i m c i b i r biçimde bağlan k o p a r m a k biçiminde özetlenmektedir. ( b ) M o d e r n sanayi dünyasına doğru gelişen i k i n c i y o l , " k a p i t a l i s t ve t e p k i c i ( r e a c t i o n a r y ) " y o l d u r . Kırsal yörede kapitalist t a n m ilişkilerinin gelişmesi, b u i k i n c i yolda, Batı'da 19. yüzyılda ortaya çıkan d e m o k r a t i k k u r u m s a l gelişmeyle sonuçlanmaz. Moore'a göre tarımda k a p i t a l i s t ilişkilerin k a p i t a l i s t ve t e p k i c i y o l içindeki gelişimi i k i farklı tarzda ortaya çıkar. Ya, Japonya'da olduğu g i b i , b i r üst t o p r a k sınıfı v a r o l a n köylü S3
Buradaki Ö z e t l e m e d e Moore'un parlamenter demokratik gelişmenin koşullan ile "tepeden d e v r i m " sürecine ilişkin a ç ı k l a m a l a r ı n a y e r verilmiştir. M o d e m s a n a y i d ü n y a s ı n a d o ğ r u g e l i ş m e n i n bir ü ç ü n c ü y o l u o l a n "köylü d e v r i m i " v e h e r ü ç y o l a ç ı s ı n d a n H i n d i s t a n ' ı n
topluluğunun d u r u m u n u aynen k o r u r , fakat kırsal yöreden kendisinin e l koyabileceği ve piyasada kâr edebileceği artığın üretilmesini sağlayacak değişiklikler yapar. Ya da üst t o p r a k sınıfı, büyük t a n m işletmelerinde köylülüğe dayanan tümüyle yeni b i r t o p l u m s a l düzenleme g e t i r i r . Her i k i tarzda da, temel amaç tarımdan daha fazla artık sağlamak olduğundan, güçlü siyasal m e k a n i z m a l a r a gerek vardır. B u siyasal mekanizmalar dar anlamıyla, örneğin "devlet müdahalesi" biçiminde görülmenin ötesinde, " t o p r a k b e y i n i n ( l a n d l o r d ) k o n u m u n u n t e m e l i o l a r a k geleneksel ilişkilerin ve t u t u m l a n n kullanılmasına yönelik bütün girişimleri" ifade edecek biçimde anlaşılmaktadır. 84
Bu biçimdeki gelişmelerde, "modernleşmenin daha geç b i r aşamasında (...) üst toprak sınıflannın e t k i l i kesimleriyle ticari ve manifaktüre bağlı çıkarlar arasında" oluşan b i r k o a l i s y o n ortaya çıkar. B u tür b i r k o a l i s y o n u n varolabildiği d u r u m larda, u z u n b i r muhafazakâr ve o t o r i t e r yönetim dönemi yaşanır. Faşizm'e benzemekten uzak olan b u yönetim biçimi, kısa aralıklı demokrasiyi genişletme dönemlerine ve istikrarsız demokrasilere y o l verirse de, sonuçta ortaya çıkan, b u kısa ve istikrarsız d e m o k r a t i k dönemleri i z l e y e n b i r faşizmdir (Almanya ve Japonya örneklerinde olduğu g i b i ) . B u koalisyon içinde, askerî-bürokratik öge, üst t o p r a k sınıfları ile ticarî çıkarların birlikteliğinin h i z m e t i n d e b i r araç niteliğindedir. 85
M o o r e ' u n analizinde, tarım t o p l u m u n d a n m o d e r n sanayi toplumuna geçiş sürecinin demokratik ve demokratik-olmayan biçimleri arasındaki e n temel farklılıklardan b i r i , d e m o k r a t i k gelişimin güçlü b i r b u r j u v a z i y e dayanmasıdır. M o o r e ' u n deyişiyle, " b u r j u v a yoksa, d e m o k r a s i de y o k " t u r . M o o r e ' u n i n g i l i z , A m e r i k a n , Fransız, J a p o n ve Çin geliş8 6
"bir d ö r d ü n c ü y o l " o l a r a k g ö r ü l e b i l e c e k o l a n aykırılığı h a k k ı n d a M o o r e ' u n s ö z ü e d i l e n y a p ı t ı n ı n y a n ı n d a iyi bir ö z e t t a r t ı ş m a için b k z . A h m e t Y ü c e k ö k , " D e t e r m i n i z m v e Modernleşme", A Ü S B F D , C . X X I V , Sayı 2, Haziran 1969, s . 2 7 - 5 1 ; ayrıca bkz. Ahmet N. Y ü c e k ö k , Siyaset
Sosyolojisi
A Ü S B F Yay., 1983) S.13-29.
68
Açısından
Türkiye'de
Padamentonun
Evrimi.
(Ankara
84
M o o r e , a.g.y.,
85
Ao.e.,s.436.
86
A g . e , s.418.
s.434.
69
m e l e r i n i , A l m a n y a , İtalya ve Rusya üzerindeki çözümlemeleriyle b i r l i k t e , s o m u t t a r i h i n v e r i l e r i ışığında karşılaştırmalı olarak incelemesi s o n u c u n d a geliştirmiş olduğu kavramsal kategoriler, başka birçok t o p l u m u n iktisadî ve siyasal gelişme süreçlerinin analizi için ilgi çekici çerçeveler olarak görülebilir. Ancak, gerek Moore'un ve gerekse K a u t s k y ' n i n karşılaştırmalı analizlerinde, klasik modernleşme kuramından farklı bir boyut bulunmaktadır. Bu.farklılık, k l a s i k modernleşme kuramcı larının " m o d e r n z i h n i y e t l i i n t e l l i g e n t s i a " nın geleneksel toplumları modernleştirmek (ve b u a n l a m d a d e m o k r a t i k leştirmek) k o n u s u n d a k i " i y i i r a d e l e r i n e ( g o o d w i l l ) güvenen ve geleneksel t o p l u m l a r d a k i i n t e l l i g e n t s i a ' y a t o p l u m s a l gerçekliği değiştirme m i s y o n u n u yükleyen düşünceleri i l e karşılaştırıldığında ortaya çıkmaktadır. M o o r e ' u n ve K a u t s k y ' n i n analizlerinde, b e l i r l i b i r tarihsel dönemde varolan toplumsal örgütlenme tarzlarının oldukları g i b i k a b u l e d i l d i k l e r i n i görmekteyiz. Örneğin M o o r e , Çin D e v r i m i n i açıklarken, Çin t o p l u m u n u n devrim-öncesi tarihsel gelişimini analiz etmekte; Fransız D e v r i m i ' n i analiz ederken de, b u ülkede parlamenter d e m o k r a t i k kurumların yerleştiği 19. yüzyıl gelişmelerini âdeta feodalite'den başlayarak gelişen tarihsel sürecin nihaî evresi olarak ele almaktadır. B i r başka deyişle, M o o r e ve K a u t s k y için, b e l k i de tarihsel yöntemin z o r u n l u b i r sonucu olarak, toplumsal değişme sürecinin belirli b i r t a r i h kesitinde dondurulması sözkonusudur. Klasik modernleşme kuramcıları ise, Batı toplumlarının m o d e r n l i k evresine k a d a r k i tarihsel gelişmelerini 1960'larda d o n d u r muşlar (yani " i y i t o p l u m " a b u tarihte ulaşıldığını açıkça veya örtük olarak k a b u l etmişler), b u n a karşılık, Batılı o l m a y a n toplumların gelişimini t a r i h ve gelecek boyutlarında tasar lamaya çalışmışlardı. Gerek M o o r e ' u n ve gerek K a u t s k y ' n i n analizlerinde, sana yileşme sürecinin tüm-toplumsal (societal) e t k i l e r i incele re
nirken, toplumsal yapının belirleyiciliğine ağırlık verilmiş, insanın "amaçlı t o p l u m s a l e y l e m i n i n " t a r i h yapıcı" niteliği ve dolayısıyla b u e y l e m i belirleyen " i d e o l o j i l e r i n tarihsel gelişme süreci içindeki r o l l e r i üzerinde gereğince d u r u l m a mıştır. T a r i h i kahramanlarla açıklama anlayışının, örneğin Moore tarafından reddedilmesi, determinist bir açıklama biçimi arayışına g i r m e n i n z o r u n l u olması s o n u c u n u doğurmuştur. Buna karşılık, klasik modernleşme kuramında da, tarihsel gelişim sürecinde, özellikle modernleşmekte olan toplumlardaki i n t e l l i g e n t s i a ' n m "modernleştirici" i d e o l o j i ve eylemlerine gereğinden fazla b i r özerklik tanındığı söylenebilir. Modernleşme kuramının gözden geçirilerek düzeltilmesine yönelik olan eleştiriler, esas olarak Batılı o l m a y a n t o p l u m lardaki değişim süreçlerinin açıklanabilmesi bakımından daha elverişli b i r yaklaşıma doğru anlamlı y e n i l i k l e r getirmişlerdir. Buraya kadar yapılan açıklamaların da gösterdiği g i b i , b u y e n i l i k l e r arasında en önemlileri, (a) m o d e r n l i k ve geleneksellik kavramlarının b i r b i r l e r i n i dışlayan, b i r i n i n varlığı diğerinin yokluğu demek olan tarihsel kategoriler olarak k a b u l edilmemesi; ( b ) t a r i h i n , evrensel yasaları o l a n , belirlenmiş bir süreç olmadığının düşünülmeye başlanması ve s o n olarak, (c) modernleşmekte o l a n t o p l u m l a r d a , geleneksel birtakım öğelerin modernleşme sürecini hızlandırıcı e t k i l e r i n i n ola bileceğinin düşünülmesi olarak özetlenebilir. 87
Modernleşme kuramının süreç içinde b u biçimde y e n i lenmesi, klasik k u r a m d a varolan teleolojik ve ethnocentrique kavramsal öğelerin ayıklanması y o l u n d a , özellikle de sosyal antropologların katkıları sonucu gerçekleşen önemli adımlar olarak görülebilir. A n c a k , b u y e n i l e n m e n i n , genel olarak 88
87
K a r s . S . N. E i s e n s t a d t , Modernization,
88
S o s y a l antropologların " b a ş k a " bir kültürü " a n l a m a " y a ç a l ı ş m a l a n , b u ilim dalı içindeki a r a ş t ı r m a l a r d a ethnocentrismef
Protest
and Change,
muhtelif
yerler.
in d a h a k o l a y l ı k l a f a r k ı n a v a r ı l m a s ı v e g e l e n e k s e l l i k
ile modernlik gibi dikotomilerin a n l a m s ı z l ı ğ ı s o n u c u n a d a h a r a h a t l ı k l a v a n l a b i l m e s i n i s a ğ l a m ı ş t ı r denilebilir. B u k o n u d a , Clifford G e e r t z ' i n The Interpretation
of
Cultures
71
modernleşme kuramının Batılı olmayan t o p l u m l a r a bakışında varlığını sürdüren b i r diğer noktayı gözden kaçırmamıza neden olmamalıdır.
Ü Ç Ü N C Ü BÖLÜM Modernleşme Kuramının R e d d i V e Y e n i B i r Siyasal Gelişme Kavramına Doğru
Gözden geçirilerek yenilenmesine çalışılan modernleşme kuramı, Batılı o l m a y a n toplumların siyasal r e j i m l e r i k o n u sunda Batı d e m o k r a s i s i n i evrensel b i r değer olarak gören i l k bakış açısından farklı olarak, o t o r i t e r r e j i m l e r i "geçiş dönem i " n i n z o r u n l u öğesi olarak meşrulaştırmaya çalışan özelliğini korumaktadır. B u d u r u m u n n e d e n l e r i ve sosyal b i l i m araş tırmalarında yarattığı temel sorunlar, modernleşme kuramına yöneltilen r a d i k a l eleştiriler tarafından gündeme g e t i r i l mektedir.
Modernleşme kuramının tümüyle reddine yönelik eleştiriler, BaU toplumsal ve siyasal düşüncesinde, 1960'lann ortalarından başlayarak hız kazanan yeni gelişmelerin ürünleri olarak ortaya çıkmışlardır. B u y e n i gelişmeler, esas o l a r a k doğrudan m o dernleşme kuramı ile i l g i l i olmayıp, daha çok şu ana k o n u l a r üzerinde yoğunlaşmaktadırlar: (a) Sosyal b i l i m l e r d e a n t i p o z i t i v i z m ve ( b ) siyasal felsefede Batı d e m o k r a s i s i n i n eleş tirisi. 1. Eleştirel Sosyal B i l i m Düşüncesinin T e m e l i O l a r a k A n t i - P o z i t i v i z m : B i l i m , İdeoloji v e Ütopya
{ N e w Y o r k : B a s i c B o o k s , 1 9 7 3 ) adlı y a p ı t ı n d a d e r l e n m i ş ç a l ı ş m a l a r ı n a bakılabilir. Ayrıca bkz.
C o r n e l i s J . J . V e r m e u l e n , "Anthropology a n d Politics: T h e
Interrelationship", Dialectical T h e T h r e e W o r l d s , Culture
Anthropology,
L o g i c of T h e i r
C M , 1977, s . 2 3 5 - 2 4 4 v e Peter Worsly,
and World Development
( L o n d r a : W e i d e n f e k J a n d Nicholson,
Modernleşme kuramına r a d i k a l eleştirilerin i l k dayanak noktası, sosyal b i l i m l e r hakkında geliştirilen a n t i - p o z i t i v i s t eğilimlerde açık b i r biçimde ortaya çıkmaktadır. H i g g o t ' m da belirttiği g i b i , modernleşme kuramına yöneltilen eleşti rilerin temelinde, "olguların kuramı çürütmüş olmasından çok - k i aslında Üçüncü Dünya 'gelişmesinin veya azgelişmesinin olguları' modernleşme kuramının n o r m a t i f ve k u r a l k o y u c u yönleri bakımından oldukça anlamsızdır-
1984), özellikle s.41 v d .
73
1960'ların sonlarında sosyal b i l i m l e r i n 'metafizik' alanından k u r t u l u p 'değerlerden arınmış' b i r alana g i r m e çabalarının büyük ölçüde başarısız olduğu y o l u n d a k i yaygınlaşan inanç" yatmaktadır. B i r diğer deyişle, metafizik ile b i l i m i b i r b i r i n d e n ayırmak ve bilimsel düşünüşü egemen kılmak isteyen pozitivist anlayışın sosyal b i l i m l e r e yüklediği "değerlerden arınmışlık" h e d e f i n i n gerçekleşmesinin olanaksızlığı yönünde giderek yaygınlaşan b i r eğilimin ortaya çıkması, modernleşme k u ramının temel özelliklerine g e t i r i l e n r a d i k a l eleştirilere de temel oluşturmaktadır. 89
B u bağlamda, sosyal b i l i m l e r i n "bilimselliği" hakkında ileriye sürülmüş o l a n görüşleri ele a l m a k gerekirse, bunları i k i ana g r u p etrafında t o p l a m a k mümkündür: B i r i n c i g r u p t a yeralan görüşler, sosyal b i l i m l e r i n bilimselliğinin ölçütlerini doğa b i l i m l e r i n e bakarak oluşturmakta ve doğa b i l i m l e r i n i n gözlem-deney ilişkisi içinde yeralan s o m u t pratiğinden çı karılan temel ilkelere uygunluğu ölçüsünde sosyal b i l i m l e r i n bilimselliğinden sözedilebilecegini düşünmektedirler. Sosyal bilimlerle doğa b i l i m l e r i arasında b i r " b i r l i k " olduğunu k a b u l eden b u anlayışın temel varsayımları ise şöyle özetlenebilir: 1) İnsanın anlamaya ve açıklamaya çalıştığı b i r dış (nesnel) gerçeklik alanı vardır. B u dış gerçekliğin u y g u n yöntemlerle (gözlem-deney) açıklanması, b e l i r l i b i r mantıksal biçim içinde oluşur k i b u mantık "dedüktif' (tümdengelimci) t i r . Y a n i gözlem y o l u y l a (tümevarım yöntemiyle) elde edilmiş ge nellemelerden tümdengelimci mantık uyarınca çıkarılan sonuçlar aracılığıyla dış gerçekliğin b i l g i s i n e ulaşılabileceği k a b u l e d i l m e k t e d i r . Tümdengelimci açıklama biçiminin özelliği ise, geçmişteki bir olayın açıklanmasının aynı zamanda gelecekte ne olacağını söylemeyi de içermesidir. B u mantığı, örneğin modernleşme kuramı içinde yeralan ve siyasal ge89
R i c h a r d A . Higgott, Political
Development
v e C a n b e r r a : d o o m Helm. 1983) s . 11.
74
Theory,
The Contemporary
Debate
(Londra
lişmeye ilişkin b i r açıklama biçimine uyguladığımızda şunu görmekteyiz: - Sosyo-ekonomik modernleşme, t o p l u m u oluşturan b i r e y l e r i n siyasete katılmalarını arttırır; siyasal katılmanın artması ise -kurumsallaşmanın y e t e r l i olmadığı durumlarda- siyasal sistemin bozulmasına (istikrarın ortadan kalkmasına) yolaçar. B u n u n b i r diğer ifadesi ise, siyasal k a Uİmayı arttıran sosyo-ekonomik modernleşmenin gerçekleştiği bir t o p l u m d a , siyasal s i s t e m i n de b i r b o z u l m a süreci içine gireceğini söylemek olmaktadır. 2) Doğa b i l i m l e r i n i n yöntemsel i l k e l e r i n i n sosyal b i l i m l e r içinde geçerli olduğu düşüncesinin b i r diğer anlamı ise, faydacı anlayışta ortaya çıkmaktadır. B i r başka deyişle, b i l i m e yük lenilen görev, insanın yeryüzündeki yaşamının iyileştirilmesi bakımından karşılaşılan problemlere somut çözümler getirmek olarak tanımlanmıştır. Doğa b i l i m l e r i n i n b u p r o b l e m çözücü görevinin sosyal b i l i m l e r e de yüklenilmesi, yukarıda kısaca özetlenmeye çalışılan dedüktif ( n o m o l o j i k ) açıklama biçiminin sosyal b i l i m l e r i n b u görevi y e r i n e getirmesi bakımından ne denli elverişli olduğunu ortaya koyabilmektedir. Modernleşme kuramı sözkonusu olduğunda, b u p r o b l e m çözücü görevin i k i yönlü olarak ortaya çıktığı görülmektedir Sosyo-ekonomik modernleşme süreci içinde b u l u n a n geçiş toplumlarında (veya azgelişmiş ülkelerde) ortaya çıkan iktisadî ve siyasal p r o b l e m l e r i n , b u ülkelerle yakından ilişkili (örneğin A B D g i b i ) gelişmiş ülkelerin ne tür dış politikalar üreterek çözülebileceği sorusunu yanıtlamak ve i k i n c i olarak da, azgelişmiş ülkelerin k e n d i iktisadî ve siyasal p r o b l e m l e r i n i çözmekte d i k k a t et meleri gereken ana noktaları saptamak. Böyle b i r genel çerçeve içinde yeralan modernleşme k u ramının "geçiş t o p l u m l a r i n a yönelik olarak getirdiği be timleme ve açıklamaların, bilimsel yöntem, kavramsal çerçeve ve " m e t a t e o r i k i l k e l e r " açılarından geçerli olmadıkları ve alternatif k u r a m s a l arayışlar içine g i r i l m e s i gerektiği belir75
tilmiştir. B u bağlamda g e t i r i l e n eleştiriler içinde, özellikle, kullanılan kavramların yeterince b e r r a k olmadığı; azgelişmiş ülkelerdeki iktisadî ve siyasal oluşumların " n e d e n l e r i " açıklamaya çalışırken getirilen açıklamaların, soyut ve kapalı b i r m o d e l çerçevesinde ortaya konulduğu ve sonuçta " m o d e l gereği öyle oldukları için" azgelişmiş ülkelerdeki iktisadî ve siyasal oluşumların ortaya çıktıkları türünden t o t o l o j i k açıklamalara varıldığı y o l u n d a k i eleştiriler d i k k a t i çekmek tedir. 90
91
Sosyal b i l i m l e r i n bilimselliği k o n u s u n d a b i r başka g r u b u oluşturan görüşlerin temel çizgisi ise, sosyal b i l i m l e r l e doğa b i l i m l e r i arasında temel n i t e l i k farklarının bulunduğunu ve aradaki en önemli farkın da sosyal b i l i m l e r i n k o n u s u n u n "anlamsal ve kural-bağımlı" insan eylemi olmasında ortaya çıktığını benimsemek doğrultusundadır. B u anlayışa göre, "(...) toplumsal olaylar doğal olaylarmış gibi ele alınamazlar, çünkü, toplum anlam sistemi ile temellendirilmiş bir 'yaşam biçimi'dir. Başka bir deyişle, toplumsal ilişkiler nedensel değil, anlamsal nitelik taşırlar. (...) Winch'egöre, davranış veya etkinlik temelde nedensel nedene (causality) değil, anlamsal nedene (reason) dayanır. (...) 92
Wİnch'e göre, insan etkinliği anlamsal olduğu kadar kuralbağımlıdır. Toplumsal gerçeklik bu kurallar ile temellenmiş olduğu için, toplumunyaşam biçimini bu kurallardan bağımsız olarak anlamak mümkün değildir. Toplumsal gerçeklik evrensel değil, 90
B k z . D e a n C . T i p p s , " M o d e r n i z a t i o n T h e o r y a n d the C o m p a r a t r v e S i u d y o l S o c i e t i e s " . A C r i t i c a l P e r s p e c t i v e " , Comparalive
91
92
and History,
K o n u y a böyle yaklaşıldığında, b e l i r l i ve Özgül b i r yaşam biçiminin (Batılı, m o d e r n yaşam biçimi) bütün diğer yaşam biçimlerinin (Batılı-olmayan, geleneksel yaşam biçimleri) e v r i m l e r i n i n yöneldiği nihaî hedef o l a r a k görülmesi; farklı t o p l u m l a r d a k i özgül değişmelerin böyle b i r e v r i m i n genel yasalan içinde yeralan "aşamalar" olarak kavranması ve böyle bir kavrayışın pozitivist b i l i m anlayışı doğrultusunda "gerçek gerçek"i yansıttığının benimsenmesi mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla da, Batı t i p i demokrasiye doğru e v r i l m e k anla mında b i r siyasal gelişme kavramının "gerçek gerçek"i y a n sıtmadığı görüldüğünde, b u gerçeği yansıtacak, örneğin "istikrarlı ve düzenli değişme" g i b i kavramsal arayışların içine g i r i l m e s i n i n de, Batılı-olmayan toplumların özgül gerçek l i k l e r i n i açıklayıcı olamayacaklarını b e l i r t m e k gerekmektedir. Böylelikle modernleşme, b i r sosyal b i l i m kuramı o l m a k t a n çok, özgül b i r toplumsal gerçekliğin ifadesi olan b i r "toplumsal kuruluş t e o r i s i " olarak anlamlı olmaktadır. 9 4
Bu noktayı biraz daha açmak gerekmektedir. Pozitivist b i l i m
93
Ag.e..
94
" S a l t a l g ı l a m a ' ( e m p i r i s i z m ) v a r s a y ı m ı n a d a y a ( n a n ) " p o z i t i v i z m , bilgi ile "dış d ü n y a "
S.127-12B. (a.b.ç.).
Cilt X V , 1 9 7 3 ,
( v e y a n e s n e l gerçeklik) a r a s ı n d a bir denklik ( c o r r e s p o n d e n c e ) ilişkisi o l d u ğ u n u k a b u l e t m e k t e v e dolayısıyla dış d ü n y a n ı n k u ı a m d a y a n s ı y a c a ğ ı n ı d ü ş ü n m e k t e d i r . T o p l u m s a l
v u r g u l a y a n iki ç a l ı ş m a için b k z . G a b r i e l B e n - D o r "Instrtuionalization a n d Political
k u r u l u ş " k a v r a m ı i s e , bilgi ile d ı ş d ü n y a ilişkisinin b ö y l e bir y a n s ı m a ilişkisi o l m a y ı p ;
D e v e l o p m e n t ı A C o n c e p t u a l a n d T h e o r e t i c a l A n a l y s i s " , Comparative
Society
"dış d ü n y a n ı n d ü z e n i n i n k u r u l m a s ı n ı " s a ğ l a y a n bir a r a ç niteliği t a ş ı d ı ğ ı n ı
a.g.y.
e t m e k t e d i r . B u ç e r ç e v e d e , d o ğ a bilimleri ile t o p l u m s a l bilimler a r a s ı n d a k i t e m e l fark
Studies
in
Cilt X V I I , 1 9 7 5 , s . 3 0 9 - 3 2 5 v e K e s s e l m a n , " O r d e r o r M o v e m e n t " ,
kabul
C o l i n L e y s , " S a m u e l H u n t î n g t o n a n d t h e E n d of C l a s s i c a l M o d e r n i z a t i o n T h e o r y ' ,
şöyle ifade edilmektedir: " ( „ . ) ( D ) o ğ a bilimcisi d a h a ö n c e d e n - o l u ş t u r u l m u ş bir g e r ç e k l e
a.g.y.
değil, belirsiz bir gerçekle karşı karşıyadır. B u n e d e n l e , fizikçi k e n d i k u r d u ğ u teori yoluyla
i l k a y S u n a r . Düşün
ve Toplum
( A n k a r a : Kültür B a k a n l ı ğ ı Y a y . : 3 3 5 , F e l s e f e D i z i s i :
3 , 1 9 7 9 ) , s . 1 2 6 v d . (altını b e n ç i z d i m ) .
76
in Society
93
s . 1 9 9 - 2 2 6 . T i p p s k a d a r r a d i k a l g ö r ü ş l e r i dile g e t i r m e m e k l e birlikte b e n z e r n o k t a l a r ı
and History,
Studies
bağlam-bağımlı, Özgül bir gerçektir. Bu nedenle, pozitivist nomolojik yöntemin toplumsal gerçekliği açıklayabilmesi sözkonusu olamaz: Ne toplumsal olaylar evrensel bir gerçeklik niteliği, ne de toplumsal ilişkiler nedensel bir karakter taşırlar. Her toplum kendi gerçeğini yaratır; ussallık (rasyonalite) her toplumun özgül gerçekliğinin bir türevidir:'
d o ğ a y a y a k l a ş ı r . H a l b u k i t o p l u m s a l bilimci ö n c e d e n b i ç i m l e n d i r i l m i ş bir g e r ç e k l e karşılaşmaktadır; bu gerçek sembolik olarak araştırmacıdan önce 'oradadır'. B u
77
anlayışına göre insan ile insanın dışındaki "nesnel gerçeklik" birbirlerinden ayrıdır. İnsanın u y g u n yöntemlerle dış dünyanın gerçekliği hakkında edindiği bilgi, b u nesnel gerçekliğin insan z i h n i n d e k i yansımasıdır. B u genel anlayış doğrultusunda, p o z i t i v i z m gerçeği yansıtmaya çalışan sistemli b i r çaba olarak " b i l i m " ile b u gerçeği çarpıtan veya nesnel gerçeklik karşısında testedilmeleri (doğrulanmaları veya yanhşlanmalan) mümkün o l m a y a n önermelerden oluşan " i d e o l o j i " ve "metafızik"i ayırmak ve b i l i m s e l düşünüş tarzına b u anlamda b i r üstünlük kazandırmak amacındadır. 95
A n t i - p o z i t i v i s t anlayış ise, insanla "dış dünya" arasında b i r ayrım y a p m a m a k t a , dünyanın düzeninin (veya anlaşılabi lirliğinin) insanın t o p l u m içindeki yaşamında üretmiş olduğu s e m b o l i k sistemde gerçekleştiğini k a b u l e t m e k t e d i r . Böyle o l u n c a , p o z i t i v i s t anlayış da, "gerçek gerçeği" yansıtan b i r b i l i m anlayışı değil, dünyanın anlaşılabilirliğini sağlayan s e m b o l i k sistemlerden yalnızca b i r i olmaktadır. İnsan ile dış dünya ayrımının yapılmamış olması, özellikle sosyal b i l i m l e r alanındaki çalışmalarda insanın "anlamsal ve kural-bağımh" e y l e m i n i n " a n l a m a " yöntemine dayalı olarak incelenmesi gereğini gündeme g e t i r m e k t e d i r . Anlama yönteminin, genel olarak a n t i - p o z i t i v i s t b i r sosyal b i l i m a n layışını b e n i m s e y e n l e r i n t a m a m m c a k a b u l e d i l m e y e n , fakat anlama yöntemini "eleştirel sosyal b i l i m " anlayışının temeline yerleştirmek isteyenlerce dile getirilen b i r başka b o y u t u daha bulunmaktadır. Giddens'ın deyişiyle, 96
ö n c e d e n k u r u l m u ş gerçekliğin •arkasında', o n d a n b a ğ ı m s ı z bir g e r ç e k yoktur."
muhtelif
ofSocial
and Political
97
98
Toplumsal değişmenin incelenmesinde " i y i t o p l u m nedir?" sorusundan y o l a çıkılması yalnızca eleştirel sosyal b i l i m anlayışına özgü değildir. "İyi t o p l u m nedir?" sorusunu ideoloji veya metafizik alanında yeralması yüzünden " b i l i m s e l o l m a y a n " b i r soru olarak gören p o z i t i v i s t anlayışın k e n d i s i de, örtük olarak b u soruya verilmiş b i r cevabı içermektedir. Pozitivist anlayışın cevabı, b i l i m s e l düşünceyi yalnızca va rolanın açıklanmasıyla sınırlı tutması, t o p l u m s a l dünyanın olduğu g i b i k a b u l edilmesi y a da yaşanılan dünyanın " i y i " olduğunun benimsenmesi anlamına g e l m e k t e d i r . Buna karşılık, eleştirel sosyal b i l i m anlayışı yaşanılan dünyanın nasıl daha i y i b i r d u r u m a getirilebileceğinin yollannı araştıran b i r faaliyet olarak kavranmaktadır. M a n n h e i m ' m yüklediği
(A.g.e.,
s . 1 3 0 ) . S o s y a l bilimlerde b u ikinci çizginin farklı İ o r m ü l a s y o n l a r ı n ı i r d e l e y e n bir d i ğ e r ç a l ı ş m a için bkz. R i c h a r d J . B e r n s t e i n , The Restructuring
"Eleştirel kuram olarak sosyoloji, toplumsal dünyayı olduğu gibi kabul etmez, fakat şu soruları ortaya atar; gerçekleştirilmesi mümkün olan ve arzulanabilir nitelikteki toplum-değişme türleri nelerdir ve bunlara erişmek için nasıl çaba göstermemiz gere kir." Giddens'ın eleştirel sosyal b i l i m anlayışının temel özelliği olarak d i k k a t i çektiği b u sorular, sosyal b i l i m i k l a s i k siyaset felsefesine yakınlaştırmaktadır. B i r diğer deyişle, eleştirel sosyal b i l i m anlayışı, yukarıdaki sorulan ortaya atan b i r anlayış olarak kavrandığında, b i r a n l a m d a " i y i t o p l u m n e d i r ? " so r u s u n u cevaplandırmaya çalışan b i r b i l i m s e l girişim niteliği kazanmakta ve b u yönüyle de örneğin Platon ya da Aristoteles düşüncesinin temel s o r u s u n u çağdaş dünyanın sorunları bağlamında y e n i d e n gündeme g e t i r m e k t e d i r .
97
Theory,
96
78
But Critical
Introduction
(Londra: Macmillan,
1982)S.166.
yerler. 93
95
A n t h o n y G i d d e n s , S o c i o l o g y , A Brief
B k z . İ l k a y S u n a r , a.g.y.,
s.1 v d . v e S h e l d o n W o l i n , Politics
and Vision
( B o s t o n : Little
B k z . A n t h o n y G i d d e n s , "Pozitîvism a n d Its C r i t i c s " in T o m B o t t o m o r e v e R o b e r t N i s b e t
Brown and C o . , 1960),
( d e r . ) A History
F e l s e f e s i n i n Y e n i d e n C a n l a n ı ş ı " ( ç e v . A l â e d d i n Ş e n e ! ) in A n t h o n y d e C r e s p i g n y v e
of Sociological
Analysis,
(Londra: Heinemann, 1979) s.237-286.
B k z . P a u l R a i n b o w v e W i l l i a m M . S u l l i v a n (der.) Interpretive
Social
( B e r k e l e y : U n i v e r s i t y of C a l i f o r n i a P r e s s , 1 9 7 9 ) , muhtelif
yerler.
Science,
A.
Reader
Passim.
K a r ş . E u g e n e F . Miller, " L e o S t r a u s s
K e n n e t h R. M i n o g u e (der.) Çağdaş
Siyaset
Felsefecileri
(çev.
Siyaset
der. Mete Tunçay),
( İ s t a n b u l ; R e m z i K., 1 9 8 1 ) s . 7 5 - 1 0 6 .
79
anlamları k u l l a n a r a k , p o z i t i v i z m ' i n status q u o ' d a n hoşnut, o n u n devamını sağlayan b i r " i d e o l o j i " , b u n a karşılık eleştirel sosyal b i l i m anlayışının t o p l u m s a l gerçekliği değiştirme amacını güden b i r "ütopya" olduğunu söylemek mümkün d ü r " N i t e k i m , eleştirel sosyal b i l i m anlayışı doğrultusunda modernleşme kuramına g e t i r i l e n eleştiriler arasında, b u kuramın b i r " i d e o l o j i " olduğu vurgulanmaktadır. I I . Batı D e m o k r a s i s i n i n Eleştirisi Modernleşme kuramına, a n t i - p o z i t i v i s t sosyal b i l i m anlayışı temelinde ve sosyal b i l i m l e r i n karşılaştığı felsefî s o r u n l a r l a i l g i l i olarak getirilen eleştiriler, sözü edilen " i y i t o p l u m nedir?" sorusuna verilmeye çalışılan cevaplarla birleşmektedirler. B u bağlamda, modernleşme kuramına yöneltilen r a d i k a l eleş t i r i l e r , m o d e r n t o p l u m kavramının içeriğini b e l i r l e y e n Batı t o p l u m s a l ve siyasal örgütlenmesinin eleştirisinden hareket etmektedirler. Mannheim'ın t e r i m l e r i y l e söylersek, önce modernleşme kuramının statükoyu k o r u m a y a yönelik b i r "ideoloji" olduğu gösterildikten sonra. Batı toplumsal ve siyasal örgütlenmesinin eleştirilmesine ve "insanî özgürleşme" kavramının temel alındığı b i r t o p l u m tasarımı i l e b u v a r o l a n örgütlenmenin aşılmasına yönelik düşünceler geliştiril mektedir. A. Modernleşme Kuramının İdeolojik
Niteliği
"Gerçek gerçeği yansıtma, b i r diğer deyişle, 'gerçek dünya' ile t e o r i arasında b i r e b i r (isometric) b i r ilişki olduğu" savma dayanan pozitivist anlayışın toplumsal değişmeyi açıklamaya yönelik özel b i r biçimi olarak ortaya çıkan modernleşme kuramının b i r " t o p l u m s a l kuruluş t e o r i s i " olarak anlamı, b u 100
99
K a r i M a n n h e i m , löeology
and Utopia
kuramın, Batılı t o p l u m l a r d a 1950'lerde kurumsallaşmış olan bir yaşam biçiminin bütünüyle i y i olduğunu benimseyen statükocu b i r ideoloji niteliği taşımasında belirginleşmekte dir. 1 9 6 0 ' l a n n ortalarına gelinceye d e k , modernleşme kuramı içinde yeralan temel varsayımların ana özelliği, o dönemin ve özellikle de A m e r i k a n t o p l u m u n u n değer yargılarının b u varsayımlar içine entegre edilmiş olmasındadır. 1. ve 2. Dünya Savaşları'nın yarattığı kötümser havanın 1950'lerde, tüm sorunların çözüldüğü, başta A B D o l m a k üzere tüm Batı dünyasında sağlanmış olan refah ve istikrarın egemen kılındığı mükemmel b i r yaşam biçimini ifade ettiği türünden iyimser bir dünya görüşüyle yer değiştirdiği görülmektedir. " Y i r m i yıllık b i r kargaşadan sonra, savaş sonrasının refah ve i s t i k rarının getirdiği sükûnet çok büyük b i r başarı o l a r a k gö rülmekteydi." 101
1950'lerden 1 9 6 0 ' l a n n ortalarına kadar geçen süre içinde, dönemin iyimser havasını yansıtan modernleşme kuramcı larının çalışmaları, b i r y a n d a n Batı toplumlarında ortaya çıkmaya başlayan ve Batılı yaşam biçimini eleştiren r a d i k a l hareketlerle, diğer yandan da "Üçüncü Dünya" ülkelerindeki siyasal ve t o p l u m s a l gelişmelerin k u r a m c a öngörülen y o l u izlemedikleri gerçeğiyle karşılaşınca değişime uğramıştır. B u değişim sürecinin, içerde (Batılı t o p l u m l a r d a ) , statükoyu eleştirmeye ve değiştirmeye yönelik r a d i k a l hareketler k a r şısında statükoyu korumaya yönelik "muhafazakâr" b i r siyaset kuramına; dışanda (Batılı-olmayan toplumlara yönelik olarak) ise, d e m o k r a t i k o l m a y a n veya a n t i d e m o k r a t i k o l a n siyasal rejimler arasında da, d e m o k r a t i k l i k ölçütünden bağımsız hale gelmiş b i r i s t i k r a r ve "hür dünya"nın üyesi o l m a ölçütleri çerçevesinde yer v e r i l e n değerlendirmelere yolaçtıgı görül-
(Londra: R o u ö e d g e a n d Kegart Paul. 1976) s.49
vd.;s.173vd. 100
Sunar, a.g.y.,s.14. 101
80
T i p p s , a.g.y.,
s.208.
SI
mektedir. B u n i t e l i k l e r i y l e modernleşme kuramı, ( 1 ) iktisadî alanda k a p i t a l i z m i ve ( 2 ) siyasal alanda da l i b e r a l d e m o k r a s i y i ide alleştirmekte; Batılı olmayan toplumların erişmeleri gereken b i r ideal t o p l u m düzeni olarak k a p i t a l i z m l e l i b e r a l d e m o k r a s i n i n b i r l i k t e yürürlükte olduğu Batı t o p l u m s a l ve siyasal örgütlenişini b e n i m s e m e k t e d i r . Batı toplumlarında varolan b i r iktisadî, kültürel ve siyasal yapının b u biçimde idealleştirilmesi, b i r yandan bazı değer yargılarının evrensel b i r statüye kavuşturulmak istenmesi anlamına gelmekte, diğer y a n d a n da b u değer yargıları Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i değişim süreçlerinin analizinde başvurulan ölçütler niteliğini k a zanmaktadırlar. Sözkonusu değer yargılarını, sanayileşme ve teknolojik ilerlemelerin insanı daha özgür kıldığı düşüncesi; yalnızca ulusal gelir artışı olarak değil, a r t a n u l u s a l g e l i r i n adil dağılımını da ifade edecek biçimde tanımlanan b i r iktisadî kalkınmanın (ya da refah d e v l e t i k a p i t a l i z m i n i n ) b e n i m senmesi ve "bireysel özgürlük" kavramı üzerine inşa edilmiş olan, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlükleriyle tanımlanan çoğulculuğun egemenliğinde b i r siyasal-kültürel sistem olarak l i b e r a l - d e m o k r a s i n i n olumlanması biçiminde özetlemek mümkündür. 1 0 2
103
Modernleşme kuramına yöneltilen r a d i k a l eleştiriler, te melde b u " i d e o l o j i k " içerikte yeralan değerlere karşı çıkan 102
B u değişimi, bir diğer deyişle 1 9 5 0 v e 1 9 6 0 ' l a n n "klasik m o d e r n l e ş m e teorisinin sonu"nu Hade e d e n e n önemli ç a l ı ş m a olarak Huntington'ın Political Oder {a.g.y.)
a d l ı y a p ı l ı g ö s t e r i l m e k t e d i r : L e y s , a.g.y.
In Changing
Societies
M o d e r n l e ş m e kuramcılarının Batı
toplumlarının s i y a s a l v e toplumsal gelişmeleri karşısındaki "muhafazakâr" tutumları ile bu tutumun batılı o l m a y a n t o p l u m l a r a yönelik i n c e l e m e l e r d e y a n s ı m a s ı k o n u s u n d a b k z . L e y s , a.g.y,
" H u n t i n g t o n ' s W o r k a s I d e o l o g y " alt b a ş l ı ğ ı , s . 3 4 2 - 3 4 6 ; O ' B r i e n ,
a.g.y.; T i p p s , a.g.y., 103
s . 2 0 9 v d . ; G e n d z i e r , a.g.y.,
s.109 vd:
Batı d e m o k r a s i s i n i n bir i d e a l olarak, e n a ç ı k biçimiyle k l a s i k m o d e r n l e ş m e k u r a m ı n d a benimsendiğini biliyoruz. B u n a karşılık, g e l e n e k s e l l i k v e modernlik k a v r a m l a r ı n ı , tarihin "başı v e sonu"nu ifade e d e n , "hipotetik" modeller v e y a "ideal tipler" o l a r a k g ö r e n s o n r a k i k u r a m l a r d a , e n a z ı n d a n "hipotetik" olarak Batı d e m o k r a s i s i n i n idealleştirilmekte olduğu söylenebilir.
82
gelişmelere de dayanmaktadır. Sosyal bilimlerde anti-pozitivist bir anlayışın gelişimi, modernleşme kuramının yukarıda sözü edilen ideolojik içeriğini açığa çıkarırken, kapitalizmle liberal d e m o k r a s i n i n biçimlendirdiği Batı t o p l u m s a l ve siyasal ör gütlenişinin eleştirilmesi de, b e l i r t i l e n değer yargılarının evrenselliğini sorgulamaktadır. B u çerçevede, Batı d e m o k rasisinin eleştirisi, yalnızca siyasal-hukuksal k u r u m l a r dü zeyinde değil, aynı zamanda Batı d e m o k r a s i s i n i n tarihsel gelişimini ve b u sistemin dayanağını da sorgulayan özellikler göstermektedir. B. Batı Demokrasisinin
Eleştirisi
Modernleşme kuramına yöneltilen radikal eleştirilerin temel dayanaklarından i k i n c i s i , Batı d e m o k r a s i s i n i n eleştirisinde ortaya çıkmaktadır. B u çerçevede Batı demokrasisine getirilen eleştiriler i k i ana k o n u üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. B u n lardan i l k i , Batı d e m o k r a s i s i n i n tarihsel gelişimi hakkında, modernleşme kuramınca geçerli k a b u l edilen y o r u m tarzının reddi; i k i n c i s i ise, Batı d e m o k r a s i s i n i n k u r u m s a l yapısı ( b i çimi) ile b u k u r u m s a l yapının ortaya çıkışında benimsenmiş b u l u n a n değerler (içerik) arasında b i r ayrılığın ve çelişkinin ortaya çıktığı f i k r i d i r . (1) K a p i t a l i z m ve l i b e r a l d e m o k r a s i arasındaki tarihsel bağlantının r e d d i , modernleşme kuramına yöneltilen r a d i k a l eleştirilerin i l k o d a k noktasını oluşturmaktadır. Modernleşme kuramının Batı tarihi hakkındaki soyutlaması, feodal ilişkilerin çözülmesini sağlayan k a p i t a l i z m i n gelişimini, sonuçta liberal demokrasiye doğru gelişen b i r süreç olarak değerlendirmek biçimindedir. B u açıdan, ticarî ve sınaî k a p i t a l i z m i n gelişmesi t o p l u m s a l örgütlenmenin hiyerarşik niteliğini değiştirerek, insanların " b i r e y " olarak eşit hale geldikleri yeni b i r t o p l u m s a l örgütlenmeyi ortaya çıkarmıştır. Bu y e n i t o p l u m s a l örgütlenme, şu esaslara dayanmaktadır: 83
Öncelikle, devlet ile bireyler arasındaki özel ilişkilerden oluşan t o p l u m b i r b i r i n d e n ayrılmış ve d e v l e t i n t o p l u m s a l alan kar şısındaki d u r u m u , b i r e y l e r i n "doğal h a k l a r i y l a sınırlandı rılmıştır. Sonra, t o p l u m d a k i üstün iktidarın "seçim" esasına bağlı olarak el değiştirmesi k a b u l edilmiştir. Böylece, devletin t o p l u m s a l alana müdahalesinin sınırını çizen doğal hakların korunmasında en u y g u n yöntemin bulunduğu düşünülmüştür. Barrington M o o r e ' u n ifadesiyle, kapitalist gelişmenin İngiltere, Fransa ve A B D ' n d e " b u r j u v a d e v r i m l e r i y l e d e m o k r a t i k b i r yola girmesi, b u süreçte " 1 ) keyfî yöneticileri denetlemek, 2) keyfî yöneticilerin yerine adil ve rasyonel olanları geçirmek ve 3) kuralların yapımında nüfusun çoğunluğunun da payının olmasını sağlamak" g i b i üç özelliğin ortaya çıkması sözkonusudur. 1 0 4
Batı'da k a p i t a l i z m i n gelişmesinin böylece d e m o k r a t i k b i r n i t e l i k kazanmış olması, modernleşme kuramcıları tarafından âdeta k a p i t a l i z m i n doğasında d e m o k r a s i n i n bulunduğu tü ründen b i r yargının ortaya atılmasına neden olmuştur. B i r diğer deyişle, tarihsel süreç içinde önce k a p i t a l i z m i n gelişmesi, arkasından da siyasal yapının demokratikleşmesi, kapitalizmle d e m o k r a s i arasında b i r neden-sonuç ilişkisinin varlığının düşünülmesine yolaçmıştır. Batı t a r i h i n i n değerlendirilmesinde, k a p i t a l i z m i n d e m o k r a t i k doğasını k a b u l etmeyen y o r u m l a r , modernleşme k u ramının b u yargısını da r e d d e t m e k t e d i r l e r . T a r i h s e l olarak Önce k a p i t a l i z m i n gelişmesi, sonra da siyasal yapının de mokratikleşmesi, bireysel özgürlük kavramını temel alan b i r y e n i t o p l u m s a l Örgütlenme tarzını ortaya çıkarmış g i b i gö rünüyorsa, b u , k a p i t a l i z m i n doğasının b i r gereği olarak değil, k a p i t a l i z m e karşı o l a n t o p l u m s a l güçlerin mücadelelerinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. B u açıdan, sermaye b i r i k i m i n e
dayanan kapitalist gelişme sürecinde, t o p l u m d a k i üstün iktidarın doğal haklarla sınırlandırılması biçiminde ve iktisadî alanda devletin müdahalesinin r e d d i n e yönelik k l a s i k libe r a l i z m i n savunusunda ortaya atılmış o l a n y o r u m l a r , tarihsel gerçekliğe uymamaktadır. Örneğin, Poggi'ye göre: 105
"Liberal devlet, özünde, burjuvazinin bir bütün olarak toplum üzerindeki hakimiyetim yönetici eylemleri aracılığıyla kolay laştırmak ve güçlendirmek için inşa edilmişti. Bu, devletin ku rumsal ilkelerinin nikaî olarak yöneltildiği hedef olduğu kadar, bu ilkelerin toplumunkilerle açık karşıtlığının da nedeniydi, örneğin devlet, tüm bireylere, soyut bir eşitlik içinde, kendi kaynaklarını özgürce kullanabilme haklarım tanımıştı; bunun nedeni, kapitalist üretim tarzının bireysel, iş sözleşmeleri ara cılığıyla satılan emek gücüne gerek duymasıydı. (...) Tüm b i reylerin hukuk önünde eşit olmaları bir anayasal ilke olarak anlamlıydı, çünkü özel mülkiyetin hukuk tarafından korunması, doğal olarak düzenin sürmesini, mevcut hukukun uygulanmasını ve polis ile mahkemelerin mülk sahibi grupların çıkarları doğrultusundaki baskıcı eylemlerini yönlendirmişti." 106
Kapitalist gelişmenin sanayi d e v r i m i y l e hızlandığı İngil tere'de, 19. yüzyıl ortalarına doğru başlayan siyasal r e j i m s o r u n u üzerindeki tartışmalar da, P o g g i ' n i n görüşlerini destekleyici niteliktedir. 1832 yılındaki o y hakkını genişleten reforma, o dönem " l i b e r a l l e r i " n i n o l u m l u yaklaşmadıkları; en temel endişenin c a h i l k i t l e karşısında "düzen"in nasıl korunabileceği olarak ifade edildiği görülmektedir. Süreç içinde genel ve eşit o y i l k e s i n i n benimsenmesi ve düşünce, 107
105
B k z . H a n n a h A r e n d t , The Origins P o l a n y i , The Great
of Totalitarianism,
Transformation,
The Political
Londra: 1 9 6 7 s . 1 4 3 v d - , v e Kari and Economic
( B e a c o n Hill, B o s t o n : B e a c o n P r e s s . 1 9 5 7 ) . Muhtelif 106
G i a n f r a n c o P o g g i , The Developmentof
the Modern
Origins
of Our
Time
yerler.
State,
a Sociological
Introduction
(Londra: Hutchinson, 1978), s.119. 107
A n t h o n y A r b l a s t e r , The
Rise
and
Decline
of Western
Liberalism
(Oxford:
Basil
Blackwell. 1984), s . 7 5 v d . : 189.; vd.; 2 6 4 vd. 104
M o o r e , a.g.y..
s.414. 85
84
ifade ve örgüdenme özgürlüklerinin güvence altına alınmasıyla sağlanan b i r çoğulculuğun yerleşmesi, c a h i l k i t l e n i n 1830'lardan 1900'Ierin i l k yarısına d e k geçen sürede "ay dınlatılmış" olmaları s o n u c u sistem için b i r t e h l i k e o l m a k t a n çıkmalarıyla d e ğ i l , artık dünya ölçeğinde yayılmış b u l u n a n k a p i t a l i z m i n sömürgelerden ülke içine aktardığı kaynakların sanayi d e v r i m i y l e yoksullaşan k i t l e l e r i n t a l e p l e r i n i karşıla yabilecek tarzda kullanılmasıyla mümkün olmuştur. 108
109
Dolayısıyla, merkantilist dönemin mutlakiyetçi krallıklarına ve kralların k u t s a l hakları öğretisine, devlet gücünün i n sanların doğal haklarıyla sınırlandırılmasını savunan düşünce ve eylemlerle karşı çıkılarak gerçekleşen liberal devletin süreç içinde demokratikleşmesi, k a p i t a l i z m i n doğal s o n u c u o l maktan çok, kapitalizmin rahatsız ettiği k i t l e l e r i n sisteme karşı mücadelelerini engelleyebilecek b i r çözüm olarak, kapitalizmle "halkın siyasal hayata a k t i f katılımı" alanında d e m o k r a s i arasında gerçekleşmiş b i r uzlaşmanın ürünü olmuştur. Kısaca ifade edilecek olursa, k a p i t a l i z m , doğası gereği d e m o k r a t i k değil, o t o r i t e r d i r . Kapitalist iktisadî ve t o p l u m s a l örgütlenme tarzının gerçek kuramcısı, b u açıdan bakıldığında T h o m a s Hobbes'dur. Sınırsız ihtiyaçlarını kıt k a y n a k l a r a azamî ölçüde t a t m i n etmek, y a n i "mülkiyet" peşinde koşmak d u rumunda b u l u n a n modern t o p l u m u n " b i r e y " l e r i n i "insan insanın k u r d u d u r " deyişinden daha i y i b i r biçimde betimlemek olanaksızdır. Böyle b i r t o p l u m s a l ilişkiler örüntüsü içinde en u y g u n çözümün b i r " L e v i a t h a n " olacağı oldukça k o l a y b i r biçimde anlaşılabilir. İktidarın seçimle e l değiştirebildiği, 110
temsili kurumların varolduğu b i r siyasal sistem, özünde b i r "Leviathan"dır. Kapitalizmin doğası gereği d e m o k r a t i k değil, otoriter olduğu yargısı, liberal d e m o k r a s i n i n k u r u m s a l pratiğine meşruluk kazandırmış o l a n değerlerin, b u p r a t i k l e süreç içindeki ça tışmaları gözönüne alındığında daha kolaylıkla anlaşılabilmektedir. 111
( 2 ) K a p i t a l i z m i n tarihsel süreç içinde demokratikleşmesi, Batı'da liberal d e m o k r a s i n i n k u r u m s a l - h u k u k s a l düzenle meleriyle sağlanmıştır. B u k u r u m s a l - h u k u k s a l düzenlemenin temelinde ise, Locke'un formülasyonu i l e söylemek gerekirse, bireylerin "yaşam, özgürlük ve mülkiyet" haklarının korunması ile içeriği belirlenmiş olan b i r "bireysel özgürlük" anlayışı yatmaktadır. Feodalizmin çözülmesiyle başlayan ve mutlakiyetçi krallık düzeninin önce d e v l e t - t o p l u m ayrışması temelinde "liberalleştirilmesi"ni sonra da b u liberal d e v l e t i n " d e m o k r a tikleşmesi"ni ifade eden süreç içinde, çıkarları birbiriyle çatışan bireylerin oluşturduğu t o p l u m ile devlet arasındaki ilişkilerin yeniden kurumsallaşması sözkonusu olmuştur. B u yeni kurumsallaşma ( k i çoğu kez " m o d e m devlet" olarak adlandırılmaktadır), d e v l e t i n bireylere egemen olmasını değil, tersini, y a n i b i r e y l e r i n siyasal yaşama katılarak, siyasal kararları k e n d i çıkarları doğrultusunda b e l i r l e m e imkânına sahip olmasını ifade e t m e k t e d i r . Böylelikle, l i b e r a l d e m o k r a s i n i n k u r u m s a l - h u k u k s a l yapısının t e m e l i n d e k i bireysel 112
111
H o b b e s ' u n e s a s o l a r a k , "bireyci" v e " m a t e r y a l i s t ' bir f e l s e f e t e m e l i n d e , m o n a r ş i z m i n s a v u n u s u n u yaptığı k a b u l edilmektedir. A n c a k , b u d ü ş ü n ü r ü n t ü m e r k e s a h i p s i y a s a l kurum olarak, erkin "bölünmemesi" v e "sınırlandın İ m a m ası" kaydıyla, monarkı m ı ,
108
" F a y d a c ı " d ü ş ü n c e n i n bu y ö n d e k i önerileri h a k k ı n d a b k z . G . H . S a b i n e , T . L T h o r s o n ,
y o k s a bir kurulu m u (ör. p a r l a m e n t o ) y e ğ l e y e c e ğ i p e k a ç ı k değildir. Kaldı ki, k u r a m c a
A History
farklı o l m a k l a birlikte, tek kişinin t ü m - e r k l i y ö n e t i m i ile b i r p a r l a m e n t o ç o ğ u n l u ğ u n u n
of PoliticaİTheory
H a l e v y , The Growth
(Hinsdale,
of Philosophic
Illinois: D r y d e n P r e s s , 1 9 7 3 ) , s . 6 2 9 v d . ; E l i e Radicalism
(Londra: F a b e r and Faber, 1972),
"tiranlığı" a r a s ı n d a özgürlükler d ü z e n i a ç ı s ı n d a n ç o k b ü y ü k nitelik farkları d a o l m a s a
s.282vd. 109
K a r ş . A r b l a s t e r . a.g.y.,
g e r e k i r . B k z . v e k r ş . S a b i n e v e T h o r s o n , a.g.y., t a r t ı ş ı l m a s ı h a k k ı n d a b k z . R . A . D a h i , A Preface
s . 254-295.
T h e U n i v e r s i t y of C h i c a g o P r e s s , 1 9 5 6 ) , Muhtelif 110
K a r ş . B r i a n B a r r y , Sodotogists,
Economisls
of C h i c a g o P r e s s , 1 9 7 8 ) , s . 7 6 v d .
86
andDemocracy
s . 4 2 2 - 4 4 0 . " Ç o ğ u n l u k tiranlığı"nın to Democratic
Theory
(Chicago:
yerler.
( C h i c a g o : T h e Universrty 112
R . M a c iver. The Modem
State,
(Oxford: Oxford University P r e s s , 1962).
87
özgürlük anlayışında içerilen i k i öğenin gerçekleştirilebileceği düşünülmektedir. B u n l a r d a n i l k i , b i r e y i n h e r türlü dış mü dahale ve baskıdan uzak olması; ikincisi de böyle b i r müdahale ve baskının bulunmadığı d u r u m d a b i r e y i n k e n d i kişiliğinde taşıdığı potansiyel güçlerini azamî ölçüde gerçekleştirebile ceğinin düşünülmesidir. 113
Batı d e m o k r a s i s i n i n özellikle 2 0 . yüzyılın i k i n c i yarısıyla b i r l i k t e ortaya çıkan özellikleri, b u i k i yönlü bireysel özgürlük anlayışıyla l i b e r a l d e m o k r a s i n i n k u r u m s a l - h u k u k s a l yapısı arasında b i r çelişkinin varlığına işaret e t m e k t e d i r . B u çelişki, bir yönüyle kapitalizmin özünde varolan toplumsal çatışmanın sistemin varlığım t e h d i t etmeyecek b i r biçimde çözülebilmesi kaygısının ürünüdür. D e m o k r a t i k siyasal süreci, "devlet ile yurttaş arasındaki köprü" olarak niteleyen O f f e , b u köprünün, birey açısından, t o p l u m d a k i çatışan çıkarları siyasal düzeye yansıtma ve böylece bireye siyasal k a r a r alma sürecini k e n d i çıkarları doğrultu sunda etkileme olanağını sağlayan b i r işlev yerine getirdiğini; " k a m u s a l iktidarın kurumsallaşmış düzeni" olarak devlet açısından ise "çatışmanın çözüme bağlanmasim sağladığını b e l i r t m e k t e d i r . B u açıdan, Batı d e m o k r a s i s i n i n mantığı, "çeşitlilik ve birlikteliği örgütlemek - böylece b i r e y ile devlet arasında sürekli b i r bağlantıyı saglamak"tır. (s. 162) 114
D e m o k r a t i k siyasal süreç içinde, çatışmanın ifadelendirilmesi ve çözüme bağlanması, bazı sınırlara tâbîdir. Bu sınırlar, liberal d e m o k r a t i k d e v l e t i n i z i n verdiği siyasal katılma b i çimlerinde ortaya çıkmaktadırlar: "Siyasal
113
haklar, uygulamalarının
başkalarının siyasal
i s a i a f ı B e r l i n , T w o C o n c e p t s of Liberty", Four
Essays
on Liberty
hak-
içinde, (Oxford:
Oxford Universily P r e s s , 1969). 114
Claus
Offe,
Contradictions
"The
Separation
of tfıe Weifare
of
State
Form
and
Content
( A l ı n t ı l a r d a n s o n r a k i s a y f a n u m a r a l a r ı b u r a y a ilişkindir).
88
in
Liberal
Democracy",
içinde, (Londra: H u t c h i n s o n , 1984} s . 1 6 2 - 1 7 8
larına müdahale etmemesi ölçüsünde tanınmıştır. Dolayısıyla, liberal-demokratik devletin her biçimi ya da birey yurttaş ile devlet arasındaki her köprü bağlantısı, kendisinin ortaya çıkardığı çatışmayı sınırlandıran bir dur-emrini içermektedir." (s. 163) Birey yurttaş i l e devlet arasındaki dolayımı ( m e d i a t i o n ) sağlayan l i b e r a l - d e m o k r a t i k siyasal k u r u m ve süreçlerdeki b u " d u r - e m r i " , l i b e r a l düşüncenin temel değerleri arasında en önemli yere sahip b u l u n a n bireysel özgürlükle çelişkilidir. Offe'nin deyişiyle, birey yurttaş ile devlet arasındaki bağlantıyı sağlayan köprü "yıkılmış" tır. B i r e y l e r i n i s t e k l e r i n i , l i b e r a l d e m o k r a t i k örgütlenme içinde devlete yansıtmalarıyla ortaya çıkan "çatışma"nın çözülmesinde kurumların kapasiteleri yetersiz kalmakta ve ortaya, ücret ve sosyal h a k talepleri g i b i refah devletinde gerçekleşen oluşumların s o n u c u olarak, b i r "yöneltilmezlik" ( u n g o v e r n a b i l i t y ) d u r u m u çıkmaktadır. Birey yurttaş ile devlet arasındaki ilişkilerin sağlanmasında ortaya çıkan b u kopukluğun "yöneltilemezlik" biçiminde teşhis edilmesi, Offe'ye göre yanıltıcıdır. B u n u açıklamak için, Offe şu örneği v e r m e k t e d i r : "Bir çiftliğin doğal çevresi içinde yaşayan bir tavuk ile modem bir tavuk fabrikasının teknolojik olarak gelişmiş ortamında yetiştirilmiş tavuk birbirleriyle karşılaştırılabilir. Ona kendi içinde bulunduğu fiziksel ortamı denetleme ve bu ortama uyum sağlama olanağını sağlayan içgüdülerini uygulama olanağından koparılmış bulunan ikincisinin, kendisine doğru kesin, ısı, temiz hava, kızıl-ötesi ışınlar ve antibiyotikler, vb. sağlayan her türlü destekleme sistemlerine bağımlı hale geleceği açıktır. Bu durumda, bütünüyle acizlikten ve bağımlılıktan kaynaklandıklarının açık seçik göründüğü durumlarda, 'artan beklentiler'in veya artan taleplerin kurucu öğesi olarak artan ihtiyaçlardan sözetmek saçma olacaktır. Aynı biçimde, büyük çapta kentleşmiş, toplumsal ve iktisadî olarak güvensiz yaşam koşulları altındaki insanların 89
refah devletine arzettikleri böyledir." (s. 165)
fiziksel
ve toplumsal
ihtiyaçları da
Birey yurttaş ile devlet arasındaki köprüyü oluşturan k u r u m ve süreçler, böyle b i r yöneltilemezlik o l g u s u içinde b u l u nuyorlarsa, b u n u n doğuracağı i k i sonuç daha vardır: B u n lardan i l k i , siyasal çatışmanın ifade edildiği k u r u m l a r olarak p a r t i sistemi, seçimler ve p a r l a m e n t e r yönetim dışında y e n i ve a l t e r n a t i f kanallar ortaya çıkar. İkinci o l a r a k , çatışmayı çözme veya idare edebilme konusunda d e m o k r a t i k kurumların yetersizliği, hükümetlerin d e m o k r a t i k k u r u m ve süreçlerin dışında kalan başka kaynaklara başvurmaları sonucunu yaratır. Bu d u r u m d a , süreç içinde b i r e y yurttaşların d e m o k r a t i k katılımlarının hiçbir öneminin olmadığı, örneğin "neok o r p o r a t i s t " siyasal karar alma biçimlerinin ortaya çıkması sözkohusu o l u r (s. 168). Böylelikle, Batı d e m o k r a s i s i n i n pratiği, h e m dış müdahale ve baskıdan arınmış o l m a k ve h e m de kişisel potansiyellerini özgürce gerçekleştirebilme anlamında bireysel özgürlükle çatışmaktadır. P r a t i k t e k i b u çatışma, Arendt'e göre, l i b e r a l özgürlük a n layışında da vardır: "Liberal özgürlük kavramı siyasal iktidarı özgürlükle çatışan bir şey olarak anlamakta ve dolayısıyla mutluluğu bütünüyle ev yaşamının özel alanı içine oturtmaktadır, iktidarın geniş çapta sınırlandırılmasıyla insanlar, kendi seçtikleri özel mutluluklarının araçlarını kovalamakta özgür kılınırlar. Arendt, aksine, siyasal iktidarın sağlıklı bir bölüşümü İle öz deşleştirmekte ve böylece bir kamu alanının başkalarıyla paylaşmanın coşkunluğu (anlamında) bir kamu mutluluğu kavramının sınırlarını çizmektedir. Bir kimsenin başkalarıyla birleşerek dünyayı etkilemesi anlamında iktidarda olma fır satının yaygınlaşması ölçüsünde, hem siyasal özgürlüğünün, hem de kamu mutluluğunun etki alanının genişlemesi daha 90
yüksek
olacaktır.
1,115
A r e n d t ' i n b u düşüncelerine karşılık, Batı d e m o k r a s i s i b i reysel ilişki alanıyla siyasetin b i r b i r l e r i n d e n ayrılmasını, b u ayrılmanın yarattığı çatışmanın ise O f f e ' n i n sözünü ettiği köprü i l e g i d e r i l m e s i n i ifade e t m e k t e , fakat b i r e y i l e siyaset arasında gerçek b i r bütünleşmenin sağlandığı katılımcı b i r düşünce açısından, " d e m o k r a s i " n i n b i r h a y l i uzağında b u lunmaktadır. ııı. Yeni B i r Siyasal Gelişme Kavramına Doğru Modernleşme kuramında siyasal gelişmenin, önceleri Batı demokrasisine doğru gelişmek anlamında kullanıldığı, sonradan b u kavrayışın y e r i n i , (a) düzen ve i s t i k r a r içinde gelişme veya ( b ) geleneksellikten modernliğe "geçiş" evre sindeki toplumlarda, sosyo-ekonomik modernleşmenin siyasal etkileri olarak tanımlanan b i r siyasal gelişme tanımının aldığı belirtilmişti. Modernleşme kuramına g e t i r i l e n r a d i k a l eleş t i r i l e r i n içeriğinde, Özellikle Batı demokrasisine yönelik eleştiriler, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i siyasal değişim sü r e c i n i n daha farklı b i r kavrayış içine oturtulmasını z o r u n l u kılmaktadır. B u çerçevede, modernleşme kuramını k l a s i k ve gözden geçirilmiş biçimlerinde, esas olarak Batı d e m o k r a s i s i n i ölçüt alan kavıamlaştırmalann y e r i n i alabilecek alternatif b i r siyasal gelişme kavramının henüz tüm boyutlarıyla ortaya k o n u l madığını b e l i r t m e k gerekmektedir. B u n u n l a b i r l i k t e , yakın zamanlarda yapılan çalışmalarda y e n i b i r siyasal gelişme kavramının ana çizgileri ortaya çıkmıştır. Modernleşme kuramında varolan siyasal gelişmeden farklı b i r kavramın içeriğinde, önce, siyasal gelişmeden ne anlaşı115
R o n a l d B e i n e r , " A c t i o n . Natafity a n d C i t i z e n s hip: H a n n a h A r e n d i ' s C o n c e p l of F r e e d o m " İn Z . P e l e z y n s k i v e J o h n G r a y ( d e r . ) , Conceptions Phitosophy(Londra:
of Liberty
in
Political
T h e Athfone P r e s s , 1 9 8 4 ) , s . 3 5 3 .
91
lamayacagı k o n u s u n d a k i görüşler önem kazanmıştır. Bunları, yani y e n i siyasal gelişme anlayışında h a n g i öğelerin yeralmadıgım şöyle sıralamak m ü m k ü n d ü r : 116
- B i r kere, t a r i h s e l değişim sürecinin evrensel, y a n i h e r t o p l u m ve her z a m a n için geçerli yasallıklarının bulunmadığı belirtilmektedir. - İkinci olarak, toplumların t a r i h içindeki i l e r l e m e l e r i n i n i t i c i güçleri olarak sanayileşme ve t e k n o l o j i k i l e r l e m e n i n benimsenmesi mümkün değildir, insanın, doğa üzerindeki egemenliğinin b i r ifadesi olmanın ötesinde, bireysel ilişki alanları da d a h i l , devlete tüm t o p l u m s a l alanları d e n e t i m altında b u l u n d u r m a , hattâ, Offe'nin de değindiği gibi, yaratılan yeni ihtiyaç kategorileriyle insanların k e n d i yaşamlarını nasıl sürdüreceklerini d a h i belirleme olanağım sağlayan t e k n o l o j i k ilerlemeler, k e n d i başlarına veya "demokratikleştirici" b i r değer olarak benimsenemezler. - L i b e r a l d e m o k r a t i k devlet m o d e l i , t o p l u m içinde gelir dağılımını daha a d i l b i r biçimde sağlamak g i b i -liberal çerçeve içinde, özellikle 19. yüzyılın laissez faire politikalarının " m e r h a m e t s i z l i g i " y l e kıyaslandığında o l u m l u sayılabile cek- uygulamalara başvurmakla, aslında d e v l e t i n t o p l u m üzerindeki d e n e t i m i n i n genişlemesini ifade ettiğinden, Batılı o l m a y a n toplumların erişmek isteyecekleri b i r özgürlükçü ideal t o p l u m niteliğinden oldukça uzaktır. Batı demokrasisinin böyle b i r ideal niteliğinde görülemeyeceği düşüncesinin b i r diğer b o y u t u , " t a r i h i n s o n u " n u ifade eden b i r "ideal t i p " olarak Batı d e m o k r a s i s i n i n , Batılı o l m a y a n "geçiş" toplumlarında yaşanan o t o r i t e r r e j i m i n (Batı d e m o k r a s i s i n i n "yöneltilem e z l i g i " n e karşı "yöneltilebilirlik" düzeyi yüksek b i r " p r a etorianisniin) "geçici" olarak meşrulaştırılamayacağı fikridir. 1 1 7
A. özgürleşme
(Emancipation)
K a r s . C h i l c o t e . a.g.y,
117
B k z . S . H u n t i n g t o n , a.g.y.,
119
Siyasal gelişmenin b u biçimde tanımlanmaya çalışılmasında, Seers'ın gelişme kavramına kazandırmak istediği içerik önemli b i r çıkış noktası niteliğini kazanmıştır. Seers, gelişme kavramının n o r m a t i f veya değer yargısı taşıyan ve b u açıdan da "iyileşmeyle eşanlamlı" b i r k a v r a m olduğunu b e l i r t t i k t e n sonra, b u kavramda " i y i " n i n , y a n i değer yargılarının nereden kaynaklandığını sormaktadır. Gelişme, eğer " i y i " y e doğru e v r i l m e k anlamına geliyorsa, sözkonusu o l a n " i y i " , ( 1 ) hü kümetlerin kısa v a d e l i iktisadî p o l i t i k a t e r c i h l e r i n d e ortaya çıkan hedefler tarafından;(2) başka ülkelerin " i d e a l " olarak b e n i m s e n m e s i n i n b i r s o n u c u olarak, o ülkelerin "gelişme yollarının k o p y a e d i l m e s i y l e veya ( 3 ) " i n s a n kişiliğindeki p o t a n s i y e l i n gerçekleştirilmesi" g i b i b i r amacın gerçekleşti rilmesinde gereken koşulların neler olduğu sorusuna verilecek cevaplar tarafından belirlenir. B i r i n c i d u r u m d a , örneğin tarım ürünlerinin fiyatlarında düşüşün önlenmesi amacına yönelik p o l i t i k a l a r başarılı olmaya başladığında gelişmeden sözedilebilir. İkinci d u r u m d a ise gelişme, " i y i " oldukları k a b u l 120
118
R a n d a l l v e T h e o b a l d , a.g.y., s . 1 9 3 .
119
J . F . O c a m p o v e D. J o h n s o n , T h e C o n c e p t of Political D e v e l o p m e n t " in D. C o c k r o f t Economy
Bitimine
Giriş ( A n k a r a ) .
120
(New
York.
and Underdevelopment,
Latin America's
Political
A n c h o r Books, 1972), s.424.
D u d l e y S e e r s , T h e M e a n i n g o l D e v e l o p m e n t , with a Postscript", D. L e h m a n n ( d e r . ) . Development
92
Gelişme
118
s.69-75. s . v e B ü l e n t D â v e r . Siyaset
Siyasal
Modernleşme kuramında v a r o l a n l a r d a n farklı b i r siyasal gelişme kavramının k u r u c u öğelerinin n e l e r d e n oluştuğu sorusu, genel olarak siyasal gelişmenin " k u r t u l m a " , insanî özgürleşme" ( h u m a n e m a n c i p a t i o n ) veya "sömürünün o r tadan kaldırılması" g i b i tanımlamalarla cevaplandırılmak istenmektedir. Örneğin O c a m p o v e j o h n s o n ' a göre, "ge lişme, insanın sömürü ve baskı koşullarından kurtulmasını içerir. Siyaset de, insanın kurtuluşunun aracıdır."
v e A . G . F r a n k (der.) Dependerce i 16
Olarak
Theory
Four
Critical
Studies
(Londra: Frank C a s s , 1979), s.9-30.
93
edilen, örneğin Batı toplumları g i b i o l m a k anlamında "Batıhlaşma"yla, b u da iktisadî alanda k a p i t a l i s t sanayileşme h e defiyle eşanlamlı b i r n i t e l i k kazanabilir. Üçüncüsünde ise gelişme kavramının h e m kısa v a d e l i iktisadî p o l i t i k a t e r c i h l e r i n i , h e m de başka ülkelerin idealleştirilmeleriyle belirlenen "kopya"yı, daha evrensel b i r n i t e l i k t e k i b i r başka k a v r a m açısından değerlendirme olanağını veren b i r içerik kazanması sözkonusudur. "Dolayısıyla, bir ülkenin gelişmesiyle İlgili olarak sorulacak olan sorular şunlardır: Yoksulluğun durumu nedir? İşsizliğin durumu nedir? Eşitsizliğin durumu nedir?" '* B u sorulara göre, Seers için gelişme kavramının " i n s a n p o t a n s i y e l i n i n gerçekleşmesinin sağlanması anlamındaki içeriği, öncelikle üç öge tarafından b e l i r l e n m e k t e d i r : Y o k sulluğun, işsizliğin ve eşitsizliğin o r t a d a n kaldırılmaları. Yoksulluğun o r t a d a n kaldırılması, her türlü gelişimin i l k ön koşulu o l a n insanın fiziksel varlığını d e v a m ettirecek y e t e r l i b e s l e n m e n i n sağlanması anlamına g e l m e k t e d i r , işsizliğin y o k e d i l m e s i ise, z o r u n l u olarak h e r k e s i n ücret karşılığı ça lışmasından farklı olarak, insanın p o t a n s i y e l i n i (yaratıcı gücünü) gerçekleştirebileceği araçlara sahip olması demektir. Eşitsizliğin giderilmesi ise, gelir dağılımıyla i l g i l i olarak a n laşılmaktadır. B u üç öğeye ek olarak, i n s a n p o t a n s i y e l i n i n gerçekleşmesi anlamında gelişme kavramında daha başka öğelere de yer verilmesi gerektiğini belirten Seers'a göre, b u kavram "elverişli eğitim düzeylerini (okur-yazarlık), yönetime katılmayı ve b i r k i m s e n i n k e n d i hükümetinin büyük ölçüde başka hü kümetlerin görüşlerince önceden belirlenmemesi anlamında, h e m iktisadî, h e m de siyasal olarak gerçekten bağımsız b i r u l u s u n üyesi olmasını da i ç e r i r . " 12
Seers'ın sözünü ettiği b u öğelere başkalarını da e k l e m e k mümkündür. Örneğin, işsizliğin o r t a d a n kaldırılması, b i r k i m s e n i n k e n d i insanî p o t a n s i y e l i n i k e n d i i s t e k l e r i doğrul tusunda değil de, b u p o t a n s i y e l i n e n azından b i r bölümünü başkalarının e m r i n e s u n m a k z o r u n d a olması biçiminde b i r "iş s a h i b i " olması anlamına geliyorsa, b u n u , "özgürleşme olarak siyasal gelişme" kavramının b i r öğesi olarak y o r u m lamak güçtür. Özgürleşme olarak siyasal gelişme, nihaî amaç olarak insan p o t a n s i y e l i n i n bütünüyle gerçekleştirilmesi amacını güdüyorsa, b u , zorlayıcı çalışmanın da o r t a d a n kalkmasını g e r e k t i r i r . 123
Seers'ın y o k s u l l u k , işsizlik ve eşitsizlik ölçütleriyle t a nımlamaya çalıştığı gelişme kavramı, b u n i t e l i k l e r i y l e daha çok iktisadî b i r İçerik taşımaktadır. İktisadî b o y u t t a doğrudan yeralmayan en önemli öge ise, "yönetime katılma" o l a r a k ifade edilmiştir. B u n u b i r a z daha açmak g e r e k mektedir. insan potansiyelinin bütünüyle gerçekleştirilmesi anlamında b i r gelişme kavramı, z o r u n l u olarak, insanların k e n d i ya şamlarını k e n d i iradeleriyle b e l i r l e d i k l e r i biçimde sürdüre b i l m e l e r i olanağını da içermektedir. Bu d u r u m d a , örneğin sanayileşme ve t e k n o l o j i k ilerleme, işsizliğin, yoksulluğun ve eşitsizliğin g i d e r i l m e s i n d e önemli katkılar yapabilir. Hattâ bunları tümüyle o r t a d a n kaldırabilir. Buna karşılık, t o p l u m s a l yaşamın yürütülmesinde insanların doğrudan ve b e l i r l e y i c i e t k i l e r i n i n olmaması, "gelişme" ile karşılanamayacaktır. B i r diğer deyişle, insan p o t a n s i y e l i n i n gerçekleşmesi a n lamında b i r gelişme kavramının vazgeçilmez öğesi, siyasal
122
123 121 122 94
Ao/.e..s.12.
C , B. Macpherson, "Democratic Theory: Ontology and T e c h n o l o g y " Theory,
Essays
in Retrieval
içinde, {Oxford: Oxford
Democratic
University P r e s s ,
1973).
S.24-38.
A.g.6. 95
termesi bakımından hümanist" olan " r a d i k a l paradigmamın a n t i - p o z i t i v i s t sosyal b i l i m anlayışım da d i k k a t e alırsak, b u yeni siyasal gelişme anlayışı hakkında daha y e r i n d e b i r de ğerlendirme y a p m a k mümkün olacaktır. Daha önce de değinildiği g i b i , a n t i - p o z i t i v i s t sosyal b i l i m anlayışının en güçlü temsilcisi o l a n yorumsamacı düşünce, sosyal b i l i m l e r i n görevinin önce " a n l a m a k " , sonra da "yar gılamak" olduğunu ifade e t m e k t e d i r . 125
düzeyde t a m b i r demokratikleşmedir. Burada d e m o k r a s i , ne Batılı a n l a m d a b i r l i b e r a l - d e m o k r a s i y i , ne h a l k d e m o k r a s i l e r i n i , ne de azgelişmiş ülkelerdeki t e k - p a r t i " d e m o k r a s i l e r i n i ifade e t m e k t e d i r . D e m o k r a s i n i n günümüzdeki ger çeğinden bağımsız ye her t o p l u m d a k i siyasal değişim sü reçlerini değerlendirmeye olanak veren b i r ölçütler bütünü ve yaşanılan t o p l u m s a l gerçekliği değiştirmeye yönelik, Mannheim'ın kullandığı anlamda b i r "ütopya" dır. Dolayısıyla, Seers'm daha çok iktisadî b i r düzlemde gelişmeye ilişkin sorular olarak formüle ettiği görüşlere, siyasal düzleme ilişkin soruları e k l e m e k gerekmektedir. 124
Özgürleşme olarak siyasal gelişmeye ilişkin en temel s o r u , "insanların siyasal karar-alma süreçlerine katılma ve b u sü reçleri etkileyebilme olanaklarının ne d u r u m d a o l d u g u " d u r . Katılmanın olabildiğince doğrudan ve gerçekten özgür ira delerle m i , yoksa dolaylı ve/veya yönlendirilmiş b i r biçimde m i gerçekleştiği, b u k o n u y a ilişkin i k i n c i önemli s o r u d u r . D i k k a t edilecek olursa, özgürleşme olarak siyasal gelişme anlayışında, b e l i r l i b i r dönem ve t o p l u m u n ürünü o l a n her hangi bir iktisadî gelişme tarzı veya b i r siyasal kurumsallaşma biçimi evrenselleştirilmemekte; evrensellik, modernleşme kuramında varolan türden b i r etlınocentrisme'de değil, tanım yerindeyse "hümanist" b i r ideal çerçevesinde yakalanmaya çalışılmaktadır. B u bağlamda, C h i l c o t e ' u n deyişiyle " e v r i m c i , tek-çizgili, materyalist, ilerlemeci" özellikler taşıyan "ortodoks p a r a d i g m a " m n gelişme anlayışı yerine, " d e v r i m c i , çok-çizgiii, materyalist ve tüm insanların g e r e k s i n i m l e r i n e d i k k a t gös-
124
Ö r n e ğ i n H a b e r m a s , "demokrasi"yi ş ö y l e tanımlıyor: "(Teknoloji), A r a ş t ı r m a v e tekniğin iktisat v e
yönetimden
gelen
etkilerce desteklendiği
sistemi itade
etmektedir.
' D e m o k r a s i ' d e n . i n s a n l a r ı n , sürekli g e n i ş l e y e n d e n e t i m g ü ç l e r i n i n n e s n e l k o ş u l l a r ı
"Özgürlük olarak siyasal gelişme" anlayışı da, b u doğrul tuda, her tarihsel-toplumsal oluşumu k e n d i s o m u t gerçekliği içinde önce anlamak, sonra da, modernleşme kuramında yapıldığı g i b i özgül b i r tarihsel gerçekliği evrenselleştirerek değil, insan potansiyelinin gerçekleşmesi amacını ölçüt olarak yargılamak durumundadır. B u bağlamda, p o z i t i v i s t , deter m i n i s t b i r özellik gösteren " o r t o d o k s p a r a d i g m a " m n en güçlü alternatifi olarak " t a r i h s i c i l i k " ( h i s t o r i c i s m ) t o p l u m s a l ve siyasal değişim süreçlerini anlamak için gerekli olan çerçeveyi sağlamaktadır. B. Determinizm ve Tarihs içilir; 19. yüzyıl A l m a n düşüncesinde önemli b i r tartışma k o n u s u n u ifade eden t a r i h s i c i l i k , bugüne d e k g e n e l l i k l e i k i değişik anlamda kullamlagelmiştir: "Friedrich Hayek ve K a r i Popper, kavramı, sosyal b i l i m c i n i n asıl görevinin, tüm toplumların gelişme yasalarını keşfetmek ve bu tarihsel gelişme yasaları temelinde, gelecek hakkında öndeyilerde bulunmak olduğu görüşünü ifade eden metodolojik bir anlamda kullanmışlardır. (...) (T)arihçİ Friedrich Meİnecke, (...) (1936)'dabu terimi, kökleri bazı on sekizinci yüzyıl yazarlarında bulunan, tüm tarihsel olguların tekil ya da benzemez karakteri üzerindeki vurguyu
a l l ı n d a n a s ı l y a ş a y a b i l e c e k l e r i v e n a s ı l y a ş a m a k istedikleri pratik s o r u s u y l a ilgili d a n g e n e l v e k a m u s a l iletişimin k u r u m s a l o l a r a k g ü v e n c e a l t ı n a a l ı n m ı ş a n l a m a k t a y ı z . " ( J ü r g e n H a b e r m a s , Toward
a national
Society,
biçimlerini
Londra: Hernemann,
125
C h i l C O t e , a.g.y.. s . 7 2 , T a b l o 3 . 2 .
1971, s.57).
96
97
ifade eder bir biçimde kullanmıştır." B i r i n c i anlamıyla tarihsicilik, toplumsal değişmenin evrensel yasalarının olduğunu ve sosyal b i l i m l e r i n bunları ortaya çı kartmakla yükümlü bulunduğunu ileri süren her türden sosyal b i l i m anlayışını kapsamına almaktadır. P o z i t i v i s t , y a n i doğa b i l i m l e r i i l e sosyal b i l i m l e r arasında, dış gerçekliğin nesnel yasalarını ortaya çıkarma faaliyeti esasında e n azından m e t o d o l o j i k b i r b i r l i k olduğunu savunan anlayışla birleştiğinde determinist b i r tarih y o r u m u n a neden olan b u anlamda b i r "tarihsicilik"tir. Pozitivist b i l i m anlayışıyla birleşen b u tarihsici yaklaşım, insan z i h n i n i " p a s i f olarak, insan eylemini de tarihin yasalarının b e l i r l e n i m i altında ele a l m a k t a n yanadır. İnsan z i h n i n i n a k t i f olması sözkonusu olmadığından, insan eylemi de tarihsel sürecin akışını "değiştirici" b i r e t k i y e sahip b u l u n m a m a k t a , insanın "amaçlı t o p l u m s a l e y l e m i " , tarihsel yasalara uygunluğu veya aykırılığı çerçevesinde değerlendi r i l m e k t e d i r . Dolayısıyla, b u yaklaşım açısından, t o p l u m s a l değişmenin açıklanması, örneğin " m o d e r n l i k " e doğru b e l i r l i evrelerden geçerek ilerleyen b i r süreç içinde, insanların k e n d i tarihsel ve özgül bağlamları içinde, k e n d i e y l e m l e r i n i nasıl anlamlandırdıklarından bağımsız olarak incelenmesi biçiminde ortaya çıkmaktadır. 125
Buna karşılık, alternatif siyasal gelişme kavramı tarihsiciliğin i k i n c i anlamına ağırlık vermekten yanadır. Böyle b i r ağırlığın, özellikle Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i değişim süreçlerinin anlaşılabilmesi açısından ne d e n l i g e r e k l i olduğunu, Mafeje şöyle ifade ediyor: "Azgelişmiş ülkeler, hem Eski-Dünya'nın ustalarına, hem de Üçüncü Dünya'nın acemilerine aynı ölçüde yabancı bir olgular karmaşasını temsil etmektedirler. Gene de, Avrupa'da kapitalizme geçişi açıklayan aynı temel yasaların azgelişmiş ülkelere de
uygulanabilirliğini kabul edenlerle, kuşkucu ve azgelişmiş ül kelerdeki toplumsal gelişmelerin sui generis karakterini yansıtan özgür düşünce-kategörileri geliştirmenin zamanının geldiğini düşünmeye eğilimli olanlar arasındaki bölünme saptanabi lir.'" Mafeje'nin sözünü ettiği kuşkucu, y a n i t o p l u m s a l değiş m e n i n evrensel yasalarının bulunmadığını ileri süren yaklaşım açısından, Batılı olmayan t o p l u m l a r d a k i değişim süreçlerinin anlaşılabilmesi için, üzerinde durulması gereken noktaları, O w e n ve Asad'm görüşlerinden hareketle saptamak müm kündür: 27
"(Modernleşmeyi eleştirenler) (g)ibİ biz de bu dönüşümü, sonuçta iâealleştİrilmiş bir modem topluma doğru giden bir yol olarak görmüyoruz. Fakat, aynı biçimde, (bu eleştiricilerin) tekil toplumların 'özgüllüğü' veya potansiyel dönüşüm yollarının 'çoğulluğu'nun bulunabileceği türünden niteleyici kavramlar kullanarak sorunu çözmekten çok geçiştirdiklerine inanmaktayız. Gelişmenin kalıpları içinde, tüm Ortadoğu toplumlarının bağlı olduğu belirli düzenlilik ve sınırlılıklar açıkça yer almaktadırlar. Tümbu toplumlarda, İşleri ideaüeştirilmiş bir modernlik yönünde değiştirmek için atak veya çekingen girişimler bulunmaktadır. Ancak, idealleştirmeler hiçbir zaman aynı değildir. Siyasal açıdan, parlamenter özgürlüklerin güvence altına alınışından kitle çıkarlarının özgün bir temsiline; iktisadî açıdan, piyasanın serbestçe yaygınlaşmasından daha etkin merkezî planlamaya; kültürel açıdan hakiki tinselliğin özelleşmiş bir dini olarak İs lamiyet'ten modern dünyanın tüm moral ve toplumsal sorunlarını göğüslemeye yönelik bir hareket olarak islamiyet'e kadar uzanan bir alandayeralmaktadırlar. Bu çatışan idealleştirmelerin ulusal ve uluslararası güçler bağlamında nasıl gerçekleştirildiği, kendi 127
126
E u g e n e F . Miller, "Positivism, H i s l o r i c i s m a n d Political Inquiry", The American Science
98
Review,
Cilt: 6 6 ( 1 9 7 2 ) , s . 7 9 7 .
Political
A r c h i e M a f e j e , " B e y o n d ' D u a l T h e o r i e s ' of E c o n o m i c G r o w t h " Science Development,
Three
Essays
on Development
Theory
ideology
and
içinde, ( U p p s a l a , S w e d e n :
S c a n d i n a v i a n I n s . of A f r i c a n S t u d i e s , 1 9 7 8 ) , s . 6 9 - 7 0 .
99
özel terimleri altında incelenmelidir." O w e n ve Asad'ın ana hatlarını ortaya k o y m a k i s t e d i k l e r i yaklaşım, t o p l u m s a l ve siyasal değişmenin, özellikle Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a aldığı biçimlerin anlaşılabilmesi ba kımından, "idealleştirmelerin önemini vurgulamaktadır. "İdealleştirmeler" veya b i r başka deyişle, iktisadî, siyasal ve kültürel düzeylerde benimsenmiş o l a n " h e d e f l e r " , aslında insanın amaçlı t o p l u m s a l e y l e m i n i n rasyonelitesini de ifade etmektedirler. W e b e r ' i n kavramlaştırmasmı kullanırsak, sözü edilen idealleştirmelerin, o l u m l u b i r değer yüklenmiş hedefleri, b u hedeflere "nasıl" ulaşılmak istendiğini ifade e t m e l e r i açısından, " b i r değere yönelmiş rasyonel" eylemlerin t e m e l i n i oluşturmaktadırlar. B u idealleştirmelerin k e n d i t e r i m l e r i altında incelenmesi gerektiğini v u r g u l a m a k ise, d e t e r m i n i s t t a r i h anlayışından oldukça farklı b i r biçimde, iktisadî, siyasal ve kültürel hedeflerin insanın amaçlı toplumsal bağlamı içinde incelenmesini, b i r diğer deyişle ele a l m a n tarihsel dönemin özgün koşullan altında, i n s a n l a n n amaçlı t o p l u m s a l eylem lerine k e n d i l e r i n i n nasıl b i r a n l a m v e r d i k l e r i n i araştırmayı gerektirir. B u öznelliğin tâbî kılınacağı b i r " n e s n e l " değer l e n d i r m e çerçevesi ise, b e l i r l i b i r tarihselliğin ürünü olarak ortaya çıkmış b u l u n a n s o m u t b i r t o p l u m s a l örgütlenme tarzının idealleştirilmesinde değil, her türden iktisadî, siyasal ve kültürel değişimi "özgürleşme" kavramı açısından b e l i r lenebilir. 128
129
130
C. İdeolojinin Analizinin
önemi ve Niteliği
Böyle bakıldığında, t o p l u m s a l değişme süreçlerinin anla şılabilmesi bakımından i d e o l o j i l e r i n analiz e d i l m e s i temel öneme sahip b i r k o n u niteliğini kazanmaktadır. B u bağlamda, ideolojilerin analizi i k i düzeyde gerçekleştirilebilir: Bunlardan i l k i , " b i r kültürel sistem olarak i d e o l o j i n i n ele alınmasıdır. Burada, genel olarak t o p l u m içindeki insanların k e n d i k i m l i k l e r i n i , k e n d i toplumlarının dünya toplumları içindeki k o n u m u n u nasıl tanımladıkları; b u tanımlama biçimlerinin, evren ve insanlığın genel d u r u m u hakkındaki görüşler bü tününü ifade ettiği gözönünde t u t u l a r a k , b u görüşler bütü nünün niteliğinin ne olduğu incelenir. 131
i d e o l o j i l e r i n analİzindeki i k i n c i düzey ise, t o p l u m içindeki b e l i r l i b i r g r u b u n , t o p l u m u değiştirmek veya t o p l u m s a l de ğişmeyi sağlayabilmek amacıyla, k e n d i benimsedikleri değerler (veya hedefler) doğrultusunda oluşturdukları b i r t o p l u m s a l p r o g r a m niteliği b u l u n a n "sert i d e o l o j i l e r i k o n u almakta dır. "Gerçeklik" hakkında, benimsenmiş b e l i r l i değerler doğrultusunda sahip o l u n a n b i r kavrayışın, yine b u kavrayış içinde yeralan değerlerle hakhlaştmlan b i r eylem programıyla bütünleşerek, "daha saf, ve böylelikle daha dogmatik b i r temel yargılama b o y u t u ile daha arıtılmış ve dolayısıyla daha pragmatik ve edimsel b i r b o y u t " kazandığı sert ideolojilerin analizi, özellikle Batılı olmayan t o p l u m l a r d a k i iktisadî, siyasal ve kültürel değişim süreçlerinin anlaşılması bakımından önem kazanmaktadır. 132
133
B i r kültürel sistem (veya semboller sistemi) olarak ideo-
131 128
R o g e r O w e n v e T a l a l A s a d , (der.) Sociology East
(Londra: Monthly
Review
(a-b-ç.). 129
B r u b a k e r . a.g.y.,
s.51.
Press,
of "Developing 1983),
Societies",
-General
"The
Introduction",
Middle
Clifford G e e r t z , "Ideology a s a C u l t u r a l S y s t e m " The Interpretation
ofCultures
s.2-3 132
B k z . Ş e r i l M a r d i n , Din ve İdeoloji
( İ s t a n b u l : İletişim Y a y . , 1 9 8 3 ) .
133
M. S e l i g e r , Ideology
(Londra, 1976) s . 9 7 , 1 1 9 , 1 2 0 ' d e n aktaran C . V.
and Politics,
F i n d l e y , T h e A d v e n t o f I d e o î o g y in T h e I s l a m i c Middle E a s t (Part)", Studia 130
100
Ö r n e ğ i n b k z . T . S h a n i n v e H. Alavi.
içinde,
S. 1 9 3 - 2 3 3 .
Islamica,
No.55, 1981,3.144.
101
I o j i l e r i n analizi i l e , b i r t o p l u m s a l g r u b u n (örneğin, Batılı olmayan toplumlarda intelligentsia'nm) toplumsal değişmeyi yürütmek ve yönlendirmek üzere formüle edilmiş sert ide olojilerinin analizi arasındaki etkileşimlerin ilginçliği b i r yana, özellikle i k i n c i g r u p t a yeralan i d e o l o j i l e r i n analizinde şu n o k t a l a r üzerinde durulması gerekmektedir: ( 1 ) Öncelikle, g r u p i d e o l o j i s i n d e k i değerlerin (veya hedef ya da idealleştirmelerin) kökenlerini, b u değerlerin ediniminde e t k i n o l a n faktörleri araştırmak gerekmektedir. ( 2 ) Buna ek olarak, t o p l u m s a l değişmeyi yürütmek ve yönlendirmek amacıyla oluşturulmuş b u l u n a n b u ideolojilerin pragmatik b o y u t u dikkate alınmalıdır. B u ideolojilerin pratiğe aktarıldıklarında ne tür sınırlamalar veya engellemelerle karşı karşıya bulundukları i n c e l e n m e l i d i r . ( 3 ) Sert ideolojilerin içinde yeralan değerlerin b i r b i r l e r i y l e olan ilişkileri, b u ilişkiler içinde u y u m ve çatışma noktalarının saptanması, incelenmesi gereken b i r diğer n o k t a olarak önem kazanmaktadır. ( 4 ) Bütün b u n l a r a e k olarak, i d e o l o j i l e r i n h e m k e n d i iç l e r i n d e k i çelişkiler ve h e m de pratiğe aktarıldıklarında karşı karşıya bulundukları sınırlılıklar veya engellemeler karşısında nasıl b i r değişim süreci içine g i r d i k l e r i ise, ele alınması gereken k o n u l a r arasındadır. Bu dört n o k t a etrafında gerçekleşen incelemelerle, b i r ideolojinin k e n d i özgün terimleri altında ele alınıp anlaşılması sözkonusudur. B u n u n b i r adım ötesi ise, sözkonusu ideo l o j i n i n niteliğinin değerlendirilmesi olmaktadır. B u bağlamda, "modernleştirici, "gelenekçi", " i l e r i c i " veya " g e r i c i " ideo l o j i l e r i ayrıştırmanın pek anlamlı sonuçlar vermediğini be lirtmiştik. İdeolojinin değerlendirilmesi bakımından, elimizde, özellikle Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i değişim süreçlerinin analizi bakımından önemli i k i ölçüt bulunmaktadır. Bunlardan i l k i , b u i d e o l o j i l e r i n , statükoyu veya k e n d i içinden çıktıkları 102
t o p l u m s a l gerçekliği k o r u m a y a mı, yoksa dönüştürmeye m i yönelik oldukları sorusuyla b e l i r l e n i r ve M a n n h e i m ' a göre b i r i n c i s i n e i d e o l o j i , i k i n c i s i n e de ütopya d e m e k gerekir. Statükoyu k o r u m a y a yönelik b i r düşünce sistemi o l a r a k " i d e o l o j i n i n muhafazakâr b i r içeriği bulunmaktadır. İçinden çıktığı tarihsel-toplumsal bağlama göre farklı nitelikler alabilen "muhafazakâr" düşünce tarzı, v a r o l a n t o p l u m s a l gerçekliği k o r u m a y a çalışmasında başvurduğu düşünsel kategorilere göre farkh biçimlerde ortaya çıkabilmektedir. B u n u n l a birlikte, muhafazakâr düşünce tarzının birtakım genel özelliklerini belirleyebilmek de m ü m k ü n d ü r . 134
Muhafazakâr düşünce biçimi, öncelikle, t o p l u m s a l de ğişmenin hız kazandığı dönemlerde ortaya çıkan ve hızlı toplumsal değişim içinde, t o p l u m u n b i r bütün olarak yeniden düzenlenmesine yönelik "ütopya"ların oluşturulduğu düşünce tarzlarına b i r t e p k i niteliğindedir. B u bağlamda, örneğin insan aklının yeryüzündeki yaşamı, insan için daha i y i (daha özgür) kılabileceği türünden b i r anlayışın topyekûn t o p l u m s a l de ğişme isteğine karşı, muhafazakâr düşünce, tarihsel sürekliliği, geleneği, insanın " b i l g i y i "akıl" y o l u y l a değil "alışkanlıklar" y o l u y l a , t o p l u m s a l çevre içindeki g e l e n e k l e r i n aktarımıyla edindiğini k a b u l etmektedir. T o p l u m s a l örgütlenmeyi, b e l i r l i b i r ideal uğrunda ve b i r bütün olarak y e n i d e n düzenlemeyi öngören h e r "ütopyacı" düşünce tarzına karşı muhafazakârlık, sorunların tarihsel sürekliliği bozmayacak, gelenekleri k o r u y a c a k b i r biçimde, adım adım ve bölük pörçük ( p i e c e m e a l ) çözülmesini sa vunmaktadır. 1 3 5
Muhafazakâr düşünce tarzı, b u n i t e l i k l e r i n i n yanısıra, b u 134
Karl M a n n h e i m . " C o n s e r v a t i v e Thought", Essays
on Sociology
and Social
Psychology
içinde, (der. P. K e c s k e m e t i ) , ( L o n d r a : R o u t l e d g e a n d K e g a n P a u l ,
1969),
s.74-164. 135
B k z . K a r l R. R o p p e r , The Poverty
of
Historicism.
103
düşünce tarzına sahip o l a n t o p l u m s a l g r u b a göre de değişik özellikler almaktadır. Örneğin " a r i s t o k r a s i n i n t o p l u m u yönetme hakkının kendisine ait olduğunu ve k e n d i yöneticilik k o n u m u n u meşrulaştırmakta tarihsel sürekliliği ve gelenekleri k u l l a n m a k istemesi g i b i . B u n u n yanında, t o p l u m s a l düzeni h u k u k normlarının belirlediği b i r " r a s y o n a l i t e " içinde kav rayan ve b u y o l l a k e n d i k o n u m u n u ( v a r o l a n t o p l u m s a l ger çeklik içindeki çıkarlarını) muhafaza e t m e y i amaçlayan "bürokratik düşünce" tarzı da genel olarak muhafazakârlığın b i r alt kategorisi niteliğindedir. M a n n h e i m ' a göre "bürokratik muhafazakâr düşünce" tarzının genel özellikleri şunlardır: "(...) Tüm siyasal sorunları yönetimle ilgili sorunlara dö nüştürmek. Tüm siyasal sorunları yönetim örtüsü altında giz lemek, memurun eylem alanını yalnızca halihazırda formüle edilmiş yasaların sınırları içinde varolduğu gerçeğiyle açıkla nabilir. Dolayısıyla hukukun genesis'i veya gelişmesi onun eylem alanının dışında kalmaktadır. Toplumsal olarak sınırlı ufkunun bir sonucu olarak görevli, yapılmış her yasanın arkasında özgül bir toplumsal grubun toplumsal olarak biçimlendirilmiş dünya görüşünün bulunduğunu görememektedir. (...)
olarak değişebilmektedir. B u açıdan, örneğin k r o n o l o j i k zaman itibariyle "geçmişte" yaşanmış olduğu düşünülen b i r "altın çag"ın aynen ve y e n i d e n ihyası biçiminde " g e r i c i " (veya re actionary) ütopyalar olabileceği gibi, hiçbir zaman yaşanmamış bir yeni toplumsal tasarıma sahip ütopyalar da ortaya çıkabilir. Bir diğer açıdan, insanın bütünüyle özgürleştigi b i r ütopya tasarımı olabileceği g i b i , i n s a n özgürlüğünün yokedildiği, o t o r i t e r ve baskıcı t o p l u m tasarımları da ütopya niteliğini kazanabilirler (ör. " k a r a ü t o p y a " ) . 137
Y e n i siyasal gelişme kavrayışında, t o p l u m s a l değişmeyi yürütme ve yönlendirme k o n u m u n u üstlenmiş grupların "sert i d e o l o j i l e r i n i k e n d i özgün t e r i m l e r i altında i n c e l e r k e n , b u i d e o l o j i l e r i " a n l a m a " n m b i r adım sonrasını ifade eden "yar gılama" evresinde, sözkonusu i d e o l o j i n i n , M a n n h e i n i m kullandığı anlamda " i d e o l o j i " m i yoksa "ütopya" mı olduğu, muhafazakâr veya baskıcı y a h u t da özgürleşmeye m i yönelik olduğu, ayırdedici ölçütler olarak kullanılmak d u r u m u n d a dır.
Yönetimsel, hukukî düşünüş, kendine özgü bir rasyonalite tipine sahiptir. O ana dek harekete geçirilmemiş güçlerin ortaya çık masıyla, örneğin bir devrimde kolektif enerjilerin patlamasıyla karşı karşıya kaldığında, bunları yalnızca anlık rahatsızlıklar olarak kavrayabilmektedir. Dolayısıyla, her devrimde bürok rasinin, siyasal durumu kendi temelleri üzerinde karşılamak yerine, keyfî talimatlarla bir çare bulmaya çalışması şaşırtıcı değildir.'" 36
Muhafazakâr düşünce tarzında olduğu g i b i t o p l u m s a l gerçekliği b i r bütün olarak dönüştürmeye yönelik "ütopyacı" düşünce tarzının özellikleri de "ütopya"nm niteliğine bağlı 137 136
104
M a r ı n h e i m , Ideotogy
and Utopia,
s.105.
" K a r a " v e y a " t e r s " ü l o p y a l a r için b k z . N a i l B e z e l , Yeryüzü Ütopyalar
Cennetlerinin
Sonu,
Ters
(İstanbul: S a y Y a y . , 1984).
105
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Batılı O l m a y a n T o p l u m l a r d a t d e o l o j i - D e m o k r a s i İlişkisi
Modernleşme kuramına g e t i r i l e n eleştirilerin ürünü olarak ortaya çıkan b u y e n i siyasal gelişme kavrayışının ışığında, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i değişim süreçlerini, i d e o l o j i ve demokrasi arasındaki ilişkiler açısından nasıl ele a l a b i l i riz? S o r u n u n cevaplandırılmasına geçmeden önce, Batılı o l mayan toplumların gösterdikleri çeşitliliğe d i k k a t l e r i çekmek gerekmektedir. Benimsenen kavramsal çerçeveye göre, az gelişmiş, gelişmekte olan, modernleşen, veya geçiş toplumları olarak da adlandırılan b u t o p l u m l a r içinde, Asya, A f r i k a ve Güney Amerika'nın, tarihleri, toplumsal yapıları birbirlerinden çok farklı birçok t o p l u m u n yeraldığım görmekteyiz. B u toplumları, sözü edilen adların ifade ettiği tek k a v r a m altında birleştirmeyi, sakıncalarına rağmen mümkün kılan özellik, herhalde b u toplumların tümünün, t e r i m yerindeyse, b i r "ilerleme s e n d r o m u " içinde bulunmalarıdır, iktisadî olarak kalkınmak ve böylece t o p l u m d a k i refah düzeyini yükseltmek, b u n u -çoğu e s k i sömürgelerden oluşan b u t o p l u m l a r d a yabancı boyunduruğundan k u r t u l a r a k , " t a m bağımsızlık" 107
içinde gerçekleştirmek, o r t a k hedef niteliğindedir. Sanayi leşmek ve t e k n o l o j i k i l e r l e m e l e r i n insanlığa sunduğu ola n a k l a r d a n azamî ölçüde y a r a r l a n m a k , b u toplumların o r t a k ve âdeta "kaçınılmaz" i s t e k l e r i niteliğindedir. B u " i l e r l e m e " hedefiyle, iktisadî kalkınmanın t o p l u m içinde yaratacağı değişimleri u y u m içinde tutabilmek, siyasal rejimle ve kültürel değişmelerle i l g i l i b i r d i z i s o r u n u da beraberinde getirmiştir. İlerleme olarak görülen hızlı t o p l u m s a l değişmenin yarattığı s o r u n l a r karşısında, genellikle b e n i m s e n e n çözümler, b u t o p l u m l a r d a k i "popülist" i d e o l o j i l e r tarafından ortaya k o nulmuştur. B u nedenle, önce genel o l a r a k popülizm kav ramını ele a l m a k , sonra da Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i popülist ideolojilerin iktisadî, siyasal ve kültürel düzeylerdeki görünümlerini saptamak, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i de ğişim süreçlerinde i d e o l o j i l e r i n y e r i n i ve niteliğini anlaya b i l m e k bakımından u y g u n b i r yaklaşım olmaktadır. 138
A. Popülizm Kavramı ve "Üçüncü Dünya" Popülizminin Genel Özellikleri Farklı zaman ve mekân boyutlarında ortaya çıkmış farklı düşünsel ve siyasal akımların, o r t a k b i r k a v r a m olarak p o pülizm adı altında toplanması, popülizmin aslında ne olduğu k o n u s u n d a b i r belirsizliğin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sir Isaiah B e r l i n , b u d u r u m a "Sinderella k o m p l e k s i " adını vermektedir: "Sinderella kompleksiyle şunu anlatmak istiyorum: bir yerde uygun bir ayağın varolduğu bir ayakkabının -popülizm' söz cüğünün- varolması. Bu ayakkabıya hemen hemen uyan çok çeşitli ayaklar vardır, fakat bu hemen hemen uyan ayaklar bizi kandtrmamalıdır. Prens, sürekli olarak ayakkabıyla birlikte
aranmaktadır; ve bir yerde, saf popülizm denilen bir uzvun beklemekte olduğundan eminiz. Bu, popülizmin çekirdeği, onun özüdür.'"™ Popülizmin özünü saptamaya yönelik çeşitli girişimler, C o n o v a n tarafından, yedi başlıkta toplanmıştır. Buna göre popülizm, " 1 . 'Modernleşme sorunlarıyla karşı karşıya kalan geri köylü ülkelerinde ortaya çıkan sosyalizmdir.' 2. 'Genişleyen sanayi vefinans kapital tarafından tehdit edilen sıradan kırsal kalkın ideolojisidir:' 3. 'Esas olarak... değişen bir toplumda geleneksel değerleri gerçekleştirmenin arayışı içinde olan bir kırsal harekettir.' 4. 'Halk çoğunluğunun kanaatinin seçkinci bir azınlıkça de netlendiği inancıdır' 5. 'Şu ana öncüle dayanan herhangi bir öğreti veya harekettir: erdem, en etkili çoğunluğu oluşturan basit insanlarda ve onların kolektif geleneklerinde yatmaktadır.' 6. 'Popülizm, halk iradesinin kendi başına, diğer herhangi bir standarttan üstün olduğunu kabul etmektedir' 7. 'Kentteki işçi sınıfı kitlesinin ve/veya köylülüğün desteğini kazanmış, fakat bu iki sektörün özerk örgütsel gücünün sonucu olmayan bir siyasal harekettir.' " 1 4 0
B u farklı tanımları, k e n d i içindeki ilişkileri açısından de ğerlendiren Conovan, farklı t o p l u m l a r d a popülizm adı altında toplanabilecek düşünce akımları ile siyasal h a r e k e t l e r i şöyle bir sınıflandırmaya tâbî tutmayı önermektedir: "Tarım Popülizmleri 1. Çiftçi radikalizmi (ör., ABD Halk Partisi) 2. Köylü hareketleri (ör.. Doğu Avrupa Yeşil Hareketi) 3. Entelektüel tarım sosyalizmi (ör., narodnikler) 139
13S
A z g e l i ş m i ş ülkelerdeki ideolojiler h a k k ı n d a g e n e l bir d e r l e m e İçin b k z . P a u l E . S i g m u n d ( d e r . ) , The Ideologies 1968).
108
ofth&
Developing
J . B . A l l c o c k , ' •Populism': A Briel B i o g r a p h y , " Sociology, a k t a r a n M a r g a r e t C o n o v a n , Populism,
/Vaftöns ( N e w Y o r k : F r i e d r e c k A . P r a e g e r , 140
A.g.e.,
September, 1971, s.385'len
(Londra: Junction Books, 1981), s.7.
s.4.
109
Siyasal
Popülizmler
4. Popülist diktatörlük (ör., 5. Popülist demokrasi
Peron)
(yani, referandum
ve 'katılım' çağrıla¬
n), 6. Gerici popülizm (ör., George Wallace ve izleyicileri), 7. Siyasetçilerin popülizmi (yani, 'halk'ın birleştirici özelliğinin çekiciliğinden yararlanan, geniş kapsamlı, ideolojik olmayan koalisyon oluşturma) ." C o n o v a n ' m önerdiği b u sınıflandırma içinde, h e m gelişmiş sanayi toplumlarında ve h e m de azgelişmiş, Üçüncü Dünya ülkelerinde ortaya çıkan popülist düşünce ve hareketler b i rarada yeralmaktadırlar. B i r b i r l e r i n d e n oldukça farklı t o p lumlarda ortaya çıkan düşünce akımlarıyla toplumsal-siyasal hareketleri tek b i r k a v r a m , popülizm kavramı içinde biraraya g e t i r m e y i sağlayan temel öğeler nelerdir? Popülizmi, i y i tanımlanmış b i r i d e o l o j i doğrultusunda biçimlenen b i r toplumsal-siyasal e y l e m programı, b i r öğreti değil, fakat b i r "syndrome" olarak gören Wiles'a göre b u temel öğeler şöyle özetlenebilir: - Anti-elitizm, - Aydın aleyhtarlığı ( a n t i - I n t e l l e c t u a l i s m ) - Siyasetçilere karşı güvensizlik, - K u r u m aleyhtarlığı ( a n t i - e s t a b l i s h m e n t ) , - D i n s e l l i k ve b i l i m ve t e k n o l o j i düşmanlığı, - Geçmişe d u y u l a n özlem ( n o s t a l j i ) . Wiles'a göre b u "syndrome", k e n d i l e r i n i i k t i d a r m e r k e z i n i n dışında kalmış hisseden insanlar arasında ortaya çıkmakta dır. Gelişmiş ya da güçlü bir sanayi sektörüne sahip toplumlarda, U1
142
141
A.g.e.,
142
P e t e r W i l e s , " A S y n d r o m e , not a D o c t r i n e " , G h i l a l o n e s c u v e E r n e s t G e l l n e r , d e r l . .
S-13.
Populism, Nicholson,
'
110
lis Meanings
and
1969).s.166-179.
National
Characteristics,
(Londia: Weidenleld
and
özellikle kırsal yörelerde "gelenekselligin" korunması yönünde biçimlenen b i r t e p k i n i n ifadesi o l a r a k , böyle b i r " s y n d r o me"dan sözetmek mümkünse de, b u azgelişmiş veya yeterince güçlü b i r sanayi sektörüne sahip o l m a y a n t o p l u m l a r d a , azınlıktaki b i r "aydın" g r u b u n y o k s u l (ve genellikle "köylü") kitlesi hakkında oluşturduğu b i r f i k i r l e r bütünü o l a r a k p o pülizmin kavranması bakımından yetersiz kalmaktadır. Bu açıdan, A B D ve Rus popülizmlerini karşılaştıran Worsley, aradaki e n önemli farklılıkları şöyle dile g e t i r m e k t e d i r : "örgütsel açıdan, Rus popülizmi Kuzey Amerika popüliz minden pek farklı değildir. (Rus popülizmi), her şeyden önce, 'halk'ı (özellikle köylülüğü) ve onun kurumlarını (özellikle mir'i) putlaştıran ve kendi yaşamlarını ve özgürlüklerini halk için kurban etmeye hazır olan bir aydın hareketiydi. Ancak, Rus popülizmi, öncelikle köylüler tarafından yaratılan veya kökleri köylülükte bulunan bir ideoloji değil, köylülük hakkında bir ideolojiydi. (...) Kuzey Amerika hareketlerinin İdeologları, çiftçi cemaatinin kendi içinden çıkmışlardı. Ulusal veya kozmopolit değil, yerel bir intelligentsia idiler. (...) Birçokları gibi, h a l k t a n olmasalar bile, halkın içinde yaşadıklarından kalka doğru gitmek' zorunda değillerdi. İki popülist kümenin belirlediği düşman -ve bu düşmanla başa çıkmak için önerilen strateji- de farklıydı. Elbette, her iki hareket kümesinin de, daha yüksek bir soyutlama düzeyinde, benzer şeylerden sözettikleri ileri sürülebilir. Her ikisi de, 'sıradan insan'dan, küçük üreticiden sözetmişlerdir- fakat bunlar farklı 'küçük üreticiler'dir. îkisi de, finans-kapİtal sanayiciliğini ve sorumsuz hükümeti, ilerlemenin ana engelleri olarak görmüşlerdi. Temel farklılıkların asıl kaynağı geçmişten edinilen kültürel mirasffr. (...) Rusya'da geçmiş her şeydi; gelecek ise, devrimciler için üpocalyptic bir görünüştü. Birleşik Devletler'de ise geçmiş yoktu; gelecek de sadece insancıllaşttrilmış, ussalaştırılmış ve 111
daha adil kılınmış bugündü. (...) Popülizm (Rusya'da) devleti yadsıyışında 'anarşist'fakat mir'e dayanışında 'cemaatçı'ydı ve yeni toplumsal düzenin üzerine kurulabileceği bir köşe taşı olarak toplumsal örgütlenmenin bir ara düzeyini, -mir'i- dikkate alıyordu. Amerikan popülizmi, devlet personeline ve devletin araçsal kullanım biçimine güvenme mekteydi, ancak bu mekanizmaya ihtiyacı vardı ve devleti ortadan kaldırmaktan çok, yalnızca halkın denetimine tabî kılmayı ve onu sorumlu hale getirmeyi önermekteydi.'" 43
W o r s l e y ' i n A m e r i k a n ve Rus popülizmleri arasında va rolduğunu belirttiği b u farklılıklar, W i l e s ' i n sözünü ettiği " k u r u m aleyhtarlığı" ögesiyle birleştirildiğinde, popülizmle d e m o k r a s i arasındaki ilişkiler bakımından d i k k a t çekici bazı n o k t a l a r ortaya çıkmaktadır. Gerçekten, aralarındaki fark lılıklara rağmen, A m e r i k a n ve Rus popülizmlerinin b i r o r t a k noktası, k u r u m aleyhtarlığının güçlendirdiği b i r "cemaatçılık" ( c o m m u n a u t a r i a n i s m ) olmaktadır. B u cemaatçı özellik, popülizmin, ortaya çıktığı zaman ve mekân boyutlarına göre değişik biçimler almaktadır. W o r s l e y ' i n ifadesiyle, k u r u m aleyhtarlığı, sağ veya sol popülizmlere neden olabilmektedir. W o r s l e y ' i n b u r a d a k i hareket noktası, E d w a r d Shils'in, T h e T o r m e n t o f Secrecy adlı yapıtında y e r verdiği popülizm ta nımıdır: "(Shils'e) göre popülizm, iki ana ilkeye bağlanmayı içer mektedir: (a) h a l l i m iradesinin, 'diğer herhangi bir standarttan, geleneksel kurumların standardından ve diğer tabakaların iradelerinden' üstünlüğü, 'popülizm, halkın iradesiyle adalet ve
143
ahlâkı özdeşleştirmektedir'; (b) halk ile önderlik arasında ku rumların aracılık etmediği bir 'doğrudan' ilişkinin i s t e n i l i r l i ğl " 1 4 4 B u çerçevede bakıldığında, h a l k i l e önderlik arasındaki doğrudan ilişkilerin kurulması, i k i biçimde ortaya çıkmak tadır. Worsley'e göre, "Halk ile önderlik arasında doğrudan temas arayışı, bir ucunda halk kitlesinin bütünüyle katılımdan yoksunluğunun, diğerinde ideal anarşist kendi kendine işleyen cemaatın y eraldığı bir çizgide bulunan bir noktadır. Bana göre bu iki uç, 'Sağ' ve 'Sol' terimlerini kulÎandığımda anlatmak istediğimin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır (sosyolojik olarak hiçbir mutlak anlamt ol mayan, ancak anlamlan halkın kendi toplumlarının gidişatındaki katılımlarıyla ilişkili olmalarından türeyen parlamenter ku rumlar, millileştirilmiş sanayi, vs., v s . ) " 1 4 5
Buradan hareketle, W o r s l e y , Shils'in tanımındaki "katılım" öğesine biraz daha değişik b i r içerik kazandırmaktadır. Buna göre, katılımın gerçek ve sahte biçimleri bulunmaktadır. B i r diğer deyişle, " c i d d i , e t k i l i ve bağımsız" h a l k katılımı ile "yönlendirilmiş, tümüyle hayalî veya s e m b o l i k " sahte katılım b i r b i r i n d e n aynlmaktadır. 146
W o r s l e y ' i n sözünü ettiği sahte ve gerçek h a l k katılımı ara sındaki aynm, popülizm ile demokrasi arasındaki ilişkilerle ilgili önemli b i r soruyu gündeme getirmektedir. Halkın, h a l k tara fından, h a l k için yönetimi olarak demokrasi, " c i d d i , e t k i l i ve bağımsız", yani gerçek halk katılımını ifade ediyorsa, b u "gerçek halk katılıminm pratikte geçerli kılınacağı zaman ve mekân boyutlanndan bağımsız, evrensel b i r m o d e l var mıdır?
Peter W o r s l e y , T h e C o n c e p t at Populism", A g . e . , s . 2 2 1 . R u s populizmindeki "anarşist" eğilimler h a k k ı n d a b k z . F r a n c o v e n t u r i , Roots and Socialist
Movements
İn Nineteenth
of Revolution,
Century
Russia,
a History
of the
Populist
144
{İng. çev. F . Haskell) (New
American
Y o r k : Alfred A . Konpf, 1 9 4 6 ) s . 3 8 9 v d . , 4 6 9 v d . v e I s a i a h Berlin'in bu y a p ı t a y a ı d ı ğ ı •Giriş" y a z ı s ı , s . v i i - X X X . A y n c a b k z . A n d r z e j W a l i c k i , T h e Controversy Studies
in the Social
Press). 1969.
112
Philosophy
of the Russian
Populists,
over
Capitalism,
(Oxford: at the C l a r e n d o n
E d w a r d Shils.
The
Security
Torment
of Secrecy:
Policies,
(Londra: Heinemann, 1956) s.98-104'ten
W o r s l e y . a.g.y.,
s.244.
145
W o r s l e y , a.g.y.,
s.245.
146
A.g.e.,
the background
and
consequences
of
nakleden
s.245-246.
113
Modernleşme kuramı, bilindiği gibi, b u soruya o l u m l u cevap vermiş ve gerçek halk katılımının pratikte gerçekleştirilmesinin tek evrensel m o d e l i olarak l i b e r a l d e m o k r a s i y i , b i r diğer deyişle, Batı p a r l a m e n t a r i z m i n i benimsemiştir. Diğer birçok yazarla b i r l i k t e , W o r s l e / i n de karşı çıktığı temel noktalardan b i r i s i de b u d u r . Liberal d e m o k r a s i n i n , b e l i r l i tarihsel ve t o p l u m s a l koşullar içinde biçimlenmiş b u l u n a n k u r u m s a l yapısı (parlamentarİzm), o t a r i h s e l - t o p l u m s a l bağlam içinde "gerçek halk katılıminı sağlayabilmiş olabilir. Aynı k u r u m s a l yapının, farklı t o p l u m l a r d a , gerçek değil, sahte katılım b i çimlerine varlık vermesi ise daha m u h t e m e l d i r . 1 4 7
Soruna, azgelişmiş ülkelerde ortaya çıkan popülist akımlar çerçevesinde bakıldığında, şu genel n o k t a l a r d i k k a t i çek mektedir. ( 0 Azgelişmiş ülkelerin büyük b i r çoğunluğu, t e k - p a r t i tarafından yönetilmektedirler. T e k - p a r t i n i n varlığını ve ey lemlerini meşrulaştıran öğeler ise; (a) çoğu eskinin sömürgeleri o l a n azgelişmiş ülkelerde, p a r t i n i n bağımsızlığı sağlayan t e k örgüt olması; (b) b u toplumlarda t o p l u m u n "piyasa m o d e l i n e göre yapılanmamış olması nedeniyle, siyasal çoğulculuğun "nesnel" t e m e l l e r i n i n olmayışı; (c) p a r t i - d e v l e t i n i n , u l u s a l ilerlemeyi sağlayabilecek tek örgüt d u r u m u n d a olması ve ( d ) 1 4 8
147
Ö r n e ğ i n C . B. M a c p h e r s o n , Demokrasinin
Gerçek
Dünyasında,
azgelişmiş ülkelerdeki
" u l u s a l birliğin t e k - p a r t i içinde ifade edilmesi ve bazen de p a r t i , u l u s , köy-yaşamı ve k e n d i k e n d i n e işleyen / b i r i m l e r i n / b i r i d e o l o j i k k o m p l e k s içinde ayrıntılarıyla iş lenmiş" olması olarak sıralanmaktadır. ( i i ) B u çerçeve içinde, azgelişmiş ülkelerin büyük b i r ço ğunluğunda, Batı p a r l a m e n t a r i z m i n i n k u r u m s a l özellikleri değil, popülizmin teme] özelliklerinden olan h a l k ile önderlik arasında doğrudan ilişkilerin kurulmasına yönelik, doğrudan ya da yan-doğrudan d e m o k r a t i k süreçlerin varlığı göze çarpmaktadır. B u t o p l u m l a r d a p a r l a m e n t a r i z m i n b e n i m senmesi, yukarıda ( i ) şıkkında b e l i r t i l e n t o p l u m s a l yapının özelliğinden dolayı olduğu kadar, "Üçüncü Dünya popü l i z m i n i n sıkça v u r g u l a n a n b i r başka niteliği yüzünden de güçleşmektedir. Azgelişmiş ülkelerde ortaya çıkan popülist düşünce akımları ile toplumsal-siyasal hareketler, t o p l u m s a l ilerlemeyi, özellikle de iktisadî kalkınmayı hedeflemektedirler. Böyle b i r hederin benimsenmesi ise, çoğu kez, popülizmin ortaya çıktığı toplumların, k e n d i l e r i n d e n daha " i l e r i " t o p lumlarla karşılaşmaları sonucunda gerçekleşmektedir. Ancak, popülizm, b u " i l e r i " toplumların tüm özelliklerine sahip olmak istememekte; hedeflerini daha çok iktisadî kalkınma f i k r i y l e sınırlandırarak, y a k e n d i geçmişlerine b a k a r a k idealleştir149
150
149
tek-parti rejimlerini d e m o k r a s i a ç ı s ı n d a n d e ğ e r l e n d i r m e n i n ö l ç ü t ü n ü , d e m o k r a s i n i n
tek örgütlü g ü ç o l a r a k a s k e r î bir nitelik t a ş ı y a n b a ğ ı m s ı z l ı k h a r e k e t l e r i n i n b a ş a r ı y a
B a t ı t o p l u m l a r ı n d a v a r o l a n ampirik işleyişinde (liberal d e m o k r a t i k k u r u m l a r d a ) d e ğ i l , demokrasi
kavramında
içerilen
özgürlük,
eşitlik
gibi
ideallerin
u l a ş m a l a r ı n d a n s o n r a k u r u l a n tek-parti rejimlerinin özellikleri h a k k ı n d a b k z . R u p e r t
benimsenip
E m e r s o n , Sömürgelerin
b e n i m s e n m e d i ğ i n d e a r a m a k gerektiğini o r t a y a k o y m a k t a d ı r . 148
H e n n e s s y , "Latin A m e r i c a " . J o h n S a ú l , "Africa". l o n e s c u v e G e l l n e r . a.g.y., 1 2 2 - 1 5 0 ; P a u l E . S i g m u n d , "Introduction", İ d e m . dert.. The
Developing
Nations,
a comparative
s . 3 - 6 6 ; L y m a n T . S a r g e n t , Contemporaıy
analysis.
Twentieth Laclau,
Century, İdeoloji
s. 156-215.
s.28-61
Idéologies
Politícal
of
the
Idéologies,
( H c m e w o o d , Illinois: T h e O o r s e y P r e s s , 1 9 7 0 ) s . 1 3 1 - 1 4 7 ;
K a r l D i e t r i c h B r a c h e r , T h e Age
of Idéologies,
a History
of Political
Thought
in the
(İng. çev. E . O s e r s ) (Londra: M a t h u e n , 1985) s . 2 6 0 - 2 7 7 ; E r n e s t o
ve Politika,
Uluslaşması,
Asya
ve Afrika
Halklarının
Ortaya
(çev. Hüseyin Sarıca) (İstanbul: Belge Y a y . 1985),
M ü m l a z S o y s a l , Anayasaya 150
Giriş, s . 1 3 8 v d .
V v o r s l e y ' i n T a n z a n y a ö r n e ğ i n i v e r e r e k belirttiği ş u n o k t a l a r b u r a d a ö z e l l i k l e d i k k a t ç e k m e k t e d i r : "Güçlü bir kille d e s t e ğ i v e ( s e n d i k a l a r l a ö ğ r e n c i l e r e karşı z o r kullanılmış o l s a d a ) etkili bir m u h a l e f e t i n y o k l u ğ u n e d e n i y l e , T a n z a n y a gib* Öfkeler, bir tek-parti devleti ç e r ç e v e s i n d e , beliıgin bir ölçüde s e ç m e v e ö z g ü r rtadeye izin v e r e n bir d e n e y i m yaşamışlardır. B u t ü r b i r s i y a s a l p r o g r a m ı n t e m e l içeriği, bu rejimlerin, öyle v e y a böyle, u l u s a l birlik v e m e r k e z i l e ş m e ! . . . } p r o g r a m ı n d a n b a ş k a bir ş e y e d a y a n m a y a r a k g e l i ş t i k l e r i n d e n , ' p o p ü l i z m ' gibi y e n i bir t e r i m e g e r e k s i n m e d u y m a m a k t a v e e s k i 'milliyetçilik' terimiyle d e p e k â l â i f a d e e d i l e b i l m e k t e d i r l e r . " ( V Y o r s l e y , a.g.y.,
IH
Çıkışları
( ç e v . T ü r k a y a A t a ö v ) ( A n k a r a : T ü r k S i y a s î İlimler D e m e ğ i Y a y . , 1 9 6 5 ) . A y r ı c a b k z .
W o r s l e y ï n " Ü ç ü n c ü D ü n y a P o p ü l i z m i * o l a r a k d a adlandırdığı b u a k ı m için b k z . Alistair ve
VVorstey. a.g.y. s . 2 3 0 . ö z e l l i k l e e s k i s ö m ü r g e l e r i n b a ğ ı m s ı z l ı k l a n n ı e l d e e t m e l e r i n d e
s.230).
115
d i k l e r i b i r toplumsal-siyasal Örgütlenmeyi (ör. m i r H yücelten n a r o d n i k hareket) veya b e l i r l i b i r i d e o l o j i içindeki "eşitlikçi" ahlâk değerlerini benimseyen y e n i b i r t o p l u m s a l yapılanmayı hedeflemektedir (ör. birçok A f r i k a ülkesinde ortaya çıkan anti-emperyalist ve anti-kapitalist b i r retoriği b u l u n a n "sosyalist" rejimler). 151
( i i i ) "Üçüncü Dünya popülizminin b i r diğer Önemli özelliği de, popülist düşünce öğelerinin milliyetçilikle birleşmesinde ortaya çıkmaktadır. "Popülist milliyetçilik"in i l k ayırdedici özelliği, " m i l l e t " i l e "halk"ı özdeşleştirmesi olmaktadır. Stewart'a göre, "popülist milliyetçiliğin tasarımında 'halk', 'basit insanlar'dan oluşmaktadır." Popülist milliyetçiliğin kullandığı " h a l k " kavramı, b u kavramın kullanıldığı tarihsel ve toplumsal bağlama göre değişebilmektedir. Örneğin, "basit i n s a n l a r " olarak " h a l k " , t o p l u m s a l ve iktisadî gelişmişlik düzeyi düşük olan A f r i k a toplumlarında, sömürgeci güçlerin dışında kalan y e r l i nüfusun tamamını ifade eden b i r anlamda kullanılmıştır. Buna karşılık, iktisadî gelişmişlik düzeyi daha yüksek o l a n Rusya g i b i ülkelerde ortaya çıkan popülist ha reketlerde h a l k , " y o k s u l l u k " ölçütüne göre belirlenmiş ve ülkede yaşayan herkesi değil, nüfusun b e l i r l i b i r bölümünü kapsayan sınıfsal b i r içerikle kullanılmıştır. B u i k i n c i kullanım biçiminde h a l k i l e m i l l e t kavramlarının özdeşliğine dayalı b i r popülist milliyetçiliğin ortaya çıkmasına p e k rastlanmadığı halde, b i r i n c i kullanımın popülist milliyetçilikle b i r l i k t e ortaya çıktığı görülmektedir. 152
Popülist milliyetçiliğin b i r başka özelliği, h a l k i l e m i l l e t i özdeşleştirmesiyle i l g i l i olarak b e l i r e n , " m i l l e t oluşturma" ( n a t i o n - b u i l d i n g ) k o n u s u n d a ortaya çıkmaktadır. Ortaya
151
B k z . M a c p h e r s o n , Demokrasinin S . 2 5 0 v d . v e S h i l s , Political
152
116
Gerçek
Development
Dünyası, in the New
s.33-48. Karş. Bracher States,
A n g u s S t e w a r t , " T h e S o c i a l R o o t s " , l o n e s c u G e l i n e t, a.g.y.,
s.19-24. s.183.
a.g.y.,
çıktığı toplumların çoğunda v a r o l a n içsel bölünmeleri, farklılıkları, hattâ eşitsizlikleri, bütünleşmiş b i r siyasal t o p luluğu ifade edecek biçimde oluşturulan m i l l e t kavramıyla aşma çabası olarak değerlendirilen popülist milliyetçilik, b u açıdan, popülizmle demokrasi ilişkisi bağlamında üzerinde durulması gereken önemli b i r n o k t a y a da d i k k a t l e r i çek mektedir. 153
Anderson'a göre, "doğası gereği h e m sınırlı, h e m de egemen olarak tasarlanmış b i r siyasal t o p l u l u k " o l a n m i l l e t , "egemen olarak tasarlanmıştır çünkü, kavram, Aydınlanma ve Devrİm'in kutsal olduğu düşünülen, hiyerarşik hanedan dünyasını tahrip ettiği bir çağda ortaya çıkmıştır, insanlık ta rihinin, herhangi bir dinin en bağnaz taraftarlarının bile kaçı nılmaz olarak, böyle dinlerin yaşayan çoğulluğu ve her İnancın ontolojik savları ve dünya üzerindeki yaygınlığı arasındaki alomorfizmle karşı karşıya geldikleri bir aşamasında olgunlaşan milletler, Tanrı'mn buyruğu gereği bile olsa, doğrudan özgür olmayı düşlemişlerdir. Bu özgürlüğün ölçüsü ve amblemi egemen devlettir. (...) (B)ir topluluk olarak tasarlanmıştır çünkü, her birinde hüküm süren fiilî eşitsizlik ve sömürü ne olursa olsun, millet, daima derin, yatay biryoldaşlıh olarak havranmıştır." Anderson'ın, genel olarak tüm milliyetçilik akımları için o r t a k özellikler arasında saydığı b u öğelerin " m i l l e t " t e n önce "milliyetçilik"in oluştuğu t o p l u m l a r d a daha açık ve güçlü b i r biçimde görüldüğü söylenebilir. B i r diğer deyişle, Batı toplumlarında k a p i t a l i z m i n gelişmesi sürecinin b i r ürünü olan milliyetçilik hareketleri, k a p i t a l i s t gelişmeye sonradan katılan ( l a t e c o m e r s ) ülkelerle 2 0 . yüzyılın azgelişmiş t o p lumlarında, özgürlüğün devlete bağlı olarak, bireysel değil, 154
153. 154
Ag.e.,S.183-1B5. B e n e d i c t A n d e r s o n , Imagined of Nationalism
Communities,
Reflections
on the Origin
and
Spread
(Londra: V e r s o , 1985) s.15-16.
117
topluluğa ( m i l l e t e , y a da h a l k a ) ilişkin b i r biçimde k a v r a n masını; t o p l u m içindeki fiilî (gerçek) eşitsizliğin tasarımsal (ya da, k i m i zaman hukukî) b i r eşitlik kavrayışıyla aşıldığının düşünülmesini daha b e l i r g i n b i r biçimde görmekteyiz. B. Popülizm ve Demokrasi:
İdeoloji ile Ütopya Arasında
Belirtmeye çalıştığımız b u genel n i t e l i k l e r i y l e popülizm, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i iktisadî, siyasal ve kültürel değişim süreçleri içinde, genellikle şu biçimler altında k a r şımıza çıkmaktadır: iktisadî alanda, sanayileşmenin ve tek n o l o j i k i l e r l e m e n i n i t i c i gücü olarak " d e v l e t " e başvurulması; siyasal alanda "sımfsızlik" esası üzerine k u r u l m a k i s t e n i l e n b i r " t e k - p a r t i " r e j i m i , kültürel alanda ise, "yozlaşmış" Batılı değerler yerine, " h a l k " m saf, eşitlikçi kültür özelliklerine bağlanma. İktisadî, siyasal ve kültürel a l a n l a r d a k i b u görünümler, popülizme, "Batı'nın tekniği" ile " t o p l u m u n özgür kültürü" arasında b i r "sentez" oluşturmaya çalışan b i r i d e o l o j i niteliği kazandırabilir. Özellikle demokrasinin Batı Hberald e m o k r a s i l e r i n d e n farklı olarak, b i r yönetim (veya hükümet oluşturma) yönteminin ötesinde, insanî özgürleşmeyi sağlayıcı b i r tarzda anlaşılması d u r u m u n d a , b u sentez çabası daha açık olarak k a v r a n a b i l i r . B u bağlamda, Macpherson'ın "azgelişmiş" ülkelerdeki ide olojiler hakkındaki saptaması anlamlıdır. Macpherson'a göre, azgelişmiş ülkelerin büyük çoğunluğunda hüküm süren tekp a r t i yönetimleri, d e m o k r a s i n i n " l i b e r a l " v e r s i y o n u n d a n çok, A n t i k Y u n a n anlamına yakınlaşan özellikler taşımaktadır. D e m o k r a s i sözcüğüne, A n t i k Y u n a n düşüncesinde nasıl b i r a n l a m yüklenmiştir S o r u n u n cevabı, l i b e r a l d e m o k r a s i kavrayışında, "halkın, h a l k tarafından, h a l k için yönetimi" 155
7
155
C
B . M a c p h e r s o n , " Y i r m i n c i Y ü z y ı l S o n l a r ı n d a D e v r i m v e İdeoloji",
Gerçek
İIS
Dünyası
içinde, s . 9 7 - 1 1 9 .
Demokrasinin
formülasyonunda Gellner'ın saptadığı "çelişkiler"den hare ketle verilebilir. Gellner'a göre, m o d e r n , " a m p i r i k " demokrasi kuramlarından farklı o l a r a k ; "Klasik kuramın anahtar kavramları halk, irade ve rızadır. Demokratik yönetim, bu kurama göre, halkın iradesinin egemen olduğu yönetimdir. Bir diğerine göre ise, bir demokraside yönetim rızaya dayanır. Bir eleştirmen halkın, halk tarafından, halk için yönetimi fikrinin, bir anlamsızlık ile bir çelişki ve umutsuz bir bulanıklığın birleşimi olduğunu gözlemleyebilir. Yönetim, tanımı gereği, halkın yönetimidir: başka ne olabilir ki? Yönetim, ayrıca, düzenin sağlanması amacı ve belki başka amaçlar için, İktidarın yo ğunlaşması demektir. Dolayısıyla, halk tarafından yönetim kendisiyle çelişkilidir. İktidarın yoğunlaşması olmaksızın ikti darın yoğunlaşması demektir. Ve nihayet, halk için yönetim, genel yararın şöyle veya böyle belirlenmiş olduğunu ve bulanık ol madığını önceden kabul etmektedir ki açık bir biçimde doğru değildir."^ A b r a h a m Lincoln'le ünlenen "halkın, h a l k tarafından, h a l k için yönetimi" olarak d e m o k r a s i , Gellner'ın sözünü ettiği çelişkileri ve anlamsızlıkları h e r z a m a n taşımış mıdır? D e m o k r a s i sözcüğünü siyasal düşünceye armağan eden E s k i Yunanlılar, b u sözcükten ne anlıyorlardı? B i r diğer deyişle h a l k olarak tercüme e d i l e n d e m o s ne anlama geliyordu? S o r u n u n cevabını, Aristoteles'in ünlü yapıtı P o l i t i k a ' d a n b i r alıntıyla verebiliriz. "Tîranîık, daha önce söylenilmiş olduğu gibi, devlet dediğimiz siyasal birlik üstünde despotça yürütülen monarşi biçimidir; egemen erk mülkiyet sahiplerinin ellerinde bulununca oligarşi olur; birikmiş bir serveti bulunmayanların, varlıksızların el-
156
E m e s t Gellner, " D e m o c r a c y a n d Industrialization", in S . N. Eisertstadt, (der.), in Social
Evotulion
and Development,
Readings
s.248.
119
lerinde olunca demokrasi. (...) (G)erçekte, sıraladığımız altı anayasadan (krallık, aristokrasi, siyasal yönetim-politeia, tiranlık, oligarşi, demokrasi - L . K.) başka anayasa türü yoksa, şimdi söylenen ikisine -birinde zenginlerin daha çok sayıda, ötekinde zengin- olmayanların daha az sayıda olduğu.ve her birinde bu sınıfların yönetime egemen bulunduğu anayasalara ne ad vereceğiz? Bu düşünce, gerçek ayracın mülkiyet olması gerektiğini, erk başında bulunanların oligarşilerde azlık ya da demokrasilerde çokluk olmalarının bir rastlantı olduğunu gös teriyor gibidir. Her yerde zenginler azlık, yoksullar çokluk olduğu için öyle olmaktadır, yalnızca. Dolayısıyla, ayrılığın temeli yanlış gösterilmiştir; oligarşiyle demokrasiyi birbirinden ayıran, servetin varlığı ya dayokluğudur. Esas nokta, siyasal erke sahip olmanın ekonomik erke ya da servete sahip olmaktan ileri geldiği yerde, kişilerin sayısı çok da olsa az da olsa, bunun oligarşi; mülkiyetsiz sınıf erke sahip olunca da bunun demokrasi olmasıdır. "
sonra her iki yandan da özgür yurttaş doğumlu olmayanları ve bunlara benzeyen daha başka kimseleri de ekleyebiliriz. Yukarı sınıfın ya da ileri gelenlerin, ayıncı özellikleri servet, doğum, erdem, eğitim ve benzerleridir. " Görülüyor k i , " h a l k tarafından yönetim" olarak demokrasi, d e m o s sözcüğü z o r u n l u olarak b i r ülke üzerinde yaşayan " h e r k e s " i içine almadığından k e n d i s i y l e çelişkili b i r k a v r a m niteliğinde değildir.
D e m o k r a s i n i n böyle b i r sınıfsal bağlamda düşünülmesi, demos sözcüğüne yüklenilen anlamla yakından i l g i l i d i r . H a l k olarak çevrildiğinde, u l u s a l d e v l e t l e r i n ortaya çıkmasından sonra b e l i r l i b i r "ülke" üzerinde yaşayan " h e r k e s " i kapsamına alan b u sözcüğe E s k i Y u n a n ' d a yüklenen a n l a m , " h e r k e s " i değil, k e n t - d e v l e t i n d e k i yurttaşlar topluluğu içinde, seç k i n l e r i n dışında kalanları ifade e t m e k t e y d i :
(2) i k i n c i olarak, yukarıda belirtilen türden, kurumsallaşmış siyaseti reddeden, ancak " h a l k " i l e siyaseti t e m s i l eden "önderlik" arasındaki dolaysız ilişkileri, önderliğin b e n i m semiş olduğu " i d e o l o j i " (ya da "hedefler bütünü" doğrultu sunda) mobilize edilmiş ve yönlendirilmiş b i r "siyasal kaülma" için k u l l a n a r a k o t o r i t e r l i g i n pekiştirilmesini sağlayan b i r " p o p ü l i z n i e rastlanmaktadır.
"Bİr yanda avam halk, demos vardır; öte yanda yüksek kimseler, i l e r i gelenler (eşraf) dediklerimiz. Bunların her birinde çeşitli türler ya da sınıflar bulumu: Örneğin, kalkın arasında birtakımı tarımla uğraşır, bir başkası el sanatlarıyla, bir üçüncüsü de pazaryerinde bulunur; alışveriş yapar Daha başka birtakım denize açılır ve orada çeşitli uğraşılar tutar -savaşırlar yahut ticaret yaparlar yahut yolcu taşırlar yahut balık avlarlar. Bunlara işçi sınıfını ve boş zaman bulamayacak kadar malı-mülkü az olanları,
( 3 ) Nihayet, esas olarak "iktisadî kalkınma" ( y a n i , sana yileşme ve t e k n o l o j i k ilerleme) hedefine öncelik v e r e n ve "siyasal r e j i m i " b u hedef için b i r araç o l a r a k değerlendiren; "intelligentsia" ile üst toplumsal sınıflar arasında b i r koalisyon niteliğinde olan b i r siyasal r e j i m tarzının varlığını meşru-
159
K a r ş . R. Datil. a.g.y..
157
160
B k z . P e t e r W o r s l e y , Thejhree
157
120
A r i s t o t e l e s , Politika
(çev. Mete T u n c a y } (İstanbul: R e m z i Kil., 1 9 7 5 ) s . 8 1 - 8 2 .
, 5 5
Bu çerçeveden bakıldığında, "azgelişmiş" ülke popülizminin demokrasiyle o l a n bağlantısını şu şekillerde ayrıştırabilmekteyiz: Çl) Bir yanda, "Batı d e m o k r a s i s i n i , A n t i k Yunan'da olduğu g i b i "sınıfsal" bağlamda düşünülen "halk"ın gerçek siyasal katılımı açısından ideal b i r kurumsallaşma biçimi olarak görmeyen, d e m o k r a s i y i halkın doğrudan siyasal erke sahip olması biçiminde anlayan "popülizm" yeralmaktadır. 159
160
t58
A g - . a , s . t 16-117. Antik d ü n y a d a s i y a s e t i n mahiyeti ve detrwsite k a r ş ı l a ş t ı r ı l m a s ı için b k z . M . I. F i n l e y , Politics
in the Ancient
popuk&kavramlannın World
(Cambridge:
C a m b r i d g e University P r e s s . 1 9 8 3 ) . s . 3 4 - 6 2 ("Populislic D e m o c r a c y " b ö l ü m ü ) . Worlds,
s.293-295.
121
Iaştırmak amacıyla, sınıfsız, dayanışmacı b i r k i t l e olarak " h a l k " a dayandığını i l e r i süren b i r "popülizm" ortaya çık makladır. B u üç popülizm türünden son i k i s i , halkın siyasal yaşamda söz sahibi olmasını, gerçek b i r ideal olarak değil, v a r o l a n t o p l u m s a l gerçekliğin sürdürülmesi bakımından başvurul masının gerektiğine inanılan b i r " r e t o r i k " o l a r a k görmekte dirler. B u açıdan, sırasıyla " o t o r i t e r popülizm" ve "siyasetçilerin popülizmi" olarak adlandırılabilecek o l a n i k i n c i ve üçüncü tür popülizmlerde d e m o k r a s i , statükoyu k o r u m a y a yönelik b i r " i d e o l o j i " niteliğindedir. B u n a karşılık, b i r i n c i kategoride yeraîan popülizmin d e m o k r a s i y i , " h a l k " m siyasal i k t i d a r a doğrudan sahip olması anlamında özgürleştirici b i r değer olargk benimsediği söylenebilir. 161
Batılı o l m a y a n toplumların pratiğine b i r gözatıldığmda, b i r i n c i kategoride d i l e g e t i r i l e n "ütopik" popülizmin i k i n c i ve üçüncü kategorilerde yeralan " i d e o l o j i k " popülizmlerle içiçe geçebildiği görülmektedir. B u tarihsel, s o m u t gerçeklik karşısında, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a " d e m o k r a s i " s o r u n u n u n i d e o l o j i ve ütopya arasında b i r yerde olduğunu be l i r t e b i l i r i z . S o r u n , ütopyanın gerçekleştirilmesi, y a n i öz gürleşme anlamında b i r siyasal gelişmenin ya da " d e m o k r a tikleşme"nin sağlanması için t a r i h i n h a n g i t e r i m l e r l e yargı lanacağında ve demokratikleşme için "insanın amaçlı t o p lumsal e y l e m i n i n ortaya konmasında hangi toplumsal güçlere dayanılacağında düğümlenmektedir.
IKİNCI AYRIM K e m a l i z m D e m o k r a s i İlişkisi
B u bölümde, Türkiye Cumhuriyeti'nde tek-parti döneminin ideolojisi olarak Kemalizm ile demokrasi arasındaki ilişkiler incelenecektir, inceleme, esas olarak, Kemalizm'in ögelerince oluşturulmuş bulunan anlam sistemini lek-parti döneminin tarihseltoplumsal bağlamı içinde ortaya çıkarmayı ve bu sistem içinde demokrasinin yerini belirlemeyi amaçlamaktadır. B u amaca uygun olarak, öncelikle Kemalizm'in ortaya çıkışını hazırlayan tarihsel ge lişmelere değinmek yerinde olacaktır.
162
161 162
A.g.e, I. W a l l e r s t e l n ' m d a s ö y l e d i ğ i gibi, " i l e r l e m e ( d e m o k r a t i k l e ş m e d i y e d e o k u n a b i l i r , . - L . K.) k a ç ı n ı l m a z değildir. O n u n için m ü c a d e l e e d i y o r u z v e m ü c a d e l e , s o s y a l i z m l e kapitalizm
arasında değil, fakat g ö r e c e
sınıfsız
bir t o p l u m a
geçişle
(tarihsel
k a p i t a l i z m d e n farklı, a n c a k o n d a n d a h a iyi o l m a s ı g e r e k m e y e n ) sınıf t e m e l i n e d a y a l ı y e n i bir ü r e t i m t a r z ı n a g e ç i ş arasındadır." {Historical
Capitalism,
Londra: Verso, 1963,
s . 107).
122
123
BİRİNCİ BÖLÜM K e m a l i z m i n Kökenleri: Osmanlı Modernleşmesine G e n e l B i r Bakış
Osmanlı D e v l e t i ' n i n Batı karşısındaki k o n u m u hakkında, yönetenler katında v a r o l a n k e n d i n i tanımlayış biçimi, 17. yüzyıl sonlarında başlayan askerî y e n i l g i l e r e ve t o p r a k k a yıplarına rağmen uzunca b i r süre, " c i h a n imparatorluğu" olma düşüncesinin yarattığı b i r g u r u r ve üstünlük d u y g u s u tara fından belirlenmişti. Dolayısıyla, askerî yenilgileri ve bunların sonucunda ortaya çıkan toprak kayıplarını, "düşman"ın her yönüyle üstün b i r t o p l u m olduğuyla değil de, sadece askerî t e k n i k ve taktik öğeler açısından değerlendirilen b i r ileriliğe bağlamak da doğaldı. N i t e k i m , Osmanlı D e v l e t i ' n d e k i i l k yenileşme hareketleri daha çok askerî tekniğin Batı'dan alınmasına yönelik olmuştur. Tanzimat'tan önceki evrede gerçekleştirilen yeniliklerin temel özelliği, Berkes'in deyişiyle, "Osmanlı D e v l e t i ' n i n geleneksel kuruluşlarını diriltmeye dönme yerine çağdaş Batı'ya yönelme eğiliminin varlığıdır. Yine Berkes'e göre, 18. yüzyılla b i r l i k t e ortaya çıkan b u eğilim doğrultusunda i k i " y e n i f i k i r " belirmişti: 1
1
Niyazi
B e r k e s , Türkiye'de
Çağdaşlaşma
( İ s t a n b u l : D o ğ u - 8 a t ı y a y . , t.y.,
1978
?)
s.69.
125
"Bunların b i r i , devlet gücünü m o d e r n yöntemlere göre yetiş tirilmiş b i r o r d u ile desteklemek; öteki b u n u n gerçekleşmesi için t e k n o l o j i k ve e k o n o m i k kalkınmanın z o r u n l u olduğu fikriydi." 2
Berkes'in sözünü ettiği b u f i k i r , Osmanlı yenileşme hare k e t l e r i n i n temelinde varolan b i r i k i l e m i n ifadesi niteliğindedir. Gerek m o d e m b i r o r d u ile, gerek b u m o d e m orduya ek olarak t e k n o l o j i k ve e k o n o m i k kalkınmanın da sağlanmasıyla va rılmak istenilen hedef, "devletin güçlendirilmesi"dir. Devletin k a y b e d i l m e y o l u n d a k i gücünün ihyası, yenileşme hareket l e r i n i n ana hedefi o l u n c a ve özellikle de 19. yüzyıl b o y u n c a gerçekleştirilen r e f o r m l a r y o l u y l a Batı'nın idare, eğitim ve h u k u k alanlarındaki kurumları Osmanlı D e v l e t i içine akta rıldığında, temel s o r u n ortaya çıkmıştır: Devleti güçlendirmek amacıyla alınan Batı kurumları, d e v l e t i n t e m e l i n i oluşturan en Önemli öge olarak d i n ile çatışmakta mıdır? S o r u n u n o l u m l u b i r biçimde cevaplandırıldığı, Osmanlı yenileşme h a r e k e t l e r i n i n yarattığı tartışmalarda görülebilir. I I . Meşrutiyet'le b i r l i k t e görece daha özgür b i r o r t a m d a açıklanabilir olanağına sahip o l a n düşünceler, yenileşme h a r e k e t l e r i n i n t o p l u m s a l düzende yarattığı Batılı ve Batılı o l m a y a n k u r u m l a r arasındaki ikiliğin aşılması yönündeki görüşleri bakımından şöyle sınıflandırılabilirler: B i r yanda m o d e r n Batılı k u r u m l a r l a Osmanlı D e v l e t i ' n i n geleneksel kurumlarının birarada ve u y u m içinde t u t u l m a y a yönelik "bağdaştırmacı" görüşler, diğer yanda ise Osmanlı Devleti'nin geleneksel kurumlarının tümüyle ihyasını savunan düşün celer. Batılı k u r u m l a r l a Batılı olmayanlar arasındaki çatışmanın 3
giderilmesi yönündeki b u düşünceler, Osmanlı Devleti'nde, yönetenler katında varolan k e n d i n i algılama biçiminin, yavaş yavaş "Batı'nın üstünlüğü"nü k a b u l etmeye dönüştüğünü göstermektedir. B u algılama değişikliği, Batı'nın üstünlüğünün " i l i m ve f e n " d e n kaynaklandığı; Batı b i l i m ve t e k n o l o j i s i n i n t o p l u m içine aktarılmasıyla d e v l e t i n güçlendirilebilecegi; ancak " p o z i t i f n i t e l i k l i b u b i l i m ve t e k n o l o j i i l e islâm ara sındaki uzlaşmanın nasıl sağlanabileceği noktalarında açıkça görülebilmektedir. Batı üstünlüğü karşısında d e v l e t i güçlendirmek için ne yapılması gerektiği k o n u s u n d a ortaya çıkan b u tartışmalarda, Batılılaşma yanlıları i l e karşıtları arasındaki çatışmanın i k i ilginç yönü bulunmaktadır. B u n l a r d a n i l k i , " b i l i m " i n artık gerekliliği tartışılmayan b u "ilerletici güç" olarak k a b u l edilmiş olmasıdır. Hanioğlu'nun deyişiyle, " ( h ) e r i k i g r u b u n ' b i l i m ' sözünden anladığı en azından Liberaller i l e M a r k s i s t l e r ' i n 'özgürlük' tanımı k a d a r b i r b i r i n d e n farklı" olsa da, "(a)rtık ' b i l i m ' sistemde y e n i rolünü almıştır". Jön T u r k l e r ' i n ortaya çıkışına dek v a r o l a n tartışmaların diğer ilginç yönü ise, b u tartışmaların " t o p l u m u "ilerleme taraftarları-karşıtları' şeklinde i k i y e bölmüş olması ve h e r i k i tarafın da k e n d i l e r i n i böyle birer g r u p olarak algılamalarıdır." 4
5
İlerleme taraftarları ve karşıdan arasındaki b u bölünmede, her g r u b u n k e n d i s i n i ilerleme taraftarı o l a r a k görmesi dolayısıyla da karşısındakileri ilerlemeye karşı güçler olarak değerlendirmesi-Jön Türk düşüncesine yansıyacak b i r genel eğilimin de ifadesi olmaktadır. B u genel eğilimi şöyle açık lamak mümkündür: İlerleme, eğer t o p l u m u n daha iyiye doğru değişmesini ifade ediyorsa, t o p l u m u n yöneleceği " i y i " n i n ne 4
2 3
A.g.e. B k z . M. Ş ü k r ü H a n i o ğ l u , Osmankittihat T a n k 2 . T u n a y a , Türkiye'nin
Hanioğlu, ag.y, Ansiklopedisi,
ve Terakki
Siyasî Hayatında
Cemiyeti
Batılılaşma
ve Jön Türklük,
Hareketlen
Devleti", Tanzimattan
s. I7vd.;
(İstanbul: Y e d k j ü n
s . 2 9 v d . ; a y n c a bkz. Şerif Mardin, "islâıncılık", Cumhuriyet
5
Dönemi
Türkiye
Cilt VII. s . 1 9 3 6 - 1 9 4 0 v e ş. Mardin "19. y / d a D ü ş ü n c e Akımları v e O s m a n l r
H a n i o ğ l u , a.g.y.,
Cumhuriyefe
Türkiye
Ansiklopedisi,
C i l t II, s . 3 4 2 - 3 5 1 .
s.34-35.
M., 1 9 6 0 ) , s . 5 1 v d .
126
127
olduğu da, ancak " i l e r l e m e t a r a f t a r l a r i n c a b i l i n e b i l i r . D o layısıyla, toplumsal sorunların çözümleri de, " i y i " y i b i l e n l e r i n yönetimi altında gerçekleştirilmelidir. B u tür b i r eğilimin güç kazandığı Jön Türk hareketi, ürünü olduğu tarihsel gelişmeler çerçevesinde oturtulduğunda, ortaya şöyle b i r tablo çıkmaktadır: 18. yüzyıl sonlarında başlayan yenileşme h a r e k e t l e r i n i n I I I . Selim v e I I . M a h m u t dönemle rinden ve T a n z i m a t ' t a n s o n r a k i sonuçlarını, Stanford Shaw, i k i noktada özetlemektedir. B u n l a r d a n i l k i , Osmanlı Devl e t i ' n i n , sözü edilen yenileşme h a r e k e t l e r i sonrasında " o t o k r a t i k " b i r n i t e l i k kazanması, i k i n c i s i ise y e n i b i r yönetici sınıfın ortaya çıkmasıdır. Shaw'a göre, 6
"Tanzimat'ın en önemli hedefi otokrasi ve merkezîleşmeydi. (...) 19. yüzyıla gelinceye dek devletin alanı, büyük ölçüde im paratorluk gelirlerinin genişletilmesi, kullanılması ve savu nulmasıyla ilgili k o n u l a r l a sınırlandırılmıştı. Bugünlerde hü kümetin temel görevleri arasında düşünülen birçok konu, uy rukların kendi özerk, dinsel millet cemaatlerinde, iktisadî lon calarda ve tarikatlarda, diledikleri gibi' ilgilenmelerine bıra kılmıştı. Sağlık, eğitim, toplumsal güvenlik, iletişim ve sanayinin, ticaretin ve tarımın yürütülmesi ve benzeri konular, böylece büyük ölçüde geleneksel Osmanlı yönetiminin alanının dışında kalmıştı. (...) Ayrıca ve aslında daha önemli olarak, geleneksel Osmanlı yönetim sistemi ademimerkezîydi. Çok büyük bir imparatorlukta iletişimin zayıflığı nedeniyle yönetim, hiçbir resmî görevlinin kendisini diğer görevlilerden ve merkezî otoriteden bağımsız laştırmasına yetecek ölçüde güçlenebilmesine i z i n vermeyecek geniş bir fren ve denge sistemi kurmayı gerekli görmüştü. " 7
6
" B u y e n i kuşak, esas olarak görece orta halli ailelerden gelen ve ordu ve Tanzimat'ın yaratmış olduğu modern okullardan geçerek yükselen insanlardan oluşmaktaydı. Kendilerinin ve ailelerinin eski düzene bağlı çikarlannın azlığı yüzünden, radikal değîşiklikleryapmak konusunda, "Tanzimat adamları'ndan daha istekliydiler." 3
Böyle b i r çerçeve içinde, yenileşme h a r e k e t l e r i n i n baş langıcında " b u devlet nasıl böyle o l u r ? " sorusuyla temellenen " r e f o r m " düşünceleri, Tanzimat'la güçlenen merkeziyetçiliğin ürünü o l a n bürokratik intelligentsia'nın " b u devlet nasıl kurtarılabilir?" sorusuna cevap aramasına dönüştüğünde, Jön Türkler'in " r a d i k a l l i k " l e r i de ortaya çıkmış o l u y o r d u . Shaw'un "eski düzene bağlı çıkarlarının azlığı" veya yokluğu ile, F i n d l e y ' i n de b u bürokratik " o r t a s ı n ı f ı n iktisadî olarak düşük gelirli ve dolayısıyla sistemden hoşnutsuz kimselerden oluşmasıyla açıklamaya çalıştığı " r a d i k a l " değişiklik istekleri, 1908 sonrasında gerçekleşen olaylarla b i r l i k t e değerlendi r i l m e l i d i r . B u bağlamda değerlendirildiğinde, K e m a l i z m ' i önceleyen Jön Türk ideolojisinin önemli yönleri şöyle ortaya konulabilir: 9
(a) Siyasal ve t o p l u m s a l örgütlenme k o n u s u n d a , Jön Türkler'in düşüncelerine egemen o l a n öğeler, p o z i t i v i s t b i r
Stanford J . S h a w , " S o m e A s p e c t s ol the A i m s a n d A c h i e v e m e n t s ol I h e Nineleenth Century O t t o m a n R e f o r m e r s " in W . R. P o l k v e R. L C h a m b e r s (der.}, in the MiddleEast
7
Böylece, T a n z i m a t sonrasında, merkezî iktidarın t o p l u m u bütün yönleriyle denetleyebildiği o t o k r a t i k ve merkezîleşmiş b i r yeni sistem ortaya çıkmıştı. B u y e n i sistem, bürokrasinin güçlenmesini de beraberinde getirmiş ve eski i l e y e n i n i n birarada korunduğu, alanı görece sınırlı b u l u n a n "geleneksel r e f o r m " h a r e k e t i m yürüten " T a n z i m a t adamlarından farklı b i r y e n i yönetici sınıf yaratmıştı:
BeginningsofModemization
( C h i c a g o : T h e U n i v e r s i t y of C h i c a g o P r e s s , 1 9 6 8 ) , s . 2 9 v d .
A g . e . , s . 3 2 . A y r ı c a b k z . Ş . M a r d i n , " S o m e N o t e s o n a n E a r l y P h a s e in the M o d e m i z a t i o n of C o m m u n i c a t i o n s in T u r k e y " , Comparative
Studios
in Society
and
History,
Cilt III
8
S h a w , a.g.y.,
9
C a r t e r V a u g h n F i n d l e y , " E c o n o m i c B a s e s of R e v o l u t i o n a n d R e p r e s s i o n in t h e L a i e
s.37.
O t t o m a n E m p i r e " , Comparative
Studios
in Society
and
History,
Cilt X X V I I I . ( 1 9 8 6 )
s.81-106.
(1960-1961), s.250-271.
128
129
akıcılık, anayasal b i r r e j i m (meşrutiyet) isteği ve halkçılık olarak görünmektedir: T o p l u m u i l e r l e t m e k ve " d e v l e t i k u r t a r m a k " için, Batı b i l i m ve t e k n o l o j i s i n i örnek alan, b u b i l i m ve teknolojide ifade edilen akılcı esaslara göre belirlenmiş y e n i b i r düzenlemenin gerekliliği; b u düzenleme içinde anayasal ve parlamenter b i r siyasal örgütlenmenin yerleştirilmesi ve " i y i " n i n ne olduğunu b i l e n eğitimli "aydınlar"ın "halka doğru" giderek, halkı aydınlatması. 10
( b ) Esas olarak b u öğelerin egemen olduğu Jön Türk ide olojisi, özgürlük ve d e m o k r a s i sorunları karşısında nasıl değerlendirilebilir? Bir diğer deyişle, yukarıda belirtilen öğelere bakarak, Jön Türk i d e o l o j i s i n i n "özgürlükçü" ve dolayısıyla d e m o k r a t b i r içeriğinin bulunduğu söylenebilir m i ? Özgürlük ve d e m o k r a s i n i n t e m e l i olarak p a r l a m e n t e r sis temin varlığım bir an için kabul edersek, Jön Türk ideolojisinin "hürriyetçi" ve "meşrutiyetçi" retoriğinin arkasındaki gerçeği yakalayabilmemiz de mümkündür. Mardin'e göre, Jön Türkler, " y a n aristokratik b i r bürokratik zümreyi d e n e t i m altına almak için, parlamenter kurumların yerleşmesine çalışmışlardı. Şimdiye kadar imparatorluğun dışına kaçışlarını izlediğimiz aydınların o r t a k niteliği ise hürriyetçiliklerinin p e k d e r i n düşünülmemiş olmasıydı." M a r d i n ' i n b u saptamasına ek olarak, parlamenter b i r siyasal rejim isteği.Jön Türkler için, özgürlüğün gerçekleştirilmesinde b i r araç o l m a k t a n çok, devletin farklı "milliyetçilik akımlan" s o n u c u parçalanmasını önlemek için ortaya atılmıştı. Y a n i , p a r l a m e n t o n u n yerleşmesini istemek, özgürlüğün gerçek leştirilmesi için değil, devletin güçlendirilmesi ve kurtanlması içindi. 11
10
B k z . H a n i o ğ l u , a.g.y., G i d e n l e r , Toplum
11
s.51 - 7 2 ; Z a f e r T o p r a k . "Osmanlı Narodnikleri "Halka Doğru'
ve Bitim, S a y ı 2 4 , ( K ı ş I 9 8 4 ) . s . 6 9 - 8 1 .
Şerif M a r d i n , Jön Türklerin s.35.
Siyasi
Fikirleri
1895-1903
( İ s t a n b u l : İletişim Y a y . , 1 9 8 3 ) ,
Hanioğlu'nun deyişiyle, "(S)isiemi çöküntüden kurtarmak için varol(an) bu imkânlardan birincisi, bir Osmanlı vatandaşının yaratılmasıydı. Modernleşme taraftarları, ancak anayasa çerçevesinde böyle bir vatandaş yaratmakla mevcut gidişin önlenebileceğine inanmışlardı. Kanun-i Esasi ve parlamentonun da Osmanlı DevIetİ'nin, Batılılaşma çabaları sonrasında bile kırıntı düzeyinde kalan temsil fikrinin gelişmesi veyahut yeni beliren grupların iktidardan pay almaya çalışması gibi bir nedenden değil de, yukarıda belirttiğimiz 'Osmanlı vatandaşı'yaratmak, böylece devleti kurtarmak fikrinden kaynaklandığını belirtmemiz ge rekir."™ (c) Böyle bakıldığında, S h a w ' u n sözünü ettiği " y e n i k u şaktaki r a d i k a l l i k eğilimlerini fazlaca a b a r t m a m a k gerek mektedir. Mannheim'ın yüklediği anlamlar çerçevesinde, " b i r t o p l u m içinde k i l i t m e v k i l e r i tutmuş olanların k e n d i mev k i l e r i n i ve b u i t i b a r l a içinde bulundukları t o p l u m u n sosyal yapısını savunmaya yarayan fikrî yapıtlara ' i d e o l o j i ' " , b u n a karşılık " t o p l u m u n çerçevesini kırmaya yönelen teorilere 'ütopya'" dersek, Jön Türk düşüncesi ' r a d i k a l ' değil, ' m u h a fazakâr'dır." 3 1
( d ) B u bağlamda Jön Türkler'in 'halkçılık" i d e o l o j i s i de, demokratik ve özgürlükçü b i r b o y u t taşımaktan çok, eğitilmiş seçkinlerin halkı aydınlatmaları, daha doğrusu seçkinlerin k e n d i " i y i l e r i n i halka b e n i m s e t m e y e çalışmalan g i b i b i r görünüm ortaya koymaktadır. Halkçılığın, I I . Meşrutiyet yıllan içinde "milliyetçilikle (Türkçülükle) örtüşmesi, biryönûyle 14
1 2 H a n i o ğ l u , a.g.y..
s.70.
13
M a r d i n , a.g.y.,
s.220-221.
14
" H a l k a D o ğ r u " ile T ü r k
bir
örnek
D e v l e t i ' n d e Korporatif D ü n y a G ö r ü ş ü : Meslekçilik' v e Z . T o p r a k , " O s m a n l ı D e v l e t i ' n d e U l u s l a ş m a n ı n T o p l u m s a l B o y u f u : S o l i d a r i z m " , Tanzimat'tan Ansiklopedisi.
130
Y u r d u ' n u n halkçılık-milliyetçilik ö r t ü ş m e s i n e
o l u ş t u r d u ğ u söylenebilir. B k z . Z . T o p r a k , " O s m a n l ı Narodnikleri", Z . T o p r a k , " O s m a n l ı Cumhurlyefe
Türkiye
CHtM. s . 3 7 1 - 3 8 1 .
131
İKİNCİ B Ö L Ü M Kemalizmin İlkeleri
"Osmanlı vatandaşı" y a r a t m a k y o l u y l a d e v l e t i kurtarmanın olanaksızlığının anlaşılmasına ve İttihat ve T e r a k k i ' n i n " g i z l i m i l l i y e t ç i l i ğ i n e bağlanabileceği g i b i , b i r diğer açıdan da, milliyetçiliğin Tanzimat'ın güçlendirdiği bürokratik seç k i n l e r i n k e n d i " i y i l e r i doğrultusunda t o p l u m u " i l e r l e t m e " -ve b u y o l l a da t o p l u m s a l yapıdaki konumlarını .pekiştir me- amacına u y g u n b i r araç olarak algılanışında görülebi lir. 15
Osmanlı modernleşmesinin o t o k r a s i ve merkezîleşmeye yolaçmış ve b u doğrultuda " y e n i yönetici sınıf" olarak güçlü b i r bürokrasi yaratmış olmasının ürünü o l a n Jön Türk ide o l o j i s i n i n öğeleri, K e m a l i z m ' i n C u m h u r i y e t ' l e b i r l i k t e dev raldığı düşünce mirasını meydana getirmektedir. Jön Türklerin "devlet k u r t a r m a " m i s y o n u n a bağlı olarak ve bürokrasinin k e n d i k o n u m u gereği "muhafazakâr" b i r özellik gösteren düşünce yapısı, K e m a l i z m ' d e ne ölçüde değişmiştir? B u so r u n u n yanıtı, aynı zamanda K e m a l i z m ' i n , C u m h u r i y e t ' i n kurulmasıyla birlikte gündem dışı kaldığını söyleyebileceğimiz "devleti k u r t a r m a " sorunundan ayrı olarak, "muasır medeniyet s e v i y e s i n e doğru t o p l u m s a l i l e r l e m e y i tanımlayışında öz gürlük ve d e m o k r a s i s o r u n u n u n nasıl değerlendirildiğini de açıkça ortaya koyacak niteliktedir. B u bağlamda, K e m a l i z m ' i n karşı karşıya bulunduğu i k i t e m e l s o r u n u , siyasal r e j i m i l e iktisadî kalkınmayı nasıl çözmek istediğini, 1 9 3 0 ' l a r d a k i oluşumlar bağlamında ve Kurtuluş Savaşı'ndan C u m h u r i y e t ' e ve t e k - p a r t i yönetimine g i d e n y o l d a k i a n l a m değişmeleri çerçevesinde inceleyerek, Kemalist ideolojinin a n l a m sistemini ortaya k o y m a k gerekiyor. K e m a l i z m ile demokrasi ilişkilerini ise, ancak b u n d a n sonra değerlendirmek mümkün o l a b i l i r .
Kemalizm'in temel i l k e l e r i , C u m h u r i y e t H a l k Fırkası'nın 10 Mayıs 1931 tarihli Büyük Kongresi'nce k a b u l edilmiş, 1935 Programı'nda önemsiz bazı değişiklikler geçirdikten ve 1937 tarihinde de Teşkilâtı Esasiye K a n u n u ' n u n 2. maddesine akta rıldıktan sonra değişmeksizin varlıklarım korumuşlardır. 16
17
18
16
ilk d e f a , C u m h u r i y e t H a l k Parlisi'nîn 1 9 3 5 P r o g r a m ı ' n ı n " G i r i ş i n d e , "Partinin g ü t t ü ğ ü b ü t ü n b u e s a s l a r , K e m a l i z m p r e n s i p l e r i d i r " d e n i l m i ş t i r . CHP Dördüncü
Büyük
Kurultayı
Onaylamıştır.
Programı,
Partinin
(Ankara: Ulus Basımevi 1935), s . 3 . C H P
P r o g r a m l a n n a , 1 9 3 0 ' l a r d a a l l ı o k o l a r a k y a n s ı y a n i l k e l e r d e k i i f a d e l e r , ileride d e d e ğ i n i l e c e ğ i gibi, genellikle M u s t a f a K e m a l ' i n çeşitli z a m a n l a r d a v e türlü v e s i l e l e r l e söylediklerinden y a a y n e n alınmış v e y a bu sözlerden esinlenilerek bu
ilkeler
t a n ı m l a n m ı ş t ı r . A n c a k , 1 9 3 0 ' l a r d a n ö n c e M u s t a f a K e m a l ' i n kişisel d ü ş ü n c e l e r i n d e n s ö z e t m e k , 1930'lana birlikte i s e bu d ü ş ü n c e l e r i n sistemleştirilmeye çalışılan bir ideoloji o l a r a k n e s n e l bir varlık k a z a n d ı ğ ı n ı k a b u l e t m e k g e r e k m e k t e d i r . 17
B k z . CHP
Programı
(Fırkanın 10 M a y ı s 1931'de toplanan üçüncü Büyük Kongresi
t a r a f ı n d a n k a b u l edilmiştir), ( A n k a r a : T B M M M a t b a a s ı , 1 9 3 1 ) . 18
1935'teki Kurultay'da P r o g r a m a ç ı s ı n d a n e n ö n e m l i değişiklik, allı o k l a ilade edilen ilkelerin 1ü m ü n ü n " K e m a l i z m " o l a r a k i l a d e e d i l m e s i v e dilinin Ö z t ü r k ç e leştirl I m e s i d ir. ( K e m a l i z m y e r i n e . K e m a l ' i n öztürkçesinin K a m a ! o l d u ğ u n u n k a b u l e d i l m e s i s o n u c u n d a Kamâlizm'in kullanılması h a k k ı n d a bkz. Mete T u n ç a y . "Atatürk'e Nasıl B a k m a k ? " , T o p l u m v e Bilim, S a y ı : 4 ( K ı ş 1 9 7 8 ) , s . 6 9 / d n . 2 . 1 9 3 9 ' d a k i B e ş i n c i
Kurultayda
P r o g r a m ' ı n dili y e n i d e n e s k i y e ç e v r i l m i ş , a n c a k ilkelerin t a n ı m l a r ı d e ğ i ş m e m i ş t i r . 1 5 S i n a A k ş ı n , 100 Soruda s.79 vd.
132
Jön Türkler
ve İttihat ve Terakki
(istanbul
: G e r ç e k Y a y . . 1980),
1 9 3 9 ' d a k i b u dil değişikliği h a k k ı n d a b k z . C e m i l K o ç a k , Türkiye'de (1938-1945).
Milli Şef
Dönemi
(Ankara: Yurt Y a y . . 1986). s . 4 5 9 .
133
K e m a l i z m ' i n temel i l k e l e r i n i n niteliği, "yalnız birkaç sene için değil, istikbale de şamil olan tasavvurlarımızın ana hatları" olarak ifade edilmiş ve i l k e l e r şöyle tanımlanmışlardır: "A) Fırka, Cumhuriyetin, millî hakimiyet mefkuresini en eyi ve en emin surette temsil ve tatbik eder devlet şekli olduğuna kanidir. Fırka, bu sarsılmaz kanaatle Cumhuriyeti tehlikeye karşı her vasıta ile müdafaa eder (Cumhuriyetçilik). B) Fırka, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve münasebetlerde bütün muasır milletlere muvazi ve onlarla bir ahenkle yürümekle beraber Türk içtimaî hayatının hususî se ciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmayı esas sayar (Milliyetçilik). C) İrade ve hakimiyetin kaynağı millettir. Bu irade ve haki miyetin, devletin vatandaşa ve vatandaşın devlete karşılıklı vazifelerinin hakkiyle ifasını tanzim yolunda anılması Fırkaca büyük esastır. Kanunlar önünde mutlak bir müsavat kabul eden ve hiçbir ferde, hiçbir aileye, hiçbir sınıfa, hiçbir cemaate imtiyaz tanımayan fertleri halktan ve halkçı kabul ederiz(Halkçılık - 1931 Programı'nda, i l k e l e r i n tanımlandığı i k i n c i Kısmın 1. m a d d e s i n d e n ayrı olarak, 2. m a d d e d e 'Türkiye C u m h u r i y e t i halkını ayrı ayrı sınıflardan mürekkep değil ve fakat ferdî ve içtimaî hayat için iş bölümü i t i b a r i y l e m u h t e l i f mesaî erbabına ayrılmış b i r camia telâkki e t m e k esas p r e n s i p l e r i m i z d e n d i r " d e n i l i y o r . B u madde 1935 Programı'nda halkçılık i l k e s i n i n tanımlandığı 5. m a d d e n i n C b e n d i n e tü müyle ( d i l i öztürkçeleştirilerek) alınmıştır.) Ç ) Ferdî mesaî ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumî ve yüksek menfa atlerinin icap ettirdiği işlerde -bilhassa iktisadî sahada- Devleti fiilen alâkadar etmek mühim esaslanmızdandır. (Devletçilik 1935 Programı'nda, ek olarak, devletin fiilen iktisadî alandaiş yapacağı 134
ve devletin yapacağı işlerle özel girişiminin faaliyet alanlarının çakışması halinde hangi esaslara göre davranilacağı açıklan mıştır.) D) Fırka, Devlet idaresinde bütün kanunların, nizamların ve usullerin İlim vefenlerin muasır medeniyete temin ettiği esas ve şekillere ve dünya ihtiyaçlarına göre yapılmasını ve tatbik edilmesini prensip kabul etmiştir. Din telâkkisi vicdanî olduğundan, Fırka, din fikirlerini Devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı milletimizin muasır terakkide başlıca muvaffakiyet amili görür. (Laiklik). E) Fırka, m i l l e t i m i z birçok fedakârlıklarla yaptığı in kılâplardan doğan ve inkişaf eden prensiplere sadık kalmayı ve onları müdafaa etmeyi esas tutar (İnkılâpçılık - 1935 Progra mı'nda bu ifadenin başına "parti devlet yönetiminde, tedbir bulmak için derecel ve evrimsel prensiple kendini bağlı tutmaz' ifadesi getirilmiştir.)"' CHP programında temel i l k e l e r i n böylece tanımlanmasında ve 1935 Programı'nın "Gİriş"inde " p a r t i n i n güttüğü bütün b u esaslar, K e m a l i z m p r e n s i p l e r i d i r " d e n i l m e s i n e rağmen, b u i l k e l e r i n ayrıntılı b i r biçimde ve karşılıklı bağlantıları irdelenerek açıklanması sözkonusu olmamıştır. Daha doğru b i r deyişle, b u türden açıklama girişimleri bireysel b i r düzeyde kalmış, K e m a l i z m ' i n resmî b i r y o r u m u yapılmamıştır. B u d u r u m d a , K e m a l i z m ' i n nasıl b i r i d e o l o j i olduğunu anlaya b i l m e k için bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün söyledikleri başta o l m a k üzere tek p a r t i döneminde k o n u y l a i l g i l i olarak ortaya 19
20
21
19
1931
Program,
s . 5 - 6 . Köşeli parantez içindeki e k l e m e l e r 1 9 3 5 P r o g r a m ı ' n a g ö r e
yapılmıştır. E k l e m e l e r i n dili, h e n ü z ö z t ü r k ç e l e ş t i r i l m e m i ş o l a n Cumhuriyet Dördüncü
Büyük
Kurultayı
Görüşmeleri
Tutalgası,
Halk
Partisi
(Ankara, Ulus Basımevi. 1935)
s . 5 9 ' d a n aktarılmıştır. 20
1935 Programı,
21
B u girişimlerin e n ü n l ü s ü : T e k i p A l p , K e m a l i z m , ( İ s t a n b u l : C u m h u r i y e t M., 1 9 3 6 ) ' d ı r .
$.3.
Birkaç ö r n e k için bkz. M. Saffet E n g i n , Kemalizm ( A y d e m i r ) , İnkılâp
ve Kadro
İnkılâbının
Prensipleri,
Şevket Süreyya
( İ n k ı l â b ı n İ d e o l o j i s i ) , ( İ s t a n b u l : M u a l l i m A h m e t Halit K.,
1 9 3 2 ) ; S a d r i E t e m ( E r t e m ) , Türit İnkılâbının
Karakterleri,
( İ s t a n b u l : D e v l e t M., 1 9 3 3 ) .
135
k o n u l a n görüşleri sistematik olarak incelemek dir.
gerekmekte
ı. Siyasal R e j i m i n T e m e l i : Halkçılık
25
Türk düşünce t a r i h i üzerine, özellikle yakın zamanlarda sayılan gitgide artan araştırmalar, K e m a l i z m ' i n Jön Türkler'in f i k i r l e r i y l e o l a n bağlantılanm daha açık b i r biçimde ortaya k o y a b i l m e m i z i sağlamaktadırlar. B u bağlantı noktalarının en önemlilerinin p o z i t i v i z m ve halkçılık olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Kemalizm'de içerilen "muasır medeniyet seviyesi" kavramı p o z i t i v i s t - b i l i m s e l c i dünya görüşünü yansıtırken, halkçılık da C u m h u r i y e t ' i n ve K e m a l i s t r e formların t e m e l i n d e k i e n anlamlı i l k e h a l i n e gelmiştir. Halkçılığın b u temel niteliği, K e m a l i s t r e f o r m l a r d a n birço ğunun I I . Meşrutiyetteki Türkçü ve Batıcı p r o g r a m l a r d a halkçılık i d e o l o j i s i içine yerleştirilmiş olmasından k a y n a k lanmaktadır. 22
23
24
Bu nedenle, Kemalizm'in nasıl b i r ideoloji olduğu sorusunun cevaplandırılmasında, özellikle de K e m a l i s t i l k e l e r i n k e n d i içlerinde nasıl ilişkilendirildiklerinin kavranabilmesinde 22
B u k o n u d a bkz. Şerif Mardin, Jön Türklerin Yay.,
Siyasi
Fikirleri
1895-1908,
(İstanbul: İletişim
1 9 8 3 ) ; Ş e r i f M a r d i n , " Y e n i l e ş m e D i n a m i ğ i n i n T e m e l l e r i v e Atatürk",
Düşüncenin
Işığında Atatürk,
ve Cumhuriyet 1919-1946, Döneminin
Dönemi
s . 5 7 - 6 7 ; T a n e r T i m u r , Türk
s . 1 2 7 - 1 5 3 ; Z a f e r T o p r a k , "Halkçılık Ekonomik
Çağdaş
s.21 - 4 8 ; Şerif Mardin, "Atatürk v e Pozitif Düşünce",
Türkiyesi,
ve Toplumsal
Tarihiyle
Atatürk
ve
Sonrası
İdeolojisinin O l u ş u m u " ,
Atatürk
İlgili Sorunlar
Devrimi
Sempozyumu,
14-16 O c a k
1 9 7 7 , (İstanbul: I . Y . I . T . M . M . D . Y a y . ) s . 1 3 - 3 8 ; Z a f e r T o p r a k , "II. M e ş r u t i y e t l e S o l i d a r i s t D ü ş ü n c e : H a l k ç ı l ı k " , Toplum
ve Bilim, S a y ı : 1 ( B a h a r , 1 9 7 7 ) , s . 9 2 - 1 2 3 . A y r ı c a b k z .
Ş ü k r ü H a n i o ğ l u , " O s m a n l ı A y d ı n ı v e ' B i l i m ' , Toplum s . 1 8 3 - 1 9 0 ; Ş ü k r ü H a n i o ğ l u , Bir Siyasal ve Jön Türklük
(1889-1902),
ve Bilim, S a y ı : 2 7 ( G ü z , 1 9 8 4 ) ,
Örgüt Olarak Osmanlı
İttihat ve Terakki
Cemiyeti
( İ s t a n b u l : İ l e l i ş i m Y a y . , t.y, [ 1 9 8 6 ] , " B i r Z i h n i y e t O l a r a k
J ö n T ü r k l ü k : K ö k e n i v e T e m e l l e r i " başlıklı ikinci b ö l ü m , s . 9 - 7 4 . 23
Mardin, "Atatürk v e Pozitif D ü ş ü n c e " ; T e k e l i v e Ş a y i a n , "Halkçılık
İdeolojisinin
Evrimi". 24
K a r ş . T a n k Z a f e r T u n a y a , Türkiye'nin
Siyasî Hayatında
Batılılaşma
Y e d i g ü n M., 1 9 6 0 ) , s . 7 5 - 9 9 v e P e y a m i S a f a , Türk İnkılâbına K i t a b e v i , 2 . b a s k ı , t.y. (İlk b a s k ı : 1 9 3 8 ) s . 2 7 - 6 3 .
136
halkçılığın esas alınması elverişli b i r y o l olmaktadır. Türkiye'de halkçılık i d e o l o j i s i n i n e v r i m i k o n u s u n d a k i çalışmalannda Tekeli ve Şayian halkçılığın üç b o y u t u üzerinde durmaktadırlar.
Hareketleri,
Bakışlar,
Buna göre halkçılığın b i r i n c i b o y u t u "halkın siyasal hayata ve yönetime katılması"na ilişkin o l a n "siyasal" b o y u t u d u r . İkinci b o y u t , "halkın değer ve özlemleri y a da Türk halkına özgü n i t e l i k l e r " i n t o p l u m s a l değişme süreci içinde nasıl korunacağına ilişkin o l a n kültürel b o y u t t u r . Üçüncüsü ise, " t o p l u m s a l düzen veya sosyal s i s t e m i n yapısal özellikleri" ile i l g i l i olarak t o p l u m s a l sınıflar s o r u n u ' karşısındaki t u t u m a ilişkin olmaktadır. A. Halkçılık ve
Cumhuriyetçilik
Halkçılığın siyasal b o y u t u , Kemalizm'de, Cumhuriyetçilik i l k e s i içinde değerlendirilen u l u s a l e g e m e n l i k f i k r i ile ifade edilmiştir. Halkın siyasal hayata ve yönetime katılması anlamında d e m o k r a t i k b i r i l k e o l a n halkçılık, Kurtuluş Savaşı'ndan 1930'lara d e k ilginç b i r e v r i m geçirmiştir. B u e v r i m i , bizzat Mustafa K e m a l Atatürk'ün sözlerinde ve i l k Büyük M i l l e t Meclisi'ndeki "Teşkilâtı Esasiye K a n u n u lâyihası" üzerindeki görüşmelerle, C u m h u r i y e t H a l k P a r t i s i ' n i n 1 9 3 1 ve 1935 t a r i h l e r i n d e k i büyük k o n g r e tutanaklarında i z l e m e k müm kündür. 1920'lerden 1930'lara kadar uzanan dönem içinde halkçılık i l k e s i n i n geçirdiği e v r i m i k i aşamalıdır: Kurtuluş Savaşı'nı ve C u m h u r i y e t ' i n i l k yıllarını kapsayan b i r i n c i aşamada halkçılık, "hakimiyet.bilâ kayd-ü şart m i l l e t i n d i r " ve "halkın k e n d i mukadderatına bizzat ve b i l f i i l sahip olması" g i b i formüllerle ifade edilmiştir. B u çerçeve içinde
(İstanbul:
(İstanbul: İnkılâp 25
T e k e l i v e Ş a y i a n , " H a l k ç ı l ı k İdeolojisinin E v r i m i " , s . 6 4 - 6 5 .
137
halkçılık tartışmaları, doğrudan d e m o k r a s i i l e t e m s i l i de mokrasi kavramlannca belirlenen b i r platformda yerlerini almışlardır. 1930'lardaki i k i n c i aşamada halkçılık, " h a l k için halka rağmen" formülüyle ifade edilmiş; halkın siyasal hayata k a tılması açısından Türkiye Büyük M i l l e t M e c l i s i ' n i n varlığı yeterli görülmüş; biçimsel olarak varlığı sürdürülen Meclis'te halkın d i l e k ve özlemlerinin özgürce yansımasına i z i n ve rilmemiştir. T e r a k k i p e r v e r ve Serbest Fırka d e n e y i m l e r i n i n k u r u l u iktidarı t e h d i t eder b o y u t l a r kazanması görüldüğünde ise, halkın yeni rejimi benimsemesi için daha b i r süre hazırlanması gerektiği düşünülmüştür. Halkçılık ve Cumhuriyetçilik, K e m a l i z m ' d e d e m o k r a s i n i n y e r i n i belirleyen e n önemli i d e o l o j i k öğeler olduğundan, b u aşamalara biraz daha yakından eğilmek g e r e k m e k t e d i r . 1. îlk Büyük Millet
Meclisi'nde
Halkçılık
Mustafa Kemal Atatürk'ün N u t u k ' t a k i şu sözleri, Kemalizm'i inceleme k o n u s u yapan birçok araştırmacının, halkçılık i l kesiyle (ve b u arada h a l k idaresi, h a l k hükümeti terimleriyle) aslında c u m h u r i y e t i n ifade edildiğini düşünmelerine neden olmuştur: "Türk ata yurduna ve Türkün istiklâline tecavüz edenler kimler olursa olsun, onlara bütün milletçe müsellâkan mu kabele ve onlarla mücadele eylemek icabediyordu. Bu mühim kararın bütün icabat ve zaruriyatını ilk gününde izhar ve ifade etmek elbette musibolmazdı. Tatbikatı birtakım safhalara ayırmak ve vakayi ve hâdisattan istifade ederek milletin hissiyat ve efkârım izhar eylemek ve kademe kademe yü rüyerek hedefe vâsıl olmaya çalışmak lâzım geliyordu. " 2S
Örneğin Arar, b u sözler temelinde, Mustafa K e m a l ' i n Kurtuluş Savaşı sırasında halkçılığı c u m h u r i y e d e aynı anlamda ve cumhuriyet k u r m a n i y e t i n i gizlemek amacıyla kullandığını belirtmektedir. Büyük M i l l e t M e c l i s i açıldıktan h e m e n sonra, b i r hükümet oluşturulmasını isteyen Mustafa K e m a l , 24.4.1920 t a r i h l i önergesinde 1920'lerdeki halkçılık anlayışını açıklayıcı bazı ipuçları v e r m e k t e d i r . Sözü e d i l e n önergenin başında k l a s i k parlamenter s i s t e m i n hükümet oluşturulmasında d i k k a t e alınabilecek esaslardan b i r i olduğunu b e l i r t t i k t e n sonra şöyle d e v a m etmektedir: "Biz ittifakı cumhura her kuvvetten ziyade selâhiyet bahşeden İslâmiyet esasatını nazarı dikkate alarak Meclis-i Âlinizi, kâffei umuru millete doğrudan doğruya vazıülyed tanımak taraftarıyız. (...) Binaenaleyh Meclis-i Âliniz, haiz olduğu selâhiyeti fevkaladeye binaen karşısına çıkacak bir kuvvei icraiyeyİ yalnız mürakabe etmek ve mesaili hayatiyei m i l l e t üzerinde böyle bir heyetle mücadeleye mecbur kalmak gibi vaziyeti haziranın mütehammil olamayacağı mahdud bir vazifei teşriiye ile değil İdarei umumiyei milleti fiilen deruhde ve selâmeti memleket ve hilâfeti bizzat temin ve müdafaa vazife ve selâhiyetile teşekkül etmiştir ve artık Meclis-i Âlinizin fevkinde bir kuvvet mevcud değildir." Mustafa K e m a l ' i n b u önergesi Büyük M i l l e t M e c l i s i tara fından k a b u l edilmiş, ancak b u önergeye dayanılarak H u k u k u Esasiye Encümeni'nin hazırladığı sekiz m a d d e l i k "Büyük M i l l e t M e c l i s i n i n şekil ve mahiyetine dair mevaddı k a n u n i y e " başlıklı tasarı 22.8.1920 günkü o t u r u m d a bütünüyle red dedilmiştir. 27
28
29
27
I. A r a r , Atatürk'ün
Halkçılık
Programı
ve Halkçılık
İlkesinin
Tarihçesi.
(İstanbul: B a h a
M., 1 9 6 3 ) , s . 1 1 - 1 2 . 26
K e m a l Atatürk. Nutuk, Cilt: 1, 1919-1920, s.14-15(a.b.c.).
138
İstanbul T ü r k D e v r i m T a r i h i Enstitüsü, 1 9 6 0 ,
28
A r a r , a.g.y.,
29
A.g.e.,
s.29-32'de aklanlıyor.
s.9-10.
139
Bu tarihten sonraki i l k halkçılık tartışması, Mustafa Kemal'in 13.9.1920 t a r i h i n d e Meclis'e sunduğu "Halkçılık Programı" üzerinde gelişmiştir. Sözü edilen programın b i r hükümet programı mı, yoksa b i r k a n u n tasarısı mı olduğu k o n u s u n d a k i tartışmalar sonunda, "Teşkilâtı esasiye k a n u n u lâyihası" olarak görüşülmesi kabul edilmiş ve k o n u Encümeni Mahsus'a havale edilmiştir. 30
"Maksat ve meslek", "Mevdaddı esasiye" ve " i d a r e " başlıklı üç kısımdan oluşan "halkçılık programı"nda önemli görünen başlıca n o k t a l a r şöyle özetlenebilir: - Türkiye Büyük M i l l e t M e c l i s i ' n i n amacı bağımsızlığı sağlamak, hilâfet ve saltanatı k u r t a r m a k ve halkı "emperyalizm ve k a p i t a l i z m i n tahakküm ve zulmünden tahlis ederek idare ve hâkimiyetinin h a k i k i s a h i b i kılmak"tır. 31
- İkinci amaç, halkın refahını sağlamak ve bütün t o p l u m s a l işlerde "asrın icabına ve halkın hakikî ihtiyacına göre m u k t a z i teceddüdat ve tesisatı vücuda g e t i r m e k " t i r . - Programın 5. maddesinde Padişah ve H a l i f e ' n i n , k u r t u luştan sonra, " k a v a n i n i esasiye dairesinde" y e r i n i alacağı b e l i r t i l m e k t e ; 6. maddede "hâkimiyet bilâkaydü-şart m i l l e tindir. Usulü idare, halkın mukadderatını bizzat ve b i l f i i l idare etmesi esasına müsteniddir" d e n i l m e k t e d i r . B u esaslar çer çevesinde yasama ve yürütme y e t k i l e r i n i n de Büyük M i l l e t Meclisi'nde toplandığı k a b u l e d i l m e k t e d i r (madde 7). Encümeni Mahsus'un "Teşkilâtı esasiye k a n u n u lâyihası" adı altında b u programı görüştükten sonra yaptığı en önemli deği şiklik, 4. maddede meslekî temsil esasına yer vermesi olmuştur. Halkın k e n d i mukadderatını bizzat ve b i l f i i l idare etmesi 32
30
TBMM
Zabıt
Ceridesi
Cilt: 4 , D e v r e : 1, içtima S e n e s i : 1 , 1 8 . 9 . 1 3 3 6 ( 1 9 2 0 ) , s . 1 7 9 - 1 8 6
{ B u n d a n b ö y l e k ı s a c a Zabit Ceridesi
diye
anılacaktır.)
31
Ag.e.,
32
" E n c ü m e n i M a h s u s M a z b a t a s ı E s b a b ı M u c i b e " . Zabıt
"Memurin sınıfı bu memlekette kendilerinin âdeta idareye mintarafillâ müekkel olduklarına kani idiler ve köylünün üzerinde kendilerinin bir hakkı âmiriyet sahibi olduklarım, bu olmazsa memleketin idare edilemeyeceğini her zaman söyle mişlerdi. Binaenaleyh efendiler, sınıfı münevver azlığıyle, memleketi anlamaması ile ne kadar kabahatli ise, memurin sınıfı -kendilerini bu memlekette teşhire kadar gitmiy elim- bu mem leketin sırtından geçinmek suretiyle, âmiri müekkel suretiyle hareket ederek çok hata etmişlerdir." 33
B u d u r u m d a yapılması gereken, İsmail S u p h i Bey'e göre, halkın kendisini memleket işleriyle bizzat ve b i l f i i l uğraşabilir hale getirmektedir. B u doğrultuda hareket eden Encümen, "(...) memurin şekli idarei hazırasına resmen ilânı harp etmiş, vilâyetlerde dahi memurin teselsülünü ve memurin şebekesini kırmağa ahdetmiştir. Binaenaleyh, Encümen vilâyetlerde me murinin mahallerince halk tarafından intihap edilmesini ve bu suretle halkın doğrudan doğruya kendi işini kendi görmesi esasını kabul etmiştir. Eğer encümenin kabul ettiği mevaddı kabul ederseniz badema vilâyetlerde hâkim, âmir, cebbar bir nahiye müdürü, cebbar bir mutasarrıf, cebbar bir vali bulamıyacakstnızBundan sonra vilâyet memurları, o vilâyet hailemin mahsulü intihabı olan, o vilâyet halkiyle hüsnü suretle geçinmeğe mecbur olan adamlardır. Binaenaleyh, halk kendisi intihap edecek, se-
S.179-180.
{1920} C . 4 , s.368-369.
140
esasının e n y e t k i n y o l u n u n meslekî t e m s i l olduğunu be n i m s e y e n Encümeni M a h s u s ' u n " M a z b a t a M u h a r r i r i " Soysalhoğlu İsmail S u p h i Bey, Kurtuluş Savaşı sırasındaki halkçılık anlayışının içeriği hakkında f i k i r verebilecek u z u n b i r konuşma yapmış ve meslekî t e m s i l esasının k a b u l e d i l m e s i n i n gerekçesini açıklamıştır. M e m l e k e t i n o a n k i perişan ve zavallı d u r u m u n d a n aydınlar kadar memurların da s o r u m l u olduğunu ifade eden İsmail S u p h i Bey'e göre,
Ceridesi,
D : 1, İ: 1 , 1 8 . 1 1 . 1 3 3 6 33
A.g.e.,
s.364.
141
merisini yine kendisi İktitaf edecektir. Semerisini iktitaf edecek sözüne bilhassa nazarı dikkatinizi celbederim. Eğer iyi ekmişse iyi biçecektir, iyi intihap etmişse işlerini iyi memur görecektir. Eğer halk iyi intihap edememişse, bazılarımızın zannettiğimiz gibi, halkımızda henüz bu seviye hâsıl olmamışsa, halkımız bunu tecrübe sahasında öğrenecektir. Bunun başka çaresi yoktur. Ne vakit başlamış olsak geç başlamış olacağız. Hemen başlamalıyız, vakti gelmiştir. Halk kendisi intihap usulünü vefevaidini, ma zarratını bilfiil tecrübe eder ve ameli tecrübe her dersin fevkinde bir kıymeti haizdir." 34
Soysallıoglu İsmail S u p h i Bey'in b u sözlerinde içerilen ve bir tür doğrudan demokrasi esasını ifade eder görünen meslekî t e m s i l savunusu, halkçılık i l k e s i n i n i l k Büyük M i l l e t M e c l i si'ndeki tartışmalar sırasında sınıfsal b i r temelde ele alınması s o n u c u n u da ortaya çıkarmıştır. B u doğrultuda, p a r l a m e n t a r i z m i n gerçek h a l k egemenliğini sağlayacak y o l l a r d a n yalnızca b i r i olduğunu ve " b i r m i l l e t i doğrudan doğruya iş başına getirecek y o l l a r d a n " olmadığını b e l i r t e n M a h m u t Esat ( B o z k u r t ) Bey, meslekî temsil esası l e h i n d e yaptığı konuş masında şöyle demektedir: "Efendiler; memleket demek, o memleketin iktisadiyatı de mektir. Hiçbir zaman o memleketin yalan yanlış politikacıları demek değildir. Fakat o memleketi, sapaniyle, elinde o mübaret çekiciyle çalışan demircisi, çiftçisi temsil eder ve memleket on lardan terekküp eder. Memleket manası onlarda mündemiçtir ve o tabaka reiskâra gelmedikçe, bu memleketin mukadderatını doğrudan doğruya eline almadıkça, memleketin felaha doğru yürümesinin imkânı yoktur, bütün Kanunu esasilere ve bütün şekli meşrutiyete rağmen halâsa doğruyürümesi imkâmyoktur. Zavallı halk Kanunu esasilere rağmen esirdir, yine inlemektedir, yine aç ve sefildir."
Halkçılık, b u ifadeler çerçevesinde, doğrudan demokrasiye benzer b i r içerik kazanırken, halk kavramı da daha çok emeğiyle geçinenleri kapsayan sınıfsal b i r kategori olmaktadır. N i t e k i m mesleki temsil esası benimsendiğinde bazı toplumsal grupların Meclis'e giremeyecekleri y o l u n d a k i kuşkular karşısında, yine M a h m u t Esat ( B o z k u r t ) şunları söylemiştir: 36
"Binaenaleyh münevver tabaka Meclise likelerden biri budur.
girebilecek
İkincisi hıristiyanlar da girmez mi? Efendiler münevver tabaka, meslekî temsili kabul etmekle Meclisten tardedilmiş olmayacaktır. Avukatlık da bir meslektir ve takdir buyurursunuz ki, bu memleketin ilim ve irfanını temsil eden en mühim tabaka avu katlardır ve bir takım hoca efendiler kabul edilecektir. Çünkü o da bir meslektir. Olsa, olsa, tanzimattan beri bu memleketin belli başlı (burjuva) tabakasını teşkil ederi ve bu memleketin sırtından geçinmeği kabul eden memur tabakası g'ırmiyecektir." Mustafa K e m a l , meslekî t e m s i l i l k e s i n i n savunulması sırasında ortaya k o n u l a n b u " r a d i k a l d e m o k r a s i " düşünceleri karşısında hep o l u m s u z b i r tavır almış ve esasen k e n d i programında yer vermediği b u i l k e n i n b e n i m s e n m e m e s i n i istemiştir. Soysallıoglu İsmail S u p h i Bey i l e M a h m u t Esat ( B o z k u r t ) Bey'in konuşmalarından örneklemeye çalıştığımız halkçılık, Mustafa K e m a l tarafından bütün ögeleriyle be nimsenmemiş olsa da, o n u n düşüncelerinde, i n t e l l i g e n t s i a ile h a l k arasındaki kopukluğun farkına varılması ve b u ezeli soruna b i r çözüm bulunmasının gerektiği kaygılarının ifade e d i l m e s i biçiminde yansımıştır. 3 7
36
Meslekî T e m s i l esasının görüşülmesi sırasında, L a z i s t a n m e b u s u Dr. Abidin Bey'in "milletin f u k a r a y ı k â s i b e s i n e ( ç a l ı ş a n y o k s u l l a n n a ) b u h a k k ı v e r m e l i y i z , y a n i temsili
35
meslekiye tamamen vermeliyiz" d e m e s i üzerine ismail Şuphi B e y "emekçi, emekçi" d i y e r e k "fukarayı k a s i b e " terimine m ü d a h a l e d e b u l u n m u ş t u r . Zabıt
34
A.g.e.,
s.367.
35
A.g.e.,
s.389.
142
mi? teh
Ceridesi,
Cilt: 5 ,
D : 1 , İ: 1 , 2 0 . 1 1 . 1 3 3 6 ( 1 9 2 0 ) , S . 4 1 0 . 37
Zabıt
Ceridesi,
Cilt: 4 , D : 1. İ: 1, s . 3 9 0 .
143
'"'W
K o n y a Türk Ocağı'ndaki b i r "çay z i y a f e t i n d e M u s t a f a K e m a l şöyle konuşuyor: "inhitatımızın b u ana sebebini şu nokta teşkil ediyor: islâm âlemi iki sınıf ayrı heyetlerden mürekkeptir Biri ekseriyeti teşkil eden avam, diğeri ekalliyeti teşkil eden münevveran. Bozuk z i h n i y e t l i milletlerde ekseriyeti azime başka hedefe, münevver denen sınıf başka zihniyete maliktir. Bu iki sınıf arasında zıddiyeti tamme, muhalefeti tamme vardır. Mü nevveran kitlei asliyeyi kendi hedefine sevketmek ister; kitlei halk ve avam ise bu sınıfı münevvere tabî olmak istemez. O da başka bir istikamet tayinine çalışır. Sınıfı münevver telkinle, irşadla kitlei ekseriyeti kendi maksadına göre iknaa muvaffak olamayınca, başka vasıtalara tevessül eder. Halka tahakküm ve tecebbüre başlar; halkı istibdatta bulundurmağa kalkar. Artık burada asıl t a h l i l i noktaya geldik. Halkı ne birinci usûl ile ne de tahaküm ve istibdat ile kendi hedefimize sürüklemeğe muvaffak olama dığımızı görüyoruz; neden? Arkadaşlar, Bunda muvaffak olmak için münevver sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında tabiî bir intibak olması lâzımdır. Yani sınıfı münevverin halka telkin edeceği mefkureler, halkın ruh ve vic danından alınmış olmalı. H a l b u k i bizde böyle mi olmuştur. O münevverlerin telkinleri milletimizin umku ruhundan alınmış mefkureler m i d i r ? Şüphesiz hayır; münevverlerimiz içinde çok iyi düşünenler vardır: Fakat umumiyet itibariyle şu hatamız da vardır ki, tetkikat ve tetebbuatımıza zemin olarak alelekser kendi memleketimizi, kendi tarihimizi, kendi ananelerimizi, kendi hususiyetlerimizi ve ihtiyaçlarımızı almalıyız-" * 3
38
Atatürk'ün
Söylev
ve Demeçleri,
144
20.3.1923 t a r i h l i b u konuşmasından sonra, Mustafa Ke m a l ' i n çeşitli vesilelerle c u m h u r i y e t i l e halkçılık arasındaki bağlantıları yukarıdaki z e m i n üzerinde k u r m a k istediğini görmekteyiz, örneğin 3 1 . 1 0 . 1 9 2 4 t a r i h i n d e C u m h u r i y e t ' i n yıldönümü münasebetiyle V a k i t m u h a b i r i n e verdiği demeçte, "Türk m i l l e t i n i n tabiat ve şiarına e n mutabık o l a n idare, C u m h u r i y e t idaresidir. (...) Türk m i l l e t i h a k i m i y e t i n i e n şümullü surette tecelli ettiren y e n i idareye kavuşuncaya kadar daima m e v c u t müessesat-ı siyasiyeye yabancı kalmıştır" derken, h e m ulusal egemenlik "mefkûresi"nin halkın " u m k u r u h u n d a n " ( r u h derinliğinden) alındığını, h e m de C u m h u riyet'te intelligentsia ile halk arasındaki kopukluğun aşıldığını ifade e t m e k t e d i r . 39
2. Tek-Parti
Döneminde
Halkçılık
K e m a l i z m ' i n henüz oluşmadığı b i r dönemde Mustafa Ke m a l ' i n halkçılığın siyasal b o y u t u üzerindeki b u açıklamaları, 1930'larda önemli b i r değişme gösterecek ve tek parti r e j i m i n i n kurulmasıyla b i r l i k t e oluşturulacak o l a n halkçılık anlayışı y u k a n d a k i n d e n daha farklı b i r içerik kazanacaktır. T e k p a r t i dönemi halkçılığının siyasal b o y u t u y i n e c u m huriyetçilik ilkesinde ve u l u s a l e g e m e n l i k kavramıyla ifade edilmiş, ancak önce T e r a k k i p e r v e r C u m h u r i y e t Fırkası ve sonra da Serbest C u m h u r i y e t Fırkası d e n e y i m l e r i , u l u s a l egemenliğin çok partili b i r siyasal r e j i m içinde kullanılmasının bazı sakıncaları olduğunu ortaya çıkarmıştır. B u sakıncalar, 1922'de Saltanat'ın kaldırılmasıyla başlayıp gelişen inkılâpların tehlikeye düşmesinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla tek p a r t i döneminin halkçılığı, çoğulcu b i r siyasal r e j i m e i z i n ver meyecek b i r tarzda formüle edilmiştir. T e k p a r t i döneminin
C i l t : II ( 1 9 0 6 - 1 9 3 8 ) , A n k a r a : T ü r k İ n k ı l â p T a r i h i
E n s l i t ü s ü Y a y . : 1 , 1 9 5 2 , s . 1 4 0 - 1 4 1 , ( b u n d a n b ö y l e k ı s a c a Söylev anılacaktır.)
R
ve Demeçler
diye
39
Atatürk'ün
Söylev
ve Demeçleri,
Cilt: ııı ( 1 9 1 8 - 1 9 3 7 ) , A n k a r a : T İ T E Y a y . : 1. 1 9 6 2 ,
s.75-75.
145
halkçılığı, e n açık b i r biçimde Mustafa Kemal'in siyasal partiler üzerine söylediklerinde, Recep Peker'in İnkılâp D e r s l e r i ' n d e ve Büyük K o n g r e konuşmalarında ve C u m h u r i y e t H a l k Fırkast'nın 1931 tarihindeki Üçüncü Büyük Kongresi'nde fırka teşkilâtı üzerinde üyelerin söylediklerinde görülebilmekte dir. Mustafa K e m a l , 7.2.1923 t a r i h i n d e k i Balıkesir konuşma sında siyasî p a r t i l e r s o r u n u karşısında o l u m s u z b i r t u t u m içindedir: "Bu milletin siyasî fırkalardan çok canı yanmıştır. Şunu arzedeyim ki, memaliki sairede fırkalar behemahal iktisadî maksatlar üzerine teessüs etmiş ve etmektedir. Çünkü o mem leketlerde muhtelif sınıflar vardır. Bir sınıfın menfaatini muhafaza için teşekkül eden siyasî fırkaya mukabil diğer bir sınıfın menfaatini muhafaza maksadıyla bir fırka teşekkül eder. Bu pek tabidir. Güya bizim memleketimizde de ayrı ayrı sunuf varmış gibi tesessüs eden siyası fırkalar yüzünden şahit olduğumuz neticeler malûmdur. Halbuki Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun içinde b i r kısım değil, bütün millet d a h i l d i r : " 40
H a l k Fırkası k u r m a kararını açıkladıktan sonra ortaya koyduğu b u görüşleri karşısında Mustafa K e m a l ' i n tek p a r t i l i b i r C u m h u r i y e t k u r m a isteğinin çok önceden belirlenmiş olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. B u n a karşılık, T e r a k k i p e r v e r C u m h u r i y e t Fırkası'nın ortaya çıkmasından sonra, Times'ın İstanbul m u h a b i r i n i n yazılı sorularına verdiği cevapta ise "Hâkimiyet-i Millîye esasına müstenit ve bilhassa C u m h u r i y e t - i idareye m a l i k b u l u n a n m e m l e k e t l e r d e siyasî fırkaların m e v c u d i y e t i tabiîdir. Türkiye C u m h u r i y e t i ' n d e de, yekdiğerini mürakip fırkalar tekevvün edeceğine şüphe y o k t u r " d e m e k t e d i r . H e r i k i konuşma arasında acaba b i r 41
çelişki m i vardır? B i r diğer deyişle, siyasal p a r t i l e r sınıf esası üzerine kurulduğuna ve Türk t o p l u m u n d a da sınıflar b u lunmadığına göre, b i r d e n çok p a r t i n i n varolması nasıl "tabiî" olab ilmektedir? T e r a k k i p e r v e r Fırka ile i l g i l i sözlerin bağlamı d i k k a t e alınarak, b u n u n b i r çelişki olmadığı söylenebilir. 1924'te C u m h u r i y e t H a l k Fırkası kurulmuş ve Gazi M u s t a f a K e m a l Paşa'nın genel başkanlığında iktidardadır. Böyle b i r d u r u m d a Gazi'nin Terakkiperver Fırka'ya açıkça karşı çıkmak istemediği ve b u fırkanın varlığını " m u r a k a b e " göreviyle sınırlandırmak istediği söylenebilir. Siyasal iktidarın b i r başka p a r t i eline geçmesi i h t i m a l i n i n arttığı d u r u m l a r d a m u h a l i f p a r t i l e r i n akıbetleri, b u görüşü destekler niteliktedir. N i t e k i m tek p a r t i döneminin halkçılık anlayışı, siyasal düzeyde ortaya k o n u l u r k e n söylenilenler, "halkın k e n d i mukadderatını bizzat ve b i l f i i l elinde b u l u n durması" düşüncesinin 1930'larda nasıl değiştiğini göster m e k t e d i r . Örneğin 1931 yılındaki Büyük Kongre'de, C u m h u r i y e t H a l k Fırkası N i z a m n a m e s i görüşülürken, Kütahya delegesi Alâeddin Bey'in Fırka üyeliği k o n u s u n d a k i şu sözleri b u bakımdan i l g i çekicidir: "Evvelâ nizamnamemizin yedinci maddesile siyasî haklara m a l i k her Türk, Fırkamızın azası olabilir. Vakıâ inkılâpçı o l 42
43
42
T ü r k t o p l u m u n u n d e m o k r a t i k l e ş m e s i s ü r e c i n d e i k t i d a r - m u h a l e f et ilişkilerinin, d a h a ç o k iktidarlar t a r a f ı n d a n bir " d e n e t i m " ilişkisi o l a r a k a l g ı l a n m a s ı n ı n T ü r k
siyasal
y a ş a m ı n d a bir g e n e l ö z e l l i k o l u p o l m a d ı ğ ı n a ileride d e ğ i n i l e c e k t i r . 43
ilk B ü y ü k Millet Meclisi'ndeki birinci-ikinci g r u p m ü c a d e l e s i n i n bir u z a n t ı s ı olarak o r t a y a ç ı k a n T e r a k k i p e r v e r C u m h u r i y e t i F ı r k a s ı ' n ı n 1 9 2 5 ' t e Takrir-i S ü k û n K a n u n u v e İstiklâl M a h k e m e l e r i aracılığıyla kapatılıp e s k i ittihatçılann s u s t u r u l m a l a r ı n d a n s o n r a 1 9 3 0 ' d a b i z z a t M. K e m a l P a ş a ' n ı n -iktidardaki C H F ' n i d e n e t l e m e işlevini y e r i n e g e t i r m e s i a m a c ı y l a - ö n a y a k olduğu S e r b e s t C u m h u r i y e t Fırkası olayının iktidarın y e t e r i n c e s a ğ l a m o l m a d ı ğ ı n ı göstermesi ü z e r i n e s o n a erdirilmesi k o n u l a n n d a b k z . M e t e T u n ç a y . Cumhuriyeti'nde
40 41
146
Söylev
ve Demeçler
Kurulması
1 9 3 1 ) , s . 9 9 - 1 8 3 v e 2 4 5 - 2 7 3 ; Ç e t i n Y e t k i n , Serbest
II, s . 9 6 - 9 7 .
1 1 . X I I . 1 9 2 4 tarihli d e m e ç , Söylev
Tek Parti Yönetiminin
ve Demeçler
III, s . 7 7 .
K a r a c a n Y a y . , 1 9 8 2 ; W a l t e r F . W e l k e r . Political The Free
Party and Its Aftermath,
(1923-1931), Cumhuriyet Tutelage
Türkiye
(Ankara: Yurt Y a y . , Fırkası
Olayı,
and Democracy
İstanbul: in
Turkey,
L e i d e n : E . J . Brill, 1 9 7 3 .
147
mayan ve nihayet bütün emeli mevkii iktidara gelmekten ibaret olan fırkalarda bu usul çok güzeldir. Fakat Fırkamız her şeyden evvel inkılâpçı ve inkılâbın doğurduğu ideolojiyi, mefkûreyi memlekette tatbik etmeğe azmetmiş bir fırkadır. Bu ideolojiyi memlekette tatbik etmek gibi mühim bir vazifeyi deruhte etmiştir. Yolunda yürürken Fırkamızda ufak bir zâfın zannederim tarih lıarşısında mesuliyeti çok ağırdır. (...) Şimdi müzakere edeceğimiz nizamnamede takip edilen ruh, espri aşağıdan yukarı gelen bir teşkilâttır $üphe yok ki demin arzettiğİm gibi çok güzel bir idealdir. Ancak çok tehlikeli olabilir. (...) Arkadaşlar, milletleri yükselten inkılâplar Fransa'da olduğu gibi yalnız aşağıdan yukarıya gelen inkılâplar olamaz- öyle inkılâplar vardır ki hazan dayukartdan aşağıya olur" 44
1930'daki Serbest C u m h u r i y e t Fırkası olayının, Cumhuriyet H a l k Fırkası'nm yaptıklarının h a l k tarafından b e n i m s e n mediğini göstermesi ve h a l k l a siyasal i k t i d a r arasındaki uzaklığın giderilememiş olduğunun ortaya çıkması üzerinde, C H F ' n i n k e n d i s i n i yenilemesi ihtiyacının nasıl karşılanacağı sorusuna b i r cevap olarak söylenilen b u sözler, tek p a r t i dönemindeki halkçılık anlayışım temsil eder n i t e l i k t e d i r . N i t e k i m "Türk inkılâbı"nın niteliği üzerine Fırka Genel Sekreteri Recep ( P e k e r ) ' i n değerlendirmeleri de b u doğrul tudadır. Recep (Peker)'e göre, "Türk inkılâbı h a l k t a n gelerek otoritelere karşı yapılmıştır. Fakat inkılâp i k t i d a r m e v k i i n i alınca o t o r i t e d e n halka doğru devam etmiştir. B u d e v a m es nasında halkın h a k i k a t l e r e u z a k kalmış tabakalarından m u kavemetler ve z o r l u k l a r görülmüştür." 45
B u açıklamalardan da görüleceği üzere, tek p a r t i döneminin halkçılık anlayışı, halkın siyasal hayata ve yönetime katılması açısından o l u m s u z özellikler göstermektedir. Halkçılık ve 44
CHP
OçüncO
Büyük
Kongre
Zabıtları,
10-18
Mayıs
1931,
İ s t a n b u l : D e v l e ! M.,
148
R e c e p P e k e r , İnkılâp
Bu durumda, tek parti halkçılığının cumhuriyetçilik ilkesiyle b i r çelişki içinde bulunduğunu söylemek mümkün müdür? 1930'larda formüle edilen " h a l k için h a l k a rağmen" düşün cesinin cumhuriyetçilikle çelişmesi, halkçılık i l k e s i "millî irade" ve 'millî hâkimiyet' g i b i Rousseaucu k a v r a m l a r l a " ta nımlanarak aşılmak istenmiştir. Sonuçta, tek p a r t i döne m i n d e k i halkçılık anlayışının siyasal içerik açısından 1920'lere oranla zayıfladığını, b u n a karşılık halkçılığın kültürel ve iktisadî boyutlarına daha çok ağırlık verildiğini söylemek mümkündür. 46
B. Halkçılık ve
Kemalist halkçılık anlayışıyla milliyetçilik ilkesi arasındaki ilişki, halkçılığın kültürel b o y u t u üzerine d i k k a t l e r i çek mektedir. A l n o k içinde yeralan milliyetçilik i l k e s i n i n de, halkçılık gibi, i k i öğesi vardır: b u n l a r d a n i l k i dış ilişkilere, ikincisiyse içeriye dönüktür. K e m a l i s t milliyetçilik anlayışının dış ilişkilerle i l g i l i olan 46
Dersleri.
Milliyetçilik
1931,
s.229-230. 45
Cumhuriyetçilik i l k e l e r i arasındaki ilişkinin t e k p a r t i dö n e m i n d e aldığı biçim, b u açıdan şöyle ifade e d i l e b i l i r : - Cumhuriyet, ulusal egemenlik düşüncesinin en mükemmel o l a r a k gerçekleştirildiği b i r r e j i m o l a r a k k a b u l e d i l m e k t e dir. - Cumhuriyetçilik i l k e s i n i n i k i n c i öğesi olan r e j i m i her türlü tehlikeye karşı k o r u m a k düşüncesi, halkın siys^al tercihlerinin serbestçe belirlenebileceği b i r çok p a r t i l i siyasal yaşama i z i n vermemenin gerekçesi olarak görülmektedir. B i r diğer deyişle, b i r y a n d a n ulusal egemenlik düşüncesi s a v u n u l u r k e n , diğer yandan u l u s u n egemen olduğu b i r siyasal rejime karşı yıkıcı t e h l i k e l e r i n yine u l u s içinden gelebileceği düşünülmekte dir.
T u n ç a y , Tek-Parti,
s.209.
İ s t a n b u l : iletişim V a y - , 1 9 8 4 (ilk b a s k ı : 1 9 3 5 ) , s . 2 0 .
149
Öğesi, Türk m i l l e t i n i n çağdaş m i l l e t l e r topluluğunun eşit haklara sahip b i r üyesi olduğunu, çağdaş uluslarla u y u m içinde ilerleme y o l u n d a yürüdüğünü b e l i r t m e k t e d i r . B u anlamda, çağdaş m i l l e t l e r topluluğunun eşit h a k l a r a sahip b i r üyesi o l m a k ifadesi, Türk m i l l e t i n i n hükümranlık haklarına (ba ğımsızlığına) saygı gösterilmesi talebini içermektedir. " Y u r t t a s u l h , cihanda s u l h " düsturu, böyle b i r çerçevede, Kemalist milliyetçilik anlayışının dış ilişkilerle i l g i l i öğesini açıklıkla ortaya koymaktadır. Kısacası, K e m a l i s t milliyetçilik i l k e s i " i r r e d e n t i s t " o l m a y a n b i r a n l a m taşımaktadır. 47
Kemalist milliyetçilik anlayışının içe dönük öğesi ise, şu n o k t a l a r etrafında gözden geçirilmelidir: 1. M i l l e t Anlayışı: B u n o k t a d a , K e m a l i z m ' i n m i l l e t kav ramına kazandırmak istediği y e n i içeriği k a v r a m a k gerek mektedir: Bilindiği g i b i m i l l e t kavramı, Osmanlı siyasal ve t o p l u m s a l düşüncesinde dinsel n i t e l i k t e b i r kavramdır; h e m e n tümüyle dinsel nitelikte olan b i r semboller sistemini, a i d i y e t i simgeler. Bu niteliğiyle millet, bir yandan devletin uyruklarını tanımlama aracı olarak kullanılırken, diğer y a n d a n da devlet içinde ya- • şayan i n s a n l a n n k e n d i k i m l i k l e r i n i ifade ediş biçimi o l maktadır. M i l l e t kavramının b u dinsel niteliği, b u kavramın dinsel olmayan farklılaşmaları giderici, birleştirici b i r özellik ve işlev kazanmasında da ortaya çıkmaktadır. İslâm d i n i n i n etnik farklılıkları giderici b u işlevinden, C u m h u r i y e t öncesinde -ve Cumhuriyet'e giden yolda- yararlanıldığı da bilinmektedir. Örneğin, i l k Büyük M i l l e t Meclisi'nde hükümet teşkilâtı k o n u s u n d a k i görüşmelerde Mustafa K e m a l Paşa şunları söylemektedir: "Efendiler, meselenin (hükümet teşkilindeki esasın Türklük ya da müslümanltk olup olmayacağı - L . K.) bir daha tekerrür 47
K a r ş . J a c o b M. L a n d a u , Pan-Turkism (Hamden, Cc-nn: Archon B o o k s . 1981).
150
in Turkey:
a Study
of Turkish
Irredenüsm,
etmemesi ricosile bir iki nokta arzetmek isterim: Burada maksud olan ve Meclisi âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkeş değildir, yalnız Kürd değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkeb anasırı Islâmiyedir, samimî bir mecmuadır. Binaenaleyh bu heyeti âliyenin temsil ettiği, hu kukunu, hayatını, şeref ve şanını kurtarmak için azmettiğimiz emeller, yalnız bir unsuru İslama münhasır değildir. Anasırı Islamiyeden mürekkeb bir kitleye aiddir. Bunun böyle olduğunu hepimiz hiîiriz. Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan, hudud meselesi tayin ve tesbit edilirken, hududu millîmiz îskenderunun cenubundan geçer, şarka doğru uzanarak Musulu, Süleymaniyeyi, Kerkükü ihtiva eder. îşte hududu millîmiz budur dedikl Halbuki Kerkük şimalinde Türk olduğu gibi Kürd de vardır. Bİz onları tefrik etmedik. Binaenaleyh muhafaza ve müdafaasile iştigâl ettiğimiz m i l l e t bittabî bir unsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasırı Islâmİyeden mürekkebtir. " 4S
Kurtuluş Savaşı içinde dinsel özelliklerle tanımlanan m i l l e t kavramı, 1930'larda oluşan K e m a l i s t i d e o l o j i içine l a i k l i k ilkesinin b i r sonucu olarak, dinsel özelliklerinden arındırılmış b i r biçimde girmiştir. 1 9 3 1 Programı'nda "Türk içtimaî he y e t i n i n hususî seciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmayı esas sayar" denilmiş, ancak b u "hususî se c i y e l e r d e n n e y i n kastedildiği açıkça belirtilmemişti. B u eksiklik 1935 Programı'nda giderilmiş ve b u hususî seciyelerin 2. maddede izah edildiği belirtilmiştir. Buna göre, " u l u s ; d i l , kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı yurddaşlardan meydana gelen siyasal ve sosyal b i r bütündür." B i r diğer deyişle, " t e r a k k i " olarak kavranan t o p l u m s a l değişme süreci içinde Türk u l u s u n u oluşturan d i l , kültür ve ülkü birliğinin k o 49
48
Zabıt
49
A y n ı m a d d e ; dili ö z t ü r k ç e l e ş t i r i l m e m î ş o l a r a k 1931 P r o g r a m ı ' n d a d a v a r d ı r . A n c a k
Ceridesi,
D. 1 , 1 : 1 . C i l t : 1 , 1 . 5 . 1 3 3 6 . s . 1 6 S .
milliyetçiliğinin t a n ı m l a n ı ş ı n d a b u m a d d e y e a t ı f t a b u l u n u l m a s ı 1 9 3 5
Programı'nda
yeralmıştır.
151
Ut* «»
runması hedeflenmiştir. Burada d i k k a t i çeken nokta, d i l , kültür ve ülkü birliği t e r i m l e r i y l e tanımlanan m i l l e t ( u l u s ) kavra mında, özellikle kültür t e r i m i içinde düşünülebilecek o l a n d i n öğesinin -parti programlarında değil, fakat başka vesilelerle yapılan açıklamalarda- açıkça dışlanmış olmasıdır. Örneğin Medenî B i l g i l e r ' d e , M . K e m a l Atatürk'ün verdiği " m i l l e t " tanımının içeriği şöyledir: "Türk milletinin teessüsünde müessir olduğu görülen tabiî ve tarihî vakıalar şunlardır: a) Siyasî varlıkta b i r l i k . b) Dil birliği. c) Irk ve menşe birliği. d) Tarihî karabet. e) Ahlâkî karabet." B u tanım içinde özellikle ahlâk kavramı i l e b i r l i k t e düşü nülebilecek o l a n d i n k o n u s u n d a da, M . K e m a l Atatürk, y i n e Medenî Bilgiler'de, ahlâk ile d i n i b i r b i r i n d e n ayırmak ve millet tanımından d i n öğesini dışlamak eğilimindedir: 50
"Ahlâk dediğim zaman, ahlâk kitaplarında yazılı olan nasi hatleri murat etmiyorum; zira ahlâklılıktır diye yaptığımız işler ve yapmaktan sakındığımız işler; hitaplarda yazılı olan veya birtakım ahlâk hocalarının tavsiye ettikleri şeylerden daha ev veldir ve o sözlerden, o nasihatlerden ayrı olarak, onlara asla kulak vermiyerek insanlar tarafından yapılmaktadır. (...) Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyliyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk m i l l e t i tablo sunda bunun aksini kabul etmekteyiz. Türkler İslâm dinini kabul etmeden evvel de büyük bir mîllet idi. Bu dini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de sairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi. Bilâkis, Türk m i l l e t i n i n millî bağlarını gevşetti; millî hislerini, 50
A . A f e t i n a n , Medenî
Bilgiler
Kurumu Yay., 1969, s.22.
152
ve M. Kemal
Atatürk'ün
El Yazıları,
Ankara: Türk Taıih
millî heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabiî idi. Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde, şamil bir ümmet siyaseti idi." Açıkça görülüyor k i , K e m a l i z m ' i n milliyetçilik ilkesine yansıyan m i l l e t kavramı d i n s e l içeriğinden ayrılmış b i r kavramdır. M i l l e t kavramını d i n s e l o l m a y a n öğelerle t a nımlamamn ötesinde, Kemalist i d e o l o j i n i n milliyetçiliği, İslâm d i n i n d e n a y n b i r değerler s i s t e m i olarak ortaya k o y m a amacında olduğu görülmektedir. Daha doğru b i r deyişle, K e m a l i z m , Türk t o p l u m u n d a yaşayan insanların k e n d i k i m l i k l e r i n i tanımlayış biçimlerini değiştirmek amacıyla, onlara y e n i b i r a l t e r n a t i f k i m l i k s u n m a k istemektedir. B u özelliği ile de, Kemalist milliyetçilik i l k e s i n i n , "Türk halkının k e n d i n e özgü n i t e l i k l e r i n i n korunması" olarak ifade e d i l e n halkçılığın kültürel b o y u t u y l a çelişkili olduğu yargısına v a r m a k gerekmektedir. Aslında b i r soyutlamayı ifade eden "Türk içtimaî heyetinin hususî seciyeleri"nden K e m a l i z m ' i n anladığı ile halkın -yerleşik dinsel ideoloji etkisinde- anladığı örtüşmekten çok, çatışmaktadır. 51
:
52
2. Milliyetçilik ve İlerleme: C u m h u r i y e t H a l k Partisi Programları'nda yer verilmiş o l a n " t e r a k k i ve inkişaf yolunda (...) bütün muasır m i l l e t l e r e m u v a z i ve o n l a r l a b i r ahenkte yürümek" ifadesi, K e m a l i z m ' i n Türk t o p l u m u hakkındaki gelecek tasarımını dile g e t i r m e k t e d i r . Jön Türk düşünce geleneğinde ilerleme ( t e r a k k i ) , p o z i t i v i s t b i r dünya görüşü içine yerleştirilmiş b i r düşüncedir ve i l e r i l i k l e geriliğin ayırıcı ölçütleri Batı uygarlığı standardına göre belirlenmiştir. Ke m a l i z m , milliyetçilik i l k e s i n i tanımlarken Batı uygarlığı standardını daha m u t l a k b i r biçime sokmakta ve b u bakımdan özellikle I I . Meşrutiyet'in birçok reformcu düşüncesinin ortak 51
A.g.e.
52
B k z . B i n n a z S a y a r ı , T ü r k i y e ' d e Dinin D e n e t i m İşlevi" AÜSBFD
s.20-21. Cilt: X X X I I ! , S a y ı :
1 -2 (Mart-Haziran 1978), s . 1 7 6 .
153
özelliği olan Batı tekniği i l e kültür arasında uzlaşma y o l l a n arayışını b i r kenara bırakmaktadır. P o z i t i v i s t dünya görüşü doğrultusunda i l e r l e m e n i n "düzen"le bağımlı olarak kav ranması Jön Türk düşüncesinin " i t t i h a d " l a (Osmanlı Devleti içinde yaşayan farklı unsurların birlikteliği i l e ) ifade ettiği düzen anlayışını " m i l l e t " kavramıyla dile g e t i r m e k t e d i r . B i r diğer deyişle, Kemalist milliyetçilik i l k e s i , "düzen içinde i l e r l e m e " formülünün benimsendiğini, düzenin "millî bü tünlük" fikriyle t e m e l l e n d i r i l d i g i n i , b u [millî) bütünlüğün "muasır medeniyet s e v i y e s i n e ulaştınlmaya çalışıldığını ifade etmektedir. 53
3. Millî Devlet: K e m a l i s t milliyetçilik i l k e s i n i n b i r diğer önemli öğesi de, çok m i l l e t l i b i r devletten yeniden tanımlanmış tek b i r m i l l e t i n egemen olduğu y e n i b i r siyasal yapıya geçişi ifade etmektedir. B u bağlamda Kemalist milliyetçiliğin, siyasal düzeyde, üç b o y u t etrafında değerlendirildiği görülmektedir. B u n l a r d a n i l k i d e v l e t i n (siyasal iktidarın) meşruluk temelleriyle; i k i n c i s i siyasal eşitlik ve halkın yönetime katılmasıyla; üçüncüsü de siyasal bağımsızlık f i k r i y l e i l g i l i d i r . M . K e m a l Atatürk'e göre, "Türkiye C u m h u r i y e t i ' n i k u r a n Türkiye halkına Türk m i l l e t i d e n i r " ve "Türk m i l l e t i , h a l k idaresi o l a n c u m h u r i y e t l e idare o l u n u r b i r d e v l e t t i r . " B u radan da açıkça anlaşılacağı g i b i , K e m a l i s t i d e o l o j i d e devlet 5 4
53
B u a ç ı d a n M. K e m a l Atatürk'ün şu sözleri k a y d a d e ğ e r "Biz, bu milleti b u g ü n k ü şeklinden d a h a y ü k s e k d e r e c e l e r e ç ı k a r m a k l a y ü k ü m l ü a d a m l a r ı z . " (TOrkZiraat Bakış,
Tarihine
Bir
Birinci K ö y v e Z i r a a t K a l k ı n m a K o n g r e s i Y a y . , İ s t a n b u l , 1 9 3 8 , s . 2 5 8 - 2 5 9 ' d a n
a k t a r a n U t k a n K o c a t ü r k ( h a z . ) , Atatürk'ün
Fikir ve Düşünceleri,
( A n k a r a : T u r h a n K.,
1 9 8 4 , 3 . b a s ı m , s . 2 5 5 ; a b . ç . ) . "İlerlemeyi, y ü k s e l m e y i v e a s n n icabını s e v e n v e i s t e y e n g ü z i d e bir h a l k ı m ı z vardır. T ü r k ' e m ü s b e t v e iyi bir ş e y veriniz, b u n u r e d d e t m e s i ihtimali yoktur. (...) H a l k ı n k a r a n l ı ğ ı a ş m a k v e r e f a h a v e iyiliğe v a r m a k a r z u s u el İle t u t u l a c a k k a d a r barizdir. Cumhuriyetin Atatürk mesaimiz
ve Donanma, Türkiye'de
eli bu arzuyu
tutmuştur.
İ s t a n b u l . 1 9 6 6 , "Memleketimizi asrî, binaenaleyh
garbîbir
(...)'
(A.g.e,
asri/eştirmek
s.68-Reşit Metel, istiyoruz.
hükümetvücudegeirmekSr.
g i r m e k a r z u e d i p d e , g a r b a t e v e c c ü h e t m e m i ş millet h a n g i s i d i r ? " (Söylev
Bütün
Medeniyete ve
ile m i l l e t aynı şeydir. Devlet i l e m i l l e t özdeş varlıklar olarak k a b u l edilmekte ve b u özdeşlik de, aslında t o p l u m d a k i e n üstün güç olarak egemenliğin m i l l e t e a i t olmasıyla açıklan maya çalışılmaktadır. B u çerçeve içinde K e m a l i z m ' i n , Os manlı'dan farklı y e n i b i r meşruluk anlayışını yerleştirmek istediği açıktır. A n c a k , d e v l e t - m i l l e t özdeşliğine dayalı b i r siyasal örgütlenmede, " h a k i m i y e t i n bilâ kaydüşart m i l l e t e ait olması" biçiminde ifade e d i l e n b u meşruluk anlayışının s o m u t görünümünün ne olduğu s o r u s u n u c e v a p l a n d m l malıdır. Bilindiği gibi, siyasal i k t i d a n n meşruluğunu t o p l u m d a gören fikirler, genellikle b u meşruluğu t o p l u m s a l sözleşme k u r a mıyla açıklamak istemektedirler. T o p l u m s a l sözleşme k u ramları ise, genel olarak, i k i y e ayrılabilir: B i r yanda t o p l u m u " a t o m i s t i c " b i r görüşle değerlendirenler, diğer yanda da t o p l u m u birleşmiş, bütünleşmiş, tek b i r varlık olarak kavrama eğiliminde olanlar. B i r i n c i g r u p t o p l u m s a l sözleşme k u ramlarında devlet, " t o p l u m u n " değil, t e k t e k b i r e y l e r i n haklarım güvence altına alan b i r üstün güç o l a r a k görül m e k t e d i r . Burada bireyler, böyle b i r güvence için y a tüm haklarını devlete d e v r e t m e k t e d i r l e r ( H o b b e s ) y a da devlete yalnızca bireysel haklarını k o r u m a ve k o l l a m a y e t k i s i n i vermekte ve diğer temel haklarını d e v l e t i n faaliyet alanının sınırlannı belirleyecek b i r biçimde kendilerinde tutmaktadırlar ( L o c k e ) . İkinci g r u p sözleşme k u r a m l a n n d a ise t o p l u m u n k e n d i s i n i oluşturan b i r e y l e r d e n ayrı ve üstün b i r "genel i r a d e s i n i n olduğu, b u i r a d e n i n o n a ters düşen b i r e y l e r i de kapsadığı ve d e v l e t i n b u genel i r a d e n i n somutlaştığı örgüt lenme olarak t o p l u m u yönettiği k a b u l e d i l m e k t e d i r (Rous seau). Kemalizm'in Türk t o p l u m u hakkındaki değerlendirmesinin, 55
Demeçler,
III. s . 6 8 ; a . b . ç . ) . 55 54 154
Medenî
Bilgiler,
s.16 ve 26.
B u k o n u d a bkz. E r n e s t B a r k e r , The Social
Contract,
(Oxford: O x f o r d U n i v e r s i t y P r e s s ,
1962).
155
"farklılaşmamışlık", bütünleşmişlik terimleriyle ortaya k o n u l masına ve "millî irade" kavramının kullanılmasına bakarak, Kemalist millî devlet anlayışının Rousseaucu bir temele dayandığı söylenebilir. T o p l u m (millet) ile devlet arasındaki özdeşliğin genel (millî) irade ile kurulduğu böyle b i r devlet anlayışı içinde millî iradenin belirlenmesi nasıl mümkün olabilmektedir? Millî i r a d e n i n b e l i r l e n e b i l m e s i açısından, Kurtuluş Savaşı sırasında da tartışılmış olduğu üzere, i k i y o l izlenebilir: B u n l a r d a n i l k i , "halkın bizzat ve b i l f i i l k e n d i mukadderatına sahip" kılınması f i k r i n e u y g u n olarak "doğrudan d e m o k r a s i " formülünün benimsenmesi; diğeri ise millî i r a d e n i n , m i l l e t i n seçtiği v e k i l l e r i aracılığıyla belirlendiği temsilî kurumların k a b u l edilmesidir. K e m a l i z m ' i n b u k o n u d a i k i n c i y o l u be nimsemiş olduğu açıktır. Yine Medenî B i l g i l e r ' d e temsilî k u r u m l a r ile halkçılığın siyasal b o y u t u olarak ifade edilen d e m o k r a s i arasındaki ilişki şöyle açıklanmaktadır: "Madem ki, devlet bir iradeye, bir hâkimiyete maliktir, onu İfade ve infaz için birtakım vasıtalara muhtaçtır. Bu vasıtaları ihtiva eden devlet teşkilâtında millet meclisi ve hükûmetteşkilâtı esastır. Asrımızda, bu esasi olan teşkilâtın istinat ettiği an'ane haline gelmiş, birtakım esasî prensipler vardır. a) Demokrasi prensibi, halkçılık: Bu prensibe nazaran, irade ve hâkimiyet, milletin umumuna aittir ve ait olmalıdır Demokrasi prensibi, hâkimiyeti m i l l i y e şekline inkılâp etmiştir. b) Temsilî hükümet prensibi: Bu prensip, millî hâkimiyetin tatbik ve icrasını tanzim eder. c) D e v l e t i n teşkilâtı esasiyesini tespit eden kanunun, diğer kanunlara te/ewuku prensibi: Bu prensip, asri teşkilâtı esasiyede, kanuniyetin ve adlî istikrarın müvellidiâir: Bu saydığımız prensipler (a, b, c) demokrasi prensibinin binası gibi görülür. Filhakika demokrasi prensibi, amelî kıymetini ancak bu saydığımız prensipler sayesinde iktisap eder." 56
56
Medeni
Bilgiler, s . 2 7 .
Atatürk'ün millî d e v l e t i n n i t e l i k l e r i hakkındaki b u açık lamaları, statü ayrıcalıklarına karşı çıkan, yasa önünde eşitliğe dayalı b i r h u k u k d e v l e t i anlayışının ifadesi o l a r a k değer l e n d i r i l e b i l i r . N i t e k i m , 23 Mayıs 1938 t a r i h i n d e A n k a r a Halkevi'nde verdiği b i r konferansta Yavuz A b a d a n , halkçılık ve milliyetçiliğin b i r l i k t e varoluşlarının Türkiye C u m h u r i y e t i ' n i n siyasal ve h u k u k s a l niteliğinin demokratikliğini sağladığını b e l i r t m e k t e d i r . C u m h u r i y e t ' i n siyasal r e j i m i n i l i b e r a l i z m l e karşıtlıhk içinde açıklamaya çalışan Abadan'a göre, 57
" B i r kerre her ikisinin istinad ettiği prensipler ayrıdır. De mokraside müsavat, liberalizmde hürriyet esastır. Birinin yurttaşlara bahşettiği hak ve hürriyet mutlaktır. Demokrasi ferde ölçülü, liberalizm ölçüsüz bir kıymet biçer Birinde ahlâkî kıymet, sosyetede belirdiği için çokluk iradesi hâkim, diğerinde ahlâkî kıymet ferdde tecelli ettiği için onun iradesi esastır. (...) Organizasyon itibarile de her ikisinin çıkış noktaları ve vardıkları neticeler yekdiğerinden ayrıdır. Demokrasi kuvvet birliği ve üstünlüğü, liberalizm ise kuvvet ayrılığı prensibinden hareket eder. Kuvvet birliği esası, hakimiyetin icrasında m i l l e t i en yüksek mevkie çıkararak bütün selâhiyetleri onun manevî şahsiyetinde toplar. (...) İnkılâp kendi eşsiz zaferine müessir olan bu esasa sadık kalmış; bugünkü esas teşkilât kanunumuzda teşri, kaza, icra selâhiyetlerini esas itibarile millete ve onun biricik ve hakikî mümessili olan meclisde toplamıştır. (4, 5, 6) Halbuki liberalizmin kuvvetleri ayırma prensibi, evvelâ Devlet organları arasında bir selâhiyet muvazenesi kurmak, sonra da ferdler lehine 'Devlet faaliyetini tahdid ve kontrol eden kaideler yekûnundan' ibaret bir engeli Devlet cihazı önüne çıkarmak suretile hareket ve faaliyeti güçleştirir. Böylece birbirine düşman ve zıd iki H Z U V Î H bir devlet teşkilâtı vücut bulmuş olur. 57
Y a v u z A b a d a n , Hukukçu
Gözü ile Milliyetçilik
ve Halkçılık,
A n k a r a Halkevi, 23-5-1938
tarihli K o n f e r a n s , S e r i : 1, K i t a p : 2 - C H P Y a y .
156
157
Türk demokrasisi böyle iki cüzü birbirine yan bakan, ferdlerin haklarile devlet faaliyetini zıd kudretler halinde karşılaştıran liberal muvazene ve kontrol konstrüksiyonunu kökünden yık mıştır." 58
Kemalist ideolojide, halkçılık ilkesiyle ifade edilen toplumsal sınıfların yokluğu f i k r i , milliyetçilik ilkesinde siyasal hukukî eşitlik f i k r i y l e bütünlenmeye çalışılmıştır. T o p l u m s a l f a r k lılaşmanın yokluğu, iktisadî, t o p l u m s a l ve siyasal boyutlarıyla böylece ortaya k o n u l d u k t a n sonra, halkın siyasal hayata ve yönetime katılması için tüm halkı bünyesine alan tek b i r siyasal örgüt (CHP) ve m i l l e t i n manevî varlığının s o m u t ifadesi olarak T B M M ' n i n egemenliği yeterli olmaktadır. Meclis üstünlüğüne dayalı b i r t e k - p a r t i r e j i m i böylelikle meşrulaştırılmakta ve b u r e j i m i n d e m o k r a s i olduğu da ifade e d i l m e k t e d i r . 59
Kemalist milliyetçilik ve halkçılık i l k e s i n i n meşruluk k a zandırma görevini üstlendiği böyle b i r siyasal r e j i m içinde halkın siyasal hayata ve yönetime katılması karşısındaki t u t u m u nedir? S o r u n u n yanıtını m i l l e t ve h a l k kavramları arasındaki farklılıkta görmek mümkündür. H a l k kavramı, sınıfsal b i r temele dayanmadığı d u r u m l a r d a , b e l i r l i b i r zaman ve mekân b o y u t u içinde f i i l e n yaşamakta o l a n b i r i n s a n k i t lesini ifade eder. Buna karşılık m i l l e t , d i l , t a r i h , kültür birliği fikri üzerine kurulmuş olan ve tüm zamanlar için geçerli (yani aynı birliğin üyeleri o l m a k kaydıyla, yaşamış, yaşayan ve yaşayacak herkesi kapsayan) soyut b i r kavramdır. Kemalist ideolojide "halkın k e n d i mukadderatına bizzat ve b i l f i i l sahip 60
53
A.g.e.,
olması" i l k e s i n i n y e r i n i s o y u t m i l l e t kavramının alması, b u soyut varlığın i r a d e s i n i n , t o p l u m d a k i e n üstün güç olarak devlette somutlaşmasını; d e v l e t i n ise, f i i l e n T B M M ' n d e teş kilâtlanmış olmasını; T B M M ' n d e k i fiilî d u r u m ise M e c l i s ' i n CHP elinde olmasını; CHP'nin de fiilen başta M . Kemal Atatürk o l m a k üzere p a r t i n i n yönetici kadrolarının güdümünde o l masını ifade etmektedir. Dolayısıyla, K e m a l i s t i d e o l o j i içinde millî devletin ana özelliği m i l l e t - d e v l e t - p a r t i özdeşliğiyle özetlenebilmektedir. B u özdeşliğin anlamı, h a l k için n e y i n i y i olduğunu b i l e n l e r i n , halka rağmen b u iyiliği gerçekleş tirebilecekleri b i r siyasal m e k a n i z m a kurduklarıdır. 61
Kemalist milliyetçilik anlayışının içerdiği millî devlet öğesi açısından, millî d e v l e t i n demokratikliği s o r u n u n d a n ayrı olarak ve b e l k i de d e m o k r a t i k l i k t e n daha da önemli olarak üzerinde d u r u l a n k o n u millî b i r l i k ve bütünlüğün, h u z u r ve güvenin ve böylece de bağımsızlığın korunmasıdır. Millî d e v l e t i n bağımsızlığını ve bütünlüğünü k o r u m a düşüncesi, b i r y a n d a n , doğal olarak, içeriden ve dışarıdan gelebilecek şiddet ve zora dayanan eylemlere yönelik o l u r k e n , diğer y a n d a n da f i k i r hareketlerine yönelmiştir. B i r açıdan "Türk içtimaî h e y e t i n i n hususî s e c i y e l e r i n i n korunması" düşün cesinin b i r uzantısı olarak görülebilecek o l a n b u yöneliş bakımından Recep Peker'in şu sözleri i l g i çekicidir: 62
"Coğrafya bakımından Türkiye dünya içinde öyle bir vazi yettedir ki şimdiden, cenubtan, doğudan, Batıdan her taraftan, her çeşit rüzgârlar bizim üzerimizden geçer Yurdumuz İçin coğrafi bakımdan bu her cereyana maruz kalış hali, fikir, politika 61
s.9-10.
E . K. Trimberger, kitle katılımını v e seferberliğini i ç e r m e y e n b u m e k a n i z m a n ı n J a p o n y a v e T ü r k i y e ' d e k i t e p e d e n d e v r i m i n ö z e l l i ğ i o l d u ğ u n u b e l i r t m e k t e d i r : Revolution
59
T ü r k i y e C u m h u r i y e t i ' n d e tek parti y ö n e l i m i n i n sınırlı bir ç o ğ u l c u l u ğ a y e r v e r d i ğ i v e
From
Above.
K e m a l i s t ideolojinin hiçbir ö ğ e s i n i n "tek-parti s i s t e m i n i n k a l ı c ı bir h a k l ı l a ş t ı r m a s m ı s a ğ l a m a d ı ğ ı " y a r g ı l a r ı n ı ( Ö z b u d u n . T h e N a t u r e of t h e K e m a l i s t Political R e g i m e " ,
62
B i n n a z S a y a r ı , " M u s t a f a K e m a l ' i n ö n d e r l i ğ i n d e k i milliyetçi h a r e k e f ' i n a m a ç l a r ı n ı , "1. (...) u l u s a l d e v l e t e v e u l u s a l devletin a m a ç l a r ı n a m e ş r u i y e t s a ğ l a y a c a k bir ideolojinin
s.95-96 v e 91) burada anımsatmak gerekmektedir.
b e n i m s e n m e s i , 2 . (...) t o p l u m d a k i bireylerin v e etnik, d i n s e l y a d a b a ş k a g r u p J a n n 60
B k z . H u g h S e t o n - W a t s o n , Nations and the Politics Populism,
158
ofNationalism,
and States,
An Enoviıy
into the Origins
ot
Nations
(Londra: Methuen, 1977), s.1-13; Margaret Conovan,
ü z e r i n d e devlet otoritesinin
sağlanması,
3 . (...) kitleleri mobilize e t m e k a m a c ı y l a u l u s a l
bilincin y a r a t ı l m a s ı " o l a r a k ö z e t l e m e k t e d i r . ("Dinin D e n e t i m İşlevi", s . 1 7 5 a . b . ç . ) .
(Londra: Junction Books), 1981, s.294-298.
159
propagandaları bakımından da aynıdır. Anarşist, marksİst, faşist, hilafetçilik ve beynelmilelcilik propagandaları ve buna benzer propagandalar hep üstümüzden geçer. Bütün bunlar karşısında Türkiye ancak sıkı bîr ulusçuluk imanına sarılmış olmaktadır ki, biri ötekini besliyen cereyanlara karşı kendini koruyabilsin. Bu cereyanlar karşısında Türkiye halkını korumak için şimdiye kadar Partinin ana vasıflarından biri olarak sayılan ulusçuluk kilidi İle Türkiye'nin kapısını sımsıkı kapamak için bu vasıf da devlete malolacaktır. " 63
Peker'în b u sözleri, b i r yönüyle K e m a l i z m ' i n temel i l k e l e r i n i n açıklanmasında sıkça başvurulan " b i z bize benzeriz" f i k r i n i n t e m e l i n d e k i kaygıyı yansıtmakta, diğer yönüyle de millî devlet örgütlenmesi içinde d e m o k r a s i s o r u s u n a nasıl yaklaşıldığının anahtarını v e r m e k t e d i r . Dönemin İstanbul Üniversitesi H u k u k Fakültesi Devletler Umumî H u k u k u Doçentlerinden D r . O r h a n ArsaPın D e v l e t i n T a r i f i başlığını taşıyan konferansının s o n paragrafı da, b u bağlamda, devlet-millet özdeşliği y o l u n d a k i Kemalist anlayışı gayet ilginç bir biçimde açıklamaktadır: "Demek oluyor ki bugün milleti devlete zıt bir mefhum gibi öne sürmek bilhassa biz Türkler için yanlıştır Türk dehâsının, içinden yetiştirdiği, Türk dehâsını cisimlendiren bir Türk çocuğu bugün m i l l e t i n başındadır. Bizde fırka yoktur, fırka ayrılık, parti, parça ifade eder. Devlet denen selâhİyetler bütünlüğünü şu veya bu vasıta ile ele geçirmek ve devlet iktidarını diğer gruplar aleyhinde istismar etmek bahis mevzuu değildir. Bugün kendisine 'Cumhuriyet Halk Partisi' yerine pek güzel 'Cumhuriyet Halk Taazzuvu' denebilecek olan teşekkül, milletin kendi mukadderatım bizzat idare edebilmek için kendine rehber seçtiği, yurddaşlarının toplantısından ibarettir, ve elbette ki rehberlerin de bir rehberi vardır, ve o da en büyük Türk, Atatürk'tür, ve bu aşağıdan yukarıya doğru, milletten devlet
reisine müteveccih toazzuv teselsülü devlet tezile millet antitezinin Türklük sentezi halinde tahakkukundan ibarettir. O halde Türk inkılâbı ideolojisine göre devleti şu kısa cümle ile tarif müm kündür. 'Devlet, Atası etrafında toplanan millettir." 633
C. Halkçılık ve Laiklik Türkiye C u m h u r i y e t i t a r i h i n i inceleyen pekçok yazar, laikliğin, Kemalizm'e temel özelliklerini v e r e n v e y e n i Tür k i y e ' n i n toplumsal-siyasal t e m e l l e r i n i b e l i r l e y e n e n önemli i l k e olduğu yargısını paylaşmaktadır. Laikliğin b u temel önemi, i l k e n i n kapsamından i l e r i g e l m e k t e d i r . Genel olarak l a i k l i k i l k e s i n i n ifadelendiriliş ve uygulanış biçimine bakarak, i l k e n i n kapsamını İki n o k t a etrafında belirginleştirmek mümkündür: L a i k l i k , her şeyden önce, C u m h u r i y e t r e j i m i n i n ve b u r e j i m içindeki siyasal iktidarın k o n u m v e e y l e m l e r i n i n meşruluk z e m i n i n i oluşturmaktadır. B u açıdan güçlü b i r siyasal b o v u t u b u l u n a n l a i k l i k , aynı zamanda ve e n az siyasal yönü kadar önemli o l a n kültürel b i r içerik d e taşımaktadır. Türk t o p l u m u n d a genel k a b u l gören dinsel n i t e l i k l i değerler s i s t e m i n i değiştirmek anlamında b i r "fikrî inkılâp"tan sözetmek, l a i k l i k ilkesiyle a n l a m kazanmaktadır. 64
65
1. Laiklik
6 3 a Dr. O r h a n A r s a l , Devletin Tarifi, C H P Y a y . , K o n f e r a n s l a r , S e r i : 1. K i t a p : 2 2 . A n k a r a H a l k e v i , 1 9 . 5 . 1 9 3 B , s . 3 2 . ( 8 u k o n f e r a n s metnini g ö r m e m i s a ğ l a y a n E s a t ö z ' e b u r a d a teşekkür ederim • L. K.).
65
160
CHP Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri
Tutalgası, s . 4 5 .
Cumhuriyet
Kemalist l a i k l i k anlayışı, i l k ifade e d i l m e y e başlandığı ta r i h t e n i t i b a r e n h e p d i n ve devlet işlerinin b i r b i r i n d e n ayrı tutulması, d i n i n siyasete âlet edilmemesi üzerinde durmuştur. Bu vurgulamanın, ileride değinilecek çok önemli kültürel sonuçları yanında, Özellikle M . K e m a l Atatürk ve çevresi
64
63
ve
Ö r n e ğ i n Ö z e r O z a n k a y a , Atatürk ve Laiklik, muhtelif yerler. K a r ş . A f e t İ n a n , Atatürk Hakkında Hâtıralar ve Belgeler, ( A n k a r a : T ü r k i y e İş B a n k a s ı Kültür Y a y . , 2 . b a s k ı . 1 9 6 8 ) . s . 2 9 1 v d . 161
açısından büyük b i r siyasal anlamı da bulunmaktaydı. Kemalizm, yaratmak istediği yeni toplumsal örgütlenmenin t e m e l i n i " m i l l e t " e dayandırmak ve m i l l e t i de dinsel o l m a y a n öğelerle belirlenen b i r k a v r a m olarak ele a l m a k eğilimin d e y d i . Böylelikle d e v l e t i n m i l l e t tarafından oluşturulduğu k a b u l e d i l i r k e n , m i l l e t kavramına kazandırılan y e n i içerik sonucu devlet ile d i n i ayırmak.da, Kemalistler için, mümkün o l a b i l m e k t e y d i . K e m a l i s t milliyetçilik i l k e s i i l e laikliğin b i r b i r l e r i n i pekiştiren b i r biçimde böylece formüle edilmeleri, aslında, b i r diğer açıdan, başta M . Kemal Atatürk o l m a k üzere Kemalist k a d r o n u n arzuladıkları t o p l u m s a l değişiklikleri gerçekleştirmek için gereksindikleri siyasal i k t i d a r açısından da değerlendirilmelidir. 66
Kurtuluş Savaşı günlerinde Büyük M i l l e t M e c l i s i içinde oluşan ve önceleri açıkça telâffuz edilmemekle b i r l i k t e gitgide daha da belirginleşen siyasal r e j i m s o r u n u üzerinde, b i r i n c i ve i k i n c i g r u p l a r arasındaki farklılaşma, laikliğin Kemalistler için ne denli önemli olduğunu ortaya koyabilecek niteliktedir. 1919-1946 yılları arasında Türkiye'de m u h a l e f e t i n gelişimini k o n u alan incelemesinde b i r yabancı araştırmacı, 1. Dünya Savaşı sonrasında, " b i r i laik kayıtlamalarla ve coğrafi sınırlarla bağlı o l m a y a n h e y b e t l i ve yaygın b i r e t k i y i k u l l a n a n , diğeri ise taleplerinde oldukça sınırlı ve oluşum h a l i n d e k i gücünü, öncelikle önderlerinin askeri mücadele ve o mücadele içindeki olaylara karşı duyarlılıkla özdeşlemesinden a l a n " i k i uzlaşmaz gücün ortaya çıktığını b e l i r t m e k t e d i r . "Dolayısıyla, çıkarlarının bir yanda dinsel ve hanedanlıkla ilgili düşüncelere, diğer yanda İse ulusal birleşmenin etkin gücü 67
olarak yeni milliyetçiliğin gelişmesine sıkıca bağlı olması yü zünden, iki önder kişiliğin -İstanbul'da sultan- halife ve Ankara'da Mustafa Kemal- konumları ilk bakışta göründüğünden daha uzak ve daha uzlaşmazdı. ' M . Kemal Paşa'mn amaçlarının yalnızca askerî zaferle sınırlı olmadığı, b u savaş sonrasında t o p l u m d a istediği dönüşümleri gerçekleştirmek için iktidarı k e n d i e l i n d e t u t m a isteğinde olduğu gerçeğini b u uzlaşmazlıkla birleştirerek, laikliğin siyasal içeriğini k a v r a m a k mümkündür. ,6S
69
Kurtuluş Savaşı'nın gelişmeleri, M . K e m a l Paşa'ya, h a l i fe-sultan'm varlığını sürdürdüğü b i r düzende i k t i d a r şansı vermemektedir. Dolayısıyla, Kurtuluş Savaşı içinde İslâm esaslarına uygunluğunun da vurgulanmasıyla benimsenmesi kolaylaştırılmış o l a n Teşkilâtı Esasiye k a n u n u n d a k i " h a l k hükümeti" s i s t e m i n i n , aslında zaten C u m h u r i y e t olduğunu belirterek y e n i b i r rejime geçmek, M . K e m a l ve çevresinin gereksindiği iktidarı sağlayacak u y g u n b i r çözüm niteliğin dedir. D i n s e l o l m a y a n Öğelerle tanımlanmış b i r m i l l e t kavramı ile temellendirilen millî h a k i m i y e t düşüncesi ve d i n ile devlet işlerinin ayrılması olarak b e l i r l e n e n b i r l a i k l i k ilkesi o l maksızın, C u m h u r i y e t ' e geçmenin h e m e n h e m e n olanaksız 70
68
A . A . C r u i c k s h a n k , The Gromth
69
K a r ş . G e n e l k u r m a y B a ş k a n l ı ğ ı ( h a z . ) , Atatürkçülük ve Direktifleri,
(Birinci
Kitap)
Atatürk'ün
B u k o n u d a b k z - Ö m ü r S e z g i n , Türk Kurtuluş Birey ve Toplum Y a y . , 1984).
162
Savaşı
ve SiyasalRejim
Sorunu,
(Orford:
k a z a n d ı ğ ı b a ş a n l a n salt a s k e r î a l a n d a bağlı tutmak v e M. K e m a l v e ç e v r e s i n e " s i y a s e t i y a k ı ş t ı r m a m a eğilimleri b u l u n u y o r d u . Bir ö r n e k için Lütfi F i k r i B e y ' i n Meşrutiyet Ateşle
Görüş
( 1 3 3 9 ) a d l ı r i s a l e s i n e bakılabilir. K e z a , H a l i d e E d i p A d ı v a r d a .
İmtihanftvia,
ve
Türkün
M. K e m a l P a ş a ' y a "izmir'i a l d ı k t a n s o n r a a r t ı k b i r a z d i n l e n i r s i n i z
P a ş a m . Ç o k yoruldunuz" dediğini y a z m a k t a d ı r . P a ş a ' n ı n c e v a b ı i s e kendisinin zorlu bir iç s i y a s e t m ü c a d e l e s i n e b a ş l a m a k a r a r ı n d a o l d u ğ u n u y a n s ı t m a k t a d ı r . ( İ s t a n b u l :
metinleri
(Ankara:
1919-1946,
o l a c a k t ı . Özellikle i s t a n b u l ' d a , II. M e ş r u t i y e t politikacıları a r a s ı n d a M. K e m a l P a ş a ' n ı n
A t l a s K., 8 . b a s k ı , 1 9 3 5 , S . 2 2 7 ) .
içermektedir.) 67
Potitics,
v e millet v e s a l t a n a t y a b a n c ı b o y u n d u r u ğ u n d a n k u r t a n l ı n c a g ö r e v i n i t a m a m l a m ı ş
( İ s t a n b u l Millî E ğ i t i m B a s ı m e v i . 1 9 8 4 ) , s . 4 6 - 9 0 ' d a y e r a l a n A t a t ü r k ' t e n
alıntılar. ( B u d e r l e m e d e bir s a y f a orijinal, d i ğ e r s a y l a i s e s a d e l e ş t i r i l m i ş
in Turkish
Bilindiği gibi. Birinci B ü y ü k Mîllet Meclisi, varlık n e d e n i n i b a ğ ı m s ı z l ı k s a v a ş ı n a bağlamıştı
Cumhuriyet 66
ot Opposition
St. Anlony's College, yayımlanmamış doktora tezi, 1963-1964), s . 1 3 .
70
B u k o n u d a Gizli C e l s e Z a b ı t l a n ' n ı d a i n c e l e m i ş o l a n ö m ü r S e z g i n ' i n Türk Savaşı
Kurtuluş
adlı ç a l ı ş m a s ı n d a , özellikle s . 3 - 5 2 ' y e bakılmalıdır.
163
olduğunu, C u m h u r i y e t o l m a d a n da M . K e m a l Paşa'mn i k tidarda olamayacağını v u r g u l a y a r a k , l a i k l i k i l k e s i n i n siyasal i k t i d a r mücadelesi açısından anlamını böylece ortaya k o y d u k t a n sonra, b u i l k e d e ifade e d i l e n d i n ve devlet işlerinin ayrılmasının nasıl açıklandığını ele a l m a k g e r e k m e k t e d i r . M . K e m a l Paşa'mn 1923'te yapmış olduğu b i r konuşma, b u bakımdan oldukça aydınlatıcıdır: "(...) 'B)ütün müstebit hükümdarlar hep dini âlet edindiler; ihtiras ve istibdatlarını terviç için hep sınıfı ulemaya müracaat eylediler Hakiki ulema, dini bütün âlimler hiçbir vakit bu müstebit tacidarlara inkiyad etmediler. Onların e m i r l e r i n i dinlemediler, tehditlerinden korkmadilar. (...) Fakat hakikati halde âlim olmamakla beraber, sırf o kisvede bulundukları için âlim sanılan, menfaatine düşkün haris ve imansız birtakım hocalar da vardı. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar muvafıkı dindir diye fetvalar verdiler. (...) Artık bu milletin ne böyle hükümdarlar, ne öyle âlimler görmeğe tahammülü ve imkânı yoktur. Artık kimse öyle hoca kıyafetli sahte âlimlerin tezyirine ehemmiyet verecek değildir. En cahil olanlar bile o gibi adamların mahiyetini pek âlâ anlamaktadır. Fakat bu hususta tam bir emniyet sahibi olmaklığımız için bu intibahı, bu te yakkuzu, onlara karşı, bu nefreti, halâsı hakikî anma kadar bütün kuvvetiyle hattâ mütezayit bir azimle muhafaza ve idame et meliyiz. Eğer onlara karşı benim şahsımdan bir şey anlamak isterseniz, derim ki, ben şahsen onların düşmanıyım. Onların menfî istikamette atacakları bir hatve, yalnız benim şahsî İmanıma değil, yalnız benim gayeme değil, o adım benim mil letimin hayatiyle alâkadar, o adım m i l l e t i m i n hayatına karşı bir kasıd, o adım m i l l e t i m i n kalbine havale edilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle hemfikir arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka ve mutlaka o adımı atam tepelemektir. Şüphe yok ki, arkadaşlar, millet birçok fedakârlık birçok kan bahasına, en nihayet elde ettiği umdei hayatiyesine kimseyi 164
tecavüz ettirmeyecektir. Bugünkü hükümetin, meclisin, ka nunların, Teşkilâtı Esasiyenin mahiyet ve hikmeti hep bundan ibarettir. Sizlere bunun dafevkinde bir söz söyÜyeyim. Farzı muhal eğer bunu temin edecek kanunlar olmasa, bunu temin edecek meclis olmasa, öyle menfî adım atanlar karşısında çekilse ve ben kendi başıma kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm. " 7 1
Bu sözlerden de anlaşılacağı g i b i , K e m a l i z m ' i n l a i k l i k a n layışı d i n i n kişisel çıkar ve siyasal amaçlar için kullanılmasına karşı çıkmaktadır. K e m a l i s t i l k e l e r i n henüz sistemleştirilm e d i g i b i r tarihte, 1927'de C H F N i z a m n a m e s i ' n i n 3. m a d desinde l a i k l i k şöyle ifade edilmiştir: "Fırka; itikadat ve vicdaniyatı siyasetten ve siyasetin mütenevvi ihtilâtatından kurtararak milletin, siyasî, içtimaî, iktisadî bil cümle kavanin, teşkilât ve ihtiyacatını müsbet ve tecrübevî ilim ve fenlerin muasır medeniyete bahş ve temin ettiği esas ve eşkâle tevfikan tahakkuk ettirmeği, yani devlet ve millet işlerinde din ile dünyayı tamamen birbirinden ayırmayı en mühim essalarından addeyler." 72
1927 N i z a m n a m e s i n d e , l a i k l i k sözcüğü kullanılmaksızın yer verilen b u ifade, C H P ' n i n sonrası programlarında da, çok büyük değişikliklere uğramamıştır. Şimdi, b u r a d a k i ifadede, i l k bakışta laikliğe "millî h a k i m i y e t " ve v i c d a n hürriyeti açısından yaklaşıldığı söylenebilir. D i n , millî d e v l e t i n değil, "eşhas devleti' n i n t e m e l i n i oluşturmakladır. Dolayısıyla d i n i devletten ayırmak millî devleti kurmanın i l k ve z o r u n l u adımı olmaktadır. Böylelikle d i n i n yalnızca bireysel inanç alanıyla sınırlı olacağı düşünülmektedir. 73
Yeni r e j i m i n temellerinden b i r i olan l a i k l i k , böylece, vicdan
71
Söylev
ve Demeçler
72
C.H.F.
1927Nizamnamesinin
II, s . 1 4 6 - 1 4 7 ,
73
Karş.yukandas.157-158.
m e t n i için b k z . T u n ç a y , Tek-Parti,
s . 136.
165
özgürlüğünün, d i l , d i n , ırk ve sınıf ayrımı yapılmaksızın herkesin k a n u n önünde eşitliğinin ve b u çerçevede u l u s a l egemenliğin güvencesi olarak sunulmaktadır. Burada, İslâmiyet'in özelliğine bağlanan b i r paradoks ortaya çık maktadır. D i n i , devlet işlerinden ayrı ve b i r e y i n vicdanıyla i l g i l i b i r inanç sistemi olarak görmek ve göstermek s o r u n u çözmem e k t e d i r . Çünkü İslâmiyet d i n ve dünyanın, d i n ve d e v l e t i n birlikteliğine, içiçe geçmiş olmasına dayanmaktadır. Dola yısıyla İslâm d i n i n i n egemen olduğu b i r t o p l u m d a l a i k l i k i l k e s i n i n gerçekleştirilmesi için, önce d i n i n devlet tarafından d e n e t i m altına alınması, sonra da d i n ve d e v l e t i n birlikteliği inancının, bireysel düzeyde değiştirilmesi g e r e k m e k t e d i r . N i t e k i m , gerek 1927 Nizamnamesi'nde ve gerek daha sonraki p a r t i programlarında sözü e d i l e n y e n i örgütlenmenin esası "müsbet ve tecrübevî i l i m " o l u r k e n , b u esasın u y g u l a m a alanının siyasetin yanında, sosyal ve iktisadî alanları da kapsadığı görülmektedir. 74
Kısacası, Kemalist l a i k l i k ilkesi, d i n ve devletin ayrılmasına değil, d i n i n devlet tarafından denetlenmesine ve "fikrî i n kılâba" yönelmiştir. 2. Laiklik
ve "Fikrî
İnkılâp"
C u m h u r i y e t ' i n yerleştirilip sağlamlaştırılması için z o r u n l u o l a r a k d i n i n devlet tarafından d e n e t i m altında b u l u n d u rulması yönünde gerçekleştirilenler, b u y e n i l i k l e r i n t o p l u m tarafından b e n i m s e n m e s i n i sağlamak amacıyla, t o p l u m s a l 74
L a i k l i k k o n u s u n u e l e a l a n b i r ç o k y a z a r , Hıristiyanlık'la İ s l â m i y e t a r a s ı n d a d i n - d ü n y a ilişkilerini d ü z e n ley iş b a k ı m ı n d a n ö n e m l i bîr faik b u l u n d u ğ u n u ; Hıristiyanlığın, Ö z ü n d e , " K a y z e r ' i n hakkını K a y z e r * e . T a n n ' n ı n hakkını T a n n ' y a veriniz" özdeyişiyte ifade edildiği gibi, d i n ile d ü n y a n ı n a y r ı l m a s ı n a izin v e r i c i niteliğine karşılık İslâmiyet'in d i n v e d ü n y a
değer sistemini değiştirmeyi hedefleyen girişimlerle h e m e n h e m e n eş zamanlı o l a r a k ortaya çıkmıştır. B i r e y i n t o p lumsallaşma sürecinde edineceği değerleri, b u sürece devletin a k t i f müdahalesini sağlayarak biçimlendirme isteği, b u bakımdan K e m a l i s t l a i k l i k politikasının ayırdedici özelli ğidir. 75
B u açıdan bakıldığında, K e m a l i s t l a i k l i k politikasının, "fertleri mütefekkir kılmak", boş inançlan y o k e t m e k ve y e n i t o p l u m u n temeli olarak düşünülen "müsbet ve tecrübevî i l i m " anlayışını geçerli kılmak öncüllerine dayandırıldığı görül-, mektedir. Sözü edilen öncüllere dayalı b i r l a i k l i k politikası, her şeyden önce eğitim alanında k e n d i s i n i göstermiştir. Tevhid-i Tedrisat, eğitimin çağdaşlaşması olduğu kadar, aynı zamanda tüm eğitim kurumlarının devlet eline (veya, en azından, devlet denetimine) geçmesi anlamına gelmiştir. B u n d a n sonra artık, d i n eğitimi de, gerektiğinde devlet tarafından verilecektir. Bu n o k t a , M . K e m a l Paşa'nın 3 1 O c a k 1923 t a r i h l i b i r k o nuşmasında oldukça açık b i r biçimde ortaya konulmuştur. İzmir'de halkla sohbet ederken, medreselerle i l g i l i b i r s o r u üzerine M . K e m a l Paşa'nın cevabı şöyledir: " B i z i m d i n i m i z en makûl ve en tabiî b i r dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lâzımdır. B i z i m d i n i m i z bunlara tamamen mutabıktır. îslâm hayatı İçtîmaiyesinde hiç kimsenin b i r sınıfı mahsus halinde muhafazai mevcudiyete hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler ahkâmı diniyeye muvafık harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz müsaviyiz ve d i n i m i z i n ahkâmını mütesaviyen öğrenmiye mecburuz. Her fert d i n i n i , diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mek-
işlerini birlikte d ü z e n l e y e n bir i n a n ç s i s t e m i o l d u ğ u n u v u r g u l a m a k t a d ı r l a r . B k z . N i y a z i B e r k e s , "Laikliğin T a r i h s e l K a y n a k l a n " , Teokrasi s . 2 4 - 4 4 K a r ş . Ç e t i n Ö z e k , Devlet
ve Din,
ve Laiklik, (istanbul: A d a m Y a y . . 1 9 8 4 ) , ( İ s t a n b u l : A d a Y a y . , t.y.), s . 1 3 - 6 5 v e
75
B e r k e s , bu d u r u m u n islâmiyet'in ö z e l l i ğ i n d e n k a y n a k l a n d ı ğ ı k a n ı s ı n d a d ı r : a.g.y.. s . 2 5 .
233-338. 266
¡67
teptir." B u konuşmadan da anlaşılacağı g i b i , K e m a l i s t l a i k l i k i l k e s i n i n hedeflediği değerler dönüşümü, doğrudan doğruya d i n i n k e n d i s i n e değil, d i n adı altında aktarılan boş inançlara yönelmiş olmaktadır. " M e k t e p " t e verilecek o l a n eğitim, akla, b i l i m e u y g u n b i r "tabiî d i n " eğitimi olacak ve b u y o l l a boş inançlar o r t a d a n kaldırılacaktır. 7 6
Laikliğin eğitim y o l u y l a hedeflediği değerler dönüşümü, M . K e m a l Paşa ve çevresinin "müsbet ve tecrübevî i l i m " adı altında ifade edilen p o z i t i v i s t anlayışları bakımından oldukça ilginç b i r özellik göstermektedir. P o z i t i v i z m i n Jön Türk düşüncesine ve o r a d a n da K e m a l i z m ' e Comteçu biçimiyle yansıdığını k a b u l edersek, K e m a l i s t l a i k l i k anlayış ve u y g u lamasının, eski İslâm inancının y e r i n e y e n i b i r inanç sistemi ( b i r y e n i " d i n " ) yerleştirmek istediğini k a b u l e t m e k gerek mektedir. Auguste C o m t e ' u n "Üç H a l Yasası" uyarınca teoloj i k - m e t a f i z i k - p o z i t i f evrelere bölünmüş b i r insanlık t a r i h i sözkonusu o l u p , her evre b i r inanç ve örgütlenme sistemince b e l i r l e n m e k t e d i r . P o z i t i f evrede egemen inanç s i s t e m i " b i l i m " d i r . Daha doğru b i r söyleyişle, p o z i t i f evrede b i r " b i l i m imanı"nın geçerli olması sözkonusudur. Kemalizm'in çağdaşlık anlayışı da temelde "hayatta en hakikî mürşit i l i m d i r " düsturuna dayandırılmış; l a i k l i k de, b u çerçevede, Islâmî inanç s i s t e m i n i n y e r i n e b i l i m s e l inanç ve örgütlenme s i s t e m i n i n geçirilmesi anlamını kazanmıştır.
"hakikat düzeni"ni, siyasal, iktisadî ve sosyal alanlarda "müsbet ve tecrübevî i l i m " esasını h a k i m kılmak olarak beliren Kemalist laiklik, tüm b u y e n i l i k l e r i n pekiştirilmesi açısından harf i n kılâbına da yönelmiştir. L a t i n harflerinin k a b u l edilmesindeki gerekçeler arasında ifade edilmemiş o l m a k l a b i r l i k t e , harf inkılâbının, B. Sayan'mn. da belirttiği g i b i , Kemalizm'in Türk t o p l u m u n a kazandırmak istediği y e n i kimliğin yerleşmesi açı sından - " u n u t k a n bir t o p l u m " yaratmak ardarrunda- kolaylaştırıcı bir öge olarak düşünüldüğünü de söylemek gerekmektedir. Bütün b u özellikleri d i k k a t e alındığında l a i k l i k i l k e s i ile halkçılık arasındaki ilişkilerin, özellikle K e m a l i z m ' i n oluş masından sonra b i r e r çatışma ilişkisi olduğunu söylemek gerekmektedir. Halkın büyük b i r çoğunluğunca benimsenmiş olan dinsel içerikli değerler sistemi, öncelikle siyasal i k t i d a r bakımından, sonra da a r z u l a n a n t o p l u m s a l y e n i l i k l e r i n gerçekleştirilmesi açısından K e m a l i s t l e r i n e n e t k i l i i d e o l o j i k r a k i b i olmuştur. Dolayısıyla K e m a l i z m , kültürel ve iktisadî programı çerçevesinde halkın d u y g u ve düşünüş biçimleriyle çatışmıştır. B u çatışmanın aşılması ise, inkılâpçılık ilkesiyle gerçekleştirilmek istenmiştir. 78
79
1
80
77
Bu açıdan, harf inkılâbı da önemli b i r özellik göstermektedir. Dinsel içeriğinden arındırılmış b i r millet kavramıyla halka yeni bir k i m l i k sunmak; ahlâkı da dinden farklılaşnrarak yeni davranış kalıpları belirlemek ve nihayet b u i k i s i n i de içeren yeni b i r 76
Söylev
ve Demeçler
il, s . 8 9 ( a . b . ç . ) .
77
B k z : S t a n i s l a v A n d r e s k i ( d e r . ) , The Essential
Comte,
(Londra: C r o o m Helm. 1974).
G i d d e n s , ' P o s i t i v i s m a n d Us C r i t i c s ' , T . B . B o t t o m o r e v e R o b e r t N i s b e t
( d e r . ) , A HistoryofSociologicalAnalysis.
168
(Londra: Heinemann, 1979). s.238-249.
inkılâpçılık
K e m a l i z m ' i n altı i l k e s i n d e n s o n u n c u s u n u oluşturan i n kılâpçılık ( d e v r i m c i l i k ) , bizzat M . K e m a l Atatürk tarafından, farklı zamanlarda, farklı biçimlerde tanımlanmıştır. I n 81
78
t a l i n harflerinin kabul e d i l m e s i n d e o r t a y a k o n u l a n g e r e k ç e l e r , A r a p harflerinin Türkçe'nin f o n e t i ğ i n e u y g u n o l m a m a s ı , d o l a y ı s ı y l a zar ö ğ r e n i l e n bir y a z ı dili o r t a y a ç ı k m a s ı v e bu nedenle de okur-yazarlık oranının düşük k a l m a s ı olarak özellenebilir.
79
B i n n a z S a y a n , T ü r k i y e ' d e D i n î n D e n e t i m işlevleri", a.g.y.,
80
B k z . Şerit Mardin, "İdeology a n d religion in t h e T u r k i s h Revolution". International ofMiddleEaStStudies.GiK:
s . 2 0 v d . A u g u s t e C o m t e ' u n Po2¡t¡l F e l s e f e D e r s l e r i ' n d e n d e r l e n m i ş b u y a p ı l ı n y a n ı n d a , b k z . Anthony
D. Halkçıhkve
81
s.176,
B u t a n ı m l a r için b k z . G e n e l k u r m a y B a ş k a n l ı ğ ı ( h a z . ) . Afatürfteüfüft (Birinci s . 1 1 2 - 1 1 9 , Arı İ n a n ( d e r . ) . Düşünceleriyle Atatürk'ün
Fkİf
Joumai
II, 1 9 7 1 , s . 1 9 7 - 2 1 1 .
ve Düşünceleri,
Atatürk,
Kitap),
s . 8 7 - 8 8 ve U ikan Kocatürk (haz.),
s.71 -83.
169
kılâpçılık ilkesine yüklenen farklı anlamları, şu üç n o k t a etrafında ortaya koyarak, K e m a l i s t inkılâpçılığın içeriğini b e l i r l e m e k mümkündür. 1. K e m a l i s t inkılâpçılık i l k e s i , her şeyden Önce kavramsal düzeyde ortaya konulmaktadır. B u a n l a m d a inkılâpçılığın ilerleme f i k r i ile ilişkilendirildiği ve evrimsel gelişmeye karşıt b i r biçimde tanımlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Yapılacak işlerin çokluğu ve zamanın azlığı, Türk t o p l u m u n a getirilmesi istenilen y e n i l i k l e r i n hızla gerçekleştirmesini z o r u n l u kıl dığından, ilerleme e v r i m c i değil, d e v r i m c i (inkılâpçı) o l m a k zorundadır. İsmail Habib Sevük, 1892 Eylül'üyle 1923 Nisan'ı arasında Gazi'nin M i l l e t M e c l i s i ' n d e k i siyaset odasındaki konuşma lardan b i r i n d e , "Türkiye'yi t e d r i c i m i i l e r l e t m e l i , ânî olarak mı" s o r u s u n u ortaya atarak şöyle dediğini aktarıyor: "iki sistem var, (...), biri malûm, büyük Fransız ihtilâîindeki tarz: Rejimler değişecek, ihtilâllere karşı mukabil ihtilâller yapılacak. Sağ solu tepeler, sol sağı süpürürken bir de bakılacak ki bir buçuk asırlık zaman geçmiş. (...) B u milletin damarlarında o kadar kan ve önünde o kadar geniş zaman var mı?" 1935 t a r i h l i Büyük K u r u l t a y ' d a konuşan Recep Peker de, inkılâpçılık i l k e s i n i benzer b i r biçimde açıklamaktadır: "Her şeyimiz tamdır, düzenimiz yolundadır der ve Devletin tekâmül usulü ile i l e r i gitmesini muvafık bulacak olursak, ileri gitmek için bütün müşkülleri yenmek hususunda da bu surette hareket edersek, yalnız ileriyi değil, şimdiye kadar elde ettiğimiz bütün inkılâp neticelerini de tehlikeye düşürmüş oluruz. Bu anlayış devrim fikrinin anası olan kutsal heyecanı söndürür. Bu asırların biriktirdiği kokmuş fikirlerden mülhem karanlık yollara dönmekten ve dünyanın bugünkü ilerleyişi hızına ayak uydurmağı bırakarak dirilik ve adamlık savaşındayüzgeri etmekten başka 82
bir şey değildir." Burada üzerinde durulması gereken n o k t a , genel olarak pozitivist felsefenin temel özelliği o l a n düzen içinde ilerleme f i k r i y l e , Kemalist inkılâpçılık i l k e s i n i n nasıl bağdaştığıdır. Afet I n a n ' m Atatürk'ten aynen aktardığını belirttiği b i r diğer inkılâp tanımına b a k a r a k s o r u y u cevaplandırmak müm kündür. "1) İnkılâp mevcut müesseseleri zorla değiştirmek demek tir. 2) Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, m i l l e t i n en yüksek medenî icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmak tır."^ 1930'larda, K e m a l i z m ' i n altı i l k e s i formüle e d i l i r k e n i n kılâpçılık i l k e s i n i n tanımla'nışında, önce o ana d e k yapılan atılımların "korunması", sonra da 1930'lara d e k gerçekleş t i r i l e n inkılâpların g e r e k l e r i n i n y e r i n e g e t i r i l m e s i için çaba gösterilmesi vurgulanmıştı. B u n l a r d a n i l k i m e v c u t müesse selerin değiştirildiğini, i k i n c i s i ise b u değiştirmenin sağladığı " y e n i düzen" içinde muasır m e d e n i y e t seviyesinin diğer gereklerinin yerine getirileceğini ifade etmektedir. Dolayısıyla, Kemalizm'in inkılâpçılık ilkesi, t o p l u m a yön vermek için gerek d u y u l a n siyasal mekanizmanın ele geçirilip y e n i d e n düzen lenmesi anlamında " a n i değişim" yanlısı, b u değişim ger çekleştikten sonra ise "düzen içinde i l e r l e m e " c i d i r . 83
8 5
83
CHP
Dördüncü
Büyük
Kurultayı
Hakkında
Görüşmeleri
Hâtıralar
Tutalgası,
ve Belgeler,
s.46.
84
A f e t i n a n , Atatürk
85
M. K e m a l Atatürk'ün S ö y l e v v e D e m e ç l e r i ite 1 9 3 0 ' l a n n K e m a l i s t literatürü t a r a n d ı ğ ı n d a ,
s.259.
b e n i m s e n e n d e ğ e r y a r g ı l a n n ı n b a ş ı n d a " g ü ç l ü bir u l u s a l devlet", b u d e v l e t i n temelini oluşturan m i B birlik v e bütünlük v e b ö y l e bir b ü t ü n l ü k içinde g e r ç e k l e ş e c e k o l a n iktisadî k a l k ı n m a v e bütün bu değerlerin t o p y e k û n i f a d e s i o l a n " m u a s ı r m e d e n i y e t s e v i y e s f n i n yeraldığı açıkça görülmektedir. B u a ç ı d a n , K e m a l i z m , A y d ı n l a n m a f e l s e f e s i n i n ilerleme a n l a y ı ş ı n a , bu a n l a y ı ş ı n A . C o m t e pozitivizm indeki " d ü z e n c i " v e r s i y o n u b a k ı m ı n d a n
82
İsmail H a b i b S e v ü k , Atatürk v e O" başlıklı y a z ı d a n ) .
170
İçin, ( A n k a r a : Kültür B a k a n l ı ğ ı Y a y . , 1 9 8 1 ) , s . 6 7 (İnkılâplar
bağlıdır. K a r ş . Macit G ö k b e r k , " A y d ı n l a n m a F e l s e f e s i , D e v r i m l e r v e Atatürk", Düşüncenin
Işığında
Atatürk,
Çağdaş
s.281-333. 171
2. Kemalist inkılâpçılığın önemli b i r b o y u t u o l a n siyasal iktidarı ele geçirme k o n u s u n d a ve inkılâpların gerçekleşti rilmesinde halka ya da, b i r diğer deyişle, genel b i r "consensus" arayışına başvurulmasının düşünülüp düşünülmediği k o n u s u n d a da bazı d i k k a t çekici n o k t a l a r bulunmaktadır. M . Kemal Paşa Karlsbad'daki günleri sırasında, 6 T e m m u z 1918 tarihindeki b i r akşam yemeğinde, sohbet sırasında, Baülı yaşam biçiminin bizde "teessüsünün ne kadar müşkül" olduğunun söylenmesine, "(...) (B)en her vakit söylerim, burada da bu vesile ile arzedeyim, benim elime büyült selâhiyet ve kudret geçerse, ben hayat-ı içtimâiyemizde arzu edilen inkılâbı b i r anda bir 'Coup' ile tatbik edeceğimi zannederim. Zira, ben, bazıları g i b i efkâr-ı avamı, efkâr-ı ulemâyı yavaş yavaş benim tasavvuratım dere cesinde tasavvur ve tefekkür etmeğe alıştırmak suretiyle bu işin yapılacağım kabul etmiyor ve böyle harekete karşı r u h u m isyan ediyor. Neden, ben, bu kadar senelik tahsil-i âlî gördükten, hayat-ı medeniye ve ictimaiyeyi tetkik ve hürriyeti tezevvuk için saıf-ı hayat ve evkat ettikten sonra, avam mertebesine ineyim. Onları kendi mertebeme çıkarayım, ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar" karşılığını vermiştir. 56
1918'de söylenilen b u sözler, açıkça, M . K e m a l Paşa'nın, tüm t o p l u m s a l ilişkiler alanında g e t i r m e k istediği y e n i l i k l e r bakımından siyasal iktidarı ele geçirmek istediğini gösterir n i t e l i k t e d i r . B u açıdan siyasal i k t i d a r , M . K e m a l Paşa'nın i n kılâpçılığında b i r araç niteliğini taşımakta ve siyasal iktidarı eline alması için de b i r siyasal inkılâp z o r u n l u olmaktadır. Ancak, burada kullanılan " C o u p " sözüne dayanarak, M . Kemal Paşa'nın siyasal iktidarı gerektiğinde zorla da ele geçirmek isteyebileceğini söylemek mümkün müdür? B i r diğer deyişle, M . K e m a l Paşa'nın inkılâpçılığı, ne ölçüde zora, ne ölçüde 36
A . A f e t i n a n , M. Ksmal Vay.,
1 72
1933). s . 4 3 .
Atatürk'ün
Karsbad
Hâtıraları,
(Ankara: Türk Tarih Kurumu
"consensus" arayışına dayanmaktadır? M . K e m a l Paşa'nın hep v u r g u l a n a n gerçekçiliği ve p r a g m a t i z m i d i k k a t e alınırsa, i k t i d a r a gelebilmek için, farklı z a m a n ve koşullarda farklı biçimlerde davranılacağını söylemek g e r e k m e k t e d i r . B u bakımdan, özellikle Kurtuluş Savaşı içinde M . K e m a l Paşa'nın Meclis temelinde b e l i r l i b i r " c o n s e n s u s " arayışında olduğu söylenebilir. A n c a k şurası da b i r gerçektir k i , uzlaşma ve anlaşmaya dayanmaya çalıştığı dönemlerde bile M . K e m a l Paşa'nın b u çabalarının b i r sınırı vardır: tasarladığı y e n i l i k l e r i gerçekleştirebilme olanaklarının elde e d i l m e l e r i . Uzlaşma ve anlaşmanın b u olanakları k e n d i s i n e sağlamayacağı gö ründüğünde, siyasal inkılâpçılığını açıkça ortaya koymaktadır. B u n u , İstanbul gazeteci teriyle İzmit'te yaptığı 16/17 K a n u n u s a n i 1339 ( 1 9 2 3 ) mülakatında görmek mümkündür: "Efendileri biz hakiki bir inkılâp yaptık ve inkılâbımızda devam ediyoruz. Biliyorsunuz ki, memleketin birçok y e r l e r i bilerek veya bilmeyerek isyan etti. Asiler- (i) tedibe mecbur olduk. Şimdiye kadar yaptıklarımız ancak ondan sonra teessüs ede bilmiştir. Ve biliyorsunuz ki, Fransa inkılâb-ı kebiri hemen 100 sene devam etmiştir. 3 senede esaslı bir inküâbın hitam bulacağını kabul etmek hata olur. Belki zaman zaman şöyle veya böyle bir şeyler olacaktır! Kanaatimizi sabit ümid-i muvaffakiyeti hâkim Inılundurmak sayesinde galebe bizimdir. Fakat hocaları memnun edeyim, Aîem-i Islâmı memnun edeyim, hepsini memnun edeyim dersek mümkündür Hepsi memnun olur, ama biz maksadımızdan dür kalmış oluruz, lâare-ı maslâhatçilar esaslı inkûâb yapamaz(...) E/endim, Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun bir medlülü olmak lâzımdır Yoksa cihanda medlûl-i hakikîsi olmayan bir şey yaptığımız zaman hiçbir şey yapmıyoruz demektir. Bu memleketi şu istikamete sevkeden bir şey yaptığımızı ifade et meliyiz! Bir de daima muteber ve mevzuübahs olan ekseriyettir. Bu m i l l e t i n ekseriyeti bizimle beraberse, fırka deyiniz, ne 173
derseniz deyiniz, yürümek mümkündür. Ekseriyet beraber değilse grup deyiniz, heyet deyiniz buna istinâden inkilâbta muvaffakiyet mümkün olamaz. Suphi Nuri Bey - O zaman ne yapmak lâzım? Gazi Paşa O zaman inkılâbın te'mini için tarihin gösterdiği vasıtaya müracaat edeceğiz! Suphi Nuri Bey -Kanunda bir sarahat yok. Gazi Paşa -İnkılâbın kanunun (Kanunu olacak L.K.) mevcut kavaninin fevkindedir. Bizi öldürmedikçe ve bizim kafaları mızdan cereyanı boğmadikça, başladığımız inkılâb-ı teceddütkârane biran bile durmayacaktır. Bizden sonraki devirlerde de hep böyle olacaktır! "
n i l e n l e r arasında göze çarpan o r t a k özellikler şöyle ifade edilebilir: B i r kere inkılâpçılık, siyasal iktidarı ele geçirmek ve b u iktidarı elde t u t m a k için gereken k u r u m s a l çerçeveyi oluşturmak anlamında kullanılmaktadır. B u açıdan C u m h u r i y e t , siyasal b i r inkılâptır. C u m h u r i y e t ' i n örgütlenmesi ve b u örgütlenmenin y e n i b i r meşruluk z e m i n i n d e ( m i l l i yetçilik) tanımlanması, Kemalist inkılâpçılığın siyasal yönünü ortaya koymaktadır. İkinci olarak, inkılâpçılık, h e m y e n i siyasal örgütlenişin korunması, h e m de b u yeni örgütlenmenin sağladığı imkânlarla gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek olan yenileşmelere karşı ortaya çıkabilecek d i r e n m e l e r i n de önüne geçilmesini ifade etmektedir.
Bu anlayış, C u m h u r i y e t H a l k Fırkası'nm İzmir 11 K o n g r e si'nde, 2 7 Ocak 1 9 3 1 t a r i h l i konuşmada da v u r g u l a n m a k t a dır: "Arkadaşlar, zaman, fani hadisat, takip ettiğimiz istikamette bizi aldatmamıştır. Bu yol üzerinde her gün daha çok tenevvür ederek hedefe yürüyeceğiz. Bizimleberaber yürümek istemiyenlere bir şey diyemiyeceğiz. Onlar da istedikleri gibi hareket ederler. Bizim hedefe doğru yürürken İsabetli olduğumuza ye en nihayet muvaffakiyetle hedefe vasıl olacağımıza itimadtmız o kadar kuvvetlidir ki, şunun ve bunun müteessir olması bizi asla mü teessir etmez. Belki tenbih eder, daha çok dikkatli yapar. Yalnız bizi geriye götürecek olanların takibedecekleri istikamete asla müsait davranmayız. Kanunlarımız müsait değilse o kanunları tadil ederiz, yeni kanunyaparız. En nihayet lüzum ve mecburiyet görürsek bu y o l d a her şeyin fevkine çıkararak hedefimize yü rümekte asla tereddüt etmeyiz. ' 1923 yılındaki İzmit konuşmaları sırasında söylenenlerle, Kemalist i d e o l o j i n i n belirlendiği 1930'ların başında söyle-
3. B u i k i n c i yönüyle inkılâpçılık, 1930'ların ürünü o l a n Kemalizm'de " h a l k için halka rağmen" formülünün de temelini oluşturmuştur. B i r diğer deyişle, "muasır m e d e n i y e t sevi y e s i n e erişme y o l u n d a i l e r l e m e k için yapılan y e n i l i k l e r i n "yukarıdan aşağıya" olacağı ve aşağıdan gelebilecek d i r e n m e l e r i n aşılması için "inkılâpçılık" ilkesine başvurulacağı belirtilmektedir.
87
, 8 8
87
Arı İ n a n ( h a z . ) . Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1933 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Y a y . , 1982), s . 8 2 - 8 3 . (a.b.ç.).
88
174
C u m h u r i y e t ' i n ilânından başlayarak gerçekleştirilen i n kılâplara bakıldığında, b u n l a n n en önemli ortak özelliklerinin bir kanuna dayanmak olduğunu söylemek mümkündür. Yani, Kemalistler için inkılâp yapmak önce k a n u n yapmak demektir. K a n u n yapıldıktan sonra, b u k a n u n d a içerilen y e n i l i k l e r i n t o p l u m tarafından benimsenmesini sağlama girişimleri ortaya çıkmaktadır. T o p l u m a benimsetme girişimleri başarılı olduğu ölçüde inkılâpların korunması ve sürdürülmesi de gerçek leşecektir. Benimsetme girişimlerinin başarısız kaldığı veya istenilen ölçüde başarılı olamadığı d u r u m l a r d a da i n kılâplardan vazgeçilmesi sözkonusu olmamaktadır. B u s o n d u r u m d a inkılâplar da, millî i r a d e y i t e m s i l eden T B M M ' n i n yapacağı kanunlara dayanarak korunacaktır. K e m a l i s t inkılâpçılık i l k e s i n i n , b u üçüncü n o k t a çerçe-
Söylev ve Demeçler II, s . 2 6 4 .
175
T kuralları, t e m e l i n i insan h a k ve özgürlüklerinde b u l a n genel h u k u k i l k e l e r i y l e bağlıdırlar. K e m a l i s t inkılâpçılık i l k e s i , k a n u n a dayanmayı genel o l a r a k benimseyişinde m o d e r n h u k u k devleti anlayışına yaklaşmakta; ancak, inkılâpların korunması amacıyla ve s o m u t koşulların g e r e k l e r i çerçeve sinde h u k u k devleti i l k e s i n i n gözardı edilebileceğini de ön görmektedir.
vesinde, halkçılık ilkesi açısından b i r paradoks ortaya koyduğu görülmektedir. B u paradoks, i k i yönlüdür:
90
Öncelikle, halkçılık i l k e s i n i n siyasal b o y u t u n u ifade eden halkın siyasete katılması açısından b u paradoks ortaya çık maktadır. Halkın siyasal hayata katılması açısından temsilî kurumları y e t e r l i k a b u l eden K e m a l i z m ' d e h a l k iradesi i l e özdeş k a b u l edilen millî i r a d e n i n temsilî organının yapacağı kanunlar, inkılâpçılığın gerçekleştirilmesinin araçlarıdır. " H a l k için h a l k a rağmen" ve "yukarıdan aşağıya inkılâpçılık" for mülleri ise, açıkça, millî i r a d e y i t e m s i l eden kurumların ta sarruflarını, b e l i r l i b i r z a m a n ve mekân içinde iradeleriyle o kurumları oluşturan i n s a n l a n n (halkın) benimsemeyeceğini k a b u l etmektedir. Soyut millî irade i l e s o m u t h a l k istekleri arasındaki b u çelişkinin farkında olan Kemalistler, inkılâpçılık ilkesi içine, b u çelişkiyi gidermeyi amaçlayan b i r halkı eğitme (veya h a l k a inkılâpçı r u h aşılama) düşüncesini eklemekte dirler.^
I I . İktisadî Kalkınma S o r u n u n a Çözüm: Devletçilik Kemalist ilkelerin oluşumu sırasında e n çok üzerinde d u r u l u p tartışılan i l k e l e r d e n b i r i de devletçiliktir. B u i l k e n i n K e m a l i z m ' d e k i tanımlanış biçimi ve b u i l k e y l e halkçılık arasındaki ilişkilerin düşünülüş tarzları, 1 9 3 0 ' l a r d a k i tartışmalarda sıklıkla öne çıkarılmışlardır. A. M . Kemal Atatürk'ün Sözlerinde ve CHP Programlarında Devletçilik C u m h u r i y e t H a l k P a r t i s i ' n i n 1 9 3 0 ' l u yıllar içinde k a b u l e d i l e n üç programında devletçilik i l k e s i n i n tanımlanması bakımından büyük değişikliklerin olduğu söylenemez. Ancak, 1931 Programı'ndaki devletçilik tanımına 1935'te g e t i r i l e n eklemeler, tek p a r t i dönemi içinde devletçiliğin nasıl anla şıldığı k o n u s u n d a bazı tartışmaların t e m e l i n d e yatmaktadır. 1 9 3 1 Programı'nda d e v l e t i n iktisadî a l a n d a k i f a a l i y e t l e r i n i "ferdî mesaî ve faaliyet" esası ile sınırlayan ve devletçiliğin gerekçesini, "mümkün olduğu kadar az zaman içinde m i l l e t i refaha ve m e m l e k e t i m a m u r i y e t e eriştirmek" amacıyla ifade eden tanımlamaya, 1935 Programı i l e g e t i r i l e n ekleme aynen şöyledir:
Sözkonusu p a r a d o k s u n i k i n c i b o y u t u ise, K e m a l i s t i n kılâpçılık ilkesi i l e C u m h u r i y e t düzeninin t e m e l i n i oluşturan yeni meşruluk kavramının z o r u n l u öğesi olan " h u k u k devleti" anlayışı arasındaki ilişkide görülmektedir. "Eşhas d e v l e t i n d e n "millî devlet"e geçiş, egemenliğin m i l l e t e ait olmasını k a b u l e t m e n i n yanında ve b u kabulün doğal s o n u c u olarak, siyasal i k t i d a r tasarruflarının k a n u n l a r biçiminde ortaya çıkmasını gerektirir. K e m a l i z m ' i n amaçladığını belirttiği m o d e r n millî devlete, anayasa da d a h i l o l m a k üzere tüm p o z i t i f h u k u k 89
K e m a l i z m , b u p a r a d o k s u n ( a r k ı n a v a r d ı k t a n s o n r a , h a l k l a parti ö r g ü l ü v e h a l k l a y e n i rejim a r a s ı n d a b ü t ü n l e ş m e y i s a ğ l a y a c a k yolların a r a y ı ş ı içine girmiştir. B u b ü t ü n l e ş m e a r a y ı ş ı n d a h a l k e v l e r i v e C H P b ü y ü k k o n g r e l e r i n e h a l k ı n taleplerini a k t a r a c a k ilçe v e il dilek k o m i s y o n l a r ı iki ö r n e k o l a r a k verilebilir. D i l e k k o m i s y o n l a r ı n ı n b e k l e n e n işleri
90
y e r i n e getirmekte n e d e r e c e başarılı olduktan tartışılabilir. A n c a k , Halkevleri u y g u l a m a s ı ,
M o d e m devletin e n t e m e l ö z e l l i k l e r i n d e n o l a n " h u k u k d e v l e t i " i l k e s i için b k z . M ü m t a z
a y d ı n halk kopukluğunu giderici olmaktan çok bu k o p u k l u ğ u n a r t m a s ı n a n e d e n olmuştur
Soysal.
denilebilir. B u k o n u d a C H F " U m u m î i d a r e h e y e t i t a r a f ı n d a n i h z a r , u m u m î reislik
"modernliği" ile tıukukîliği"nin tarihsel s o s y o l o j i k bir a n a l i z i için b k z . G r a n f r a n c o P o g g i ,
d i v a n ı n c a kabul" e d i l e n Halkevleri
The Devetopment
Talimatnamesi
(Ankara:
Hakimiyeti Milliye M., 1 9 3 2 ) .
100 Soruda
Anayasa'nın
otthe
Modem
Anlamı,
(İstanbul: G e r ç e k Y a y . , 1986.
State, A Sociological
IntoducSon,
Devletin
(Londra: Hutchinson,
1978), s.86-116.
K e m a f i s t l e r ' i n " h a l k a d o ğ r u " n a s ı l gittiklerine g ü z e l bir örnektir.
177
176
I
"îktisad işlerinde Devletin alakası fiilen yapıcılık olduğu kadar hususî teşebbüsleri teşvik ve yapılanları tanzim ve murakabe de etmektir. Devletin hangi iktisadî işleri fiilen yapacağının takdiri milletin umumî ve yüksek menfaatlerinin icabına bağlıdır. Eğer Devletin bu icab yolunda fiilen yapmağa karar verdiği iş hususî bir teşebbüs elinde bulunuyorsa bunun alınması her defasında bir kanun yapmağa bağlıdır. Bu kanunda hususî teşebbüsün bu yüzden uğrayacağı zararın Devlet tarafından tazmini şekli gösterilecektir. Zararın takdirinde istikbale aİd muhtemel kâr düşünülmez." 91
1935 Programı'nda devletçilik i l k e s i n i n tanımına böyle b i r açıklık g e t i r i l m e s i , gerek sözkonusu programın tartışıldığı Dördüncü K u r u l t a y içinde ve gerekse p a r t i dışındaki çevre lerde, devletçiliğin " m u t e d i l " ve "aşırı" biçimleri üzerindeki tartışmaların hızlanmasına neden olmuştur. Örneğin, y u karıdaki eklemeyle devletçilik tanımının daha belirsizleştiğini öne süren E m i n Sazak şöyle konuşmaktadır: 92
"(...) Devletçilik tarifinde bendeniz biraz mübhemiyet gördüm. Bu erbabı teşebbüsü eskisinden daha fazla mübhemiy ete götü recek. Acaba Devlet hangisini kendi yapmayı uygun görecek? diye bir tereddüd hasıl olacaktır. Eskisinde bu madde ferdin yapamayacağı işe Devlet müdahale eder şeklinde idi. Bu o kadar tereddüdü mucib olmamıştı. Bilhassa Atatürk'ün sözleri ve Hükümetin de tatbikatı le böyle anlaşılmış olduğu için millet de yapabileceği işleri kendiliğinden yapabiliyordu. (...) Fakatyine de Devletin yapacağı bu işe ihtiyaç var mı? Devlet bu işi yapmazsa ben yapabilir m i y i m diye düşünüyor ve kanaat hâsıl ederse teşübbüs ediyordu. Şimdi burada hiç hududyoktur. Her sahayı içine 91
CHP
Programı,
1 9 3 5 . m d . 5/ç, s . 6 .
92
G e l i n l e r i açıklık. Giriılioğlu'nun belirttiği gibi, K e m a l i s t devletçiliğin s a ğ v e s o l a k ı m l a r d a n
almtş oluyor. Nerede Devletin müdahale edeceği malûm değil. Bu, çok sakat ve bütün ferdî teşebbüsleri a h i m bırakacak şe kildedir." E m i n Sazak'm aşın devletçiliğin b e n i m s e n i p b e n i m s e n mediği k o n u s u n d a k i kuşkuları, aslında, Parti Genel Sekreteri Recep Peker'in daha önce P a r t i ' n i n genel vasıfları hakkında vermiş olduğu izahatta giderilmişti. Devletçilik tanımındaki değişikliği ve genel olarak devletçilikten ne anladıklarım Peker şöyle izah etmişti: 93
"Arkadaşlar; yeni programda devletçiliğin tarifini açık bir hale koyuyoruz. Eski programdaki tarifte (Hususî teşebbüs serbesttir, devlet de iktisadî bakımdan istediği, şeyleri yapmakta serbesttir) diyorduk. Sağımızda koyu liberal fikirdekiler İkinci cümleyi almadan diyorlar ki bana Devlet karışamaz. Benden ne hesab sorabilir, ne beni kontrol edebilir, ne yapacağım işin mahiyetini, ne kullanacağım i l k maddeyi, ne müstehlikten İs teyeceğim fıatı, ne kullandığım işçinin hakkını sorabilir. öte tarafta bir kızıl marksist de her şey i devletin yapacağını, hususî teşebbüse bir şey bırakılmayacağını ifade ediyor. Hakikat ne öyle, ne de böyledir. Bu noktayı yeni program aydınlatıyor. Bizim devletçiliğimizin hakikî manası (hususî teşebbüsün serbest olduğu) fakat umumî menfaatler noktasından gerek olan her ekonomik teşebbüste devletin yapıcılık saha ve salahiyetini açık bulunduruyor. Devlet kendi yapacak ve kurulmasını teşvik ve himaye ettiği endüstriyi de kontrol edecektir. " Peker'in açıklamasından da anlaşılacağı g i b i , K e m a l i s t devletçilik ilkesi, b i r i sanayileşme y o l u n d a o l u m l u görülen özel teşebbüs faaliyetlerinin teşvik ve himaye edileceği, diğeri de bizzat devletin iktisadî işletmeler k u r a r a k " u l u s a l kalkınma" sürecini hızlandırmaya çalışacağı o l m a k üzere i k i öğeden oluşmaktadır. 9 4
farklılığını v u r g u l a m a i ş l e ğ i n i n bir s o n u c u o l a r a k o n a y a ç ı k m ı ş l ı r . F , Giritlioğlu, Türk Siyasi
Tarihinde
Cumhuriyet
Halk Partisinin
Mevkii,
CİH: 2 . ( A n k a r a : A y y ı l d ı z M., 1 9 6 5 ) ,
93
CHP
Dördüncü
94
A.g.e..
s.48.
Büyük
Kurultayı
Görüşmeleri
Tutalgası
s.59-60.
s.90.
178
179
Recep Peker'in ifadelerinde ortaya çıktığı biçimiyle dev letçilik, liberalizmden de, sosyalizmden de farklı b i r ilke olarak anlaşılmıştır. 1930'lardaki iktisadî p o l i t i k a tartışmalarında devletçiliğin, Türkiye'ye özgü b i r "üçüncü y o l " olarak de ğerlendirilmesi sıklıkla görülen b i r d u r u m d u r . Ancak, devletçiliğin resmî y o r u m u , K a d r o h a r e k e t i n i n y o r u m u n d a n farklı olarak, b u i l k e n i n hızlı kalkınma için b i r araç olarak kavranması yönündedir. Burada önemli olan nokta, devletçilik i l k e s i n i n araçsal özelliğinin m a h i y e t i n i k a v r a y a b i l m e k t i r .
koydukları görüşlerinde b u ilişkilendirmenin nasıl yapıldığım görelim. Mustafa K e m a l Atatürk'ün t o p l u m yaşamında iktisadın önemi veya iktisadî kalkınma i l e topyekûn t o p l u m s a l k a l kınmanın ayrılmazlığı üzerine, çeşitli vesilelerle görüşlerini açıkladığı b i l i n m e k t e d i r . B u n a karşılık, yalnızca devletçilik için söyledikleri ise h e m e n tümüyle Afet man'ın M e d e n i B i l g i l e r ve M . K e m a l Atatürk'ün E l Yazılan'nda belgelen mişlerdir.
Devletçilik, C H P çevrelerinde hızlı kalkınma için b i r araç olarak anlaşılırken, b u i l k e n i n sürekli m i , yoksa geçici m i olduğu üzerinde b i r görüş ayrılığının ortaya çıktığı gözlen mektedir. T e k e l i ve l l k i n ' i n b e l i r t t i k l e r i g i b i , "İsmet inönü ve CHP bürokratlarının 'Devletçilik' görüşü", devletin iktisadî alandaki müdahalesinin b i l f i i l devlet işletmeciliği şeklinde ve sürekli b i r u y g u l a m a olarak devletçilik doğrultusundadır. B i r diğer deyişle, " b u devletçilik anlayışı (...) liberalist dev letçilik y o r u m u n d a olduğu gibi geçici b i r süre için razı o l u n a n i k i n c i l b i r çözümü değil, sürekli olarak e k o n o m i d e b i r i n c i l önemi olacak b i r çözüm diye düşünülmektedir."
Mustafa K e m a l Paşa'nm İzmir i k t i s a t K o n g r e s i ' n i açış söylevine bakıldığında, iktisadî kalkınma s o r u n u n u n ele alındığı çerçeveyi şu n o k t a l a r etrafında özetleyebilmekteyiz:
9 5
96
Devletçilik i l k e s i , K e m a l i s t i d e o l o j i içinde böylece anlaşı lırken, diğer i l k e l e r l e o l a n karşılıklı ilişkilerinin kurulduğu b i r sistem olarak sunulmamış olsa da, devletçiliğe geçişin ve d e v l e t i n iktisadî a l a n d a k i varlığının gerekçelendirilmesinde başvurulan noktalar, b u i l k e n i n halkçılıkla ilişkilendirilmeye çalışıldığını düşündürmektedir. Mustafa Kemal Atatürk, ismet inönü ve Recep Peker'in devletçilik i l e i l g i l i olarak ortaya 95
C H P ' n İ n G e n e l S e k r e t e r R e c e p P e k e r t a r a f ı n d a n dile getirilen r e s m î g ö r ü ş ü n ü n b u d o ğ r u l t u d a o l m a s ı n ı n y a n ı n d a . K a d r o c u l a r ile A h m e t H a m d i B a ş a r ' ı n d a devletçiliği
97
98
1) T a m Bağımsızlık: "Istiklâl-ı tâm için şu düstur var: H a k i m i y e t - i Millîye, h a k i m i y e t - i i k t i s a d i y e i l e t a r s i n e d i l melidir." 2) H a l k D e v r i - I k t i s a t D e v r i : " D a h i l olduğumuz h a l k dev r i n i n , millî d e v r i n millî t a r i h i n i y a z a b i l m e k için kalemler, sapanlar olacaktır. (Alkışlar) Bence h a l k d e v r i , i k t i s a t d e v r i mefhûmiyle ifade o l u n u r . Öyle b i r i k t i s a t d e v r i k i , m e m l e k e t i m i z m a m u r , m i l l e t i m i z müreffeh ve z e n g i n o l s u n . " 3 ) İktisadî Kalkınmanın Araçları: Mustafa Kemal'e göre iktisadî kalkınmanın araçları, öncelikle u l u s içinde işbölümü yapmış o l a n meslek zümreleri, sonra da yabancı sermayedir: "Arzumuz şudur: Bu memleketin efradı ellerinde nümuneleriyle, ziraat, ticaret, sanat, say ve sapanın mümessili olsun. Artık bu memleket fakir, millet haJîir değil, belki memleketimiz zen ginler memleketidir. Bu yeni Türkiye'nin adına, çalışkanlar diyarı denir. (Alkışlar) îşte millet böyle bir devir içinde bulunuyor, bu böyle bir devri âlâ edecek ve tarihini yazacaktır. Bu tarihte en
kapitalist v e s o s y a l i s t k a l k ı n m a y o l l a r ı n d a n farklı o l a r a k a l g ı l a d ı k l a r ı g ö r ü l m e k t e d i r . " Ü ç ü n c ü y o l " g ö r ü ş ü y a l n ı z c a b u n l a r l a sınırlı o l m a y ı p , 1 9 3 0 ' l a r ı n g e n e l a t m o s f e r i n i
96
yansıtmaktadır.
97
Özellikle s . 4 4 - 4 9 ("Vatandaşa Karşı Devletin Vazifeleri").
İlhan T e k e l i , S e l i m İlkin, Uygulamaya
98
A . Afetinan, İzmir İktisat Kongresi,
Geçerken
Türkiye'de
Devletçilik
O D T Ü , T ü r k i y e B e l g e s e l İktisat T a r i h i S e r i s i , N o : 3 , 1 9 8 2 ) , s . 1 0 6 .
180
Oluşumu,
(Ankara:
17Şubat-4
Mart 1923, ( A n k a r a : T ü r k T a r i h K u r u m u
Yay., 1982). S.64-65.
İSİ
büyük makam çalışkanlara ait olacaktır. {Alkışlar) (..) Efendiler; İktisadiyat sakasında düşünür ve konuşurken zannolunmasın ki, ecnebi sermayesine hasımı?:; hayır bizim memleketimiz vâsi'dir. Çok say ve sermayelerine lâzım gelen teminatı vermeğe her zaman hazırız. Ecnebi sermayesi bizim sây'imize inzimam etsin ve bizim ile onlar içinfaideli neticeler versin." Mustafa K e m a l Paşa'nın İzmir İktisat K o n g r e s i ' n i açarken söylediklerinde, iktisadî kalkınmada d e v l e t i n rolünün ne olacağı hakkında açık b i r ifadeye rastlanmamaktadır. B u d u r u m , c u m h u r i y e t döneminin i k t i s a t t a r i h i üzerine çalışan araştırmacıların g e n e l l i k l e k a b u l e t t i k l e r i b i r n o k t a o l a n o dönemin " l i b e r a l " iktisadî politikasının s o n u c u olarak gö rülebilir." B i r diğer deyişle, o dönemde iktisadî kalkınmada ağırlığın özel teşebbüse v e r i l m e s i ve d e v l e t i n rolünün "düz e n l e y i c i " l i k l e sınırlandırılması, sözü e d i l e n açılış konuş masındaki eksikliği açıklayabilecek b i r özelliktir. Ancak, t e r i m olarak devletçilikten sözedilmemesi ne M u s t a f a K e m a l Pa şa'nın, ne de C u m h u r i y e t H a l k Partisi çevresinin iktisadî kalkınma sürecinde d e v l e t i n k o n u m u n u pasif b i r biçimde algıladıklarının dayanağı olabilir. Aksine, iktisadî kalkınmada devletin rolü, bizzat Mustafa Kemal tarafından, daha 1920'lerde vurgulanmaktadır. Eylül 1 9 2 0 t a r i h i n d e Büyük M i l l e t M e c lisi'ne sunulan Halkçılık Programının 4. maddesinde, "Türkiye Büyük M i l l e t M e c l i s i Hükümeti (...) t o p r a k , maarif, adliye, m a l i y e , i k t i s a t ve a l e l u m u m içtimaî mesailde asrın icabına ve halkın hakikî ihtiyacına göre m u k t a z i teceddüdat ve tesisatı vücude getirmeği başlıca vazife addeder" denilmiştir. 100
99
Bkz.
Korkut
Boratav.
-1923-1939
Dönemlendirilmesi", Atatürk Döneminin Sempozyumu, 100
182
Zabıt
Ceridesi.
Yıllarının Ekonomik
s.39-52. D: 1 . 1 : 1 . Cilt: 1. s . 1 8 0 .
İktisat
ve Toplumsal
Politikası Tarihiyle
Devletçilik ilkesinin, devletin iktisadî kalkınmadaki rolünün genişlemesi s o n u c u telâffuz edilmeğe başlandığı gerçeği karşısında, M . K e m a l Paşa'nın 1 9 3 0 ' l a r d a k i görüşlerine de ğinmek gerekmektedir. Türkiye C u m h u r i y e t i n i n İkinci Sanayi P l a m ' m n başına, " M . K. Atatürk'ün Devletçilik" p r e n s i b i için şu sözleri konmuştur: "Türkiye'nin tatbik ettiği Devletçilik sistemi XIX. asırdanberi sosyalizm nazariyecilerinin ileri sürdükleri Zikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ihtiyaçla rından doğmuş Türkiye'ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizce manası şudur: Fertlerin hususî teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir m i l l e t i n bütün ihtiyaçlarım ve birçok şeylerin yapılmadığını gözönünde tutarak, memleket iktisadiyatını Devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Vatanında asırlardanberi ferdî ve hususî teşebbüslerle yapılamamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi ve görüldüğü gibi kısa bir zamanda muvaffak oldu. Bizim takip ettiğimiz yol görüldüğü gibi liberalizmden başka bir s i s t e m d i r " Kemalist devletçilik i l k e s i n i n bizzat Mustafa K e m a l Atatürk tarafından, 1936 yılında - B i r i n c i Sanayi P l a m ' m n başarısının verdiği güveni de yansıtarak- yapılan b u izahı, dönemin egemen devletçilik anlayışını açıklamaktadır. 1 9 3 0 ' l a n n devletçiliğini t e m e l l e n d i r i r k e n , M . K. Atatürk ve CHP çevresi çeşitli i d e o l o j i k öğelere başvurmuşlardır. B u n l a r d a n i l k göze çarpanı, özenle ve ısrarla, devletçiliğin l i b e r a l i z m d e n ve sosyalizmden farklı olduğu y o l u n d a " b i z bize benzeriz" f i k r i d i r . Mustafa K e m a l Paşa'nın y e n i Türki ye'nin siyasî r e j i m i n i açıklamakta kullandığı b i r cümleye atfen 101
Açısından İlgili
Sorunlar 101
Atet İnan, Türkiye Cumhuriyetinin
kinci Sanayi
Planı
1936, A n k a r a ; T ü r k T a r i h K u r u m u
Yay., 1973, özel sayfa.
183
halkçılık i d e o l o j i s i içine g i r e n b u f i k i r , devletçiliğin de t e m e l l e n d i r i l m e s i n d e kullanılmıştır. Devletçilik i l k e s i n i n temellendirilişinde kullanılan İdeolojik öğeler b u n u n l a sınırlı değildir. Kısa zamanda kalkınmak gerektiği de, b i r diğer i d e o l o j i k öge olarak kullanılmıştır. Ayrıca, M . K. Atatürk'ün M e d e n i B i l g i l e r ' d e yazdıklarına da b i r gözatarak 1930'larda devletçiliğin ne d e n l i kapsamlı b i r i l k e niteliğini aldığı görülebilir. 1 0 2
Medenî Bilgiîer'in "Vatandaşa Karşı D e v l e t i n V a z i f e l e r i " başlıklı bölümünde Atatürk, devletçiliğin tanımlanmasında şu f i k r i öğeleri de kullanmaktadır: 103
1. Genel Çıkar - Özel Çıkar
Çatışması
D e v l e t i n görevlerini, içerde h u z u r ve güveni, adaleti sağ lamak, vatandaşların haklarını güvence altında t u t m a k , dı şarıda da i y i uluslararası ilişkiler k u r m a k ve vatan savunmasını sağlamak olarak sınırlayan "ferdiyetçi" düşünce ile her şeyi d e v l e t i n yapmasını savunan "devletçi" görüşü ayırdettikten sonra şöyle yazmaktadır: "Görülüyor ki, iktisadî ve bazı içtimai işler, bir taraftan fertlerin menfaatleri ile alakadardır. Bunun içindir ki ferdiyetçiler,
102
1921
sonlarında, "Heyeti Vekillerin v a z i f e s i v e m e s u l i y e t i n e dair olan K a n u n u n "
m ü z a k e r e l e r i s ı r a s ı n d a , k u v v e t l e r ayrılığını s a v u n a n v e M e c l i s b a ş k a n ı ile h ü k ü m e t b a ş k a n ı n ı n a y r ı kişiler o l m a s ı g e r e k t i ğ i n i , k u v v e t l e r birliğinin kişisel d i k t a t ö r l ü ğ e varabileceği endişesini ortaya koyanlara karşı G a z i Mustafa K e m a l P a ş a kuvvetler birliğini s a v u n u r k e n , " E f e n d i l e r , b i z i m h ü k ü m e t i m i z d e m o k r a t i k bîr h ü k ü m e t değildir, s o s y a l i s t bir h ü k ü m e t d e ğ i l d i r v e h a k i k a t e n k i t a p l a r d a m e v c u d o l a n h ü k ü m e t l e r i n , m a h i y e t i i l m i y e s i itibariyle, hiçbirine b e n z e m e y e n b i r h ü k ü m e t t i r . F a k a t h â k i m i y e t i m i l l i y e y i , iradei milliyeyi y e g â n e tecelli ettiten
bîr h ü k ü m e t t i r , b u m a h i y e t t e
h ü k ü m e t t i r . (...) B i n a e n a l e y h , b u v e b u g i b i t e ş r i h a t l a v e izah&ila
bir
hükümetimizin
istinadetliği e s a s a t ı n ilmi içtimaiye müstenit bir e s a s o l d u ğ u n u b â r i z bir s u r e t t e görürüz. F a k a t n e y a p a l ı m ki, d e m o k r a s i y e b e n z e m i y o r m u ş , s o s y a l i z m e b e n z e m i y o r m u ş , tıiçbir^eye
benzemiyormuş.
E l e n d i l e r , b i z b e n z e m e m e k l e v e b e n z e t m e m e k l e iftihar
e t m e l i y i z . Ç ü n k ü , b i z b i z e b e n z i y o r u z , e l e n d i l e r " . [Zabıt
Ceridesi,
bu İşlere devletin karışmasını şahsî hürriyete tecavüz gibi görürler. Fakat bu işler içinde, dotayısiyle bütün milletin müşterek menfaatine temas ve taallûk eden noktalar da vardır. Bu sebeple, devletçilerin haklı oldukları noktaları kakül etmek muvafık olur. Hususî menfaat, ekseriya, umumî menfaatle, tezat halinde bulunur. Bir de, hususî menfaatler, en nihayet, rekabete istinat eder. H a l b u k i yalnız bununla iktisadî nizam tesis olunamaz(-•) Fertler, şirketler, devlet teşkilâtına nazaran zayıftırlar, serbest rekabetin, içtimaî mahzurları da vardır; zayıflarla kuvvetlileri müsabakada karşı karşıya bırakmak gibi... ve nihayet fertler bazı büyük müşterek menfaatleri tatmine muktedir olamazlar. Bu gibi işlerde, fertlerin tesisine imkân bulamayacakları geniş ve kuvvetli teşkilât icap edebilir; yahut bu gibi işlerde, fertler kâfi menfaat elde edemeyecekleri için o işlerden vazgeçerler. Halbuki, o işler, milletçe hayatî bir ehemmiyeti haiz olur ve devlet onu yapmak mecburiyetinde bulunur (...) Bundan başka devletin, ferde nazaran hırsı başka mahiyettedir. O, umumun müşterek menfaatini ve terakkisini düşünür" 104
2. Bireysel
Gelişme ve
Devletçilik
Devletçiliğin, M . K. Atatürk'ün yazdıklarında b i r diğer temellendiriliş biçimi de, bireyin gelişmesiyle devlet faaliyetleri arasında kurduğu ilişkide görülmektedir. B u noktada devletin faaliyet alanının da sınırını çizmek isteyen Atatürk'e göre, "Prensip olarak, devlet, ferdin yerine kaim olmamalıdır Fakat, ferdin inkişafı İçin umumî şartları gözönünde bulundurmalıdır.' Bir de, ferdin şahsî faaliyeti, iktisadî terakkinin esas menbaı olarak kalmalıdır. Fertlerin inkişafına mâni olmamak, onların her noktai nazardan olduğu gibi, bilhassa iktisadî sahadaki
0 . 1 . 1 : 2 , Cilt 1 4 ,
1.12,1937(1921)1. s.428. 103
184
A.g.e.
s.44-49.
104
A.g.e.,
s.46-47.
185
hürriyet ve teşebbüsleri önünde, devlet kendi faaliyeti ile bir mâni vücuda getirmemek, demokrasi prensibinin mühim esasıdır. O halde diyebiliriz ki, ferdiyet İnkişafının, mâni karşısında kalmaya başladığı nokta, devlet faaliyetinin hududunu teşkil eder'." Burada sözü edilen bireysel gelişme f i k r i n i n özellikle iktisadî ya da maddî z e n g i n l i k artışı olarak anlaşıldığı, M . K e m a l Paşa'nın 7 Şubat 1923 t a r i h i n d e k i şu ifadeleriyle b i r l i k t e okunduğunda açıklık kazanmaktadır: 105
" B i r defa halkımızı gözden geçirelim. (...) Kaç milyonerimiz var? Hiç. Binaenaleyh biraz parası olanlara da düşman olacak değiliz- Bilâkis memleketimizde birçok milyonerlerin, hattâ milyarderlerin yetişmesine çalışacağı?." Özü itibariyle devletçiliğin temellendirildiği b i r öge olarak bireyselliğin gelişmesi fikri, felsefî b i r a n l a m taşımaktan çok, devletin, s o m u t koşullara göre, kâh gözeterek, kâh yardım ederek iktisadî olarak zenginleşecek o l a n b i r e y l e r i n iktisadît o p l u m s a l kalkınma için vazgeçilmezlikleri olmaktadır. M . K e m a l Atatürk, iktisadî a l a n d a k i devletçiliği böyle t e m e l l e n d i r i r k e n , devlete çok daha geniş kapsamlı görevler de yüklemektedir. Örneğin daha 2 8 Aralık 1920'de, " A n k a r a İleri G e l e n l e r i y l e B i r Konuşma"da " f e r t l e r i n mütefekkir o l m a d ı ( ğ ı ) " b i r t o p l u m u n kolaylıkla " i y i veya fena i s t i k a m e t l e r e sevk olunabil(eceği)"nden sözederek, f e r t l e r i "yukarıdan aşa ğıya" - d e v l e t e l i y l e - "mütefekkir" kılmanın z o r u n l u o l duğunu b e l i r t m e k t e d i r . B u da, M . K. Atatürk'ün ve genel 106
1 0 7
105
A.g.e.,
106
Balıkesir'de Halkla K o n u ş m a , 7 Ş u b a t 1 9 2 3 , Söylev
s.47.
Mustafa
II, s . 9 3 . B u doğrultuda
Kemal
Atatürk'ün
1923
Eskişehir-lzmit
Konuşmaları,
( A n k a r a : Türk
Tarih Kurumu Y a y . , 1982), s . 1 2 0 v d . 107
A n k a r a İleri G e l e n l e r i y l e Bir K o n u ş m a ' d a n , ( 1 8 . 1 2 . 1 9 2 0 ) . Söylev S-11.
186
1 0 6
B. Devletçilik Hakkında 1930larda Yapılan Değerlendirmeler Bir iktisadî Kalkınma Stratejisinin Siyasal Boyutları 1930'larda, iktisadî kalkınma s o r u n u n u çözmeye yönelik b i r s t r a t e j i o l a r a k benimsenmiş o l a n devletçilik, dönemin b e l k i de e n çok tartışılan k o n u s u niteliğindedir. Devletçilik hakkında, kısa ömürlü Serbest Fırka olayı i l e eşzamanlı o l a r a k gündeme gelen "liberalizm-devletçilik" tartışması etrafında ortaya k o n u l a n görüşler, daha çok iktisadî yönüyle ortaya atılmış b i r i l k e o l a r a k devletçiliğin güçlü b i r siyasal içeriğe sahip olduğunu göstermektedirler. B u bağlamda, devletçiliğin nasıl tartışıldığını b e l i r l e y e b i l m e k için, E r n e s t - H i r s c h ' i n 1 9 3 6 yılında verdiği b i r " K o n f e r a n s " t a k i görüşlerine başvurabiliriz. H i r s c h ' e göre, "devletle f e r t l e r i n e k o n o m i k bakımdan, rabıta ve münasebetlerini en mütenasip ve mütevazin b i r şekilde tesbit eden b i r telâkki, b i r n a z a r i y e " o l a r a k devletçilik y a da " d e v l e t e n t e r v a n s i y o n i z m i " üç şekilde ortaya çıkar: B i r i n c i şekilde devlet e k o n o m i y i " n i z a m altına" alır (Réglementation) ; i k i n c i s i n d e "sırf malî b i r esasa 109
108 ve Demeçler
bir b a ş k a ifade için b k z . izmit'te H a l k l a K o n u ş m a , 1 9 . 1 . 1 3 3 9 ( 1 9 2 3 ) , Arı ( İ n a n , ( h a z . ) . Gazi
o l a r a k K e m a l i s t i d e o l o j i n i n devletçilik anlayışının salt iktisadî kalkınma ile sınırlı olmadığını, topyekûn t o p l u m s a l kalkınmada devletçilik i l k e s i n i n geçerli k a b u l edildiğini göstermektedir. N i t e k i m , gene M e d e n î B i l g i l e r ' d e " h e r halde, d e v l e t i n , siyasî ve fikrî h u s u s l a r d a olduğu g i b i , bazı iktisadî işlerde de nâzımhğım, p r e n s i p o l a r a k , k a b u l e t m e k caiz görülmelidir" sözüyle ifade e d i l m e k i s t e n e n b u dur.
109
A.g.e.,sA7. D e v l e t ç i l i k ü z e r i n d e k i t a r t ı ş m a l a r ı n s i y a s a l rejim s o r u n u İle ilişkili b o y u t l a r İ ç e r m e s i , m u h t e m e l e n devletçiliğin bir iktisadi k a l k ı n m a stratejisi o l a r a k b e n i m s e n d i ğ i 1 9 3 0 l a r d a , k ı s a ö m ü r l ü S e r b e s t F ı r k a o l a y ı n ı n d a o r t a y a k o y d u ğ u gibi, s i y a s a l rejim s o r u n u n u a ç ı k ç a t a r t ı ş m a o l a n a ğ ı n ı n b u l u n m a s ı n e d e n i y l e d i r . B i r d i ğ e r d e y i ş l e , devletçiliğin
ve Demeçler
II,
t a r t ı ş ı l m a y a b a ş l a n m a s ı , a s l ı n d a tek-parti rejimini d e d e m o k r a s i a ç ı s ı n d a n e l e ş t i r m e k isteyen,
örneğin A h m e t
A ğ a o ğ t u gibi a y d ı n l a r
için bir z e m i n
o l u ş t a muştur.
187
müstenit (...) ( o l a n ) , y a n i b u n u n l a devlet için m u a y y e n b i r gelir kaynağı(nın) t e m i n i " i s t e n e n " i m t i y a z v e r m e şekli" ( C o n c e s s i o n ) ; üçüncüsünde ise d e v l e t i n bizzat k e n d i s i n i n "müteşebbis o l a r a k e k o n o m i k hayata iştirak e t m e s i " sözkonusudur. 1 1 0
1930'larda yapılan devletçilik tartışmaları, H i r s c h ' i n belirttiği b u üç şekilden b i r i n c i ve üçüncüsü i l e i l g i l i olarak ortaya çıkmışlardır. B i r diğer deyişle devletçilik, 1 9 3 0 ' l a r d a k i tar tışmalarda, d e v l e t i n " e k o n o m i y e dışarıdan müdahalesi" ve "devletin e k o n o m i k faaliyet içinde bizzat y e r a l m a s i görüşleri etrafında değerlendirilmiştir. Sözkonusu değerlendirmelerde devletin ekonomiye müdahalesinin sınırlarının ve kapsamının b e l i r l e n m e s i n i n yanında, devletçilikle güdülen amacın ne olduğunun da tartışıldığını görmekteyiz. B u çerçevede ba kıldığında, devletçilik tartışmalarını i k i ana kategoriye ayı r a b i l i r i z : D e v l e t i n e k o n o m i y e , devlet işletmeleri aracılığıyla müdahalesini geçici b i r çözüm olarak görenlerle, devlet iş letmeciliğinin kalıcı b i r sistem h a l i n e g e l m e s i n i savunan lar. ,,,
1. İktisadî Kalkınma Sorununa Geçici Bir Çözüm Olarak Devletçilik Ayşe Trak'ın da işaret ettiği g i b i , 1930'lar Türkiye'sinde d e v l e t i n iktisadî alana müdahalesini, "piyasanın serbestçe işlemesini sağlamak amacını fazlasıyla aşan b i r biçimde" g e r e k l i görenler, politikacılarla aydınların h e m e n tümünü kapsamaktadır. A n c a k , d e v l e t i n iktisadî alana devlet iş letmeciliği biçiminde yaptığı müdahalenin niteliğini, sana112
110
Ernst
E . Hirsch,
Devletçilik
ve
Ticaret
Hukuku,
Hukuk
İlmini
111
A y ş e T r a k , "Liberalizm-devlelçiük T a n ı ş m a s ı ( 1 9 2 3 - 1 9 3 9 ) " , Cumhuriyet
Yayma
Kurumu
yileşme olarak k a v r a n a n iktisadî kalkınmanın gerçekleşti rilmesine kalıcı olmayan, i k i n c i l b i r çözüm olarak görenlerin düşünceleri, devlet işletmeciliğini sürekli b i r çözüm olarak savunanlardan bazı temel n o k t a l a r d a farklılaşmaktadır. B u g r u p t a yeralan görüşlerin devletçiliğe ilişkin temel savlarını şöyle sıralayabiliriz. 113
- Türkiye C u m h u r i y e t i , güçlü b i r müteşebbis sınıfından (ya da y e r l i b i r b u r j u v a z i d e n ) y o k s u n d u r . B u nedenle, 1923 İzmir İktisat Kongresi'nden sonraki dönemde izlenen iktisadî politikaların da özel teşebbüsün güçsüzlüğünü ortaya çıkardığı gerçeği karşısında, d e v l e t i n sanayileşme atılımını gerçek leştirmek için bizzat b i r müteşebbis rolünü üstlenmesi zo runludur. - Devletçilik, özel teşebbüsün y e t e r s i z l i k l e r i n i g i d e r i c i ve özel teşebbüsün güçlendirilmesiyle b i r l i k t e t e r k e d i l m e s i gereken b i r "geçici z o r u n l u l u k " t u r . Türkiye için asıl hedef "Batılılaşmak", yani Batı gibi olmaktır. Batı sistemi ise, A h m e t Ağaoğlu'nun da belirttiği g i b i , b i r e y i n devlet karşısında her bakımdan özgür olması esasına dayanır. İktisat, b i r e y l e r i n özgür faaliyet alanını oluşturur ve devletin müdahale etmemesi gereken b i r alan niteliğindedir. Türkiye C u m h u r i y e t i , Batı g i b i olacaksa, önce devlet eliyle sanayileşme atılımını baş latmak ve yine devletin sağlayacağı imkânlarla özel teşebbüsü güçlendirmek durumundadır. Devletçilik de, b i r y a n d a n devletin temel sanayi yatırımlarını üstlendiği, diğer y a n d a n da sanayileşme atılımına katılmak arzusunda o l a n , özel te şebbüsü teşvik ve himaye edici b i r p o l i t i k a olarak anlaşılmak gerekir. Esas olarak C u m h u r i y e t H a l k Partisi içinde, Celal Bayar'm öncülük ettiği genellikle k a b u l e d i l e n , İş Bankası çevresince
K o n f e r a n s l a r S e r i s i : 5, ( A n k a r a : A d l i y e C e r i d e s i B „ 1 9 3 6 ) , s . 3 - 5 , 9 . 1 1 - 1 2 .
Ansiklopedisi, 112 188
A.g.e.
Cilt I V . s . 1 0 6 9 .
Dönemi
Türkiye
113
B k z . K o r k u t B o r a t a v , Türkiye'de
Devletçilik
İlhan T e k e l i v e S e l i m İlkin, Uygulamaya
(Ankara: Savaş Y a y . , 1982), s.33-62,
Geçerken
Türkiye'de
Devletçiliğin
Oluşumu.
{ A n k a r a : O D T Ü Y a y . , 1 9 8 2 ) , s . 7 9 - 1 0 6 , özellikle s . 9 7 - 1 0 2 .
189
s a v u n u l a n b u devletçilik anlayışı, Serbest Fırka'nın k u r u l u şunda ortaya atılan ve " l i b e r a l " olarak ifade e d i l e n görüşlere de u y g u n düşmektedir. Ancak, "devlet eliyle zengin yaratma" biçimine dönüştüğü y o l u n d a , özellikle A h m e t Ağaoğlu ta rafından yöneltilen eleştirileri b u r a d a anımsatmak gerek mektedir. 1 1 4
D e v l e t i n iktisadî alana müdahalesini, sanayileşmek için b i r z o r u n l u l u k olarak değerlendiren Ağaoğlu, b u müdahalenin asıl amacının bireysel özgürlüğü o r t a d a n kaldırmak değil, aksine, b i r e y i n özgürlüğünü geliştirmek olduğunu ifade et mektedir. B u bağlamda, Ağaoğlu'nun 1930'larda uygulamaya k o n u l a n devletçiliğe yönelttiği eleştiriler, i k i n o k t a d a odak laşıyor. C H P devletçiliği, Ağaoglu'na göre, halkın üzerinde b i r bürokrat hegemonyası k u r m a k anlamına geliyor. Ayrıca, devletin sanayileşme atılımına katılmak isteyen özel teşebbüsü teşvik ve himaye etmesi de, "devlet eliyle z e n g i n y a r a t m a k " için bürokrasiye bağlı çeşitli yolsuzlukların ortaya çıkmasına ve b u y o l s u z l u k l a r a göz yumulmasına neden o l u y o r . Dola yısıyla, 1930'larda u y g u l a n a n biçimiyle devletçilik, bireysel özgürlüğü o r t a d a n kaldıran ve bürokrasinin y o l s u z l u k l a r a düşmesine i z i n veren b i r n i t e l i k gösteriyor. Buna karşılık Ağaoğlu'nun önerileri, devletin iktisadî alana müdahalesini bireysel özgürlüğü gerçekleştirecek ve b u öz gürlüğü geliştirecek b i r devletçilik anlayışına yönelmektedir. Sanayileşmek için z o r u n l u o l a n devlet müdahalesi, aynı za m a n d a , eğitim, sağlık, sosyal sigorta ve e m e k l i l i k g i b i bazı temel h i z m e t l e r i n de devlet tarafından y e r i n e g e t i r i l m e s i n i de içermektedir. Ağaoğlu'nun Batı'daki gelişmeleri ne d e n l i günügününe izleyip izlemediğini k e s i n olarak saptamak
olanaksız. Ancak, devletçilik hakkındaki b u görüşleri, 2 0 . yüzyılın başlarında İngiltere'de ağırlığım d u y u r a n " y e n i l i b e r a l i z m " ^ görüşleriyle büyük paralellikler göstermektedir. Bu akımın görüşleri, bireysel özgürlüğün, devletlerin -bugün için refah devleti politikaları olarak b i l i n e n u y g u l a m a l a r d a ortaya çıktığı biçimiyle- birtakım h i z m e t l e r i yerine getirmeyi istemek anlamında " p o z i t i f b i r b o y u t kazandığını ve libe r a l i z m i n klasik "laissez f a i r e " anlayışının geçersizliğini vurgulamaktaydı. 115
20. yüzyıl başlarındaki İngiliz "yeni l i b e r a l i z m i n i n b i r diğer özelliği de, klasik l i b e r a l i z m d e v a r o l a n " d e m o k r a s i k o r k u s u n u aşmış olması, ve halkın siyasete katılmasının geniş letilmesini savunması olarak görülmektedir. Ağaoğlu'nun da, Batı tipi bir çok partili demokrasiyi savunusunda b u b o y u t u yakalayabilmemiz mümkün. Kısacası, CHP içindeki Iş Bankası çevresinden farklı olarak, Ağaoğlu'nun görüşleri âdeta çağdaş Batı modeline u y g u n b i r "refah d e v l e t i " m o d e l i n e yönel mektedir. 116
2. İktisadî Kalkınma Sorununa Kalıcı Bir Çözüm Olarak Devletçilik D e v l e t i n iktisadî alana bizzat b i r müteşebbis g i b i müda halesini, iktisadî kalkınma s o r u n u için kalıcı b i r çözüm olarak görenler, üç ayrı grupta ortaya çıkmışlardır. B u n l a r d a n i l k i , CHP içinde ismet İnönü ve çevresinden; i k i n c i s i K a d r o c u lar'dan, üçüncüsü ise A h m e t H a m d i Başar'dan oluşmakta dır. a) i s m e t inönü ve C H P Bürokratları: İsmet İnönü ve C H P bürokratlarının devletçilik anlayışları, İş Bankası çevresinde 115
B u k o n u d a bkz. Michael S . F r e e d e n , The New Literalism,
an Ideology
ot Social
Reform
(Oxford: Oxlord University P r e s s , 1978). 114
A h m e t A ğ a o ğ l u . D e v t e Î v e F e r t ( İ s t a n b u l : S a n a y i N e f i s e M., 1 9 3 3 ) . A h m e t A ğ a o ğ l u , Serbest ve
İnsanlar
Ülkesinde
( İ s t a n b u l : S a n a y i N e f i s e M „ 1 9 3 0 ) v e A y ş e T r a k , "Devlet
F e r t : G e c i k m i ş Bit K i t a p Eleştirisi", Toplum
ve Bilim,
S a y ı 14 ( Y a z ,
1981),
116
K a r ş . G r a c e G o o d e l l , T h e Importance of Political Participation for S u s t a i n e d Capitalist D e v e l o p m e n t " . Archives A r b l a s t e r , Rise
Européens
and Decline
of Western
de
Sociologie, Liberalism,
Cilt X X V I ( 1 9 8 5 ) ,
s.93-127;
s.76 vd.
s.64-83.
190
191
s a v u n u l a n ve A h m e t Ağaoğlu'nun yapıtlarında daha sistemli b i r biçimde işlenmiş b u l u n a n devletçilik görüşlerinden bazı noktalarda önemli farklılıklar göstermektedir. Recep Peker'in ve İsmet İnönü'nün devletçilik hakkındaki açıklamalarından hareketle b u farklılıkları saptayarak, devletçiliğin İsmet inönü ve C H P bürokratlarınca anlaşılış tarzını b e l i r l e y e b i l m e k mümkündür. Recep Peker'e göre, "Vazifesi dahilde emniyet ve asayişi temin ve ecnebi devletlerle münasebetleri tanzim etmekten ve nihayet vatan müdafaasını hazırlamaktan ibaret olan basit (devlet) telakkisi çoktan tarihe karışmıştır Gittikçe nevileri artan beşerî ihtiyaçlar, gittikçe çoğalan ve büyüyen smaî müesseseler, toprak istihsalatının ço ğalması, nevilenmesi, umumileşmesi, nakil vasıtalarının büyümesi süratlenmesi ve ticaret teşebbüslerinin kıtaları, bahri muhitleri aşan dünya şümul bir azamet alması ve bilhassa bütün dünyanın yeni ve muğlak iktisat vaziyeti iktisadî faaliyetlere girift ve birbirine bağlı bir mahiyet vermiştir.. B u yeni vaziyette b i r mîlletin başka milletlerle iktisadî münasebetlerini tanzim etmek büyük ve mühim b i r mesele olduğu gibi vatan hudutları içindeki yaşayışın şartlarını, kazanmanın yollarını kurmakta büyük bilgili ve dikkatli bir çalışmayı istilzam ediyor Fertleri veyahut şirketten hu mutlak ve teferruatlı çalışmanın yegane unsuru olarak görmek, bu işlerde devlete faaliyet hissesi ayırmamak ve hattâ İcabında devletin tanzim ve müdahale hakkım tanımamak liberal mesleğin artık dünyanın her tarafında hatırası kitaplarda kalan pren siplerinden i b a r e t t i r " 1 1 7
Recep Peker'in b u sözleriyle, devletçiliğini bireysel faaliyet vanmda, devletin de iktisadî faaliyetlerde bulunması hakkının tanınmasını istediği söylenebilir. B u açıdan, Recep Peker'in devletçilik anlayışının i l k bakışta, " f e r d i n yapamadığını devletin yapması" biçiminde anlaşılan b i r " m u t e d i l devletçilik" 117
R e c e p ( P e k e r ) , CHFProgramının
İzahı,
(Ankara. 1931): s . i o ' d a n aklatan Tekeli.
görüşüyle u y u m l u olduğu da düşünülebilir. Oysa, i s m e t inönü'nün Kadro dergisine yazdığı "Fırkamızın Devletçilik Vasfı" başlıklı yazısında da belirttiği g i b i , f e r d i n yapama dığını devletin yapması anlamında b i r " m u t e d i l devletçilik" basiretle mütalaa olunmalıdır." İsmet İnönü'ye göre, " b i r işin efrada veya devlete ait olması, o işin talep ettiği vesaitle öl çülemez. M e s e l e n i n bütün m e m l e k e t e alâkası veya hususî menfaatlere terkedilebilmesi i h t i m a l i d i r k i , b u hususta karar vermeğe esas olacaktır." ' 1 1 8
1
9
Ayrıca, yine İsmet inönü'ye göre devletçilik, "yalnız müdafaa gibi b i r n o k t a i nazardan değil, ilerlemek ve inkişaf etmek gibi genişleyici p o l i t i k a içinde müspet ve e n müessir" b i r vası tadır. B i r diğer deyişle, devletçilik, yalnızca ülke e k o n o m i s i n i n korunması için başvurulması gereken tedbirleri değil, t o p l u m s a l i l e r l e m e n i n gerçekleştirilmesi için gereken b i r stratejiyi de ifade e t m e k t e d i r . 120
Recep Peker ve İsmet inönü'nün yorumlarıyla, devletçiliğin, devletin iktisadî alanda bizzat işletmecilik yapmak biçimindeki varlığını sürekli ve kalıcı b i r hale getiren b i r tarzda anlaşıldığı görülmektedir. B u bağlamda devletçilikten beklenen yararlar, şu n o k t a l a r d a özetlenebilir: - iktisadî kalkınma sürecinin ilerlemesiyle b i r l i k t e güçle necek olan özel teşebbüsün yaratacağı bireysel z e n g i n l i k l e r i n genel t o p l u m s a l çıkarla çatışmasını önlemek; - Topyekûn t o p l u m s a l kalkınmanın hızlı b i r biçimde gerçekleştirilmesinde d e v l e t i n yönlendirici ve y o l gösterici gücünün yanında, bizzat devletin b u i l e r l e m e y i sağlaması; - T o p l u m s a l i l e r l e m e n i n ayrılmaz b i r öğesi olarak değer l e n d i r i l e n bireysel zenginleşmenin gerçekleştirilmesinde 118
B a ş v e k i l İ s m e t [ i n ö n ü ] , " F ı r k a m ı z ı n D e v l e t ç i l i k V a s l ı " Kadro,
Sayı 2 2 , Teşrinievvel
1 9 3 3 ( A n k a r a : A İ T İA Y a y . , 1 9 7 9 - t ı p k ı b a s ı m , h a z . C e m A l p a r ) , s . 4 - 6 . 119
A.g.e.,
s.6.
120
A.g.e.,
s.4.
İlkin, a . g . y . , s . 1 0 3 - 1 0 4 .
192
193
devletin k o r u y u c u ve teşvik e d i c i rolünün benimsenmiş o l ması. 121
B u üç b e k l e n t i d e n i l k i k i s i , İsmet inönü ve C H P bürok ratlarını değerlendiren " l i b e r a l " y o r u m l a r d a n farklılaştır maktadır. b ) K a d r o : Devletçiliği salt b i r iktisadî kalkınma strateji s i n d e n farklı olarak, b i r toplumsal-iktisadî ve siyasal örgüt lenme sistemi olarak kavrayan Kadrocular'ın görüşleri, Tekeli ve l l k i n ' e göre şöyle özetlenebilir: ''Kadrocular'ın işlevini çok aktif olarak belirttikleri (...) devletçilik, y i r m i n c i yüzyıl başlarında Adolf Vanger'in fikriyatım yaptığı 'devlet sosyalizminden' daha derin bir anlayıştı. Al manya'da gelişen devlet sosyalizmi kapitalist sistemi yadsımayan, tüm sorunların nedenini izlenen liberalist politikada bulan, 'müdahalecilikle' bu sorunların çözülebileceğine inanan bir akımdı. Kadrocular'ın bu tür devletçilik anlayışını "bir içtimaî sistem olmaktan ziyade bir devlet politikası' olarak görmektedir. Oysa Kadrocülar'a göre "hakiki devletçilik cemiyetin bünyesinde k i r i s t i h a l e y i tazammun eden bir sistemin ifadesi' olmalı dır." Fazla ayrıntıya g i r m e k s i z i n , K a d r o tarafından s a v u n u l a n devletçilik görüşünün ana çizgilerini şöyle b e l i r l e y e b i l i riz: - Devletçiliği geçici b i r çözüm veya i l e r l e m e için gerekli kalıcı b i r u y g u l a m a olarak görenlerden farklı olarak, K a d rocular'ın devletçilikle ifade e t m e y i amaçladıkları t o p l u m s a l sistem, Batı'mn "muasır m e d e n i y e t " i t e m s i l e d i c i b i r m o d e l 122
1 2 3
121
İ s m e t i n ö n ü b u n u ş ö y l e i f a d e e d i y o r : " e n s e r b e s t z a n n o l u n a n b i r s a n a t v e y a ticaret, m ü r e f f e h o l a b i l m e k İçin, m u t l a k a d e v l e t i n y a r d ı m ı n a v e g ö s t e r m e k t e d i r " {A.g.e.,
müdahalesine
ihtiyaç
s.5).
122
T e k e l i , İlkin, a.g.y..
123
B u k o n u d a b k z . Ş e v k e t S ü r e y y a ( A y d e m i r ) , İnkılâp
- Kadrocular, devletçiliği, halkçılık ilkesinde içerilen sınıfsız, imtiyazsız, "dayanışmacı" b i r t o p l u m u n yaratılması amacıyla savunmaktadırlar. Devletçiliğin g e r e k l i kıldığı p l a n l a m a , planlamada düzenlenecek o l a n işbölümü esasları, Türk t o p l u m u n u n sınıfsızlıgmda temellenebilecek ve iktisadî kalkınmanın yaratabileceği sınıf çatışması da böylece e n gellenmiş olacaktır. - B u çerçevede, K a d r o devletçiliğinin örgütlenişinde, " i n k ı l â b ı n bitmediğine i n a n a n , " a n t u z i y a z m " içindeki, "mü n e v v e r " gençlik k a d r o s u , h a l k a i l e r l e m e n i n ve kalkınmanın yollarını göstereceklerdir. B u bağlamda Kadrocular, Kemalist halkçılık i l k e s i n i n dayanışmacılık f i k r i n i , sürekli ve kalıcı b i r t e k - p a r t i r e j i m i n i meşrulaştırmak için k u l l a n m a k iste mektedirler. - K a d r o ' n u n devletçilik anlayışı, "ferdiyetçiliğin sadece iktisadî alanda değil, tüm t o p l u m hayatında yadsınmasını" ifade e t m e k t e d i r . A n t i - e m p e r y a l i s t ve a n t i - k a p i t a l i s t b i r "Kurtuluş Savaşim yaşayan ve u l u s a l sanayiini k u r m a çabası içinde b u l u n a n C u m h u r i y e t Türkiye'sinde devletçilik, "millî vahdet içinde fertlerin içtimaî ve iktisadî h a r e k e t l e r i n i n millî menfaatler namına birtakım n o r m l a r , kaideler ve ölçülerle bağlandığı" b i r sistem olacaktır. 124
125
Devletçiliğin b u biçimde, otoriterliği ağır basan, t e k - p a r t i l i b i r siyasal örgütlenme çerçevesinde sosyalizan b i r kalkınma y o l u olarak düşünülmesine, Kadrocular'ın dışında da rast lanmaktadır.
s.84. ve Kadro ( A n k a r a : Muallim A h m e t
Halit K., 1 9 3 2 ) ; İ l h a n T e k e l i v e S e l i m ilkin, " B i r A y d ı n H a r e k e t i : K a d r o " , Toplum Bilim, S a y ı : 2 4 ( K ı ş , 1 9 8 4 ) , s . 3 5 - 6 7 .
194
olarak alınmasının karşısındadır. K a d r o c u l a r d a devletçilik, b u bakımdan, M a r k s i z m ' d e n esinlenmiş " a n t i - e m p e r y a l i z m " f i k r i n i n uzantısı niteliğinde o l a n ve " l i b e r a l i z m " aleyhtarlığı şeklinde dile g e t i r i l e n b i r " B a t i aleyhtarlığı niteliğindedir.
ve
124
T e k e l i , ilkin, a.g.y.,
125
İsmail H ü s r e v , "Millî K u r t u l u ş Devletçiliği", Kadro,
s.84-85.
a k t a r a n T e k e l i , İlkin, a.g.y.,
S a y ı 19, T e m m u z 1933, s.30"dan
s.85.
195
Örneğin, S u p h i N u r i ( I l e r i ) n i n "kooperatifçilik"! de b u yönde öğelerle yüklüdür: "Evet anladık... Siyasî l i b e r a l i z m umumî harbi doğurdu, ik tisadî l i b e r a l i z m bugünkü umumî buhrana
sebep
oldu.
Evet yine anladık. Komünism müthiş b i r esarettir: Ve bütün dünya komünist olmazsa bir mahalde tatbik edilen feomünismden faideyoktur. Eakat biz ne yapacağız?.. işte biz kooperativçiler ifrat ve tefritten uzaklaşarak kendi meslekimizi teklif ediyoruz. Bugünkü siyasî devlet bir de iktisadî şube açsın. Yeni bir teşkilât, yeni bir zihniyet, yeni bir ihtisas ile, işe başlasın. Bu iktisadî şubenin gayesi, esası, usulü kooperativçüik, Türk kooperativçi olacak, her kooperativ devletin bir şubesi olarak. Devlet istihsal ve i s t i h l a k i b u ihtisas şubeleri vasıtasile idare edecektir. Tabiî bugünkü gibi değil. Politika füzuli
müdahale
yok,
tesiri yok, fırkacılık
m e s u l i y e t s i z l i k yok,
yok,
ihtisassızhk
yok. Siyasî ve iktisadî devlet bugünkü gibi hareket edemiyeceği için kooperativleri devlete vermekte bir korku olamaz. Zaten koo perativ demek devlet demektir neticesi hâsıl olacaktır. Bu suretle hem menfaati şahsiye, hem mülkiyeti şahsiye kalacağı gibi aynı zamanda da zümrenin menfaat ve mülkiyeti de mevcut olacaktır Ahenk ve muvazene. Bizde zaten sınıflar mevcut olmadığı için tabiî sınıf mücadelesine de lüzum yoktur. Kooperativ nizamında fırkacılık yoktur. Fakat basit ve uslu bir intihap vardır. Böylece halk intihap mekanizmasına hırsız olarak alışacak. Tabiri diğerle devlet kadrosu büyüyecek, idare edenler ile idare edilenlerin miktarı değişecek, halsızlıklar, spekülasyonlar, büyük zenginlikler kalmayacak ve millet çal madan, çalınmadan yaşayacak."*
c) A h m e t Hamdı Başar ve İktisadi Devletçilik: K a d r o c u l a r d a n farklı olarak, halkın siyasal katılımını da gerçekleş t i r i l m e k istenen hedefler arasına k a t a n S u p h i N u r i (Heri) g i b i , A h m e t H a m d i Başar da devletçiliğe " d e m o k r a s i y l e i l g i l i b i r düzlemde eğilmektedir. A h m e t H a m d i (Başar)m görüşüne göre devlet, " i d a r i " ve "iktisadî" olmak üzere ikiye ayrılmalı, "idarî d e v l e f i n "iktisadî devlet"e müdahalesini önleyecek b i r "iktisadî devletçilik" politikası izlenmelidir. Görüşlerini, k e n d i s i n i n çıkardığı K o o p e r a t i f dergisinde ve seri halinde yayımlanan İktisadî Dev letçilik adlı çalışmalarında ortaya k o y a n A h m e t H a m d i (Başar), iktisadî devletçilik hakkındaki somut önerilerini, 1959 yılında yayımlanan D e m o k r a s i Y o l u n d a N e r e y e G i d i y o r u z ? başlıklı çalışmasında, b i r kez daha şöyle özetlemektedir: 127
"(...) İktisadı meslek mümessillerinden ve İhtisas adamlarından müteşekkil bir ikinci meclisin, seçimyoluyla teşkil edilmesi, iktisadî mevzulara ait plan, kanun ve bütçenin evvela bu mecliste görü şülmesi, işletme işlerinin de mümkün olduğu nisbette Devlefin yardımıyle hususî teşebbüslere terki C - J " 1 2 S
A h m e t H a m d i (Başar)ın idarî d e v l e t i l e iktisadî devleti b i r b i r i n d e n ayırmak biçiminde telâffuz e d i l e n görüşlerinde b i r n o k t a d i k k a t i çekmektedir. A h m e t H a m d i (Başar)a göre özgürlük, devletle çatışmaktadır. " D e v l e t her şey olunca hürriyet o l m a z . " B u düşünce, A h m e t H a m d i (Başar)ın Batı d e m o k r a s i s i n i değerlendiriş tarzına temel oluşturmaktadır. N i t e k i m , Başar'a göre "garpta hürriyet ve d e m o k r a s i , ancak
127
1 9 3 2 - 1 9 3 4 a r a s ı n d a y a y ı n l a n a n Kooperatif
dergisinden s e ç m e yazılar,
1982'de
y e n i d e n y a y ı m l a n m ı ş t ı r ( Y a y m a h a z ı r l a y a n : B ü l e n t V a r l ı k , A n k a r a : G a z i Üniversitesi B a s ı n - Y a y ı n Y ü k s e k O k u l u Y a y . ) , İktisadî
Devletçi/ikin
ö z e l l i k l e ilk iki cildi ( İ s t a n b u l :
26
1931 v e 1933). A h m e t H a m d i ( B a ş a O ' ı n devletçilik g ö m ş ü n ü n anlaşılması b a k ı m ı n d a n önemlidir.
126
S u p h i N u r (iteri). Devletçilik
ve Kooperatifçilik.
T ü r k Iktisaıçılar C e m i y e t i K o n f e r a n s l a r
Serisi. No. 5 (İstanbul: Matbaacılık v e Neşriyal T . A . Ş . 1932). s . 1 8 - 1 9 .
196
128
A h m e t H a m d i Başar, Demokrasi Özerine
Yolunda
Nereye
Gidiyoruz
- En Büyük Millî
Davamız
Bir Tahlil, ( İ s t a n b u l : B a ş a r Y a y . , 1 9 5 9 ) , s . 1 0 , 1 6 5 . A h m e t A ğ a o g l u ,
ve Fert, (İstanbul: 1 9 3 3 ) . A y n c a b k z . T e k e l i v e iftin, Türkiye'de
Devletçiliğin
Devlet
Oluşumu,
197
f e r d i n artık Devlet'e (gölge etme başka i h s a n i s t e m e m ) d i yebildiği, iktisadî istiklâlini kazandığı zaman elde edilmiş b i r şeydir." 129
B u r a d a n hareketle, A h m e t H a m d i (Başar)m b i r tür "anarşizm'e ya da e n azından bireyciliğe yönelmesi, özgürlükle d e v l e t i n çatıştığını b e l i r t e n b i r görüşe u y g u n o l u r d u . Oysa Başar, Batı demokrasisi hakkındaki değerlendirmesini, Türk t o p l u m u n u n Batı'dan farklılığını bağladığı b i r devletçilik düşüncesiyle birarada ortaya koymaktadır. Şöyle k i : "Türkiye'defert, devlet olmadan hiçbir iş göremeyecek haldedir ve geniş manada iktisadî istiklâlden mahrumdur. Biz (...) garplı bir millet olmaktan hayli uzağız. Bütün iktisadî sınıflar Devlet'ten yardım bekliyor. Hangi sosyal yahut iktisadî sınıflar hürriyet peşindedir? Burjuva mı? Yani şu Garpta hürriyet inkılâbını yapan sınıf mı? Ne gezer!.. Bilakis, her sınıftan ziyade burjuvanın gözü Devlet'i temsil eden iktidardadır. Kim iş başında ise ona nüfuz etmek, onunla dost olmak ve iş görmek peşindedir. Garp'ta hürriyet inkılâbının alemdarlıgını yapan bu ileri sınıf, bizde bilâkis irticaın elemanıdır. En fazla hürriyet düşmanı burjuvadır."^ 30
Başaran b u görüşleri, hürriyet i l e devlet arasındaki çatış m a d a n devlet eliyle hürriyete kavuşmak g i b i b i r düşünceye ulaşmasına işaret e t m e k t e d i r . 1 9 5 6 yılında yayımlanmış D e m o k r a s i Buhranları'nda, "Bizde hürriyet ve demokrasinin ancak Devlet eliyle ve yard i m i y l e doğup yaşayabilecek bir şey olduğunu bilmek ve kabul etmek, dâvalarımızın yarıdan çoğunu halletmek demektir. Nasıl iktisadî hürriyetimize kavuşmamız, milletçe kalkınmamız için Devlet'e mühtaçsak, siyasî hürriyetimizi de ancak o yolla elde s . 9 7 - 1 0 2 ; A y ş e T r a k , " D e v l e t v e F e r t : G e c i k m i ş Bir K i t a p Eleştirisi", Toplum
edebiliriz"™ diye yazmaktadır. Hürriyet i l e devlet arasındaki çatışma ile devlet eliyle hürriyet ve demokrasiye kavuşabileceği görüşleri arasındaki çelişkiyi aşmak üzere " k e n d i m i z e özgü b i r hürriyet anlayışı" geliştirmekten ve idarî d e v l e t i n (bü r o k r a s i ve hükümetin) iktisadî devlete müdahalesini sınır landırmaktan sözetmek d u r u m u n d a k a l a n Başaran, hürriyet ile devletin çatıştığını, demokrasinin devlete karşı b i r hareketin s o n u c u olarak (Batı'da) ortaya çıktığını telâffuz etmesi önemlidir. Başar'ın devletçilik ve d e m o k r a s i arasındaki iliş k i l e r e ışık tutabilecek b i r diğer görüşü de, " b u r j u v a " ile hürriyet arasında kurduğu ilişkidir. Başar, devletin "kanatları altında" büyüyen böyle b i r t o p l u m s a l sınıfın, Batı'daki hür riyetçi ve d e m o k r a t i k işlevini y e r i n e getiremeyeceğini be l i r t e r e k , CHP bürokratlarınca benimsenmiş o l a n devletçilik ile b u devletçiliğin siyasal sonuçlarını eleştirmektedir. C. Kemalist Devletçiliğin
Çağdaş Değerlendiriliş
Tarzları
A n a hatlarını özetlemeye çalıştığımız tartışmalar, devlet çiliğin i l k ortaya atıldığı 1930'larda v a r o l a n b i r k a v r a m a n laşmazlığının ürünü olarak görülebilir. B u d u r u m d a , z a m a n içinde uygulamanın gelişmesi s o n u c u n d a K e m a l i s t devlet çiliğin niteliği üzerindeki tartışmaların sona ermesi bekle nebilirdi. Ancak, Türkiye C u m h u r i y e t i ' n i n t e k - p a r t i l i yıllarını k o n u alan incelemelerin, devletçiliğin niteliği konusunda farklı değerlendirmeler ortaya k o y m a k t a d e v a m e t t i k l e r i görül mektedir. Özel olarak Kemalist iktisadî kalkınma stratejisinin, genel olarak da K e m a l i z m ' i n anlaşılabilmesi bakımından, devletçiliğin b u sonraki değerlendiriliş tarzlarını kısaca gözden geçirmek yararlı olacaktır.
ve Bilim,
S a y ı : 14, ( Y a z . 1981), s . 6 4 - 8 3 . 129
B a ş a r , Demokrasi
130
A.g.e.,
198
s.7-8.
Yolunda,
s.7. 131
A h m e l H a m d i B a ş a r , Demokrasi
Buhranları
(İstanbul: Türkiye B., 1956), s . 6 7 .
199
1. İktisadı Kalkınma Sorununa Pragmatik Olarak Devletçilik: "Karma Ekonomi"
Bir Çözüm Fikri
1930 t a r i h i n d e Sivas d e m i r y o l u n u n açılışı dolayısıyla b i r konuşma yapan Başvekil İsmet ( İ n ö n ü ) , C H P ' n i n " m u t e d i l devletçi" olduğunu ilân e t m i ş , b u n a karşılık Serbest Fırk a ' m n da " l i b e r a l " olduğu ortaya atılmıştı. B u bağlamda, devletçilik i l e l i b e r a l i z m arasında başlayan tartışmalarda, devletçiliğin b i r i d e o l o j i olarak yorumlanmasına çalışanlarla devletçiliği geçici b i r çözüm y o l u o l a r a k görenlerin düşün celerine değinilmişti. Uygulama geliştikçe, Kemalist devletçilik hakkında yapılan değerlendirmeler de daha farklı b i r niteliğe hüründüler. 132
B u n l a r d a n en yaygın olanı, genel o l a r a k K e m a l i z m ' i n " d o g m a t i k " ya da " d o k t r i n e r " olmadığı yargısı doğrultusunda, devletçiliği p r a g m a t i k b i r çözüm olarak değerlendirmek eğilimindedir. Hiç'in de belirttiği gibi, "Atatürk'ün uyguladığı ve devletçilik olarak adlandırılan özel ekonomik rejim, dogmatik yahut doktriner değil, tamamen pragmatik esaslara dayanmaktaydı." 133
B u bağlamda, devletçiliğin h a n g i nedenlerle ortaya çıktığı da şöyle açıklanmaktadır. Dünya buhranının ülke e k o n o m i s i n d e yarattığı s o r u n l a r devletçiliğe başvurmanın özel n e d e n i olarak anlaşılırken, iktisadî kalkınmanın hızlı b i r biçimde gerçekleştirilmesi isteği de, devletçiliğin ortaya çı kışının genel n e d e n i olarak dile g e t i r i l m e k t e d i r . B i r diğer 134
132
E m r e K o n g a r , "Devletçilik v e G ü n ü m ü z d e k i S o n u ç l a n " , Atatürk ve Toplumsal
133
Tarihiyle
İlgili Sorunlar
M ü k e n e m H i ç , Kapitalizm,
Sosyalizm,
Sempozyumu, Karma
Döneminin
Ekonomik
s.150-151.
Ekonomi
ve Türkiye,
açıdan, devletçiliğin doğuş nedeni olarak, " y e r l i kapitalistlerdin yabancı mülkiyetinde o l a n teşebbüsleri satın alma k o n u s u n d a k i "yeteneksizliği (veya isteksizliği) **nin, b u işi devlete bırakmış olması gösterilmektedir. B u n e d e n l e r i n b i r ürünü olarak görünen devletçilik, i l k ortaya çıktığı 1930'larda, z i h i n l e r d e u y a n a n " s o s y a l i z m " m i , " l i b e r a l i z m " m i sorularının anlamlarını yitirdiği b i r uygulama biçiminde görünmektedir. B i r diğer deyişle, t e k - p a r t i dev letçiliği, özel teşebbüse hiçbir faaliyet alanı tanımayan, devlet işletmeciliğinin ülke e k o n o m i s i n i n tümüne egemen olduğu b i r " s o s y a l i z m " olmadığı g i b i , k l a s i k a n l a m d a "bırakınız yapsın" cı b i r " l i b e r a l i z m " niteliğinden de uzaktır. Devletçiliği " k a r m a e k o n o m i " sistemi olarak değerlendiren birçok araş tırmacı, Hershlag'ın da işaret ettiği g i b i , " b i r uzlaşmadan, b i r 'dengeli' değerlendirmeden" yarladırlar. B u değerlendirme tarzında devletçilik, " o r i j i n a l " ( y a n i t a m anlamıyla kapitalist ya da sosyalist olmayan) Türkiye'ye özgü b i r sistemdir ve b u sistemde devlet işletmeciliği i l e özel teşebbüs b i r l i k t e var lıklarını sürdürmektedirler. ,35
136
" K a r m a e k o n o m i s i s t e m i " olarak devletçiliğin anlaşılması, bazı noktaların açıklanmasını g e r e k t i r m e k t e d i r . B u n l a r d a n i l k i , b u " s i s t e n i d e d e v l e t i n faaliyet alanının niteliği i l e sınırlarının nasıl belirlendiğidir. Hiç'e göre k a r m a e k o n o m i s i s t e m i n i n amaçları, hızlı iktisadî kalkınma i l e s o s y a l a d a l e t i gerçekleştirmektir. B u amaçlar doğrultusunda d e v l e t e l i y l e girişilen yatı rımların, "sosyal ve v e r i m l i alt-yapı alanları yanında üst-yapı alanlarına da y ö n e l ( m e s i ) " sözkonusudur. B u
(İstanbul: İ Ü İ F
Yay., 1979), s.116. 134
O s m a n O k y a r . " D e v e l o p m e n t B a c k g r o u n d o l the T u r k i s h E c o n o m y International
Journalot'
ve iktisat, İktisadî
Middte East
Kalkınmada
Studies,
Etkinlik
1923-1974",
CiltX (1979), s . 3 2 9 ; Yüksel Ülken,
Sorunu
ve 'Eklektik
Model'
Atatürk
(Ankara: Türkiye
135
P l a n l a m a v e Planlı D ö n e m e G e ç i ş " , Türkiye'nin (İstanbul, İÜİF Y a y . , 1971), s.3-9.
200
İktisadî
Gelişme
Meseleleri,
Cilt I
R i c h a r d D. Development
iş B a n k a s ı Kültür Y a y . , 1 9 8 4 ) , s . 2 2 3 v d . ; S a b r i F . Ü l g e n e r , T a k d i m : T ü r k i y e ' d e 136
Robinson,
The
First
Turkish
Republic,
Z . Y . H e r s h l a g , "Atatiirk's E t a t i s m " , in J . M. Modernization
a
Case
Study
in
National
(Cambridge, M a s s . : Harvard University P r e s s , 1965), s . 1 0 5 .
of
Turkey
Landau,
(der.)
AtatQrk
(Boulder, Colorado: W e s t v i e w P r e s s ,
and
1984),
the
s.171.
201
d u r u m d a , k a r m a e k o n o m i s i s t e m i n i n " d a r ve k a t i " b i r biçimde tanımlanması sözkonusu o l a m a z . K a m u yatı rımlarının, veya e k o n o m i d e devlet işletmeciliğinin yanında özel teşebbüsün de varlığı, iktisadî gelişme süreci içinde, i k i sektörün t o p l a m e k o n o m i içindeki paylarının değiş mesini gerektirir. Dolayısıyla, iktisadî gelişmenin başlangıcında d e v l e t i n i t i c i gücü g e r e k l i olduğundan, k a m u yatırımlarının payı fazla o l a b i l e c e k ve b u p a y ö z e l teşebbüsün gelişmesiyle b i r l i k t e a z a l a b i l e c e k t i r . Böylece, " k a m u yatırımları süratli e k o n o m i k gelişmenin sağlanması bakımından özel yatı rımları d e s t e k l e y i c i ve tamamlayıcı d u r u m u n a düşecek tir."
B u y o r u m , 1930'lardaki tartışmalar çerçevesinde değer l e n d i r i l m e k gerekirse, " d e m o k r a t i k devletçiliğin yararlı dü zenleyici rolü i l e faşist-komünist devletçiliğin t e k e l c i , mü dahaleci davranışını ayrıştıran" -ve b u n l a r d a n i l k i n i yeğleyen A h m e t Ağaağlu'nun ve sanayileşme sürecinin ilerleyişi ile devlet işletmeciliğinin e k o n o m i içindeki payının azalacağını öngören İş Bankası çevresinin devletçiliğine u y g u n düş m e k t e d i r . Tartışılması gereken t e m e l s o r u n , b u tür b i r ge lişmenin sağlanması i l e "demokratikleşmemin nasıl ilişkilendirildiğidir. 139
2. Kapitalist Sermaye Özel Bir Yolu Olarak
1 3 7
Üzerinde durulması gereken i k i n c i n o k t a , " k a r m a e k o n o m i sistemi" olarak devletçilikte iktisadî planlamanın gerekli o l u p olmadığıdır. Hiç'e göre p l a n l a m a , k a r m a e k o n o m i n i n aslî unsurlarından değildir. A n c a k , hızlı iktisadî kalkınma ve s o s y a l a d a l e t i ger çekleştirme v e y a t o p l u m s a l refahı arttırma amaçları doğrultusunda k a m u ve özel sektörlerin birlikteliğini ifade e d e n " k a r m a e k o n o m i d e iktisadî f a a l i y e t l e r i n k a m u k e s i m i için e m r e d i c i , ö z e l k e s i m içinse sınırlayıcı ve y o l gösterici b i r p l a n l a m a mekanizmasını gerektirdiği söy lenebilir. Özetleyecek o l u r s a k , K e m a l i s t devletçiliğin b i r " k a r m a e k o n o m i sistemi" olarak yorumlanması, b u y o r u m d a k i - b e l k i de K e m a l i z m ' i n b i r e t k i s i olarak görülebilecek o l a n - devlet çiliğin "özgünlüğü" f i k r i n i n aksine, Batı'nın iktisadî gelişme m o d e l i n i esas alan b i r "refah d e v l e t i " anlayışına dayanmak tadır. 1 3 8
137
Hiç. a.g.y., s . 79-81.
138
B u konuda bkz. Mümtaz S o y s a l ,
'Demokratik
iktisadi Planlama
( A n k a r a : A Ü S B F v e T O D A İ E Y a y . , 1958). s.11 v d .
202
İçin Siyasi
Mekanizma
Birikiminin Devletçilik
Devletçiliğin b i r " s i s t e m " olmadığı, gerek 1930-1940 arasındaki ve gerek daha s o n r a k i değerlendirmelerde dev letçiliği k a p i t a l i z m ve sosyalizm dışında b i r üçüncü y o l veya b i r " k a r m a e k o n o m i sistemi" olarak değerlendirmenin doğru olmadığı görüşünü i l e r i süren Boratav'a göre, "(S)iyasî iktidara hakim olan sınıfların (...) artığa el koymaları ve onu kullanmaları dolaylı yoldan ve özel ekonomik meka nizmalarla olur. Kapitalist hir sistemde, yaygın devlet işletme ciliğinin varlığı bu yüzden ayrıca incelenmesi gereken bir sistem sorunu olarak ortaya çıkar ve bazen 'devlet kapitalizmi' kavramı ile tahlil edilir. (...) Bu anlamda devletçilik, Cumhuriyet Tür kiye'sinde kapitalist sermaye birikiminin özel bir yolu olarak tezahür etmiştir. " Böyle değerlendirildiğinde, devletçilik, esas i t i b a r i y l e k a pitalist b i r "sistem" içinde başvurulmuş b i r iktisadî p o l i t i k a i l k e s i d i r ve "1923'ten sonra Türk b u r j u v a z i s i n i n sermaye b i r i k i m i n i n ve kapitalist gelişmenin e n 'kolay', e n elverişli 1 4 0
139
H e r s h l a g , a.g.y. s . 1 7 1 .
140
K o r k u t B o r a t a v , Türkiye'de
Devletçilik,
s.2.
203
yollarını arayışının"'
41
ürünü o l a r a k görülmek gerekir. B u
yönde benzer b i r değerlendirme yapan T e z e l de, " 1 9 3 0 ' l a r ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında hükümetin sanayileşme politikasının ana özelHği(nm), d e v l e t i n sermaye b i r i k i m i n d e b i r i n c i l araç o l a r a k kullanılması"
142
olduğunu b e l i r t m e k t e
dir. Devletçilik, b u açıdan, k a p i t a l i s t gelişmenin özel b i r y o l u ise, b u d u r u m d a , devletçilik i l e varılmak i s t e n i l e n amacı yeniden değerlendirmek gerekecektir. Hershlag, devletçiliğin, p r a g m a t i k kaygılarla başvurulan b i r u y g u l a m a olmayıp, de rinliği olan b i r " i d e o l o j i n i n aslî parçalarından b i r i olduğunu v u r g u l a r k e n , ' b u noktaya d i k k a t l e r i çekmektedir. Devlet çilikle varılmak i s t e n i l e n hedef, sanayileşmiş b i r t o p l u m yaratmaktır. Ancak b u "sanayileşmiş t o p l u m " içinde, Kemalist i d e o l o j i n i n b i r diğer öğesi olarak halkçılığın "sınıfsız v e i m tiyazsız t o p l u m " tasarımı ile " k a p i t a l i s t " gelişmenin yaratacağı "sınıfhhk" o l g u s u nasıl uzlaştırılabilecektir? Bu n o k t a d a , " i d e o l o j i d e n pratiğe geçerek, K e m a l i s t dev letçiliğin b i r kapitalist gelişme stratejisi olarak gerçek içeriğini b e l i r l e y e b i l i r i z . Türkiye Cumhuriyetİ'nde, t e k - p a r t i yöneti m i n i n b i r " k o a l i s y o n " manzarası gösterdiği birçok araştırmacı tarafından ortaya konulmuştur. B u k o a l i s y o n u n öğeleri, asker-sivil bürokratlar, eşraf ve tüccar i l e büyük t o p r a k sa h i p l e r i n d e n oluşmaktadır. B u çerçevede, Kurtuluş Savaşinm yürütülmesindeki tarihsel beraberliğin, C u m h u r i y e t sonrası iktisat politikalarında da e t k i l i olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, 1930'lardaki devletçilik uygulamalarından önceki y e d i yıllık 4 3
144
141 142
A.g.e. Y a h y a S . T e z e l . Cumhuriyet
Döneminin
İktisadî
Tarihi
(1923-1950),
1930'lara gelindiğinde, yönetenler katında, sözkonusu k o a l i s y o n u n asker-bürokrat kanadının, k e n d i hedefleri doğrultusunda belli b i r özerklik elde e t t i k l e r i n i görmekteyiz. Bu çerçevede devletçilik, b i r yönüyle b u k e s i m i n hedeflediği "muasır medeniyet s e v i y e s i n i n aslî u n s u r u o l a n hızlı sana yileşmenin aracı olarak, diğer yönüyle de, dışarıdan k a y n a k aktarımının büyük ölçüde o\anaksız\aştığı b i r dönemden, tarımdan sanayileşme için gerekli kaynağı çekmenin b i r y o l u biçiminde ortaya çıkmıştır. Devletçilik k o n u s u n d a , örneğin C H P içindeki büyük t o p r a k s a h i p l e r i n i n ifade e t t i k l e r i kuş k u l a r ( k i b u , 2. Dünya Savaşı sonrasında D P hareketiyle sonuçlanacaktır), tarımdan çekilen kaynağın "devletçilik" aracılığıyla -ve devletçiliğin güçlendirmeyi düşündüğü "sa n a y i c i " (veya " y e r l i b u r j u v a z i " ) "içine sızan" - "affairiste"lere kaymasından kaynaklanmaktadır. 145
147
T>olayısıy\a, tek-parti devletçiliği, t o p l u m içindeki sınıfların k e n d i aralarındaki mücadelelerini yansıtan uygulamaları ifade eder niteliktedir. B u d u r u m d a , b i r yandan t o p l u m d a sınıfların bulunmadığım ifade eden halkçılığın, aslında "sınıflar vardır, fakat sınıflar arasında mücadele ve çatışma olmamalıdır" biçiminde anlaşılması gerektiğini, diğer yandan da, devletçilik 145
B u b a ğ l a m d a C u m h u r i y e t Türkiyesi'nin "tepkici-kapitalisr' bir ' m o d e r n l e ş m e " y a ş a d ı ğ ı
146
B k z , Ç a ğ l a r K e y d e r v e F a r u k B i r t e k , T ü r k i y e ' d e O e v l e t - T a n m İlişkileri
s a v ı o l d u k ç a a k l a yafkınötr:
Ç . K e y d e r . Toplumsal
143
Hershlag, a.p.y.,s.ı 72.
144
Ö r n e ğ i n b k z . T e z e l , a.g.y., 1 2 1 - 1 3 2 ; Ç a ğ l a r K e y d e r , T h e Poliltcal E c o n o m y of Turtdsh
204
1 4 5
{Ankara. Yuri
Yay.. 1982). s.221.
D e m o c r a c y " , NewLeftReiriew,
sürece bakıldığında, b e l k i de en önemli uygulama olarak ortaya çıkan aşarın kaldırılmasının b u k o a l i s y o n u n varlığını k a nıtlayıcı b i r örnek olarak göründüğünü b e l i r t m e k müm kündür. 1923-1930 arasında uygulanan politikalar, b u açıdan, köylülüğün varolan d u r u m u n u aynen k o r u y u c u , fakat tarımsal üretimden " y e r l i varlıklı sımflar"ın daha fazla pay almalarını sağlayan e k değişiklikler g e t i r i c i n i t e l i k t e d i r .
No. 1 1 5 (Mayıs-Haziran. 1979), s.3-21.
K a r ş . Tezel,a.g.y., 147
A.g.e.,
s.20.
Tarih Çaitşmalart'AnkaraDostY&y.,
1923-1950",
1983) içinde,s.191-220.
s.226-233.
B k z . Y a k u p K a d r i K a r a o s m a n o ğ l u , Politika'da
45 Yıl ( A n k a r a ; Biigi Yay.,
1968).
205
ilkesine, iktisadî işler yanında siyasî ve fikrî nazımhk görevini devlete yükleyerek, kapitalist gelişmenin yaşatacağı çelişkileri o t o r i t e r yöntemlerle bastırmanın t e m e l i olarak eğilmek ge rektiğini v u r g u l a m a k gerekmektedir. 3. İktisadî - Siyasal
- Kültürel Boyutlarıyla Devletçilik
Kemalist devletçilik ilkesi, daha çok iktisadî içeriği ile ortaya atılmış olduğundan, yapılan değerlendirmelerin de ağırlıklı olarak iktisadî b i r b o y u t taşıması kaçınılmaz olmuştur. Oysa, K e m a l i s t devletçiliğin, İttihat ve T e r a k k i ' n i n "millî i k t i s a t " düşüncesiyle tarihsel b i r akrabalığı olduğu, İttihat ve Te r a k k i ' n i n millî i k t i s a t anlayışının ise, A l m a n i k t i s a t düşün cesinden önemli ölçüde etkilendiği de b i l i n m e k t e d i r . B u et kileşim z i n c i r i içinde bakıldığında, Kemalist devletçiliğe h e m 1930'ların değerlendirmelerinden ve h e m de " K a r m a E k o n o m i " yorumlarından daha farklı b i r içerik kazandırmak mümkündür. 19. yüzyılın i k i n c i yansında gerçekleşen A l m a n millî iktisat d e n e y i m i n i n mimarı sayılan L i s t ' i n görüşlerinde yeralan b i r n o k t a burada d i k k a t çekicidir. L i b e r a l i z m ' i n soyut ve evrensel b i r e y c i l i k anlayışı üzerine inşa etmiş olduğu k l a s i k "bırakınız yapsınlar" öğretisinin siyaset i l e iktisadı b i r b i r i n d e n ayırmasına karşı çıkan L i s t , "gelişme aşamaları t e o r i s i " ile u l u s l a r arasındaki farklılıklara d i k k a t i çektikten sonra, " g e r e k l i i n s a n kaynağına ve diğer kaynaklara sahip o l a n " ulusların, d e v l e t i n iktisadî alana müdahalesiyle uygarlığın "yüksek basamaklarına" erişebi l e c e k l e r i n i i l e r i sürmekteydi. L i s t ' i n , d e v l e t i n iktisadî k a l kınmadaki rolünü, "tarım ve sanayi arasında denge" k u r m a k ve daha da önemlisi, "imalât sanayiinin kurulmasını sağlamak" biçiminde ortaya koyduğu ifade e d i l m e k t e d i r . 145
148
G ü l l e n K a z g a n . iktisadi
Düşünce
veya Politik İktisadın
Evrimi,
( A n k a r a : Bilgi, Y a y . ,
Kapitalist gelişmeye sonradan katılmış b i r ülkede, sanayi leşmek için devletin iktisadî alanda k o r u y u c u , yönlendirici ve müdahaleci b i r r o l üstlenmesinin z o r u n l u olduğunu ortaya koyan b u görüşlerin, özellikle ittihat ve T e r a k k i ' n i n millî iktisat f i k r i n i etkilemiş b u l u n a n b i r diğer yönü ise, Zafer Toprak'ın da vurguladığı g i b i , " i k t i s a t l a siyaseti aynı potada e r i t m e k " isteğiydi. "Bırakınız yapsmlar"cı l i b e r a l i z m i n soyut bireyciliği ile evrensellik İddiası, List tarafından k a b u l edilmemiş, "bireyle insanlık arasına u l u s gerçeği" yerleştirilmiştir. 149
L i s t ' i n devlet müdahalesini sanayileşmek için kaçınılmaz olarak gören düşüncelerinin içerdiği " u l u s a l kalkınma" a n layışı, 19. yüzyıl sonlarına doğru A v r u p a ' d a ortaya çıkan ilerleme f i k r i y l e yakından ilişkilidir. Aydınlanma düşüncesi içinde b i r t o p l u m s a l p r o g r a m niteliği kazanan ilerleme f i k r i , 19. yüzyıl Avrupa'sında i k i farklı tarzda ortaya konulmuştur. B u n l a r d a n i l k i , t o p l u m s a l i l e r l e m e y i b i r e y i n özgür iradesiyle giriştiği eylemler aracılığıyla gerçekleştirme görüşüdür. B u görüş de, liberal düşüncenin i n s a n doğasına ilişkin " s o y u t , rasyonel b i r e y " m o d e l i n e dayandırılmaktadır. İkinci görüş ise, daha çok Aydınlanma düşüncesine b i r t e p k i olarak ortaya çıkan A l m a n r o m a n t i k l e r i n i n b i r e y ve t o p l u m ilişkisi h a k kındaki görüşlerinin izlerini taşımaktadır. B u görüş açısından bireyler, s o m u t b i r t a r i h ve kültürü ifade eden t o p l u m s a l bütünlüğün parçalarıdır ve t o p l u m s a l bütünlük de, bireylerin basit b i r toplamından ibaret o l m a y a n , k e n d i başına ayrı b i r varlık niteliğindedir. A l m a n r o m a n t i z m i n i n i z l e r i n i taşıyan b u i k i n c i görüş te melinde, ilerleme, bireylerin değil, bireyleri de k e n d i içinde 150
151
149
Z a f e r T o p r a k , Türkiye'de
150
L e v e n t K ö k e r , " Y o k o l m a n ı n E ş i ğ i n d e Bir F i k i r : i l e r l e m e " , Toplum (Güz,
151
Milli İktisat
(1908-1918),
s.25-30. ve Bilim, S a y ı 2 7
1984),s.202-209.
B k z . E r i c Roll, A History
of Economic
Thought
(Londra: F a b e r and Faber,
1973)
s.211-231.
1974),s.201vd.
206
207
t o p l a y a n u l u s a l varlığın ilerlemesi o l a r a k anlaşılınca, "üstün u l u s a l devlet iktidarı" da i l e r l e m e n i n asıl i t i c i gücü o l m a k t a ve b u r a d a n , kolaylıkla iktisadî kalkınmada devletçi b i r dü şünceye geçilebümektedir. Burada v u r g u l a n m a k istenen n o k t a , devletçiliğin yalnızca b i r iktisadî kalkınma stratejisi olmadığı, iktisadî, kültürel ve siyasal ilişki alanlarında, h e m t o p l u m d a v a r o l a n üstün b i r otoriteye bağlanma düşüncesinin, h e m de devlet gücünün tüm b u alanları denetleyebildiği b i r t o p l u m s a l örgütlenme t i p i n i n ifadesi olarak anlaşıldığıdır. Güçlü b i r t o p l u m s a l felsefe geleneği b u l u n a n A l m a n y a ' d a i n c e d e n inceye işlenmiş b i r n i t e l i k gösteren b u düşünüş tarzının bazı genel özelliklerini, azgelişmiş ülkelerdeki devletçilik görüşlerinde ve u y g u l a malarında da görmek mümkündür. C u m h u r i y e t Türkiye'sindeki devletçilik d e n e y i m i de, yalnızca b i r iktisadî k a l kınma stratejisi olmanın ötesine u z a n a n özellikler taşımak tadır.
mesleklere hazırlamak". B u üç i l k e açısından K e m a l i s t i d e o l o j i n i n içeriğine bakıldığında, " f i k r i hür, irfanı hür, vicdanı hür" kuşaklar yetiştirmenin, b i r başka ifadeyle, " d e m o k r a t i k z i h n i y e t l i " b i r t o p l u m yaratmanın hedeflenmesi, aynı zamanda " y e n i r e j i m e u y g u n vatandaşlar yetiştirmek" anlamına da gelmektedir. Özellikle l a i k l i k i l k e ve uygulaması d i k k a t e alındığında, K e m a l i s t devletçiliğin, salt b i r iktisadî p o l i t i k a olmayıp, bürokratik-otoriter b i r t o p l u m s a l ve siyasal örgütlenme t i p i n i n ifadesi olduğu görülmektedir. 153
152
K e m a l i s t i d e o l o j i , iktisadî, kültürel ve siyasal yönleriyle b i r bütün olarak Batı uygarlığı standardına göre k a v r a n a n "muasır m e d e n i y e t " i " d e v l e t " eliyle gerçekleştirmeye y ö nelmiştir. B u çerçevede devlet, h e m iktisadî kalkınmayı sağlayacak, h e m Türk halkına Batılı n o r m l a r a u y g u n b i r kültür verilmesi görevini üstlenecek, h e m de -siyasî ve f i k r i nâzımhk- görevini yerine getirecektir. B u açıdan, halkın nasıl eğitileceği de devletle i l g i l i önemli b i r k o n u olmaktadır. N u s r e t K e m a l ( K ö y m e n ) , 1 9 3 4 t a r i h i n d e yayımlanan Halkçılık ve Köycülük adlı çalışmasında y e r a l a n " H a l k T e r b i y e s i " yazısında, b u k o n u d a üç esasın bulunduğunu b e l i r t m e k t e d i r ; " y e n i rejime u y g u n vatandaşlar yetiştirmek (...) vatandaşa geniş b i r kültür v e r i l m e s i n i i s t i h d a f ( e t m e k ) (...) (ve) vatandaşları m e s l e k l e r i n d e i l e r l e t m e k ve y e n i
152
ft.
Nisbet,
HisîoryoftheldeaofPmgr9ss,s.267vü.
153
N u s r e t K e m a l ( K ö y m e n ) . Halkçılık
ve Köycülük
(Ankara: Tarık E d i p ve Ş. K „ 1934).
s. 28-29.
208
209
Ü Ç Ü N C Ü BÖLÜM Kemalizm - Demokrasi İlişkisinin Değerlendirilmesi
Buraya kadarki incelememiz, K e m a l i z m ' i n a n l a m sistematiğini ortaya koymaktadır. Şimdi, b u sistem içinde K e m a l i z m ile d e m o k r a s i arasındaki ilişkilerin değerlendirilmesine geçe b i l i r i z . Önce, Kemalizm-demokrasi ilişkisini vesayet kavramı açısından değerlendiren görüşleri ortaya k o y m a k gerek mektedir.
I. Vesayet Kavramı Açısından Kemalizm-Demokrasi İlişkisi K e m a l i z m - d e m o k r a s i ilişkisini vesayet kavramı açısından değerlendirenlere göre K e m a l i z m , kökleri T a n z i m a t ' a d e k uzanan Batılılaşma hareketlerinin Kurtuluş Savaşı sonrasında aldığı " r a d i k a l " b i r biçimdir. Önceleri Osmanlı D e v l e t i ' n i n Batı üstünlüğüne karşı korunmasını sağlamak için, daha çok askerî alanda. Batı t e k n o l o j i s i n i n alınması olarak gerçekleşen reformlar, süreç içinde, h u k u k ve idare alanlarında da Batı'nın örnek alınması s o n u c u n u doğurmuştur. Böylece, Osmanlı D e v l e t i ' n i n içinde, özellikle de h u k u k , idare ve eğitim a l a n 154
154
B k z . N i y a z i B e r k e s , TQridye'deÇ%ğ\tişIaşma;Tank2aSBiTunaya, Hayatında Cumhuriyet
Bahlılaşma Dönemi
Hareketleri, Türkiye
Türkiye'nin
Siyasal
İstanbul: Y e d i g û n M , 1 9 6 0 : Şerit Mardin. "Batıcılık*,
Ansiklopedisi,
C i l t I, s . 2 4 5 - 2 5 0 .
211
lannda, b i r i geleneksel, diğeri Batılı o l m a k üzere i k i l i b i r yapı ortaya çıkmış; b u i k i l i yapı içinde, d e v l e t i k u r t a r m a k dü şüncesiyle hareket eden yenilikçi kadroların t e m e l s o r u n u , d e v l e t i n "kurtarılması" için kaçınılmaz olduğu düşünülen Batılılaşmanın t o p l u m u n kültürel değerleriyle nasıl birarada bulunacağı h a l i n e dönüşmüştür. Z i y a Gökalp'in harsmedeniyet ayrımı b u s o r u n u çözmeye yönelik o l a r a k geliştirilmişse de, başarılı olamamıştır. İşte, böyle b i r çerçeve içinde Kemalizm, topyekün, ödünsüz b i r Batılılaşma programı olarak görülmektedir. 155
K e m a l i z m ' i n r a d i k a l b i r Batılılaşma programı o l a r a k gö rülmesi, Batı'nın simgelediği " i l e r i " t o p l u m düzeni karşısında " g e r i " olduğu düşünülen Türk t o p l u m u n u n i l e r l e t i l m e s i açısından da r a d i k a l - i l e r i c i b i r i d e o l o j i olarak K e m a l i z m ' i n değerlendirilmesini içermektedir. B u genel değerlendirme tarzında, t o p l u m s a l , iktisadî ve siyasî yönlerden Kemalizm'de hedeflenen Batılılaşmanın içeriği nedir? İktisadî alanda K e m a l i z m ' i n "sanayileşmeyi hedeflediği k o n u s u n d a herhangi b i r kuşku y o k t u r . T o p l u m s a l ilişkiler alanında da, özellikle hukukî r e f o r m l a r d a Batılı yasaların iktibası (reception), Kemalist i d e o l o j i n i n t o p l u m u her alanda Batılılaştırma isteğinin b i r göstergesi olarak k a b u l e d i l e b i l i r . Buna karşılık, siyasî olanda K e m a l i z m ' i n h e d e f i n i n ne olduğu yeterince açık olarak ortaya konulmuş değildir. B u k o n u d a k i 1 5 6
157
egemen değerlendirme, K e m a l i z m ' i n esas o l a r a k l i b e r a l demokrasiyi hedeflediği, ancak b u hedefe ulaşmak bakımından z o r u n l u o l a n reformların gerçekleştirilmesi için gereken b i r geçici otoriter sistemin kurulmuş olduğudur.' Genel olarak "vesayet" k a v r a m ı altında yer v e r i l e n b u değerlendirme tarzına biraz daha yakından eğilmek g e r e k m e k t e d i r . 58
159
1945'de çok partili d e m o k r a t i k siyasal yaşama adım atılması ve 1 9 5 0 seçimleriyle iktidarın barışçı b i r biçimde e l değiş t i r m e s i , genel olarak o t o r i t e r r e j i m l e r i n d e m o k r a s i y e dön meleri açısından istisnai b i r d u r u m olarak k a b u l edilmektedir. Türkiye'nin b u istisnai k o n u m u , Özbudun'a göre " K e m a l i s t siyasal r e j i m i n m a h i y e t i " tarafından açıklanabilir. Kemalist siyasal r e j i m i n m a h i y e t i n i b e l i r l e y e n değişkenler arasında yeralan " i d e o l o j i " k o n u s u n d a L i n z ' i n t o t a l i t e r ve o t o r i t e r r e j i m l e r ayrımına dayanarak yaptığı çözümlemede Özb u d u n , " C H P ideolojisi ( n i n ) vesayet rejimlerinde ortak olarak görülen içsel çelişkileri sergilediği" kanısındadır. Buna gö re, 160
161
162
"Kısmî toplumsal dönüşümün sınırlı hedefleri büyük ölçüde gerçekleştiğinde, ideoloji bir meşruluk kaynağı olmaktan çıkar. Tam da araçsal karakteri nedeniyle rasyonel eleştiriye açık bir duruma gelir. Laik, cumhuriyetçi bir ulus-devlet bir kez sağlamca kurulur gibi olduktan sonra, Kemalist hedeflerin, rekabetçi bir siyasî sistem içinde dalıa iyi bir biçimde izlenip İzlenemeyeceğıni
158
Bülent D â v e r , "Atatürk v e Sosyo-Pofrtık S i s t e m G ö r ü ş ü " Çağdaş Atatürk,
Düşüncenin
Işığında
M e l e Tunçay. T ü r k i y e Cumhuriyeti'nde S i y a s a l D ü ş ü n c e Akımları",
156
K e m a t i s l iktisadî politikalarınm hedefinin s a n a y i l e ş m e olduğu k o n u s u n d a h e m e n
b e n i m s e n d i ğ i ; e l i t l e r i n d e v l e ö e r i n i d e m o k r a t l a ş t ı r m a a m a c ı n ı g ü r l ü k l e r i , a n c a k belki
h e r y a z a r a y n ı d ü ş ö n c e d e y s e d e , b u h e d e f e e r i ş m e k için 1 9 3 0 ' l a n n ı n s o n r a i z l e n e n
b u n u n g e r e k l e r i k o n u s u n d a p e k a ç ı k o l m a d ı k l a r ı r e j i m l e r d i r . Totaliter
"devtetçilik"ın n a s ı l d e ğ e r l e n d i r i l m e s i g e r e k l i ğ i k o n u s u n d a (arklılıklar b u l u n m a k t a d ı r .
Re/imler.
Dönemi
Türkiye
Ansiklopedisi.
Cumhuriyet
(istanüul: Dr. Nejat F . E c z a c ı b a ş ı Vakfı Y a y . . 1983). s . 2 5 4 - 2 5 5 .
155
Cİ117, s . 1 9 2 4 - 1 9 2 8 .
159
K e m a l i z m ' i n devletçilik ilkesinin bu larklı değerlendiriliş biçimlerine
ileride
160
değinilecektir. 157
R e f o r m u " . Atatürk'ün
Uygulamalarının
Sempozyum.
Evrensel
BoyuHan, Uluslararası
Düşünce
ve
( A n k a r a : A U Rektörlüğü
161 162
normlarının ve
Otoriter
çev. Ergun Özbudun, (Ankara: S Y a y . , 1984), s . 5 .
E r g u n Ö z b u d u n . T h e N a l u r e of t b e K e m a l i s t P o l H i c a l R e g i m e " , A . K a z a n c ı g i l v e E . Ö z b u d u n . (deri.), Atatürk,
B k z . N u ş i n Ayiter. " A t a t ü r k v e Ö z e l H u k u k
Y a y . . 1 9 8 1 ) , s . 3 2 5 - 3 3 0 : A h m e t M u m c u . "Atatürk v e H u k u k " A g . a , s . 3 3 1 - 3 3 3 .
212
L i n z ' e g ö r e ".. v e s a y e t ç i d e m o k r a s i l e r . . . d e m o k r a t i k d e v l e t i n b i ç i m s e l
Founderofa
Modern
State.
s.80.
A.g.e.,s.37. A.g.e..
s.90.
213
sormak da meşru olur. (...) Dolayısıyla, gerçek bir anlamda, Kemalist reformların başarısı, Türkiye'de tek-parti sisteminin uzun-dönemdeki meşruluğunu ortadan kaldırmıştır."^ Burada, "kısmî t o p l u m s a l dönüşüm" ve "araçsallık" kav ramları üzerinde d u r m a k gerekmektedir. C l e m e n t M o o r e ' u n totaliter, chiliastic, vesayetçi ve idarî t e k p a r t i i d e o l o j i l e r i ayrımı çerçevesinde, K e m a l i z m ' i n vesayetçi i d e o l o j i l e r k a tegorisinde değerlendirilmesinden hareket eden Özbudun'a göre, "Vesayetçi ideoloji, kısmî bir toplumsal dönüşüm hedefiyle araçsaV bir işlevi birleştiren bir ideolojidir. Bu niteleme genel olarak Kemalizm'e uymaktadır. Gerçekten de, Kemalizm, Türk toplumunun bütüncül değil, kısmî bir dönüşümüne yönelmiştir; Sıkça belirtilen bir Kemalist deyimi kullanırsak, Kemalizm Türkiye'yi modern, güçlü, tam bağımsız bir ulus-devlet haline getirerek 'çağdaş uygarlık' düzeyine çıkarmayı amaçlamıştır; Totaliter ideolojilerin yaptığı gibi, tümüyle yeni b i r toplum veya yeni bir insan tipi yaratmayı düşlememiştir Kemalizm, eylemin yakından içinde olması anlamında araçsalâır; yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, birçok Kemalist ilke, eylem içinde ve somut ge reksinimlere ve durumlara bir yanıt olarak gelişmiştir."^ Özbudun'un vesayetçi i d e o l o j i veya vesayetçi r e j i m l e r kavramıyla yer verdiği çözümlemeleri, b u i d e o l o j i y e sahip olanların veya böyle b i r r e j i m kuranların, sonuçta l i b e r a l d e m o k r a t i k b i r sisteme geçmeyi bilinçli o l a r a k i s t e d i k l e r i düşüncesine dayanmaktadır. B u doğrultudaki b i r diğer 63
164
5
çözümleme, vesayet kavramım i l k kullananlar arasında yeralan Tunaya tarafından da yapılmaktadır: "(...) Bazı tek parti rejimleri, geçici olduklarını ve demokratik ve uygarca bir düzene varmak için köprü olduklarım ilân et mişlerdir. (...) Böyle bir tek parti bir çeşit vesayet rejimi kurar. (...) Bu sistemlerde, başka partiler ve belli hürriyetler, Anayasa'da kurulmalarına ve kullanılmalarına bir hukukî engel bulunmadığı halde, kurulmazlar ve kullanılmazlar Daha doğrusu kurdu rulmazlar ve kullandırılmazlar. (...) Ne var ki, totaliter olma makta, olamamaktadır. Ve, demokratik bir sistemin hazırlayıcısı olduğu için, kendi sonunu kendisi hazırlamaktadır."^ 67
K e m a l i z m ve C u m h u r i y e t H a l k Partisi'nin tek p a r t i dönemi üzerindeki çözümlemelerde kullanılan vesayet kavramı, 1945'te gerçekleşen çok p a r t i l i siyasal yaşama geçişin daha önceden hedeflenmiş olduğu düşüncesini içermektedir. B u bağlamda, Kemalizm'in k u r u c u s u n u n demokrasi k o n u s u n d a k i bireysel t u t u m u da sözkonusu edilmektedir. Örneğin Dâver'e göre, "Atatürk siyasal rejim konusunda, esas itibariyle, demokratik rejimi benimsemektedir. Bu rejimin üstünlüğüne ve değerine yürekten inanmaktadır. Türk milletinin doğuştan niteliklerinin de demokratik rejimi kabul etmeyi kolaylaştırdığını İleri sür-
168
v e M o o r e , (deri.), a.g.y., s . 3 9 3 : " . . . C H P bir k a d r o partisi, bir elit ö r g ü t ü o l a r a k k a l m a y ı bilerek v e isteyerek seçmiştir. G e r ç e k l e n d e , C H P ' n i n y a p ı s ı , yirminci yüzyılın totaliter v e otoriter tek partilerinden çok A v r u p a l ı bir liberal partiyi h a t ı r l a t m a k t a d ı r . . . B u k a d r o
166
partisi y a p ı s ı h e m d e v r i m c i k o a l i s y o n u n b i r l e ş i m i y l e , h e m d e , temel milliyetçilik, akılcılık, laiklik, a n l i - k l e r i k a l i z m v e nihai
siyasal
demokrasi
bileşenleri o l a n parti
f e l s e f e s i n i n d o ğ a s ı n a İyice u y m u ş t u r . " ( a . b . ç . ) . 163
A.g.e.,
s.90-91.
164
C l e m e n t H. M o o r e . T h e S i n g l e Party a s S o u r c e of L e g i t i m a c y " . S a m u e l P . Huntington v e C l e m e n t H . M o o r e , d e r l . Authoritarian of Established
One-Party
s . 5 7 v d . K a r s . L i n z . a.g.y.,
Systems,
Potitcs
in Modern
Society,
The
167
s.34 vd., 130 v d .
Kurumlar
ve Anayasa
Hukuku,
İstanbul: I Ü H F Y a y . .
1980, S.314.
Dynamics
( N e w Y o r k , L o n d o n : B a s i c B o o k s Inc., 1970),
T a n k Z a f e r T u n a y a , Siyasal
168
T u n a y a ' n ı n y a n ı n d a v e s a y e t k a v r a m ı n ı k u l l a n a n W a l t e r F . W e i k e f i n Political and Democracy
in Turkey,
The Free
a d l ı ç a l ı ş m a s ı d a belirtilmelidir.
Party and its Aftermath
Tutelage
( L e i d e n : E . J . Brill, 1 9 7 3 )
Bu kavram, aslında, modernleşme
kuramını
165
Ö z b u d u n , T h e N a t u r e of t h e K e m a l i s t P o l i t i c a l R e g i m e " , s . 9 0 .
166
B u doğrultuda bkz. E r g u n Ö z b u d u n , " E s t a b l i s h e d Revolution V e r s u s Unifinished
g e l e n e k ile modernlik a r a s ı n d a işleyen tarihsel g e l i ş m e s u r e c i n d e " m o d e m l e ş t i r i c i l e r i n
Revolution: Contrasting P a t t e r n s of Democratization in M e x i c o a n d T u r k e y " , Huntington
k u r d u k l a n s i y a s a l rejimlerin " v e s a y e i ç i " o l m a s ı g e r e k m e k l e d i r .
214
b e n i m s e y e n birçok y a z a r c a k u l l a n ı l m ı ş t ı r . B u k u r a m ı n y ü r ü t t ü ğ ü m a n t ı k g e r e ğ i ,
215
mektedir. O'nun, demokratik cumhuriyet kurmayı daha Kurtuluş Savaşı başında, hattâ belki daha önceleri kararlaştırmış olması çok olasıdır ve bunu doğrulayan belirtiler az değildir. Bununla birlikte o, bu görüşünü başlangıçta pek açığa vurmamış; ülkedeki çeşitli siyasal eğilimleri ve Meclis'teki grupları gözönünde tutarak oldukça kapalı ve ölçülü konuşmayolunu tutmuştur. Bunalımlı savaş yıllarında demokrasi ve cumhuriyet sözcüklerini Mustafa Kemal Meclis'teya da kamusal yaşamında kullanmamıştı. Ancak zaferden sonradır ki, önce imik yönetimi' diye andığı rejimin aslında bir cumhuriyet, hem de Batılı demokratik bir cumhuriyet olduğunu gitgide daha büyük bir kesinlik ve açıklıkla ortaya koymuştur."™*
kapitalist ve bu yüzden de demokratik bir düzen kurmak anlamına geldiğini söyleyebiliriz. O dönemlerde ve iyice yakın zamanlara kadar, kapitalizmin gelişmesinin, kökleri ekonominin zayıflığında olan siyasî istikrarsızlığı giderek demokrasinin kurulmasına yolaçacağı efsanesi hüküm sürüyordu. Dolayısıyla demokrasi, tanım gereği rekabetçi olan kapitalizme özgü siyasal örgütlenme yöntemi olarak görülüyordu ve rekabetçi bir par lamenter sistem de kapitalizm ile bağdaşan biricik siyasî rejimdi. Bu düşünce çizgisi, Max Weber ve Harold Laski gibi Batılı ay dınlar tarafından savunulmuş ve Kemalistler de, burjuva dev rimini gerçekleştirme süreci içinde bu eşitlemeyi örtük olarak kabullenmişlerdi."* *
İçeriği bakımından farklı, ancak yürüttüğü mantık açısından benzer b i r değerlendirme de, "öncülük" kavramı altında ortaya atılmıştır. B u açıdan, "milliyetçiliğin ve d e m o k r a s i n i n önemli r o l oynayacağı b i r b u r j u v a d e v r i m i n i gerçekleştirme kararh l ı ğ i n m , K e m a l i z m ' d e k i d e m o k r a t i k içeriğin i l k k a y n a k l a rından b i r i olduğunu ileri süren Ahmad'ın değerlendirmesi anlamlıdır: "Eğer Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye'de biçimsel demokrasi neredeyse tümüyle mevcut değildîyse, o zaman Kemalist ideolojide demokratik bir yönelimden sözedilebilir mi? Kemalistler'i, onların kendilerini gördükleri gibi Türkiye'yi çağdaş Batı uygarlığı düzeyine çıkarmayı amaçlayan bir geçiş rejiminin kurucuları olarak kabul edersek, bu sorunun cevabı ihtiyatlı bir 'evet' olur. Bu amacı, onu basitçe 'modernleşme'ya da 'Batılılaşma'ya eşitleyerek tanımlayabiliriz. A m a daha titiz davranacak olursak, bunun Kemalistler İçin
K e m a l i s t hareket i l e Fransız D e v r i m i ( 1 7 8 9 ) arasında bağlantı k u r m a çabalan birçok araştırmacı tarafından izlenen b i r y o l d u r . Bu doğrultuda hareket eden A h m a d da, Fransa'da T i e r s Etat'ın önderliğini yapan b u r j u v a z i n i n Türkiye'de yokluğu nedeniyle, "bütün sınıf çıkarlarından özerk o l a n K e m a l i s t l e r " i n , b u sınıf adına " b i r b u r j u v a d e v r i m i n i ger çekleştirme görevini üstlendiklerini b e l i r t m e k t e ; K e m a l i s t l e r i n "siyasal d e m o k r a s i n i n A v r u p a ' d a k i b u r i u v a d e v r i m i n i n z o r u n l u bir parçası olduğunu ve aynı sürecin Türkiye'de de tekrarlanması gerekeceğini b i l d i k l e r i n i " i l e r i sürmekte dir. Mustafa K e m a l ' i n , Sovyet elçisi Aralov'a h i t a b e n söy-
170
7
172
1 7 3
171
A h m a d , " K e m a l i s t T ü r k i y e ' d e İdeoloji A r a y ı ş ı " , s . 2 1 7 .
172
T o y n b e e v e KtrkwoocTun 1 9 2 7 ' d e y a y ı m l a n a n i n c e l e m e l e r i n d e k i ş u y a r g ı bu b a k ı m d a n ç a r p ı c ı d ı r " . . . A n k a r a ' y a o yıl J.1923] y a p ı l a n bir ziyaretin. Batılı bir gözlemcinin zihninde F r a n s ı z Devrimi esprisini y e n i d e n y a r a t m a s ı n a y a r d ı m c ı olduğu d o ğ r u y s a , b u n u n tersi d e a y n ı b i ç i m d e d o ğ r u d u r , y a n i , P a r i s ' t e 1 7 8 9 ' d a n 1 7 9 5 ' e k a d a r h ü k ü m s ü r m ü ş o l a n e s p r i h a k k ı n d a h e r h a n g i bir k a v r a y ı ş a s a h i p o l m a k s ı z ı n , T ü r k i y e ' n i n 1 9 2 0 ' d e n b u y a n a g e ç e n s i y a s a l tarihi d e a n l a ş ı l m a z . " ( A r n o l d J . T o y n b e e v e K e n n e t h P .
169 170
F e r o z A h m a d , "Kemalist Türkiye'de Kemalizme,
İdeoloji A r a y ı ş ı
1919-1939",
İttihat v e T e r a k k i ' y i d e ç ö z ü m l e d i ğ i
İttihatçılıktan
görülmektedir.
Bkz.
(New York: C h a r l e s Scribnei"s S o n s , 1927),
C r o m m w e l l arasında d a benzerlikler olduğundan sözedilmektedir (s.79). 173
A h m a d , "Kemalist T ü r k i y e ' d e İdeoloji Arayışı", s . 2 2 0 v d . ( A h m a d ' ı n b u yargısı M a h m u t
" D o ğ m a k t a O l a n Bir Burjuvazinin Ö n c ü s ü : G e n ç Türklerin S o s y a l v e E k o n o m i k
Esat
Politikası 1 9 0 9 - 1 9 1 8 " , A.g.e.,
dayanmaktadır.)
s.34-80.
World, Turkey,
s . 1 2 9 . G e n e a y n ı y a p ı t t a M u s t a f a K e m a l ile İngiliz D e v r i m i ' n i n ( 1 6 4 0 ) ü n l ü i s m i
ç e v . F a t m a g ü l Berktay, {İstanbul: K a y n a k Y a y . , 1 9 8 5 ) . s . 2 1 5 . A y n ı y a z a n a
"öncülük" k a v r a m ı y l a
216
K i r k w o o d , The Modem
D a v e t , "Atatürk v e S o s y o - P o l i t i k S i s t e m G ö r ü ş ü " , s . 2 5 2 .
[Bozkurtj'ın
Kasım-Aralık
1921'de
yazmış
olduğu
makaleler
dizisine
217
lediği, "Türkiye'de sınıflar yok... Türkiye'de işçi sınıfı y o k , çünkü gelişmiş b i r sanayi y o k . B i z i m b u r j u v a z i m i z i ise henüz burjuva sınıfı haline getirmek gerekiyor. Ticaretimiz çok cılız, çünkü sermayemiz y o k " sözlerini de z i k r e d e n A h m a d , " K e m a l i z n i i n yüzyüze olduğu görev, sınıfları o r t a d a n k a l dırmak değil, tersine eski r e j i m i n sınıflaşma sürecini geciktiren engellerini, yıkarak, sınıfların gelişmesini sağlamaktı" yargısına varmaktadır. 1 7 4
175
Ahmad'ın " b u r j u v a d e v r i m i n i n öncüsü olarak K e m a l i z m " ve Özbudun ile Tunaya'nın "vesayet i d e o l o j i s i - r e j i m i olarak K e m a l i z m " y o r u m l a n , açıkça ya da örtük olarak benimsenmiş b i r tarih anlayışına dayanmaktadırlar. Ahmad'ın y o r u m u n d a k i sınıflaşmanın önündeki engelleri kaldırmak d e y i m i , sınıf laşmanın olmadığı ve b u nedenle de değişmeyen, durağan t o p l u m l a r (Doğu) karşısında sınıfîaşmış, dolayısıyla da d i n a m i k toplumlar (Batı) ikiliğine dayanan klasik Şarkiyatçılığın b i r türevi olarak görünmektedir. Vesayet ideolojisi r e j i m i olarak K e m a l i z m yorumlarında ise, geleneksellikten m o dernliğe geçişte i l e r i c i b i r aşama anlayışının varlığı görül mektedir. H e r i k i y o r u m d a da K e m a l i z m , t o p l u m u " i l e r l e m e " y o l u n a sokan iyileştirici b i r i d e o l o j i olarak k a v r a n m a k t a dır. Y o r u m l a r arasındaki b u mantık birliğine rağmen, K e m a lizm'in nasıl b i r ideoloji olduğunu kavramakta önemli görünen b i r noktanın tartışmalı olduğu söylenebilir. S o r u n , K e m a l i z m ' i n Türk t o p l u m u n u "bütünsel" olarak değiştirmeyi h e defleyip hedeflemediğidir. Özbudun'un y o r u m u , vesayetçi i d e o l o j i n i n tanımı gereği, K e m a l i z m ' i n kısmî b i r t o p l u m s a l 176
dönüşümü hedeflediği doğrultusundadır. B u n a karşılık Tunaya ve Dâver*in yorumlayışmda K e m a l i z m ' i n hedeflediği düşünülen dönüşümün "bütünsel" olduğu v u r g u l a n m a k t a dır. Ahmad'ın ve " b u r j u v a d e v r i m i " kavramını k u l l a n a n diğer y a z a r l a n n da b u i k i n c i tarzı b e n i m s e d i k l e r i söylene bilir. K e m a l i z m ' i n Türk t o p l u m u n u n geleceğini nasıl tasarım ladığı k o n u s u b u n o k t a d a önemlidir. "Muasır medeniyet seviyesi" t e r i m i , Kemalistler için içerikten y o k s u n b i r ideal niteliğinde olmadığına; K e m a l i s t l e r ' i n iktisadî, t o p l u m s a l , siyasal alanlarda yaratmayı tasarladıkları " y e n i t o p l u n i u b e l i r t m e k için b u t e r i m i kullandıkları söylenebileceğine göre, sözü e d i l e n farklılığın kaynağı n e o l a b i l i r ? Özbudun, " y e n i b i r t o p l u m veya yeni b i r insan t i p i yaratmayı düşlememiştir" d e y i m i y l e i k i şeyi ifade e t m e k istemiş o l a b i l i r : Ya Türk t o p l u m u , K e m a l i z m ' i n ortaya çıkışma k a d a r geçen yenileşme süreci içinde kısmen "muasır medeniyet seviyesine" ulaşmışur, dolayısıyla K e m a l i z m ' i n hedefleyeceği dönüşümler de b u sürecin kalan kısmını t a m a m l a m a k t a n ibarettir. Ya da, Türk t o p l u m u n u n topyekûn y e n i b i r n i t e l i k kazanması demek olan "muasır medeniyet seviyesi", K e m a l i s t l e r için, 1930'larda varolan somut b i r t o p l u m t i p i n i n (Batı uygarlığının) biçimsel normlarını hayata geçirme h e d e f i n i ifade e t m e k t e d i r . Dola yısıyla K e m a l i z m , totaliter i d e o l o j i l e r d e olduğu g i b i b i r "ütopya" peşinde değil, potansiyel olarak l i b e r a l - d e m o k r a t i k b i r rejime dönüşmeye açık, Batıcı b i r " z i h n i y e t " n i t e l i g i n 177
1 7 6
177
p â v e r , A t a t ü r k İdeolojisi v e D e v r i m i ' i n T ü r k i y e N a s ı l K u r t u l u r ? " s o r u s u n a v e r i l m i ş "radikal bir c e v a p " olarak, "yeni bir devlet, y e n i bir t o p l u m v e yeni bir insan
174
S . İ. A r a l o v , Bir Sovyet
Diplomatının
Türkiye
Anıları,
175
A h m a d , a.g.y.,
176
B k z . , H u r i c i h a n İ n a n , " O s m a n l ı T a r i h i v e D ü n y a S i s t e m i : Bir D e ğ e r l e n d i r m e " .
yaranmak)"
a m a c ı n ı ortaya k o y d u ğ u n u düşünmektedir. ( D â v e r , ioc.cit., s . 2 4 7 ) . T u n a y a ' n ı n
(Ankara: Birey v e Toplum Y a y . ,
Hareketleri
1985),s.253.
İçinde Atatürk
ve Atatürkçülük
Devrim
adlı y a p ı t ı n d a d a e s k i - y e n i karşıtlığı b ö y l e
bir a n l a y ı ş ç e r ç e v e s i n e o t u r t u l m u ş t u r . s.224.
178 Toplum
B k z . S u n g u r S a v r a n , " O s m a n l ı ' d a n C u m h u r i y e t e : T ü r k i y e ' d e B u r j u v a Devrimi S o r u n u " , s . 1 9 1 v d . K a r ş . A h m e t Y ü c e k ö k , Türkiye'de
Parlamentonun
Evrimi,
s . 141.
ve Bilim, S a y ı : 2 3 , ( G ü z , 1 9 8 3 ) , s . 1 1 - 2 0 v e o r a d a belirtilen k a y n a k l a r .
218
219
dedir.™ Burada şu s o r u n akla gelmektedir: Dışarıdan bakıldığında, b i r "ütopya"yı değil, v a r o l a n b i r t o p l u m m o d e l i n i hedeflemiş olarak k a v r a n a b i l e n K e m a l i z m , içeriden, y a n i 1930'lar Tür kiye'sinden bakıldığında b i r "ütopya" peşinde olarak görü l e b i l i r . "Muasır m e d e n i y e t s e v i y e s i n i n içeriği K e m a l i z m ' i n altı i l k e s i ve b u i l k e l e r l e u y u m içinde olduğu düşünülen re f o r m l a r tarafından b e l i r l e n i y o r s a , Kemalistler, M o o r e ' u n d e y i m i y l e "mantıksal olarak olanaksız b i r görev" üstlenmiş olabilirler. Kemalizm'in nasıl b i r ideoloji olduğu konusunda ortaya çıkan b u güçlükler, bir başka noktaya d i k k a t l e r i çekmektedir. Gerek vesayet, gerek öncülük kavramları, e x p o s t facto açıklamalar getiren kavramlardır. B i r diğer deyişle, her şey o l u p b i t t i k t e n sonra, geriye doğru bakılarak b u kavramlar devreye s o k u l maktadır. B u n a b i r örnek olarak halkçılık i l k e s i üzerindeki değerlendirmeleri verebiliriz. Mustafa K e m a l ' i n b i r " H a l k Fırkası" k u r m a kararını açıkladığı günlerde, Lûtfi F i k r i Bey, yeni fırkanın "müfrit b i r sol fırka" olacağı endişesinin oldukça yaygın olduğunu b e l i r t m e k t e d i r . O dönemin siyasal g r u p laşmaları gözönüne alındığında "anlamlı" olabilecek b u de ğerlendirme, d i y e l i m 1970'lerde bakıldığında anlamsız görü180
181
179
U n z , otoriter rejimlerin t a n ı m l a n ı ş ı n d a bir ö g e o l a r a k , " i ş l e n m i ş v e y o l g ö s t e r i c i bir ideolojiye değil, k e n d i n e ö z g ü zihniyetlere s a h i p ol(mak)" deyimini k u l l a n m a k t a d ı r . (Totaliter
v e Otoriter
Rejimler,
s. 1 3 0 ) .
180
C l e m e n t H . M o o r e , T h e S i n g l e P a r t y a s S o u r c e of L e g i t i m a c y " , s . 5 7 .
181
Lütfİ F i k r i . Meşrutiyet
ve Cumhuriyet.
( İ s t a n b u l , y.y., 1 3 3 9 [ 1 9 2 3 ) , s . 3 v d . Y a z a r ı n
İstanbul M e b u s u Ali R ı z a ' n ı n 7 K a n u n - ı s a n i 1 3 3 9 tarihli İleri g a z e t e s i n d e k i m a k a l e s i n e atfen b u endişeleri dile getirmiş o l m a s ı n a r a ğ m e n , endişelerin t e m e l i n d e , A n a d o l u ' d a k i İttihatçıların K u r t u l u ş S a v a ş ı s ı r a s ı n d a h a z ı r l a d ı k l a r ı " M e s a î " , " H a l k Ş û r a l a r F ı r k a s ı
nebilir. Çünkü, aradan geçen z a m a n içinde Türkiye C u m h u riyeti'nin siyasal rejim tercihi Batılı bir demokrasi doğrultusunda olmuştur. Dolayısıyla, 1950'de siyasal iktidarın barışçı b i r biçimde el değiştirebilmesine bakarak, b u geçişi halkçılık i l kesinin doğal sonucu olarak y o r u m l a m a k mümkündür. Bu y o r u m l a m a tarzı ise, i d e o l o j i n i n oluşumu sırasında, insanların k e n d i söz ve eylemlerini nasıl tanımladıklarını anlamakta yetersiz kalabilme tehlikesini taşımaktadır. 182
II. K e m a l i z m ' d e "Muasır M e d e n i y e t S e v i y e s i n i n İçeriği: D e m o k r a s i ve Bürokratik Muhafazakârlık Kemalizm-Demokrasi ilişkisinin vesayet kavramı aracılığıyla değerlendirilmesi, büyük ölçüde, çağdaşlığı t e m s i l ettiği düşünülen Batı t o p l u m l a n n d a k i statükonun erişilmesi gereken b i r hedef olarak olumlanması anlayışına dayanmaktadır. B u çerçevede, gerek t e k - p a r t i yöneticilerinde, gerekse t e k - p a r t i dönemini vesayet kavramı aracılığıyla değerlendiren sosyal b i l i m c i l e r d e , Batı toplumlarını d e m o k r a t i k l i k ve özgürlük kavranılan açısından eleştiren görüşlerin herhangi bir etkisinin olmadığını söyleyebiliriz. B i r diğer deyişle, Jön Türkler g i b i K e m a l i z m i oluşturan i n t e l l i g e n t s i a da, Batı'ya b a k a r k e n , buradaki egemen, pozitif söylemi dikkate almış ve ideolojisini buna göre biçimlendirmiştir. 2. Dünya Savaşı sonrasında, "Hür Dünya"nın "demokratikliğini ve Batılı o l m a y a n toplumların b u demokrasiye doğru evrileceklerini/evrilmeleri gerektiğini i l e r i süren modernleşme kuramının e t k i s i n d e k i sosyal b i limciler de, tek-parti dönemini -bu kez demokrasi b o y u t u iyice belirginleşmiş b u l u n a n - aynı " p o z i t i f " söylem içinde değerlendirmişlerdir.' Buna karşılık, Batı toplumlarındaki sta83
P r o g r a m ı " v e "Halk Z ü m r e s i S i y a s î P r o g r a m ı " a d l a n a l t ı n d a k i ü ç p r o g r a m ı n içeriğine b e n z e r nitelikleri, M u s t a f a K e m a l v e ç e v r e s i n c e h a z ı r l a n a n 1 3 E y l ü l 1 9 2 0 tarihli "Halkçılık Programı" bulunmaktadır. B k z . ilhan T e k e l i , G e n c a y Ş a y i a n , T ü r k i y e ' d e H a l k ç ı l ı k İdeolojisinin E v r i m i " , Toplum A y r ı c a b k z . i s m a i l A r a r , Atatürk'ün ( İ s t a n b u l : B a h a M., 1 9 6 3 ) .
182
ve Bilim. S a y ı : 6 - 7 , Y a z - G ü z 1 9 7 8 - s . 6 5 - 7 1 .
Halkçılık
Programı
ve Halkçılık
İlkesinin
Ö r n e ğ i n b k z . T a n y o l , Atatürk
( A n k a r a : T ü r k i y e İş B a n k a s ı Kültür Y a y . ,
Tarihçesi, 183
B u s ö y l e m i n bir d e ğ e r l e n d i r i l m e s i için b k z . H u r i c i h a n İ n a n , " O s m a n l ı T a r i h i v e D ü n y a S i s t e m i , Bir D e ğ e r l e n d i r m e " ,
220
ve Halkçılık
1984).
Toplum
ve
Bilim,
Sayı 23- (Güz. 1983),
s.9-39.
221
tükoya eleştirel b i r bakış getiren ve b u a n l a m d a "negatif" b i r söylemi t e m s i l eden, b u çalışmanın i l k bölümünde ortaya koymaya çalıştığımız görüşler, Kemalizm-demokrasi ilişkisinin değerlendirilmesinde daha değişik sonuçlara ulaşmaya olanak sağlayıcı b o y u t l a r taşımaktadırlar. K e m a l i z m ' i n incelemeye çalıştığımız a n l a m sistemi içinde ö n p l a n a çıkan i k i temel özelliği üzerinde d u r a r a k b u boyutları açıklamak v e böylece K e m a l i z m - d e m o k r a s i ilişkisini daha farklı b i r açıdan değer l e n d i r m e k mümkündür. A. Muasır Medeniyet Pozitif
Bilim ve
Seviyesinin
Asil öğesi
Olarak
Teknoloji
Taner T i m u r ' a göre, "Genç Osmanlılar'la başlayan v e Jön-Türkler-lkinci Meşrutiyet-lttihat v e T e r a k k i çizgisini t a k i b e d e n " r e f o r m süreci içinde, " b i r Batılı i d e o l o j i özellikle önem kazandı: P o z i t i v i z m . " Osmanlı intelligentsiası'nın, i t t i h a t ve T e r a k k i adında da simgelendiği g i b i , A u g u s t e C o m t e ' u n "düzen ( o r d e r ) ve ilerleme ( p r o g r e s s ) " düsturunu benimseyişi, y i n e T i m u r ' a göre, b i r y a n d a n "Batı'nın üstün lüğünü açıklayacak ' b i r s i h i r l i değnek" o l m a , diğer y a n d a n da "Hıristiyanlığa bulaşmamış o l m a k " e r d e m l e r i n i taşıyor du. Jön Türk i d e o l o j i s i n i n K e m a l i z m tarafından d e v r a l m a n düşünsel mirasının en önemli i l k öğesi b u pozitivist anlayıştır. K e m a l i z m ' i n "muasır m e d e n i y e t " i d e a l i n i n aslî öğesi olarak karşımıza çıkan b i l i m v e t e k n o l o j i , C o m t e ' u n e t k i s i n d e k i b u p o z i t i v i s t b o y u t u y l a , genel ve özel bazı sonuçlar yaratmış tır. 1 8 4
1 8 5
Genel sonuçlardan e n önemlisi, p o z i t i v i z m i n sosyal düşünce bakımından gösterdiği içerikte yeralmaktadır. P o z i t i v i z m ,
184 185
T a n e r T i m u r , Türk Devrimi ve Sonrası, s . 1 3 2 .
insanın dışında v a r o l a n ve elverişli ( b i l i m s e l ) yöntemlerle bilinebilecek n i t e l i k t e o l a n b i r "nesnel gerçeklik" alanının varlığını k a b u l eder. Dolayısıyla, nesnel dünyayı elverişli bilimsel yöntemlerle bilebilme olanağına kavuşmuş "eğitilmiş" insanların t o p l u m yönetiminde egemen olmalarım arzulamak, p o z i t i v i z m i n doğal uzantısı olmaktadır. Pozitivizmin, özellikle Auguste C o m t e ' d a k i biçiminde oldukça açık o l a n b u siyasal sonuçlan, b u anlayışı benimsemiş b u l u n a n Osmanlı-Türk intelligentsiası'na da damgasını vurmuştur. B u bağlamda, "hakikat"ı bilenlerin " h a l k a doğru" giderek, onlara ne yapmaları gerektiğini öğretmeleri anlamına gelen I I . Meşrutiyet halkçılığının, b u elitist b o y u t u y l a K e m a l i z m ' e aynen yansımış olması b i r rastlantı değildir. Dolayısıyla, Şerif M a r d i n ' i n Jön Türkler için yaptığı saptamanın, o n l a n n " d e r i n anlamıyla" halkçı olmadıkları saptamasının, K e m a l i z m için de geçerli olduğunu b e l i r t m e k g e r e k m e k t e d i r . P o z i t i v i z m i n , K e m a l i z m - d e m o k r a s i ilişkisi açısından ya rattığı özel sonuçlan ise, iktisadî, kültürel ve siyasal düzeylerde ayrı ayrı ele a l m a k doğru olacaktır. İktisadî düzeyde, hızlı kalkınma ve sanayileşmenin gerçekleştirilmesi amacı, p o z i t i f b i l i m ve t e k n o l o j i n i n insanlığa sağladığı o l a n a k l a r d a n ya rarlanarak t o p l u m u muasır m e d e n i y e t seviyesine eriştirme anlamına gelmektedir. Böylelikle, Batı üstünlüğünü sağlayan aracı ( b i l i m ve t e k n o l o j i y i ) k u l l a n a r a k Batı'yı yakalamak, ve "muasır milletlerle" u y u m içinde, ilerleme y o l u n d a yürümek mümkün olacaktır. 186
Kültürel düzeyde, p o z i t i v i z m i n sonuçları, Kemalist l a i k l i k anlayışında ortaya çıkmaktadır. Auguste C o m t e ' u n , insanlığın evrimiyle i l g i l i üçlü aşamalar fikrini hatırlayarak b u sonuçları daha i y i saptayabiliriz. Bilindiği g i b i , C o m t e , insanlığın teo l o j i k , metafizik ve p o z i t i f evrelere ayrılan b i r e v r i m süre186
B k z . StanislavAndreski(der.), 777eEssentfa/Comte (Londra: C r o o m H e l m , 1974), muhtelif yerler.
A.g.e. 223
222
c i n d e n geçtiğini i l e r i sürmüştür. B u evrelerden p o z i t i f evre, diğerlerinden üstün, âdeta mükemmel b i r toplumsal örgüt lenmeyi temsil e t m e k t e d i r . İşte, K e m a l i z m ' i n muasır me deniyet seviyesinin de, boş inançlara dayalı dinsel dünya görüşünün egemen olduğu b i r t o p l u m a , "hayatta en h a k i k i mürşit(in) i l i m " olduğunu öğretmek anlamını taşıdığını söyleyebiliriz. B u nedenle, K e m a l i z m ' i n d i n ve devlet işlerinin ayrılmasının ötesine geçerek, " d i n i d e n e t i m altına a l m a k " biçiminde beliren l a i k l i k politikasının yalnızca İslâmiyet'te güçlü b i r siyasal b o y u t u n varlığıyla açı klana maya cağı; " m a a r i f i n , a i l e n i n , e k o n o m i k hayatın, hattâ muaşeret, kıyafet ve s a i r e n i n değişmez d i n ölçülerinden ayrılarak zamanın ve hayatın zaruretlerine u y m a zorunluluğu" olarak laikliğin ( l a i c i t é ) p o z i t i v i s t anlayış doğrultusunda, d i n adamlarının b i r "layisizm"e dönüştüğünü k a b u l etmek g e r e k m e k t e d i r . Böylece, p o z i t i v i z m i n biçimlendirdiği Kemalist l a i k l i k anlayış ve politikası, "İslâmiyet'te r e f o r m " düşüncesini kabul etmeyen, ancak Tuhçay'ın da belirttiği g i b i , d i n i n ortaya çıkışını ha zırlayan koşulları değiştirmektense, yeni b i r "inanç s i s t e m i " n i benimsetmeye çalışan b i r i d e o l o j i k öge olarak değerlendi rilmelidir. 1 8 7
188
189
190
1 9 1
P o z i t i v i z m i n Kemalizm'de rastlanan siyasal sonucu ise, b i r yandan siyasal r a k i p l e r i n ve m u h a l i f güçlerin " d i n c i l i k l e r i " ne karşı çıkılmasını sağlamada, diğer y a n d a n da p o z i t i v i z m i n gereği o l a n "düzen içinde i l e r l e m e " İçin gereken güçlü b i r merkezî devleti sürdürmekteki katkısında ortaya çıkmaktadır. D e m o k r a s i , ister Batı t i p i parlamenter biçimler altında o l s u n , ister başka biçimlerde anlaşılsın, güçlü b i r merkezî devletle 187
Ag\e.,s.l9vd.
18B
B k z . M. T u n c a y , Tek-Parti.
189
B ü l e n t D â v e r , Türkiye
190
K a r s . , A.g.e.,
191
224
değil, halkın katılım olanaklarını genişleten yaygın b i r ademîmerkeziyetçilikle daha tutarlıdır. B u açıdan, d e m o k r a s i n i n . Şerif M a r d i n ' i n t e r i m l e r i y l e söylersek, çevreden merkeze doğru gelen e t k i l e r i n i n artması ölçüsünde adıyla tutarlı b i r n i t e l i k kazanacağını söyleyebiliriz. B u açıdan ba kıldığında, muasır medeniyet i d e a l i n d e içerilen p o z i t i v i s t b o y u t , T a n z i m a t sonrasının b i r ürünü o l a n o t o k r a s i ve merkezileşme eğilimlerini sürdürücü ve m e r k e z d e n çevreye doğru gelişen eski reformcu geleneği devam ettirici b i r siyasal sonuç doğurmuştur. 192
B. Dayanışmacılık ve "Devletçilik" j ö n Türk düşüncesinin Kemalizm'e bıraktığı i k i n c i önemli m i r a s , Durkheim-Gökalp e t k i s i n d e kalmış b u l u n a n daya nışmacı (Solidarist) anlayıştı. T e k e l i ve Şaylan'ın b e l i r t t i k l e r i g i b i , Ziya Gökalp'in i t t i h a t ve T e r a k k i ' n i n " i d e o l o g u o l a r a k " geliştirdiği halkçılık düşüncesi, "İki boyutta gelişmiştir. Birincisi daha geniş halk kitlelerinin siyaset alanına katılmasıdır. T Z. Tunaya'nın sözleriyle 'Tabai Şahane'nin vatandaşlık mertebesine yükselmesidir. Ziya Gö kalp'in 'umumcüluk' dediği bu katılımın artışı ile toplum sorunlannaya da imparatorluğun çöküşüne çözüm bulmayı kendi sorunu kaline getiren, küçük burjuva sınıfının içinden gelen geniş bir grup ortaya çıkmıştır. Bu dönem halkçılığının ikinci boyutu, öngörülen toplum düzeni ile ilişkilidir Ziya Gökalp'te halkçılığın siyasal boyutları kalkmış, Türkçülüğe ve ulusalcılığa indir genmiştir. Bu indirgeme, Durkheim'ın 'toplumsal dayanışma' kuramına dayanılarak yapılmıştır. Ulus, çıkarları çelişmeyen bir bütün olarak ele alın(mış) (...) böylece milli ekonomi, millî tüccar, millî burjuva yaratmak tüm toplumun özlemi haline gelebiKmiştir)."^
s.218vd.
Cumhuriyetinde
Lâiklik ( A n k a r a : A Ü S B F Y a y . , 1 9 5 5 ) . s . 6 .
192
K a r s . Ş e r i f M a r d i n , " M e r k e z - Ç e v r e ilişkileri", muhtelit
193
T e k e l i v e Ş a y i a n , " H a l k ç ı l ı k İdeolojisinin E v r i m i " , s . 6 1 - 6 2 .
yerler.
s.4-5.
T u n ç a y , Tek-Parti,
s.211 v e 2 2 4 - 2 2 5 .
225
B u bağlamda, Türk t o p l u m u n u n sınıfsız, imtiyazsız, kay naşmış b i r k i t l e olarak anlaşılması, "1924'lere ulaşıldığında (...) yeni b i r b o y u t u n , 'eşit'liğin önem kazan(masıyla)" birlikte, "iktisadî devletçilik" f i k r i n e de temel oluşturmuştur. B u çerçevede Gökalp halkçılığı, sınıfsız, dayanışmacı b i r k i t l e olarak kavranan Türk t o p l u m u n d a , çeşitli t o p l u m s a l kesimler arasında eşitliğin sağlanması ve iktisadî gelişmeyle b i r l i k t e doğabilecek o l a n eşitsizliklerin g i d e r i l m e s i için devletçiliğin benimsenmesi gerektiği düşüncesine ulaşmıştır. 194
Gökalp halkçılığında gözlenen b u katılımcı-eşitlikçi içerik, Kurtuluş Savaşı sırasında, doğrudan d e m o k r a s i y e yönelen siyasal programların t e m e l i n i oluşturmuştu. B u n a karşılık, Cumhuriyet'e ve tek-parti dönemine gelindiğinde, D u r k h e i m aracılığıyla Gökalp'in kullandığı " k o l e k t i f bilinç" kavramının "genel (millî) irade"ye, halkçılığın da milliyetçiliğe dönüş türüldüğünü görmekteyiz. B u biçimi altında K e m a l i s t h a l k çılık, dayanışmacı anlayışın sınıfsız, imtiyazsız b i r kütle olarak halkı " m i l i e t " l e özdeşleştirmiş ve p o z i t i v i s t anlayış doğrul t u s u n d a pekişmiş b u l u n a n bürokratik-elitist yönelimlerini meşrulaştırmak için, "millî i r a d e " n i n temsilciliğini tekeline almış görünmektedir. Devletçilik de, iktisadî, kültürel ve siyasal tüm ilişkileri merkezî iktidarın d e n e t i m i n e ve yön lendiriciliğine tabî kılan bürokratik, o t o r i t e r b i r n i t e l i k k a zanmış olduğundan, K e m a l i z m ' i n pozitivist-milliyetçi-devletçi içeriği belirginleşmiş bulunmaktadır. Kültürel içeriği i t i b a r i y l e , "muasır m e d e n i y e t " kavramının belirlediği "modernleşmiş" b i r n i t e l i k gösteren K e m a l i z m , b u açıdan bakıldığında, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a m o d e r n z i h n i y e t l i ıntelligentsia'nın, karşı olduğu, koptuğu ve de ğiştirmeyi hedeflediği geleneksel ( h a l k ) kültürünün e t k i s i altında bulunduğunu da ortaya k o y u c u n i t e l i k t e d i r . Shils'in
deyişiyle, "Yeni devletin 'siyasallaşmış' önderleriyle halk kitlesi ara sındaki kopukluk, genellikle, kendi yurttaşlarının geleneksel kültürüyle olan bağlantısını yitirmiş veya koparmış bulunan küçük eğitilmiş seçkinlerin cemaat bağlarının çözülmesine, eşit olmayan modernleşmelerine (veya Batılılaşmalarına) bağlan mıştır. Oysa, gerçek başka yerdedir. Kitlenin geleneksel kültürü ile eğitilmişlerin modem kültürü arasındaki açık ayrılıklara rağmen, "siyasal' yönelimleri açısından, eğitilmiş seçkinler, kökünden koptukları iddia edilen kültür île önemli bir yakınlık göstermektedirler."* 95
Bu yakınlık, Şerif M a r d i n tarafından, "ümmet" strüktürünün Osmanlı-Türk aydını üzerindeki e t k i s i n d e teşhis edilmiştir. Devleti k u r t a r m a k için gözlerini Batı'ya çevirmiş o l a n Osman lı-Türk aydını, Batı'daki düşünce s i s t e m l e r i n d e n yalnızca, k e n d i seçkinci eğilimlerine u y g u n düşen p o z i t i v i z m ile, "ümmet" strüktürünün beslediği, "Osmanlı İmparatorluğu'ndaki 'communautaire' u n s u r ( u n ) , kapsayıcı, bireye önem vermeyen ve b u anlamda otoriter b i r millî kültür kavramı için z e m i n hazırlamış" olan dayanışmacılığı almıştı. 196
P o z i t i v i z m ve dayanışmacılık, Jön Türkler'de olduğu g i b i , K e m a l i z m ' d e de, "hürriyetle b i r i l g i s i o l m a y a n 'uzmanlık' teorileriyle (...) v a t a n p e r v e r l i k ve a k t i v i z m ( i n ) birle(ştigi) oldukça otoriter" b i r ideoloji oluşturmuştu. B u i d e o l o j i n i n Türk t o p l u m u n u n geleceği hakkında koyduğu ve benimsediği hedefler arasında b i r öncelik-sonralık ilişkisi de b u l u n u y o r d u . Öncelik sanayileşme ve t o p l u m u n kültürünün modernleş tirilmesine verilirken, halkın siyasal hayata katılımı anlamında 197
195
E d w a r d S h i s , T h e C o n c e n t r a t i o n a n d D i s p e r s i o n of C h a r i s m a - T h e i r B e a r i n g o n
196
M a r d i n , Jön Türklerin
E c o n o m i c P o l i c y in U n d e r d e v e l o p e d C o u n t r i e s " in Center Siyasî
Fikirleri,
and Periphery,
s . 2 2 3 . K a r s . M a r d i n , Din ve İdeoloji,
s.406. s . 101
vd. 194 226
A.g.e..
s.62-63.
197
M a r d i n , Jön Türklerin
Siyasî
Fikirleri,
s.219. 227
demokrasi, gerektiğinde ve t o p l u m u n hazırlık düzeyine bağlı olarak i z i n verilebilecek, sınırlı b i r hedef o l a r a k algılan maktaydı. K e m a l i z m ' i n b u pozitivist-dayanışmacı-devletçi niteliği açısından, b u ideoloji ile demokrasi arasındaki ilişkiler, üç ana n o k t a d a özetlenebilir: - Toplumsal farklılıklara dayanan ve consensus içinde bir çatışmayı ifade eden demokrasi fikri, dayanışmacı, çatışmayı yadsıyan bir toplum kavrayışına oldukça yabancıdır.
işlemi ile o n a temel oluşturan i d e o l o j i n i n , Shils'in kullandığı anlamda, "geleneksel'İikle o l a n yakınlığı, merkezî i k t i d a r ile h a l k arasındaki kopukluğu sürdüren "yukarıdan aşağı" ve bürokratik niteliği, K e m a l i z m ' i n bürokratik -muhafazakâr özelliğinin ağırlığına işaret edici n i t e l i k t e d i r .
- Kemalizm'in Türk toplumu için tasarımladığı gelecekte, Kemalizm'i temsil edenlerin zaman zaman ortaya koydukları "otoriterliktenyakınmalar"a bakarak, demokrasinin de bir öge olarak varlığını söyleyebiliriz. Ancak, burada tasarlanan de mokrasi, güçlü bir merkezi devletin varlığına ve çatışmaya değil, dayanışmacılığa ve her şeyden önce de, siyasal rejimin temeli olarak algılanan "millî devlet" fikrine bağlı, ikincil bir ko numdadır. - Kemalizm'in demokrasiyle olan bu ilişkileri, vesayet kav ramını çağrıştıran özellikler taşıyorsa da; bunu, vesayet ideo lojisinin demokratikleşmeyi kolaylaştırıcı bir ideoloji olarak yorumlamak yerine, demokratikleşmeyi güçleştirici bir özellik olarak görmek gerekecektir. Çünkü, toplumun demokrasiye ne vakit hazır olduğuna, yani demokratikleşme için "rüştünü" ispat ettiğine harar verecek olan, yine "vesayet ideolojisi "ni benimsemiş olanlardır. Bu bağlamda, K e m a l i z m ' i n , "hükmetme" veya 'egemenlik' olarak çevrilen "Herrschaft"ı sürdürdüğünü , y a n i b u i d e o l o j i n i n içinden çıktığı t o p l u m u n çerçevesini değiştirici o l m a y a n bürokratik- muhafazakâr niteliğinin ağır bastığını söyleyebiliriz. T e k - p a r t i döneminde gerçekleştirilmiş o l a n reformlar, Osmanlı'dan m i r a s k a l a n t o p l u m s a l çerçeveyi değiştirmeye yönelik b o y u t l a r içeriyorsa da, b u değiştirme 198
198
M a r d i n , Din ve İdeoloji,
s.80.
228 229
SONUÇ
Batılı olmayan t o p l u m l a r d a k i değişim süreçlerini açıklamak için geliştirilmiş olan modernleşme kuramı, e t h n o c e n t r i q u e ve teleolojik özellikler taşımaktadır. Gözden geçirilerek düzeltilmiş biçimi altında bile, modernleşme kuramı Batılı t o p l u m s a l ve siyasal örgütleniş tarzını, yeryüzündeki tüm "modernleşen top!umlar"ın varmaları gereken n i h a i (ideal) t o p l u m olarak benimsemiştir. Klasik modernleşme kuramında daha b e l i r g i n olarak gözlenen, Batılı o l m a y a n toplumların Batı tarihinden çıkarsanan "yasalar"a göre belirlenen b i r e v r i m sürecini yaşadıkları f i k r i , siyasal gelişme açısından, Batı de mokrasisine doğru b i r e v r i m i n varlığını içermektedir. "Ge lenekseli i k " t e n " m o d e r n l i k " e geçiş evresinde b u l u n a n Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a ortaya çıkan o t o r i t e r siyasal r e j i m l e r i , nihaî demokratikleşmeyi gerçekleştirmeye yönelik oluşumlar olarak değerlendirmek gerekir. Gözden geçirilmiş biçimiyle modernleşme kuramı, "ideal t i p l e r " olarak t a r i h i n " h i p o t e t i k " başlangıcını ve s o n u n u ifade eden geleneksellik i l e m o dernliğin birarada varolduğu "modernleşen" t o p l u m l a r d a , t o p l u m s a l değişme sürecinin ürünü olarak değerlendirilen 231
"siyasal gelişme"yi, her Batılı o l m a y a n t o p l u m u n k e n d i n e özgü tarihsel koşullan altında ele almayı u y g u n görmekteyse de, b u özgün araştırmaların yürütüldüğü genel çerçeve, BaU'nın Batılı olmayan karşısında daha i l e r i y i (daha d e m o k r a t i k o l a n b i r t o p l u m u ) temsil ettiği anlayışını sürdürmüştür. B u bağlamda, Batı'nın 1500'lerde başlayan ve k e n d i "iç d i n a m i k l e r i n i n b i r ürünü o l a n "modernleşmesini çok kısa b i r z a m a n içinde gerçekleştirmek isteyen Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a , modernleştirici i n t e l l i g e n t s i a ' n m e y l e m l e r i de, dedüktif mantığa dayalı b i r biçimde açıklamaya çalışılmıştır. Böylelikle, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i yönetici sınıfın düşünce ve eylemlerine, b u düşünce ve e y l e m l e r i n ortaya çıktığı t a r i h s e l - t o p l u m s a l bağlamda yeralmayan a n l a m l a r a tfedilmiştir. Modernleşme kuramına r a d i k a l eleştiriler getiren ve b u eleştiriler içinde daha farklı b i r "siyasal gelişme" anlayışını oluşturmaya çalışan görüşler ise, öncelikle sosyal b i l i m araştırmalannda p o z i t i v i z m i n egemenliğine karşı çıkmışlardır. Doğal bilimlerle sosyal b i l i m l e r arasında metodolojik b i r b i r l i k olduğunu k a b u l eden p o z i t i v i z m i n dedüktif mantığa dayalı "açıklama" f i k r i , sosyal b i l i m l e r i n m e t o d o l o j i k i l k e l e r i n i n " y o r u m s a m a " ( h e r m e n e u t i c ) programından çıkartılması gerektiğini ileri süren radikal-eleştirel sosyal b i l i m anlayışınca reddedilmiştir. A n t i - p o z i t i v i s t anlayışa göre sosyal b i l i m l e r i n amacı, açıklama değil, "anlama" ve "yargılama"dır. Dolayısıyla, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a k i değişim süreçleri, b e l i r l i "ideal t i p l e r " aracılığıyla değil, her t o p l u m u n k e n d i özgün t a r i h i içinde ve k e n d i özgün t e r i m l e r i altında incelenmelidir. Böyle b i r inceleme, t o p l u m s a l değişmenin önceden belirlenmiş "yasaları" olduğu f i k r i n i reddederek, h e r t o p l u m u n k e n d i özgün değişim süreci içinde, insanların k e n d i "amaçlı t o p l u m s a l e y l e m l e r i n i k e n d i l e r i n i n nasıl anlamlandırdıklarını ortaya k o y m a olanağını sağlamaktadır. B u biçimde gerçek232
leştirilen " a n l a m a " d a n sonra, her t o p l u m u n k e n d i özgün değişim süreçleri içinde insanın amaçlı t o p l u m s a l e y l e m i n i n "yargılanması" için g e r e k l i o l a n çerçeve b e l i r l e n m e k isten miştir. Modernleşme kuramının, yeryüzündeki tüm t o p lumların değişim sürecini açıklayıcı " e v r e n s e l " çerçeveyi varolan b i r toplumsal-siyasal örgütleniş tarzını idealleştirerek yakalamaya çalışmasının aksine; r a d i k a l eleştirel k u r a m , evrenselliği "bireysel özgürleşme" kavramıyla temellendirilen ve tüm "statüko"ların aşılmasını gerektiren, "ütopik" b o y u t u ağır basan b i r "demokratikleşme" kavramını benimsemiş tir. Radikal-eleştirel kuramın geliştirdiği b u yeni siyasal gelişme anlayışı doğrultusunda bakıldığında, Batılı o l m a y a n t o p l u m l a r d a gerçekleşen değişim süreçlerinde, b u değişim sü reçlerinin i t i c i gücü o l a n yönetici sınıf içinde ortaya çıkan "popülist" i d e o l o j i n i n değerlendirilmesi, modernleşme k u ramının "açıklayıcı" çerçevesinden farklı b i r biçimde yapıl maktadır. "Üçüncü Dünya" popülizminin t e m e l özelliği, " d e m o k r a s i " ideali açısından Batı m o d e l i n i y e t e r l i görmeyen ve e n azından r e t o r i k düzeyinde "doğrudan d e m o k r a s i y e yakınlaşan b i r ideali benimseyen b i r i d e o l o j i olmasında gö rülmektedir. Böyle bakıldığında, radikal-eleştirel kuramın siyasal gelişme anlayışındaki "ütopik" (katılımcı-demokratik) boyut ile örtüşen Üçüncü Dünya popülizmi, b i r diğer yönüyle, demokratikleşmeyi hedeflediği düşünülen reformların gerçekleştirüişindeki siyasal özellikleriyle, v a r o l a n eşitsizlikçi, d e m o k r a t i k - o l m a y a n yapılanmaları k o r u y u c u b i r i d e o l o j i olarak görünmektedir. Modernleşme kuramına yöneltilen r a d i k a l eleştirilerce biçimlendirilmiş o l a n siyasal gelişme kavramı açısından Türkiye C u m h u r i y e t i tek-parti döneminde ideoloji-demokrasi ilişkilerini incelediğimizde, t e k - p a r t i i d e o l o j i s i olarak Ke m a l i z m ' i n , Üçüncü Dünya popülizmine benzer b i r özellik 233
gösterdiğini görmekteyiz. : "Osmanlı modernleşmesinin b i r s o n u c u o l a n o t o k r a t i k ve merkeziyetçi özelliği güçlenmiş d e v l e t i n r e f o r m c u e t k i n gücü olarak bürokrasi, 19. yüzyılda poziıivist ideolojisine u y g u n b i r o t o r i t e r düşünce ve e y l e m programına sahiptir. Yapmayı tasarladığı reformların tüm t o p l u m u n ulaşması gereken " i y i y i yansıttığını düşünen Jön Türk i d e o l o j i s i , reformları yürütüşünde o t o k r a t i k merkeziyetçi devlet gücünü k u l l a n m a k t a ve böylece sistem içindeki k o n u m u n u pekiş t i r m e k l e ; benimsenmiş olduğu i d e o l o j i n i n de içinden çıktığı t o p l u m s a l gerçekliği değiştirmeye değil, b u t o p l u m u n " c o m m u n a u t a i r e " yapışma u y g u n b i r "dayanışmacılık" f i k rinin etkisinde olarak, statükoyu k o r u y u c u b i r özellik taşı masıyla, radikalliği ve özgürlükçülüğü derinlemesine dü şünülmemiş b i r "muhafazakârlık" olarak değerlendiril mektedir. Kurtuluş Savaşı'ndaki siyasal r e j i m tartışmaları içinde b i çimlenmeye başlayan, ancak 1930'larda kesin formülasyonunu kazanan K e m a l i z m , Jön Türk i d e o l o j i s i n d e n bazı yönlerden farklılaşmakla b i r l i k t e , esas olarak aynı yapıyı k o r u y a n b i r ideolojidir. Ziya Gökalp'in " h a r s " ve " m e d e n i y e t " ayrımına u y g u n b i r biçimde, Batı'nın kültürel olarak çökmüşlüğü inancından farklı olarak, K e m a l i z m , topyekûn ve ödünsüz b i r Batılılaşma programına s a h i p t i r . B u yönüyle Jön Türk ideolojisinden görece daha r a d i k a l o l a n K e m a l i z m , Jön Türk ve Osmanlı geleneğinden miras aldığı p o z i t i v i z m i l e daya nışmacılığın etkisinden kurtulmuş değildir. Pozitivist anlayışın etkisi, K e m a l i z m ' d e , reformların "eğitilmiş seçkinler"ce ve güçlü merkezî devlet eliyle yürütülmesi biçiminde varlığını sürdürmüş; dayanışmacılık da, b i r y a n d a n h a l k ile u l u s u n eşitlenerek halkçılığın milliyetçilikle yer değiştirmesine ve böylece Kemalizm'i benimseyen "kentli-bürokrasinin "genel (millî) i r a d e " y i t e m s i l ettiğini düşünmesine; diğer y a n d a n 234
da "smıfsızlık" anlayışına u y g u n o l a r a k t e k - p a r t i r e j i m i n i n meşrulaştırılmasına z e m i n oluşturmuştur. B u çerçevede, K e m a l i z m ' i n b i r vesayet i d e o l o j i s i olarak değerlendirilmesi pek y e r i n d e b i r yaklaşım olarak görün memektedir. K e m a l i z m ' i n , modernleşme kuramına u y g u n bir biçimde ve 1945 -sonrası çok-partili siyasal yaşama geçişin pekiştirdiği b i r yargıyla, vesayet i d e o l o j i s i o l a r a k değerlen d i r i l m e s i , Türkiye'de Batı m o d e l i n e u y g u n b i r d e m o k r a s i n i n kurulması çabalarını "açıklama" amacının ürünü olarak ortaya çıkmıştır. B u "açıklama", K e m a l i z m ' i " a n l a m a k " t a y e t e r l i görünmemekte ve K e m a l i z m ' e , oluştuğu t a r i h s e l - t o p l u m s a l bağlamda b u l u n m a y a (veya yeterince vurgulanmamış o l a n ) anlamlar atfetmektedir. B u n a karşılık, k e n d i dönemi içinde değerlendirildiğinde, K e m a l i z m , vesayet ideolojisinden daha farklı boyutları olan b i r i d e o l o j i o l a r a k görünmektedir. H e r şeyden önce, K e m a l i z m ' i n e t k i s i altında bulunduğu p o z i t i v i z m , 19. yüzyıl p o z i t i v i z m i d i r . B u i d e o l o j i n i n güçlü ve merkezî b i r devleti yücelten seçkinci içeriği b i r yana, ta r i h s e l ilerleme f i k r i de o t o r i t e r ve d e m o k r a t i k o l m a y a n b i r özellik göstermektedir. Ayrıca, 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başlarında, Jön Türkler aracılığıyla Kemalizm'e yansıyan Batılı düşünce öğelerinde demokrasinin evrensel b i r ideal niteliğinde olmadığı görülmektedir. Batı'nın egemen söylemi içinde 19. yüzyıl l i b e r a l i z m i n i n " d e m o k r a s i k o r k u s u " n u n başatlığını koruduğu b i r tarihsel dönemin bağlamı içinde, K e m a l i z m ' i n Batı t i p i b i r d e m o k r a s i y i gelişmenin nihaî hedefi olarak be nimsediğini i l e r i sürmek kolay değildir. Kaldı k i , Batı ço ğulculuğunun sınıf temeline dayandığı, Türk t o p l u m u n u n ise sınıfsız, imtiyazsız, dayanışmacı b i r t o p l u m olduğu a n layışına u y g u n olarak, "siyasî fırkalar"m gereksizliğinin düşünülmesi sözkonusudur. Kemalist halkçılığın b u özelliği karşısında, K e m a l i z m ' i n nihaî demokratikleşmeyi amaçlayan b i r i d e o l o j i olduğunu i l e r i sürmek, K e m a l i z m ' i n , 1930'larda 235
uygulamaya koyduğu "devletçilik"le gerçekleşeceği düşünülen hızlı iktisadî kalkınma s o n u c u n d a Türk t o p l u m u n d a da çoğulculuğun z e m i n i n i oluşturacak sınıf farklılıklarının çıkmasını amaçladığını söylemek anlamına gelir. Oysa K e m a l i z m , genel yararı gözetici b i r i l k e olarak da düşündüğü devletçiliğe, böyle b i r sınıflaşmayı engelleme görevini de yüklemiştir.
kınmanın b u göreli demokratikleşme üzerindeki e t k i s i ve Türkiye'de demokrasinin gelişiminde 1945-sonrasında ortaya çıkan sorunların i d e o l o j i - d e m o k r a s i ilişkileri çerçevesinde çözümlenmesi, b u değerlendirmenin ne d e n l i y e r i n d e o l u p olmadığı açısından gerçekleştirilmesi gereken y e n i araştır maların gerekliliğine işaret e t m e k t e d i r .
Kemalizm'de b i r tek-parti r e j i m i n i meşrulaştırabilecek hiçbir kalıcı öğenin bulunmadığı savının aksine, halkçılığın ve devletçiliğin b u boyutları, çok-partili Batılı b i r d e m o k r a s i y e i z i n v e r m e y i güçleştiren kalıcı öğelerdir. Devletçiliğin salt b i r iktisadî p o l i t i k a i l k e s i olmanın ötesinde, "siyasî fikrî nazımlık" görevini de içermesi, K e m a l i z m ' i n Türk t o p l u m u n u n gelecekte erişmesini tasarladığı hedefler arasında, iktisadî kalkınmaya, ulusal-merkezî devletin güçlendirilmesine öncelik verdiğini, demokratikleşme i l e "bireysel özgürlük" i d e a l l e r i n i n , konjonktürel dalgalanmalara tâbî i k i n c i l b i r k o n u m a sahip olduğunu gösterir n i t e l i k t e d i r . M . K e m a l Atatürk'ün kişisel ve 1 9 3 0 ' l a n n ortamında görece r a d i k a l düşüncelerinden bağımsız olarak, r e f o r m hareket l e r i n i n Osmanlı geleneğine u y g u n b i r biçimde "bürokratik" intelligentsia tarafından yürütülmesinin tarihsel zorunluluğu, K e m a l i z m ' i n t o p l u m a Batılı değerleri aşılama çabasının kısmî başarısına karşılık, b u i d e o l o j i n i n bürokratik intelligentsia'nın a n l a m dünyasını oluşturması; Türk d e v r i m i n i n "siyasal" niteliğinin ağırlığı, K e m a l i z m ' i n bürokraıik-muhafazakâr b i r ideolojiye dönüşmesi s o n u c u n u doğurmuştur. C u m h u r i y e t Türkiye'sinde 1945-sonrası çok-partili Batılı b i r d e m o k r a s i y i k u r m a çabalarının göreli başarısı, Kemalizm'in dolaysız sonucu olarak değil, t e k - p a r t i döneminde yönetici seçkinler içinde varolan çatışmada, iktidarı ele geçirmek için topluma dayanma zorunluluğunun ortaya çıkması açısından değerlendirilmelidir. 1930'larda u y g u l a n a n devletçiliğin sağladığı iktisadî k a l 236
237
KAYNAKÇA A- Modernleşme Kuramı Ve Eleştirileri tie İlgili Kaynakça Theodor W. Adomo ve Max Horkheimer, Dialectic o/Enlightenment (Londra: Verso, 1979).
Hamza Alflvi, "State and Class Under Periferal Capitalism" in H. Alavi ve T. Shanin (der.) İn d reduction on the Sociology
of Developing
Societies.
Hamza Alavi veTheodorS. Hanin, (der.). Introduction to the Sociology of Developing Societies (Londra: Macmillan, 1982). Gabriel Almond, "Review of Social Origins", American Political Science Review, Cilt LX1 (1967). Gabriel Almond ve Sidney Verba, The Civic Culture, PolidcaJ Attitudes and in Five Nations (Boston: Little Brown and Co., 1965).
Democracy
Benedict Anderson, Imagined Communities, Reflections on the origin and Spread of Nationalism (Londra: Verso, 1985). Joyce Appleby, "Modernization Theory and the Formation of Modem Social Theories in England and America", Comparative
Studies in Society and History,
Cilt XX
( 1 9 7 8 ) , s. 259-285.
David E. Apter, TTıe Politics of Modernization 1969).
(Chicago: University of Chicago Press,
Anthony Arblaster, The Rise and Decline of Western Liberalism (Oxford: Basil Blackwell, 1984). Hannah Arendt, The Origins of Totalitarianism
(New York: Harcourt Brace, 1968).
Aristoteles, Politika (çev. Mete Tuncay), (İstanbul: Remzi K., 1975). Brian Barry, Sociologists, Economists
and Democracy
(Chicago: The University oi
Chicago Press, 1978). Hans Barth, Truth and Ideology (Berkeley ve Londra: University of California Press, 1976). Ronald Beiner, "Action, Natality and Citizenship: Hannah Arendt's Concept of Freedom" in 2. Pelczynski ve J. Gray (der.), Conceptions of Liberty in Political Philosophy (Londra: The Athlone Press, 1984). Reinhard Bendix, "Tradition and Modernity Reconsidered", Embattled Reason, Essays on Social Knowledge (New York: Oxford University Press, 1970). Gabriel Ben-Dor, "Institutionalization and Political Development: A Conceptual and Theoretical Analysis," Comparative Studies in Society and History, Cilt XVII (1975). s. 309-325. Isaiah Berlin, "Twc Concepts of Liberty" Four Essays on Liberty içinde (Oxford: Oxford University Press, 1969). Henry Bernstein (der.) Underdevelopment and Development, The Third World Today (Harmondsworth, Middlesex: Penguin, 1981). Richard J.Bernstein, The Restructuring of Social and Political Theo7y (New York: 239
HarcourtBraceJovanovich, 1976). Nail Bezel, Yeryüzü Cennetlerinin Sonu, Ters Ütopyalar (İstanbul: Say yay., 1984). Leonard Binder, "Crises of Political Development", In L. Binder, Crises and Sequences in Political Development. Leonard Binder, "Crises of Political Development", In L. Binder, Crises and Sequences in Political Development (Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 1971). Cyril E . Black, Çağdaşlaşmanın itici Göçleri (çev. Fatih Gümüş), (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür yay., 1986). Magnus Blomstrom ve Bjom Hettne, The Dependency Debate and Beyond: Third Vforld
Responses (Londra: Zeal, 1984). Tom Bottomore, "Competing Paradigms in Sociology" Sociology and Socialism »cinde (Brighton, Sussex: Wheatsheaf Books, 1984). Karl Dietrich Bracher. The Age of Ideologies a History of Political Thought in the Twentieth Century (Londra: Methuen, 1985). Rogers Brubaker, The Limits of Rationality, an Essay on the Social andMoral
Thought
of Max Weber (Londra: George Allen and Unwin, 1984). Eric Carlton, Ideology and Social Order (Londra: Routledge and Kegan Paul, 1977). Ronald H. Chilcote, Thories of Comparative Politics, The Search/or a Paradigm (Boulder, Colorado: Westview Press, 1981). D. Cockroftve A. G. Frank(der.), Dependence and Underdevelopment, Latin Americas Political Economy (New York: Anchor Books, 1972). James S. Coleman, "Modemization-11. Political Aspects" International Encyclopedia of the Social Sciences içinde, Cilt X. James S. Coleman "The Development Syndrome: Differantiation Equality-Capacity" i n t . Binder, Crises and Sequences in Political Development. R. G. Cotlingwood, The Idea of History (Oxford: Clarendon Press, 1983). Margaret Conovan, Populism (Londra: Junction Books, 1981). Robert A. Dahl.A Preface to Democratic Theory (Chicago; The University of Chicago Press, 1956). Bülent Dâver, Siyaset Bilimine Giriş (Ankara: Kalite M., 1976). Anthony de Crespigny, Kenneth R. Minogue (der.), Çağdaş Siyaset Felse/ecileri (İstanbul: Remzi K., 1981). Maurice Dobb. Studies in the Development of Capitalism (Londra: Routledge and Kegan Paul, 1978). Ronald E Dore, "Modernization -İH. The Bourgeoise Modernizing Societies' In International Encyclopedia of the Social Sciences içinde, Cilt X. Anthony Downs, An Economic Theory of Democracy (New York: Harper and Row, 1957). Louis Dumont, From Mandeville to Marx, The Genesis and Triumph of Economic
(Chicago: The University of Chicago Press, 1977). 240
Ideology
S.N. Eisenstadt, Modernisation: Protest and Change (Englewood Cliffs, N.J.: Prentice Hall. Inc. 1966). S.N. Einsenstadt, "Breakdowns of Modernization", in S. N. Eisenstadt (der.) Beading in Social Evolution and Development, s. 420-452. S. N. Eisenstadt (der.), Readings in Social Evolution and Development (Oxford: Pergamon Press, 1970). S. N. Eisenstadt, "Convergence and divergence of Modem and Modernizing Societies: Indications from the Analysis of the Structuring of Social Hierarchies in Middle Eastern Societies". International Journal of Middle Eastern Studies, Cilt 111, (1977), s. 1-27. Rupert Emerson, Sömürgelerin Uluslaşması, Asya ve A/riha Halklarının Ortaya Çıhıslan (çev. Türkkaya Aıaöv), (Ankara: Türk Siyasî İlimler Derneği yay., 1965). Carter Vaughn Findley, "The Advent of Ideology in the Islamic Middle East (Part V, Studio Islámica, Sayı 55 (1981). M. I. Fi nley, Politics in the Ancient World (Cambridge: Cambridge University Press, 1983). Clifford Geertz, "Ideology as a Cultural Sysi em" The Interpretation of Cultures içinde, s. 193-233. Clifford Geertz, The Interpretation of Cultures (New York: Basic Books. 1973). Ernest Gellner, "Democracy and Industrialization", İn S. N. Eisenstadt (der.), Readings in Social Evolution and Development. Irene Gendzier, Managing Political Change,
Socila
Scientists
and the Third
World
(Boulder, Colorado: Westview Press, 1985). Anthony Giddens, Sociology, a Brief but Critical Introduction 1982).
(Londra: Macmillan,
Anthony Giddens, "Positivism and Its Critics" in T. Bottomore ve R. Nisbet (der); A History of Sociological Analysis (Londra: Heinemann, 1979). j . R. Creslield, "Tradition and Modernity: Misplaced Polarities in the Study of Social Change" in C. E . Welch, Jr. (der.) Political Modernisation, aAcaderin Comparative Political Change. Jürgen Habermas, Toward a Rational Society (Londra: Heinemann, 1971). Elie Halév, The Growth of Philosophic Radicalism (Londra: Faber and Faber. 1972). David Held, Introduction to Critical Theory (Londra: Hutchinson, 1983). Alaistair Hennessy, "Latin America" in G. Ionescu ve E . Gellner (der.). Populism Its Meaning and National
Characteristics.
Richard A. Higgot, Political Development Theory, the Comtemporary Debate (Londra ve Canberra: Croom Helm, 1983). Samuel, R Huntington, "Siyasal Gelişme ve Siyasal Bozulma" (Çev Ergun Özbudun) AÜHFD. Cilt. XXI1-XXI1I, Sayı; 1-4 (Ankara, 1965-1966). Samuel P, Huntington, Political Order in changing Societies (New Haven ve London: Yale University Press, 1968).
24Í
Samuel P. Huntington, "The Change to Change, Modernization, Development and Politics", Comparative Politics, Cilt II, (1973). Samuel P. Huntington ve Jorge I. Dominguez, Siyasal Gelişme (çev. Ergun Ûzbudun), (Ankara: Siyasî İlimler Demeği Yay., 1985). Huricihan inan "Osmanlı Tarihi ve Dünya Sistemi: Bir Değerlendirme", Toplum ve Bilim, Sayı 23, (Guz, 1983). Alexlnkeles, "The Modernization of Man", in Myron VVeûıer (der.) Modem izaiion: TTıe Dynamics of Growth. Ghita lonescu ve Emest Gellner (der.), Populism, Its Meanings and National Characteristics (Londra: Weidenfeld and Nicholson, 1969). Harry M. Johnson, "Ideology-ll. Ideology and the Social Systeme" International Encyclopedia of the Social Sciences içinde. Cilt VII. Barbara Hockey Kaplan, Social Change in the Capitalist World Economy, Cilt I, Political
Economy of the World System Annuals (Beverly Hills ve Londra: Sage, 1978). John H. Kautsky (der.) Political Change in Underveloped Countries (New York, Wiley and Sons, 1962). John H. Kautsky, The Political Consequences of Modernization (New York: John Wiley and Sons, Inc., 1972). Mark Kesselman, "Order or Movement? The Literature of Political Development as Ideology", World Politics, Cilt XXVI, Sayı 1 (Ekim, 1973) s. 139-154. Thomas S. Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions (Chicago: The University of Chicago Press, 1970). Ernesto Laclau. ideoloji ve Politika (Çev. H. Sanca), (İstanbul: Belge yay., 1985). David Lehmann (der), Development Theory, Four Critical Studies (Londra: Frank Cass, 1979). Daniel Lemer, "Modernization-1. Social Aspects" International Encyclopedia of the Social Sciences içinde. Cilt X. Marion J. Levy, Jr. "Functional Analysis: Structural-Functional Analysis" International Encyclopedia of the Social Sciences içinde, Cilt VII, s. 21-28. Colin Leys, "Samuel Huntington, and the End of Classical Modernization Theory" in H. Alavi ve T. Shanin (der.), Introduction to the Sociology of Developing Societies.
Juan J . Linz, Totaliter ve Otoriter Rejimler (Çev. Eıgun Özbudun), (Ankara: Siyasî Seymour Martin Lipset, Siyasi İnsan (Çev. Mete Tuncay), (Ankara: Türk Siyasî İlimler Demeği yay., 1964). C. B. Macpherson, The Political Theory of Possessive Individualism, Hobbes to Locke
(Oxford: Oxford University Press, 1962). C. B. Macpherson, "Reflections on the Sources of Development Theory" in Manfred Perspectives.
C. B. Macpherson, Demokrasinin Gerçek Dünyası (Çev. Levent Köker), (Ankara: Birey ve Toplum Yay., 1984). 242
Archie Mafeje, "Beyond Dual Theories of Economic Growth" Science Ideology and Development,
Three Essays
on Development
Theory
içinde, (Uppsala, Sweden:
Scandinavia Ins. of African Studies, 1978) . Maurice Mandelbaum, History, Man and Season, a Study in Nineteenth Century Thought (Londra ve Baltimore, 1971). Karl Mannheim, "Conservative Thought", Essays on Sociology and Social
Psychology
içinde, (Londra: Routledge and Kegan Paul, 1969) s. 74-164. Karl Mannheim, Ideology and Utopia (Londra: Routledge and Kegan Paul, 1979). Şerif Mardin, "Turkey: The Transformation of an Economic Code" in E . Özbudun ve A. Ulusan (der.). The Political Economy of Income Distribution in Turkey. Şerif Mardin, İdeoloji (Ankara: Turhan K., 1982). Serif Mardin, Din ve ideoloji (Istanbul: İletişim, 1983). Arthur Marwick, The Nature of History (Londra: The Macmillan Press, 1979). David McCUeland, The Achieving Society (Princeton, New Jersey: D. van Nostrand, 1961). Cemil Meriç "Batılılaşma", Cumhuriyet Donemi Türfeiye Ansiklopedisi, Cilt I (İstanbul: İletişim yay, 1984). Eugene E Miller, "Positivism, Hictoricism and Political Inquiry," The American Political Science Review Cilt LXVI (1972). Eugune E Miller, "Leo Strauss-Siyaset Felsefesinin Yeniden Canlanışı" (Çev. A. Şenel) in A. de Crespigny ve K. R. Minogue (der.), Çağdaş Siyaset Felsefecileri, s. 75-116. Barrington Moore Jr., Social Origins of Dictatorship and Democracy, Lord and Peasant in the Making of the Modem World (Boston: Beacon Press, 1967). Robert Nisbet, History of the Idea of Progress (Londra: Heinemann, 1980). Donald Cruise O'brien, "Modernization, Order, and the Erosion of a Democratic Ideal: American Political Science 1960-1970, in David Lehmann (der.) Development Theory Four Critical Studies. J. E Ocampo ve D.Johnson, "The Concept of Political Development" in D. Cockroft ve A. G. Frank (der.) Dependence and Underdevelopment, Latin American Political Economy.
İlimler Türk Demeği yay, 1984).
Stanley (der.). Development Theory Critical
C. B. Macpherson, "Democratic Theory: Ontology and Technology" Democratic Theory, Essays in Retrieval içinde, (Oxford: Oxford University Press, 1973).
Claus Offe, "The Separation of Form and Content Liberal Democracy" in Contradictions of the Welfare State içinde, (Londra: Hutchinson, 1984). Roger Owen ve Talal Asad (der.), Sociology of "Developing Societies" -The Middle East (Londra: Monthly Review Press, 1983). Ergun Özbudun ve Aydın Ulusan (der.). The Political Economy of Income Distribution in Turkey (New York: Holmes and Meier, 1980). Robert A. Packenham, Liberal America and the Third World: Political Development Ideas in Foreign Aid and Social Science (Princeton, N. J.: Princeton University Press, 1973). 243
Talcott Parsons, The Systems of Modem Societies (Englewood Cliffs, New Jersey: Prentice Hall, Inc.,1971). Talcott Parsons, The Evolution of Societies (der. Jackson Toby), (Englewood Cliffs, N.J. Prentice Hall, Inc.. 1977). Zbigniew Pelczynski ve John Gray (der.), Conceptions of Liberty in Politico! Philosophy (Londra: The Athlone Press, 1984). J. Roland Pennock, Democratic Political Theory, (Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 1979. Gianfranco Poggi, The Development of the Modern State, a Sociological introduction, (Londra: Hutchinson, 1978). Karl Polanyi, The Great Trans/ormaiion, the Political and Economic Origins of Our Time (Boston: Beacon Press. 1957). Karl R. Popper, The Poverty of Historicism (Londra: Routledge and Kegan Paul, 1979). Karl R_ Popper, Açıfe Toplum ve Düşmanları, Cilt I, Platon'm Bûyüsû (çev. Mete Tuncay), (Ankara: Türk Siyasi tlimlet Derneği yay, 1967). Lucian Pye (der.) Communications and Political Development (Princeton: Princeton University Press, 1963). Lucian Pye, "Conegst of Political Development" in L. Pye, Aspects of Political Development, s. 33-45. Lucian Pye, Aspects of Political Development (Boston ve Toronto: Little Brown and Co., 1966). P. Rainbow ve W. Sullivan (der.). Interpretive Social-Science, a Reader (Berkeley: University of California Press, 1979). Vicky Randall ve Robin Theobald, Political Change and Underdevelopment, a Critical Introduction to Third World Politics (Londra: Macmillan, 1985). W. W. Rostow, Politics and the Stages of Growth (Cambridge: At the University Press, 1971). (an Roxborough, Ttteories of Underdevelopment (Londra: Macmillan. 1981). George H. Sabine ve T, L. Thorson, A History o/Political Theory (Hinsdale, Illinois: Dryden Press, 1973). Lyman T. Sargent, Contemporary
Political Ideologies, (Illinois: The Dorsey Press,
1966). Giovanni Sartori, Demohrasi Kuramı, (çev. Deniz Baykal), (Ankara: Siyasî ilimler T D Yayını, t.y). John Saul, "Africa" in G. lonescu ve E . Gellner, Populism, its Meanings and National Characteristics. Joseph A. Schumpeter, Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi, Cilt 2: Sosyalizm ve Demokrasi, (çev. R. Tınaz), (istanbul: Varlık Yayınları, 1977). Dubley Seers, "The Meaning of Development with a Postscript", in D. Lehmarm (der.). Development Theory, Four Critical Studies, s. 9-30. Sami Selçuk, 'Seçkinler ve Azgelişmiş Ülkelerde Konum ve işlevleri", Seha L Meray'a
Armağan, C.ll (Ankara; AÜSBF, yay.. 1982) s. 563-628. Edward Shils, Political Development in the New States (The Hague: Mouıon, 1968). Edward Shills, "Ideology -1. The Concept and Function of Ideology" International Encyclopedia
of the Social Sciences içinde, Cilt VII.
Edward Shils, "The MiUitary in the Political Development of the New States" Center and Periphery, Essays İn Macmsociology içinde, (Chicago ve Londra: The University of Chicago Press, 1975), s. 483-516. Paul E . Sigmund (der.). The Ideologies of the Developing Nations (New York: Frederick A. Praeger. 1968). Theda Skocpol, States and Social Revolutions, a Comparative Analysis of France, Russia and China (Cambridge: Cambridge University Press, 1980). Robert C. Solomon, History and Human Nature, a Philosophical
Review of European
Philosophy and Culture J 750-1850 (Sussex: Harvester Press, 1980). Mümtaz Soysal, Anayasa Giriş (Ankara: AÜSBF, yay. 1969). Manfred Stanley (der.). Social Development, Critical Perspectives (New York: Basic Books, 1972). John W. Spanier, World Politics in an Age of Revolution (New York: Frederick A. Praeger, 1967). Angus Stewart, "The Social Roots" in G. lonescu ve E. Gelin er. Populism, Its Meanings and National Characteristics. Leo Strauss, Liberalism: Ancient and Modem (New York: Basic Books, 1968). İlkay Sunar, Düşün ve Toplum (Ankara: Kültür Bakanlığı yay.; 335, Felsefe Dizisi: 3,1979). Frank Tachau (der.). The Developing Nations, What Path to Modernization
(New York:
Dodd, Mead and Co., 1972). Şirin Tekeli, David Easton'un Siyaset Teorisine Katkısı Öderine Bir İnceleme (İstanbul: 1ÜIF yay., 1976). Dean C. Tipps, "Modernization Theory and the Comparative Study of Societies: A Critical Perspective", Comparative Studies in Society and History, Cilt: X V (1973), s. 199-226. AyseTrak, "Gelişme İktisadının Gelişmesi: Kurucular". Yapıt Toplumsal Araştırmalar Dergisi. Sayı: 5 (1984). Ellen Kay Trimberger, Revolution from Above, Military Bureaucrats and Development infapan,
Turhey, Egypt and Peru (New Jersey ve New Brunswick: Transaction,
1978). Jonathan H. Turner, The Structure of Sociological Theory (Homewood, III.: The Dorsey Press. 1978). Pierre L . Van den Berghe, "Dialectic and Functionalism: Toward a Theoretical Synthesis", American Sociological Review, O k X X V I I I , Sayı 5 (1963), s. 695-705. Baidya Nath Varrna, The Sociology and Politics of Development (Londra: Routledge
245 244
and Kegan Paul, 1980). Franco Venturi, Rood of Revolut ion, a History of the Populist and Socialist Movements in Nineteenth Century Russia (New York: Alfred A. Knopf, 1964). Comelis } . J . Vermeulen, "Anthropology and Politics; The Logic of Their Interrelationship", Dialectical Anthropology, Cilt II, (1977), s. 235-244. Andrzej Walicki, The Controversy
Over Capitalism-Studies
in the Social
Philosophy
of the Russian Populists (Oxford: At the Clarendon Press, 1969). Immanuel Wallerstein, The Capitalist World Economy (Cambridge ve Paris: Cambridge University Press ve Editions de la Maison des Science de I'Homrne, 1980). Immanuel Wallerstein, Historical Capitalism (Londra: Verso, 1983). Max Weber, The Theory of Social and Economic Organization (der. T. Parsons), (New York: The Free Press, 1964). Jonathan M. Wiener, "The Barrington Moore Thesis and its Critics", Theory and Society Cilt II, Sayı 3, (1975) s. 301-330. Myron Weiner (der.) Modernization: The Dynamics of Growth (Voice of America Forum Series, Washington, 1977). Peter Wiles, "A Syndrome, not a Doctrine" in G. Ionescu ve E . Gellner, Populism, Its Meanings and National Characteristics, s. 166-179. Ann Ruth Willner "The Underdeveloped Study of Political Development" World Politics, Cilt XVI, Sayı 3 (Nisan, 1964), s. 468-482. Sheldon Wolin. Politics and Vision (Boston: Little Brown and Co., 1960). Peter Worsley, "The Concept of Populism" in G. Ionescu ve E. Gellner, Populism, Its Meanings and National Characteristics. Peter Worsley, The Three Worlds, Culture and World Development (Londra: Weidenfeld and Nicholson, 1984). Ahmet N. Yücekök, "Determinizm ve Modernleşme", AÜSBFD, Cilt XXIV, Sayı 2 (Haziran, 1969), s. 27-51. Ahmet N. Yücekök, Siyaset Sosyolojisi
Açısından Türkiye'de Parlamentonun
Evrimi
(Ankara: AÜSBF yay., 1983).
A. Afetinan, Türkiye Cumhuriyet i 'nin İkinci Sanayi Planı, ¡936 (Ankara: Türk Tarih Kurum yay.,1973). A. Afetinan, Atatürk Hakkında Hâtıralar ve Belgeler (Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür yay., 1968). A. Afetinan, M. Kemal Atatürk'ün Karlsbad Hatıraları (Ankara: Türk Tarih Kurum yay, 1983). A. Afetinan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün Yazılan (Ankara: Türk Tarih Kurumu yay., 1969). Ahmet Agaoğlu, Serbest insanlar Ülkesinde (istanbul; Sanayii Nefise M., 1930). Ahmet Ağaoğlu. Devlet ve Fert (istanbul: Sanayii Nefise M., 1933). Feroz Ahmad, ittihatçılıktan Kemalizme (çev. Fatmagül Berktay), (istanbul: Kaynak yay., 1985). Sina Akşin, I0C Soruda Jön Türkler ve ittihat ve Terakki (istanbul: Gerçek yay, 1980). Tekin Alp, Kemalirm (İstanbul: Cumhuriyet M., 1936). S tanışlav Andreski (der.). The Essential Comte (Londra: Croom Helm, 1974). S. I. Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anılan (Ankara: Birey ve Toplum yay., 1985). İsmail Arar, Atatürk'ün Halkçılık Programı ve Halkçılık İlkesinin Tarihçesi (İstanbul: Baha M., 1963). Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt I. 1919-1920, (istanbul: Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 1960). Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri Cilt; II (1960-1918), (Ankara: Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü yay, 1952). Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri Cilt III (1918-1937),
(Ankara: Türk İnkılâp Tarihi
Enstitüsü yay, 1962). Toktamış Ateş, Kemalizmin Özü (istanbul: Der yay, 1981). Şevket Süreyya (Aydemir), İnkılap ve Kadro (İnkılâbın ideolojisi), (istanbul: Muallim Ahmet Halil K, 1932).
B- Kemalizm Ve Demokrasi İlişkisi Üzerine Kaynakça
Nuşin Ayiter, "Atatürk ve Özel Hukuk Reformu", Atatürk'ün Düşünce ve Uygulamalarının Evrensel Boyutları, Uluslararası Sempozyum (Ankara: A. Ü. Rektörlüğü yay., 1981).
Yavuz Abadan, Hukukçu Gözü ile MiIIiyeiçilifc ve Halkçılık (Ankara Halkevi,
Ahmet Hamdi, (Basar), iktisadî Devletçilik, Cilt J ve II, (İstanbul: Matbaacılık ve
Emest Barker, The Social Contract (Oxford: Oxford University Press, 1962). 23-5-1983 tarihli Konferans, Seri: 1, Kitap: 2, CHP, yay). Nerrnin Abadan-Unat, "Patterns of Political Modernization and Turkish Democracy", The Turkish Yearbook of International Realitons (1979), XVIII, (Ankara AÜSBF ve BYYO B, 1983). Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı (İstanbul: Atlas K., 1985). A. Afetinan, İzmir İktisat Kongresi, I7Sufeat - 4 Mart 1923 (Ankara: Türk Tarih Kurumu yay, 1982).
Neşriyat TAŞ, 1931: 1933). Ahmet Hamdi Başar, Demokrasi Buhranları (İstanbul: Türkiye B., 1956). Ahmet Hamdi Basar, Demokrasi Yolunda Nereye Gidiyoruz? E n Büyük Mîllî Davamız Üzerine Bir Tahlil (İstanbul: Başar yay., 1959). Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma (İstanbul: Dogu-Batı yay., t.y, 1978 ?). Niyazi Berkes, "Laikliğin Tarihsel Kaynaklan", Teokrasi ve Laiklik (istanbul; Adam yay., 1984).
(*) A'da zikredilen kaynaklara burada tekrar yer verilmemiştir. 246"
247
Şükrü Hanioğlu, "Osmanlı Aydını ve Silim"', Toplum ve Bilim, Sayı 27 (Güz, 1984), Korkut
Boratav,
"1923-1939
Yıllarının
İktisat
Dönemlendirilrnesi", Atatürk Döneminin Ekonomik
Politikası
Açısından
s.
ve Toplumsal Tarihiyle İlgili
Sorunlar Sempozyumu; I4-J6 Ocak 1977, (İstanbul: İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi Mezunlar Derneği yay., 1977), s. 39-62.
ve jön Türklük (1889-1902)
Cilt I
(İstanbul: İletişim yay, 1986). Mükerrem Hiç. Kapitalizm,
Korkut BoTatav, Türkiye'de Devletçilik (Ankara: Savaş yay, 1982).
Sosyalizm,
Karma Ekonomi
ve Türhiye, (İstanbul: 1Ü1F
yay., 1979).
CHP Programı, Partinin Dördüncü Büyük Kurultayı Onaylamıştır (Ankara: Ulus B., 1935).
Ernest E . Hirsch, Devletçilik ve Ticaret Hukuku,
Hukuk İlmini Yayma Kurumu
Konferanslar Serisi: 5 (Ankara: Adliye Ceridesi B., 1936).
CHF Programı (Fırkanın lOMayıs 193l'de toplanan Üçüncü Büyük Kongresi tarafından
Suphi Nuri (İleri), Devletçilik ve Kooperativcilik, Türk İktisatçılar Cemiyeti Konferanslar Serisi, No: 5 (İstanbul; Matbaacılık ve Neşriyat, T.A.S. 1932).
kabul edilmiştir), (Ankara: TBMM, 1931). Cumhuriyet
183-190.
M. Sûkrü Hanioğlu, ittihat ve Terakki Cemiyeti
Halk Partisi Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutalgası (Ankara:
A n İnan (haz.), Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923 Eskişehir-tzmit Konuşmaları
UlusB., 1935). Cumhuriyet Halli Fırkası Üçüncü Büyük Kongre Zabıtları, 10-18 Mayıs 1931 (İstanbul: Devlet M., 1931). Cumhuriyet Halk Fırkası, Halkevleri Talimatnamesi (Ankara; Hakimiyeti Milliye M., 1932). A. A. Cruickshank, The Crowth of Opposition in Turkish Politics, 1919-1946, (Oxford: St. Anthony's Collège, Yayımlanmamış doktora tezi, 1963-1964). Bülent Dâver, Türkiye Cumhuriyeti'nde Lâiklik (Ankara: AÜSBF yay., 1955).
(Ankara: Türk Tarih Kurumu yay, 1982). Arı İnan. (der.). Düşünceleriyle Atatürk (Ankara: Türk Tarih Kurumu yay, 1983). Başvekil ismet (Inönü),'"Flrkamızırı Devletçilik Vasfı", Kadro, Sayı 22, Teşrinievvel 1933 (Ankara: AlTtA yay., 19 -tıpkı basım, yaz. haz. Cem. Alpar). Yakup Kadri Karoos ma noğlu, Politikada45 Yıl (Ankara: Bilgi yay, 1968). Kemal H . Karpat, Türk Demokrasi
Tarihi, Sosyal,
Ekonomik
ve Kültürel Temeller
(istanbul: İstanbul M., 1967). Kemal H. Karpat, Social Change and Politics in Turkey, a Structural-Historical
Bülent Dâver. "Atatürk ve Sosyo-Politik Sistem Görüşü", Çağda} Düşüncenin Işığında Atatürk (İstanbul: Dr. Nejat F Eczacıbaşı Vakfı yay, 1983), s. 245-279.
Analysis
(Leiden: E . J . Brill, 1973).
M. Saffet Engin, Kemalizm İnkılabının Prensipleri, 3 Cilt, (İstanbul: Cumhuriyet B.,
Ali Kazancigil, "Türkiye'de Modern Devletin Oluşumu ve Kemalizm", Toplum ve Bilim, Sayı 17 (Bahar, 1982).
1938). Sadri Etem (Ertem), Türk İnktlâbmın Karakterleri,
Gülten Kazgan, İktisadî Düşünce veya Politik iktisadın Evrimi (Ankara: Bilgi yay, 1974).
(İstanbul: Devlet M., 1933).
Lütli Fikri, Meşrutiyet ve Cumhuriyet (İstanbul: y.y., 1339-1923).
Çağlar Keyder, "The Political Economy of Turkish Democracy", New Left Review, Sayı 115 (Mayıs-Haziran 1979) s. 3-21.
Michael S. Freeden, The New Uberalism an Ideology of Social Reform (Oxford: Oxford U ni versity Press. 1978). Carter Vaughn Fındley, "Economie Bases of Repression and Révolution in the Ottoman Empire", Comparative
Studies in Society and History,
Çağlar Keyder ve Faruk Birtek, "Türkiye'de Devlet-Tarım İlişkileri 1923-1950", Ç. Keyder, Toplumsal Tarih Çalışmaları (Ankara: Dost yay, 1983), s. 191-220.
ait X X V t l l , (1986).
Utkan Kocatürk (haz.), Atatürk'ün Fikir 1984).
Genelkurmay Başkanlığı (haz.), Atatürkçülük (Birinci Kitap) Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri (İstanbul: Millt Eğitim B-, 1984). Fahir Giritlioğlu, Türk Siyasî Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi'nin Mevkii, Cilt: 2, (Ankara: Ayyıldız M.. 1965). Mahmut Goloğlu, Demokrasiye Geçiş 1946-1950 (İstanbul: Kaynak yay, 1982). Grâce Goodel, "The Importance of Political Participation forSustained Capitalist
Cemil Koçak, Türkiye'de Milli Şef Dönemi (¡938-1945) ve Toplumsal Tarihiyle Hgili Sorunlar Sempozyumu
(İstanbul: l.Y.l.T.M.M.D. yay,
1977). Emre Kongar, Atatürk ve Devrim Kuramları (Ankara: Türkiye Iş Bankası Kültür yay., 1981). Levent Köker. "Yokolmanın Eşiğinde Bir Fikir; ilerleme", Toplum ve Bilim, Sayı 27 . (Güz, Z984).
İşığında Atatürk (İstanbul: Dr. Nejat E Eczacıbaşı Vakti yay, 1983).
248
Ankara: Yurt yay., 1986).
Emre Kongar, "Devletçilik ve Günümüzdeki Sonuçlan", Atatürk Döneminin Ekonomik
Development". Archives Européens de Sociologie, Cilt XXVI ( 1985). s. 93-127. Macit Gökberk, "Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk", Çağdaş Düşüncenin Metin Heper, "Tbe Recalcitrance of the Turkish Public Bureaucracy to 'Bourgeois Politics': A Multi-Factor Political Stratification Analysis", The Middle EastJournal, Cilt XXX, Sayı 4 (Güz, 1976), s. 485-500. Z. Y. Hershlag, "Atatürk's Etatism", J. M. Landau, Atatürk and Oıe Modcrnization of Turkey (Boulder, Colorado: Westview Press. 1984), s. 171-180.
ve Düşünceleri (Ankara: Turhan K.,
Nusret Kemal (Köymen), Halkçılık ve Köycülük (Ankara: Tank Edip ve Ş. K., 1934). Jacob M. Landau, Pan-Turhism
in Turkey: a Study of Turkish Irredentism
CHamden,
Conn: Archon Books. 1981).
İ
249
Şerif Mardin, "Some Nates on an Early Phase in the Modernization of Communications in Turkey", Comparative
Studies in Society and History,
Cilt III (1960-1961), s.
250-271. Şerif Mardin, "Opposition and Control in Turkey", Government and Opposition, Cilt I (1966), s. 375-387. Şerif Mardin, "Tanzimattan Sonra Aşın Batılılaşma", in E . Tümertekin, fi Mansur, P.Benedict (der), Türkiye; Cogra/î ve Sosyal Araştırmalar (İstanbul: İstanbul Ú. Edebiyat E , Coğrafya Ens., 1971), s. 411-458. of Middle East Studies, Cilt II (1971), s. 197-211. Şerif Mardin, "Atatürk ve Pozitif Düşünce", Atatürk ve Cumhuriyet Dönemi Tûrhiyesi (istanbul: Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği yay., 1981). Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri 1895-1908 (istanbul: İletişim yay., 1983). Şerif Mardin, Din ve ideoloji (İstanbul: İletişim Yay., 1983). Şerif Mardin, "Yenileşme Dinamiğinin Temelleri ve Atatürk", Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk (İstanbul: Dr. Nejat E Eczacıbaşı Vakfı yay, 1983), s. 21-48. Şerif Mardin, "19. Yûzyıl'da Düşünce Akımları ve Osmanlı Devleti", Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt II, s. 342-351. Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt VII, s.
Şerif Mardin, "Batıcılık". Cumkuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt I. Şerif Mardin, "Türk Siyasasını Açıklayabilecek Bir Anahtar: Merkez-Çevre İlişkileri* (çev. Şeniz Gönen), Dün ve Bugün Felsefe (Istanbul: B/F/S, 1985} Kitap 1, s. 167-195. Clement H . Moore, "The Single Party as Source of Legitimacy", Samuel R Huntington ve Cement. H. Moore (der.). Authoritarian Politics in Modem Society, The Dynamics of Established One-Party Systems (New York, Londra: Basic Books, 1970). Ahmet Mumcu, "Aıatürk ve Hukuk", Atatürk'ün Düşünce ve Uygulamalarının Evrensel Boyutları, Uluslararası Sempozyum (Ankara: A. Ü. Rektörlüğü yay, 1981). Osman Okyar, "Development Background of the Turkish Economic 1923-1974", International Journal of Middle East Studies, Cilt X (1979), s. 325-344.
Özer Ozankaya, Atatürk ve Laiklik, Atatürkçü Düşüncenin Temel Niteliği (Ankara: Türkiye Iş Bankası Kültür yay. 1981). Ergun Özbudun, "Established Revolution Versus Unifinished Revolution: Contrasting Patterns of Democratization in Mexico and Turkey", S. P. Huntington ve C. H. Moore, Authoritarian
Politics in Modem
Society, The Dynamics
of Established
One-Party Systems (New York, Londra: Basic Books, 1970). Ergun Özbudun, "The Nature of the Kemalist Political Regime", in Ali Kazancıgil ve Ergun Özbudun (der.), Atatürk, Founder of a Modern State (Londra: C. Hurst and Co., 1981). Ergun Özbudun, "Atatürkçü Düşünce Sisteminin Demokrasiye Yönelik Niteliği" 250
Recep Peker, inkılap Dersleri (İstanbul: İletişim Yay, 1984-llk baskı 1935). Richard D. Robinson, The First Turkish Republic, a Case Study in National Development (Cambridge, Mass: Harvard University Press- 1965). Eric Roll, A History of Economic Thought (Londra: Faber and Faber, 1973). Peyami 5afa, Türk İnkılabına Bakışlar (Istanbul: İnkılap K., t.y.-İlk baskı 1938).
Şerif Mardin, "Ideology and Religion in the Turkish Revolution", International Journal
Şerif Mardin, "İslamcılık", Cumhuriyet 1936-1940.
(Türkiye'de Demokrasi Hareketleri Konferansı, 6-8 Kasım 1985- Ankara), Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt IV, Sayı 1 (1986), s. 165-172. Çetin Özek, Devlet ve Din (istanbul: Ada yay., t.y).
Sungur Savran, "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türkiye'de Burjuva Devrimi Sorunu", Onbirinci Tez Kitap Dizisi, 1 (İstanbul: Uluslararası yay.). Binnaz Sayarı, "Türkiye'de Dinin Denetim işlevi", AÜSBFD, Cilt XXXIII, Sayı 1-2 (Mart-Haziran 1978). Hugh Seton-Vatson, Nations and States, An Enquiry into the Origins of Nations and the Politics of Nationalism (Londra: Methuen, 1977). Ismail Habib Sevük, Atatürk İçin (Ankara: Kültür Bakanlığı yay., 1981). Ömür Sezgin, Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu (Ankara: Birey ve Toplum yay, 1984). Edward Shils, "The Concentration and Dispersion of Chartsma-Their Bearing on Economic Policy in Underdeveloped Countries", Center and Periphery, Essays in Macrosociology içinde, (Chicago: The University of Chicago Press, 1975). Mümtaz Soysal, Demokratik İktisadî Planlama İçin Siyasî Mekanizma (Ankara: AÜSBF yay., 1958). Mümtaz Soysal, 100 Soruda Anayasanın Anlamı (Istanbul: 1986). Stanford J. Shaw, "Some Aspects of the Aims and Actievement of the Nineteenth Century Ottoman Reformers" in W. R. PolkveR. L. Chambers (der.), Beginnings of Modernization in the Middle East, The Nineteenth Century (Chicago: The Un. of Chicago Press, 1968), s. 29-39. Uhan Tekeli ve Gencay Şayian, "Türkiye'de Halkçılık ideolojisinin Evrimi", Tbplum ve Bilim, Sayı 5-6 (Yaz-Güz. 1978) s.44-110. İlhan Tekeli ve Selim İlkin, "Türkiye'de Bir Aydın Hareketi, Kadro", Toplum ve Bilim, Sayı 24 (Güz 1984), s. 35-67. ilhan Tekeli ve Selim ilkin, Uygulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu (Ankara: ODTÜ yay, 1982). İlhan Tekeli ve Selim ilkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye'nin iktisadî Politika Arayışları (Ankara, ODTÜ yay., 1983). Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin iktisadî Tarihi (1923-1950), (Ankara: Yurt yay, 1983). Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, 1919-1946 (Ankara: Doğan yay, 1971). Zafer Toprak, Türkiye'de Millî iktisat (I908-I9I8), (Ankara: Yurt yay., 1983). Zafer Toprak, "II. Meşrutiyette Solidarist Düşünce: Halkçılık," Toplum ve Bilim, Sayı 1 (Bahar, 1977), s. 92-123. Zafer Toprak, "Halkçılık İdeolojisinin Oluşumu", Atatürk Döneminin Ekonomik ve 25I
Toplumsal
Tarihiyle ilgili Sorunlar
Sempozyumu,
14-16 Ocak 1977, (İstanbul:
İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi Mezunları Demeği yay, 1977), s. 13-31. Zafer Toprak, "Osmanlı Devleti'nde Korporatif Dünya Görüsü: Meslekçilik", Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt II. Zafer Toprak, "Osmanlı Devleti'nde Uluslaşmanın Toplumsal Boyutu; Solidarizm", Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, O H . Zafer Toprak, "Osmanlı Narodnikleri: 'Halka Doğru' Gidenler", Toplum ve Bilim, Sayı: 24 (Kıs 1984), s. 69-81. Arnoldjf. Toyrıbee ve Kenneth F Kirkwood, 77te Modem World, Turkey (New York: Charles Scribners Sons, 1927). AyseTrak, "Devlet ve Fert: Gecikmiş Bir Kitap Eleştirisi", Toplum ve Bilim, Sayı: 14 (Yaz, 1981), s. 64-83. Ayşe Trak, "Liberalizm-Devletcilik Tartışması" (1923-1939), Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt IV. TankZ. itinaya, Türkiye'nin Siyasî Hayatında Batılılaşma Hareketleri (İstanbul: Yedigün M., 1960). Tarık Z. Tunaya, Siyasai Kurumlar ve Anayasa 1980).
İletişim'den
Araştırma-İnceleme Dizisi T B M M Devleti (1920-1923) Rıdvan Akın 4 4 7 SAYFA
Türkiye C u m h u r i y e t f n i n Kuruluşu (1923-1924) Faruk A l p k a / a
Hufcufeu (istanbul: 1ÜHF yay.,
TankZ. Tunaya, Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük (Ankara: Turhan K., 1983). Mete Tunçay, "Atatürk'e Nasıl Bakmak?", Toplum ve Bilim, Sayı 4 (Kış, 1978). Mete Tuncay, Türkiye Cumhuriyet i Vide Tek-Parıi Yönetiminin Kurulması (J 923-1931), (Ankara: Yurt yay , 1981). • Mete Tunçay, "Türkiye Cumhuriyeti'nde Siyasal Düşünce Akımları", Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt VII, s. 1924-1928. Türkiye Büyült Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Cilt l (1920). Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Cilt I V (1920).
Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Cilt V (1920). Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Cilt XIV (1921).
"Gürbüz ve Yavuz Evlatlar" Erken
Cumhuriyet'te
Beden Terbiyesi Yiğit Akın
Sorunu ve
"Eklektik
Model", (Ankara: Türkiye iş Bankası Kültür yay, 1984). Walter E Weiker, Political Tutelage and Democracy in Turkey, The Free Party and its Aftermath (Leiden: E . J . Brill, 1973).
Spor
Askerî Müdahalelerin Orduya Etkisi Hiyerarşi
Dışı Örgütlenmeden Emir Doğan Akyaz
Komuta
AP-Ordu İlişkileri Bir İkilemin Anatomisi ü m i t Cizre 285 SAYFA
Muktedirlerin Siyaseti Merkez
Sağ - Ordu Ü m i t Cizre 197 S A Y F A
252
ve
253 SAYFA
444 SAYFA
Sabri E Ülgener, "Takdim: Türkiye'de Planlama ve Plânlı Döneme Geçiş", Türkiye'nin İktisadî Gelişme Meseleleri, Cilt I (istanbul: İÜIF iktisadî Gelişme Ens., 1971). Yüksel Ülken, Atatürk ve İktisat, İktisadi Kalkınmada Etkinlik
432 SAYFA
tslâmalik
Zincirine
İletişim'den
İletişim'den
Türkiye'de Milli Eğitim İdeolojisi
Birinci Meclis'te Muhalefet (İkinci
İsmail Kaplan
Grup)
407
A h m e t Demİrel 638
SAYFA
Umûmî Müfettişlikler (1927-1952) Cemil Koçak
Adalet Partisi
341 S A Y F A
İdeoloji ve Politika Tansel Demİrel 376
Millî Mücadelede İttihatçılık
SAYFA
Erik Jan Zürcher
Osmanlı'dan Cumhuriyet Türkiye'sine işçiler; 1839-1950 DERLEYENLER Donald Q u a t a e r t - Erik Jan ÇEVIREN C A H ı D E E K Î Z / 2 4 2 S A Y F A
Zürcher
Türkiye'de Demokrasiye Geçişte Basın (1945-1950) Nilgün Gürkan 481
İç ve Dış Politikası
Üzerine
Bir
Araştırma
CÎLT1 Cemil Koçak 726
İç ve Dış Politikası
Üzerine
CİLT 2 Cemil Koçak 639
SAYFA
Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar; 1919-1980 CÎLTl E D I T Ö R Baskın Oran 900
SAYFA
Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar; 1980-2001 CİLT 2 EDITÖR Baskın Oran 637
SAYFA
Türkiye'de Millî Şef Dönemi (1938-1945) Dönemin
ÇEVIREN N Ü Z H E T S A L I H O G L U / 2 9 3 S A Y F A
Türk Dış Politikası
SAYFA
Türkiye'de Millî Şef Dönemi (1938-1945) Dönemin
SAYFA
Bir
Araştırma
SAYFA
Modern Devlet ve Polis Osmanlı'dan Cumhuriyete Toplumsal Denetimin Diyalektiği Ferdan Ergut 400
SAYFA